Print Friendly and PDF

Bir Adam İngiliz mi Müslüman Bile Olsa İnanmayın...Benet

 John Godolphin Bennett 


(8 Haziran 1897 - 13 Aralık 1974), İngiliz matematikçi, asker, teknoloji araştırmacısı ve yazardır. İyi Türkçe bilen Bennett, İstanbul İşgal Komutanlığında istihbaratçı olarak çalışmıştır.[1]

Başta İngiltere ve ABD olmak üzere Batı ülkelerinde ruhaniyet, maneviyat ve ruhani psikoloji gibi konularda ve P.D. Ouspensky ile özellikle Georgi Gürciyev'in öğretilerine dair yazdığı kitaplarıyla tanınmıştır.

Osmanlı Meclis-i Mebusan'ının İngiliz askerlerince basılıp İttihadçı milletvekillerin tutuklanmasında ve onların Malta Adası'na gönderilmesi operasyonunun başında da Bennett vardı.[2]

Bennet, savaş sonrası ordudan ayrıldı ve bazı Osmanlı hanedanlarının vekaletlerini alarak onların adına miras işleriyle uğraştı. Aldığı vekaletler nedeniyle birçok eski Osmanlı coğrafyasında bulundu. Bu sırada Yunanistan'da hanedan miraslarıyla ilgili olarak uğraşırken tapularda tahrifat yaptığı iddiasıyla hapse atıldı ve ondan sonra miras takip işlerini bırakarak ruhani psikolojiye yöneldi. Bu yönelimde İstanbul'da görevli bulunduğu sırada defalarca gittiği Mevlevi tekkelerinin etkisi olmakla beraber, esasen 1920'de tanıştığı Prens Sabahattin ile yaptığı görüşme ve temaslar ile prensin tanıştırdığı Georgi Gürciyev'in üzerinde bıraktığı etki çok belirleyici olmuştur. Bolşevik ihtilalinden sonra İstanbul üzerinden Avrupa'ya geçmiş olan ve İstanbul'da tanışmış olduğu Ouspensky ve Georgi Gürciyev'in sırasıyla müridi oldu. Fransa'da Georgi Gürciyev'in yanında geçirdiği bir dönem sonrasında İngiltere'ye döndü ve Londra yakınlarındaki önce 40'lı yıllarda Coombe Springs ve 1970'ten sonra da Sherborne Şatosu'nda kurduğu adeta tekke benzeri okullarda bir nevi ruhani lider/mürşid oldu. Bennet bu dönemde ruhaniyat konusunda kitaplar yazmakta ve nadir de olsa Türkiye ve Orta Doğu ülkelerine seyahat ederek şeyhler ile görüşüyordu. John Bennett çağımız Avrupa'sında, özelde de İngiltere'deki modern ruhaniyat düşüncesinin son yüzyıldaki önemli isimlerinden biri olarak tanınmakta ve kurduğu düşünce sisteminin birçok takipçisi bulunmaktadır.

İstanbul'un düşmanlar tarafından işgal edildiği dönemde Beyoğlu Krocker Otel'de çok sayıda Türk'e kırbaçla hunharca işkenceler yapmıştır. Daha sonra "Deli Türkler" tarafından saldırıya uğramış ve bunun neticesinde bir ayağının sakat kaldığı iddiası yayılmıştır. Bu vatansever grubun içinde görev alan Manastırlı Deli Ömer bu olayları anılarında detaylı olarak anlatmıştır.[3] Buna karşın Bennett'le 1972 yılında röportaj yaparak "Atatürk'e Nasıl Vize Verdim" adlı kitabı yazan ve Mayıs 2012'de vefat etmiş olan gazeteci Nezih Uzel'e dair internet sitesinde bu konu yalanlanmakta ve Nezih Uzel'in 2012 Şubat'ında yaptığı şu açıklama yer almaktadır: "... Pek çok kaynağın kullandığı Maslak'taki vurulma olayı uydurmadır. Sanırım benim Galatasaray'da da tarih hocam olan Samih Nafiz Tansu uydurdu veya aldığı yere aldandı. Bennett'in bedeninde bir arıza yoktu. Son resimlerden birinde koşarken görülüyor. Londra'da bir grafik okulu kuran Bülent Rauf Beyin bir ayağı sakattı. Onunla karıştırmış olacaklar...[4]

1962 yılında Türkiye'de tanıştığı, sufi ve melami şeyhi Hasan Lütfi Şuşud'dan da etkilenmiştir. Şuşud'un "Hacegan Hanedanı" adlı kitabını onun nezaretinde tercüme ederek "Masters of Wisdom" adlı kitabının ilk bölümlerini oluşturmuştur. Bennett önce Şuşud'la beraberce bu kitabı yazmak istemişse de, Hacegan Hanedanı ile Georgi Gürciyev arasında direkt bir ilişki kurmak arzusunda olmasından rahatsız olan ve katıksız bir Müslüman olan Hasan Lütfi Bey buna razı olmamış ve müşterek yazarlı bir kitap yayımlanamamıştır.[5]

Bennett'in, ilk baskısı 1962 yılında ve genişletilmiş baskısı 1974'te yapılan ve Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın geçmiş tarihiyle ilgili önemli bilgilerin de içeren Witness (Tanık) adında bir otobiyografisi vardır. Genişletilmiş baskısı esas alınan Witness (Tanık); Çiçek Öztek'in çevirisiyle 2007 yılında Türkçe olarak da yayımlanmıştır.

Türkçede yayımlanmış kitapları[değiştir | kaynağı değiştir]

  • Tanık, 2007 (çeviren: Çiçek Öztek)

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya". 14 Mart 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2022.
  2. ^ "Murat Bardakçı'nın yazısı". 10 Şubat 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Şubat 2007.
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 20 Ağustos 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2012.
  4. ^ "Vakt oldu temam | Ex Oriente Lux". 23 Nisan 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2012.
  5. ^ "Arşivlenmiş kopya". 10 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2012.


AŞAIDAKİ YAZININ ALINDIĞI KAYNAK



Benetin Geçmişi

Mütareke rezaletlerini ve işgal facialarını yazarken kalem, bir isim üzerinde bit az fazla duruyor.. Bu isim, İngiliz istihbarat teşkilâtını idare eden, bu mel’un ve meş’um idare başında bulunmuş olan (Benet) in ismidir.

Geçmiş günlerin acı hatıraları içinde gözü-

153

miizü kapattığımız zaman bu herifin iğrenç hayalinin dimağımızda canlanmaması kabil değil.

Bu herif, idaresi başında bulunduğu istihbarat teşkilâtının aç ve kudurmuş sürülerini İstanbul halkının üstüne saldırmakla kanmamış, bizzat kendisi de sırf menfaati, hırsı ve rezil emelleri için şehrin namuslu muhitine felâket baykuşu gibi kanat açarak çökmüştür. Rütbesi yüzbaşı., kendi genç ve tüysüz bir oğlan gibi yakışıklı.. Türkçe bilir. Bir kaç ecnebi lisanıma vakıf... ahlâk züyürdü.. entrikacı, şöhret, ^şehvet ve servet düşkünü bir rezil..

İşte Ingilizlerin İstanbulda, İstanbulun Türk halkı üzerine musallat ettikleri belanın kısaca tasviri..

Benet İstanbulda pek çok macera yaşamış, pek çok Türk canı yakmış ve pek çok eyler, ocaklar söndürmüştür. Ancak, o, bunları istih'barat idaresi nam ve hisabma değil, kendi şahsî menfaati için yapmıştır.

Benet, kendisinin, kendi menfaat ve nefsimin alâkadar olmadığı her hangi bir İşte fazla faaliyet, fevkalâde mevcudiyet göstermeyecek kadar cebin bir herifti.

İstihbarata taalluk eden işleri vazife itibarı ile telefon başında hal ederdi.

Fakat kendine temas eden bir nokta oldu mu derhâl paçaları sıvar, vazife, namuş, şeref, izzeti nefis, haysiyet., hepsini unutur, hisapla-

154

dığı vurgunu vurmak için aklın- kabul edemiyeceği ahlâksızlık uçurumlarına sukut ederdi.

Derdi gücü para ve kadın olan (Benet) in hayatı baştan başa bir çirkefliktir.. En ufak bir deşme bütün iğrençlikleri meydana çıkartmağa kâfidir.

(Benet) in hüviyetini tetkik ederken onda bir birinden ayrı üç şahsiyet görürüz, yâni bu. Ingiliz yüzbaşısı üç yüzlü bir serseridir.

Arkasındaki üniforma onun bir zabit... bir yüzbaşı olduğunu gösteriyor. îngiliz ordusundaki maceralarının rezalet ve maskaralıklarla dolu olduğunu işittik. Bu hayatını tetkik edecek değiliz. Yalnız bir noktayı işaret edeceğiz...

İstanbulda, gayri tabiî iptilâ hırsı ile marul bir îngiliz ceneralı vardı: Ceneral Dits.

Bu gayri tabii iptilâ düşkünü ceneralin de hiç yanından, dizi dibinden ayırmadığı, genç yakışıklı tüysüz bir yaveri mevcuttu: Yüzbaşı: Benet.

Bunun ne demek olduğunu okuyucularımın anlayış kabiliyetlerine bırakarak ikinci noktaya geçiyorum.

Benet, (Entelicens servis) in emek sarfede-*rek yetiştirdiği bir casustu. Bu husus için lâzım gelen şeylerin hepsi de onda vardr. TürU ceye de vakıf olması onu derhâl istihbarat idaresinin başına geçirtmişti.

Babıali, polis, siyasî fırkalar, ve hatta sa^

155

ray hep (Benet) in emri altında imiş gibi haraket ederdi.

Meclisi vükelâ müzakeratma kadar karışan ve her işi kendi plânı ve daha doğrusu İngiltere hisabma çeviren casus Benet, burnunu nelere sokmamış, ne dalavereli işlere girişmemiştir. İbret almak üzere biz bunlardan yalınız bir tekini, Benetin oynadığı siyasî rollardan, yalnız bir tanesini yazacağız. Sonra da bu herifin diğer hüviyetinin teşrihine, başka bir macerasını nakle geçeceğiz.

*

¥ ¥

Bir gün öğleden sonra Babıaliden içeri çok homurtulu açık bir otomobil girdi. Mermer merdivenlerin önünde durdu.

Otomobilden genç ve fiyakalı bir İngiliz zabiti atladı. Bu yüzbaşı Benetti.

Yanında da uzun boylu cılız bir herif vardı.

Babasının evine girer gibi merdivenleri çıktılar .

Doğruca Feridin odasına alışkın adımlarla yürüdüler.

Ferit, meclisi vükelâda idi.

İngiliz casusunun karşısında yerlere kadar eğilen arnavut odacı:

— Bir az salonda istirahat buyurunuz. Meclisin hitamına az kaldı.. dedi.

Fakat Benet hemen kaşlarını çatmıştı:

156

— Bekleyemem... Hemen şimdi haber ver. Meclisi filân bıraksın ve gelsin.

Emrini verdi. Sonra yanındaki uzun boylu adamla bekleme salonuna değil, fakat Feridin odasına lâübali bir tavurla girdi.

(Benet) in:

— Git çabuk çağır.. Bekleyemem..

Dediği adam o zaman İstanbul hükümetinin reisi, Türk halkının mukadderatını eline teslim etmiş olduğu sadrazam Ferit... di..

Yalnız bu hareketi bile (Benet) in ne derece nüfuz sahibi olduğunu ve Feridin bu herifin elinde ne suretle bir baziçeden ibaret bulunduğunu ispata kâfidir.

Arnavut odacı etekleri zil çala çala doğruca vükelânın içtima salonuna koştu.

Beş dakika sonra Ferit, siyah gözlükleri ile bir baykuş gibi içtimai filân terketmiş, îngiliz yüzbaşısı (Benet) in emrine itaata koşmuştu.

Feride, Benet ne konuştular.. Neler müzakere ettiler. Bunu yazmak kehanetfuruşluk olur.

Ancak, (Benet) in, yanındaki ince uzun zatla ve güler bir yüzle Babıaliyi terkettiği görüldü.

Anlaşılan îngiliz casusunun işi yolunda gitmişti .

Benet çıktıktan sonra Ferit hemen telefona sarıldı ve defteri hakani nazırı Refik beyi alelâcele yanına çağırdı.

Refik bey Vahdettinin küçükten yetiştir-

157

mesi ve merhum gazi Etem paşanın damadı idi. Elyevm (150) lik listeye dahildir. Vahdettinin yegâne itimat ettiği, onun fikrinden dışarı çıkmadığı bu adamın böyle alelâcele sadrazamın nezdine çağırılması ve bilhassa bu davetin Ingiliz (Benet) in gitmesinden sonra olması ortada mühim bir fırıldağın çevrildiğine delildi.

Aceba ne oluyordu? ve yahut ne olacaktı?

Refik ve Ferit baş başa verdiler. İki saat kadar görüştüler.

Sonra ikisi beraber sadaret otomobili ile Yıldıza seğirttiler.

O gün akşam yemeğini sarayda Vahdettinle beraber yediler.

Bir taraftan da yıldız ile bâzı şehzade ve sultan sarayları arasında telefonlar işliyor, ve bir takım Hanedan azasi davet ediliyordu.

Şaziye Sultanın otomobil ile ve telâş içinde saraya koştuğu görülüyor, Apdulhamit verese-, sinin etekleri tutuşuyordu.

Her halde (Benet) in parmağı ile döndüğüne şüphe olmayan bu saray telaşında ve bu geceki içtima da çok esrarengiz bir renk mevcuttu .

Aynı gece Bey oğlunda Ingiltere sefaretanesinde ceneral Dits, Harington, istihbarat erkânı (Benet), (Dikson), (Tomşon) ve daha bir kaç sivil İngiliz, aralarında Feridin yanma gö-

158

türüldüğünü gördüğümüz ince ve uzun herif olduğu halde masa başında şampanyaları yuvarlıyorlar ve belli ki bir âlem yapıyorlardı.

înce ve uzun herifin hüviyetini fazla gizlemeden okuyucularımıza haber verelim .

Bu zat, Londradan sureti mahsusuda İstanbula gelmiş olan (Englişe Petrolyum) Ingiliz petrol şirketinin mümessilidir.

Ve bu gece burada İngiltere sefaretanesinde İngiliz kumandaları ile âlem yapması, o gün (Benet) le beraber Feridin nezdindeki teşebbüslerinin ümit verici bir şekil alması şerefine dir.

Bir ucu Sarayda, diğer ucu İngiltere sefaretanesinde dönen ve çok mühim olduğu muhakkak fırıldağın çevirici basısı olan (Benet) muvaffakiyetinden emin, bol bol içtiği şampanyalarla serhoş olmuş... sabaha karşı iki İngiliz askerinin yardımı ile otomobiline yükletilerek evine gönderilmişti.

(Benet) in muvaffak olduğunu ümit ettiği bu işten sevinmekte hakkı vardı.

Çünkü nüfuzu, şey tana tı ile Feridi elde etmiş ve mahirane surette bu çok ehemmiyetli, meseleyi İngiltere lehine hal etmişti.

Hal etmişti diyoruz, çünkü gece sabaha kadar süren Saray müzakeratı temamen bu mel’un herifin arzusu veçhile hitam bulmuştu.

Bu mühim mesele, memleketin aleyhine ve

159

Ingilizlerin lehine neticelenen bu esrarengiz fırıldak ne mi idi?

Musul petrol kuyuları!..

İşte casus (Benet) in Babıalide Ferit ve Feridin de Refik beyle beraber sarayda Vahdettin nezdinde çevirdikleri fırıldak bu mesele etrafında dönmüştür.

Musulda oldukça geniş bir arazi üzerinde bir çok petrol kuyuları vardı.

Fi zamanına bu kuyuların bulunduğu arazı Musul halkı ve kabileleri arasında bir takım münazaalara sebep olduğundan, bunların bir kısmı Apdulhamit tarafından saray namına ahn~ mış, daha doğrusu cebren tasarruf edilmişti.

Hamit tahttan en dirildiği zaman ise bir çok emvali gibi bu petrol arazisi hisseleri de Hâzineye verildi .

Vaktaki Hamit öldü, varisleri ortaya çıktı. Babalarının mirasını istediler. Bunlar, îngilizlerin teşviki ile, Hâzineye intikal etmiş Musul hisselerini de talep ettiler.

Hamidin varisleri hisselerini ingilizlere satmak ve bu suretle havadan paraya konmak isteyorlardı.

Fakat araya giren harpler, siyasi hadiseler bu davanın matlup netice vermesine mani oldu.

Vaktaki mütareke sureti ile Ingilizler İstanbula geldiler ve İstanbul hükümetini her istediklerini yaptıracak bir hale soktular, işte

160

bu vaziyette Musul işinin halli zaman ve fırsatını kaçırmak istemediler. Mesele mühim olduğu kadar nazikti de!

Umumî harp neticesi olarak Musul Ingiliz: işgali altında idi.

Petrol kuyuları îngilizler tarafından işletiliyor, ve bu kuyuların bulunduğu arazi sahipleril birer birer iğfal edilerek hisseleri elinden allanıyordu .

Kala kala Apdülhamidin varisleri kaldı.

îşte bunları da kandırmak ve İstanbul hükümeti ile uyuşarak millete intikal etmiş bu. servet menbam bin türlü desiselerle elde etmek istediler. Bu maksat için İstanbula gönderilen (Englişe Petroleum) mümessili de fırıldak çevirmekte usta olan casus Benet ile el. ele verdi.

Para su gibi akıtılacak, kandırılabilecekler kandırılacak, fakat Musul petrolları Ingilizlerin. olacak.

Ayrı ayrı müracaat ettikleri Hamit veresesi .

— Mal bizim değil ki satalım, onu kurtarın, sizin olsun... dediler. îngilizler de şu cevabı verdiler:

— Zarar yok.. Sizin olsun, olmasın. Siz: bize satın. Parayı alın.. Üst tarafına karışmayın. Eğer alamazsak biz zarar etmiş oluruz..

Bu fena bir teklif değildi. Başta Ferit ve

161 parasızlık içinde kalan Vahdettin olmak üzere herkesin de parmağı bala bulanacaktı.

Alâkadarların müzakereleri neticesi (Benet)* in çevirdiği fırıldak sayesinde, bu mühim mesele bir gece içinde hallediliverdi.

Musuldaki milletin hissesi ehemmiyetsiz bir para .mukabilinde İngilizlerin eline geçti. Misal, olmak üzre, Şaziye sultanın hissesinin 10.000’ liraya satıldığını söylemek kâfidir.

- Şimdi siz diyeceksiniz ki millet hakkını aramadı mı. Kimin malını kimden satın aldılar? Hakkınız var.

İngiliz siyaseti çürük tahtaya basmaz ve yapacağı işte muvaffak olmak için mel’un plânlarını çok mahirane kurar.

Herifler petrol hisselerini satın aldıktan sonra bunların ellerinde çıkmaması için dalavere düşündüler. Hamit veresesinin bizde olduğu gibi Rumelinde de arazi ve emlâki vardı. Harp neticesi Yunanistanm eline geçen bu yerlerde Yunan hükümeti bu arazi ve emlâki kendi hesabına zaptetmişti. Çünkü bunlar şahsa değil Türk hükümetine aitti.

îngilizler sırf petrol kuyuları hatırı için Yunanlıları teşvik ettiler ve yahut kandırdılar.

Bu araziyi (Şahsa mahsus hukuk) şekline sokarak Hamit veresesine iade ettirdiler. Niçin biliyor musunuz ?

Müzakere masası başında Yunanlıların bu

ıı

162

haraketini bize misal göstermek için... ve bÖylece bu mesele siyasi bir mesele şeklinde İngiliz fırıldağının çarkları arasında kaynadı gitti.

İşte (Benet) in casus hüviyetinin gördüğü melun işler arasında ve memleket zararına döndürdüğü melanet plânları içinde en kabarık olanlarından biri de bu vak’adır.

23

İngilizce Dersanesi

(Benet) in üçüncü hüviyetine... yâni bu rezil herifin en canlı ve en iğrenç mevcudiyetine geçiyorum: Benet... sefih!, hem de nasıl sefih... Tam manası ile, sefahet deryasının bütün çirkeflikleri içinde yüzen bir sefih...

Kadın hırsı, şehvet iptilâsı bu herife İstanbulda ne kepazelikler yaptırmadı. Ve onun bu inhimakini bilen bir takım vatansızlar sırf göze girmek ve İngiliz lirası hatırı için ne maskaralıklara sürüklenmedi...

Bunları şimdi hatırlamak ve hatırlatmakla çok acı duyuyorum.

Maalesef vicdansız ve vatansızların kara ve iğrenç isimlerini ihtiva eden 150 lik listenin

163

çerçevesinin darlığı, mütareke ve işgal faciasında rol almış bâzılarının el’an içimizde, bizim teneffüs ettiğimiz temiz Türk havasını teneffüs etmelerini mümkün kılmıştır,. Bunlar, bu gibiler emin olsunlar ki, siyasetin müsaade süngeri hic bir vakit gerek vatana ve gerekse haysiyetlerine bizzat sürmüş oldukları lekeleri silemez.

Bu meşs’um devrin acıları içinde yaşamış bir çok vatan sevenler Ingiliz istihbarat şefi yüzbaşı (Benet) in kadın simsarlığını yapan ve (E...), (S...) bey, (L...) efendi isimleri altında gizlenen şahsiyetleri pek güzel tanır ve anlarlar.

Bu. ve bunlar gibi akalliyet unsurlarına mensup reziller (Benet) in elinde yegâne zevk,

  eğlence ve sefahat vasıtası idiler.

Benet Istanbula gelirken hayvanı ihtiras ile 'titreyen benliğini yalnız bir tek emel sarsmıştı:

îstanbula geliyordu...

Burada bin bir gece masallarında olduğu ?gibi şarkın efsanevî şehvet hayatını yaşayacaktı.

Saray!.. Harem!.. Boğaziçi!.. Mehtap sefaları!..

Uydurma masallarda okuduğu bu âlemleri .îstanbula gelince arayan ve bulamayan Benet, sukutu hayale uğramadı değil!

Fakat etrafına toplanan rezil, ahlâksız mahluklar onun bu sukutu hayalini çabuk izale

  ettiler.

Benet bunların sayesinde hakikaten bin bir

164

gece masallarını andıran çünbüş sahneleri, kahramanı olarak sefih bir ömür sürdü.

istihbarat işinden aldığı ve bir az sonra göreceğimiz veçhile hırsızlıktan ele geçirdiği mebaliği hep bu uğurda sarftan çekinmedi.

O, kadın, Türk kadını, şark kadını için tutuşuyordu. İlk günler rum ve ermeni muhabbet dellalları, inanılmaz bir hakikattir, Kemer altı yosmalarına varıncaya kadar en müptezel kadınları bu herife (Saraydan sizin için kaçırılan cariye) diye yutturdular.

Fakat herif pek az sonra bunun farkına, vardı.

işte bu sıradadır ki imdadına (E...), (S...) (L...) 1ar yetiştiler.

Bu herifler bir çok mahafilde olan tanıdıklarına nüfuz etmek sureti ile mel un ingilizin sefil arzularına vasıta oldular.

Hatta o kadar ki... işe evvelâ kendi aile efradından, kendi yakınlarından başladılar.

Nakadar iğrenç ve insanın havsalasının almayacağı bir faciai ahlâkiyedir ve maalesef ki hakikattir.

*

¥ ¥

Beyoğlunda.. Taksim meydanından Alman sefaretanesine giderken, hemen sefaretanenin. yanında çukurca bir mahalle vardır. Caddeden

165

bu mahallenin alçak olan sokağına merdivenli bir yoldan inilir.

Bu yoldan indiniz mi, önünüze çıkan evlerden birinin üzerinde o zaman gözünüze şöyle bir levha çarpardı: İngilizce dersanesi.

Bu dersanenin kapısından her gün sayısı belli olmayacak kadar genç ve hatta kibar ^kızların girdikleri görülürdü.

(Benet) in gece gündüz bu evden dışarı çıkmadığını söylersek bunun ne demek olduğunu /anlamak kolaylaşır.

Muhterem okuyucularımın beni affetmelerini rica ederim. Çünkü bu İngiliz casusunun çok iğrenç, çok feci ve tüyler ürpertici, en soğuk kanlı insanın bile isyana sevkedici vahşetlerinden bahsetmeğe kalemim varmıyor.

Mesele haddi zatında iğrenç olduğu kadar yalnız nezahet değil, insanlık hududunun da haricindedir.

(İngilizce dersanesi) nden ve bu dersane bozuntusunun iğrençliklerinden bahsederken bir ciheti söylemeden geçemeyeceğim.

Demiştik ki E... S... beyler ve L... efendi, Benete zevk simsarlığı yaparken gerek nüfuz ve gerekse mevki ve memuriyetlerinin verdiği igeniş salahiyetle bir çok mahafil ile temasa geçerler ve genç kızları ^Taksimdeki batakhaneye sürüklerler. îşte böyle ve bu suretle buğraya getirilen kızlar arasında Ferit hükümeti

166

ve hürriyeti itilâf fırkası erkânının kızları , kadınları , mensupları da bulunurdu.

Batakhanenin iğrenç eşiğinden içeri girerek; burada iffet ve haysiyetlerini bırakan bu kadınların başka bir vazifeleri de vardır: Casusluk...

Evet.. Benet.. bir taşla iki kuş vurmak için, bir taraftan vatan hainlerinin kızları, karıları ile eğlenirken diğer taraftan onlara ayda yüz: elli lira maaş mukabilinde casusluk ettirirdi.

Bu kadınlar, ikametgâhları muhitinde, melun vazifelerini gizleyerek komşuları, tanıdıkları,, ahbapları ile temasa gelirler, ağız ararlar ve duyduklarını, işittiklerini yemeden içmeden hemen (Benet) e yetiştirirlerdi.

Babaları, kocaları, âbeyleri bir taraftan hükümet başında bin türlü ihanetlerle vatana darbalar vururlarken kızları, kızkardaşları, karılara da onlardan aşağı kalmamak için alçaklık yarışma girişirlerdi.

İşte memleketten kovduğumuz yedigârlanm soylu soplu ihanetlerle işgal esnasında oynadıkları acı rollar...

(Benet) in İngiliz istihbarat teşkilâtına ithal, ederek kullandığı ve Türk muhitlerine sokmağa muvaffak olduğu casuslar, sadece yazdığım. gibi, hainlerin elebaşılarının karılı kızlı, çoluklu çocuklu soylu soplu efradından ibaret değildi.. Hükümetin başına geçen bu herifler hemen he-

167

men bütün idare şubelerini de kendileri gibi vatansız ve rezil mahlûklarla doldurmuşlardı.

Göğüsleri sırma ve paşa unvanlı bir sürü erazilin cazibesine kapıldıkları Ingiliz lirası pek tabiîdir ki, ikinci, üçüncü derecedeki memurları daha fazla teshir ederdi.

Ceplerinde para, kafalarında akıl ve kalplerinde vatan duygusu olmayan bu açlar ve baldırı çıplaklar sokak sürterken yakalanmış, iktidar mevkiine getirilmişlerdi.

Böyle olunca bütün düşünceleri tabiî kahrolasıca nefislerine münhasırdı.

îşte (Benet) idare şûbelerinde ve bu haleti ruhiyede olan heriflerden çok istifade etti. Bu teşkilât sayesinde de Istanbulda ve resmî dairelerde olan en ufak hadiselerden bile malûmat alıyordu.     »

Denebilir ki, hükümet muamelâtı bu Benet herifinin avucu içinde idi. Hâriciyede (H...)1 bey, Dahiliye kalemi mahsusunda (M...) bey, Sadaret dairesinde (E...) ve postada (A...) beyler bilhassa mühim ihanet ve casusluklarda bulunmuşlardır . Bunların da ayrıca kendi maiyetlerinde ve ğene Ingiliz Benet hisabma işleyen serseriler de mevcuttu.

isimlerinin yalnız ilk harflerini kaydettiğim bu vatansızlardan yalnız birinin (Benet) den ayda yedi yüz Türk lirası ihanet ücreti aldığını işitmiştim. Bu adamın akıbeti ne oldu

168

tahmin edersiniz? Hainane harekâtının cezasını tecennün etmek suretiyle buldu ve bir çok azaplardan sonra şuursuz bir halde ölüp gitti.

Ingiliz (Benet) in askerlik, sefahet ve casusluk hayatının iğrenç şafahatmı yazdıktan sonra şimdi de bu herifin hırsızlığına geçiyorum

24

Benet... Hırsız!

Benet... hırsız.. evet hem de yaman bir hırsızdı.

Sefih hayatını idame için istihbarat işlerinden aldığı para yetişmiyor, Türk zenginlerini Kroker, Arapyan, Bostancı zindanlarında işkence ederek soyduğu kâfi gelmiyor, mütemadiyen zekâsını işleterek vurğun vuracak yer arayordu. Nehayet bunu da buldu. (Benet) in hırsızlık iptilâsı o kadar şiddetli idi ki bu sefer vurğun vurmak için gözüne kestirdiği şey, bunu pek güzel ispat eder.

îngiliz casusu îngiltereyi kafese koyacak, Benet Ingiliz hükümetinin kasasını bir dalavere ile soyacaktı.

169

Bakınız nasıl...?

Türk harbiyesinde okumuş genç bir arnavut : Tahsin!., İhtiras. amma nasıl, her türlüsü peşinde koşan serseri ruhlu ve haysiyetsiz, şerefsiz bir genç olan bu arnavut Tahsin istihbarat teşkilâtında kendine bir mel’anet yuvası bulmuştu.

Aydan aya aldığı aylıkla bin bir fesat çeviren bu herif, az zaman içinde Benet’in nazarı dikkatim celbetti.

İngiliz casusu, arnavut Tahsinde tam istediği gibi kendi hüviyetine yakın bir kafa deneği bulmuştu.

Tahsin ise (Benet) in hususî ve sefil işlerine vasıta olarak kendini gösterirken, bu suretle ihtiras ateşini söndürecek, tatmin edecek Ibir kapıya baş vurduğuna memnundu.

İki kafadar, baş başa verdiler ve göreceğimiz veçhile biri Istanbulda Polis müdürü oldu, diğeri de kendi mensup olduğu milleti, Ingiliz hükümetini kafese koydu...

Bir akşam Tahsin, her zamanki gibi uydurma bir raporla bir Türk canı yakmak, bir Türk ocağı söndürmek için Ingiliz istihbarat dairesine girdi.

Melanet vazifesini görecek, sonra da kim bilir hangi rezil muhitlerde gayrı tabiî iptilasmı Teskin edici vasıtalar peşinde koşacaktı.

170

— Seni kapiten (Benet) görmek istiyor.. dediler.

Korktu. Yoksa yolmu vereceklerdi?

Bin bir ümitle kapılandığı bu fesat yuvasından kovulacak mı idi?

(Benet) in yanma bu korkular içinde çıktr.-

İngiliz istihbarat şefi, pek güzel’ tanıdığa muhatabını ihtiras dolu kurnaz bir bakışla süz* dükten sonra:

— Tahsin... dedi. Bu akşam seninle beraber mühim bir mesele müzakere edeceğiz... Saat dokuzda buraya gel.. Beraber çıkarız.

Tahsin geniş bir nefes aldı. Aynı zamanda? da sevinçten ağzı kulaklarına varıyordu. Nasıl varmasın... Benet gibi istihbaratın en kuvetli.. En mühim bir rüknü kendisini çok mühiım bir meselede mahremi yapıyordu...

Saat dokuzda Benet ve Tahsin buluştular Doğruca Taksimdeki mahut batakhaneye gittiler . Burada,. saatlarca konuştular... Müzakere? ettiler, Ne konuştular? Ne görüştüler.. Bunu bize bilahareki hadisat gösterdi.

Bu müzakerenin ertesi günü Kalkandelenliî arnavut Tahsin İstanbul polis müdürü olmuş: ve (Benet) de İngiliz hükümetini tam elli bim lira kafese koymuştu, bakınız nasıl ?..

Tahsin istihbarat teşkilâtına nasil çattı... Evelâ kısaca bunu söyleyelim. Çünkü t işin iç. yüzü ile alâkadardır.

171

istihbarat teşkilâtında yalnız Rumlar, Ermeniler yoktu. Bir çok da Arnavutlar da çalışıyordu .

(îngiliz polis muavini) ismini taşıyan bu arnavutlar hep Tahsin tarafından, kendi gibi karanlık ruhlu habisler meyalımdan seçilmişti, îşte Tahsinin ilk ihanet vazifesi buradan başlar. îngilizler bu herifi İstanbuldaki arnavutlar üzerinde nüfuz sahibi zannetmekte idiler. Çünkü Tahsin büyük bir kurnazlıkla kendini böyle tanitmıştı.

O sırada îngilterenin Arnavutluk üzerinde bazı ihtirasları vardı. Arnavutluk tacı adeta devletler arasında münazaalı bir askıya konulmuştu. Buraya Fransızlar, îtalyanlar, îngilizler ayrı ayrı ve kendilerine mensup bir kıral... bir Prens tayin etmek isteyorlardı.

îngilizler evelâ İngiltere kıralı hanedanından bir Prens namizet göstermek için çalıştılar. Fakat ileri gidemediler, İtalyanların muhalefeti ile karşılaştılar. Bundan ümitlerini kesince başka bir kurnazlık düşündüler. Müslüman arnavutlarıri taassubundan Aptülhamide olan merbutiyetlerinden istifade edeceklerdi. Nasıl mı?

Hamidin oğlu (Burhanettin) i arnavutluk^ tahtına namizet göştermek ve bunun için çalışmak suretiyle! işi Benet üzerine aldı. İstanbul arnavutlarından Burhanettin lehine rey toplayacaklardı.

172

(Benet) e bu husus için elli bin lira verilmişti. işte kurnaz Ingiliz casusu Tahsinle bu meseleyi müzakere etti. Aralarında pek çabuk anlaştılar. Tahsin, Istanbuldaki arnavutları tahrik edip Burhanettin lehinde nümayişe sevkedecek ve masraf diye verilen elli bin lira da (Benet) e kalacaktı. Hatta icap ederse sahte mühürlerle uydurma mazbatalar bile yapılacaktı .

(Benet) elli bin lirayı alacak... Fakat Talisinin hissesine de istediği gibi haraket etmek şartı ile İstanbul polis müdürlüğü düşecekti.

Bu karar verildi ve hemen ertesi gün de tatbik edildi.

Tahsinin polis müdürlüğü zamanında yapmış ■olduğu misli görülmemiş rezaletleri sırası gelince bütün tafsilâtı ile yazacağım... İngiliz (Benet) in hüviyetini tetkikederken bu vak’a bu melun herifle alâkadar olduğu için buracıkta ^kaydettim.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar