Evrâd-ı Bahaiyye ve Hasan Basri Çantay
HASAN
BASRİ ÇANTAY'IN DOĞUM YERİ VE
TARİHİ, NESEBİ VE TAHSİLİ
Üstad
Hasan Basri ÇANTAY, 18 Teşrin-i sâni (Kasım) 1302 tarihinde Balıkesir'de
doğmuştur. Babası, ticaretle iştigal eden Çantayzâde Halil Cenâbi Efendi'dir.
Annesi, Kepsut'lu olup Sincanlı âilesinden bir hanımefendidir.
O, talisinin ilk devresini Arap Hoca adıyla tanınmış
bulunan zattan aldığı derslerle tamamlamış, daha sonra mektep hayatına
başlamıştır. İlkokulu tamamlayınca yılında
idadi'ye kaybolunmuştur. Bahsi geçen okulun 4. sı
nıfına
devam ettiği sırada babası vefat etmiş ve hayatın zahmetlerini yetim olarak
göğüslemek zorunda kalmıştır.
Pederinin
ebediyet âlemine göç ettiği sırada o, ondört yaşında bulunuyordu. Büyük bir
arzu ve kabiliyetine rağmen tahsilini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı.
Annesinin ve üç kız kardeşinin geçimini temin etmek sorumluluğunun kendi
omuzlarına yüklendiğini hissetmekteydi. Bu maksatla o çalışıyor ve dul kalan
annesiyle yetim kalan kızkardeşlerine bakıyordu.
Yaşının
16'ya ulaştığı sırada Balıkesir mutasarrıfı1 bulunan Ömer Ali Bey, Hasan
Basri ÇANTAY'ı Nafia (Bayındırlık) Müdürlüğü'ndeki bir memuriyete tayin etmiş
ve onun hayat yükünü taşımaktaki meşakkatini kısmen hafifletmişti.
O, bir
taraftan memuriyetine devam ediyor, diğer taraftan da yarım kalan tahsilini
ikmal için Müderris Ahmet Naci Efendi'den ders alıyordu. İlim aş- kıyle yanıp
tutuşan delikanlı Hasan Basri, kısa bir zaman sonra ders arkadaşlarının
seviyesine ulaşmış ve hatta onları geride bırakacak derecede ilerlemişti.
Ömer Ali Bey'den sonra
Balıkesir mutasarrıflığına tayin olunan Prof. M. Ali AYNİ Bey, Hasan Basri
ÇANTAY'ın yazdığı şiirlerden onun istidadının
1) Mutasarrıf, o tarihteki idari taksimatta
Kaymakam'dan üstün ve derece itibariyle Vali'den aşağıda bulunan idareciye
denilmektedir.
Hocası
ve aynı zamanda manevî hâmisi bulunan Ahmed Naci Efendi'nin vefat etmesi üzerine
Balıkesir müftüsü bulunan Kodanazzâde Ahmed Efendi'nin derslerine devam etmeye
başlamıştı. Kalbinde alevlenen ilim aşkını teskin için hocasının verdiği
dersleri yudum yudum içiyormuşeasma dinliyor ve geceyi gündüze ekliyordu.
Yılmak ve yorulmak bilmeyen bir azimle tahsilini tamamlamış ve icazet almıştı.
O,
bununla da yetinmemiş ve Farsça'yı da öğrenmek için büyük bir iştiyak
duymuştu. Bu maksatla müfti Ahmed Nuri Efendi ile müstecablızâde Adil
Efendi'den Farsça öğrenmeye başlamış ve bu sahada da hayli ilerlemişti.
Hasan
Basri ÇANTAY, bu çalışmaları sırasında, kendini yetiştirmek için devamlı
olarak ve mahalli gazetelerde yazdığı makaleler ile efkâr-ı umumiyettin
uyanmasına gayret ediyordu.
* *
HASAN BASRİ ÇANTAY'IN TASAVVUFLA ALÂKALI YÖNÜ
Kristalize
edilmiş bir elmasın güneş karşısında değişik renkler yansıtması gibi, merhum Hasan
Basri ÇANTAY'm pekçok yönü bulunmaktadır. Müellif, mütercim, müfessir,
muharrir, edip ve şair Hasan Basri ÇANTAY...
Bizim
üzerinde durmak istediğimiz en değerli yönü, tasavvufla alâkalı cephesidir.
Merhum Hasan Basri ÇANTAY'm tasavvufa meyli, çocuk denecek yaşta iken
başlamıştır. Nakşî tarikatına mensub bulunan babasının okuduğu Evrâd-ı
Bahâiye'yi tilâvet etmek için, pederinden zaman zaman istiyor fakat o,
"Sen daha küçüksün, büyüdüğün zaman okursun" diyerek onun bu arzusunu
engelliyordu.
tMerhum üstad, huzurunda buluduğum bir günde şöyle nakletti: Pederim vefat ettiği gün, hüzün ve kederle ağlıyordum. Bir taraftan da babamın kitapları arasında bulunan Evrâd-ı Bahâiye'yi arıyordum. Onu bulunca hemen alıp cebime soktum. Bundan sonraki zamanlarda bu evrâd-ı her gün okumaya başladım. Bir gece rüyamda babam ile onun şeyhi bulunan Melek Hoca'yı gördüm. Elini öpmek üzere babama yaklaşırken o, mürşidinin elini öpmemi ihtar eden bir göz işareti yaptı. Ben de önce Melek Hoca'nın elini, sonra babamın elini öptüm ve karşılarına oturdum. Melek Hoca, bana hitaben "Oğlum! Sen Evrâd-ı Bahâiye'yi okuyorsun. Oku, biz sana izin verdik. Fakat onda birkaç irab hatası var, onları düzelt" dedi.’
^Uyandığım
zaman Evrâd-ı Bahâiye'yi açıp bütün dikkatimi satırların üzerine çevirerek
okumaya başladım. Son derece dikkat ve merakla araştırmama rağmen o hataları
tesbit edemedim.
Bu
merakım yıllarca devam etti. Hem okuyor hem de o birkaç irab hatasını bulmaya
çalışıyordum. Birinci devre Büyük Milet Meclisi'nde Karesi (Balıkesir) Meb'usu
olarak bulunurken Şair Mehmed Âkif Bey ile birlikte Tâcüddin Dergâhı'nın
yanında bir evde kalıyorduk. O da Burdur Meb'usu idi. Her gün Meclis'e gitmeden
önce bahsi geçen evrâdı okuyor ve onu evde bırakarak Meclis'e gidiyordum.
Günün birinde her zaman olduğu gibi, Evrâd-ı Bahâiye'yi okumuştum. İçimden bir
ses onu yanıma almamı ihtar ediyordu. Menşeini bilemediğim bu hisse tâbi olarak
bahsi geçen Evrâdı cebime soktum ve daha sonra Meclis'e gitmek üzere evden
çıktım.
O tarihte Büyük Millet
Meclisi Ulus'ta idi. Zincirli Camii'nin yanından geçerken Mehmed Âkif Bey,
"Meclis saatine biraz daha zaman var. Cami odasında hoca arkadaşlar sohbet
ediyordur, dilersen biz de uğrayalım" dedi. Ben de "Hay hay,
gidelim" dedim. Bir müddet orada oturduk ve sohbette bulunduk. Meclis
saati yaklaşırken Âkif Bey ayağa kalktı ve "Artık gidelim" dedi. Bu
sırada Sivas Meb'usu Mustafa Takî Efendi, "Âkif Bey! Müsaade edersen biz Hasan
Basri Bey ile biraz başbaşa konuşalım" dedi. O da "Olur Hoca
Efendi" cevabını verdi ve çıkıp gitti. Onunla başbaşa kalınca, "Çıkar
cebindeki Evrâd-ı Bahâiye'yi" dedi. Ben, hayret içinde kaldım ve denileni
yaptım. Mustafa Takî Efendi, "Oku" dedi. Ben de okumaya başladım. Bir
noktaya geldiğimde "Dur! Orası şöyle olacak" dedi. Oradaki irab
hatasını da düzelttikten sonra okumaya devam ettim. Bir müddet okuduktan sonra
okumamı keserek, diğer bir kelimedeki irab hatasını tashih ettirdi ve bana
hitaben "Sen okumaya mezun oldun, biz de tashihe memur olduk. Biz bunu
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'den böyle telâkki ettik" dedi.)
Bu
noktada aklı zorlayan bir soruya cevap aramak istiyorum. "Hayatta bulunan
velilerden Sivas'lı Mustafa Takı Efendi, vefat etmiş evliyaullah'dan
Balıkesir’li Melek Hoca'nm mürdinin oğlu bulunan Hasan Basri ÇANTAY'ın okumaya
devam ettiği Evrâd-ı Bahâiye'nin içindeki irab hatasından nasıl haberdar olmuş
ve onu düzeltmeye memur olmuştur?"
’h
Bazan Resûl-i Alişan (s.a.v.)'in, bazı günlerde de asrın kutbunun başkanlığı
altında toplanan "Divân-ı Sâlihin", alman manevi kararları uygulamaya
ve verilen talimata uymaya çalışırlar. Bu toplantılara vefat etmiş bulunan veliler
de dinleyici olarak katılırlar.
İhtimaldir
ki, böyle toplantılardan birinde ÇANTAY merhumun babasının mürşidi bulunan
Melek Hoca, Mustafa Takî Efendiye hususi bir ricada bulunmuş, o da tashihe
memur olduğunu beyan edip Hasan Basri Hoca'nm okumaya devam ettiği Evrâd-ı
Bahâiye'deki irab hatalarını tashih etmiştir.'»)
Kaynak: Mehmet EMRE, Üstadım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s) ve (Hasan Basri Çantay, Ladikli Ahmet Ağa, Emetli Hacı Süleyman Ekmekçi? Cemal Ekmekçi, Halil Ekmekçi, Fahri Ertuğ, Hacı Nuri Temizerler, Hacı Fahri Ermişler) HATIRALARIM, Erhan Yayınları, 2000, İstanbul, s:63-66
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar