DUVAR RESMİ
Hazırlayan: Halit YABALAK
İnsanoğlunun
temel gereksinimlerinin başında yer alan barınma ihtiyacı, insanoğlunun mekân
ile olan ilişkisinin de başlangıcını oluşturmaktadır. Mekân ile birlikte yaşam
alanına yönelik gelişim ve değişimler, insanı, mekânı güzelleştirmeye itmiş ve
insan, mekân içerisinde görsel düzenlemeler gerçekleştirmiştir. İlk çağlardan
günümüze insanoğlunun yaşadığı mekâna ait görsel betimlemeler, duvar yüzeyleri
üzerinde gerçekleşmiştir. Mekânın ana omurgasını tanımlayan ve dikey yüzeyler
oluşturan duvarlar, yapıları ve konumları itibarıyla farklılık gösterseler
bile, tarih boyunca insanların betimlemelerinin yapıldığı alanlar olmuşlardır.
İnsanoğlunun dış dünyadan kendisini koruma ve barınma amacıyla kullandığı
duvarları, kendi yaşam biçimi ve estetik kaygıları ile düzenlemesi kendisinin
sınırlarını güzelleştirmesi, duvar yüzeyinde gerçekleşmiştir. Duvar, Türk Dil
Kurumu [TDK], tarafından hazırlanan Türkçe Sözlük’te, “Bir yapının yanlarını
dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden
yapılan veya örülen dikey düzlem olarak” tanımlanmaktadır (Akalın ve diğerleri,
2011, s. 728). Tarihin farklı dönemlerinde, İnsanoğlu, kendisinin oluşturduğu
veya doğal olarak barındığı mekânların duvarlarına (mağara duvarları) çeşitli
amaçlar ile resim yapmıştır.
Duvar
resmi, duvar yüzeyi üzerine yapılan her tür resim olup, bu iş için çeşitli
malzeme ve teknikler kullanılabilir. Resim sanatında görülen en eski tür olan
duvar resminin taş çağında görülen mağara resimleri bu türün ilk örnekleri
olarak kabul görmektedir (Sözen ve Tanyeli,1986, s. 25).
Tarih
boyunca duvar resmi büyük gelişmeler göstermesine rağmen ilk duvar resimleriyle
ilgili olarak, Fransız Arkeolog Henri Breuil, buzul çağına ait, yalnızca
çizgilerden oluşan mağara duvarına yapılmış resimlerin, ilk resim örnekleri
olduğunu öne sürmüştür. Mağara duvarlarına yapılan bu çizgiler, insanlığın
estetik gelişimini göstermekle birlikte zaman içerisinde artistik yönelimi de
ortaya koymaktadır. İnsanın yaşam alanı olan mekân ile ilgili güzelleştirme, ifade
ve düzenleme güdüsü mağara duvarına yapılmış betimlemelerde ortaya çıkmıştır.
Bu betimlemeler zaman içerisinde çizginin gücünü arttırmayı, resimlerde renk
kullanımını ve daha serbest bir geçişi sağlamıştır. Solütreen Çağında mağara
duvarlarına yapılmış resimlerde, çizgilere ek olarak lekelerin kullanıldığı ve
renk kullanımı ile serbestliğe geçişin sağlandığı dikkati çeker. Bu, farklı
anlatım araçlarına sahip olunmasıyla duvar resmi, anlatımında ve artistik
stiller geliştirmede daha gerçekçi bir dönemi ortaya çıkmıştır. Valencia ile
Dardogne’da yer alan resimler bu döneme ait en önemli eserlerdir. Bu
resimlerde, canlı renk kullanımları ve formlara verilen hareketler ön plana
çıkmaktadır. Solütreen Çağından sonra ki Magdaleniyen Çağında ise yapılan duvar
resimlerinde boya kullanımı ve boyanın özelliği ön plana çıkmıştır. Bu çağa ait
resimler Altamira, Lascaux ve Niaux mağara duvarlarında yer almaktadır. Mağara
duvarlarına yapılan resimlerde farklı bakış açıları, anlık görüntüler ve ışık –
gölge problemleri ele alınmış, yapılan resimlerde plastik değerler ön plana
çıkmış ve bu doğrultuda üretimler de gerçekleşmiştir (Turani, 1997, s. 28).
Mağara
duvarlarından başlayarak insanlığın mekân oluşturma içgüdüsü ile ortaya çıkan
duvar resimlerinde, dönemin ve toplumların imkan ve sanat anlayışlarına göre,
farklı teknikler ve malzemeler kullanılmıştır. Duvar resimleri bu teknik ve
malzeme farklılıklar doğrultusunda biçimsel ve anlatımsal farklılık
göstermiştir. Farklı teknik ve malzemeler kullanılmasına rağmen duvar
resimlerinin uygulama biçimlerinde ve ilk dönem anlatımlarda, benzer özellikler
bulunmaktadır.
Bu
uygulamalar, imgelerin etkisinin en eski örneklerini temsil etmektedir. Başka
bir ifadeyle, “Bu ilkel avcılar belki de oklarını ve taş baltalarını kullanarak
elde ettikleri avlarının resimlerini yapmakla gerçekte hayvanların kendi
güçlerine boyun eğeceklerine inanıyorlardı” (Gombrich,1980, s. 22). Duvar resmi
örneklerine bakıldığında, ilk örneklerin, mağara duvarlarına resmi yapan
topluluğun, günlük yaşam biçimlerini, sosyal ve toplumsal yapılarını,
törenlerini ve inançlarını gösteren toplumsal içerikleri betimlemek amacıyla
yapıldıkları görülmektedir. İnsanoğlunun resim yapma dürtüsüyle ilgili olarak
Gezgin;
İnsan,
en büyük korkuyla başladı işe; ölümle. Önce kocaman bir ölüm yaptı; genellikle
siyah veya kırmızı renkte yapılan ölüm kimi zaman bir boğa kimi zaman bir bizon
kimi zaman ise vahşi bir attı. Sonra kendisini ve klanını yaptı ve bizonun
yanına koydu; küçücüktüler ölümün karşısında. Daha güçlü olsun diye eline bir
mızrak ya da bir yay ile ok verdiler ve hep birlikte hareket ettiler; organize
olmak zorundaydılar. Düşman çok büyük ve güçlüydü. Sonra yaşamak için
saldırdılar, ölümü temsil eden büyük hayvana. Kimi zaman yaralasalar da
öldüremediler onu. Ama bu mücadele hep devam etti (Gezgin, 2008, s. 13).
İnsan,
korkularını yenmek, kötülükleri kovmak, iletişim, saygı kazanmak veya hükmetme
isteğini tatmin etmek amacıyla duvar resimlerini kullanmıştır. İlkel dönem
duvar resimleri dikkatle incelendiğinde, kompozisyonların genellikle av
hayvanları ve onları avlayan insanlar oldukları görülmektedir. Mağara
duvarlarına yapılan bu resimler kırmızı, siyah, kahverengi ve sarı renklerde
yapılmış, yapılan resimler genellikle kontörler ile desteklenmiştir. Mağara
duvarlarına yapılan resimlerin ilk örneklerinde, ilk insanlar, renkli
çizgilerle oluşturulmuş kompozisyonlar ile yetinilmiştir. “İlk insan, yaşamını
sağlayan hayvanı yakalayabilmek için bir mağaraya giriyor ve gördüğü ya da
özlemini çektiği avın resmini mağara içinde duvarlara ya da tavana çiziyor ve
ancak bu yolla onu kolayca yakalayacağına inanıyordu” (Turani, 1980, s. 6).
Farklı amaçlar ile yapıldığı düşünülen duvar resimlerinin tarihsel gelişimine
dikkate alındığında, doğa ile olan mücadelede, üstünlük sağlayan insanoğlunun
gelişimi ile duvar resimleri paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Toprağı
işlemeyi ve alet yapmayı öğrenen insan, basit barınma ve korunma içgüdüsüyle,
barınak olarak kullandığı mağaranın dışına çıkmış, yerleşim anlayışını
oluşturan kentlerin temelini atmıştır. Dolayısıyla, yaşam biçimi kent ile
değişen insanın, duvar resimlerinde yaptığı değişikliklerde, bu değişen yaşam
biçimiyle yeniden şekillenmiştir. İlk dönemlerde, yalın bir şekilde farklı
ifade biçimlerine hizmet eden resimler, yerleşik hayatla birlikte kurulan
merkezi yönetimler etrafında toplanan yerleşim yerlerinde, mimari bir unsur
olarak yer almıştır.
Duvar
resimleri, sahip oldukları sanatsal özelliklerinin yanında betimlemenin
yapıldığı topluluklara ait dönemsel özellikleri aktaran iletişim araçları
olarak görülmektedir. Bu nedenle, duvar resimlerinin dönemsel özellikleri
yapıldıkları toplumların örf, adet ve gelenekler ile birlikte yorumlanan
formlardır. Tarihsel gelişime göre duvar resimleri, farklı toplumlarda biçimsel
ve teknik olarak değişim göstermiştir. Bu nedenle, tarihsel gelişim ve uygulama
alanında değişiklikler olmasına rağmen duvar resimleri, rengi, deseni ve betimlenen
konular itibarıyla bütünlük sağlayan sanatsal kompozisyonlardır.
Eski Mısır Uygarlığında
Duvar Resmi
Eski
Mısır uygarlığında, din, duvar resimlerinin genel karakteristiğinde ve
gelişiminde belirleyici olmuş, betimlemeler tamamıyla tanrı-kral inancı
etrafında şekillenmiştir. Dini ritüeller etrafında şekillenen özellikle de ölüm
sonrası yaşama dair betimlemeler, Mısır uygarlığına ait duvar resimlerinin
temelini oluşturmuştur.
“Bu
duvar resimleri, Mısır'da binlerce yıl önce nasıl yaşanıldığını bize canlı bir
imge olarak sunar. Yine de ilk kez bakan kişiler onları oldukça şaşırtıcı
bulabilir. Bunun nedeni, Mısırlı ressamların gerçek yaşamı imgeleştirme
tarzlarının bizimkilerden çok farklı oluşudur. Bu belki de onların resimlerinin
değişik amaçlara hizmet etmesi nedeniyledir. Onlar için önemli olan güzellik
değil, resimlerinin eksiksiz olması, sanatçının her şeyi en açık ve kalıcı bir
biçimde korumasıdır. Bu nedenle sanatçı, doğayı rasgele seçilmiş herhangi bir
görüş açısından resimlemiyordu aynı zamanda resmini belleğinden ve resimdeki
her şeyin kusursuz bir belirginlikle görünmesini isteyen katı kurallara uyarak
yapıyordu” (Gombrich, 2007,s. 33).
Sanatçının
yaratıcı ifadesinin yerine geleneksel kurallar ile şekillenen Mısır duvar
resimlerinde, yapılan betimlemeler farklı teknikler ile desteklenmiştir. Mısır
uygarlığına ait duvar resimlerinde, önemli bir yer tutan mezar odalarında
farklı teknikler bir arada kullanmıştır.
Mısır
uygarlığına ait Duvar resimleri, duvar yüzeyine uygulanan özel harç ve sıva
tabakalarına uygulanmıştır. Mısır duvar resimleri için hazırlanan duvar
yüzeyindeki harca, çeşitli malzemeler eklenerek uygulama alanının sağlamlığı
arttırılmıştır. Mısırlılar özellikle hazırladıkları harcın içine ot, saman
kökenli maddeler, yapışabilme özelliği olan çeşitli toprak türleri, yumurta akı
ve kum karışımları ilave etmişlerdir. Mısır duvar resimlerinin büyük bölümünde
görülen rölyef etkisi için Mısırlı sanatçılar, levha altın, mine, pişmiş toprak
gibi malzemeleri kullanmışlardır (Özdemir, 1991, s. 6).
Farklı
dönemlerin resimlerinde biçimsel ve teknik değişiklikler yaşayan Mısırlıların,
yaptıkları figür betimlemelerinde, figürler ve motifler, kontör çizgilerinden
yararlanılarak oluşturulmuştur. Siyah ve kahverengi kontörlerin hâkim olduğu
kompozisyonlarda, kadın figürlerinin açık, erkeklerin ise koyu tonlarda
resmedilmiştir. Figürlerin portre ve bacak kısımları profilden, omuzlardan kalçaya
kadar olan kısmı ve gözler karşıdan betimlenmiştir. Mısır duvar resminde
kompozisyon elemanları, birbirini kesmeyecek şekilde perspektif kullanılmadan
düz bir yüzey üzerine yapılmıştır. Figüratif betimlemelerin dışında kalan
çizimlerde ve çoklu bakış açısıyla yapılmış kompozisyonlarda, betimlenen
unsurun işlevsel özelliklerinin en iyi görüleceği şekilde resmedilmesine dikkat
edilmiştir. Mısır duvar resimlerinde, sanatçıların yaşadıkları zorlukların
başında, yapılan tanrı betimlemeleri bulunmaktadır. Hiyerarşik bir toplum
düzeninin olduğu Mısır’da, tüm tanrıların biçimsel özellikleri kesin kurallar
ile belirlendiğinden, yapılan betimlemelerde yer alan tanrı tasvirlerinde bu
kurallar doğrultusunda betimlemeler yapılmış, bu betimlemeler bazen sembol ve simgeler
kullanılarak gerçekleştirilmiştir (Aytaç, 1981, s. 40-41).
Antik Yunan ve Roma
Duvar Resmi
Antik
dönem Yunan sanatının merkezini oluşturan heykelin aksine, resim alanında
yapılmış çalışmalar sınırlıdır. Özellikle seramik üzerine yapılmış olan betimlemelerin,
Yunan resim geleneği hakkında bilgi vermesine rağmen duvar resimleri ile ilgili
günümüze oluşan örneklerin azlığı, bu alandaki bir problem olarak karşımıza
çıkmaktadır. Antik Yunan duvar resimlerine ait bilgilere, Atina yakınlarında
yapılan kazılar sonucunda, bulunan buluntuların analizi sonucun da ulaşılmış ve
Antik dönemde, Yunanlıların fresko uygulamaları hakkında bilgi edinilmiştir
(Özkarabekir, 2011, s. 28).
Arkaik
Çağ, Yunan sanatında büyük gelişmelerin yaşandığı ve sanat okullarının ortaya
çıktığı bir dönemdir. “M.Ö. VI. yüzyılda Yunanistan’da duvar resimlerinin çok
sayıda olduğu ancak metinlerden anlaşılmaktadır. Vazo resimlerinden birçoğunun
bu prototipleri izlediği de kesinlikle ileri sürülen bir olgudur” (Tansuğ,
1993, s. 43). Antik Yunan’da M.Ö. VIII. yüzyıldan başlayarak oluşturulan sanat
okulları ve mimariye bağlı olarak duvar resmi örneklerine rastlanmamasına
rağmen metinlerde ve özellikle günümüze ulaşmış vazo resimlerinden Antik
Yunanda duvar resimlerinde, mimari süslemenin bir unsuru olarak yaygın bir
şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Teknik özellikleri hakkında sınırlı bilgiye
sahip olduğumuz duvar resimlerinin seramik tekniği ile oluşturulmuş metoplar
üzerine yapılmış olduğu bilinmektedir.
Tansuğ,
bu konu ile ilgili, Antik Yunanın bilinen büyük resim ustaları Kloonaili ve
Kimon’un büyük duvar resimleri yaptığını belgeleyen metinler bulunmaktadır.
Vazo ve duvar resmi ustası Polygnotos’un Atina ve Delfi’de duvar resimleri
yaptığına dair bilgilere yine metinlerde yer verilmektedir. Antik Yunan duvar
resminde yapılan betimlemelerin vazolarda bulunan betimlere paralellik
gösterdiği düşünülmektedir. Figüratif betimlemelerin yer aldığı tasvirlerde,
günlük hayattan sahnelerin yanı sıra, mitolojik sahneler ve savaş sahneleri de
bulunmaktadır. Vazo ressamlarının yaygın olarak kırmızı ve siyah betimlemeler
yapmalarına rağmen duvar resimlerinde daha özgün renkler kullandıkları
düşünülmektedir (1993, s. 41-46).
İlk
dönem Yunan resimleri, betimlenen figürlerin duruşlarından dolayı Mısır resmine
benzerlik göstermektedir. Yunanlı sanatçılar, duvar resimlerinde renkleri
etkili ve canlı elde etmek için boyaları tabakalar halinde kullanmayı tercih
etmişlerdir. Sürülen ilk tabakaya, boyanın üzerine daha parlak bir etki vermesi
için- balmumu karıştırılmış ve ikinci bir tabaka olarak uygulama yapılmıştır
(Aytaç, 1981, s. 92).
Antik
Yunan duvar resimlerinin teknikleri hakkında önemli kaynak, Plinius ve
Vitruvius’un, resim teknikleri ile ilgili metinleri ve mimari yapılarında
bulunan resim örnekleridir. Bu metinlerde, duvar resimlerinde yer alan
betimlemelerin konuları ve duvar resmi teknikleri hakkında bilgiler
bulunmaktadır. Yunanlıların “stuk” adı verilen sönmüş kireç, alçı, kazein,
yumurta akı, tebeşir veya mermer tozu ile işlenmiş kireç suyunu karıştırarak
elde ettikleri karışımla sıva yaptıkları metinlerden anlaşılmaktadır.
Yunanlıların bu teknikle elde ettikleri duvar yüzeylerine, mitolojik sahneler
ile günlük yaşamdan betimlemelerin gerçekçi bir yaklaşımla resmedildiği ve
kompozisyonlarda peyzajların da yapıldığı kaynaklardan anlaşılmaktadır
(Colledge, 1982, s. 54).
Yunan
duvar resmi etkisi ile gelişen Roma duvar resimlerinde, Yunan duvar resmi
teknikleri ve kompozisyonları kullanılmıştır. Yunan duvar resmi ile şekillenen
Roma duvar resimleri, büyük gelişme göstermiş ve zaman içerisinde teknik
bağımsızlık kazanmıştır. Stuk kullanılarak hazırlanan duvar yüzeylerinde farklı
arayışlara giden Romalı sanatçılar, toz boyayı yumurta akı ile karıştırarak
renk elde ettikleri tempera, yaş sıva üzerine resim yaptıkları fresko ve
tempera ile boyaların sıcak balmumuyla karıştırılmasıyla enkaustik tekniklerini
geliştirmişlerdir. Romalıların duvar resim tekniklerinin farklılıkları ile
ilgili olarak, mermer üstüne yapılan enkaustik tekniğinin varlığına bilgin ve
yazar Pilinus'un metinlerinde rastlanmaktadır. Pilinus metinlerde, tekniğin
nasıl kullanıldığını detaylı olarak izah etmiştir. Mitolojik konuların
işlendiği Roma duvar resimlerinde, belirli dönemlerde kırmızı zemin üzerine çok
fazla renk kullanılmadan yapılan figüratif resimler ile beyaz zemin üzerine
açık renklerle yapılmış resimler bulunmaktadır (Colledge, 1982, s. 46).
Roma
dönemi duvar resimleri arasında özellikle Efes’te bulunan duvar resimleri büyük
önem taşımaktadır. Efes’te zengin sınıfa ait mimari yapıların vazgeçilmez bir
parçası olarak kabul edilen duvar resimlerinde, çoğunlukla mitolojik konular
işlenmiştir. Efes duvar resimlerinde, işlenen bir diğer konu gündelik hayattan
görüntülerdir. M. S. I–III. yüzyıllar arasında mimariye paralel olarak gelişim
gösteren bu resimlerde, filozoflar, peyzajlar, tanrılar, musalar, ve farrklı
biçimlerde tasvir edilmiş Eros örnekleri ön plana çıkmaktadır. Efes duvar
resimlerinde genel olarak beyaz, mavi, yeşil, sarı, kahverengi ve kırmızıların
kullanıldığı görülmektedir (Ladstater, 2012, s. 135)
Roma
İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte sanatsal olarak varlık göstermeye başlayan
Bizans sanatının kaynağı olarak dini betimlemeler ön plana çıkmaktadır. Bizans
duvar resimlerinde sanatçılar, özellikle kilisenin kutsiyetini ve
imparatorluğun gücünü göstermeye yönelik çalışmalar gerçekleştirmişlerdir.
Bizans
döneminde yapılan resimler genellikle Hristiyanlığı anlatmak amacıyla
yapılmıştır. Islak sıva üzerine yapılan duvar resimlerinde, betimlemeler düz
bir zeminde iki boyutlu yapılmış ve resimlere derinlik etkisi verilmemiştir.
Erken dönem (M. S. III-IV. yy) Bizans duvar resimlerinin ilk örnekleri
“katakomp” adı verilen yer altı şehirlerinin duvarlarında bulunan dini içerikli
betimlemelerdir. Bizans sanatında VIII. ve IX. yüzyıllarda ikonoklazma
(tasvirkırıcılık) hareketi etkili olmuştur. Bu nedenle Bizans resim sanatında,
tasvir yasağı resmin gelişimini engellemiş ve büyük eserlere bu dönemde zarar
verilmiştir. Söz konusu dönemde, kiliselerin duvarlarındaki figürlü resimler
yerine; daha çok üzüm, balık, horoz gibi sembolik resimlerle, yalın haç
biçimleri kullanılmıştır. Bizans sanatında ikonoklazma dönemi sonunda
(843-1204) resim eski gelenekleri ile devam ettirilmiş, bu döneme ait önemli
eserler ortaya çıkmıştır. Orta dönem Bizans duvar resimleri örnekleri özellikle
Kapadokya bölgesinde bulunmaktadır. Son Bizans döneminde, resim sanatında
baskıları nedeniyle resmin gelişimini engelleyen kilisenin kurallarının dışına
çıkılmış, kompozisyonlarda derinlik etkisi verilerek canlı renkler kullanılmış
ve hareketli figüratif yaklaşım ortaya çıkmıştır. İstanbul’daki Kariye Camii
duvar resimleri bu döneme ait iyi örneklere sahiptir (Çömen, 2010, s. 31).
Mezopotamya Duvar Resim
Sanatı
Farklı
uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Mezopotamya toprakları, bu uygarlıklara
ait sanatsal çalışmalara da ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. IXX. yüzyıldan
başlayan tarihi geçmişi ile Mezopotamya’da yaşamış tüm uygarlıkların sanat
biçimleri, etkileşim içinde olmuştur. Mezopotamya sanatının temelini her ne
kadar mimari ve heykel oluştursa da özellikle, mimariyi tamamlayıcı süsleme
unsuru olarak kabul gören duvar resimleri, Mezopotamya sanatında önemli bir
sanat formu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezopotamya duvar resimleri, konuları
ve figürlerin biçimsel formları (profilden portreler ve ayakları ile karşıdan
betimlenmiş gövde) nedeniyle Antik Mısır duvar resimlerine benzerlik
göstermektedir. Ressamlar, savaş sahneleri, dini ve mitolojik unsurları içeren
sahnelere kompozisyonlarında yer vermişlerdir. Mezopotamya resimlerinde ayrıca,
ressamların hükümdarların başarılarını ve yüceliklerini betimleyen sahnelere
yer vermesi Mısır ile olan bir diğer benzerliktir (Gombrich, 2007, s. 43-45).
M.Ö.
2700’lerde Ur şehrinde yapılmış olan bazı resim örnekleri, Mezopotamya resim
sanatı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Krallığın savaş ve barış
faaliyetlerinin betimlendiği resimlerde, tasvir edilen hayvan figürlerinde yer
alan gerçekçilik dikkat çekicidir. Figürler yalın bir stilizasyon ile profilden
çizilmiş portreler, önden görünen gözdeler ve yine aynı perspektiften çizilmiş
bacaklardan oluşmaktadır (Tansuğ, 1993, s20)
Yoğun
çekişmelere ve savaşlara tanıklık eden Mezopotamya topraklarında bulunan ilk
duvar resimleri, Mari Sarayındaki yer alan ve M.Ö. 2000–1700 arasına
tarihlendirilen duvar resimleridir (Brödner, 1989, s. 80). Mari Sarayında yer
alan duvar resimleri, geometrik çerçeveler ile stilize edilmiş bitki motifleri
ile çerçevelenmiştir. Eski Babil dönemine ait duvar resimlerinde, geometrik
çerçeve içerisinde yer alan stilize bitki formlarıyla sınırlandırılmış ve
içeriğinde mitolojik hayvan resimleri bulunan çalışmalar bulunmaktadır (Tansuğ,
1993, s. 37; Frankfort, 1996, 124).
Kurigalzu
sarayı duvar resimleri ile Mari’nin Eski Babil çağına ait duvar resimleri,
erken dönem teknikleri kullanılmaları ile benzerlik göstermektedir. Alçı sıva
ve kalın bir balçık sıva tabakasının üzerine eski renkler olan
siyah-beyaz-kırmızı kullanılmıştır (Yılmaz, 2008, s. 46-48). Yapıldıkları
dönemin şartları, yıkıcı savaşlar ve harap edilmiş mimari yapılar nedeniyle
Mezopotamya duvar resimlerinin teknik özellikleriyle ilgili bilgiler sınırlıdır.
Anadolu’da Duvar Resmi
Paleolitik
döneme tarihlendirilen geçmişi ile Anadolu uygarlıklarına ait resim
örneklerine, Anadolu coğrafyasının birçok yerinde rastlanılmaktadır. Anadolu
uygarlıklarına ait ilk duvar resmi örnekleri, kazıma yöntemi ile mağara
duvarlarına yapılmıştır. Daha sonraki dönemlerde kazıma tekniğiyle mağara
duvarlarına yapılan resimlerde, demir oksitten yararlanılarak kahverengi ve
kırmız renkleri kullanılmıştır. Anadolu da bulunan duvar resimlerinin geniş
bölgelere yayılması ve resimlerin içeriklerinin benzerlikleri burada yaşayan
halkların birbiriyle olan etkileşimlerini de göstermektedir.
Neolitik
Dönem’de ise en çarpıcı duvar resimlerine Çatalhöyük’te rastlanır. Kalkolitik
Dönem’de şimdiye kadar Can Hasan (Karaman), Değirmentepe (Malatya), Norşun Tepe
( Elazığ Keban Barajı Göl Alanı), Arslantepe ve Pirot Höyük’te duvar resimleri
tespit edilmiştir. Anadolu’da Tunç Çağında resim sanatı örnekleri yok denecek
azdır. Asi Irmağının kıyısında, Antakya-Reyhanlı yolu yakınında olan Tel Açana
(Alalakh), nadir merkezlerin en önemlisidir. Demir Çağını resim sanatına ait en
iyi örnekler Urartu’da görülmektedir. Bunun yanı sıra Demir çağının büyük bir
bölümünde Asur etkisi altında kalmış olan Yukarı Dicle Bölgesi’nde yer alan
Üçtepe’den fresko parçaları ele geçmiştir (Yılmaz, 2008, s. 57).
Farklı
dönemlerde resim teknikleri ve uygulama alanlarında değişiklik gösteren Anadolu
uygarlıklarının ana temaları arasında, av sahneleri, insan ve hayvan figürleri
yer almaktadır. Mağara duvarlarına çizilmiş olan hayvan figürleri arasında,
boğa, keçi ve yırtıcı kuşlara ait figürlerin çokluğu dikkat çekicidir. Anadolu
uygarlıklarına ait Paleolitik dönem resimlerinde, Antalya Karain mağarası,
Diyarbakır Sinek Çayı/Kayaaltı Sığınağı ve Van/Tirşin Yaylası ile Kızların
Mağarası’ında bulunan insan ve hayvan figürleri betimlemelerinde, kazıma
tekniği ile kırmızımsı-kahverengi demir oksit kullanılmıştır. Latmos (Beş
Parmak) Dağı eteklerinde yer alan Paleolitik dönem duvar resimleri, konu olarak
diğer Anadolu ve Avrupa resimlerinden ayrılmaktadır. Latmos Dağı resimlerinde
500’den fazla insan figürü betimlemesi bulunmuştur. Hem natüralist hem de
stilize edilmiş ikili ve üçlü figürler belirli bir düzen ile kırmızı demir
oksit ve bazı yerlerde sarı kullanılarak betimlenmiştir (Yılmaz, 2008, s. 58).
Çatalhöyük
duvar resimleri, Neolitik Dönem Anadolu resim sanatında önemli bir yer
tutmaktadır. Mimari yapılarda duvar yüzeylerine yapılan resimler, mimari
yapıların tamamında kullanılan yapışkan beyaz bir kil tabakası üzerine
yapılmıştır. Çatalhöyük duvar resimlerinde, çizgisel formlarla betimlenen
figürlerde renk kullanıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmalar sonrası dini
ritüellerin parçası olarak kullanılan duvar resimlerinin bir sonraki tören için
kullanılmak üzere beyaz sıva ile kaplandığı, üst üste yapılmış duvar
resimlerinden anlaşılmaktadır (Yılmaz, 2008, s. 68).
Çatalhöyük’te
kullanılan boyalar temelde minerallerden elde edilmişlerdir. Demir oksitler:
Kırmızı, kahverengi ve sarı aşı boyası, Bakır oksitler: parlak mavi azurit ve
yeşil malakit Cıva oksitler: Koyu kırmızı renkli zincifre.
Kırmızı
boya olasılıkla hematitten, leylak rengi veya mor manganezden, kurşuni gri
galenadan elde ediliyordu. Zemin rengini oluşturan krem veya mat beyaz renkte
sıva göl yataklarından sağlanıyordu. Siyah ise kumdan elde edilmekte idi. Boyalarda
hayvan yağı, bitkisel yağ veya yumurta akı gibi bağlayıcı malzemeler
kullanılmamış doğrudan doğruya duvar üzerine uygulanmıştır. Bazı resimler
üzerindeki ince fırça darbelerinin izleri görülse de genelde düz yüzeylerde
boya sürülerek kullanılıyordu. Resimler herhangi bir ön çalışma yapılmadan
direkt boyanacak yüzeye yapılıyordu. Aynı desenin birkaç kez kullanılması,
geyik avı gibi karmaşık sahnelerin tekrar tekrar yapılabilmiş olması, keçe,
deri veya kumaş gibi maddelerin üzerlerine desenlerinin çizildiği
düşünülmektedir (Yılmaz, 2008, s. 69).
Kalkolitik
dönem Anadolu duvar resimleri, genel olarak Paleolitik dönem özellikleri
göstermektedir. Bu dönem yapılan duvar resimlerinde, balçık sıva ile
oluşturulmuş duvar üzerine demir oksitten elde edilmiş renkler kullanılmıştır.
Kalkolitik dönem Anadolu duvar resimlerinde av sahnelerine, geometrik
süslemelere ve krallık imgelerine rastlanılmaktadır (Yılmaz, 2008, s. 69).
Tunç
çağı Anadolu duvar resim örnekleri arasında, Alalakh ve Yarim-Lim Sarayı duvar
resimleri, teknikleri, kullanılan boyalar ve betimlemeleri ile dikkat
çekmektedir. Yarim Lim Sarayı duvar resimlerinde, kırmızı zemin üzerine yeşil
tonlarda yapılmış bitkisel süslemeler ve betimlemeler bulunmaktadır. Alalakh
Saray duvar resimleri, teknik anlamda daha gelişmiş ressamlar tarafından
yapılmıştır (Woolley, 1955, s. 91).
Alalakh’taki
yatay hatların belirlenmesi ipler yardımıyla mümkün olmuştur. Intonaco
tabakasının arkasındaki net çizgiler, bölümlerin ayrılıp boyanmasına hizmet
etmiştir. Motifler temelde serbest elle uygulanmıştır. Uygulama “al fresco”
tekniğidir. Buradaki intonaco son derece ince bir tabaka halinde, hızlı bir
şekilde kuru yüzeye yapılmıştır. Ressam “al fresco” olarak başlamış,
tamamlamaları yer yer “al secco” ile yapmıştır. Alt zemindeki dalgalı çizgiler
Girit ve Alalakh’ın ortak noktasını oluşturmaktadır. Aradaki fark ise
Alalakh’ta “al secco” tekniğinin de uygulanmış olmasıdır (Bingöl, 1997, s. 26)
Orta Asya
Medeniyetlerinde Duvar Resmi
Orta
Asya toplumları arasında resim geleneği, diğer medeniyetler ile
kıyaslandığında, geleneksel yaşam biçimleri etrafında şekillenen sanat
biçimleri nedeniyle göçebe kültür çerçevesinde şekillenmiştir. Erken dönem Orta
Asya sanatı Uygurların yerleşik hayata geçmesiyle başlamış, bu dönem Türk sanatında,
özellikle Budizm ve Maniheizm etkisinde yapılan resimler görülmüştür.
Türk
resminin ilk temsilcileri sayılan Uygur Türkleri, Türk resminin gelişmesinin
önünü açmış ve gelişmesini sağlamıştır. Bu dönem yapılan duvar resimlerinde,
özellikle dini motiflerin yer aldığı betimlemeler çoğunluktadır. Dini konulu
resimlerin yanında; günlük hayatı, sosyal konuları, av sahneleri, Türk
kahramanları ile bazen de resmini yaptırmak isteyen soylu ve zenginlerin
portrelerinden oluşan resimler de bulunmaktadır. Aytaç, Uygur duvar
resimleriyle ilgili, Budizm ve Maniheizm’in Türklerin yerleşik hayata
geçmelerinde etkili olmuş, Uygur resim sanatının gelişmesinde büyük rol
oynamıştır. Bu nedenle Uygur resim sanatında fresk tekniği ile yapılmış duvar
resimlerinde çoğunlukla dini konulara yer verilmiştir (1981, s. 108).
Büyük
bir çoğunluğu Budist olan Uygurlarda, gerek mimaride gerekse resim sanatında,
bu dinin etkisi yoğun olarak görülür. Eski Uygur şehirlerinde VIII. ve IX.
yüzyıllardan kalma Budist ve Maniheist resimler bulunmaktadır. Özellikle dini
temalı betimlemelerin yer aldığı Orta Asya Türk resim sanatında, dini
betimlemelerin dışında yer alan resimler, siyasi gelişmeler ve ticaret ile
birlikte gerçekleşen etkileşimler ile şekillenmiş ve zenginleşmiştir. Bu etkiler
arasında, Tibet’te İskit etkisiyle meydana gelen biçimsel ve tematik
değişiklikler gösterilebilir (Ögel, 1991, s. 360-362).
Günümüze
ulaşan Türk resim sanatına ait ilk örnekler olan Uygur duvar resimleri,
856-1368 tarihlerinde Uygur hakimiyetinde olan günümüzde “Doğu Türkistan
“olarak bilinen tarım bölgesindeki şehirleri Hoço, (İdikut) Turfan, Kuça,
Murtuk, Toyuk, Bezeklik, Yarhoto, Sorçuk, Kumtura, vd.) yapılarını
süslemişlerdir. Kızıl Kaya mabetlerinde bulunan Uygur duvar resimlerinde,
Buda’nın hayatına ait vakaları temsil eden betimlemeler ile kadın ve erkek
vakfiyeci figürleri bulunmaktadır (Özerdim, 2017, s. 121).
Uygur
resimlerinde, kompozisyon belirli bir düzen içerisinde figürler simetrik bir
şekilde sıralanarak oluşturulmuştur. Kullanılan renklerde parlak kırmızı ve
maviler yoğunlukta olup keskin siyahlar kontörle ile figürlerin formları
oluşturulmuştur.
Uygur
sanatına ait portre örnekleri de bu dönemlerde yapılmış duvar resimlerinde yer
almaktadır. Türk sanatının ilk dönemlerinde, insan vücudunun tüm uzuvları
şematik olarak betimlenmiş ve altına ismi yazılarak belirtilmiştir. Uygur
Türkleri, yaptıkları betimlemelerde, kendilerinden farklı insanları tiplere
ayırarak resmetmişlerdir. (Bkz. Görsel 8). Bu dönemde yapılan resimlerde
genellikle rahipler, vakıf çalışanları ve müzisyenler görülmektedir (Aslanapa,
1973, s. 14-15).
Uygur
Budist resimlerinin günümüze gelebilmiş en iyi örnekleri, fres ve kabartma
tekniği kullanılarak yapılmış, Bezeklik Mabetlerinde bulunan duvar
resimleridir. Duvar resimlerinde, resmedilen vakıfçılar veya duacılar arasında
dönemin yönetici sınıfına ait (asiller ve prensler) betimlemeler ayırt
edilmektedir (Diyarbekirli, 1993, s. 47- 48). Uygur sanatı, toplumun dış
etkilere açık olmasından dolayı biçimsel olarak değişimlerin olduğu ve başka
toplumlara etki eden bir sanat anlayışına sahip olmuştur. 750 yılında Talas
Savaşı’ndan sonra sanat alanında geliştirdikleri üslubu duvar resimleriyle
batıya taşımışlardır. Bu nedenle, İslam topluluklarıyla olan ilişkileri
dolayısıyla İslam topluluklarının Uygur sanatından etkilendiği ve bu etki
sayesinde doğululaşmaya başladığı söylenebilir (Berkli, 2010, s.157).
İnal,
Uygur sanatının İslam sanatı üzerine etkisini, Orta Asya’dan getirtilen Türk
askerlerinin yerleşmesi için, Bağdat yakınlarına kurulan Samarra şehrinde
yapılan Cevsek-el Hakani, Balkuvara Saraylarındaki duvar resimleri üzerinden ortaya
koymaktadır. Cevsek-el Hakani, Balkuvara Saraylarındaki duvar resimlerini Uygur
sanat anlayışı ve biçiminin batıya taşınan ilk örnekleri olarak görmek
mümkündür. Saray duvarlarında yer alan fresklerde, figür betimlemeleri Türk
tipolojisine uygun olarak yapılmış ve detaylara yer verilmiştir (1976, s. 15).
1036
yılında, I. Mesut döneminde Afganistan’ın güneybatısında Hilmend nehri
kıyısında Büst şehrinde, Mimar Abdulmelik tarafından yapılan Leşker-i Bazar
sarayında, belge niteliği bulunan duvar resimleri yer almaktadır. Bu resimlerde
Sultan Mahmud’un hakimiyetinde bulunan ordular betimlenmiştir (Serin, 2010, s.
22).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar