Refik Halid Karay...Kadınlar Tekkesi Alıntılar
Aşkın
Aşk perdede
iyan olunca Hüda’dan başka ne varsa
gözden nihan olur. Aşk sıfata değil,
‘zat’a yetiştirir.
Shakespeare! ‘Aşk
ister Yaratan’a, ister yaratığa tapışın şeklinde tecelli etsin bir mabuddur’
diyor.
Fakat en
güzelini Michelangelo söylemiştir:
“Aşk, Allah’ın
kendisine kadar yükselmesi için insana verdiği kanattır.’
Fuzuli için
ise, her neşenin kaynağı aşktır. Fakat Buda aşkı daha belagatle izah etmiştir:
‘Kainatta bir
ruh vardır, bu da aşk olan Allah’ın ruhudur. Mesafeler, hava, okyanuslar, arz,
hayvanlar ve nebatlar, yıldızlar ve rayihalar,
hepsi o şekilleri alan aşktır.”
Belki
ne güzel söz:
‘Aşk ideal bir nura ulaşmak ve bu nur içinde
safa bulmak için ruhun pervaneleşmesidir; lamba ateşinde yanıp kavrulan pervane
bir âşık değil, yolunu şaşırmış sersemdir.’
**
Anlamazlar
“Alelade
faniler için bizim aşkımızın şehevi aşktan ayırt edilmesi güçtür; dar, basit,
dipsiz ve ufuksuz havsalalara sığmayan bir sırdır bu!
Sanki ortada
etten ve kandan ibaret cismanî bir sevgili görürsünüz. Fakat sevgimiz ona
mıdır?
İnsan ve bu
arada tabiat, Allah’ın başka başka suretlerde tecellisinden ibaret olduğuna
göre zira Vücudu Mutfaklın şanı kendini
izhardır ve tekvine [yaratılışa] sebep
de budur sevgilimizin güzelliğini seyrederken önünde diz çöküp cezbeye
tutulmamız süfli bir ihtirastan değil,
Cemal’in sevgilimiz suretinde zahir olmasındandır.”
“Allah kendini görmek ve göstermek için
kâinatı yarattı. Sevgilimiz de onun bir zerresi değil midir?
Eğer aşkın ne
olduğunu daha iyi anlayabilseniz!
Aşk uçsuz
bucaksız bir ummandır; dalgalarından yüzlerce dalga peyda olur ve içimizde
durmadan çalkanır.
Ey gönül! Kime
tutkunsun, haberin var mı?
Ey canevi!
Sende mihman
olan kimdir, biliyor musun?”
**
Ellerin
“Bütün dinlerde ellerin büyük ehemmiyeti
vardır.
Bizim
dinimizde Şakkı Kamer Resulullah’ın aya doğru parmağını uzatması üzerine ayın
ikiye yarılması, çölde parmağından su akıtması mucizelerinde ele ve parmaklara
işaret olunur.
Aktı ol çeşme
içtiler “aşere ’’
Afiyetler o
Seyyidülbeşere.
Allah, Musa’ya
buyurdu:
‘Elini koynuna
sok, elin beyaz olarak çıkacaktır.’
Yedi beyza
hadisesi de budur; İzzet Molla buna telmihen demiştir ki:
Ne zuhur ittü
ise ittü yedi beyzadan"
Ne Varsa Hepsi Bizde…ama
“İsteyeceğimiz
her şeyi kendimizden istemeliyiz; ne varsa gönlümüzde mevcuttur; gönlümüzde
aramalıyız. Bunun için de her işte olduğu gibi bir yol gösterici bulmalıyız. Gönül
yoluna irşatsız gidilemez; gönül dünyasında, görünen köy bile kılavuz ister.”
Şek Ve Şüphe
zamanı gelince...
Gönlündeki şek
ve şüphe bulutu
bir gün
dağılacaktır
O bendim; ama
ne ben benim,
ne sen sensin,
ne sen bensin.
Ben hem benim,
hem sen
sensin,
hem de ben
sen.
Aşka Ciğerin Yakmayan
Mest olup hayrân olur mu?
Zencîr-i aşka düşmeyen
Soyunup uryân olur mu?
Aşka ciğerin yakmayan
Mürşide doğru bakmayan
Bahr-ı muhîte akmayan
Göl iken ummân olur mu?
Akıt gözlerinden yaşı
Gör kimdir işleyen işi
Kul olur ise bir kişi
Bu mülke sultân olur mu?
Gönül gel geçirme çağın
Ko yansın yürekte yağın
Gülleri bitmeyen bağın
Bülbülü nâlân olur mu?
Nakşî açıldı çün gözün
Hakk’ı görür oldu özün
Lakin bilmem uş bu sözün
Münkîre imân olur mu?
Nakşi
"Sözüme sadığım;
gönlünü ferah tut;
en fazla emniyette bulunacağın
yer evimdir yavrum!
Sen benim yavrumsun,
canımın canı,
ruhumun içisin.
Sana herkesten yakınım;
Büyük Hak aşığının dediği gibi
'Dünyayı seninle, gördüğüm
halde seni görmeyeyim?
Bu bana layık mıdır?' "
"Sevgilim!
ayaklarına yüz sürüp
güzelliğini göklere çıkaran
ben bir âşığım, Allah'ın
divanesiyim;
sen de canımın canı, ruhumun içisin”
Resmin
Sevgilim resmin, reftar-ü
güftarı, naz-ü işveyi, tenin sıcaklığını, vücutta gizli elektriği ifade eder
mi?
Sen asıl benim beynimdeki canlı
fotoğrafını görmelisin!
Kendine aşık olursun. Fakat
sen, kendini sandığın kadın mısın sanki?
Benim gözlerimle kendini
görebilsen şu yaptıklarımı az bulursun.
“Kapan ayaklanma, dersin, tapın
bana!
Bana tapmakla putperest
olmazsın, suç işlemezsin. Bilakis Kibriya’yı hoşnut edersin. Zira ben onun
nurundan kopmuş bir zerreyim. ”
Sevdiğim! Gönlüm süruru!
Ömrümün sermayesi!
Kuvvet
“Kuvvet gönül kuvvetidir. Allah
sevgisiyle dolu bir gönül her imkâna sahiptir. Mucize de yapar, keramet de
gösterir. Asıl sihirbaz odur; dilerse şimdi, bir lahzada Bağdat’a gider, gelir;
hem de gözümüzün önünden ayrılmadığım sandığımız halde! ‘Tur’a ve Miraç’a
çıkış, uruç nedir? Allah’ı sevenler ve Allah tarafından sevilenler için tabii
işlerdendir.”
Bu Eve Hakk’tan Başkası Girmedi.
Bir şeyhin Bayezid’e “Kâbe benim; benim çevremde tavaf et” demesi
2210: Ümmetin şeyhi Bayezid Hac
ve Umre için Mekke’ye doğru koşuyordu
İlk defa gittiği şehirlerde
değerli kişileri soruşturup arardı. (…)
2215: (…)
Bayezid, yolculukta zamanının
Hızır’ı olan bir kimseyi bulmak için çok arardı.
2220: Boyca hilâl gibi bir şeyh
gördü; Onda erlerin gücünü ve sözünü gördü.
Gözü kör ama gönlü güneş
gibiydi; rüyasında Hindistan’ı görmüş bir fil gibiydi.
Gözü kapalı uyumuş kişi yüz
neşe görür de, gözünü açınca görmezse şaşılacak şey!
Rüyada nice şaşılacak şey
aydınlanır; gönül uykuda pencere olur.
Uyanık olan ve hoş rüya gören
kişi, âriftir; -ayak- toprağını gözüne sür.
2225: Önünde oturdu. Durumunu
sordu; onu yoksul ve aile sahibi buldu.
-Şeyh- “Ey Bayezid! Niyetin
nereye! Gurbet dengini nereye götüreceksin?” dedi.
-Bayezid- “Erken vakitte
Kâbe’ye niyetim var” dedi. -Şeyh- “Peki! Yol azığı olarak neyin var?” dedi.
-Bayezid- “İki yüz gümüş
dirhemim var; işte elbisemin köşesine sıkıca bağlı” dedi.
-Şeyh- dedi: “Benim çevremde
yedi defa tavaf et; bunu hac tavafından daha iyi say.
2230: Ey cömert! O dirhemleri
önüme koy; bil ki hac yaptın muradın gerçekleşti.
Umre yaptın, baki ömrü elde
ettin; temizlendin, Safa’da koştun
Canının gördüğü Hakk’ın hakkı
için; Hak, beni kendi evine üstün tutmuştur.
Kâbe onun lütuf evi ise de
tabiatım (vücudum) onun sır evidir.
O evi yaptığından beri, ona
gitmedi. Bu eve ise o Hay/diri Hakk’tan başkası girmedi.
2235: Madem beni gördün, Hakk’ı
gördün; sadakat Kâbe’sinin çevresini döndün.
Bana hizmet, Allah’a itaat ve
şükürdür; sanma ki Hakk, benden ayrıdır.
Gözünü iyice aç, bana bak;
böylece insanda Hakk’ın nurunu göreceksin.”
Bayezid, bu nükteleri anladı;
altın halka gibi kulağına taktı.
Ondan dolayı Bayezid’in
derecesi arttı; Sonra ulaşan, son noktaya vardı.
KAYNAK: Mevlana Celâleddîn
Rûmî, Mesnevî, Hazırlayan: Adnan Karaismailoğlu, Yeni Şafak Kültür Hizmeti,
İstanbul, 2004, c: 1, s: 234-235.
Meneyleme
Gel ey sufı bizi meneyleme aşk-u tevelladan
"GÖL" - Lamartine-
Alphonse De Lamartine(1790-1869)
Göl
Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza
için
Demirleyemez miyiz?
Ey göl, henüz aradan bir sene geçti
ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğüm şu taşa,
bak
Oturdum tek başıma!
Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Gene böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
O güzel ayaklara.
Ey göl, hatırında mı? bir gece sükut
derin,
Çıt yoktu su üstünde, gök altında
uzakta,
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka.
Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıile inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum
ses
Şu sözleri söyledi:
“Zaman, dur artık geçme, bahtiyar
saatler siz,
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!
“Ne kadar talihsizler size yalvarır her
gün,
Hep onlar için akın;
Günleriile birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.
“Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
Akıp gidiyor zaman;
Geceye: “daha yavaş” deyişim boş; tan
yeri
Ağaracak birazdan.
Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden
saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok; sahil yok zaman
için,
O geçer, biz göçeriz!”
Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak
kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar?
Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?
Loş uçurumlar: mazi, boşluklar,
sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?
Ey göl! dilsiz kayalar! mağralar! kuytu
orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur, ey tabiat, o günleri saklasan
Bari hatırasını!
Sakin demlerde olsun, deli rüzgarda
olsun,
Güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara çamlarda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!
İster meltemlerinde, bir ürperişle esen,
Seslerde, ister uzak ister yakın olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!
Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert
yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
Desin ki: “Seviştiler!”
(Çev: Yaşar Nabi Nayır)
Bir Ezeli Muhabbet Mürsiliyim
"Ben Melami değilim; ne de Rufai,
Mevlevi veya Bektaşiyim. Işki'yim... kainatın bir kitab-i aşk ve katibinin de
Tanrı olduğuna inanmış bir ezeli muhabbet mürsiliyim! [elçi gönderen]
Aşkın sesini benden işitiniz.
Ey gül yüzlü güzeller!
Siz maşukun akislerisiniz; size gönül
vermekliğim Rabba bağlılığımdandır.
Kulluk vazifemi yerine
getiriyorum."
Gönül Meşalesi
"Ruhlarımız kasırgaların bile
söndüremeyeceği bir meşaleye muhtaçtır. Onu ancak mürşidin elinden alabiliriz...
İç alemimizi aydınlatıp bizlere hidayet
ve ebedi safa yolunu gösterecek olan gönül meşalesini! "
Aşkı Tattıktan Sonra Onsuz Kalmak
"Aşkın insanı mesut edip
etmediğini soruyorsunuz. Bir gün için olsun saadeti vaat ediyor ya! Ah, bir
günlük aşk hayatı için kim ölmek istemez? Hayat aşktandır." ,
Ah! pour un jour d'existence
amoureuse
Qui ne mourrait? La vie est
dans l'amour
"Aşkı tattıktan sonra onsuz kalmak müthiş
bir yoksulluktur: bir defa geldi mi, o zaman da gece gündüz titrersiniz.
Ekseriya ölüm aşkın içindedir. . . öyledir ama aşk insanı mesut eder.
Meyil
Aşk meyli ile
din meyli birbirinin yakın akrabasıdır. Aşkta umduğunu bulamayan, yahut
bahtsızlığa uğrayan, yahut da hırsını yenemeyen insan, bilhassa kadın
teselliyi, tavizi, tatmini ekseriya dinde arar; şiir ve esrar tarafı kuvvetli olan
mistisizmi tercih eder. Hepsinin esası şehvettir. İptidai kavimlerde dinin bir
zulüm şeklini alması, ayinlerde kan dökülmesi de bu sebeptendir; iki meylin
birbirine karışmasındandır."
İçtiğim
"İçtiğim sensin!
Beni sarhoş eden sen!
Şarap sensin, ağzıma döken de sen!
Yeri, göğü görmeme lüzum yok;
zira yer, gök, ay, güneş, bütün kainat
sendedir,
sarhoşluk senin aşkından geliyor.
Ne üzüm rakısı, ne hurma şarabı,
içkilerin hiçbiri böyle bir sarhoşluk
vermez, ey ilahi güzelliğin Kevseri ! "
Aşık Budur
"Hakkımda neler düşünmüştün... gördün,
işte!
Ben bir aşığım ama senin ilk günlerde
sandığın süflisinden değil.
Elbette aşığım, zira:
Aşktır vasıta-i vuslat-i Yar
Aşktır rabıta-i Kurba-i Nigar
******
Aşktır vasıta-i vuslat-ı yar
(Sevgiliye kavuşmanın vasıtası aşktır)
(Sevgiliye yakın olma bağı aşktır)
(Âdemi, ulu Allah'ın şefkat ve sevgisi)
(Sevgi, çiğ gibi yükseklere çeker)
(Camn-ruhun karanlığı aşk ile yok olur)
(Nitekim sevgi, dünyayı unutturur)
(Aşk, âşığın gönlünde sevinç olur)
(Aşk, üzüntü duyanların gözünde nûr olur)
(Bu
insan vücudu birbirine)
(Allah aşkının aynası oldu)
(Dostun aşkı arada bir surettir)
(O
hemen kavuşma vasıtasıdır)
(Arif insan aşkı için söyledi)
(Rahman cezbelerinden bir cezbe-coşma)
(Mevlâ (Allah) aşkına eğilimli olan kimse)
(Gönlü, gerçek sabah gibi tertemiz olur)
Söylemez sevilmeden dağ gibi
(Can
evini nurla doldurur)
(Allah tarafından gelen ma'nevî fikirler ve
haller)
(Sonsuz olan, Allah'ın sunduğu bardaktan içer)
(ilâhî aşkın şarabıyla geçer)
(Ne
sorarsan sana açıklar)
(Ney
gibi bütün makamları bilir)
Görünür ona örümcek ağı
Âlem-ı vahdeti (İlâhî âlem) idrak eyler
Gayriden (başkasından) hatırını pak eyler
(Dünya süsüne bakmaz, değer vermez)
Kenduye kendisinin derdi yeter
(Aşk
zamanları daima onu sevindirir)
(Aşk
üzüntüsü, gönlünün eğlencesi olur)
Âşık
ol, uyma avamın sözüne
(Aşk, can gözüne parlak bir nurdur)
(İnsan vücudu, can gözünü açsa)
(Bu yer ve varlık ona perde olmaz)
(Batı ve doğuyu gezer)
(Kalbi, ruhlarla döner dolaşır)
(Gök
ehli, seslerini işitir)
(Fakat dostluk sırrını açmaz)
Aşk
ile kâmil olan ehl-ı fena (yok olanlar)
Söyleşir Hızır ile harfsiz ve sessiz
(öğücü nasıl öğsün aşkı)
(Ki
Kaf kulesi onun eteğidir)
(Mevlevi gibi felekle bakış)
(Durmayıp aşk hali içinde döner)
(Gerçek sabah yakasını yırtar)
Arif
olan bunu idrak eyler
(Çünkü aşk zinciri ile bağlandı)
(Sular ağlar yüksek dağlar inler)
(Her
bülbül mest ve kendini bilmez olur)
(Lâle ile gül cübbesini yırtar)
(Âşıklar, aşksız vücuda demiştir)
(Işıksız ev ve ateşsiz ocak)
(Madde ve ruh âleminin aynasının ma'deni
(kaynağı) olalım)
(Aşk
ile baştan ayağa kadar göz olalım)
(Allah'ın aşk ve sevgisini gaye edinelim)
(Zerre gibi onunla vücud bulalım - var olalım)
(Aşk, âşıka Burak gibidir)
(Onunla gidilecek menzil (yer) uzak olmaz)
Aşk
ile ruh bulur Hakka vusul ,
(O konaklan birer birer geçmeye sebep olur)
(Aşk
bardağı ile olan kendinden geçme)
(Kendisi nurlu bir hal kazanır)
(Ey
diri olan aziz Allah'ım her an)
(Bana sevgiyle karışık derd (üzüntü) ver)
Duyuyorum
Je lis, j'entends le ciel; car le ciel
c'est toi-meme!
'Okuyorum, okurken Allah'ı duyuyorum; zira
sen ondan başkası değilsin! '"
Okuyorum, gökyüzünü duyuyorum, çünkü
gökyüzü senden başka değildir!
Din Cezbesi Aşk Cezbesi
Köyde tam seksen gün çile dolduran bir
derviş hayatı sürdü; dünyadan tecerrüt etti. Durmamacasına ism-i celâl çekti,
zikirlerin envaını, yani lisanî, cehrî, kalbi, sırrî, hali ve hafiy-yül hafi, her
şekliyle yerine getirdi.
İnanarak mı? Evet; zira Baki din ile
şehvetin karışmasından hasıl olmuş acayip ve fasılalı bir iman ehlidir de! Von
Krafft-Ebing'in anlattığı gibi din cezbesi aşk cezbesinin yakın akrabasıdır;
mukabelesiz kalmış talihsiz aşklar çok defa tesellisini, tavizini dindarlıkta
bulur. Yine bu zata göre sapıklarda din ve erotízma gayet karakteristik şekilde
birbirlerine karışır, din gibi aşkın da bazı mistik hususiyetleri vardır. İşte
mistik ve erotik iki cins heyecanın bir iman teşkil ederek birbirine
karışmasının sebebi de budur.
A, Forel de -Baki`nin ruh halini anlatmaya
yarayan- şu mütalaadadır: "Hezeyanları dinî ve tasavvufi heyecanlarla
birleşen ve bilhassa tasavvuf yoluyla etrafındaki normal insanlar üzerinde bile
derin tesirler husule getiren sapıkları her ruh hekimi tanır. Bu hastaları o
derece inandırıcı yapan şey bizzat kendi kendilerine inanmalarıdır."
Diğer taraftan Katolik tarihi mesela “Aşkl
Aşk! Artık tahammül edemiyoruml” diye bağıran, papazlara sarılan azizeler ve
ihtirastan kuduracak hale gelmiş azizlerle doludur.
Tasavvuf, din ve cinsi şehvet hakikaten
kuvvetli bir tahassüs halinde birbirine mezcolurlar.
Baki bütün bu tiplerin mükemmel bir
halitası, bir “érotico-religieux” idi. Seksen gün dinî bir vecd halinde zikir
ve ibadetle yaşadı. Fakat karar verdiği gibi bunu doksan dokuz güne çıkaramadı;
sekseninci günü şehevî müthiş rüyalarla geçen bir gecenin sabahı, tıpkı azize
Catherine'in feryadını hatırlatan coşkunlukla:
“Artık tahammül edemiyorum! Neşide!
Neşidel” diye hücresinden fırladı; başı açık, ayağı çıplak, sırtında entari çöl
yolunu tutturdu. Şeyh'inin torunları arkasından yetiştiler, çevirdiler,
akşamına kadınlı erkekli bir ayin tertip ettiler; ayin mehtaba karşı damda gün
ağarıncaya kadar sürdü.
Refik Halid Karay (Kadınlar Tekkesi, s.
474)
Aynam
"Aynadan maksat sensin, senin yüzün ve
bütün vücudun...
Cenab-ı bar kendi güzelliğini temaşa için
bir aynaya lüzum görmüş, dünyaları ve insanları o maksatla yaratmıştır. Yani
senin yüzünde o kendisini seyreder, ben de onun zat-ı pakini!
Tek Put
'Taptığım bir tek put kaldı, ötekileri
kırıp attım'
'kafir oldun, tövbe et! '
'Bizde mutlak küfüre, kafirliğe imkan
yoktur. Her neye olursa olsun tapan, ibadet eden kimse Hakk'a ibadet etmiş,
inanmış olur'
En Büyük Teselli Aldanmak Değildir. Sevildiğini
Bilmektir.
"Yakında
ayrılıp gideceğim şu dünya yüzündeki hayatımın muhasebesini yaptığım zaman
ömrümü nasıl heder ettiğimi anladım.
Elimde,
avcumda, ruhumda kalan yalnız sizsiniz!
Bütün
ziyanları tazmin eden bir siz!
Size evvela
coşkunca, delicesine, sonra tam bir saffet ve şefkatle bağlandım.
Böyle bir
muhabbeti ne kadar yaşasanız bir daha kimseden görmenize imkan olmadığına
eminim. Başka birine de müyesser olamaz. Onun içindir ki fena bir hatıra
kalmasına razı değilim. Beni anmayabilirsiniz; fakat şayet anarsanız tiksinerek
değil, mazur görerek, hatta mümkünse merhamet duyarak anınız."
Sevildiğini
bilen bir kadın, kendisini seven bir ifrit bile olsa o erkeği ömrünce gönlünden
atamaz, muhabbetini unutamaz. Hayatta ne koca, ne çocuk, ne servet, hiçbir şeyi
bulunmasa yine de karşılıksız mukabelesiz aşkı yine beni teselli etmeye
yeter.
En büyük
teselli aldanmak değildir. Sevildiğini bilmektir. "
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar