Girit'in Corana'sı Neymiş
İnsanlar neden bu kadar kötü olabilir, düşüncesi bile
fazla geliyor. Rumların zulmü gördüğünde tamam bize sahip çıkın dediği millete
yani biz Türkleri, soyumuzu kurutacak kadar soykırım yapmaları. Bunun sebebi
nedir?
Onlar hadlerini ne kadar aştı ki, Allah Teâlâ af kapılarından bir tanesi dahi açık bırakması
denecek kadar batağa batmıştılar.
Önce tarihe bakalım sonra bunun arka yüzü olan hakikat
penceresi nasıl çalışmış onu görelim.
(Alıntı)
Girit, Muğla kıyılarına 180 kilometre uzaklıktadır. Önce
Bizanslılar'ın egemenliğinde olan ada, 823 yılında Araplar'ın eline geçti. 961
yılında ise yeniden Bizanslılar'ın oldu.
Daha sonra adayı Cenevizliler ele geçirdi ve 15 kilo
altına Venedikliler'e sattı.
1645'te Osmanlılar adayı fethetme harekâtına girişti.
24 yıl süren kanlı savaşlardan sonra ada Osmanlı egemenliğine geçti.
Türkler'in adayı alması Rumlar tarafından büyük bir
sevinçle karşılandı.
Venedikliler'in kapattığı Ortodoks kiliseleri hemen
açıldı.
Türkiye'den getirilen çiftçi, esnaf âileler
yerleştirildi, camiler, medreseler, köprüler, kütüphâneler, çeşmeler yapıldı.
Bu özgür ortam nedeniyle çok sayıda Yunan da adaya
gelip yerleşti.
1760 yılında adada 200 bin Müslüman'a karşı 60 bin
Hristiyan yaşıyordu.
Girit'teki ilk isyan 1770'te patladı. Ondan sonra da
aralıklarla sürdü.
1821'de başlayan Yunan isyanı 1825'te bastırıldı ama
1830'da Batılı devletlerin zorlamasıyla bağımsız Yunanistan kuruldu. Hemen
ardından da Girit'te ayaklanma çıktı.
Bu isyan bastırıldı ancak Rumlar 1841 ve 1859'da
yeniden ayaklandı.
Türkler'e yönelik katliamlar başladı. Bunların en
büyüğü ve kanlısı 1866 yılının 16 Ağustosu'nda Selino Kasabası'nda oldu.
Binlerce Türk katledildi. Ama Batı bu katliamları
görmezden geldi.
Bundan cesaret alan ada Rumları 2 Eylül 1866'da
"Enosis" ilân ettiler ve Girit'in Yunanistan'a bağlandığını
açıkladılar.
Bu sırada adada 16 tabur Türk askeri bulunmasına
rağmen Osmanlı Devleti hiçbir şey yapamadı.
Katliamlar, Yunan Albay Koreneos önderliğinde
aralıksız sürdü.
Sonunda baskılara dayanamayan Osmanlılar, Girit'e
özerklik vermeyi kabûl etti ama Rumlar bunu reddetti.
Batılı ülkelerin yoğun baskısıyla bu özerklik daha da
genişletildi.
Ardından bir Yunan vâli atandı. Böylece adada Osmanlı egemenliği
fiilen sona ermiş oldu.
1909'a gelindiğinde sallantıda olan Osmanlı
İmparatorluğu, Girit'i düşünecek hâlde değildi.
O günlerde Avusturya, Bosna-Hersek'i ilhak
ettiğini açıkladı. Osmanlı Devleti buna da sesini çıkaramadı.
Bunu fırsat bilen Girit Rumları, adanın Yunanistan'a ilhak
edildiğini açıkladı. Yunanistan da adayı topraklarına
kattığını dünyâya duyurdu.
Bu karar Türk toplumunda büyük infiâl uyandırdı.
Heyecanlı ama hüzün dolu gösteriler yapıldı.
Sonuçta ada milyonlarca insanın "Girit
bizim canımız, fedâ olsun kanımız" feryatları arasında 1909'da
Yunanistan'ın oldu.
Bugün adada tek bir Türk bile yaşamamaktadır.
Şimdi birde bu olayın görülmek istemeyen tarafı.
Büyük Amiş Efendi Kitabından nakledeyim.
Türbedâr Bekir Efendi hakkında şu hatırayı
naklederler.
“Hükümet, Rusyadan Türkiyeye akın
eden Çerkesleri Tuna vilâyetinde olduğu gibi; Giritte de yerleştirerek orada
bulunan 200.000 raddesindeki Rum ekseriyetine karşı ancak 100.000 kişiden
ibaret olan müslüman ekalliyetini çoğaltmak istemiş; fakat Girit beyleri, yani
ileri gelen müslümanları bu karara son derecede muhalefet etmişler ve olanca
kuvvet ve kudretleriyle Hükümeti, bu yolda icraatta bulunmaktan men’e
çalışmışlardır.
Giritlilerin Hükümete karşı takınmış oldukları bu hal ve vaziyetleri
Bekir Efendi Hazretlerinin huzurlarında bahis mevzuu olurken; sabrı tükenen Bekir
Efendi elini Girid’e doğru uzatıp:
“Allah belâlarını versin!”
demiş, çok geçmeden bu fenâ dua yerini bulmuş ve zavallı Girit
müslümanları beyinsiz başlarının cezasını çekmişlerdir.”
Bu bahsi Abdülâziz Mecdî Efendi de
naklederler ve sonunda:
“Bekir
Efendi Hazretlerini bu yolda fenâ dua yapmaya mecbur eden, meclisinde söz
söyleyenlerdir. Evliyaullahın meclislerinde çok dikkatle idare-i kelâm
etmelidir. Onları gücendirmeğe gelmez. Zira evliyanın gayreti galiptir.” (sh:
29)
Hulasa,
Rabbimin bir kuralı var, kendi ellerinizle seçtiğiniz veya hükmüne yıllarca
razı olduğunuz birini başınıza getirirseniz, ve onunda bazı hükümleri,
uygulamaları hoşunuza gitmeyince isyan etmeden önce dikkat etmeniz gereken bir
kuralı var.
Olandan
veya istenenden bizlere ne zarar dokunuyordan çok “Allah Teâlâ bu işten razı mı,
değil mi” ye bakmak lazım.
Ben Girit
hadisesini okuyunca Suriyelilere –yanlış politikalar yüzünden yerlerinden
oldular/burası uzun konu- milletimizce yapılan desteğin Hakk katında illaki
güzel bir karşılığı Türk Milletine ihsan olmuştur.
Kanun bu,
acımak ve merhamette yapılan hata, sonuçları ne olursa olsun hayra dönük olmaktadır.
Okumuştum, Suriyeliler, geldikten sonra yurudumuzda görülen bazı hastalık
çeşitlerinde değişimler, olmuş, bir nevi aşılanmışız… Hayret değil mi?
Herkesin
anlamakta zorlanıyor olduğu birçok husus var. Bunun nedeni bilginin azlığı ve
çokluğu ile alakalı oluşudur.
Baş
ağrıyorsa bütün vücut rahatsızdır. Sıkıntılı zamanlarda, milletin itaat etmek
ile düştüğü hata, isyan edilerek kazanılan doğrudan, daha kazançlıdır.
Tarihimizde
çok örnekleri var. Kurtuluş Savaşı bile padişahın emri gereği başlayan bir
hareketti. Sonradan değişime uğrasa da Sultan Vahdettin emri ile başlamıştır. Allah
Teâlâ İstiklalimizi bize bağışlamıştı.
Yabancıların
Türk Milleti hakkında anlamadığı nokta budur. Devletine itaat etmenin, hala
genlerimizde var oluşu.
Girit’in
elden çıkış nedenine bakılınca müreffeh zenginlerin düzenlerimiz bozulacak diye
devlete isyan etmeleri. Bu menfaat düşüncesi Allah Teâlâ’nın kadere müdahalesine
sebep olmuştur. Yani zenginler unutmasın ki, alt tabaka olmayınca
yaşayamayacaklardır. Sonra alt tabakanın üst tabaka ile olan ölçüm kriterleri
farklı olacaktır. Pozitif ayrımcılık var. Allah vermediğinden fazlasını
istemez, yükte yüklemez.
Sonuç ne?
Ne
yaparsak yapalım, bir ölümlü olduğumuzu düşünüp, diğer insanların haklarını
zarar ve menfaat çizgisinde Allah Teâlâ ve Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve
sellemin emrine uygun ve yakın olana doğru çevirmeye bakalım.
İhramcızâde
İsmail Hakkı
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.