Print Friendly and PDF

KIRMIZI KİTAPTAN AKILDA KALANLAR

Bunlarada Bakarsınız




“Ben bir çocuğun hizmetçisiyim.”
*****
“Olacakların Yolu”
*****
“Bunların hepsi boş ve iğrenç,”
*****
“Neyin sıkıntısını çekiyorsun ki seni tüm bunları söylemeye zorluyor?
*****
“Bir şeyi anlamak yola dönüşün köprüsü ve olanağıdır. Bir şeyi açıklamaksa zorbalık, hatta bazen cinayettir. Bilginler arasındaki katilleri saydın mı?
*****
“Ben dağlarla çevrelenmiş biri olarak görülebilirim ve dünyanın batışı da eski ilişkilerimin enkazı olabilir.”
*****
Kendimi umutsuzluk derecesinde kaybetmiş olduğumdur,’
*****
“Oysa sözcükler ve kâğıt yeterince gerçek değildi; daha fazlası gerekiyordu.”
*****
Kendini “taşa açması gerekiyordu. Kule “bireyselleşmenin temsiliydi.”
*****
“Neden zamanın dışında yaşaması gereken insanlar için dünyalık manastırlar yok?

*****
“Hiçbir birey bireysel ilişkiler olmadan var olamaz
*****
“Alın ya da bırakın ve hangi seçimi yaparsanız yapın kutsanın ya da lanetlenin”
*****
bilinçdışım ben olmayan ama ifade bulmak için ısrar eden bir kişilik oluşturuyor.”
*****
Yaşayan anlam “ancak onu kendi içimizde ve kendimiz aracılığıyla yaşadığımız takdirde canlı kalabilirdi.
*****
“Kendimi anlatıyor olacağım! Bu konuşmayı yaptıktan sonra delireceğim,”
*****
“Ben,” benlik değildi;
*****
“Hayır, bu adamı alamazsın çünkü yalnızca kötü balıkları avlıyor, iyileri değil,”
*****
“kişiliğin orta noktasına,”
*****
“birdenbire ruh beni kavradı ve kitabı okuduğum bir çöl ülkesine götürdü,” “zaman yeni bir hayat pınarı arıyor. Ben bir pınar buldum ve bu pınarın tatlı suyunu içtim.”
*****
“Aşkı barındıran hâzinelerin kilidi açıldı.”
*****
“Ne var ki, yine tamamlayamadı ya da tamamlamak istemedi. Bu herhalde ölümle ilgili,”
*****
“Kurtarıcının doğuşu, günahlardan arınmanın simgesinin gelişmesi, tam da en beklenmeyen yerde, çözümün en olanaksız olduğu yerde meydana geliyor.”
*****
Bu yüce anlam, bu Tanrı imgesi, bu sıcakla soğuğun birbirinde erimesi, bu sensin, sadece sen.” Ama derinliklerin tini bana seslendi: “Sen bitmeyen dünyanın bir imgesisin, oluşun ve göçüp gitmenin bütün son gizemleri içinde yaşar. Bunların hepsine sahip olmasaydın, nasıl bilebilirdin?
*****
“Çılgınlıktır söylediklerin.”
*****
“Söylediklerin var. Büyüklük var, sarhoşluk var; onursuzluk, hastalık, sersemce sıradanlık var. Bütün sokaklarda gidiyor, bütün evlerde yaşıyor ve bütün insanlığın gününü yönetiyor. Sonrasız yıldızlar bile sıradan. Bu büyük kadın-efendi ve Tanrı’nın bir özü. Buna gülünüyor ve kahkaha da var. Bu çağın insanı, kahkahanın tapınmaktan daha aşağı olduğuna mı inanıyorsun?
 Ölçün, ölçerin nerede?
” Kahkahaya ve tapınmaya yaşamın toplamı karar verir, senin yargın değil.”
*****
“Böyle konuşarak nasıl bir yalnızlık, nasıl bir ıssızlık soğukluğu seriyorsun üzerime! Varlığın yok oluşu ve derinliklerin arzuladığı korkunç kurban-vermenin akıtacağı kan ırmaklarını düşün.”
*****
Kurbanı ne kimse durdurabilir ne de durdurmalıdır. Kurban-verme yıkım değil, olacakların temel taşıdır. Sizin manastırlarınız yok muydu?
 Sayısız binler çöllere gitmedi mi?
 Manastırı içinizde taşımalısınız. Çöl sizin içinizde. Çöl sizi çağırıyor ve geri çekiyor. Şimdiki zamanın dünyasına demirle bağlanmış bile olsanız, çölün çağrısı bütün zincirleri kıracaktır. Doğrusu, ben sizi yalnızlığınıza hazırlıyorum.”
*****
“Size yasaları anlatırsam, öğretiler üzerine çene çalarsam dilim kurur. Bunu isteyen masamdan aç kalkar” (s. 10).
*****
Taslak şöyle devam ediyor: “Tek bir yasa var, o da senin yasandır. Tek bir doğru var, o da senin doğrundur” (s. 10).
*****
Taslak şöyle devam ediyor: “İnsanları koyuna çevirmek olmaz, koyunları insanlaştırmak. Şu anın ve geçmişin ötesinde olan derinliğin tini bunu istiyor. Duymak ve okumak isteyenler için konuş ve yaz. İnsanların peşinden koşma ki insan onurunu kirletmeyesin; onun eşine az rastlanır. Onurlu ama üzücü bir vefat onursuz iyileşmeden yeğdir. Ruhun hekimi olmak isteyen, insanları hasta olarak görür. İnsan onurunu aşağılar. İnsanın hasta olduğunu söylemek kendini bilmezliktir. Ruhun çobanı olmak isteyen insanlara koyunlarmış gibi davranır. İnsan onurunu çiğner. İnsanların koyun olduğunu söylemek küstahlıktır. İnsana hasta ve koyun deme hakkını kim verdi sana?
 Ona insanlık onurunu ver ki kendi inişini ya da düşüşünü, kendi yolunu bulsun” (s. 11).
*****
Taslak şöyle devam ediyor: “Sabırlı bir eşek gibi yüklenerek getirdiğim haberin nedenleri ve amaçları üzerine söyleyebileceklerimin hepsi bu, sevgili dostlarım. Yükünü boşalttığı için ne mutlu ona”
*****
“Sen kendini kandırıyorsun! Başkalarını aldatacak ve sana kanmalarını sağlayacak şeyler söylüyorsun. Peygamber olmak ve hırsının peşinde koşmak istiyorsun.”
*****
“ Hâlâ yaşayabileceğin hayatı yaşamalısın. Esenlik karar verir, senin esenliğin değil, başkalarının esenliği değil, yalnızca esenlik.”
*****
“çölü seviyorum, anlıyor musun?
 Bu sarı, güneşin parladığı çöl. Burada güneşin yüzünü her gün görebilirsin, yalnızca sen,
*****
“Derinliklerine bak, derinliklerine yakar, ölüyü uyandır.”
*****
Bekle.” Acımasız sözü duydum. Azap çöle ait.
*****
“Çölde Hristiyanlığı düşünüyorum. Eskiler bedenen gitmişlerdi çöle. Benliğin çölüne de girmişler miydi?
 Yoksa benlikleri benimki kadar çorak ve ıssız değil miydi?
 Orada şeytanla boğuştular. Bense bekleyişle boğuşuyorum. “Annesine yakman bir çocuk gibi konuşuyorsun benimle. Ben senin annen değilim. Yakınmak istemiyorum ama yolumun uzun ve tozlu bir yol olduğunu söyleyeyim sana. Benim için yabandaki gölgeli bir ağaç gibisin. Gölgenin tadını çıkarmak isterim. Ruhumsa şöyle yanıt verdi: “Sen hazzının peşindesin. Sabrın nerede?
 Zamanın henüz dolmadı. Çöle neden gittiğini unuttun mu?

*****
“Tanrıya yolculuk etmek Tanrı'nın kendisi olmak demektir.
*****
“Onu sevgisiyle tanıyacaksın.”
*****
“İnsani dünyana ve senin dışındaki varlıkların hepsine şöyle mi diyorsun: sen Ben’sin.”
*****
“Ben’imin onu içerdiğini düşündüm ve dolayısıyla onu düşüncem sandım. Oysa düşüncelerimin de “Ben’imin parçaları olduğunu düşünüyordum. Böylece, onu benliğimin bir parçası / olarak gördüğüm düşüncelerimin içine, Tanrı üzerine düşünmenin içine girdim.
*****
“Utancın kabuğunu kırarsan ve iki bir olduğunda ve erkek ne erkek ne dişi olup dişiyle bir olduğunda.”
*****
Tanrı sana çocuk gibi ya da çocuksu gelir.
*****
“Çok kadınsı bir kadının erkeksi bir ruhu olur, çok erkeksi bir erkeğin de kadınsı ruhu. Bu karşıtlığın nedeni, örneğin, bir erkeğin bütünüyle erkeksi olan şeylerde olmaması, normalde belirli kadınsı özelliklerinin olmasıdır. Görünür tutumu ne kadar erkeksiyse kadınsı özellikleri o derece silinir ve bunun yerine bilinçdışında ortaya çıkarlar”
*****
“Oysa içindeki kadınsıyı kabul ederse kadınlara köle olmaktan kurtulur”
*****
“Düzenbaz, kabul ettim ve onunla yaşayıp onunla öldüm onu yaşadığım ıçin katilı oldum çünkü yaşadığımız, öldürürüz
*****
“İnsanlar bakımından şöyle ya da böyle olmalısın.” Bukalemunsu tenim ürperiyor. Kendilerini zorla kabul ettirmek, beni boyamak istiyorlar. Oysa bu artık olmamalı. Ne iyilik ne de kötülük efendim olabilir.
*****
Bu işlevler Jung’un Psikolojik Tiplerde (1921) ele aldığı düşünme, hissetme, duyma ve sezgidir. 23 Şubat 1920de Jung Kara Kitap 7’ye şu notu düşmüş: “Seven ile sevilen arasında olanlar Tanrılığın bütünüyle tamamlanmasıdır. Her ikisi de birbiri için çözülmez bir bilmecedir. Zaten Tanrılığı kim anlayabilir ki?
 Oysa Tanrı yalnızlıkta, bireyin sırrından / gizeminden doğmuştur. / Yaşam ile sevgi arasındaki ayrım yalnızlık ve birliktelik arasındaki çelişkidir”
*****
“Sevgi asla bitmez.”
*****
“Bütün başlangıçlar zordur.” Talmud’dan bir özdeyiş.
*****
“Ve seni ancak kadının ruhu aracılığıyla yeniden bulabildim”
*****
“Bak, hâlâ iyileşmemiş bir yaram var: insanları etkileme hırsım”
*****
“Kendime en açık haliyle söylemeliyim: O her insanın ruhunda yaşayan bir çocuk imgesini mi kullanıyor?
 Horus, Tages ve İsa çocuk değil miydi?
 Dionysus ve Herakles de tanrısal çocuklardı. İsa, İnsanın Tanrısı, kendine insanın oğlu demiyor muydu?
 Bunu yaparken içinden hangi derin düşünce geçiyordu?
 İnsanın kızı Tanrının adı mı olmalı?”
*****
“önceki karanlık ne kadar yoğundu! İsteğim ne tez canlı, ne bencildi; hırsın, zafer isteğinin, açgözlülük, hoşgörüsüzlük ve coşkunluğun bütün iblislerine boyun eğmişti! O zamanlar ne cahildim! Yaşam beni uzaklara sürükledi ve bilerek senden uzaklaştım ve bu yıllarca sürdü. Bütün bunların ne kadar iyi olduğunu kabul ediyorum. Oysa senin kaybolduğunu düşünmüştüm, bazen yitip gidenin kendim olduğunu düşünsem de. Oysa sen kaybolmamıştın. Ben o gün yolda gidiyordum. Sen de görünmeden benimle geliyordun ve adım adım yol gösteriyordun bana, parçaları anlamlı bir şekilde birleştiriyordun”
*****
Blaise Pascal’ın ünlü sözünü yansıtıyor: “Kalbin kendine özgü nedenleri vardır ki akıl bunları hiç bilmez” Pensees, 423
*****
“Dostlarım, içinizde taşıdığınız geleceğin derinliklerini bir bilseniz! Derinliklere bakan, geleceğe bakar”
*****
“Yılan yalnızca ayıran değil, aynı zamanda birleştiren bir ilke”
*****
“Yılan psikolojik hareketi görünüşte yoldan çıkararak gölgeler, ölüler ve yanlış imgeler krallığına yönlendirir ama aynı zamanda yeryüzüne, somutlaşmaya... Yılan gölgelerin içine yönlendirse de anima işlevine de sahiptir; derinliklere yönlendirir, Alt ile Üst arasında bağlantıdır... yılan aynı zamanda bilgeliğin simgesidir
*****
1925 seminerinde Jung bu bölümü şu şekilde yorumlar: “İki yılanın kavgası: Beyaz güne hareket anlamına gelir, siyah ise karanlık krallığa, ahlaki açılardan da. İçimde gerçek bir çatışma vardı, aşağı inmeye karşı bir direnç. Yukarı çıkma eğilimim daha güçlüydü. Gördüğüm yerin acımasızlığı bir gün önce beni çok etkilediği için dağda olduğu gibi yukarı çıkarak bilince giden bir yol bulma eğilimindeydim... İlyas alt ya da üst aynıdır demişti. Dante’nin lnferno suyla karşılaştır. Gnostikler ters çevrilmiş huniler simgesiyle aynı düşünceyi ifade ediyor. Yani dağ ile krater benzerdir. Bu fantazilerde bilinçli yapıda hiçbir şey yoktu, bunlar yalnızca meydana gelmiş olaylardı. Bu yüzden Dante’nin aynı arketiplerden fikir aldığını düşünüyorum,” (Analitik Psikoloji, s. 96-97). McGuire
*****
Jung’un Dantenin “Cehennem oyuğunun çemberleri ile birlikte Cennet’in daireleriyle oluşturduğu biçiminin tersini yansıtan koni biçimi” kavramına atıfta bulunduğunu öne sürer (a.g.e.). Aionda Jung yılanların da tipik karşıt çiftler olduğuna ve yılanlar arasındaki kavganın Orta Çağ simyasında bulunan bir motif olduğuna değinir (1951, TE 9,2, §181).
*****
“Az uyudum, belirsiz düşler günahlardan arındıncı sözü ortaya çıkarmaktan çok, bana sıkıntı verdi”
*****
“İsa’nın sözlerini anlamak ve hazmetmek isteyen bütün yaşamını İsa’nın yaşam örüntüsüne uydurmaya çalışmalıdır.”
*****
Jung 1930’daki bir seminerde şöyle demişti: “Hayvan konusunda önyargılıyız.
*****
Hayvanlarını tanımaları ya da özümsemeleri gerektiğini söylediğimde insanlar beni anlamıyor. Hayvanın hep duvarlardan atlayan ve şehrin altını üstüne getiren bir şey olduğunu düşünüyorlar. Oysa hayvan doğada iyi davranışlı bir yurttaştır. Ağırbaşlıdır, yolu büyük bir düzenle izler, aşırı hiçbir şey yapmaz. Aşırılık yalnızca insana özgüdür.
*****
İşte bu yüzden hayvanın karakterini özümserseniz yasalara uyan bir yurttaş olursunuz, çok yavaş ilerlersiniz ve yolunuzda olabildiğince makul olursunuz” (Görümler I, s. 1968).
*****
Kendini batıl inançla korumak için eski dünya büyüsünü kullanıyorsun çünkü sen hâlâ yaşlı ormanın güçsüz çocuğusun. Oysa biz senin söz büyünün ardını görebiliriz ve o güçsüz kılındı ve seni kaostan koruyabilecek tek şey kabullenmedir”
*****
Kapılarının üzerinde şu satırlar bulunur: “İçerigirenler, dışarıda bırakın her umudu” (kıta 3, satır 9).
*****
Çünkü sözler sözden ibaret değil, kuruldukları anlamları var.Şeytani gölgeler gibi bu anlamları kendilerine çekiyorlar”
*****
“Kaosu bir kez gördün mü yüzüne bak: Ölüm ve mezardan fazlasını gördün, ötesini gördün ve yüzünde, kaosu görmüş ama hâlâ insan olanın damgası olacak sonsuza dek. Böylesine deli de çünkü öyledir; bir dalgaya dönüştü ve insan yönünü, sebatını yitirdi”
*****
“İşte, kurtların arasına koyunlar gibi gönderiyorum sizi. Yılan gibi akıllı, güvercin gibi saf olun.”
*****
“Ruhun bedeninden de önce ölecek: öylese korkma artık!”
*****
Jung “Felsefe Ağacı nda (1945) şöyle yazar: [adamotu] “siyah bir köpeğin kuyruğuna bağlandığında topraktan çıkarken çığlık atar.”
*****
“Her şey sonsuza dek aynıdır ve yine de aynı değildir çünkü teker uzun bir yol boyunca döner. Oysa yol vadilerden ve dağlardan geçer. Tekerin dönüşü ve parçalarının ebedi yinelenişi araba için özseldır ancak anlam yoldadır. Anlama ancak tekerin sürekli dönüşü ve ileri hareketi ile ulaşılır Geçmişin yinelenmesi her ileri harekete içkindir. Bu ancak cahilin aklını karıştırır. Cahil aynının zorunlu tekrarına direnmemize neden olur ya da açgözlülük tekerin yukarı
*****
Areketınde bizi yukarı ve uzağa fırlatmasına neden olur çünkü tekerin bu parçasında hep yukarı çıkacağımızı zannederiz. Oysa yukarı değil, daha derine gideceğiz; en sonunda da dibe ulaşacağız. Öyleyse durağanı övün çünkü o size tksion gibi tekerin oklarına bağlı olmadığınızı, yol boyunca size anlam, yorumlayan sürücünün yanında oturduğunuzu gösteriyor” (s. 469-70). İksion, Yunan mitolojisinde Ares'in oğludur.
*****
Erayı baştan çıkarmaya çalışmış ve Zeus onu hiç durmadan dönen kızgın bir tekere bağlayarak cezalandırmıştır.
Jung bu açılış bölümündeki özeleştiriyi sonradan gölge ile yüzleşme olarak tanımlar.
*****
1934 te şöyle yazmış: “Sudaki aynaya bakan ilk önce kendi imgesini görür. Kendine giden kendisiyle yüzleşmeyi göze alır. Ayna titremez, ona bakanı, yani persona ile, “Tanrının gücü var, benliğin değil. Öyleyse güçsüzlüğe değil, katlanılması gereken duruma hayıflanmak gerek. / Tanrı kendi içinden eyler. Bu ona bırakılmalı. Benliğe yaptığımızı Tanrıya yaparız. / Benliği çarpıtırsak Tanrıyı da çarpıtırız. Kendine hizmet, tanrısal hizmettir. Böylece insanlığı kendimizden kurtarırız. Bir başkasının yükünü taşıyan, ahlâksızlığa dönüşür. Herkesin kendi yükünü taşıması, en azından bu istenebilir. Yapabileceğimiz en iyi şey bir başkasına yükünü nasıl taşıyacağını göstermektir. / Kişinin bütün mallarını yoksullara vermesi, onlara aylaklık eğitimi vermesi demektir. / Acıma bir başkasının yükünü taşımamalı, kendisi katı bir eğitimci olmalı bunun yerine. Kendimizle yalnızlığın ereği yoktur. Henüz yeni başladı” (s. 92-93).
*****
Vaazların el yazısı ve basım kopyalarında şu alt başlık geçiyor: “Ölülerin yedi öğretisi. Yazan Basilides, yer İskenderiye, Doğunun Batı ile buluştuğu şehir. Almancaya Yunanca aslından tercüme edilmiştir.” Basilides ikinci yüzyılın ilk yarısında İskenderiye’de yaşamış bir Hristiyan filozoftur. Hayatı üzerine az şey biliniyor ve bir kozmogonik söylence sunan öğretilerinden günümüze ancak bazı parçalar kalmış (ve bunların hiçbiri kendi kaleminden değil). Bugüne ulaşan parçalar ve yorumları için bkz. Bentley Layton ed.,
*****
The Gnostic Scriptures (New York: Doubleday; 1987, s. 4I7-44). Charles Kinge göre Basilides aslen Mısırlıydı. Hristiyanlığı kabul etmeden önce “Doğu Gnosisinin öğretilerini uyguluyor ve... Hristiyanlık inancı ile Gnostik felsefeyi birleştirmeye çalışıyordu... Bunun için de kendi bulduğu ifadelerden ve ustalıkla kullandığı simgelerden yararlanıyordu”
 (The Gnostics and their Remains [Bell and Daldy; 1864], s. 33-34). Layton’a göre klasik Gnostik söylencesi şu yapıdaydı: 1. Perde: Yalnız ilk ilkenin (Tanrı) bütünüyle bedensel- olmayan (tinsel) evrene genişlemesi. 2. Perde: Yıldızları, gezegenleri, yeryüzünü ve cehennemi içeren maddi evrenin yaratılması. 3. Perde: Adem, Havva ve çocuklarının yaratılması. 4. Perde: İnsanoğlunun bundan sonraki tarihi” (The Gnostic Scriptures, s. 13). Yani en geniş hatlarıyla, Jung’un Vaazları, Gnostik söylencenin biçimini andırır. Jung Basilides’e Aionda değinir (1951). Gnostiklerin benlik için uygun simgesel anlatımları bulduğunu söyler ve Basilides ve Valentinus’un “doğal içsel deneyimden büyük oranda etkilenmeye açık” olduğunu söyler: “Böylece simyacılar gibi onlar da Hristiyanlık öğretisinde yankı bulan tüm bu simgelerle ilgili geçerli bir bilgi madenine ulaşmışlardı. Aynı zamanda fikirleri de privato boni öğretisinin öne sürdüğü Tanrı asimetrisini telafi ediyor, tıpkı bilinç ile bilinçdışı arasındaki boşluğu doldurmanın bilinçdışının bütünlük simgelerini üretmesi gibi ve bu bilinçdışının iyi bilinen modern eğilimlerindendir”
*****
(TE 9,2, §428). 1915’te Jung, öğrencilik yıllarından tanıdığı bir arkadaşı olan ve Die offenbarung im Gnosticismus (1901) kitabını yazan Rudolf Lichtenhan’a bir mektup yazmıştı. Lichtenhan’ın 11 Kasım tarihli yanıtına bakılırsa Jung Gnostisizmde farklı insan karakterlerinin ele alınışı ve bunların William James’teki katı ve hassas zihniyetli karakterler ayrımı ile ilişkisi üzerine bilgi istemişti. Jung Anılarda şöyle diyor: “1918 ile 1926 yılları arasında Gnostikleri ciddi olarak inceledim çünkü onlar da bilinçdışının ilksel dünyası ile kaşılaşmıştı. Bilinçdışı ilksel dünyanın, itkiler dünyasından izler taşıyan içeriğiyle ve imgeleriyle ilgilenmişlerdi” (s. 226). Jung Libidonun Dönüşümleri ve Simgeleri için hazırlık okuması yaparken zaten Gnostik yazına eğilmişti. Vaazlar üzerine çok sayıda yorum vardı ve bunlar değerli bir tartışma zemini yaratıyor. Yine de bunlara ihtiyatlı yaklaşmak gerek çünkü burada Vaazlar çok önemli bir bağlamsal açıklama sunan Liber Novus ve Kara Kitapların yanı sıra Filemonun yorumları olmadan ele alınıyor.
Jung un sonraki eserlerinin yanı sıra, Vaazların diğer olası kaynakları olarak Jung’un Gnostisizm ve tarihî Basilides karakteri ile ilişkisi akademisyenler tarafından da ele alındı. bkz. Christine Maillard, Les Septem Sermones aux Morts de Cari Gustav Jung (Nancy: Presses Universitaires de Nancy; 1993). Ayrıca bkz. Alfred Ribi, Die Suche nach den eigenen Wurzeln: Die Bedeutung von Gnosis, Hermetik und Alchemiefür C. G. Jung und Marie-Louise von Franz und deren Einfluss auf das moderne Verstiindnis dieser Disziplin (Bern: Peter Lang, 1991); Robert Segal, The Gnostic Jung(Princeton: Princeton University Press, 1992); Gilles Quispel “C. G. Jung und die Gnosis," Eranos Jahrbuch 37 (1968); E. M. Brenner, “Gnosticism and Psychology: Jung’s Septem Sermones ad Mortuos,” Journal o/Analytical Psychology 35 (1990); Judith Hubback, “VII Sermones ad mortuos," Journal of Analytical Psychology II (1966); James Heisig, “The VII Sermones: Play and Theory;" Spring (1972); James Olney; The Rhizome and the Flower: The Perennial Philosophy, Yeats and Jung (Berkeley: University of California Press, 1980), ve Stephen Hoeller, The Gnostic ung and the Seven Sermons to the Dead (Wheaton, IL: Quest 1982)
*****
Jung şöyle demişti: “Cinsellik ve tinsellik birbirine gerek duyan iki karşıt çifttir”
*****
“ Toplulukta kaynağa, yani anneye gideriz, / Yalnızlıkta geleceğe, yani olduran fallusa”
*****
Jung, Ekim 1916da ruhuyla konuşmuş ve böylece Vaazların kozmolojisini daha da işleyip açıklamıştı. 25 Ekim: [Ruh:] “Kaç tane ışık istiyorsun, üç mü yoksa yedi mi?
 Üç candan ve alçakgönüllüdür, yedi genel ve kapsayıcıdır.” [Ben:] “Ne soru ama! Hem de ne karar! Dürüst olmam gerek: Sanırım yedi ışık hoşuma giderdi.” [Ruh:] “Yedi, öyle mi?
 Ben de öyle düşünmüştüm. Geniş erimli-soğuk ışıkları var.” [Ben:] “Ferahlatıcı, taze havaya ihtiyacım var. Bu boğucu bunaltı yetti artık. Çok fazla korku var ve rahatça soluklanma yok. Bana yedi ışık ver.” [Ruh:] “İlk ışığın anlamı Pleromadır. / İkincisinin Abraksas. / Üçüncüsü güneş. / Dördüncüsü ay. Beşincisi yeryüzü. / Aitıncısı fallus. / Yedincisi de yıldızlar.” [Ben:] “Neden kuşlar yok ve neden göksel anne ve gökyüzü yok?
” [Ben:] “Hepsi yıldızlarda. Yıldızlara baktığında onlar aracılığıyla bakarsın. Onlar yıldızlara giden köprüdür. En yüksek, süzülen, çırpman kanatlarla yükselen, içinde yıldız Tanrısının uyuduğu altı dallı ve bir çiçekli ışık ağacının kucağından çıkan yedi ışığı oluştururlar. / Altı ışık tektir ve bir çokluk oluşturur; bir ışık birdir ve birlik oluşturur; ağacın çiçek veren tacıdır, kutsal yumurta, yerine ulaşabilsin diye kanatlar bahşedilmiş dünya tohumudur. Bir yeniden ve yeniden çoğu doğurur ve çok da biri getirir,’ (Kara Kitap 6, s. 104-6). 28 Ekim. [Ruh.] “Şimdi de şunu deneyelim: Altın kuşla ilgili bir şey. Bu beyaz kuş değil, altın kuş. Bu farklı. Beyaz kuş iyi bir iblis ama altın olan senin üzerinde ve Tanrı’nın altında. Senin önünde uçar. Onu mavi havada görürüm yıldıza doğru uçarken. O senin bir parçandan gelen bir şey ve aynı zamanda hem de içinde seni taşıyan kendi yumurtası. Beni hissediyor musun.
O halde sor!” [Ben:] “Daha anlat. Midem bulanıyor.” [Ruh:] “Altın kuş bir ruh değil; o senin bütün doğan. İnsanlar da altın kuşlardır; hepsi değil, bazıları solucandır ve toprakta çürür. Birçoğuysa altın kuşlardır.” [Ben:] “Devam et, iğrenmemden korkuyorum. Kavradıklarını anlat bana.” [Ruh:] “Altın kuş altı ışığın ağacında oturur. Ağaç Abraksas’ın başından büyür ama Abraksas da Pleroma’dan büyür. Ağaçtan çıkan her şey ışık olarak çiçek açar, dönüşür, çiçek açan ağacın tepesindeki rahim olarak, altın kuşun yumurtası olarak. Işık ağacı ilkin bir bitkidir ve birey denir ona; bu Abraksas’ın başından büyor ve onun düşüncesi birçok içinde birdir. Birey çiçekleri ve meyveleri olmayan bir bitkiden, yedi ışık ağacına açılan bir geçitten ibarettir. Birey ışık ağacının öncüsüdür. Parıltı, Phanes in kendisi, Agni, yeni bir ateş, altın bir kuş ondan çiçek açar. Bu, bireyden sonra gelir, yani dünya ile yeniden birleşmesiyle birlikte, dünya ondan çiçek açar. Abraksas dürtüdür, birey, ondan ayrıdır ama yedi ışık ağacı Abraksas’la birleşen bireyi simgeler. Phanes burada belirir ve o, altın kuş, ileri uçar. / Sen kendini benim aracılığımla Abraksas'la birleştirirsin. / Önce bana kalbini verirsin, sonra benim aracılığımla yaşarsın. Ben Abraksas’a giden köprüyüm. Böylece ışık ağacı içinde yükselir ve sen ışık ağacı olursun ve Phanes senden yükselir.
*****
Bunu bekliyordun, ama anlamadın. Zamanında birey olmak için Abraksas tan ayrılman gerekiyordu, dürtüye karşı. Şimdi Abraksas’la bir oluyorsun. Bu benim aracılığımla oluyor. Bunu sen yapamazsın. Bu yüzden benimle kalman gerekiyor. Bedensel AbraksasTa birleşme, insan dişi aracılığıyla olur ama tinsel Abraksas la olan benim aracılığımla gerçekleşir. İşte bu yüzden benimle olman gerekiyor” (Kara Kitap 6, s. 114-20).
*****
“İnsan ne yaptığım gerçekten biliyorsa ne mutlu ona; bilmiyorsa lanetlidir ve yasayı çiğnemiştir.”

Kaynak: Carl Gustav Jung, Kırmızı Kitap, Liber Novus, Orijinal Adı The Red Book, Liber Novus, İngilizceden Çeviren: Okhan Gündüz Yayına Hazırlayan: Sonu Shamdasanı 2. basım, 2016 İstanbul





Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar