AYAŞ'LI ARABACI İSMÂİL AĞA GÜLOĞLU
.... kaddesellâhü sırrahu’l âlî
1938 yılında Hakka Yürümüş olan Ankara'lı Arabacı İsmail Ağa Güloğlu, Halîfe-i Pîr Manastırlı Hacı Vehbi Efendi Kaddesellâhü sırrahu’l âlî Hazretlerinden mucâzdır. [icazetlidir]
[Bazı yerlerde Hacı Maksut Efendi( BİLGİNER) Efendiden olduğu bilgisi sehven yazılmıştır.]..
..
İstanbul Beyoğlu Ağa Camii imamı (Bir müddet Beyoğlu Kamer Hâtun Camiin’de de imâm) olan, Manastırlı Hacı Vehbi Efendi Hazretleri, sabah namazından sonra Fusûsu’l Hikem şerhini ders olarak yaparlarmış.
Sultân II.Abdülhamîd Hân zamânında ihvan-ı kirâmın günden güne bereketlenmesi / çoğalmasından dolayısıyla, büyük bir ihtimalle jurnallerin ve herzevekillerin dedikoduları nedeniyle tedbir olarak bir ara Trablus’a gönderilmiştir. Daha sonra İstanbul'a dönüş yapsalarda, tekraren ikinci bir defa Ankara'ya nefyedilerek/ ikamete memur edilmiştir.
[Gazi Mustafa Kemalin Traplusgarp’ta görevli iken kendileri görüştükleri ihtimali vardır. Hzl. Kaynak bulunursa işaret olunacaktır.]
[Seyyid Muhammed Nûr kaddesellâhü sırrahu’l âlî’nin damadı Abdurrahîm Fedâî Hazretleri’nin kendisini çok sevdiği, dolayısıyla manzûm olarak kaleme aldığı nutk u şerîfine “Risâle-i Vebiyye” ismi verdiği rivayeti vardır.]
Bu arada, Ankara’da kendisine sadıkâne hizmet eden ve bağlanan (Arabacı İsmâil) lâkâbı ile tanınan Ayaşlı İsmâil Güloğlu Efendi Hazretlerine, Merâtib-i Fenâ' ya kadar irşâd etme vazifesini vermiştir.
Arabacı İsmail Ağa Hazretleri,1938 yılında Ankara’da rıhlet-i dâr-ı bekâ eylemiştir ve kabri Solfasol köyü kabristanındadır.
İsmâil Ağa Efendi Hazretleri’nin oğlu, kimyâ mühendisi Albay M. Vehbi GÜLOĞLU’dur. İsmâil Ağa, oğluna efendisinin adını vermiştir.
M.Vehbi GÜLOĞLU, babasının ihvânından Eskişehir merkez vâizi Ali Rıza DOKSANYEDİ Hazretleri’nin, Arapçadan tercüme ettiği; Kemâleddin Abdürrezzâk-ül Kâşâniyyüs Semarkandî Hazretleri’nin “Te’vîlât-ı Kâşâniyye” nâm eserini neşretmiştir.
[M.Vehbi GÜLOĞLU’nun oğlunun adı da, İsmâil Şuayip GÜLOĞLU’dur ve matematik profesörüdür.]
Arabacı İsmail Ağa Hazretlerinin dostlarından Bandırma'lı Tatlıcı Ali Öztaylan Efendi Hazretleri'nin zât-ı ekremleri hakkındaki hatıralarından bir demet:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir gün ; yanında kumandanlarından birisi ile yolda giderlerken , Ankara’da Ulus’ta bir kahvenin önünde nargile içmekte olan Arabacı İsmail Ağa hazretlerini görürler ve kendisine asker selamı verirler
Kumandanın dikkatini çeker ve sorar ;
Paşam neden bu sakallı ihtiyara asker selamı verdiniz ?
( Kumandan Gazi’nin tekke ve zaviyeleri kapattığını ayrıca hocaların bazı kötü zihniyette olanlarını astırdığını bildiğinden dolayı bu olayı şaşkınlık içerisinde izler )
Soru üzerine Atatürk ; bizim yapamadığımız inkılapları bu zat yapıyor şeklinde cevap verir
Ve yollarına devam ederler
************
Arabacı İsmail Efendi Hazretlerine bir gün çevresindekiler ; Çıkarcı devletlerin ajanlarının Gazi Mustafa Kemal’i öldürmek isteyebileceklerini söylemeleri üzerine ;
“Gazi benim tasarrufum altındadır , benim suretimdir ; ona kimse dokunamaz” demiştir
******
Bu meyanda şu anektodu aktaralım.
"... Gazi Mustafa Kemal bir gün yakın arkadaşlarına gülümseyerek şunları söylüyordu:
`Tekke ve zaviyeleri kapattık, peki tek başına tekke olanları ne yapacağız?`
Gazi Mustafa Kemal tasavvuf ehli olanları kastediyordu. Zengin bir tasavvuf kültürüne sahip olan Atatürk`ün tasavvufun engin derinliklerine daldığı, sohbetler ettiği tasavvuf çevrelerince çok iyi bilinir. Zaten `Nutuk` bütünüyle incelendiğinde tasavvufun izlerini görmek mümkün olur. Ben Arabacı İsmail Efendi`nin oğlu ile tanıştım. Orduda subaydı, emekli oldu. Tasavvufçuların dünyasında Atatürk nasıl görülür sana aktarayım.
Atatürk`te insanı kainatın objesi sayan bir düşünce zenginliği mevcuttur. “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ`DİR” cümlesinde mana derinliklerinde dolaşanlar, bazı sırların mevcut olduğunu kabul ederler.
Mana aleminde Akdeniz `Safiyet denizi`, `Hak denizi` olarak kabul edilir. Safiyet denizinde insanlık mertebesine ulaşmanın yolu kendi mevcut varlığının bu denizde yok etmekle mümkündür. Atatürk de mana boyutunda kendi benliğini Türk milletinin varlığında yok ederek `Akdeniz`e ulaşmıştır. `Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir` sözü ancak madde ve mananın hakikate vasıl olmuş bir büyük insanın ağzından çıkabilir.
Kendini bilmek ariflerin işidir. Atatürk, Türk milletinin varlığında kendini yok etmiş, Türk milleti de Atatürk`ün şahsında var olmuştur. Burada Atatürk`ün mana boyutunda Türk milletine duyduğu derin aşkın kendinden milletine yansıyan ışığıdır. Kısacası Türk milleti Atatürk`ün sevgilisidir. Atatürk bu milletin aşığıdır. Seven ve sevilen Atatürk`ün maneviyatında `bir` olmuştur. Atatürk Allah`ın son yüzyıllarda dünyaya gönderdiği büyük bir liderdir." (Özel Yıldızlar-Ortadoğu yayınları,2004- Mehmet Müftüoğlu- Sayfa:98-99)
Dost’umuzdan hatıralar- Nur Cihan
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar