Print Friendly and PDF

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN ŞİİRLERİ ve SANATI

 

Hazırlayan: ÂDEM KOTAN

    ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN ŞİİRLERİNİN YAPI BAKIMINDAN İNCELENMESİ [1]

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirlerini yapı bakımından incelediğimizde de konu bakımından takındığı özgür tutumu şiirlerinin biçimsel özelliklerinde de görmekteyiz. Şair, şiirlerinde farklı nazım biçimlerinden faydalanmıştır. Hem batı nazım şekillerini hem de halk ve divan edebiyatı nazım biçimleri kullanmıştır.

Nazını biçimleri (nazım şekilleri, eşkâl-i nazm), dize ve uyağın bir düzen içinde birleşmesinden oluşur. Dizeler bir şiirde, en az ikili olmak üzere, üçlü, dörtlü, beşli, altılı, yedili, sekizli, dokuzlu ve onlu olarak kümelenirler. Bu kümelenişten dize düzeni, dizeler arasında uyakların dağılımından da uyak düzeni doğar. Beyitlerden kurulu nazım biçimlerinde beyitlerin ikinci dizesinde, dörtlüklerden kurulu nazım biçimlerinde dörtlüklerin son dizesinde yinelenen uyak, şiirin ana uyağıdır. Buna temel uyak da denir. Nazım biçimleri bu, dize ve uyak düzenine göre çeşitli adlar alır. [2]

3.1.    NAZIM BİÇİMLERİ

Ümit Yaşar Oğuzcan, ele aldığı konuya uygun nazım biçimlerini kullanmakla birlikte kimi zaman bu nazım biçimlerinin kurallarına uymuş kimi zaman da değiştirmiştir. Hem Türk halk şiirinin geleneksel motiflerinden hem de modern şiirin hususiyetlerinden yararlanmıştır. Şiirlerini kaleme aldığı dönemde; Garip Akımı, II. Yeniciler gibi çok güçlü edebi hareketler olmasına rağmen, hiçbir akıma bağlı kalmadan yazmış olan Ümit Yaşar Oğuzcan, yeniliklere kapalı olmamış, hem geleneksel (Divan ve Halk) hem Batı şiiri nazım biçimlerini kullanmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda, Oğuzcan’ın şiirlerinde; Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri, Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri, Batı Edebiyatı Nazım Biçimleri, Serbest Nazım Biçimleri olarak ayrı ayrı başlıklarda değerlendirmek uygun olacaktır.

3.1.1.    DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirlerinde kullanmış olduğu nazım birimleri oldukça geniş bir çerçevede ele alınmıştır. Şairin en sevdiği nazım birimi şiirlerinden anladığımız kadarıyla dörtlüklerdir. Bunun yanı sıra şair; ikilik, üçlük, dörtlük, beşlik, altılık, yedilik şeklindeki bentlerden oluşan eserler de yazmıştır. Tek bir nazım birimine bağlı kalmadan eser vermesi şairin çok yönlü hayat felsefesinden kaynaklanmaktadır.

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri; beyitlerle kurulanlar (Gazel, Kaside, Mesnevi, Kıt'a, Müstezat), bentlerle kurulanlar (Rubai, Tuyuğ, Murabba, Şarkı, Terbi- Musammatlar: Terkib-i bent, Terci-i bent) olarak sınıflandırmak mümkündür.

Ümit Yaşar Oğuzcan şiirinin izleksel kurgusunu incelemiş olduğumuzda karşımıza bolca aşk şiirleri yazan, sürekli sevdiği kadını anlatmaya çalışan bir şair aynı zamanda da toplumsal konulara değinmiş bir şair çıkmaktadır. Âşık olduğu dönemlerde yazmış olduğu bizim de bireysel temalar olarak incelediğimiz şiirlerde çoğunlukla gazel, yaşamı sorguladığı, sosyal temalar olarak incelediğimiz şiirlerde de rubai nazım şekillerinden faydalanmıştır. Gazel’de Nedim’in Rubai ’de Ömer Hayyam’ın anlayışına benzer bir tarzda üretimde bulunmuştur. Birçok edebiyatçı ve eleştirmene göre Ömer Hayyam’dan sonra en iyi rubai yazarı olarak kabul edilmiştir. Oğuzcan, bireysel şiirlerinde çoğunlukla gazel nazım biçimini kullanmıştır.

Gazel, sözlük anlamı "kadınlarla âşıkane sohbet etmek" olan Arapça bir sözcüktür. Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Araplarda gazelin oldukça erken çağlarda {göç yıllarında) bulunduğunu Kitabü'l-Agani adlı yapıt bildirmektedir. Bunun yanı sıra, bu yüzyıl-da, Kayravani'nin El-Umde fi-Sına'ati'ş-Şi'r adlı yapıtında gazel yerine kaside biçiminin kullanıldığı, da yazıtıdır. Nesib, teşbih ve tegazzül terimleri de gazel anlamında kullanılmaktadır.[3]

Gazel nazım biçiminin uyak sistemi olan aa, ba, ca... uyak biçimine uymuş olsa da gazellerinin çoğunda hece ölçüsü kullanmıştır:

"Gelsin seninle bahar, laleler açsın hele
Çalsın sazlar, sevinçten kırılsın neyer bile

Mey sun aşktan, sevgiden doldur bakışlarını
Gönül bir kâse gibi dolaşsın elden ele"
(Oğuzcan 1975: 13).

Ümit Yaşar Oğuzcan, belirli bir nazım şeklinde ısrarcı olmadan 7+7=14’lü hece ölçüsüyle de şiirler kaleme almıştır:

“Ne kötü bir dünya bu: sevgisiz, acımasız
Yaşarken doludizgin, ölüvermek apansız

Sen, en güzel yerinde olsan bile yaşamın
Alırlar, götürürler bir yerlere zamansız"
(Oğuzcan 1975: 20).

Gazelde en çok anlatılan konu kadın ve aşktır. Bunun yanı sıra sevgilinin güzelliği, çekiciliği, ona duyulan özlemin ve sevgilinin yaptığı kötü davranışların ıstırabı da anlatılır. Bunun dışında, içki âlemleri, şarabın zevki, baharın verdiği neşe, talihin iyi ve kötü cilveleri, aşkın mutluluk ve sıkıntısı sık sık işlenen konulardır. Dinle ilgili düşünceler, tasavvuf, ham sofularla alay, hayat, dünya ve ahiret hakkında hikmetler de gazellerde sık sık söz konusu edilmiştir.[4]

Divan edebiyatı nazım şekillerinden olan gazelin konularında aşk, şarap, güzellik olmuş olsa da, Ümit Yaşar Oğuzcan gazel dışı konu da işlemiştir. Şair, bazı şiirlerinde gazeli aruz vezniyle yazmış ve gazel dışı konular işlemiştir:

Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler'
Son Meclise zam üstüne zam olsun erenler

Çok şükür vatan sathında daha çok ağaç var

Ne çıkar devirdiğiniz çam olsun erenler'

(Oğuzcan 1966b: 105).

Şiirin konusu siyasetçilerin gaflarının eleştirisidir. Şekil olarak baktığımızda ise Oğuzcan şiiri, gazel uyak sistemiyle, vezin olarak da mefûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün __ . / .___ . / .___ . / .___ aruz kalıbıyla yazmıştır.

Şairin rubai türünde yazdığı şiirlerini 1955 yılından 1972 yılına kadar yazmış olduğu toplam iki yüz dokuz rubaisini ikinci ve son rubai kitabı olan Rubailer ‘de toplamıştır. Rubai tarzında ele alınan konular aşk, tasavvuf ve felsefedir. Uyak biçimi aaxa şeklinde ve ölçüsü aruzdur.[5]

Ümit Yaşar, rubailerini hem aruz hem de hece ölçüsüyle kaleme almış, konu olarak da aşk, ölüm, din, ahlak, felsefe vb. işlemiştir. Oğuzcan, Nurullah Çetin ve Talat Sait Halman'a göre Cumhuriyet döneminin en başarılı rubai şairlerindendir çünkü rubai türünün biçim özelliklerini (aruz vezni) ustalıkla kullandığı gibi rubai nazım biçiminde modern konuları başarıyla işlemiştir.

Rubaiye bakınca şairin ilk mısrada konuya girdiğini, ikinci mısrada anlamı pekiştirdiğini, üçüncü mısrada farklı bir uyakla rubainin hareketliliğini sağladığını ve son mısrada ise ritmi güçlendirip konuyu kapattığını görmekteyiz ki bu ritm düzeni onun rubaiye sadık kaldığını ispatlamaktadır. Şiirin, uyak düzeni de rubaiye uygun olarak aaba'dır. Nurullah Çetin'in Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Rubai adlı kitabındaki rubai aruz kalıplarına baktığımızda şu bilgiyle karşılaşırız: “Türk şiirinde rubai tarzı en fazla ahrep vezinleriyle yazılmıştır” [6]Bu bilgi doğrultusunda Oğuzcan'ın rubaisi bu tespite uygun bir vezne sahiptir. Şiirin vezni aruzun ahrep kalıplarından olan Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Fa’ûl kalıbıyla kaleme alınmıştır. Aruzla yazdığı bütün rubailerinde Oğuzcan sadece bu kalıbı kullanmıştır.

Oğuzcan, rubailerinin tamamında aruz kullanmamış, hece vezninin çeşitli ölçüleriyle de rubai tarzının konusuna ve uyak sistemine uygun şiirler kaleme almıştır. İnsana anlam veren Tanrı' dır. Yaşam bitince insan anlamını da kaybeder ve bu kayıp kaçınılmazdır; çünkü tek gerçek Tanrı ve ölümdür, yaşam ise fânidir:

Hiç kimseye elbette bu dünya kalmaz
Üstünde gök altında şu derya kalmaz
Bir eski resim belki kalır elde, fakat
Gözlerde ışı, yüzde o mana kalmaz
(Oğuzcan 1972: 99).

Şiire baktığımızda biçim olarak aaba rubaı uyak sistemi 7+5=12 hece ölçüsüyle yazılmıştır. Oğuzcan, hece ölçüsüyle yazdığı rubailerinde de bir standart yakalamıştır. Hece ölçülü rubailerinin tamamına yakınını 12'li hece ölçüsüyle işlemiştir. Bu ölçüde durakları farklı farklı kullanmıştır: 7+5, 5+7, 6+6.

Rubai şairi olarak Oğuzcan'ı değerlendirecek olursak şairin rubaiyi biçim ve konu bakımından ele almada başarılı olduğu görülmektedir. Aruz vezninde zihaf ve imalelere gerek duymadan kalıbı rahatlıkla kullanan Oğuzcan, hece ölçüsüyle yazmış olduğu rubailerinde de türe ait ritmi bozmamıştır. En fazla 12'li hece ölçüsüyle yazdığı gibi tek aruz vezni olan ve hece sayısı 13'e denk gelen kalıbı hece sayılarına dönüştürerek aruzsuz rubailer de yazmıştır; fakat bu rubailerinde de 1., 2., ve 4. mısralardaki hece sayısını on üç; üçüncü mısranın hece sayısını ise on iki olarak kaleme almıştır. Şairliği, sevgiyi ve güzelleri işlediği şu rubaisi yukarıdaki bilgilere örnektir:

Bir gün gelelim derken o asude yere

Düştük gönül aşkıyla kederden kedere
Sevdik ne güzeller... Ne şiirler yazdık
Biz harcamadık yılları beyhude yere
(Oğuzcan 1972: 45).

Şiirin 1.,2. ve 4. mısraları aruzun Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Fa’ûl vezninin heceye denk gelen on üç hece sayısıyla 3.mısrası ise on iki hece sayısıyla yazılmıştır. Bu, şairin aruzu kullanmak istemediği şiirlerin bazılarında sık kullandığı 12’li hece ile aruz kalıbının on üç hece sayısını birleştirerek rubai ritmini sağlamak istemesindendir.

Biçimsel olarak bazı değişiklikler yapmış olsa da Oğuzcan'ın temel özelliklerine en fazla yakınlaştığı tür, rubaidir. Şair, rubailerinde ele aldığı konularda yaşamın geçiciliğini, kişinin bu dünyada her şeyi yaşaması gerektiğini, dünya malının kalıcı olmayacağını bu nedenle dünyada doya doya yaşamak varken insanların hırslarının gereksiz olduğunu işleyerek konunun işlenişi bakımından Ömer Hayyam 'a yaklaşmaktadır.

Oğuzcan'ın geleneksel nazım biçimlerimizden klasik edebiyata yakınlaştığı iki tür vardır: Gazel ve Rubai. Gazelde geleneğe tam ters düşecek değişiklikler yapan Oğuzcan, bağımsız şiir anlayışını burada da belli etmektedir. Onun geleneğe yakınlaştığı tür sadece rubai olmuştur. Rubaiye daha sadık kalması rubai ile kendi şiiri arasındaki kısa ve etkili söyleyişin yakınlığından kaynaklanır.

"Şiir, söz ile duygunun uyumu olan bir sanattır" [7]diyen şair, herhangi bir akıma bağlı olmayan şiir anlayışında Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır; fakat şiir anlayışındaki özgürlüğü nazım biçimlerinin kurallarına da yansımıştır; çünkü Oğuzcan için kuraldan ziyade şiir, biçimden ziyade de içerik önemlidir.

3.1.2.    HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

Şair, bu alanda Divân edebiyatına göre daha sadık bir tutum içindedir. Halk edebiyatı nazım şekillerini de kullanan şair, çoğunda hem içerik hem de biçim olarak kurallara uygun davranmıştır. Bunda Oğuzcan’ın “Ben halk şairiyim” demesinin ve beğenip izlediği şairleri hep halk edebiyatından seçmesinin etkisi olduğu kanısındayız. Şair, çocukluğundan itibaren kendini halk şairlerine daha yakın bulmuş ve halk şairlerinin şiirlerini okuyarak yetişmiştir. Şiir anlayışının temelini Karacaoğlan, Yunus Emre oluşturmuştur. “Türk şiirinde en sevdiğim şair Karacaoğlan, sonra Yunus ve Dadaloğlu’dur” [8]diyen şairin halk edebiyatına daha sadık olması, onun bu alandaki nazım biçimlerine yabancı olmamasından ileri gelmektedir.

Oğuzcan, taşlamalarında genellikle halk edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Taşlamalarında halkın sözcülüğünü üstlenen Ümit Yaşar, taşlamalarının tamamında herhangi bir halk şairine bağlı kalmamış, anonim nazım biçimlerine ağırlık vermiştir. Halk, halkın sıkıntıları, toplum ve toplumun bozuklukları, siyaset, siyasîlerin yanlışları gibi sosyal konuları ele alırken koşma ve mâni nazım biçimine başvurmuştur. Bunda halk şiirlerinin kolay okunurluğunun ve akılda kalıcılığının etkisi vardır. Şairin bütün şiirleri arasında halk şiiri önde gelmektedir. Otuz yedi şiir kitabının içinde 12 kitabındaki şiirlerin çoğunluğunu halk edebiyatı nazım biçimleriyle kaleme almıştır ki bu kitapları hacim olarak diğer eserlerinden daha geniştir. Sayı olarak tamamının içinde az gibi görülen halk şiirleri ile yazdığı ile diğer kitapların hacimleri karşılaştırılınca halk şiirinin kullanımının fazlalığı görülmektedir. Şair, özellikle hatırlanması kolay olsun amacıyla şiirlerini uyaklı yazmış, nazım biçimini oluştururken halk edebiyatından uzaklaşmamıştır. Bu da okurların taşlamaları unutmamasını sağlamaktadır. Pek çok şiirinde kullandığı halk edebiyatı nazım biçimlerinin dağılımına bakacak olursak ilk sırada “koşma” gelmektedir. Bunu mâni takip etmektedir ki tekerleme ve ninni nazım biçimini de kullanan şair, bu biçimlere birer örnek vererek yetinmiştir.

Oğuzcan, koşma türüne şiirlerinde sıkça başvurmuştur. Özellikle on taşlama kitabından İnşallahla Maaşallahla, Halktan Yana ve Dikiz Aynası kitaplarında koşma türü şiirlere yer vermiştir. Oğuzcan, koşma türünün tüm özelliklerini taşlamalarında kullanmıştır. Bu bağlamda şairin, koşmanın konularına göre taşlama alt türüne uygun şiirler verdiğini söyleyebiliriz; fakat biçim ve içerik olarak koşma türüne uygun şiirlerinin sayısı azdır:

-Türkiye Şubat 1980-

Öyle bir açmaza düştü ki vatan;
Uyku belli değil, düş belli değil.
Çöktü üstümüze bir kara duman
Işık belli değil, loş belli değil.

Vatandaş başının derdine düşmüş.

Ana kıza, baba oğula küsmüş...
Öyle merhametsiz bir rüzgâr esmiş,
Yaprak belli değil, kuş belli değil”
(Oğuzcan 1983: 11).

Üç şiir de 6+5=11’li hece ölçüsüyle ve abab, cccb... uyak sistemiyle tamamen koşma niteliği göstermektedir. Oğuzcan “taşlama” türünü kullanarak konu bakımından da koşmaya uymuştur. Şair, koşmanın taşlama dışında yine konusuna göre adlandırılan “ağıt” ve “güzelleme” alt türlerini kullanmıştır Oğuzcan, doğa ve insan üzerine övgülerin yazıldığı “güzelleme” türünü değiştirmiştir. Şairlere önem verilmemesini eleştiren Ümit Yaşar’ın “Güzelleme” şiirinin güzelleme türüyle tek bağlantısı, ismidir. Şair, şair olduğu için yakınmıştır ve güzelleme adını, ironik bir yaklaşım sergilemek için kullanmıştır; çünkü övgü içermesi gereken güzelleme türüne karşı Oğuzcan’ın güzellemesi yergi içermektedir.

Bu tezat, yerginin gücünü arttırdığı gibi alaycı bir üslûba da işaret etmektedir:

Ne desem azdır sana
Be hey hacıyatmaz
Bırak şiiri bir yana
Ulan adam ol biraz

(Oğuzcan 1965a: 127).

Yukarıdaki şiire baktığımızda şiirin ölçüsüz yazıldığı görülmektedir. Uyak sistemiyle de (abab, cdcd, efef) koşmaya uygun olmayan bu şiirin başlığı ve dörtlükler halinde yazılmış olması koşma türüne aittir. Oğuzcan’ın koşma nazım biçimini değiştirme eğilimi sadece güzelleme türüyle sınırlı kalmamıştır. Şair, ölümden duyulan acıyı işleyen ağıt türünde şiir yazmıştır:

De ki: Ömür verdin; en büyük yalan

De ki: Beden verdin; içi boş ve kof
İşte! Yüce eserin, işte! İnsan

Ve yırt göğsünü, bağır: of Tanrım of
(Oğuzcan 1975:31-32).

Şair, ölümden duyduğu acıdan değil, yaşamın güzelliklerinden geriye bir şey kalmayışından yakınmaktadır; ama ağıttan tamamen uzak değildir. Bir önceki şiir gibi bir ironi içermiyor. Oğuzcan, ağıt türünü kendi yaşam gerçekliğine uyarlamış. Şair, geçirdiği ömre yanıyor şiirinde, yani ağıt ölüye ya da ölüme değil, ömre ağıttır. Biçimsel olarak güzellemeyle benzerlikler gösteren “Ağıt” şiiri, ölçüsüzdür; uyak düzeni ise abab, cdcd... şeklindedir.

Oğuzcan, “Oğluma Ağıt” şiirinde ise 4+4=8’li ölçü birimini, abab, cccb... koşmanın uyak düzenini kullanmıştır. Konu olarak oğlunun ölümünden duyduğu acıyı kaleme alan şair, bu niteliğiyle koşmanın türü olan ağıta uygunluk göstermiştir:

Canım ciğerimden taşar

Ayağım ardından koşar Sensiz Ümit nasıl yaşar

Her ân ağlar Vedat diye”

(Oğuzcan 1975: 68-69).

Oğuzcan, halk edebiyatı nazım türü olan koşma’yı kafiye olarak koşmaya uygun, ölçü olarak mâniye yakınlık gösterecek şekilde de kullanmıştır. Koşma uyaklı nazım biçimine mâninin dört mısralı, aaxa uyaklı kısa ve genellikle sevgi, özlem konularının işlendiği özellikler eklemiştir. Oğuzcan, bu şiirlerinde farklı konuları işlemiş ve her birinde mâninin ölçü sistemini kullansa da, uyak sistemi olarak koşma kafiyesini ele almıştır.

Oğuzcan, mânide ele alınan konuları işlerken ölçüde mâniyi, uyakta koşmayı kullanmıştır:

Ölüm ömrün bedeli,

Sevmeli sevilmeli.

Yaşamak en güzeli

Zannetme dünya güzel!”

(Oğuzcan 1969a: 17).

Yukarıda alıntıladığımız şiirden de anlaşılacağı gibi sevgi, güzel yaşama özlem konuları ele alınmış; ama abcb, dddb, eeeb.. koşma kafiyesi kullanılmıştır. Ölçüsü 3+4=7’li hece ölçüsüdür ki bu mâni türüne aittir. Oğuzcan, mânide ele alınan konuyu işlerken, ölçü olarak mâni türünden, uyak ve şiirdeki uzunluk olarak da koşma türünden yararlanmıştır.

“TRT Taşlaması”, “Demirel’in Dedikleri”, “Delilik Zamanı Bugün”, “Var Mı Bunun İzâh Tarzı”, “Ucuzu Pahalısı”, “Kalkınalım Vatandaşlar”, “Böyle Gelmiş Böyle Gider” başlıklı şiirlerinin tamamında Oğuzcan, 8’li hece ölçüsünü, abab(aaab), cccb... uyak düzenini kullanmıştır. Biçimsel özellikleriyle semaîye yaklaşan şiirlerinde iktidarın bozulmasının TRT’ye, halka ve İnsanî değerlere yansımasını eleştiren şair, halk edebiyatı nazım şekli olan semaînin konusunu değiştirerek kullanmıştır:

Milletçe fakiriz, açız

Yalnız ölmek kaldı ucuz

Sorarsak ne yapacağız

Demirel inşallah diyor”

(Oğuzcan 1966: 22).

Oğuzcan, destan türünde de ürünler kaleme almıştır, “abab, cccb.. biçiminde uyaklanan, toplumu ilgilendiren savaş, kıtlık gibi konuları işleyen bu nazım türünü Oğuzcan “Dar Gelirliler Destanı” adlı şiirinde ele almıştır:

“Dar gelirliler bizim adımız

Sıfıra sıfır elde var sıfır

Etimiz, ekmeğimiz, sütümüz
Sıfıra sıfır elde var sıfır

Yama bir türlü örtmez deliği

Ender görürüz eti, balığı
Çeken bizleriz pahalılığı
Sıfıra sıfır elde var sıfır”
(Oğuzcan 1966c: 59).

Destan türüne konu bakımından uyum sağlayan Oğuzcan, şiirinde dar gelirlilerin yaşam zorluğunu ele almıştır. Uyak sisteminde yine destana sadık kalan şair, destandan farklı olarak iktidara eleştiriler yöneltmiştir

Sonuç olarak; Oğuzcan halk şiirindeki destan türünü beş farklı şekilde kullanmıştır: Tam bir destan niteliği gösteren şiirleri, sadece biçimsel olarak destana uyan şiirleri, içerik bakımından destana uygun; ama biçimsel olarak serbest nazımla kaleme aldığı şiirleri ve sadece başlığına “destan” sözcüğünü eklediği ama hem içerik hem de biçim bakımından destana uymayan şiirleri. Oğuzcan, destan nazım biçimini yalnız taşlamalarında kullanmıştır. Bunun sebebi, destanın yıllar boyu unutulmayan kahramanlıkları, halkın sıkıntıları ifade eden etkili tür olmasıdır. Oğuzcan da hem siyasî hem toplumsal taşlamalarında “destan” türünü farklı şekillerde kullanarak sözcükte gizli olan biçimsel olarak uzunluğu, içeriksel bakımdan unutulmazlığı şiirine yansıtmak istemiştir. Bunun ispatı ise “Bankerzede Destanı” başlıklı şiiridir ki bu şiirde destanla ilgili hiçbir öğe bulunmamaktadır. Oğuzcan iğneleme yoluyla şiirin anlamını güçlendirmek ve okuyucuya alaylı üslûbu hissettirerek şiirdeki taşlama gücünü pekiştirmeyi amaçlamıştır.

Oğuzcan, kafiyeye önem veren bir şairdir. “Şiir bir söz sanatıdır’ ’diyen şairin bu sözleri yan yana getirirken amacının akıcı bir okuyuş sağlamak olduğu, kafiyeye verdiği önemle ortaya çıkmaktadır. Kafiye üzerine yazdığı iki makalede de Oğuzcan’ın, “Kafiye, şiirin en önemli ve en vazgeçilmez malzemelerinden biridir” demesi kendisinin şiirlerinde de olmazsa olmaz unsurlardan birisi olarak kafiyeyi gördüğünü ispatlamaktadır. Oğuzcan ayrıca “İyi bir kafiye bir şiiri güçlendirir, kötü bir kafiye ise tüm şiiri bozar” demekle kafiyeyi kurarken titiz davranılması gerektiğine değinmiştir. Bu doğrultuda diyebiliriz ki Oğuzcan, şiirlerinin çoğunda kafiye kullanmıştır. Bunların içine Divan, halk ve batı nazım şekilleri de girmektedir.

Şiirlerinde kullandığı ölçüye bakılınca şairin, daha çok hece veznine yatkın olduğu görülmektedir. Nitekim Oğuzcan’ın hece ve aruz vezni üzerine kaleme aldığı makalelerinden de anlaşılacağı gibi şair, “Türkçe’ye uygun vezin bizim hece veznimizdir” diyerek, Türkçe sözcüklerle aruzun kullanılamayacağını savunmuştur. Şiirlerine baktığımızda ise şairin, rubailer dışındaki şiirlerinde daha çok hece veznini kullandığı hatta hece vezninin de duraksız yazılabilen 11 ’li, 12’li ve 8’li kalıplara başvurduğu görülebilmektedir. Aruzu kullanırken ise Oğuzcan, titiz davranmıştır. İmalelerle, zihaflara gerek duymadan modern Türk rubaî şairlerinin sıklıkla başvurduğu kalıbı ustalıkla kullanmıştır. Şair, rubailerinin de çoğunda hece veznine yönelmiştir; bu onun “ben halk ozanıyım” demesini destekler niteliktedir. Son olarak şunu söyleyebiliriz ki; Oğuzcan en fazla halk şiirine, halk şiirinin nazım şekillerine ve bu nazım şekillerinin kurallarına uymaktadır. Bunun yanı sıra Divân edebiyatından da nazım biçimlerini kullanmış; fakat rubailer dışında Divan edebiyatı nazım şekillerinin kurallarına tamamen uymamıştır. Her iki alandan da yararlanan şair, halk edebiyatına yakınlaşmış; ama kuralsız sanat anlayışını şiirlerin biçimsel özelliklerindeki sapmalarla ispat etmiştir.

3.1.3.    BATI EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

Oğuzcan’ın şiirlerinde; halk edebiyatı nazım biçimleri dışında batı edebiyatı nazım biçimlerinden de yaralanmıştır. Şairin en sık kullandığı batı nazım biçimi “sone”dir. Daha sonra kullandığı biçim ise serbest nazımdır. Bu bölümde incelememizi üçlükler, dörtlükler, sekizlikler, mısra sayıları değişik olanlar ve serbest nazımlar sırasını takip ederek yapmayı uygun bulduk. Fransızca “villanelle”[9] olarak bilinen “vilanel” nazım biçimi üçlüklerden oluşmaktadır. “Bent sayısı genellikle 4, 6 veya 8’dir. İlk üçlükteki ilk ve son mısra diğer üçlüklerde nakarat gibi tekrar edilir” Vilanelin uyak biçimi, aba, aba, aba... şeklindedir. Oğuzcan, sadece bir şiirinde bu nazım şeklini kullanmıştır; fakat şiiri vilanelden ayıran özellikler de vardır. Bu bağlamda şairin tam anlamıyla vilanel nazım biçimini kullanmış olduğunu söyleyemeyiz:[10]

“Çevriye hanım koşarak banyoya girdi
Banyonun dört yanı fayans
Duvarları kar gibi.

Çevriye hanımın işi acele
Kocası yatakta bekler
O da ayrı mesele”
(Oğuzcan 1960: 50).

Şiire baktığımızda uyak düzeninin vilanel uyak düzeniyle (aba, aba...) aynı olduğunu görmekteyiz; fakat şiirin biçimine vilanel diyememekteyiz; çünkü vilanelde bulunan tekrarlanan mısralar bu şiirin hiçbir üçlüğünde bulunmamaktadır. Ayrıca mısra sayısı 7-10 arasında değişen vilanel nazım şekline göre Oğuzcan’ın şiirinde mısra sayısı ilk mısrada görüleceği gibi 10’un üzerine de çıkmaktadır. Şiirin ilk mısrası 13 hece sayısına sahiptir.

Nitekim şiir hece sayısı, mısra tekrarları bakımından vilanel nazım biçimine uymasa da uyak düzeni ve mısra sayısı bakımında vilanele yaklaşmaktadır. Oğuzcan’ın sanat anlayışının kuralların dışına çıkmak ve bağımsız davranmak olduğu göz önünde bulundurulursa bu şiirin Oğuzcan’ın sanat anlayışına uygun bir biçimde, vilaneli değiştirerek yazdığını söyleyebiliriz. Şairin bu şiirinden başka “vilanel” nazım biçimine uygun yazdığı şiir bulunmamaktadır.

“Bize Fransız şiirinden gelen, bent sayısı sınırlı olmayan ve uyak düzeni aabb, ccdd...olan rime-plat” nazım şeklini Oğuzcan’ın “Çile” şiirinde görmekteyiz:

“Sağ mı sol mu tuttuğumuz ne bizim
Senelerdir attığımız ne bizim

Gele gele

Gele gele

Ne demiş Bay Bakan huzur yakında
Dileriz arayıp bulur yakında
Hele hele
(Oğuzcan 1966: 24).

Şiirin uyak biçimi “rime-plat” nazım biçimiyle aynıdır: aabb, ccdd... Oğuzcan, bb ve dd uyaklarını tekrarlanan sözcüklerle sağlamıştır; fakat “rime-plat”ın uyak sisteminde tekrar olmamalıdır, diye bir bilgiye rastlamadığımız için bu tekrarlarla oluşan uyak düzeni “rime- plat”a tamamen uygun gözükmektedir. Bent sayısında sınırsız olan “rime - plat” nazım biçimi şairi konu bakımından da özgür bırakmaktadır. Oğuzcan, şiirinde siyasîlerin vurdumduymazlığının eleştirisini yapmaktadır.

Şairin kurallarını değiştirmeden kullandığı nazım biçimi “rime-plat”tır; ama şairin bu nazım biçimini bilerek kullandığını ispatlayamasak da biçimsel olarak tamamen benzediğini söyleyebilmekteyiz. “Üçleme de diyebileceğimiz ‘triyole’, edebiyatımıza Fransız edebiyatından gelen bir nazım biçimidir. ‘Triyole’, sekizer mısralık bentlerden oluşur ve 1. mısra bendin 4. ve 7. mısrası olarak tekrarlanır. Bendin 2. mısrası da 8. mısra olarak tekrar edilir. Yani ilk mısra üç kez tekrarlanır ki buna üçleme denmesinin de nedeni budur” [11] Oğuzcan’ın “Masal Gibi” şiiri, tekrarlar bakımından “triyole”ye yaklaşsa da uyak biçimi ve tekrarlanan mısraların sırası bakımından tam bir “triyole” niteliği göstermez:

“Masallar içinde geçti çocukluğum;

Devler, şehzadeler, yüce kaf dağları...

Kiminin ardı deniz, önü uçurum,
Kimi çıkmış yedi kat gökten yukarı.
Yollar tükenmez olmuş, geceler yarı;
Hâlâ o âlemlerde çırpınır ruhum...

Dağ başı yol üstü, işte su kenarı,
Devler, şehzadeler, yüce kaf dağları...

(Oğuzcan 1949: 35).

Oğuzcan, şiirini 6’lık + 2’lik olarak anlamca birbirine bağlı 8’likler olarak kaleme almıştır. Şiire mısra sayısı olarak tam anlamıyla “triyole” dememize engel olan bu biçimsel özelliğin yanında 2’likler 6’lıkların anlamını tamamladığından dolayı 8’lik de diyebiliyoruz. Mısra tekrarlarının sırasında da aynı durum karşımıza çıkar. Triyolede bendin 1. mısrası, 4. ve 7. mısra olarak tekrarlanır; oysa bu şiirde bendin 1. mısrasının tekrarı yoktur, triyole ile benzer tekrarları yakalayabildiğimiz mısra bendin 2.msrasıdır ki, 8. mısra olarak tekrarlanmıştır. Şair, triyoleden farklı olarak 6. mısrayı da bir sonraki bendin 1. mısrası olarak tekrar etmiştir. Oğuzcan’ın “triyole” nazım biçimine yaklaşan; ama tam anlamıyla triyole biçimsel özelliklerini göstermeyen bir başka şiiri de “Otuz Beş Duvarı” şiiridir. 8’li bentlerden oluşan triyoleye karşılık şair, 9’lu bentlerle şiirini yazmıştır:

“Ölümü düşünüyorum

O büyük yalnızlık içindeyim
Kulaklarımda duymadığım bir musiki
Kaskatı kesilmişim, kalbim durmuş
Artık hiçbir şeyi görmüyor gözlerim
İçimde ne bir umut ne yaşama zevki
Elim ayağım buz gibi olmuş
(Oğuzcan 1961: 32).

Şiire baktığımızda triyoleden farklı olarak mısra sayıları ve tekrarlanan mısraların değişkenliğiyle karşılaşmaktayız. Şiirini 9’luklarla yazan Ümit Yaşar, 1. mısrayı 8. mısra olarak; 3. mısrayı da 9. mısra olarak tekrar etmiştir. Oysaki triyole 8’liklerle oluşur ve 1. mısra 4. ,7. mısra olarak; 2. mısra da 8. mısra olarak tekrarlanır. Oğuzcan, tekrar konusunda biçimsel olarak değişim yapmakla birlikte tekrarların sırasını birer mısra kaydırmıştır; fakat şiire baktığımızda tekrarların uygulanış tarzı “triyole”ye yaklaşmaktadır.

Oğuzcan’m “triyole” nazım biçimini bilerek kullanmış olduğunu farklılıkların çokluğu nedeniyle söyleyemediğimiz gibi, tryiyole kullanma amacında olmadığı kanısının netliğine de benzerlikler engel olmaktadır. Kısacası diyebiliriz ki şair eğer bilinçli olarak “triyole”yi kullanmışsa bu nazım biçimini de özgürce değiştirerek kendi sanat anlayışını nazım biçimine yansıtmıştır.

Oğuzcan’ın batı nazım şekillerinden en fazla kullandığı, “yarı çapraz kafiyeli” nazım biçimidir. ‘Yarı çapraz kafiyeli’ nazım biçiminde “her bendin 1. ve 3. mısraları serbest; 2. ve 4. mısraları kendi aralarında kafiyelidir. Kafiye düzeni xaxa, xbxb, xcxc... şeklindedir”. Kafiyeye önem veren bir şair olarak Oğuzcan’ın en fazla kullandığı nazım biçimi “yarı çapraz kafiyeli” olmuştur. Şiirlerinin büyük bir bölümünü bu nazım şekliyle yazan şair, yarı çapraz kafiye düzenini de sıkça kullanmıştır:

“Bir şeyler söylemek istiyorum;

Gözlerinden dudaklarından yana...

Güzel bir rüya kadar güzelsin
İnan bana’ ’

(Oğuzcan 1949: 22).

Oğuzcan’ın yukarıdaki şiirleri ilk kitabı Deniz Musikisine aittir. Konu olarak şairi bağımsız bırakan ve uyak düzeniyle şairi zorlamayan bu nazım biçimini Oğuzcan, ilk şiir kitabında fazlasıyla kullanmıştır. Şair, “yarı çapraz kafiyeli” nazım biçimini şairliğinin diğer aşamalarında da sıkça kullanmıştır ve her kitabında bu nazım biçiminin özellikleriyle çeşitli konularda şiirler kaleme almıştır, serbestlikten yana olan şairin, şairi özgür bırakan bu nazım şeklini sık kullanması tesadüf değildir. Şair, uyağa önem vermekle birlikte konuda, vezinde özgürdür ve şairin bu bağımsızlığına uyan nazım şekli de “yarı çapraz kafiyeli” nazım biçimidir.

Ümit Yaşar’ın yarı çapraz kafiye düzeni dışında batı nazım şekillerinden kullandığı bir başka şiir şekli de “tam çapraz kafiyeli” nazım biçimidir. “Rime croisee, çaprazlama da denilen bu nazım şekli abab, cdcd, efefe... uyak düzenine sahiptir” [12]Oğuzcan, konuda özgür olduğu bu nazım şekliyle de genellikle taşlama kitaplarında ve ilk şiiri kitabı olan Deniz Musikisinde şiirler kaleme almıştır. Konu olarak denizi ve deniz insanını ele aldığı ve kitaba ismini veren “Deniz Musikisi” buna en iyi örnektir:

“Ey üzerinde yıllar vaat edilmiş
Mavilikler ortasındaki ada.

Bu sonbahar günü ruhumda geniş
Ve karanlık hatıran canlanmada

Bu ürkek, sakin sonbahar akşamı
Denizlere doğru taşıyor ruhum.

Denizler doldurmuş bütün dünyamı

Sana denizlerden sesleniyorum.

Ben denizlere aşinayım artık,
Yabancım değil deniz musikisi...

(Oğuzcan 1949: 3).

Şiirin uyak düzeni abab, cdcd, efef... çapraz kafiye şeklindedir. Bent sayısı sınırsız olan bu nazım şeklinde Ümit Yaşar şiirini 14 bentle yazmıştır.

Oğuzcan, yarı ve tam çapraz kafiyeli nazım biçimlerinin yanı sıra son olarak şiirlerinde kafiye düzeniyle batı nazım şekli olan sarma kafiyeli nazım biçimini de kullanmıştır. “Rime embrassee. Sarmalı kafiye, sarmalama da denen bu nazım biçiminde şair, konu seçiminde özgürdür. Şiirin uyak düzeni abba, cddc... şeklindendir”. Ümit Yaşar’ın “Neden Sonra” şiiri sarma kafiyeli nazım biçimine en uygun örnektir:

“Bir gün “yazık” demek ne kadar hazin

Anılarla dolu geçen yıllara

Bakıp da ardında kalan yollara

Geri dönememek tek bir an için”

(Oğuzcan 1975: 23).

Şiire baktığımızda abbba, cddc... sarma uyak düzeniyle karşılaşmaktayız. Bent sayısında şairi özgür bırakan bu nazım biçimiyle yazılan bu şiir biçiminde Ümit Yaşar, 8 bent yazmıştır. Konu olarak da şaire bağımsızlık veren bu şiir türünde Oğuzcan, ölen arkadaşına duyduğu özlemini işlemiştir.

Oğuzcan, batı nazım şekillerinden en fazla kullandığı “sone”yi de kendi anlayışına göre değiştirmiştir. Sonenin vezni olan 7+7, 6+6, 5+5 hece ölçüsüne hiçbir sonesinde yer vermemiştir hatta hece ölçüsüyle yazdığı sonelerin sayısı az olduğu gibi çoğunu ölçüsüz yazmıştır. Kafiye düzeni olarak da soneye uygun olan üç sonesinin dışında kafiyede özgür davranmıştır. Tüm bu sone değişimlerinin yanında tek benzerlik bent sayılarıdır.

Oğuzcan, Nurullah Çetin’in hacim bakımından kısa ve uzun şiir olarak ayırdığı nazım biçimlerinin her ikisini de kullanmıştır. “Minör poetry de denilen kelime ve mısra tasarrufuyla az sözle çok şey söyleme, söyleneni vurgulu, çarpıcı ifade etme kaygısı taşıyan metinlerdir”. [13]

AÇIK ARTIRMA
Beni öylesine sev
Öylesine artır ki

Hep senin üzerinde kalayım
(Oğuzcan 1962: 7).

Üç mısradan oluşan ve sevgiliye duyulan vazgeçilmez aşkı konu edinen bu kısa şiirde Oğuzcan, ifadeyi güçlendirmek için aşkı açık artırmaya, kendisini de açık artırmaya çıkarılan bir eşyaya benzetmiştir. Konuyu üç mısrayla ifade eden Oğuzcan’ın kısa şiire ömek olabilecek bir başka şiiri de şudur:

OYUNCAK SAAT
Hani hep böyle çocuk kalacaktım
Oyuncak saatim
Hani hiç işlemeyecektin

(Oğuzcan 1957: 8)

Bu kısa şiirinde de Ümit Yaşar, ifadede yoğunluk yaratmıştır. Şiirde anlatılmak istenenler şiirden daha uzundur: Çocukluğa özlem, büyüdüğü için pişmanlık, oyuncak saat aracılığıyla yaşama ve zamana isyan.

Bir diğer kısa şiirde şair, ölümle alay eder ve saat imgesiyle zamanın çabuk geçişine sitem eder:

ÇALAR SAAT
Kes sesini

Ne kadar çalarsan nafile
Biz bir daha uyanmamak üzere uyuduk

(Oğuzcan 1957a: 15).

Saat imgesini kullanarak aşkı, cinselliği, cinselliğin hep belli vakitlerde yaşanışının eleştirisini bir başka kısa şiirde yapmıştır:

AŞK SAATİ
Dikkat

Gonga tam saat 23’te vuracak

Dudaklarınızı ayar edin

(Oğuzcan 1957: 14).

Ölümden korkmaması gerektiğine dair nasihatini içeren şu şiiri kısa şiir örneklerindendir:

İlk korkuyu

Musalla taşında duyacaksın

Sakın ağlama

(Oğuzcan 1957a: 54).

Oğuzcan’ın az sözle yoğun bir anlatıma sahip olan kısa şiire bir başka örnek ise 'Hiyeroglif’ şiiridir:

HİYEROGLİF

Beni okuyabildiğin gün

Bir mezar taşı olmadığımı anlayacaksın

(Oğuzcan 1957: 55).

Bu kısacık şiirinde şair, sevgilisine sitem etmektedir. Sevgilisi onu anlamamaktadır ve şair, yaşarken anlaşılmayı istemektedir. Kendisinin anlaşılamamasının nedeni olarak yine kendini görür ki başlıktaki “hiyeroglif’ sözcüğü bunu simgelemektedir.

Oğuzcan kendini resim yazısı olan ve zor okunan hiyeroglife benzetmekte dolayısıyla ölene kadar anlaşılmayacağını ifade etmektedir; fakat isteği yaşarken anlaşılmaktır.

Şair, hacim olarak uzun şiiri de kullanmıştır. Majör poetry de denilen bu şiir genellikle olay anlatımına dayalı metinlerdir. Daha geniş zamana yayılan ve daha karmaşık sorunları, olayları gündeme getiren şiirlerdir. Ayrıntılara önem verilir.

Oğuzcan, uzun şiiri kullanırken âdeta minik hikâye yazmıştır. Buna örnek olabilecek şiirlerinden biri “Ben Seni Sevdim Mi” kitabının ilk bölümünü oluşturan “İnsan Bir Kere Ölür” adlı şiiridir. Oğuzcan, bu şiirinde yalnızlığın ve çaresizliğin ne olduğunu ve insanı nasıl yaşarken öldürdüğünü ve zaten yaşamın bir tiyatro ve bu tiyatro perdesinin son kapanışının ölüm olduğunu kaleme almıştır. Konuyu işlerken ayrıntılara yer vermekle beraber, yaşamda sorun olan yalnızlık ve çaresizliğe de isyan etmiştir.

Oğuzcan’ın uzun şiirlerinden bir başka etkili örnek ise “Vedat’ın Öyküsü” adlı şiiridir. Yalan Bitti kitabında bulunan bu şiir, kitabın beşinci bölümünün tamamını oluşturmaktadır. Oğlunun intiharından sonra yazdığı şiirde başlığından da anlaşıldığı gibi Vedat’ın yaşam öyküsü bulunmaktadır. Şiiri, şair 8 alt bölüme ayırmış ve numaralandırmıştır, alt başlıkların her birinde Vedat’ın yaşamının bir parçası anlatılmıştır. Öykü, Vedat’ın doğumuyla başlar ve ölümü ile biter. Yaşamın bir insana verdiği mutluluklar, heyecanlar, üzüntüler ise ara bölümlerde işlenmiştir. Bir olayı ayrıntılı anlatmaya uygun olan uzun şiirde Oğuzcan, oğlunun doğumundan ölüme kadar olan yaşam öyküsünü ayrıntılarıyla aktarmıştır.

Oğuzcan’ın Timur Selçuk tarafından bestelenmiş olan bir uzun şiiri de “İspanyol Meyhanesi”dir. Ümit Yaşar, bu şiirinde yaşamdan bıkkınlığı, bezginliği, ölüm isteğini yalnızlığa, mutsuzluğa dayandırmış ve bu konuları bir meyhane tasviri içinde olaya dayalı kaleme alarak uzun şiir örneği vermiştir. Bir meyhanede çeşitli insanlarla paylaşılan yaşamdan ortak bıkkınlık duygusunun meyhanedeki dışavurumunu kaleme alan Oğuzcan, bu şiirinde de uzun şiirin ayrıntılara yer verme özgürlüğünü kullanmıştır.

Ümit Yaşar, bir başka şiirinde arkadaşlarıyla geçirdiği yılbaşı gecesinde, herkesin bir sorununu kaleme alarak geceyi uzun şiirle dile getirmiştir. “Ben, İsmail ve Rüstem” başlıklı şiirinde şair, bir yılbaşı gecesi kutlamasında bulunan üç kişinin yaşamlarındaki mutsuzlukları işlemiştir. İlk bentte bu kişilerin tamamını mekân içinde ele almış ve kendi derdini anlatmış, 2. bentte Rüstem’i ve sıkıntılarını, 3. bentte ise İsmail’i ve sorunlarını işleyerek gecenin öyküsünü tamamlamıştır. Şair, son iki bentte gecenin sonunu ve sorunların kaybolmayacağını ifade ederek şiirini bitirmiştir.

Oğuzcan’ın iki Kişiye Bir Dünya adlı şiir kitabını biçimsel olarak uzun şiir olarak ele almaktayız; çünkü 79 sayfadan oluşan bu kitabın tamamı uzun bir şiirdir. Şair, bu kitabına “senfonik şiir” adını vermiş ve kendi içinde ayırdığı dört bölümün her birinde bir müzik terimini (Andante, Allegro, Preto, Adagio) başlık olarak kullanmıştır; fakat her bölüm kendi içinde bir olayı, olguyu işlediği gibi bölümler birbirinden konu olarak kopuk değildir. Her bölüm kendi içinde bir parça, her parça da birbirine bağlı uzun bir şiirdir ve şiirin tamamında ele alınan konu “aşk”tır. Şair, aşkı bulmak için yola çıkar ve gerçeklerle karşılaşarak bu dünyada aşkı bulamayacağına bulsa da yaşamın çirkinliklerinden dolayı bu aşkı kaybedeceğine inanır ve aşksız bir yaşama teslim olur.

Oğuzcan’ın konu olarak aşk dışında yazdığı uzun şiirleri de bulunmaktadır. Bunları da eleştiriler ve tarihî olaylar olarak iki bölümde inceleyebiliriz. Taşlama kitaplarında olan İnşallahla Maşallahla adlı eserinde şair, “Burası Türkiye Sultanım” şiiriyle Türkiye’de kadınların konumunu ve kadınlara yapılan haksızlıkları işlemiştir. Kadının görev yükünün fazlalığını, meta olarak algılanışını, dışlanmışlığım, yıpranmışlığını ayrıntılarıyla ve örnekleriyle eleştirmiştir.

Oğuzcan’ın uzun şiiri kullanarak eleştirdiği bir başka konu ise toplumsal sınıflardır. Sadrazamın Sol Kulağı kitabındaki “Beyefendiyle Dalkavuk”şiirinde zenginin görgüsüzlüğünü, dalkavuğun da gülünçlüğünü eleştiren şair, diyaloglara başvurarak beyefendi ve dalkavuğu konuşturmuştur. Uzun şiirin ayrıntılandırma rahatlığını kullanan Ümit Yaşar’ın, Sadrazamın Sol Kulağı adlı kitabındaki bir başka uzun şiiri de “Bir Gazeteci Konuşuyor” şiiridir. Sohbet üslûbuyla yazdığı bu şiirde Oğuzcan, gazeteciyi konuşturur sadece ve onun konuşmalarına dayanarak basının ciddiyetsizliğini eleştirir.

Oğuzcan’ın uzun şiirde ele aldığı bir başka konu da tarihî olaylardır. Buna örnek olabilecek iki şiiri şunlardır: “Hiroşima”, “Afrika”. Kör Ayna kitabında bulunan “Afrika” şiirinde Ümit Yaşar, Afrika’daki kölelerin çektiği sıkıntıları işlemiştir. Olayları ve zencileri tasvir ederek yazdığı bu şiirde Oğuzcan, acıma ve merhamet duygularını işlemiştir. Tarihte gerçekleşmiş bir olayı eleştiren şair, köleliğin yıkılması gerektiğini; ama zencilerin bunu imkânsız gördüklerini anlatmıştır. Bu şiirinde pek eleştiri üslûbuna rastlanmamaktadır. Oğuzcan, şiirde acıma ve merhameti ön plana çıkarmış, kölelik kurumunu yaratanları eleştirmiştir. Çigan Gözler kitabındaki “Hiroşima” şiirinde ise şair, Hiroşima’ya atılan bombanın sonrasını, yaşayan bir insanın ağzından dile getirmiştir. Burada da ön planda acıma, arka planda ise isyan ve eleştiri bulunmaktadır. Olay tasviri içeren bu şiirde Ümit Yaşar, zaman dilimini de olayı anlatan kahraman aracılığıyla şiirini yazmıştır.

Oğuzcan’ın uzun şiirlerinin hepsinde görülen ortak nitelik, bu şiirlerin mısraları yan yana yazıldığında hacim olarak hikâye-şiir arası bir uzunluğa varması ve dizeler birleştirildiğinde herhangi bir ifade bozukluğunun oluşmamasıdır. Oğuzcan’ın “Hiroşima” şiirinden kısa bir bölüm, bunu kanıtlar:

“Önce bir bulut yükseldi
Yerden göğe doğru
Ben gördüm
Akahito gördü
Yuhara gördü
Hisaki gördü
Yaşayanların hepsi gördüler
Şimdi yaşayanlar diyorum
Oysa ben kaldım
Onlar öldüler (...)
(Oğuzcan 1962: 37).

Şiirin mısralarını yan yana yazarsak bir ifade bozukluğunun oluşmayacağını ve manzumenin rahatlıkla nesre dönüşebileceğini söyleyebiliriz. Bu da şairin şiir estetiğinin dışına çıkarak pek de şiirsel söyleme uymayan eserler verdiğini göstermektedir.

Kısaca; Oğuzcan, uzun şiir biçimiyle kaleme aldığı eserlerinde konu olarak aşk, yaşam, toplumsal ve tarihî eleştirileri işlemiştir. Aşk ve yaşamı işlerken uzun şiirin biçimsel, içerik özelliklerinden olan sorunun ayrıntılı işlenişine sadık kalmıştır. Toplumsal ve tarihî eleştirilerindeyse uzun şiirin biçimsel özelliklerinden olan zaman ve olay uzunluğu, tasviri özelliğini kullanmıştır.

3.1.4.    SERBEST NAZIM BİÇİMLERİ

Oğuzcan’ın şiir ve sanat anlayışına en fazla uyan şiir biçimi “serbest şiir”dir ki şairin en fazla kullandığı şiir biçimi de budur. Şair, “Serbest Vezin” adlı makalesinde şiirle ilgili şunları ifade etmiştir:

“Serbest vezinle çok güzel şiir yazmak, kuşkusuz aruz ya da hece ile yazmaktan daha zordur; çünkü vezin ahenge ve ritme yardımcı olmaktadır. Oysa serbest şiirde şair, ritmi ve ahengi kendisi yaratmak zorundadır” [14]

Oğuzcan’ın ifadesine bakacak olursak şair için vezin değil, ritim ve âhenk vazgeçilmez unsurdur ve serbest şiir yazmak bunları yakalayabilmek açısından zordur. Ümit Yaşar, serbest nazmı kuralsızlığından dolayı fazlasıyla kullanmıştır. Genellikle “aşk” konusunu işlerken serbest nazmı kaleme almıştır. Aşk dışında şairin serbest nazımla kaleme aldığı başka şiirleri de bulunmaktadır. Oğuzcan sıkça başvurduğu serbest nazım biçiminde söyleyişte etkililiği yakalamak için serbest nazımlı şiirlerinde genellikle sohbet üslûbunu kullanmıştır. Şairin ifadesine göre serbest şiir, okuyucuyu sıkan bir şiir türüdür; fakat Oğuzcan’ın serbest nazımları sohbet tarzıyla kaleme alındığı için okuyanı çekmekte ve şiire bir çırpıda okunabilirlik katmaktadır. Şairin serbest nazıma örnek olabilecek eseri “Karanlığın Gözleri”dir. Kitabın tamamı serbest nazımdan oluşmaktadır:

(...)

Meydanlar dopdolu
Ne yapsın bu meydanlar

Ağlamasın da

Duvarlar üstüme yıkılır

Evler başıma çöker

Sen yoksan yapayalnızım
Meydanlar ortasında
(Oğuzcan 1960: 53).

Şiire bakılınca ne vezin ne de uyak bulunmaktadır, şair okurun dikkatini toparlayabilmek için şiiri, kişileştirme sanatı ve sohbet tarzıyla kaleme almıştır. Yine Karanlığın Gözleri kitabından bir başka serbest nazım örneğine bakacak olursak diyebiliriz ki, Oğuzcan abartma, bilmezlikten gelme sanatları ve sohbet anlatımı ile yine okuyucuyu sıkmama amacını gütmüştür:

Bir ışık var aydınlatır bizi
Orada

Tâ ortada

Şehrin orta yerinde Güneş desem değil

Ay desem değil
Gözlerindir yanan
Elektrik direklerinde
(Oğuzcan 1960a: 54).

Oğuzcan, hem Divan hem halk hem de batı nazım biçimlerini kullanmıştır. Bunları kullanırken ölçü, uyak kurallarına tamamen uyum sağlamamıştır. Şair, nazım biçimlerinin gerektirdiği uyaklardan ve ölçülerden yararlanmaktan ziyade şiirlerinde özgür davranmıştır. Tamamen uyak sistemine uygun yazdığı şiirlerinin varlığının yanında uyaksız yazdığı serbest şiirleri de bulunmaktadır. Aruz ya da hece ölçüsüyle kaleme aldığı şiirlerinin yanında ölçüsüz yazdığı serbest şiirler de vardır. Tüm bunlara dayanarak diyebiliriz ki, Oğuzcan, nazım biçimlerini, birimlerini; ölçü ve uyak düzenini özgür kullanmakla kendi üslûbunu yaratmada üslûbun bir parçası olan dış yapıda özgünlük sağlamayı başarmıştır.


3. 2. DİL VE ÜSLÛP

“Üslûp, bir kişinin duygu, düşünce ve hayallerini sözle ya da yazıyla kendine has bir tarzda dile getiriş, ifade ediş biçimidir”. [15]Dönemlerin edebî anlayışlarına uygun üslûpların yanı sıra, bağımsız şiir anlayışına sahip sanatçılarımız da kısmen bazı dönemleri çağrıştıracak üslûplara sahip olmuşlardır; fakat bu sanatçılarımız belli bir akıma bağlı kalmadan özgün üslûplarını belirlemişlerdir. Bu sanatçılarımızın arasında Ümit Yaşar Oğuzcan’ı gösterebiliriz. Oğuzcan, bağımsız sanat anlayışına uygun olarak üslûbunu belirlemiştir. Diyebiliriz ki aşk konulu şiirlerinde lirik üslûp ve övgü üslûbu; taşlamalarında nükte, mizah, hiciv, monolog, diyalog ve şaşırtma üslûbunu kullanmıştır. Ümit Yaşar, belirli bir üslûbu benimsememiştir. Şiirin konusunu anlatımda etkili kılacak tarzı seçmiş ve o üslûpta yazmıştır. Bu nedenle Oğuzcan’ın şiirlerinde üslûbu belirlemek kolay olsa da üslûp incelememizden çıkarılacak sonuç da Oğuzcan’ın bir üslûp sahibi olmayışıdır. Fakat Ümit Yaşar’ın genel anlamda rahat, kaygısız, savruk; ama doğrudan gerçekçi, yüzeysel okumayı yeterli kılan, açık ve anlaşılır bir üslûbu olduğunu söyleyebiliriz.

3. 2. 1. LİRİK ÜSLÛP

Aşk konusunu bolca işlemiş olan Oğuzcan’ın bu şiirlerinin tamamına hâkim olan üslûp “lirik üslûp”tur. Lirizmde zamana ve mekâna bağlı kalınmadan sadece duygulanma ön plâna çıkar. Dış dünya şairin duygularıyla birleşir. Oğuzcan’ın lirizmi sevgiliye aittir. Bu lirizm bazen platonik, bazen cinsel kimi zaman da gerçekçi; ama çoğunlukla karamsar anlatımla karşımıza çıkmaktadır: Oğuzcan’ın “Sonbahar Düşünceleri” şiirinde sonbaharın doğada ve insanlarda yaptığı değişimler kaleme alınırken mevsimin şairde uyandırdığı etki de dile getirilmiştir:

“Belli değil nasıl yaşadığımız?

Boşuna dönüyor yel değirmeni?

Düşünceler yorgun, hayaller yalnız;

Bu mevsim, bu mevsim ağlatır beni...
Mum aleviyle söndü varlığımız.

Şu hava bambaşka, şu koku yeni...
Bu mevsim, bu mevsim ağlatır beni...

(Oğuzcan 1949: 10-11).

Şair, sonbaharla doğadaki değişimleri kaleme alırken bu değişimlerin insanda ve şairde yarattığı farklılıkları da işlemiştir. Sonbahar, hüzün mevsimidir ve şaire ölümü, yalnızlığı hissettirmektedir. Oğuzcan, lirik üslûpla yazdığı “DOREMÎFA” şiirinde de duygularını doğaya gerçeküstücü bir tarzda; fakat lirizm dolu aktarmıştır:

“Senin için balıklar tutuyorum vazolar dolusu
Kırmızı balıklar yeşil balıklar mor balıklar
Canım sıkılıyor dudakların aklıma geldikçe
Tutup denizleri sarıya boyuyorum

Gökyüzünü siyaha
Bu bulutlar sana benziyor
Bu bulutlar senin gibi
Oysa sen bulutlara benzerdin Doremifa”
(Oğuzcan 1957: 22).

Oğuzcan, şiirde yalnızlığını, özlemini doğayla paylaşmış, sevgilinin yokluğunu doğaya anlatmış, sıkıntılarını doğada gidermeye çalışmıştır. Oğuzcan, bazen de kendi karamsarlığıyla doğayı özdeşleştirmiştir, bu lirik üslûbu “Acılar Denizi” şiirinde de göstermiştir:

“Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
(Oğuzcan 1975: 47).

Bazen şair, içine kapanmış, hayattan çekilmiştir. Doğayla özdeşleşen şair, duygularını okuyucuya lirik üslûpta aktarmıştır. Şairin doğayla özdeşleşerek sevgiliye seslendiği bir başka şiiri de Önce Sen-Sonra Sendir:

“Yine mavi deniz, yine o korkulu düş sevmek, yine
En kuytu ümitlerimiz, ayaklar altında ezilen
Oralarda bir yerde, büyür karalığım, alabildiğine...”
(Oğuzcan 1971a: 7).

Şiire bakıldığında şairin mavi denizler kadar yalnız olduğunu ifade ettiğini görmekteyiz. Oğuzcan, yine doğayla kendisini özdeşleştirmiş ve doğa aracılığıyla sevgiliye seslenmiştir:

“Gecelerden bir gece uyanırsan apansız;

Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse;

Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız;

Ve bir gün kabrimde bir sarıçiçek biterse;

Bil ki seni seviyorum”

(Oğuzcan 1969: 26).

Oğuzcan, sevgiliye olan aşkını doğa ile ifade etmiştir. Garip bir kuşun ötüşü, bir ceylanın ağlayışı, bir sarıçiçeğin açışı şairin yalnızlığını ve sevgiliye olan aşkını ifade etmektedir ve bu aşkın içinde ölüm de bulunmaktadır ki Oğuzcan, bütün bu imgelerle şiirde lirik üslûbun özelliklerini göstermektedir.

3. 2. 2. ÖVGÜ ÜSLÛBU

Oğuzcan, sevdiği şairlerden Mevlâna ve Âşık Veysel için övgülü şiirler yazmıştır. Övgü üslûbunda “övülen kişinin üstün nitelikleri, olumlu, güzel yanları üzerine vurgu yapılır”. [16]Oğuzcan, Âşık Veysel’in şairliğini onun için yazdığı koşmalarda methetmiştir:

Kulak verenler o sese
Kapılmaz bir boş hevese.

Şiirini kim dinlese;

Tutuşur Âşık Veysel’im”

(Oğuzcan 1971a: 35).

Şiire baktığımızda Oğuzcan’ın Âşık Veysel’in şairliğini ve sanatçı kişiliğini övdüğünü ve ona olan sevgisini, saygısını fazlasıyla belirttiğini görürüz ki-

Divan edebiyatından farkı övülen kişinin bir din büyüğü ya da devlet adamı olmayışıdır ve şiirinde de Mevlâna’ya olan sevgi ve minnetini ifade ederken Mevlâna’nın şiirini ve kişiliğini övmektedir.

MEVLANA

Dünyaya üç ölmez kişi gelmiş, biri o
Çağdan çağa şiirin uzayan zinciri o
Bilmem yedi yüz yıl mı geçen, bir gün mü
Her ân o kadar sağ, o kadar dipdiri o
(Oğuzcan 1975: 81).

Oğuzcan, “En Güzel’e” şiirinde ise sevgiliye olan aşkını ifade ederek, sevgisini övgü üslûbuyla işlemiştir:

“Olursa bu kadar olur aşk dediğin Seni sevmek ancak ibadete benzer Öyle ürperişlerle dolu, öyle derin

Hiç bitmeseydi yanında geçen günler
Ve sonsuzluğa benzeyen yolculuk
Bizde senin gibi bir ilâh olurduk”
(Oğuzcan 1961a: 52).

Oğuzcan, şiirinde aşkın yüceliğine değinirken sevgiliyi ilâhlaştırmış ve övmüştür.

3. 2. 3. HİCİV ÜSLÛBU

Oğuzcan, taşlamalar yazmış bir şair olarak hiciv üslûbunu kullanmıştır. Ümit Yaşar, kimi hicivlerinde Nefi gibi sert bir tutum içinde olmuş, eleştirilerini ağır tutarak taşladığı kişileri yerin dibine batırmıştır:

BÎR KÖPEK İÇİN

Her gün olduğu gibi oturup kemik yalar,
Saldırmaz çevresine haddini bilen köpek!
Ama bazen kudurur böyle köpekcesine;

Bilinen hikâyedir: Eceli gelen köpek...

(Oğuzcan 1965: 125).

Ümit Yaşar, etkili ve ağır eleştiriyi bu kişileri köpeğe benzeterek yani teşbih sanatını kullanarak gerçekleştirmiştir. Teşbih yoluyla eleştiride bulunduğu bir başka şiiri de “Bir Fil İçin” şiiridir:

BİR FİL İÇİN

Güvenip kuvvetine çok konuşma, kes sesini Neredeydin herkes alırken akıldan hissesini İhsan etmiş sana Tanrı muziplik olsun diye Bir küçük kuş beyni ile bir filin cüssesini

(Oğuzcan 1965: 116).

Burada Oğuzcan, akılsız utanılacak kişilere cüsse olarak fil, akıl olarak da kuş beyinli benzetmelerini yüklemiştir. Oğuzcan, geri kafalıları da kaleme almıştır:

GÂVUR

GÂVURCA BİLMEZSİN

GÂVURU ADAM YERİNE KOYMAZSIN

SİNEMA GÂVUR İCADI

ONA DA GİTMEZSİN
ADAMLAR AYA VARDI
SEN GÂVUR PARASIYLA

METELİK ETMEZSİN

(Oğuzcan 1961: 75).

Yukarıdaki şiir örnekleri doğrultusunda Oğuzcan’ın kişileri ele aldığı ve eleştirdiği noktalarda eleştirilerinde keskin bir tarz elde ettiğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda şair, argo dil kullanımı ve teşbih yoluyla keskin üslûba sahip olmaktadır.

Halk şairleri genellikle dönemi, sosyal olayları, yönetim biçimini, haksızlıkları ve toplumun her kademesinden kişileri daha kibar bir dille eleştirmişlerdir. Oğuzcan, eleştiri şairi kimliğiyle bu bağlamda daha çok halk edebiyatı eleştiri tarzına yaklaşmaktadır. Oğuzcan, düzenin ve haksızlıkların, yanlışların yanında halkın destekçisi ve sözcüsü konumundadır hatta toplumsal boyuttaki şiirlerinde de eleştirdiği tiplerin bozukluklarının nedeni olarak yönetimi göstermektedir. “Testiyi Kıran da Bir Suyu Getiren de Bir” başlıklı şiirinde devrin bozukluğunun idealist insanlara olumsuz yansıdığına dair düşüncelerini bir arkadaşına tavsiyeler verir tarzda kaleme almıştır:

Bütün yolsuzluklara akıllıysan sırt çevir,
Testiyi kıran da bir, suyu getiren de bir.

Zihniyet değişmedi, devir hep aynı devir.

Testiyi kıran da bir, suyu getiren de bir
(Oğuzcan 1970: 32).

Şiirde idealist kişilerin kıymetinin bilinmediği bir düzenle karşılaşmaktayız. Oğuzcan, eleştiri dozunu hafif tutmuş, idealist kişilerin yanında olmuştur. Eleştirisindeki etkiyi ise düzendeki yalanlara karşılık kişilerdeki doğrulukları ifade ederek yarattığı tezatla sağlamıştır.

Oğuzcan, halk edebiyatı sanatçılarının eleştiri üslûbuna yaklaşan taşlamalarından biri olan “Görünmeyen Adam” şiirinde şişirilmiş, refah içinde yaşayan, rahat; ama fikirsiz, düzenbaz kişilerin eleştirisini yapmıştır. Şiire baktığımızda Oğuzcan’ın eleştirisini seslerin tekrarlarıyla yaptığını görmekteyiz ki bu hiciv üslûbunun etkisini arttırmış hatta özgünlük yaratmıştır. Ünsal Özünlü Oğuzcan’ın bu şiiri için şöyle söyler: “Bütün şiir yankı seslerinden oluşmuştur ve tüm şiir bir ses bilgisel öncelemedir”. Oğuzcan’ın sanatçıların durumunu eleştirdiği etkili üslûba sahip şiiri “Virtüöz” dür:

Virtüöz

Lizst’den çaldı

Chopin’den çaldı

Yakaladılar

Fırından ekmek çalarken

(Oğuzcan 1961: 19).

Ümit Yaşar, şiirinde tezat sanatını kullanarak eleştirdiği konuyu etkili bir söyleyişle ifade etmiştir. Ünsal Özünlü: “ikilem yani zıtlık (paradox) zıt iki olayın birbiriyle çelişkili olarak kullanılmasıyla yapılır olarak tarif etmiştir. Bu şiirde ‘çalmak’ sözcüğünün iki farklı kullanımı, ikilemi doğurmaktadır” diyerek de tezat sanatının dilsel açıdan şiire nasıl bir etki sağladığına değinmiştir. Oğuzcan, “çalmak” eylemini iki farklı anlamda kullanarak eleştirdiği toplumdaki ikilemi şiirine dilsel olarak da yansıtmıştır. Oğuzcan şiirlerinde eleştirel üslûbu, halkın sıkıntılarını dile getirebilmek amacıyla kullanmıştır. Şair, sözcüklerin kullanımında özen göstermemiş ya da şiirde estetik kaygı gütmemiştir. Ümit Yaşar için önemli olan aksaklıkların etkileyici ifade edilmesidir, bunu sağlayabilmek için de dilinde argoyu, söyleminde sohbet tarzını kullanmıştır.

3. 2. 4. MİZAH ÜSLÛBU

Oğuzcan, eleştirilerinde sadece hiciv üslûbu kullanmakla kalmamış, aynı zamanda mizah üslûbunda da şiirler kaleme almıştır. Mizah edebî eserde görülen bir motiftir. Hicivle mizah arasındaki fark şudur: Hiciv sert, mizah güldürerek eleştirmektir. Mizah ile yanlışlar, aksaklıklar ortaya konur ve okuyucu gülerek eleştirileri alır. Mizah da kendi içinde türlere ayrılır. Oğuzcan’ın kullanmış olduğu mizah türlerini ele alarak şiirlerindeki mizah üslûbunu ortaya çıkarmayı uygun gördük.

“Cahillik ve kültür mizahı, bir kişinin bir konuda cahil olmasına rağmen bilgiçlik taslamasıdır” diye tanımlayan Nurullah Çetin’in bu tanımına uygunluk Oğuzcan’ın şiirlerinde görülmektedir:

İLHAMI SOYSAL’A

Akıllılar sindiler manyaklardan ötürü
Başlar çoktan sapıttı ayaklardan ötürü
Üzülerek duydum ki İlhami’yi dövmüşler
Kalemiyle attığı dayaklardan ötürü

(Oğuzcan 1966: 136).

Oğuzcan, bu şiirinde eleştiriden anlamayan cahil insanları kaleme almıştır; fakat argo dil ile bu eleştiriyi ağırlaştırdığı gibi aynı zamanda eleştirdiği kişileri komik duruma da düşürmekle mizahî bir tutum sağlamıştır. Oğuzcan, şiirinde İlhami Soysal’ı ön plana çıkartmış; fakat arka planda sanattan anlamadığı halde anlarmış gibi kültürlü olduğu sanılan kişileri komik duruma düşürmüştür ve böylece mizahî bir söylem yaratmıştır.

Oğuzcan, “Hazıryerzâdeler” şiirinde görgüsüz, düşüncesiz; ama kendilerini çok kültürlü ve toplumda önemli gören aile mensuplarını eleştirmiştir. Eleştirisinde bu aile mensuplarının aslında önemsiz şeyleri çok önemliymiş gibi yaşamalarını kaleme almış ve tüm aile mensuplarını bir ulusun tahtakurularına benzeterek aile bireylerinin hepsini komik durumlara düşürmüştür: Evin babası Cehalettin Hazıryerzâde savaş sonrası zengin olmuş, sonradan görme bir ferttir. Eşi Hümeyra da sonradan görme kuralsız ve toplumsal etiğe uymayan davranışlar sergilemektedir; fakat bu yaşam tarzını son derece normal bir görüntü içinde gösterme çabasıyla komik bir duruma düşmektedir. Evin oğlu Mustang Mustafa ve kızı Seksapel Muji ise eğitimsiz, görgüsüz, ahlâk dışı yaşayan, yozlaşmış biçiminde gençlerdir ki bu bağlamda komik duruma düşmektedirler.

Oğuzcan, mizahî tutumunu sadece şiirin içinde yaratmamış, kişilere verdiği isimlerle de onları gülünçleştirmiştir. Cehalettin, Mustang, Seksapel isimleri evin bireylerinin sonradan görmeliğini vurgulamaktadır:

“Size bir aile tanıtacağım:

Diyelim ki adları Hazıryerzâdeler olsun

Vardır böyleleri sizin de çevrenizde

Çünkü onlar vazgeçilmez tahtakurularıdır bir ulusun”

(Oğuzcan 1983: 77).

Oğuzcan, gözlemlediği bazı aksaklıkları da gülünçleştirerek eleştirmiştir ki Nurullah Çetin bu mizah tarzına “davranış mizahı” demektedir .

3. 2. 5. ŞAŞIRTMA ÜSLÛBU

Oğuzcan’ın başvurduğu bir başka üslûp biçimi de “şaşırtma üslûbu”dur. Bu türlü üslûpta kimi zaman hafif gülümsetme, yumuşak bir lâtife ve şaka yapma amacını da içeren ve şaşırtma gayesi güden bir tuhaflık unsuru vardır. Şair bu şaşırtma üslûbunu yakalamak için bazı sanatlara başvurur. Bunlar: Tecâhül-i ârif, istifham, tezat ve hüsn-i ta’lirdir.. Oğuzcan’ın temelini tezat sanatından oluşturduğu şaşırtma üslûplu şiiri “Güzelliğe Yergi”dir. Şair, burada olumlu bir şey olan güzelliği yererek okuyucunun ilgisini çeker ve okurlarını şaşırtır:

“Ah enayi güzellik, sersem güzellik
Gözüm görmesin artık, karşımdan çekil

Defol, git, hadi

Başım belâya girecek

(Oğuzcan 1962: 24-25).

Oğuzcan, sevgilisinin güzelliğinden dolayı yaşadığı kıskançlığı ifade etmek için sevgilinin güzelliğinde yakınmıştır. Oysaki güzellik şiirlerde övülen unsurdur şair, kıskançlığının derecesini anlatabilmek için güzelliği yermiş ve okuyucuları şaşırtmıştır.

Oğuzcan’ın ölümü ele aldığı “Mehmet Bey” şiirinde de şair, tezat sanatını kullanarak okuyuculara şaşırtma üslûbuyla etkili söylem yaratmıştır. Kısa olan bu şiirindeki etkileyicilik de üslûbundan kaynaklanmaktadır:

MEHMET BEY

Orda bir şey var

Orda bir şey yok
Dün bir Mehmet Bey vardı
Bugün Mehmet Bey yok

(Oğuzcan 1961: 43).

Şiirdeki var-yok karşıtlığını oluşturduğu şaşırtma üslûbu var olan ve ölümle yok olan bir kişinin aracılığıyla ölümün etkili işlenmesini sağlamıştır.

Oğuzcan’ın tezat sanatını kullanarak sohbet eder tarzda şaşırtma üslûbuyla kaleme aldığı bir şiirinde şair, Tanrı’yla konuşur ve cennet-cehennem zıtlığını ifade eder:

Tutuşup yanmayı bir din bilir olduk Tanrım
Yine yanmak dileriz, sanma yorulduk Tanrım

Aşka taptık diye korkutma cehennemle bizi
Biz o âlemde asıl cenneti bulduk Tanrım

(Oğuzcan 1972: 225).

Oğuzcan, aşkın güzelliğini etkileyici ifade edebilmek için karşıtı olan cehennemi ele almış ve aşkın cennet olduğunu vurgulayarak şaşırtıcı bir ifade içinde aşkı yüceltmiş, bu yüceliği etkili söylem içinde ifade etmiştir.

Bilmezlikten gelme sanatıyla da oluşturulan şaşırtma üslûbunu Oğuzcan da ele almıştır ve “Akların Ölümü” şiirinde umutsuzluk, karamsarlık konularını etkili söylemle ifade etmenin yolunu şaşırtma üslûbuna başvurarak yakalamıştır:

ŞÜPHECİ
BU ÇOCUK NİYE DOĞMUŞ
BAKALIM DOĞMUŞ MU?

BU KADIN NİÇİN YAŞIYOR
BAKALIM YAŞIYOR MU?

BU ADAM NİÇİN ÖLMÜŞ
BAKALIM ÖLMÜŞ MÜ?

(Oğuzcan 1961: 73).

Oğuzcan, şiirin tamamında ilk mısrada soru sorma, ikinci mısralarda bilmezlikten gelme sanatını kullanarak tamamen şaşırtma üslûbuyla konuyu işlemiştir. Şair okuyucuyu soru yoluyla şiire, bilmezlikten gelme sanatıyla da meraka sürükleyerek şaşırtma üslûbunu işlemiştir.

Ümit Yaşar, yukarıdaki şiirlerinin hiçbirinde ironi ve hafif gülümsetme amacı gütmemiştir; ama şaşırtma üslûbunun hafif gülümsetme özelliğini de kullanan Oğuzcan, taşlamalarında özellikle üslûbun bu niteliğini kullanmıştır.

3.2.6.     MONOLOG VE DİYALOG

Oğuzcan, “Trafik” başlıklı şiirini şairlerin sıkça kullandığı iç konuşma üslûbuyla kaleme almıştır. Monolog anlatım biçimi olan iç konuşma üslûbunda şair, iç dünyasına yönelerek kendi kendine konuşur. Ümit Yaşar’ın “Trafik” şiirindeki monoloğu sevgilisiyle ilgili bir iç konuşmadır:

TRAFİK

KIRMIZI YANDI MI DURURSUN

YEŞİL YANDI MI GEÇERSİN
YA BEN NE YAPACAĞIM

ELÂ GÖZLERİN

IŞIL IŞIL YANDIKÇA

(Oğuzcan 1961: 12).

Ümit Yaşar, trafik ışıklarıyla sevgilinin gözleri arasında anlamsal bir bağ kurmuş ve monolog üslûbuyla konuşmuştur. Şiire bakılınca ikinci tekil anlatıma sahiptir; fakat şair, kendine seslenmekte ve kendisiyle konuşmaktadır ki iç konuşma üslûbunu yakalayabilmektedir. Oğuzcan’ın monolog üslûbuna verilecek bir başka örnekte şair, yaşamın sıkıntılarını, ölümü Tanrı’yla konuşur tarzla anlatmıştır:

Attın beni dünyaya garip kul diyerek

Noksanını kendin arayıp bul diyerek

Buldumsa da bir gün yine çektim Tanrım

Her hasreti ben üstüme bir çul diyerek

(Oğuzcan 1972: 30).

Rubaiden de anlaşılacağı gibi Ümit Yaşar, burada Tanrı ile diyalog içindedir; ama şair, anlatıcı, Tanrı da dinleyicidir. Bu tek taraflı konuşmayla şair, ifade etmek istediği yaşam zorluğunu etkili bir söylem içinde kaleme almıştır. Oğuzcan, monolog üslûbunun yanında kimi şiirlerinde diyalog üslûbuna da yer vermiştir. “Şairin birisini muhatap alarak onunla sohbet eder gibi konuşmasıdır” [17]tanımıyla şiirlere baktığımızda şairin diyalog üslûbunu başarıyla kullandığını görmekteyiz. Bu şiirlerinden biri dalkavukluğun gülünçlüğünü ele aldığı “Dalkavuk ile Beyefendi” şiiridir. Oğuzcan, bu şiirini konuşma çizgileriyle dalkavuk ve beyefendi arasındaki diyaloğu yansıtır biçimde kaleme almıştır: Görünüş olarak kısa bir tiyatro metnini andıran bu şiiriyle şair biçimsel olarak tam bir karşılıklı konuşma üslûbu yakalamıştır. Bu şiirine biçimsel olarak benzer bir başka eseri ise “Yargılama”dır. Burada Oğuzcan, kendisi ile bir hâkim arasındaki diyaloğu verir. Bu diyalogda şair olunduğu için yargılanan bir kişidir ve bu karşılıklı konuşma üslûbu aracılığıyla Ümit Yaşar, şairlerin genel anlamdaki değersizliğinin eleştirisini de yapmıştır ki bu eleştirinin etkileyici olması Oğuzcan’ın üslûbundandır. Bu şiirlerinin yanı sıra Oğuzcan, biçimsel olarak diyalog tarzını kullanmayıp içerik olarak da eleştiri amacı gütmeden karşılıklı konuşma üslûbunu kullandığı şiirler de yazmıştır ki bunlardan biri ölülerle şairin konuşmasını içeren “Ölüler Sıfır Sıfır” şiiridir. Ümit Yaşar, ölülerle sohbet eder tarzıyla inanç kavramını ve ölümü sorgulamaktadır:

“Siz ölüler ne yaparsınız toprağın altında
Canınız sıkılmaz mı

Öyle çırılçıplak üşümez misiniz
Eviniz, vatanınız hatırınıza gelmez mi
Dünyada kalanları düşünmez misiniz”

(Oğuzcan 1956: 12).

Oğuzcan, şiirin tamamında ölülerle diyalog içindedir ve sürekli ölülere ölümle ilgili sorular sorarak ölümün anlamını bulmaya çalışmaktadır. Oğuzcan’ın karşılıklı konuşma üslûbunda diyalog kurduğu bir başka varlık da okuyucusudur. Ümit Yaşar, “Oğuzcanlar” şiirinde de okuyucusuyla sohbet eder ve onlara ailesi tanıtır:

OĞUZCANLAR

(..)

Oğlum Lütfi’yi takdim ederim;

Üç yaşındadır,
Bütün güzelliği ömrün

Düşündedir.

Kendimi takdim ederim;

Yirmi dokuz yaşındayım,
Hem bir ekmek parası
Hem şiir peşindeyim
(Oğuzcan 1955: 18).

Görüldüğü gibi şair burada okuyucusuyla sohbet eder. Diyalog biçimde olmasa da şiirde okuyucu ile şair diyalog kuran iki kişi söylemine sahiptir. Şair, söyleyici, okuyucu dinleyicidir.

3.2.     7. TASVİRİ ÜSLÛP

Oğuzcan, genellikle bir olayı anlatmakta ve olayı yaşatabilmek için de tasvirî üslûbu kullanmaktadır. Bu üslûp zorlama şiirlere neden olur. Okuyucuda düşünme ve hayal unsuru bırakmayan bir üslûptur. Oğuzcan’ın kullanmış olduğu bu üslûbu örneklendirecek olursak şu şiirleriyle karşılaşırız:

“Benim memleketim yanar şimdi

Tarlalarda başaklar sararmıştır

Yel esmez, yaprak kımıldamaz ağaçta
İnsanları yağmur diye göğe el açmıştır”

(Oğuzcan 1968: 64).

Hiçbir düşünce derinliği olmayan bu şiirde Oğuzcan, sadece ağustos ayının güneyde nasıl yaşandığını ele alarak tasvirî bir üslûp kullanmıştır.

Oğuzcan, geniş mekân olarak güneyi tasvir ettiği gibi bir yolculuk anındaki izlenimlerini de “Yedi Göllerde Sonbahar” şiirinde kaleme almıştır. Şair, bir yolculuk esnasında yedi göllerin güzelliğini tasvir ederek okuyucuyu o mekâna çekmeyi başarmıştır:

“Gölgeli ve kuytu yollardan geçtik,
Göründü bir ara sonsuz mavilik...

Sonra bir sevinç sardı gönülleri,
Bulduk karşımızda yedi gölleri”

(Oğuzcan 1971: 53).

Oğuzcan’ın bu şiirinde de herhangi bir düşünce ya da duygu derinliği bulunmamaktadır; çünkü şairin amacı yedi gölleri tasvir etmektir ve tasviri hiçbir duygulanma yaratmaksızın yapmaktadır ki bu söylem Oğuzcan’ı tasviri üslûba götürmektedir. Oğuzcan’ın tasviri üslûpla kaleme aldığı bir başka şiiri de “Niğde’den”dir. Ümit Yaşar, bu şiirinde evinin penceresinden bakarak Niğde’yi betimlemektedir. “Benim şiirim hayatimdir” diyen Oğuzcan, ne yaşadıysa şiirlerinde kaleme almıştır. Kimi zaman uzun bir yolculuk kimi zaman kısacık bir an kimi zaman tayinle gittiği yeni şehirler; kısacası her şey şairin şiirine yansımıştır ve mekân anlatımlarında Oğuzcan, sığ bir söylemle tasvirî üslûpla eserler yazmıştır. Şairin resimde izlediği sanatsal çizgiyi bilmediğimiz için bu anlatım biçimi ile ressamlığı arasında betimlemenin benzerliği dışında bir bağ kuramadığımız kesindir.

Oğuzcan, geniş mekânlar gibi dar mekânların da tasvirini yapmıştır. “Dolmuş” şiirinde bir dolmuştaki insanların görünüşleri ile ruh durumlarının tasvirini yapan Oğuzcan, insan portrelerini şöyle çizmiştir:

Solumda orta yaşlı bir kadın;

Fakircene, başörtülü.

Besbelli hiç gün görmemiş

Nasıl bu hallere düştü?”
(Oğuzcan 1955: 7-8).

Şiirde bir dolmuş tasviri vardır ki okuyucu şiirdeki tasvirileri gözünde canlandırabilir. Her insanın dış görünüşünü betimleyerek ruh durumu hakkında yorumlar yapan Oğuzcan, tasvirî üslûbu bu şiirinde de kullanmış ve şiirde sosyal portreler çizmiştir.

3.2.    8. GERÇEKÜSTÜCÜ ÜSLÛP

Sanatçının, dış etkilerden, törelerden, estetik kaygılardan ve kendi aklının kontrolünden uzak bir şekilde tamamıyla kendi doğal akışı içinde düşünce ve duygularını sayıklama biçiminde ifade etmesi gerçeküstücü üslûptur. Gerçeküstücü üslûpta sanatçı genellikle hayallerine yer vermekle birlikte kendine özgü çağrışımlarla ve imgelerle çocukluğuna özlem duymaktadır ki bu iki konuyu Oğuzcan şiirlerinde ele alarak gerçeküstücü üslûbu kullanmıştır:

Gül şehzadem güze bahara karşı
Güneşler doğmalı mor dağlara karşı
(Oğuzcan 1949: 36).

Şiirde Oğuzcan, çocukluğunun mutluluğuna özlem duymaktadır ve insanın büyümesiyle birlikte pek çok sıkıntı yaşamaya başladığını bu sıkıntılardan dolayı gerçeklerden kaçmak istediğini, çocukluğunu Özlediğini ifade etmektedir. Çağrışımlarla süslediği bu şiirinde Oğuzcan, ‘mor dağlar’, ‘yeşil pencere’, ‘şah’, ‘kırk haramiler’ gibi imgelerle düş gücünü ön plana çıkarttığı gibi hayal dünyasında yaşamanın güzelliğini ve mutluluğunu vurgulayarak gerçeklerden kaçmakta ve çocukluğuna, anılarına sığınmaktadır. İşte tüm bu noktalarla Ümit Yaşar, gerçeküstücü üslûbun özelliklerini göstermektedir. Bu bağlamda diyebiliriz ki Oğuzcan’ın şiirlerindeki bağımsız sanat anlayışı ve üslûbu şairin özgür dünya görüşünü oluşturmaktadır. Ümit Yaşar’ın şiirlerindeki bu bağımsız tutum şairin şiirlerinde özgür olmasını sağladığı gibi aynı zamanda Oğuzcan’ın şiirlerinde şiir estetiğine uymayan bir tarza da neden olmuştur. Örneğin, taşlamalarında şiirsel haz vermeyi amaçlamayan şair sadece halkın sözcüsü olmuş, şiirlerini de sözcülüğünün bir parçası olarak kullanmıştır. Genel anlamda diyebiliriz ki Oğuzcan, çok sayıda şiir yazmış; çeşitli üslûplardan yararlanmıştır. Ama üslûpların şiirlerin konusuna tam uymaması, bizde şairin bu anlatım biçimlerini bilinçli olarak kullanmadığı kanısını oluşturduğu gibi, yazma anında nasıl yazmak istiyorsa ve şiir onu nereye götürüyorsa oraya yöneldiği sonucuna da ulaştırmaktadır. Oğuzcan’ın üslûbu ile şairlik dönemleri arasında bir bağ bulunmamaktadır. Oğuzcan, sanatının her döneminde farklı üslûpları bir arada kullanmıştır. Sanatçılığının gelişimi ve üslûp arasında da bir ilişki kuramamaktayız. Oğuzcan’ın sanatındaki bu dağınık tutum, şairin popülerizme yaklaştığını düşündürmektedir. Şiirlerin derinlikten yoksunluğu, yüzeysel duyguların özellikle aşkın ön plânda oluşu, şiirsel dilden ziyade günlük dilin kullanımı ve dildeki özensizlik onu popüler edebiyat ürünlerine yaklaştırmaktadır. Oğuzcan, 1961 yılında ilk şiir plâğıyla basında ön plâna çıkan bir şair olarak sanatını popülerizme dayamaktadır. Ümit Yaşar’ın üslûp ve sanat anlayışı ile şiirleri incelendiğinde Oğuzcan’ın ortalama bir okura hitap ettiği, şiirlerin çabuk okunup çabuk unutulduğu, şiirlerinin tüketim ürünü olup döneminde geniş kitlelerce benimsendiği görülmektedir. Şiirlerini işitsel ortama taşıyan sanatçının 1961 yılından itibaren plâklarının sayısı on biri bulmuştur. Plâklarının sayesinde gençlerin dilinde dolaşan şiirleri ile Oğuzcan, popüler şair olmaya başlamıştır. Tarık Dursun ve Gültekin Samancıoğlu, şairin çok şiir yazışını eleştirmiş; şiiri metaya dönüştürüp popülerleştirerek para kaygısı güttüğünü belirtmiştir. Oğuzcan bu kişilere verdiği cevapla bunları reddeder:

“Yazarlar röportajlarında sıkıntı içinde bulunduğumu, bir iş bulmakta güçlük çektiğimi, iki yüz bin adede yaklaşan şiir kitaplarımın satışından ayda ancak 4500 lira kazanabildiğimi yazmışlardı ya! Bu demektir ki şiiri paraya feda ediyorum ve para kazanmak için şiir yazıyorum. Ben bu insanların sanata olan ilgi yetersizliğine ve bilgisizliğine inanmaktayım. Herkes bilir ki bugüne kadar katıldığım şiir gecelerinden tek kuruş almadım ve şiirlerimi para için yazmadım hatta şairliğimde çok zaman aç ve işsiz kaldım” [18]

“Popüler bir metnin popüler olması için çeşitli toplumsal bağlamlar içindeki okurlarla ilintili noktalarının bulunması, dolayısıyla da kendi başına çok anlamlı olması gerekmektedir” diyen Salih Bolat’a dayanarak diyebiliriz ki, Oğuzcan popüler şair özelliği göstermektedir. Âşık olanla, siyasete kızanla ortak duyguları paylaşan şairin hitap ettiği özel bir kitle yoktur. Gençler, anlık duygulanmalarda duygularının ifadesini onun şiirlerinde bulanlar, şairimizin okuyucu kitlesini oluşturmaktadır; fakat bu nitelik Oğuzcan'ın şiirlerinin anlamsal olarak basit olduğunu göstermemektedir. Popülerizmin bir unsuru olan çok okunurluk Ümit Yaşar'ın sanatında da vardır; ama yine popülerizmin özelliği olan çabuk unutulma ve geçicilik de şairin şiirleri için söz konusudur. Oğuzcan'ın bağımsız üslup anlayışı şiirlerin içeriği ile biçimi arasında uyum yaratmakta etkili olduğu gibi şairin kalıplaşmış bir şiir çizgisinin olmadığını da göstermektedir. Tek bir anlatım tarzı benimsemeyen şair, konu olarak da her şeyi işlemiş ve çok okunurluk özelliğini kazanarak hem bağımsız sanat anlayışına hem de popüler şair sıfatına kavuşmuştur

SONUÇ

1926-1984 yılları arasında yaşamış olan Ümit Yaşar Oğuzcan, Tarsus’ta dünyaya gelmiştir. Şiir sevgisi çocukluğunda başlayan Ümit Yaşar, anne ve babasının da etkisiyle 9-10 yaşlarında şiir yazmaya heveslenmiştir. İlkokulu bitireceği yıl, annesi ile babası geçinemeyip ayrılırlar. Bu olay onun küçücük yüreğinde derin izler bırakır. Bu süreç, onun şiire sığındığı, üzüntülerini yazarak gidermeye çalıştığı yıllardır. Ortaokulu üç ayrı şehirde ve üç ayrı okulda okur. Arkadaşları adını bilmez ve onu çoğu kez de “şair” diye çağırırlar. Türkçe öğretmenlerinin sevdikleri, fakat zaman zaman yazdıklarından ötürü şaşkınlığa düştükleri bir öğrenci olur. Konya’da başlayıp Eskişehir’de tamamladığı lise öğrenimi sırasında ondaki şiir bir özenti olmaktan çıkmış, büyük bir tutku halini almıştır. Ticaret Lisesini bitirir bitirmez yaşam kavgası başlar. Ankara, Adana, Turgutlu ve Niğde’de sürdürdüğü bu kavgada şiir yazmayı asla bırakmaz. 1954 yılında yeniden Ankara’ya gitmesiyle birlikte artık taşlama, rubai ve düzyazılardan oluşan eserler üretmeye başlar. 1961 yılı başlarında İstanbul’a geldiği zaman on bir kitap çıkarmış ünlü bir şairdir artık.

Ümit Yaşar şiiri hiçbir zaman gelip geçici bir uğraş, bir heves olarak düşünmemiştir. Ona göre şairlik doğuştan gelen, Tanrı vergisi bir yetenek işidir. Bu yeteneği geliştirmek için büyük bir çaba gereklidir. Şiir ilham işidir. Zorlamayla şiir yazılmaz. Şair, bütün yaşamı boyunca gördüğü, işittiği, okuduğu, duyduğu her şeyin etkisi altındadır. Ümit Yaşar şiiri yazılmayacak hiçbir konu, şiirde kullanılmayacak hiçbir sözcük düşünemez. Ona göre, şiir bir söz sanatıdır; herkesin bilip her gün kullandığı sözcüklere can verme, yeni bir anlam kazandırma sanatıdır. Ümit Yaşar Oğuzcan, şiiriyle yaşam öyküsünü birleştiren bir şairdir. Yaşamıyla sanatının birbirini tamamladığını düşünür. Şaire yöneltilen olumlu eleştiriler onun kendine has, şahsiyetli, temiz ve her şairin ulaşamayacağı bir şiir diline sahip oluşu ile ilgilidir. Gerçekten de bir şiiri okutan, ondan tat alınmasını sağlayan şairin dilidir. Ümit Yaşar sıcak, sevimli, içten ve pürüzsüz bir dil kullanmış, mısra yapıları sağlam binin üzerinde şiir yazmıştır. Mesneviden soneye, aruzdan heceye kadar her şekli ve vezni kullanmış, ölçülü ve kafiyeli şiirler meydana getirmiştir.

Ümit Yaşar, şiirde ahenk ve musikinin gereğine inanır. İnsanlar, özellikle kadınlar şairin ilham kaynağıdır. Onun için, şiirden önce aşk vardır. Hiciv şiirlerinin dışında en çok işlediği konular aşk, ölüm, yalnızlık ve çaresizliktir. Ölüm bazen aşk ve kadınla da beraberdir onun şiirinde. Ölüm bir ayrılıktır. Ölüm onun hayatının gerçeğidir. Üç kez intihara teşebbüs etmiş, oğlu Vedat da 1973 yılında kendini Galata Kulesinden atarak intihar etmiştir. Oğlunun intiharından sonra yazdığı şiirlerinde bu tema daha çok yer almış, ayrılık, isyan, çaresizlik, umutsuzluk gibi duygular yoğunlaşmıştır. Fakat hiçbir şey Vedat’ın ölümü kadar acı verici olmamıştır. Ümit Yaşar için ölüm mutsuz yaşamaktan daha güzeldir ve ölümden korkmamak için inanç sahibi olmak gerekmektedir. Oğuzcan, ölümden korkmamak gerektiğini söylese de yaşam bazen öylesine güzeldir ki ölüm düşüncesi bu güzelliklerden uzaklaştıran bir olguya dönüşür ve ölüm korkusu var olur. Aşkın doyasıya yaşandığı bir yaşamda ölümün varlığı ürkütmekte ve Oğuzcan Allah’a bile bu bağlamda sitem etmektedir.

Topluma karşı duyarsız kalmayan Oğuzcan, Türkiye’de yaşanmış olan siyasî ve sosyal çarpıklıkları da şiirinde ele almıştır. Ümit Yaşar’ın körü körüne bir partiyi ya da bir ideolojiyi tutmaması, yergiciliğinin en önemli özelliğidir. Yirmi sekiz yıllık yergicilik yaşamında hakkında bir tek dava açılmamış, bu yüzden de yazdıklarını günü gününe gazete, dergi ve kitaplarında yayınlayabilme şahsına sahip olmuştur. Taşlamalarında kaleme aldığı konularda Oğuzcan, siyasî boyutta partilerin, iktidarın ve muhalefetin yetersizliğini, çarpıklığını eleştirmiştir. Bu tarz taşlamalarında şiirsel söylemi arka plâna atmış, halkın sözcüsü görevini üstlenerek şiiri konuya feda etmiştir. Kendi döneminde hicivleri merakla beklenen bir şair olarak bir dönem siyasî yaşama şiirlerinde ses ve renk vermiştir.

Ümit Yaşar, tüm bu konuları Divan Edebiyatı, Halk edebiyatı, Batı edebiyatı ve serbest nazım biçimleriyle kaleme almıştır. Şiir anlayışındaki bağımsızlık konu seçimlerine yansımakla kalmamış, biçimsel boyutta da özgür tutumunu sergilemiştir. Divan Edebiyatı nazım biçimlerini değiştirdiği gibi halk edebiyatı nazım biçimlerini de değiştirmiştir. İkisinin arasında Oğuzcan’ın en fazla kullandığı ise halk edebiyatı ürünleridir. Bunda şairin halka yakın ve halkın anlayacağı tarza yazmasının etkisi vardır. Şairin amacı okuyucunun sözcüsü olmaktır ki bu da Oğuzcan’ın dilini sadeleştirmekte, şiirlerine kolay okunur özellik katmaktadır.

Konu seçmedeki bağımsız anlayışı Oğuzcan’ın üslûp çeşitliliğini de oluşturmuştur. Aşkı lirizmle, sevgiliyi (kadını) övgüyle işleyen Ümit Yaşar; taşlamalarında üslûp değişkenliği göstermiştir. Taşlama şairi olarak hiciv üslûbunu, taşlamalarına nüktedanlık katarak mizahı, etkili söylemde eleştirmek için monolog ve diyaloğu, yine okurda merak duygusu uyandırarak olması gerekenin dışına umulmadığa ulaştırarak etkiyi sağlayan şaşırtma üslûbuna başvurmuştur. Oğuzcan, yaşamını yansıttığı şiirlerinde gerçeğe sadık kalarak tasvirler yapmış ve tasvirî üslûbu kullanmıştır. Kimi zaman da yaşamın zorluklarından kaçmak için hayallerine kapılmış ve saf yaşam olan çocukluğuna geri dönmüş bunları da gerçeküstücü üslûpla aktarmıştır. Halkına duyarlı olan şair, ülkesine de bağlı bir kişiliğe sahip olarak sadece bir şiirde gözükse de coşkulu olan hitabet üslûbunu ele almıştır. Bu üslûp çeşitliliği şairin belirli bir anlatım tarzında kalmadığın, nasıl yazmak istiyorsa o şekilde ifade ettiğini göstermektedir ki bu da bize sanatındaki bağımsız anlayışın varlığına göstermektedir.

Şair Oğuzcan, düzyazı olarak mektup ve anılar da kaleme almıştır. Mektupları aşk şiirlerinde ele aldığı konuların düzyazıya yansımış şeklidir. Anıları ise gezip gördüğü Avrupa seyahatinden oluşmaktadır. Şair, bunlarla da yetinmeyip galericilik yapmış ve galerisinde pek çok resim sergisi oluşturduğu gibi kendi resimlerini de sergilemiştir. Bütün bunlara plaklarını ekleyerek işitsel ortama da şiirlerini aktarmış, bu da şairin daha fazla tanınmasını yani popüler olmasını sağlamıştır. Avni Anıl, Münir Nurettin Selçuk oğlu Timur Selçuk, Rüştü Şardağ gibi bestekârlar tarafından bestelenen Batı ve sanat müziği dalındaki şiirleri ise ölümsüzleşmiş ve devrin ünlü sesleri aracılığıyla radyolarda duyulmaya başlamıştır. Böylece sanatındaki görsel ortama işitsel ortamı da ekleyerek popüler şair unvanını almıştır.

Döneminde çok okunan ve toplumun geniş bir bölümünün beğenisini toplamış olan Ümit Yaşar’ın günümüzde pek okunmamasının nedeni ele aldığı konulara olan ilginin azalmasıdır. Bu ilgi azalmasını ise aşk ve siyaset kavramlarının değişmesine, toplumda değer kaybına uğramasına bağlayabilmekteyiz.

KAYNAKÇA

Altınkaynak, H. (1977). Edebiyatımızda 1940 Kuşağı. Türkiye Yazarlar Sendikası.

Akkanat, C. (2002). Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri. Kültür Bakanlığı Yayınları

Ay, A. (2001). Türk Edebiyatı'ndan Anne Şiirleri Antolojisi. Akçağ Yayınları

Bayıldıran, S. K. (2004). Günümüz Şiiri Üzerine Yazılar. Can Yayınları

Çetin, M. (2002). Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Şiiri Antolojisi. Akçağ Yayınları

Çetin, N. (2004). Şiir Çözümleme Yöntemi. Öncü Basımevi

Çetişli, İ. (2004). Metin Tahlillerine Giriş. Akçağ Yayınları

Çobanoğlu, Ö. (2000). Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü. Akçağ Yayınlan,

Dilçin, C. (1983). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Doğan, A. (2003). "Ümit Yaşar Oğuzcan'ın Şiir Dünyası”. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi

Doğan, A. (1995). Şiir Dili ve Türk Şiir Dili. Engin Yayınları

Doğan, A. (2003). Cumhuriyet Döneminden Bugüne Örneklerle Şiir Çözümlemeleri. Bilgi Yayınevi

Enginün, İ. (2002). Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı. Dergâh Yayınlan

Eroğlu, E. (2005). Modern Türk Şiirinin Doğası.Yapı Kredi Yayınları

Ersoylu, H. (2004). Türk Argosu Üzerinde İncelemeler. L&M Yayınları

İlhan, A. (2004). İkinci Yeni Savaşı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Kahraman, H. B. (2000). Türk Şiiri, Modernizm. Büke Yayınları

Kaplan, M. (1973). Cumhuriyet Devri Türk Şiiri. Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları

Kurdakul, Ş. (1994). Çağdaş Türk Edebiyatı: Cumhuriyet Dönemi. Bilgi Yayınevi

Moran, B. (2017). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İletişim Yayınları

Nebioğlu, O. (1961). Ümit Yaşar Oğuzcan, Türkiye’de Kim Kimdir? Nebioğlu Yayınevi

Oğuzcan Ü.Y. (1947). İnsanoğlu. Türke Doğru Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1948). Deniz Musikisi. Türke Doğru Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1954). Dillere Destan. Berkalp Kitabevi

Oğuzcan Ü.Y. (1955). Dolmuş. Örnek Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1955). Aşkımızın Son Çarşambası. Doğuş Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1956). Bir Daha Ölmek. İş Bankası Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1957). Kör Ayna. Doğuş Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1957). İki Kişiye Bir Dünya. Bilgi Kitabevi

Oğuzcan Ü.Y. (1958). Beni Unutma (İlk Yedi Kitabından Seçmeler). Türk Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1960). Karanlığın Gözleri. Güzel İstanbul Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1960). Seninle Ölmek İstiyorum. Ümit Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1960). Akıllı Maymunlar. Ümit Yayınları

Oğuzcan, Ü.Y. (1961). Hayat Öyküm ve Eserlerim. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Üstüme Varma İstanbul. Ekin Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Yeni Dünya Rekoru. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Sahibini Arayan Mektuplar. Çeltüt Matbaacılık

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Şiirimizde Tabiat. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Şiirimizde Ayrılık ve Yalnızlık. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Şiirimizde Aşk ve Kadın. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1961). Şiirimizde Ölüm. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1962). Sevenler Ölmez. Çeltüt Matbaacılık

Oğuzcan Ü.Y. (1962). Çigan Gözler. Çeltüt Matbaacılık

Oğuzcan Ü.Y. (1963). Ötesi Yok. Baha Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1964). Hüzün Şarkıları. Ekin Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1964). Bir Gün Anlarsın. Ekin Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1965). Sadrazamın Sol Kulağı. Ekin Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1965). Mihribana Şiirler. Ekin Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1966). Taşlar ve Başlar. Toker Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1966). Seni Sevmek. Alpay Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1966). İnşallahla Maşallah. Alpay Basımevi

Oğuzcan Ü.Y. (1967). 25. Sanat Yılı Jübilesi. Alpay Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1967). Avrupa Görmüş Adam. Alpay Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1968). Ben Seni Sevdim Mi. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1968). Garip Şiirler Antolojisi. Bilgi Kitabevi

Oğuzcan Ü.Y. (1969). Toprak Olana Kadar. Baha Matbaası

Oğuzcan Ü.Y. (1970). Âşık Veysel Dostlar Beni Hatırlasın Bütün Şiirleri, Sanatı, Hayatı.

Özgür Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1970). Halktan Yana. Kültür Kitabevi

Oğuzcan Ü.Y. (1970). Aşk Mıydı O. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1970). Göbek Davası. Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1971). Önce Sen Sonra Ben, Ümit Yaşar Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1971). Çocuklara Şiirler. Milliyet Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1972). Rubailer. İş Bankası Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1975). Yalan Bitti. Sander Yayınları

Oğuzcan Ü.Y. (1982). Şiirle Kırk Yıl. Ağaoğlu Yayınevi

Oğuzcan Ü.Y. (1983). Dikiz Aynası. Miyatro Yayınları

Oğuzcan, Ü. Y. (1983). Bütün Şiirleri. Özgür Yayın-Dağıtım

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Şiir Denizi 1. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Şiir Denizi 2. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Anılar Düşünceler. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Rubailer Dörtlükler 1. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Taşlamalar Hicivler 1. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Taşlamalar Hicivler 2. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Oğuzcan, Ü. Y. (2018). Aşka Dair Nesirler. Everest Yayın-Dağıtım. (Yayına Hazırlayan: Lütfi Oğuzcan)

Pala, İ. (1998). Ansiklopedik Divan Şiiri Antolojisi. Ötüken Neşriyat

Todorov, T., & Şahin, K. (2001). Poetikaya Giriş. Metis

Tüzer, İ. (2015). Hayal İklimine Yelken Açan Şair: Ali Mümtaz Arolat. Akçağ Yayınları

Tüzer, İ. (2014). Ahmet Mithat Anlatılarında Kimlik İnşası ve Modernizm. Akçağ Yayınları

Tüzer, İ. (2008). İsmet Özel: Şiire Damıtılmış Hayat. Dergâh Yayınları

Yıldırım, T. (2003). Eşlerin Gözüyle Edebiyatçılarımız. Selis Kitaplar


133


 


A.      Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Yıl Dökümü

      1926: 22 Ağustos’ta Tarsus'ta dünyaya geldi. Babası Lütfi, anası Güzide Hanım.

      1936: Birçok çocukluk hastalığı geçirir. Bu hastalık sonucu kekeme kalır.

      1939: Eskişehir İnkılap İlkokulu’nu bitirir.

     1942: Konya Askeri Ortaokulu'nu bitirir. Basımda ilk kez şiirleri Eskişehir Kocatepe ve Sakarya gazetelerinde yayımlanır.

      1944: İstanbul, Varlık, Büyük Doğu vb. dergilerde şiirleri çıkmaya başlar.

      1945: Taş ve iltihap nedeniyle bir ameliyat sonucu sağ böbreği alınır.

     1946: Eskişehir Ticaret Lisesi'ni bitirdi. Aynı yıl Ankara’da Osmanlı Bankası’na çalışmaya başlar.

     1947: Ankara’dan Adana’ya taşınır ve burada Türkiye İş Bankası’na çalışmaya başlar. İlk şiir kitabı “İnsanoğlu” basılır.

      1948: Özhan Hanımla evlenir. İkinci şiir kitabı “Deniz Musikisi” basılır.

      1949: İlk oğlu Vedat dünyaya gelir.

      1951: Manisa Turgutlu’da Türkiye İş Bankasında çalışmaya başlar.

      1952: İkinci oğlu Lütfi dünyaya gelir.

      1953: Niğde Türkiye İş Bankası muhasebeciliğinde çalışır.

     1954: Ankara’da Türkiye İş Bankasında çalışmaya başlar. Dillere Destan adlı kitabı basılır.

     1955: Taşlama ve Rubai tarzında şiirler yazmaya başlar. Dolmuş ve Aşkımızın Son Çarşambası adlı eserleri basılır.

      1956: Bir Daha Ölmek adlı eseri basılır.

      1957: Kör Ayna ve İki Kişiye Bir Dünya adlı eserleri basılır.

      1958: İlk yedi kitabının derlemesinden oluşan Beni Unutma adlı eseri basılır.

     1960: Karanlığın Gözleri, Seninle Ölmek İstiyorum, Akıllı Maymunlar adlı eserleri basılır.

     1961: Ankara’dan ayrılarak İstanbul’a yerleşir. Üstüme Varma İstanbul, Yeni Dünya Rekoru, Sahibini Arayan Mektuplar, Şiirimizde Tabiat, Şiirimizde Ayrılık ve Yalnızlık, Şiirimizde Aşk ve Kadın, Şiirimizde Ölüm adlı eserleri basılır.

     1962: Kendi adını taşıyan yayınevini kurar. Sevenler Ölmez, Çigan Gözler, Şiirimizde İstanbul, Şiirimizde Taşlama adları kitapları basar. İlk defa taş plakları çıkar. 3 defa intihar teşebbüsünde bulunur.

      1963: Ötesi Yok adlı eseri basılır.

      1964: Bir Gün Anlarsın, Hüzün Şarkıları adlı eserleri basılır.

      1965: Sadrazamın Sol Kulağı, Mihriban ’a Mektuplar adlı eserleri basılır.

     1966: Biraz Kül Biraz Duman, Taşlar ve Başlar, İnşallahla Maşallahla, Seni Sevmek adlı eserleri basılır.

     1967: 25. Sanat Yılı Jübilesini yapar. Avrupa Görmüş Adam, Sen Aşk Nedir Bilmezdin adlı eserleri basılır.

      1968: Ben Seni Sevdim Mi, Garip Şiirler Antolojisi adlı eserleri basılır.

      1969: Toprak Olana Kadar, Aşk Mıydı O, Göbek Davası adlı eserleri basılır.

     1970: Âşık Veysel Dostlar Beni Hatırlasın, Bütün Şiirleri, Halktan Yana adlı eserleri basılır.

      1971: Önce Sen Sonra Sen, Şairlerin Seçtikleri, Çocuklara Şiirler adlı eserleri basılır.

      1972: Rubailer adlı eseri basılır.

      1973: Oğlu Vedat, intihar eder.

      1977: Yalan Bitti ve Acılar Denizi (Tüm Şiirleri 1.2.3.4) adlı eserleri basılır.

      1978: İkinci eşi Ulufer Hanım’la evlenir.

     1982: Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirle Kırk Yıl etkinliğini düzenler ve bu etkinliğin sonunda aynı adla bir çalışma basılır.

      1983: Dikiz Aynası adlı eseri basılır.

     1984: 7 Kasım 1984 Çarşamba günü geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eder. Zincirlikuyu mezarlığına defnedilen şair Ümit Yaşar Oğuzcan, vefatının ardından her yıl kendisi için hazırlanan yıldönümü programlarında anılmaya devam edilmektedir.


B.     Söyleşi - Ümit Yaşar Oğuzcan Anlatıyor[19]

Biraz kül biraz duman o benim işte
Kerem misali yanan o benim işte
İnanma gözlerime ben ben değilim
Beni sevdiğin zaman o benim işte.”

- Biraz kül, biraz duman Ümit Yaşar Oğuzcan, yarın açılacak bir sergiyle (İstanbul Ümit Yaşar Sanat Galerisi) ve 10 Mayıs’ta Şan Tiyatrosu’nda düzenlenen geceyle “ Şiirle 40 Yılı’nı kutluyor. 40yılda, 54 kitap, 117 baskı, 800 bin tiraj... Sanatçının şiirle 40yılını böyle de özetleyebiliriz, “ yaşadığımı yazdım, yazdığımı yaşadım” deyişiyle de... Kırk yılın sonunda Ümit Yaşar Oğuzcan'la karşılıklı konuşuyoruz: özellikle gençlerin dilinden düşmeyen şiirleri “ aşka dair” olduğuna göre, nasıl tanımlıyor aşkı?

“ Aşk ben olmaktan çıkıp, sen olabilmektir.” Bu kısa tanımlamadan sonra aşka dair bir iki ek: “ Belki de ben aşka aşığım... Peki, aşkı bulabildin mi diye sorabilirsiniz. Cevabım şöyle olur: İki kez yakalıyordum ki elimden kaçtı. Üçüncüsünde yakaladım ve evlendim...”

“ Demek ki Ümit Yaşar aşka âşık değil...” diye geçiriyordum ki içimden, o sürdürdü:

"Benim şiir ırmağım üç koldan besleniyor: Sizin aşk şiiri dediğinize ben duygusal şiirler, lirik şiirler diyorum. İkincisi yergi ve taşlama, hiciv şiirleri. Üçüncüsü düşünce ve felsefe yönü ağır basan Rubailer.”

-     Aşka dair şiirleri, dillerden düşmezken, genç kızların, delikanlıların yüreklerini titretirken, mektup olup postalanırken, yastıkların altında saklanırken neden duydu başka şeyler yazma gereksinimini?

“ Özgürlüklerin kısıtlandığı her yerde taşlama başlar. 1956’da böyle bir gereksinme duydum ve giderek geliştirdim. Duygusal şiirler yetmemeye başladı. Bir süre sonra taşlamanın da yetmediğini görünce Rubailere geçtim. Şimdi üçünü bir arada yürütüyorum.

KIRGINLIK... Yeniden aşka dair şiirlere dönüyorum: “ Beni unutma...” ya da “ Sana şiirler okuyacağım, gitme...” diye başlayan yakarışlar, "ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı ”ya da “ ...Hadi gel/Nefes almak hüner değil/Seninle ölmek istiyorum” diye biten ölüm özlemi... Çaresizlik, acı çekme: “ Duyarsın/Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın/Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.” ... Ya da: “ Bu son aldanışını, son yıkılışım olacak/gelsen de boş artık gelmesen de, ben yoğum...”

-     Aşk, coşku, sevinç, çoğalma, umut da getirebilir, katabilir insana. Ama Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinde aşka hep acılar, çileler, umutsuzluklar eşlik ediyor. Neden?

“ Mutluluğa şiirlerimde çok az yer verdiğim doğru. Bence aşk büyük bir çaresizliktir. Sürekli arayıştır... Ben de uzun yıllar bu arayışın, çaresizliğin içinde çalkalandım durdum...” Yalnız aşk değil, İstanbul’da Ümit Yaşar Oğuzcan'ı böylesi “ çalkantılara” sürüklüyor: Üzerine sayısız şiir yazdığı, “Ulan İstanbul/'Gözünü sevdiğim/Sokaklarında gezdiğim/Şiirini yazdığım/Her gecesinde canımdan bezdiğim İstanbul/ Güzel İstanbul/Kahpe İstanbul/ Canım İstanbul” dediği İstanbul: "1961 yılında, Anadolu’dan İstanbul’a geldiğimde, bu şehir çarptı beni. Üstüme üstüme geldi: Çok güzel, çok büyük bir şehirdi ama koca bir kaos, bir büyük çalkantıydı. İstanbul insanının değer ölçüleri farklıydı. Dostluklar rastlantıya ya da çıkarlara bağlıydı. Zaman hızlı akıyordu. İnsanların ilgiye, ilişkilere vakti yoktu. İnsanlar uzaktı, semtler uzaktı, günler uzaktı... Bütün bunlar şiirime yansıdı.”

-      “ Kırgınlık” dedik... Yalnız şiirlerinde değil, okuduğum kimi düz yazılarında, çeşitli söyleşilerinde, açıklamalarında da Ümit Yaşar Oğuzcan ’ın özellikle aydınlara, eleştirmenlere karşı bir kırgınlığı var gibi. Yoksa yanılıyor muyum?

"Şiirlerim üzerine iyiydi, kötüydü diye tartışılır. Bu kabulüm. Ama ortada bir Ümit Yaşar Olayı var... Şu ana kadar en çok okunan, satan şair benim. Halkım benim şiirimi seviyor.

Üç kuşak benimsemiş bu şiirleri... Eleştirmenlerimiz, hele hele TRT bu gerçeği görmezlikten geliyor. ilgisizlikleri, suskunlukları benim için bir kayıp olduğu kadar onlar için de büyük ayıp... Bugüne kadar televizyona çıkayım diye bir kere bile çağırmadılar. Bırakın televizyona çıkmayı, benim şiirlerimden yapmış şarkıları çalarlar da bir kere olsun adımı anmazlar...

-      Son bir soru: 40 yılını birlikte geçirdiği “ şiir” i tanımlayacak olsa nasıl tanımlar Oğuzcan?

“ Aşk gibi, şiirin de bugüne değin binlerce tanımı yapılmış. Fakat hiçbiri tek başına ne şiiri anlatabilmiş ne de aşkı. Ben şiir anlayışımı sayıları beş bini aşan şiirlerimle ortaya koydum. Buna ekleyecek başka bir sözüm yok.”

-      Şiir konusunda, şiirlerinden başka söyleyecek bir sözü olmadığını belirten Ümit Yaşar Oğuzcan, konuşmamızın sonunda, “ şürle 40 yıl” şerefine, okurlara şu dizeleri yolladı:

"Nice günler geceler, nice yazlar ve kışlar

Geçen koskoca bir yaşam doğrularla yanlışlarla

Tiradın bitti oyuncu, yum gözlerini sus, dinle

Son perde iniyor artık, yuhalarla alkışlarla.”

C.    Söyleşi - Şiirle 40. Yılında Ümit Yaşar Oğuzcan[20]

“Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, ellinci kitabını yayımladı! "Yalan Bitti". Bu, aynı zamanda otuz yıldan beri şiir yazan Oğuzcan’ın otuz üçüncü şiir kitabı oluyor. Aşağıda şairle yapılan bir konuşmayı bulacaksınız.

- En çok şiir kitabı yayımlayan şairimizsiniz. Sizi bu kadar verimli olma ya götüren etken nedir?

En çok şiir kitabı yayımlayan şairlerimizden biri olduğum doğru. Bu günlerde çıkan "Yalan Bitti" 50. yapıtım. Şiir kitabı olarak da 33.sü oluyor. Sanatta verimlilik doğal bir şey bence. Kişinin söyleyecek sözü varsa, konuşur, yazar. Ben şair doğdum anamdan. 35 yıldır şiir en büyük tutkum, uğraşım oldu. Çoğu kez "Hayatımdan şairliğimi alıp çıkarırsanız geriye önemli bir şey kalmaz" demişimdir. Gerçek olan da budur. Çünkü: bütün yaşamımı etkiledi şairliğim. Çocukluğumdan bu yana hep şair Ümit Yaşar olarak tanındım, anıldım. Şiirden başka şey düşünmediğim zamanlar çoğunluktadır yaşamımda. Şiir için çeşitli mutluluklardan sevinçlerden, zevklerden vazgeçtim hep. Her şeyi şiir için feda ettim. Her olaya, her insana şair gözüyle bakmak genç yaşımdan bu yana mutsuz etti beni. Mutsuzluğumsa doğurganlığımı verimliliğimi besledi daima. Bu verimliliğin doğal bir sonucu olsa gerek: kimi aşk şairi olarak tanıdı beni, kimi hiciv şairi, kimi rubai şairi. Oysaki bir hüzün şairiyim ben. Yaşamımda da. Şiirimde de...

-     Bazılarınca ileri sürüldüğü gibi çok yazıp çok yayımlamanın sanatçıya zararı var mı?

Çok yazmak yararlı, gerekli bir şey bir şair için. Hele o şair bütün yaşamım şiire adamışsa. Çok yayımlamanın zararlı olup olmadığı ise tartışılabilir.

Açık yüreklilikle belirtmeliyim ki ben çok yayımlamanın yararım da gördüm, zararını da... Yine de pişman değilim. Şu anda bütün yazdıklarımın altına kuşkusuz tekrar atarım imzamı.

-     Son kitabınızdaki şiirlerinizde "biçim " yönünden gelenekten yararlanma görülüyor; "Gazel ", "Sone "vb. gibi... Böyle bir yola başvurmanızın nedeni?

Benim şiirimin önemli bir özelliği de biçim zenginliğidir. 35 yıldır divan şiirinin de, halk şiirinin de çeşitli biçimlerini kullandım. Rubaiden gazele, koşmadan türkü ye kadar. Bu arada en çok: kullandığım biçimlerden biri de Fransızların "Sonnet" tarzıdır. Bunların ötesinde kendim de yeni sesler olduğu kadar, yeni biçimler de aradım şiirde. Son kitabım Yalan Bitti ‘de hayli- gazel, rubai, koşma, sone var.

-      Kendi şiirinizi nasıl tanımlarsınız? En beğendiğiniz kitabınız ve şiiriniz?

Konularımda bir sınır yoktur. Hemen her şeyin şiirini yazdım. Çok yazmam daima bana yöneltilen eleştirilerin ilk nedeni olmuştur. Oysa ben içtenlikle az yazdığıma inanıyorum. Yeteneğim kadar, kültürüm ve yaşamım elverişli olsaydı daha çok yazardım. Kuşkusuz daha iyi de yazardım. Benim şiir nehrim 5 büyük kola ayrılır: 1- Duygusal Şiirlerim, 2- Toplumsal şiirlerim, 3- Hicivlerim, 4- Rubailerim, 5- Nesir olarak yazdığım şiirler. Bunlar arasında bir hayli şiir de var, kitap da... Hepsini saymak uzun iş. Son kitabım "Yalan Bitti “de sevdiğim şiirleri sayayım: Neden Sonra, Giz, Ağıt, Yalan Bitti, Yıkılış, Galata Kulesi, Gelecekler ve Acılar Denizi en sevdiklerim.

- Şiirle toplum arasındaki ilişki konusundaki görüşleriniz...

Şair her şeyden önce kendini bağımsızlığa, özgürlüğe adamış kişidir bence. Her toplumda haksızlığa, adaletsizliğe ilkin şairler başkaldırır. Elbette her insan gibi şairlerinde çeşitli dünya görüşleri, inançları, amaçları vardır. Yine elbette siyasal bir inanış sahibi de olabilirler. Bütün bunlar, onların bir vatandaş olarak hakkıdır. Ancak; bir şair olarak özgürlüklerini feda etmemeleri gerekir.

Bence. Şiirle politikanın bir anada yürümediğinin; yürümeyeceğinin yüzlerce örneği vardır. Bu sözlerimden toplum dışı bir sanatı yeğlediğim anlamı çıkarılmasın. Toplumları ulus yapan edebiyatlarıdır her şeyden önce. Kim olursa olsun insan severim ben. Dinine, milli yetine, inancına bakmam. Güzelmiş, çirkinmiş, fakirmiş zenginmiş önemli değil benim için, önemli olan bütün insanları sevebilmek, onların iyiliğine, mutluluğuna bir katkıda bulunabilmek. Bu sözlerimden sanat anlayışımın özü de ortaya çıkıyor. Bence insan içindir sanat. Toplum dışı bir sanat olmamıştır... Olmayacaktır da...


D. Söyleşi - Oğlu Lütfi Oğuzcan Babasını Anlatıyor[21]

- Acılar Denizi diye bir kitabını biliyordu herkes Ümit Yaşar Oğuzcan ’ın. Bu yeni iki ciltlik kitapla Acılar Denizi kayıp mı oldu?

Acılar Denizi babamın sağlığında, ölmeden önceden iki yıl önce, o güne kadar yazdığı şiirlerden seçilenleri içeriyordu. Babamın ölümünün üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmesi nedeniyle yahut bundan cesaretle, babamın yazdığı her şeyin edebiyatseverlere sunulmasının doğru olacağını düşündük. Ve edebiyatseverlerin bir karar vermesi gerektiğine inandık. Çünkü babamın yaptığı seçim bir sübjektif bir seçimdi. 50 yılın kendisini getirdiği yerden geriye bakarak şiirlerini değerlendirmiş, bir seçim yapmıştı. Biz bu değişsin artık dedik, böylece bugüne kadar yazdığı bütün şiir kitaplarını, toparlayabildiğimiz elimize geçen her şeyi bir araya getirdik. Ama yine de belki kıyıda köşede bir iki şiiri kalmış olabilir. Ne bulduysak işte, şiirler burada iki cilt olmasa da, elimizdeki ilk kitapta 300 kadar şiiri yayımlanmış, bunun neredeyse 1000’e yakın bir şiir kapasitesi var, o nedenle iki cilt oldu. ismini değiştirmemizin nedeni ise; babamın hayatı, kendi görüşüyle tamamen bir acılar deniziydi. Fakat daha önce yaptığı buna benzer bir hazırlıkta, kendi döneminden şiirlerinden bahsederken “şiir denizi” işte karşınızda derdi. Biz de ondan cesaretle bu sözcüğü yeni diziye isim olarak verdik.

- Bu iki kitaptan sonra seri devam edecek sanırım...

Seri, babamın daha önce yaptığı seçim tarzında genişlemiş olarak okuyuculara sunulacak. Şöyle ki; “Acılar Denizi” adlı kitap iki kitap olarak karşımıza çıkıyor. Birinci cilt babamın ilk üç dönemini içeriyor. ikinci cilt son iki dönemini içeriyor.

Son olarak da bunu mektuplar takip edecek, onun adı da “Sahibini Arayan Mektuplar” olacak.

-      Seri nasıl gidecek? I.2.3.4. diye mi?

Hayır. Şiir Denizi, Acılar Denizi ’nin karşıtı Sonra, Sahibini Arayan Mektuplar kitabının karşıtı olacak kitap da Aşka Dair Nesirler, fakat isim tam olarak saptanmış değil. Daha sonra Dörtlükler-Rubailer, bu kitabın babamın seçtiği zamanki adı Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse idi. Bu kitap babamın bugüne kadar yazdığı bütün dörtlükleri ve rubaileri içerecek.

-      Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yazdığı şiir sayısı belli mi? Şu kadar şiir yazmıştır diyebiliyor musunuz?

Valla, bu biraz zor. Bu türde yazdığı şiirler 1000 civarında. Yaklaşık 200-300 tane rubailer-dörtlükler var. Şiir mektup tarzında yazdıkları var.

-      Oldukça çalışkan bir şairdi, değil mi?

Evet, çok üretmiş bir şairdi. Bir de birçok türde üretmiş olması da onu ilginç kılıyor. Yani bir yanda dergilerde taşlamalar filan yazarken, kitap da bastırırken diğer yandan da bazı eleştirmenlerin dediği gibi Hayyam’ı aşacak, bu türde yazmış pek çoğunu aşacak düzeyde rubailer de yazabilen bir insandı. Aşk şiirleri derseniz, herkesin sevdiği, bugün hala dillerden düşmeyen birçok şarkının sözü olan şiirleri var. Dolayısıyla çok üretmiş ve kullanılmış bir yazardı.

-     Onun üretim aşamasını nasıl değerlendiriyorsunuz, her gün şiire çalışır mıydı ve nasıl şiir yazardı?

Babam genellikle, yazdığı şiiri bir defada yazardı ve düzeltme yapmazdı. Ve bu, ilhamın nerde geldiğine bağlı olurdu. Elindeki malzemeye göre bir anda yazardı. Babam, eskiden yani gençlik yıllarında Yenice sigarası içerdi. O böyle bir karton kutudur. Çoğu zaman eve geldiğinde bu karton kutunun her tarafı yazıyla dolmuş olurdu. Bir yerde otururken, çalışırken, birden ilham gelir ve şiirlerini anında yazardı. Bir de babamın, yakın arkadaşının doktorun tabiriyle “gebelik” dönemi olurdu. Babam bir süre kendi içine kapanır ve çok melankolik bir duruma gelirdi. Fakat ardından neredeyse bir kitaba yetecek kadar şiiri bir solukta yazardı. Tabii, bu aşkla ilgili şiirleri için geçerli olan bir şey. Rubailer, diğer yanda taşlamalar falan güncel konuların onda bıraktığı izlerden yola çıkarak yazılırdı. Kimi zaman düşüncesini ya da bir yanlışı dile getirmek için taşlama türünü kullanarak dışavurumda bulunurdu.

-     Peki, kendi yaşadığı dönem içeresinde kendisinin etkilendiği şairler kimdi? Kendisi nelerden beslenirdi yazarken?

Babam çok ciddi miktarda kitap okurdu. Şu ya da bu yazarı çok seviyordu diyemem. Bizim evdeki kütüphanemiz bir zamanlar 5 bin kitabı içeriyordu.

-      Hepsini okumuş muydu?

Herhalde hepsini okumuştu. Bazılarına da geri dönerdi. Çünkü bir şiir yazdığı zaman başka şairlerden etkilenip etkilenmediğini kontrol ederdi. Çünkü insan farkında olmadan okuduğu, beğendiği bir şeyi bilinçaltına işleyebilir ve sanki bir yerden satır çalıyormuş durumuna düşebilir korkusuyla, yazdıklarını sırf bu gözle irdelerdi. Ama iyi mi yazmışım kötü mü yazmışım şurasını düzelteyim bağlamında düzeltmeler yapmazdı. Sadece böyle bir durum olursa... Ama babam birçok konuda okurdu, dünya edebiyatını sadece şiir olarak takip etmezdi. Onu olduğu gibi takip eden bir insandı. O günün tercüme edilmiş eserlerini düşünürsek, hemen hemen hepsini okumuştu.

-      Peki, yerli yazarlardan etkilendiği hiçbir isim yok muydu ?

Bazı şiirlerini o zaman birlikte şiir yazdığı bazı şairlere ithaf etmişti. Onda etki yaratan en büyük şair büyük ihtimalle Faruk Nafiz Çamlıbel olabilir. Bunun nedeni de babaannem onu çok severdi ve hemen hemen onun bütün şiirlerini bilirdi. Ben küçüklüğümde onda kaldığımda, bana “otur bakalım sana bir şiir okuyayım...” der, bana o şairi sevdirmeye çalışırdı. Sanırım babam da böyle bir süreci yaşamıştı. O yüzden yazdığı rubailerden biri de ona ithaftır. Babam yaşadığı dönemin bütün edebiyatçılarına gereken önemi vermiştir.

Hoş bir diyalog içerisinde yaşamıştır. Mesela Türkiye ’de ne kadar çok politik yazarsan o kadar çok ödül alırsın gibi durumlar olurdu. Babam o tür durumlara düşmemeye çalışırdı. Hatta kitabının önsüzünde bugüne kadar hiçbir ödül almamış şair olarak gurur duyduğunu belirtir. Yani günü kurtararak ödül alan şairlere küskünlüğü yok değil. Şimdi isim vermek yanlış olur.

-      Ümit Yaşar sizce hangi şiiriyle ünlü oldu?

Sanırım babam, Ayten Hanım’a yazdığı şiirleriyle çok meşhur oldu. işte, Ayten’e Çeyrek Var vs. bir döneme damgasını vurmuştur bu şiirler. Bu dönemim şiirlerinin hepsi Ayten Hanım’a yazılmış değildir. Ama hiçbir şair bir kadını böylesine yüceltip dile getirmemiştir. Bu büyük bir ilgi topladı.

-      Kitaplarda yayımlandı değil mi bu şiirler?

Zamanında tabii bunlar süreç içerisinde yayımlandı. Daha sonra ilk yayınladıklarının ilk 10-12yılını içeren şiirlerini “Beni Unutma” adında bir şiir kitabında toplamıştı. Acılar Denizi de Beni Unutma’nın geliştirilmiş hali, bizim yaptığımız bu son Şiir Denizi de artık olabildiğince hiçbir seçim olmadan elimize geçen tüm şiirlerdir. Dolayısıyla bu kitaplarda babamın bugüne kadar âşık olduğu, aşkını dile getirdiği tüm insanlara yazılmış şiirler mevcut.

-     Babanız yaşarken dönemin şiir dergileriyle arası nasıldı, o dergilerde şiirleri yayımlar mıydı, yoksa direkt kitapları mı çıkardı?

Babamın birçok dergide şiirleri çıkardı. Varlık’ta Akbaba dergisinde yazardı. Pek çok gazetede ve dergide şiiri yayımlandı. Sonra, yanlış hatırlamıyorsam Hürriyet gazetesinin bir zamanlar şiir köşesi vardı. Babam şiir köşesini düzenler hem orada kendi şiirlerini düzenler hem de gönderilen şiirleri orada yayımlardı. Daha sonra babam bazı dergi ve gazetelerde takma ad kullanarak nükteli şeyler yazardı. Mesela babam anneme mektup yazmak yerine oralarda anneme yazdığı şiirleri paylaşırdı. “Artık yeter hatun döneceksen dön, çocuklar perişan oldu dön” tarzında tarzından yazdığı şeyler vardı.

-      Babanın o dönem alkolle arası nasıldı?

Babamın içki olayı fazla abartılmıştır. Babam normal içki içen insanlar kadar içerdi, yani alkolizm problemi aslında yoktu. Bazı gün içmediği de olurdu. Fakat babamla ilgili her gün meyhane köşelerinde, eve yürüyemeyecek kadar içtiği hikâyedir.

-      Ümit Yaşar yanılmıyorsam İş Bankası Yayınları ’nda müdürlük yapmıştı...

Babam İş Bankasında uzun yıllar çalıştı. Birkaç kez de istifa etti. En son görevi de Kültür Yayınları başkanlığıydı. Hiçbir şubede müdür falan olmadı. Bir ara kültür dairesinde bazı sergilerin düzenlenmesine yardım etti, daha sonra kültür yayınları kurulunca babam o yayınları yönetti ve oradan da emekli oldu. Babam aslında askeri liseye gitmiş. Benim dedem cumhuriyet madalyasına sahip gazilerden. Onun etkisiyle olsa gerek babam askeri liseye gitmiş ama tek böbrekli olduğu için ayrıldı. Daha sonra da meslek olarak bankacılığı tercih etti.

-      Sizin hatırladığınız kadarıyla ilginç anıları var mıydı o zamanlar?

Benim adıma tanık olduğum ilginç bir şey var, sık sık tekrarlanır. Babamı tanıyan birçok insanla tanıştım. Hepsi de, “Vay, Ümit Yaşar’la geçen gece birlikte ne biçim içtik, çok yakınım olur” filan gibi şeyler söylüyordu. Bu durumu babama sorduğumda ise bu kişilerin çoğunu tanımadığını söylerdi. Fakat babamın Can Gürzap’la da bir olayı vardır. Babam, bir gün kocaman bir kartona kendi el yazısıyla Can Gürzap için şiir yazar. Söyle canı can, fikri can, kendi can...” diye gidiyor sonra da babasının neyidir bilmem ama anasının gözü can” diye bitirir. Bir süre bu şiiri evinde saklayan Can Gürzap, sonradan kaldırır. Can bey hocam olur ricayla bu şiiri de kendisinden aldım.

-      İki kez evlenmişti Ümit Yaşar değil mi? Peki ya Ayten Hanım?

Annem Özhan Oğuzcan, babamın il eşi. Ayten Hanım babamın ilk eşi. Ayten Hanım da babamın annemle evliyken yaşadığı platonik bir aşkıydı. Annemle babam 30 yıl evli kaldı. Sonra da Ulufer Hanım’la ikinci evliliğini yaptı.

-      Ümit Yaşar         Oğuzcan’ın       Türk Edebiyatında gerektiği gibi

değerlendirildiğine inanıyor musunuz?

Babam zamanında Türkiye ’de en çok şiir kitabı bastırıp satabilmiş kişidir. Türkiye ’nin bugünkü nüfusunun yarısı olduğu dönemlerde bu başarıya ulaştı. Babam yaşadığı dönemde, bence oğlu olduğu için söylemiyorum bunu, hak ettiği yere gelemedi. Babam bugün birçok şairinde yararlandığı önemli bazı kararları olmuştur. En önemlisi de TRT’de “ şu şarkının şu makamında şarkısı” denirdi. Şair adı söylenmezdi. Bunun üzerine babam TRT’yi mahkemeye verdi. Mahkemeyi de kazandı. Ve o günden sonra TRT’de eser yazarlarını adı kullanılmaya başlandı.

Babanızın size kalan unutamadığınız, hep aklınızda olan şiirleri var mı?

Beni en çok etkileyen ve ezbere bildiğim “Beni Unutma” şiiri var. Bir diğeri de “Rıhtımda” diye bir şiiri var. Onu da çok severim.


[1]  Cem Dilçin’in '“Örneklerle Türk Şiir Bilgisi ” adlı kitabı alt başlık oluşturmada ve biçim üslup çalışmalarında kaynak olarak alınmıştır.

[2]  Dilçin, Cem. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1983:95

[3]  Dilçin, Cem. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1983:105

[4]  Dilçin, Cem. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1983:109

[5]  Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:14

[6]  Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:82

[7]  Oğuzcan, Ümit Yaşar. Halkını Bilen Sanatını Sayan Bir Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, (Konuşan: Atilla Damar), Musiki ve Nota, sayı 22, Şubat 1984:6-14

[8]  Oğuzcan, Ümit Yaşar. Halkını Bilen Sanatını Sayan Bir Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, (Konuşan: Atilla Damar), Musiki ve Nota, sayı 22, Şubat 1984:6-19

[9]  Özellikle Fransız edebiyatında halk türkülerinde “aba, aba, aba...” uyak düzeniyle yazılan şiirler için kullanılmaktadır.

[10] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:139

[11] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:148

[12] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:148

[13] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:163

[14] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Halkını Bilen Sanatını Sayan Bir Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, (Konuşan: Atilla Damar), Musiki ve Nota, sayı 22, Şubat 1984:6-19

[15] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:22

[16] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:88

[17] Çetin, Nurullah. Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, Öncü Basımevi, 2004:88

[18] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Halkını Bilen Sanatını Sayan Bir Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, (Konuşan: Atilla Damar), Musiki ve Nota, sayı 22, Şubat 1984:6-19

[19]   17.12.1979 tarihinde Zeynep Oral’ın Sanat Dergisinde Ümit Yaşar Oğuzcan ile yapmış olduğu söyleşidir. Bu söyleşi şairin 40. Yılı öncesi gerçekleştirilmiştir (İncelememizde işaret ettiğimiz hususların netlik kazanması açısından bu söyleşi metnini burada yer vermekteyiz).

[20]  Ümit Yaşar Oğuzcan’ın 23.02.1977 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi sanat ekibiyle yapmış olduğu röportajdır (İncelememizde işaret ettiğimiz hususların netlik kazanması açısından bu söyleşi metnini burada yer vermekteyiz).

[21]   Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Lütfi Oğuzcan ile Kadir Aydemir’in yapmış olduğu söyleşiden alınmıştır (İncelememizde işaret ettiğimiz hususların netlik kazanması açısından bu söyleşi metnini burada yer vermekteyiz).


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar