Sünnet Namazlarını Kılmaya Mecburuz
Muhyiddin İbn Arabi kuddise sırruhu, Futûhât-ı Mekkiyye'sinde nafile
ibadetlerin tamamlayıcı özelliğinden bahseder. Bunun üzerinde çok durur. Oruç
ibadetinin bu şekilde bir tamamlanma bahsi yoktur. Çünkü oruç başlı başına
direkt Allah Teâlâ’ya arz olduğu için olmalı ki, tamamlayıcı nafiler konusu
gelmemektedir. Sebep olarak, orucun fidyesi verilerek bir çözüm var. Iskat
devir de namaz konusuda oruca kıyas
edilmiştir.
Namaz ibadetlerin en zoru ve telafiside
çok zorluk barındırmaktadır.
Şimdi Hazreti Pir’in açıklamalarına bakalım.
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, kendisinden aktarılan sahih
bir hadiste şöyle buyurmuştur:
‘Kulun ilk bakılacak ibadeti namazdır. Allah Teâlâ şöyle der: Kulumun
namazına bakınız, onu tam mı yapmış yoksa eksik mi bırakmıştır.
Namaz tam ise, onun adına tam olarak yazılır. Namazdan bir şey eksik
ise, Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Bakınız, kulumun nafile namazı var mıdır?
Nafile namazı var ise, şöyle der:
Kulumun farz namazındaki eksiği nafile namazından
tamamlayınız.
Sonra, ameller bu tarzda ele alınır.’
…
. Namazdan herhangi bir kısım eksik kalsa, eksik kaldığı ölçüde
sahibine aittir. Allah Teâlâ, onu eksik iken kabul etmez ve böylece namazları
birbirine ekler, insanın kılınmış yüz namazı var ve onlarda eksildik
bulunuyorsa, bu namazlar birbirleriyle tamamlanır ve Hakk’a yetkin bir şekilde
giderler. Böylece –sözgelimi yüz namaz seksen ya da elli veya on ya da bundan
daha fazla ya da azı haline gelir.
İnsanların ve cinlerin namazı böyledir.
…
Teheccüde kalkan
insanın herkesin bilmediği başka bir durumu daha vardır.
Şöyle ki: Teheccüddeki
münacatın meyve ve ilimlerini ancak gece namazı kendisi için nafile ibadet
olan kimse derebilir ve elde edebilir. Farz namazları eksik olanın, eksik
ibadetleri ise nafilelerin farzlarından tamamlanır.
Farzlar teheccüd kılan kulun bütün
nafilelerini kapsar ve geride nafile kalmazsa, bu durumda kişi, teheccüd kılan
olmadığı gibi nafile ibadet sahibi de değildir.
Bu nedenle böyle biri adına nafile
ibadetlerin hali, bilgileri ve tecellileri meydana gelmez. Bunu bilmelisin!
(Söz bitti)
Zamanımızın
kesafetinden insanların farz namazlarındaki noksanlığın boyutu arttığından, ibadetlerinde
usanç artmış, zevk ve hazda bir noksanlık
zuhur etemektedir.
Düşünürseniz, bir
insan borcunu verdiği kişiden teşekkür alması çok nadirdir. Sonuçta borç aldığı
kişiden ihsan kapmış, sonra ona iade etmiştir. Bu ödemede bir soğukluk illaki
vardır. Ancak bir dilencinin aldığı beş kuruş bile sayısız duaya sebep olur.
Bu demek oluyor ki, kulluk
nişanesinden olan farzlar insan için yükünü indirmiş olmaktan öteye gitmez. İçindeki
ferahlık sadece sorumluluğun kalkmasıdır.
Bu mesele bir yanında,
farzların tamamlama hususunda vesveseli insanlar vardır. Sürekli bir
noksanlığın sıkıntısını çekerler. Bu nedenle beş vakit kılarken içinde oluşan
vesveseyi atamaz.
Bu kişiler şunu
düşünmeli, bu tamamlama hususunu hem dünyevi ve hem de uhrevidir. Öyle ise, namazını
sünnetlerle eda ederse, namazını tam kıldığını kabul etmelidir.
Dikkatli bir
musalli/namaz kılan, eğer kendine şöylece bakarsa sehven hata yaptığı şeyler genelde
farzlardadır. Sünnetlerde bu durum çok olmaz. Bunun nedeni, Allah Teâlâ,
insanlara nazar ederken, borcunu eda eden yani farzını kılana celal sıfatıyla
izhar eder. Ancak sünnetlerin edasında Efendimiz salla'llâhü aleyhi ve selleme
olan aşırı sevgisinden, “bu kulum habibimin izinden gidiyor” diye cemal
sıfatıyla nazar eder. Cemalin olduğu yerde huzur daha fazla oluşu ile insan kulluğun
sıkıntısından uzaklaşır ve daha az hata
işler. İçini huzur kaplar.
Böyleyken Rasûlüllah
salla'llâhü aleyhi ve selleme uymanın kıymeti bir daha açığa çıktı. Zamane ilahiyatçıların
sünnet namazlarını kılmanın gereği yok demelerinin boş söz olduğu bir daha
ortaya çıkmıştır.
Allah Teâlâ’m bizi Habibin –salla'llâhü aleyhi ve sellem-e ümmet
kıldığın için şükrümüzü ziyade eylemeni niyaz ederiz.
Allah Teâlâ ne güzel
vekildir.
İhramcızâde İsmail
Hakkı
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.