Print Friendly and PDF

Greenpeace’inde Hikâye

Corana, gözümüzü açtı desem yeridir. Salgın hastalık vardı diye iki ay insanların elleri kolları bağlandı, ne kirlilik kaldı, ne de kaos. Anlaşılan o ki, bir sene daha böyle devam etse, dünya vahşi hayat denilen sadeliğine bürünecek. Duymuştum, “Sade Hayatçılar” vardı, aha size dünya deriz.
Aytunç Altındal’ın dediği gibi bu kurulan derneklerin hepsinin altında, dünyayı yöneten sekiz  aile, arada bir dokuz olur, o zaman işler karışır. İşte bu kan emicilerin ayak oyunları. İstemedikleri olduğunda dernekleri onların başına bela ediyor, istedikleri olsun diye de yapışık etiketler gibi ayrılmaz yapıp kurtulamıyorsunuz. Parazit vampirler gibi.
Halihazırda insanlar bir garipliğin içine yuvarlanırken, bu virüsü yayanların gözünden kaçan bu oldu. Epeyce  pişman olduklarını anlıyorum. Çünkü mikrop onları dinlemedi, sonuçta mikrop bu, kafasına göre takılmaya başladı. Sen olsan dinler misin? Der gibi, ele avuca sığmaz oldu. Bu elitler ki, düşündükleri, hayal ettikleri ütopyada genç ve sağlıklı genleri olan bir insanlık oluşturmak. Fakat ne mümkün, şimdi olay tersine dönecek galiba. Çocuklarda bir başka sinsi hava kol geziyor.
Çok bilenler, susanlar, az bilip çok konuşanlar arasında  kaldık. Şu kısa zaman içinde eğer doğrular söylenseydi, dünya üçün üçüncüsü olan bir soğuk savaşa girmezdi.  
İyimser düşünceyle ola ki,  dünya yeniden bir doğuşa hazırlanıyor. Ancak, kontrolsüzlüğe doğru bir akış içinde.
“Onlar yeryüzünü fesada verdiler”, denilen bu olmalı.
“Olan olmuştur; olacak olan da olmuştur.”
İnsan tabiatı itiraz etmeye karşı meyillidir. Mecburen kendini bu kulvarda bulmayı daha çok arzular. Manzara şu; aklın getirdiği bir çok done, yetersizliğini açığa vurdu. Çamura batmış eşek misali. Hani o muhteşem teknoloji evin içini dinliyordu. Evet var, ama bu mikrop kimseyi dinlemiyor ki.
Miskinlik, tembellik bir çözüm değil derlerdi, şimdi onu yapıyoruz. Çin Şi Huang hükümdarının mezar bekçileri gibi. [https://www.bbc.com/turkce/vert-cul-39593334]
Böylece bekletilen bir insanlık var.
Bu fırtına öncesi sessizliğin ayaklandığında başa ne çok şey olagan olur.
Hayattaki tek gerçek ölümdür. Doğum bile bunun yerini dolduramaz.
Kuvvetli olanın yaşaması diye bahsedilende budur. İnsanın sinek öldürmesi, hiç yadırganmaz. Süperhayvandır.
Bu demek oluyor ki, güçlü olan elitler vicdanen rahatlar. Bugün milyonlarca  insanı etkileyen bu basit vakada sessiz kalmazlardı. Şimdi, gelin halay çekelim der gibi, özgürlük hapishanesinde insanlara mahkum muamelesi yapıyorlar.
Sonuçta değişen bir şey yok,  değişmeyen ise onların dilekleri.
Allah Teâlâ geçmişi bilin geleceğe dokunmayın, der. Ona çok değerseniz, ne sizin dediğiniz olur, ne de planlarınız hayata geçer.
Unutmayalım ki tarih içinde bir asır çok büyük bir zaman değildir. Bunu da en iyi bilenler maalesef İngilizlerdir. Nereden öğrendiler bu sırrı bileme ama, onların hep planları yüzyıllıktır. Düşüncelerini, kararlarını hafta da bir değiştirmezler. Alınan karar değişmez. Sadece unutulan varsa veya yanlışa düşülen bir kısmını düzeltirler.
Sözün evvelinde Greenpeace vardı. Sonuçta onlar şunu farketsinler, tabiatın korunmaya ihtiyacı yok. Sizde ortaoyununda  fasılda geçen gölgeoyuncularısınız.
İşte söz bu; ey insan elini çekte gör, bir senede ne değişir bu dünyada.
Oyun büyüdükçe kendimizi dışarıda bulma imkânımız yok. Yalana da kendimizi inandırmaya çalışmayınca huzursuz olmaya başladık. Mecburen bizleri deli eden o yağmurdan kral içmeden önce biz içelim sonuçta onlarda içecek görünüyor, olunca.
Bir şeyi unuttuk,  bu alemin bir sahibi var, onun eli iş gördüğü gibi, kimseye ihtiyacı da yoktur.
En iyisi bizler iyi olmaya bakmalıyız. Üstünüze düşen görevleri kuvvetiniz miktarında yapmalıyız. Eğer ki gücünüz yetmezse Allah Teâlâ üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yapandır/yapacaktır.
Şimdi corana günleri, yarın bilmem ne günleri olacak diye bakmayın hayata. Bir zamanlar Tarhana Osman dedikleri Osman Nuri Koçtürk, ayağa kalksa ben size demedim mi derse, şimdiki kalbi yetmez, fikri ulaşmaz prof.lar kemküm ederlerken, seyrine bakıp, hadi kıyamete demektense, benliğimize suyumuzu kendimiz vermeliyiz.. 
Bu arada, bir şey fark ettim, sadece başarıyı hedefleyen refahı özleyen nesiller buhrana uğruyor. Ölümü, acıyı, hayatın oyun olmadığını bilenlerden ses çıkmıyor.
Böyleyken ölümün gerçek olduğunu biliyoruz, vur patlasın çal oynasın, eşek gitti, diye sabaha kadar zil zurna olanlardan farklı bir ayrıcalığımız, olmalı.
Bizim Allahımız var. “Allah bes bâki heves” / Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.         “
Böyleyken böyle…
İhramcızâde İsmail Hakkı


Ek Okuma

 Derleme /Zuhur Dergisi/ Durak Pusmaz


“Allah bes bâki heves” mefhumunun anlamı Osmanlıca sözlükte Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir, anlamında kullanılır. Bes; kâfi, yeter, yetişir demektir. Bâki; kalan demektir. Heves ise, nefsin isteği, geçici arzu demektir. Allah bes diyen, Allahü Teâlâ’ya tevekkül etmiş olur. Tevekkül, vekil etmek, işini başkasına havale etmektir. Istılahta ise, Allah’a güvenmek, O’na dayanmaktır.
Ben bilmez idim, gizli âyân hep Sen imişsin,
Canlarda ve tenlerde nihayet hep Sen imişsin,
Âlemde nişan isterdim ben Sana Sen'den,
Gördüm ki âlemde nişan hep sen imişsin.
(Dîvân-ı Kebîr'den Seçmeler, s.1)
Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan acı olayların, ezelde takdir edildiğini bilip, üzülmemek, Allah'tan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır. "Allah bes" diyen, tevekkül eden, O'nu vekil eden kurtulur.
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî hazretleri: "Güneşin varlığına delil, yine güneştir. Sana delil lazımsa güneşten yüz çevirme!" der. (Mesnevî, I, beyit, 117)
Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle: "O evveldir, âhirdir, zâhirdir, bâtındır ve O her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3)
"Bes" Farsça'dır. "Allah bes" ifadesinin Arapçası, Hasbiyallah demektir. Hasbiyallah, Allah bana yetişir demektir. Hasbiyallahü ve ni'mel vekil ise, Allah bana yetişir, O, güvenilip dayanılan ne güzel vekil, demektir. Hasbünallahü ve ni'mel vekil ise, Allah bize yetişir, O, güvenilip dayanılan ne güzel vekil, demektir. Kur'an-ı Kerim'de, cesur müminlerin, (Hasbünallahü ve ni'mel vekil) dedikleri bildiriliyor. (Al-i İmran 173)
Allahü Teâlâ, Peygamber efendimize buyuruyor ki:
"Sana hile yapmak isterlerse, Allah sana kâfidir." [Enfal 62]
O'nun varlığını anlamak ve bilmek için uzaklara gitmemize gerek yok. Zira Allah bir şeyin var olmasını, meydana gelmesini dilediği zaman ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir. Kur'ân-ı Kerim'in birçok yerinde bunu açıkça ifade eden âyetler vardır.
"O, gökleri ve yeri eşsiz/örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir." (Bakara, 2/117), "Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir." (Âl-i İmrân, 3/47. Ayrıca bk. Âl-i İmrân, 3/59; En'âm, 6/73)
"Biz varlığımızın delillerini kâinattaki uçsuz bucaksız ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz." (Fussilet, 41/53)
"Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok deliller vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?" (Zâriyât, 51/20-21)
Büyük mutasavvıf Aziz Mahmud Hüdâî (k.s)
Hüdâ'ya hamd ü minnet evvel âhir
Ki oldur zâhir ü bâtında zâhir
Zuhûru perde olmuştur zuhura
Gözü olan delil ister mi nura
Güneş zâhir değil midir karındaş
Ne var anı görmezse çeşm-i huffâş.
Muallim Naci de şöyle diyor:
Allah ki mûcid-i cihandır
Bin türlü nikabdan ıyandır.
(Osmanlı Müellifleri, I, 127)
Kur'ân'da beyan buyrulan bu gerçeği merhum Süleyman Çelebi, milletimiz tarafından doğum, ölüm, nikâh, sünnet gibi merasimlerde çokça okunup dinlenilen ve Mevlid olarak bilinen Vesîletü'n-Necât isimli eserinde şöyle ifade eder:
Birdir ol birliğine şek yok durur
Gerçi yanlış söyleyenler çok durur
Cümle âlem yoğ iken ol var idi
Yâradılmışdan ganî cebbâr idi
Var iken ol yoğ idi ins ü melek
Arş u ferş ü ây ü gün hem nüh felek
Sun' ile bunları ol var eyledi
Birliğine cümle ikrar eyledi.
Kudretin izhar idüp hem ol celîl
Birliğine bunları kıldı delîl.
Ziya Paşa da bir beytinde şöyle der:
Her nesne kılur varlığına hüsn-i şehadet
Her zerre eder vahdetine arz-ı güvâhî/şehâdet, tanıklık
Mevlid müellifi Süleymen Çelebi Hazretleri gayet veciz olarak şöyle der:
Ol dedi bir kerre var oldu cihân
Olma derse mahvolur ol dem hemân
Kur'ân'da, "Kuluna Allah kâfi değil mi?" (Zümer, 39/36), Hasbünallâhü ve ni'melvekîl/ Allah bize kâfidir, O ne güzel vekildir." (Âl-i İmrân, 3/173) buyrulur. Bu ayetlerden ilham alan büyük Sûfî Aziz Mahmud Hüdâî şöyle der:
Ehl-i tevhîd olmak isteyen sivâya meyli kes
Aç gözün, merdâne bak! Allah bes, bâki heves
(S. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.44)
İnsanın hevâ ve hevesini terk edip Rabbini tanıması ve O'nun buyruklarına uyması onu yüceltir, kanatlandırır, yücelere uçurur. Mevlânâ ne güzel söylemiş:
"Ne zamana kadar fânî sevgiliyi kucaklayacaksın? Öyle bir canı kucakla ki, O'na son yoktur. Beden atının üzerinde titreyip durma, in aşağı, yaya yürü. Bedene ait arzulardan kurtul, Allah sana manevî kanatlar versin." (Dîvân-ı Kebîr'den Seçmeler, s.2)
"Yürüyeceksen sana ayak lütfedene doğru yürü. Bakacaksan sana göz verenin eserlerine doğru bak, onu görmeye çalış." (Dîvân-ı Kebîr'den Seçmeler, s.6)
Erişim: https://www.fikriyat.com/kultur-sanat/2018/01/09/allah-bes-bki-heves

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar