Print Friendly and PDF

Onbir Yıldızla Önünüzde Secde Ederek Yerlere Kapandı

 


29

Saki, fazlasiyle sun şarabı, sun da korku da kaybolub gitsin, ümit de, düşüncenin de vur boynunu; biz nerdeyiz, o nerde?

Kadehi getir, sundukça sun, aklını kökünden sök at; o yüzünü örtmiyen geçimi, o apaçık görünen zevki, varlık bağından çöz, kurtar.

*        Bizim meclisimize sarhoş gel, yüzündeki örtüyü aç, ey Tanrı dilediğini işler sırrı, hani evvelce nasıl gelmiştin, gene gel öyle.

Yorulmuş, perişan delileri gör, varlık bağından kurtulanlara bak, aşka gönül verenleri seyret; işte bu andır belânın gelip çattığı an.

Daha tez gel, aklını başına al ,geç oldu; gönül bu ile doydu artık; onu sarhoş et de şu, daha çabuk gel demeden gene kurtar onu.

Elimden şu ipi çöz de Abu-I-Hasan'ın ayağına bağla, kadehi sun da başımı, ayağımı kaybedeyim gitsin.

*        Olaylar peşinde dedi-kodular ardında, her an Abû-Ali'yle, Abu-l- Alâ ile bahislere dalan kişi zevksizdir, zevksiz.

Bana ne su ver, ne ekmek ver; ne huzur ver, ne uyku ver, ey aşkının susuzluğuna bizim gibi yüzlercesinin kanı feda olasıca güzel.

390. Konuğunum bugün, sarhoşunum senin, darmadağınım senin yüzünden; bu haber bütün şehre yayıldı, her yer bu haberle doldu-. Bugün işret günü, haydin, gelin.

Tanrı'dan başka müşteri ariyan, eşekten başka bir şey değildir,- şu külhanın yeşilliğinde eşekler gibi yiyecek ot arar o.

*        Bil ki külhandaki yeşillik adamın ağzını, sakalını pis kokutur. Mustafâ [salla’llâhü aleyhi ve sellem] , fışkılıklardaki, sazlıklardaki yeşilliklerden uzaklaşın buyurdu.

Fışkılıklardaki yeşillikten de uzağım, bağlardaki, bahçelerdeki güzelliklerden de; kibirden de uzağım, benlikten de; ululuk şarabiyle sarhoşum ben.

Tanyerinden ay nasıl belirirse, otlar, yeşillikler arasında gül nasıl görünürse ansızın gönülden bir güzelin hayali belirdi de başgösterdi.

Dünyanın bütün hayalleri, onun hayaline doğru kaçışmıya başladı; hani, demir parçaları mıhladıza karşı nasılsa tıpkı öyle.

Lâller ona karşı taş, arslanlar yaban eşeği, kılıçlar ona karşı kalkan kesilmiş, güneş zerrelerden ibaret.

*        Dünya Turdağı'na döndü, her zerresi aydınlandı, rûh da Mûsâ gibi tecelliden aklını yitirdi, kendinden geçti.

Her sarhoş, kendisine göre bir vuslat âleminde, aslının asliyle vuslatta; yoklukta usuf tutmada, apaşikâr el çırpmada.

*        Her ot yeşermiş, güzel. Her zerre, sabır sıkıntının anahtarıdır, şükür razı lığın anahtarı diye naralar atmada.

400. Gül bülbüle, ey benim gibi yüzlercesi feda olasıca, bekçiydin padişah oldun, niceye bir ömrü var olsun deyip duracaksın diye seslenmede.

İhtiyaca düşmüş zerreler, duaya koyulup ağlarlarken onlara bir şimşektir, çakmış, hem de öylesine çakmış ki şaşkınlıklarından duadan da kalmışlar.   ,

Barış dileğin yoludur, hilim neşenin merdiveni. Ateş altının sarrafıdır, nür sevginin sarrafı.

Aşk gecelerin ışığıdır, ayrılık buluşmayı pişirir kotarır; ey gönlümün üstünde yürüyen, vuslat da ayrılığın panzehiridir.

Güneş atlarımızdan bir attır bizim, dolunay- bekçilerimizden biri. Aşk bizimle düşüp kalkan dostlarmızdandır; başımızda ne var, kim bilir kim anlar onu?

Ey bana onun sevgisini soran, onu ağırla, onu nimetlendir; çünkü ona karşı bütün dilekler, bütün istekler, o göründü mü, zerrelere benzer, dağılır gider.

Ey benim hikâyemi soran, aşkta bir kısmetim, bir hissem var; fakat sarhoşluk derdimi yok etti, ne mutlu bana, ne mutlu.

*        Açılıp gelişme, elmanızın yüzünden, derlenip toplanmıya sabahlarımız sebep; kalb ruhlarnızdan bir ruh, halden hale dönüşte, elden ele düşüşteyse ümit ve yalvarış şekli var.

*        Sizden esip gelen yeller gözlere nur verir, Yakubunuzun gözleri açılır, insanlar içindeki Yusufumuz Tanrı'nın sattığı şeye cömert davranır..

*        Güneşle ay, onbir yıldızla önünüzde secde ederek yerlere kapandı, halbuki Yusuf bunu, hafif bir uykuya daldığı zaman görmüştü.

410. Ey sevgi yüzünden, yahut da ayrılıktan dolayı firkatin yırtıcı tırnaklarından şikâyet edip duran, ihsanların, lûtufların aslı, bizim gelirimizdir, halkın sarfettiği şeyler de bizim ihsanımız, lutfumuz. [1]



[1] Cilt 1, Gazel, 29

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI, İstanbul Remzi Kitabevî , Yükselen Matbaası İstanbul — 1957

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar