KÖRLERİN YAKARIŞI
….
Bütün dilenciler Allah’ın adını sunar size, verdiğiniz sadakayla bu ad üzerinde sizi de hak sahibi kılar, Allah adıyla başlar yakarışları, Allah adıyla son bulur, Allah adını günde binlerce kez yineleyip dururlar.
Tüm yakarışları birbirinden değişik çeşitlemelerle Allah adını içerir, ama bir kez saptanmış yakarı biçimi değişmeden kalır hep. Yakarışların tümü de Allah çevresinde örülmüş işitsel arabesklerdir, ama görsel arabesklerden bin kat daha etkileyicidir.
Dilencilerden bazısı tek başına Allah’ın ismine sığınır, yakarışlarında başka söze yer vermez. Görülmedik bir inatçılık saklıdır bu yakarışta; Allah sanki bir duvardır da, hep aynı noktadan yüklenilir üzerine.
Sanırım dilencileri ayakta tutan, dilendikleri sadakalardan çok, dilenirken söyledikleri sözlerdir.
Aynı yakarışın yinelenmesi, yakaranın belirleyici özelliğidir. Kafaya yerleşir böyle bir yakarış, yakaranın tanınmasına imkân verir, bundan böyle oracıktaki sürekli varoluşunu sağlar; yakaran, sınırlan kesinlikle belirlenmiş bir yakarış biçimiyle elde eder bu varoluşu.
Hakkında daha fazla bir şey bilmek olanaksızdır, bu yoldaki girişimlere karşı korur kendini, yakarışı aynı zamanda kendi dışındakilerle kendisi arasına çektiği bir sınırdır. Yakarışı neyse odur kendisi, yakarışından ne fazla, ne eksik biridir, gözü görmeyen bir dilencidir. Ama yakarış bir çoğaltılmışlık özelliğini içerir, çabuk ve düzenli yinelenişi teklikten çıkarıp ona bir çoğulluk niteliğini kazandırır. İstemenin hayli güçlü bir biçimi saklıdır yakarışta; yakaran, sadakayı pek çok kişi için ister, pek çok kişi için alır.
«Dilencileri unutmayın! Dilencileri unutmayın! Dilencilere sadaka verin! Allah razı olsun hepinizden!»
Cennete yoksulların varlıklılardan beş yüz yıl önce gireceği söylenir. Verilecek her sadakayla cennetlerinden birazı satın alınır yoksullardan.
Bir kimse öldü mü, İlâhiler söyleyen yas tutucu kadınlarla, bazan da kadınlar olmaksızın hemen yola düşülür, cenazeyle çarçabuk gömütlüğe gidilir, bir an önce Allah’ın rahmetine kavuşması istenir ölünün.
Körler, kelime-i şehadet getirirler. Fas’tan döndükten sonra odamın bir köşesinde bağdaş kurup oturdum, gözlerimi yumup yarım saat kendimi vererek çabuk çabuk ‘Allah! Allah! Allah!’ demeye çalıştım.
Bütün bir günü ve gecenin bir bölümünü ‘Allah!’ sözcüğünü yineleyerek geçirdiğimi, kısa süreli bir uykunun ardından aynı işe yeniden koyulduğumu, günler, haftalar, aylar ve yıllar boyu aynı davranışı sürdürdüğümü, zamanla yaşlandığımı ve aynı şekilde yaşamaya devam ettiğimi, bu yaşam biçimine sımsıkı sarılıp ondan ayrılmak istemediğimi, böyle yaşayıp giderken beni rahatsız edecek bir şey oldu mu kızıp köpürdüğümü, böyle bir yaşam biçiminden kıl payı ayrılmaya yanaşmadığımı tasarlamaya çalıştım kafamda.
…
Kaynak: Elias Canetti, MARAKEŞ’TE SESLER, Türkçesi :KAMURAN ŞİPAL
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar