KIRMIZI KİTAPTAN AKILDA KALANLAR
“Ben bir çocuğun hizmetçisiyim.”
*****
“Olacakların Yolu”
*****
“Bunların hepsi boş ve iğrenç,”
*****
“Neyin sıkıntısını çekiyorsun ki
seni tüm bunları söylemeye zorluyor?
”
*****
“Bir şeyi anlamak yola dönüşün
köprüsü ve olanağıdır. Bir şeyi açıklamaksa zorbalık, hatta bazen cinayettir.
Bilginler arasındaki katilleri saydın mı?
”
*****
“Ben dağlarla çevrelenmiş biri
olarak görülebilirim ve dünyanın batışı da eski ilişkilerimin enkazı olabilir.”
*****
Kendimi umutsuzluk derecesinde
kaybetmiş olduğumdur,’
*****
“Oysa sözcükler ve kâğıt yeterince
gerçek değildi; daha fazlası gerekiyordu.”
*****
Kendini “taşa açması gerekiyordu.
Kule “bireyselleşmenin temsiliydi.”
*****
“Neden zamanın dışında yaşaması
gereken insanlar için dünyalık manastırlar yok?
*****
“Hiçbir birey bireysel ilişkiler
olmadan var olamaz
*****
“Alın ya da bırakın ve hangi
seçimi yaparsanız yapın kutsanın ya da lanetlenin”
*****
bilinçdışım ben olmayan ama ifade
bulmak için ısrar eden bir kişilik oluşturuyor.”
*****
Yaşayan anlam “ancak onu kendi
içimizde ve kendimiz aracılığıyla yaşadığımız takdirde canlı kalabilirdi.
*****
“Kendimi anlatıyor olacağım! Bu
konuşmayı yaptıktan sonra delireceğim,”
*****
“Ben,” benlik değildi;
*****
“Hayır, bu adamı alamazsın çünkü
yalnızca kötü balıkları avlıyor, iyileri değil,”
*****
“kişiliğin orta noktasına,”
*****
“birdenbire ruh beni kavradı ve kitabı
okuduğum bir çöl ülkesine götürdü,” “zaman yeni bir hayat pınarı arıyor. Ben
bir pınar buldum ve bu pınarın tatlı suyunu içtim.”
*****
“Aşkı barındıran hâzinelerin
kilidi açıldı.”
*****
“Ne var ki, yine tamamlayamadı ya
da tamamlamak istemedi. Bu herhalde ölümle ilgili,”
*****
“Kurtarıcının doğuşu, günahlardan
arınmanın simgesinin gelişmesi, tam da en beklenmeyen yerde, çözümün en
olanaksız olduğu yerde meydana geliyor.”
*****
Bu yüce anlam, bu Tanrı imgesi, bu
sıcakla soğuğun birbirinde erimesi, bu sensin, sadece sen.” Ama derinliklerin
tini bana seslendi: “Sen bitmeyen dünyanın bir imgesisin, oluşun ve göçüp
gitmenin bütün son gizemleri içinde yaşar. Bunların hepsine sahip olmasaydın,
nasıl bilebilirdin?
”
*****
“Çılgınlıktır söylediklerin.”
*****
“Söylediklerin var. Büyüklük var,
sarhoşluk var; onursuzluk, hastalık, sersemce sıradanlık var. Bütün sokaklarda
gidiyor, bütün evlerde yaşıyor ve bütün insanlığın gününü yönetiyor. Sonrasız
yıldızlar bile sıradan. Bu büyük kadın-efendi ve Tanrı’nın bir özü. Buna
gülünüyor ve kahkaha da var. Bu çağın insanı, kahkahanın tapınmaktan daha aşağı
olduğuna mı inanıyorsun?
Ölçün, ölçerin nerede?
” Kahkahaya ve tapınmaya yaşamın
toplamı karar verir, senin yargın değil.”
*****
“Böyle konuşarak nasıl bir
yalnızlık, nasıl bir ıssızlık soğukluğu seriyorsun üzerime! Varlığın yok oluşu
ve derinliklerin arzuladığı korkunç kurban-vermenin akıtacağı kan ırmaklarını
düşün.”
*****
Kurbanı ne kimse
durdurabilir ne de durdurmalıdır. Kurban-verme yıkım değil, olacakların temel
taşıdır. Sizin manastırlarınız yok muydu?
Sayısız binler çöllere gitmedi mi?
Manastırı içinizde taşımalısınız. Çöl sizin
içinizde. Çöl sizi çağırıyor ve geri çekiyor. Şimdiki zamanın dünyasına demirle
bağlanmış bile olsanız, çölün çağrısı bütün zincirleri kıracaktır. Doğrusu, ben
sizi yalnızlığınıza hazırlıyorum.”
*****
“Size yasaları anlatırsam,
öğretiler üzerine çene çalarsam dilim kurur. Bunu isteyen masamdan aç kalkar”
(s. 10).
*****
Taslak şöyle devam ediyor: “Tek
bir yasa var, o da senin yasandır. Tek bir doğru var, o da senin doğrundur” (s.
10).
*****
Taslak şöyle devam ediyor:
“İnsanları koyuna çevirmek olmaz, koyunları insanlaştırmak. Şu anın ve geçmişin
ötesinde olan derinliğin tini bunu istiyor. Duymak ve okumak isteyenler için
konuş ve yaz. İnsanların peşinden koşma ki insan onurunu kirletmeyesin; onun
eşine az rastlanır. Onurlu ama üzücü bir vefat onursuz iyileşmeden yeğdir.
Ruhun hekimi olmak isteyen, insanları hasta olarak görür. İnsan onurunu
aşağılar. İnsanın hasta olduğunu söylemek kendini bilmezliktir. Ruhun çobanı
olmak isteyen insanlara koyunlarmış gibi davranır. İnsan onurunu çiğner.
İnsanların koyun olduğunu söylemek küstahlıktır. İnsana hasta ve koyun deme
hakkını kim verdi sana?
Ona insanlık onurunu ver ki kendi inişini ya
da düşüşünü, kendi yolunu bulsun” (s. 11).
*****
Taslak şöyle devam ediyor:
“Sabırlı bir eşek gibi yüklenerek getirdiğim haberin nedenleri ve amaçları
üzerine söyleyebileceklerimin hepsi bu, sevgili dostlarım. Yükünü boşalttığı
için ne mutlu ona”
*****
“Sen kendini kandırıyorsun!
Başkalarını aldatacak ve sana kanmalarını sağlayacak şeyler söylüyorsun.
Peygamber olmak ve hırsının peşinde koşmak istiyorsun.”
*****
“ Hâlâ yaşayabileceğin hayatı
yaşamalısın. Esenlik karar verir, senin esenliğin değil, başkalarının esenliği
değil, yalnızca esenlik.”
*****
“çölü seviyorum,
anlıyor musun?
Bu sarı, güneşin parladığı çöl. Burada güneşin
yüzünü her gün görebilirsin, yalnızca sen,
*****
“Derinliklerine
bak, derinliklerine yakar, ölüyü uyandır.”
*****
Bekle.” Acımasız sözü duydum. Azap
çöle ait.
*****
“Çölde Hristiyanlığı düşünüyorum.
Eskiler bedenen gitmişlerdi çöle. Benliğin çölüne de girmişler miydi?
Yoksa benlikleri benimki kadar çorak ve ıssız
değil miydi?
Orada şeytanla boğuştular. Bense bekleyişle
boğuşuyorum. “Annesine yakman bir çocuk gibi konuşuyorsun benimle. Ben senin
annen değilim. Yakınmak istemiyorum ama yolumun uzun ve tozlu bir yol olduğunu
söyleyeyim sana. Benim için yabandaki gölgeli bir ağaç gibisin. Gölgenin tadını
çıkarmak isterim. Ruhumsa şöyle yanıt verdi: “Sen hazzının peşindesin. Sabrın
nerede?
Zamanın henüz dolmadı. Çöle neden gittiğini
unuttun mu?
*****
“Tanrıya yolculuk
etmek Tanrı'nın kendisi olmak demektir.
*****
“Onu sevgisiyle tanıyacaksın.”
*****
“İnsani dünyana ve senin dışındaki
varlıkların hepsine şöyle mi diyorsun: sen Ben’sin.”
*****
“Ben’imin onu içerdiğini düşündüm
ve dolayısıyla onu düşüncem sandım. Oysa düşüncelerimin de “Ben’imin parçaları
olduğunu düşünüyordum. Böylece, onu benliğimin bir parçası / olarak gördüğüm
düşüncelerimin içine, Tanrı üzerine düşünmenin içine girdim.
*****
“Utancın kabuğunu kırarsan ve iki
bir olduğunda ve erkek ne erkek ne dişi olup dişiyle bir olduğunda.”
*****
Tanrı sana çocuk gibi ya da
çocuksu gelir.
*****
“Çok kadınsı bir kadının erkeksi
bir ruhu olur, çok erkeksi bir erkeğin de kadınsı ruhu. Bu karşıtlığın nedeni,
örneğin, bir erkeğin bütünüyle erkeksi olan şeylerde olmaması, normalde belirli
kadınsı özelliklerinin olmasıdır. Görünür tutumu ne kadar erkeksiyse kadınsı
özellikleri o derece silinir ve bunun yerine bilinçdışında ortaya çıkarlar”
*****
“Oysa içindeki kadınsıyı kabul
ederse kadınlara köle olmaktan kurtulur”
*****
“Düzenbaz, kabul ettim ve onunla
yaşayıp onunla öldüm onu yaşadığım ıçin katilı oldum çünkü yaşadığımız,
öldürürüz
*****
“İnsanlar bakımından şöyle ya da
böyle olmalısın.” Bukalemunsu tenim ürperiyor. Kendilerini zorla kabul
ettirmek, beni boyamak istiyorlar. Oysa bu artık olmamalı. Ne iyilik ne de
kötülük efendim olabilir.
*****
Bu işlevler Jung’un Psikolojik
Tiplerde (1921) ele aldığı düşünme, hissetme, duyma ve sezgidir. 23 Şubat
1920de Jung Kara Kitap 7’ye şu notu düşmüş: “Seven ile sevilen arasında
olanlar Tanrılığın bütünüyle tamamlanmasıdır. Her ikisi de birbiri için
çözülmez bir bilmecedir. Zaten Tanrılığı kim anlayabilir ki?
Oysa Tanrı yalnızlıkta, bireyin sırrından /
gizeminden doğmuştur. / Yaşam ile sevgi arasındaki ayrım yalnızlık ve
birliktelik arasındaki çelişkidir”
*****
“Sevgi asla bitmez.”
*****
“Bütün başlangıçlar zordur.”
Talmud’dan bir özdeyiş.
*****
“Ve seni ancak kadının ruhu
aracılığıyla yeniden bulabildim”
*****
“Bak, hâlâ iyileşmemiş bir yaram
var: insanları etkileme hırsım”
*****
“Kendime en açık haliyle
söylemeliyim: O her insanın ruhunda yaşayan bir çocuk imgesini mi kullanıyor?
Horus, Tages ve İsa çocuk değil miydi?
Dionysus ve Herakles de tanrısal çocuklardı.
İsa, İnsanın Tanrısı, kendine insanın oğlu demiyor muydu?
Bunu yaparken içinden hangi derin düşünce
geçiyordu?
İnsanın kızı Tanrının adı mı olmalı?”
*****
“önceki karanlık ne kadar yoğundu!
İsteğim ne tez canlı, ne bencildi; hırsın, zafer isteğinin, açgözlülük,
hoşgörüsüzlük ve coşkunluğun bütün iblislerine boyun eğmişti! O zamanlar ne
cahildim! Yaşam beni uzaklara sürükledi ve bilerek senden uzaklaştım ve bu
yıllarca sürdü. Bütün bunların ne kadar iyi olduğunu kabul ediyorum. Oysa senin
kaybolduğunu düşünmüştüm, bazen yitip gidenin kendim olduğunu düşünsem de. Oysa
sen kaybolmamıştın. Ben o gün yolda gidiyordum. Sen de görünmeden benimle
geliyordun ve adım adım yol gösteriyordun bana, parçaları anlamlı bir şekilde
birleştiriyordun”
*****
Blaise Pascal’ın ünlü sözünü
yansıtıyor: “Kalbin kendine özgü nedenleri vardır ki akıl bunları hiç bilmez”
Pensees, 423
*****
“Dostlarım, içinizde taşıdığınız
geleceğin derinliklerini bir bilseniz! Derinliklere bakan, geleceğe bakar”
*****
“Yılan yalnızca ayıran değil, aynı
zamanda birleştiren bir ilke”
*****
“Yılan psikolojik hareketi
görünüşte yoldan çıkararak gölgeler, ölüler ve yanlış imgeler krallığına
yönlendirir ama aynı zamanda yeryüzüne, somutlaşmaya... Yılan gölgelerin içine
yönlendirse de anima işlevine de sahiptir; derinliklere yönlendirir, Alt ile
Üst arasında bağlantıdır... yılan aynı zamanda bilgeliğin simgesidir
*****
1925 seminerinde Jung bu bölümü şu
şekilde yorumlar: “İki yılanın kavgası: Beyaz güne hareket anlamına gelir,
siyah ise karanlık krallığa, ahlaki açılardan da. İçimde gerçek bir çatışma
vardı, aşağı inmeye karşı bir direnç. Yukarı çıkma eğilimim daha güçlüydü.
Gördüğüm yerin acımasızlığı bir gün önce beni çok etkilediği için dağda olduğu
gibi yukarı çıkarak bilince giden bir yol bulma eğilimindeydim... İlyas alt ya
da üst aynıdır demişti. Dante’nin lnferno suyla karşılaştır. Gnostikler ters
çevrilmiş huniler simgesiyle aynı düşünceyi ifade ediyor. Yani dağ ile krater
benzerdir. Bu fantazilerde bilinçli yapıda hiçbir şey yoktu, bunlar yalnızca
meydana gelmiş olaylardı. Bu yüzden Dante’nin aynı arketiplerden fikir aldığını
düşünüyorum,” (Analitik Psikoloji, s. 96-97). McGuire
*****
Jung’un Dantenin “Cehennem
oyuğunun çemberleri ile birlikte Cennet’in daireleriyle oluşturduğu biçiminin
tersini yansıtan koni biçimi” kavramına atıfta bulunduğunu öne sürer (a.g.e.).
Aionda Jung yılanların da tipik karşıt çiftler olduğuna ve yılanlar arasındaki
kavganın Orta Çağ simyasında bulunan bir motif olduğuna değinir (1951, TE 9,2,
§181).
*****
“Az uyudum, belirsiz düşler
günahlardan arındıncı sözü ortaya çıkarmaktan çok, bana sıkıntı verdi”
*****
“İsa’nın sözlerini anlamak ve
hazmetmek isteyen bütün yaşamını İsa’nın yaşam örüntüsüne uydurmaya
çalışmalıdır.”
*****
Jung 1930’daki bir seminerde şöyle
demişti: “Hayvan konusunda önyargılıyız.
*****
Hayvanlarını tanımaları ya da
özümsemeleri gerektiğini söylediğimde insanlar beni anlamıyor. Hayvanın hep
duvarlardan atlayan ve şehrin altını üstüne getiren bir şey olduğunu
düşünüyorlar. Oysa hayvan doğada iyi davranışlı bir yurttaştır. Ağırbaşlıdır,
yolu büyük bir düzenle izler, aşırı hiçbir şey yapmaz. Aşırılık yalnızca insana
özgüdür.
*****
İşte bu yüzden hayvanın
karakterini özümserseniz yasalara uyan bir yurttaş olursunuz, çok yavaş
ilerlersiniz ve yolunuzda olabildiğince makul olursunuz” (Görümler I, s. 1968).
*****
Kendini batıl inançla korumak için
eski dünya büyüsünü kullanıyorsun çünkü sen hâlâ yaşlı ormanın güçsüz
çocuğusun. Oysa biz senin söz büyünün ardını görebiliriz ve o güçsüz kılındı ve
seni kaostan koruyabilecek tek şey kabullenmedir”
*****
Kapılarının üzerinde şu satırlar
bulunur: “İçerigirenler, dışarıda bırakın her umudu” (kıta 3, satır 9).
*****
Çünkü sözler sözden ibaret değil,
kuruldukları anlamları var.Şeytani gölgeler gibi bu anlamları kendilerine
çekiyorlar”
*****
“Kaosu bir kez gördün mü yüzüne
bak: Ölüm ve mezardan fazlasını gördün, ötesini gördün ve yüzünde, kaosu görmüş
ama hâlâ insan olanın damgası olacak sonsuza dek. Böylesine deli de çünkü
öyledir; bir dalgaya dönüştü ve insan yönünü, sebatını yitirdi”
*****
“İşte, kurtların arasına koyunlar
gibi gönderiyorum sizi. Yılan gibi akıllı, güvercin gibi saf olun.”
*****
“Ruhun bedeninden de önce ölecek: öylese korkma
artık!”
*****
Jung “Felsefe Ağacı nda (1945)
şöyle yazar: [adamotu] “siyah bir köpeğin kuyruğuna bağlandığında topraktan
çıkarken çığlık atar.”
*****
“Her şey sonsuza dek aynıdır ve
yine de aynı değildir çünkü teker uzun bir yol boyunca döner. Oysa yol
vadilerden ve dağlardan geçer. Tekerin dönüşü ve parçalarının ebedi yinelenişi
araba için özseldır ancak anlam yoldadır. Anlama ancak tekerin sürekli dönüşü
ve ileri hareketi ile ulaşılır Geçmişin yinelenmesi her ileri harekete
içkindir. Bu ancak cahilin aklını karıştırır. Cahil aynının zorunlu tekrarına
direnmemize neden olur ya da açgözlülük tekerin yukarı
*****
Areketınde bizi yukarı ve uzağa
fırlatmasına neden olur çünkü tekerin bu parçasında hep yukarı çıkacağımızı
zannederiz. Oysa yukarı değil, daha derine gideceğiz; en sonunda da dibe
ulaşacağız. Öyleyse durağanı övün çünkü o size tksion gibi tekerin oklarına
bağlı olmadığınızı, yol boyunca size anlam, yorumlayan sürücünün yanında
oturduğunuzu gösteriyor” (s. 469-70). İksion, Yunan mitolojisinde Ares'in
oğludur.
*****
Erayı baştan çıkarmaya çalışmış ve
Zeus onu hiç durmadan dönen kızgın bir tekere bağlayarak cezalandırmıştır.
Jung bu açılış bölümündeki
özeleştiriyi sonradan gölge ile yüzleşme olarak tanımlar.
*****
1934 te şöyle yazmış: “Sudaki
aynaya bakan ilk önce kendi imgesini görür. Kendine giden kendisiyle yüzleşmeyi
göze alır. Ayna titremez, ona bakanı, yani persona ile, “Tanrının gücü var,
benliğin değil. Öyleyse güçsüzlüğe değil, katlanılması gereken duruma
hayıflanmak gerek. / Tanrı kendi içinden eyler. Bu ona bırakılmalı. Benliğe
yaptığımızı Tanrıya yaparız. / Benliği çarpıtırsak Tanrıyı da çarpıtırız.
Kendine hizmet, tanrısal hizmettir. Böylece insanlığı kendimizden kurtarırız.
Bir başkasının yükünü taşıyan, ahlâksızlığa dönüşür. Herkesin kendi yükünü
taşıması, en azından bu istenebilir. Yapabileceğimiz en iyi şey bir başkasına
yükünü nasıl taşıyacağını göstermektir. / Kişinin bütün mallarını yoksullara
vermesi, onlara aylaklık eğitimi vermesi demektir. / Acıma bir başkasının
yükünü taşımamalı, kendisi katı bir eğitimci olmalı bunun yerine. Kendimizle
yalnızlığın ereği yoktur. Henüz yeni başladı” (s. 92-93).
*****
Vaazların el yazısı ve basım
kopyalarında şu alt başlık geçiyor: “Ölülerin yedi öğretisi. Yazan Basilides,
yer İskenderiye, Doğunun Batı ile buluştuğu şehir. Almancaya Yunanca aslından
tercüme edilmiştir.” Basilides ikinci yüzyılın ilk yarısında İskenderiye’de
yaşamış bir Hristiyan filozoftur. Hayatı üzerine az şey biliniyor ve bir kozmogonik
söylence sunan öğretilerinden günümüze ancak bazı parçalar kalmış (ve bunların
hiçbiri kendi kaleminden değil). Bugüne ulaşan parçalar ve yorumları için bkz.
Bentley Layton ed.,
*****
The Gnostic Scriptures (New York:
Doubleday; 1987, s. 4I7-44). Charles Kinge göre Basilides aslen Mısırlıydı.
Hristiyanlığı kabul etmeden önce “Doğu Gnosisinin öğretilerini uyguluyor ve...
Hristiyanlık inancı ile Gnostik felsefeyi birleştirmeye çalışıyordu... Bunun
için de kendi bulduğu ifadelerden ve ustalıkla kullandığı simgelerden
yararlanıyordu”
(The Gnostics and their Remains [Bell and
Daldy; 1864], s. 33-34). Layton’a göre klasik Gnostik söylencesi şu yapıdaydı:
1. Perde: Yalnız ilk ilkenin (Tanrı) bütünüyle bedensel- olmayan (tinsel)
evrene genişlemesi. 2. Perde: Yıldızları, gezegenleri, yeryüzünü ve cehennemi
içeren maddi evrenin yaratılması. 3. Perde: Adem, Havva ve çocuklarının
yaratılması. 4. Perde: İnsanoğlunun bundan sonraki tarihi” (The Gnostic
Scriptures, s. 13). Yani en geniş hatlarıyla, Jung’un Vaazları, Gnostik
söylencenin biçimini andırır. Jung Basilides’e Aionda değinir (1951).
Gnostiklerin benlik için uygun simgesel anlatımları bulduğunu söyler ve
Basilides ve Valentinus’un “doğal içsel deneyimden büyük oranda etkilenmeye
açık” olduğunu söyler: “Böylece simyacılar gibi onlar da Hristiyanlık
öğretisinde yankı bulan tüm bu simgelerle ilgili geçerli bir bilgi madenine
ulaşmışlardı. Aynı zamanda fikirleri de privato boni öğretisinin öne sürdüğü
Tanrı asimetrisini telafi ediyor, tıpkı bilinç ile bilinçdışı arasındaki
boşluğu doldurmanın bilinçdışının bütünlük simgelerini üretmesi gibi ve bu
bilinçdışının iyi bilinen modern eğilimlerindendir”
*****
(TE 9,2, §428). 1915’te Jung,
öğrencilik yıllarından tanıdığı bir arkadaşı olan ve Die offenbarung im
Gnosticismus (1901) kitabını yazan Rudolf Lichtenhan’a bir mektup yazmıştı.
Lichtenhan’ın 11 Kasım tarihli yanıtına bakılırsa Jung Gnostisizmde farklı
insan karakterlerinin ele alınışı ve bunların William James’teki katı ve hassas
zihniyetli karakterler ayrımı ile ilişkisi üzerine bilgi istemişti. Jung
Anılarda şöyle diyor: “1918 ile 1926 yılları arasında Gnostikleri ciddi olarak
inceledim çünkü onlar da bilinçdışının ilksel dünyası ile kaşılaşmıştı.
Bilinçdışı ilksel dünyanın, itkiler dünyasından izler taşıyan içeriğiyle ve imgeleriyle
ilgilenmişlerdi” (s. 226). Jung Libidonun Dönüşümleri ve Simgeleri için
hazırlık okuması yaparken zaten Gnostik yazına eğilmişti. Vaazlar üzerine çok
sayıda yorum vardı ve bunlar değerli bir tartışma zemini yaratıyor. Yine de
bunlara ihtiyatlı yaklaşmak gerek çünkü burada Vaazlar çok önemli bir bağlamsal
açıklama sunan Liber Novus ve Kara Kitapların yanı sıra Filemonun yorumları
olmadan ele alınıyor.
Jung un sonraki eserlerinin yanı
sıra, Vaazların diğer olası kaynakları olarak Jung’un Gnostisizm ve tarihî
Basilides karakteri ile ilişkisi akademisyenler tarafından da ele alındı. bkz.
Christine Maillard, Les Septem Sermones aux Morts de Cari Gustav Jung (Nancy:
Presses Universitaires de Nancy; 1993). Ayrıca bkz. Alfred Ribi, Die Suche nach
den eigenen Wurzeln: Die Bedeutung von Gnosis, Hermetik und Alchemiefür C. G.
Jung und Marie-Louise von Franz und deren Einfluss auf das moderne Verstiindnis
dieser Disziplin (Bern: Peter Lang, 1991); Robert Segal, The Gnostic
Jung(Princeton: Princeton University Press, 1992); Gilles Quispel “C. G. Jung
und die Gnosis," Eranos Jahrbuch 37 (1968); E. M. Brenner, “Gnosticism and
Psychology: Jung’s Septem Sermones ad Mortuos,” Journal o/Analytical Psychology
35 (1990); Judith Hubback, “VII Sermones ad mortuos," Journal of
Analytical Psychology II (1966); James Heisig, “The VII Sermones: Play and
Theory;" Spring (1972); James Olney; The Rhizome and the Flower: The
Perennial Philosophy, Yeats and Jung (Berkeley: University of California Press,
1980), ve Stephen Hoeller, The Gnostic ung and the Seven Sermons to the Dead
(Wheaton, IL: Quest 1982)
*****
Jung şöyle demişti: “Cinsellik ve
tinsellik birbirine gerek duyan iki karşıt çifttir”
*****
“ Toplulukta kaynağa, yani anneye
gideriz, / Yalnızlıkta geleceğe, yani olduran fallusa”
*****
Jung, Ekim 1916da
ruhuyla konuşmuş ve böylece Vaazların kozmolojisini
daha da işleyip açıklamıştı. 25 Ekim: [Ruh:] “Kaç tane ışık istiyorsun, üç mü
yoksa yedi mi?
Üç candan ve alçakgönüllüdür, yedi genel ve
kapsayıcıdır.” [Ben:] “Ne soru ama! Hem de ne karar! Dürüst olmam gerek:
Sanırım yedi ışık hoşuma giderdi.” [Ruh:] “Yedi, öyle mi?
Ben de öyle düşünmüştüm. Geniş erimli-soğuk
ışıkları var.” [Ben:] “Ferahlatıcı, taze havaya ihtiyacım var. Bu boğucu
bunaltı yetti artık. Çok fazla korku var ve rahatça soluklanma yok. Bana yedi
ışık ver.” [Ruh:] “İlk ışığın anlamı Pleromadır. / İkincisinin Abraksas. /
Üçüncüsü güneş. / Dördüncüsü ay. Beşincisi yeryüzü. / Aitıncısı fallus. /
Yedincisi de yıldızlar.” [Ben:] “Neden kuşlar yok ve neden göksel anne ve
gökyüzü yok?
” [Ben:] “Hepsi yıldızlarda.
Yıldızlara baktığında onlar aracılığıyla bakarsın. Onlar yıldızlara giden
köprüdür. En yüksek, süzülen, çırpman kanatlarla yükselen, içinde yıldız
Tanrısının uyuduğu altı dallı ve bir çiçekli ışık ağacının kucağından çıkan
yedi ışığı oluştururlar. / Altı ışık tektir ve bir çokluk oluşturur; bir ışık
birdir ve birlik oluşturur; ağacın çiçek veren tacıdır, kutsal yumurta, yerine
ulaşabilsin diye kanatlar bahşedilmiş dünya tohumudur. Bir yeniden ve yeniden
çoğu doğurur ve çok da biri getirir,’ (Kara Kitap 6, s. 104-6). 28 Ekim. [Ruh.]
“Şimdi de şunu deneyelim: Altın kuşla ilgili bir şey. Bu beyaz kuş değil, altın
kuş. Bu farklı. Beyaz kuş iyi bir iblis ama altın olan senin üzerinde ve
Tanrı’nın altında. Senin önünde uçar. Onu mavi havada görürüm yıldıza doğru
uçarken. O senin bir parçandan gelen bir şey ve aynı zamanda hem de içinde seni
taşıyan kendi yumurtası. Beni hissediyor musun.
O halde sor!” [Ben:] “Daha anlat.
Midem bulanıyor.” [Ruh:] “Altın kuş bir ruh değil; o senin bütün doğan.
İnsanlar da altın kuşlardır; hepsi değil, bazıları solucandır ve toprakta
çürür. Birçoğuysa altın kuşlardır.” [Ben:] “Devam et, iğrenmemden korkuyorum.
Kavradıklarını anlat bana.” [Ruh:] “Altın kuş altı ışığın ağacında oturur. Ağaç
Abraksas’ın başından büyür ama Abraksas da Pleroma’dan büyür. Ağaçtan çıkan her
şey ışık olarak çiçek açar, dönüşür, çiçek açan ağacın tepesindeki rahim
olarak, altın kuşun yumurtası olarak. Işık ağacı ilkin bir bitkidir ve birey
denir ona; bu Abraksas’ın başından büyor ve onun düşüncesi birçok içinde
birdir. Birey çiçekleri ve meyveleri olmayan bir bitkiden, yedi ışık ağacına
açılan bir geçitten ibarettir. Birey ışık ağacının öncüsüdür. Parıltı, Phanes
in kendisi, Agni, yeni bir ateş, altın bir kuş ondan çiçek açar. Bu, bireyden
sonra gelir, yani dünya ile yeniden birleşmesiyle birlikte, dünya ondan çiçek
açar. Abraksas dürtüdür, birey, ondan ayrıdır ama yedi ışık ağacı Abraksas’la
birleşen bireyi simgeler. Phanes burada belirir ve o, altın kuş, ileri uçar. /
Sen kendini benim aracılığımla Abraksas'la birleştirirsin. / Önce bana kalbini
verirsin, sonra benim aracılığımla yaşarsın. Ben Abraksas’a giden köprüyüm.
Böylece ışık ağacı içinde yükselir ve sen ışık ağacı olursun ve Phanes senden
yükselir.
*****
Bunu bekliyordun, ama anlamadın. Zamanında
birey olmak için Abraksas tan ayrılman gerekiyordu, dürtüye karşı. Şimdi
Abraksas’la bir oluyorsun. Bu benim aracılığımla oluyor. Bunu sen yapamazsın.
Bu yüzden benimle kalman gerekiyor. Bedensel AbraksasTa birleşme, insan dişi
aracılığıyla olur ama tinsel Abraksas la olan benim aracılığımla gerçekleşir.
İşte bu yüzden benimle olman gerekiyor” (Kara Kitap 6, s. 114-20).
*****
“İnsan ne yaptığım gerçekten
biliyorsa ne mutlu ona; bilmiyorsa lanetlidir ve yasayı çiğnemiştir.”
Kaynak: Carl Gustav Jung, Kırmızı Kitap, Liber Novus, Orijinal Adı The Red
Book, Liber Novus, İngilizceden Çeviren: Okhan Gündüz Yayına Hazırlayan: Sonu Shamdasanı
2. basım, 2016 İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.