Kayıtlar

A Şeker Dudaklı Güzel

  — R — XIV Meh-i rûze ender âmed hele ey bot-i çü şekker Geh-i bûseest tenhâ ne kenâr-o çîz-i dîger A şeker dudaklı güzel, oruç ayı geldi çattı işte... Ne kucaklaşma var artık, ne başka bir şey; sadece öpüş çağı şimdi. Otur da seyret; yemeyi, içmeyi bırak da Kevser havuzunun kıyısında binlerce dudakları kurumuş susuzu seyre dal. Oruç ateşse sen arı duru suya bak, testiye değil. Ateş gibi şarap aklına fikrine bir tazelik, bir açıklık verir elbet. Kocakarı ağladı mı, oruç padişahı güler. Işığın gönlü şişmanlar, mumun bedenidir arıklaşan. Âşıkların yüzleri safranlaşır, canla aklın yüzleriy se kızarır mı kızarır, al al olur. şişenin dışına bakma sen, sağrağın içine bak. Hepsi de sarhoş olmuş, açılıp saçılmış; ramazan akıldan gitmiş bile... Sâkîmizin odasında kapıya halkayı vurmuşuz. Bizi sarhoş görünce ellerini ısırmaya, hele hele diye başını sallamaya başladı da sanki mahşer kuruldu. Bu arada da sarho şsun, hoşsun dedi; şuhsun, şaraba tapıyorsun; kim demiş şeker o

GİZLİ YÜZ

Yazan: Ömer Tecimer Fotoğrafçı: “Şehir şehir dolaşmış, ölü kasabalara , kayıp vadilere girmiş ... ” Tasavvuf kaynaklarından beslenen, Halk Edebiyatı geleneğinden yararlanan Gizli Yüz, tam anlamıyla bir arayış ve yolculuk filmidir. Bu özelliğiyle Mono-mitos kavramına, Şamanist düş gezilerine, inisiyasyon yolculuklarına, seyr-i sülük [1] olgusuna, kendini tanıma çabasına, tinsel değişim ve dönüşüm serüven­lerine yakın düşer. Gizli Yüz , filmin senaryosunu yazan Orhan Pamuk’la, yö­netmen Ömer Kavur’un işbirliğinin ürünüdür. Yerel kültür değerlerinden yola çıkarak evrenselliğe ulaşmayı başaran bu yapıt, insanlığın ortak bilinçdışını yansıtan bir düş evreni gibidir. İzleyicisini rüyalar, zaman ve kader üzerine bü­tün gücüyle düşünmeye çağıran Gizli Yüz’ de öykü, yoğun bir simgesellikle anlatılmıştır. Filmde görünen her kişi, karşılaşılan her öğe, dikkatle izlenmesi gereken bir ipucuna dönüşerek katışıksız bir arayışı, gerçek bir yolculuğu yansıtır. Öykü Fotoğrafçı (Fikret Kuşk

Eriugena (Panenteizm)

BEN KİM İSEM OYUM Tanrı ne ise odur; Tanrı'da yoksunluk yoktur; Tanrı' da hiçlik olamaz (özden topyekün yoksunluk anlamında). Tanrı'da "hiçlik" yoktur. Tanrı'nın ilk önce "hiçliği" yarattığını, ardından hiçlikten "bir şey" yarattığını varsaymak hiçbir anlam ifade etmez. Bu, Tanrı'nın hiçlikten bir şey yaratmak için ilk önce hiçlikten hiçlik yarattığı anlamına gelirdi ve bu saçmalıktır. Hiçlik, kesinlikle olmayan şeydir.   Her yaratık Tanrı'da yaşar, Ve Tanrı, her yaratıkta kendini yaratır Kavrayamayacağımız bir şekilde. Ulaşılamaz, kendisini bize sunar, Görülemez, kendisini bize gösterir, Düşünelemez, zihinlerimize girer, Gizlidir, kendisini bize açar, Bilinmez, kendisini bilinir kılar, Dile getirilemez Ad, her şeyin içinde olduğu Buyruğu dile getirir. Bitimsiz ve bitimli, karmaşık ve yalın, Doğanın üstünde doğa, varlık'ın üstünde varlık'tır. Her şeyi meydana getiren, her şeyde meydana gelendir,

[FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE'NİN] SEKSEN ÜÇÜNCÜ KISMI

Rah man ve Rahim Olan Allah Teâlâ’nın Adıyla OTUZ BİRİN Cİ SORU Onların, Yani Yaratılmışların Buradaki Halleri N edir? Cevap: Onların burada Hakkın kendilerine giydireceği v arlık nuru elbise­lerini bekler. Her yaratılmışın kendisini kaplayan kendi ölçüşünce bir nuru vardır. Kıyamet günü o nur içinde yürürler. Kıyamet günü kimse genel bir nura sahip olmayacaktır. İnsanlar orada kendi nurları içinde yürüyecektir ve kimse başkasının nuru içinde yürüyemez. Nitekim Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘Karardıklarda mescitlere yürüyenleri kıya­met günü tam nur sahibi olmakla müjdele!’ Tam nur, iki nuru biraraya getirmektir. Bunlar, zâdarında gizli olup burada ortaya çıkan nur ile gecenin karanlığında gizlenmiş nurdur. Karanlığı gidermek üzere yü­rüyenin yolunda bulunan kandil, o nurun veküidir. Mescit kendisiyle konuşmak üzere gidilen Allah Teâlâ’nın evidir. Bu nur da, kendisiyle burada konuştukları Rablerini görmeye çağrddıl iarı bir vakitte onlar adına meydan