Cinler Âleminin Uzantı Kadroları
Bu inanışların kahramanlarını hatırlamak ve
üzerlerinde durmak faydalıdır.
1. PERİ
İslâm inanışında peri cinlerin kadınıdır.
Ve
Müslüman 'Olanıdır, pek "güzeldir.
Bu inanış elbette doğrudur... İman her
yaratığı elbette melekleştirir... Beden güzelliği değildir esas olan.
Peri mademki Cinlerden müslüman bir kadın
ondan insanlara ancak iyilikleri dokunabilir.
Buna karşılık, gerek İslâm içi, gerek İslâm
dışı âlemde, perinin insanlara göründüğü, gönlünü çelerek aldım /aldığı
söylenir... Müslüman cin kadınlar, İslam emir ve yasaklarıyla amel ettiklerine
göre, iffet ve namusa, hayaya, tesettüre uyacaklardır... Bu bakımdan onlara yakıştırılanlar
İslâm inanışına uymazlar... Ne var ki, insan kalb ve aklına vehim ile vesvese
veren şeytan, zayıf bulduğu böyle bir bedeni peri üzerinde öylesine durdurur ki
o beden periyi gördüğünü sanır ve kapılır... Aklından olur.
Yine bazı harap ve
tenhadaki konaklarda, kösk lerde, periler görüldüğü iddia edilmiştir...
Bu yüzden (Peri çarpmış….. Perili köşk...),
gibi sözler konuşmalara daima karıştı.
2. İFRİT
İfrit üzerinde iki inanış vardır;
a. Cinlerin
müslüman olmayan bütün erkekleri dir.
b. Güçlü,
kuvvetli, her işi yapabilen kâfir erkek cindir.
Bu iki inanış birbirine pek yakındır.
Kur’an ifrit’in varlığını haber verir.
Hazreti Süleyman (aleyhisselâm) Seba
Melikesi Belkis’in tahtını getirtmek istediği zaman, emrine verilmiş olan
cinlerden bir ifrit bunu yapmayı dilemişti.
Fakat, Hazreti Süleyman (aleyhisselâm), ona
bu vazifeyi vermemiş, ilim sahibi olan vezirine yaptırmıştır. Bundan da
İfrit’in kâfir cinlerden olduğu meydana çıkıyor.
3. DEV
İslâmdan gayrılarının İfrit karşılığı
olarak kullandıkları bir isimdir.
Görünmez, her işi yapar, iri yarıdır
Çok kuvvetidir. İnsan sûretindedir
onlara göre...
Doğuda ve batıda dev inancı uzun yıllar çok
tutunmuştur.
Rivayetlere, masallara, efsanelere
karışmıştır... Büyü ile yenildiği vakalar anlatılmıştır.
Yunanlılar dev’in ilâh bildikleri Uranüs’ün
yarasından akan kanlardan meydana geldiğine inandılar.
İnançlara göre dev, ürperti verecek korkunç
bir cüsseye malikti... Kollarında yüzlerce elleri vardı.. Ayakları yılandı.
Gökyüzüne ulaşmak için dağlan sökmüş üstüste koyarak merdiven yapmışdı... Bu
devlerin fırlattığı kayalardan denize düşenler ada, raya düşenler yine dağ
olmuşlardı..
4. ZÜMRÜDÜ
ANKA;
Cinlerin
kuş şeklini tercih edeniydi...
Pek
büyüktü...
Yardımı
severdi....
İnsana
görünmediği için ismi var cismi yok diye lakablandırılmıştı.
5. KAF
DAĞI
Bu dağ da ismi var cismi yok kabul
edilirdi.
Gerisinde cin azmanı devlerin yaşadığı,
doğu inanışlarında geçerdir.
6. HORTLAK
Hortlak üzerinde de iki inanış belirmişti;
a. Hortlak,
mezarlarda dolaşan kâfir cinlerdendir.
b. Yahut,
her hangi bir sebeple tekrar dirilen insanlardır
Her ikisi de, gerçekte, yakıştırmadır.
Hortlak, sözüyle şeytan tarafından
vesveseye sürüklenen insana gözüken bir vehim ve hayaldir... Bazan eşilen
mezarlarda kan görülmesi cesedin parçalanması, elbette bir canavarın, yahut bir
sırtlanın eseridir.
Ölünün kefeniyle birlikte dışarıda
bulunması da, öldü sanılan bir insanın mezarda kendisine gelmesi, uğraşıp
çıkması, lâkin her hangi bir sebeple mezarlıktayken tekrar gerçekten ölmesidir.
Nitekim aynı olaylara köy mezarlıklarında
yine taşlanmaktadır... Hattâ canlanıp evlerine dönenler vardır.
Böyle olaylar, insan vehminin harekete
geçirilerek hayal etiğini gerçek sanmasına yol açmıştır.
7. CADI
Cadı, farsçadır... (Cadu Câdû) diye okunurdu.
Cadı’nın ne olduğu hakkında çeşitli
inançlar bilhassa son yüzyıllara kadar alıp yürümüştür ve bir çok facialara
sebep olmuştur.
Bu inançlar hem şekil, mahiyet itibariyle,
hem memleketlere göre değişiktir.
Şu guruplara ayrılabilir ;
1. Cadı,
cinlerin kâfir olanlarının kadınıdır.
2. Cadı,
cinlerden hem iyilik hem kötülük yapan, hak ve adalet dağıtan bir kadındır...
Küpüne biner, süpürgesini eline alır, anlatılan vazifesini yapardı.
3. Cadı bir kadın cindir... Sadece kötülük
yapmak için geceleri dolaşmaya çıkardı.
4. Asyadaki
inanışlara göre, cadı önce hortlardı, eğer kendisine hizmet edecek bir cin
bulursa cadılaşır artık insanlara kötülük yapardı...
Bu inanışda ölenin hortlaması için, gece
ışıksız bırakılması, yahut üzerinden kedi atlaması yeterdi} ^Onu hortlak
halinden kurtarmak maksadıyla geceleri mezarına ateş yakılırdı...
Bilhassa İran’da cadının bir mezar kaçkını
olduğu pek revaçtaydı...Onlara göre saçları darma dağınık, tırnaklarıyla
dişleri pek uzundu...
Hattâ kadınlar birbirleriyle şöyle
söyleşirlerdi;
«Oğluna kız arıyorsan
mezarlıklarda dolaşarak bir hortlak bulamadın mı ?...».
Asyadaki bu inanış, cadıların pisliği,
çirkinliği, dağınıklığı, sihir ve büyü yapmaları dolayısıyla, bazı sözleri,
yakıştırmaları, zamanımıza kadar getirilmiştir.
İşte bir kaç örnek
(Cadı gibi).. (Cadı gibi dolaşıyorsun): Bu
saçı başı dağınık gezenler için söylenirdi.
(Cadı kazanı gibi kaynamak): cadı, büyüsünü
kazan başında yaptığından, halkın dedikoduyla ortalığı kaynatması anlamında,
veya benzerlerinde, mecazi olarak kullanılmıştır.
(CâdûFen): Sihirbazlık, büyücülük.
(CâdûGer): Büyücü, sihirbaz.
(CâduKeş): Büyü ve sihir yapan.
(CâdûSuhan): İnsanı büyülürcesine.
(Cadı süpürgesi): Karmakarışık işler.
5. Mısır’da
cadı eski çağlardan kalmadır.. Halk, cadının kötü ruhlarla işbirliği yaptığına
inanırdı.
6. Ne
yazık ki bir zamanlar cadı, İncil’e dahi girmişti. Fakat ilk İsrail hükümdarı,
Gaybı ancak Hazreti Allah (Celle Celâluhu)ın bileceğini söyleyerek, bu kelime
neyi ve inanışı İncil’den çıkartmıştı.
7. Yunanlılar
da cadıya inanırlardı.. Fakat ancak mezarlıklarda yaşadığını sanarak, onunla
orada buluşurlardı.
8. Kiliseler
inanışı:
Önceleri papaslar cadıyı
(Hayal) olarak vehmettiler.. Isa ismi söylenirse yok olacağını yaydılar.
Fakat sonraları, kiliselerde inanış ve amel o kadar bozuldu ki cahil papasların elinde her şey çığırından çıktı.
Hele bu papasların İspanyada kurdukları
engisisyon mahkemeleri sırasında, inanışlarındaki korkunç zavallılık,
gericilik, meydanı alt üst etti.
Hakikaten Avrupa, bu sözde din adamlarının1
elinde bir örümcek ağıyla boğulmuştu.. İnsanlar çırpınıp duruyorlardı.
Hem de uzak, değü, iki yüz sene öncesine
kadar.
9İjtalyada bazı hancı hüvviyetine giren
kadınların esasta birer cadı oldukları, şeytanlarıyla (Yani cinleriyle) büyü
yaparak, gelip geçen yolculardan dilediklerine peynir yedirdiklerini ve hayvan
şekline soktuklarını kabul edenler pek çoktu.)
(Bu inanç, daha sonraları büsbütün çığrından
çıkarıldı.
Her cadının bir şeytanı olduğu ve onun
aracılığıyla (haşa) Allah kuvveti kazandığı söylendi.
Hangi kadından şüphe edilse, derhal yakalanıyor
ve ateşe atılarak yakılıyordu.
Hele kazara mezarlıklarda keçisini otlatan
kadınlara rastlamasınlardı.. Hemen cadı diye tutuyorlardı.
Çünkü otlattığı keçi
Cini (şeytanı)ydı.
Kadınla bu şeytan, zehirli otlardan, hayvan
yahut insan cesetlerinden, idam mahkûmlarının elbiselerinden faydalanarak
diledikleri büyüyü yaparlardı.
Yeni doğan çocukları yerlerdi.
Sözde resmini yaptıkları herhangi bir insan
derhal ölürdü)
10. (Almanya’da cadılık kuvvetinin
kazanılması için kadın erkek kötü ruhların cinsi münasebette bulunması
gerektiği inancı hâkimdi.)
Bütün bu küfrün sonucu olarak, iki yüz sene
öncesine kadar, başta İtalya olmak üzere Rusyaya kadar olan ülkelerde, korkunç
bir kadın katliamına girişildi... Cadı diye damgalanıp milyonlarca cana
kıyıldı.
Bu töhmet altına girmek için, bedeninde her
hangi anormal bir işaret olmak yetiyordu.
Böyleleri suya atılıyor, batarsa cadı
olmadığına batmazsa cadılığına karar verilerek öldürülüyordu.. Yani, her iki
neticede de ölüm vardı.
Şimdi hâlâ bu cadı inanışına bilhassa Yeni
Zelanda, Afrika ve Kızılderililer arasında Taşlanmaktadır.
Kızılderililere göre cadı olmak için büyük
baba, baba ve erkek kardeşi öldürmek
lâzımdır.
Bu cinayetleri işleyip cadı olan kadınlar
birbirleriyle düşmanlarına zehirli içkiler hazırlarlardı..
Yaptıkları büyülerde tırnak, saç, elbise
parçaları, bebek beyni, ve benzeri malzeme kullanırlardı.
Musallattan Kurtulmak
İnsan iki türlü hastalık
karşısındadır:
a. Birisi bedeni sebebledir... O yoldan
tedavi edilir.
b. İkincisi manevidir...
Yakın zamanlara kadar,
ilim manevi olan ikinci gurup hastalıkları (asabi) adı altında (Asabiyeci) Iere
tedavi ettiriyordu.
Ruhun varlığına
inanılıp, Kur’an’ı Kerim, bu cihetten de tastık edilince. İkinci bir ihtisas
peydahlandı. (Sinir ve ruh mutahıssısı) dediler ona…
Lâkin, bu mutahassıslar,
hastalığın kaynağında değişik fikirlerdedirler... Bu sebepten verdikleri
ilâçlarla ve tavsiye ettikleri usullerle, telkinlerle, yaptıkları tedavi
devamlı şifa getirmiyor...
Ancak, şimdi hemen hemen
bütün ilim erbabı, bu ikinci tip hastalıkların tedavisinde İslam inanışına
yönelmişler, yani Hazreti Allah (Celle Celâluhu) a ve şifa kaynağı olan
Kur’an’a eğilmişlerdir...
Mânevi, ruha olan
tasalluta uğramış hastalara halk dilinde (uğrama, karışma, Cin çarpması)
isimleri veriliyor.
Gerçekte cin değil, cin soyundan olan şeytanın işidir
bu..
Hastalanan için hastalık
sebepleri şunlar ve benzerleridir:
a. Göz değmesi.
b. Büyüye uğrama.
c. Cinlerin mahiyetini bilmeyip, telkinle,
onların zararlı olduğunu sanması.
d. Yine cinlerin mahiyetini bilmediğinden
telkinlerle hayal görmesi erkek bir cini, yahut periyi hayal halinde görerek
sevmesi. Yahut onlar tarafından sevildiğini sanması.
e. İnsanı fenalıklardan vaz geçirmek için
İlâhi emir neticesi.
Ruhu tasalluta, bu sebeplerden
hangisiyle olursa olsun uğrayan, bedence hiç bir noksanı, derdi olmadığı halde,
şu hallerden bazılarına uğrar:
a. Hiç sebep yokken içi sıkılır... bir
türlü gideremez.
b. Nefesi daralır... Boğulacağını sanır.
c. Kalbi normal dışı çarpar... Vehme düşer.
ç. Daima kötümserlik, hüzün, tasa
içindedir.
d. Hiç bir işte karar veremez. Muhakeme
zafi başlar.
e. Bir kemik görse yoluna devam edemez...
eve girip çıkarken adımlarını şaşırır.
f. Sabit fikirlere tutulur, Normal dışı yaşayışa geçer... Temizlik merakı gibi.
h. Bazıları tersini yaparlar.. Sudan
korkarlar, kirli yaşarlar.
i. Yaşayışında intizam olmaz...
Perişandır... Süflidir.
j. Dalgındır.
k. Unutkandır.
l. Tenhada yaşar.
m. Kalabalıktan hoşlanmaz, eve, odaya,
yatağa kapanır.
n. Herkesin hoşlandığından sıkılır.
o. Çabuk kızar...
p. Alıngan olur.
g. Gevşeme, halsizlik, iradesizlik,
takatsizlik, azimsizlık, neşesizlik gelir.
r. Uyku uyuyamamaya başlar.
s. iştahsızlığa müptela olur.
t. Başta ve bedende sebepsiz ağrılar
devam eder.
u. Ürkeklik ve korkaklık sarar, ü.
itimatsızlık baş gösterir.
v. Sar’a... Uyur gezerlik... havaleler...
asabi buhran... çılgınlığa kadar uzanan derece derece cinnetlere uğrar.
Bunlardan her hangi
birisine uğrayan behemahal ruhuna tasallut edilmiş bir hastadır. .
( Tedavisi ilâçla
olmaz...Çünkü ruh’a madde tesir etmez.Önce hepsinin ortak zafere ulaştıran
silâhları şunlardır:
a. Allah’a niyaz.
b. Sadaka dağıtmak...
c. Kurban kesmek...
d. Evliya ruhlarına hatim indirmek.
Kısacası şifa ve rahmet
kaynağı Kur’an’a sığınmaktır.
Hastalık belirtilerine
göre, şifa hassaları bildirilmiş sureler ve âyeti kerimeler okunur.
Büyü ile nazar için
bunları devası usulü anlatılmıştı.
Diğerleri için şu okuma
şekli aynen uygulanır:
a. Niyyet ve niyaz.
b. Taha süresinin (110) âyetidir... (Ve
ânetil Vücuhü lil Hayyil kayyum...) diye başlar.
Meali şerifi şöyledir:
— O, onların önlerindekileri de,
arkalarındakileri de bilir. onların ilmi ise bunu kavrayamaz.
(Tâhâ: 110 meali)
Bu âyet, her defasında besmelei şerife ile yirmi bir kere
okunur...
c. Her üç okuyuş tamamlandıkça, bir
fatiha, üç ihlas ve üç salavatı şerife Peygamber efendimizin Ravzai Mutahharrasına
ve ondan sonra Üveysel kareni efendimizin ruhaniyeti şerifesine hediye olunur.
** Ahmet Cemil Akıncı**
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar