19. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİNE KARŞI YAPILAN İSYANLARDA İNGİLTERENİN ROLÜ
Bilindiği gibi, İngilizlerin; daha umumi olarak da, Hıristiyan dünyasının
fiili olarak İslâm devletlerine saldırıları Haçlı seferleriyle başlamıştır. Ve
haçlılarla başlamış olan bu saldırılar, 19. ve 20. yüzyıla kadar devam
edegelmiştir.
Ne varki, önceleri tamamen askeri olan bu saldırılar anında, 17. ve
özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda başka yöntemler de kullanmaya başlamışlardır
ki, bunlar misyoner-casus faaliyetleridir.
Bu yıkıcı misyoner faaliyetlerinin başladığı 18. ve 19. yüzyıllarda, en
büyük İslâm devleti olan Osmanlı Devleti olduğundan, bu devlet gizli saldırı
faaliyetlerinin hedefi olarak seçilmiştir.
Misyoner casuslarına bu konudaki direktifleri veren Londra Misyoner
Teşkilatı Başkanı, hedef ve gayelerini şöyle açıklıyordu:
“Biz
İngilizlerin müreffeh ve saadet içinde yaşamamız için, müslümanlar arasına
nifak tohumlarını ekmemiz lâzımdır. Onların içinde ihtilâf kıvılcımlarını
tutuşturmalıyız. Biz, Osmanlı Devletinin her tarafına fitne sokarak, onu
yıkacağız. Böyle yapmazsak, İngilizler gibi küçük bir millet, nasıl müreffeh
olur?
İşte Hempher, bunun içindir ki, İslâm
dünyasını nifak ve fesad ateşine vermeden, onları tefrikaya sokmadan geri
gelme! Osmanlı Devleti ve İran, zayıf dönemlerini yaşıyorlar. Onun için mümkün
mertebe halkı, idarecilere karşı kışkırt! Şunu unutma ki tarih, bütün inkılabların,
idarecilerden memnuniyetsizlik ve halkın ayaklanmasından kaynaklandığını
göstermiştir. Her yerde nifak ve tefrikadan bahset, onları birbirine düşür!...
Eğer sen, İslâm ülkelerinde, Sünni-Şii kavgasını başlatabilirsen, Büyük
Britanya’ya en büyük hizmeti yapmış olacaksınız”[1]
İngiliz misyoner teşkilâtı, Osmanlı Devletini yıkmak için, teşvik edilecek
ihtilâfları da şu şekilde tesbit ediyor:
1.
Kabile ihtilâfları,
2.
Arazi ihtilâfları,
3.
Dinî ihtilâflar,
4.
Milliyetçilik.[2]
Misyonerlerin esas gayelerinin İngiliz siyâsetine hizmet etmek olduğu,
bizzat kendileri tarafından ifâde edilmiştir. Misyoner Herbert bu konuda
şunları söylüyor:
“Bu cemiyetin zahirî vazifesi
Protestanlığı neşr ve ta’mim etmek, gizli görevleri ise İngiliz siyâset ve menfâatini
te’min için keşfiyatta ve teşvikatta bulunmaktır.”[3]
İngiliz siyâsetinin, müslümanlarm yaşadığı ülkelere hakim olabilmesi için
de, İslâm’ın yok edilmesi gereği vurgulanmış, bunu nasıl yapacaklarına dair
kitaplar dahi yazmışlardır ki, bunların en ilginci, misyoner- casus Hampher’in
yazmış olduğu “İslâm’ı nasıl yok edelim?” adlı kitaptır.[4]
İngiltere, Osmanlı Devletine karşı yapılacak olan isyanları teşvik için,
sadece misyoner-casus değil; kâşif, turist, topoğraf v.s. gibi ilim adamları
kisvesinde de ajanları gönderiyor, özellikle Arap müslümanları isyâna davet
ediyordu.
İngiltere Hâriciyesi tarafından görevlendirilen bu casusların yapacakları
tek şey, Osmanlı Devletine karşı isyân başlatmak ve yerli haİka İngiltere’yi
kurtarıcı, yâni hâmi göstermekti. Bunun için de cazip bir bahane bulmuştu;
İstanbul’daki Halife’yi devirip, yerine Arap bir Halife seçmek! Böyle bir
teklifle, Osmanlı Halifesiin gayr-ı meşru olduğunu empoze etmeye çalışan İngiltere’nin
amacı, kendi siyâsetine âlet etmek üzere İslâm’ın kutsal topraklarını ele
geçirmek ve müslümanların hâmisi görünerek, onları Osmanlı Devletine karşı
kışkırtmaktı.[5]
Bunun içindir ki İngiltere, halife olmak üzere, Sultan Abdülhamid’in
yerine Mekke Şerifini teklif ediyordu.[6]
Bazı kaynaklarda[7], ünlü Cemaleddin Afgani’nin
dahi bu hilâfet meselesine karıştığı, 1885’de İngiltere’yi terkedip Orta
Doğu’ya gittiği ve onun gayesinin Arabistan’a gidip, İslâmi hilâfeti
canlandırmak ve kurulacak olan bu hilâfete Yemen imâmını teşkvik ederek, onu hilâfete
geçirmek olduğu; buna da muvaffak olamazsa, Necid’de medenî(!) bir İslâmi
saltanat vücuda getirmek istediği belirtilmektedir.
Kaynaklarda bu hadiseyi okuyunca, -doğruluğu halinde- Sultan Abdülhamid’in,
Cemaleddin Afgani’ye neden güvenmediği daha iyi anlaşılıyor.
Bu hilâfet meselesi yanında, İngiltere Araplara bağımsızlık vadederek
onları Türklere karşı isyâna davet edip kışkırtıyor[8] bu
vaadlerle de Arap şeyhlerini ve kabile reislerini kendisine bağladıktan sonra,
topraklarına el koyuyordu.[9]
Yemen’e gitmekte olan bir Osmanlı Paşasını karşılamak için, Osmanlı
bayrağı asan Sultan Abdullah b. Ömer’e; Aden’deki İngiliz temsilcisi General
Blair bir mektup göndererek, onu bu haraketinden dolayı şöyle ikâz ediyor:
“...Bir Osmanlı vatandaşı imişsiniz gibi,
niçin Türk bayrağı astınız? Bu haberin doğru olmadığını ümid ediyoruz... Sizden
bilgi almak için Arap[10]
adındaki gemimizi gönderiyoruz.” Belge şöyle devam ediyor: “Dostluğumuzun bir
nişânesi olmak üzere, küçük bir hediye olan 25 dolar gönderdik.” [11]
İngiltere, Osmanlı Devletine karşı olan bu siyasetini özellikle Araplar
arasında yürüttüğü için, bu gizli görevleri üstlenecek olan ajanlarına çok
güzel Arapça öğretiyor, onları İslâm dini sahasında da eğitiyordu. Onlar, bu
amaçla, “Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, onları aldatıp
bağımsızlıktan sözederek; fakat herşeyden evvel, kendi adalarının çıkarlarını
gözönünde tutarak çalıştılar.”[12]
Osmanlı Devletine yönelik bu gizli örgütlerin en tehlikelileri, muhtedi
kılığına girip, müslüman olduklarını iddia eden ve bu suretle Arap aşiret ve
kabileleri arasına karışarak, onları çeşitli vaadlerle isyâna davet eden
misyoner-casuslardı.
Meselâ, Abdullah Mansur takma adını alıp, müslüman olduğunu iddia eden;
fakat aslında, İngiliz hariciyesinde görev yapan Wayman Bury bunlardan bir tanesidir.
Mr. Bury, Orta Doğu’daki misyonundan sonra Londra’ya dönüp yazmış olduğu
“Arabia Infelıx or the Turks in Yemen” (London, 1915) adlı kitabında, bu kabil
faaliyetlerini uzun uzadıya anlatmaktadır.
İngiltere’nin Osmanlı Devletine karşı özellikle Arabistan ve Yemen’de
çıkartılan isyanlarda teşvikçi ve kışkırtıcı olarak kullandığı ajanlardan
birisi de, Hacı Ali takma adıyla faaliyet gösterip esas kimliğini gizleyen
Mr. Wavell’dır. Nitekim yukarıda adı geçen W. Burry, arkadaşı Wavel’den
bahsedince, onun da, başka bir misyoner-casus olan Mr. Harris gibi, kıyafet
değiştirilip Yemen’e gönderilen bir ajan olduğunu söylemektedir.[13]
Hacı Ali takma adıyla Yemen’e giden Mr. Wavell, misyonerlerin merkezi olan
Hudeyde’ye inmiştir. Durumundan şüphelenen Osmanlı makamları Sana’ya gidişini
yasakladıkları halde, o gizlice San’a’ya kaçmış ve orada bazı faaliyetlerde
bulunmuştur. San’a’da yakalanan Wavell, emniyet altında tekrar Hudeyde’ye
yollanmak istenince, anlaşılmaz bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Uzun
araştırmalardan sonra tekrar bulunan Wavell, yerli halk gibi yüzünü boyamış,
belinde bir peş- temal ve elbiseleri altında bir fişeklik taşıyordu. Üzerinde
yapılan aramada, iki pasaport çıkmış; bunlardan biri İngiliz Hâriciyesi
tarafından verilen ve Arthur Bengual’a ait pasaport, diğeri de Marsilya’daki
Osman- lı Konsolosluğundan, Zengibarlı Ali b. Muhammed adına verilmiş
pasaporttur. Wavell’in kendi ifadesinden, İngiliz ordusunda çalışan bir subay
olduğu anlaşılmış ve Hudeyde’deki İngiliz konsolosluğuna teslim edilmiştir.[14]
Arapları bu şekilde Osmanlı Devletine
karşı isyana davet eden İngiltere, kendi safına geçen şeyh ve kabile
reislerini gerek para, gerekse silâh yönünden desteklemiş; kendi menfaatleri
için bu konuda hiçbir fedâkârlıktan çekinmemiştir.
Meselâ; elimizdeki vesikalardan
anlaşıldığına göre, Yemen’de Osmanlı Devletine karşı isyân eden Mehdi İdris,
İngilizlerden çok miktarda para almış, bu parayı da çıkarttığı isyanlarda
kullanmıştır.[15]
19. yüzyılda, Osmanlılara karşı yapılan isyanlarda kullanılan silâh ve
cephanenin çoğu da, Fransa ve İtalya’nın yanında, özellikle İngiltere
tarafından sağlanıyordu.
Öyle ki, bu konu, yâni İngiltere’nin Osmanlılara karşı organize ettiği
silâh kaçakçılığı, iki devlet arasında bir takım nota ve protestoların
teatisine sebebiyet vermiştir ki, burada bunun teferruatına girmiyoruz.[16]
İngilizler yanında, Osmanlıyı parçalamaya karar vermiş olan bütün Batılı
devletlerin[17]
müştereken güttükleri bir taktik de, Osmanlıların İslâm’ı gerilettiği iddiasıydı.
Avrupalı ajanlar, Araplara şöyle diyorlardı: “Önceleri İslâm, güzel ve mükemmel
bir medeniyet olup, ilim, şiir, sanat ve icadlar barınağı iken, OsmanlI’yla
beraber O’na gerileme, cehâlet ve kısırlık girmiştir.”[18]
Batılı ajanların bu telkinleri bir takım Arap müellifler üzerinde de
tesirler göstermiş, onlar da bu fikirleri eserlerinde işlemişlerdir. Mısırlı
tarihçi Ahmed Emin bile şöyle demektedir:
“Devlet işleri Türklerin eline geçince, memleketi hüzün ve ızdırap
kapladı. Onlar İran’lıdan ve Arap’tan nefret ederler. Birbirleriyle de
anlaşamazlar. Mala karşı aç gözlü olup, doymasını bilmezler.”[19]
İngiltere Osmanlı tebaası olan ve irken Türk olmayan müslümanları bu
şekilde kandırdıktan sonra, onların milli duygularını da kışkırtarak, isyân
etmelerine yardımcı olmuştur. Bu yeni akımda da, yâni milliyetçilik konusunda
da, özellikle Osmanlı Devletinin gayr-ı müslim tebaasından istifade ediliyordu.
Batı’nın, Osmanlı Devletini parçalamak için propagandasını yaptığı
milliyetçilik akımı, Pan-Türkizm, Pan-Arabizm gibi hareketlerin doğmasına sebep
oldu ki, bu örgütlerin üyeleri incelendiğinde, ekseriyetinin gayr-ı müslim
oldukları görülecektir.[20]
Osmanlı Devletinin son dönemlerinde de, Law- rance’lerle, yahudi
Karasu’larla, Ermeni Arap’larla birleşen bu türedi örgütler,
Sultan Abdülhamid’i devirecek ve İngiltereye bayram ettireceklerdir.[21]
Osmanlı Devletine Karşı Yapılan İsyanlarda
İngiliz-Fransız Silâh Kaçakçılığı
Bugün bile, bir devleti yıkmak için örgütlenen grupların istifâde ettiği en
önemli yöntemlerden birisi, belki başta geleni silah kaçakçılığıdır.
19. yüzyılda Osmanlı Devletini parçalayıp, bu parçaları kendi aralarında
paylaşmak için, Avrupa devletleri âdetâ yarışmışlardır. Bu paylaşma işinin nasıl
yapılacağı, projeler halinde hazırlanmış,[22]
Osmanlı Devletine “Hasta adam” denilerek sun’i olarak bir Şark meselesi
(Question d’Orient) ortaya atılmıştır.[23]
Bereket versin ki, Avrupa devletleri çoğu kez bu konuda anlaşamamış ve
Gustave Le Bon’un deyişiyle 100 “İstanbul yüzünden”, yâni İstanbul’un
kimin payına düşeceği meselesinden dolayı, Türkiye paylaşılamamıştır.
Şüphesizdir ki, böyle sınırlı bir araştırmada, Batı’nın Osmanlı Devletine
karşı yönelttiği bütün yıkıcı faaliyetlerden sözedemeyiz. Biz, bu eylemlerin
bir kısmını teşkil eden; Osmanlı Devletine karşı Avrupa’nın ve özellikle
İngiltere ve Fransa’nın yürüttüğü silah kaçakçılığını ele alacak; bu konudaki
birkaç arşiv vesikasını değerlendirmeye çalışacağız. Bunu yaparken de, sadece
II. Abdülhamid dönemi olan 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında
Yemen ve Arabistan kıyılarında yapılan silâh kaçakçılığını mevzubahs edeceğiz.
Bilhassa 19. yüzyılda, sömürgeci ve yayılmacı politikalarıyla sadece Uzak
Doğu ve Afrika değil, Orta Doğuda da faaliyetlerini yoğunlaştırdılar.
Osmanlı Devletine karşı uygulanacak yeni yöntem şuydu: Osmanlı Devletinin;
irken Türk olmayan tebaasını Devlet’e karşı isyân ettirmek ve bunun için her
türlü imkânı hazırlamak.
Bir yandan, Avrupa’nın baskısıyla ilân edilen Tanzimat Fermanının
kendilerine sağladığı haklardan bilistifade gayr-ı müslimler isyân ederken,
öbür yandan da, müslüman olan Araplara da Osmanlıların, veya daha somut
olarak Türklerin İslâm’ı gerilettiği fikri aşılanarak, müslüman Araplar İslâm’ı
ve Hilâfet’i kurtarmaya davet ediliyorlardı.
Batı’nın kışkırtmalarıyla Osmanlı Devletine karşı başlatılan isyanların
gayesine ulaşması için, İngiltere ve Fransa, hatta İtalya, Kızıldenize her
türlü silahı ulaştırıyor; isyancı Araplara dağıtıyordu.
Kızıldeniz boyunca, Yemen ve Arabistan kıyılarında yapılan bu silah
kaçakçılığını; İngiltere Aden’den, Fransa ise sömürge haline getirdiği
Cibuti’den idare ediyordu.[24]
İngiltere, mahalli aşiret reislerine bazı şahsi menfaatler sağlayarak,
onlara Osmanlı Devletine karşı istiklâl mücadelelerine girme fikri aşılıyor ve
İngiliz kışkırtmalarına kanan bu kabile reisleri İngiltere’nin sağladığı silâh
ve diğer imkânlarla isyan ediyorlardı. Üstelik, İngiltere bunu yaparken de,
bazan bu kabilelerin istiklâllerini resmen savunur duruma düşüyor ve bunu
Osmanlı Devletine bildirmekten çekinmiyordu.[25]
İngiliz Devleti bu siyasetle, sureta Arap kabilelerinin hamisi pozisyonuna
giriyor; meselenin aslından habersiz kabile reisleri vasıtasıyle Osmanlı
topraklarında sömürge odaklarını kuruyordu. Osmanlı Devleti notalar vererek bu
işe müdâhele etmek isteyince de, İngiliz hükümeti, kabile reislerinin
kendisine bağlılıklarını bahane ederek, onların hâmisi sıfatıyla haklarını koruduğunu,
Devlet adamları Lord Salisbury’nin ağzından ifâde ediyordu.[26]
Nitekim İngiltere bu maksatla Scott adındaki kruvazörünü Yemen ve Arabistan
sahillerine göndermiş; onun bu hareketi, Osmanlı Devleti ile gerginliğe sebep
olmuştur. Bu konu ile ilgili bir vesikada, aynen şunları okuyoruz:
“14 Nisan 1319 tarihli tezkere-i hususiyye sûretidir.
İngiltere’nin dört top ve 140 neferi hâmil Scott nâmında bir kruvazörü
Hudeyde’ye gelerek, karantine münâsebetiyle ihtilât etmemiş iken, kaçakçılar
tarafından sanbuklarla esliha ihrâc edeceği bahanesiyle Zebi- le kazası
sevahiline giderek harice efrâd çıkarmış olduğu ve vapurun hareket ve
muamelesini Konsoloshanece bir eser-i hayır hahî suretinde gösterilmiş ise de,
vapurdan harice çıkan zabıtan ve efrâdın günlerce kabâil içinde
gezerek Ingiltere himâyesine girerlerse her türlü tekaliften azade ve her nev i
ticarette serbest bırakılacakları yolunda lisân kullandıkları ihbarat ve
tahkikat- ı ahireden anlaşıldığı, Yemen vilâyet-i celilesinden arz ve iş’ar
kılınmış ve bir vapurun Zebile sevahiline gidip, efrâd çıkarması nizâmât-ı
sıhhiyeye münâfi olduğu gibi, eslihay-ı harbiyyenin men’i içün sefain-i
ecnebiyye- nin sevahil-i Osmaniyyede ta’kibat ve müdahalat icra etmelerine bir
güne lüzum ve hak tasavvur edilemiyeceği de derkâr bulunmuş olduğundan ve
bundan dolayı İngiltere hükümetine beyân-ı şikâyet edilmekle beraber sevahil-i
Osmaniyyede kaçakçılık ve bu türlü hâlât vukûuna meydan verilmemek için
oralarda sefâin-i Osmaniyyenin dolaştırılması lâzım geleceğinden keyfiyetin
ona göre Meclis-i Mahsus-ı Vükelaca teemmül ve müzakeresiyle kararatın
bamazbata arz-ı hakpay-ı ali kılınması şerefsudur buyurulan irade-i seniyye-i
cenab- ı hilafet penahi icab-ı alisinden olmağla ol babda emru- ferman.”[27]
İngilterenin isyancılara silah temin etmek üzere görevlendirdiği Scott
kruvazörünün faaliyetleri hakkında, 27 Nisan 1902 tarihinde, Hariciye nazırı
Tevfik Paşa tarafından Osmanlı Devletinin Londra sefiri olan Antopulos Paşa’ya
çekilen telgrafta şöyle denilmektedir.
“Yemen valisi, İngiliz donanmasına ait Scott kruvazörünün Zebile kazası
kıyılarına gelerek, subay ve tayfalarını karaya çıkardığını telgrafla haber
verdi. Her ne kadar İngiliz konsolosluğu, adı geçen kruvazörün bu hareketinin
kötü niyetli değil, bilâkis kaçakçılar vasıtasiyle sanbuklarla yapılan silah
kaçakçılığını önlemek için olduğunu belirttiyse de, İngiliz subay ve tayfaları
kabileler arasında dağılarak, günlerce kalmışlar ve yerli halka, İngiltere’nin
himayesine girdikleri takdirde her türlü hürriyete sahip olacaklarını ve
kurtulacaklarını (!) propaganda etmişlerdir.”[28]
Scott kruvazörü önceleri Hudeyde’ye karantina bahanesiyle Hudeyde’ye
yaklaşmış, fakat karantina işini bir tarafa bırakarak yukarıda belirtildiği
gibi Zebile sahillerine subay ve asker çıkararak Osmanlılar aleyhinde
propaganda yapmışlardır.
Kaldı ki, silah kaçakçılığını önleme hakkı, İngiltere gibi yabancı
devletlerin değil, Osmanlı Devletinindi.
Scott kruvazörünün bu hareketi üzerine, Osmanlı Devletinin İngiltere’ye
verdiği protesto notasına karşılık olarak, İngiltere’de 12 Haziran 1902
tarihli bir cevabi nota vermiştir.[29]
Görüldüğü gibi, İngiltere’nin Osmanlı Devleti sınırları dahilinde
giriştiği menfi propaganda ve teşvik ettiği silah kaçakçılığı o dereceye
varmıştır ki, devletler arası nota teatilerine sebebiyet vermiştir.
Bir yandan İngiltere, öbür yandan da Fransanne yürüttüğü bu silah kaçakçılığının tafsilatı
hakkında bir başka vesikamız şu bilgileri vermektedir:
“Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye
Müdürri- yeti Şubesi
... Hudeyde Mutasarrıflığına yazılan 14
Eylül 1329 tarihli ve 113 numaralı tahriratın sureti:
Yemen kıt’asında iğtişaşat-ı dahiliyyeyi
günbegün tevsi ve kabâilin temerrüd ve isyanını tezyide vasıta-ı yegâne olan esliha
ve cephanesinin Afrika sahilinde bulunan ve Fransa müstemlekesinin iskelesi
olan Cibuti nam mahalden idhal edilmekte olduğu ma’lum-ı alileridir...
“Cibuti’de AvrupalIlardan mürekkeb bir
esliha ve cebhane celbederek Fransa hükümetinin ruhsat-ı mahsusasiyle Cubiti’ye
ihraç ederler, işbu eslihanın kısm-ı küllisi gümrükten imrâr edilerek, doğrudan
doğruya şimendifer vasıtasıyle Habeşistan’a sevkolunur. Yemen sahiline
sevkolunacak eslihayı Cibuti’de bulunan ve Fransa hükümetinin taht-ı
muhafazasında olan silah deposunu naklettikten sonra, balada isimleri arz ve tadat
kılman esliha kaçakçıları tarafından peyderpey mubayaa edilerek Yemen
sahillerine sanbuklarla sevkolunur. Fransa, İngiltere, İtalya hükümetleri
kendi bandıraları altında bulunan sefain-i sağire ile esliha nakline müsaade
etmediklerinden silah kaçakçılığı, Osmanlı sancağı hamil sanbuklar tarafından
icra kılınır.[30]
“Cibuti’den, bir ğara tüfengin hadd-i
a’zami olarak fiyatın iki ve asgari olarak dokuz ve bir sandık cephanenin 68
ila 72 riyaldir. ”
Fransa ile İngiltere, yâ da umumi olarak Batı’nın bütün müstemlekeci
devletleri, bu silah kaçakçılığından fevkalade büyük meblağlar halinde döviz
kazanmaktadırlar. Nitekim aynı vesikada şunları okuyoruz: “Fransa hükümeti,
her bir tüfenkten ihracında 5 frank resm istifade eder.”
Fransa memurlarının bu kaçakçılara nasıl yardımcı olduklarını da vesikamız
şöyle anlatmaktadır:
“Silah kaçakçıları kumpanyadan aldıkları
tüfenk ve cebhaneyi alarak hükümet memurlarının nezareti altında sanbuklara tahmil
ettikten sonra Fransa müstemlekesinin diğer iskelelerine çıkarılmaması için hükümetten
terfik olunan devriye sanbuk veya vapurla hudud haricine kadar sevkettikten
sonra serbest bırakılırlar. İşbu hudud Perim adası karşısında, Afrika sahilince
Cebel-i Siyan nâm mahaldir.”
Silâh kaçakçılığının yapıldığı mevsim hakkında da aynı vesikada şu bilgiler
verilmektedir:
“Silah kaçakçılığı ekseriyetle cenub
rüzgarlarının hululettiği kış mevsiminde icra kılınır. Kaçakçıların bu mevsimi
intihabda maksadları, şiddetli rüzgarların sevk ve tesiriyle az zamanda
mahall-ı maksudlarına vasıl olmak ve Yemen’de me’mur bulunan tasarruf sefa-
inin evsaf-ı matlubeyi haiz olmamasından istifade eylemektir... Kaçakçılar
Cibuti’den hareketle Fransa hududunu geçip bitaraf sulara girdikten sonra
Perim’den itibaren Cebel-i Ruzfer (), Cebel-i Bernir O, Cebel-i Yutr ()
kanallarından bilistifade, gece dahi seyrederek bir gün bir gecede Kumran’dan
bed’ile el-Burk istikametine kadar devam eden arızalı şahlarla muhat cezair-i
haliy arasında girip, mukaddema ihzar edilmiş olan casusların delaletiyle emin
bir vaziyette Yemen sahilindeki mersay-ı haliyyeye girerler...”108
Yemen ve Arabistan kıyılarında silâh kaçakçılığı yapan İngiliz, Fransız ve
İtalya gemilerini kontrol için Hariciye Nezareti hukuk müşavirleri tarafından
arze- dilen mazbatada da bu kaçakçılara karşı alman tedbirler şöyle
sıralanmaktadır:
“Esliha ve mühimmât-ı haribiyye kaçakçısı olmaları hususunda emârât-ı
kaviyye gösteren merâkib-i bahriyye gidilip, mevridi, veche-i azimeti,
tabiiyeti ve hamulesinin cinsi ve bu gibi ahvâli sual ve evrakı muayene
olunup, Konsolos makam olan en yakın limana götürülecektir.
“Fransa Hariciye Nezareti umûr-ı şarkiyye
müdürünün izâhât-ı şifahiyesinden müstefâd olduğu üzere Fransa hükümetinin
muvafakat-ı vakıası, tahkik-i ahvali murad olunan sefinenin adem-i itaati
halinde top endahtı suretiyle ihtar-ı mu’tad icrasından sonra teda- bir-i
cebriyye ittihazına şamildir.
Şüpheli sefâin konsoloshane memuru
huzurunda hemen teharri edilip kaçak hamule bulunursa müsadere olunacak ve ne
geminin sahibinin ve ne de kaptanının bu yüzden tazminat iddiasına hakkı
olmayacaktır. Mamafih şüpheli şefin harb kaçağı idadına dahil olan mevad ve
eşyadan hiç birini muhtevi olmadığı akdirde Fransa hükümeti tazminat iddiasına
kıyam edecek gibi görünüyor,”[31]
Değerlendirme
Yukarıdaki vesikalarda da açıkça görüldüğü gibi, Osmanlı Devletine karşı
yapılan isyanlarda, İngiltere ve Fransa, diğer faaliyetler yanında, silah
kaçakçılığında da önemli bir rol oynamışlar, asilere silah temin etmişlerdir.
Ne var ki biz, böyle sınırlı bir araştırmada Osmanlıya karşı yapılan
isyanlardaki silâh kaçakçılığının sadece bir bölgesine ait olanından
sözedebildik ve bunun için, yüzlerce vesikadan ancak bir kaçını değerlendirdik.
Kaynak: Prof. Dr.
İçimizdeki Müslüman Görünen Kafirlere Karşı Uyanık Olmalıyız
19. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİNE KARŞI YAPILAN
İSYANLARDA İNGİLTERENİN ROLÜ
Bilindiği gibi, İngilizlerin; daha umumi olarak da, Hıristiyan dünyasının
fiili olarak İslâm devletlerine saldırıları Haçlı seferleriyle başlamıştır. Ve
haçlılarla başlamış olan bu saldırılar, 19. ve 20. yüzyıla kadar devam
edegelmiştir.
Ne varki, önceleri tamamen askeri olan bu saldırılar anında, 17. ve
özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda başka yöntemler de kullanmaya başlamışlardır
ki, bunlar misyoner-casus faaliyetleridir.
Bu yıkıcı misyoner faaliyetlerinin başladığı 18. ve 19. yüzyıllarda, en
büyük İslâm devleti olan Osmanlı Devleti olduğundan, bu devlet gizli saldırı
faaliyetlerinin hedefi olarak seçilmiştir.
Misyoner casuslarına bu konudaki direktifleri veren Londra Misyoner
Teşkilatı Başkanı, hedef ve gayelerini şöyle açıklıyordu:
“Biz
İngilizlerin müreffeh ve saadet içinde yaşamamız için, müslümanlar arasına
nifak tohumlarını ekmemiz lâzımdır. Onların içinde ihtilâf kıvılcımlarını
tutuşturmalıyız. Biz, Osmanlı Devletinin her tarafına fitne sokarak, onu
yıkacağız. Böyle yapmazsak, İngilizler gibi küçük bir millet, nasıl müreffeh
olur?
İşte Hempher, bunun içindir ki, İslâm
dünyasını nifak ve fesad ateşine vermeden, onları tefrikaya sokmadan geri
gelme! Osmanlı Devleti ve İran, zayıf dönemlerini yaşıyorlar. Onun için mümkün
mertebe halkı, idarecilere karşı kışkırt! Şunu unutma ki tarih, bütün inkılabların,
idarecilerden memnuniyetsizlik ve halkın ayaklanmasından kaynaklandığını
göstermiştir. Her yerde nifak ve tefrikadan bahset, onları birbirine düşür!...
Eğer sen, İslâm ülkelerinde, Sünni-Şii kavgasını başlatabilirsen, Büyük
Britanya’ya en büyük hizmeti yapmış olacaksınız”[1]
İngiliz misyoner teşkilâtı, Osmanlı Devletini yıkmak için, teşvik edilecek
ihtilâfları da şu şekilde tesbit ediyor:
1.
Kabile ihtilâfları,
2.
Arazi ihtilâfları,
3.
Dinî ihtilâflar,
4.
Milliyetçilik.[2]
Misyonerlerin esas gayelerinin İngiliz siyâsetine hizmet etmek olduğu,
bizzat kendileri tarafından ifâde edilmiştir. Misyoner Herbert bu konuda
şunları söylüyor:
“Bu cemiyetin zahirî vazifesi
Protestanlığı neşr ve ta’mim etmek, gizli görevleri ise İngiliz siyâset ve menfâatini
te’min için keşfiyatta ve teşvikatta bulunmaktır.”[3]
İngiliz siyâsetinin, müslümanlarm yaşadığı ülkelere hakim olabilmesi için
de, İslâm’ın yok edilmesi gereği vurgulanmış, bunu nasıl yapacaklarına dair
kitaplar dahi yazmışlardır ki, bunların en ilginci, misyoner- casus Hampher’in
yazmış olduğu “İslâm’ı nasıl yok edelim?” adlı kitaptır.[4]
İngiltere, Osmanlı Devletine karşı yapılacak olan isyanları teşvik için,
sadece misyoner-casus değil; kâşif, turist, topoğraf v.s. gibi ilim adamları
kisvesinde de ajanları gönderiyor, özellikle Arap müslümanları isyâna davet
ediyordu.
İngiltere Hâriciyesi tarafından görevlendirilen bu casusların yapacakları
tek şey, Osmanlı Devletine karşı isyân başlatmak ve yerli haİka İngiltere’yi
kurtarıcı, yâni hâmi göstermekti. Bunun için de cazip bir bahane bulmuştu;
İstanbul’daki Halife’yi devirip, yerine Arap bir Halife seçmek! Böyle bir
teklifle, Osmanlı Halifesiin gayr-ı meşru olduğunu empoze etmeye çalışan İngiltere’nin
amacı, kendi siyâsetine âlet etmek üzere İslâm’ın kutsal topraklarını ele
geçirmek ve müslümanların hâmisi görünerek, onları Osmanlı Devletine karşı
kışkırtmaktı.[5]
Bunun içindir ki İngiltere, halife olmak üzere, Sultan Abdülhamid’in
yerine Mekke Şerifini teklif ediyordu.[6]
Bazı kaynaklarda[7], ünlü Cemaleddin Afgani’nin
dahi bu hilâfet meselesine karıştığı, 1885’de İngiltere’yi terkedip Orta
Doğu’ya gittiği ve onun gayesinin Arabistan’a gidip, İslâmi hilâfeti
canlandırmak ve kurulacak olan bu hilâfete Yemen imâmını teşkvik ederek, onu hilâfete
geçirmek olduğu; buna da muvaffak olamazsa, Necid’de medenî(!) bir İslâmi
saltanat vücuda getirmek istediği belirtilmektedir.
Kaynaklarda bu hadiseyi okuyunca, -doğruluğu halinde- Sultan Abdülhamid’in,
Cemaleddin Afgani’ye neden güvenmediği daha iyi anlaşılıyor.
Bu hilâfet meselesi yanında, İngiltere Araplara bağımsızlık vadederek
onları Türklere karşı isyâna davet edip kışkırtıyor[8] bu
vaadlerle de Arap şeyhlerini ve kabile reislerini kendisine bağladıktan sonra,
topraklarına el koyuyordu.[9]
Yemen’e gitmekte olan bir Osmanlı Paşasını karşılamak için, Osmanlı
bayrağı asan Sultan Abdullah b. Ömer’e; Aden’deki İngiliz temsilcisi General
Blair bir mektup göndererek, onu bu haraketinden dolayı şöyle ikâz ediyor:
“...Bir Osmanlı vatandaşı imişsiniz gibi,
niçin Türk bayrağı astınız? Bu haberin doğru olmadığını ümid ediyoruz... Sizden
bilgi almak için Arap[10]
adındaki gemimizi gönderiyoruz.” Belge şöyle devam ediyor: “Dostluğumuzun bir
nişânesi olmak üzere, küçük bir hediye olan 25 dolar gönderdik.” [11]
İngiltere, Osmanlı Devletine karşı olan bu siyasetini özellikle Araplar
arasında yürüttüğü için, bu gizli görevleri üstlenecek olan ajanlarına çok
güzel Arapça öğretiyor, onları İslâm dini sahasında da eğitiyordu. Onlar, bu
amaçla, “Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, onları aldatıp
bağımsızlıktan sözederek; fakat herşeyden evvel, kendi adalarının çıkarlarını
gözönünde tutarak çalıştılar.”[12]
Osmanlı Devletine yönelik bu gizli örgütlerin en tehlikelileri, muhtedi
kılığına girip, müslüman olduklarını iddia eden ve bu suretle Arap aşiret ve
kabileleri arasına karışarak, onları çeşitli vaadlerle isyâna davet eden
misyoner-casuslardı.
Meselâ, Abdullah Mansur takma adını alıp, müslüman olduğunu iddia eden;
fakat aslında, İngiliz hariciyesinde görev yapan Wayman Bury bunlardan bir tanesidir.
Mr. Bury, Orta Doğu’daki misyonundan sonra Londra’ya dönüp yazmış olduğu
“Arabia Infelıx or the Turks in Yemen” (London, 1915) adlı kitabında, bu kabil
faaliyetlerini uzun uzadıya anlatmaktadır.
İngiltere’nin Osmanlı Devletine karşı özellikle Arabistan ve Yemen’de
çıkartılan isyanlarda teşvikçi ve kışkırtıcı olarak kullandığı ajanlardan
birisi de, Hacı Ali takma adıyla faaliyet gösterip esas kimliğini gizleyen
Mr. Wavell’dır. Nitekim yukarıda adı geçen W. Burry, arkadaşı Wavel’den
bahsedince, onun da, başka bir misyoner-casus olan Mr. Harris gibi, kıyafet
değiştirilip Yemen’e gönderilen bir ajan olduğunu söylemektedir.[13]
Hacı Ali takma adıyla Yemen’e giden Mr. Wavell, misyonerlerin merkezi olan
Hudeyde’ye inmiştir. Durumundan şüphelenen Osmanlı makamları Sana’ya gidişini
yasakladıkları halde, o gizlice San’a’ya kaçmış ve orada bazı faaliyetlerde
bulunmuştur. San’a’da yakalanan Wavell, emniyet altında tekrar Hudeyde’ye
yollanmak istenince, anlaşılmaz bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Uzun
araştırmalardan sonra tekrar bulunan Wavell, yerli halk gibi yüzünü boyamış,
belinde bir peş- temal ve elbiseleri altında bir fişeklik taşıyordu. Üzerinde
yapılan aramada, iki pasaport çıkmış; bunlardan biri İngiliz Hâriciyesi
tarafından verilen ve Arthur Bengual’a ait pasaport, diğeri de Marsilya’daki
Osman- lı Konsolosluğundan, Zengibarlı Ali b. Muhammed adına verilmiş
pasaporttur. Wavell’in kendi ifadesinden, İngiliz ordusunda çalışan bir subay
olduğu anlaşılmış ve Hudeyde’deki İngiliz konsolosluğuna teslim edilmiştir.[14]
Arapları bu şekilde Osmanlı Devletine
karşı isyana davet eden İngiltere, kendi safına geçen şeyh ve kabile
reislerini gerek para, gerekse silâh yönünden desteklemiş; kendi menfaatleri
için bu konuda hiçbir fedâkârlıktan çekinmemiştir.
Meselâ; elimizdeki vesikalardan
anlaşıldığına göre, Yemen’de Osmanlı Devletine karşı isyân eden Mehdi İdris,
İngilizlerden çok miktarda para almış, bu parayı da çıkarttığı isyanlarda
kullanmıştır.[15]
19. yüzyılda, Osmanlılara karşı yapılan isyanlarda kullanılan silâh ve
cephanenin çoğu da, Fransa ve İtalya’nın yanında, özellikle İngiltere
tarafından sağlanıyordu.
Öyle ki, bu konu, yâni İngiltere’nin Osmanlılara karşı organize ettiği
silâh kaçakçılığı, iki devlet arasında bir takım nota ve protestoların
teatisine sebebiyet vermiştir ki, burada bunun teferruatına girmiyoruz.[16]
İngilizler yanında, Osmanlıyı parçalamaya karar vermiş olan bütün Batılı
devletlerin[17]
müştereken güttükleri bir taktik de, Osmanlıların İslâm’ı gerilettiği iddiasıydı.
Avrupalı ajanlar, Araplara şöyle diyorlardı: “Önceleri İslâm, güzel ve mükemmel
bir medeniyet olup, ilim, şiir, sanat ve icadlar barınağı iken, OsmanlI’yla
beraber O’na gerileme, cehâlet ve kısırlık girmiştir.”[18]
Batılı ajanların bu telkinleri bir takım Arap müellifler üzerinde de
tesirler göstermiş, onlar da bu fikirleri eserlerinde işlemişlerdir. Mısırlı
tarihçi Ahmed Emin bile şöyle demektedir:
“Devlet işleri Türklerin eline geçince, memleketi hüzün ve ızdırap
kapladı. Onlar İran’lıdan ve Arap’tan nefret ederler. Birbirleriyle de
anlaşamazlar. Mala karşı aç gözlü olup, doymasını bilmezler.”[19]
İngiltere Osmanlı tebaası olan ve irken Türk olmayan müslümanları bu
şekilde kandırdıktan sonra, onların milli duygularını da kışkırtarak, isyân
etmelerine yardımcı olmuştur. Bu yeni akımda da, yâni milliyetçilik konusunda
da, özellikle Osmanlı Devletinin gayr-ı müslim tebaasından istifade ediliyordu.
Batı’nın, Osmanlı Devletini parçalamak için propagandasını yaptığı
milliyetçilik akımı, Pan-Türkizm, Pan-Arabizm gibi hareketlerin doğmasına sebep
oldu ki, bu örgütlerin üyeleri incelendiğinde, ekseriyetinin gayr-ı müslim
oldukları görülecektir.[20]
Osmanlı Devletinin son dönemlerinde de, Law- rance’lerle, yahudi
Karasu’larla, Ermeni Arap’larla birleşen bu türedi örgütler,
Sultan Abdülhamid’i devirecek ve İngiltereye bayram ettireceklerdir.[21]
Osmanlı Devletine Karşı Yapılan İsyanlarda
İngiliz-Fransız Silâh Kaçakçılığı
Bugün bile, bir devleti yıkmak için örgütlenen grupların istifâde ettiği en
önemli yöntemlerden birisi, belki başta geleni silah kaçakçılığıdır.
19. yüzyılda Osmanlı Devletini parçalayıp, bu parçaları kendi aralarında
paylaşmak için, Avrupa devletleri âdetâ yarışmışlardır. Bu paylaşma işinin nasıl
yapılacağı, projeler halinde hazırlanmış,[22]
Osmanlı Devletine “Hasta adam” denilerek sun’i olarak bir Şark meselesi
(Question d’Orient) ortaya atılmıştır.[23]
Bereket versin ki, Avrupa devletleri çoğu kez bu konuda anlaşamamış ve
Gustave Le Bon’un deyişiyle 100 “İstanbul yüzünden”, yâni İstanbul’un
kimin payına düşeceği meselesinden dolayı, Türkiye paylaşılamamıştır.
Şüphesizdir ki, böyle sınırlı bir araştırmada, Batı’nın Osmanlı Devletine
karşı yönelttiği bütün yıkıcı faaliyetlerden sözedemeyiz. Biz, bu eylemlerin
bir kısmını teşkil eden; Osmanlı Devletine karşı Avrupa’nın ve özellikle
İngiltere ve Fransa’nın yürüttüğü silah kaçakçılığını ele alacak; bu konudaki
birkaç arşiv vesikasını değerlendirmeye çalışacağız. Bunu yaparken de, sadece
II. Abdülhamid dönemi olan 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında
Yemen ve Arabistan kıyılarında yapılan silâh kaçakçılığını mevzubahs edeceğiz.
Bilhassa 19. yüzyılda, sömürgeci ve yayılmacı politikalarıyla sadece Uzak
Doğu ve Afrika değil, Orta Doğuda da faaliyetlerini yoğunlaştırdılar.
Osmanlı Devletine karşı uygulanacak yeni yöntem şuydu: Osmanlı Devletinin;
irken Türk olmayan tebaasını Devlet’e karşı isyân ettirmek ve bunun için her
türlü imkânı hazırlamak.
Bir yandan, Avrupa’nın baskısıyla ilân edilen Tanzimat Fermanının
kendilerine sağladığı haklardan bilistifade gayr-ı müslimler isyân ederken,
öbür yandan da, müslüman olan Araplara da Osmanlıların, veya daha somut
olarak Türklerin İslâm’ı gerilettiği fikri aşılanarak, müslüman Araplar İslâm’ı
ve Hilâfet’i kurtarmaya davet ediliyorlardı.
Batı’nın kışkırtmalarıyla Osmanlı Devletine karşı başlatılan isyanların
gayesine ulaşması için, İngiltere ve Fransa, hatta İtalya, Kızıldenize her
türlü silahı ulaştırıyor; isyancı Araplara dağıtıyordu.
Kızıldeniz boyunca, Yemen ve Arabistan kıyılarında yapılan bu silah
kaçakçılığını; İngiltere Aden’den, Fransa ise sömürge haline getirdiği
Cibuti’den idare ediyordu.[24]
İngiltere, mahalli aşiret reislerine bazı şahsi menfaatler sağlayarak,
onlara Osmanlı Devletine karşı istiklâl mücadelelerine girme fikri aşılıyor ve
İngiliz kışkırtmalarına kanan bu kabile reisleri İngiltere’nin sağladığı silâh
ve diğer imkânlarla isyan ediyorlardı. Üstelik, İngiltere bunu yaparken de,
bazan bu kabilelerin istiklâllerini resmen savunur duruma düşüyor ve bunu
Osmanlı Devletine bildirmekten çekinmiyordu.[25]
İngiliz Devleti bu siyasetle, sureta Arap kabilelerinin hamisi pozisyonuna
giriyor; meselenin aslından habersiz kabile reisleri vasıtasıyle Osmanlı
topraklarında sömürge odaklarını kuruyordu. Osmanlı Devleti notalar vererek bu
işe müdâhele etmek isteyince de, İngiliz hükümeti, kabile reislerinin
kendisine bağlılıklarını bahane ederek, onların hâmisi sıfatıyla haklarını koruduğunu,
Devlet adamları Lord Salisbury’nin ağzından ifâde ediyordu.[26]
Nitekim İngiltere bu maksatla Scott adındaki kruvazörünü Yemen ve Arabistan
sahillerine göndermiş; onun bu hareketi, Osmanlı Devleti ile gerginliğe sebep
olmuştur. Bu konu ile ilgili bir vesikada, aynen şunları okuyoruz:
“14 Nisan 1319 tarihli tezkere-i hususiyye sûretidir.
İngiltere’nin dört top ve 140 neferi hâmil Scott nâmında bir kruvazörü
Hudeyde’ye gelerek, karantine münâsebetiyle ihtilât etmemiş iken, kaçakçılar
tarafından sanbuklarla esliha ihrâc edeceği bahanesiyle Zebi- le kazası
sevahiline giderek harice efrâd çıkarmış olduğu ve vapurun hareket ve
muamelesini Konsoloshanece bir eser-i hayır hahî suretinde gösterilmiş ise de,
vapurdan harice çıkan zabıtan ve efrâdın günlerce kabâil içinde
gezerek Ingiltere himâyesine girerlerse her türlü tekaliften azade ve her nev i
ticarette serbest bırakılacakları yolunda lisân kullandıkları ihbarat ve
tahkikat- ı ahireden anlaşıldığı, Yemen vilâyet-i celilesinden arz ve iş’ar
kılınmış ve bir vapurun Zebile sevahiline gidip, efrâd çıkarması nizâmât-ı
sıhhiyeye münâfi olduğu gibi, eslihay-ı harbiyyenin men’i içün sefain-i
ecnebiyye- nin sevahil-i Osmaniyyede ta’kibat ve müdahalat icra etmelerine bir
güne lüzum ve hak tasavvur edilemiyeceği de derkâr bulunmuş olduğundan ve
bundan dolayı İngiltere hükümetine beyân-ı şikâyet edilmekle beraber sevahil-i
Osmaniyyede kaçakçılık ve bu türlü hâlât vukûuna meydan verilmemek için
oralarda sefâin-i Osmaniyyenin dolaştırılması lâzım geleceğinden keyfiyetin
ona göre Meclis-i Mahsus-ı Vükelaca teemmül ve müzakeresiyle kararatın
bamazbata arz-ı hakpay-ı ali kılınması şerefsudur buyurulan irade-i seniyye-i
cenab- ı hilafet penahi icab-ı alisinden olmağla ol babda emru- ferman.”[27]
İngilterenin isyancılara silah temin etmek üzere görevlendirdiği Scott
kruvazörünün faaliyetleri hakkında, 27 Nisan 1902 tarihinde, Hariciye nazırı
Tevfik Paşa tarafından Osmanlı Devletinin Londra sefiri olan Antopulos Paşa’ya
çekilen telgrafta şöyle denilmektedir.
“Yemen valisi, İngiliz donanmasına ait Scott kruvazörünün Zebile kazası
kıyılarına gelerek, subay ve tayfalarını karaya çıkardığını telgrafla haber
verdi. Her ne kadar İngiliz konsolosluğu, adı geçen kruvazörün bu hareketinin
kötü niyetli değil, bilâkis kaçakçılar vasıtasiyle sanbuklarla yapılan silah
kaçakçılığını önlemek için olduğunu belirttiyse de, İngiliz subay ve tayfaları
kabileler arasında dağılarak, günlerce kalmışlar ve yerli halka, İngiltere’nin
himayesine girdikleri takdirde her türlü hürriyete sahip olacaklarını ve
kurtulacaklarını (!) propaganda etmişlerdir.”[28]
Scott kruvazörü önceleri Hudeyde’ye karantina bahanesiyle Hudeyde’ye
yaklaşmış, fakat karantina işini bir tarafa bırakarak yukarıda belirtildiği
gibi Zebile sahillerine subay ve asker çıkararak Osmanlılar aleyhinde
propaganda yapmışlardır.
Kaldı ki, silah kaçakçılığını önleme hakkı, İngiltere gibi yabancı
devletlerin değil, Osmanlı Devletinindi.
Scott kruvazörünün bu hareketi üzerine, Osmanlı Devletinin İngiltere’ye
verdiği protesto notasına karşılık olarak, İngiltere’de 12 Haziran 1902
tarihli bir cevabi nota vermiştir.[29]
Görüldüğü gibi, İngiltere’nin Osmanlı Devleti sınırları dahilinde
giriştiği menfi propaganda ve teşvik ettiği silah kaçakçılığı o dereceye
varmıştır ki, devletler arası nota teatilerine sebebiyet vermiştir.
Bir yandan İngiltere, öbür yandan da Fransanne yürüttüğü bu silah kaçakçılığının tafsilatı
hakkında bir başka vesikamız şu bilgileri vermektedir:
“Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye
Müdürri- yeti Şubesi
... Hudeyde Mutasarrıflığına yazılan 14
Eylül 1329 tarihli ve 113 numaralı tahriratın sureti:
Yemen kıt’asında iğtişaşat-ı dahiliyyeyi
günbegün tevsi ve kabâilin temerrüd ve isyanını tezyide vasıta-ı yegâne olan esliha
ve cephanesinin Afrika sahilinde bulunan ve Fransa müstemlekesinin iskelesi
olan Cibuti nam mahalden idhal edilmekte olduğu ma’lum-ı alileridir...
“Cibuti’de AvrupalIlardan mürekkeb bir
esliha ve cebhane celbederek Fransa hükümetinin ruhsat-ı mahsusasiyle Cubiti’ye
ihraç ederler, işbu eslihanın kısm-ı küllisi gümrükten imrâr edilerek, doğrudan
doğruya şimendifer vasıtasıyle Habeşistan’a sevkolunur. Yemen sahiline
sevkolunacak eslihayı Cibuti’de bulunan ve Fransa hükümetinin taht-ı
muhafazasında olan silah deposunu naklettikten sonra, balada isimleri arz ve tadat
kılman esliha kaçakçıları tarafından peyderpey mubayaa edilerek Yemen
sahillerine sanbuklarla sevkolunur. Fransa, İngiltere, İtalya hükümetleri
kendi bandıraları altında bulunan sefain-i sağire ile esliha nakline müsaade
etmediklerinden silah kaçakçılığı, Osmanlı sancağı hamil sanbuklar tarafından
icra kılınır.[30]
“Cibuti’den, bir ğara tüfengin hadd-i
a’zami olarak fiyatın iki ve asgari olarak dokuz ve bir sandık cephanenin 68
ila 72 riyaldir. ”
Fransa ile İngiltere, yâ da umumi olarak Batı’nın bütün müstemlekeci
devletleri, bu silah kaçakçılığından fevkalade büyük meblağlar halinde döviz
kazanmaktadırlar. Nitekim aynı vesikada şunları okuyoruz: “Fransa hükümeti,
her bir tüfenkten ihracında 5 frank resm istifade eder.”
Fransa memurlarının bu kaçakçılara nasıl yardımcı olduklarını da vesikamız
şöyle anlatmaktadır:
“Silah kaçakçıları kumpanyadan aldıkları
tüfenk ve cebhaneyi alarak hükümet memurlarının nezareti altında sanbuklara tahmil
ettikten sonra Fransa müstemlekesinin diğer iskelelerine çıkarılmaması için hükümetten
terfik olunan devriye sanbuk veya vapurla hudud haricine kadar sevkettikten
sonra serbest bırakılırlar. İşbu hudud Perim adası karşısında, Afrika sahilince
Cebel-i Siyan nâm mahaldir.”
Silâh kaçakçılığının yapıldığı mevsim hakkında da aynı vesikada şu bilgiler
verilmektedir:
“Silah kaçakçılığı ekseriyetle cenub
rüzgarlarının hululettiği kış mevsiminde icra kılınır. Kaçakçıların bu mevsimi
intihabda maksadları, şiddetli rüzgarların sevk ve tesiriyle az zamanda
mahall-ı maksudlarına vasıl olmak ve Yemen’de me’mur bulunan tasarruf sefa-
inin evsaf-ı matlubeyi haiz olmamasından istifade eylemektir... Kaçakçılar
Cibuti’den hareketle Fransa hududunu geçip bitaraf sulara girdikten sonra
Perim’den itibaren Cebel-i Ruzfer (), Cebel-i Bernir O, Cebel-i Yutr ()
kanallarından bilistifade, gece dahi seyrederek bir gün bir gecede Kumran’dan
bed’ile el-Burk istikametine kadar devam eden arızalı şahlarla muhat cezair-i
haliy arasında girip, mukaddema ihzar edilmiş olan casusların delaletiyle emin
bir vaziyette Yemen sahilindeki mersay-ı haliyyeye girerler...”108
Yemen ve Arabistan kıyılarında silâh kaçakçılığı yapan İngiliz, Fransız ve
İtalya gemilerini kontrol için Hariciye Nezareti hukuk müşavirleri tarafından
arze- dilen mazbatada da bu kaçakçılara karşı alman tedbirler şöyle
sıralanmaktadır:
“Esliha ve mühimmât-ı haribiyye kaçakçısı olmaları hususunda emârât-ı
kaviyye gösteren merâkib-i bahriyye gidilip, mevridi, veche-i azimeti,
tabiiyeti ve hamulesinin cinsi ve bu gibi ahvâli sual ve evrakı muayene
olunup, Konsolos makam olan en yakın limana götürülecektir.
“Fransa Hariciye Nezareti umûr-ı şarkiyye
müdürünün izâhât-ı şifahiyesinden müstefâd olduğu üzere Fransa hükümetinin
muvafakat-ı vakıası, tahkik-i ahvali murad olunan sefinenin adem-i itaati
halinde top endahtı suretiyle ihtar-ı mu’tad icrasından sonra teda- bir-i
cebriyye ittihazına şamildir.
Şüpheli sefâin konsoloshane memuru
huzurunda hemen teharri edilip kaçak hamule bulunursa müsadere olunacak ve ne
geminin sahibinin ve ne de kaptanının bu yüzden tazminat iddiasına hakkı
olmayacaktır. Mamafih şüpheli şefin harb kaçağı idadına dahil olan mevad ve
eşyadan hiç birini muhtevi olmadığı akdirde Fransa hükümeti tazminat iddiasına
kıyam edecek gibi görünüyor,”[31]
Değerlendirme
Yukarıdaki vesikalarda da açıkça görüldüğü gibi, Osmanlı Devletine karşı
yapılan isyanlarda, İngiltere ve Fransa, diğer faaliyetler yanında, silah
kaçakçılığında da önemli bir rol oynamışlar, asilere silah temin etmişlerdir.
Ne var ki biz, böyle sınırlı bir araştırmada Osmanlıya karşı yapılan
isyanlardaki silâh kaçakçılığının sadece bir bölgesine ait olanından
sözedebildik ve bunun için, yüzlerce vesikadan ancak bir kaçını değerlendirdik.
Kaynak: Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, BELGELERLE II.
ABDÜLHAMİD DÖNEMİ, Ağustos 1998,İstanbul
[1] Hâtirât-ı Hampher,
Casus-ı İngilizi der memâlik-i İslâmî, Farsça tercümesi, Dr. Muhsin Mueyyidi,
Tahran, 1361, s.42.
[2] Bk. İhsan Süreyya
Sırma, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, İstanbul, 1985, 4. Baskı, s.118.
[3] Bk. Ahmed Hamdi,
Alem-i İslâm ve İngiliz Misyonerleri-İngiliz misyonerleri nasıl yetiştiriliyor,
İstanbul, 1334, s. 19 vd.
[4] Hâtırât-ı Hampher, s.87
[5] Bk. İhsan Süreyya
Sırma, Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul, 1980,
s.92-93.
[6] Foreigne Office
Archives, No:4529, s.27, 334, 337; Victor Berard,
Le Sultan, I’İslam et Les Puissances, Paris; 1907, s.51
[7] Murtaza Müderrisi,
Seyyid Cemaluddin ve endişeyâh-ı û, câp-ı
çihârum, Tahran, 1353, s.227.
[8] Rene Pinon, I’Emripe
Ottoman, Paris, 1909, s.378
[9] Muhammed Hilâl,
Hıttay-ı Yemâniyye hakkında ma’lumât, el,
yaz. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi no: TY 6622,
s.5a-5b.
[10] İngilizler, Arapları
kandırmak için gemilerine bile Arap adı takıyorlardı.
[11] Foreigne Office Archives,
78, no:4529, s.33
[12] Alfred Fabre-luce, Deuil
au Levant, Paris, 1950, s.252.
[14] T.C. Hariciye Arşivi,
Siyasi, no:555
[15] Ay. arşiv no.555,
Dosya no:3, 2611
✓ 92 Ayrıntılar için bk. T.C. Başbakanlık Arşivi, Yıldız
tasnifi, kısım no:14, evrek no.330, zarf:126, karton no:8
[17] K. T.G. Djuvara, Cont
projets d portage de la Turquie, Paris 194
[18] Bk. V.Berard, a.g.e.
s.16
[19] Ahmed Emin, Zuhru’l-İslâm,
el-Kahire, 1964,1.10
[20] İhsan Süreyya Sırma,
II. Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyaseti, İstanbul, 1985, s.20 vd.
[21] Bk. Ayes, s. 105 vd.
[22] Bu projeler için bk.
T.G. Djuvara, cent projets de partage de la Turquie. Türkiye’yi paylaşmanın yüz
projesi, Paris 1914.
[23] Bk. Eduard Driaut, La
Question d’Orient, Paris, 1938.
[24] Bk. T.C. Başbakanlık
Devlet Arşivi, Yıldız tasnifi, kısım no. 14, evrak no.330. zarf no:126, karton
no:8
[29] Bk. ekte sunduğumuz, vesika, no:4
[1] Hâtirât-ı Hampher,
Casus-ı İngilizi der memâlik-i İslâmî, Farsça tercümesi, Dr. Muhsin Mueyyidi,
Tahran, 1361, s.42.
[2] Bk. İhsan Süreyya
Sırma, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, İstanbul, 1985, 4. Baskı, s.118.
[3] Bk. Ahmed Hamdi,
Alem-i İslâm ve İngiliz Misyonerleri-İngiliz misyonerleri nasıl yetiştiriliyor,
İstanbul, 1334, s. 19 vd.
[4] Hâtırât-ı Hampher, s.87
[5] Bk. İhsan Süreyya
Sırma, Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul, 1980,
s.92-93.
[6] Foreigne Office Archives, No:4529, s.27, 334, 337; Victor Berard,Le Sultan, I’İslam et Les Puissances, Paris; 1907, s.51
[7] Murtaza Müderrisi, Seyyid Cemaluddin ve endişeyâh-ı û, câp-ı çihârum, Tahran, 1353, s.227.
[8] Rene Pinon, I’Emripe
Ottoman, Paris, 1909, s.378
[9] Muhammed Hilâl,
Hıttay-ı Yemâniyye hakkında ma’lumât, el,
yaz. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi no: TY 6622,
s.5a-5b.
[10] İngilizler, Arapları
kandırmak için gemilerine bile Arap adı takıyorlardı.
[11] Foreigne Office Archives,
78, no:4529, s.33
[12] Alfred Fabre-luce, Deuil au Levant, Paris, 1950, s.252. y Arabia Infelix, s. 186.
[14] T.C. Hariciye Arşivi,
Siyasi, no:555
[15] Ay. arşiv no.555,
Dosya no:3, 2611
[16] Ayrıntılar için bk. T.C. Başbakanlık Arşivi, Yıldız
tasnifi, kısım no:14, evrek no.330, zarf:126, karton no:8
[17] K. T.G. Djuvara, Cont
projets d portage de la Turquie, Paris 194
[18] Bk. V.Berard, a.g.e.
s.16
[19] Ahmed Emin, Zuhru’l-İslâm,
el-Kahire, 1964,1.10
[20] İhsan Süreyya Sırma,
II. Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyaseti, İstanbul, 1985, s.20 vd.
[21] Bk. Ayes, s. 105 vd.
[22] Bu projeler için bk.
T.G. Djuvara, cent projets de partage de la Turquie. Türkiye’yi paylaşmanın yüz
projesi, Paris 1914.
[23] Bk. Eduard Driaut, La
Question d’Orient, Paris, 1938.
[24] Bk. T.C. Başbakanlık
Devlet Arşivi, Yıldız tasnifi, kısım no. 14, evrak no.330. zarf no:126, karton
no:8
[29] Bk. ekte sunduğumuz, vesika, no:4
[31] Hariciye arşivi, siyasi,
Dosya no:548, evrak no:27169 Bk. ekte sunduğumuz vesika no:6
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar