BİR RÜYA VE BİR HÂDİSE
Hasan
Basri Çantay kadınların açık-sâçık gezmelerine üzülmekte ve dinî hislere dayalı
bir öfke duymaktaymış. Bu üzüntü ve gadap, onu son derece tedirgin etmekteymiş.
Bir gece rüyasında, yeşilli camiin köşe kısmına gelen taraftaki üç yolun
birleştiği noktada Resûl-i Ekrem (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’i görme
bahtiyarlığına ermiş. Alemlere ve âdemlere rahmet olan Efendimiz, "Sen kadınların açık
gezmesine çok üzülüyorsun, bu kadar üzülme. Onların arasında da benim hâs ümmetlerimden
olanlar var" buyurmuş.
Bu
konuşmanın bahtiyarlığı ve manevî hazzı içinde kalan üstad, Resûlüllah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'e "Bu konuşmanız da hadis sayılır mı?" diye sormuş,
Resûl-i Âlişân Efendimiz, başını sallayarak, Türkçe konuşmalarının da hadis
sayılacağına işaret etmiş. Merhum üstadın bu sorusu, Resûl-i Ekrem (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'in Türk diliyle kendisine hitap etmesinin hadis sayılacağını
tesbit edebilirse kendisinin ilk râvi olma mazhariyetine erişeceğini
düşünmekten ileri gelmekteymiş. Bu rü'yanın üzerinden uzun bir zaman geçmiş.
Hasan
Basri Çantay'm mûtadı, kapı çalındığı zaman dışarı kendisi çıkarmış. Şayet
gelen ziyaretçi erkek ise onunla ilgilenir ve gerekiyorsa içeri alırmış. Gelen
kadın ise ve İslâmî tesettüre uygun bir giyinişi varsa refikasına, "Kapıda
bir hanım var, bak!" dermiş. Eğer gelen kadın, açık ve asra uygun bir
giyinişte ise, "Kapıda bir bayan var, bak!" diye konuşurmuş.
Günün
birinde kapının ziline basılmış. Dışarı çıktığında açık-saçık bir kadınla
karşılaşınca üstad, zevcesine "Kapıda bir bayan var, bak" demiş ve
kendisi odasına geçmiş. Biraz sonra hanımı Çantay merhumun odasına gelip
ziyaretçi kadının kendisiyle konuşmak istediğini ifade etmiş.
Hasan
Basri Çantay, birinci devre Balıkesir milletvekilliğinden sonra evinde münzevi
bir hayat yaşamaktadır. Kendisinin gözetim altında tutulduğu kanâatini
taşımakta ve gelenlerin samimiyetini tesbit edesiye kadar kendisini kuşku ve
tereddütten kurtaramamaktadır. Bu endişe ile, gelen bu kadına kim olduğuna ve
kendisini kimin gönderdiğine dâir sorular yöneltir.
Bunun üzerine o kadın,
"Onların arasında da benim hâs ümmetlerimden olanlar var" diyen zât
gönderdi, demiş, ziyaretinin sebebini ve derdini şöyle hikâye etmiş. Benim önü
ve sonu bir tek oğlum vardı. Verem hastalığına tutulup vefat etti. Onun ölümü
üzerine ben, dayanılmaz bir ızdırapla karşılaştım. Gözyaşlarımı tutamıyor,
daima ağlıyordum. Bu hâl, kederimi tahrik ediyor ve elemim göz yaşlarımı
"sel"e çeviriyordu.
Tahammülümü
aşan bir üzüntü içinde kaldım ve intihar etmeye karar verdim. Kocam Doğumevi'nin
Baştabibi olduğu için, zehir temin etmem güç olmadı. Elde ettiğim zehiri
içmeden önce salondaki aynanın karşısına geçtim ve sararan yüzüme son bir defa
daha baktım. Zehiri tam ağzıma atacağım sırada, vefat eden yavrumun sesini
işittim. Ağlamasına bir yakarışla bana, "Anne, anne! Sakın yapma! Sonra
beni ebedi hayatta da göremiyeceksin" diyordu. Onun bu ihtârı üzerine
intihardan vaz geçtim. Fakat ızdırabım bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Bir
gece rüyamda peygamberimiz Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'i gördüm.
Beni teselli etti ve üzülmemen için nasihatta bulundu. Ayrıca bana "Sen Hasan
Basri'ye git, derdini ona anlat. O, sana yardımcı olur" buyurdu. Bunun
üzerine ben "Ya Resûlüllah! Sizin gönderdiğinizi, ona nasıl kabul
ettirebilirim, onu nasıl inandırabilirim?" dedim. Bunun üzerine
Peygamberimiz, "O seni kimin gönderdiğini soracak olursa, "Onların
arasında da benim hâs ümmetlerim var" diyen zât gönderdi dersin"
buyurdu. Ben de bunun üzerine size geldim.
Birbirini
teyit eden bu iki rüya karşısında son derece duygulanan üstad, kadına neden
böyle açık gezdiğini sorar. Ziyaretçisi olan kadın, kocasının baskınından
kurtulamadığını, onun icbar ve ısrar etmesinden dolayı böyle gezdiğini ve bu
hâlinden de memnun olmadığını ifade edip "Eşim emekli olunca İstanbul'a
yerleşeceğiz. O zaman ben de tesettüre riâyet edeceğim" cevabını vermiş.
Çantay merhum da ona sabrın faziletini dile getiren bir konuşma yapıp
kendisini teselli etmiş...
Bahsi geçen bu kadın, bir
müddet sonra İslâmî tesettüre uygun bir giyiniş içinde Üstadı ziyarete gelmiş.
Sabrın ve kader inancının tesiri ile olgunlaşan hâlini gören Çantay merhum,
büyük bir memnuniyet duymuş.
Kaynak: Mehmet EMRE, Üstadım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s) ve (Hasan Basri Çantay, Ladikli Ahmet Ağa, Emetli Hacı Süleyman Ekmekçi? Cemal Ekmekçi, Halil Ekmekçi, Fahri Ertuğ, Hacı Nuri Temizerler, Hacı Fahri Ermişler) HATIRALARIM, Erhan Yayınları, 2000, İstanbul, s:70-72
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar