Hristiyanlara Reddiye
T.C
MARMARA
ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ
DİNLER TARİHİ ANABİLİM DALI
ALİ b. RABBEN et-TABERÎ ve ESERİ
(Yüksek
Lisans Tezi)
Hazırlayan
Danışman
Doç.Dr.Ömer
Faruk Harman
İstanbul
-1994
ÖNSÖZ 4
KISALTMALAR.............................................................................................................. 6
GİRİŞ........ 7
MÜSLÜMAN-HIRİSTİYAN
İLİŞKİLERİNİN GENEL BİR BAKIŞ............................ 7
I- Gayr-i
Müslimlerle İlişkilerin Kur'ânî Temelleri.................................................. 8
II- Hz
Peygamberin Vefatına Kadar Müslüman - Hristiyan İlişkileri................. 11
III. Hz.
Peygamber'in Vefatından III/IX. y.y.'m İlk Yarısına Kadar Müslüman-
Hristiyan
Münasebetleri.........................................................
ALİ B. RABBEN
ET-TABERÎ HAYATI VE ESERLERİ
I-
HAYATI .................................. ......................................................................... 21
1- Firdevsu'l-hikme........................................................................................................
38
2. er-Red
ale'n-nasârâ......................................................................................... 40
3. ed-Dîn
ve’d-devle......................................................................................... 40
İKİNCİ BÖLÜM....................................................................................................... 46
ER-REDD ALE’N-NASÂRÂ................................................................................. 46
I. KİTAP
HAKKINDA GENEL BİLGİ................................................................... 47
II. KİTABIN YAZILIŞ SEBEBİ............................................................................... 49
III. KİTABIN YAZILDIĞI ORTAM..................................................................... 50
1. Sîyasî
Ortam................................................................................................... 50
2. Kültürel
Ortam............................................................................................... 52
III. ER-RED
ALE'N-NASÂRÂ'NIN MUHTEVASI............................................... 54
IV. KİTABIN
GENEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ................................ 58
A. Metodu............................................................................................................ 58
B, Kullandığı
Bilgilerin Kaynaklara Uygunluğu................................................ 59
1. Kredo
(İman Esasları).................................................................................... 60
2. Hristiyan
Mezhepleri...................................................................................... 61
a. Nasturîler........................................................................................................ 61
b. Ya'kûbiler....................................................................................................... 62
c. Melkitler......................................................................................................... 62
d. "Tanrı'nın
bir kerre Hz. Meıyem'in batanda bir kerre de Hz. îsâ'nın
bedeninde hulul ettiğine inananlar 63
3. Kitab-ı
Mukaddes (Bible) Alıntıları 64
a. Taberî'ye
Göre Yeni Ahid'in Epistemolojik Değeri....................................... 64
b. Taberî'nin
Yeni ve Eski Ahit Metinlerini Kullnış Tarzı................................. 64
c. Kaynak
Olarak Kullandığı Kitab-ı Mukaddes (Bible)................................... 65
4. er-Red
ale'n-nasârâ'nın İslâm Reddiye Tarihindeki Yeri ve Kendisinden Sonraki Reddiye
Yazarlarına Etkisi................................................................................ 71
Ek:
1 84
Et
ve Kemikten Teşekkül Edenin İlah Olamayacağı................................................ 84
EK:
II 86
Baba
Oğul Kelimelerinin Semantik Tahlili.............................................................. 86
Ek:
III 89
Allah'ın
Tecessüdünün İmkansızlığı........................................................................... 89
EK:
IV 90
Hristiyan
Amentüsünde Var Olan ve İncile Aykırı Olan Tutarsızlıklar................. 90
EK:
V ...93
Tanrı
ve İnsanın Birbirine indirgenemezliği.............................................................. 93
SONUÇ 97
BİBLİYOGRAFYA
.................................................................................................. 10
0
Var olan dinler arasından birinin seçilerek, din
olarak kabul edilmesi, onun diğer dinlere nazaran tercih edilecek taraflarının
varlığı anlamına gelir.
İnananlar grubunun oluşturduğu müminler
topluluğu, kendi mensublarının -inanç açısından- kendilerini güvende
hissetmeleri için bu tercihe şâyan tarafların neler olduğunu ifade etmeyi, her
zaman yapma gereği hissederler. Bunu bir iç savunma olarak kabul edersek; dışa
karşı savunma görevini ise "reddiyeler" yerine getirir.
Bir dinin savunulması ise ya kendi özellikleri
ortaya konup diğer dinlerle karşılaştırmaya gidilerek yapılır; ya da diğer
dinler ele alınarak inanç esaslarından ibadet tarzına, ordan da dünyaya bakış
açılarına kadar uzanan bir çerçevede eleştiriye tabi tutularak
gerçekleştirilir.
Her hangi bir dinin eleştiriye konu olmasını
hazırlıyan sebepleri iki başlık altında toplayabiliriz:
1. Daha önce olmayan toplumsal şartların
ortaya çıkması.
2. îhtida olayı.
Çalışma konusu olarak aldığımız Ali b. Rabben
et-Taberî ve eseri er-Redd ale'n- nasârâ , bu saydığımiz iki özelliğe de sahip
görünmektedir. Ancak çalışma konusu olarak seçme sebebimiz bunlar olmaktan
ziyade müellifin eserinin bu reddiye geleneği içinde bir dönüm noktası
oluşturmuş olmasıdır. Bir diğer sebep ise yazarının îslam kültürünün farklı
sahalarına -özellikle de tıbba- olan katkılarına rağmen unutulmuş olmasıdır. Bu
çalışmayla Taberî'nin tarihin derinliklerinde kaybolmuş olan şahsiyetine
birazcık olsun hayatiyet kazandırılmış olunacaktır.
Çalışmamız bir giriş ve iki bölümden
oluşmaktadır.
Girişte yazarın ehli kitap kabul edilen iki
gruptan biri olan hristiyan kökenil olması göz önüne alınarak, eserin yazıldığı
döneme kadarki -Hz. Peygamberin hayatı da dahil- müslüman-hristiyan ilişkileri
hakkında özet bilgi verildi.
Birinci bölümde Ali b. Rabben'in hayatı ve
eserleri, kaynakların el verdiği ölçüde tanıtıldı.
İkinci bölümde ise Ali b. Rabben'in er-Red
ale'n-nasârâ adlı eseri, muhtevası, usulü, referans olarak kullandığı
Kutsal Kitap nüshaları ve gönderme yaptığı bilgilerin hristiyanlarm kabul
ettiklerine uygunluğu/uygunsuzluğu gösterildi. Son olarak ise er- din
diğer reddiyeler arasındaki yerine -mümkün olduğunca karşılaştırmalar
yapılarak- işaret edildi. Ayrıca eserin hristiyan dünyada sahip olduğu etki de,
bir örnek çerçevesinde gösterilmeye çalışıldı.
Çalışmamız sırasında ilgili kaynakların bulunmasında
ve Fransızca metinlerin tercümesinde gereken yardımları esirgemeyen tez hocam
Doç. Dr. Ömer Faruk Harman'a, Yrd. Doç. Dr Süreyya Şahin'e, ayrıca tezin
yazılma aşamasında bilgisayarın kullanımı ile alakalı her türlü konuda
yardımlarını esirgemeyen Hadîs Araştırma Görevlisi arkadaşım Hayati Yılmaz'a
teşekkür etmeyi kalbî bir borç bilirim.
Fuat
Aydın
Adapazarı-1994
KISALTMALAR
a.g.e.: |
Adı geçen eser |
a.g.m: |
Adı geçen makale. |
bkz : |
Bakınız. |
DİA : |
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. |
DGBİT: |
Doğuşundan Günümüze Büyük İslâm Tarihi. |
ERE : |
Encyclopidia of
Religion and Ethics. |
ed-Dîn: |
ed-Dîn
ve'd-devle. |
er-Red: |
er-Red
ale'n-nasârâ. |
GAD. |
Geschichte der
Arabischen Literatür. |
GAS\ |
Geschichte der Arabischen Schrifttums. |
İİED: |
İslâm İlimleri
Enstitüsü Dergisi. |
İA : |
İslâm
Ansiklopedisi. |
JRL : |
John Royland
Library. |
|
Milli Eğitim
Bakanlığı. |
MSUJ: |
Melanges de
TUniversite Saint Joseph. |
nşr. : |
Neşreden. |
öl. : |
Ölüm tarihi. |
s : |
Sahife. |
T.T.K: thk. : |
Türk Tarih Kurumu. tahkik eden. |
trc. : |
Tercüme |
ts. : |
Tarihsiz. |
vb. : |
ve benzerleri. |
yay- : |
Yayınlayan. |
GİRİŞ
MÜSLÜMAN-HIRİSTİYAN
İLİŞKİLERİNİN GENEL BİR BAKIŞ
I-
GAYR-I MÜSLIMLERLE İLİŞKİLERİN KUR'ÂNÎ TEMELLERİ
Zaman ve mekan sınırlarından azade olarak tüm
insanlığa gönderilen bir dinin insanlar arasında giderilmesi imkansız olan
farklı inançları yok sayması mümkün değildir. Çünkü insanlık tarihinin ihtilaf
bulunmayan "tek ümmet-din devri" dışında yeryüzünde tek din/inanç
hiçbir zaman görülmemiştir. Hz. Adem ve Havva'nın yaratılıp cennete konulması
1, sonra yeryüzüne indirilmesi ve Kabil'in Kabil tarafından öldürülmesine kadar
geçen süre "tek ümmet/din" devridir. Bundan sonra insanlık hep iki
din üzere olagelmiştir: İslam ve İslam dışı olanlar. İhtilaf çıktıktan sonra
gönderilen peygamberler 3 öz olarak ihtilaf öncesinin dini olan İslam'a çağırırlar. Ancak ilk dönem hariç insanlar
hiçbir zaman tek din üzere olamamışlardır.
Dünyada tek akıllı ve dolayısıyla da tek sorumlu
varlık insandır. Sorumluluk tercih hakkıyla vardır. İnsan tercih hakkına sahip
olduğu için seçerek yaptığı işlerden dolayı Allah katında hesap verecektir. Bu
yüzden de peygamberlerin üzerine düşen sadece tebliği ve doğruyla yanlışı göstermektir. Bundan sonra tebliğin kendisine
ulaştığı kişi kendi tercih hakkını kullanarak ya imanı ya da küfrü seçecek ve
bu seçiminden doğacak sonuca da katlanacaktır
. Bu tercihe -küfre razı olmayıpimana razı olduğu halde-
1 Bakara 2/213;
Yûnus, 19.
2 Mâide 5/30.
3 Bakara 2/213.
4 Bakara
2/127-128, 132; Âl-i İmrân 3/19, 67, 85; Mâide 5/3; Yûnus 72, 90; Hac 78; Nemi
38.
5 Mâide 5/92, 99;
En'âm 6/39; Ra'd 13/40; İsrâ 17/105; Kehf 18/56; Teğâbün 64/12; Ğâşiye 88/21-
22.
6 Bakara 2/256.
7 Nemi suresi
27/92; Rûm 30/44; Lokmân 31/22-23; Fâtır 35/39; Zümer 39/41.
8 Rûm 30/45; Zümer
39/7.
9 Zümer 39/7.
müdahale etme hakkım Allah kendinde görmediği
-gibi peygamberlerini de tercihlerini İslam dışında kullananlar için bir
sorumluluklarının olmadığı konusunda uyarır 11. Çünkü insanların kendi
tercihleri olmaksızın bir dini kabule zorlanmamalarının gerekliliği Kur'an'da
çok kesin bir ifade ile ortaya konmuştur:
"Dinde zorlama
yoktur"
Bu ayetle insanların kendi tercihleri olmaksızın
bir dini kabule zorlanması yasaklanır. Üstelik "eş koşanların"
ahirette büyük bir azap vadedilmekle birlikte,bu dünyada hayatlarını devam
ettirecekleri Ve Allah'ın insanların
yaptıklarının karşılığını ahirette vereceğini ifade etmesi 14 bunu çok açık bir
şekilde ortaya koyar.
Bu dünyada iman da küfür de; İslam da İslam dışı
dinler de yer alacaktır. Ve bir arada kıyamete kadar yaşayacaklardır . Kur'an bunu bir vakıa olarak kabul etmiş
ve onlarla kurulacak ilişkilerde de ölçüyü şöyle koymuştur:
"Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan
ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli
davranmaktan menetmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan,
sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselerle dost
olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır"16.
Kur'an'm çizmiş olduğu bu çerçeve belli bir zaman
ve mekanla sınırlı olamayacağına göre bu şartlar korunduğu müddetçe hangi din
ve inanca mensup olursa
10 Bakara
2/272; Yûnus 10/99; Kasas 28/56; Ğâşiye 88/21-22.
11 En'âm
6/149; Yûnus 10/99; Hûd ll/118;.Ra’d 13/31; Nahl 16/93; Şûrâ42/8-15.
12 Bakara
2/256.
13 Zümer
39/8.
14 Fâtır
35/45.
15 Bunları
söylerken Kur'an'da inanmayanların öldürülmelerini emreden Bakara 2/191; Nisâ
4/89; Tevbe -9/5 v.b. ayetlerin de bulunduğunu biliyoruz. Ancak hem öldürülme
hem de dileyenin imanı ya da küfrü seçmesini ifade eden ayetlerin Kur'an'da
bulunması ve Kur'an 'da tenakuzun olmayacağı Nisâ 4/82'de ifade edilmesi,
özellikle öldürülme ile ilgili ayetlerin tarihi arkaplanlarını (esbâb-ı nüzul)
dikkati alarak bir telifin yapılmasını zorunlu kılar. Kur'an'da ihtilaf
bulunmayacağına dair bkz. Halis Albayrak, Kur'an'm Bütünlüğü Üzerine,
Şule Yayınları, İstanbul, 1992, s. 29-41.
16 Müntehine
60/8-9.
olsun başka dinden insanlarla müslümanlarm bir
arada yaşamalarını ve insani münasebetler kurmalarım menedecek bir engel
yoktur. Bunu Peygamberin hayatında, önce Medine'de , sonra Mekke'nin fethinde görürüz . Benzer örnekleri dört halife, Emevîler ve
Abbâsîler devirlerinde de bulabiliriz.
İslam'ın kendi dışındaki dinlere ve inançlara da
yaşama hakkı vermesi ve onlara hoşgörüyle yaklaşması İslam'ın yayılışının esas
dinamiklerinden biri olduğu gibi, onun evrensel bir din oluşunun da temel
şartıdır.
İslam her türlü inanca yaşama hakkı tanırken,
kendi dışında olmakla beraber, onların devamı ve bozulan taraflarını düzeltmek
gayesiyle gönderildiğini ifade ettiği din ve din mensuplarına kendisini daha
yakın hissetmiş ve inanmayanlara karşı onların desteğini ve yardımını
istemiştir. Bu din mensupları, aslı bozulmuş da olsa , ilahi kaynaklı bir kitaba sahip oldukları
için Kur'an tarafından "Ehl-i Kitab'
O olarak isimlendirilmiştir. Peygamber döneminde ehl-i kitab olarak
sadece hristiyanlar ve yahudiler kabul edilirken daha sonraları bu
gruba,kavramın şümulu genişletilerek St. Jean (Vaftizci Yahya) dinine bağlı ve
Irak çevresinde yaşamakta olan Mandeiler, Hz. Peygamberin Hacer ve Bahreyn
Parsîlerinden cizye almasına dayanılarak Mecusîler, daha sonra ise Berberiler
dahil edilmiştir .
Kur'an'da ehl-i kitab denilince ilk akla gelen
hristiyan ve yahudiler olmasına rağmen çalışmamızın ikinci ve üçüncü bölümünü
oluşturan Ali b. Rabben et-Taberî'nin hristiyan asıllı olması ve er-Red
alen'n-nasârâ'nm da hristiyanlara yönelik olarak yazılmasından hareketle eserin
yazıldığı dönem olan III/IX. asra kadarki müslüman- hristiyan ilişkilerine
kısaca değinmek istiyoruz.
17 Medine'de
müslümanlar, yahudiler ve diğer arap kabileleri arasında imzalanan Medine
vesikası örneğinde olduğu gibi. Bkz. Muhammed Hamîdullah, İslam Peygamberi,
(trc. Salih Tuğ) İrfan Yaymevi, İstanbul 1980,1, 220-228 .
18 Mekke'nin
fethinden sonra Peygamber (a.s.)'in Mekkelilere tavrı hakkında bkz. Hamîdullah,
a.g.e...
I, 292.
19 Bakara
2/79. ..
20 Bakara
2/105, 109; Âl-i Imrân 3/64-65, 69-70.
21 Philip
Hitti, İslâm Tarihi (trc. Salih Tuğ ), Boğaziçi Yayınevi, İstanbul,
1989, s. 367; Goldziher, ”Ehlü'l-kitab”, 1A., İstanbul, 1993, IV, s.
208; B. Carra De Vaux, “Sâbiiler”, 1A, X. s, 9-10; Bekir Karlığa, “Karşı
Karşıya İki Dünya”. Yedi İklim, VI, S. XXXXIX, s. 55-56.
10
II-HZ
PEYGAMBERİN VEFATINA KADAR MÜSLÜMAN - HRISTIYAN
Hristiyanlığm Arap yarımadasında ortaya çıkış
tarihini kesin olarak bilmiyoruz Aziz Pavlus'un hristiyanlığı kabulünden
sonra buralarda önemli bir misyoner faaliyeti gösterdiğine dair kapalı bir
takım imalar olmakla birlikte St. Poul'ün bilinen hayatından dolayı bu mümkün
görünmemektedir . Ayrıca kilise
adamlarının (ricâlü'l-kenâis) hristiyanlığm Arap yarımadasındaki tarihini
miladi birinci asra götürmekle birlikte, delillerinin yeterince ikna edici
olmamasından dolayı bunu da kabul etmek mümkün değildir .
En eski yazılı kaynakları -yokluğundan dolayı -
gözden geçirerek kesin bir tarih tesbit etmenin imkansızlığına rağmen, en azından kabule şayan olan miladi
üçüncü asırdan sonra hristiyanlığm Arap yarımadasında ve özellikle araplarm Romalı
ve Yunanlı unsurlarla yaşadıkları bölgelerde başladığıdır. Bunu destekleyecek
bir diğer delil ise cahiliye arap şiirinin hristiyanlığm yayılışına gönderme
yapılabilecek olan beyitler içermesidir
. Yahudilik Arabistan'a göçler ve ticaret yoluyla gelmişti.
Hristiyanlığm gelişi ise misyonerlik faaliyetleri, bir kısım zahid ve
ruhbanların dünyevî lezzetlerden uzakta yaşamak için buraya gelmeleriyle,
ticaret ve dışardan getirilen köleler sayesinde olmuştur. Özellikle değişik
yerlerden getirilen beyaz köleler kültürlü ve medeni kimselerdi .
Miladi üçüncü asırdan sonra Arap yarımadasına,
kendisine komşu olup da ticari ilişkide bulunduğu üç hristiyani merkezden -kuzeyde Suriye
ve Irak, Kızıldeniz yoluyla
22 Seyyid
Abdülazîz Sâlim, Târîhu'l-arab kable'l-İslam, Müessesetü Şebâbiî-Cânı/d,
İskenderiye, trs., I, 429.
23 Cevad Ali,
el-Mufassalfi târîhi'l-arab kable'l-İslam, Mektebetü'n-Nahda, Bağdat,
VI, 586-7.
24 Cevad Ali,
a.g.e.., VI, 586-7.
25 Sâlim, a.g.e..,
I. 429.
26 Cevad Ali,
a.g.e., VI, 587. Arabistan yarımadasında bulunan münzevi keşişlerin en
popüler olanı Hz. Peygamber (s.a.) ile karşılaştığına dair haberlerin
anlatıldığı Rahip Bahira olsa gerektir. Bkz. W. Montgomery Watt, Hz.
Muhammed Mekke'de (trc. Rami Ayaş, Azmi Yüksel), AÜİF Yayınları, Ankara,
1986, s. 43; İbn İshak, Siyer, Hayra Hizmet Vakfı, Konya, 1981, s. 53-55;
Hamidullah, a.g.e.., I, 50-51.
27 Sâlim, a.g.e..,
I, 329-330; Cevad Ali, a.g.e.., VI, 586.
11 batıda
Habeşistan ve güneyde Yemen S- giren
hristiyanlık İslam'ın zühurundan önce Arap yarımadasının şu bölgelerinde,
topluluklar halinde bulunuyordu: „Tağlib, Gassân, Kudâa, Eyle, Dûmetü'l-cendel
ve Tay kabilesinin yaşadığı bölgeler. Ayrıca yarımadanın güneyinde Necran,
hristiyan merkezlerinin en güçlü ve etkili olanıydı. Bilhassa Necranlı
hristiyanlar, inanç itibariyle çok zor şartlar altında kalmış olmalarına rağmen
varlıklarını İslamiyetin ilk devirlerine kadar sürdürebilmişlerdir .
İslam'ın zuhuru anında Arabistan'da bulunan
hristiyan cemaatleri yalnız bunlardan ibaret değildi. Bu belli ve çok önemli
merkezlerin yanında ayrıca Mekke'de Afrika'dan özellikle Habeşistan kökenli
olan siyahi ve Avrupa kökenli olan beyazlar olmak üzere köle, tüccar, misyoner
ve meslek sahibi olarak yaşayan bir hristiyan cemaatinden, Mekke'ye bilhassa
dil yönünden tesiri olan Ehabiş kabilesinin arasında bulunan hristiyan
topluluğundan ve Hire hristiyanlarından bahsedilmiştir .
Araplar arasına hristiyanlarm girişi yahudiler de
olduğu gibi ticaret ve ayrıca münzevi rahiplerin buralara gelmesiyle olmuştur.
Hıistiyanhk yahudiliğe nazaran araplar arasında daha çok yayılmıştır. Bu da
muhtemelen yahudilerin kendi dinlerini sadece yahudilere has kılmışken,
hristiyanlarm Hristiyanlığı, bütün insanlık için geçerli olan bir din olarak
takdim etmiş olmalarındandır. Üstelik yahudilerin sıkı dini yaşayışlarına
rağmen hristiyanlar daha kolay,daha müsamahakar bir görünüm arzetmektedir 1.
"Arap yarımadasındaki hristiyanlık hakkında
dikkati çeken bir diğer husus ise itikadî yönden çok farklı gruplara ayrılmış
olmalarıdır. Daha dördüncü miladi asırda
28 Salim, a.g.e.,
I, 329-330.
29 Mehmet
Aydın, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma
Konuları, SÜİF Yayınları, Konya 1989, s. 19; Burûc suresi, 4-7.
30 Cevad Ali,
a.g.e., VI, 202; Mehmet Aydın, a.g.e.., s. 20; Watt, Mohammad
at Madina, s. 315; Ömer Faruk Harman, “Hristiyanlarm İslâm'a Bakışı”, Asrımızda
Hristiyan - Müslüman Münasebetleri, İlmî Neşriyat, İstanbul, 1993, s. 97.
Watt, Mekke'de bulunan hristiyanlarm, hristiyan imanını iyi bilmeyen köleler
olduğunu ifade etmesine rağmen Cevad Ali buradaki hristiyanlarm Tevrat ve
Incil'i okuyup yazdıklarını ve insanların bu kitaplardan kıssalar anlatarak
hristiyanlığa çağırdıklarından bahseder. Buhari ise Sahih'inin Bed'ül-vahy
bölümünde Varaka b. Nevfel'in hristiyanlığından ve Kitab-ı Mukaddes'i İbranice
okuyup yazdığından sözeder. Cevad Ali, a.g.e., VI, 589; Watt, a.g.e.,
s. 315, Buhari, Bed'ü'l-vahy 1.
31 Cevad Ali,
a.g,e.,VI, 582.
12 sayısız
fırkalara bölünmüş olan Şark hristiyanlan bu tefrikalarını İslam fütühatı
altmda bile sürdürmüşlerdir. İslamm zuhuru anında bilhassa Hire'de ve Güney
Arabistan'da yaygın olan Nestûrî fırkası ile Gassan ve Şam havalisinde yaygın
olan Ya'kûbiyye ve diğer bölgelerde nüfuzu görülen Melkitler (Milkâniyye)
dikkatimizi çekerler. Fakat bu fırkalar arasında Arabistan'da en çok yayılma
şansını Nestûriler bulmuş, Kuzey ve Güney Arabistan'da sel gibi
akmıştı"32.
Peygamber (s.a.)'in Mekke'de hristiyanlarla -
İslam sonrası- ilişkilerinde iki kişi ön plana çıkmaktadır. Biri, Hz. Peygamber'in
peygamber olarak görevlendirildiği ilk vahiyden hemen sonra Hz. Hatice
tarafından götürüldüğü - İbranice okuyup yazabildiğinden söz edilen - Varaka b. Nevfel; diğeri ise Kureyş'in,
Hz. Peygamber'in verdiği haberleri vahiy mahsulu olmaktan ziyade Tevrat ve
Incil'lerden nakiller olduğu ve bunları Hz. Peygamber'e öğrettiğini
söyledikleri acem köleydi . Allah
Rasulü'nün Mekke hayatı boyunca -İbn îshak'm bir zühül eseri olarak Medine'ye
gelen Necran hristiyan heyetini Mekke'ye gelmiş olarak göstermesi olayı hariç
tutulursa - Hz. Peygamber'in bir kısım
müslümanları Habeşistan'a göçe teşvik etmesi dışında hristiyanlarla yüzyüze
olan ilişkiler hakkında bilgi veren herhangi bir kaynağa sahip değiliz.
Peygamber (s.a.)'in Mekke'den Medine'ye
hicretinden sonraki dönemde ise hristiyan-îslam ilişkilerine baktığımızda
şunları görürüz:
Hz. Peygamber'in hicret ettiği sırada Yesrib'de
hristiyanların bulunup bulunmadığına dair ehl-i ahbâr bir şey nakletmezler.
Medine hayatı boyunca Kur'an'da hristiyanlığa işaret eden ayetler bulunmakla
birlikte bunlar, hristiyanların fiziki varlığından çok Hz. îsâ'nm tabiatı
hakkmdaki inançlarıyla ilgilidir. Siyer yazarları Medine'de yahudilerle
müslümanlar arasında meydana geldiği gibi hristiyanlarla müslümanlar arasında
olan herhangi bir anlaşmazlıktan bahsetmezler. Bu Medine'de hristiyanların
bulunmadığı anlamına gelmekten ziyade, burada bir topluluk oluşturacak kadar
olmadıklarını gösterir. Medine'de bulunan ve burada değişik işler yapan bir
32 Mehmet
Aydın, a.g.e.., s. 20; Harman,
a.g.m., s. 97.
33 Buhârî,
Bed'ü'l-vahy 1.
34 Nahl
16/103.
35 İbn Hacer,
Fethu'l-bârî, VIII, 94-95.
13 hristiyandan
bahsedilir ki bu da Arap yarımadasının diğer yerlerinde olduğu gibi bu şehirde
de hristiyanlarm bulunduğunu ifade eder36.
Medine'deki hristiyanlarla olan münasebetlerden
bahsedilmemekle birlikte Medine, dönem olarak Mekke'ye nazaran hristiyanlarla
olan ilişkilerin daha canlı geçtiği de bir gerçektir.
Medine site devleti kurulup Mekke ile olan
ilişkiler de Hudeybiye antlaşmasıyla (6/628) güven altına alındıktan sonra
Allah Rasulü komşu devletlere mektuplar göndererek onları İslam'a davet
etmiştir. Peygamber (s.a.) bu çerçevede Mısır mukavkısma, Habeş necaşisine,
Gassan hükümdarına ve Bizans imparatoru Heraklius ve benzerlerine elçiler göndermiştir .
İslam-hristiyan ilişkisi yönünden dikkat çekici
olaylardan biri de Hz. Peygamberin hristiyan inanç esaslarına bakışını
belirterek, İslam'ın önceki semavî dinlerin gerçek/hak olduğu hakkmdaki
düşüncesini bildirmek üzere Zağatur piskoposuna yazdığı mektuptur .
Hz. Peygamber dönemi İslam hristiyan ilişkileri
açısından - polemik yönüyle- bir diğer önemli olay ise hem Kur'an hem de siyer
kitaplarında yer alan Necran heyetinin Medine'ye gelişidir.
Medine'ye başlarında din adamı Ebû Hâris ve
başkanları Abdülmesih ile bir heyet halinde gelen hristiyanlarla -bu gelenlerin
bir kısmı Melkîtî, geri kalanlar da diğer mezheplerdendler- Hz. Peygamber
arasında uzun süren münakaşalar meydana geldik
Hz. Muhammed (s.a.) heyet adına konuşan dini
liderleri Ebû Hâris'i ve başkanları olan Abdülmesih'i İslam'ı kabule çağırdı.
Onlar buna "Biz senden önce müslüman olduk" diye karşılık verdiler.
Hz. Peygamber onlara: "yalan söylüyorsunuz, sizi İslamiyete kabul etmekten
üç şey alıkoymaktadır: Bunlar domuz eti yemeniz, haça tapınmanız ve Allah'ın
oğulları olduğunu söylemenizdir", diye cevap verdi. Onlar Öyle ise îsâ'nın
babası kimdir?
Cevad
Ali, a.g.e,., VI, 205-206.
Aydın,
a.g.e., s. 24-25; Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, I, 498-508;
Hamidullah, a.g.e.., I, 336, 346, 373, 420.
Aydın,
a.g.e., s. 26.
Belâzûrî,
a.g.e., s. 91-92; Hamidullah, a.g.e., I, 56-69; Aydın, a.g.e.,
s. 28.
14 diye
sordular. Bu soruya Hz. Peygamber cevap vermeyip susmuş, Allah da bu konuda şu
ayetleri vahyetmişti:
"İşte bu sana okuduğumuz (olaylar), ayetlerden
ve hikmetli zikir (Kur'an)'dendir.
Allah yanında îsâ'mn durumu Adem'in durumu
gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" dedi; artık olur...
(Bu) Rabbmdan gelen gerçektir, Öyleyse
kuşkulananlardan olma.
Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya
kalkarsa, de ki; Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve
kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden lanetle dua
edelim da yalancıların üstüne Allah'ın lanetini dileyelim"40.
Rasulullah (s.a.) bu ayetleri onlara okudu. Sonra
bu tartışmada kimin haklı olduğunu ortaya çıkarmak üzere Allah'ın emri gereği
onları mübahaleye davet ederek Fatıma'nm, Haşan ve Hüseyin'in ellerinden
tutarak meydana çıktı l. Ancak Necran
heyetinin lideri olan Abdülmesih: "Ey hristiyan cemaati! hepiniz çok iyi
biliyorsunuz ki, Muhammed gönderilmiş bir peygamberdir. Ve yine biliyorsunuz ki
peygamberlerle lanetleşen bir kavmin zürriyeti kesilir. Onunla lanetleşmeyi
kabul etmeyiniz. Kendisiyle bir antlaşma yaparak dininizde kalınız"
demiştir. Bu görüşe iştirak eden heyet mensupları Hz. Peygamber'e gelerek:
"Ey Ebü'l-Kâsım! Seninle lanetleşmemeye karar verdik. Seni kendi dininle
başbaşa bırakacağız. Biz de kendi dinimizle döneceğiz. Bizim hakkımızda
istediğin gibi hükmet. Biz sana istediğin şeyi verelim ve seninle antlaşma
yapalım. Yalnız bize ihtilaflarımızı halletmesi için müslüman bir hakim
gönder" demişlerdir.
Peygamber (s.a.) de onların bu tekliflerini kabul
etmiş ve cizye karşılığında her türlü güvenliklerinin İslam devleti tarafından
karşılanacağını söylemiş, aralarında hüküm vermesi için de hakim olarak Ebû
Ubeyde'yi görevlendirmiştir"42.
Bu olay Allah Rasulü ile diğer din mensupları
arasında geçen tartışmanın en güzel örneklerinden biri olduğu gibi İslam'ın
hoşgörüsünün Peygamber tarafından ortaya konması açısından da ayrıca önemlidir.
III.
HZ. PEYGAMBERİN VEFATINDAN III/IX. Y.Y.TN İLK YARISINA KADAR MÜSLÜMAN-HRİSTİYAN
MÜNASEBETLERİ
Âl-Imrân 3/58-61.
Belâzûrî,
a.g.e., s. 91-92.
İbn
Hacer, a.g.e., VIII, 93-94.
15
Hz. Peygamberin vefatından sonra yerine geçen
halifeleri de aynı hızla fetihlere devam etmişler ve sekiz yıl gibi kısa bir
zamanda Suriye bölgesi ve Mısır müslümanlarm eline geçmiştir.İslam orduları,
miladi 646'da Kuzey Afrika'ya girmiş, 7H'de Cebelitarık'tan geçerek Ispanya'ya
ayak basmıştı . Dört halifenin diğer
din mensuplarına karşı tutumları -istisnai durumlar hariç- Kur'an'm çerçevesini
çizdiği Hz. Muhammed'in uyguladığı davranış tarzının
devamı olmuştur. Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber'in Necranlılarla olan akdini
aynen devam ettirmiş ve her türlü güvenliklerinin İslam devletinin koruması
altında olduğunu bildiren bir mektup yazmıştır
.
Hz. Ömer devrinde antlaşma şartlarından biri olan
"faizli alış-verişleri terkedecekleri" şartına uymamaları ve
nüfuslarının gittikçe artmasından çekinen Hz. Ömer Şam ve Irak'da kendilerine
yerleşim merkezleri vermek şartıyla onları buradan sürmüştür ö. Hz. Ömer Şam hristiyanlarma, cizye vermek
şartıyla dini ayin ve geleneklerini devam ettirip geleneksel giysilerini
giyebileceklerine dair izin vermiş ?,
ölürken de kendinden sonrakilere zımmilerin haklarına riayet edilmesini ve
çiğnenmemesini tavsiye etmiştir .
Dört halife devrindeki fetih hareketi Emevîler
devrinde de durmaksızın devam etmiş, doğuda bütün Horasan (663-671) alınarak
Amuderya nehri aşılmış, Türkistan içlerinde bulunan Buhara'ya kadar gidilmişti
(675)49.
Emeviler devri dört halife devrine nazaran arap
müslümanlarm öne çıktığı, diğer müslümanlarm geri plana itildiği bir dönem
özelliğine sahiptir. Araplar dışındaki müslümanlar için Emevi devri pek iyi bir
hatıra sayılmazken, ehl-i kitap özellikle de hristiyanlar belli bir takım
görevlere getiri İm işi erdi 50. Muaviye kendisine hristiyan bir eş
Aydın, a.g.e.., s. 31.
Tevbe 9/29.
Belâzûrî,
a.g.e., s. 94.
Belâzûrî,
a.g.e., s. 94-95; Hamidullah, a.g.e.., I, 672.
Corci
Zeydan, İslam Medeniyet Tarihi, (trc. Zeki Meğamiz) Üçdal Neşriyat,
İstanbul 1978, IV, 184- 185.
Aydın,
a.g.e., s. 32-33.
Hitti,
a.g.e., I, 308.
Zeydan,
a.g.e., IV, 188-189.
16 seçtiği gibi
mâlî danışmanı, doktoru da hristiyandı 1. Muaviye devrinde hristiyanlarla olan
ilişkiler sadece memuriyetle sınırlı kalmıyordu. Halifenin oğlu meşhur Yezid'in
en yakın arkadaşları olan St. John ve meşhur şair el-Ahtal'm hristiyan
olmaları, hoşgörünün ne kadar ileri boyutlara vardığının bir göstergesi olsa
gerektir52. Bu tolerans ortamı Emevî halifesi Ömer b. Abdülazîz devrine kadar
sürmüştü.
Bu hoşgörü ortamında hristiyanlarm kendi
inançlarım hakim din olan İslam'a karşı korumak için halifelerin saraylarındaki
tartışmalara katıldıkları gibi ,
hristiyanlara inançlarını nasıl savunacaklarını gösteren el kitapçıkları bile
yazılmıştır . Bu konuda en tanınmış
hristiyan müdafaacısı Yuhanna ed-Dımeşkî (Jean Damascane)'dır. Dımeşkî Mesih'in
uluhiyeti ve beşeri irade konusunda hristiyanlığı savunan ve müslümanlığı
tenkid eden bir eser telif etmiştir2 5. Bu dönemdeki ifade ve din
özgürlüğünün sınırlarını göstermesi açısından Yuhanna ed-Dımeşkî’nin eserinin
konuları arasında, Kur'an'ın vahyolunmayıp Rahip Bahira'nın Kur'an'ın meydana
getirilmesine yardım ettiği, Peygamber'in saralı olduğunu iddia edip çok
eşliliğine dil uzatarak O'nu cinsel düşkünlükle suçlayıcı ifadelerin de yer
alması dikkat çekicidir .
"İşte bilhassa Yuhanna ed-Dımeşkî ile
başlayan İslam - hristiyan tartışması, İslam devletinin müsamahası içinde her
geçen gün gelişmiş ve daha sonra gelen hristiyan polemikçilerine Dimeşkî'nin
delilleri kaynak teşkil etmiştir. Daha sonra Dimeşkî'nin teolojik delillerini
meşhur talabesi Theodore Ebû Kurrâ (740-820) geliştirmiş ve sonraki yıllarda
İslam- hristiyan tartışmalarında bu fikirler güç kaynağı olmuştur. Ebû Kurrâ'nm
üzerinde durduğu en önemli konu ise Hz. Peygamber'in Incil'de haber verilmediği
iddiasıdır" ?.
51 Hitti, a.g.e.,
I, s.368, 399; Haşan İbrahim Haşan, İslâm Tarihî, Kayıhan yayınlan,
İstanbul, 1985, II, 229; C. Brockahnan, İslâm Milletler ve Devletler Tarihi
(trc.Neşet Çağatay), A.Ü.l.F yayınları, Ankara 1964,1,166-167.
52 Hitti, a.g.e.,
1,320-311.
53 Hitti,
a.g.e., I, 543.
54 Hitti, a.g.e.,
I, 386; Amold, a.g.e., s. 95.
55 Hitti,
a.g.e., I, 314.
56 Asaf
Haseyin, Batının İslam'la Kavgası (trc. Mesut Karaşahan), Pınar
Yayınlan, İstanbul, 1990, s. 13-14 ; Karlığa,a.g.m., s. 61-63.
57 Aydın, a.g.e.,
s. 34; Amold, a.g.e., s. 95-96.
17
Ömer b. Abdülazîz (707-720) halifeliği süresince
diğer din mensuplarının din özgürlüğüne dokunmamış, Gûta'da bulunan ve antlaşma
şartlarına aykırı bir şekilde cami olarak kullanılan St. Thomas Kilisesi'ni
onlara geri vermiş, Necran'da bulunan hristiyanların vergi yüklerini
hafifletmişti . Özde din özgürlüğüne
aykırı bir hareket olmamakla birlikte bu devirde Ömer b. Abdülazîz tarafından
valilere gönderilen ve gayr-i müslimlerin uyacakları kuralları düzenleyen
mektuplar- ki bu kurallar arasında, âmme işlerini gören hristiyanların
çıkarılmaları, sarık sarmalarının yasaklanması, almlarmdan sarkan zülüflerin
kestirilmesi, yeni kilise bina edememeleri, ibadet esnasında seslerini
yükseltmemeleri ve ayırıcı elbiselerini giymeleri vb. de vardır - geçmiş devirlerle kıyaslandığında gayr-i
müslimlerin hayatlarını zora sokuyor görünmekle birlikte, herkesin kendi
sınıfının ve dini geleneğinin hayata yansıması üzerine kurulu geleneksel toplum
tipi için bu pek yadırganacak bir uygulama olmadığı gibi dört halifenin devamı
olarak kabul edilen bir halifenin de göstermesi gereken tavırdır O.
İslam tarihinin yeni bir sayfası halife
Ebü'l-Abbas (750-754) 'm yeni bir hanedanın ilk üyesi olarak iktidar koltuğuna
oturmasıyla başlar. Bununla 89 yıl (661-750) süren Emevî hanedanlığı yıkılmış
ve Abbâsî hanedanlığının iktidarı başlamıştır. Abbasî hanedanlığının merkezini
oluşturan Irak aynı zamanda monofızit iki kilise (Ya'kûbî ve Nastûrî)'nin
mensuplarından Nastûrîlerin en yoğun olduğu yerdiği.
Abbasîlerin ilk devirlerinde halifeler ruhani
reislere karşı pek mültefıttiler. Onlarla saraylarında sohbet etmekten
kaçmmazlardı. Halife Mehdî Nastûrî patriği Timotheus'u saraya çağırır, ona
birçok konuda sorular sorardı. Timotheus'un saraya gidiş ve gelişi Harun
er-Reşîd devrinde de devam etmiş, onlarla olan tartışmalarını toplayıp bir
kitap haline getirmiştir62.
58 Brockehnann,
a.g.e., I, 83
59 Hitti, a.g.e.,
I, 368-369, 542; Zeydan, a.g.e., IV, 187-192
60 Bu
davranışında Ömer b. Abdülazîz, Hz. Ömer'e atfedilen bir ahitnameye uymuştur.
Bu ahitnamenin Hz. Ömer'e aidiyeti konusunda bkz. Zeydan, a.g.e.., IV,
172-182
61 Hitti, a.g.e.,
I, 445
62 Zeydan, a.g.e.,
IV, 231, 233; Amold, a.g.e., s. 96. Zeydan ve Amold'un Timetheus'un bu
eserinin kaybolmuş olduğunu söylemelerine rağmen, R. Caspar tarafından
İslamo-ChristZdn dergisininin 1985 yılındaki III .sayısında, Fransızca
tercümesiyle beraber yayınlanmıştır. Yirmi altı mesele ve bir ekten
oluşmaktadır. Eser Abbâsî halifesi Mehdî'nin müslümanlarm hristiyanların
inançlarına bakış
18
Ömer b. Abdülazîz devrindeki gayr-i müslimlerin
devlet makamlarından uzaklaştırılmaları uygulaması Abbasîlerde yumuşamış,
harbiye nezareti ve katiplik gibi makamlara gayr-i müslimler, özellikle de
hristiyanlar getirilmişlerdir .
Abbasîler devri, Emevîlerin fethettikleri kadim kültürlerin hakim olduğu
yerlerdeki kültürel birikimin Arapçaya aktarma devri olmuştur. Bu işte de
özellikle Süryanice, Yunanca ve Grekçe bilen gayr-i müslimler kullanılmışlardır
ki bunların da hemen hemen hepsini hristiyanlar oluşturmaktadır. Bu
mütercimlerin önde gelenleri Huneyn b. İshak, Yuhanna (Yahya) b. Mâseveyh,
İshak b. Huneyn ve Sabit b. Kurrâ'dır
, Abbasî halifeleri, özellikle Harun er- Reşîd (786-809) ve Me'mun
(813-833) devrirlerinde bu görevleri yerine getirrmek için kullanılan gayr-i
müslimlere büyük mevkiler ve paralar verilmiştir. Bunun sonucu olarak elde
ettikleri büyük maddi birikim ve önemli makamlarından dolayı müslüman halkı
küçük görmeye ve onları horlamaya başlamışlardı . Halkın buna olan tepkisi Harun er- Reşîd
devrinden itibaren oluşmaya başlamış ve özellikle 847'de iktidara gelen el-
Mütevekkil devrinde halifenin aldığı kararlarda yankısını bulmuştu.
el-Mütevekkil devri Hz. Ömer'e atfedilen
ahitnamenin kurallarının en sıkı şekilde uygulandığı bir dönem özelliğine
sahiptir. Öyle ki ilk defa halifenin desteği ile hristiyanlara yönelik Ali b.
Rabben et-Taberî tarafından "Kitâbü'd-dîn ve'd-devle" adında bir eser
yazıldığı gibi gayr-i müslimler de resmi makamlardan uzaklaştırılmışlardır.
açıları etrafında dönen sorularına, Timetheus'un kendi
inançlarını savunmak maksadıyla verdiği cevplardan meydana gelir. Ekte ise,
Timetheus'un Hz. Peygamber hakkında ki düşünceleri yer alır. “el-Muhâveretü'd-
d-înî elletî cerat beyne'l-halîfeti'l-abbasî el-Mehdî ve Timotheus
el-Câsilîki'l- mesîhîyyeti'n-nestûriyye”, (yayınlayan, R. Caspar), İslamo-Chretien,
1977. III, 125-152.
Zeydan,
a.g.e., IV, s. 231.
Hitti,
a.g.e., I, s. 480-481,483.
Aydın,
a.g.e., s. 35.
19
BİRİNCİ BÖLÜM
ALİ B. RABBEN
ET-TABERÎ HAYATI VE ESERLERİ
20
Onbeş asırlık İslam medeniyet tarihi içinde bu
medeniyetin oluşumuna az ya da çok katkıda bulunan sayısız insan vardır.
Bunların bir kısmının hayatı ve eserleri, bir kısmının ise sadece hayatı
hakkmdaki bilgiler, biyografik eserler vasıtasıyla günümüze kadar gelmiştir.
Bir kısmının ise eserleri hakkında - ismen de olsa- kısmen yeterli bilgi
günümüze kadar gelmiş olmasına rağmen, biyografi kitaplarında bir müellifin
hayatının çatısını oluşturacak kadar bile bilgi yoktur.
İşte, tam adı Ebü'l-Hasen Ali b. Rabben et-Taberî
olan Ali b. Rabben yukarıdaki son gruba giren müelliflerin belki de en orijinal
olanlarından biridir.
Ali b. Rabben hakkında biyografik eserlerde
verilen bilgiler oldukça az ve dağınıktır66. Bilgilerin az ve dağınık olmasının
yanısıra daha hayatı hakkında bilgi toplamada ilk adım olan babasımn adını
tesbitte problem başlar. Babasının adını çok az biyografik eser doğru olarak
nakleder.
Ali b. Rabben'den bahseden en eski müellif olan
İbn Cerîr et-Taberî, Ali b. Rabben en-Nasrânî67 olarak doğru bir şekilde
bahsetmesine rağmen daha sonraki biyogragik eser sahiplerinden Mes'ûdî Ali b.
Zeyd68, îbnNedîm Ali b. Sehl b. Rabbel, Ali b. Zeyd69. ibn
A.
Mingana, “Introduction”, The Book of Religion and Empire, John Royland
Library, Manchester, 1922, s. X; M. Kürd Ali, Künûzü'l-ecdâd,
Mecelletü'l-mecma'i'l-ilmîyyi'l-arabî, Dimeşk, 1947, XXII/7-8, 70; Max
Meyerhof, Zeitschrift der Deutschen Morgenlendischen Gesellschaft,
Leipzig, 1931, LXXXV, 38.
İbn
Cerîr et-Taberî, Târîhu'l-ümem ve'l-mülûk (thk. M. Ebü'1-Fadl İbrahim),
Dârü's-seveydân, Beyrut, ts. IX, 352.
Mes'ûdî,
Mürûcü'z-zeheb, Dârü'l-Endülüs, Beyrut, 1966, III, 239.
İbn
Nedim, Fihrist (thk. Ali b. Zeynelaâbidin el-Hâirî el-Mâzenderânî), s.
354, 378.
21 İsfendiyâr
Ali b. Zeyn O, İbn Ebî Useybia
Ebü'l-Hasen Sehl b. Rabben , Yâkût el-
Hamevî Ebü'l-Hasen Ali b. Rabben, Ali b. Reyyin ve Razîn72. ibn Hallikan
Ebü'l-Hasen Ali b. Rabben ve Ali b. Zeyym.73, Îbnü'l-Kıftî Ali b. Rabben,7475
Beyhakî Ali b. Rabben, Bağdatlı İsmail
Paşa Ali b. Sehl b. Rabben (İbn Rabbel)77. Ziriklî Ebü'l-Hasen Ali b. Rabben , Ömer Rıza Kehhâle Ali b. Sehl b. Rabben Brockelmann Ebü'l-Hasen Ali b. Sehl Rabben
et-Taberî, 8Opuat Sezgin Ali b. Rabben et-Taberî 81 olarak zikreder.
Ali brRabben'in mühtedî82 olduğu üzerinde ittifak
olmakla beraber, önceki dininin ne olduğu konusunda kaynaklar arasında tam bir
birlik yoktur. Ondan bahseden en eski kaynağın yazarı olan Taberî (310/922) ve
Taberî'den yaklaşık üç asır sonra gelen İbn Hallikân (681/1282) Ali b.
Rabben'in müslüman olan bir hristiyan olduğunu yazmalarına
70 İbn
İsfendiyâr, History of Taberıstan (trc. ve neşr Edward G. Browne),
E.J.W. Gibb MemorMl Series, VII, Lyden-London 1905, s. 43, 49, 80.
71 İbn Ebî
Useyb, Kitâbü Uyûnü'l-enbâ fi tabakâti'l-etibbâ, Tahran 1882,1, 309.
72 Yâkût
el-Hamevî, Mu'cemü’l-büldân, Dârü'l-kitâbi'l-arabî, Beyrut ts., IV, 16.
73 İbn
Hallikan, Vefayâtü'y-a'yân ve enbâû ve ebnâü'z-zamân (thk. Muhammed
Muhyiddin Abdülhamid), IV, 245, V, 159. Taberî'nin adının Ali b. Zeyyin olarak
okunuşuna bir diğer örnek olarak bkz. Ebû Reyhan Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî, Kitab-u
tahkîk-i mâ lil-hind min makûletin makbûletinfi'l-akl ev merzûle (thk.
Edward Şahao), institute for History of Arabıc- İslamic Science Geothe,
Frankfurt University, 1933, s. 192.
74 ibn.
Kıftî, Kitâb-ulhbâru'l-ulemâbi Ahbâru'l-hukemâ, Mektebetu'l-mütenebbî,
Kahire, ts, s. 155.
75 Qfia.atö.,Târîhu'l-hukkâmi’l-islâm (thk.M. Kürd Ali)
Matbaatu't-Terakkî, Dimeşk, 1946, s.22',Tetimme-i Sivanu’l-hikme, Lahor,
1932, s. 9.
76 Beyhakî, Târîhu'l-hukkâmi'l-islâm
(thk.M.Kürd Ali) Matbaatu't-Terakkî, Dimeşk, 1946, s. 22; Tetimme-i
Sivanu'l-hikme, Lahor, 1932, s. 9.
77 Bağdatlı
İsmâîl Bâşa, Hediyyetu'l-ârifin ve esmâü'l-müellifin ve âsâru’l-musannifin, M.E.B.Yayınları,
İstanbul, 1951, s. 669.
78 Hayreddîn
Ziriklî, el-'Alâm, Kâmusu'tAerâcimi'l-eşheri'r-ricâl ve'n-nisâ mine'l-arab
ve'l-must'aribîn ve'l-müsteşrikîn, V,99.
79 Ö.Rızâ
Kehhâle, Mu'cemu'l-müellifin,Terâcimu'l-musannifin fi'l-mtübi'l-arabiyye,
Mektebetü'l- müsennâ, Beyrut, t.s, VII, 106.
80 Brockelmann,
GAL, Leiden Brill, 1937, Suplemant I, 414.
81 Fuat
Sezgin, GAS, Leiden E.J.Brill, 1970, Band III, 236.
82 Taberî, a.g.e.,
IX, 90; İbn-î Nedîm, a:g:e s. 354; İbn-i Ebî Useybİf, a.g.e., I,
308-309; İbn-i Hallikân, a.g.e.., IV, 243; İbn-i Kıftî; a.g.e.,
s.55, Ziriklî, a.g.e., N, 99; Kehhâle, a.g.e., VII, 106..
22
rağmen 3
îbn Nedim (438/680-990/1040), İbn Kıftî (646/1248) ve îbn Ebî Useybia
(668/1269) biyografik eserlerinde -İbn Nedim'in Ali b. Zeyd en-Nasrânî olarak
kitabının 378. sahifesinde zikretmesi dışmda-onun müslüman olan bir yahudi
olduğunu ifade eder ler 84. ibn Nedim'in yahudi olduğunu söylemekle beraber
hristiyan olduğunu da söylemesi yahudiliginin kesin olmadığını göstermesine
rağmen İbn Kıftî, İbn Nedim'in Ali b.Rabben'in hristiyan olduğunu söylediği
bölümü görmediği gibi daha sonra gelecek olan biyografi yazarlarını da etki
altında bırakacak bir açıklama ilave ederek şöyle der:
"Bu (Ali b.) Rabben'in yahudi ilminde
önceliği vardır: er-Rabben, erRabîn ve Rabbûn" yahudi şeriatının önde
gelenlerine verilen isimlerdir 85.
Daha sonra gelen biyografi yazarları Ali b.
Rabben'in kitablarma dolayısıyla da orada kendi hayatı ve babası hakkında
söylediklerine ulaşamadıkları için86 bu yanlışı düzeltme imkanı bulamadıkları
gibi modem araştırmacılar da onların yanlışlarını Ali b.Rabben'in kitabları
yaymlanmcaya kadar devam ettirdiler. Özellikle XIX. ve XX. yüzyılın başındaki
batılı müsteşrikler Ali b.Rabben'i müslüman olmuş bir yahudi kabul
ettiklerinden, genel yahudî edebiyatında ve yahudî doktorlarından bahseden
çalışmalarında ona yer vermişlerdir .
Ali b. Rabbeni'n babasının adının farklı okunuşu
ve Ali b.Rabben'in İslâm öncesi hangi dine mensup olduğu konusunda yazılanların
farklı olmasının temel sebebi, babasının lakabı olan "Rabben"
kelimesinin Süryanice bir kelime olup "büyüğümüz, muallimimiz" 8 8
anlamına geldiğini bilmeyenlerin onu başka türlü okumaya çalışmalarıdır.
"Rabben" dışındaki okunuşların yanlışlığının en büyük delili bunların
Rabben'in anlamını vermemesidir 89.
83 İbn
Cerîr et-Taberî, a:g:e, IX, 90; İbn Hallikân, IV, 245.
84 İbn
Nedim, a.g.e., s. 354; İbn Kıftî, a.g.e., s. 155; İbn EbîUseybia a.g.e.,
I, 308-309.
85 İbn
Kıftî, a.g.e., s.155.
86 Adil
Nuveyhiz, Tercümetü’l-müellif, ed-Din ved-devle, Dânı'l-afâk, Beyrut,
ts, s. 7.
87 Yahudî
doktor olarak adının geçtiği yere örnek; Reviexv Oriental 1841, s.
310-311; Arapça yazan yahudî yazarı olarak ise; Arap literatür d. Juden,
Frankfurt, 1902, s.32 vd; Steinschneider, Lit. d. Juden, ingtrc, London, 1857,
s. 194.
88 Ali
Rabben'in Firdevsu'l-Hikme'yz yazdığı giriş, Berlin, s. 1.
89 Max
Meyerhof, Studies in Medievel Arabie Medicine Vririorum Reprints,
London, 1984, VII, 437- 38 ; A. Mingana, Introduction, Book ofEmpire
andReligion , XII.
23
Ali b.Rabben'in İslâm öncesi dininin yahudîlik
olmasında ısrar edilmesinde ki yanlışlıkta, bu kelimenin yahudîlikteki
"Rabbîlerle " ilişki kurulmasından -İbn Kıftî örneğinde olduğu gibi-
kaynaklanmaktadır. Rabben'in anlamını bilen biyografi yazarlarında ise ne
kelimenin telaffuzunda ne de İslâm öncesi içinde bulunduğu din hakkında yanlış
bir ifade yoktur O.
1920'de A. Mingana tarafından yayınlanan bir
makalemi ile Ali b Rabben'in İslâm'ı kabul edişinden sonra kaleme aldığı ikinci
eseri olan "ed-Din ved-devle" adlı eserinin varlığı ilim âlemine ilan
edilir. Bu kitabın İngilizcesinin A.Mingana tarafından ve daha sonra da
arapçasmın yayınlaması, Ali b. Rabben'in eserlerinin gün ışığına çıkışını
başlatmıştı. Bu tarihten kısa bir süre sonra ismi kaynaklarda geçmekte olan
"Firdevsu'l- hikme"92 E.G. Brown'un teşviklyeriyle M. Z. Sıddıkî
tarafından, son olarak da "er-Red alen-nasârâ"sı 1959'da A. Halife ve
W. Kutsch tarafından tahkik edilerek yayınlandı .
Ancak kitaplarının yayınlanmasından sonra bizzat
kendi ifadelerine başvurularak hakkında tekrarlanıp duran bir takım
yanlışlıklar düzeltilebilmiştir.
Ali b. Rabben Fidevsu'l-hikme adlı kitabının
girişinde babasından bahsederken, babasının edebiyat ve matematiğe vâkıf, tıp
ve felsefe kitablarma nüfuzu olan biri olduğundan bahsederek şöyleder :
"O tıbbı atalarının mesleğine tercih ederdi.
Ancak bunu övünç ve kazanç sağlamak maksadıyla değil dinî ve manevî açıdan
tatmin olmak için yapardı Bundan dolayı da
Adil
Nuveyhiz'in İbn Ebî Useybİf'dan iktibas ettiği şu parça onun
"Rabben"in ne anlama geldiğini bildiğini göstermektedir. İbn Ebî
Useybza, İbn Dâye olarak bilinen Yusuf b. İbrahimden şöyle
nakleder:"...sonra bir gün,vefatından kısa bir süre Me'mu'nun karagahından
gelen Cebbraîl b. Bahtişucu’n yanma gittiğimde, Galien'in teşrih konusundaki
kitablarından bir kısmını tercüme eden Huneyn de yanındaydı. Cebrail ona övücü
sözler söyleyerek şöyle diyordu:
Ey
Rabben-ki onun anlamı muallim demektir-.." İbn. Ebî Useybza, a.g.e.,
I, 258-259.
A.Mingana,
A Semi-Official Defenc of İslâm, J.R.A.S, London, 1920, s. 481.
Ebul'-Elasen
Ali b. Sehl b. Rabben at -Taberî, Firdevsu'l-hikme, (yay. M.Zubeyr Sıddıkî)
Matbâi Afitâb, Berlin, 1928.
Taberi
et-Taberî, er-Red alen-nasârâ (thk ve nşr, A. Halife, W. Kutsch), M.L.S.J,
Tome. 39, Fasc.5, Beyrut, 2959.
24 kendisine
"Rabben" lakabı verilmiştir ki bunun analamı "büyüğümüz ve
muallimimiz"dir94.
Ali b. Rabben'in bu ifadesiyle babasının
lakabının yahudîlikle alakalı olmadığı tevile gerek kalmayacak bir şekilde
kesinlik kazanmış oluyordu. İslâm öncesi mensubu bulunduğu din hakkında ise hem
ed-Din'de hem de er-Red'de çok net ifadeler vardır, er- Red'din girişinde
kitabın yazılış sebebini açıklarken şöyle der:
"Geçmişim beni, hristiyanlıktan ayrılışımın
sebebini hristiyanlara nasihat olmak üzere bu kitabı yazmaya şevketti.
Tâ ki onlardan veya başka herhangi biri ömrümün yetmiş yılını geçirdiğim
hristiyanlığı terkedip hanîf İslâm'a geçişimin dinim karşılığında dünyalık
satın almak için yaptığımı ya da elde edeceğim makamla gururlanmak için
yaptığımı söylemesinler diye ..."95 ed-Din ved-devle'de ise bir çok yerde
İslâm'dan önceki dinin hristiyanlık olduğunu ve ondan ayrıldığını ifade
edei'96.
Ancak az sonra Ali b. Rabben'in hayatını
anlatmaya başladığımızda göreceğiz ki, kitablarının yayınlanmasıyla birlikte
hayatı hakkmdaki yanlışların bir kısmı düzeltilmiş olmakla birlikte yine de
elimizde bulunan bilgilerle hayatını tam olarak ortaya koymakta oldukça
zorlanacağız.
Ali b. Rabben, Taberistan'm Merv şehrinde bu
şehrin kâtiplerinden ohıp97 bilginler yetiştiren Suriye asıllı Nastûrî
mezhebine mensup hristiyan bir ailede dünyaya gelmiş98 daha sonra ailesiyle
birlikte Taberistan'a göç etmiştir99.
94 Taberi,
Fidevsu'l-hikme, Mukaddime, s. 1.
95 Taberi,
et-Taberî, er-Red alen-nasârâ, s. 7.
31
Taberi, ed-Din ved-devle, s.23, 98; Ing.trc. 150 ,147.
97 Taberi'in
doğum yerinin bizim kabul ettiğimiz gibi Merv olduğunu söyleyenlerin yanı sıra
Taberisttan doğumlu olduğunu söyleyenler de vardır. (M. Kürd Ali, a.g.e.,
s.70; îbn Ebî Useyb/zt, a.g.e., I, 309) Merv'de doğduğunu söyleyenler on
yaşmda Taberistan'a göçettiğini ifade ederler (Schacter, a.g.e., s. 168;
Ulmann,a.g.e., s.l 19; Brockelmann, a.g.e., I, 414-415; Meyerhof, a.g.e.,
s. 45). Bütün bunlara rağmen Fuat Sezgin ikisinin de yani: Merv'de doğup
Taberistan'a göç etmesi veya Taberistan'da doğmasının kesin olmadığını ifade
eder. (Sezgin, a.g.e., III, 236). Aynı belirsizli yaşı içinde söz
konusudun.On yaşmda Taberistan'a göçtüğünü
söyleyenlerin
kesinlik ifade edebilecek bir dayanakları yoktur.
98 İbn.
EbîUseybia, a.g.e., I, 309; Kehhale, a.g.e., VII, 106; Ziriklî, a.g.e.,
N, 99; Brockelmann, a.g.e., I, 414-415; Georges C. Anawati, Polemique
Apologie et DlAlogue Islamö-Chrestiens, s. 392; Schacter, Un Medecine
Perse Du IX Siecl D’origine Chretienne, Taberi at-Taberî, s. 68; Sezgin,
25
Doğum tarihi hakkında klasik ve kendi eserlerinde
bilgi olmadığı gibi, modem araştırmacıların verdikleri bilgilerin çoğu da
yanlıştır. 100 Doğum tarihini Sıddıkî 775- 785İ01, Meyerhof 808İ02, Kâmil
Hüseyin 770İ03, Ulmann 195/810İ04, Sezgin 796/810105, ve Brockalmann 192/808106
olarak tesbit ederken hayatı hakkında en son çalışmalardan birini yapan Adil
Nuveyhiz Mansur'un hilafeti(753-773)'nin sonlarıyla el- Mehdî Billah'm hilafeti
(774-785)'nin başlarımda olduğunu ifade eder 107 Taberi Firdevsü'l-hikme'de
şöyle der:
Ali b. Rabbehin doğum tarihini tesbitte
kaynaklarda ve kendi kitablarmda kesin tarihler bulunmadığı için, ancak
buralarda bulunan ve tarihleri kesin olarak tesbit edilebilen olaylar esas
alınarak yaklaşık bir tarih için tahmin yapılması mümkündür.
Taberi, Firdevsü'l-hikme'de şöyle der :
"Taberistan'da babamla beraber akşam duasını
yaparken gökte sütuna benzer bir ateş gördüm. Aradan çok geçmeden dağların
kralının durumu bozuldu ve ülkesinden çıkarıldı. Epey güçlük ve mülkünde
meydana gelen noksanlıklardan sonra geri döndü"108.
Bu tarihte Taberistan'm kralı, araplara karşı
mahalli reisleri ayaklandıran ve halife Mehdî'nin gönderdiği kumandanları (önce
Salim Fegânî sonra Firasâ) mağlup eden Vindâd Hürmüz idil09 Komutanların
yenilmesi üzerine 167/784 yılında halife el-Mehdî
Beitröge Zun Geschicte de Arabisch-İslamısshen Medizine, Frankfurt, 1991, Band. IV-VII,
99-104; M. Kâmil Hüseyin, el-Mûcez fi ârîhi't-tıbbı's-saydalat Inde'larab,
s. 392; Kürd Ali, a.g.e., s. 70; Meyerhof, Ali b. Rabben, Z.D.M.G,....,
EİTUNG, 1924 HEFT. 1,45 .
100 Necip
Taylan, ”Taberi et-Taberî”, DİA, İstanbul 1989, II, 435.
101 Sıddıkî,
a.g.e., s. 5.
102 Meyerhof,
a.g.e.,s.445.
103 Hüseyin,
a.g.e., s. 392.
104 Uhnann,
a.g.e., s. 119.
105 Sezgin,
a.g.e., s. 233.
106 Brockalmann,
a.g.e., s.414.
107 Nuveyhiz.
a.g.e., s. 9.
108 Taberi,
Firdevsü'l-hikme, s. 528-519.
109 İbn.
İsfendiyâr, a.g.e., s. 128; V. Minorsky, “Mâzyâr”, İA, s. 429;
D.G.B.İ.T, II, 211.
26 büyük bir
orduyu, başında oğlu el-Hâdî olduğu halde Vindâd Hürmüze karşı gönderdi. Hâdî
isyanı bastırdığı halde babasının ölümü üzerine Bağdat'a döndü. Vindâd ise
dağlara kaçarak müstakil bir vaziyet aldı 110.
Hâdî'nin kısa süren halifeliğinden
(169/785-170/786) sonra tahta çıkan Harûn er- Reşîd (1189/804) Vindâd'a eman
verdi. Huzuruna gelen Vindâd'ı Horasan ispahbadı olarak tayın ettiH 1.
Ayrıca Ali'nin bahsettiği ateş olayının aynısı
olmasa bile, hem İbn Esir hem de İbn Kesîr'in bahsettiği güneş tutulması
olayına denk gelmesi Taberî'nm anlattığı olayın 167/784'te meydana gelmesindeki
doğruluk ihtimalini desteklemektedir2.
Yukarıda anlatılan olayların tarihleri kesin
olduğuna 113 ve Ali b. Rabben de olayı net olarak hatırladığına göre yaş olarak
çevresindeki olayların farkında olabilecek bir seviyede olması gerekir. Bu
açıdan bakıldığında Ali b Rabben'in doğum tarihinin 780'den bir veya iki sene
önce yani 778-779 olması gerekiri Zira yetmiş yaşma kadar hristiyan olduğunu
sonra İslâm'ı kabul ettiğini söylemektedir
ed-Din ved-devle'yi ise 855'de
yazdığı modem biyografi yazarları tarafından kabul edilmektedirH6. ed-Dîn ved-
devle'nin ise er-Red'den sonra yazılmış olması gerekiri 17. Çünkü İslâmî
kaynaklar er- Red'de hemen hemen hiç yokken US ed-Dîn ved-devle'de temel İslâmî
kaynaklar birincisiyle kıyaslanamıyacak kadar çok ve mükemmeldir 119.
Firdevsu'l-hikme'de Incil'den alıntılar bulunduğu halde İslâmî esaslardan
bahsedilmemesi de Firdevsu'l-
110 İbn.
İsfendiyar, a.g.e., s. 145; İbn. Kesir, el-Bidâye ven-nihâye,
Mektebetü'l-beyrut Beyrut, 1966, I, 149; el-Kâmil fl't-târîh,
dâru's-sâdır, Beyrut,1977, VI, 75-76.
111 İbn.
Esir, a.g.e., VI, 191-192; Minorsky, a.g.m, s.429.
112 Taberi,
Firdevs, s.518-519; İbn. Kesir, a.g.e., V, 75-76,149.
113 Taberi,
Firdevs. s. 18-519; İbn. Kesir, a.g.e. V, 149.
114 Çünkü
Vidâd Hürmüz olayı İbn. İsfendiyar, İbn. Kesir ve İbn. Esir gibi farklı
kaynaklarda aynı tarihlerde verilmektedir.
115 Taberi,
er-Red, s. 119.
116 Mingana,
Introduction, Book of Religion and Empire, X .
117 Taberi,
er-Red adında bir eseri olduğundan ed-Din ved-Devle'de bahseder,
s. 159.
118 İslâmî
kaynak olarak yalnızca Kurâ'n - o da dört yerde- kullanılır.
119 Necip
Taylan, “Ali b Rabben”, DİA, II, 436.
27 hikme'yi
tamamladığını söylediği 850'de O
müslüman olmadığını gösterirdi. gu duruma göre ise er-Red'di 850 ile
855 arasında yazmış olması gerekir. ed-Dîn'deki İslâmî malzemenin çokluğu
dikkate alındığında bunun uzun süren bir araştırma sonucu olduğu ortaya çıkar.
Bunlar ve yetmiş yaşında hristiyan olduğu bilindiğinden kesin olmamakla
birlikte doğum tarihinin 778-779 olması ihtimali oldukça kuvvetlidir.
Ali b. Rabben'in içinde doğduğu aile hakkında ki
bilgilerimiz de bir iki kırıntıdan öteye gitmemektedir. Bunlar da babası Sehl
Rabben Taberî ve amcası Ebû Zekkâr Yahya b. Nu'man ile sınırlıdır.
Taberistan'm kâtiblik yapan bir ailesine mensup
olan baba Sehl felsefe, tıb ve astronomiden anlayan, özellikle tıbta mümtaz
yeri olan bir doktordu. Atalarının mesleği olan kâtiblik yerine doktorluğu sırf
manevi tatmin sağlamak-için seçmişti. Bu yüzden de "öğretmenimiz,
büyüğümüz" anlamına gelen "Rabben" diye isimlendirilmiştik22
İnciller konusunda büyük bir bilgi birikimi vardı 123. Matematik ve geometrinin
çeşitli dallarında âlim biriydi 124 Felsefe kitabları tercüme edebilecek kadar
diğer dillere aşina olan baba Sehl Rabben Yunanca, İbrânice, Farsça, Arapça
biliyordu .
Ali'nin aile fertlerinden bize az da olsa
hakkında bilgi gelen ikinci ve son şahıs amcasıdır. Ali b. Rabben'in ed-Din
ve'd-devle adlı eserinden amcasının kavminin önde gelen âlimlerinden 126 biri
olup Irak ve Horasan'da tanmanl27 Ebû Zekkâr Yahya b.
120 Taberi,
Firdevs, Mukaddime, s. 1.
121 Meyerhof,
“Taberi”, a.g.e., s. 55; Sezgin, III, 237.
122 Taberi,
Firdevsu'l-hikme, Mukaddime, s.l; îbn. Ebî UseybM, a.g.e., I,
s.308309; Beyhakî, Tetimme, s. 59; Bağdatlı İsmâîl Paşa, a.g.e. s. 669;
Meyerhof, Studies in Medieval Arabie Medicine, s.l ; Beyhâkî, Târîhu'l-hükkâm'l-islâm
s.22.
123 Beyhâkî,
Tetimme, s.9; Târîhu'l-hükkâm, s. 22.
124 Taberi,
Firdevs, Mukaddime, s. İbn. EbîUseybM, a.g.e., I, 308-309;
Sezgin, a.g.e., s. 236, Uhnann, a.g.e., s.l 19 .
125 Taberi,
Firdevs, muk, s. 1; İbn. UseybM. a.g.e., I, 308-309.Batlamyus'un
el-Mecistî'sinin "eş-Şuâ ve Metârihî'rân. Yunanca'dan yapılan
tercümenin ancak Rabben Taberî' tercümesinde bulunduğunu diğer mütercimlerin
tercümelerinde bulunmadığım İbn. Ebî Useybia nakleder, a.g.e., III, 308;
İbn. Kıftî, a.g.e., s. ; İbrânice ve Yunanca bilgisi içinbkz. ed-Dîn, s.
131, 147, 153.
126 Taberi,
ed-Dîn, s. 98.
127 Taberi,
a.g.e., 189.
28
Nu'man olduğunu öğreniyoruz 128. Yahya dinler, belâğat ve
fesahat sahasında bilgi sahibi 129. cedelde ise usta birisidir4
30. "er-Red alâ ehli'l-edyan" adıyla yazdığı ancak günümüze kadar
gelmeyen bir kitap sahibi olan Yahya'nın yetiştirdiği talebeleri de vardı l. Ayrıca babası gibi amcası da do klor dul
32.
Diğer aile fertleri hakkında bilgimiz olmamasına
rağmen ailenin kültür düzeyinin yüksekliğini anlayabilmemiz için bu iki örnek
bile yeterlidir.
Ali'nin eğitimini bizzat babası üzerine almış ve
küçüklüğünden itibaren onu yetiştirmeye başlamıştı 133
Babasından tıp, geometri, matematik, felsefe,
astronomi, Süryanice, İbranice ve Yunanca öğrendi . Ondan aldığı bu temel eğitimi diğer
hocalarının ve amcasımn yardımıyla tamamladı. Bilhassa tıp konusunda babasının
yolunu takip ederek bunda ilerlemiş, Suriye ve diğer bölgelerden münhasıran tıp
konusunda yazılmış kısa eserleri okuyarak tıbta yetkin bir hale gelmişti 13 5.
Taberistan'daki eğitimini tamamlayan Ali b.
Rabben, gençliğini geçirdiği Merv'den, Ebû Mûsâ Muhammmed el-Emîn'in
öldürüldüğü 198/813 yılında ayrılarak Irak'a gitti 136
128 Taberi,
a.g.e., 189.
129 Taberi,
a.g.e. , s. 98.
130 Ali
b.Rabben, a.g.e., s. 189.
131 Taberi,
a.g.e.,s. 195. İbn Nedim eserinde
tek bir yerde ve yazarından bahsetmeksizin aynı adla bir
kitaptan
sadece ismen bahseder. Fihrist, s. 204.
132 Mingana
İntroduction, a.g.e., s. XV. Mingana, Taberî'nin amcasının hakkınada
kaynaklarda bilgi bulunmadığını ancak, Ebû Zekkâr Yahya b. Nu'man'm Me'mûn
Mutasım Vasık ve Mütevekkilin doktoru olan Zekeriyya Yahya b. Mâsiveyh ile aynı
kişi olabileceğini söylemenin olaylara uygun düşeceğeini ifade eder. a.g.e.,
s. XV.
133 Taberi,
Firdevs, muk, s.l.
134 Sıddıkî,
a.g.e., s .7; M. K. Hüseyin, a.g.e., s. 392; Adil Nüveyhiz, a.g.e.,
s. 12; Schacter, a.g.e., s. 168; Mingana, “Semi-OffîcMİ Defens of
İslam”, J.R.A, s. 486.
135 Taberi,
Firdevs, muk, s.l; Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm Bilimi (trc.İlhan Kutluer), İnsan
Yayınları, , s. 176.
136 Taberi
bunu şöyle anlatır: Abdullah el-Me'mûn ( Emîr'l-mü'minîn) Merv'deyken, güneş
yuvarlağının üçte biri kadar olan bir kırmızılık ortaya çıktı ve üç gece kadar
kaldı. Kısa bir süre sonra kral (Ebû Mûsâ Muhammed em-Emîn) ve veziri öldü,
bende Irak'a gittim. Firdevs, s. 519. Me'mûn'un bu tarihlerde Merv'de bulunduğu
hakkında bkz. İbn. Cerîr et-Taberî, a.g.e.. X, 124; D.G.B.İ.T, II, 172.
29
Ali b. Rabben otuz yaşındaydı ve baba Sehl Taberî
hayatta değildi 137. 7 konusunda büyük bir birikimi olan Taberî
burada doktorluk yapmaya başladı. Doktorluk yaptığı günlerde Şamlılar,
Yunanlılar ve Hindlilerin önemli tıp kitablarmı müteâla ederek kadîm tıp
birikimini kendinde topladı. Bunları okurken tıp talebeleri için başvuru kaynağı
olabilecek bütün -eski ve yeni- eserlerdeki bilgileri içeren "Câmî"
bir eser telif etmenin gerekli olduğunu düşünerek Firdevsu'l-hikme'nin telifine
başladı 8.
Iraktayken Harûn er-Reşîd tarafından Horasan
İspahbad'ı nasb edilen Vindâd Hürmüz ölünce yerine oğlu Mâzyâr b. Karin geçti
139 Ancak Bovendî Şehriyâr tarafından Me'mûn'un yanma gönderilen
Mâzyâr'ın toprakları Şehriyâr b. Şarvin tarafından elinden alındı. Amcası
Vindâd Ümmid b. Vindâd'ın yamna sığınmış olmasına rağmen amcası onu Şehriyâr'a
teslim etmiş o da kaçarak Me'mûn'a sığınmıştı. Orada müslüman olarak Muhammed
adını alan Mâzyâr Şehriyâr'm ölümünden sonra 210/224'de Taberistan'a döndü.
Şehriyâr'm oğlu Şâpur'u öldürererek dağlık bölgeyi hakimiyeti altına aldı. Mûsâ
b. Hafs b. Ömer b. Alâ'nın Şarvin dağını ele geçirmesine yardım etmesi üzerine
140 Me'mûn onu ispahbad rütbesi ile Taberistan, Rüyan ve Dunbâvân'a vali tayın
etfil41.
Firdevsu'l-hikme'nin telifi ile meşgul olduğu
sırada Mâzyâr b. Karin'in Taberistan'a vali olarak tayin edilmesi (210/825)
hayatının akışını değiştirdi. Irak'taki doktorluk hayatını bırakan Taberî
Mâzyâr'ın kâtibi oldu 142. Burada kitâbetin inceliklerini
Sıddıkî,
a.g.e., s. 8; Riza İnzâbî Nîrâd , a.g.e., II, 525; M.Kâmil
Hüseyin, a.g.e., s. 392; Adil Nüveyhiz, a.g.e., 12-13.
Taberi,
a.g.e., s. 2; Sıddıkî, a.g.e., s. 8; Nüveyhiz, a.g.e., s.
12; M. Kâmil Hüseyin, a.g.e., s. 392.
İbn.
İsfendiyar, a.g.e., s. 145; Minorsky, a.g.m, 74. cüz, s. 429; İbn. Cerîr
et-Taberî, a.g.e, IX, 97.
Minorsky,
İ.A, 74. cüz, s. 429.
Taberi,
Firdevs, s. 42; Sıddıkî, a.g.e., s. 9; Meyerhof, Taberi at-Taberî, a.g.e.,
s. 42; Minorsky, a.g.m, İ.A, 74.- cüz, 429.
Taberi,
Firdevs, s .2; İbn. Nedîm, a.g.e., s. 354; Hamevî, Mu'cemu'l-buldân,
IV, 16; Rızâ İnzâb Nîrâd a.g.e., II, 385; Kürd Ali, a.g.e., s.
70; Kıftî, a.g.e., s. 155; Hayreddiîn Ziriklî, a.g.e., V, 99;
İbn. Ebî UseybZf, a.g.e., I, 309; M. Kâmil Hüseyin, a.g.e., s.
392; Sıddıkî, .g.e, s. 8-9 ; Meyerhof, a.g.m, s. 1; Sezgin, a.g.e., III,
237; Ulmann, a.g.e., s. 120; Nüveyhiz, a.g.e., s. 21-13 .
30
öğrenen Ali b. Rabben, hikmet okumaya devam ettiği
gibi 144 irak'ta telifine başladığı Firdevsu'l-hikme adlı
çalışmasını kâtipliği zamanında dinlenme anlarında devam ettiriri45 Kitab için
vakit bulamadığından yakınır. Tam bunun için uygun vakit bulduğun da ise ülkesini
terketmesine sebep olan olay meydana gelir. 146
Me'mûn'un ölümünden sonra (218/833) kendisini
bağımsız bir hükümdar olarak kabul eden Mâzyâr, Mu'tasım'm saltanatının
(833/842) altıncı senesinde açıktan açığa mücadeleye girişir 147 İrtidat ettiği
söylenen isyancılar Bâbek, Ali Mazdek ve Haydar b. Kâvus ile halifeye karşı
birleşen Mâzyâr için Mu'tasım, Horasan valisi ve komutanı olan Abdullah b.
Tâhir ve başında el-Hasan'm bulunduğu kendi ordusunus gönderdi. Mâzyâr kardeşi
Fuhyâr b. Karin'in kendisine ihanet etmesiyle yakalanarak 224 yılında
Surremenrea'ya götürüldü. Orada Afşin'le yüzleştirildi; sonra kırbaçlanarak
öldürüldü 48
Mâzyâr kendisi için artık kurtuluş ümidi
kalmadığını anlayınca önde gelen memurları olan polis müdürü İbrâhim b.
Mehrânî, kâtibi olan Ali b Rabben en-Nasrânî'yi, haraç toplayıcısı olan Şazân
b. el-Fadl'ı ve ehl-i Sehl'den olan Yahya b. er-Ravzabihâr Cehbeze'yi çağırarak
onlara şöyle dedi:
"Araplar ülkemize girdiler; haremleriniz,
evleriniz, ve mallarınız tehlikede. Size saldırmaları hoşuma gitmez. Kendiniz
için onlardan eman isteyin!" Bu konuşma üzerine gidip kendileri için eman
istediler ve istenilen eman onlara verildi(224) 149.
143 Rizâ
İnzâbî Nîrâd, a.g.e., II, 545.
144 Kıftî,
a.g.e., s. 155.
145 Taberi,
Firdevs ,s .2.
146 Taberi,
Firdevs, s. 2. Taberî'nin kitabını yazmak için uygun zaman bulmasını Sıddıkî,
vergi toplamak için görevlendirilmesi olduğuğunu söyler, a.g.e., s. 9.
147 Belâzûrî,
Futûhu'l-büldân (trc.Mustafa Fayda) Kültür Bakanlığı Yayınları, 1987 s.
487; Minorsky, a.g.m, II, 430; Meyerhof, a.g.m, s. 42.
148 Belâzûrî,
a.g.e., ş. 448; tbn. Cerir. a.g.e., IX, 90; İbn. Esir, a.g.e.,
IX, 289-290 Brocelmann, a.g.e., s.
42 Minorsky, a.g.m, İ.A, II, 431.
149 İbn
Cerîr et-Taberî, a.g.e., I, 90; İbn Esîr, a.g.e., VI, 499. Ali b.
Rabben, Firdes'te bu tarihlerde Ferğana'da meydana gelen ve orayı yerle bir
eden bir depremden bahseder, s.519. Bu depremin hangi tarihte olduğunu ise
Gerdizi'den nakleden Berthold'dan, Feğana'da 224/839'da büyük bir
31
Taberistan'dan Rey'e gelen Ali b. Rabben burada
daha önce bıraktığı doktorluk mesleğine geri döndü50. Oradan Irak'a giderek
Sürremenrea'da oturmaya başladığı. Kitab yazmak için bulamadığından yakındığı
vakti ikinci bir kez daha bulduğunda ise Meliku'l-'azam (Mu'tasım) tarafından
saraya çağırıldı 152; ve dîvan-ı inşaya 53 memur olarak tayin edildi. 154
Ali b. Rabben Mu'tasım zamanında doktor olarak
pek fazla tanınmaz. Mu'tasım'm 842'deki vefatından sonra görevinden ayrıldı.
Mu'tasım'm ölümüyle onun yerine geçen Ebû Ca'fer Harun el -Vâsık'm 847'deki
ölümüne kadar altı yıl Sürremenrea'da kaldı 155. Bu arada ne yaptığına dair
elimizde bir bilgi yoksa da, boş zaman bulamadığı için telifine devam edemediği
Firdevsu'l-hikme'ye malzeme topladığını ve Irak'a döndüğünde yeniden başladığı
doktorluk mesleğine devam ettiğini düşünmek uygun olacaktır Ali b. Rabben
çalışmalarını Mütevekkil devrinde de devam ettirdi ve uzun yıllarını alan eseri
Firdesu'l- hikme'yi Mütevekkilin hilafetinin üçünçü yılında (235/850) tamamladı
156.
depremin meydana geldiğini öğreniyoruz. Berthold, Moğol
İstilasma Kadar "Türkistan"(trc. H. Dursun Yıldız), T.T.K Yayınları,
Ankara,1990 , s. 226; Sezgin, a.g.e., s. 237.
İbn Ebî Useybia, a.g.e., I,
133; M. Kamil Hüseyin, a.g.e., s. 392.
İbnEbîUseybia, a.g.e., I, 308;
Meyerhof, a.g.e., s. 392.
Ali b. Rabben, Firdevs, s. 2.
"İslâm
devletlerinin ilk dönemlerinde devletin gizli ve önemli işlerini doğrudan
doğruya halifeye bağlı olarak çalışan katibler görürlerdi. Abbasîler, bu tür
işlerin görülmesi için de ayrı bir daire kurdular. Vezirlerin yönetimi ve
denetimi altmda çalışan bu daireye "dîvan-ı inşa" adı verilirdib
Devletin gizli işlerinin görüldüğü bu bu divan, gelen- giden resmî belgelere
bakan iki daireden oluşmaktaydı. Dîvan-ı inşâ halife ile diğer devletler
arasındaki yazışmaları yüratküş ve halifeye gönderilen dilekçelerin gereğini
yerine getirmiştir". Şükrü Karatepe, Osmanh Siyasî Kurumlan (İlk
Dönem), İşaret Yayınları,İstanbul, 1990, II. Baskı, s.44.
İbn İsfendiyar, a.g.e., s. 43,
Buradaki Meliku'l-'azam'm kim olduğunu ve dolaysıyla Taberî'nin Abbasî sarayma
giriştarihinin ne olduğunu Firdevs'teki şu sözlerinden anlamaktayız.
Sürremenrea'da iken Harun zamanında,
akşamdan sonra doğu tarafında gökte, kitap satırına benzer bir iz bırakarak
Cürbiya'ya düşen bir yıldız gördüm. Bu olaydan sonra Harun kendisine acı veren
bir hastalık sebebiyle öldü. Taberî, Firdevs, s. 519.
"Allâh'ın o (Fidevsu'l-hikmeyî)
nu Sürremenrea şehrinde tamamlamama izin verdiği vakit, el-Adlu'l-
müeyyedu'l-vehhâb Ca'ferel-İmâm el-Mütevekkil Ale'llâh Emîru'l-mü'nîn'nin
hilafetinin üçüncü senesidir". Taberî, Firdevs, s. 2.
32
Ali b. Rabben kendisinin hristiyan olduğunu ve
yetmiş yılım geçirdiği bu dinden İslâm'a geçtiğini ifade eder ?. Ancak bütün klasik biyografi eserleri,
Ali'nin Mu'tasım zamanında onun yol göstermesiyle İslâm'ı kabul ettiğiğinde
ittifak halindedirler 158
Gerçeğin böyle olmadığı kendi kitaplarının
yayınlanması ve buralardan elde edilen bilgilerin ışığında yazılan makalerle
ortaya kondu.
Bu bilgilere göre Ali b Rabben, Mütevekkil
devrinde ve o'nun teşvikiyle İslâm’ı kabul etmiştir 159.
Ali b. Rabben'in İslâm'a el-Mütevekkil devrinde
onun davet ve teşvikiyle girdiği kesin olmakla birlikte, İslâm'ı kabul ettiği
tarih belli değildir. Klasik biyografi kitablarında İslâm'a girdiği tarih
hakknda bilgi yoktur. Modem biyografi yazarlarından Sezgin 240/855, Ulmann
850'lili yıllar, Meyerhof ve Mingana 240/855, Brockelmann 855, Bouyges ise
224-234/83 8-842'de İslâm'ı kabul ettiğini ileri sürerler 160.
Müslüman olma tarihini tesbitte göz önünde
bulundurmamız gereken esas kriterler şunlardır:
a-) 778-780 yılları
arasında doğdu,
b-) yetmiş yaşındaki,
c-) Mütevekkil
(847-861)devrinde İslâm'a girdi 162.
d-)
Firdevsu'l-hikme'yi 850'de tamamladı .
157 Taberi,
er-Red, s. 119, ed-Dîn, s. 98.
158 İbn. Nedim, a.g.e.
s. 354; İbn. Ebî Useybia, I, 309; İbn. Kıftî, a.g.e., s. 155; İbn
Hallikân, a.g.e., IV, 245; Ziriklî, a.g.e., V , 99; İsmail Bâşa ,a.g.e.
I, 669.
159 Taberi
bunu ed-Dî'n'de şöyle anlatır:
"Şükrüm
önce beni hidâyete eriştirdiği için Allah'a sonra-İslâm'ı bana câzip hale
getirerek beni ona davet eden (cennet nimetleriyle) beni teşvik eden, (cehennem
azabıyla)beni korkutan,bunu bütün insanların iyiliği için yapıp karşılığını ise
yalnızca Allâh'tan bekleyen-kulu ve halifesi olan, Emîri'l- mü'minîn Ca'fer
el-Mütevekkil alellâh'adır. Allâh ömrünü uzun etsin (s.55).
160 Sezgin, a.g.e.,
III, 237; Ulmann, a.g.e. .s. 120; Brockelmann, a.g.e. , I, 415;
Meyerhof, Taberi at-
Taberî ,a.g.e., s. 59;
Bouyges, “Nos İnformatıons Sur Aliy................ at-Tabarî”,
MS.U.J, II, 82/16.
161 Taberi, er-Red, s
119.
162 Taberi, ed-Dîn,
s.210.
163 Taberi, Firdevs,
s. 2.
33
e-) İslâmî kaynaklar açısından oldukça yetkin
olan ed-Din ve'd-devle'yi 855'de!64 halifenin teşvikiyle yazdı.
f-)
Firdevsu'l-hikme'nin içinde İslâm inanç esaslarıyla ilgili bilgi yoktur 165
Bütün bu bilgiler esas alındığında İslâm'a giriş
tarihinin - yinede çok kesin olmamakla beraber- Firdevs'i bitirmeden az önceye
götürerek 849-850 arasında bir yerde gerçekleştiğini söylemek uygun
düşmektedir.
Kendisine ithaf ettiği 6 Firdevs'deki tıbba, hikmet ve dillere
âşinâlığı ile 7 kısa sürede
el-Mütevekkil'in gözdesi haline geldi. Mütevekkil'in nedimi e özel doktoru
oldu!68.
Emîru'l-mü'minîn'in mevlâsı lakabına lâyık
görüldü .Ali b Rabben İslâm'ı kabulüyle
birlikte elde ettiği makam ve mansıb sebebiyle hristiyanlığı terk ettiğini
düşünecek olan Nastûrî cemaatına -ki o bu cemaatın önde gelenlerinden
biridir-yetmiş yıl içinde bulunduğu hristiyanlığı elde ettiği bu şeyler
karşılığında terketmediğini, araştırmaları sonucunda İslâm'ı din olarak kabul
ettiğini ifade eden kitabı olan er-Red'i kaleme almada kendini zorunlu hisseder
170.
el-Mütevekkil'in hilafete geçmesiyle Me'mun'un
başlattığı, Mu'tasım ve Vâsık devrinde fikrî, sîyasî ve dinî sahalarda devam
ettirilen devlet politikası değişmeye başladığı. Bu dönemle birlikte ehl-i
sünnet dışındaki mezheplere-başta mu'tezile olmak üzere müsamaha gösterilmemiş
ve özellikle Ali evlâdına karşı oldukça sert bir tavır takınılmıştı 72.
164 Taberi,
ed-Dîn, s. 209.
165 Meyerhof,
Taberi at-Taberî,.55; Sezgin, III, 238.
166 Meyerhof,
Taberi ,a.g.e., s. 55; Kürd Ali, a.g.e., XXVII/XXVIII, 305.
167 Meyerhof,
a.g.m, s. 55.
168 îbn.Nedîm,
a.g.e., s.354; Kıftî, a.g.e.., s. 155 Sıddîkî, a.g.e., s.
8; Sezgin, a.g.e., I II, 273; Brockehnann, a.g.e., 1415; Kehhâle,
a.g.e., VII, 106; Ziriklî, a.g.e., N, 99.
169 Taberi,
ed-Dîn ,s. 23; Hitti, a.g.e., I, 558-559; Taylan, a.g.m, D.Î.A,
II, 435; Kürd Ali, a.g.e., XXII/7-8, 305. ..
170 Ali
b. Rabben, er-Red, s. 119.
171 B.G.İ.T,
11,231.
172 M.
Watt, İslâm Düşüncesi'nin Teşekkül Devri (trc.E. R. Fığlah ), Ümran
Yayınlan, Ankara 1981, s. 223-224.
34
İslâmî fırkalara karşı böyle davranan birisinin
tebayı oluşturan zımmîlere karşı olumlu bir tavır takınması ise mümkün değildir
173.
Hilafete çıkışının üçüncü yılında 235/849 çıkardığı
bir fermanla, giyecekleri elbiselerin taşıması gereken özelliklerden,
binecekleri hayvanların türü ve eğerlerin şekline, yeni yaptıkları kiliselerin
yıkılmasına, devlet dairelerinde istihdamlarına son verilmesine ve çocuklarının
eğitimine kadar bir çok konuda düzenlemeler yapar174. Yazdığı bir mektupla
bunları bütün belde yetkililerinden uygulamalarını isteri75.
Valilerine yazdığı bu mektubda Mütevekkil
"Allâh'm İslâmî ve müslümanları diğer din sahiplerine üstün kıldığını
söyleyerek, İslâm'ın ve müslümanlarm diğer dinlere ve din sahiplerine olan
üstünlüklerini âyetlerden iktibaslarla delillendirmeye çalışır 176,
Halifenin gayr-i müslimlere ve özellikle
hristiyanlara karşı bu tutumunda -yani İslâm'ın İlâhî olarak kabul edilen diğer
dinlere karşı üstünlüğünü ve Hz. Peygamberin yüceliğini bizzat onların İlâhî
olarak kabul ettikleri kitaplarında vadedildiği ve övüldüğü hususunda- onu
destekleyecek bilimsel bir çalışmanın yapılması Ali b. Rabben'in İslâm'ı kabul
etmesiyle mümkün hale gelir.
Halife Mütevekkil'in de destekleriyle Ali b.
Rabben dördüncü kitabı olan ed-Dîn ved-devle'yi telif eder 177. bu eser her ne kadar ağırlıklı olarak ehl-i
kitâbı hedef alıyor görünse de Zerdüştlük Brahmânizm gibi dinlerin de
inançlarının temelsiz ve geçersiz olduklarını göstermeye çalışır. 178
173 Zeydan,
a.g.e.., IV, 234.
174 İbnKesîr,
ag,e..,V, 52; îbn. Esir, a.g.e., X, 313-314; İbn. Cerîr Taberi, a.g.e..,IX,
175-175; Zeydan, a.g.e.., V, 234-235; Hitti, a.g.e.., I, 542543.
175 Esir,
a.g.e., VII, 52; İbnKesir, X, 314; İbn. Cerîr Taberi, a.g.e., V,
176-177.
176 İbn.
Cerîr Taberi, a.g.e., IX, 174-176.
177 Taberi
Firdevsu'l-hikme'Ae , "Şişmanlamak, zayıflamak ve şehveti harekete
geçirme " hakkmdaki bölümde isteyenin el-İzâh mine's-semân ve'l-huzâl ve
teheyyücu'l-bâh ve ibtâhıhu" adlı kitabına baş vurabileceğini ifade eder.
Bu da onun Fidevsu'l-hikme'den önce en azmdan bir kitap telif ettiğini
gösterir, (s.113).
178 Ali
b Rabben. ed-Dîn, s. 183; Mülgana, “A semi-Official Defence of İslâm”,
J.R.A.S., s .484; Franz Taeschner, “Orient Christionnus”, Ser XI-IX, Leipzig,
1934, s. 3; George Anawati, a.g.e.., s.392; G. Graf, “Geschichte de
chritlichen arabischen literatür”, Eister Band, Die Nebeselzungen, Vol. 118,
Studies Testi Citta del Vaticano, 1944, s. 44; Meyerhof, a.g.e..,s.
55;Hitti, I, 543.
35
Bu tarihden itibaren vefat tarihi de dahil olmak
üzere Ali b. Rabben hakkında ne klasik kaynaklar ne de modem
biyografiler -spekülatif de olsa- bilgi vermezler. ed-Dîn'ı yazdığı tarihi
söyledikten sonra vefat tarihi hakkında bir takım tahminler ileri sürerler.
Klasik kaynaklarda zikredilen ve ancak şu ana
kadar yayınlananlar arasında en son tarihli olan ed-Dîn ve'd-devle için kabul
edilen yazılış tarihi 241/855'dir. Diğer kitablarından bir kaçı dışında geri
kalanlar bulunamamıştır. Dolayısıyla onların yazılış tarihlerini göz önüne
alarak bir şey söylemek de mümkün değildir. Ayasofya'da 3724 numarayla kayıtlı
bir mecmuada yer alan "Kitâbu'l-lu'lu"nün ön sözünde halifeye uzun
ömürler dilemektedir. Bu kitabın ne zaman yazıldığına dair her hangi bir
bilgimiz olmamasına rağmen, girişde yazdıklarından eseri İslâm'ı kabulünden
sonra yazdığı anlaşılmaktadır 179.
Ölüm tarihinin 855'den sonra olduğu hemen hemen
bütün biyografi-klasik,modem- yazarları tarafından kabul ediliri80 Ancak kesin
olmamakla beraber Ulmann 240/855, Brockelmann 240/855'den az sonra, Ziriklî
247/861, Sezgin, 250/864, Mingana 865 civarı ve Nüveyhiz 250/864 olarak
zikreder 181.
Bu tarihlerden -eserlerinin çoğunu İslâm'a
girdikten sonra yazdığı kabul edilirse- kabule şâyan olanlar halife
Mütevekkil'in öldürüldüğü tarih olan 247/861 ve ondan sonra olanlardır.
Yukarıda ifade edildiği gibi, hem klasik
biyografi yazarlarının hakkında fazla bilgi vermemeleri hem de eserlerinin
bulunamamış olması ölüm tarihi hakkında yukarıdakilerden fazlasını söylememizi
ve kesin olarak şu tarihte ölmüştür dememizi engellemektedir.
Ali b. Rabben 'in ölüm tarihi 247/86l'den sonra
olunca da klasik kaynaklar tarafından zikedilen!82 ve 251/865 'de
doğan Muhammed Zekeriya er-Râzî'ye önce
179 Taberi, Ayasofya, 3724,238b.
180 Ziriklî, a.g.e.., V,
99; Sıddıkî, a.g.e.., s. 8; Mingana, A semi- OfficMl, J.R.A.S., s. 483
Ulmann, a.g.e.., s.120; Sezgin, a.g.e.., III, 237; Brockelmann,
a.g.e.., I, 415; Nüveyhiz, a.g.e.., s. 17.
181 Ulmann, a.g .e.,s. 120;
Brockelmann, a.g.e.., I, 415; Ziriklî, a.g.e..y, 99; Mingana, a.g.e..,
s. 487; Sezgin, a.g.e.., III, 237; Nüveyhiz, a.g.e.., s. 18.
182 îbn. Ebî Useybİt, a.g.e..,
III, 309; Kıftî, a.g.e.., s. 255; M. K. Hüseyin, a.g.e.., s.309;
Kürd Ali, a.g.e.., s. 70; Ziriklî.
36
813'de, daha sonra da 839'da geldiği Rey'de öğretmenlik
yapmış olmasının da mümkün olmadığı ortaya çıkmış olur.
Ali b. Rabben’in eserleri hakkındaki bilgiler,
hayatı hakkmdaki bilgilere nazaran daha fazla olmasına rağmen ondaki
karışıklıklar aynen eserlerinde de yaşanır! 83. O'na olan er-Red Alen-nasârâ ve
ed-Dîn ve'd-devle hiç bir biyografi eserleri zikretmez 86
Bunun yanı sıra Firdevs'den ayrı olarak zikredilen Bahru'l-menâfî,
Künnâşül-hudra!87 ve Bahru'l-fevâidl88 müstakil birer eser olarak
kaynaklarda gösterilmiş olmasına rağmen ayrı birer eser olmaktan ziyade
Firdevs'm diğer isimleri olduğu açıktır.
Ali b. Rabben
Firdevs'in adından bahsederken şöyle der:
Bu "Künnâş'm
ismi Firdevsu'l-hikme, lakabı ise Bahrül-menâfi'dir "189
Muhtemelen Ali b. Rabben’in Firdevs'e sıfat ve
lakap olarak zikrettiği Künnâş ve Bahru'l-menâfî' müstakil birer eser kabul
edildiği gibi Bahru'l-menâfi'de tahrife uğrayarak Bahru'l-fevâid haline
gelmiştir. 190
Ali b. Rabben’in bir çoğu tıp sahasındaki olmak
üzere on beş kitabının adını ismen bilmekteyiz. Ancak bunlardan
Firdevsu'l-hikme, er-Red ale'n-nasârâ ve ed-Dîn ve'd-devle'nin neşirleri
yapılmış, diğer eserlerinden ise yalnız "Kitâbu'l-lü'lü" k2ve "Kitâb-u
hıfzu's-sıhha'nın" 193 ise yazma nüshaları bulunmuştur.
183 Sıddıkî,
Firdevs, muk, s. X
184 Bouyges,
Der İslâm, 1935, XXII, 120-121; Şehîd Ali Paşa , 1628; “Er-Red Ale’n-nasârâ”
(yay.A. Halife,W. Kutsch), M.L.S.J., XXXVI/V, Beyrut, 1959.
185 Mingana,
“A-semi -OfficZdl Defence of İslâm”, J.R.A.S, London, 1920, s. 481.
186 Sıddıkî,
a.g.e.., s. X.
187 İbn.
Nedîm, a.g.e.., s. 354; İbn. Ebî Useybia, a.g.e.., I, 309; İbn.
Kıftî ,a.g.e.., s. 155; Ziriklî, a.g.e..,N, 99.
188 İbn.
İsfendiyâr, a.g.e.., s. 80.
189 Taberi,
Firdevs, s . 8.
190 Sıddıkî,
a.g.e.., muk., s. X; Nuveyhiz, a.g.e.., s. 19.
191 Taylan,
a.g.m., D.İ.A., II, 435.
192 Sezgin,
a.g.e.., III, 239; Ayasofya, kayıtno. 3724, 236b-246.
193 Sezgin,
a.g.e.., III, 239; Oxford, Bodl. Marsh, 423/1, 1-53.
37
Bu on dört eserin neler olduğunu ise ancak ismen
bir kısmını da muhteva olarak Firdevs -kitabın kendisi yaymlanmcaya kadar
olduğu - gibi biyografi kitablarının taranması sonucu öğrenebiliyordu.
İslâm tıbbının en önemli ve en eski
kaynaklarından biri olan bu eserine müellif Irak'a ilk geldiği 198/813195
tarihinden soma başlar.Araya giren meşgalelerden vakit bulamadığı için
Mütevekkil'in hilafetinin üçüncü yılında, 850'de ancak tamamlar 196. Arkasından
kitabı Süryanice'ye tercüme ederi97.
Kitap genel başlıklar olarak yedi neve', her nevi
de altmış bab ihtiva eden otuz makaleye ayrılmıştır! 98.
Yunan, hind ve arap tıbbına ait yazılı ve şifahî
kaynaklardan derlenen eser Aristo tıbbına ve mantığına uygun olarak telif
edilmiştir! 99.
Yunanca kaynakları arasında başta Hipocrates
olmak üzere Galien (Calinos) ve diğer yunan tabiplerinin kitaplarıyla
Aristoteles ve onun gibi aynı zamanda tıp konusunda yazan filozoflarla
Fisagor'dan da alıntılar vardır OO.
Hind tıbbının kaynaklan arasında bulunan Charaka,
Susrada, Nidana ve Ashtan gahradanya'dan ise özet alıntılar yaptığı gibi ayrıca
kitabın son kısmını ise tamemen Hind tıbbına ayırmıştır !.
194 îbn
Nedîm, a.g.e.., s. 354; İbn Ebî Useybia, a.g.e.., I, 155; İbn
İsfendiyâr, a.g.e.., s .49-50; İbn Hallikân, a.g.e.., IV, 245;
İbn Kıftî, a.g.e.., s.155; Beyhâkî, a.g.e.., s. 22; Ziriklî, .a.g.e..,
\T, 99; Kehhâle, a.g.e.., VII,1 06 ; Brockelmann, a.g.e...
I, 415; Sezgin, a.g.e.., III, 239; E.G. Brown, La Medecine Arap
(ArabMn Medecine) Fransızca bsk„ Fransa, 1933, s. 44,74-75.
195 Taberi,
Firdevs, s. 519.
196 Taberi,
Firdevs, s. 1;E.G. Brown, a.g.e.., s. 43.
197 Taberi,
a.g.e.., s. 8.
198 İbn.
Nedîm, a.g.e.., s. 354; İbn. Ebî Useybia, a.g.e.., I, 309; İbn.
Kıftî, a.g.e.., s. 153; Meyerhof, a.g.e.., s. 63; Ulmann, a.g.e..,
s. 120; Taylan, a.g.m., D.İ.A., II, s. 435.
199 Sıddıkî,
a.g.e.., s. XII; Schachter, a.g.e.., s. 170/64(?)bkz; A. Süheyl
Ünver, Tıb, İ.A., 232.
200 Taberi,
Firdevs, s. 8. Bu filozoflar hakkında daha fazla bilgi için bkz. Sıddıkî, a.g.e...
s. 13; Ulmann, a.g.e.., s. 121; Meyerhof, a.g.e.., s .66.
201 Taberi,
a.g.e.., s. 557; Sıddıkî, a.g.e.., s. XIII.
38
Arap tıbbı olarak kendi muasırları olan Schachter
ve Meyerhofun ilişkide bulunduğunu söyledikleri Yuhanna Bar Mâsiveyh ve Huneyn
b. îshâk'ın eserlerinden de oldukça çok yararlanmıştır202. Taberî
Hüneyn'in eserlerini kullanmakla beraber, Grekçe eserlerin Hüneyn tarafından
Arapçaya yapılan tercümelerini değil de Süryaniceye yapılan tercümeleri
kullanmıştır202.
Yedi neve ayırdığı kitabının birinci nevine
yazar, kitabın adım, nisbetini, yazılış sebebini, hangi kaynaklardan
derlediğini anlatarak başlar. Madde, şekil, keyfiyet, kemmiyet, tek ve birleşik
mizaçtan, değişimden, oluş (kevn) ve yok oluştan (fesad), tabiatta eşyanın
oluşumundan, yörüngelerin fiilinden, havada meydana gelen renklerden kara,
deniz ve hava hayvanlarının oluşumundan bahseder.2°4
îkinci nevide, hamileliğin meydana gelişini,
ceninin oluşumunu, çocuğun erkek ve kız olmasının sebebini, çocuğun doğumu,
nefs, akıl ve duyguları, bedenlerin yapısını, çocuk terbiyesini, sağlığın
korunmasını, organların sınıflara ayrılmasını, güçlerini ve yaptıkları işleri,
astronomik olayları, psikolojik olaylar -hüzün, korku, cesaret, kızgınlık,
düşünce v.b. -rüya ve kâbusu anlatır202.
Üçüncü nevide,
beslenme gıdalar ve onlardan meydana gelenleri araştırır200.
Dördüncü nevide, umumî hastalıkları, çeşitlerini,
sebeblerini, ilaç yapım usûllerini ve baştan ayağa kadar yaralar, beyin
hastalıkları, göz hastalıkları, kulak-burun-boğaz hastalıkları, göğüs
hastalıkları, rahim hastalıkları v.b.'den, hummadan, cüzzamdan, baras hastalığı
ve ilacından, veremden, kan aldırmadan ayrıca renklerin delâlet ettiği
özelliklerden bahseder202.
Beşinci nevide,
tatların sayısı, sebebleri ve taşıdıkları güçler, kokular, renklerin
oluşumları, maden cevherleri, bitkiler, ağaçlar ve meyveleri anlatır20 .
202 Taberî,
a.g.e.., s. 8; Schachter, a.g.e.., s. 168; Meyerhof, a.g.e..,
s. 50.
203 Nasr,
a.g.e.., s. 176; Meyerhof, a.g.e.., s .63; Kürd Ali, a.g.e..,
s. 80.
204 Taberi, Firdevs, s. 8-30
205 Taberi, a.g.e., s. 31-55
206 Taberî, a.g.e., s. 115-120
207 Taberi, a.g.e., s.121-352.
208 Taberi, a.g.e., s. 358-374.
39
Altıncı nevide,
taneli bitkilerden, meyvelerden, etten, sütten, peynirlerden balıktan, yağdan,
içeceklerden, doğal ilaçlardan, ilaçların yapımı ve korunmasm-dan insandan,
domuz, köpek, ve fare de dahil olmak üzere bütün hayvanların faydalarından ve
merhemden bahseder209.
Yedinci nevi ise tam bir kırk anbar niteliğine
sahiptir. Ökelerden, sulardan, rüzgarlardan, şehir, şehir ahâlisinin
hallerinden, ülkelerin sıcak ve soğuk oluşlarının sakinlerinin ahlâkına
etkisinden havanın insan sağlığına yaptığı tesirden, meteorolojiden, tıbbın
geçerliliğini inkar edenlere verilen cevaplardan, bitkilerin
özelliklerinden,ilk muharrikten, astrolojiden, evrenin sonsuz olamayacağından
bahsettikten sonra bu bölümün son nevini tamamen hind kitablarmdan derlenen
hastalıklar ve sebebleri konusuna ayırır 2 10.
Yazar kitabını Allâh'a hamd ve Rasûlüne, onun
âline, ashabına salât ve selâm getirerek bitirir.
Geleneksel tıbbın yanısıra modem tıbbın bütün
bölümlerini de içeren Ali b Rabben'in bu eseri İslâm dünyasında daha yazıldığı
andan itibaren biliniyor ve ona baş vuruluyordu. Başta Ali b. Abbâs el-Mecûsî
olmak üzere Muhammed Zekeriya er-Râzî ve İbn Sina'ya kaynaklık ettiği gibi tıb
konusunda yazılmış eserlerin çoğu da ondan aynen alıntılar ihtiva etmektedir 1.
2. er-Red ale'n-nasârâ.
Yazarın İslâm'ı kabulünden sonra yazdığı ilk
kitabili2.
3. ed-Dîn ve'd-devle
Ali b. Rabben'in İslam'ı kabulünün arkasından
"Hristiyan İman Esaslarının "İncillere aykırı olduğunu ve Hz. îsâ'nm
insanlığım isbat maksadıyla yazdığı er-Red'i tamamlayıcı mahiyette olup Hz.
Muhammed'in peygamberliğini, Kitab-ı Mukaddes kaynaklarından hareketle
isbatlamayı hedef alan eseri olan ed-Dîn'i siyasi ortamın
209 Taberi,
a.g.e.,s. 375-501.
210 Taberi.
a.g.e., s. 502-593.
211 Sıddkî,
a.g.e.., s. 13 "Özellikle Râzî, Kitâbu'l-fâhira' ve
Kitâbu'l-hâvî'de Firdevs'ten nakillerde bulunmuş, muhtemelen bu da ona
Taberi'in talebesi olduğu düşüncesine götürmüştür.
212 Çalışmamızın
ikinci kısmında bu eser hakkında ayrıntılı olarak durulacağı için burada sadece
ismini vermekle yetiniyoruz.
40 zorlaması
yüzünden Mütevekkil'in teşvikiyle yazar. Kitabın tam adı "ed-Dîn
ve'd-devle fî isbâtı nübüvveti'n-Nebî Muhammed (s.a.)"dir213
Ali b. Rabben'in bu kitabı bir öncekine göre hem
hacim hem de muhteva olarak oldukça önemlidir. Bir diğer önemi ise Kitab-ı
Mukaddes metinlerini ilk olarak Hz. Muhammed'in peygamberliğini isbat ve
İslam'ı müdafaa için kullanıyor olmasıdır
4
Kitap bir giriş, on bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır.
Girişte, Arap müşrikleri tarafından inkar edilen ve ehl-i kitab tarafından
mukaddes eserlerinde bulunan Hz Muhammed'in ismi ve nitelikleri ile ilgili
gizlenen işaretleri açığa çıkaracağını ifade eder lS.
Kendisinden önce bu konuda kitap yazanların bir
kısmının eserlerini kısa tutarak bazı şeyleri ihmal ettiklerini, delilleri
birbirine karıştırarak anlaşılmaz hale getirdiklerini, bir kısmının ise ehl-i
kitabın kitaplarında bulamadıkları şeylerle ve şiirle ihticacda bulunduklarını
söyler.
i13 Sezgin, a.g.e.,
III, 240; Hitti, a.g.e., I, 543; M. Kürd Ali, a.g.e.., s. 80;
Anawati, a.g.e.., s. 303; Nöldöke, a.g.e.. s. 22-28.
Kitabın
yazma nüshasını ilk defa olarak Mingana, John Royland Library, 6131 (7.. 1148
H. s. Cat. no: 69)'da bulmuştur. 1920'de yazdığı "A semi-offıcMl Defence
of İslam" adlı makale ile eseri ilim alemine tanıtır. Kitap 1922'de
Mingana'nın giriş ve tercümesiyle, John Royland Library yayınları arasında
çıkmışta. 1923'de ise yine Mingana'nın kısa bir girişiyle, Arapça metin de
basılmıştır.
Kitabın
polemik tarihinde birçok konuda önceliğe sahip olması ve daha yukarıda da ifade
edildiği gibi Kitab-ı Mukaddes'i ve onun asli dilini bilen biri tarafından
yazılmış olmasından dolayı hristiyan dünyada büyük bir yankı bulmuştur. Kitabm
mütercimi ve ilk ortaya çıkaranı olan Mingana'nın eserde görülen ve onun
otantik olup olmamasındaki temel dayanak noktası sayılabilecek olan, yazarın
eserini yazdığı tarihi 867 (s. 138) olarak gösterdiği halde, 861 yılında
öldürüldüğü kesin olan Mütevekkil'e uzun ömürler dilemesi çıkmazını antik
Suriye yazarlarının çoğu tarafından Hz. Isa'nın hayatını ifade için
kullandıkları takvim ile açıklarr.
Mingana'nın
bu açıklamalarına rağmen kitabm Taberiye aidiyyeti tartışmaları bitmiş
değildir. Mingana, D. S. Margoliouth, E. Fritsch, Fr. Teschner, G. Graf, M.
Perlmann kitabın otantikliğini savunurken, Maurice Bouyges otantik olmayıp
Taberî takma adıyla birisinin eseri yazdığını ve Taberi'e izafe ettiğini ileri
sürer. Bütün bu tartışmalar için bkz. Maurice Bouyges, "Nos Informations
Sur Aliy ... at-Tabariy", M. L. S. J., Beyrut 1935, s. 86-111; Mahmut
Kaya, "er-Red ale'n-nasârâ", DİA, İstanbul 1994, s. 351.
214 Anwâtî,
a.g.e.., s. 93.
215 Taberi,
ed-Dîn, s. 35.
41
Reddiyelerin taşıması gereken özelliklerden
bahsettikten sonra, İslam'a karşı olalarm karşı oluş sebeplerini dörde
ayırır:
a) Peygamber'in
nübüvveti hakkmdaki haber konusunda şüphe edenler,
b) Mevcut
siyasi ve sosyal statülerini kaybetmekten endişe duyanlar,
c) Alışkanlık
ve gelenekten kopamayanlar,
d) Zeka
ve anlayışı kıt olanlar.
Kendisini
ilgilendiren grubun ise birinciler olduğunu belirtmektedir ld
Haber ve icmanm delil olambilmesi için gereken
şartlar ve bu şartları taşıyan haberin bağlayıcılığını anlattıktan sonra
hristiyanlarm Hz. İsâ'nın kendisinden sonra bir peygamber gelmiyeceğine dair
sözlerininin geçersizliğini peygamberler tarihinden hareketle ortaya koyar.
Birinci bölümde, İslâm'ın temelinin bütün İlâhî
dinler gibi "tevhid" olduğunu anlatırdı 7.
İkinci bölümde İslâm şeriatının ve emirlerinin
üstünlüğünü gösterir. Bunları ayet ve hadislerle desteklerdik.
Üçüncü ve dördüncü bölümler, Kur'ân'da Allâh'm
peygambere vadettiği ve sonra gerçeklaşen olaylar başta olmak üzere Hz.
Peygamberin göstermiş olduğu mu'cizelerden bahsederdi 9.
Beşinci bölümde ise, Hz. Peygamberin vefatından
sonra gerçekleşen mu'cizelerini anlatırddO.
Atıncı bölümde, ümmî bir kişi olan Hz. Muhammed
(a.s.) gibi birisinin Kur'â'n gibi belâğat örneği olan bir eser meydana
getiremiyeceğinden haraketle bunun mu'cizeden başka bir şeyle ifade edilemiyeceğini
ifade eden Kurâ'n ile diğer İlâhî kitablar arasında muhteva yönünden de
karşılaştırmalarda bulunur. Diğer kitablarm eleştiriye konu olan zaaflarından
Kurânîn uzak olduğunu gösterirddl.
216 Kaya, a.g.e., s. 349.
217 Taberi, a.g.e., s.
45
218 Taberî, a.g.e., s.
57
219 Taberi, a.g.e., s.
65
220 Taberi, a.g.e., s.
80
221 Taberi, a.g.e., s.
98
42
Yedinci bölümde, İslâm'ın kısa sürede yayılışım,
İslâm'ın üstünlüğünün bir göstergesi olarak kullananların bu düşüncelerindeki
haklılığım ve tarihde böyle hızlı yayılışlardan farkım, gösterir222.
Sekizinci bölümde, Hz. Peygamberin üstünlüğüne
delil olarak Peygamberin ashabından en yüce olanından en aşağıda olanına
varıncaya kadar zühdünü ve takvasını tarihî örneklerle delillendirerek bunların
sayısının Hz.îsâ ve Hz. Mûsâ'mn ashâbı sayılacak olanlarla
karşılaştırılamayacak kadar çok olduğunu gösterir.223
Dokuzuncu bölümde, Hz.Hacer, Hz.İbrâhîm'in
geleceğini söyledikleri ve özelliklerini saydıkları peygamberin ancak Hz. Muhammed(salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'la gerçekleştiğini ortaya koyarak şöyle der: "Eğer Hz. Muhammed(salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'m peygamberliği gerçekleşmemiş olsaydı bütün peygamberlerin
peygamberliği geçersiz olurdu"224>
Sonuncu ve en uzun olan onuncu bölüm,
peygamberlerin Hz. Peygamber'in peygamberliği ile ilgili müjdelerini Kitâb-ı
Mukaddes kaynak alarak ortaya koyar. Bu bölümde, İşâyâ, Habakkuk, Tsefanya,
Zekeriyya, Yeramya, Hezekiel, Danyal ve İsâ(a.s)'m Hz. Peygamber(a.s)'m
peygamberliği ile ilgili haberleri yer alır. Sahabenin bir çoğunun mu'cize
görmeden İslâm'a girmesi hakkmdaki eleştirileri ve İslâm'a sünnet, zebîh,
Allâh'a yemin ve cihad gibi noktalardan yapılan tenkidleri cevaplandırıl5.
Sonuç bölümünde ise zındıklar, hristiyanlar.
yahudiler ve mecûsîlik akideleri hakkında özet olarak bilgi verir. Arayıp
öğrenmek ve gerçek şeyi bulmak ve kabul etmekten başka isteği bulunmayan Hindli
ve Çinlinin îslâm hakkında bilgi edindikten sonra İslâm'ı kabul etmekten
çekinmeyeceğini ifade eder.226
En sonunda ise kendisinin İslâm'la şereflenmesine
vesile olan halife Mütevekkil'e dua ile bitirir227_
4.Kitâb-u MenâfiuT-ef ima ve'I-eşribe
ve'l-akâkır228-
222 Taberi,
a.g.e., s. 108
223 Taberi,.a
g.e., s. 114
224 Taberi, a.g. e., s.130.
225 Taberi, a.g.e.., s.
130.
226 Taberi, a. g.e., s.
207.
227 Taberi, a.g.e.., s.
210
43
5.Kitâb-u'l-adâb
ve'l-emsâl alâ mezâhibi'l-furs ver-rûm ve'l-arab229.
ö.Nevâdiru
ehlu'ş-şarkıye ve nevâdiru evsatu'n-nâs ve nevâdiru’s-sufle ve'd- dûâ
(Kitâbu'l-âdâb'm tercümesi)23 0.
7. îrfâku'l-hayât231.
8. Kitâb-u
Hıfzu's-sıhha.232
9. Kitâbun
fî'r-rakî233.
10. Kitâbu'l-hicâma23 .
11. Kitâbun
fi tertîbi'l-ağziya233.
12T
uhfetu' l-mülûk23 6.
13. Firdevsu'l-hikme'nin
Süryanice tercümesi232.
14. Kitâbu'l-îzah
mine's-semen ve’l-huzal ve teheyyücu'l-bâh ve ibtâluhu23 .
15. Kitâbu'l-lü'lü239.
<>» uûS JjLj (jS tJalI... (...)
cjUajzJlj
jA £İ4İI (...) ÂJjUaa 4-Lajaj JlSÛ Juılj-s jaII İAlSlI ...
228 İbn.
Nedim, a.g.e.., s. 3 54; İbn, EbîUseybia, a.g.e.., I, 109; İbn
Kıftî, a.g.e.., s. 155; Ziriklî, a.g.e.., V, 99; Kehhâle,
a.g.e..,VII, 106; Sezgin, a.g.e.., III, 240; İsmâîl Bâşa, a.g.e.., I,
669.
229 îbn
Nedim, a.g e., s. 378; Fîrûz Âbâdî, Kâmusu'l-muhît, IV, s. 228; ÂdilNüveyhiz,
a.g.e.., s. 18.
230 İbnNedim,
a.g.e.., s. 378.
231 İbnb
Ebî Useybia, a.g.e.., I, s.309.
232 İbn,
EbîUseybia, a.g.e.., I, s .309; Kehhâle, a.g .e., VII, 106; İsmâîl Bâşa, a.g.e...
I, 669; Sezgin, a.g.e.., III, 239.
233 İbn,
EbîUseybia, a.g.e..,I, 309; Kehhâle, a.g.e.., VII, 306.
234 İbn.
EbîUseybia, a.g.e..,I, 309; İsmâîl Bâşa, a.g.e.., I, 669; Sezgin, a.g.e..,
III, 239.
235 İbn
Ebî Useybia, a.g.e..,I, 309; İsmâîl Bâşa, a.g.e.., I, 669.
236 İbn
Nedîm, a.g.e.., s. 354; İbn. Ebî Useybia, a.g.e., I, 309; İbn.
Kıftî, a.g.e.., s.155; Ziriklî, a.g.e.., V, 99; Kehhâle,
a.g.e..,VII, 106.
237 Taberi,
Firdevs, s. 8.
238 Taberi,
a.g.e.., s. 113; Sezgin, a.g.e..,III, 239.
239 Süleymâniye
kütüphanesi, Ayasofyabölümü, no: 3724,238b-248; Sezgin, a.g.e.., III, 239.
44
Taberî'nin tıp hakkında olan bu risalesinin yazma
nüshası, Süleymaniye kütüphanesinin Ayasofya bölümünde 3724 numarayla kayıtlı
olup bir tıp mecmuasımn içinde 238b-248a varakları arasında yer almaktadır.
Cildi orijinal olmayıp sonradan yapılmıştır. Kullanılan kağıt aharlı olup
san-kirli beyaz arası bir renge sahiptir. Toplam yirmi varaktan ibarettir.
Kitabın sahife ebadı 17.5'e 25.29'dur. Yazı okunaklı bir şekilde yazılmıştır;
türü ise sülüstür. Konu başlıkları aynı yazı türünden olmakla beraber
diğerlerine nazaran göze çarpacak şekilde büyük yazılmıştır. Son ve ilk sahife
hariç, kitabın her sahifesi yirmi bir satır yazı içermektedir. Başlangıç
sahifesi dokuz, son sahife ise üç satır yazı ve içindeki konuları gösteren bir
indeks vardır. Kitaptaki toplam satır sayısı üç yüz doksandır. İstinsah edenin
kimliği ve istinsah yeri hakkında ise her hangi bir bilgi yoktur. Yalnızca son
sahifenin altında kitabın sahibi ve onu satın alan kişi olan el-Habsâî el-Maâcî
olarak tanınan Nakîb Ali'nin bağışlanması için okuyandan dua taleb eden bir
ibare vardır O.
240 Süleymaniye
kütüphanesi, Ayasofya bölümü, no:3724, 238b-248a.
45
İKİNCİ BÖLÜM ER-REDD ALE’N-NASÂRÂ |
46 |
I. KİTAP
HAKKINDA GENEL BİLGİ
Ali b. Rabben'in hayatı ve eserlerinden bahseden
klasik biyografik çalışmalardan hiç birinde ed-Dîn ve'd-devle ile er-red
ale'n-nasârâ hakkında her hangi bir bilgi yoktur. Bunlardan ilki - ilgili yerde
gösterildiği gibi - A.Mingana tarafından the Oriental M.S.S. of the John
Royland Library katalogunda bulunarak hakkında 1920'de JRATda l yayınlanan bir makaleyle varlığı ilim
alemine bildirilmişti.Kitap üzerine çalışmasını devam ettiren Mingana eseri
İngilizce'ye tercüme ederek bir girişle birlikte birlikte yayınlamış; bir yıl
sonra da Kâhire'de yine Mingana'nın kısa bir mukaddimesiyle birlikte
basılmıştı242. er-Red ale'n-nasârâ'nm varlığı ise ed-Dîn'de
Taberî'nin böyle bir eserinin olduğunu söylemesiyle ortaya çıktı243. Kitabın
yalnızca isminin ve konusunun bilinmesinden başka bir bilgiye sahip
olmadığımızdan böyle bir kitabın yazılmış olduğunu öğrenmemizin tek faydası,
Taberî'nin ismen bilinen ancak o ana kadar bulunamayan eserlerinin sayısının
artmasını sağlamış olmasıydı.Taberî'nin böyle bir kitab telif ettiğinin
bilinmesinden on üç sene sonra V. Maurice Bouyges yayınladığı bir makaleyle
er-Red'din yazma nüshasını bulduğunu konuya ilgi duyan kesimlere duyurdu244.
241 A.Mingana,
“a semi-Official Defence of İslam”, J.R.A.S, 1920, London, s. 481-488
242 Taberi
et-Taberî, Book öf Religion and Empire (trc.A. Mingana) J.R.L., 1922,
Manchester
243 Taberi
,a.g.e.., s,101-107;Arapçabsk., s. 157.
ed-Dîn'âe böyle bir kitabı olduğunu Taberî
şöyle ifade eder:
"...yukarıda ve er-Red alâ
esnafî-nasârâ adlı kitabımda açıkladığım gibi 'Rab' ve ’Allâh’ isimleri
aynı zamanda insanlar için de kullanılır (s. 101).
"...sözlerimi ve nasihatimi
duyacak iki kulağa sahip olan, bu şehadetleri ve analojileri düşünsün.Bu ve
diğer er-Red ala'n-nasârâ adlı kitabımla birlikte yalnız başına otursun;
Allâh'dan gerçek rehberi istesin, helak bütünüyle onu kaplamadan önce ruhunun
kurtuluş için çalışsın (107)."
244 V.
Maurice Bouyges, « Ali ibn. Rabben at-Taberî“, Der İslam, Berlin 1935, XXII, s.
120-121
47
Yazma nüsha, Süleymaniye kütüphanesi Şehîd Ali
Paşa bölümünde 1628 numarayla kayıtlı olup cildi mukavva üzerine deri
kaplamalı, mıklaplı ve şîrazelidir. Kullanılan kağıt sarıya çalan parlak bir
renge sahiptir. İlk varak boş olmak üzere toplam kırk beş varaktan ibarettir.
Kitabın dıştan ebadı 18.3 /12.8cm., yazıya ayrılan kısmın ebadı ise
12.8/7.8cm'dir. Yazı okunaklı olup türü sülüstür. Genelde siyah mürekkep
kullanılmıştır. Kitabın bölüm başlıkları bulunmadığından, bir başka konuya
girildiğinin göstergesi olarak sadece ilk kelime kırmızı mürekkeble
yazılmıştır. Son sahife hariç her sahife on üç satır yazı içermektedir. Son
sahife de ise dokuz satır yazı vardır. Toplam satır sayısı bin iki yüzdür.
Kitabın kimin tarafından yazıldığı ve ne zaman istinsah edildiğine dair her
hangi bir kayıt yoktur. Ancak hamişte (mim,ha musahhih) kaydıyla bazı tashihler
yapılmıştır-
Bouyges yazma nüshanın varlığım ilim alemine
tanıttığı ilk makalesinden sonra yayınladığı ikinci makalesiyle de er-Red
üzerindeki ilk çalışmaları başlattı246_ Ancak metin henüz tam olarak
neşredilmemişti. Kitabın bilinmesinden yaklaşık yirmi dört sene sonra I. Halife
ve W. Kutsch tarafından Melanges De L'Universite Saint Jöseph 'm 1959'da
yayınlanan 36. cildinin 5. sayısında tahkikli olarak yayınlandı ?.
Kitabın naşirleri ellerinden gelen bütün gayreti
göstererek Taberî tarafından kullanılan Kitab-ı Mukaddes iktibaslarının
yerlerini göstermeye çalışmışlardır. Hatta, Taberî tarafından gösterilen bölüm
ve İncillerde yer almayan alıntıların -apokrif olarak kabul edilenlerden
yapılan alıntılar hariç 248. bile yerlerini tesbite çaba harcamışlardır.
Ancak nâşirlerin Kitab-ı Mukaddesle ilgili olarak
gösterdikleri cehdi yalnızca dört yerde
49 geçen Kurân ayetlerinin - bir tanesi 250 hariç - yerini tesbit etmede
göremiyoruz.
245 Süleymaniye
kütüphanesi, Şehîd Ali Paşa bölümü, 1628; Bouyges, a.g.m, s. 120-121
246 Bouyges,
Nos înformations Sur 'Aliy ....At-Taberiy, M.U.S.J, Beyrut, 1949, XXVII, fas.4,
s .69- 78. ‘
247 AR-RADD
ALA-N-NASÂRÂ DE 'ALİ AT-TABARİ, (Edite par)I. A. Khalife, st., W. Kutsch. st.,
M.U.S.J., Bayrout (Libnan), 1959, Torna. XXXVI, Fas. 5, 115-148.
248 Taberî,
a.g.e., s. 131.
249 Taberî,
a.g.e.., s. 12l(Ahkaf 46/13, Hac 22/17 ); a.g.e.., s.128 (Âl-i
İmrân 3/64 ); a.g.e.., s. 143 (Meryem 19/27)
250 Taberî,
a.g.e.., s. 143.
48
Tahkik edilen metinde "< "251 diye okudukları
kelimeyi iki cümle sonra okunamadığmm gösterilmesi 2, yine
üç jört cümleden sonra ise aynı kelimenin ”<l û”253
şeklinde ve " 1" kelimesinin
"Jlj"254 0]arak okunması muhakkiklerin metnin
okunmasına çok fazla bir itina göstermediklerinin bir göstergesi olarak kabul
edilebilir.
Ali b. Rabben'in önce yayınlanan ikinci eseri
hakkında yoğun olarak tartışılan kitabın otantikliği meselesi, er-Red'de hiç
gündeme gelmedi. Eserin otantikliği üzerinde genel bir görüş birliği olduğu
gibi kitabın bir bölümünün noksan olduğu da genel olarak kabul edilir255. bu. yazarın kitabının başında çizdiği plana göre
kitabın son bölümünde yer alması gereken "yanlış tevil edilen kelimelerin
açıklanacağı kısmın" yokluğundan açıkça anlaşılmaktadır.256
Eserin noksanlığının yanı sıra içinde mananın
anlaşılmaz hale gelmesine katkıda bulunan müstensih hataları da oldukça
fazladır. Bu hataların bir kısmı Taberî'den yararlanan reddiye müelliflerinden
özellikle de kendisinden oldukça fazla iktibasta - çoğunlukla metinlerin aynen
aktarımı şeklinde - bulunan mühtedî Haşan b. Eyyub'un eserinden yararlanılarak
düzeltilebilir ?
II. KİTABIN
YAZILIŞ SEBEBİ
251 Taberî, a.g.e..,s. 137.
252 Taberî, a.g.e.., s.136.
253 Taberî, a.g.e.., s. 137.
254 Taberî, a.g.e., s. 132.
255 Georges
Anawati, a.g.e.., s. 394; Boyges, a.g.m., s. 77.
256 Taberi,
er-Red, s. 119.
257 Taberî'nin
eserinde metin olarak zikrettiği hristiyan kredosunun bir bölümü "seâlâÇUE
aeÇIIE
ÎÇA
EâEâ" şeklinde zikredilir. Bu ifade müstensih hatası olarak bu şekilde
yazılmıştır.Aslı ise "aeâîâÇÜE aeÇHE EÎiÖiE ÖâıîfE ÎÇEâibiE", Haşan
b. Eyyub," Risâle ilâ Ali b. Eyyub", ( İbn Teymiyye'nin
el-Cevâbu's-sahîh li men beddele dîne'l-mesîh'in in içinde ), s. 319; Karâfî.el-
Ecvibetü'l-fâhira, Dâru'l-ktübü'l-ilmiyye, Beyrut, 1986, s. 112.Yine Taberî'nin
s. 140'da "Çâ Öâi ÇEâ Çâââ BEfNÇ YâÇ iâİÖaeâ" şeklinde yer alan
ibarenin doğru şekli haşan b. Eyyub'un eserinde şu şekilde yer alır "Çâ
Öâi ÇEâ Çâââ BEiNÇ YâÇ iîÖ$â",u.g.e..,s.
49
er-Red'din Ali b. Rabben'in ömrünün yetmiş yılım
geçirdiği, seçkin bir üyesi olduğu hristiyan cemaata karşı İslâm'ı kabul
edişini delillendirmeye çalıştığı bir kitab olduğundan yazarın hayatım
anlatırken bahsedilmişti. Taberî, daha eserinin başında bunu ifade etme
gereğini duyarak bu kitabı yazmadaki amacının "dini karşılığında dünyalık
satın almak maksadıyla İslâm'a geçmediğini göstermek, kendi bulduğu ve yanlış
olduklarına inandığı hristiyan maçlarını yine onlara bir nasihat olmak üzere
ortaya koymak olduğunu" söyler 8. Ancak bu söylenilen ve yanlışlığı ortaya
konulan şeylerin hiç birinin ne İsâ Mesih'e ne de onun gerçek tâbilerine
yönelik olmayıp Mesih'e, İncillere muhalefet eden ve onun kelimelerini tahrif
edenlere karşı olduğunu özellikle belirtir
9.
Taberî'nin eserini yazış tarihi, Mütevekil'in
gayr-i müslimlere karşı olan emimâmesini yayınladığı 235-239/849-853 260
tarihlerle çakışmış olmasına rağmen, kitabın bu siyasetin bir gereği olarak
yazıldığını söylemek yazarın ifadelerinde samimi olmadığını söylemektir ki, bu
da yazara karşı haksızlık olur. Çünkü, daha sonraki bir eseri olan ed-Dîn'de bu
eserin halife Mütevekkil'in teşvikiyle yazdığını söyleyecek kadar samimidir261.
Bunlardan haraketle belki şunu söylemek en uygun
olanıdır: Taberî, eserini samimi olarak kendisini savunmak maksadıyla yazmış
ancak yazılış tarihi devletin gayr-ı müslimlere karşı olan tavrmadestek
olabilecek bir ortama rastlamıştır.
III. KİTABIN
YAZILDIĞI ORTAM
1. Siyasî
Ortam
Türk komutan İtah ve mu'tezîlî kâdı Ahmen b. Ebî
Duâd'm yardımıyla262 Mütevekkil'in tahta oturduğu 232 /847 Abbâsî devleti için
bir dönüm noktası olarak kabul edilir; "yükselme devri " denen
birinci dönem sona ermiş ve "çöküş devri" denen ikinci dönem
başlamıştır263.
258 Taberi,
a.g.e.., s, 119
259 Taberi,
a.g.e.., 120 ; Anawati, a.g.e.. ,s. 394-395
260 İbn
Cerîr Taberî, a.g.e.., IX, 171-172,173; İbn. Kesîr, a.g.e.., X, 313-314;
ibn. Esîr., VII, 52-71
261 Taberi,
ed-Dîn, s. 209.
262 tbn
Esîr, a.g.e.., VII, s. 33-34.
263 Hitti,
a.g.e., I, 458.
50
Halifenin yaptığı ilk şey seleflerinin izlemiş
oldukları politikaların tamamen tersi bir politika uygulamak oldu-264. önce
yıldızının kendisiyle bir türlü barışmadığı vezir İbn Zeyyât'ı 265 ve
tahta oturmasında etkin bir rol oynayan -o an Türklerin hilafet ma kamındaki
hakimiyetlerinin temsilcisi olan- İtah'ı yanından uzaklaştırarak Mütevekkil
zamanının çöküş devri olduğunu söylemiştik. Halife yapı itibarıyla da halim
selim bir yaratılışta olduğu için devlet hakimiyetini yavaş yavaş kaybetmiş,
ülke içinde özellikle doğuda olmak üzere isyanlar başlamıştı.266 Önce
Azerbeycan'da 234 / 848-849'da sonra Ermenistan'da 237-238 / 851-853 isyan
başlamış ve bunlar güçlükle bastırılmıştır267.
Mütevekkil devrinin bizi ilgilendiren yıllar
içindeki olaylardan biri de, Irak'ta bir çok şehrin tahrip olmasına sebep olan
fırtınanın arkasından BizanslIların buralara saldırmalarıydı .(238/852) .Yine
bu tarihlerde İslâm'ı kabul ederek müslümanlara iltica eden Paulikanlılarm bir
kısmını yakalıyan bizans imparatoriçesi Teodore bunları tekrar hristiyan olmaya
çağırmış kabul etmeyenleri öldürtmüş, geri kalanlar da fidye karşılığında
müslümanlara teslim edilmişti268_
Ancak îtah'm öldürülmesiyle Türklerin halifelik
makamı üzerindeki hakimiyetleri bitmiş olmuyordu. Mütevekkil bunu devamlı
hissetmiş, Türklerin bu baskısından kurtulmak için başkenti bile
değiştirmeyi düşünmüştü. Fakat bu da kesin bir sonuç vermemişti269.
Kâdı Ahmet b. Ebî Duâd'ı yanından uzaklaştırarak,
sünnîlerden Yahya B. Eksem'i onun yerine tayin etti. Yayınladığı bir emirle her
türlü tartışmayı özellikle "Halku'l- kurân" meselesiyle ilgili
tartışmaları ve kelâm ilminin öğretilmesini yasaklayarak insanların
kitap ve sünnetle iştigal etmelerini emretti
O. Halku'l-kurân meselesini kabul etmeyen ve bu yüzden hapise atılan
insanları serbest bıraktığı.
264 B.
G. B. İ. T., İÜ, 231.
265 İbn.
Esîr. a.g.e.., VII, 36 ; K. V. Zettersteen, "Mütevekkil", İA.,
VIII, 863.
266 B.
G.B.I.T., 111,235.
267 ibn
Esîr, a.g.e., VII, 5 , Zettersteen, a.g.m, VIII, 863.
268 İbnEsîr
, a.g.e.., VII, 76-77; Zettersteen, a.g.m., VIII, 863.
269 M.G.
Hodgson , Islâm'ın Serüveni (trc.heyet) , I, 465.
270 İbn.
Kesîr, a.g.e.., X, 316 ; İbnCerîrTaberî, IX, 190.
271 Zettersteen,
a.g.m., VIII, 863.
51
Halifenin ulyguladığı bu politikayla mu'tezîle
itibardan düşerken, ehl-i sünnet özellikle hadîs ülâmasının yıldızı parlamaya
başladı272.
Mütevekkil'le birlikte devletin gayr-i müslimlere
karşı olan politikası da değişmişti. 235/849-850'de halife yahudi ve
hristiyanları müslümanlardan farklı bir inanca sahip olduklarını gösteren giyim
tarzları, bu elbiselerinin renkleri ve bineklerinin özellikleriyle ilgili -Hz.
Ömer (r.a)'e izafe edilen ve Harun er-Reşîd tarafından kısmen yürürlüğe
konulan- emimâmenin tavizsiz bir şekilde uygulanmasını emrederek Bağdat'ta yeni
inşa edilen kilise ve havraları yıktırdı273. Mütevekkil'in bu tavrının sebebi,
devletin idari mekanizmasında istihdam edilen gayr-i müslimlerin statülerini
kendi dindaşları için bir iltimas, müslümanlara karşı ise büyüklenme vesilesi
olarak kullanmaları, halifeyi müslümanlara karşı kışkırtmaları ve kendi
yaptıkları suçları müslümanlara fatura etmeleriydi.274
Mihne devrine son vererek ehl-i sünneti hakim
kılmasından dolayı halkın gözünde Hz. Ebû Bekir (r.a) ve Ömer b. Abdulazîz 'le
kıyaslanabilecek bir dereceye yükselen Mütevekkil 275, Hz. Ali evladı şiilere
karşı takındığı sert tavrından dolayı halkın nefretini kazandı. 236/850-851
yılında Kerbela'da Hz. Hüseyin'in türbesini ve etrafındaki evlerin yıkılmasını,
yerlerinin sürülerek ekilmesini istedi ve buranın ziyaret edilmesini
yasakladı276.
Maksadımız Mütevekkil devrinin siyasî olayların m
tamamını vermekten ziyade Ali b Rabben'in eserini nasıl bir ortamda yazmış
olduğunu anlamamızı sağlayacak kadarından bahsetmek olduğundan maksadın hasıl
olması için bu kadar yeterlidir
2. Kültürel
Ortam
272 Haşan
İbrahim Haşan, İslâm Tarihi (trc.heyet), Kayıhan Yayınları, İstanbul,
1985 , III, 287-89.
273 İbn
Esîr , a.g.e.., a.g.e.., VI, İbn. Kesîr ,a.g.e.., X , 318; İbn.
Cerîr Taberî , a.g.e.., IX , 171-173 ; Zettersteen, a.g.m., VIII, 868.
274 İbn
Kayyim el-Cevziyye, Ahkâm-u ehlu'z-zimme, 1,219-22; Kalkaşandî, Subhu'l-'aşâ,
Beyrut, 1987, XIII ,365 , Osman el-Câhız , er-Red ale'n-nasârâ, el-muhtâr
min Kitâb-ır-Red ale'n-nasârâ, Kâhire, 192 , s. 18-19 ; Corci Zeydan, a.g.e..,
IV , 23.
275 H.
İ.Hasan, a.g.e.., III,. 338 .
276 H.İ.Hasan
, a.g.e.., III, 338 ; Zettersteen, a.g.m., VIII, 868 , B. G. B .İ. T.,
III, 232 ; İbn . Esîr , a.g.e.., VII, 55.
52
Me'mun'un iktidara gelişinden on yedi yıl sonra
215/ 830'da Bağdat'ta bir kütüphane, akademi ve tercüme bürosundan meydana
gelen Beytü'l-hikme'yi kurdu ??.
Betyü'l-hikme'nin açılmasıyla o ana kadar dağınık ve bağımsız olarak yapılan
tercüme faaliyetleri bir çatı altında toplanmış oldu.
Bu tercüme faaliyetlerinde müslümanların yeterli
dil birikimlerinin yokluğu sebebiyle daha ziyade gayr-i müslimler özellikle de
hristiyanlaristihdam ediliyordu. Bu mütercimlerin önde gelenleri: Hüneyn b.
îshâk, onun oğlu İshâk b. Hüneyn, Yahya (Yuhanna) b. Batrîk ,Yahya b. Adî ve
Sâbit b. Kurra idi S.
Tercüme faaliyetleri Mütevekkil devrinde de devam
etti. Bu mütercimler grubunun başında halifenin özel doktoru olarak şöhretinin
zirvesine çıkan Sâbit b. Kurra yer almak- taydı.279 Mütercimler VlII.y.y'dan
başlayarak artan bir hızla devam eden tercüme faaliyetleri boyunca Yunanca,
Süryanice, Sanskritce, Nabâtî, Latîn ve Pehlevî dillerinden sayısız kitabı
Arapça'ya tercüme ettiler.280
Bu tercümelerle elde edilen kadîm kültürün
üzerine orijinal katkıların büyük bir kısmı garip bir tecellî olarak Abbâsî devletinin
çöküş devresine rastlamıştı. Sîyasî olarak devlet hakimiyetini kaybederken Orta
çağ batı dünyasına ışık tutacak olan tıp, fesefe, astronomi vb. dallardaki
eserler telif edilmeye başlanmıştı 1.
Dinî ilimler sahasında ise bugün yaygın olan dört
hukuk mezhebinin yükseliş safhasında kurulup yerleşmesi istisna edilirse SS tefsir, hadîs sahasında bugün otorite
kabul edilen eserlerin tamamına yakın kısmı Mütevekkil'le başlayan ikinci devre
denilen çöküş devresinde telif edilmişlerdir
3 Kelâm sahasında ise bilhassa
Mu'tezîle'nin
277 İbnEsîr,
a.g.e.., 1,477-78; Mehmet Bayraktar, İslâm Felsefesine Giriş,
A.Ü.İ F Yayınları, Ankara,
1988,
s. 38-39; Haydar Bammat, İslâm'ın Çehresi (trc.Osman Fehmi Giritli),
Sancak Yayınlar , İstanbu, 1975, s. 144 ; Mique, a.g.e., 1,208.
278 Bayraktar,
a. ge., s. 49-51.
279 Hitti,
a.g.e.., 1,482.
280 S.H.Nasr,
a.g.e.., s. 12 ; Will Durant, İslâm Medeniyeti Tarihi, s. 96.
281 Hitti,
a.g.e.., I, 555 .vd.
282 H.
İ :Hasan , a.g.e.., 111,156-62.
283 Hitti,
a.g.e.., I; H. İ Haşan, a .g.e., III, 150-56.
53 devletin
resmî mezhebi olmasından dolayı Vasıl b. Ata, Ebû Hüzeyl el-AUâf ve Nazzâm gibi
kelâmcılar yetişmiştir.
Ali b. Rabben'in eserini yazdığı ellili yıllar
göz önüne alındığında, devam eden tercüme faaliyetleleri dışında eser veren
tanınmış kişiler çok fazla değildir. Bu dönem müelliflerinin önde gelenleri
ise, felsefî metinleri gözden geçiren, Feylosofu'l-arap olarak tanınan îshak
el-Kindî (780/850)284. Mütevekkilin çocuklarına öğretmenlik yapan ve çok yönlü
eserleriyle bilinen Osman el-Câhız -/868-69285, matematikçi, astronom Muhammed
b. Mûsâ el-Harezmî (780/850)286. hem doktor hem de mütercim olan
Hüneyn b. îshâk (809/873) ve Yuhanna b. Maseveyh (777/873)di287.
Bu kısa devrede eser veren müellif sayısı fazla
olmamakla beraber ehl-i sünnet ülemâsınm mu'tezîleye karşı devlet desteğiyle
kendini savunmaya başlaması ve kısa süre sonra tıb, tarih, felsefe, ve hadîs
konusundaki en yetkin eserlerin verilmiş olması ayrıca müslümanlara karşı mal,
mülk ve mevkileriyle gururlanan gayr-i müslimlere karşı alınan resmî
yaptırımları destekler mahiyetteki reddiye eserlerinin sayıca fazla olması bu
dönemdeki kültürel ortamın çok haraketli olduğunun en büyük göstergelerinden
bir kaçı olsa gerektir.
III. ER-RED
ALE'N-NASÂRÂ'NIN MUHTEVASI
Kitabına besmele, hamdele ve salveleyle başlayan
Taberî, "her dîn sahibinin, dinini diğer dinlere karşı üstün tutmasının
bir dine mensup olmanın gereği olduğunu söyler. Üstün olanın daha aşağı olandan
ayrılması ancak tecrübeyle olur. Tecrübe ise yalnızca akıl ile olur. Akıl
olmasaydı, Vâhid, Samed, Kadîm, Ezelî, Vehûb, Ğalûb bir yaratıcımız olduğunu
bilemezdik" diyen Taberî, aklı kullanmamanın küfre denk olduğunu şöyle
ifade eder:
"Aklını
kullanmayan cahil kalır, cahil kalan sapıtır,sapıtan ise küfre düşer" 288.
Geçmişinin, bu kitabı yazarak İslâm'ı seçişinin
dünyalık olmadığını, böyle olduğunu düşünen hristiyanlara anlatmaya itmesini,
kitabın yazılış sebebi olarak zikreder.
284 H.
İ. Haşan, a.g.e.., III, 162.
285 Hitti,
a.g.e.., 1583-84.
286 Hitti,
a.g.e.., 1,579.
287 Hitti,
a.g.e.., I, 558.
288 Taberî,
a.g.e.., s. 119.
54 Kitabında
ortaya koyduğu delillerin hedefinin hiç bir zaman Hz. Isa'nın şahsına ve onun
gerçek dostlarına karşı değildir diyen Taberî, "bu eseri okuyan
müslümanlar İslâm'a mensup oldukları için sevinç duyacaklar, hristiyanlar ise
iki durumla karşı karşıya kalacaklardır: Ya dinlerini terk edecekler ya da akıl
ve nakilden ortaya çıkacak durum karşısında ömrünün geri kalan kısmında
dininden şüphe edecektir", der.
Taberî, eserini beş
bölüme ayırır:
I.Sorulanı kabul ettiğinde dinlerini terkle, red
ettiklerinde ise İncil ve Tevrat'a muhalefetle karşı karşıya getiren
"susturucu" diye isimlendirilen sorular.
2. Bunları
destekler mahiyette olan sorular.
3. Hristiyan
iman esaslarında bulduğu ve Incil'e zıt olan yedi büyük hata.
4. Hristiyan
mezhepleri ve onları zor durumda bırakacak olan deliller.
5. Babalık, oğulluk ve hululün
anlamlarının açıklanması; ifade ettikleri anlamlarının dışında tevil edilen
kelimeler ve onlarda bulunan tahrif ve fesadın zikredilmesi 289.
Birinci bölümde İslâm'ı "Bir olan Allah'a,
O'nun kulu ve resûlü olduğuna, Mûsâ, îsâ ve - hiç birini diğerlerinden ayırd
etmeksizin - diğer bütün peygamberlere, mezardakilerin diriltileceği ve
geleceğinden şüphe olmayan kıyamet gününe, iyilerin cennette, kötülerin
cehennemde olacağına imandır" şeklinde tarif eden Taberî, şu soruları
sorar:
1. Hristiyanlar,
tevhidle üç hatta dört tanrıya tapınmayı nasıl bağdaştırıyorlar?
2. Hz.
îsâ, kendisini anlatırken her zaman gerçeği mi söylüyor, yoksa yanıldığı da
oluyor mu? Eğer yanılıyorsa, hristiyanlar onun bütün sözlerini nasıl kabul
ediyorlar?
3. Ezelî
ve ebedî olan Tanrı değişebilir, hastalanabilir ve ölebilir mi?
4. Hristîyanların
amentüsü/kredosu tamamen mi, yoksa kısmen mi doğrudur? Eğer tamamen doğru ise,
o zaman herşeyi yaratan baba aynı zaman da Mesih'i de yaratmış değil midir?
5..Mesîh, ezelî ve
ebedî bir Tanrı mıdır, yoksa Tanrı tarafından seçilmiş bir kimse midir?
6. Mesîh,
belli bir ülke ve belli bir zamanda yaşamış mıdır?
7. îsâ,
ezelî yaratıcı mı, yoksa yaratılmış bir insan mıdır?
289 Taberî, a.
g.e., s. 120
55
Bu soruları soran Taberî, her sorunun peşinden
İncillere dayanarak hristivan inancının geçersizliğini, Hz. îsâ'nın yaratılmış
ve seçilmiş bir insan/peygamber olduğunu ortaya koyar290.
İkinci bölümde, müslümanlarla ehl-i kitap
arasında ortak kelime olan Allah'ın, üç din tarafından kabul edilen sıfatlarını
bir mütearefe olarak vazeder, Sonra, Tevrat, İnciler ve Resullerin
mektuplarından getirdiği delillerle bu Allah inancının hristiyanlar tarafından
da kabul edildiğini destekleyen Taberî, İncillerde bulunan ve Hz.îsâ'mn
insanlığını ifade eden olayları naklederek Mesih'in tanrılığını ifade eden
hristiyan amentüsünün yanlışlığını gösterir
1.
Üçüncü bölümde, hristiyah mezheplerinden
Ya'kubiler, Nesturiler ve Melkitlerin Hz. İsa'nın tanrıyla birleşerek tek bir
şey olduğu hakkındaki düşüncelerini, sünnet olan, ağlayan, tanrıya dua eden,
kıyametin vaktini bilemeyen kimsenin tanrı olamayacağını, bütün bunların
müslümanlar, yahudiler ve hristiyanlar tarafından kabul edilen tanrının
taşıması gereken özelliklere aykırı şeyler olduğunu söyler 92.
Dördüncü bölümde,
hristiyan amentüsünü293 nakleden Taberi;
Tenakuzu; "sözün ve kitabın bir kısmının
diğer kısmını yalanlaması, başının sonuna aykırı olması", şeklinde
tarif ettikten sonra, hristiyan amentüsünün böyle olduğunu, ondan aldığı
pasajlarla gösterir.
Mesih kavramının, bazı zihinleri karıştırdığı
gibi semavi bir isim olmayıp "yağlanmış kimse" anlamına
geldiğini açıkladıktan sonra, yahudilerin kitaplarında mesih kavramım bu
anlamda kullandıklarını, delilleriyle ortaya koyar294
Cebrail'in Hz. Meryem'e seslenişini, Hz. îsâ'nın
vaftizinden sonra gökten duyulan sesi, Hz. Yahya'nın:
"Kadınlar senin
gibisini doğurmadı" ve
"Gelecek olan
sen misin, yoksa başkasını mı bekliyelim ? sorusuna Hz. îsâ'nın verdiği: ■
290 Taberî,
a.g.e.., s.121-128.
291 Taberî,
a.g.e.., s. 128.
292 Taberî,
a.g.e.., s. 133, 139.
293 Taberî,
a.g.e., s. 136.
294 Taberî,
a.g.e., s. 138.
56
"Gidin ve gördüğünüzü ona haber verin,
körler görüyor,topallar yürüyor,sağırlar işitiyorlar. Ve kim bende sürçmezse
ona ne mutlu" cevabım nakleder.
Bütün bunları Hz.
îsâ'mn insanlığının göstergesi olarak değerlendiren Taberî, bunların tersi olan
şeylerin İncillerde bulunmadığım gösterir
S
Beşinci bölümde,
hristiyanlarm Hz. îsâ'yı ilah kabul etmelerinin muhtemel sebeblerini beş madde
halinde sıralar:
1. O'nun
ilahi yartaıcmın kaldığı yer olarak kabul edilmesi.
2. Hz. îsâ'mn kendi hakkında böyle
söylemiş olduğu ve talebelerinin de bunu onlara nakletmiş olması.
3. Gösterdiği
mu'cizelerle bunu ortaya koymuş olması.
4. Göğe
yükselmiş olması.
5. Babasız
olarak dünyaya geldiği için ona ilah denmiş olduğu.296
Taberî, bu özellikleri ondan önceki
peygamberlerin de sahip olduğu ve bunların kutsal kabul ettikleri kitablarmda
olmasına rağmen bu peygamberlere insan olarak baktıkları halde Hz. îsâ'yı ilah
olarak kabul etmekle çelişkiye düştüklerini gösterir ?
Hz. îsâ'nm gösterdiği mu'cizelerin de Allah'ın
onun eliyle gerçekleştirdiğini, Simeon Petrus'un sözleriyle destekl61 98.
Hz. îsâ'mn ilahlığının bir diğer dayanağı olan
onun kendisinden önceki peygamberler tarafından "rab ve ilah" olarak
isimlendirdiklerini ise, "ilah" ismi sadece Allah'a has değildir,
diyerek buna Hind, İran, Süryanî ve İbraniler'in krallarına "ilah"
dediklerini delil olarak getirdiği gibi, Allah'ın Hz. Mûsâ’ya söylediği:
"Seni Fravn'a ilah kıldım" sözünü de
Eski Ahit'te aynı anlamda kullanıldığının bir örneği olarak serdeder299
"Rab" isminin de yalnızca Allah için
değil insanlar için de kullanıldığını söyleyerek bunu şöylece delillendirir:
"Rabbu'l-mal
(mal sahibi), rabbül-beyt ( ev sahibi) 300"
295 Taberî,ag.e.,
s. 139-40
296 Taberî, a.g.e., s. 144
297 Taberî,a.g.e.,
s. 144
298 Taberî, a.g.e... 146
299 Taberî, a.g.e., s. 146
57
Son bölümde, "babalık-oğulluk"
kavramlarım ele alan Taberî,. bunları semantik açıdan tahlile tabi tutar.
Her ismin bir delaleti/anlamı olduğunu söyleyen
Taberî, babalık ve oğulluk kavramlarının mecazî değil de hakiki anlamlarıyla
alındığında Allah'ın hadis varlık derecesine düşeceğini mantiki çıkarımlarla
göstermeye çalıştığı gibi baba ve oğul isimlendirmelerinin de farklı varlık
düzeyindekilere verildiğini bunun da böyle olduğunu bu isimleri birbirinin
yerine kullanmamakla hristiyanlann bildiklerini sorularla ortaya koymaya çalışır3
01
IV. KİTABIN
GENEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Taberî, hedefine üç
safhada ve üç usulle ulaşmaya çalışır.
İlkinde, Allah'la insan arasında birbirlerine
indirgenmesi mümkün olmayan farkların olduğunu göstermeye çalışır. Bu amaç için
önce Eski ve Yeni Ahit'te yer alan ve Allah'ın taşıması gereken sıfatlarla
ilgili olan ibareleri ortaya koyar. Sonra Hz. Isâ'nın - onun sözlerinde çelişki
olmayacağını, insanlığına aykırı olarak ondan nakledilen sözlerin İncil
yazarlarının hatasp02 olduğu varsayımını her zaman göz önünde bulundurmak
şartıyla - kendisi hakkındaki sözlerini bunlarla karşılaştırarak Allah'ın
Allahça, Hz. îsâ'nm da insanca sıfatlara sahip olduğunu, dolaysıyla
birbirlerinin yerine kâim olamıyacak iki varlıkla karşı karşıya bulunulduğunu
isbat eder OS.
Hristiyanlarca kutsal kabul edilen Yeni Ahit'te
yer alan bu ayırımı, bu ayırımı ortadan kaldıran hristiyan amentüsü ile
karşılaştırarak birincinin rağmma İkincinin kabul edilemiyeceğini gösterir.
Karşılaştırma diye isimlendirilebilecek olan bu
metodu Taberî, İki uçlu -verilecek her cevabın Hristiyanlann aleyhine olan-
sorulardan oluşan birinci bölüm, bunları
300 Taberî,
a.g.e., s. 146
301 Taberî,
a.g.e., s. 148.
302 Taberî.
er-Red,.. Bu Mesîh'den hikaye edenin hatası ve karıştırmasıdır, s. 127.
303 Taberî,
a.g.e., s. 121-125, Ayrıca bkz. bu çalışmanın ekler bölümü s. 83-85.
58 destekler
mahiyette olan ikinci bölüm ve Hz. îsâ'mn tanrıyla tecessüdüne kâil olan
Hristiyan mezheplerini eleştirdiği dördüncü bölümde yoğun olarak kullanır304
İkinci safhada -ona göre Hz. îsâ'mn ilahlığını
ifade eden tek metin olan - Hristiyan amentüsünün kendi içinde tutarsızlıklarla
dolu olduğunu gösterir. Bununla varmak istediği ise, kendi kendini yalanlayan
bir metnin yakin bilgi ifade edemiyeceğidir.
Taberî'nin burada kullandığı metod tamamen akla
ve onun çelişmezlik ilkesine dayanır. Akim çelişme olarak gördüğü şeylerden
biri de, Hristiyan amentüsünde yer alan " Hz. îsâ'mn hem yaratıcı hem de
yaratılan olmasıdır305".
Üçüncü safhada ise, Hz. îsâ'mn uluhiyetine delil
olarak kullanılan" Mesih, ilah, rab, baba, oğul" gibi kavramları
tahlil ederek onun ilahlığmm bunlar üzerine temellendirilemiyeceğini gösterir.
Taberî'nin bu bölümde kullandığı usul, aklî
muhakeme ile desteklenmiş semantik tahlil olmakla birlikte bu tahlilleri
destekleyecek şekilde Eski ve Yeni Ahit metinlerini de kullanıl 06
B. Kullandığı Bilgilerin Kaynaklara Uygunluğu
er-Red ale'n-nasârâ hristiyan iman esasları ya da
kristolojik cereyanlar hakkında kapsamlı ve ayrıntılı bilgi vermek maksadıyla
kaleme alınmadığından bu konular hakkında teferruatlı bilgi vermesini beklemek
doğru olmaz. Çünkü bu bilgilirin tarihî arka planlarıyla birlikte verilmesi
kitabı amacından saptıracağı gibi, getirilen eleştirilerin de yoğun bilgi
yığını arasında kaybolmasına sebep olur. Bu ise "reddiye" gibi
karşısındakinin düşüncelerinin yanlışlığını ve tutarsızlığını en kısa ve en
etkili bir yolla ortaya koymaya çalışan bir yazı türü için istenilen bir tarz
değildir.
Bu çıkmazı iyi bilen Taberî eleştiriye konu
aldığı inanç ve kanaatları ayrıntılı olarak vermekten ziyade, o düşünce ya da
inancı temsil yeteneğinde olan öz bir bilgi vermekle yetinir.
Taberî'nin kullandığı bu -kristolojik cereyanlar
olan Melkitler, Ya'kûbîler ve Nestûrîler'in Hz. îsa'nın tabiatı hakkmdaki
inançları ve bu inançların yanlışlığım
304 Taberî,
a.g.e., s. 121-128, 129-131, 131-136. Taberî'nin eserindeki metodunu
burada sadece tanımlamakla yetindik. Bu metodlarm uygulanmasıyla ilgili
örnekleri ise çalışmanın sonundaki ekler bölümüne koyduk. Bkz. s. 83.
305 Taberî.
a.g.e., s.137. Ayrıca bkz. ekler bölümü, s. 80-83.
306 Taberî,
a.g.e., s. 146-48. Ayrıca bkz. ekler bolümü.
59 göstermek
için iktibaslarda bulunduğu Kitab-ı Mukaddes'ten - alıntılar hakkında herhangi
bir kaynak göstermez. Dolayısıyla eleştiriye konu olarak alman mesele -lerde
aktardığı bilgileri kaynakları ile karşılaştırmak mümkün değildir. Ancak
"yanlış bilgi aktarımından dolayı eleştirilerin hedefini
bulamadığından" 307 yakman Taberî'nin kullandığı bilgilerin doğruluğu veya
yanlışlığı eleştirdiği konuların bugün Melkitler, Ya'kûbîler ve Nestûrîlere
nisbet edilen bilgilerle ölçülebilir.
1. Kredo
(îman Esasları)
Eleştiriye konu olarak alman iman esaslarını
Taberî bir yerde ve bütün olarak zikreder:
"Bir ilah babaya inanırız ki, her şeyin
Mâliki , görülen ve görülmüyen şeylerin yaratıcısıdır. Ve yine bir tek Rab olan
îsâ Mesih'e inanırız ki, Allah'ın oğludur. Ve bütün alemlerden önce babasının
zamanından, bütün yaratılmışların ilkidir; Yaratılmış değildir. Baba'nm
cevherinden hak ilahdır. O'nun eliyle bütün alem vücud bulmuştur. O her şeyin
yaratıcısıdır.
Biz, insanların kurtuluşu için gökten inmiş,
Ruhu'l-kudüs'ten cesedlenip insan olmuş, Meryem ona hamile kalmış ve bakire
Meryem onu doğurmuştur. Eziyet edildi, acı çekti ve Platus zamanında çarmıha gerildi.
Defnedildiğinin üçüncü günü -Kutsal kitapta yazılı olduğu gibi- kalktı ve göğe
çıktı ve Baba'nm sağ tarafına oturdu. Ölüler ve diriler arasında hükmetmek için
ikinci defa gelecektir.
Ve Baha'dan hayat verici bir ruh olarak çıkan bir
tek Kutsal ruha, günahların bağışlanması için tek bir vaftize, Kutsal ve
Apostolik kiliseye, bedenlerimizin diriltileceğine ve sonsuza kadar sürecek
olan ebedi hayata inanırız308"
Hristiyan kredosunu doğru olarak nakleden Taberî,
ilk ökümenik konsil olan İznik (Nicea, 325) konsilinde tesbit edilen iman
esaslarına imza koyanların sayısını 318 309
307 Taberî,
ed-Dîn, s.35
308 Taberî,
er-Red, s. 136; Hristiyan kredosu için ayrıca bkz. Stanley Lane-Poole,
"Creed and Artıcles", E.R.E, IV, 273-274.
309 Taberî,
a.g.e.., s. 138; İznik konsilinde kabul edilen karara imza koyanların
sayısı içn bkz. F. Dvomik, Konsiller Tarihi, İznik'ten II. Vatikan'a
(trc. Mehmet Aydm ), T.T.K Basımevi, Ankara . 1990, s.7; Zehra. a.g.e..,
s. 231.
60 olarak
naklettikten sonra bu kredonun meydana gelişinde Rum felsefecilerinin ileri
gelenlerinin, düalistlerin ve dehrilerin düşüncelerinin etkisi olduğunu ifade
eder lO.
2. Hristiyan
Mezhepleri
a. Nasturîler
Taberî eserinde Nasturîler'den iki yerde isim
vererek üç yerde de isim vermeden sadece inançlarına atıfta bulunur 11.
Taberî'ye göre Nasturîler, Hz. îsa'ya doğumundan
sonra ezelî yaratıcının geldiğine ve O'nunla birleşerek et ve kemik olduğuna;
öyle ki aralarında hiç bir açıdan fark kalmadığına inanırlar 12.
Nastûrlerin olduğu söylenen bu düşünce itizal
olarak kabul edilen ve 431 Efes konsilinde reddedilen :
"Meryem ilah doğurmamıştır. Çünkü cesedden
ancak cesed doğar. Ve mahlûk hâlık doğuramaz. Öyleyse Meryem bir insan
doğurmuştur. Ancak bu insan ilah için alet durumundaydı. Böyle olduğundan Meryem,
tanrı doğuran-kadm -theotokos - diye isimlendirilemez; belki îsa Mesih'in
annesi diye isimlendirilebilir. İlahlık Isa'ya doğumundan sonra gelmiştir. Yani
îsa, doğumundan sonra ikinci uknumla mecazi bir şekilde birleşmiş, Allah da ona
sevgi ve nimetini vermişti"313.
düşüncesinden farklı görünmektedir. Çünkü itizal
olarak kabul edilen bu düşüncede birleşme hakiki değil mecazi idi. Taberî'nin
eleştiriye konu olarak alıp Melkitlerle
310 Taberî,
a.g.e.., 138. Felsefenin hristiyan iman esaslarının şekillenmesindeki
etkisi için bkz. A. Ömer Hilmi, îsa Meselesi, İstanbul, 1931, s. 20-22;
C.A. Kadir, "İskenderiye ve Süryani Düşüncesi", İslâm Düşüncesi
Tarihi, I, 139; B. Russel, Batı Felsefesi Tarihi (trc. Muammer
Sencer), Say Yayınları, İstanbul, 1983, s. 319; Zehra, a.g.e.., s. 63;
Şelebi, a.g.e.. s. 172,182; Çelik a.g.e.., s. 55. Dualistler ve
Dehriler için bkz. İmam Maturidî, Kitabu't- tevhid (trc.Hüseyin Suudî
Erdoğan), Hicret Yayınları, İstanbul, 1981, s. 276-79.
311 Taberî,
a.g.e.„ s.128, 131, 133, 134, 136, 139.
312 Taberî,
a.g.e.., s, 131, 133,Nasturî inancı için bkz. Zehra, a.g.e..,
s.267.
313 Şelebî,
a.g.e.., s. 162. Ayrıca bkz. Ostrogosky, Bizans Devleti Tarihi
(trc. Fikret Işıltan ),T.T.K. Basımevi, Ankara, 1991, s. 55; Çelik, a.g.e..,
s.121-122; Zehra, a.g.e.., s. 242; Aydın, a.g.e.., s.123; Ekrem
Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Kadar Dinler Tarihi, Otağ Yayınevi,
İstanbul 1983, s. 261.
61 birlikte314
zikrettiği düşünce ise, Allah-îsa birleşmesinin hakiki , olduğunun kabul
edilmesiydi.
Burada bir yanlışlığın olmadığım; Taberî'nin
aktardığı ve eleştirdiği düşüncenin doğru olduğunu iki şekilde öğreniyoruz.
Birincisi: İbn Patrik'in zamanında yaşayan Nasturîlerin kendilerine has adet ve
ayinlerinin olduğu ve Nastorius'un haksız yere Efes konsilinde iki tabiat
yerine iki uknum kabul ettiği için aforoz edildiğine dair sözlerdir313 Çünkü,
bu Nesturilerin, Nestorius'un ortaya koyduğu inanç esaslarım devam ettirmeyip
insan olarak doğan İsa'daki mecazî birleşme inancını bir kenara bırakarak
birleşmenin hakiki olduğunu kabul ettikleri anlamına gelir.
İkincisi ise, "Allah'ın görülmeyeceğini,
ölümsüz, güç ve kudret sahibi olduğunu" ifade eden Nastorius'un duasıdır316.
Allah'ın îsa ile birleşip et ve kemik olduğunu söyleyen bir insanın O'nu
kimsenin görmeye güç yetiremiyeceğini söylemesi çok açık bir tutarsızlık
örneğidir. Buradan da, az önce ifade edildiği gibi, Nestorius'tan sonraki
Nesturilerin inançlarını değiştirerek birleşmenin hakiki olduğunu kabul
ettikleri söylenebilir.
b. Ya’kûbiler
Taberî, Ya'kûbîler'in inançlarından iki yerde
isim vererek bahseder:
"...îsa Mesîh Allah'tır diyen Ya'kûbîler...313
"...îsa Mesîh Allah'tır ve Meryem Allah'ın
annesidir, diyen Ya’kûbiler..."318
Taberî'nin bu alıntıları kısa ve öz olmakla
birlikte, Ya'kûbî inancını net olarak ortaya koyması açısından oldukça yetkin
ve tereddüte mahal bırakmayacak ifadelerdir319.
c. Melkitler
314 Taberî,
a.g.e.., s. 133.
315 Zehra, a.g.e.,
s.266-67.
316 Taberî, a.g.e..,
s.130.
317 Taberî, a.g.e..,s.
131
318 Taberî, a.g.e..,
s. 128
319 Ya'kûbî inançları
hakkında bkz. Zehra, a.g.e... s. 267; Çelik, a.g.e... s. 248-254;
Aydın, a.g.e... s. 124,127; Sankçıoğlu, a.g.e.., s. 259
62
Melkitlerin ismi iki ayrı yerde geçer. Ancak
bunlardan yalnızca birinde Melkit inanç doktrininden, o da Nesturilerle aynı
inancı paylaşır olarak gösterilerek atıfta bulunulur.
"Ceramikadan* olan ve îsa Mesih ile Allah
arasında hiç bir açıdan fark olmadığına inanan Melkitler ve Nesturilere
gelince..."320.
Bu ifadeler de, Nesturiler hakkında verilen ve
genel olarak onlara ait olduğu kabul edilen inanç esaslarına aykırı olan
bilgilere benzemektedir. Çünkü, Melkitî hristiyanlar, "Hz. îsa'da iki
zatın ve iki tabiatın bulunduğunu ve bunların her ikisinin de Hz. Meryem'den
doğduğunu" bir inanç esası olarak kabul ve ilan eden Kadıköy (451 )
konsilinin kararlarını benimseyenlerdir
1.
Oysa burada, iki değil bir tabiatın varlığından
bahsedilmektedir. Bu bilgi yanlışlığı gibi görünen aykırılık ya, Taberî'nin
yanlış bir bilgi iktibası olarak ya da Taberî'nin zamanındaki Nesturilerin
Nestorius'un oluşturduğu inanç esaslarını bırakarak Ya'kûbî inanç sistemine
kaydıkları gibi, lâhut ve nâsut ayırımını kabul eden Melkitler de zamanla böyle
bir ayırımı kaldırarak her iki unsurun birleşmesi inancını kabul ettikleri
şeklinde de açıklanabilir 3 22.
d. "Tanrı'nın
bir kerre Hz. Meryem'in batnında bir kerre de Hz. Isa'nın bedeninde hulul
ettiğine inananlarmış.
Taberî'nin eleştirisine hedef olarak aldığı bu
düşünceye sahip bilinen her hangi bir fırka var görünmemektedir. Bunların -eğer
varsa - Taberî zamanın da yaşayan ancak marjinal bir gurup oldukları için
tanınmadıkları ve sonra da varlıklarının devam etmediği düşünülebileceği gibi,
Hz. Meryem'in İlâhî ve beşerî iki tabiata sahip olan îsâ Mesih'i doğurduğunu
kabul eden 451 Kadıköy konsilinin iman esası ile insan olarak doğan îsâ
320 Taberî,
a.g.e., s. 133
321 Aydın,
a.g.e., s... 124; Şelebi, a.g.e.., s. 164
* Aslen îranlı olup Musul'da oturan
bir grup insan. İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, Dâru's-Sâdır, Beyrut, 1990,
X, 35.
322 Aydın,
a.g.e., s. 128
323 Taberî,a.g.e.,s.
139.
63 Mesîh'e
Tanrının hulul ederek onunla birleştiğini kabul eden Nestûrî inancının hataen
yapılmış bir karışımı olarak da görülebilir
4.
3. Kitab-ı
Mukaddes (Bible) Alıntıları
Taberî'nin kullandığı Kitab-ı mukaddes metninin
tesbitine geçmeden evvel, onun Kitab-ı mukaddesin bir bölümünü oluşturan Yeni
Ahid'in bilgi kaynağı olarak değeri ve onu nasıl kullandığının ortaya konulması
gerekmektedir.
a. Taberî’ye
Göre Yeni Ahid’in Epistemolojik Değeri
Bu çalışmanın değişik yerlerinde ifade edildiği
gibi, Taberî'nin eserini yazmaktan maksadı, Hz.îsâ'nın insanlığını ortaya
koymak ve buna zıd olan inançların geçersizliğini göstermektir.
Bu amacına ulaşmadaki başvuru kaynakları ise,
Yeni Ahit metinleri ve akim çelişmezlik ilkesiyle semantik tahlil yöntemidir.Yeni
Ahit metinlerinden asıl olarak kendisini desteklemek için kullandığı ibareler
ise, Hz. îsâ'nm nakledilen sözleriyle, onun insanlığının tasviri olarak
aktarılan metinlerdir. Hz. îsâ'nm sözlerinden nakledilen ve içinde mantıkî
tutarsızlıklar bulunanları ise, nakledenin yanlış aktarımına325 hamleder, çünkü
ona göre îsâ Mesîh birbirini nakzeden söz söylemediği gibi, sözlerini
yalanlayan davnanışlarda da bulunmaz326.
Taberî için maksadına
ulaşmada Yeni Ahid'in güvenilir bilgi kaynağı olduğu onun:
"İncili, İncil kitaplarını ve kitab-ı Yunusü
derinliğine inceledim. Onlarda -on kelime dışında - Hz. îsâ'nm insanlığım ifade
eden yaklaşık yirmi bin ayet buldum...327" sözlerinden net olarak
anlaşılabilir.
b. Taberî'nin
Yeni ve Eski Ahit Metinlerini Kullnış Tarzı
Kutsal kitap metinlerini tek bir form altında
değil de amacına hizmet edeceğini düşündüğü her şekilde kullanır.
324 Zehra,
a.g.e., s. 242; Mehmet Aydın, Hristiyan Genel Konsilleri ve II.
Vatikan Konsil, S.Ü.İ.F. Yayınları, Konya, 1991, s. 16.
325 "Bu,
onu Mesîh'den nakledenin hatası ve karıştırmasıdır (...) çünkü Mesîh(a.s)'ın
kendisine yakışmayan böyle bir söz söylemez. Taberî, a.g.e., s. 127.
326 "îsâ
İncilde olduğu gibi Allah'ı birlemiş ve kendisinin peygamber olduğunu söylemiş
ise de, başka yerdede kendisinin ezelî yaratıcı olduğunu itiraf etmeştir "
diyen birisine Taberöî, "bunun Mesîh'e tenakuz nisbet etmek
olacağını" söyler. Taberî, a.g.e., s. 122.
327 Taberî,
a.g.e., s. 138
64
Kitap boyunca bunun böyle olduğu görülebilecek
olmasına rağmen, ağırlıklı olarak ibarelerden kendisini ilgilendiren kısımları
bazen müstakil ; bazen bir
kaç metini peş peşe sıraladığu gibi, bazen de, kutsal kitap metinlerinden
alınmış olan kavramları kendi cümlesi içinde meze edilmiş bir şekilde verir.
c. Kaynak
Olarak Kullandığı Kitab-ı Mukaddes (Bible)
Taberî'nin kristolojik cereyanlar olan Melkitler,
Nasturîler ve Ya'kûbîler'in Hz. îsâ'nm tabiatı hakkmdaki görüşlerini her hangi
bir kaynağa atıfta bulunmaksızın "zannediyorlar ki, inanıyorlar ki"
şeklinde iktibaslar etmesi kaynak tesbitini zorlaştırmakta hatta imkansız hale
getirmektedir. Aynı ölçüde olmasa da benzer şeyler, er- Red'de kullandığı
Kitab-ı Mukaddes (Bible) için de geçerlidir. Süryanîce kaynakları kullandığını
îmâ eden bir cümle dışında- 9 bu
konu hakkında her hangi bir açıklayıcı ifadesi yoktur.
ed-Dîn'de kullandığı
Kitab-ı Mukaddes ile ilgili ifadeleri ise daha açıktır.
...bu tercüman Markos'un tercümesindedir; fakat
yetmiş iki Yahudi âliminin tercüme ettiği Tora'da...330
...bu, Markos tarafından tercüme edilen
Suriyelilerin kitaplarına göredir. Fakat İbrânîce (metin)de denilir ki... 3 31
328 Ve
yine Allah Mûsâ'ya dedi:"(...) İbrahim'in Allah'ı, İshak'ın Allah'ı,
Ya'kub'un Allah'ı (...) ebediyyen ismim bu,ve devirden devire anılmam
budur" Çıkış 3/14, Taberî, a.g.e., s. 121.
"Yemliktekundaklanmış
olrakbulundu..." Luka 2/1, Taberî, a.g.e., s. 126.
"Mesih,
sünnet oldu, ellerinden çarmıha çakıldı, ğögsüne mızrak saplandı ise, böyle
olanın benzerleri vardır", Taberî, a.g.e., s. 136.
329 Taberî,
er-Red, s. 120.
330 Taberî,
ed-Dîn, s. 131 ,
*
Septante. (Septuaginte) "Ahd-i Atik Yunanca'yabir çok defa tercüme
edihniştir(Steptane,Aquilia,Theodation veSymmaqe tercümeleri). Bunlar arasında
en önemlisi Septante adı verilen Yetmişler Tercümesi'dir. İskenderiye'deki Yunanca
tonuşan Yahudi cemaatının istifadesi için III. yy'da İbrâ'den Yunanca'ya
tercüme edilmeye başlandı.Bunu takip eden iki asır içinde Yeni Ahdin diğer
kitaplarıyla kanonik olmayan bazı kitaplarda tercüme edilmiştir.
Bugün
yahudilerin kullandıkları İbrânice metin ile Yetmişler Terçümesi arasında
farklar vardır.Katoliklerin "deuterocononique" yahudilerin
"apokrif dedikleri kitaplar,masoretik metinde olmadığı halde, Yetmişler
Tercümesinde vardır.Yahudiler ilk olarak Grekçe yazılan kitapları kabul
etmedikleri,Tevrat'ın Yunancaya tercüme edildiği zamanı uğursuz saydıkları
halde hristiyanlar Ahd- i Atik'in Yunanca tercümesine büyük önem vermişlerdir,
hatta mütercimlerin bu işi ilham
65
...asıl olan İbrânîce nüsha:" Biz
Muhammed'in sesini dünyanın her tarafından duyduk " demesine rağmen bu,
Markos'un tercümesine göredir...332
Bu ifadelere göre Taberî, ed-Dîn adlı eserinde,
esasen Süryanîce'ye Markos tarafından tercüme edilen Eski Ahit metninden
yararlandığı gibi, Septante (Septuaginte)yi ve İbrânîce nüshayı da karşılaştırma
yapmak maksadıyla kullanmıştır.
Taberî'nin kullandığını söylediği Eski Ahid'i
Süryânîce'ye tercüme eden Markos'un kim olduğu, bu tercümeyi nerede ve ne zaman
yaptığı ise bilinmemektedir.
Biyoğrafî kitaplarından İbn Nedim'in Fihrist'inde
"Bedevî" olarak isimlendirilen Markos Ya’kûbî'den başka bir
tercümandan bahsedilmemektedir. Markos Ya'kûbî ile mütercim Markos'u aynı şahıs
olarak kabul etmeyi gerektirecek - isim benzerliğinden başka herhangi - bir
sebep yoktur333
Mingana, bu Markos'un kim olduğu ya da kiminle
aynileştirilebileceği hususunda J. Roylan Library'de, Doğu Suriye'ye ait
basılmamış tefsirlerin bulunduğu depoda "Gannath Bussome" diye
isimlendirilen metinlerden hareketle, bu Markos'u İncil yazarı Markos'la
özdeşleştirmeyi teklif eder. Buradaki Süryânîce metinde şöyle yazmaktadır:
"İncil yazarı Markos, Eski Ahid'i
İbrânîce'den Süryânîce'ye çevirdi ve onu efendimizin kardeşi Ya'kub'a ve
havarilere takdim etti. Onlar da Markos'u tebrik ederek bu tercümeyi Suriye
ahalisine verdiler"334
Mingana'nm bu teklifini kabul etmeye ya da
reddetmeye engel olacak her hangi bir delil yoktur. Ancak zayıf da olsa
Markos'a şahsiyet kazandırması ve bu konuda bir kaynağa dayanmasından dolayı
hepten destekleninceye ya da geçersiz kıhnmcaya kadar bununla yetinmek uygun
gibi görünmektedir.
Tercümânın şahsiyeti etrafında
tereddütler olmasına rağmen, tercüme edilen Eski Ahit metninde, elimizde
bulunan kaynaklarla anlam bakımından örtüştüğü hususunda hemen hemen hiç
tereddüt yoktuk 35.
neticesinde yaptıklarını kabul
etmişledir.Yetmişler Tercümesine ait en eski yazma nüshalar, milattan sonra IV.
yüzyıla kadar çıkmaktadır. Bu tercüme ilk defa 1517'de Ispanya'da
neşredilmiştir". Ömer Faruk Harman, “Ahd-i Atik” DİA, I, s. 495-496
331 Taberî,
a.g.e.., s. 147
332 Taberî,
a.g.e.., s, 153
333 Mingana,
Introduction, Book of Religion andEmpire, s. XIX
334 Mingana,
a. g. e.., s. XX-XXI
66
er-Red de kullanılan Eski Ahit
metinlerinin aksine -kitabın hristiyanlara yönelik olmasından dolayı - sayı
itibariyla oldukça fazla Yeni Ahit metni kullanılmıştır. Bunların büyük bir
kısmı - kullanılma oranınına göre: Matta, Yuhanna, Luka, Markos - İncillerden
olmak üzere diğer tarihi kitap ve mektuplardan alınmıştır??
Taberî'nin delil olarak kullandığı Yeni Ahit
metinlerine anlamları açısından bakıldığında - elimizdeki Kutsal Kitap
metinlerine uyup-uymama noktasından - Eski Ahit için söylenenler, anlamlardaki
bir iki farklılık dışında, Yeni Ahit için de söylenebilir.
Ancak Taberî'nin aldığı metinler için gösterdiği
kaynaklara uygunluğu açısından bakıldığında durum değişmektedir.
Metnin alındığı bölümü gösteren numaralar
yukarıya ve aşağıya kayabildiği gibi, çok az yerde olmasına rağmen kaynak
olarak gösterilen İncillerde de kaymalar olmaktadır???.
335 Taberî'nin er-Redde
kullandığı Eski Ahit iktibaslarının toplam sayısı on sekiz kadar olup bunların
dağılımı şöyledir:
Tekvin
2; Hurûç 4; Tesniye 1; Eşi'ya 2; Mezmurlar 8 kez kullanılmıştır.
336 er-Redde kullanılan Yeni Ahit metinlerinin
sayısal dağılımı da şöyledir:
Matta:23, Yuhanna: 16 Luka 7 ;Markos
:7 , Rasullerin İşleri :5; Petrus'un birinci mektubu : 1
Timetius'u
Mektup : II ;İbrânîler'e Mektup : II. Taberî er-Red'de Yeni Ahit'ten elli dört
babdan tekrarlarla birlikte Yeni Ahit'ten 112 ibare iktibas etmiştir.
337 Kaynakalarda ki yer
kayamaları toplam olarak 26 tane olup bunların 24'u aynı İncildeki yer
kaymaları ikisi ise İncil kaymasıdır. Bu kaymalara örnek olarak aşağıdakiler
gösterilebilir:
Taberî'nin
gösterdiği yerler |
Elimizdeki
Kitab-ı Mukaddes'te bulunduğu yerler |
Aynı İncil
İçindeki Yer Kaymaları |
|
Yuhanna :XV.bab Markos :IV. bab Matta :II. bab |
Yuhanna :III: veya
IV. bab Markos :XIII. bab Matta:IV bab |
İncil
Kaymaları |
|
Yuhanna :IV. bab Luka :III. bab |
Matta: X bab Matta :V. bab |
67
Bu kaymaları Taberî'nin yanlışlık eseri olarak
yaptığım düşünmek, metinlerin anlamlarının aynen nakledilmesinde gösterilen
titizlikle uyuşmamaktadır. Üstelik Taberî'nin usul olarak bu tür saptırmalara
karşı olduğu da yukarıda nakledilmişti 8
Bu yer kaymalarında bir kastın olmadığının kabul
edilmesi, Taberî'nin kullandığı metnin bugün elimizde bulunan Yeni Ahit
metniyle içerik olarak aynı olmakla birlikte diziliş olarak farklı bir yapıya
sahip başka bir metnin olduğunu düşündürmektedir.
İncillerin farklı dillerde -mîlâdî ilk yıllara
kadar giden- tercümelerinin olduğu bilinmekle beraber yapı olarak bugünkülerden
farklı bir görünüş arzeden İncillerin var olduğu, William Cureton tarafından
1842'de Mısır'ın Nitrian vadisindeki St. Mary Derpara manastırının yenilenen
kütüphanesinde bulunan ve "Syr-Cur" olarak isimlendirilen Süryânîce
nüsha ortaya çıkıncaya kadar bilinmiyordu. Bu şimdiye kadar bilinmeyen yeni bir
tercümeydi. Cureton yazmayı "Avrupa'da Şimdiye Kadar Bilinmeyen
Süryânîce'deki Dört İncilin Çok Eski -bir çok İncille karşılaştırılarak
oluşturulan- Bir Nüshasının kalıntıları" başlığı altında yaymladı(l
857)339.
Benzer bir metin bayan A. S. Lewis tarafından,
ziyaret ettiği Sîna dağındaki St. Catherina manastırında bulundu (1892)340. gu
bulunan yazmalar, Cambridge'de R. L. Bensly, Burkitt ve Curaton tarafından deşifre
edildi. Bir yıl sonra yine Burkitt, Bensly, bayan Lewis ve J.R. Harris
tarafından deşifre edilerek yayınlandı.Yayınlanan metin, yazmadaki parçaların
silik olmasından dolayı kesin bir okuma olarak kabul edilmedi. Okunamayan
pasajlardaki problemi çözmek üzere bayan Lewis, yazmalrı bulduğu Manastıra
gitti. Ve yeni fotoğraflar çekerek eseri 1910'da "The Old Syriac Gospels
on Evangelion da-Mepharreshe" adıyla yaymladı341. Bu metnin kimin
tarafından, nerede ve ne zaman tercüme edildiğine dair kabul edilen -yazmayı
bulanların da katıldığı- bir bilgi
338 Taberî,
ed-Dîn, s. 35.
33® Arthur Vööbes, Early Versions of the New Test
ament. Orien -İnstitu, Stocholm,1954, s. 73; Fuat Akkad, "Kitab-ı
Mukaddes", Kâmus-u Kitab-ı Mukaddes , Darü's-Sekafe, Kahire 1992,
s.769.
340 Vööbes,
a.g.e.., s.74 ; Akkad, a.g.e.., s. 769.
341 Vööbes,
a.g.e.., s.175.
68 yoktur.
Yazıldığı tarih Cureton'a göre beşinci, bayan Lewis'e göre ikinci yüzyıllar
civarı, Burkitt'e göre dördüncü yüzyılın başları olabilirdi.
Kim tarafından yazıldığı hakkında ise bayan
Lewis, yazmanın sonunda bulduğu ferağ kaydından hareketle bunun Johannan
Estonya adındaki bir rahip tarafından yazıldığını söylerken Burkitt, Urfa'nm
üçüncü piskoposu Palut'un bunu Suriyeli Antakya piskoposu Serapion'un desteği
altında yazdığını ileri sürerd3.
Yazıldığı yer olarak da Lagrenge, Suriye'nin
kenar bölgelerini teklif ederken, Tarrey muhtemel yer olarak Antakya'yı teklif
etmekteydid4.
Bu Incil'in özelliği elimizde bulunan İncillerden
farklı bir düzene sahip olmasıdır Bir veya iki İncil tarafından
desteklenen benzerlikleririnin yanı sıra Grekçe metinde bulunmayan bir çok
parçayı da içermekteydi.
Bunlara örnek olacak ifadelerden biri: Grekçe
Luka İncilinde XXII/48'de bulunan ibare:
(îsâ Mesih'in ölümünü görenler) göğüslerini döğerek
geri döndüler." şeklindeyken Syr - Cur metninde ise bu şöyle yer alır:
"Yazıklar olsun
! ne oldu bize? Günahlarımızdan dolayı yazıklar olsun bize!"
Grekçe metinde bulunmayan bu ifadeler eski bir
Latince kodeks(yazma)te yer almaktadır345.
Grekçe metinden farklı olan yönlerine bir diğer
örnek ise, Yunanca "korumak, *•
kurtarmak " anlamlarına gelen kelime
Süryânîce metinde "yaşamak" anlamına gelen kelimeyle karşılanmıştır .
342 Vööbes,
a.g.e.., s. 75-76.
343 Vööbes,
a.g.e.., s. 76.
344 Vööbes,
a.g.e.., s. 76.
345 Vööbes,
a.g.e.., s. 79.
.
* Diatessaron, Miladi II. yüzyılda Justinous'un eski talebesi olan Suriye
asıllı Tatİfn, İncildeki bilgileri bir araya getirerek onları tek bir kitap
halinde topladı. Buna "Dört incil"in manasını kapsayan anlamına gelen
Yunanca "DZAtessaron" adı verildi. Süryânîce olan bu İncil, Suriye
kiliselerinde II. yüzyılın sonlarından IV. hatta V. yüzyıla kadar yaygın bir
kullanıma sahip oldu.Bugün sadece, Arapça, Latince ve Papaz Efram tarafından
şerhi yapılan Ermenice Tercüme'de bulunan bu incilin, 1933'de Yukarı Fırat'ın
batı tarafında yapılan kazılar sırasında bir kale kalıntısında, tam
olmayan Yunanca on dört satırı bulunmuştur. Fuat Akkad,a.g.e.., s. 769; Şaban
69
Grekçe metinden ayrılan bu Syr - Cur ya da
Evangelion da-Mephessershe yazmasının, antik bir nüshayla Diatessaron'un*
karıştırıldığı bir İncil örneği olduğu kabul edilir .
Taberî'nin kullandığı nüshanın da alışılmışın
dışında bir düzene sahip olması, az da olsa bunlara ek bir takım bilgiler
içermesi onun Syr-Cur nüshasıyla bir bağlantısı olacağını düşündürmesinin
sebebi Baumstrak'm İbn. Kuteybe, Câhız ve Taberî'nin kullandığı metinlerin ne
Peshitta** ne de Heraklean*** nüshayla aynı olmamasından haraketle, bunlar
tarafından kullanılan metnin arapçaya tercüme edilen bir metin olduğu ve bunun
aslının da işte bu eski Süryânîce İnciller olduğunu kabul etmesidir348.
Bir çok kişi tarafından varlığı
kabul edilen ve Taberî'nin de kullandığı ifade edilen Eski Süryânîce tercümeye
dayanan bu Arapça tercüme metin günümüze kadar gelmemiştir. Belki bu yüzden bu
üç müslüman yazarın kullandığı metnin Syr - Cur olduğu şüpheye yer
bırakamayacak şekilde ortaya konamaz. Ancak Taberî'nin kullandığı metinlerin
Grekçe ve Peshitta'dan farklı taraflarının olması hususunda Syr -Cur'la
benzerlik göstermesi bu ihtimali kuvvetlendirebilir.
Kuzgun,
Dört İncil Farklılıkları ve Çelişkileri I, İstanbul, 1991, s. 67 ;
Xavier Jacop, İncil Nedirl, Ankara, 1985, s. 118.
346 Vööbes,
a.g.e.., s. 79.
347 Vööbes,
a.g.e.., s. 78.
**
Peshitta II. veya III. yüzyılda Arapça'dan Süryânice'ye tercümeedilen ( Ahd-i
Atik) Yeni Ahit, daha sonra Yunanca nüshayla karşılaştırılarak İslah
edildi.Urfa (Edessa) Piskoposu Rabbula(411) ise Yeni Ahid'in yeniden
tercümesine ve eski tercümelerin biraraya toplanmasına çalıştı.Bu tercüme
faaliyetende Rabbula, Süryânice eski tercümeyi bir çok Yunanca yazma nüshayla
karşılaştırdı.Süryanî kilisesi, Petrus'un Birinci Mektubu, Yuhanna'nın İkinci
ve Üçüncü Mektubu,Yahuda'nm Mektubu ve Vahyin'den oluşan "Küçük
Katolik" risalelemi kabul etmediği için, Peshitta'da bu beş kitab yer
almadı. Akkad, a.g.e.., s. 769. Daha geniş bilgi için bkz. Be. G,
"Bible", EncyclopedM Jewish, VIII, s. 858-859.
***
Heraklean nüsha: Miladî 508 yılında Ya'kûbî Suriye'deki Hieropolis Piskoposu
Filöksiniş,Yeni Ahid'in tamamını tercüme ederek ilk defa olarak onu
Süryânice Kitab-ı Mukaddes'e dahil etti. Peshitta'nın ihtiva etmediği Petrus'un
Birinci Mektubu,Yuhanna'nın İkinci ve Üçüncü Mektubu, Yahuda'nm Mektubu ile
Vahyin'den oluşan beş kitabı da Kitab-ı-Mukaddes'e kattı. Miladî 616'da ise Tnma
el-Herakliy, İskenderiye'deki bir çok yazmadan yaralanarak bu tercümeyi düzenli
bir hale getirdi. Akkad, a.g.e.., s. 769.
348 Vööbes, a.g.e.., s. 276-277 ;
Aydın, a.g.e.., s. 47.
70
Bunlara Taberî'nin kullandığı metnin Syr-Cur'a
dayanan Arapça bir tercüme olabileceği düşüncesine ek olarak Taberî’nin -
Süryânîce ana dili olmasından dolayı- Süryânîce nüshayı kullandığım da bir
varsayım olarak ileri sürebiliriz349,
Taberî, hristiyanlarm kanonik sayarak kabul
ettikleri İncil metinlerinin yanı sıra, apokrif addederek kabul etmedikleri
İncillerden de -Hz. îsâ'yı Tanrıyla bir ve aynı şey olduğunu kabul eden
Ya'kûbîler ve Nestûrîlerin inanç esaslarının geçersizliğini ortaya koymak için
- Hz. îsâ’mn "sünnet edilmesi " ve "saçlarının tırnaklarının
kesilmesi" gibi ifadeleri iktibas eder 350,
4. er~Red
ale'n-nasârâ'nın İslâm Reddiye Tarihindeki Yeri ve Kendisinden Sonraki Reddiye
Yazarlarına Etkisi
a. Reddiye
Tarihindeki Yeri
İslâm dışındaki herhangi bir dini - özellikle de
Yahudiliği ve Hnistiyanlığı - ele alarak onu tenkid etmeyi hedefleyen bir yazı
türü olan reddiye ( polemik) nin İslâm'daki tarihi Kurân'm inişiyle başlar.
Kurân, yeryüzünde farklı inanç şekillerinin
varlığını/ var olacağını bir vakia olarak kabul ederdi, ancak bunların hak ve
Allah katında makbul olmadığını vurgulaP
.Yer yer kendi gerçekliğinin delillerini sıralarken İslâm dışındakilerin
geçersizliğini göstermek için de aklî deliller ileri sürer , Kurân kendi varlık sebebini, bu dinlerin
iç tutarsızlıkları ve insanlara bir şey kazandırma yeteneğini kaybetmeleri
üzerine bina eder354.
Bu çerçevede Kurân'm asıl hedefi, kendilerinin
devamı olduğunu söylediği İlâhî bir asla sahip olduklarını kabul ettiği
hristiyanlar ve yahudilerdir 55,
Kurân'm bunlara yönelttiği eleştirilerin başlıcaları: Tevrat ve İncili
indikleri şekilde muhafaza edemekleri, 349 Aydın, a.g.e.., s.
47.
3513 Infancy
I,77ze Lost Books of The Bible and The forgotten Books of Eden, A
MeridZAn Book New American Library, New York and Searbourgowgh, Ontario,1926, s.
39.
351 Zümer suresi, 8.
352 Âl-i Imrân, 19.
353 Enbiya suresi, 66.
354 Nahl suresi, 73.
355 Bakara suresi, 105; Âl-i
Imrân suresi, 64-65, 69-72,75,98,110; Nisâ suresi. 153, 159 ; Mâide, 15, 19,
59, 65.
71 onları
tahrif ettikleri 6 ve bu iki din sâliklerinin Allah
hakkındaki inançlarının sakatlıklarıdır
5 7.
Kurân'm bu iki dini ve kitaplarını tenkidine
rağmen, kendisini insanlara tebliğ eden Muhammed(salla’llâhü aleyhi ve sellem)'m
geleceğinin işaretlerinin bu kitaplarda yazılı olduğum 58
söyleyerek, bir anlamda kendi meşruiyetinin delillerinin de onlarda var
olduğunu göstermeye çalışır.
Hristiyan ve yahudilerin kitaplarının tahrifi ve
inançlarının sakatlığı hakkında verdiği örnekler ve Hz. peygamberin geleceğine
dair ifadelerin bu dinlerin kutsal kitaplarında yer aldığına yönelik olan
Kurânî imalar, müslüman reddiye geleneğinin başlamasının esas sâikleridir.
Kurân'la başlayan bu gelenek aralıklarla devam
ederek günümüze kadar gelmiş ve modem örneklerimde vermiştir .
Bu geleneğin içinde yer alan Taberî'nin eseri
er-Red alen-nasârâ'si ise özgün tarafları olan bir eserdir. Aşağıda gelecek
olan başlıklar altında bu özgünlükler gösterilmeye çalışılacaktır.
al. Yazılış Tarihi
Olarak
Bu gelenek içinde yer alan eserlerden günümüze
gelen ve en eski tarihe sahip olanı -hiçbir biyografi kitabında yer alıyor
olmamasına rağmen- Taberî'nin er-Red ale'n-nasârâ adlı eseridirdO. Biyografi
kitaplarında yer alan - Taberî öncesi- reddiye türü eserlerdendi metni bize
kadar ulaşan hemen hemen yok gibidir. Nesturi Patriği Timotheus'un Abbasi halifesi
Mehdi (775-823) ile yaptığı ve bir anlamda hristiyan savunmas (apolacetik)'i
olan bir risaled2 be yine Me'mun (öl. 205/833)'un yeğeni olan
356 Âl-iîmrân3/71,
187; Nisâ/412, 41.
357 Mâide
5/17, 72.
358 Bakara
2/146; En'am suresi 6/20.
359 Maurice
Bucaille, Kitab-ı Mukaddes, Kuran ve Bilim (trc. Suat Yıldırım), Türkiye
Öğretmenler Vakfı Yaymevi, İzmir, 1985.
360 W.
M. Watt, îslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhî Fığlalı),
Ümran Yayınları, Ankar 1981, s. 231; Mehmet Aydm, Müslümanların Hristiyanlara
Karşı Yazdığı Reddiyeler, s. 45.
361 Mehmet
Aydm, kaynaklarda ismi geçen ve Hristiyanhğa karşı yazılmış olan bu
çalışmaların, on yedi tanesinin ismini verir.
362 el-Muhâveretü’d-
d-înî elletî cerat beyne'l-halîfeti'l-abbasî el-Mehdî ve Timotheus el-Câsilîki'l-
mesîhîyyeti'n-nestûriyye , (yaymlayan, R. Caspar), İslamo Christian, 1977. III, s. 125-152.
72 el-Haşimî(öl.205/850)'nin
îshak el-Kindî'yi İslâm'a davet için yazdığı onun da cevabım içeren
mektublar363 elimizdedir. Ancak bunları klasik reddiye geleneğinin
özelliklerine sahip olmadıkları için halen mevcut olan en eski reddiye olma
özelliğine Taberî sahip görünmektedir.
a2. Kitab-ı
Mukaddesi Kaynak Olarak Kullanma
Kurân'm hristiyanlar hakkında söylediklerinin
gerçekliği bir müslüman için her türlü tatışmadan uzaktır. Çünkü onun için
Kurân kesin bilgi ifade etmektedir. Hal böyle olmakla beraber, yine de ehl-i
kitab'm kendi kaynaklarından bunların desteklenmesi gayreti ilk zamanlardan
itibaren var görünmekle beraber, Taberî’ye kadar bu konuda sistemli ve tamemen
hristiyan kutsal kitablarma dayalı bir çalışma ortaya -şu an bu konuda var olan
bilgilere göre- konulmamıştı.
İşte daha sonraki müslüman reddiye yazarlarının
Taberî’ye asıl borçlu oldukları ve reddiye tarihi içnde de onu önemli kılan
yanı, gerek, Hz. îsâ'nm insanlığını, gerekse hristiyan iman esaslarının
tutarsız/geçersiz oluşunun delillerini ve Kurân'm var olduğunu söylediği
Hz.Peygamberin geleceğinin işaretlerini bu kitablardan toplayarak kendinden
sonra gelecek ve bu sahada eser verecek olanların kullanacakları malzemeyi
temin etmiş olmasıdır
a3. Reddiye Yazan
îlk Mühtedî
Müslümanlar tarafından ehl-i kitaba karşı reddiye
yazanların tamamına yakını müslüman bir geçmişe sahip olanlardır. Hristiyanlık
veya Yahudilik'ten veya başka bir dinden İslâm'a gelen ve sonra önceki dinine
karşı reddiye yazan müellifler de vardır. Müellifinin yalnızca ismi ve eserinin
adı bize kadar gelenlerin dinî asılları hakkında kaynaklarda bilgi verilmediği
için onlar hakkında bu konudaki kesin olmamakla birlikte, günümüze kadar hem
ismi hem de eseri gelenler arasında bu özelliğe, sahip kimsenin bulunmaması
reddiye yazan ilk mühtedî olma hakkının da Taberî’ye ait olma ihtimalini
kuvvetlendirmektedir.
Risâletü Abdillah b. Ismâîl el-Haşimî
ilâAbdilmesîh el-Kindî yedû bihâ ile'l-islâm ve Risâletü Abdilmesîh el-Haşimî
yeruddu bihâ aleyhi ve yedûhu ile'n-nasrâniyye, Cemiyyetü terakkiyetu'l-
maarifi'l-mesihiyye, London, 1059.
Aydın, a.g.e., s, 46
73
Bir din tenkide konu alınırken ele alman dinin
doğuşu, gelişmesi, inanç, esasları, ibadet usulleri, kutsal kitabları ve o
dinin içinden doğan bütün düşünce akımlarının iyi bilinmesi, getirilen
eleştirilerin hedefini bulması için gereklidir.
Hele Âramca'nm konuşulduğu , pek tanrı inancının hakim
olduğu bö, kutsal kitaplarının İbranice
olduğu bir ortamda doğan, Süryanıce, Yunanca ve Latincenin kullanıldığı,
paganizmin yaygın bulunduğu, gnostizmin ve felesefenin hakim olduğu yerlerde
gelişen bir dinin eleştirilmesi içinse, bütün bunları içeren geniş bir bilgi
birikimi zorunhıdur367. Reddiye tarihinde bu özelliklere sahip müellifler
bulmak ise oldukça zordur.
İbranice, Yunanca, Süryanice, Arapça bilen,
felsefe ve tıbba vakıf olan, Kitab-ı Mukaddesin tamamına hakim, hristiyan
kültürünü dinler, belagat ve cedelde usta olan amcası Ebu Zekkar Yahya b.
Nu'man'm rahle-i tedrisinden geçerek elde eden Taberî öS, bu özelliklere haiz olan nadir
şahsiyetlerden birisi olarak görünmektedir
9
a5.Reddiye
Konuları İçin Müstakil Eser Telif Etme
Taberî'nin reddiye geleneği içindeki bir diğer
özelliği ise, reddiye yazarları eserlerini reddiye konuları olan:
el Teslis ve
teslisten kaynaklanan i'tizaller,
e2 Keffaret problemi
ve çarmıh hadisesi,
e3 .Tahrif,
e4.Tebşirat'dan hepsini ele alacak
şekilde yazmış olmalarına rağmen Taberî, bunlardan yalnızca teslisin ikinci
unsurunu oluşturan Hz. îsâ'nm insanlığını isbatlamayı hedef alan bir eser telif
etmiştir O. ---------------- I
365 Şaban
Kuzgun, a.g.e., s. 137
366 Çıkış
20/5
367 Hristiyanlığın
doğup geliştiği bu ortamlar hakkında bkz. Şelebî, a.g.e., s. 178-195;
Budda, Isâ Meselesi, s. 18-36; Çelik, a.g.e., s. 5-8.
368 Taberî'nin
bu özelliklere sahip olduğu hakkında bkz. bu çalışma, s. 18-19'daki kaynaklar.
369 Bu
özelliklere sahipgörünen bir diğer müellif- ise tesadüf eseri olarak aynı geçmişe
sahip olan - Abdulahad Davud’dur. Abdulahad Davud hakkında bkz. Ömer Faruk
Harman, "Abdulahad Davud", DİA, I, s. 177-178.
370 Aydın,
a.g.e., s. 149.
74
b. Kendisinden
Sonra Gelenlere Etkisi
Reddiye geleneği içinde bu kadar önceliklere
sahip olan, üstelik Abbasî sarayında yaşayan ve halifenin mevlası sıfatına haiz
biri tarafından yazılan bir eserden daha sonra gelen ve aynı konuda eser yazan
insanların ondan müstağni kalmaları eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak bu olmaz
görünen şey Taberî'nin eseri için olmuş görünmektedir, çünkü, bilebildiğimiz
kadarıyla, ondan iktibasları çok bariz olanlarda dahil hiç biri, ne doğrudan ne
de ima yoluyla Taberî'nin bu eserine göndermede bulunmazlar.
Hem İslâm hem de hristiyan dünyasında yaygın bir
kullanıma sahip olan böyle bir eserden müslüman müelliflerin -biyografik eser
ve reddiye yazanların - habersiz gibi davranmalarının sebebini anlamak ise
mümkün görünmemektedir3 71.
Hal böyle olunca Taberî sonrası reddiyelere baş
vurarak onlardaki bu esere olan göndermelerden ya da yararlandıklarını
söyledikleri kaynaklardan haraketle er-Red'din etkisini göstermek mümkün
değildir
Bu yüzden Taberî'nin etkisini/kaynak olarak
kullanıldığını ancak Taberî'nin özellikleri olarak ta'dat ettiğimiz özellikler
dikkate alınıp kendisinden sonra yazılan eserlerle karşılaştırma yapılarak
gösterilmeye çalışılacaktır.
Bu maksada uygun olarak, müellifi müslüman bir
geçmişe sahip olan iki reddiye yazarı ile hristiyanî geçmişe sahip olan iki
mühtedî yazarın eseri kullanılacaktır372.
Haşan b. Eyyup(öl.337/987-889),
Risâle ilâ Ali b. Eyyup373.
Abdullah b. Abdullah et-Tercüman(öl.
823/1420),Tuhfetü'l-erîb fi reddi alâ ehl-i salîb374
Bouyges, Nos ..., s. 80
Kaşılaştırmada
kullanılıcak olan bu eserlerin seçiminde özellikle Taberî'nin etkisi bariz olan
eserler seçilmiştir. Eserlerin yazılış tarihlerinin ve yazıldığı yerlerin
birbirinden çok farklı - eserin kazandığı yaygınlığı temsil etme yeteneğinde -
olması da seçimde göz önünde tutulan bir diğer etkendir. Karşılaştırmada
kullanılacak eserlerden Haşan b. Eyyub'un ki, Boyges'in M.U.S.J 1949'da
yayınlanan XVII. ciltte yer alan "Nos înformations Sur 'Aliy ...
At-Taberiy". adlı makalesinden alınmış, diğerleri ise tarafımızdan tesbit
edilmiştir.
Haşan b. Eyyub, Risâle ilâ Ali b.
Eyyub (İbn Teymiyyenin el-Cevâbu's-sahîh'nin içinde), matbaâtu'l- medenî,
Kahire 1964
Abdullah b Abdullah et-Tercüman, Tuhfetü’l-erîbfi'r-reddi
alâ ehli's-salîb, Hakikat Kitabevi, İstanbul 1984.
75
Ebû Hâmid Muhammed el-Gazzâlî(öl. 505/1111), Er-Reddü'l-cemîl
li ilahiyyâtı îsâ bi vdrrîhiT-incil
75
Şihabüd'din ebû'l-abbas Ahmed b. İdris es-Sinhâcî
el-Karafî (öl. 684/1285-86) Kitab-u ecvibetü'l-fâhira .
bl. Ele Aldığı
Konu Bakımından Etkisi
Taberî'nin çalışmasında, reddiye konularından
sadece teslisin ikinci unsurunu oluşturan Hz. îsâ'yı ele alır. Yukarıda da
farklı yerlerde ifade edildiği gibi bundaki maksadı da onun insanlığını ortaya
koyarak bunu ilan eden hristiyan amentüsünün geçersizliğini ortaya koymaktır
Kendisinden önce ve sonra kaleme alman reddiyeler
gözden geçirildiğinde bu formda eser kaleme alanlardan Taberî'nin tek
benzerinin Gazzâlî olduğu ortaya çıkar. Reddiye geleneğinin yerleştiği, bütün
reddiye konularının tek bir kitap boyutunda ele alındığı bir
ortamdaGazzâlî'nin, bu tarz bir eser kaleme alması ve kendisinden önceki yazılı
kaynakları kullandığının ortaya konulmuş olması, aynı konuda kendisinden önce
yapılmış benzer bir çalışmanın etkisini akla getirmektedir. Gazzâlî merkez
alındığında ondan önce ve sonra Taberî'den başka benzer formda eser kaleme
alınmamış olması ve Taberî'nin de bunda öncü olması,Gazzâlî'nin er-Red'den
yararlanma ihtimalini kuvvetlendirir.
Bunu destekler mahiyette olan bir diğer bilgi
ise, Gazzâlî'nin eserini Mısır'da yazmaş olmasıdır. Çünkü Taberî'ye karşı
yazıldığı bilinen ilk tek reddiye burada Sâfî b. AssaP V tarafından yazılmıştır ki, bu da
Taberî'nin eserinin Mısır'da kazanmış oldğu yaygın kullanımın bir göstergesi
olsa gerektir.
Ayrıca diğer reddiye yazarları İncillerin
tahrifinden hareketle onların bilgi kaynağı olarak kullanılmaya değer olmadığını 8
esas almalarına rağmen hem Taberî hem de
Ebû Hâmid Muhammed el-Ğazzâlî, er-Redu'l-cemîl
li-ilâhiyyati îsâ bi sarîhi'l-incil, thk. Abdullah Şarkavî, Dâru'l-hidâye,
Kahire 1982
Şihâbu'd-dîn Ahmed b. İdris el-Mâlikî
el-Karâfî, el-Ecvibetü’l-fâhira, Dâru'l-kütübü'l-ilmiyye, Beyrut, 1982
Bkz. bu çalışmanın Taberî'nin
hristiyan reddiye tarihindeki yeri III. bölüm, s. 68
Bu yaklaşımın başını el-Fasl sahibi
İbn Hazm. çeker. Hristiyan ve yahudilere karşı yönelttiği eleştirileriyle
dikkati çeken İbn Hazm'ın temel haket noktası Eski ve Yeni Ahid'in
güvenilmezliğidir.
76
Gazzâlî, Eski ve Yeni Ahid’i - özellikle de Yeni
Ahid'de bulunan Hz. îsâ'nm sözleriyle ve onun insanlığını ifade eden
Havarilerin sözlerini - en azından kendi maksadları için güvenilir bir kaynak
olarak kabul ederler
b2. Kullandığı
Delil ve İstidlallerin Kullanıması
Ele aldığımız reddiye yazarları, kaynaklarını
zekretmedikleri için, Taberî'den yararlandıklarını ortaya koymanın tek yolunun
benzerliklerden hareketle bunun vaki olup olmadığının göstermek şeklinde mümkün
olacağından daha önce bahsedilmişti. Bu tür bir yol aynı konuda eser yazmış
olan müelliflerin aynı şeyleri düşünmüş olmalarının mümkün olması gibi bir
açmazla karşı karşıya olmakla birlikte, başka da bir yol var görünmemektedir.
Taberî sonrası bu sahada eser yazan -yukarıda
isimlerinden bahsedilen- müelliflerin eserleriyle Taberî arasındaki bağın
gösterilmesi, Taberî'den aynen yapılan alıntılar, kaynakları aynı sırayla
kullanmaları, aynı kutsal kitap metinlerini aynı maksad -aynı tür yorumla- için
getirmeleri, aynı kavramları açıklama gereği duymaları; göz önünde tutularak
yapılmaya çalışılacaktır.
b3. Taberî'den
Aynen Yapılan İktibaslar
Taberî'den aynen yapılan iktibaslar özellikle iki
mühtedi yazar olan Haşan b. Eyyub ile Abdullah b. Abdullah et-Tercüman'm
eserlerinde -özellikle de Hz. îsâ'nm insaniyyetini ortaya koyma hususun da -
oldukça fazladır
Her iki yazar da eserlerinde başka bir kaynaktan
yararlandıklarını gösteren bir ibare kullanmadıkları gibi, Abdullah Tercüman
eserinin başında, kendisinden önce bu konuda yazılmış eserleri bildiğini ima
eden sözler söyledikten sonra onların noksan tarafının ise tamamen akla
dayandıklarından - bir kaçı hariç- naklî deliller kullanmamaları olduğunu
söyler. Bununla da yetinmeyerek bu konuda ilk olma gibi bir yol tutarak nakli
deliller kullanacağını ifade eder 3 79
el-Fasl fı'l-milel ve'l-ehva-i ve'n-nihal, Dâru'l-maârife,
Beyrut, 1975; Karâfî, a.g.e., s.34. Ayrıca bkz. Rahmetullah el-Hindî, İzhâru'l-hak
(trc. Ömer Fehmi Efendi, Nüzhet Efendi), İstanbul.
Tercüman,
a.g.e., -s. 2. Tercümanın bu ifadelerinin - yani kendisinden önce İbn
Hazm hariç, naklî delilleri kullanmadıkları sözü pek doğru görünmemektedir.
Çünkü Hz. îsâ'nm insanlığı ortaya koymak maksadıyla yeni Ahit'ten onun
insanlağmı gösterenlerde yaptığı iktibaslar Taberî'nin yaptığı alıntıların
aynısı olduğu gibi,Taberî bu konuda delil olarak onun kullanmadığı metenleri de
getirir. Bkz. Taberî, a.g.e., s. 121-128 ; Tercüman, a.g.e., s.
93-100
77
Eserine İslâm'ı
kısaca tarif ederek başlayan Taberî'nin İslâ tarifini, Hassan b. Eyyub bir iki
ekleme dışında bunu tamamen alır:
... (»MuıVIj ıjLu'i} 414 Jj l <4141
4sU jjİII Jjill
(jiijJİİİ... 380.
Hristiyan kredosunu
naklettikten sonra Taberî'nin kullandığı, ibareyi, Haşan B. Eyyub çok az bir eklemeyle
aynı şekilde alıntılarken
ûau £)Uuşn JMj £4- 1 t$jâ £İjüj cHâj'îfl t$jjj ...382
Karâfî,
u*
ouu ri jjili £43,! tfcilc. fjJ! jua jjâ ( jU-ailIdlarak
nakleder383.
b4. Taberî'nin Kullandığı Eski ve Yeni Ahit
Metinlerinin Aynı Maksat için Aynı Sırayla Kullanılması
Taberî'nin müslümanlarm kabul ettikleri Allah
inancının hristiyanlar ve yahudiler tarafından paylaşıldığım göstermek
maksadıyla baş vurduğu Kitab-ı mukaddes metinlerini - aynı metinler olması da
dahil- önce Eski Ahit sonra Yeni Ahiften getirmesi usulünün kullanmasını
Karâfî'de görürüz:
jlâ Ijllâ L4I CÂa.j2i (jâ bUa4 Ijjâİ Lu
pla. (/■“>* ...
4j!İ (jJIjij (jjj>4 Ul 2iI... 41 ujl! <4 31 td âjû ...
Jlâj ... j Jlâ 1$jI jis*II... Jlâj ... jjjjjüII £âj sI uJI ... 384 jjü i tâ ‘i
IjjâS sljjâllj JjajVIj ... Jlâ 411 £j! ı4 JI... ti!
411...
yİj c3î 4İ eA» Şl ‘ifl Alil d aûl tiau s385
Hz. îsa'nm insaniyyetinin ifadeleri olan,
Allah'da bulunulması düşünülemeyen ve Yeni Ahit'te yer alan onun et ve kemikten
meydana gelmesi, Allah'a dua etmesi, korkması, -bilgisinin noksanlığınım
göstergesi olan- kıyametin vaktinin ne zaman
380 Taberi,
a.g.e., s. 120-121; Eyyub, a.g.e., s. 313-314
381 Taberî,
a.g.e., s. 123.
382 Eyyub,
a.g.e., s. 319.
383 Karâfî,
a.g.e., s. 112.
384 Taberî,
a.g.e., s. 121-22.
385 Karâfî,
a.g.e., s. 105.
78 olacağını
bilememesi, acıkması, tırnaklarım kesmesi, saçlarım kısaltmasını onun ilahlığım
kabul eden hristiyanlara karşa delil olarak kullanan Taberî'yi Tercüman, Eyyub
ve Karâfî de, onu takip ederek bu ifadeleri aynı amaç için kullanılırlar.
IjjVI
Ş? L* û-4 Jâ*j|j386
Vj 1*4 4-atjiiı l
387
Jâj <jlaj JjşJI djŞfl jJİ bjLİlal ajJLûi 388
İnciller'de bulunan ve Hz. îsâ'nm uluhiyetini imâ
eden "baba, oğul, ilah, mesîh ve rab " gibi kavramları ele alan
Taberî'yi takip eden diğer yazarları, semantik tahliller ve bunların Allah'dan
başkası için kullanıldığının örnekleri olan Eski ve Yeni Ahit metinlerinden
alman örneklerde dahil olmak üzere aynı şeyleri serdederler:
uıl AJ'jT) Jjj Uâlj yâ Akili yj& jjc- <ü)I ... 389
Uâ AJVI JllaJ diljUNL yİP JS fJâc- ... 390
<—ıjll jâlj yls- OlJb-JI JlLâ Iİ4 ljj dmll ujjj JIaII
... 391
Lalâ £> AUİ Ja» 11 /kil ..392
b5. Hristiyan îman Esaslarının Mantıkî
Tutarlılık Açısından Yaptığı Tahlillerin Alınması
İman esaslarının mantıkî olarak tutarsız
olduğunun gösterilmeye çalışıldığı bölümde, hristiyan amentüsü/kredosunda geçen
"îsâ yaratılmışların ilki( Bikri)dir, yaratılmış değildir"
ifadesindeki "bikr" kelimesinin Taberî tarafından yapılan tarifi ve
verilen örnekleri Eyyub tarafından aynen iktibas edilirken Tercüman, tarifi
esas alarak kendi ifadelerini ile kullanır:
ctf JL İlkll \r ÛjSj
* 1 > J£ l ... û* cA4 ... 393
386 Taberîa.g.e.,
s. 125; Tercüman, a.g.e., s. 41
387 Taberî,
a.g.e., s. 131; Tercüman, a.g.e., s. 41. Tercüman'm bu metni taberî'den
aynen aldığı o kadar açıktır: ki, birinci İncil diyerek Taberî'nin gösterdiği
kaynağın, bu metni ihtiva edip etmediğine bakmasızın aynı şekilde iktibas eder.
Taberî'nin aldığ bu metin Matta'dan değil de muhtemelen apokrif kabul edilen
İncillerden birindendir.
388 Taberî,
a.g.e., s._ 127; Karâfî, a.g.e., s. 105; Eyyub, a.g.e., s.
342.
389 Taberî,
a.g.e., s. 146.
390 Gazzâlî,
a.g.e., s. 141.
391 Taberî,
a.g.e., s. 146.
392 Gazzâlî,
a.g.e., s. 141.
79
UJâUjaj jSulj
Â*J > Uui ûV V
VI û- J£LsJI... 394
4/j*-4 jî
j% jj ÂJl c$l djl L« W4« ...395
Hz. îsâ'nın
insaniyyetini ifade eden İncil metinleri ve bu konuda problem çıkaranların
sayısı hakkmdaki Taberî'nin ifadelerini Eyyub tamamen iktibas eder:
Oiş.j 41! <1£ IjaJ (jjjuıC' ÂjI £jjj jlıuj A-ûL-uÛLj £UumJI
4j|j c-ıcLjscxa ... 396
JŞ.J Ijâû (j-4 (_İ1| Aj| Lm Ull £LLUuJ| 4ÛİJ dlJ*İ4 ... 397
Hristiyanlarm Hz. îsâ'nın uluhiyetine kail
olmalarının sebepleri olarak kabul edilebilecek olanların Taberî tarafından
yapılan sıralamaları hem Eyyub hem de Tercüman tarafından aynen alınırlar:
Lal (jl l âjSj SJ«ılttA I JI LJjl Jİ i '<■ jjlî (JİLâJI (2)1 (jl£ Lİjj aLuıâj ... 398
Lal (jl (jj£j ajallaı. l$J|
LJjl jl (j£uca (JİJ5L! ... JA Jtâ (j& 'LuıİÛ ... 399
Hz. îsâ'nın tanrı olamıyacağmı ortaya koymak için
Taberî'nin kullandığı soruları Abdullah Tercüman tarafından değiştirilmeden
kullanılır.
JA (jlS (ji aL (2>a
(jİAİJI j£j (jL»j Û-4 4XaJV! Cmj (jl JLLuiaJI (jjl*- * '"''L.» oOJjİe 400
JA (jLS (jâ jl (2)Laj 1 V IÂl C-ÛJ AJI Jjjliua (•‘ılhj AjJjÂC- ... 401
Çok kısa olarak örneklendirdiğimiz Taberî'den
yapılan iktibaslar, daha sonraki yazarlar tarafından isim vermemiş olmalarına
rağmen ondan yararlandıklarının bir göstergesi olsa gerektir.
Müslüman asıllı müelliflerin - yukarıdaki
alıntılardan da açıkça görüleceği üzere- Taberî'yİ tanıdıkları kesin olmakla
beraber, onu asıl kaynak olarak kullananların hristiyan asıllı mühtedîlerin
olduğu eserlerinde çok barizdir. Bunlar da Taberî'nin müslümanlar arasında
tanınmasına rağmen onun hristiyan dünyada daha yaygın olarak tanındığını
göstermektedir.
393 Taberî,
a.g .e, s. 137.
394 Eyyub,
a.g.e., s. 357;
395 Tercüman,
a.g.e., s. 39.
396 Taberî,
a.g.e., s. 138.
397 Eyyub,
a.g. e., s. 3 5 8.
398 Taberî,
a.g.e., s. 143-44.
399 Tercüman,
a.g.e., s. 29-30.
400 Taberî,
a.g.e., s. 126.
401 Tercüman,
a.g.e., s. 42.
80
İslâm dünyasında Taberî'nin er-Red adlı eserinden
yalnızca reddiye yazarları istifade etmekle kalmamış mesela, ehl-i sünnetin iki
akid imamından biri olan İmam Ebû Mansur Muhammed b. Muhammed Maturîdî'de
Kitabu't-tevhîd adlı eserinde onun istidlalerini -ister direkt olarak isterse
başkaları vasıtasıyla almış olsun- kullandığını akla getirecek çok benzeyen
ifadeler vardır.
Hz. îsâ'nın gösterdiği mu'cizelerin yalnızca ona
has olmadığını gösterirken Taberî'nin bir topluluğun,
"Hz. îsâ, dua etti, oruç tuttu ise bu işleri
ancak insanlar bunları öğrensinler diye yaptı". Sözüne karşılık olarak
verdiği:
"Yahudiler îsâ'dan önce de oruç tutuyor, dua
ediyor, yiyor, içiyor ve peygamberleri de onlara iyiliği emrediyorlardı. Onların
bizzat Hz îsâ'nm bunları, onlara öğretmesine ihtiyaçları olmadığı gibi, onlara
öğrensinler diye örnek olarak büyük ve küçük abdest bozmasına ve uyumasına da
ihtiyaçları yoktu OS", cevabını
İmam-ı Maturîdî de aynı maksat için şu şekilde kullanır:
"Eğer îsâ (a.s), ağlamak ve niyazda
bulunmakla aynı hususları insanlara öğretmek için yapıyordu denilirse, cevap
olarak Musâ (a.s)'dan da onun gibisi sâdır olmuştur, denir.
Sonra îsâ (a.s) ile Mûsâ (a.s) Beyt-ı mukaddes'e
yönelerek namaz kılar ve dua ve niyazda bulunurlardı. Ve sonra ağlamak ile
tazarruda bulunmak tabiatın işidir OS
c. Hristiyan
Dünyasındaki yeri
Taberî'nin eserinden müslümanlardan daha çok
-hristiyanların asıllı müelliflerin daha çok kullanmasında haraketle -hristiyan
dünyada tanındığı söylenmişti.
Haşan b. Eyyub eserini IV/ X. asırda, Abdullah
Tercüman ise, IX/XV. asırda yazmışlardı. Abdullah Tercüman kitabını Tunust'a,
yazmış olmasına rağmen, kaynak olarak yararlandığı eser ise Bağdat'ta III/IX
asırda kaleme alınmıştır. Kitapların yazıldığı zamanlar arasındaki büyük
farklılık ve yer olarak aralarındaki büyük mesafe, Taberî'nin eserinin
.hristiyan dünyasında kazandığı yaygınlığı göstermesi açısından oldukça
önemlidir.
402 Taberî,
a.g.e., s. 141
403 Ebu
Mansur Muhammed b. Muhammed Maturîdî, Kitabu't-tevhid(jxc. Hüseyin Suudi
Erdoğan), Hicret Yayınları, İstanbul 1981, s. 350-351.
81
Taberî'nin eserinin hristiylanlar tarafından
bilindiğinin bir diğer göstegesi ise, Taberî'ye karşı hristiyanlar tarafından
reddiye yazılmış olmasıdır404.
Reddiye, miladi 1205-1265 yılları arasında
Mısır’da Kıpti kilisesinin önde gelen alimlerinden biri olan Safı b. Assal Of tarafından kaleme alınmıştır. Eserin adı
"es- Saha'ih fî cevabi'n-nesaih'tır"406. Kitap oldukça mufassal
olarak yazılmış olup on sekiz bölümden meydana gelir. Kitap şu başlıklardan
meydana gelir :
1. Taberî
maksadına ulaşamamıştır, İslâm sadece araplara gönderilmiştir.
2. Incil'den
alman pasajların incelenmesi.
3. Müslümanlarla
hristiyanlar arasında ortak olan on iki nokta.
4. Hristiyan
amentüsünün reddine cevap.
5. Mesih'in
ilahlığ konusundaki dört delilin açıklanması.
6. Mesih'e
neden Allah deniliyor?
7. Mesih'in
oğulluğu hakkında açıklama.
8. Mesih'in
ilahlık ve insanlık vasıfları.
9. Kristoloji
konusunda Hristiyanların üç itiraflarındaki uygunluk ve bütün insanları toptan
bir ökümenikliğe çağrı.
10. Mesî'in
ölümü ve günahları yok etmesi.
11. Mesih'in
ilahlığı ve hükümranlığı hakkında
12. Hristiyanlar
tarafından ortaya konan mu'cizeler.
13. Pavlos
ve İznik konsili
14. İman
kelimesinin anlamı ve hristiyan inancı.
15. Mesih'in
semaya yükselmesi ve bazı peygamberlerle mukayese.
16. İncillerle
uyuşmazlığı olduğu söylenenlere cevap.
17. Haçın
yüceltilmesinin anlamı.
18. Taberî'nin
din değiştirmesinin anlamı O?".
404 Khalil
Samir, Response a'Taberî Siecle Locuvre 'apolegetique dal-Safis İbn. Assai
(1205-1265), Islamo-Christien, Roma, 1987, XIII, s. 180. Ayrıca bkz.
Taylan, a.g.m, II, s. 433.
405 Safı
b. Assai için bkz. D. B. Macdonald, “İbn Assai”, İA, V/II, s. 844-845.
406 Taylan,
a.g.m, II, s. 345.
4®7 Samir,
a.g.e.m, s. 180.
82
Safı b. Assal'm
reddiyesini niçin yazdığını - kitap elimizde olmadığı için - bilemiyoruz .
Ancak sebebin ne olduğunu anlamamızı sağlayacak bir karineye Karâfî’nin eseri
sahip görünmektedir.
Karâfî
el-Ecvibetü’l-fâhira'smda hristiyan dinin önde gelenleriyle toplanıp
tartıştıklarından bahseder OS
Bu tartışmada aciz
kalan hristiyanların aralarında faziletiyle meşhur olan îbn. Assal'la görüşmek
için izin istediklerini ve bir daha görüşemediklerinden dolayı bu kısa eseri
yazdığını ifade eder409.
Taberî'ye karşı
reddiye yazan Safi b. Assal'la Karâfî’nin eserinde bahsettiği meşhur İbn
Assal'm aynı kişi olması oldukça kuvvetlidir. Çünkü İbn Assal'lar Mısır'da
Karâfî ile aynı dönemde yaşamış tanınmış bir Kıpti ailesidir.
. Ancak anlaşılması güç gibi görünen şey,
Karâfî’nin eseri sebebiyle yazılan böyle bir eserin niçin Karâfî'ye değil de
telif edilişinden sonra yüzyıllar geçmiş olan bir kitaba karşı yazılmış
olduğudur.
Safî b. Assal'm eserini Taberî'ye karşı
yazmasının muhtemel sebebi, er-Redd'in zamanına kadar devam edegelen etkisidir.
Reddiyenin Karâfî'ye karşı yazılması Taberî'nin eserinin güvenilir bir kaynak
olarak kullanılmasını engelleme hususunda bir faydası olmayacak ve daha sonra
gelen müslümanlar tarafından kaynak olarak kullanılmaya devam edecekti. Safî b.
Assai,. Taberî'ye karşı reddiye kaleme almakla ise, iki hedefi birden
gerçekleştirmiş olacaktı. Yazılan reddiye ile Taberî'nin eserinin müslümanlar
arasındaki güvenilirliği sarsılınca da daha sonraki müelliflerin onu kullanmaları
engellenmiş olacağı gibi, ondan yararlanan Karâfî'nin eserine de cevap verilmiş
olacaktı.
408 Karâfî,
a.g.e., s. 9.
409 Karâfî,
a.g.e., s. 9.
83
ET
VE KEMİKTEN TEŞEKKÜL EDENİN İLAH OLAMAYACAĞI
Luka İncilinin sonunda, Mesih'in, ölüler arasından
kalktıktan sonra bir odada toplanmış ve kapıları kapatmış olan talebelerinin
yanma girdiğini, talebelerinin ondan şüphelenerek korktuğunu, onu kapıdan geçen
ruhlardan biri zannettiklerini, talebelerinin kendisinden korktuğunu anlayan
Mesih'in, "beni selamlayın, ey hazırun! Bilin ki, ruhların bende
bulduğunuz gibi eti ve kemikleri olmaz" dediğini nakleder.
Biliyoruz ki, et ve kemik yaratılmış şeylerdir.
Onların yaratıcısı da cisim olmayıp aksine bütün cisimlerin yaratıcısıdır. Kim
"îsâ Mesih, yer yüzünde aşağı yukarı dolaşan bir çocukken ilah olarak
yetiştirildi" derse, biz deriz ki, böyle olan birisi ezelî yaratıcı
değildir, aksine yaratılmıştır. Bunu kabul eden kimse Mesih'e ve talebelerine
uymuş olur. Bunun aksini söyleyen ise, her ikisine muhalefet etmiş olur, Biz
îsâ Mesih'e ve talebelerine muvafakat ediyoruz onlar ise muhalefet ediyorlar.
Bu sözlerinden onların aleyhine daha çirkin olan bir sonuç çıkar ki, o da
şudur: Eğer dünyanın bir kısmı, tamamının yaratıcısı ise o zaman onların bir
kısmı dünyanın tamamı var olmadan önce mevcut değildi. Mevcud olmayan,
düşünülemeyen ise, hiç bir şey değildir, bilinmemektedir, akledilemez. Dünyanın
yaratıcıs (îsâ Mesih) yoksa o zaman dünya yaratılmamıştır. Ve zannediyorum bu
iman sahipleri bizatihi bunu kasdetmişlerdir, bundan başkasını değil. Bunun
benzeri ise, "insanın parçalarından biri tamamının yaratıcısıdır"
diyen kimsenin sözüdür.
Oysa biz biliyoruz ki, bu et insandan önce yoktu,
insandan önce var olmayan ise hiç bir şey değildir. Sanki o, bununla şunu
söylemiş olur, insanın yaratıcısı hiçbir şey değildir. Bu sözlerden çıkması
gereken diğer çirkin bir şey ise şudur:
Eğer iman esaslarında olduğu gibi, Mesih ezelî
bir yaratıcısı ise, onların rabbin bir kısmın ezelî yaratıcı, bir kısmını ise
yaratılmış ve ölümlü olan bir yaratık yapmaları gerekir. Çünkü, îsâ Mesih,
kendisinin et ve kanda meydana geldiğini kabul etmektedir.
84
Şu halde et ve kan
iki ezelî yaratıcıdır. Oysa biz biliyoruz ki, her ikisi de yiyeceklerden
meydana gelirler. Yiyecek ve içecekler ise dünyadan bir parçadırlar. Öyleyse
dünyanın yaratıcısı dünyadan bir parçadır. Ve bizzat bu parça da kendisinin
yaratıcısdır. Bu ise, iftiranın en çirkini ve en anlaşılmaz olanıdır.
Kim bunu kabul eder ve onu din edinirse,
yaratılanı yaratan, yaratanı ise yaratılan haline getirmiş olur. Böyle yapan
hristiyanlar, eti ve kam ezelî yaratıcı, ezelî yaratıcıyı da et ve kan yapmış
oldular. İman esaslarında ki, "Mesîh yaratıcıdır, yaratılmış
değildir" sözü de işte yukarıdıkıleri ifade etmektedir lO
410 Taberî,
er-Red, 125-126.
85
BABA OĞUL KELİMELERİNİN SEMANTİK TAHLİLİ
Bütün milletler, kendilerine verilen isimlerin
bir anlamı olduğu hususunda hem fikirdirler. Eğer bütün bu isimlerin bir anlamı
yoksa, onlar noksan ve geçersizdirler. O zaman bizim de Baba'nın, Oğul'un ve
Ruhu'l-kudüs'ün anlamlarını öğrenmeye ihtiyacımız kalmaz. Musâ isminin ve
lakabının anlamını, bilinmemesinin yol açacağı günah korkusundan açıklarken
herhangi bir kimse Allah'a iftiraya, O'nun gazabına ve azabına sebep olup
olamiyacağından emin olamadığı, anlamları bilinmeyen isimlerle Allah'ı nasıl
isimlendirir.
Allâh'a hakikat üzere verdiğiniz bu isimleri,
denemeye tâbi tutarız, eğer onlar mecaz ve ilk anlamından haraketle türetilmiş
iseler buna cevaz veririz. Çünkü bunun örnekleri vardır. Erkek, baba ve doğuran
(vâlid) olarak isimlendirilir ki, bunun bir çok sebebi vardır. Birincisi,
çocuğu besleyip büyütmesi sebebiyle, İkincisi ise çocuğun amcasını, onu
besleyip büyüteni, ona ilim öğreteni ve ona iyi davrarananı baba olarak
isimlendirilmesi gibi benzetmeyle olur. Bir toplumun yaşlılarına ve atalarına
da baba dendiği gibi, Hz.Âdem'e de "Ebû'l-beşer" denir. Hristiyan
ulemasının da şöyle dediğini duymuştum:
"Allâh ancakher şeyin yaratıcısı ve îcad
edicisi olduğu için baba olarak isimlendirilir.
Birisini baba olarak isimlendirme de olduğu gibi,
"oğul" olarak isimlendirmenin de bir çok sebebi vardır. Ya doğum veya
evlat edinme sebebiyle bir kimse oğul olarak isimlendirilir. "Falan
falancıyı evlat edindi " dendiğinde, "onu büyüttüğü, onu eğittiği ve
ona iyi davrandığı" kastedilir. Yine edebiyatçılara da, edebiyatın
oğulları ve kardeşleri denir.
Eğer Allâh'a verdiğiniz bu isimlerin mecaz ve ilk
anlamlarından hareketle türetme yoluyla olduğunu söylerseniz -başka örnekleri
olduğu için- bu caizdir. Bu isimlerin
86 mecaz olarak
verildiğinin söylenmesinde ise, iman esaslarınızın ve hristiyan dininin
iptali vardır. Çünkü, hristiyanlarm hepsi bu isimlerin gerçek olduğu üzerinde
müttefiktirler. Gerçekler ise, gizli olmayıp açık ve aşikardır. Eğer baba
doğuran (valid) değil ise babalık ve oğulluk isimlendirmesinin bir anlamı
yoktur, bunda ise inanç esaslarının iptali ve yalanlanması vardır. Eğer Allâh,
vâlid ise ya ezelî bir şeyi veya olmayan, sonradan olan bir şeyi doğuracaktır.
Ezelî bir şeyi doğurdu deseniz, bu muhal (burada metin noksan) olduğunu
söylerler.
îsâ Mesîh hakkında dediklerini en kısa ve en
veciz olarak şu şekilde ifade etmek mümkündür:
"Eğer bu oğul iman esaslarındaki gibi ezelî
ise, o zaman doğmuş değildir. Eğer doğmuş ise ezelî değildir. Çünkü
"ezelî" ismi, başı ve sonu olmayana verilir. Doğmuş olmanın anlamı
ise, onun bir yaratıcısının olması, başlangıcının ve sonunun olmasıdır. Senin
"Hz.îsa doğurulmuştur" sözünün (kalıp olarak) benzeri "mâlün
memdûdun ve mahdûdün (bollaştırılmış ve sınırlandırılmış mal)",
"racülün mahmûdun ve mezmûmun (övülen ve yerilen kişi)",
"veledün mevlûdün (doğurulan çocuk)" sözlerindir. İman esaslarınızı
geçersiz ya da bu isimleri anlamsız ve lüzümsuz hale getirecek böyle bir sözü
nasıl söylersiniz?
Eğer oğul ezelî ise "doğmuştur" sözünün
bir anlamı yoktur. Üstelik yalan olduğu gibi, böyle bir şeyi söylemek de
günahdır. Oğul doğmuş ise o zaman da, sonradan olmadır. Eler iki durumda da
iman esaslarının geçersizliği vardır.
Kim Allâh'ı bir takım şeylerle karıştırır ve onu
anlamsız isimlerle adlandırırsa Allâh'a abes isnad etmiş olur. Bir kere îsâ
Mesih'in ezeliyettete baba ile aynı olduğunu söylemeleri sonra O'nun benzeri
olmayıp doğduğunu söylemeleri de bu abes ve saçmalıktan: biridir. Eğer bu iki
ismin de anlamları yoksa, o zaman niçin oğul doğurulmuştur da doğuran değildir?
"Baba doğurulmamıştır, aksine doğurmuştur" dediniz. Eğer size göre
mecazda ezelî kadîm olan, doğurulmuş oğul anlamını ifade ediyorsa ve sizce bu
önemli bir şey değilse, babayı oğul, oğulu da baba olarak isimlendirin. Böyle
yapmiyosanız, o zaman babanın anlamı oğulun anlamından başkadır. Şu halde baba
ezelî doğuran, oğul somadan olup doğurulmuş olandır.Yine size şunu soruyor ve
diyoruz ki, niçin babayı baba, oğulu da oğul olarak isimlendirdiniz? Eğer baba
için babalık ismi onun kidemiyetinden dolayı gerekli oluyorsa, oğul da aynı
isme hak kazanır. Çünkü o da baba gibi kadîmdir Baba yaratıcı ise oğul da aynı
şekilde yaratıcıdır.
87
Şayet baba, güçlü ve her şeyi bilen ise, iman
esasları şehadet etmektedir ki "îsâ Mesih bizi korumak için yer yüzüne
indi, yaratılmışların yaratıcısıdır". Bunları yapmaya güç ve kudreti
bulunan ise ancak güçlü ve her şeyi bilendir. Öyleyse oğul da baba gibi güçlü
ve her şeyi bilen biridir
Anlamlarını açıkladığım bu "babalık" ve
"oğulluk" kavramlarının geçersizliğinde ise, "îsâ Mesih'in bütün
âlemlerden önce babadan doğduğu", ve sizin "Rab Babaya inanırız"
sözünüzü ifade eden iman esaslarının geçersizliğ vardır. Bu iki ismin anlamsız
olmaları halinde ise, sanki siz şöyle diyorsunuz, Baba doğuruldu fakat O,
doğurulan değildir. Allah babadır fakat doğuran değildir. Bu ise sizin şu
sözünüze benzemektedir, Mesih Allâh'dır, fakat Allah Mesih değildir. îsâ Mesih
gönderilmiş bir peygamberdir, fakat bir kul değildir.
Bu çirkin ve bilinçzisce bir araya
getirilmiş bir sözdür. Akıl sahiplerinden bir çoğu sizin söylediğiniz bu sözü
kabul etmez ve nefsini mahvetmeyi uygun görmedikleri gibi, Tevrat'ta "hiç
kimse elimden kurtulamaz"diyen Allâh'm gazabına da hedef olmayı
istemezler. Eğer böyle bir benzetme kabul edilen sözlerden ise, şöyle diyenin
sözü de uygun olur: îsâ Mesîh'dır, fakat o mesh edilmiş değildir, ona iman
haktır, ancak gerekli değildir, Allâh hâlıktır, yaratıcı değildir; yok eğer bu
muhal ve dil sürçmesi bir söz ise bu aynı zamanda babanın oğulu üstünde her
hangi bir sultası olmamasına rağmen, kudrette ve kıdemde eşit olan baba ve
oğuldan babanın oğula emretmesi, yasaklaması ve böylece babanın gönderen,
oğulun gönderilen, babanın takip edilen ve itaat edilen olması için de geçerli
dir l 1.
411 Taberî, a.g.e..,
s. 147-148.
88
ALLAH'IN TECESSÜDÜNÜN İMKANSIZLIĞI
Allah'ın, Hz. îsâ'ya hulul ettiği, onunla
birleşip -aralarında hiç bir fark kalmayacak şekilde- ete ve kana dönüşerek
onunla tek vücud olduğunu söyleyenlere karşı olan delilimize gelince:
Sünnet yeri kesilen, saçları kısaltılan,
tırnakları kesilen, göğsüne mızrak saplanan, ellerinden çiviyle çarmıha
çakılan, dişleri kırılan, kanı akan, canı çıkan ezelî yaratıcıdır.Çünkü, sizin
zannettiğiniz gibi Allah ile îsâ Mesîh arasında hiç bir fark yoktur.
Eğer bu şeylere maruz kalan ezelî yaratıcı
değilse, o zaman bir anneden doğmuş olan insandır. Bu ise, Allah ile îsâ Mesîh
arasında fark olduğunun kabulüdür ki, bundan çıkacak olan da hristiyan iman
esaslarının geçersizliğidir. Matta şöyle der:
"îsâ Mesîh, yedi ve içti, yerinden kalktı,
uyudu ve acıktı, bir yerden başka bir yere gitti, ölümden korktu ve sabaha
kadar uykusuz kaldı, kan gibi ter akıttı". Eğer bu sıfat ve arazlarla
vasıflanan ezelî yaratıcı ise, şu halde ezelî yaratıcı yiyip içti, büyük abdest
bozdu, korktu, hiddetlendi ve iki tarafından ter akıttı, böyle olan biri,
Allah'ın taşıması gereken sıfatların tersi bir özelliğe sahiptir. Ve ezelî
yaratıcı olmayıp yaratılmıştır .
412 Taberî, a.g.e„
s. 131-132.
89
EK: IV
HIRİSTİYAN AMENTÜSÜNDE VAR OLAN VE İNCİLE
AYKIRI OLAN TUTARSIZLIKLAR
"Bir ilah babaya inanırız ki, her şeyin
Mâliki, görülen ve görülmüyen şeylerin yaratıcısıdır. Ve yine bir tek Rab olan
îsâ Mesih'e inanırız ki, Allah'ın oğludur. Ve bütün alemlerden önce babasının
zamanından, bütün yaratılmışların ilkidir; Yaratılmış değildir. Baha'nın
cevherinden hak ilahdır. O'nun eliyle bütün alem vücud bulmuştur. O herşeyin
yaratıcısıdır. Biz insanların kurtuluşu için gökten inmiş, Ruhu'l-kudüs'ten
cesedlenip insan olmuş, Meryem ona hamile kalmış ve bakire Meryem onu
doğurmuştur. Eziyet edildi, acı çekti ve Platus zamanında çarmıha gerildi.
Defnedildiğinin üçüncü günü - Kutsal kitapta yazılı olduğu gibi- kalktı ve göğe
çıktı ve Baba'nm sağ tarafına oturdu. Ölüler ve diriler arasında hükmetmek için
ikinci defa gelecektir.
Ve Baha'dan hayat verici bir ruh olarak çıkan bir
tek Kutsal ruha, günahların bağışlanması için tek bir vaftize, Kutsal ve
Apostolik kiliseye, bedenlerimizin diriltileceğine ve sonsuza kadar sürecek
olan ebedi hayata inanırız".
Bu şeriata (amentüye) iman ve onun yolunda can
feda etmede -çok azı hariç -tüm Melkîtî, Ya'kubî ve Nesturi Hristiyanları
birleşmektedir. Bu şeriatın yanlışlığı ve onu telif edenin sahtekarlığı ortaya
çıktığında, hristiyanlardan bunun farkına varan kimselerin dürüst, samimi,
Allah ve Mesih'e olan sevgileri aşkına onu düşünmeleri inadı ve taklidi terk
etmeleri gerekir.
Çünkü amentünün evvelinde "her şeyin mâliki,
görülen ve görülmeyennin yaratıcısı olan bir Baba Allah'a inanırız"
dedikten sonra Allah lafzını hazf ederek bu cümleyi yeniden ve şöyle
düzenlediler: " Babasının cevherinden, hak bir ilahdan gelen bir tek hak
Rabbe, îsâ Mesih'e inanırız". Bu ise, onların tenakuz bulunmayacağım
söyledikleri İncilde yer alan birinci esasın nakzedilmesidir. Zira onlar
"tek bir Allah'a inanıyoruz" dedikten sonra "inanıyoruz ki, îsâ
Mesih herşeyi bizzat eliyle yaratandır" dediler. Böyle
90 demekle de
Incil'e aykırı olarak birinci yaratıcıdan ayrı bir yaratıcı daha ortaya koymuş
oldular. Çünkü tenakuzun anlamı:
Kitabın ve sözün bir kısmının diğerini yalanması,
başının sonuna aykırı ifadelerde bulunmasıdır. Bir söz veya kitap kendi kendini
yalanlıyorsa, onun yalanını ortaya koymak için başka bir delile ihtiyaç yoktur.
Üçüncü tenakuz, amentülerinin başında
"görülen ve görülmeyen herşeyin yaratıcsı olan bir ilaha inanırız"
dedikten sonra şöyle dediler: îsâ Mesih, herşeyin yaratıcısıdır ve yaratılmış
değildir. Halbuki, birinci sözde onu yaratılmış kılarak "Allah görülen ve
görülmeyen herşeyin yaratıcısıdır" sözlerindeki yaratılmışların arasına
dahil ettiler. Bu ise İncili görmemezlikten gelmek ve onunla çelişkiye
düşmektir.
Dördüncü tenakuz, onlar amentülerinde "îsâ
Mesih, Babasının cevherinden, hak bir ilahtan olan hak bir ilahtır". Oysa
îsâ Mesih, kendisinin et, kan ve kemikten olduğunu söylemiştir. Şayet Babasının
cevherinden olsaydı, bu durumda Allah Teâlâ'nm da et, kan ve kemikten
müteşekkil olması gerekirdi ki, Allah bundan münezzehdir.Bunda ise amentüye
karşı bir tenakuz ve onun geçersiz kılınması vardır. Eğer biri, karanlığı
işaret eder ve onun güneşin cevherinden olduğunu veya ateşe işaret ederek onun
buz cevherinden olduğunu söylerse o kişiyi yalanlarız. Aynı şekilde ölçülüp
tartılabilen cismin, ölçülüp tartılamayan ve sonsuz olan cinsinden olduğunu
söyleyen kimsenin sözünü de yalanlar ve onun bu sözünü kâle almaz ve onu hor
görürüz. Bu görüşü terketmede ve böyle bir düşünceye sahip olanı yermede ise
mazur görülmemiz gerekir.
Beşinci tenakuz, amentülerinde "îsâ Mesih
yaratılmışların ilkidir, yaratılmış değildir" dediler. Bu ifadeyle sanki
onlar şöyle demek istiyorlar, o yaratılmıştır, yaratılmış değildir".
İnsanların ilki ancak insan nevinden, meyvenin ilkide ancak meyve nevinden
olacağı gibi, yaratılmışların ilki de ancak yaratılmışlardan olur. Bir kimsenin
Âdemin ilk çocuğunun meleklerden, meyvenin ilkinin taştan veya demirden
olduğunu söylemesi muhal olduğu gibi, yaratılmışların ilkinin yaratılmamış
olması da muhaldir. Bu ise, gerçeği arayan ve Rabb'indan korkan kimseye gizli
kalmayacak kadar açık bir tenakuzdur.
Altıncı tenakuz, "îsâ Mesih, ezelî
yaratıcıdır, alemlerden önce Baha'sından doğuruldu" ifadesidir. Bu söze
göre Baba, var olan bir şeyi veya yok olan bir şeyi doğurmaktan hâli değildir.
Eğer oğul, var olmayan birşey ise Baba bir şey doğurmamıştır. Bunda ise,
amentünün ibtali vardır. Eğer Baba, sonradan olan bir şeyi
91 doğurdu ise,
o zaman da oğul ancak -yukarıda zikrettiğimiz gibi- sonradan olan - hadis -
biridir. Bunda da yine amentünün neshi ve iptali vardır.
Yedinci tenakuz,
amentü "Mesih, Babasının cevherinden hak bir ilahtır" der. Sonra da
onun indiğini ve Ruhu'l-kudüsten cisimleştiğini söyler. "Isâ Mesih indi ve
Ruhu'l- kudüsten cisimleşti" sözünün anlamı mahdut ve cisim olan Isâ
Mesih'in indiği ve Ruhu'l- kudüsten cisimleştiğidir. Ancak cisim olmayan
cisimleşir. Öyleyse cisim olduğunu ikrar edenin cisimleşmesinin anlamı
nedir?413
413 Taber, a.g.e.,
s. 136-137.
92
TANRI
VE İNSANIN BİRBİRİNE İNDİRGENEMEZLİĞİ
İslâm, Hay, Ebedî Tek, Melikü'l-kuddûs, Cömert,
Âdil, İbrahim, İshak, Ya'kûb, îsâ ve diğer bütün peygamberlerle tüm
yaratılmışların ilahı, başlangıcı ve sonu, çocukları, eşi, yaşıtı olmayan, var
olması için sebeplere muhtaç olmayan, bütün şeyleri yaratan - ancak yaratması
var olan bir şeyden olmadığı gibi, yaratmasının sınırı ve benzeri de olmayan-
dilediği şekilde ona " ol" demesiyle istediği kadar hemen olan,
Allah'a imandır.
Bu Allah, her şeye gücü yeten, merhametli,
kimseye zerre kadar zulmetmeyen, ne yeryüzünde ne de gökyüzünde kimsenin
kendisine benzemiyeceği kadar bağışlayaıcıdır. Kimsenin gücü yetmeyecek kadar
üstün, cimriliği olmayan, hiçbir zâlimin zulmünün kaçamıyacağı ve onu
gizleyemeyeceği kadar Âlim, toprağa gireni ve ondan çıkanı, gökyüzünden ineni
ve ona yükseleni bilendir. Bütün bunlar, O'na isteyerek boyun eğmiş olan(yaratık)lardır.
Ve yine İslâm, Hz. Muhammed(salla'llâhü aleyhi ve sellem), Hz. Mûsâ ve Hz.
îsâ(a.s)'ya ve diğer bütün peygamberlerin -ki biz O'nun elçilerinin hiçbirinin
arasını ayırmayız- Allah'ın kulu ve rasûlü olduğuna, "kendisinde şüphe
bulunmayan kıyametin geleceğine ve Allah'ın mezarlarda olanı dirilteceğine ", "iyilerin nimet içinde,
kötülerin ise ateşte olacağına imandır '15".
İşte u, ehl-i İslâm'ın amentüsü ve
onların dinleridir.
Susturucu soruların birincisi, biz hristiyanlara
açıkladığımız bu tevhîdden ve tavsif ettiğimiz yukarıdaki imandan soruyuruz. Bu
hak mıdır, bâtıl mıdır? Eğer hak derseler, üzerinde bulundukları din batıldır.
Çünkü onlar üç ilaha, hatta Baba, Oğul, Ruhu'l-kudüs ve ezelî olan - ki o îsâ
Mesîh'dir- İnsandan meydana gelen dörtlü bir ilaha inanmaktadırlar. Bunun
gerçeği, asıl yüzünü ortaya koyduğumuz ve sırrını açıkladığımız
414 Hac
22/7.
415 Ahkaf
46/13.
93 amentülerinde
görülmektedir ki o da, îsâ Mesih'in yaratıcı olmayıp yaratılmış olduğunu ifade
eder.
Eğer senin açıkladığın tevhîd batıldır derseler,
Mûsâ, îsâ ve tamamı muhlis ve muvahhid olan enbiyânın getirdiklerini inkar
etmiş olurlar. Bütün hristiyanalarm da doğruluğuna şehadet ettikleri Tevrat'ta
Allah Mûsâ'ya şöyle der,
"Ben ben olanım, İbrahim'in, İshak’m,
Ya'kub'un Allah'ı, ebediyyen ismim bu, ve devirden devire anılmam
budur"4i6. Yine İkinci sfir'de,
Ben senin ilahın Rabb, benden başkasına ibadet ve
secde etmeyeceksin, beni ne gökte ne yerde, ne de suyun altmdakinden hiçbir
şeye benzetmeyeceksin1 17, der. Halbuki, îsâ Mesih (a. s) yeryüzündedir.
Kim o Allah'tır derse, Allah'a isyan etmiş olur.
Allah Mûsâ'ya -vahyettiği bir duada- "Ben
Allah'ım, bilin ki, ben tekim, ben öldürür, ben hastalandın, ben şifa verir,
kimse benden kaçamaz 8", der.
Matta, İnciline, îsâ Mesih b. İbrahim'in nesebinin
kitabıdır 9, diyerek başlamıştır. Bu da Allah'ın kadîm
olup doğmayacağını, doğanın sonradan var olan bir şey olacağını, Allah'ın
muhdes değil bütün muhdeslerin muhdisi olduğunu kabuldür.
Mesih'in talebesi Matta încili'nin dördücü
faslında, bir adamın Mesih'e "ey âlim!" dediğini, Mesih'in de
"tek âlim Allah değil midir420". dediğini nakleder. Yuhanna,
İncil'inin altıncı faslında, Mesih gözlerini semaya kaldırdı ve Allah'a dua
ederek,
"Ebedî halyat da şu ki, Seni yalnız gerçek
Allah'ı ve gönderdiğin îsâ Mesih'i bilsinler421", dediğini ifade eder.
İşte bu mahza tevhiddir. Ve kendisinin
gönderilmiş olduğunun itirafıdır. Bu da îsâ Mesih'in ve bütün peygamberlerin
(a. s) imanıdır. Eğer onlardan bir tanesi, îsâ Mesih İncilde olduğu gibi
gönderilmiş olduğunu ifade etmiş ise, başka yerlerde de ezelî yaratıcı olduğunu
söylemiştir derse, Mesih'e çok büyük bir hakarette bulunmuş, ve bir defasında
tek olan Allah, diğer bir seferde de gönderilmiş olduğunu söylemesi dolaysıyla
onu
416 Çıkış,
3/14.
417 Çıkış,
20/2-5.
418 Tesniye,
32/39.
419 Matta,
1/1.
420 Matta,
19/17; Markos, 10/17,18.
421 Yuhanna,
17/1-3.
94 çelişkiye
düşürmüş olurlar. Tüm bunlardan sonra, onun ezelî yaratıcı olduğu iddiasına
gelince, Mesîh, bundan ve aklen ona yaraşmayanı kendisine nisbet edenden de
beridir; çünkü İncil, îsâ(a.s)'nm "ben kendi irademi değil, beni
gönderenin iradesini gerçekleştirmek için geldim.422", dediğini nakleder.
Mesih'in talebesi Matta, İncirinde şeytanın onu
kendisine secde etmeye çağırıp bütün dünyayı, onun güzelliklerini ve
ziynetlerini göstererek bana secde et ki, bütün bunları sana vereyim, dediğinde
Mesîh ona cevaben, ancak ilahın olan Rabbe ibadet et ve ondan gayrına secde
etme, diye yazılmıştır423; dedi.
Susturucu soruların İkincisi, Mesih'in kendisini
nitelediği şey hakkında şunu soruyoruz: Acaba, bir kısmında doğru bir kısmında
yanlış mıydı? Eğer tamamında doğru idi derseler, o zaman bu, îsâ'nm
gönderilmiş, Allah tarafından terbiye edilmiş olduğunu - yine daha önce îsâ'nm
değindiğim ve açıkladığım sözlerinde olduğu gibi- ve Allah'ın birliğini
kabuldür. Bu ise, onun hak bir ilahtan gelen hak bir ilah olduğunu söyleyen
amentülerinin, içeriğine aykırıdır. Mesîh hakkında, Mesih'in kendisi hakkında
söylediğinin benzerini söyleyen ona inanan, kendisi hakkında söylediğinin tersini
söylayan ise ona muhalefet edendir. Çünkü Mesîh, kendisi hakkında, Yuhanna'nın
ondan hikaye ettiği, "işte ben babama ve babanıza, ilahıma ve ilahınıza
gidiyorum424" sözünü söyler. Yuhanna, İncilinin dördüncü babında, Mesih'in
talebelerine şöyle dediğini nakleder:
Sizi kabul eden beni kabul etmiş olur, ve beni
kabul eden beni göndereni kabul etmiş olur. Peygamber sıfatıyla bir peygamberi
kabul eden, peygamber ecrini alacaktır425. Talebe Yuhanna, İncilinin beşinci
kısmında, gerçekte ben, kendi irademi değil, beni gönderenin iradesini yerine
getirmek üzere geldim. O'nun isteği, bana verdiklerinden hiç birini zayi
etmememdir426. dediğini yazar. Bu ise kendisine peygamberlik verilmiş (mevhûb)
ve gönderilmiş olduğunun kabulüdür, inkarı değil.
422 Yuhanna,
6/38.
423 Matta,
4/9, 10.
424 Yuhanna,
20/18.
425 Matta,
10/40,41.
426 Matta,
18/14; Yuhanna, 6/38,18/9.
95
Susturucu soruların üçüncüsu, ezelî hâlık
hakkında şunu soruyoruz. İlahın ezeldeki durumu ve cevheri değişikliğe
uğrar mı, hastalıklar ve ölüm ona erişir mi, erişmez mi? Eğer, değişir ya da
ölür derlerse, imanları geçersiz olur. Bu sözü söyleyen kimse, Allah'ın
kitabında kendisini hayvanlara, Mesih'in köpeklere ve domuzlara benzettiği,
İşaya peygamberin de "öküz sahibini, eşşekte, efendisinin yemliğini bilir,
İsrâil oğulları ise bunu takdir edemediler427" sözünde eşşeğe ve ineğe
benzettiği kimsedir. Eğer ezelî yaratıcı, değişmez ve ölmez derlerse, bu da
amentülerine aykırı düşmüş olur. Bu amentüye muhalefet eden de onlara göre bu
esasları inkar eden kimsedir. Amentüleri ise, îsâ Mesih yaratıcıdır, yaratılmış
değildir, babasının cevherinden hak bir ilahtan gelen, hak bir ilahtır,
öldürülmüş, asılmış ve eziyet edilmiştir. O zaman onların ilahı, değişmiş ve
ölmüştür 8.
(...)
427 Eşiya,
1/3.
428 Taber,
a.g.e., s 120-123.
96
Dünya insan hayatına sahne olmaya başladığı andan
beri - kısa bir zaman dilimi dışında - iki inanç sistemini bağrında barındırmış
ve kıyamete kadar da barındırmaya devam edecektir.
Evrensel ilkelere sahip olan îslâm, indiği andan
itibaren bu vakiayı hep göz önünde tutmuş ve kendi mensuplarını diğer din
mensuplarıyla olan ilişkilerinde esas alacakları prensipleri vaz ederek komün
ya da getto hayatı istemediğini göstermiştir
"Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan
ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli
davranmaktan menetmez.Allah adalet yapanları sever.
Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan,
sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselerle dost
olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır (Mümtehine
suresi, 8-9).
Bu bir arada yaşama, ister istemez farklı din
sahiplerinin kendi dinlerinin diğer dinlerden üstün olduğu düşüncesine
götürecektir. Bu 'üstünlük' bir çok dinin bir arada yaşadığı ortamda, niçin
bunu değil de ötekini seçtiğine verilen en etkili cevaplardan biridir. Hz.
Peygamber ile başlayan ve Kurâ'nm yönlendirdiği, İslâm'ın son ve Allah katında
en makbul din olması, diğer dinlerin - İlahî kökenli olanlar da dahil - ise
Allah katında kabule şayan olmaması düşüncesi daha sonra oluşacak olan İslâmî
reddiye geleneğinin teşekkül etmesinin temel sebebidir.
Kurân'm İslâm'ın ve onun peygamberinin yüceliği
hakkında verdiği bilgiler müslümanlar için yeterli olmakla birlikte,
"kalplerinin mütmain olması için" bu bilgilerin doğruluğuna referans
gösterilen ehl-i kitab-geçmişli müslümanlardan, bu konuda bilgi istemekten geri
kalmamışlardır. Hristiyan ya da yahudi kaynaklı müslümanlar, bazende sorulmaya
gerek kalmaksızın bu amaca yönelik eserler vermişleridir. Mühtediler tarafından
kaleme ahnanan bu eserler müslümanlarm ehl-i kitap hakkında başlangıçta
97 sahip
olamadıkları bilgi noksanlığının giderilmesine ve reddiyelerde ehl-i kitaba
yöneltilen eleştirilerin hedefini bulmasında önemli bir rol ifa etmişlerdir.Bu
sahada eser kaleme alanlardan biri ise, hak ettiği şöhreti kazanamamış
olan Ali b. Rabben et- Taberî'dir
Müslüman yazarların kullandıkları kaynaklan
belirtme alışkanlığının -özellikle reddiye yazarları arasında- olmaması, XX,
yy'a kadar onun bu sahada yok sayılmasına sebep olmuştur. Üstelik bu
bilinmemezlik yalnızca reddiye sahasındaki katkılarıyla sınırlı kalmamış hayatı
hakkmdaki bilgilere de sirayet etmiştir.
Esas sahası tıp olan Taberî, çoğu tıp ağırlıklı
olmak üzere toplam -bilinen- onbeş eserin sahibidir. Bu eserlerden biri olan
er-Red ale'n-nasârâ ise, İslâm'a girişi üzerine kaleme aldığı bu gelenek içinde
sayısız önceliği olan bir eserdir. Kitap bulunan doğruların yanlışladığı
inancın yanlışlığını, tutarsızlığını ortaya koyma gayretinin bir ürünüdür.
Gayr-i müslimlerle ilişkilerin iyi olmadığı bir
dönemde telif edilmiş olmasına rağmen devlet politikası ile direkt bağlantısı
olmayan bu kitabla Taberî, Hz. îsâ'yı haksız yere çıkartılmaya çalışılan
ilah-insan makamından layık olduğu makama kul-peygamber makamına oturtur.
İnciller, Hz. îsâ'nm kendisinden naklettikleri ve
onun insanlığını ifade ederek uluhiyete yaraşan özelliklerin tanrıya mahsus
olduğunu gösteren ibarelerle doludurlar. Tanrılığını çağrıştıran ibareler ise
bunlarla kıyaslanmayacak kadar azdır. Bu anlamı ifade ettiği söylenen kavram ve
ibareler onların da kutsal kabu ettikleri Eski Ahit'te insanlar için
kullanılıyor olmasına rağmen, azınlığı esas alarak çoğunluğu bunlar cihetinde
tevil etmişlerdi.
Hristiyan kutsal kitaplarından ve aklın
çelişmezlik ilkesinden haraketle bu dinin özünü oluşturan Hz. îsâ'nm,
insanlığının ortaya konmasında Taberî'nin kullandığı deliller, daha sonraki
müslüman reddiye yazarlarının haraket noktası olarak kullanıldığı gibi, bunlar
üzerine yaptıkları kendi katkılarıyla da muazzam bir reddiye
külliyatıoluşturmuşlardır.
Getirdiği eleştirilerin yetkinliği müslüman
reddiye yazarlarının ondan bigane kalmasını önlediği gibi, reddiye dışında
yazılan eserler tarafından da -İmam Mâtûrdî örneğinde olduğu gibi - kullanılmasına
sebep olmuştur.
98
Müslüman dünyadaki üstü örtülü yaygınlığının yanı
sıra Taberî'nin eserinin asıl yaygın olarak bilindiği kesim -hem doğu hem de
batı olmak üzere - Hristiyan dünyasıdır. Bunun böyle olduğu doğu ve batı
kökenli hristiyan asıllı müslümanlarm eserlerinde çok açıktır.
Ayrıca kitabın etkisinin büyüklüğü ve
delillerinin Hristiyan dünyayı rahatsız ettiğinin bir ifadesi ise, yazılışından
y.y'lar geçmiş olmasına rağmen XIII. y.y'da kendisine karşı Mısırlı bir Kipti
tarafından reddiye yazılmış omasıdır.
99
A. Ömer Hilmi, Isa
Meselesi, İstanbul, 1931.
Akkad, Fuat, Kâmus-u
Kitab-ı Mukaddes, Darü's-sekafe, Kahire 1992.
Albayrak, Halis,
Kur’an'ın Bütünlüğü Üzerine, Şule Yayınları, İstanbul, 1992.
Ali, Cevad, d-Mufassai
fi târîhi'l-arab kable'l-İslam, I-X, Mektebetü'n-nahda, Bağdat, 1993.
Anawatl, Georges
C, Polemique Apologie et Dialoque İslama- Chretiens.
Ateş, Süleyman,
Kurâ'n-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara, ts.
Aydın, Mehmet,
Hristiyan Genel Konsilleri ve II. Vtikan Konsili, S.Ü.İ.F. Yayınları,
Konya, 1991.
, Müslümanların
Hristiyanlara Karşı Yazdıâı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, SÜİF
Yayınları, Konya, 1989.
Büyük İslam
Tarihi, Çaö Yayınları, I-XV, İstanbul.
Bammat, Haydar,
İslâm'ın Çehresi, trc.Osman Fehmi Giritli, Sancak Yayınlar, İstanbu ,
1975.
Bayraktar, Mehmet,
İslâm Felsefesine Giriş , A.Ü.İ F Yayınları, Ankara, 1988.
Belâzûrî, Fütûhu'l-büldân,
trc.Mustafa Fayda, Kültür Bakanlıöı Yayınları, Ankara, 1987.
Beyhakî, Târîhu'l-hukkâmi'l-islâm,
thk.M. Kürd Ali Matbaatu't-Terakkî, Dimeşk, 1946.
,Tetimme-i
sivânu'l-hikme, Lahor, 1932.
Bouyges,M, "Nos
İnformations Sur ’Aliy ....At-Taberiy", M.U.S.J, Beyrut, 1949, XXVII,
fas.4
, "Ali b.
Rabben at-Taberiy", Der İslam, Berlin, 193 5, XXII.
Brockelmann, C,
GAL, E. J. Brill, Suplemant I, Leide,1937
,İslâm
Milletler ve Devletler Tarihi, trc:Neşet Çaöatay, A.Ü.İ.F yayınları,
Ankara, 1964
Brown, E. G., La
Medecine Arab (Arabian Medecine), Edition Francaise, Paris, 1933.
100
Bucaille, Maurice,
Kitab-ı Mukaddes, Kuran ve Bilim, trc. Suat Yıldırım, Türkiye
Öğretmenler Vakfı Yayınevi, İzmir, 1985
Bulaç, Ali, Kurâ'n-ı
Kerîm ve Türkçe Anlamı, Girişim Yayınları, İstanbul, 1990.
Câhız, Osman, er-Redale'n-nasârâ,
el-muhtâr min Kitâb-ır-Redale'n-nasârâ, Kâhire Timotheus, “el-Muhâveretü'd-Dînî
elletî cerat beyne'l-halîfeti'l-abbasî el-Mehdî ve Timotheus el-Câsilîki'l-mesîhîyyeti'n-nestûriyye”,
yay, R. Caspar, İslamo-Christian, Roma, 1977, III.
D. B. Macdonald,
“İbn Assai”, İ.A,lstanbul,1993.
De Vaux, B.
Carra, “Sâbiiler”, İA,İstanbul, 1993.
Dvornik, F, Konsiller
Tarihi, İznik'ten II. Vatikan'a, trc: Mehmet Aydın, T.T.K Basımevi, Ankara.
199
Ebû Reyhan Muhammed
b. Ahmed el-Bîyrûnî, Tahkîk-u mâ li'l-hind, Frankfurt University, 1993.
Fayda, Mustafa, "Hz. Muhammed'in Necranlı Hristiyanlarla Görüşmesi ve
Mübâhele", İ.İ.E. Dergisi, Ankara, 1975.
Fîruz Âbâdî, Kamusu'l-muhît,
G, Be.
“Bible”, Encyclopedia Jewish,
Gazzâli, Ebû
Hâmid Muhammed , er-Reddu'l-cemîl li -ilâhiyyeti îsâ bi sarîhi'l-incil,
thk. Abdullah Şarkavi, Dâru'l-hidâye , Kahire, 1982.
Ostrogosky, George,
Bizans Devleti Tarihi, trc. Fikret Işıltan, T.T.K. Basımevi, Ankara,
1991.
Goldziher, “Ehlü'l-kitab”,
ÎA, İstanbul, 1993.
Graf, V. G., Geschictite
de Christlichen arabichen literatür, Biblioteca Apostalıca Vaticano, 1944.
Hamidullah, Muhammed,
İslam Peygamberi, trc:Salih Tuğ, İrfan Yayınevi, İst., 1980.
Harman, Ömer
Faruk," Hristiyanların İslâm'a Bakışı", Asrımızda Hristiyan
-Müslüman Münasebetleri, İlmi Neşriyat, İstanbul, 1993.
, "Abdulahad
Davud”, D.l.A, I, İstanbul 1988.
, “Ahdi Atik” Di A,
İstanbul 1988.
Haşan b.
Eyyub, Risâle Ali b. Eyyub, (İbn Teymiyye'nin el-Cevâbu's-sabîh'inm
içinde), Matbaâtu'l-medenî, Kahire, 1964.
Haşan İbrahim
Haşan, İslâm Tarihî, I-VI, Kayıhan yayınları, İstanbul, 1985 Hamevî, Yâkût,
Mu'cemü'l-büldân, I-IV, Dârü'l-kitâbi'l-arabî, Beyrut, ts.
101
Haseyin, Asaf,
Batının İslam’la Kavgası, trc. Mesut Karaşahan, Pınar Yayınları,
İstanbul, 1990.
Hitti, Philip,
İslâm Tarihi, trc.Salih Tuğ, Boğaziçi Yayınevi, İstanbul, 1989.
Hodgson ,M.G.,
İslâm'ın Serüveni, I-III, trc.heyet, İz Yayınları, İstanbul, 1994.
İbn Ebî Useybia,
Kitâbü Uyûnü'l-enbâ fi tabakâti'l-etibbâ, Tahran, 1882.
İbnü'l-Esîr, el-Kâmilfi’t-ta'rîh,
I-XIII, Dâru's-sadr, Beyrut, 1977.
İbn Hacer, Fethu'l-bârî
bi şerhi Sahîhi’l-Buhârî, I-XIII+I, Dâru'l-maârif, Beyrut, ts.
İbn Hallikan, Vefayâtü'y-a’yân
ve enbâü ve ebnâü'z-zamân, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, I-VIII, ts.
İbn Hazm, el-Faslfi'l-milel
ve'l-ehva-i ve'n-niha\, I-IV, Dâru'l-maârife, Beyrut, 1975.
İbn İsfendiyâr, History
of Taberistan, trc. ve neşr: Edward G. Browne, E.J.W. Gibb Memorialeries
İbn İshak, Siyre,
Hayra Hizmet Vakfı, Konya, 1981.
İbn Kesir, el-Bidâye
ve'n-nihaye, I-VII,Mektebetü'l-Beyrut, Beyrut, 1966.
İbn Kıftî, Kitâb’u-Ihbârui-ulemâ
bi-Ahbâru'l-hukemâ, Mektebetu'l-mütenebbî, Kahire, ts.
İbn Manzûr, Lisâu'l-Arab,
I-XV, Dâru's-sâdır, Beyrut, 1990.
İbn Nedim, el-Fihrist,
thk, Alib. Zeynelâbidîn el-Hâirî el-Mâzenderânî, Matbaatü D ânişkâh,Tahran, ts.
İmam Maturidî, Kitabu't- tevhid,
trc.Hüseyin Suudî Erdoğan, Hicret Yayınları, İstanbul, 1981.
Infancy I,
The Lost Books of The Bible and The forgotten Books of Eden, A Meridian
BookNew American Library, New York and Searbourgowgh, Ontario,1926.
İsmail Başa, Bağdatlı,
Hediyyetu’l-ârifîn ve esmâüi-müellifin ve âsârui-musannifin, M.E.B.
Yayınları, İstanbul, 1951.
Kadir, C.A., "İskenderiye
ve Süryani Düşüncesi, İslâm Düşüncesi Tarihi, I-IV, İz Yayınları, İstanbul,
1990.
Kalkaşandi, Subhu'l-'aşâ DDN+\. Beyrut, 1987.
Karâfî, Şihâbu'd-dîn
Ahmed b. İdrîs el-Mâikî, el-Ecvibetü'l-fâhira, Dârül-kütübi'l- ilmiyye,
Beyrut, 1982.
Karlığa, Bekir,
"Karşı Karşıya İki Dünya". Yedi İklim Dergisi, İstanbul, 1994.
Kaya, Mahmut, "ed-Dîn
ve'd-devle", D.İ.A., İstanbul, 1994
102
Kehhâle, Ö. Rızâ,
Mu'cemu'l-müellifîn Terâcimu'l-musannifin fi'l-kütübi'l-arabiyye, I-
IV,Mektebetü'l-müsennâ, Beyrut, t.s.
Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes birketi,
İstanbul, 1988.
Kuzgun, baban,
Dört İncil, Farklılıkları ve Çelişkileri, İstanbul, 1991.
Kürd Ali, M., Künûzü'l-ecdâd,
Mecelletü'l-mecma'i'l-ilmîyyi’l-arabi, Dimeşk, 1947, XXII.
Lane-Poole, Stanley,
“Creed and Artıcles”, Encyclopedia of Religion and Ethics, IV.
Mes'ûdî, Mürûcü'z-zeheb, I-IV,
Dârü'l-Endülüs, Beyrut, 1966.
Meyerhof, Max,
“Ali b. Rabben at-Taberî ein persicher Artz der a. jahrbunderts n. Ch“,
Zeitschrift der Deutschen Morgenlendischen Gesellschaft, Leipzig, 1931, LXXXV.
, Studies in
Mediavel Arabıc Medecine Veririorm, London, 1984.
Miquel, Andrei,
İslâm ve Medeniyeti, I-II, trc:Ahmet Fidan-Hasan Menteş, Birleşik
Dağıtım, Kitabevi, Ankara, 1991.
Mingana, A, Introduction,
The Book of Religion and Empire, John Royland Library, Manchester, 1922.
, A Semi-Official Defence of İslam,
J.R.A.S, 1920, London
Minorsky, V., “Mâzyar b. Karin”,
İA, İstanbul, 1993.
Muhanımcd Kâmil
Hüseyin, el-Mûcezfî tarihi't-tıb ve’s-saydala inde'l-arap.
Nasr, Seyyid
Hüseyin, İslâm imi, trc:İlhan Kutluer, İnsan Yayınları, İstanbul, 1987
Nirad, Rizaİnzâbî,
"Ali b. Rabben et-Taberî", Dâiretü'l-Maârif Buzurg İslâmi,
1369.
Nuveyhiz, Adil,
Tercümetü'l-müellif ed-Din ved-devle, Dâru'l-afâk, Beyret, ts.
Review Oriental 1841
Risâletü Abdillah
b. İsmâîl el-Haşimî ilâAbdilmesîh el-Kindî yedû bihâ ile'l-islâm ve Risâletü
Abdilmesîh el-Haşimî yeruddu bihâ aleyhi ve yedûhu ile'n-nasrâniyye, Cemiyyetüterakkiyetu'l-maarifı'l-mesihiyye,
London, 1059
Russei, B, Batı
Felsefesi Tarihi, trc. Muammer Sencer, Say Yayınları, İstanbul, 1983
Samir, Khalil,
"Response a'Taberî Siecle Locuvre 'apolegetique dal-Safıs İbn. Assai
(1205-1265) ", İslamo- Christien, Roma, 1987
Sarıkçıoğlu, Ekrem,
Başlangıçtan Günümüze Kadar Dinler Tarihi, Otağ Yayınevi, İstanbul,
1983.
Seyyid Abdülazîz
Sâlim, Târîhu'l-arab kable’l-İslam, Müessesetü Şebâbi'l-câmia,
İskenderiye, trs.
103
Sezgin, Fuat, GAS,
E.J.Brill, Leiden,1970.
Steinschneider, Lit.
d:Juden, ing. trc, London,1857.
, Arap literatür
d. Juden , Frankfurt, 1902
.Taberî, Ali
b. Rabben, ed-Dîn ve'd-devle, thk. Adil Nuveyhiz, Mısır, 1967.
,
Firdevsü’l-hikme, yay. M. Zübeyr Siddikî, Matbâ-î Âfitab, Berlin, 1928.
,Book of Religion
and Empire,trc. A. Mingana, J.R.L., 1922, Manchester.
, Kitâbu'l-lu'lu',
Süleymaniye kütüphanesi, Ayasofya Bölümü, no: 3724, 238b- 248b.
, AR-RADD
ALA-N-NASÂRÂ DE 'ALİ AT-TABARİ, (Edite par) I. A. Khalife, st., W. Kutsch
.st., M.U.S.J., Bayrout (Libnan), 1959, Torna. XXXVI, Fas. 5
, er-Red
ale'n-nasârâ, Süleymaniye kütüphanesi, Şehid Ali Paşa Bölümü,
No: 1628
Taberî, İbn
Cerîr, Târîhui-ümem ve’l-mülûk, I-XII, thk. M. Ebü'1-Fadl İbrahim,
Dârü's- seveydân,
Beyrut, ts.
Taeschner, Franz
, Orient Christtionnus, Lebzig, 1934.
Taylan, Necip,
"Ali b. Rabben et-Taberî\ DİA, İstanbul 1989.
Tercüman, Abdullah
b. Abdullah, Tuhfetü'l-erib fi’r-red ala ehli’s-salib, Hakikat Kitabevi,
İstanbul 1984.
Ulmann, Manfred,
Dıe Medizin Im İslam, E. J. Brill, Leiden/ Köln, 1970.
Unat, Fâik
Reşit, Hicrî Tarihleri Miladî Tarihlere çevirme Klavuzu, T.T.K.
Yayınları, Ankara, 1974. Ünver, Süheyl, “Tıb”, İA, İstanbul, \993.ööbes,
Arthur, Early Versions of the New Testament, Orient-Institu, Stocholm,1954
W. Berthold, Moğal
İstilasına Kadar Türkistan, trc: Hakkı Dursun Yıldız, T.T.K. Yayınları,
1990.
Watt, W. M, Mohammad
at Madine, Oxford Unisersity, Karachi, 1981.
, İslâm
Düüşüncesinin Teşekkül Devri, trc: Ethem Ruhî Fığlalı , Ümran Yayınları,
Ankara, 1981.
, Hz.
Muhammed Mekke’de, trc: Rami Ayaş, Azmi Yüksel, AÜİF Yayınları, Ankara,
1986.
Will Durant, İslâm
Medeniyeti, trc.’Orhan Bahauddin, Tercüman 1001 Temel Eser,ts.
Xavier Jacop, İncil
Nedir?, Ankara, 1985.
Zettersteen , K.
V, “Mütevekkil”, İA, M.E.B.Yayınları, İstanbul, 1993.
104
Zeydan, Corci,
İslam Medeniyet Tarihi, (trc. Zeki Meğamiz) Üçdal Neşriyat, îst. 1978,
IV.
Zirikli, Hayreddîn,
el-Alâm, I-XI, Beyrut, ts.
105
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar