Karanlık ve Şeytan
Hayat bize karanlıktan gelen sorunlar getirir. Gölgeyi şeytanmış gibi
göstermeye gerek yok; o, yüzleşmeye değer tüm sorunların kaynağıdır.
Kulağa garip geldiğini biliyorum. Çünkü "Şeytan ile Tanrı arasındaki
kozmik savaş çok büyüktür," diye düşünmeye meyilliyiz. Aslında bu savaş
çok hassas ve narin. Öz benliğinize yaklaştıkça siz bir bütünün parçası
olduğunuzu algılıyorsunuz.
Bu hayat yaklaşımındaki problem, onun bizim kendi özbenliğimizi bulmamızı
engellemesidir. Bu da bizim için çok önemli olan hayatımızın yaşam alanlarını
tehlikeye sokar. Karanlıkta ortaya çıkan şeytandan kendimizi korumaya
çalışırken, gönülden sevdiğimiz ve bağlı olduğumuz kişileri aramayı,
neşelenmeyi ve mutlu olmayı unutuyoruz. İnsan doğasının karanlık diğer yarısını
nasıl saklarım diye düşünüp dururken, hayatlarımızın derinliğini ve
zenginliğini yaşamakta ve tam kapasitemize ulaşmakta başarısız oluyoruz.
Eğer Tanrı aşk ve sevgi demekse Şeytan neden var?
Şeytanın olmaması fikri sizi rahatsız etmiş olabilir. Öyleyse bu eğilim
nereden gelmişti? Tanrı sadece sevgi demekse, o her şeyden herkesten güçlüyse o
zaman nasıl ona karşı bir varlık var olabiliyordu? Metafizik açıdan
baktığımızda yanıt: "Şeytan diye bir şey yoktur. Tanrının
sevgisinden başka hiçbir şey gerçek değildir."
Bir kitapta şöyle denmektedir: "Her şeyi kapsayan bir şeyin
karşıtı yoktur." Aslında yanılsamadan başka bir şey olmayan dünya
nasıl oluyor da bu kadar güçlü bir şekilde varmış gibi görünebiliyor?
İşte bu sorunun altındaki mantık özgür iradenin prensibidir. Nasıl
kovulmadan önce Şeytan cennetin en güzel meleği, kanserli hücre önceden normal
çalışan bir hücre idiyse, gölge de bizim ters yöne dönen düşünce şeklimizdir.
O, kendini maskeleyen sizin kendinizden nefret etme duygunuzdur. Şeytanın
aksine meleklerin hep kanatlı resmedildiklerini fark edin. Daha geniş açıdan
bakarsak her hikayenin sonunda iyiler kötülere karşı zafer kazanırlar.
alıntı
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar