Print Friendly and PDF

GAVS-ÜL ÂZAM GEYLÂNİ SÖZLERİ



Gavs-sül Âzam Abdulkâdir Geylâni kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hazretlerinin beyan ettikleri hakikat sırları konunun anlaşılmasında okuyana yardımcı olacaktır.

“Allah Teâlâ cemâl aynasına tecellî etti, her aynada Habîbi’nin yüzü göründü.”

“Allah Teâlâ her aynada tecellî edince Hakk’ın bu inişinde isimler olarak zuhur eyledi. Yani O'nun cemâli her aynada görününce isimler ile adlandı, bunlar birer doğuş yeridir.”
“Bu nihayetsiz doğuşlarda sıfatların eserle­rini meydana çıkardı. İşte eserler!.. Yapıcısı kimdir?”
“Bu sıfatlar ve isimler, eserler: Kâinattır, Âlem'dir, işte o âlemler, zâtın kendisidir. Zira Allah, câmi' (bütün) dür.”[1]
“Vücûd sahasında Hak'dan başka bir şey yokdur.”[2]
“Ondan başka işitilen ve işiten yokdur.”
“Nûr, karanlık, su ve hava, ateş ve bütün tabiat O'dur.”
“Hâkim, etki eden, olan işlerde, aziz, sultân ve gizlenen O'dur.”
“Lâfz ve manâ, akla hayale gelen zahir olmuş ve olacak hepsi O'dur.”
“Eşyanın mucidi O'dur.. Eşyanın zâtı da O'dur..”
“Her şey'in zâtı O bulunduğu gibi, onların her birini benzerinden ayıran bir hâlide bulun­duran da O'dur.”
“O'nun güneşinin nuru, “halk” nâmını alan yıldızlardan görünen yüz olur. Lâkin güneş daima doğmuş ve asla batmazken yıldızların hükmü ebeden baki kalmaz.”
“Sanki nefsin, zâtından bir parça kaptık de başka bir şey hâsıl oldu. Lâkin bu, ne senden bir hakîki surette ayrıdır ve ne de kat'iyyen bağlılığı bitişiktir.”
“Halk, kar gibidir. Sen ise o karı meydana getiren, o karda varlık olan su demeksin. Fakat kar eridi mi hükmü kalkar. Suyun hükmü tekrar  gelir. Emir ise vâkı'dir.”
“Halk, kar gibidir. bütün mahlûkat, vücutlarıyla vekil gibidir. Yani kar'a benzerler. Müstakil varlıkları yoktur. Zira kar'ın varlığı, suyun varlığıdır. Sen ise o karı meydana getiren, o karda vü­cud olan su demeksin.”
“Fakat karın erimesiyle hükmü kalkar. Zira suyun hükmü görünmüştür.”
“Suret yüzünden, bir şey sebebiyle ondan hiç bir şey sana karşı Hakk’a perde olmasın. Zira her görünüşe perde  olanın arkasın­da nur parlar.”
“Hak, Âdem'i (Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemi) kendi sureti üzerine yarattığına dâir olan beyanlar sana kâfidir. Onun bu su­retle yüksek mazhariyetini bilmen için sana ye­ter.”
“Eğer Âdem (Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemi), zâtın nurlarının ol­masaydı göründüğü yer olmasaydı, hiç melekler ona huşu ile secde ederler mi idi?”[3]
“Eğer İblis'in gözleri Âdem'in hakikî­ yüzünü (Hakikât-ı Muhammediye), görebilseydi; isyan etmez, o yal­nız itâatde kalırdı.”
“Şimdi, eğer sen, huşu' sahibi isen, başkalık kaydını gerçek tenzih[4] ile gönlünden çıkar, tevhid denizine dal!”
“Mutlak Tenzîh’den sakın!   Zira mutlak tenzîh seni kayıtlar da, hakikata vâsıl olmana mâni olur. mutlak Teşbîh’dende kaçın. Zira mutlak teşbîh’de seni aldatır, hakikatten uzaklaştırır.”[5]
“Onun cemâlinin güzelliğini tenzih sırasında tenzih et. Fakat teşbih ederken, O'nu idrâk-i ha­kikatine mâni' olan şeylerden tenzih eyle.”
“Hakk’ın güzelliği ile zâtdan mahcub ve gafil olma. Zira zâttan, o zât’ta sen­sin. Sıfat, filleri zâtında toplayanda sensin..
“Tevhidin bu hakîkatine bu kısmında delil isteme.. Zira bu olan makam, akıl kitâbının ötesindedir.[6]..”[7]


تجلى حبيبى في مرائى جماله
ففى كل مرائى للحبيب طلائع
* * *
 فلما تبدى حسنه متنوعا
تسمى أسماء فهن مطالع
 * * *
 وأبرز منه فيه آثار وصفه
فذالكم آثار من هو صانع
 * * *
 فأوصافه والأسم والأثر الذي
هو الكون عين الذات والله جامع
 * * *
 فما ثم من شيء غير الله في الورى
وما ثم مسموع وما ثم سامع
 * * *
 فما ثم من شيء غير الله في الورى
 هو الكون عين الذات والله جامع
 * * *
 وما ثم مسموع وما ثم سامع
هو العرش والكرسى والمنظر العلى
 * * *
 هو الأصل حقا والرسوم مع الهوا
هو السدرة التى إليها المراجع

 * * *
  هو النور والظلمات والماء والهوا
 هو الفلك الدوار وهو الطبائع

* * *
هو الشمس والبدر المنير مع السما
هو العنصر النارى وهو الطبائع

* * *
هو المركز الحكيم والأرض والسما
 هو الأفق وهو النجم وهو المواقع
 * * *
 هو الدار وهو الحى والأثل والغضا
هو المظلم العاتم وهو اللوامع
 * * *
 هو الحكم والتأثير والأمر والقضا
هو الناس والسكان وهو المرابع
 * * *
 هو اللفظ والمعنى وصورة كلما
هو العز والسلطان والمتواضع
 * * *
هو الجنس وهو النوع والفصل إنه
 يجول من المعقول أوهو واقع
  * * *
هو العرض الطارى نعم وهو جوهر
 هو الواجب الذاتى والمتمانع

* * *
 هو الحيوان الحى وهو حياته
 هو المعدن الصلدى وهو الموالع

 * * *
 هو القيس بل وليلى وهو بثينة
 هو الوحش والإنس وهو السواجع
 * * *
 هو العقل وهو النفس والقلب والحشا
 أجل نشرها والخيف وهو الأجارع
 * * *
 هو الموجد للأشياء وعين وجودها
 هو الجسم وهو الروح والمتدافع
 * * *
 بدت من نجوم الخلق أنوار شمسه
 وعين ذوات الكل وهو الموانع
 * * *
 حقائق ذات في مراتب حقه
 فلم يبق حكم النجم والشمس طالع

 * * *
 وفى فيه روحى نفخت كناية
 تسمى بإسم الخلق والخلق واسع

 * * *
ونزهه عن حكم الحلول فماله
 هل الروح إلا عينه يا منازع
 * * *
 سوى ولى توحيده الأمر راجع
فيا أحدى الذات في عين كثرة
 * * *
 ويا موجد الأشياء ذاتك شائع
"Halk temsilde kar gibidir; sen o karın içindeki su gibisin. Hakikatte kar, sudan başka bir şey değildir.
Kar ile su arasındaki gayriyet, şerâ'yiin muktezeyâtı ahkâmına tâbi'dir;
Fakat eriyince karlık hükmü mürtefi' olur, yerine su hükmü vâki' olur.
“Halk, kar gibidir. bütün mahlûkat, vücutlarıyla vekil gibidir. Yani kar'a benzerler. Müstakil varlıkları yoktur. Zira kar'ın varlığı, suyun varlığıdır. Sen ise o karı meydana getiren, o karda vü¬cud olan su demeksin.”
“Fakat karın erimesiyle hükmü kalkar. Zira suyun hükmü görünmüştür.”
Sen, bahâ (güzellik) ve hüsn-i tecelliyât-ı vâhidiyyesinde ezdâdı hem cem' ettin; Hem de o ezdâddan teferruk süreliyle neşr-i nûr eyledin.”

El-Bevâdiru'l-Gaybiye Fî'n-Nevâdiri'l-Ayniyye pdf





[1] Bir şey diğer bir şey'in zâtıdır demekle, iki şey'in sayısı, durumu ve özelliği müsavi benzer iddia edilmiş olmaz. Meselâ: Ben denizden bir damla su alıp bu damal denizin kensidir dersem; damlanın deniz ile denkliği, benzerliği, denk bulunduğunu mu id­dia etmiş olurum?
Hayır!
Deniz yine deniz. Damla yine damladır..
Yalnız ben bu sözümle neyi isbat etmiş olu­rum? Şunu isbât etmiş olurum ki: Damlanın deniz hâricinde hiç bir varlığı olmadığıdır. Ki bu da mutlak hakikâttir.
“Âdem (Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem), aynı zâtdır” demekle hâşâ! Ne Cenâb-ı Hakkın âlemden ibaret olduğu ve ne de âlemin Allah bulunduğu iddia edilmiş olur. Allah Teâlâ yine Allah, âlem yine âlemdir.. Yalnız, âlemin Allah Teâlâ’nın Zât-ından ayrılacak ve başka bir varlığı yokdur.
[2] “Fe eynemâ tüvellû fesemme vechullah” “Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır.” Bakara, 115
[3] Âdem aleyhisselâmın zâtında Hakikati Muhammediye tecelli etmeseydi,
[4] TENZİH: Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Allah Teâlâ’yı her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek. * Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
[5] Mahlukun Yaratıcaya benzetme, ayrı görmede ki sınırların inceliğini keşfetmeyen hakikâti anlayamaz demektir.
[6] Akıl bunu anlamakta zorlanır. Cevabını akılla vermekte mümkün değildir.
[7] (YEŞİL, 1978), s.4-24

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar