OTUZ YEDİNCİ SİFİR...Vasiyetler
[Rahman ve Rahim Allah Teâlâ’nın adıyla]
Tavsiye
Bilhassa hükümdarlar arasında olmak
üzere, herhangi bir kavmin vasisi veya elçisi veya şahidi olma! Gusül abdesti
alırken yıkandığın yere küçük abdestini bozma, abdestini ayrı bir yere boz.
Mümkün mertebe adakta bulunma, fakat adakta bulunursan adağını yerine getir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem adakta bulunanın cimri olduğuna şahitlik etmiştir.
Düşmanla karşılaşmayı arzulama, fakat karşılaştığında sebat göster, kaçma.
Bilhassa sahabe olmak üzere, müminlere küfretme. Sahabeye küfretmek ashabı
hakkında Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi mahzun eder. Rüzgâra sövme,
rüzgâr Rahman’ın nefesindendir. Allah Teâlâ’dan rüzgârın ve onunla gönderdiği
şeylerin hayırlısını iste, onun ve getireceği şeylerin kötülüğünden O’na sığın.
Yeni bir elbise giydiğinde besmeleyle giy ve şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! Bu
elbisenin ve dikiliş sebebinin en hayırlısını bana ulaştır. Onun ve dikiliş
sebebinin kötülüklerini bana ulaştırma.’ Kıblende bulunduklarında, uyuyanlara
dokunma. Şeriatın giymeni yasakladığı ipek, altın vb. gibi eşyayı giyme, ipekli
bir şey üzerine oturma. Zimmî ile karşılaşınca önce sen selam verme, ona yolu
daralt. Üzümü kerem diye isimlendirme. ‘İneb, huble’ deyin, kerem demeyin. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemden bu konuda gelen bir hadiste şöyle denilir:
‘Üzüme kerem demeyin, kerem Müslüman adamdır.’ Kerem demeyin, ineb ve huble
deyiniz. Deve ve küçükbaş hayvanları (yavrularının kendilerini emmesinden
korumak üzere) bağlamayın; satmak istediğinizde ve müşteri bunu isterse durum
farklıdır. Genel olarak Allah Teâlâ’dan başkası adına yemin etme.
Kıbleye yönelen herhangi bir
günahkârı tekfir etme. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem birisini tekfir
etmişse, onu tekfir edebilirsin. Cemaatle namaz kılmak isteyen bir eşin
olduğunda, onu cemaate gitmekten alıkoyma, fakat evinin onun adına daha hayırlı
olduğunu kendisine öğret. Öfkeyle veya sakinken, kendine, evladma, hizmetçine
veya malına beddua etmekten uzak dur ve kendini koru. Hastayı yemeye zorlama,
hiç kimseye ateşle azap etme, et yediğinde onu bıçakla kesme, çiğneyerek ye!
Tavsiye
Yemek ve namaz aynı anda hazır olunca
önce yemeğe başla. Aç bir haldeyken namaz kılmaktan uzak dur. Allah Teâlâ’nın
kendisine itaati emrettiği birisi (mesela, ulu’l-emr) günah bir işi emrederse,
kendisine itaat etme. Kendisinden dolayı mazeret (beyan edeceğin) şeyden uzak
dur. Birini ikrah ettiğinde ve zorladığında, mazeret dileyerek kendisini
genişletmiş olmazsın. Sıradan bir insan bile olsa seninle konuşana karşı tevazu
sahibi ol! Unutma ki, herkesin kendi nezdinde bir değeri vardır. Tevazu
göstermekle onun kalbini kazanırsın, o da -senin aleyhine değillehine olur.
"Allah Teâlâ sana sevilmeyi emretmiştir. Böyle davranmak da insanlara
sevilmenin yoludur. Senin nezdinde birinin şahitliği bulunsa ve o kişi bunu
bilmezse ve ona muhtaç Hakk gelmiş olsa, gerçeği ona bildirmelisin. Yoksul
kardeşine gücün yettiği miktarda ihsanda bulun ki, öyle bir ikramın sevabı
büyüktür. Allah Teâlâ’dan korkmalı, iman ederek O’ndan umut etmelisin. Korku ve
umudun eşit olsa bile, yine de umut ve Allah Teâlâ hakkında hüsnüzannın sana
hakim olsun. Allah Teâlâ’nın rahmetinde tamahkâr ol! Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in ‘Kâfir Allah Teâlâ’nın katındaki rahmeti bilseydi, hiç
kimse cennetten umut kesmezdi’ dediğini hatırla. Hangi hediye olursa olsun,
hediyeyi reddetme veya küçümseme. Her nefes Allah Teâlâ’ya tövbe ederek yönel.
Herhangi bir hususta birisiyle ortaklık yapınca, onu aldatma. Bir şey yaparken
en güzelini yap. Çünkü Allah Teâlâ her şey üzerine ihsanı, yani O’nu görerek
yapma (düsturunu) yazdı. Tevazu sahibi ol, kimseye karşı böbürlenme. Ali b. Ebu
Talib el-Kayravani bu konuda şu dizeleri söylemiştir:
insanlar temsil yoluyla birbirine denk:
Babaları Adem anaları da Havva Asıl
bakımından bir nesepleri olsa bile Övünecekleri bir nesep; toprak ve sudur
bağları Sadece ihsan sahiplerinin üstünlüğü vardır Onlar doğruya yönlendiren
kılavuzlar
Herkesin değerini güzelce bil Cahiller
bilgi sahiplerine düşman
Allah Teâlâ’dan çekinmenin dışında
övünülecek bir özellik yok! O’ndan çekinmek ve takva sahibi olmak Allah
Teâlâ’nın kullarıyla arasındaki bağdır. Seni ilgilendirmeyen ve manası olmayan hususlarda
dedikodu yapmaktan sakın. Fakat bilhassa bir hayrı başkalarına ulaştırırken
durum farklıdır (mesela evlilikte taraflar hakkında doğruyu söylemek gibi).
Çok soru sorma, soracaksan sadece seni saadete ulaştıracak ahlak ve bilgiyle
ilgili hususlarda soru sormalısın. ‘Bilmiyorsanız,
Zikir ehline sorun.’451 Her insanın her hareketi,
duruşu, girmesi veya çıkması şeriatın beş hükmünden birisinden yoksun
değildir. Bilmiyorsan, şeriatın bu husustaki hükmünü sorup gücün yettiği ölçüde
sorumluluğunu yerine getirmek üzere çalışmalısın. Yasaklara daha çok riayet
etmeli ve kendi hakkında azimedere (fetvaya değil) sarılmalısın. Malı zayi
etmekten sakın. Malı zayi etmek, Allah Teâlâ’ya isyan ve günah yolunda onu
harcamaktır. Malı zayi etmenin bir yönü, Hakkı razı etmeyecek bir işte
kullanacağını bildiğin birine onu vermektir; öyle yapacağını bilmezsen
sorumluluğun yoktur. Hiç kimseyi -öyle kalacağına inanıyor ikenAllah Teâlâ’nın
razı olmadığı bir işte ve durumda bulunurken terk etme! Buna imkân yoktur,
sadece ilahi hükümlerde durum farklıdır. Bu itibarla fakihler, ortadan
kalktığını gösteren bir delil yoksa, şahısta bilinen halin sürekliliğini kabul
ederler. Aynı durum bu kez döndüğü hal için geçerlidir; onun ortadan kalktığını
gösteren bir delil olmadıkça, yeni halin de sürekliliğini kabul ederler.
Katı ve inatçı olmaktan sakınmalısın.
İnsanları bezdiren, onları kaçırtan, işlerini zorlaştıran birisi olma. Buna
mukabil kolaylaştıran, öğreten ve müjdeleyen ol. Açık ve gizli, taşkınlıktan
ve fuhuştan uzak dur. Allah Teâlâ kendisinden utanılmaya en layık olan
kimsedir. Allah Teâlâ’yı razı etmeyen bir yoldayken O’nun mühlet vermesi
nedeniyle kendini aldatma. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Biz
günahları çoğalsın diye onlara mühlet veririz, onlar için şiddetli azap vardır.’452 Allah Teâlâ’nın bu hususta tuzağa
düşürmesinden sakın. ‘Allah Teâlâ’nın rahmetinden ümit
kesme, O’nun rahmetinden kâfir bir kavim ümit keser,’453
Şarap içmek vb. gibi aklı götüren her şeyden uzak dur. Konuşurken
yapmacıklıktan kendini koru. Namazda rükû ederken veya secde esnasında Kur’an
okuma. Rükû ederken söyleyeceğin şudur: ‘Subhane rabbiye’l-azim ve bi-hamdihi
(yüce Rabbim münezzehtir, O’na hamdederim).’ Rabbini tazim etmelisin. Secdede
ise şöyle dersin: ‘Subhane Rabbiyel a’la ve bi hamdihi (yüce Rabbim
münezzehtir, O’na hamdederim.)’ Bu sözü en az üç kez ve daha fazlasıyla
söylemen gerekir.
Tavsiye
Bilhassa seher vakiderinde olmak
üzere, hem kendin hem başkaları için çok istiğfar etmelisin. Allah Teâlâ’nın
yeryüzünde bulunan herkes için istiğfar eden melekleri olduğu kadar bilhassa
iman edenler için her hallerinde ve meclislerinden kalkarken istiğfar eden
melekleri vardır. Doğru söylemenin şeriat tarafından emredildiği yerde doğru
söylemelisin; korkak olma ve çekinme. Şeriatın kendisinden uzaklaşmanı istediği
bir yerde ve durumda yalan söylemekten uzak dur. Üç korkun olsun: Allah
Teâlâ’dan kork, kendin için kork, Allah Teâlâ’dan korkmayandan kork! Hatip ve
imam olduğunda, hutbeyi kısa mt, Cuma namazını uzat. Böyle yapmak kişinin dinde
anlayış sahibi olduğunun delilidir. Yaptığın her amelde ve işte Allah Teâlâ
karşısında bulunmanın şuuru (huzur-mea’l-Hakk) ve salih niyet sahibi
olmalısın. Yaşlılara saygı göstermelisin, unutma ki, yaşlıdan Allah Teâlâ bile
hayâ eder. Kur’an okuyucularına ve adil hakimlere saygıda ve ikramda
bulunmalısın. Borçtan kendini uzak tut. Borç geceleyin düşüncelere düşürürken
gündüz insanı hor ve zelil eder. Rabbine dünyanın süsünden herhangi birini
ortak koşma; sen nefsinin gayelerine değil, seni bilfiil var edene aitsin.
Nefsin gayeleri mevcut durumda hastalıklar demektir. Bu konuda bize bildirilen
bir rivayet vardır: Abdal’dan (Bedeller’den) birisi arkadaşlarıyla havada
yürürken, yeşil bir bahçenin üzerinden geçiyorlarmış. Orada büyük bir pınar
varmış. Bedel aşağıya inip abdest almak ve o güzel bahçede namaz kılmak
istemiş. Ansızın cemaatin arasından düşmüş, onların arasından ayrılmış ve bu
(talebi) ölçüsünde onların derecelerinden aşağı inmiştir. Burada ne kadar
önemli bir sır bulunduğuna bakınız! Burada ince bir mana vardır. Allah Teâlâ
öğüt alırsan, sana bu sırla öğüt verir. Gücün yeterse gece ve gündüz her vakit
Rabbine dua etmelisin. Hiçbir vakit bunu ihmal etme.
Zekât verirken bir hakkı Hakk
sahibinin vekiline ulaştırma görevini yerine getirdiğini unutma ve zekâtı böyle
bir niyede ver. O kişi Allah Teâlâ’nın senin malında belirlediği kendi hakkını
alan bir zekât görevlisidir. Hükümdar izni olmadan zekâtını hükümdarın
belirlediği görevliden başkasına verme. Onun izin verdiği kişi ise zekât
görevlisidir. Sen zekât hususunda (görevini ihmal etme) ve söylediğim tarzın
dışında kendini tezkiye etme. Zekât görevlisi malını alırken zalim olursa,
sorumlu -sen değilodur. Bu hususta insanlara birtakım kuşkular gelmiştir ki
işin gerçeğini ahiret hayatında öğrenebilirler. Ehl-i beyt’ten olan şeriflere
sadaka verme! Onlara ulaştırdıklarını -sadaka değilhediye saymalısın. Onlara
‘sadaka’ niyetiyle verirsen günah işlemiş olursun. Sadaka niyetiyle verdiğini
onlara bildirirsen, durum farklıdır: Onlar verdiğin ‘sadaka’yı yediklerinde hiç
kuşkusuz sadaka yiyerek günaha düşerlerken sen ise Ehl-i beyt’e almaları helal
olmayan bir şeyi verdiğin için günahkâr olursun; hâlbuki uzaklaştıracak bir
işte (Hakka) yaklaşacağını zannetmiştin. Hakkın olmadan Allah Teâlâ’nın malına
el sürmemelisin. Nasıl bir insan olursa olsun, babandan uzak durmaman gerekir,
insanların ayıplarını araştırma, sadece kendinle ilgilen. Oğluna güzel isim
ver, ona edebi öğret. Eşin geçimsiz birisi olursa, onu idare et, kendi aklının
derecesinden onun akıl düzeyine in. Böyle davranmak aklının kâmil olduğunu
gösterir. Herkese -senin kendi durumuna göre değilonun durumuna ve seviyesine
göre davran. Bu itibarla kadınlara hakim olan hal, kâmil adamların derecesine
yükselememektir; bunun istisnası, İmran kızı Meryem ile Firavun’un eşi Asiye
gibi, nas ile kâmil oldukları sabit olan ve bildirilen kadınlardır. O ikisinin
kemalini bildirmek üzere Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen hadis
vardır.
Hüküm verirken adil ol. İhtiyacını
giderdikten sonra ateşi söndür. Çörek otu kullan, çörek otu, ölüm dışında her
hastalığa şifadır. Şehrin ileri gelenlerinden biri cüzzam hastalığına
yakalanmıştı. Bütün doktorlar hastalığın kendisinde ilerlemiş ve yerleşmiş bir
halde kendisini gördüklerinde bu hastalığın ilacı olmadığını söylemişlerdi.
İble şehrinden Afiroğullarından bir hadisçi kendisini görmüş. Hadisçinin adı
Sa’d esSuud idi. Onun bu hadis hakkında sağlam bir imanı vardı ve kesin olarak
inanırdı. Adama şöyle demiş: cEy adam! niçin tedavi olmuyorsun?’
Adam ‘doktorlar bu hastalığın ilacı yoktur’ dediler diye cevap verince, şöyle
demiş: ‘Doktorlar yalan söylemiş, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
onlardan daha doğru söylemiştir! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem çörek
otunun bütün hastalıklara şifa olduğunu söylemiştir. Senin maruz kaldığın
hastalık da onun şifa olduğu hastalıklardan biridir.’ Sonra şöyle eklemiştir:
‘Çörek otu ve balı al, karıştır ve bütün bedenine, başına, yüzüne, ayaklarına
ve her tarafına sür ve ovuştur, bir müddet öyle kal.’ Adam yıkanmış, derisi
soyulmuş, eskinin yerine başka bir deri gelmiş, dökülen saçları yeniden bitmiş,
daha önceki afiyet ve sağlık haline dönmüş. Doktorlar ve insanlar onun Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadisi hakkındaki sağlam imanına şaşırmıştı. Allah
Teâlâ kendisine merhamet eylesin, o her hastalığı tedavi ederken çörek otu
kullanırdı. Göz iltihabına karşı da onu kullanırdı; gözüne sürme şeklinde
sürer, gözü birden iyileşirdi.
Tavsiye
Gücün ölçüşünce müslüman kardeşinin
iffetini koru, haremine saldırı olduğunda onu yalnız bırakma. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilir: ‘Bir mümin
müslüman kardeşini saygınlığının çiğnendiği ve iffetine laf edilen bir yerde
yalnız bırakırsa, Allah Teâlâ da yardım istediği bir yerde kendisini yalnız
bırakır.’ Şeyh Ebu Abdullah ed-Dakkak -ki
Mağrip şehirlerinden Faslı idikadar
bu hadise hakkını veren başka birini görmedim. Kimsenin gıybetini yapmadığı
kadar kimsenin de gıybeti onun yanında yapılamazdı. Bazen şöyle derdi: ‘Hz.
Ebu Bekir’den sonra benim kadar sıddîk kimse yoktur.’ Bunu söylerdi ve kendisi
de bir seyyid idi. Menakıbım ve hayatını şeyhimiz Ebu Abdullah Muhammed b.
Kasım b. Abdurrahman b. Abdulkerim et-Temimi el-Fasi derlemişti. O Fas
şehrinde, Aynü’l-Hayl’deki Ezher camiinin imamıydı ve kitabını el-Müstefad
miri Zikri’s-Salihin mine’l-lbad diye isimlendirmiş, Fas’ta yazmıştı.
O kitabı zannedersem 593’te şeyhin huzurunda okumuştuk. Müslümanlardan
birisiyle karşılaşınca selam verirken onunla musafaha yap, fakat yabancıların
yaptıkları gibi öpüşme. Öpüşmek köjtü bir alışkanlıktır. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’e şöyle denilmiş: ‘Bir adam bir adamla karşılaştığında, onu
öpebilir mi?’ O da ‘Hayır’ diye cevap vermiş. ‘Peki musafaha edebilir mi’ diye
sorduklarında ‘evet, edebilir’ diye cevap vermiştir. Başka bir hadiste Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ‘iki Müslüman musafaha ederken henüz ayrılmadan Allah
Teâlâ onların günahlarına mağfiret eder’ der.
Eşine, kızlarına, müminlerin
kadınlarına evlerinin dışındayken elbiselerini çıkartmamalarını tavsiye
etmelisin. Gecelerken vasiyetini başının üzerinde yazılı tutmalısın. Uyuduktan
sonra, canlıların arasında mı yoksa ölülerin arasında mı sabahlayacağını
bilemezsin. Allah Teâlâ uykuda öleceğine hükmettiği kişinin nefesini tutarken
ötekini belli bir süreye kadar bırakır. Unutma ki yaratıklar karşısında tevazu
sahibi olmak Allah Teâlâ katında yüksek mertebe sahibi olmak demektir.
Kadınlarla ve çocuklarla çok oturup kalkma! Onlarla oturup kalkmak
-seviyelerine indiğin ölçüdeaklını eksiltirken aynı zamanda -çocuklarla değil
dekadınlarla oturup kalkmak nedeniyle tezahür edebilecek fitneler vardır. Eşlerine
sözü eğip bükmemelerini tavsiye etmelisin. Sözü eğip bükerlerse, kalbinde
hastalık bulunanların dikkaderini çekerler. Onlara evlerinde oturmayı,
gözlerini (harama bakmaktan) kapatmalarını, ziynetlerini Allah Teâlâ’nın
emrettiği yerlerin/kimselerin dışında açmamalarını tavsiye etmelisin.
Hizmetkârların eşlerinin yanına girmemelidir; çünkü onlar da er kişidir.
Kadınlarını yetişkin erkeklerden perdelediğin gibi onlardan perdelenmelisin.
Çünkü onlar da erkek sınıfındandır. Melekle oturan ve onun karşısında güvenilir
bir yakın ol, ona karşı tevazu sahibi ol. İkinci bir arkadaş türü olma; o
şeytandır. Emirlerini ve sözlerini dinleyerek, meleğe karşı şeytana yardımcı
olma. Onu başarısızlığa mahkûm et. Buna mukabil meleğin ilhamını kabul ederek,
şeytana karşı yardım iste. Seninle beraber oturan kerem sahibi yazar meleklere
ikramda bulun. Onlar seni muhafaza eden meleklerdir. Sen de onlara sadece
hayır yazdır, onlara yazdırdıkların sana okunacaktır. Dünya bütün nimederiyle
birlikte üzerine akarken onlarda Allah Teâlâ’nın rızasına aykırı şekilde
davranmaktan ve tasarrufta bulunmaktan sakın. Bu itibarla verdiği nimederle Allah
Teâlâ’ya asi olma! Nimete şükrün bir yönü de nimeder vasıtasıyla Allah Teâlâ’ya
itaat etmen, daha doğrusu nimederi O’na itaat etmek vesilesi edinmektir.
Dünyevi işlerde yarışmaktan sakın, gücün ölçüşünce onları azalt ve dünya
ehliyle arkadaşlığı azalt. Onların kalpleri, nimetlere olan sevgileri
nedeniyle, Allah Teâlâ’dan gafildir. Kalp Allah Teâlâ’dan gafil kalınca, dil de
O’nu zikretmez; sadece yemin ederek Allah Teâlâ’yı zikredebilir veya Allah
Teâlâ’nın kendisine öfkeleneceği yerlerde ve durumlarda O’nun adını
zikredebilir.
Tavsiye
Çok yemek yeme! Çok yemek zekâyı alır
götürür. Hayatta kalmak için ye ve itaat etmek maksadıyla yaşa! Yemek için
yaşama veya şişmanlamak için yemek yeme. Helalle doymuş bir midenin tekrar
yemesi kadar kötü dolmuş bir kap olamaz. Bedenini ayakta tutacak birkaç lokma
insana yeterlidir. Bir imamın arkasında namaz kılarken ona uy ve tâbi ol; imam
tekbir getirmeden sen tekbir getirme, rükûa gitmeden rükû etme, başını
kaldırmadan başını kaldırma, secdeye gitmeden secde etme. Namazı bitirdikten
sonra ‘amin’ de ve imamdan ayrı hareket etme. İmamlık yapınca cemaatin en
zayıfını dikkate al; onun namazdan soğumasına vesile olacak şekilde namazı
uzatma. Rükû ve secdeleri tamamlarken namazı kısa tut, bir ayet okurken
hangisinden başlayacağına dikkat et. Allah Teâlâ’nın ‘Ey insanlar’ veya ‘ey
iman edenler’ dediğini duyunca, kendini muhatap kabul et, kulağını açarak
dinle. Bu hitapta söylenenleri kabul ederken, ne söyleniyorsa ona göre hareket
et. Allah Teâlâ bir şeyi yasaklarsa ondan uzak dur, emrederse gücün ölçüşünce
yap! Yapamayacağın bir şey duyduğunda, o vakit o emirle yükümlü değilsin. Bunu
bilmelisin! ‘Gücünüz ölçüşünce Allah Teâlâ’dan korkun, dinleyin ve itaat
edin.’
imam ‘semiAllah Teâlâu li-men hamideh
(Allah Teâlâ kendisine hamd edeni duydu)’ deyince, bu sözün Allah Teâlâ’nın
kulunun diliyle söylemiş olduğu bir söz olduğuna inan. Sen de ‘Rabbena ve
leke’l-hamd, hamden kesiran tayyiben mübareken (Rabbimiz! En mübarek ve temiz
hamdler sanadır; çok, temiz ve mübarek hamdler)’ diye karşılık ver. Rabbimiz
böyle bir hamdi sevdiği gibi şu şekildeki bir hamdi de sever ve ondan razı
olur: ‘Gökler ile yer ve o ikisinin arasındaki yerler, bunun dışında dile
getireceğim her yer dolusunca hamd Allah Teâlâ’ya aittir.’ Allah Teâlâ’nın
söylediği söz doğrudur. Hepimiz O’nun kuluyuz. O’nun verdiğini engelleyecek
veya engellediğini verecek olan yoktur. Çalışanın gayreti bu hususta fayda
vermez. Rükûda üç kere şu duayı oku: ‘Subhanallahi’l-azim (yüce Allah Teâlâ’yı
tenzih ederim).’ Dilersen ‘subhane rabbiye’l-azim ve bi-hamdihi’ de
diyebilirsin. Secdede üç kere ‘Subhane rabbiye’l-a’la ve bi-hamdihi (A’la
rabbimi tenzih ederim, hamd ederim)’ demelisin. Bu sayı en azıdır. İbn
Rahaviyye namaz kılanın rükûda ve secdelerinde üç kez bu tespihleri yapmadığı
takdirde, namazının caiz olmadığı görüşündedir. Daha önce şunu tavsiye
etmiştik: Gücün ölçüşünce alimler arasındaki görüş ayrılıklarından uzak dur.
Hacca gitmek istediğinde, hac için ihrama gir veya kurban keseceksen hac ve
umreye birlikte niyetlen. Kurban kesmeyeceksen umre yapmak üzere ihrama gir.
Bu durumda temettü’ haccı yapmalısın. Bu sayede (alimler arasındaki) görüş
ayrılığının dışına çıkmış olursun. Bunu bilmeyip, hac için ihrama girdiğinde
yanında kurban da yoksa, umre yapmış olursun. Nitekim Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem veda haccmda sahabesine böyle emretmiş, kurbanı olmayanların
ihramdan çıkmalarını söylemiştir.
Bir hastayı ziyaret ederken veya
ölmüş insanın yanında bulunurken sadece hayır söz söyle. Köpeğin yaladığı bir
kap görünce, o suyu boşalt ve kendisiyle abdest alma. Kabı yedi kere yıkadıktan
sonra sekizincide toprakla yıkaman lazımdır; istersen ilk keresinde toprakla
yıkayabilirsin. Uykudan uyandığında elini abdest suyunun bulunduğu kaba
daldırma. Necaset elbisene bulaşmasın; küçük abdestini bozduğunda üzerine sıçramasın.
Yolculuktan dönerken gece vakti eve girme, mescitte gecele, orada iki rekât
namaz kıl, sonra evine gidersin. Haber vermeden eve girme, ailenin seni mutlu
ve memnun kılacak şekilde karşılamalarını sağlayacak birisini haberci olarak
gönder. Ailen geleceğini haber alınca, görmek istemediğin hallerini
düzeltirler. Önündeki yemeğe sinek düştüğünde, sineği yemeğe batırmaksızın
kovma! Sineğin bir kanadında zehir, diğerinde ilaç vardır. O ilaç her zaman
hastalığın bulunduğu kanadın zararını götürür. Birisine dayak atarken yüzüne
vurma veya onunla dövüşmekten sakın. Birisini sevdiğinde, sevdiğini ona söyle;
bunu söylemek onun seni sevmesini sağlar, o da seni sever, seni görür.
Bir yakının ölünce onun cenaze
işlerini üsden, güzelce kefenle, güzel bir şekilde yıka. Sana bir yemek
getirildiğinde yemeğin her yönünden veya üzerinden yeme. Namaza yürürken vakar
ve sekinet üzere yürü, fakat kibirlenme, bir yokuştan iner gibi yürü! Böyle
yürümek kibri uzaklaştırır. İhtiyacını karşılarken acele davran. Uykun
gelmişken namaz kılma; uyu, uyku gidince namaz kılarsın. Bir gece namaz
kılıyordum. Uykum geldiği için de uykuyu kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum.
Uyku gitti. Fakat bir de baktım ki okumak yerine kendime kötü sözler söylüyorum.
Bunun üzerine namazı bıraktım, uyudum. Yatsı namazından önce uyuma, onun
ardından da konuşma. Fecr namazını kıldığında, sağ tarafının üzerine uzan,
daha sonra sabah namazını kılarsın. Teşehhüde kalktığında, Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’e salât ve selam getir, kabir azabından, cehennem
azabından, Deccal Mesih fitnesinden, ölü ve dirilerin fitnesinden Allah
Teâlâ’ya sığın. Bunu terk etmemeye çalış, ta ki tavsiyeme uyarak yaptığın
fiillerle (alimler arasındaki) görüş ayrılıklarından uzaklaşırsın. Ben sana
terk edip etmemede alimler arasında görüş ayrılığı bulunduğunu bildiğim işleri
terk etmeni tavsiye ediyorum. Böyle yapınca yaptığın ibadet, üzerinde görüş
ayrılığı bulunmayacak şekilde, noksansız ve tam ibadete döner. Tavsiyelerdeki gayem
budur. Sen de yaptığım tavsiyelerden hiçbirini ihmal etme.
Tavsiye '
Oruçluyken büyük günah işlememeye
çalış. Öyle bir günah orucunu bozar. Oruç sana değil, Allah Teâlâ’ya ait bir
ibadettir. Allah Teâlâ razı olmayacağı bir işteyken seni görmesin. Orucu
tutarken en güzel halde ve ihsan üzere bulunmalısın (Allah Teâlâ’yı görür
gibi). Birisi sana kötü söz söyler veya seninle kavgaya tutuşursa, ‘ben
oruçluyum’ de, onun fiiline karşılık verme. Zengin isen insanlara vakfedeceğin
bir sadaka-i cariyen olsun. Öyle bir vakıf belirli bir insan grubuna mahsus
değil, şahadeti lafızla söyleyen veya Müslüman olarak doğan tüm Müslümanlara
tahsis edilir. Vakıflar zikrettiğim üzere kurulmazsa, insanların haram
yedikleri bir (mala) dönerler. Bunun yanı sıra vakfeden de Müslümanlıktan başka
belirli bir şart ileri sürmüş olduğu için günah işlemiş olur. Bir şaft koşacaksa
-ki koşması da lazımdırhallerinin çoğunluğunda hayrın görünmesi şartını ileri
sürebilir. Din hususunda faydalı bir ilmin olduğunda da ilmi insanlara yaymak,
kıyamete kadar dinleyen herkesin faydalanmasını sağlamak gerekir.
Kardeşim! Bir insan elinde çekilmiş
haldeki kılıcı senden almak isterse, kılıcı kınına sokmadan kendisine uzatma.
Şeriatın nahoş karşıladığı bir işte bir müslümanı gördüğünde, onun amelini
nahoş gör, faili olan müslümanı nahoş görme ve kınama. Onun amelini nahoş görmede
dürüst ve doğru sözlüysen söz konusu amelin benzerini yapmaman lazımdır. Aynı
ameli kendin başkasında gördüğünde nahoş karşıladığında, böyle davranışın
sebebiyle ikiyüzlü olursun. Burada gizli bir sır ve yadırganan işin
başkalaşmasına yol açan sırlı bir tuzak vardır. Bir yolculuktayken eylenmek
istersen, bunu duyurma. Geceleyin ayak takımı o yola yönelirler ve onlardan
herhangi birisi sana eziyet edebilir. Bir menzile yerleştiğinde, şöyle dua
etmen gerekir. ‘Euzu bikelimetillahi tammeh min şerri ma-halaka (yarattığı
bütün şeylerin kötülüğünden Allah Teâlâ’nın tam kelimelerine sığınırım.)’ Bu
durumda orada bulunduğun sürece hiçbir şey sana zarar vermeyecektir. Arkadaşım
Abdullah Bedr el-Habeşi, Şeyh Rebi b. Mahmud el-Hattab el-Mardini’den
aktararak şöyle demiştir: ‘Bir gece Re’sü’l-ayn’de bir mescitte konaklamıştık.
Orada cerarir denilen zehirli akrepler vardı,
kuyruklarını sokarken kaldırıyorlardı ve birini soktuklarında o kişi
yaşamazdı. Bir adam mescide gelmiş ve bu duayı okuyarak mescitte gecelemiş. O
gece akrep kendisini sokmuş, sonra başından geçenleri Şeyh er-Rebi’ye
aktardığında şeyh şöyle demiş: ‘Hadis sahih olarak tahakkuk etmiştir. Allah
Teâlâ ölümü senden uzaklaştırmıştır. O akrepler kimi soksa o kişi ölür.’
Benzer bir hadiseyi de kendim tecrübe etmiştim. Bu duayı okumuşken bir keresinde
birden çok akrep beni sokmuştu, onların acılarını hissetmedim. Fakat elbisemde
iki kurşun vardı ve onların sokulmanın acısını uzaklaştırdıklarını duymuştum.
Akrebin bana tesir etmeyişinin duadan mı yoksa kurşundan mı veya her ikisinden
mi kaynaklandığını bilmiyorum. Fakat yolculuk boyunca sokulan yer şişmişti ve
üç gün boyunca şişkinlik sürmüş, ben ise acı hissetmemiştim. Yemek, içmek, bir
yere girmek, çıkmak, hareket, durmak gibi başlayacağın her fiilde önce besmele
çekmelisin. Allah Teâlâ’nın evine girerken sağ ayağınla girmeli, çıkarken de
sağ ayağınla çıkmalısın. Ayrılırken sağ ayağınla, ayakkabını çıkarırken sol ayağınla
başlaman gerekir.
Tavsiye
Yanınızda üçüncü biri varken
arkadaşınla gizlice bir şey konuşma. Öyle bir davranış hiç kuşkusuz
yanınızdakini tedirgin eder. Allah Teâlâ’nın kulları hakkındaki muradı,
kalpleri uzlaştırmak, sevgi ve muhabbeti temindir. Allah Teâlâ ülfeti Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’e yönelik ihsanlarından birisi sayarak şöyle
demiştir: ‘Yeryüzündeki her şeyi infak etseydin onların kalplerini
uzlaştıramazdın, fakat Allah Teâlâ onları uzlaştırdı.’454
Üçüncü birinin anlayamayacağı bir dille konuşmamalısın. Öyle bir davranışla
gizli konuşmak arasında fark yoktur. Her zaman doğru söyle. Fiillerinde
insanların en dürüstü olmalısın ki, en doğru görüşlü olabilesin. Horozun
öttüğünü duyduğunda, Allah Teâlâ’nın ihsanını talep et; horoz meleği gördüğünde
öter. Eşeğin anırdığını duyunca şeytandan Allah Teâlâ’ya sığın. Eşek şeytanı
gördüğünde anırırken horoz meleği gördüğünde öter. Rivayete göre, Allah
Teâlâ’nın gökyüzünde bir horozu vardır. O horoz ötüp yeryüzündeki diğer horozlar
sesini duyduğunda, onlar da öter ve feryat ederler. Her durumunda zorunlu bir
şekilde Allah Teâlâ’ya hamd et. Bu hamdle Allah Teâlâ senden razı olur.
İnsanlar arasında bozgunculuk çoğaldığında, salih işlere devam etmelisin.
Belki Allah Teâlâ onlara salihi ve bozuk insanı kapsayacak şekilde azap
gönderir. Bu durumda onların fitne üzere canlarının alınmasına karşılık;
hayırlı bir amelde diriltilir ve haşredilirsin. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Sizden
özellikle zalimlere isabet edecek fitneden korkun, biliniz ki Allah Teâlâ
şiddetli ceza sahibidir.5455
Hapşırıp el-hamdülillah (demeyen)
birisini kınama. Kınamak yerine Allah Teâlâ’ya hamd etmesi gerektiğini
kendisine hatırlat, bundan sonra (yapmazsa) onu kınayabilirsin. Öfke sana hakim
olduğunda, gücün ölçüşünce onu tutman ve yutman gerekir. Hiç kimseyi yüzüne
karşı övme! Yüzüne karşı birisini övdüğünde, onu mahcup edersin. Birisi yüzüne
karşı seni överse, zarif bir şekilde onun yüzüne toprak at. Mesela toprağı
avucuna alarak o kişinin önüne atmak şeklinde yapar ve şöyle dersin: ‘Topraktan
yaratılmış olan ne umabilir ki? Ben kimim ve değerim nedir ki?’ Böyle
davranmakla kendini kınamış, övene değerini izhar etmiş, o da hem senin hem
kendi değerini öğrenmiş olur. Övenlerin yüzüne öyle toprak atmak lazımdır.
Şeyhimiz Abdulhalim el-Ğammad, Sela şehrinde insanların kendisine saygı
gösterdikleri ve gözlerini diktikleri cazip binekli bir adam gördüğünde, hem o
adama hem saygı gösterenlere şöyle derdi: Toprak üzerinde binekli bir toprak!’
Sonra oradan ayrılarak, şu şiiri söyledi:
Nerden geldik nereye gidiyoruz
Zanneder misin bütün bunlar unutulacak
Onun üzerinde hakim hal, hayret ve
kendinden geçmeydi. Küçük çocuğunu, akşam karanlığı çöktüğünde tasarruftan
alıkoy. Çünkü şeytanlar bu esnada yayılır ve bir vesvesenin çocuğa ulaşmasından
emin olamazsın. Şâri böyle buyurmuştur. Hizmetçin yemek yapıp getirdiğinde,
onu da yemeğe oturt; direnir ve teeddüp ederse, yemekten tattır, bir lokma bile
olsa vermen gerekir. Yemek yemeyen bir göz sahibi bakarken yemek yememelisin.
Cuma imam hutbe okurken birinin konuştuğunu duyarsan, ona ‘sus’ deme; dersen,
sen de Cuma vaktinde abesle iştigal edenlerden olursun. İmam hutbe okurken
hiçbir şeyi taşla veya başka bir şeyle kurcalama. Bu da abes ve boş iş sayılır.
Oruçlu olup iftar edeceğin zaman, bulabilirsen hurmayla, bulamazsan birkaç
yudum suyla orucunu açmalısın. Su içerken tek sayıyla içmeli ve iftarını hızla
açmalısın. Ardından namaz kılarsın. Yemek hazırsa, önce yemen gerekir. Başka
bir ifadeyle yemek hazır olduğunda namazdan önce yemekle başlamalısın. Birisi
seninle konuşup sağa sola baktığım gördüğünde, onun sözünü emanet kabul etmeli
ve onu sana emanet verdiğini düşünmelisin. Sözü ifşa ederek emanete hıyanet
etmemelisin. İnsanlar arasında kalbini murakabe eyle; mümin insanlardan birisi
hakkında kalbine bir değişme ve bozuk düşünce geldiğinde, o düşünceyi kalbinden
uzaklaştır, ona karşı hayır zanda bulun, kalbine gelen düşünce hakkında onun
için mazeret ara. Yürürken beraber yürüdüğünle arana bir ağaç veya duvar girip
tekrar karşılaştığınızda, ona selam ver; selam verirsen ayrıldığın hal üzere
kendisini sevdiğini bildirmiş olursun.
Tavsiye
Arkadaşlık yaptığın veya seninle
arkadaşlık yapan herkese rütbesine ve derecesine göre davran. Allah Teâlâ
karşısında ise O’na vermiş olduğun sözü yerine getirmek üzere davran. O’na
verdiğin söz rububiyetini kabul sözüdür. Allah Teâlâ es-Sahib, yani
arkadaştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem böyle buyurdu. Ayedere de
onlar hakkında düşünerek davran. Duyuların idrak etmiş olduğu işlere, ibret
gözüyle bakarak davran. Bunun yanı sıra Peygamberlere ittiba ederek ve uyarak,
meleklere temizlik ve zikirle, şeytana onun şeytan olduğunu bilip kendisine
muhalefet ederek davranmalısın. Hafaza meleklerine, kendilerine yazdıracağın
işlerin güzel olmasını temin ederek davran. Senden yaşlı olana saygı, küçüğe
merhamet göster. Dengin olanı affet, ona insaf göster, kendine tercih et,
hakkını nefsinin hakkına tercih et, kendi hakkını onun hakkı için terk etmen
lazımdır. Alimlere saygı ve hürmede davran. Beyinsizlere ve düşüncesizlere
karşı bağışlayıcı ol, cahillere karşı siyasede, kötülere karşı güler yüzle ve
kötülüklerinden emin kalmayı sağlayacak şekilde davran. Hayvanlara karşı,
onların ihtiyaçlarını gözeterek davran; çünkü onlar dilsizdir. Ağaçlara ve
taşlara karşı, onları gereksiz bir amaçla kullanmamak şeklinde davran.
Yeryüzüne karşı, onun üzerinde namaz kılarak davran. Ölülere karşı, onlara dua
ederek davran; onların iyiliklerini zikret, kötülüklerini hatırlama! Keşf ve
vecd ehli sufilere karşı, hallerini (kendilerine) teslimiyet üzere davran.
Onlar hal ehli olanlardır. Allah Teâlâ yolundaki kardeşlerine, hareket ve
duruşlarını tecessüsten uzaklaşarak davran. Çocuklara karşı iyilik yaparak
davran. Eşine karşı güzel ahlakla davran. Ev halkına karşı sevgiyle davran.
Namaza ise huzurla muamele et. Oruca günahlardan uzaklaşarak, hacdaki
uygulamalara Allah Teâlâ’yı zikrederek ve yücelterek muamele et. Zekâta karşı
onu hemen ödeyerek muamele et. Tevhide ihlasla, ilahi isimlere, her ilahi ismin
ortaya çıkardığı ahlaka göre davran. Bu itibarla ilahi isimler karşısındaki
muamele ve davranış, onlarla ahlaklanmaktır. Dünyaya karşı ondan yüz çevirerek
muamele et. Ahirete onun peşinden koşarak muamele et. Kadınlara onların fitnelerinden
uzaklaşarak davran. Mala onu harcayarak, ateşe ve ilahi sınırlara karşı ise
takva ve korkuyla davran. Cennete karşı, onu talep ederek, velilere karşı,
onların dosduklarını ve velayetlerini artıracak şekilde davran. Düşmanlara
karşı, onlara eziyet vermeyecek şekilde davran. Nasihat edene karşı, onun
sözünü kabul ederek davran. Sana bir şey söyleyenin sözüne kulak ver. Bu
itibarla bütün varlıklara nasihade davran.
Hükümdarların karşısında onların
emirlerini işitip itaat ederek davran. Zalim yöneticilerden ise şerlerinden emin
olmak maksadıyla gücün yettiğince uzak durmalısın. Hükümdarlarla arkadaşlıktan
kendini uzak tut. Hükümdarlarla içli dışlı olursan işin zorlaşır, Onu
bırakırsan seni zelil eder. Böyle bir durumla karşılaşırsan, onlarla
arkadaşlıktan uzak kalmalısın. Kur’an okuyana okuduğu sürece kendisini
dinleyerek karşılık ver. Kur’an’a da onu düşünerek karşılık ver. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadisine sahih ve zayıfını araştırarak karşılık
ver, hadisi ana ilkelere başvurarak değerlendir, ana ilkelere uygun olanı al.
Bununla beraber böyle bir hadisin geliş yolu sahih olmasa bile asıllar ve
ilkeler (ayetler) onu teyit eder. Asılla çelişen hadisi, rivayet yolu sahih
olsa bile, dikkate alma; bu durum hadisin başka bir yorumunu bilmediğinde
böyledir. Çünkü tek ravisi olan haberler sadece güçlü zan ifade ederler. Sen
tevatürle gelen sünnet ile Allah Teâlâ’nın kitabına uymalısın. O ikisi
uyulabilecek ve kendileriyle oturulacak en hayırlı iki kaynaktır. Sahabe
arasında ortaya çıkan görüş ayrılıklarını incelemekten ve onlar hakkında
konuşmaktan uzak dur; bütün sahabeye muhabbet besle, herhangi birini kınamaya
izin yoktur. Biz kendisine göre Allah Teâlâ’ya ibadet ettiğimiz dini onlardan
öğrendik; sen de dini onlardan alırken kendilerine karşı adaletle davran ve
onları suçlama. Sahabe nesli en hayırlı nesildir!
Evine karşı onda namaz kılarak
davran. Meclisinde, Allah Teâlâ’yı o mecliste zikrederek davran. Oradan
ayrılışına ise istiğfar ederek davran. Bütün bu hususlarda işin esası, her Hakk
sahibine hakkını teslim etmektir. Hiç kimsenin senden talep edeceği bir
hakkının üzerinde kalmamasına çalış. Suçluya onu bağışlayarak ve affederek
karşılık ver; günahkâra karşı ona iyilik ve ihsan ile, gözüne karşı Allah
Teâlâ’nın yasakladıklarından alıkoymakla, kulağına en güzel sözü dinlemekle
davran. Diline, kötü söz söylemekten alıkoymakla davran. O söz doğru bile olsa
şeriat böyle bir sözü nahoş karşılamış, onu söylemeyi yasaklamıştır. Günahlara
korkuyla karşılık ver, iyiliklere umutla karşılık ver. Duaya zorlanarak karşılık
ver. Hakkın seni bir işe veya bir işi terke çağırmasına ‘buyur’ diye karşılık
vermen gerekir.
Nebevî
Tavsiyeler
Ali
b. Ebu Talib’in şöyle dediği bize aktarılmıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem bana tavsiyede bulunarak şöyle demiştir: ‘Ey Ali! Sana bir tavsiyede
bulunacağım. Onu aklında tut, o tavsiyeye uyarsan sürekli hayır ve iyilikte
bulunursun. Ey Ali! Müminin üç alameti vardır: Namaz, oruç ve zekât. Tekellüf
sahibinin üç alameti vardır: Gördüğünde yağcılık eder, yanında yokken gıybet
eder, musibet gelince bela okur. Zalimin üç alameti vardır: Kendinden aşağı
derecedekıni zorbalıkla ezer, üzerindekine karşı isyan eder, zulme taraf olur.
Riyakârın üç alameti vardır: İnsanlar arasındayken dinçtir, tek başına kalınca
tembelleşir, bütün işlerinde övülmeyi sever. Münafığın da üç alameti vardır:
Konuşunca yalan söyler, söz yerince tutmaz, emanet alınca ihanet eder. Ey Ali!
Tembellerin üç alameti vardır: İhmal edinceye kadar geciktirir, zayi edinceye
kadar ihmal eder, günah işleyinceye kadar zayi eder. Akıllı şahıs üç yerde
tezahür eder: Geçimi için mücadele eder, haram olmayan işlerden hazzını
kazanır, günahın peşinde koşmaz.’
‘Ey
Ali! Yakînin bir alameti de Allah Teâlâ’yı kızdıracak bir işle kimseyi razı
etmemendir. Allah Teâlâ’nın ihsan ettiği bir şeye karşılık kimseyi övmemen
gerekir, emretmediği sürece kimseyi kınamaman lazımdır. Rızkı harisin hırs
getirmediği gibi istemeyenin isteksizliği de rızkı engellemez. Allah Teâlâ
rahadığı, kendi taksimiyle; genişliği, yakîne ve rızaya yerleştirmiştir. Buna
mukabil üzüntü ve gamı da kendisini kızdıran işlere yerleştirmiştir. Ey Ali!
Bilgisizlikten daha şiddedi fakirlik, akıldan daha cömert mal, kendini
beğenmekten daha tehlikeli yalnızlık, istişareden daha güçlü dayanışma yoktur.
Yakin gibi iman, kendini haramdan korumak gibi vera, güzel ahlak gibi iyilik,
tefekkür gibi ibadet yoktur.’
‘Ey
Ali! Her şeyin bir afeti vardır: Sözün afeti yalan, bilginin afeti unutmak,
ibadetin afeti riyakârlık, zarifliğin afeti sululuk, cesaretin afeti taşkınlık,
müsamahanın afeti başa kakmak, güzelliğin afeti kendini beğenmek, değerin ve
asaletin afeti iftihar, hayanın afeti zayıflık, keremin afeti böbürlenmek,
ihsanın afeti cimrilik, cömerdiğin afeti israf, ibadetin afeti kibir,
dindarlığın afeti hevadır. Ey Ali! Bir kişi seni yüzüne karşı överse şöyle de:
‘Allah Teâlâ’m! Beni söylediklerinden daha hayırlı birisi yap, bilmedikleri
işlerimi bağışla, hakkımda söyledikleri hususta beni yargılama.’ Böyle yaparsan
onların sözlerinden emin olursun. Ey Ali! Oruçlu akşamladığında orucunu açarken
şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! Senin için oruç tuttum, rızkınla iftar ettim.’ Böyle
dersen o gün -kendi ücrederinden hiçbir şey eksilmeksizinoruç tutan herkesin
sevabı sana yazılır. Oruç tutan her insanın kabul edilen bir duası vardır.
Birinci lokmada şöyle der: ‘Rahman ve Rahim Allah Teâlâ’nın adıyla! Ey
mağfireti geniş olan Allah Teâlâ, beni bağışla.’ İftarda bu duayı okuyana
mağfiret edilir. Bilmelisin ki oruç cehennemden koruyan bir kalkandır. Ey Ali!
Güneş’e ve Ay’a yönelme, onlara sırtını dön. Onlara yönelmek hastalık iken
onlara sırtını dönmek ilaçtır. Ey Ali! Yasin suresini çok oku. Yasin suresini
okumanın on bereketi vardır: Aç insan Yasin’i okursa doyar, susamış okursa
suya kanar, çıplak okursa giyinir, hasta okursa iyileşir, korkak okursa emniyet
bulur, hapisteki okursa kurtulur, bekâr okursa evlenir, yolcu okursa
yolculuğunda ona yardım edilir, malını kaybeden okursa malım bulur. Bunun yanı
sıra eceli gelen birinin başında okunursa ölümü kolaylaşır. Sabah vakti Yasin’i
okuyan, akşama kadar; akşam okuyan da sabaha kadar güvendedir.’
‘Ey
Ali.' Cuma gecesi Duhan suresini oku ki, mağfirete mazhar olasın. Ey Ali!
Ayete’l-Kürsü’yü her namazın sonunda oku. Onu okursan şükredenlerin kalpleri,
peygamberlerin sevabı ve iyilerin amelleri sana verilir. Ey Ali! Haşr suresini
oku. Onu okursan kıyamette her şeyden güvende olarak diriltilirsin. Ey Ali!
Tebareke ve Secde surelerini oku.
Bu
iki sure seni kıyamette korkularından kurtarır. Ey Ali! Yattığında Tebareke
suresini oku. Bu sure seni kabir azabından, Münker ile Nekir’in sorularından
kurtarır. Ey Ali! Abdestliyken ihlas suresini oku. Onu okursan kıyamette sana
şöyle hitap edilir: ‘Ey Allah Teâlâ’yı öven kişi! Kalk ve cennete gir.’ Ey Ali!
Bakara suresini oku. Bu sureyi okumak bereket, okumamak pişmanlıktır. Tembel
insanlar uykusuzluk nedeniyle bu sureye güç yetiremez.
Ey
Ali! Güneşin altında uzun süre kalma. Güneş altında kalmak hastalığa yol açar,
elbiseyi eskitir ve rengini soldurur. Ey Ali! Yangından güvende kalmanı
sağlayacak dua şudur: ‘Allah Teâlâ’m! Seni tenzih ederim, Senden başka ilah
yoktur. Sana tevekkül ettim. Yüce Arş’ın sahibisin.’ Ey Ali! Kuruntulardan
kurtulmak için şu ayeti okuman gerekir: ‘Kur’arı’ı okuduğunda seninle ahirete
inanmayanlar arasında bir perde çekeriz’ Ayetin bu kısmından ‘Gerisin geriye kaçarlar’456 kısmına kadar okumalısın. ‘Ey Ali! Her türlü kem
gözden uzak kalman için şöyle demen gerekir: ‘Allah Teâlâ neyi dilerse o olur,
neyi dilemezse o olmaz. Ben Allah Teâlâ’nın her şeye güç yetirdiğine şahitlik
ederim. Allah Teâlâ her şeyi bilgisiyle ihata etmiş, her şeyi sayıca saymıştır.
O’ndan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.’ Ey Ali! Zeytin ye, zeytinyağı
kullan. Zeytin yiyen ve yağını kullanana şeytan kırk sabah yaldaşamaz.
Ey
Ali! Yemeğe tuzla başla, tuzla bitir. Tuz yetmiş hastalığın ilacıdır ki
onlardan birisi delilik, diğeri cüzzam, ayrıca abraş, boğaz ağrısı, kemik
ağrısı, mide ağrısı vardır. Ey Ali! Yemek yemeye başlarken ‘Allah Teâlâ’nın
adıyla’ diye başla, bitirdiğinde ‘Allah Teâlâ’ya hamdolsun’ de. Böyle yaparsan
muhafaza melekleri sürekli iyiliklerini yazarlar. Ey Ali! Ayın başlangıcında
hilali gördüğünde üç kere ‘Allah Teâlâu ekber’ ve üç kere ‘Beni yaratan, seni
yaratan, senin için menziller belirleyip âlemlere ayet kılan Allah Teâlâ’ya
hamdolsun’ de ve ardından şöyle ekle: ‘Allah Teâlâ meleklerine karşı seninle
övünmüştür. O şöyle der: ‘Ey meleklerim! Böyle diyen bir kulu cehennemden azat
ettim, şahit olunuz.’ Ey Ali! Aynaya bakarken şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m!
Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakımı güzel yap ve beni rızıklandır.’ Ey
Ali! Bir aslan görüp başın sıkıntıya girdiğinde, üç kere tekbir getir ve şöyle
de: ‘Allah Teâlâ korkup çekindiğim bu hayvandan daha büyük, daha yüce ve daha
izzedidir. Allah Teâlâ’m! Bu hayvanın kötülüğünden sana sığınırım.’ Böyle
demek Allah Teâlâ’nın izniyle yeterlidir. Havlayan bir köpek gördüğünde şöyle
de: ‘Ey insanlar ve cinler
topluluğu! Göklerin ve yerin çeperlerinden , çıkmaya çalışsanız bir sultan
olmaksızın oradan çıkamazsınız*57 Ey Ali! Evinden bir ihtiyaç maksadıyla çıktığında,
Ayete’l-kürsü’yü okumalısın. Bu sureyi okumakla ihtiyacın -Allah Teâlâ’nın
izniylekarşılanır. Ey Ali! Abdest aldığında şöyle demelisin: ‘Allah Teâlâ’nın
adıyla, salât ve selam Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in üzerine
olsun.’ Ey Ali! Geceleyin az da olsa namaz kıl, seherlerde Allah Teâlâ’ya dua
eyle, duan reddedilmez, çünkü Allah Teâlâ şöyle der: ‘Onlar seher vakitlerinde bağışlanma
dileyenlerdir.’458 Ey Ali! Ölüyü yıkamak gerekir. Kim bir ölüyü yıkarsa
kendisine yetmiş kere mağfiret edilir. Bu mağfiretlerden birisi bütün
yaratılmışlara dağıtılsaydı, hepsini kuşatırdı.’
Hz.
Ali diyor ki, bunun üzerine şöyle dedim: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Bir
ölüyü yıkayan kişi ne demelidir?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle
dedi: ‘Ey Rahman! Mağfiret eyle.’ Yıkamayı tamamlayıncaya kadar böyle dua eder.
Ey Ali! Tek başına yolculuğa çıkma, çünkü şeytan yalnızla beraber, iki kişiden
nispeten daha uzaktır. Ey Ali! Bir kişi tek başına yolculuğa çıktığında, sapıtır,
iki kişi de sapıtır, hâlbuki üç kişi bir cemaattir.’ Ey Ali! Yolculuğa
çıktığında vadilerde konaklama. Vadiler yılanların ve yırtıcı hayvanların
mekânlarıdır.’ Ey Ali! Üç kişi bir hayvanın üzerine binmesin. Öyle bir durumda
en öndeki lanetlenmiştir.’ Ey Ali! Kölenin veya cariyenin bir çocuğu olduğunda,
sağ kulağına ezan oku ve sol kulağına kamet getir. Böyle yaparsan şeytan çocuğa
zarar veremez.’ Ey Ali! Hilal gecesi veya ayın yarısının olduğu gece ailene
yaklaşma. Aksi halde (doğacak) çocuğun deliliğe maruz kalır. Hz. Ali şöyle
demiştir: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi! Niçin öyle olur?’ O da şöyle cevap
vermiştir: ‘Çünkü cinler kadınlara en çok ayın ortasında ve hilalin çıktığı
gece musallat olurlar. Delilerin gece yarısı ve hilalin çıktığı gece çığlık
attıklarını görmez misin?’ Ey Ali! Sana bir sıkıntı geldiğinde şöyle demelisin:
‘Allah Teâlâ’m! Muhammed hakkı için ve onun ailesinin hakkı için beni
kurtarmanı istiyorum. Bir şehre girmek istediğinde veya bir köye girmek
istediğinde orayı görünce şöyle de: Allah Teâlâ’m bu şehrin hayrını ve bu şehir
hakkında takdir ettiğin iyilikleri diliyorum. Bu şehrin kötülüğünden ve orada
takdir ettiğin kötülüklerden sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Bu şehrin hayrıyla
beni rızıklandır, kötülüklerinden koru. Beni o şehir halkına sevdir, o şehir
halkının salihlerini de bize sevdir.’
Ey
Ali! Bir yere yerleştiğinde şöyle de: Allah Teâlâ’m! Bizi mübarek bir menzile
yerleştir, Sen yerleştirenlerin en h’ayırlısısın. Böyle dua edersen oranın
hayirlı rızkını yer, kötülüğü ise senden uzaklaşır. Ey Ali! Mürailikten sakın.
Çünkü onun sebebini bilemez, fitnesinden kurtulamazsın.
Ey
Ali! Peştamal takmadan hamama girme, çünkü avret mahalline bakan ve bakılan
kişi lanetlenmiştir. Ey Ali! ‘İşaret parmağına ve orta parmağa yüzük takma, bu
davranış Lut kavminin fullerindendir.’ Ey Ali! İpekli elbise giyme, ipekli
elbise şeytânı çağırır. Ey Ali! Rükû veya secdedeyken Kur’an okuma. Ey Ali!
Tartışmaktan uzak dur, tartışmak amelleri ortadan kaldırır. Ey Ali! Dilenciyi
küçümseme, at üzerinde sana gelse bile istediğini ver. Sadaka dilencinin eline
düşmeden önce Allah Teâlâ’nın eline düşer.’ Ey Ali! Sadakayı erken ver, çünkü
sadakayla beraber bela bulunmaz. Ey Ali! İnsanlara güzel davran. İnsanlara
güzel davranmakla gündüz oruç tutan ve gece ibadet edenlerin derecelerine erersin.
Ey Ali! Öfkeden sakın, şeytan Âdemoğluna en çok öfkelendiğinde hakim olur. Ey
Ali! Mizah ve şakadan sakın, mizah Âdemoğlunun heybet ve vakarını götürür. Ey
Ali! İhlas suresini oku, ihlas suresi fakirliği ortadan kaldırır. Faizden uzak
dur, faizde altı özellik vardır ki üçü dünyada, üçü ahirette ortaya çıkar:
Dünyadakiler, zenginliği yok etmek, yokluğu hızlandırmak ve rızkı yok etmektir.
Ahirette olan özellikleri, hesabın kötü olması, Allah Teâlâ’yı öfkelendirmek,
cehennemde kalmak veya orada yalnız başına kalmaktır. -Kuşku ravidendir.-
Ey
Ali! Evine girerken evdekilere selam ver; evdekilere selam vermek, evin
hayrını artırır. Ey Ali! Fakir ve miskinleri sev ki, Allah Teâlâ da seni
sevsin. Ey Ali! Miskinleri küçümseme, kıyamet günü melekler de seni küçümser.
Ey Ali! Sadaka vermen gerekir, sadaka kötülüğü senden uzaklaştırır. Ey Ali!
Ailenin ihtiyaçlarını cömertçe karşıla ve geçimlerini sağla ki Arş’ın
sahibinden korkmana gerek kalmasın. Ey Ali! Bineğe binince şöyle dua et: ‘Bize
ilcramda bulunan ve İslam’a ulaştıran Allah Teâlâ’ya hamdolsun. O bize Hz.
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem vasıtasıyla hidayet etmiş ve ihsanda
bulunmuştur. Bu bineği bize amade kılan Allah Teâlâ’ya hamdolsun, biz Rabbimize
gidenleriz.’ Ey Ali! Allah Teâlâ’dan kork denildiğinde, öfkelenme; yoksa Allah
Teâlâ kıyamet günü sana kötülük yapar. Ey Ali! Allah Teâlâ kulunun şöyle
demesini sever: ‘Allah Teâlâ’m! Bana mağfiret eyle, günahları senden başka
kimse bağışlayamaz.’ Kul bu sözü söyleyince Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ey
meleklerim! Bu kulum günahları benden başka kimsenin bağışlayamayacağını
bilmiştir, onu bağışladığıma şahit olun.’ Ey Ali! Yeni bir elbise giydiğinde
şöyle de: ‘Allah Teâlâ’nın adıyla; hamd bu elbiseyi bana giydiren ve avret
mahallimi örtüp insanlara muhtaç olmaktan kurtaran Allah Teâlâ’ya olsun.’
Böyle deyince elbise henüz üzerindeyken Allah Teâlâ sana mağfiret eyler.
Ey
Ali! Kim yeni bir elbise giyer ve bir yoksulu veya çıplak bir yetimi
giydirirse, Allah Teâlâ’ya komşu olur, Allah Teâlâ ona eman verir, bu elbise
üzerinde olduğu sürece onu muhafaza eder. Ey Ali! Çarşıya girerken şöyle de: Allah
Teâlâ’nın adıyla; Allah Teâlâ için şahitlik ederim ki, O’ndan başka ilah yoktur.
Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem O’nun kulu ve peygamberidir.’ Bunu
söyleyince Allah Teâlâ şöyle der: ‘insanlar gafil iken kulum beni zikretti,
şahit olun ki kulumu bağışladım.’ Ey Ali! Allah Teâlâ ismini sokaklarda
zikreden bir kulunu beğenir. O kul mescide girdiğinde şöyle der: Allah Teâlâ’nın
adıyla giriyorum; Allah Teâlâ’nın peygamberinin üzerine salât ve selam olsun. Allah
Teâlâ’m! Bana rahmetinin kapılarını aç.’ Çıkarken de şöyle der: ‘Allah
Teâlâ’nın adıyla çıkıyorum, Allah Teâlâ’nın peygamberine salât ve selam olsun. Allah
Teâlâ’m bana ihsanın kapılarını aç.’ Ey Ali! Müezzinin ezan okuduğunu
duyduğunda, sözlerini tekrarla ki müezzinin aldığı sevap sana yazılsın. Ey Ali!
Abdestini bitirdiğinde şöyle de: ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah olmadığına
şahitlik ederim. Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem de O’nun elçisi ve
kuludur. Allah Teâlâ’m! Beni tövbe edenlerden ve temizlenenlerden eyle. Bu
duayı yaptığında annenin seni doğurduğu gündeki gibi günahlarından temizlenmiş
olursun, sekiz cennet kapısı açılır ve ‘dilediğinden gir’ denilir. Ey Ali!
Yemeğini bitirince şöyle de: ‘Hamd beni yediren, içiren ve bizi Müslüman yapan
Allah Teâlâ’ya mahsustur.’ Ey Ali içtiğinde şöyle de: ‘Hamd, bizi suyla içiren Allah
Teâlâ’ya mahsustur. Allah Teâlâ onu merhametiyle tatlı ve içilebilir bir su
kılmış, onu günahlarımız nedeniyle acı ve tuzlu yapmamıştır. Böyle dua eden
biri şakir (şükreden) diye yazılır. Ey Ali! Yalan söylemekten uzak dur, yalan
yüzü karartır, insan yalan söyler, söyler, en sonunda Allah Teâlâ katında
yalancı diye yazılır ve isimlendirilir; insan doğru söyler, söyler, en sonunda
Allah Teâlâ katında dürüst ve doğru sözlü diye isimlendirilir. Hiç kuşkusuz
yalan imandan uzaktır.
Ey
Ali! Kimsenin gıybetini yapma, gıybet oruçlunun orucunu bozar. İnsanların
dedikodusunu yapan kişi kıyamette onların etini yer. Ey Ali! Laf taşıyıcı
olmaktan sakın. Laf taşıyıcılar cennete giremez. Ey Ali! Allah Teâlâ adına
yalan veya doğru yemin etme. Ey Ali! Yeminlerinizi Allah Teâlâ’nın karşısına
koymayınız. Allah Teâlâ yalan yere kendi üzerine yemin edene merhamet etmez,
onu temize çıkarmaz. Ey Ali! Dilini tut, dilini hayra alıştır. Kıyamet günü kul
en çok dilinden dolayı azap görür. Ey Ali! Israrcı olmaktan sakın, ısrarcılık
pişmanlık getirir. Ey Ali! Hırslı olmaktan sakın, hırs babanı (Hz. Adem’i)
cennetten çıkarmıştır. Ey Ali! Hasetten sakın, haset ateşin odunu yemesi gibi
iyilikleri yer. Ey Ali! İnsanlan güldürmek üzere yalan söyleyene yazıklar
olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun! Ey Ali! Misvak kullanman gerekir;
misvak ağzı temizlerken Rabbin rızasını kazandırır, dişleri parlatır. Ey Ali!
Dişlerini temizlerken parmaklarını kullanarak temizlemelisin. Meleklere en
nahoş gelen şey bir kulun ağzında yemek görmektir.
Hz.
Ali şöyle demiştir: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi ‘Âdem Rabbinderı kelimeler alıp tövbe etti’459 ayetinde kastedilen nedir?’ O
kelimeler nelerdir?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiştir: ‘Allah
Teâlâ Adem’i Hint toprağına, Havva’yı Cidde’ye, yılanı İsfahan’a, İblis’i
Bisan’a indirdi. Cennette yılan ve tavustan daha güzel bir şey yoktu. Yılanın
üzerinde katırda olduğu gibi çizgiler vardı. İblis onun arasına girdiğinde,
Âdem’i kandırmış, aldatmış, Allah Teâlâ da yılana gazap etmiş, güzelliğini
kendisinden alarak şöyle demiştir: ‘Senin rızkını topraktan vereceğim! Karnın
üzerinde toprak üzerinde yürüyeceksin. Sana merhamet edene Allah Teâlâ merhamet
etmeyecektir. Allah Teâlâ tavus kuşuna da gazap etmiş, İblis’in ağaca gitmesine
kılavuzluk ettiği için ayaklarını mesh etmiştir. Âdem yüz sene başını göğe
kaldırmaksızın hatasına ağlayarak kalmıştır. Bu esnada mahzun bir şekilde
oturmaktaydı. Allah Teâlâ Cebrail’i kendisine göndererek şöyle demiştir: ‘Ey
Âdem! Allah Teâlâ sana selam ediyor ve sana şöyle diyor: Seni iki elimle
yaratıp ruhumu üflemedim mi? Meleklerim sana secde etmedi mi? Seni kulum Havva
ile nikahlamadım mı? Bu ağlama da nedir öyle?’ Âdem şöyle cevap vermiş: ‘Ey
Cebrail! Beni ağlamaktan uzak tutacak nedir ki? Ben Rabbime komşuluktan
uzaklaştırıldım.’ Cebrail şöyle demiş: ‘Ey Âdem! Şu kelimeleri söylersen Allah
Teâlâ günahına mağfiret edip tövbeni kabul eder.’ Hz. Âdem ‘Onlar nelerdir?’
diye sorunca, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle cevap vermiş: ‘Allah
Teâlâ’m! Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ve onun ailesinin hakkı için
senden isterim. Allah Teâlâ’m! Seni tenzih ederim, sana hamd ederim. Bir
kötülük işledim, nefsime zulmettim, günahları senden başkası bağışlayamaz, sen
merhamedilerin en hayırlısısın. Allah Teâlâ’m! Seni tenzih ederim, senden başka
ilah yok! Bir kötülük işledim, kendime zulmettim. Benim tövbemi kabul et çünkü
tövbeleri kabul eden ve merhamet eden sensin. Allah Teâlâ’m! Sana hamdederim,
senden başka ilah yok. Bir kötülük işledim, kendime zulmettim, mağfiret eyle,
mağfiret edenlerin en hayırlısısın. İşte Âdem’in kelimeleri bunlardı.’
Ey
Ali! Ev yılanlarına dokunmanı yasaklarım; yassı ve kuyruğu kesikler hariç!
Onlar iki şeytandır. Yolunda yılan gördüğünde, üç kez ‘yolumdan çık’ demeden
onu öldürme; dördüncüyü söyledikten sonra öl-
dürebilirsin.
Ey Ali! Yolda bir yılan gördüğünde, onu öldür. Ben cinlere yolda yılan
suretinde görünmemeleri şeklinde şart koştum. Kim yılan suretinde görünürse,
kendisini ölüme atmış demektir: Ey Ali! Dört özellik bedbahtlık özelliğidir:
Göz katılığı, kalp katılığı, uzun emel ve dünya sevgisi! Ey Ali!
Dört.özellikten seni sakındırırım: Kuvvetli haset, hırs, yalan ve öfke. Ey Ali!
İnsanların en kötüsünün kim olduğunu sana bildireyim mi?’ Şöyle dedim: ‘Evet,
ey Allah Teâlâ’nın peygamberi, bildir!’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
‘tek başına yolculuk yapan, misafirine cimrilik yapan ve kölesini döven
kişidir’ dedi. Ardından ekledi: ‘Bütün bunlardan daha kötüsünü bildireyim mi?’
‘Bildir ey Allah Teâlâ’nın peygamberi’ dedim. ‘Bütün bunlardan daha kötüsü
kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden emin olunmayan kişidir’ dedi. Ey
Ali! Cenaze namazı kılarken şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! bu senin kulun ve
kulunun oğludur. Henüz bir şey değilken yaratılıştaki hikmetin ona işlemiştir.
O sana misafir gelmiştir, sen onun yerleşeceği en hayırlı menzilsin. Allah
Teâlâ’m! Onun delilini ortaya koy, peygamberine kat, sabit bir sözle onu sabit
kıl. O sana muhtaç iken Sen kendisinden müstağnisin. O, ‘Allah Teâlâ’dan başka
ilah yoktur’ diye kelime-i şehadet getirirdi. Onu bağışla, merhamet eyle,
sevabından „ mahrum kılma, bizi ondan sonra fitneye düşürme. Allah Teâlâ’m!
Temiz birisiyse temizliğini artır, hatalıysa günahlarını bağışla.’
Ey
Ali! Bir kadının cenaze namazını kılınca şöyle dua et: ‘Allah Teâlâ’m! Sen onu
yarattın, onu sevdin, onun sahibisin, gizlisini ve açığını bilensin. Biz
şefaatçi ve duacı olarak sana geldik. Bu kadını bağışla, merhamet et, ecrinden
mahrum bırakma, bizi onun ardından fitneye düşürme.’ Çocuğun namazını kılınca
şöyle dua et: ‘Allah Teâlâ’m! Onu anne ve babasının takipçisi yap, o ikisine
sabır ver, çocuğu onların öncüsü kıl, onlara nur ver. Bu çocuğu onlar için nur
kıl, anne-babasını cennete koy, onları çocuğun ecrinden mahrum bırakma.’ Ey
Ali! Abdest alırken şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! Abdesti tam almayı, mağfiretini
tam elde etmeyi diliyorum.’ Ey Ali! Mümin kul kırk seneyi yaşadığında, Allah
Teâlâ onu üç beladan emin kılar: Delirme, cüzzam ve abraş hastalığı. Altmışa
geldiğinde, ahirete yüz dönmüştür artık. Altmıştan sonra Allah Teâlâ ona
sevdiği işlerde kendisine yönelmeyi nasip eder. Yetmişe geldiğinde, gök ehli
ile yeryüzündeki Salihler onu severler. Seksene geldiğinde, iyilikleri yazılır,
günahları silinir. Doksana geldiğinde, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.
Yüz yaşına geldiğinde, onun adı gökte ‘Allah Teâlâ’nın yerdeki esiri’ diye
yazılır.
Ey Ali! Tavsiyemi dinle, sen Hakk üzeresin, Hakk da seninle beraberdir.
Salihlerin Tavsiyeleri
Bir adam Zünnûn’a şöyle demiş: ‘Vallahiben
seni sevmiyorum.’ Ziinnûn şöyle karşılık vermiş: ‘Allah Teâlâ’yı tanıyorsan bu
sana yeter, O’nu tanımıyor ve bilmiyorsan O’nu tanıyan birisini ara ki, seni Allah
Teâlâ’ya ulaştırsın. Ondan Efendinin yasaklarına nasıl uyacağını öğrenirsin.’
Zünnûn’un söylediğinin benzeri bir arkadaşımızla aramızdaki konuşmada ortaya
çıkmıştı. Arkadaşım Abdullah b. el-Üstad el-Mebrurî salihlerin büyüklerinden
birisiydi. Bir kardeşi vardı öldü. Rüyasında kendisine şöyle demiş: ‘Allah
Teâlâ sana nasıl davrandı?’ Şöyle cevap vermiş: ‘Beni cennetine yerleştirdi,
orada yiyorum içiyorum, hurilerden istifade ediyorum.’ Şöyle dedim: ‘Sana bunu
sormuyorum, ben sana ‘rabbini gördün mü?’ diye soruyorum.’ Şöyle demiş: ‘O’nu
ancak tanıyan görebilir.’ Sonra uyanmış, bineğine binmiş, İşbiliye’de yanımıza
gelerek rüyayı anlatmış ve şöyle demişti: ‘Sana geldim ki bana Allah Teâlâ’yı
tanıtasın.’ Bir yaratılmışın keşif ve müşahede yoluyla -nazarî deliller yoluyla
değilbilebileceği şekilde Allah Teâlâ hakkında marifet elde edinceye kadar yanımızda
kaldı. Ariflerden birisi şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ’nın kitabında nitelediği
kimselerle beraber ol ve onlardan ayrılma. Onlar takva ehli ve Allah Teâlâ’nın
mertebesine yakın kimselerdir. Umulur ki bu sayede göklerin melekûtuna
yükselir, Ebrar ile oturan ve hayırlı kimselerle ünsiyet eden biri olursun.
Takvada kararlı ve azimet sahibi olursan kurtuldun demektir; daha doğrusu
ömrünün kalan kısmında kurtuluşa erdin demektir.’ Alimlerden birisi şöyle
demiştir: ‘Dünyada ahiret için azık topla! Dünyadaki en hayırlı azık takvadır,
iyilikler peşinde koş, derecelerde ömrün sona ermeden önce yarış içinde ol!
Tavsiye
Alimlerden birisine ‘tavsiyede bulun’
denilince, şöyle demiş: Aralarında aldatıcı bir üslupla süslü sözlerle konuşup
zorlamalı davrananlardan uzaklaş. Onlar konuştuklarında birbirlerini
aldatırken kalpleri kin, nefret, haset, kibir, hırs, tamah, buğz, düşmanlık,
tuzakla doludur. Onların dindarlıkları taassuptur, inançları iki yüzlülük,
amelleri riyadır. Onlar dünya arzularını tercih ederler ve sadece dünyayı talep
ederler, böyle bir şeyin imkânsızlığını bildikleri halde dünyada ebedi kalmak
isterler. Bu itibarla yiyemeyeceklerini toplar, oturamayacakları binaları
yapar, ulaşamayacakları şeyleri arzular, haram kazanır, günahlara harcar,
iyiliğe mani olur, yasaklanmışın peşinden koşarlar.
Tavsiye
Yusuf b. el-Hüseyin’in şöyle dediği
aktarılmıştır: ‘Yanından ayrılırken Zünnûn’a şöyle sordum: ‘Kimle oturup
kalkayım?’ Cevap verdi: ‘Kendisini gördüğünde Allah Teâlâ’yı hatırlatan biriyle
oturup kalkmalısın. O kişinin heybeti içine yerkşir, onunla konuşmak senin
amelini artırır, onun ameli ise dünyayı gözühde değersizleştirir. Yakınındayken
Allah Teâlâ’ya asi olmazsın. Sana diliyle değil, davranış ve hal diliyle
tavsiyede bulunur. Seni yönlendirdiği işi kendisi terk etmiştir. Yani o
(müktesep) erdemlerden uzaklaşmıştır. Çünkü insan halinin gerektirdiği iyi bir
amel üzere bulunur, seni ise sözüyle halinin gerektirmiş olduğu başka bir amele
yönlendirebilir. O esnada kendi vakti ise seni yönlendirdiği ameli işlemeyi
gerektirmez. Bu sebeple diliyle onu yapmanı ister, yani fiillerinin düzgün
olmasını talep eder. Bu durum ‘insanlara iyiliği emredersiniz’460 ayetinin anlamıdır; burada herhangi
bir iyilik belirtilmemiştir. ‘Kendinizi unutursunuz, siz kitabı
okuyorsunuz, düşünmez misiniz?’461
Hz. İsa'dan Gelen Bir Tavsiye
Hz. İsa şöyle der: ‘Ey İsrail
oğulları biliniz ki, ahiret karşısında dünya; battığı yer karşısında güneşin
doğduğu yere benzer. Güneşin doğduğu yere yöneldikçe battığı yerden
uzaklaşırsınız. Battığı yere yöneldiğinizde, doğduğu yerden uzaklaşırsınız.’
Hz. İsa salih ameller işleyerek ahirete yaklaşsınlar diye onlara böyle
tavsiyede bulunmuştur.
Tavsiye
Bir alim şöyle tavsiyede bulunmuştur:
‘Sapıtan ve taşkınlıklarında körleşenler gibi olmayın. Onlar daveti duymaz,
çağırana icabet etmezler. Onları sürekli ahiretten yüz çevirirken, arkalarını
dönerken ve uzaklaşırken görürsün. Onlar topukları üzerinde gerisin geriye
dönenlerdir. Onlar dünyaya kendilerini bütünüyle verir, leşin etrafındaki
köpelder gibi, dünya karşısında köpeklik ederler. Onlar şehvedere kapılır,
namazı terk eder, öğüt dinlemez, hatırlatma kendilerine fayda vermez. Bu nitelikteki
birisinin bir süre mühlet verilmiş olduğu aşikârdır. Onlar belli bir süre
nimedenir, ardından ölüm onları Hakka ulaştırır. Başka bir ifadeyle isteyerek
veya istemeyerek de olsa, ölüm onların yaptıklarını izhar eder, sevdiklerini
isteksizce bırakır, topladıklarını başkalarına terk ederler. Miras
bıraktıkları malı ise adamın eşi veya oğlunun eşi veya damadı veya miras sahibi
olan başka birisi harcarken vebal onların üzerinde kalır. Kıyamet günü
çocuklarının önünde ayağa kalktığında pişmanlık duyar. Böyle insanlardan
olmaktan sakının. Siz dünyalarını ahirederi için yaşayan kimselerden olunuz. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiştir: ‘Ruhları en yüce mahale bağlanmış
olan bedenlerle dünyaya eşlik edin.’
Salih bir adam birisine tavsiyede
bulunurken şöyle demiş: ‘O’ndan uzak kaldığını düşünme. Öyle düşünürsen
aldanmış olursun.’ Bunun üzerine kendisine şöyle denilmiş: ‘Nasıl olmaz ki bu?’
Şöyle cevap vermiş: ‘Hileye maruz kalan, O’nun ihsanlarına bakandır. Böyle bir
insan ihsanlarına bakarken O’na bakmaktan geri durur.’ Sonra şöyle demiş:
‘insanlar sebebe bağlanırken sıddîklar sebeplerin sahibine ve velisine
bağlanmıştır.’ Sonra şöyle demiş: ‘Onların ihsanlara bağlanmasının alameti,
talep ettikleri lütuflardır. Sadık insanın kalbinin ihsanları veren Hakka
bağlandığının alameti, ihsanlar üzerine dökülürken Allah Teâlâ’ya yönelerek
onlardan müstağni kalabilmesi ve uzaklaşabilmesidir.’ Şöyle demiştir: ‘İçinde
bulunduğun anda Allah Teâlâ’ya itimat etmelisin; haline itimat etme.’ Şöyle
demiştir: ‘İyi düşün, böyle bir davranış tevhidin özüdür.’
Ruhani ve Nebevi Bir Tavsiye
Hz. İsa arkadaşlarından birisine
tavsiyede bulunurken şöyle demiştir: ‘Dünyaya karşı sağır ol, yüzünü ölüme
çevir; kendini hastalığın zayıf düşürdüğü bir hasta kabul et.’ Ölümü çokça an,
çünkü ölüm mümine öyle bir iyilik getirir ki, onun ardında kötülük bulunmadığı
gibi başka bir hayır da yoktur.
Tavsiye
Zünnûn şöyle demiştir: ‘Uç şey iman
alametidir: Kalbin Müslümanların çektiği musibetlerden dolayı üzülmesi,
iyiliklerine vesile olmak üzere onlara bolca tavsiyede bulunmak, kendisini
tanımasalar ve sevmeseler dahi insanları maslahata ve menfaatlerine
yönlendirmek!’ Ahmed b. Ahmed b. Seleme şöyle demiştir: ‘Zünnûn bana şöyle
tavsiyede bulunmuştur: ‘insanların ayıbıyla ilgilenirken kendi ayıbından habersiz
kalma. Onların üzerine gözetmen olarak gönderilmedin.’ Sonra şöyle demiştir: ‘Allah
Teâlâ’ya en sevgili gelen kul kendisinden en çok bilgi alandır, insanın aklının
tamlığının ve tevazu sahibi olmasının delili sözü dinlemesidir, daha önce onu
bilse bile dinler, süratle hakikati kabul eder; kendisinden aşağı mertebedeki
birisinden gelse dahi kabul eder, kendisine geldiğinde -nefsine rağmenhakikati
ikrar eder.’
Bir Rahibin Müslüman Bir Arife
Tavsiyesi
Bir arif manastırında ibadete
çekilmiş bir rahiple karşılaşmış, oturmuş ve sohbet etmiş. Dışarıdan ‘Rahip’
diye bağırdığında, rahip başını çıkartarak ‘kim o?’ diye karşılık vermiş. Adam
‘Hemcinsin olan bir Âdem’ demiş. Rahip ‘Ne istiyorsun?’ diye sorunca, şöyle
demiş: ‘Allah Teâlâ’ya giden yol nasıldır?’ Rahip şöyle demiş: ‘Arzularına
karşı koyacaksın.’ Arif ‘En hayırlı yiyecek nedir?’ diye sorunca, rahip ‘takva’
diye cevap vermiş. Adam ‘insanlardan uzaklaşarak bu manastıra niçin yerleştin?’
diye sorunca şöyle demiş: ‘Kalbim adına onların fitnelerinden korktum, aklımı
onların kötü arkadaşlığından dalaletten kurtarmak istedim, nefsimi de onları
idare etmenin güçlükleri ve kötü fiillerine karşı rahata erdirmek istedim. Rabbimle
huzur halinde bulundum ve onlardan uzaklaşarak rahatladım.’ Arif şöyle demiş:
‘Ey Mesih’in takipçilerinden olan insan! Rabbiniz ile olan ilişkinizi nasıl
buldun? Lütfen sözünü süslemeden ve karmaşık cümleler kurmadan bana en doğru
sözü söyle.’ Rahip bir süre susmuş ve düşünmüş, ardından şöyle demiştir:
‘Olabilecek en kötü şekildedir.’ Arif‘nasıl olur?’ deyince, rahip cevap vermiş:
‘Allah Teâlâ bize bedenlerimize karşı katı olmayı, nefislerimizle mücadele
etmeyi, gündüz oruç tutmayı, gece ibadeti, insan yaratılışına yerleşmiş
şehvetleri terki, insana egemen arzuya karşı koymayı, insana musallat olan
düşmanla savaşmayı, geçimsizliği ve huysuzluğu bırakmayı, sıkıntı ve güçlüklere
karşı sabretmeyi emretti. Bütün bunlara rağmen sevabı ve ödülü geciktirerek
ölümden sonraya, ahirete bıraktı. Hâlbuki yol uzun, yoldaki dikenler çok,
hayret var, umutsuzluk korkusu var. Rabbimizle ilişkimizde ortaya çıkan haller
bunlardır. Ey Muhammed’in tâbileri! Siz Rabbiniz ile ilişkinizi nasıl
buldunuz?’
Arif şöyle demiş: ‘Rabbimiz bize en
güzel ve en iyi şekilde davrandı.’ Rahip sormuş: ‘Nasıl davranmıştır, bir
anlat bana?’ Arif şöyle demiş: ‘Rabbimiz bize amele başlamazdan önce büyük bir
peşinat vermiştir, sayılamayacak türde hayır ve lütuflar, ihsanlar ve
mevhibeler vermiştir. Biz O’nun karşısında amellere başlamazdan farklı ihsan
ve nimetler lütfetmiştir. Bu itibarla gecemiz ve gündüzümüz farklı nimet ve
ihsanlarda geçmiştir. Bunların bir kısmı alışagelmiş peşin nimetler iken bir
kısmı kazanma yoluyla elde edilen nimetlerdir.’ Rahip şöyle demiş: ‘Rab bir
iken size başkalarından ayrı olarak niçin böyle davrandı ki?’ Arif şöyle demiş:
‘Nimet ve ihsana gelirsek, Allah Teâlâ’nın ihsan ve lütufları geneldir ve
herkese gelmiştir. Burada bize mahsus olan, Allah Teâlâ’ya karşı inancımızda
hüsnüzan sahibi olmamız, doğru düşünce, hakikati ikrar etmek, O’na teslim ve
O’ndan razı olmaktır. Allah Teâlâ iman ederek teslim olmayı, O’na boyun eğmeyi,
amel ve muameledeki dürüstlüğü nasip ettiği için hakikatlerin bilgisine
muvaffak kılındık. Ameldeki dürüsdük derken kastettiğim nefsin muhasebesi, yola
ve gereklerine bağlanmak, gaybden ortaya çıkan hallerin tasarruflarına
kapılmamak, kalbe an be an gelen ruhani vahiy, ilham ve düşünceleri sürekli
kontrol etmektir.’
Rahip şöyle demiş: ‘Daha fazla
açıklama yap, yaptıkların çok güzel tavsiyeler! Bu devirde kimseden benzerini
duymadım.’ Arif şöyle demiş: ‘Daha fazla açıklama yapacağım, söylediklerimi
dinle, dinlediğini anla, anladığını idrak et. Allah Teâlâ kendisini topraktan
yaratırken insan öncesinde zikre şayan bir şey değildi. Sonra Allah Teâlâ onun
neslini sağlam bir yere atılan kokuşmuş bir su olan meniden meydana
getirmiştir. Onu dokuz ay boyunca halden Hakk geçirdikten sonra en sonunda
sağlıklı bir bünye, tam bir suret, düzgün bir boy ve salim duyularla birlikte
yeryüzüne çıkardı. Sonra onu iki sene boyunca saf bir süt ile beslemiştir. O
süt içenler için hoş ve tadı bir süttür. Ardından türlü lütuflarıyla insanı
büyütmüş, yetiştirmiş ve geliştirmiştir. En sonunda olgunluğa ulaşmış ve istiva
haline kavuşmuştur. Ardından ona hikmet ve bilgi vermiş, sonra arınmış bir
kalp, inceyi duyan bir kulak, keskin bir göz, leziz bir zevk, hoş kokuyu alan
burun, yumuşak bir dokunma duyusu, konuşan bir dil, sahih bir akıl, iyi bir
kavrayış, duru bir zihin, temyiz ve fikir kuvveti, irade, meşiyet ve ihtiyar
ihsan etmiştir. Bunun yanı sıra itaatkâr organlar, yapan eller ve koşan ayaklar
vermiştir. Sonra ona beyan ve fesahat öğretmiş, kalemle yazı yazmayı, işleri,
harfi, ekin ve ziraatı, alışverişi, geçimi için çalışmayı, türlü menfaatler
peşinde koşmayı, evler edinmeyi, izzet ve otorite peşinden koşmayı, emretmek,
yasaklamak, başkanlık, yönetme, siyaset etmek gibi özellikler ve kabiliyetler
vermiştir. Yeryüzündeki bütün canlı, bitki ve madenleri ona amade kılmış, insan
bütün bunların üzerinde bir efendi gibi hüküm veren, belirli bir süreye kadar
onlarda tasarruf edip yararlanan bir hükümdar ve sahip olarak
görevlendirilmiştir.
Allah Teâlâ ihsan ve fazlından daha
çok vermek istemiş, cömertlik ve ihsanı nedeniyle bütün bu verdiklerinden daha
üstün ve şerefli olan başka bir nimetini kendisine ihsan etmek
istemiştir. Söz konusu nimet türü, meleklerine ve cennet ehli olan özel
kullarına ihsan etmiş olduğu ebedi nimettir. O nimete herhangi bir eksiklik
katışamayacağı kadar onun kesintiye uğraması mümkün değildir. Hâlbuki dünya
nimeti umutsuzlukla karışmış, onun lezzetleri acılarla, mutlulukları hüzünle,
ferahı gamla, rahatı yorgunlukla, izzeti zilletle, duruluğu kirle, zenginliği
yoksullukla, sağlığı hastalıkla katışmıştır. Binaenaleyh dünya ehli orada nimet
görürken azap çeker, güvendeyken aldanır, keremliyken zayıf düşer. Onlar
mutmain olmaksızın korkarlar, emniyet bulmaksızın endişe içerisinde kalırlar,
birbirine zıt şeyler arasında gidip gelirler. Bu zıtlıklara misal olarak ışık
ile karanlık, gece ile gündüz, yaz ile kış, sıcak ile soğuk, yaşlık ile
kuruluk, susuzluk ile kanmak, açlık ile tokluk, uyku ile uyanıklık, rahadık ile
yorgunluk, gençlik ile yaşlılık, güç ile zayıflık, hayat ile ölüm vb. hususları
verebiliriz. Dünya ehli bu zıüar arasında gider gelir, bunlara maruz kalır,
kendilerinden geçmiş bir halde bu zıdıklar arasında kalabilirler.’
‘Ey rahip! Benim Rabbim insanları
lezzetlerle karışık acılardan ve böyle işlerden kurtarmak, onları umutsuzluğun
bulunmadığı bir nimete, elemin bulunmadığı hazza, hüznün bulunmadığı
mutluluğa, gamın bulunmadığı feraha, zilletin bulunmadığı izzete, zafiyetin
bulunmadığı keramete, yorgunluğun bulunmadığı rahatlığa, kirin bulunmadığı duruluğa,
korkunun bulunmadığı emniyete, yoksulluğu olmayan zenginliğe, hastalığı
olmayan sıhhate, ölümü olmayan hayata, yaşlılığı olmayan gençliğe, ehli
arasında kuşkunun bulunmadığı dostluğa taşımak ve geçirmek istemiştir. Oraya
geçince onlar karanlığın katışmadığı nurda, uykunun giremediği uyanıklıkta,
gafletin olmadığı zikirde, bilgisizliğin olmadığı bilgide, düşmanlık, haset ve
gıybetin bulunmadığı ehli arasındaki sadakat ve arkadaşlıkta bulunurlar. Onlar
birbirine bakan döşekler üzerinde güvenli ve mutmain bir şekilde kardeş olarak
yerleşirler; sonsuza kadar böyle devam eder. İnsan bu özel karanlık mizaca
sahip olduğu sürece -ki bu mizaç, ahiret diyarına, duru sıfat ve ezeli hallere
layık olmayan unsurlardan meydana gelen kir ve pisliklerin bulunduğu bir
yerdirilahi inayet ezeli hikmetiyle onu başka bir yaratılışla yaratmayı murat
etmiş ve gerektirmiştir. Bir ayet-i kerimede ‘Siz ilk
yaratılışı öğrendiniz, hatırlamıyor musunuzP*462 denilir. Ahiret yaratılışı
-birincisi misalsiz olduğu gibiherhangi bir misale göre olmayan bir
yaratılıştır. Onlar ahiret yaratılışında büyük ve küçük abdest ihtiyacı
hissetmezler, kendilerinden bir fazlalık çıkmaz. Onların yiyecek ve gıdalarının
fazlaları, ter şeklinde dışarıya çıkar. O ter misk kokusundan daha hoş ve daha
güzeldir. Bu yaratılış nerede, öteki yaratılış nerede? Dünyadaki mizaç nerede,
ahiretteki mizaç nerede? Bununla beraber o yaratılış da, tabiî, karışımları
itidal ve düzenli olan bir yaratılış ve mizaçtır. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Bilmediğiniz
şeylerde sizi inşa ederiz.’463 Başka bir ayette ‘Allah
Teâlâ ahiret yaratılışını inşa edendir’464 denilir. Allah Teâlâ bu sebeple
peygamberlerini kullarına gönderdi. Onlar kullan bu hususa yönlendirir,
kulları ahirete davet ve teşvik eder, ahiret yoluna yönlendirir, kendisine varmamdan
önce ahiret yurdu için hazırlık yapmalarını öğüderler. Böylece dünya
şehvederinden ve hazlarından ayrılmak onlara kolay gelir. Aynı zamanda dünyanın
güçlükleri, sıkıntı ve musibederi onlara kolay gelir. Bu kolaylık, onların
dünyadan sonra gelen ahireti umut etmelerinden kaynaklanır. Ahiret hayatını
yitiren kişi, hiç kuşkusuz, apaçık bir hüsrana uğramıştır.’
Arif şöyle demiş: ‘Ey rahip!
Rabbimizle ilişkimiz hakkında biz böyle düşündük ve buna iman ettik. Bu inanca
göre, dünyadaki hayatımız güzelleşti, dünyayı değersiz görmemiz bize kolay
geldi, onun şehvetlerini terk etmek mümkün oldu, ahiret yaratılışını ve ahiret
hayatını talebimiz güçlendi, bu konuda hırsımız pekişti, ibadetin güçlüğü bize
kolay geldi. Biz ibadet ederken bir güçlük hissetmiyoruz. Aksine ibadeti bir
nimet, keramet, övünç ve şeref kabul ediyoruz. Allah Teâlâ bizi kendisini
zikretmeye ehil kılmış, kalplerimizi buna yönlendirmiş, gönüllerimizi açmış,
gözlerimizi nurlandırmıştır. Böylelikle Allah Teâlâ bize türlü nimederi ve
ihsanlarıyla tanınmış ve kendisini bildirmiştir.’ Rahip şöyle demiştir: ‘Allah
Teâlâ bu yapağın güzel tavsiyeler nedeniyle sana hayır ve ihsan versin.’
Tavsiye ve Nasihat
Zünnûn şöyle demiş: ‘Dünya işlerinde
akıllı ve zeki iken ahiret işlerinde ahmak olan biri zekâ ve akıl sahibi
sayılmaz. Hilim gösterilmesi gereken yerde sefih davranan, tevazu izhar
edilmesi gereken yerde kibirli olan akıllı değildir. Tabiatına ait işlerde ve
yerlerde arzusunu yitiren, hakikat söylendiğinde öfkelenen veya akıllı insanın
ardından koştuğu şeyi değersiz gören veya zeki insanların değersiz gördüğü bir
işin peşinden koşan, Allah Teâlâ’nın verdiği çokluğu az gören veya nefsinden
meydana gelen az ölçüdeki şükrü çok gören kişi de akıllı değildir. Başkasından
insaf talep ederken başkasına insaf göstermeyen akıllı değildir. İtaat etmesi
gereken yerde Allah Teâlâ’yı unutan ve muhtaç olduğu zaman da O’nu hatırlayan
akıllı değildir. Bilgi toplayıp öğrenen fakat onu öğretirken arzusuna uyan kişi
de akıllı değildir. Allah Teâlâ’ya karşı hayâsı az olan kişi veya nimeti izhar
ederken şükürden gafil kalan kişi, mücahede ederken aciz kalan kişi akıllı
değildir. O aciz kalırken onun düşmanı kendisiyle mücadelede sabırlı ve
dirençlidir. Merdiğini elbise edinip de edebini merdiği edinmeyen ve takvayı
elbise edinmeyen akıllı değildir. Bilgi ve marifetini bir zerafet ve kendi
meclisinde ziynet yapmayan akıllı değildir.’ Sonra şöyle demiştir: ‘Allah
Teâlâ’dan bağışlanma dilerim! Söz çoktur. Sözü kesmezsen söz bitmez.’ Ayağa
kalkıp şunları söylemiş: ‘Üç şeyden yoksun kalmayın: Din işlerinizde imana göz
kulak olun, ahiret için dünyadan azıklanın, emrettiği ve yasakladığı hususlarda
Allah Teâlâ’dan vardım isteyin.’
Lokman'm Tavsiyesi
Hz. Lokman oğluna şöyle demiştir:
Alimlerle otur, onların dizlerine yapış. Ölü bir toprağı göğün yağmuruyla
canlandırması gibi, Allah Teâlâ da ölü kalpleri bilgi nuruyla canlandırır.
Alimlerle tartışmaktan sakın, çünkü hikmet gökten saf ve duru bir halde inmiş,
insanlar kendisini öğrendiklerinde nefislerinin arzusuna çevirmiş ve
yönlendirmişlerdir.’
Hikmet Tavsiyesi
Zünnûn el-Mısri’nin şöyle dediği
aktarılmıştır: ‘İnsanların ayıplarına bakan nefsinin ayıplarından habersiz ve
kör kalır. Firdevs ve cehennemle ilgilenen, dedikoduyla meşgul olmaz artık.
İnsanlardan kaçan, şerlerinden kurtulur. Kim fazlaya şükrederse ona ilave
edilir.’ Birisi şöyle demiştir: Dünyayı talep edip arzularına karşı haris ve
tâmahkâr olan bir alim, başkasım tedavi edip kendini hasta eden doktora benzer.
Öyle bir doktordan hayır ve iyilik umulmaz. Kendisi hastayken başkasına nasıl
şifa verebilir ki?’
Sahih Bir Tavsiye
Allah Teâlâ’yı bilen velilerden
birisine ‘günahın sebebi nedir?’ diye sorulunca şöyle cevap vermiş: ‘Günahın
sebebi bakıştır. Bakıştan da ;lk bakış kastedilir. İlk bakış insanı
Allah Teâlâ’ya yönlendirirse günah olmaz; yönlendirmezse kuruntularla karışır
ve şehvet ortaya çıkar. Bütün bunlar organlarda ortaya çıkmayan bâtında ve içte
var olmalarından sonradır.
Şehvet karşılanırsa karşılanır; aksi
halde kendisinden talep doğar. Talep meydana geldiğinde, kendisinden fiil
ortaya çıkar.’
Tezkire
Bu tezkirede nebevi bir tavsiye
vardır; Hz. İsa İsrail oğullarına öğüt verirken bir defasında şöyle demiş: ‘Ey
alimler ve fakihler! Ahiret yoluna yönelmişsiniz, fakat oraya doğru
yürümüyorsunuz. Cennete giriyorsunuz, fakat kimsenin sizi yönlendirmesine
müsaade etmiyorsunuz. Cahil insan alimden daha mazur olsa bile, hiçbirinin
mazereti yoktur.’ Salih bir insan şöyle demiştir: ‘Dünya işleriyle meşguliyeti
terk eden zahit, sevgide insaflı olan ve insanların haklarını yerine getiren tevazu
sahibidir. Öfkesini yutup sıkıntıya tahammül eden ve sabrı düstur edinen, hilim
sahibidir. Adalete yapışıp boş sözleri terk eden, konuşması veciz olup onu
ilgilendirmeyen işleri bırakan, bütün işlerinde ölçülü davranan insan
akıllıdır. Allah Teâlâ’ya yaklaştırıcı işlere kendini adayan, dünyanın
meşguliyederinden yüz çeviren ise çok yememelidir. Doyarsa tembelleşir, daha
fazla yerse hastalanır. Öyle biri de abiddir.’
Tavsiye
Bir arkadaşı kendisine ‘bize
tavsiyede bulun, umulur ki Allah Teâlâ senin tavsiyen sayesinde, bize fayda
verir’ dediğinde salih bir insan Allah Teâlâ’nın kullarına şöyle tavsiyede
bulunmuştur: ‘Bütün eşyaya karşı Allah Teâlâ’yı tercih edin, kendi aranızda ve Allah
Teâlâ ile ilişkilerinizde doğru ve dürüst olunuz. Allah Teâlâ’yı bütün
kalbinizle sevin, O’nun kapısına yapışın, O’nunla meşgul olun. Ölümü bir yastık
edinin; uyuduğunuzda bir yastık gibi başınızın altına koyun, uyandığınızda ise
gözünüzün önüne koyun. Dünyaya hiçbir ihtiyacınız yokmuş gibi hareket edin.
Ahiret sizin için kaçınılmazdır. Dillerinizi koruyun, günahtan sakının! Sadece
Rabbinizle iftihar edin. Allah Teâlâ’nın halis kulu olun ki, selamete eresiniz
ve insanlar sizden selamete kavuşsun. Böyle olunca, Allah Teâlâ’nın nimetine
ulaşmış olursunuz.’ Sonra şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ’dan bağışlanma dilerim!
Söz dünyada tatlı olsa bile ahirette büyük sorumluluk getirecektir.’ Sonra
şöyle eklemiştir: ‘Sadık olanlara doğrulukları sorulacaktır. Bu söylediklerim
yeterlidir.’
Hz.
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e Ait Bir Tavsiye
‘Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem Ebu Hureyre’ye bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bu
tavsiyelerden manalara delalet eden harfleri kendisiyle inşa ettiğim kalemime Allah
Teâlâ’nın yazdırdığı kısmını zikredeceğim. Önce benim için lambayı yakan
hizmetçiye hitap ederek şunları söyledim. O lambayı yakmıştı, ben de Allah
Teâlâ’nın gönlüme ilka ettiği ilahi sırları ve rabbani marifetleri yazabildim:
Lambayı
yak, belki görebilirim Varaklara yazılmış manaları düzenlerim
Onun
hizmetini yapanlar
Onun
hallerinden haber verirler
Haddi
olmayan ve sınırlanmayan harfler içerisinde
Manaları
düzenli bir şekilde gözlere görünür
■
Ulvi kalem suretini yazar
Benim
elimde kalem bulunduğu sürece
Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiştir: ‘Ey Ebu Hureyre! Abdest alınca
şöyle de: ‘Bismillah-ve’l-hamdülillah (Allah Teâlâ’nın adıyla, hamd Allah
Teâlâ’ya mahsustur).’ Böyle söylediğinde halaza melekleri o abdestten ayrılıncaya
kadar senin adına sevap yazarlar. Ey Ebu Hureyre! Yemek yerken ‘Bismillah
ve’l-hamdülillah (Allah Teâlâ’nın adıyla, hamd Allah Teâlâ’ya mahsustur) de.
Hafaza melekleri yemek senden ayrılıncaya kadar sürekli senin için iyilikler
yazmaya devam ederler. Ey Ebu Hureyre! Ailenle ve cariyenle bir araya
geldiğinde, ‘Bismillah ve’l-hamdülillah (Allah Teâlâ’nın adıyla, hamd Allah
Teâlâ’ya mahsustur)’ de. Bunu söyleyince hafaza melekleri boy abdesti alana
kadar sana iyilik yazmayı sürdürürler. Boy abdesti aldığında Allah Teâlâ
günahlarını bağışlar. Ey Ebu Hureyre! O birleşmeden dolayı bir çocuğun olursa,
kendisinden geride bir şey kalmayıncaya kadar, o çocuğun nefesleri adedince
senin için iyilik yazılır. Ey Ebu Hureyre! Bir bineğe bindiğinde, ‘Bismillah
ve’l-hamdülillah (Allah Teâlâ’nın adıyla, hamd Allah Teâlâ’ya mahsustur) de.
Bunu dersen, binekten ininceye kadar ibadet etmiş kişilerden olursun. Ey Ebu
Hureyre! Gemiye bindiğinde, ‘Bismillah ve’lhamdülillah (Allah Teâlâ’nın adıyla,
hamd Allah Teâlâ’ya mahsustur) de. Gemiden ininceye kadar abidlerden olursun.
Ey Ebu Hureyre! Bir elbise giydiğinde, ‘Bismillah ve’l-hamdülillah (Allah
Teâlâ’nın adıyla, hamd Allah Teâlâ’ya mahsustur) de. Böyle dersen elbisedeki
her iplik sayısınca senin için on iyilik yazılır.
‘Ey
Ebu Hureyre! Elinle vermiş olduğun şey seni korkutmasın. Böyle bir haldeyken
ölürsen Allah Teâlâ katında muteber birisi olursun. Ey Ebu Hureyre! Eşine
sadece kendi evinde hücre cezası ver, din işlerinin dışındaki bir hususta onu
dövme, azarlama. Böyle davrandığında dünya yollarında yürürken bile Allah
Teâlâ’nın cehennemden azat ettiği kimselerden olursun. Ey Ebu Hureyre! Senden
büyük veya küçük olanlardan gelen eziyetlere tahammül et, senden daha hayırlı
veya daha kötü olan insanlardan gelen eziyetlere tahammül et. Böyle
davranırsan Allah Teâlâ meleklerine karşı seninle övünür. O birisiyle
meleklerine karşı övünürse, o kişi kıyamette bütün kötülüklerden kurtulmuş bir
durumda gelir.’
‘Ey
Ebu Hureyre! Komutan veya komutanın veziri veya hükümdarın huzuruna giren
birisi veya onun istişare ettiği birisi olduğunda, benim siret ve sünnetimi
ihlal etme. Bir hükümdar veya onun veziri veya onun yanına girip çıkan veya
onun kendisiyle istişare ettiği birisi benim siretime ve sünnetime aykırı
gelirse, kıyamet gününde cehennem onu her yerden kendine doğru çeker. ‘Ebu
Hureyre! Bir saat adil davranmak, iki sene gecesi ibadet ve gündüzü oruçla
geçirilmiş ibadetten hayırlıdır.
‘Ey
Ebu Hureyre! Küçük veya büyük günah işleyen müminlere de ki: Hiç kimse işlediği
günahta ısrar ederken ölmesin. Rabbiyle günahında ısrar edici olarak
karşılaşanın küçük günahının cezası, büyük günah işleyerek O’nunla
karşılaşanın cezasıyla birdir. Bunun sebebi günahta ısrarlı olmaktır.’ Ebu
Hureyre! Allah Teâlâ’la tövbe etmiş olduğun büyük günahları işleyerek
karşılaşmış olman, O’nun herhangi bir kitabını öğrenip de unutmuş bir halde
karşılaşmandan hayırlıdır. Ey Ebu Hureyre! Valilere lanet etme, Allah Teâlâ
cehennem ümmetini oraya valilerine lanet etmeleri nedeniyle sokmuştur. Ey Ebu
Hureyre! Şeytandan başka hiçbir şeye kötü söz söyleme. Kötü söz söylememişken
ölürsen Allah Teâlâ’nın bütün peygamberleri ve müminleri seninle musafaha eder,
cennete ulaşıncaya kadar böyle devam edersin. Ey Ebu Hureyre! Sana zulmedene
kötü söz söyleme ki, ecrin sana kat be kat verilebilsin. Ey Ebu Hureyre! Yetimi
ve dulu doyur, yetim için merhamedi bir baba, dul hanım için şefkatli bir eş
gibi öl. Böyle yapınca dünyada alıp verdiğin her nefesin karşılığında cennette
sana öyle bir köşk verilir ki, onlardan her biri dünya ve içerisindeki her
şeyden hayırlıdır. Ey Ebu Hureyre! Gece karanlıklarında Allah Teâlâ’nın
mesciderine yürü. Böyle yaparsan ayağını attığın her adımda her şeyin ölçüsüne
denk iyilikler sana yazılır. Bunlar yedi kat aşağıya varıncaya kadar sevip
veya sevmediğin her şeye denktir.
Ey
Ebu Hureyre! Mescitler evin, Allah Teâlâ yolunda cihat, hac ve umre düsturun ve
âdetin olsun. Böyle yaparak ölürsen, kabirde ve kıyamet günü sırat köprüsünde Allah
Teâlâ seninle ünsiyet eder, cennette seninle konuşur. Ey Ebu Hureyre! Fakiri
kovma, yoksa kıyamette melekler de seni küçümser. Ey Ebu Hureyre! Öfkelenme, Allah
Teâlâ’dan kork denildiğinde öfkelenme. Kötü bir iş yapmaya niyetlendiğinde, Allah
Teâlâ’dan kork denilince öfkelenme. Kötü bir işe niyetlendiğinde ve sana ‘Allah
Teâlâ’dan sakın’ denilince, öfkeye kapılma. O işi yaptığında, hatanın cezası
cehennemdir. Ey Ebu Hureyre! Bir kişiye ‘Allah Teâlâ’dan kork’ denilir de, o
kişi öfkeye kapılırsa, kıyamet günü getirilir ve bir yere yerleştirilir, bütün
melekler yanından geçerken kendisine şöyle derler: ‘Sen kendisine ‘Allah
Teâlâ’dan kork’ denilmiş, buna karşılık öfkeye kapılmış birisisin.’ Bu söz onu
üzer. Kıyamet gününün kötülüklerinden veya kötülüğünden -kuşku
ravidendirsakınmalısın. Ey Ebu Hureyre! Allah Teâlâ’nın sana emanet verdiği
kimselere karşı O’nu görür gibi davran, çünkü Allah Teâlâ’nın emanet ettiği bir
şeye karşı kötülük yapanı Cenab-ı Allah Teâlâ sıratta bekler ve ceza verir.
Nice mümin sırata kısas için gönderilir!
Ey
Ebu Hureyre! Her Müslüman gecenin ortasında birkaç rekât ile olsa namaz
kılmalıdır. Gece ortasında Allah Teâlâ’yı razı etmek maksadıyla namaz kılanın
dünya ve ahiret ihtiyaçları karşılanır. Ebu Hureyre şöyle sormuş: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın Peygamberi! Hangi gece namaz daha faziledidir. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem ‘Gece ortasındaki namaz’ diye cevap vermiştir.
Ey
Ebu Hureyre! Gücün yettiği ölçüde, Müslümanların kanları, malları ve ırzları
hakkında yükün hafiflemiş bir halde Allah Teâlâ’ya kavuşmalısın. Böyle bir
durumda Allah Teâlâ’ya yakın insanların birincilerinden olursun. Allah Teâlâ’nın
yarattığı hiç kimse hakkında bir maksadın olmasın. Aksi halde Allah Teâlâ
kıyamet günü cehennem kötülüklerine seni arz eder. Ey Ebu Hureyre! Cehennemi
hatırladığında, ondan Allah Teâlâ’ya sığın, kalbini ondan uzaklaştır, nefsin ve
derin onun karşısında titresin. Böyle yaparsan Allah Teâlâ seni cehennem
ateşinden kurtarır. Ey Ebu Hureyre! Cennete arzu duyduğunda, orada senin için
bir nasip ve iyi söz yaratması için Allah Teâlâ’ya dua et, kalbin cennete arzu
duysun, gözlerin yaşarsın, sen de ona iman et. Böyle yaparsan Allah Teâlâ
cenneti ihsan eder, seni geriye çevirmez. Ey Ebu Hureyre! Kıyamet günü cennete
benimle beraber girinceye kadar benden ayrılmak istemiyorsan, hiçbir zaman
unutmayacak şekilde beni sevmelisin. Bilmelisin ki, beni seversen üç şey seni
terk etmez. Ebu Hureyre şöyle demiş: ‘Onları bana bildir, ey Allah Teâlâ’nın
peygamberi?’ Şöyle buyurmuş: ‘Allah Teâlâ’nın taksimine razı ol. Allah
Teâlâ’nın taksimine razı olmuş bir şekilde dünyadan çıkan insandan Allah Teâlâ
razı olur. Allah Teâlâ bir insandan razı olursa, onun varacağı yer cennettir.’
Ey
Ebu Hureyre! Marufu emret ve münkerden alıkoy. Ebu Hureyre şöyle demiş: ‘Marufu
nasıl emredeyim, münkerden nasıl uzaklaştırayım?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem şöyle demiştir: ‘İnsanlara hayrı öğret, onlara iyiliği telkin et,
günah işleyen birisini görüp onun Allah Teâlâ’nın azabından ve kılıcından
korkmadığına şahit olduğunda, onun kılıcından ve kırbacından korkman doğru
olmadığı gibi kendisine ‘Allah Teâlâ’dan kork’ demeden geçip gitmen de caiz
değildir. Ey Ebu Hureyre! Kur’an’ı öğren ve onu insanlara öğret. Ölüm gelinceye
kadar bu hal üzere kal. Bu halde ölünce, melekler kabrine gelir, sana selam
verirler, kıyamete değin senin için bağışlanma dilerler. Müminlerin Allah
Teâlâ’nın evini haccetmeleri gibi, melekler de seni ziyarete gelir. Ey Ebu
Hureyre! Müslümanlara güler yüz göster, onlarla musafaha ederken selâmlaşarak
musafaha et. Bulunduğun her yerde ve zamanda böyle davran. Hafaza meleklerinin
dışındaki bütün melekler senin için bağışlanma dilerler, sana dua ederler. Bil
ki dünyadan çıkarken melekler birine istiğfarda bulunursa, Allah Teâlâ onun
günahlarına mağfiret eder. Ey Ebu Hureyre! Dünyada ve ahirette övgü ve iyiliğin
seni kuşatmasını istersen, dilini insanları gıybetten uzak tut. Çünkü
insanların gıybetini yapmayana Allah Teâlâ dünya ve ahirette yardım eder.
Dünyada yardım etmesi insanların kendisini suçladıkları durumda meleklerin
onları yalanlaması demek iken ahirette yardım etmesi yapmış oldukları
kötülükleri bağışlayarak amellerini en güzel şekilde yapılmış amel olarak
kabul etmesidir.
Ey
Ebu Hureyre! Allah Teâlâ yolunda yürü ki, rızkını genişletsin. Ey Ebu Hureyre!
Akrabalarını ziyaret et ki, hesap etmediğin yönden Allah Teâlâ sana rızık
versin. Kabe’yi ziyaret et ki, Allah Teâlâ Harem beldede işlemiş olduğun
günahlarını bağışlasın. Ey Ebu Hureyre! Köle azat et ki, Allah Teâlâ onun her
uzvuna karşılık senin bir uzvunu azat etsin. Köleyi azat etmede kat be kat
sevaplar vardır. Ey Ebu Hureyre! Açları doyur ki, onun iyiliğinin bir misli
sana yazılsın ve kötülüklerinden hiçbir şey sana yazılmasın. Ey Ebu Hureyre!
Yapmış olduğun hiçbir iyiliği küçük görme; senden su isteyenin kabına su
koymanı bile küçümseme. O da iyiliklerden birisidir. Büyük veya küçük bütün
iyiliklerin ve hayırların sevabı cennettir. Ey Ebu Hureyre! Ailene namaz
kılmayı emret, çünkü Allah Teâlâ rızkı hesap etmediğin yerden verir. Şeytan
eviçte girecek bir yer veya yol bulamasın. Ey Ebu Hureyre! Müslüman kardeşin
hapşırdığında ona ‘yerhamukellah (Allah Teâlâ sana merhamet etsin)’ de. Böyle
dersen Allah Teâlâ sana yirmi iyilik sevabı yazar. Şöyle dedim: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın Peygamberi! Annem ve babam sana feda olsun, bu nasıl oluyor?’ Şöyle
dedi: ‘Sen mümin kardeşine ‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin’ dediğinde sana on
iyilik yazılır. O da sana ‘Allah Teâlâ sana hidayet etsin’ diye karşılık
verince on iyilik daha yazılır.
Ey
Ebu Hureyre! Müslüman erkek ve kadınlar, mümin erkek ve kadınlar için
istiğfarda bulun. Böyle yaparsan onların hepsi senin adına şefaatçi olurlar ve
sen de onların sevaplarına sahip olursun. Bununla beraber onların
sevaplarından hiçbir şey eksiltilmez. Ey Ebu Hureyre! Allah Teâlâ katında sadık
birisi olmak istersen, O’nun bütün peygamberlerine, nebilerine ve kitaplarına
iman etmelisin. Ey Ebu Hureyre! Bedenine ateşin haram kılınmasını istersen,
sabahladığında ve akşamladığında şu duayı okumalısın: ‘La-ilahe illAllahu vahdehu la şerike leh la ilahe illAllah Teâlâu
lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdu, la-ilahe illAllah Teâlâu vAllah Teâlâu ekber,
la-ilahe illAllah Teâlâu ve la-havle ve la-kuvvete illa billâh. (Allah
Teâlâ’dan başka ilah yoktur, O’nun ortağı yoktur, Allah Teâlâ’dan başka ilah
yoktur, mülk ve sonsuz sena O’na aittir, Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur, Allah
Teâlâ en büyüktür, Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur, O’ndan başka güç ve
kuvvet sahibi yoktur.) Ey Ebu Hureyre! Ölüm vaktinde can çekişen birinin yanına
girdiğinde yapman gereken iş ona telkinde bulunmaktır. Bir peygamber bile olsa
ona kelime-i şahadeti telkin etmelisin. Ey Ebu Hureyre! Bir insan can
çekişirken hastaya ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur, O’nun ortağı yoktur’ diye
kelime-i şahadet telkini verirsen ve hasta da onu söylerse, bütün iyiliklerinin
bir misli telkin edene de verilir. Hasta kelime-i şahadeti söylemese, telkin
verenin boynu ‘la-ilahe illAllah Teâlâ’ sözü karşılığında azat edilir. Ey Ebu
Hureyre! Ölülere ‘La-ilahe illAllah Teâlâ, rabbi iğfır lî (Allah Teâlâ’dan
başka ilah yoktur, Rabbim, beni bağışla)’ diye kelime-i şahadet telkini
vermelisin. Bu ifade bütün günahları siler götürür. Şöyle dedim: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın Peygamberi! Bu buyurduğun ölüler için de, diriler için durum nedir?’ Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ifadesini yirmiden fazla tekrarlayarak ‘Yok eder,
yok eder’ demiştir. Ey Ebu Hureyre! Gücün yeterse yağmur yağınca onun altında
iki rekât namaz kılmaya çalış. Böyle bir namaza karşılık yağan her damla
sayısınca sevap verilirken yağmurun bitirdiği her yaprak sayısınca sevap
verilir. Ey Ebu Hureyre! Suyu sadaka olarak ver, çünkü bir kişi abdest alırsa
-onun sevaplarından hiçbir şey eksilmeksizinsevaplarının bir misli sana
verilir. Ey Ebu Hureyre! Bir insanın günahlarının bir ot yetiştirmesinin
karşılığında bağışlandığını biliyor musun? Hayvanlar gelmiş, otu yemişler,
bunun karşılığında otu yetiştiren adamın günahları bağışlanmış. Ey Ebu Hureyre!
insanlara güzel söz söyle ki, kıyamet günü felaha eresin. Ey Ebu Hureyre! İster
kâfir ister Müslüman ölsün, yoksula karşı iyi davran. Kâfir bir yoksula yardım
ettiğinde, Allah Teâlâ sana merhamet ederken müslüman bir yoksula yardım
etmenden ise daha sevaplı bir iş yoktur. Ey Ebu Hureyre! Ailenin ihtiyaçlarını
karşılarken veya annenin veya oğlunun ihtiyacını karşılarken onun izni
olmaksızın sadaka vermemen lazımdır. Ey Ebu Hureyre! Eşinin malından herhangi
bir miktar senin için helal değildir; sen istemeden verdiği ise bunun
dışındadır. Bu durum ‘Kendi
istekleriyle size verdikleri size helaldir’465 ayetinde ifade edilir. Ey Ebu Hureyre! Kadınlara
eşlerinin evlerinden herhangi bir şeyi sadaka olarak vermelerinin helal
olmadığını söyle. Fakat eşleri evde olmadığında ve evde bozulacak yaş bir şey
varsa, ondan verebilirler.
Ey
Ebu Hureyre! İnsanlara benim sünnetimi öğret. Bunu yaparsan kıyamette senin
için parlak bir nur ortaya çıkar, senden önceki ve sonraki bütün nesiller o
nur nedeniyle sana gıpta ederler. Ey Ebu Hureyre! Müezzin veya imam ol. Ezanda
sesini yükseltirsen sesin arşa varana kadar yükselir. Bu esnada sesinin
üzerine vurduğu her şey karşılığında sana on sevap verilir, imam olduğunda,
ardında namaz kılanların sayısınca sana sevap verilir, namazlarının sevabının
bir misli de senin için yazılır. Bununla beraber onların namazlarından hiçbir
şey eksiltilmez. Fakat bunun böyle olması hain bir imam olmaman şartına
bağlıdır.’ Şöyle dedim: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! İmam hain nasıl
olabilir ki? Şöyle dedi: ‘Onları düşünmeden duayı kendine tahsis edersen
cemaate ihanet etmiş olursun.’ Ey Ebu Hureyre! (Çocuğuna veya kölene) Edep öğretirken
üç defadan fazla dövme. Üçten fazla döversen, kıyamete kısas cezasıyla
karşılaşırsın. Ey Ebu Hureyre! Evinin küçüklerine namaz ve abdest adabını
öğret. On yaşına ulaştıklarında döverek zorlayabilirsin. Fakat üçü geçmemek
gerekir. Ey Ebu Hureyre! Yolda kalmışlara karşı görevini unutma. Yolda kalanı
evine veya kendi evine ulaştır, böyle yaparsan melekler de seni sırata taşır.
Ey
Ebu Hureyre! Fakirlerle otur, kalk. Allah Teâlâ’nın rahmeti bir an bile olsa
onlardan uzak değildir. Ey Ebu Hureyre! Müslümanların yollarında kendilerine
eziyet etme, çünkü yollarda onlara eziyet edeni bütün
Müslümanlar
ve melekler kınar. Ey Ebu Hureyre! Yolda eziyetle karşılaştığında, onu
toprakla örtmelisin. Böyle yaparsan kıyamette Allah Teâlâ senin günahını
örter. Ey Ebu Hureyre! Amaya yol gösterirken, sol elini sağ elinle tut, böyle
bir davranış sadakadır. Ey Ebu Hureyre! Kendisine yolu göstermek maksadıyla
gözleri görmeyen birisiyle bir mil yürüyene, attığı her adım karşılığında
kıyamet günü Allah Teâlâ onu memnun edecek sözleri ona duyurur. Ey Ebu Hureyre!
Senden iyilik isteyen sağıra kulak ver. Böyle yaparsan kıyamette Allah Teâlâ
seni memnun edecek sözleri sana işittirir. Ey Ebu Hureyre! Yolunu şaşırmışa
yolunu göster, böyle yaparsan kıyamette melekler seni en iyi yere
yönlendirirler. Ey Ebu Hureyre! Bir Yahudi’yi Havra’ya veya Hıristiyanı
kiliseye, Sabii’yi kendi ibadethanesine, Mecusi’yi ateş tapınağına, müşriki
ise put haneye yönlendirme! Onları ibadet hanelerine götürürsen, tövbe edinceye
kadar onların işledikleri günahların misli sana yazılır. Ey Ebu Hureyre! Hiç
kimseyi Allah Teâlâ’nın sınırlarının dışında bir yere yönlendirme. Öyle
davranırsan, o kişinin işlediği günahın misli sana verilir. Ey Ebu Hureyre! Allah
Teâlâ’nın kullarını O’nun mesciderine, Harem şehre ve kabrime yönlendir. Böyle
yapınca onların ecirlerinin bir misli sana verilirken kendi ecirlerinden hiçbir
şey eksiltilmez.
Ey
Ebu Hureyre! Kadınlara kabrimi ziyaretin üzerlerine farz olmadığını bildir.
Yanlarında mahrem erkek bulunursa, Allah Teâlâ’nın evini ziyaret onların
görevidir. Mahremleri yoksa onu da ziyaret edemezler. Şöyle dedim: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın Peygamberi! Yaşlı bir kadın bile olsa, öyle mi?’ Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ‘yaşlı da olsa böyle’ diye cevap verdi.
Ey
Ebu Hureyre! Gücün yeterse hiçbir zalim hakkına el uzatmasın veya sana dil
uzatmasın. Ben senin adına bunu isterim. Ey Ebu Hureyre! Bir komutanın (olursa)
senin gibi adil davranmalıdır. Sen adil davranıp da görevlendirdiğin kişi zalim
olursa, işlediği günahta sen onun ortağı olurken sevapta o senin ortağın olmaz.
Ey Ebu Hureyre! Zekât vacip olacak miktarda malın olduğunda zekâtını ver.
Zekâtını vermiş bir halde malına afet gelirse, verdiğin zekât kıyamet gününe
onu taşır. Ey Ebu Hureyre! Bir Yahudi veya Hıristiyan ile karşılaştığında
abdesdiyken onlarla musafaha etme; musafaha edersen abdestini tazele. Ey Ebu
Hureyre! Yahudi, Mecusi ve Hıristiyan için künye kullanma, onları kendi
adlarıyla isimlendir ki, tahkir etmiş olasın. Onlardan herhangi birine saygı
göstermen doğru değildir. Müslümanlarla yaptıkları zimmet sözleşmesi nedeniyle
üzerinizdeki hakları, rızaları olmaksızın mallarını almamak, izinleri
olmaksızın evlerine girmemek, çocuklarıyla aralarına girmemek, eşleri hakkında
hıyanet etmemektir. Dinin ne olduğunu öğrenmen için sana böyle emredilmiştir.
Ey Ebu Hureyre! Bir Yahudi veya Hıristiyan veya Mecusiyle baş başa kaldığında,
onu İslam’a davet etmeden yanından ayrılman doğru değildir.
Ey
Ebu Hureyre! Ehl-i kitap içinden birisiyle tartışma, çünkü tartışırken o sana
(kitabındaki) vahiyden bir şeyi söylemiş, sen onu yalanlamış veya sen bir
vahiy söylemiş o da seni yalanlamış olabilir. İslam’a davet etmen bunun
dışındadır. Bu durum şu ayette belirtilir: ‘Onlarla en güzel şekilde tartış.*466 Kastedilen İslam’a davettir. Ey Ebu Hureyre! İster
imam ol, ister olma, temiz olduktan sonra bir elbiseyle namaz kıl. Ey Ebu
Hureyre! Bedir şehitleri gibi sevap almak ister misin? Cuma günü giyebileceği
bir elbisesi olmayan yoksul Müslüman ara! Ona bir elbise hediye et veya ödünç
ver. Ey Ebu Hureyre! Ateşin sesini duymamak, kötülüğünün sana ulaşmamasını
ister misin? Senden yardım isteyene yardım et; ister yanan, ister hırsız,
ister sele kapılmış ister boğulan biri olsun, birdir. Ey Ebu Hureyre!
Sıkıntıya düşenlerin sıkıntısını, endişelilerin endişelerini gider ki kıyametin
endişelerinden kurtulasın. Ey Ebu Hureyre! Borçluya hakkını ödemek üzere gayret
et ki, melekler de sana istiğfar etmek maksadıyla seninle beraber yürüsün. Ey
Ebu Hureyre! Allah Teâlâ birinin borcunu yerine getirmek istediğini bilirse,
onu hesap etmediği yönden rızıklandırır, hayatında veya ölümünden sonra borcunu
ödemeyi onun adına kolaylaştırır. Ey Ebu Hureyre! Helal mal kazanıp zekâtını
veren sonra miras olarak malı bırakan kişinin varisleri o malla hangi iyiliği
yaparsa -kendi ecirleri eksilmeksizinbir misli de kendisine yazılır. Ey Ebu
Hureyre! Kim iffetli bir erkek veya kadına zina iftirasında bulunursa,
kıyamette cehennem vadilerinden birisinde hapsedilir; ta ki söylediği sözün
beyanı gelene veya ortaya çıkana kadar! Ebu Hureyre şöyle demiş: ‘Hibal vadisi ne demektir?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem ‘içinde sel bulunan cehennem vadisi’ demiştir.
Ey
Ebu Hureyre! Bir adam borçluyken ölür ve ellerinde kesin bir delil olmadığı
halde varisleri bu borcu inkâr edebilir. Allah Teâlâ onun borcunu ödeme
iradesine sahip olmadığını biliyorsa, öyle bir borç kıyamet gününde
hayırlarından ödenir. Ey Ebu Hureyre! Allah Teâlâ yolunda öldürülenin bütün
günahları bağışlanır; bunun istisnası borcu veya iffetli bir kadına veya erkeğe
zina iftirasıdır. Ey Ebu Hureyre! Her günah kıyamette bir üzüntü vesilesidir.
Nice günahlar gamdan ortaya çıkmışken nice gamlar günahtan ortaya çıkar. Bir
müslümanın üzerindeki en büyük günah, başkasının kanını veya malını veya
ırzını ihlalden kaynaklanan zulüm günahıdır. Ey Ebu Hureyre! Bu günahlardan
herhangi birisini işleyip ölümünden önce Allah Teâlâ’ya tövbe eden ve
bağışlanması için yakaran bir kul, o günaha sahip olmaz; Allah Teâlâ kıyamet
günü dilediği şekilde kendi katından verecekleriyle hasımlarını razı eder. Ey
Ebu Hureyre! Bir insan sana zulmettiğinde, onu şikâyet etme ve insanlara
duyurma! Onun halini insanlara duyurduğunda sen ve o kişi eşit olursun. Ey Ebu
Hureyre! Küçük veya büyük bir haksızlığı bağışlayanın ecri Allah Teâlâ’ya
kalmıştır. Bir kişinin ecri Allah Teâlâ’ya kalırsa, o kişi, Hakka yakın ve
cennete girecek olan kullardan birisidir.
Ey
Ebu Hureyre! Allah Teâlâ’nın yaratıklarından herhangi birisini korkutma; yoksa
kıyamet günü Allah Teâlâ’nın melekleri de seni korkutur. Ey Ebu Hureyre! Allah
Teâlâ’nın rahmetinin yaşarken, ölürken, kabirde ve diriltilirken üzerinde
olmasını istersen, geceleyin kalk ve namaz kıl. Bu namazla sadece rabbinin
rızasını maksat edin, ardından ailene de namaz kılmalarım söyle! Namazı
kılmalarının ardından seni uyandırırlar. Bu esnada geceden üç saat, gündüz üç
saat üzerinden geçmiştir. Bu esnada evinde Allah Teâlâ’ya ibadet eden kimse
bulunduğunda, Allah Teâlâ o ibadetin bir mislini de sana verir. Ey Ebu Hureyre!
Evin bütün köşelerinde namaz kıl ki, evinin nuru, gökteki yıldız ve ışıklı
cisimlerin yeryüzündekilerin göreceği şekilde parladığı gibi parlar. Ey Ebu
Hureyre! Sabah akşam muhtaç akrabaların için çalış ki, dünya ve ahirette Allah
Teâlâ’nın veli ve sevdiklerine taksim etmiş olduğu hayırdan büyük pay elde
edesin. Ey Ebu Hureyre! Allah Teâlâ’nın bütün yaratıklarına merhamet eyle ki,
kıyamette Allah Teâlâ da seni ateşten kurtarsın. Şöyle dedim: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın Peygamberi! Ben suda bulunan sineklere bile merhamet ederim.’ Allah
Teâlâ’nın Peygamberi şöyle buyurdu: ‘Allah Teâlâ sana merhamet eder, Allah
Teâlâ sana merhamet eder, Allah Teâlâ sana merhamet eder.’ Ey Ebu Hureyre! Sana
bir musibet indiğinde, Allah Teâlâ’nın verdiği nedeniyle razı ol. Allah Teâlâ
da bilir ki, musibetin sevabı senin için musibetin kendisinden sevimlidir. Bu
durumda Allah Teâlâ sana mağfiret, rahmet ve hidayet ihsan eder. Ey Ebu
Hureyre! Mahzun iken teselli edilmeyi istediğin kadar, mahzun insanı teselli
et. Ona Allah Teâlâ’nın musibet için hazırlamış olduğu sevabı hatırlat. Bunun
için attığın her adıma karşılık Allah Teâlâ bir köle azadı sevabı verir.
Ey
Ebu Hureyre! Bir kadın cemaatine uğradığında, onlara selam verme; onlar selam
verirse, onların selamını al. Ey Ebu Hureyre! Bir
Müslüman
diğer bir müslümana selam verir, o da selamını alırsa, melekler yetmiş kere o
Müslüman için dua ederler. Ey Ebu Hureyre! Bir müslümanla karşılaşıp da ona
selam vermeyen müslümana melekler şaşırır. Ey Ebu Hureyre! Selam vermeyi
alışkanlık haline getir. Selam vermek cennediklerin özelliklerindendir. Bu
itibarla selam cennet ehlinin selamlaşmasıdır. İbn Şahin şöyle demiştir:
‘Selam kıyamette cennetliklerin selamlaşmasıdır.’ Ey Ebu Hureyre! Sabah akşam
dilin Allah Teâlâ’yı zikretmekle meşgul olsun ki, sabah akşam dilinde hiçbir
hata kalmasın. Ey Ebu Hureyre! Suyun kiri temizlemesi gibi, iyilikler
kötülükleri siler. Ey Ebu Hureyre! Kardeşinin ayıbını ört ki, Allah Teâlâ senin
yardımcın olsun. Ey Ebu Hureyre! Allah Teâlâ’nın belirlediği hadlerden
birisiyle ilgili olarak hükümdarın huzuruna çıkmadan önce, kardeşine yardım et
ve ayıbını ört. Fakat canınla veya malınla destek olma. Allah Teâlâ’nın
herhangi bir
haddi
hususunda aracı olmaya çalışan kişi de onun gibidir.’
• / .
Tavsiye
Alimlerden birisi benim de tavsiye
edeceğim tavsiyelerinde şöyle demiştir: Bilmelisin ki nefsini muhasebe eden,
kazanır; gafil kalan, zarara uğrar. İşlerin sonuçlarını düşünen, kurtulur.
İbret gözüyle bakan, hakikati görür, anlayan bilir. İnsanın helaki, ifratta ve
yavaşlıktadır; buna mukabil teennide selamet ve bereket vardır. İyiliği yaymak
mutluluk ve saadet kazandırır. Kanaatin eşlik ettiği az mal zilletteki israftan
hayırlıdır. Takva kurtuluş iken itaat mülktür. Doğruyu ve sıdkı takip eden
muvaffak olurken yalan söyleyen hüsrana uğrar. Cahil arkadaş yorucuyken akıllı
nedime gıpta edilir. Bilmediğinde bilene sor, pişman olduğunda, pişman olduğun
işi bırak. Öfkelendiğinde hilim sahibi ol. Emanet verildiğinde onu gizle.
Teşekkür ederek sana karşılık veren kişi sana bir iyilik ulaştırmış demektir.
Sana övgüyü borç veren kişiye fiilinle karşılık ver. Kim önce iyilik yaparsa
teşekkür ile seni meşgul eder. Benden sana gelen elçiyi anla, onu gözlerinin
önünde tut. Benim tavsiyem fayda verdiğinde, onu başkalarına da ulaştır. Bunu
yaparsan kerim olan sana teşekkür eder, senden mükâfat bekler. Alçak kişi ise
korkarak bunu hesap eder. Senin onun hakkında yaptığın iş sonunda kınanmaya
varır. Şair şöyle demiştir:
Sana düşmanlık eden bir alçağa iyi
davrandığında
Onu öldürmüşsün demektir
Ona karşı affedici ol
Bunu kendiliğimden yaptım de
Bağışlarsan bunun değeri büyük , .
Cezalandırırsan asla zulüm yapma
Buna karşılık ve vefa beklersen , . , ,
Ona uzun bir şükür tevdi ettin demektir
Allah Teâlâ’yı bilen ariflerden
birisi birine tavsiyede bulunurken şöyle demiştir: Marifette iddiacı olma!
Aksi halde zühtte yoldan çıkmış veya ibadete bağlanmış biri olursun. Şöyle
denilmiş: ‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin, bu söylediğini bize açıkla.’ Arif
şöyle karşılık vermiş: ‘Marifette herhangi bir hususta kendine işaret edip de
hakikatlerinden yoksun isen iddiacı olursun. Zahitlikte bir halle nitelenip o
hal sende bulunmadığında, zühdü .tahrif etmiş olursun. Kalbini ibadete
bağlayıp ibadetle kurtulacağını zannettiğinde, kendini ibadete bağlamış
olursun. Bu durumda -Allah Teâlâ’nın ihsanıyla değilibadet sayesinde kurtulacağını
zannetmiş olursun.’
Peygamber Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem Ebu Hureyre’ye tavsiyede bulunurken şöyle demiştir: ‘Ey Ebu Hureyre!
Öyle bir kavmin yolunu takip etmelisin ki, insanlar ürktüklerinde onlar
ürkmezler; insanlar cehennemden eman talep ettiklerinde cehennemden
korkmazlar.’ Ebu Hureyre şöyle demiş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Onlar
kimdir? Bana onları tarif et, özelliklerini söyle ki, kendilerini tanıyayım!’ Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş: ‘Ahir zamanda ümmetimden gelecek ve
kıyamet günü peygamberlerle beraber diriltilecek bir kavimden söz ediyorum.
İnsanlar onların hallerini görünce peygamber olduklarım zannederler. En sonunda
ben onlara söz konusu insanları tanıtırım ve ‘benim ümmetim, benim ümmetim’
derim. Benim sözlerimle insanlar onların peygamber olmadıklarını öğrenir.
Onlar da şimşek gibi ve rüzgâr gibi geçerlerken nurları orada bulunanların
gözlerini perdeler.’ Şöyle dedim: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi bana onların
amellerini söyle, belki ben de onlara katılırım.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem şöyle demiştir: ‘Bu kavim zor bir yol takip etmiş, böylelikle
peygamberlerin derecesine katılmış kimselerdir. Onlar Allah Teâlâ kendilerini
doyurmuşken açlığı tokluğa tercih etmişlerdir. Allah Teâlâ kendilerini giydirdikten
sonra, çıplaklığı giyinmeye tercih etmişlerdir. Allah Teâlâ onları içirdikten
sonra susuzluğu suya yeğlemişlerdir. Onlar Allah Teâlâ katindakini umarak bütün
bu nimetleri terk etmiş, hesabından korkarak helali terk etmiş, bedenleriyle
dünyadayken dünyadan herhangi bir işle meşgul olmamışlardır. Melekler onların
Rablerine itaatleri karşısında şaşırmışlardır. Onlara ne mutlu, onlara ne Mutlu!
Allah Teâlâ’nın bizi bir araya getirmesini isterim.’ Soıira tiz. Peygamber o
insanları özleyerek ağlamış, şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ yeryüzündekilere bir
azap murat ettiğinde onlara bakar, azabı kendilerinden uzaklaştırır. Ey Ebu
Hureyre! Onların yolunu takip etmen gerekir. Onların yoluna aykırı davranan
son derece şiddetli bir hesap içerisinde bîtap düşer.’
Bir tanıdığımıza içinde birtakım
şiirlerin bulunduğu bir tavsiye mektubu yazmıştım. O şiirlerde onun insanlığını
kemale erdirmek maksadıyla onu teşvik ediyordum.
Ravh ve Rayharı olunca sen Aralarında bir insan olursun
Allah Teâlâ sana suretini vermiş Yaratıklar
içinde Rahman ol diye
O’nun suretini elde eden insan Varlığa
geleni ve olmuş olanı elde etmiş
Gaybde bulunan sırlar Anın meydana
getirdiği sırlar,
Yaratan birini davet
edince -
İhsan edici olarak davet eder onu
Salihlerden birisi bir insana şöyle
tavsiyede bulunmuş: ‘Hakimlere çok soru sor, onlara soracağın ilk şey de akıl
olsun. Her şey akılla idrak edilir. Allah Teâlâ’ya hizmet etmek istediğinde,
kime hizmet edeceğini düşün, sonra hizmet et.’ İbrahim el-Ahmimi, Zünnûn’dan
tavsiyede bulunmasını istemiş, bu tavsiyeleri de ezberleyeceğini bildirmiş.
Zünnûn şöyle demiş: ‘Gerçekten yapabilir misin?’ İbrahim ‘evet, Allah Teâlâ
izin verirse’ deyince, Zünnûn şöyle demiş: ‘Ey İbrahim!
Benden beş tavsiyeyi ezberle. Onları ezberlersen bundan sonra sana isabet
edecek hiçbir şeye değer verme.’ İbrahim ‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin, o
beş şey nedir?’ diye sorunca, Zünnûn şöyle demiştir: ‘Yoksulluğa bağrını aç,
sabrı yastık edin, şehvetlerden yüz çevir, hevaya karşı çık, bütün işlerinde Allah
Teâlâ’ya yönel. Bunları yapınca Allah Teâlâ sana şükür, rıza, korku, ümit ve
sabır hallerini kazandırır. Bu beş özellik ise beş tane daha kazandırır: Bilgi,
amel, farzları yerine getirmek, haramlardan kaçmak ve sözleri tutmak! Bu beş Hakk
beş şeyle ulaşılır: Derin bilgi, tam marifet, yetkin hikmet, etkin bir basiret,
korkan bir nefis! Beş şeyle imtihan edilen kişiye yazıklar olsun: Mahrumiyet,
günah, başarısızlık, Allah Teâlâ’nın gazap ettiği hususta nefsi beğenmek,
insanları rahatsızlık etmek! Kötülerin kötüsü ise beş fiildir: Kötü ve çirkin
fiil, nahoş amel, günahlarla sırttaki ağır yük, Allah Teâlâ’nın sevmediği
hususlarda insanlar hakkında tecessüs, nahoş bulacağı işlerle Allah Teâlâ’nın
karşısına çıkmak. Şu beş özelliğini ihlasla yapan ve (onları birleştirene) ne
mutlu, ne Mutlu: Bilgisi ile ameli, sevgisi ile öfkesi, vermesi ile alması,
konuşması ile susması, fiili ile sözü. Ey İbrahim! Bilmelisin ki helalin
yönleri beştir: Dürüst ticaret, faydalı sanat, kara ve deniz avcılığı, helal
miras, razı olduğun bir yerden gelen hediye! Bütün dünya beş şeyin dışında
lüzumsuzdur. Bunlar; seni doyuracak ekmek, içirecek su, seni örtecek elbise,
yerleşeceğin ev, kullanacağın bilgidir. Onlara beş şeyin daha eşlik etmesi
gerekir: İhlas, niyet, tevfik, Hakka uymak, temizhelal yiyecek ve giyecek.
Rahatlık beş şeydedir: Kötü arkadaşları terk, dünyaya karşı zahitlik, susmak,
insanların seni görmediği bir yerde yaptığın itaatten tat almak, Allah
Teâlâ’nın kullarım değersiz görmemek. Öyle ki Allah Teâlâ’ya karşı günah
işleyenleri bile değersiz ve hakir görmezsin. Bunları yerine getirince beş şey
senden düşer: Riyakârlık, tartışma, kavga, süslenme, makam sevgisi! Himmet beş
şeyde cem’ olur ve toplanır: Allah Teâlâ’nın dışındaki bütün ilgileri kesmek,
hesaba çekileceğin bütün hazlan terk, düşmandan ve arkadaştan sıkılmak
(zahitlik), halin hafifliği ve biriktirmeyi terk! Ey İbrahim! Beş şeyi daha
aklında tutmalısın: Kaybolan nimet, gelecek bela, kesin olan öliim, öldürücü
fitne, sabit olduktan sonra kayan ayak. Ey İbrahim! Bu tavsiyeler kâfidir,
onlara göre davranırsan yeterlidir.’ Bu konuda Ebu’l-Utahiyye şu şiiri
yazmıştır:
Ben beni görene aidim
Ben dostumu görürüm, O da beni
Bir an bile sahip
olduğumu görmem '
Görülmeyenin mekânı benim mekânım
Ölünceye kadar rızkım var benim
Herkes gayret etse de düşmanlık edemezler
bana
Yardımı Allah Teâlâ’dan iste sen Falana,
falana ve falana karşı
Mal helalinden olmalıdır Araz, vech ve
lisan için
Yoksulluk, üzerinde kapının bulunduğu
zillet • Kapının anahtarı acizlik ve sığınma Benim rızkım Allah
Teâlâ’ya ait Allah Teâlâ onu ihsan eder bana
Allah Teâlâ her zaman yüce O’nun yücelikte
bir ortağı yok
Yaratıklarına ihsanlarını lütfetmiş O’ndan
başka herkes fani Ya Rab! Zamandan ağlamadık Ancak bir zaman hakkında
ağladık
Hz. Ömer'in Tavsiyesi
Ömer İbnıi’l-Hattab şöyle der:
‘İnsanlara kalbinde olandan daha çok huşu gösteren insan nifak üzere nifak
izhar etmiştir.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’den gelen bir vasiyet ve tavsiyede, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Herhangi bir eksiklik olmaksızın tevazu gösterene ne Mutlu!
Miskinliğe varmaksızın nefsi hakkında zelil davranana ne mutlu! Günaha
harcamaksızın topladığı malı harcayana ne Mutlu! Anlayış ve hikmet sahipleriyle
oturup kalkan, yoksul ve miskinlere merhamet edene ne Mutlu! Kazancı helal,
ahlakı düzgün, görünen yönü keremli, kötülüğü ve şerri insanlara ulaşmayan
kimseye ne mutlu! Bilgisine göre amel eden, malının fazlasını verip de sözünün
fazlasını kendine tutana ne Mutlu!’
Fudayl b. Iyaz'm Müminlerin Emirine
Tavsiyeleri
Bize aktarıldığına göre müminlerin
emiri Harun Reşid yanında Fadl b. Rebi’ olduğu halde hac yapmıştı. Rebi’ şöyle
anlatır: ‘Müminlerin emiri benim yanıma geldi. Ben de koşarak ona doğru gittim
ve şöyle dedim: ‘Ey müminlerin emiri! Bana haber gönderseydin hemen gelirdim.’
O da şöyle dedi: ‘Yazık sana! İçimden geçen oydu. Kendisine bir şeyler
soracağım birini bul bana.’ Ben de ‘Süfyan b. Uyeyne buradadır’ deyince halife
‘bizi ona götür’ dedi. Yanına vardık, kapısını çaldık, ‘kim o?’ diye sordu,
‘müminlerin emiri’ denilince ‘ona hemen icabet edeyim’ diyerek şöyle dedi: ‘Ey
müminlerin emiri! Bana elçi gönderseydin ben gelirdim.’ Bunun üzerine Harun
er-Reşid ona ‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin! Sen bizim geliş sebebimizle
ilgilen’ dedi. Bir süre onunla sohbet etti, sonra şöyle dedi: ‘Borcun var mı?’
O da ‘evet’ diye cevap verince, halife ‘borcunu öde’ dedi. Yanından
çıktığımızda şöyle dedi: ‘Arkadaşın bana hiçbir fayda vermedi. Soru soracağım
birini bul bana.’ Ben de ‘Abdurrezzak var’ dedim. Yanına gittiğimizde Süfyan
ile yaşananların aynısı onunla yaşanınca halife şöyle dedi: ‘Arkadaşın bana bir
fayda veremedi. Bana kendisine soru soracağım birini bul.’ Ben de şöyle dedim:
‘Fudayl b. Iyaz var, ona gidebiliriz.’ Harun ‘bizi ona götür’ dedi.
Gittiğimizde Fudayl Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti tekrarlayarak namaz
kılıyordu. Bana ‘kapıyı çal’ dedi, ben de çaldım. Fudayl ‘Kim o?’ diye sordu.
Ben de ‘müminlerin emirine kapıyı aç’ diye cevap verdim. Fudayl ‘Benim
müminlerin emiriyle işim olmaz’ deyince, ben de ‘Subhanallah! Müminlerin
emirine itaat etmen gerekmez mi?’ dedim. Sözüm üzerine aşağıya indi, kapıyı
açtı, odaya doğru çıktı, lambayı söndürdü, evin köşelerinden birisine çekildi.
Biz de içeri girdik. Ellerimizle onu aramaya başladık. Müminlerin emiri benden
önce kendisine ulaştı ve şöyle dedi: ‘Ey adam! Ne kadar yumuşak bir avucun var.
Yarın Allah Teâlâ’nın azabından kurtulmuş olurlar inşAllah Teâlâ!’ Ben de
içimden ‘bu gece takva sahibi biriyle konuşacağız’ dedim. Şöyle dedi: ‘Bizim
geliş sebebimizi dinlersen, Allah Teâlâ sana merhamet etsin.’
Bunun üzerine Fudayl halifeye şöyle
dedi: ‘Ömer b. Abdülaziz halifelik görevini üstlendiğinde Salim b. Abdullah,
Muhammed b. Ka’b el-Kurazi, Reca b. Hayat5! çağırıp onlara şöyle
demiş: ‘Bir belaya duçar kaldım, benimle bu hususta istişare ediniz.’ Demek ki
halife halifelik görevini bela addetmişken sen ve arkadaşların ise onu nimet
saydınız. Salim b.
Abdullah kendisine-şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ’nın azabından kurtulmak istersen
dünyaya karşı oruçlu ol, iftarın ise ölüm olsun.’ Muhammed b. Ka’b şöyle
demiş: ‘Allah Teâlâ’nın azabından kurtulmak istersen Müslümanların büyüğü
senin nezdinde baban, orta yaşlısı kardeşin, küçüğü de evladın mesabesinde
olsun. Babana saygı göster, kardeşine ikramda bulun, evladına şefkat göster.’
Reca b. Hayat ise şöyle demiş: ‘Yarın Allah Teâlâ’nın azabından kurtulmak
istersen kendin için istediğini müslümanlar için iste, kendin için istemediğini
onlar için de isteme. Bundan sonra dilersen öl.’ Harun! Ben de sana bunları
söylerim. Senin adına ayakların kaydığı o gündeki en çetin ve şiddedi korkudan
endişe ederim. Sana böyle tavsiyede bulunacak biri maiyetinde var mı?’ Harun
bayılacak şekilde ağlamaya başladı. Ben ‘Müminlerin emirine karşı yumuşak ol’
deyince, Fudayl ‘sen ve arkadaşların onu öldürüyorsunuz, ben de şefkat
gösteriyorum’ dedi.
Harun Reşid ayılınca şöyle dedi: ‘Allah
Teâlâ sana merhamet eylesin! Bana daha çok tavsiyede bulun.’ Fudayl devam etti:
‘Ey müminlerin emiri! Bana ulaştığına göre Ömer b. Abdülaziz’in bir zekât
toplayıcısı kendisine şikâyette bulunarak şöyle yazmış: ‘Kardeşim! Sana cehennemliklerin
ateşte geçen uzun uykusuzluklarını hatırlatırım. Orada ebedi kalırlar. Allah
Teâlâ katından herhangi bir şey seni uzaklaştırmasın ve sana yüz çevirtmesin. Allah
Teâlâ’nın mertebesi umudunu bağladığın yer olsun.’ Mektubu okuduğunda, sanki
bütün şehirler dürüldü de Ömer b. Abdülaziz’in yanına geldi. Ona şöyle dedi:
‘Seni çıkartan nedir? Şöyle cevap verdi: ‘Kalbim senin mektubunla kendinden
geçti. Allah Teâlâ’ya kavuşuncaya kadar bir daha yönetici olmam.’ Bunun üzerine
Harun ağlamaya başlamış, sonra şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin,
bana daha tavsiyede bulun.’ Fudayl şöyle demiş: ‘Ey müminlerin emiri! Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in amcası Abbas Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’e gelerek şöyle sormuş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Beni komutan
olarak görevlendir.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş:
‘Komutanlık kıyamet günü pişmanlık ve hasret demektir, gücün yeterse komutan
olma.’ Harun tekrar ağlamaya başlamış, sonra ‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin,
bana tavsiyede bulun’ demiş. Fudayl devam etmiş: ‘Ey güzel yüzlü insan! Sen
kıyamet günü Allah Teâlâ’nın yaratıklarının hesabını soracağı birisisin. Gücün
varsa bu güzel yüzü korumaya çalış. Kalbinde yönettiklerinden birisi hakkında
kin varken sabahlama veya akşamlama. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
şöyle demiştir: ‘Müminlere kindar olarak sabahlayan cennet kokusu duyamaz.’
Harun ağlamış, sonra şöyle demiş: ‘Borcun var mı?’ Fudayl ‘evet, Rabbime bir
borcum var’ diye cevap vermiş. Sonra eklemiş: ‘Rabbim o borcun hesabını bana
sormadı, lâkin sorarsa vay bana, vay! O borç nedeniyle beni hesaba çekerse
yazık bana! Delilimi bana sorarsa yazık bana!’ Harun şöyle demiş: ‘Ben, ‘kullara
borcun var mı?’ diye sordum.’ Fudayl cevap vermiş: ‘Bana Rabbim öyle bir emir
vermedi. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Allah Teâlâ nzık verendir.5467’
Harun şöyle dedi: ‘Şu yüz dinarı al, ailene harca, ibadetini yaparken kuvvetini
yerine getirecek gıda alırsın.’ Fudayl şöyle dedi: ‘Subhanallah! Ben sana
kurtuluş yolunu gösteriyorum, sen bana böyle karşılık veriyorsun. Allah Teâlâ
sana selamet versin, seni başarıya erdirsin.’ Sonra sustu ve bir daha bizimle
konuşmadı.
Fudayl’ın yanından çıktık, kapıya
geldiğimizde Harun bize şöyle dedi: ‘Bir daha size bir adam sorarsam bana böyle
birisini gösterin. Bu adam müminlerin efendisidir.’ Eşlerinden biri yanına
gelmiş, şöyle demiş: ‘Be adam! İçinde bulunduğumuz darlığı ve sıkıntıyı
görmüyor musun? Halifenin verdiği malı kabul etmiş olsaydın sıkıntıdan kurtulurduk.’
Fudayl şöyle cevap vermiş: ‘ikimizin durumu şöyle bir kavme benziyor: Bir
katırları var, katırın kazancından yerler. Yaşlandığında, onu keserler, bu kez
etini yerler.’ Harun bu sözü işittiğinde şöyle dedi: ‘İçeri girelim, belki malı
kabul eder.’ Fudayl bunu öğrenince, dışarı çıku, odanın kapısmda yere oturdu,
Harun geldi, onun yanına oturdu, konuşmaya başladı, o ise cevap vermiyordu. Biz
bu haldeyken zenci bir cariye çıkıp şöyle dedi: ‘Ey adam! İhtiyara pek eziyet
ettin bu gece.’ Bu söz üzerine ihtiyar ayrıldı, biz de oradan ayrıldık.
Bir adam Zünnûn el-Mısri’ye şöyle
demiş: ‘Bana doğruluk ve marifet yolunu göster.’ Zünnûn cevap vermiş:
‘Kardeşim! Bulunduğun hal üzere Allah Teâlâ’nın karşısında doğru ve dürüst ol.
Haldeki doğruluk Kitap ve Sünnete uymaktır. Yükselmediğin bir makama yükselmiş
gibi davranma, yoksa ayağın kayar. Gördüğün bir şeyi terk etmekten sakın.’
Şefkatli ve Samimi Bir
Tavsiye
Senin
için en tercihe şayan ve en sevimli iş, Allah Teâlâ’nın farz kıldığı hükümleri
yerine getirmek ve yasaklamış olduğu işlerden sakınmak olmalıdır. Çünkü
kendisiyle Allah Teâlâ’ya ibadet ettiğin (farz) işler, senin kendin için tercih
edip O’nun farz kılmadığı iyilik amellerinden üstündür; hâlbuki sen o
amellerin senin için maksada daha ulaştırıcı olduklarını zannedersin. Söz
konusu amellere devam edene misal olarak, yoksulluk, az mal ve benzeri
hususlarla nefsini terbiye edeni verebiliriz. Kula layık olan ve yaraşan, her
zaman Allah Teâlâ’nın farz kıldığı işleri gözetmektir. Böylece farzları
hakkıyla yerine getirerek O’nun sınırlarına tam olarak riayet ederken
yasaklarını gözetip gerekli şekilde onlardan uzak durur. Kulları rablerine
ibadetten uzaklaştırıp imanın ve ibadederin tadını alamayışlarının bir sebebi
vardır. Bu sayede onlar sıdkın ve doğruluğun hakikatlerine ulaşamamış,
kalpleriyle ahireti düşünmek arasında perdeler oluşmuş, Allah Teâlâ’nın
ahirette velilerine hazırladığı nimet ve düşmanlan için hazırladığı azaptan
perdelenmişlerdir. Hâlbuki perdelenme olmasaydı, adeta onlar gibi olurlar ve
(nimet ve azabı) müşahede ederlerdi. İşte onları bütün bunlardan alıkoyan, Allah
Teâlâ’nın kalplerine, kulaklarına, gözlerine, dillerine, ellerine, ayaklarına,
midelerine ve cinsel organlarına farz kıldığı hükümler karşısındaki
gevşeklikleridir. Bütün bunlara vakıf olup hükümlerini sağlamca yerine
getirseler, iyilik onlara nüfuz eder ve hakim olur, bedenleri ile kalpleri Allah
Teâlâ’nın iyilik ve ikramlarını taşımaktan aciz kalırdı. Fakat erkek ve
kadınların çoğu günahları değersiz görmüş, onlara karşı gevşek davranmış,
eksikliklerini ihmal etmiş, dünyada doğru ve dürüst olanların sevabının
hazzından mahrum kalmışlardır. Binaenaleyh söyleyip yapmadığın işler nedeniyle
Allah Teâlâ’dan mağfiret dilemelisin!
Tavsiye
Abdullah el-Muğavir, Batı
Endülüs’teki İşbiliye’nin beldelerinden Leble’de yaşamış büyük bir adamdı. Onun
Allah Teâlâ yoluna girmesinin sebebi şuydu: Muvahhider Leble’ye girdiklerinde
bir kadın önüne atılarak şöyle demiş: ‘Beni İşbiliye’ye götür, bu kavmin
elinden beni kurtar.’ Kadını yanına almış, dışarı çıkartmış, zalim ve zorba
adamlardan birisi olan Abdullah son derece güzel ve alımlı biri olan kadınla
baş başa kalmış. Nefsi kendisini kadınla olmaya zorlamış. Bunun üzerine
Abdullah kendi kendine şöyle demiş: ‘Ey nefsim! Bu kadın senin elinde bir emanet,
emanete hıyanet etmek istemiyorum. Böyle bir davranış emanetin sahibine
vefakârlık sayılamaz.’ Nefsi onu zorlamış ve mutlaka o işi yapması için ısrar
etmiş. Nefsinin kendisini yoldan çıkarmasından korkunca, bir taş almış ve
cinsel organının altına koymuş. Sonra bir taş daha almış ve üzerine koymuş ve
iki taş arasında onu sıkıştırmış ve sonra şöyle demiş: ‘Ey nefsim! Bir tarafta
ateş, bir tarafta ayıp!’ Zamanın büyüklerinden birisi gelmiş, haccetmek üzere
oradan geçiyormuş. Sonra ölünceye kadar İskenderiye’de kalmış. Ben kendisine
yetiştim fakat karşılaşmadım. Ebu’l-Hasan el-İşbili bana şöyle demişti:
‘Abdullah elMuğavir bana tavsiyede bulunarak şöyle dedi: ‘Ey Ebu Hasan! Sana
beş şeyi tavsiye eder, beş şeyden uzak durmanı isterim: Yaratılmışların eziyetlerine
tahammül etmeni, onlara eziyet etmemeni tavsiye ederim. Kardeşlerini rahata
çıkartmanı tavsiye ederim. Bir dil değil, kulak olmanı tavsiye ederim. Yani
konuşmaktan daha çok dinlemelisin. Beşincisi de kendine davrandığın gibi
insanlara davranmanı tavsiye ederim. Kadınlarla oturup kalkmaktan, dünyayı
sevmekten, başkanlığı sevmekten, iddia sahibi olmak ve Allah Teâlâ adamları
hakkında ileri geri konuşmaktan da uzak kalmanı isterim.’
Tavsiye
İbn Mervan çl-Maliki’nin birlikte
oturmakla ilgili sözlerini bize aktaran bir bilge şöyle demiştir: ‘İbn
Ebi’d-Dünya demiştir ki; ‘Muhammed b. Hüseyin’in şöyle dediğini duydum: ‘Bir
hakim diğer bir hakime ‘bana tavsiyede bulun’ deyince, o da şöyle karşılık
vermiş: ‘Himmetini Allah Teâlâ’ya tahsis et, günahın ölçüşünce üzül. Öyle
üzülenler vardır ki, onun hüznü ebedi muduluğa işarettir, öyle sevinenler
vardır ki bu sevinme ebedi bedbahtlığa götürür.’
Nebevi Tavsiye
Ebu’d-Derda’nın hadisinden bize
aktarılmıştır, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘Ölmeden
önce tövbe ediniz. Başka bir meşguliyet çıkmadan önce salih amelleri süratle
yerine getiriniz. Rabbinizle aranızdaki bağı koparmayın. Böyle yaparsanız
saadete erersiniz. Çok sadaka verin, rızık bulursunuz. İyiliği emredin ki
kazanç elde edesiniz. Kötülüğü engelleyin ki yardıma mazhar olursunuz. Ey
insanlar! Sizin en akıllınız ölümü en çok hatırlayanınız en arifiniz ise ölüme
en çok hazırlanandır. Aklın alametlerinden birisi aldanış ve gaflet yerlerinden
uzaklaşmak, ebedilik yurduna yönelmek, kabirleri ziyaret, diriliş günü için
hazırlanmaktır.’ Birisi şu şiiri okumuştu:
Yeryüzünün sırtındayken zaman mühlet vermişti bize Hayat, yurt ve vatan
bir araya getirmişti bizi Sonra zaman tasarrufuyla beraberliği bitirdi Şimdi
yeryüzü kefenlenmiş bir halde, içinde saklar bizi
Tavsiye
Harem bölgesinde Cürhemi, Amr b.
Lihye demiştir ki; ‘Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ yeryüzünde
zulüm ile zulüm peşinde koşana şiddetle azap eder.’468 İbn Abbas bu nedenle Taife
yerleşmişti. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği aktarılır:
‘Mekke’de yemek biriktirmek, orada taşkınlık yapmaktır.’ Cürhemi, Amr b.
Lihye’ye şöyle tavsiye etmiştir:
Ey Amr, Mekke’de
zalim olma, Orası, Harem şehir! v
Ad kavmine bir sor, nerede onlar?
Orada bütün yaratıklar dokunulmazdır Amalîk
kabilesine de bir sor Onlar orada yaşamışlardı ya -
Tavsiye
Zünnûn’un
bir gence tavsiyelerde bulunurken şunları şöylemiştir: ‘Delikanlı! Kendin için
melâmet silahını beline tak ve zulmü kovarak nefsinin arzularını törpüle! Böyle
yaparsan yarın selamet elbisesini kuşanırsın. Onu eman bahçesine hapset, iman
farzlarının sıkıntılarını nefsine tattır. Öyle yaparsan cennet nimetlerini
kazanırsın. Sabır, kâsesini yudumla. Fakirlik üzere melâmeti yurt edin. İşin
tamam olana kadar böyle devam et.’ Bu tavsiyeler üzerine genç şöyle demiş:
‘Hangi nefs btına dayanabilir ki?’ Zünnûn cevap vermiş: ‘Sürekli aç kalarak
sabreden, karanlığın elbiseleri içerisinde düşünen nefs buna dayanabilir.
Hiçbir şart ve kayıt olmaksızın dünyayı satarak ahireti alan nefs dayanabilir.
Darlık ve sıkıntı ruhbanlığının zırhını üzerine geçirmiş, karanlıkları
felak’ın aydınlığına sürmüş bir nefs dayanabilir. Hal böyle iken sıkıntılar
vadisinde sülük eden ve hazları terk ederek kendisine hakim olmuş bir nefs
hakkındaki zannın nedir? O gözünü ahirete çevirmiş, hakikati görmüş,
günahlardan kendini çekip almış, hayatta kalabilecek miktardaki besinle
yetinmiş, arzu ve hevanın askerlerini yenmiş, karanlıkların dalgaları
içerisinde bir çiçek gibi ortaya çıkmış bir nefistir. Binaenaleyh o, hasret
kadehiyle sarhoş olmuş, dalgaların içerisinde izzetine varmak üzere yola
koyulmuştur. Kuşkusuz geçim araçları tükenmiş, sıkıntılarla yüz yüze
gelmiştir. Böyle bir nefis, gelecek gün için hazırlanan bir nefistir. Bütün
bunlar ise el-Hay ve el-Kayyum’un muvaffak kılmasıyla gerçekleşir.’ .
Tavsiye
Zünnûn kardeşi Kifl’e tavsiyede
bulunurken şöyle demiş: ‘Kardeşim hayırla nitelen ve hayrı tavsif eden birisi
olma.’
Nebebî Tavsiye
Muhammed b. Kasım Fas şehrinde bize
bir söz aktarırken şöyle demiştir: ‘Hibetullah b. Mesud bize aktarmış ve şöyle
demiştir: Bize Muhammed b. Berekat aktararak şöyle demiştir: Bize Muhammed b.
Selamet b. Cafer aktararak şöyle demiştir: Hibetullah b. İbrahim elHavlani, Ali
b. Huseyn b. Bündar’dan aktararak şöyle demiştir: İsmail b. Ahmed b. Ebu Hazim
bize aktararak şöyle demiştir: Ebu Sena Amr b. Haşim bize aktararak şöyle
demiştir: Süleyman b. Ebi Kerime, Muhammed b. Amr’dan, o da Ebu Seleme’den, o
ise Ebu Hureyre’den aktararak onun şöyle dediğini söylemiştir: Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu Hureyre! Seninle komşuluk
yapanla iyi komşuluk yap ki, (elinden ve dilinden emin olunan) Müslüman olasın.
Seninle arkadaşlık yapanla iyi arkadaşlık yap ki, mümin olasın. Allah Teâlâ’nın
farzlarını yerine getir ki, abid olasın. Allah Teâlâ’nın taksimine rıza göster
ki zahit olasın.’
Tavsiye
Nazım şeklinde yazılmış hikmetli ve öğüt içeren bir
tavsiyesinde Ebu’l-Utahiyye şöyle der:
En hayırlı hazine senin ulaştığın hayır En
kötü söz ise gereksiz ve fuzuli söz Bilmelisin ki kişi dilinin ülkesinde Öİüm
orada onun yolunu bekler
Neyin çokluğu insana yeterli olur ki?
Azı yeterli olmayan bir şeyin çoğu yeterli
olabilir mi ki?
Kabir insanların döşeği Orada dost
dostundan ayrılır Dünyada azık olarak takva azığını edin Orada herkes bir
misafir, yakında yola çıkacak Temennileri al, sayı bakımından bir değeri yok
Temenniler kendiliğiyle gelirler sana
Zamanın hadiseleri bir lugaz Güçleri sana
gelir, seni sürükler
Bunlardan birisi de divanında yer alan şu şiirdir:
Ademoğlu pek çok
şeyi bilmediği için eksik Onun gelişi ve gidişi takdir edilmiş Nefsin seni
aldatır, dünyayı severek .
ölüm Hakk, beka kolay
Dünyaya aldanma dünyadaki her şey Değersiz!
Keşke bilseyâin
Ey dünyanın sakini! Dünyanın çiçeği nedir
ki?
Gün be gün solan bir şey
Sana ulaşan zenginliğe bir sor Tatmin
olmazsan yoksul kalırsın
Ey başkası için çok mal toplayan kişi!
Günahın azı da büyüktür
Elinde hadiselere
karşı bir kuvvet var mı? '
Veya senin üzerinde
bir kefen
Kabre vardığında ne
diyeceksin
Münker ve nekir
sorunca nasıl cevap verirsin?
Tavsiye
Birisi şöyle demiştir: ‘Üstadıma
‘insanlar arasmdan kiminle sohbet edeyim, kiminle sükûnet bulayım?’ diye
sorunca şöyle dedi: ‘Allah Teâlâ’nın senin hakkında bildiğini kendisinden
saklamanın gerekmediği bir kişiyle sohbet etmelisin. Zahirin insanlara, bâtının
Allah Teâlâ’ya ait olsun. İnsanlara en güzel şekilde davran.’
Tavsiye
Yöneticilik yapmış birisinden
aktarılmıştır. Bir seyyah şöyle demiş: ‘Bir seyahatte Şam civarındaydım. Bir
nehre vardım. Ona altın nehri denilirdi. Nehrin civarındaki köylerinden
birisinde bir manastır gördüm. Manastırda bir rahip vardı. Ona ‘Ey rahip’ diye
bağırdım, cevap vermedi, ikinci kez ‘ey rahip! cevap ver’ dedim yine cevap
vermedi. Üçüncü kez ‘ey rahip! bana cevap ver’ deyince -başka bir rivayette
‘üçüncü kez ey rabbani diye bağırdım’dışarı çıktı, beni gördü, ‘İhtiyacın
nedir, ne istiyorsun?’ dedi. Ben de ‘bana fayda verecek şekilde öğüt ve
tavsiyede bulun’ dedim. Rahip şöyle dedi: ‘Dünyayı mı terk ettin?’ ‘Evet’
dedim. Şöyle dedi: ‘Yemeğini ye, sus, nefsini hasta et! Çünkü sen öleceksin.
Ölümsüz el-Hayy’ın önünde bulunacağını hatırla.’ Sonra şu şiiri okudu:
Kanaatkar olsaydık yeterdi bize .
Ey vatanımız! Pek az
bir şey
Senin verdiğin
nimetler pek az
Belaların ise çok
Kabir yok edici ,
Sen kabirlerde yürüme Kendinle iftihar edip
durma Kendini eleştiren basiretli
Seyyah şöyle dedi: ‘Yanından
ayrıldım, gece uyudum. Sabah olunca yanma gittim ve ‘ey rahip, bu hikmedi
cümlelerden daha fazla söyle’ dedim. Şöyle dedi: ‘Elinle kazandığından ye, alın
teri döktüğün besinlerden beslen. Yakîn’in zayıf olursa, Rabbinden iste!
Rabbin seni zengin eder.’ Sonra şu şiiri okudu:
Kıyamet saati yaklaştı artık Yeryüzü öyle
sarsılacak ki Bir söyleyen ve isteyen olmalı O gün sorar yeryüzüne ‘ne oluyor?’
diye Yeryüzü Rabbinin haberlerini ihbar eder Rabbin de hiç kuşkusuz ilham eder
ona Yeryüzü o gün parçalanır Yaşlılar ve gençler daha da
yaşlanır
İnsanlar içmeden sarhoş görünür Ne/s ise kendini korkutan
işleri görür
Nefis önceden yaptıklarım hazırlanmış görür
Zerre bile olsa miskal tanesi kadar Günahlarım benim belam, çare yok Haşırda
onları taşıyacaksın Kadir hükümdar hesaba çeker seni Ya nefsin aleyhine ya da
lehine amellerin
Şöyle devam etti: ‘Rahibin yanından
ayrıldım, gece uyudum, sabah olduğunda tekrar kendisini ziyaret ettim ve şöyle
bağırdım: ‘Ey rahip! O hikmet cümlelerinden daha fazla istiyorum.’ Rahip şöyle
dedi: ‘Farzları yerine getir, kıyamet gününü hatırla, kimseden yardım veya
borç isteme.’ Sonra şu şiirleri okudu:
Dünyayı terk edip ona karşı buğz niyeti
taşırsan
Senin terkin isyan maksatlıdır gerçekte
hüküm verdiğinde
Ey yüzü parlak kişi! Tövbeye niyetlenirsen
Senin dünyayla ömrün yarışır durur
Ölümden sonra sakin kalman şart
Sütün ağırlığı toprağın altında seni razı
kılar
Her türlü suçun bulunduğu bir kitap verir
Kıyamet korkularına ve arz gününe şahitlik
eder
Gece karanlıklarında Allah Teâlâ’ya itaat
etmek üzere ibadete kalkmalısın Belki kızdırdığını razı edebilirsin
Adam şöyle dedi: ‘Rahibin yanından
ayrıldım. Gece uyudum, sabah olduğunda tekrar kendisini ziyarete gittim ‘Ey
rahip! Hikmet cümlelerinden daha fazla istiyorum’ dedim. Rahip şöyle dedi: ‘Ey
adam!
Rabbime ibadetten beni alıkoydun.’ Bu
söz üzerine vedalaşmak maksadıyla kalktığımda baha şöyle dedi: ‘Sabır ekmeğin
olsun, fakirlikten ayrılma.’ Sonra da şu şiiri okudu:
Doğruluk yoluna yönelince Fesada ısrarlı
olunca
Gündüz oyun ve eğlenceyle aldanırsın
Gecende ise uykudan usanmazsın
Kullara zulmetme sakın
Kullara zulümden daha zararlı bir şey yok
Gıdanı hazırla, yolculuğun var senin
Tek başına uzak sefere çıkacaksın
Azığın elzem olanlar olsun
Hiç kuşkusuz ölüm kulların varış yeri
Bir kavme misafir olmak mutlu eder seni:
Azıkları var onların senin azığın yok iken
Allah Teâlâ ehli içinden nefsine
karşı samimi ve ihlaslı davranan yolun âlimlerinden birisinden aktarılmıştır: ‘Allah
Teâlâ’nın huzurunda belli bir makamı olduğunu bilen insanın, dünyadaki
fiilleri hakkında az ve değersiz olanın çok ve kıymedi olana tesir etmemesini Allah
Teâlâ’dan dilemesi gerekir. Bunun yanı sıra ilahi kurallara ve (ibadetteki)
ciddiyete karşı eksiklik ve ihmal göstermemeyi dilemelidir. Söz konusu insan
bilhassa sağlam-muhkem bilgi ve idrak delilleriyle aklının aşılanmasıyla Allah
Teâlâ’nın teyit ettiği birisi olunca, cahillerin hayrete düştüğü gaflet
karanlıklarında kendisini başıboş dolaştırmamasını O’ndan talep etmelidir. Bu
özellikteki kimselere şaşılır ve hayret edilir! Onlar Allah Teâlâ’ya itaat
etmekten uzaklaşıp O’ndan başkasıyla ünsiyet etmiş, dünyaya yönelmiş, onun
halleriyle hallenmiş, afetlerine maruz kalmışlardır. Buna mukabil dünya onlara
sadece (ibadet hususunda) gevşeklik kazandırmışken onlar dünyaya ikramları
artırmış ve saygı göstermişlerdir. Bazıları ise uykudan uyanmış, boynundan
bağları ve zincirleri çıkartmış, kalbinden ise kir ve pas elbisesini çıkartıp
atmıştır. Kardeşim! Sana karşı en samimi ve ihlaslı olan kişi, bulunduğun
durumdan maksada taşıyan, sana yolculuğu tavsiye eden, senin adına ‘-acak,
-ecek; umarım, belki de, olacak’ gibi gelecek zaman eklerini ve edatlarını
uygun görmeyen kişidir. Ben bu kiplerin ve eklerin sahibine sadece hüsran ve
pişmanlık getirdiğini gördüm. Allah Teâlâ ehli ‘-acak -ecek’ ekine kararlılık
ve azim; ihmale ve ertelemeye hemen başlamakla karşı koymuşlardır. Hiç kuşkusuz
sizin için yol aydınlanmıştır. Yardım istenilen mürşit ve delil Allah Teâlâ’dır.
Tavsiye
Allah Teâlâ ehlinden birisine kulun
şehvetini dindirmek için bulabileceği en iyi yardımcının ne olduğu sorulmuş, o
da şöyle demiş: ‘Gündüz oruç tutmak, gece ibadet etmek, şehvetleri azaltmak,
onları görmezden gelmek, nefsin şehvederi hatırlatmasına imkân vermemek şehveti
teskinde yardım eder.’ Bunun üzerine şöyle denilmiş: ‘Bir adam gündüz oruç
tutuyor, gece ibadet ediyor, şehvederine uymuyor, bununla birlikte nefsinde
hareket ve zorlama görüyor? Bunun durumu nedir?’ Allah Teâlâ ehlinden olan kişi
şöyle demiş: ‘Bu durum onda daha önceden bulunan şehvetin fazlalığı ve
ifratından kaynaklanır. Öyle bir insan gücü ölçüşünce şehvetine yardımcı
olacak vesileleri kesip koparmalı, nefsini hüzün ve gamla engellemeli, ölümü
hatırlayarak, ecelin yaklaştığını düşünerek, arzuları kısaltarak şehvetin
otoritesini kırmalı ve kalbini başka işlerle meşgul etmelidir.’ Sen de
nefsinden şehvetleri kes kopar, seni gözeteni murakabe et, seni hesaba çekecek
olana itaatte ısrarlı ve devamlı ol! Doğru yola ulaştırmasını Allah Teâlâ’dan
dileriz. Bizi her türlü darlıktan çıkartacak olan O’dur. Allah Teâlâ güçlüdür
ve şefkadidir.
Hatırda Kalan Bir Tavsiye
Alimlerden birisi şöyle demiştir:
‘Kadere bel bağlayan rahata erer. (Halini) tashih eden rahata erer, yaklaşmaya
çalışan yaklaşır, kalbini arındırmaya çalışanın kalbi arınır, tevekkül edene
güven verilir, kendisini ilgilendirmeyen bir işte kendini zorlayan kendini
ilgilendireni yitirir.’ Birisine şöyle sorulmuş: ‘Kul cennete neyle ulaşır?’
Şöyle cevap vermiş: ‘Hilenin bulunmadığı istikamet, unutmanın bulunmadığı
içtihat, gizlide ve açıkta Allah Teâlâ’yı murakabe, hazırlanarak ölümü
beklemek, hesaba çekilmezden önce nefsi hesaba çekmekle cennete ulaşır. Korkan
bir arif ol, tavsif eden-arif olma! Makam ve rızkını çoğaltmak maksadıyla nefsinin
tarafını tutarak Rabbine hasım olma. Aksine kendi nefsine karşı rabbinin
yanında bulun. Kendi aleyhinde olma. Kimseye küçümsemek veya hafife almak
gözüyle bakma. Bir müşrik bile olsa, böyle davranma ve kendi akıbetinden endişe
ederek, belki bir gün marifetin senden alınır ve o müşrike verilir diye endişe
ederek davran. Zünnûn şöyle demiş: ‘Nıbtîden Allah Teâlâ’ya sığının.’ Kelimenin
‘kıptî’nin Arapçalaşmış hali olduğu söylenmiştir. Bu tavsiye yararlı ve garip
bir tavsiyedir. Zünnûn bunu tecrübe ederek söylemiştir. Bu konuda da bir
hikâyesi vardır. Zünnûn el-Mısri şöyle der: ‘Dendare denilen bir yerde şöyle bir
yazı gördüm: Azat edilmiş kölelerden, yeni yetme gençlerden, köleleştirilmiş
askerlerden, Araplaşmış kıptîlerden uzak durunuz.’ Bu rivayeti bize Yunus b.
Yahya el-Abbas 599 senesinde Rükn-i Yemani civarında Ebu Bekr b. Abdulbaki’den,
o da Ebu’l-Fadl b. Ahmed’den, o da Ahmed b. Abdullah’tan, o da Muhammed b.
İbrahim’den aktararak şöyle demiştir: ‘Abdulhakim b. Ahmed b. Sellam’ın şöyle
dediğini duydum: Zünnûn’un bu hikâyeyi aktardığını işittim.’
Tavsiye
Immad Abdullah b. Hasen -ki İbn
en-Nuhas diye bilinirbize aktarmıştır: Bize Bedr el-Cezeri aktararak şöyle
demiştir: Salihlerden birisi olan Ali b. Hattab el-Cezeri, Cezire’de bize
şöyle aktarmıştır: Bir gece rüyamda Hakkı gördüm, bana şöyle dedi: ‘Ey İbn
Hattab! Bir temennide bulun.’ Sustum. Bunun üzerine tekrar ‘Ey İbn Hattab! Temennide
bulun’ dedi. Yine sustum. Bu sözü üç kez tekrarlamış, dördüncüde şöyle dedi:
Ey İbn Abbas! Mülküm sana yönelmiş, melekûtum sana dönmüştür. Bir şey iste
diyorum, susuyorsun.’ Bunun üzerine şöyle dedim: ‘Ya Rabbi! Konuşursam senin
vasıtanla konuşurum, bir şey söylersem dilimde kelimeleri yaratmanla
söyleyebilirim. Böyleyken ne söyleyebilirim ki?’ Şöyle dedi: ‘Sen kendi dilinle
söyle.’ Ben de şöyle dedim: ‘Ya Rab! Peygamberlerine onlara indirdiğin
kitaplarla şeref verdin, beni de arada vasıtanın bulunmadığı bir konuşmayla
şereflendirdin.’ Şöyle dedi: ‘Ey İbn Hattab! Kendisine karşı kötülük yapan
birine iyilik yaparak karşılık verenin Allah Teâlâ şükrünü saf ve samimi olarak
kabul eder. Buna mukabil iyilik yapana kötülük yapanın nimetini küfre çevirir.’
Şöyle dedim: ‘Ya Rabbi! Daha fazla söyle.’ Şöyle dedi: ‘İbn Hattab! Bu kadarı
sana yeter.’ ,
Tavsiye
Bunlar Kur’an-ı Kerim’de Hakkın
kullarına dönük emir ve yasaklarından ibaret olan faydalı ve doğru ilahi
tavsiyelerdir. Bu tavsiyeler elHakim ve el-Hamid tarafından Cebrail vasıtasıyla
Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem’in kalbine indirilmiş, Hz. Muhammed
sallallâhü aleyhi ve sellem de apaçık bir Arapçayla korkutuculardan olmuştur.
Şimdi bu tavsiyelerin bir kısmını hatırlatmak, gafil kalpleri uyarmak, O’nun
kelamından berekedenmek maksadıyla zikredeceğiz: Bu ilahi tavsiyelerden birisi
şudur: ‘Yeryüzünde bozgun çıkarmayın.’469, ‘İnsanların iman ettiği gibi iman
edin*470, ‘Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin’471, ‘Artık
bunu bile bile Allah Teâlâ’ya ortak koşmayın.’472. Burada düşünen kimseler için bir sır vardır. ‘Yakıtı insanlar,ve
taşlar olan ateşten sakının’473, ‘İman edenler ve salih amel işleyenlere kendileri için
altlarından nehirler akan cennetlerin olduğunu müjdele’474, ‘Benimle
yaptığınız söze uyun, benden korkun’475, ‘Size verdiğim nimetimi
zikredin’476, ‘İndirmiş olduğum vahyi tasdik edici olarak iman edin’477,
‘Onu ilk inkâr eden olmayın, ayetlerimi ucuza satmayın, sadece benden korkun,
hakkı bâtıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin, namazı kılın, zekâtı
verin, rükû edenlerle beraber rükû edin, sabır ve namazla Allah Teâlâ’dan
yardım isteyin.’478
‘Kimsenin kimseye bir fayda veremediği ve şefaatin kabul edilmediği, kimseye
yardım edilmediği günden korkun.’479 ‘Rabbinize dönünüz’480 ‘Size verdiğimiz temiz rızıklardan yiyin’481, ‘Bağışlama
isteyinizf482, ‘Allah
Teâlâ’nın rızkından yiyin, için, yeryüzünde bozguncu olarak koşmayın’483,
‘Size verdiğimize
kuvvetle sarılın, onda olanları zikredin ki sakınmış olasınız’484,
‘Sadece Allah Teâlâ’ya ibadet edin, anne babaya iyilik yapın, akrabaya, yetimlere,
miskinlere iyilik yapın, insanlara güzel söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin’485,
‘Kanlarınızı akıtmayın, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayın’486,
‘Allah Teâlâ’nın indirdiğine iman edin’487, ‘Size verdiğimizi
kuvvetle alın ve dinleyin.’488
‘İnkâr etmeyin’489, ‘Bizi gözetleme, demeyin; bize bak, deyin’490,
‘Affedin ve bağışlayın’491, ‘Kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah
Teâlâ katında bulursunuz’492, ‘İbrahim’in makamını musalla edinin;
evimi tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için temizleyin’493,
‘Mutlaka ve mutlaka Müslüman olarak ölünüz’494, ‘Allah Teâlâ’ya ve
bize indirilene iman ettik, İbrahim’e, İsmail’e, lshak’a, Yakub’a sonrakilere,
Musa’ya, İsa’ya Rablerinden nebilere indirilmiş olanlara iman ettik, deyin’495 ‘Yüzünü Mescid-i haram tarafına
çevir, her nerede olursanız yüzlerinizi o yöne çeviriniz’496,
‘İyiliklerde yarışın’497, ‘Onlardan korkmayın, benden korkun.’498 ‘Beni zikredin, ben de sizi
zikredeyim, bana şükredin, nankör olmayın’499, ‘Yeryüzünde bulunan
helal ve temiz
şeyleri yiyin’500, ‘Şeytanın izlerini takip etmeyin’501,
‘Allah Teâlâ’nın indirdiğine tâbi olun’502, ‘Sizden hilali gören
oruç tutsun... sayıyı tamamlamanız ve hidayeti karşılığında Allah Teâlâ’yı
tazim edin.’503
‘Bana icabet etsinler, bana iman etsinler’504, ‘Beyaz ip siyah ipten
ayrılıncaya kadar yiyin ve için, sonra orucu geceye tamamlayın, mescitlerde
itikâfa girmişken eşlerinize yaklaşmayın, bunlar Allah Teâlâ’nın sınırlarıdır,
onlara yaklaşmayın.’505 ‘Mallarınızı
aranızda haksız yere yemeyin’506, ‘Evlere kapılarından girin’507,
‘İyilik evlere arkalarından girmek değildir’508, ‘Allah Teâlâ
yolunda sizinle savaşanlarla savaşın, aşırı gitmeyin, Allah Teâlâ aşırı
gidenleri sevmez’509 ‘Bulduğunuz
yerde onları öldürün, sizi çıkardıkları gibi onları çıkarın’510, ‘Onları
Mescid-i Haram’da öldürmeyin, orada sizinle savaşırlarsa onları öldürün’511,
‘Fitne olmayıncaya ve din Allah Teâlâ’ya ait olana kadar onlarla savaşın.’512 ‘Kim size karşı haddi aşarsa
aştıkları şekilde onlara karşılık veriniz’513, ‘Allah Teâlâ yolunda nafaka verin,
kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın, iyilik yapın’514, ‘Hac ve
umreyi Allah Teâlâ için tamamlayın.’515 ‘Kurban mahalline ulaşmadan
saçlarınızı kesmeyin.’516
‘Azıklanın, en hayırlı azık takvadır, ey akıl sahipleri benden çekinin.’517 ‘Mescid-i Haram’da Allah Teâlâ’yı
zikredin, size hidayet etmesine karşılık O’nu zikredin’518,
‘İnsanların indiği yerden siz de inin, Allah Teâlâ’dan bağışlanma dileyin’519,
‘Allah Teâlâ’yı babalarınızı zikrettiğiniz gibi veya daha güçlü bir şekilde
zikredin’520, ‘Belirli günlerde Allah Teâlâ’yı zikredin’521,
‘Hepiniz birden barışa girin’522, ‘Sizinle savaşıncaya kadar
Mesçid-i Haram’da onlarla savaşmayın’523, ‘İman edinceye kadar
müşrik kadınlarla evlenmeyin’524, ‘İman edinceye kadar müşrik
erkeklerle evlenmeyin’525, ‘Hayız esnasında kadınlardan uzak durun,
temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın, temizlendiklerinde Allah Teâlâ’nın
emrettiği şekilde onlara yaklaşın.’526 ‘Tarlalarınıza dilediğiniz şekilde
yaklaşın, kendiniz için önceden iyilik yapın, Allah Teâlâ’dan korkun, biliniz
ki O’na kavuşacaksınız> (Ya Muhammed!) müminleri müjdele’527,
‘Yeminlerinizden dolayı... Allah Teâlâ’yı engel kılmayın, Allah Teâlâ’dan
korkun, insanları uzlaştırın.’5211, ‘Bunlar Allah Teâlâ’nın
kurallarıdfr’529, ‘Onları iyilikte tutun, iyilikle salıverin, onlara
zarar vermek üzere kendilerini tutmayın’530, ‘Allah Teâlâ’nın
ayetlerini alay konusu yapmayın, Allah Teâlâ’nın üzerinizdeki nimetini
zikredin, size indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın, Allah Teâlâ onunla size
öğüt verir’531
‘Onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın’532 ‘Hiçbir anne çocuğu sebebiyle, hiçbir
baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır.’533 ‘Meşru sözler söylemeniz müstesna,
sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin; Allah Teâlâ Gafur ve Halim’dir.’534,
‘Zengin olan durmuna göre, fakir olan da durumuna göre (hediye cinsinden bir
şeyler) vermelidir’535, ‘Affetmek takvaya daha yakındır, aranızdaki
geçmiş iyilikleri unutmayın’536, ‘Namazlara ve orta namazına dikkat
edin, Allah Teâlâ için ibadet yapın’537, ‘Alışverişin, dostluk ve
şefaatin fayda vermediği gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıklardan infak
ediniz.’538
‘Sadakalarımzı eziyet ederek ve başa kakarak boşa çıkarmayın’539,
‘Kazandıklarınızın temizlerinden infak ediniz’540, ‘Allah Teâlâ’dan
korkun ve faizin fazlasını geriye bırakın’5*1, ‘Allah
Teâlâ’ya döndürüleceğiniz günden korkun’542, ‘Belirli bir süreye
kadar borçlandığınızda om yazın, aranızdan adil olan bir kişi onu yazsın, onu
yazan Allah Teâlâ’nın öğrettiği şekilde yazmalıdır’543,Alışveriş
yaptığınızda şahit bulundurun’544, ‘Emanet verilen kişi emaneti yerine
getirsin, Rabbi olan Allah Teâlâ’dan korksun, şahitliği gizlemeyiniz’545
Bilmelisin ki, Allah Teâlâ kitabında
övdüğü ve kınadığı bütün özellikleri zikretmiştir. Onları zikretmiş olması Allah
Teâlâ’nın bir tavsiyesi, kınadıklarından sakınmamız, övdükleriyle
nitelenmemizi sağlamak maksadı taşır. Allah Teâlâ bazı hususları onaylamış,
kulları onlara teşvik etmiş, her özellik sahibini de Allah Teâlâ nezdindeki
haline göre tavsif etmiştir. Bu hususta övdüklerinden birisi şudur: ‘Gaybe
iman eden, namazı kılan ve rızıklarımızdan infak edenler...’546 İman Allah Teâlâ’nın peygamberlerine
indirdiği şeylere ve ahirete iman demektir. Onlar hakkında şöyle der: ‘Onlar
Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler.’547 Yani kendileri için bilinmeyen bir
konuda verdiği haberlerde Rablerini tasdik ettikleri için beyan ve muvaffakiyete
sahiptirler. Onlar kurtuluşa erenlerdir, yani Allah Teâlâ’nın rahmetinde kalıp,
azabından kurtulanlardır. Allah Teâlâ’nın kınadığı hususlardan birisi kâfir ve
münafıkların halidir. Kâfir Allah Teâlâ’ya karşı inatçılığı ve direnmeyi izhar
ettiği bir yüze sahiptir, Hakkın onu bilip bilmemesi birdir, çünkü o bu hususta
ne akla ne şeriata göre bir şeye iman etmemiştir. Allah Teâlâ öylelerinin
kalplerini küfür mührüyle mühürlediğini bildirmiştir; artık kendisini bilmekle
beraber iman o kalbe girmez. Allah Teâlâ öyle birinin kulağının anlayışını da
mühürlemiştir. O kişi cahildir. Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın söylemiş olduğunu
bilemez ve anlayamaz. Onların akıl gözlerinde de perde vardır. Bunun bir
tezahürü de gördükleri mucizeleri sihir saymalarıdır. İkiyüzlü münafık
hakkında Allah Teâlâ, onun şöyle dediğini bildirir: ‘Allah
Teâlâ’ya iman mı edeceğiz?0548 Burada O’ndan gelenlere imanı da
kasteder. Hâlbuki gerçek öyle değildir. Münafık Allah Teâlâ’yı ve iman eden müminleri
kandırmak için imandan söz eder. Bu itibarla münafık insan, fesadı ve
bozgunculuğu iyilik, iyiliği fesat, imanı sefihlik ve akılsızlık sayar. Ona
göre müminler, sefih yani akılsız kimselerdir. Münafık müminleri razı edecek
bir yüzle kendilerine görünürken kâfirlere ise onları razı edecek bir yüzle
gelir. Allah Teâlâ onların ‘Dalaleti hidayet karşılığında satın alanlar’
olduklarını bildirmiştir. ‘Onların ticareti fayda vermemiş,
doğru yolu da bulamamışlardır.’549 Onlar Allah Teâlâ’nın söylemiş
olduğu hususları duyamayacak şekilde sağır, doğruyu söyleyemeyecek şekilde dilsiz,
O’nun ayederi hakkında düşünemeyecek ve bakamayacak şekilde kördürler. Onların
geriye dönüşü söz konusu değildir.
Allah Teâlâ’nın kınadığı bir grup da
‘Verdikleri sözden sonra Allah Teâlâ’ya verdikleri sözü
bozan, Allah Teâlâ’nın bağlanmasını emrettiği şeyi koparanlardır. Onlar
yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Onlar hüsrana uğrayan kimselerdir.’550 Sonra şöyle der: ‘Onlar
nasıl da Allah Teâlâ’yı inkâr ederler? Siz ölü idiniz, sizi
diriltti, sonra öldürüp sonra diriltir,
sonra tekrar O’na döndürülürsünüz.’551 Allah Teâlâ bir grubu eleştirirken
şöyle der: ‘İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?
Hâlbuki kitabı okuyorsunuz, aklınız yok mu?’552 Allah Teâlâ’nın kınadığı hususlardan
birisi de değerliyi vermek ve değersizi taleptir. İnsanın böyle davranmasının
sebebi, bilgisinin azlığı ve himmetinin düşüklüğüdür. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Hani,
Ey Musa, bir yemeğe sabrımız kalmadı demiştiniz.’553 Burada Allah Teâlâ karşısında
sabırlı davranmanın güçlüğüne işaret edilir. ‘Bizim
için Rabbine dua et, bize toprağın yetiştirdiği bakla, soğan, sarımsak
çıkartsın. Siz değersiz olanı daha hasırlı olanla mı değiştirirsiniz
dedi.’554 Değersiz
olan zikredilen sebzeler iken değerli olan Allah Teâlâ’nın kendilerine
indirdiği bıldırcın ve kudret helvasıydı. Allah Teâlâ onların himmederinin
düşüklüğüne işaret ederek şöyle der: ‘Şehre
ininf555 Bunun anlamı onların ulvi olandan aşağı ve
süfliye inmiş olmalarıdır. Kendilerine şöyle denilir: ‘Şehre
inin, istedikleriniz oradadır.’556 Bunlar size döndürülen
amellerinizdir. ‘Onların üzerine zillet ve yoksulluk
bırakılmıştır.’557 Çünkü
onlar şehre inmişlerdir. ‘Allah Teâlâ’nın gazabını satın almışlardır.’558 Onlar Allah Teâlâ’nın onlar için
tercih ettiğini tercih etmemiş, peygamberleri ve Allah Teâlâ’nın ayetlerini
inkâr etmişler, haksız yere peygamberleri öldürmüşler, Allah Teâlâ’ya asi
olmuşlar, haddi aşmışlardır. Allah Teâlâ’nın onlarda kınadığı özelliklerden
birisi de kalp katılığıdır. Allah Teâlâ ihsan ettiği nimederini ifade ettikten
sonra şöyle der: ‘Sonra kalpleri katılaştı, taş gibi
oldular, hatta taştan bile katı!’559 Kalplerinin taştan daha katı
olmasının sebebi, ‘Bazı taşların içinden nehirlerin
fışkırması, bazı taşların parçalanıp içlerinden suyun çıkması, bazı taşların Allah
Teâlâ korkusundan yuvarlanmasıdır.’560 Sizin kalplerinizde ise bunlardan
herhangi biri bulunmaz; İşte Allah Teâlâ onları bu nedenle kınamıştır. Allah
Teâlâ’nın kınadığı hususlardan birisi de ‘Kişiye
nefsinin vermiş olduğu vesveselerdir.’561 Şeytan insana davranışını süsler,
değersiz bir bedele karşılık satın almak için ‘bu Allah Teâlâ katındandır’ der.
Şeytanın insana güzel gösterdiği şeyler, makam ve başkanlık gibi işlerdir. Allah
Teâlâ böyle insanlara yazık olduğunu bildirmiştir. Bütün bu özellikleri Allah
Teâlâ bize kendilerinden uzaklaşalım diye kitabında zikretmiş ve aktarmıştır.
Allah
Teâlâ’nın kullarına tavsiye ettiği ve övdüğü fiillerden birisi, ‘O’ndan
başkasına ibadet etmemeleri, anne babaya, yakınlara, yetimlere, miskinlere
iyilik etmeleri, insanlara güzel söz söylemeleri, namaz kılmaları ve zekât
vermeleridir.’562 Burada Allah
Teâlâ’nın tavsiyesine göre yaşayanlar zikredilmiştir. Bazen de Allah Teâlâ’nın
kınadığı fiilleri yapanları bize bildirmiştir. Böyle yapmasının maksadı,
kınamış olduğu fiillerin sahibi olan insanların yolundan gitmemizi
engellemektir. Bu sözün ardından şöyle demiştir: ‘Sonra
yüz çevirdiniz, sadece azınız yüz çevirmedi, siz yüz çevirenlersiniz.’563 ‘Siz nefislerinizi öldürenlersiniz,
bir grubunuzu ülkelerinden çıkarır, günah ve düşmanlıkta yardımlaşırsınız,
esirler size geldiğinde haram kılındığı halde onları bedel olarak
kullanırsınız. Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?’564 Kastedilen onların ve benzerlerinin
hakkında söyledikleridir. ‘Allah Teâlâ’yı ve peygamberini inkâr
eden, Allah Teâlâ ve peygamberini ayırmak isteyen, kitabın bir kısmına inanır,
bir kısmına inanmayız diyen, bunun arasında bir yol tutmak isteyenler vardır.’565 Allah Teâlâ söz konusu insanların ‘gerçek
kâfirler’566
olduklarım beyan buyurmuştur. Böyle davrananların cezası, dünya hayatında
sürülmek iken kıyamet gününde en şiddedi azaba maruz kalmaktır. ‘Sizden
öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvalık, kıyamet gününde ise
en şiddetli azaba itilmektir. Allah Teâlâ yaptığınızdan habersiz değildir.’567 Allah Teâlâ onların ‘Ahirete
karşılık dünya hayatını satın alanlar’568 olduklarını beyan etmiştir. ‘Onların
azabı hafifletilmez, onlara yardım da edilmez.’569 Onlar hidayet karşılığında dalaleti
satın alanlardır. Bu ticaret fayda vermemiş, doğru yolu bulamamışlardır.
Onların benzerleri de mağfiret karşılığında azabı satın almışlardır. Allah
Teâlâ onların ateş karşısındaki sabırlarına taaccüp ederek şöyle der: ‘Ateşe
karşı ne kadar da sabırlıdırlar!’570 Bu ayet onların Hakkı bildiklerini,
kesin bilgilerine rağmen inkâr ettiklerini gösterir. Nemi suresinde bu
nitelikteki insanlar hakkında şöyle der: 1Nefisleri
kesin olarak inandığı halde, onları inkâr etmişlerdir.’571 Yani onlar, peygamberlerin Allah
Teâlâ’dan aktardıkları hususlarda doğru söylediklerini gösteren deliller
bulunduğunu içlerinden biliyorlardı, inkâr etmelerinin nedeni, ‘zulüm
ve taşkınlıktır.’572 Araplar
için Kur’an’ın benzeri bir mucize ne olabilir? Bu nedenle Allah Teâlâ şöyle
der: ‘Bunun nedeni Allah Teâlâ’nın kitabı Hakk ile indirmiş
olmasıdır.’573 ,
Allah Teâlâ, kitapta insanlara
açıkladıktan sonra indirmiş olduğu açık delilleri ve hidayeti gizleyenler
hakkında şöyle der: ‘Onlar Allah Teâlâ’nın ve lanetçilerin
lanet ettiği kimselerdir.’574 Kendisine sorulan bir konunun cevabını
bildiği halde, Allah Teâlâ katından indirilmiş bir meseleyle ilgili o cevabı
gizleyenler, Allah Teâlâ’nın cehennem ateşiyle dağladığı kişilerdendir? ‘Allah
Teâlâ’nın indirdiği kitabı gizleyenler ve ucuz bir bedel karşılığında onu
satanlar.. ’575 Burada
satmak derken, elde ettikleri mal veya başkanlık gibi dünyevi işlerle onu
saklayanlar kastedilir. ‘Onlar ahirette hiçbir karşılık elde
edemeyecek kimselerdir, Allah Teâlâ onlarla konuşmaz, kıyamet günü onlara
bakmaz, onları tezkiye etmez, onlar için elim azap vardır.’576 Allah Teâlâ kullarına tavsiyede
bulunurken onlara şöyle der: ‘İyilik yüzleriniz i doğuya
veya batıya çevirmek değildir, iyi olan kişi Allah Teâlâ’ya, ahiret gününe,
meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eden, sevmesine rağmen malı yakınlara
veren, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara, dilencilere, kölelere veren,
namazı kılan, zekâtı veren, sözlerini yerine getiren, sıkıntıda ve darlıkta
sabredenlerdir.’577 Allah
Teâlâ o insanların ‘Doğru sözlüler ve takva sahipleri’5711 olduklarını bildirmiştir. Allah
Teâlâ yakını öldürülen kan sahihine affı, kıyamette katil ile maktulun arasına
girmemeyi tavsiye etmiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem kısas yoluyla
birini öldürenin hükmüyle katilin hükmünün bir olduğunu beyan etmiştir. Hadiste
belirtilen husus ‘Kötülüğün karşılığı onun "gibi kötülüktür’579 ayetinde belirtilir. Dokuz insanı
öldüren birinin kısası hakkında, ‘onu öldürmek haddi aşmak bakımından katilin
fiiliyle aynı olurdu’ demiş, onu öldürmemiş, bırakmıştır. Kardeşini affeden kan
sahibi marufa uymuştur, ‘bundan sonra haddi aşan için büyük azap vardır’. Kastedilen
daha önce affederek diyete razı olmuşken taşkınlık yaparak katili öldüren
kişidir.
Allah Teâlâ vefat anında kişinin
tasarruf hakkının bulunduğu malda vasiyet edebileceğini söylemiştir. Bu mal
üçte birdir ve akrabalara verilir. Onlar, mirasta hakkı olmayanlardır. İbn
Abbas’ın görüşüne göre, anne baba da bu kısma dahildir. Bu yoruma göre ölüm
vaktinde anne ve babasına vasiyette bulunmayan kul günahkârdır. Allah Teâlâ
vasiyetten sonra vasiyeti değiştirmenin günah olduğunu beyan etmiştir.
Bunlar, haklarında nas bulunan ilahi
tavsiyelerdir. Bu tavsiyelerden birisi de müteşabih ayedere uymamak ve onları
nazari düşünceye göre tevil etmemektir. Onlara ancak kalbinde eğrilik
bulunanlar uyabilir. Allah Teâlâ ‘Onun tevilini Allah Teâlâ bilir ve
bilgide derinleşenler de hepsine iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır
derler’580 der.
Burada bağlaç (ve) edatını atıf edatı kabul edenler, bilgide derinleşenleri
müteşabihin maksadını bilenler sınıfına katmış olur. Allah Teâlâ kullarının
mazeretini ortaya koymak maksadıyla şöyle der: ‘İnsanlara
şehvet sevgisi güzel gösterilmiştir.’581
Başka bir ayette şöyle der: ‘Rabbimiz
iman ettik, bizim günahlarımızı bağışla, bizi cehennem azabından koru
diyenler, sabredenler, sadaka verenler, ibadet edenler, seher vakitlerinde
istiğfar dileyenler...’582 Onlar takva sahibi
olanlardır. ‘Onlar için Rablerinin katından altlarından
nehirler akan cennetler vardır, orada kalıcıdırlar, onlar için temiz eşler
vardır. ’58î Allah Teâlâ peygamberleri ve adaleti tavsiye
edenleri haksız yere öldürenlerden söz etmiş, onlara acı bir azap verileceğini,
bu azaptan onları kurtaracak yardımcının bulunmadığını bildirmiştir. Allah
Teâlâ, kendilerinden korku ve çekinme yokken, müminleri bırakarak, dinine
yardım etmek için kâfirleri dost edinmemizi yasaklamıştır. Kâfirleri dost
edinen, Allah Teâlâ’nın katında hiçbir şey elde edemez. Allah Teâlâ bizi
kendisinden sakındırmış, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de O’nun zatı
hakkında düşünmeyi yasaklamıştır. Ayette ‘O’nun
benzeri bir şey yoktur’584 denilir. Allah
Teâlâ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e bize şöyle demesini emretti: ‘De ki,
Allah Teâlâ’yı seviyorsanız bana uyun.’585 Peygambere
uyanlar hakkında da şöyle der: ‘Allah Teâlâ sizi sever, günahlarınızı
bağışlar.’586
İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Ben şirk
koşulmaktan en müstağni olanım. Her kim benden başkasını ortak koştuğu bir iş
yaparsa, ben ondan uzağım, o amel ortak koştuğunundur.’
İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ kutsi hadiste şöyle der:
‘Benim katımda en gıpta edilecek dostum şöyle bir mümin kulumdur: Onun namazdan
hazzı büyüktür, rabbine kendisini görürcesine ibadet eder, gizlide ve açıkta
O’na itaat eder, insanların arasında gizlenmiştir, parmakla gösterilmez, rızkı
yeterlidir ve bu hususta sabırlıdır.’ Sonra Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem Rabbinden bu kutsi hadisi aktardıktan sonra şöyle demiştir: ‘Umut ettikleri
sürade verilmiş, ağlamaları az olmuş, mirası da az olmuştur.’
İnsanların Arasım Düzeltmekle İlgili
İlahi Tavsiye
Enes b. Malik şöyle demiştir: ‘Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemle bir gün otururken dişleri görünecek kadar
güldüğünü gördük. Ömer şöyle dedi: ‘Annem ve babam sana feda olsun ey Allah
Teâlâ’nın Peygamberi! Seni güldüren nedir? Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle dedi: Ümmetimden iki adam izzet sahibi Rabbin huzuruna getirildi,
onlardan birisi ‘Rabbim! Bu kardeşimden benim hakkımı al’ dedi. Allah Teâlâ da
ona ‘kardeşine borcunu öde’ dedi. Adam ‘Rabbim! İyiliklerimden geride hiçbir
şey kalmadı ki?’ deyince mazlûm şöyle dedi: ‘Rabbim! Günahlarımın bir kısmını
yüklensin.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin gözleri dolmuş sonra şöyle
demiştir: ‘O gün çetin bir gündür. O gün insanlar günahlarını taşıyacak
birisine muhtaçtırlar.’ Sonra devamla şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ bunu
isteyene şöyle der: ‘Başını kaldır, cennedere bak.’ Adam başını kaldırıp şöyle
der: ‘Rabbim! İncilerle donatılmış gümüşten şehirler, altından köşkler
görüyorum. Acaba hangi peygambere aittirler? Yoksa hangi şehide aittirler.’ Allah
Teâlâ şöyle der: ‘Bunlar bana bedel verene aittir.’ Adam şöyle der: ‘Rabbim!
Kim onun bedeline sahip olabilir ki?’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Sen buna
sahipsin.’ Kul ‘nasıl?’ deyince, Allah Teâlâ ‘kardeşini bağışlayarak’ diye
cevap verir. Mazlûm kul ‘Rabbim! Kardeşimi bağışladım’ der. Allah Teâlâ
‘Öyleyse kardeşinin elinden tut, onu cennete götür’ der. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Allah Teâlâ’dan korkun, aranızı düzeltin. Allah
Teâlâ kıyamet günü müminlerin arasını düzeltir.’
Tevrat'tan İlahi Tavsiyeler
Kabu’l-Ahbar’dan bize aktarıldığına
göre şöyle demiştir: Tevrat’ta on iki kelime buldum, onları yazdım, boynuma
astım. Her gün zevkle onlara bakarım. Bunlar şunlardır: Ey Ademoğlu! Sana
yaptığım taksime razı olursan, kalbin ve bedenin rahata erer, sen övülürsün.
Yaptığım taksime razı olmazsan dünya sana musallat olur; öyle ki hayvanlar arasında
vahşi bir hayvan gibi uykusuz kalırsın. İzzetim ve celalim üzerine yemin olsun
ki, sen senin adına takdir ettiğime ulaşabilirsin. Razı olmadığın için kınanır
ve zemmedilirsin. Ey Ademoğlu! Her şey seni kendisi için isterken ben seni
senin için istiyorum, sen ise benden kaçı-
A A
yorsun. Ey Ademoğlu! Bana karşı ne
kadar da insafsızsın? Ey Ademoğlu! Seni topraktan yarattım. Sonra atılmış bir
meniden yarattım. Ey Ademoğlu! Şanın üzere yemin olsun ki, ben seni severim.
Senin üzerindeki hakkım, senin de beni sevmendir. Ey Âdemoğlu! Ben seni kendim
için, bütün eşyayı senin için yarattım. Kendim için yarattığımı senin için
yarattığıma telef etme. Ey Âdemoğlu! Ben seni (henüz işlemediğin) yarınki bir
amel sebebiyle hesaba çekmeyeceğim gibi sen de yarının rızkını benden isteme.
Ey Âdemoğlu! Benim senin üzerinde belirlediğim farzlarım vardır. Senin de
rızkın benim sorumluluğumdadır. Farzlarımı ifa etme hususunda bana ihanet etsen
bile, senin davranışın nedeniyle ben rızkın hakkında seni yalnız bırakmam. Ey
Âdemoğlu! Rızkının kaçacağından endişelenme. Benim hâzinelerim dolu ve tükenmezdir.
Ey Âdemoğlu! Benim otoritem baki olduğu sürece hiçbir otorite sahibinden
korkma. Otoritem tükenmeyecek şekilde bakidir ve sonsuzdur. Ey Âdemoğlu! Sıratı
geçinceye kadar, tuzağımdan ve hilemden emin olma.’
Tavsiye
Allah Teâlâ’dan korkma konusunda
dostluk makamı ile ilgilidir. Allah Teâlâ, dostu Hz. İbrahim’e şöyle der: ‘Ey
İbrahim! Sende gördüğüm bu şiddetli korku da nedir böyle? Hz. İbrahim şöyle
cevap vermiştir: ‘Ya Rabbi! Nasıl korkmayayım ve nasıl endişeli olmayayım ki?
Babam Âdem sana çok yakındı; onu ellerinle yarattın, ruhundan üfledin, meleklere
kendisine secde etmelerini emrettin, sadece bir günah nedeniyle onu civarından
uzaklaştırdın.’ Allah Teâlâ kendisine şöyle vahyetti: ‘Ey İbrahim! Sevgilinin
yaptığı hata sevgiliye pek ağır gelir.’
İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ’dan perdeleyen işler
hakkındadır. Allah Teâlâ Hz. Davud’a şöyle vahyetmiştir: ‘Ey Davud! İsrail
oğullarına şehvederine uymayı yasakla. Şehvedere bağlı kalpler benden perdelenmiştir.’
İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ’yı her durumda zikretmek
gerekir. Hz. Musa şöyle demiştir: ‘Ya Rab! Sen uzakta mısın yakın mısın? Uzakta
isen seni çağırayım, yakın isen seninle münacat edeyim? Allah Teâlâ şöyle
demiştir: Ben beni zikredenle otururum. Kim beni zikrederse onunla beraberim.’
Hz. Musa sormuş: ‘Rabbim! Sana en sevimli gelen amel hangisidir?’ Allah Teâlâ
cevap vermiş: ‘Her durumda beni çokça zikretmek en sevdiğim ameldir.’
Geceyi İbadetle Geçirmek Hakkında
Tavsiye
Allah Teâlâ gecenin son üçte birlik
kısmında yakın semâya iner ve şöyle der: ‘Beni sevdiğini iddia edip de şimdi
uykuda olanlar yalan söylemiştir. Seven sevdiğiyle baş başa kalmak istemez mi?
Ben sevdiklerimi görmekteyim. Onlar beni gözlerinin önünde canlandırmış, beni
görerek bana hitap etmiş, huzurumda benimle sohbet etmişlerdir. Yarın da onların
gözleri cennerierimde parıldar.’
Tavsiyeler
Allah Teâlâ Hz. Musa ile konuşurken
şu tavsiyelerde bulunmuştur: ‘Ey Musa! Bana yaklaş, benim değerimi bil, çünkü
ben Allah Teâlâ’m. Ey Musa!
Bütün yaratıkların arasında niçin
seninle konuştuğumu, peygamberlik görevi ve konuşmak üzere niçin seni
seçtiğimi, İsrail oğullarından başka birisini seçmediğimi biliyor musun? Hz.
Musa cevap vermiş: ‘Hayır, ya Rabbi, bilmiyorum.’ Allah Teâlâ şöyle demiştir:
‘Ben kullarımın sırlarına muttaliyim. Onların arasında senin kalbinden daha çok
benim sabit ve sürekli sevgim (meveddet) için saf ve temiz bir kalp görmedim.’
Hz. Musa şöyle dedi: ‘Rabbim! Hiçbir şey değilken beni niçin yarattın?’ Allah
Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Seninle bir hayır murat ettim.’ Hz. Musa ‘kime karşı?’
deyince Allah Teâlâ şöyle dedi: ‘Cennetimde meleklerimle beraber seni civarıma
yerleştirdim. Orada ebedi nimete mazhar, Mutlu, rahata ermiş bir şekilde
kalırsın.’ Hz. Musa şöyle dedi: ‘Rabbim! Bunun için yapmam gereken nedir?’ Allah
Teâlâ şöyle dedi: ‘Dilin her daim zikrimle meşgul olsun, kalbin benden dolayı
ürpersin, bedenin bana hizmet etmek üzere meşgul olsun, ayağını cennete girmiş
bile görsen tuzağımdan emin olma.’ Hz. Musa şöyle dedi: ‘Rabbim! Beni niçin
Firavun ile sınadın?’ Allah Teâlâ şöyle dedi: ‘Ben seni kendim için seçtim,
kendi dilimle İsrail oğullarına hitap ettim, sözümü onlara duyurdum, Tevrat’ın
şeriatını, dindeki kuralları, ahiret yolunu onlara öğrettim. Onlardan veya başkalarından
sana tâbi olan her kim olursa olsun, bu şeriatı öğrenmelidir. Ey Musa! İsrail
oğullarına şunu bildir ve söyle: Ben gökleri ve yeri yarattığımda, onlar için
ehil de yarattım. Göklerin ehli melekler ile kendilerine verilen emirlerde Allah
Teâlâ’ya asi olmayıp emredileni yapan seçkin kullardır. Ey Musa! Benden İsrail
oğullarına tebliğ et ve şunu söyle: Tavsiyemi kabul edip verdiği sözü tutan ve
bana karşı asi olmayanları meleklerimin derecesine yükseltirim, onlara
cennetimi helal kılarım. Onları yaptıkları işlere karşılık en güzel şekilde
ödüllendiririm.’
‘Ey Musa! Benden İsrail oğullarına
bildir ve onlara de ki: Cinleri, insanları ve hayvanları yarattığımda, onlara
dünya hayatının maslahadarını ilham yoluyla bildirdim, menfaatlerini nasıl elde
edeceklerini ve zararlarından nasıl kaçınacaklarını gösterdim. Bütün bunları
onlarda yarattığım duymak', görmek, kalp, temyiz ve şuur gibi güç ve fiiller
vasıtasıyla kendilerine öğrettim. Aynı şekilde, nebilerime, resullerime ve kullarım
arasından seçkinlere ilham ettim. Onlara mebde ve meadın durumunu ve
ahiretteki yaratılışın keyfiyetini açıkladım, yolu beyan ettim, ahirete nasıl
varacaklarını bildirdim. Ey Musa! İsrail oğullarına de ki: Peygamberlerden
tavsiyelerimi öğrenip kabul eder, ona göre amel ederlerse muhtaç oldukları
dünya ve ahiretin bütün menfaat ve maslahadarım onlara taahhüt ederim. Onlar
bana verdikleri sözü tutarlarsa, ben de -ister İsrail oğlu ister başka bir
kavimden olsunverdiğim sözü tutarım. Sözlerini tutarlarsa onları nebilerime ve
meleklerime katarım. Onlar ahiret hayatı olan karar yurdunda peygamber ve
meleklerimle beraber olurlar. Hz. Musa şöyle demiş: ‘Rabbim! Bizi cennette
yaratıp dünyanın sıkıntı, musibet ve belalarından uzak falmış olsaydın, bizim
için daha hayırlı olmaz mıydı?’ Allah Teâlâ cevap verdi: ‘Ey Musa! Babanız
Adem’e söylediğin gibi davrandım, fakat cennetin değerini bilemedi, tavsiyemi
tutmadı, verdiği sözü yerine getiremedi, isyan etti, ben de onu cennetten
çıkardım. Tövbe ettiğinde, tövbesini kabul ettim ve ona cennete dönmeyi
vadettim. Aynı zamanda kendim üzerine yeminle şunu taahhüt ettim: Âdem’in
zürriyetinden ancak tavsiyemi tutan, verdiği sözü yerine getirenler cennete
girebilecektir. ‘Benim taahhüdüme zalimler erişemez.’587
Cennetime de kibirliler giremez, çünkü ben orayı ‘Yeryüzünde
büyüklük taslamayan, bozgunculuk aramayanlar için yarattım.,5SS Ey Musa!
Kullarımı çağır ve onlara nimetlerimi söyle. Onlar bu nimetlerin arasından
sadece peşin ve şimdi olanları veya hemen ve gelecekte menfaatlerine olanları
zikrederler. Ey Musa! Cennetimi kaçıranlara yazık olsun. Menfaatinden mahrum
kalıp pişman olanlara yazıklar olsun! Ey Musa! Ben gökleri ve yeri
yarattığımda, cenneti de yarattım, en güzel renklerle süsledim, ehlinin
nimetini ve muduluklarını ‘ravh ve rayhan’ olarak yarattım. Dünyadakiler bir
kere uzaktan cennete bakmış olsalardı, artık dünya hayatı onları kendisine cezb
edemezdi. Ey Musa! Cennet dostlarım ve salih kullarım için hazırlanmıştır.
Onlar Allah Teâlâ’la karşılaştıklarında selamete kavuşanlardır. Onlara ne Mutlu,
ne güzel yere varacaklardır!’
İlahi Tavsiyelerden Biri
cEy
Ademoğlu! Günün başlangıcında dört rekât namaz fal. O namaz günün sonuna kadar
sana yeter.’ Hadisi İmam Nesei aktarmıştır. Tavsiye içeren ilahi bir kınama ve
ikazda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‘Ey Ademoğlu! Nasıl da aciz bırakıyorsun
beni! Ben seni şöyle bir şeyden yarattım: Seni düzenleyip itidal verdim,
ellerin önünde yürüdün, sonra (mal) topladın, (sadakayı) engelledin. Can boğaza
gelince, ‘sadaka veririm’ dedin. Sadaka vakti o zaman mıdır?’
Korku Hakkında İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ey Ademoğlu!
Malın fazlasını harcarsan senin için daha hayırlıdır. Elinde tutman ise senin
için kötüdür. Veren el, alan elden hayırlıdır.
Lütuf İçeren İlahi Tavsiye
Musa b. Muhammed el-Kurazi, Mekke’de
aktarmıştır ki; Ziya Abdulvahhab İbnu’s-Sekine ile rıbatında bir araya
geldiğimizde Bağdat’ta bize şöyle dedi: Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Kul abdest
bozup sonra abdest almazsa bana sıkıntı vermiş olur. Abdest alıp namaz kılmazsa
yine bana sıkintı vermiş olur. Namaz kılıp dua etmezse bana sıkıntı vermiş
olurv Dua edip ben icabet etmezsem, bu kez ben sıkıntı veririm. Ben
sıkıntı veren bir rab değilim, ben sıkıntı veren bir rab değilim, ben sıkıntı
veren bir rab değilim.’
Organları Temizlemek Hakkında
Faydalı-İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ey
Peygamberlerin ve korkutucuların kardeşi!’ Bu sözle Efendimiz Hz. Muhammed
sallallâhü aleyhi ve sellem’e hitap edilir. Bu tavsiye Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in kutsi bir hadisle Allah Teâlâ’dan aktardığı tavsiyedir:
‘Evlerimden herhangi birisine girerken selim kalplerle, doğru dillerle, temiz
ellerle, temiz cinsel organlarla girin. Bir evime kullardan birine haksızlık
yapmış bir halde girmeyin. Kul benim huzurumda namaza durduğunda haksız bir
şekilde aldığını Hakk sahibine ulaştırmadığı sürece, onun namazını kabul
etmem. Hakkı sahibine ulaştırdığında ise kendisiyle duyduğu kulağı, kendisiyle
gördüğü gözü olurum. O da benim dostlarımdan, seçkinlerimden birisi ve
peygamber, sıddîk ve şehitlerle beraber cennette komşu olur.’
Tavsiye
Dünyaya düşkün insanın azarlanması
hakkındadır. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ey Ademoğlu! Dünya sana üç korku verdi;
fakirlik, hastalık ve ölüm! Yine de onun peşinde koşarsın.’
Tevazu Hakkında Melekten Gelen Tavsiye
Allah Teâlâ yanında Cebrail
bulunurken Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e şöyle vahyetti: ‘Dilersen
nebi ve kul ol, dilersen nebi ve melek ol.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem Cebrail’e baktı, Cebrail ona tevazu göstermesini ima edince şöyle dedi:
‘Ben bir kul-nebi olayım.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der:
‘Melekpeygamber* demiş olsaydım, benim karşımda dağlar altın ve gümüşe dönmüş
olarak yürüyecekti.’
V elilerin Yüceltilmesi Hakkında İlahi
Tavsiye
Allah Teâlâ şöyle der: ‘Kim bir velim
hakkında bana saygısızlık yaparsa, ona savaş açarım.’ Bir rivayette ‘ona savaş
ilan ederim’ denilir. Şöyle demiştir: ‘Benim katımda en sevimli ibadet,
nasihat, yani samimiyet ve ihlastır. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ey Âdemoğlu! Benim
ihsanım sana inmişken senden bana kötülük yükselmiştir. Ben nimetlerle sana
kendimi sevdiririm, sen de her gün işlediğin günahlarla beni senden
soğutursun. Her gün saygın bir melek senin kötü fiilini bildirmek üzere bana
gelir.’ Ey Ademoğlu! Beni murakabe etmiyorsun. Bilmiyor musun ki sen gözlerimin
önünde bulunmaktasın. Ey Ademoğlu! Yalnız kaldığında veya şehvetinin peşinden
koştuğunda, beni hatırla, kalbinden onları çıkartmamı iste, seni günahtan
korumamı dile, şehvederi sana kötü göstermemi, itaati kolaylaştırmamı, onu
sana sevdirmemi, gözünün önünde itaati süslü göstermemi benden dile. Ey
Âdemoğlu! Ben sana yardım dilemen, ipime sarılman için emir verdim ve sana
yasaklar koydum, bana asi olup yüz çevirmen için değil! Sen çevirirsen ben de
yüz çeviririm. Ben sana muhtaç değilim, sen bana muhtaçsın. Dünyayı yarattım,
bana kavuşmak üzere hazırlan diye onu sana amade kıldım. Benden yüz çevirmeyecek
ve yeryüzünde ebedi kalmayacak şekilde ondan azık tedarik etmeni istedim.
Bilmelisin ki, ahiret yurdu senin için dünyadan hayırlıdır. Benim senin için
seçtiğimden başkasını seçme, bana kavuşmayı nahoş karşılama. Benimle kavuşmayı
nahoş bulan biriyle ben de karşılaşmayı nahoş bulurum. Kim benimle
karşılaşmayı isterse, ben de onunla karşılaşmayı isterim ve severim.’
tlahi Tavsiye
Korku ve teşvik hakkındadır. Bize
Muhammed b. Mesleme b. Veddah -Kurtubalıdırşöyle bir hadise aktarmıştır: Allah
Teâlâ İsrail oğullarına şöyle demiştir: ‘Biz sizi ahirete teşvik ediyoruz, siz
yanaşmıyorsunuz. Biz size dünyanın değersizliğini gösteriyoruz, siz değersiz
görmüyorsunuz. Biz sizi ateşle korkutuyoruz, siz korkmuyorsunuz. Biz sizi
cennete teşvik ediyoruz, ona hasret duymuyorsunuz. Biz size şefkat
gösteriyoruz, sizin kalbiniz yumuşamıyor. Biz size ilgi gösteriyoruz, siz ağlamıyorsunuz.
Allah Teâlâ’nın bir kılıcı vardır ki, uyku nedir bilmez. Onun yeri cehennem
yurdudur.’
Tavsiye
Seni ancak masum bir halde sevenin
sevgisini muhafaza eyle! Seninle arkadaşlık edip sevdiği hususlarda sana uyan,
sevmediği hususlarda sana karşı gelen kişi, kendi arzusuyla arkadaşlık ediyor
ve ona uyuyor demektir. Kendi arzusuna uyan ve onunla arkadaş olan ise dünyadaki
rahadığın peşindedir demektir. Ey müritler topluluğu! Sizden (Allah Teâlâ’ya
giden) yolu talep edenler, alimlerden cehaleti, zahiderden dünya sevgisini ve
rağbeti, marifet ehlinden de susmayı öğrenmelidir. Şeyhimin huzuruna ilk
girdiğimde, henüz yüzünü görmeden bana bir şeyler söyledi ve tavsiyede bulundu.
Benimle konuştu ben de kendisine şöyle dedim: ‘Seni görmeden kabul ediyorum.
Senin tavsiyeni ezberleyeceğim. Söylediklerini üzerimde görmeden bana bakma.’
Bunun üzerine şeyhim ‘Bu himmet üstün ve değerli bir himmettir’ dedi ve ekledi:
‘Evladım! Kapıyı kapa, sebepleri kes, el-Vehhab ile otur ki arada perde olmaksızın
seninle konuşsun.’ Ben de bereketini müşahede edene kadar bu tavsiyeyle amel
ettim. Ardından huzuruna girdim. O da verdiği hediyeyi üzerimde görerek şöyle
dedi: ‘İşte böyle davranmayı sürdür. Böyle yapmazsan olmaz.’ Sonra bana şöyle
dedi: ‘Yazdığını sil, ezberlediğini unut, bilgilerini yok say, her durumda Allah
Teâlâ’nın karşısında böyle hareket et. Yoksa bilgine göre O’nun karşısında
konuşma. Öyle bir davranış vakit zayi etmek demektir. Allah Teâlâ Peygamberine
hitap ederken buyürduğu gibi, sen de bilginin artmasını talep et ve iste. Allah
Teâlâ peygamberine ve onun ümmetine şöyle emreder: ‘De ki,
Rabbim, bilgimi artır.’589 Yoksulluk diliyle
hacetini talep et, tahakküm edercesine değil! Allah Teâlâ Ebu Yezid
el-Bestami’ye şöyle der: ‘Bana zillet ve yoksullukla yaklaş.’ Başka bir
defasında ‘nefsini terk et5 diye emretmiştir. Allah Teâlâ Hz.
Musa’ya şöyle vahyetti: ‘Bir kuş gibi ol; o kuş ağaçların uçlarından yer, saf
sulardan içer, gece çökünce de benimle ünsiyet etmek için bana asi olanlardan
çekinerek ve kaçarak bir mağaraya sığınır. Ey Musa! Nefsim üzerine yemin ettim
ki, kendimden başka kimsenin amelini tamamlamayacağım. Ey Musa! Benden başka
hiçbir emel sahibinin emeli gayesine varmayacak, benden başkasına bel
bağlayanın belini kıracağım. Benden başkasıyla ünsiyet edenin yalnızlığını
arttıracağım. Benden başkasını sevenden yüz çevireceğim. Ey Musa! Benim öyle
kullarım vardır ki, bana münacat ederlerse, kulak veririm, beni çağırırlarsa
yönelirim, bana yönelirlerse onlara yaklaşırım, bana yaklaşırlarsa ben daha çok
yaklaşırım. Onlar bana yaklaştıklarında kendilerini kuşatırım. Onlar beni dost
edinirlerse, ben de onları dost edinirim. Onlar beni yakın kabul ederlerse, ben
de onları yakın sayarım. Benim için amel yaparlarsa, ödüllerini veririm. Onlar
benim himayemdedirler ve benimle iftihar ederler. Ben onların işlerini
yönetirim, kalplerini idare ederim, hallerini üstlenirim, onların kalplerinde
beni zikretmenin dışında herhangi bir hususta rahatlık bırakmam. Beni zikretmek
onların hastalıklarının ilacı, kalplerinin aydınlığıdır. Onlar benden
başkasıyla ünsiyet etmezler. Kalplerinin yüklerini benim nezdimde indirirler.
Benden başkasının yanında karar kılamaz ve yerleşmezler.
Anlatıldığına göre, eski peygamberlik
devirlerinde ilhama mazhar olan birisi varmış. Adam Allah Teâlâ’nın insanları
yükümlü tutması ve imtihan etmesi meselesi üzerinde düşünmüş, konunun hikmeti
hakkında doğru bir yorum bülamamış, Allah Teâlâ ise kendisine kulluk hakkında
düşünmesini emretmişti. O da halvetlerde Rabbine münacata başlayarak sırrıyla
ve diliyle şöyle demiş: ‘Rabbim! Beni yarattın fakat bana görüş sormadın. Beni
öldüreceksin, yine benimle istişare etmeyeceksin. Bana bildirmeden emir
verdin, yasaklar koydun. Hevayı inatçı bir güç olarak ve şeytanı da azgın bir
güç olarak üzerime musallat kıldın. Nefsimde derin arzular ve şehvetler terkip
ettin. Gözlerimin önüne dünyayı süslenmiş bir halde yerleştirdin. Ardından beni
korkuttun, tehdit ve korkutmayla beni icbar ettin ve şöyle dedin: ‘Sana
emredildiği gibi dosdoğru ol, arzuya uyma, seni benim yolumdan saptırır.
Şeytandan sakın, şeytan sana yaklaşmasın, dünya seni aldatmasın, şehvetlerinin
seni alçaltmasından, onlardan uzak dur, emellerin ve kuruntuların seni
alıkoymasın, sana hemcinslerin hakkında tavsiyede bulunurum, onlarla iyi
geçin.’ Sonra başka emirler verdin ve dedin ki: ‘Maişetini helal yoldan araman
gerekir, çünkü maişetini nereden kazandığından mesulsün. Onu talep etmezsen
mesul olduğun kadar helal yoldan kendisini aramasan da mesulsün. Dünyadan
nasibini unutmaman gerektiği gibi ahiretten de nasibini unutma. Allah Teâlâ
sana ihsanda bulunduğu kadar sen de iyilik yap ve ihsanda bulun. Yeryüzünde
bozgunculuk peşinde koşma. Ahiretten yüz çevirme, hem dünyan ve hem ahiretin
hüsrana uğrar. Böyle bir şey apaçık bir hüsrandır.’ Rabbim! Birbirine zıt
işler, birbirini çeken güçler ve birbirine karşıt haller arasında bulundum.
Nasıl davranacağımı bilmiyorum, neyi yapacağım hakkında doğrudan emin değilim?
Kendi işlerim hakkında hayretteyim, çözümü yitirdim. Rabbim! imdadıma yetiş,
elimden tut, beni kurtuluşa yönlendir, öyle yapmazsan helak olurum.’
Bu sözler üzerine Allah Teâlâ
kendisine şöyle vahyetmiş: ‘Ey kulum! Ben sana yaptığında bana yardım edeceğin
bir işi emretmedim veya yaptığında bana zarar vereceğin bir işi yasaklamadım.
Ben sadece bir rabbin ve ilahın olduğunu öğrenmen maksadıyla emir verdim. O
'senin yaratıcın, rızık verenin, mabudun ve var edicindir. O seni muhafaza
eden, sana eşlik eden, yardım eden ve destek olandır. Bilmelisin ki, bütün
emir ve yasaklarda sen benim yardımıma muhtaçsın. Aynı zamanda benim sana
dönmeme, hidayet etmeme, işini kolaylaştırmama, inayet etmeme muhtaç olan
sensin. Bilmelisin ki, bütün yasaklandığın işlerde benim korumama, himaye ve
riâyetime muhtaçsın. Kısaca bütün tasarruflarında bana muhtaçsın. Bütün
hallerinde, dünya ve ahiret işlerinde gece ve gündüz bana muhtaçsın. Bu emir ve
yasaklarla birlikte, küçük veya büyük, gizli veya aleni hiçbir işin bana gizli
değildir. Bu işler sana açıklanacak ve bana muhtaç olduğunu öğreneceksin. Ben
senin için vazgeçilmezim. Artık benden yüz çevirme, bana karşı kendine
meşguliyet bulma, beni unutma, benden başkasıyla ilgilenme. Her vakit benim zikrimle
beraber ol. Bütün hal ve ihtiyaçlarında benden iste. Bütün tasarruflarında
benimle konuş, yalnız kaldığın her durumda benimle sohbet et, beni müşahede ve
murakabe eyle! Bu durumda bütün yaratıklardan uzaklaşarak bana yönelmiş,
onlardan yüz çevirerek bana kavuşmuş olursun. Öğrenirsin ki, bulunduğun her
yerde seninle beraber olan benim. Sen beni görmesen bile her durumda ben seni
görürüm. Bütün bunları istediğinde ve kesin olarak inandığında, söylediğin
sözlerin hakikati ve tavsif ettiğin durumların doğruluğu senin adına ortaya
çıkar. Ardından her şeyi ardına bırakır, sadece bana yönelirsin. Ben de seni
kendime yaklaştırır, kendime kavuşturur, kendi katımda yükseltirim. Sen benim
dostlarımdan, seçkinlerimden, saygın meleklerimle beraber civarımda cennet
ehliyle beraber bulunanlardan biri olursun. Orada ihsana ermiş, Mutlu, rahat,
nimetlenen, haz alan ve güvenli bir şekilde sonsuza dek kalırsın.’
‘Ey kulum! Benim hakkımda kötü zanda
bulunma, cömertlik ve keremimin gereğinden başka bir vehimde bulunma. Daha önce
sana ihsan ettiğim nimederi hatırla, ezeli ihsanlarımı ve sende bulunan güzel
ve hoş lütuflarımı yâd et. Sen zikre şayan bir şey değilken seni düzgün ve
mutedil bir şekilde yarattım. Sana latif bir duyma gücü, keskin bir göz,
algılayan duyular, tertemiz kalp, kuvvetli bir anlayış, duru bir zekâ, ince bir
fikir, açıklayıcı bir dil, sağlam bir akıl, tam bir bünye, güzel bir suret,
sahih uzuvlar, kâmil araçlar ve itaat edici organlar ihsan ettim. Ardından söz
ve kelamımı sana ilham ettim, menfaat ve zararları bildirdim, fiillerde, sanat
ve amellerde nasıl tasarruf edeceğimi öğrettim . Gözünden perdeleri kaldırdım,
melekûtuma bakman için gözlerini açtım. Gece ve gündüzün ardışık olarak akışım
görürsün. Dönen felekleri, hareketli yıldızları gördün. Vakiderin hesabını,
zamanlan, ayları, yılları ve günleri öğrettim. Karada ve denizdeki madenleri,
bitkileri ve hayvanları öğrettim. Sen bunların arasında hükümdarlar gibi
tasarrufta bulunur, rabler gibi hükümran olursun. Haddi aşıp zalimleştiğini,
yoldan çıkıp hainleştiğini, zulmettiğini, sınırı geçtiğini gördüğümde ise
sınırları, hükümleri, kıyası, ölçüyü ve insafı öğrettim. Ayrıca hakikati,
doğruyu, iyiyi, marufu, adil olan ahlakı öğrettim. Bu sayede ihsan ve nimet
senin adına devam eder, azap ve intikam senden uzaklaşır. Binaenaleyh ben seni
senin için hayırlı olana, daha faziletli, daha şerefli, izzedi, saygın, daha
hazlı ve daha çok nimet olan işlere yönlendirdim. Şimdi benim hakkımda suizanda
bulunuyor, haktan ve hakikatten başka vehimlerde bulunuyorsun.’
‘Ey kulum! Sana emrettiğim bir şeyi
yapmakta zorlandığında şöyle de: ‘La-havle ve la-kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l-azim
(Yüce ve azamet sahibi Allah Teâlâ’dan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur).
Nitekim arşı taşıyan meleklere taşımak kendilerine ağır gelince, bu zikri
söylerler. Bir musibet sana ulaştığında şöyle de: ‘Inna-lillah ve inna-ileyhi
raciun (Biz Allah Teâlâ içiniz ve Allah Teâlâ’ya döneceğiz.)’ Nitekim
sevdiklerim ve dostlarım böyle söylerler. Ayağın günah çukuruna kaydığında,
dostum Âdem ve eşinin söylediği şu cümleyi söyle: ‘Rabbimiz
kendimize zulmettik, sen bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana
uğrayanlardan oluruz-’590 Bir iş
sana müşkül gelir, görüşünde vehme kapılır, doğruyu bulmak, doğru sözü söylemek
istersen, dostum İbrahim gibi şu cümleleri söyle: ‘Beni
yaratan beni doğruya ulaştırır. O beni yedirir ve bana içirir, hasta olunca
bana şifa verir, beni öldürecek sonra diriltecek. Benim hatalarımı kıyamet
gününde bağışlamasını dilerim. Rabbim! Bana hüküm ver ve beni salih kimselere
kat. Benim adıma geride bir doğruluk dili bırak. Beni naim cennetinin
varislerinden eyle. Babamı da bağışla, o dalalete düşenlerden idi. Kıyamet günü
beni mahzun etme. O gün ne mal, ne çocuklar fayda vermez. Sadece selim bir kalp
ile Allah Teâlâ’ya gelmek fayda verir.’591 Bir musibet isabet edince, indirmiş
olduğum vahiyde bildirdiğim üzere, Yakub’un söylediklerini söyle. ‘Ben üzüntümü
ve sıkıntımı Allah Teâlâ’ya havale ediyorum. Allah Teâlâ’dan
sizin bilmediklerinizi biliyorum.’592 Senden bir hata meydana geldiğinde, Hz. Musa’nın söylediği
gibi söyle: ‘Bu şeytanın bir amelidir. Şeytan
apaçık saptırıcı bir düşmandır.’593 Bir günahtan yüz çevirdiğinde Yusufun dediği gibi söyle: ‘Ben
kendimi tezkiye etmem, Rabbim merhamet etmedikçe nefis mutlaka kötülüğü
emreder, Rabbim Gafur ve Rahim’dir.’594 Allah Teâlâ seni bir belayla imtihan ettiğinde Davud’a
söylemiş olduğu şekilde hareket et: ‘Rabbinden
bağışlama dile, rükû ederek yere kapan, Allah Teâlâ’ya yönel.’595 Allah Teâlâ’nın yaratıkları arasından günahkârları ve hatalı
kulları görüp Allah Teâlâ’nın onlar hakkındaki hükmünü bilmediğinde, İsa gibi
konuş: ‘Onlara azap edersen onlar senin kulların, bağışlarsan
sen aziz ve hakimsin.’596 Allah Teâlâ’dan bağışlanma dileyip O’nun affetmesini talep
edince, Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ve onun sahabesinin söylediği
gibi söyle: ‘Rabbimiz! Unuttuğumuzda veya hata
ettiğimizde bizi hesaba çekme, rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize
ağır yük yükleme. Rabbimiz! Gücümüz yetmeyen işleri bize yükleme, bizi affet,
bize merhamet et, bize mağfiret et. Sen bizim Mevla’mızsın, bize kâfir güruha
karşı yardım eyle.’597 İşlerin sonuçlan hakkında korkuya kapılıp senin adına nasıl
sonlanacağını bilmediğinde yine Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ve
sahabesi gibi söyle. ‘Rabbimiz! Bizi hidayete ulaştırdıktan
sonra kalplerimizi çevirme, bize kendi katından rahmet ver, sen el-Vehhab’sın.
Rabbimiz! Sen insanları hakkında kuşkunun bulunmadığı günde bir araya
toplarsın. Allah Teâlâ verdiği sözü bozmaz.’598
Tavsiye
Muhammed b. Vasi’, Bilal b. Ebî
Berde’ye sıcak bir günde uğramış. Bilal bir gölgelikteymiş ve yanında kar
varmış. Bilal şöyle demiş: ‘Ey Ebu Abdullah! Evimizi nasıl görüyorsun?’ Şöyle
cevap vermiş: ‘Evin güzel, cennet ondan daha güzel, cehennemi hatırlamak bu
evden insanı uzaklaştırır.’ ‘Kader hakkında ne dersin?’ deyince, şöyle cevap
vermiş: ‘Komşuların kabir ehlidir. Onlar hakkında düşün. Onlar hakkında
düşünmek seni kaderden uzaklaştırır.’ ‘Benim için dua et’ deyince, Muhammed
şöyle cevap vermiş: ‘Kapında böyle böyle şeyler varken benim duamı ne
yapacaksın ki? Herkes senin için ‘bana zulmetti’ diyor. Onların bedduası benim
duamdan önce Hakka ulaşır. Kimseye zulmetme, benim duama muhtaç olmazsın.’
Hasan-ı Basri'nin Sözlerinden Biri
‘Nedir bu hal böyle! İnsanlar
görüyorum, akıl sahibi görmüyorum, insanlar görüyorum, lâkin bir dost
göremiyorum; girdiler, çıktılar, öğrendiler sonra inkâr ettiler.’ Hasan-ı
Basri’nin başka bir sözü şöyledir: ‘Şu kavme şaşılır; kendilerine azık
emredilmiş, sonra yolculuk için nida edilmiş, ilkleri sonlarını hapsetmiştir.
Onlar oynamak üzere kalmışlardır. Ey Âdemoğlu! Bıçak keskinleşmiş, tandır
tutuşmuş, koç asılıdır. Tecrübeler edep öğretmek için yeterli, günlerin
başkalaşması ve değişmesi öğüt vermek için yeterli, ölümü hatırlamak da
günahtan alıkoyucudur. Dünya kendi hali üzere gidici, günler boyunlarında asılı
ve kakçıdır. Siz insanları yönlendirirsiniz, insanlar da sizi yönlendirir. En
hayırlı olanınız gitmiştir. Daha ne bekliyorsunuz? Görmeyi mi bekliyorsunuz?
O da olmuştur.’
Ömer b. Abdülaziz'in Bir Sözü
Her yolculuğun mutlaka bir azığı
vardır. Siz dünyadan ahirete giderken takvayı azık edinin. Allah Teâlâ’nın
kendisi için hazırlamış olduğu ödülü ve karşılığı görenler gibi olun. Cenneti
arzulayın, cehennemden korkun. Hakkınızdaki süre asla uzamayacaktır; uzamış
olsaydı zaten kalpleriniz katılaşırdı. Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, insanın
emeli ne kadar çoktur. Hâlbuki bilmez ki, akşamlayınca sabahlayacak mı,
sabahlayınca akşama varacak mıdır? Belki bu esnada temenniler kendilerini
gösterebilirler. Dünyayla aldanan nice insanı biz de siz de gördünüz. Bununla
birlikte sadece Allah Teâlâ’nın azabından kurtulmaya bel bağlayan kişinin gözü
aydınlanır. Kıyamet korkulardan emin olan kişi sevinebilir. Yaralarını tedavi
etmeyen (müdaviü’l-kelem) kimse ise (bir yandan tedavi etse bile) bir yandan
yaralanır. Kendimi uzak tuttuğum bir işi size (yapın diye) emretmekten Allah
Teâlâ’ya sığınırım. Böyle yapsaydım, ticaretim zarar ederdi. Öyle bir meseleyi
anlamış oldunuz ki, yıldızlar bir benzerini anlamış olsaydı, hiç kuşkusuz
dağılıp saçılırlar; dağlar anlamış olsaydı, erirler; yeryüzü anlamış olsaydı,
parçalanırdı. Şunu bümiyor musunuz: Cennet ile cehennem arasında (üçüncü) bir
yer yoktur. Ya cennete veya cehenneme gideceksiniz.’
Ömer b. Abdülaziz'in Başka Bir
Tavsiyesi
Allah Teâlâ sizi boş yere yaratmamış,
herhangi bir işinizi boş halde bırakmamıştır. Sizin bir meadımz vardır. Allah
Teâlâ o gün sizin aranızda hüküm vermek üzere iner. Allah Teâlâ’nın rahmetinin
dışında kalan hüsrana uğrar ve helak olur. Öyle biri genişliği gökler ve yer
kadar olan cennetten mahrumdur. O kişi çoğu vererek azı, baki olanı vererek
fani olanı, güveni vererek korkuyu satın alandır. Bakınız! Siz gelip giden
nesiller içerisindesiniz. Ardınızdan başkaları gelecek, en sonunda da
hayru’lvarisîn, varislerin en hayırlısı olan Hakka döndürüleceksiniz. Her gün
ve gece ölenleri, eceli sona eren ve ömrü bitenleri Allah Teâlâ’ya
uğurlarsınız, onu toprağın içine bir kabre defnedersiniz. Ardından da bir döşek
veya yastık kendisine vermeden, ona dua edersiniz. O artık sebeplerden
soyudanmış, sevdiklerini terk etmiş, toprağa yerleşmiş, hesapla yüz yüze
gelmiştir. Ameline göre rehin kalmış, zenginken vereceklerine muhtaç bir
haldedir. Ölüm gelmezden,önce Allah Teâlâ’dan sakının! Allah Teâlâ’ya yemin olsun
ki size bu sözleri söylüyorum, fakat kendi günahlarımı bildiğim kadar herhangi
birinizin günahları hakkında bir bilgim yoktur. İçinizden birinizin bana bir
ihtiyacı düşse, gücüm yettiği ölçüde, onu karşılamak isterim. Herhangi birinizi
benim sahip olduklarımın rahatsız edeceğini bilsem, benimle onun yaşantısı müsavi
olsun diye bende bulunanları ondakilerle değiştirmesini isterdim. Allah
Teâlâ’ya yemin olsun ki, bundan daha fazla bir zenginlik ve (rahat) yaşantı
isteseydim, söyleyen dilim yalancı olur, onun sebeplerini de bilirdi. Fakat Allah
Teâlâ’nın hüküm veren kitabı ve adil sünneti öne geçmiş ve takdir etmiştir: O
kitap Allah Teâlâ’ya itaati emretmiş, günahkârlığı yasaklamıştır.’ Bunları
söyledikten sonra elbisesinin bir ucunu yüzüne koymuş, hıçkırığa boğulmuş,
insanlar da ağlamışlardı.
Tavsiye
Bütün hallerinde, sözlerinde ve
fiillerinde Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e uyman lazımdır. Ayetle Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’e mahsus olduğu bildirilip bizim yapmamız caiz
olmayan veya Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in birine yapmasını
söyleyip başkasına yasakladığı fiiller bunun dışındadır. Bir adam Zünnûn
elMısri’nin yanında Nil nehrine tükürmüş, Zünnûn şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ
canını almasın! Allah Teâlâ’nın nimetine tükürüyorsun.’ Bunu söylerken Zünnûn
ilahi nimetleri müşahede ediyordu ve bu nedenle hali kendisinin üzerinde hüküm
vererek söylemiş olduğu sözü söyletmişti. Şeyhimiz Ebu Medyen ile Ebu’l-Hasan
b. ed-Dekkak arasında benzer bir hadise gerçekleşmişti. İbn Dekkak onu seven
ve meclisinde bulunanlardan birisiydi. Bir süre bu nedenle onun meclisinde
bulunmaktan vazgeçmişti. Şeyh Ebu Medyen kendisine davet göndererek şöyle
demişti: ‘Ey Ebu’l-Hasan! Niçin meclisimize devam etmiyorsun? Benim şeytanım
senin şeytanının hasmıdır, fakat biz eskisi gibi dostuz ve halimiz değişmemiştir.
Nefislerimizi aramıza solona!’ Ebu’l-Hasan bu öğüdü dinleyerek şeyhin
tavsiyesini kabul etmiş, Allah Teâlâ’dan bağışlanma dilemiş, şeyhin meclisine
katılmaya devam etmiştir.
Kardeşlerinden biri hasta olunca dua
istemek üzere kendisine bir mektup yazdığında Zünnûn el-Mısri ona cevaben şöyle
yazmıştır: ‘Benden Allah Teâlâ’nın senin üzerindeki nimederini kaldırması için
dua etmemi istedin. Kardeşim! Bilmelisin ki, hastalık bir ödüldür. Safa ehli
ve üstün himmet sahipleri onunla ünsiyet ederler. Işık ve aydınlık, hayattadır.
Belayı nimet saymayan biri hikmet sahibi değildir. Kendisi hakkında emniyette
olmayan biri başkalarının suçladığı biridir. Kardeşim! Her zaman haya duygusu
sana eşlik etmelidir. Hayâ seni şikâyetten alıkoyar. Vesselam!’ Birisi şöyle
demiş: ‘Bana halimi sormak üzere mektup yazdm. Bu sıkıntılar içerisindeyken
halimi sana bildirmeyeceğimi düşünmeliydin. Bunların arasından dört şey beni
ağlatır: Gözümün (gereksiz şeylere) bakmayı sevmesi, dilimin gereksiz sözleri
sevmesi, kalbimin başkanlık sevdasına düşmesi ve Allah Teâlâ’nın nahoş bulduğu
işlerde İblis’e uymak düşüncesi beni ağlatır. Kötü kokular yayan günahları nedeniyle
ağlamayan gözden, öğüt geldiğinde ürpermeyen kalpten, dünya sevgisine dalmakla
idraki zayıflamış bir akıldan, her kabul ettiğimde kendimi Allah Teâlâ hakkında
daha cahil bulduğum marifetten Allah Teâlâ’ya sığınırım. Onların bir kısmı da
beni tüketti. Ben imanın en hayırlı neticesi olan hayâyı, ahiretin en hayırlı
azığı olan takvayı kaybettim. Günlerimi dünya sevgisiyle geçirdim, kalbimi bir
daha hiçbir zaman mislini bulamayacağım bir şekilde zayi ettim.’ Sonra adam
veda ederken kendisine şöyle demiştir: ‘Ebu Yezid’e de ki; daha ne kadar uyku
ve rahatlık sürecek? kafile yola çıktı.’Bu söz üzerine Ebu Yezid şöyle demiştir:
‘Kardeşim Zünnûn’a de ki; adam dediğin bütün gece uyuyup da sonra kafile
varmazdan evvel menzile eren kişidir.’ Zünnûn bu sözleri duyunca şöyle
demiştir: ‘Bu söz kendisine mübarek olsun. O bizim hallerimizin ulaşamayacağı
bir sözdür.’ Alimler birbirlerine üç şeyi tavsiye etmiştir: Kimin iç dünyası
güzel olursa, Allah Teâlâ onun dışını güzelleştirir; kimin ahireti düzgün ise Allah
Teâlâ onun dünya işlerini düzeltir; kimin Allah Teâlâ ile arası düzgün olursa, Allah
Teâlâ onıln insanlarla arasını düzeltir.’
Bir adam bir alime şöyle yazmış:
‘Bilgin Rabbin hakkında sana neyi kazandırdı? Nefsin ve dinin hakkında verdiği
fayda nedir?’ Alim şöyle demiş: ‘Bilgi delili sabit kılar, kuşku direklerini
keser. Ömrüm bilgi aramakla geçti, ondan kaçırdığımı idrak edemedim.’ Adam bu
kez şöyle yazmış: ‘Bilgi sahibi için bir nur, onun nasibi hakkında delil,
saidler derecesine ulaşmasına vesiledir.’ Alim ona şöyle yazmış: ‘Bilgiyi
ararken gençlerin ciddiyetiyle onu aradım. Fakat bilgiye ulaşınca onunla amel
edemeyecek kadar da zayıflamıştım. Bilgide az bir miktarla yetinmiş olsaydım,
beni doğru yola ulaştıracaktı.’ Şeyhimiz Ebu Abdullah elMücahid ile onun
talebesi olan şeyhimiz Ebu Abdullah b. Kaşum’un -ki onun tedristeki vekili ye
imamlıktaki naibiydiher zaman kâğıt, mürekkep ve kalem ellerinde bulunurdu.
Her ikisi de, yarın Allah Teâlâ katında bilgi talipleri arasında yazılmak
arzusuyla, her gün bilgiden takdir edilmiş bir kısmı yazarlardı.
Tavsiye
Ihsan ve edeple nitelenmiş
kimselerden bir adam Abdulmelik b. Mervan’ın huzuruna girdiğinde Mervan ona
şöyle demiş: ‘Anlat, bakalım.’ O da şöyle demiş: *Ne anlatayım ki? insanın
konuşmuş olduğu her sözün vebalinin onun üzerinde olduğunu biliyorsun. Sadece Allah
Teâlâ bunun dışındadır.’ Bu söz üzerine Abdulmelik ağlamış, sonra şöyle demiş:
‘Allah Teâlâ sana merhamet etsin! insanlar birbirlerine öğüt ve tavsiyede bulunuyorlar.’
Adam şöyle demiş: ‘Ey müminlerin emiri! Kıyamette insanlar dolaşıp duracaklar.
Orda gördüğü üzüntü ve acılardan kimse kurtulamayacaktır. Sadece Allah Teâlâ’yı
nefsini kızdırmakla razı edenler o acılardan kurtulabileceklerdir.’ Bu söz
üzerine Abdulmelik ağlamış, sonra şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ’ya yemin olsun
ki, bu sözler yaşadığım süre gözümün önünden gitmeyecektir.’
Salih Bir Hükümdar Nezdinde Samimi ve Şefkatli Bir Tavsiye
Amr b. Hubeyre, Irak’a vali olarak
geldiğinde, Hasan ve Şabi’ye elçi göndermiş, onlar için bir ev hazırlamıştı.
Onlar bir ay ya da daha fazla bir zaman oradaydılar. Elçi gelmiş ve ‘vali
yanınıza gelecek’ demiş. Ömer asasına dayanmış bir halde çıkagelmiş, selam
vermiş, hürmet ederek oturmuş ve söze başlamış: ‘Müminlerin emiri Yezid b.
Abdulmelik bana bir mektup yazdı. Onun gereğini yerine getirsem helak
olacağımı biliyorum. Ona itaat edersem Allah Teâlâ’ya isyan etmiş olurum, ona
isyan edersem Allah Teâlâ’ya itaat etmiş olurum. Ona uymam hususunda benim için
bir kurtuluş yolu gösterir misiniz?’ Hasan, Şabi’ye dönerek şöyle demiş: ‘Ey
Ebu Amr! Valinin sorusuna cevap ver.’ Şabi söze başlayarak valinin gözünde
saygınlığını muhafaza etmesini sağlayacak sözler söylemiş. İbn Hubeyre şöyle
demiş: ‘Ey Ebu Said! Sen ne dersin?’ Şöyle cevap vermiş: ‘Ey vali! Şabi
duyduğun sözleri söyledi.’ Vali ‘Peki sen ne dersin?’ deyince şöyle cevap
vermiş: ‘Ey Amr! Allah Teâlâ’nın katı ve zorba bir meleğinin sana inmesi
yakındır. O melek verdiği emir hakkında Allah Teâlâ’ya karşı gelmez, seni
ansızın sarayından çıkartıp kabrin dar mekânına götürür. Ey Amr b. Hubeyre! Allah
Teâlâ’dan sakınırsan Allah Teâlâ seni Yezid b. Abdulmelik’ten korur. Yezid b.
Abdulmelik ise Allah Teâlâ’ya karşı seni koruyamaz. Ona itaat edersen, Allah
Teâlâ’ya isyan etmiş olursun. Ey Amr b. Hubeyre! Allah Teâlâ’nın sana Yezid b.
Abdulmelik’e itaat ederken meydana getirdiğin en kötü fiil üzereyken
görmesinden emin olma. O işi yaparsan, mağfiret kapısı yüzüne kapatılır. Ey Amr
b. Hubeyre! Ben bu ümmetin ilk neslinden bazı insanlara yetiştim. Onlar
dünyadan yüz çevirmiş kimselerdi. Sizin dünyaya yönelmenizden daha şiddetli bir
şekilde onlar dünyadan kaçıyorlardı. Ey Amr b. Hubeyre! Ben Allah Teâlâ’nın
kendisiyle korkuttuğu bir makamı hatırlatarak seni korkuturum. Allah Teâlâ
şöyle der: ‘Bu, benim makamımdan ve tehdidimden
korkana aittir.’599 Ey Amr b.
Hubeyre! İtaat ederken Allah Teâlâ karşısında huzur sahibi olursan O Yezid b.
Âbdulmelik’e karşı sana kâfidir. Allah Teâlâ’ya karşı günah işlerken Yezid b.
Abdulmelik’i dikkate alırsan Allah Teâlâ ona da kâfidir.’
Bu söz üzerine Amr b. Hubeyre
ağlamış, yola çıkmak üzere ayağa kalkmış, ertesi gün onlara hediyeler
göndermiştir. En büyük hediye Hasan’ın hediyesiyken en küçüğü Şabi’nin
hediyesiydi. Şabi mescide çıkarak şöyle demiş: ‘Ey insanlar! Allah Teâlâ’yı
yaratıklarına tercih edebilen varsa, tercih etsin. Canımı elinde tutan Allah
Teâlâ’ya yemin olsun ki, Hasan’ın bildiğini bilmiyor değildim. Fakat İbni
Hubeyre’nin hatırını kazanmak istediğim için öyle söyledim, Allah Teâlâ da bu
arzumu engelledi.’
Şöyle dedim; Rum şehirlerinin sultanı
olan İzzettin Keykavus Malatya’da mukim iken bana Antalya’dan bir mektup
yazmış, ben de o mektuba karşılık bir mektup yazmıştım:
Gözyaşları sel olmuş mektubu yazarken Ne
oluyor bana ki ona ulaşacak yol bulamıyorum
İstiyorum ki Muhammed Peygamber’in dini
kaim olsun Bâtıl dinler silinip gitsin
Sadece bir yalan ve ehlini görüyorum,
yükseliyor Sağlam ve gerçek din yerlerde sürünüyor
Ey Allah Teâlâ’nın dinini aziz kılan
İzzettin, dinle bizi Söz dinleyen hükümdarlar pek az Allah Teâlâ’nın dinine
gösteriş olarak yardım etme Delilin göstermediği bir iş üzerindeyken ,
Beytü’l-mal çoğalır, ev sakıt olurken Ciddi
ol, tevekküle sarıl, Allah Teâlâ her şeye kefil
İşitilmiş Sözleri Murakabe Eden Bir
Tavsiye
Ömer b. Abdülaziz halifelik görevini
üstlendiğinde, bir valinin vergilerine el koymuştu. Bu, vergileri ona Süleyman
b. Abdulmelik ve Velid b. Abdulmelik vermişti. Ömer b. Abdülaziz öldüğünde,
Yezid b. Abdulmelik hükümdar olmuş, o vali kendisine gelerek şöyle demişti:
‘Senin kardeşin Süleyman ile müminlerin emiri Velid bana bir miktar vergi ve
ihsanda bulunmuştu, Allah Teâlâ kendisinden razı olsun Ömer b. Abdülaziz ise
onu kesti. Ben o maaşı bana vermeni istiyorum.’ Yezid şöyle demiş: ‘Bunu
yapmam.’ ‘Niçin’ diye sorduğuna, şöyle cevap vermiş: ‘Hakikat Ömer b.
Abdülaziz’in yaptığı iştedir.’ Vali ‘niçin öyle olsun ki?’ diye sorunca, şöyle
cevap vermiş: ‘İki kardeşim sana iyilikte bulunmuş ve sen de onların
iyiliklerini zikrettin, hâlbuki onlara dua etmedin. Ömer b. Abdülaziz sana
kötülük yapmış, sen onu söyledin, ondan razı olduğunu beyan ettin. Anladım ki
Ömer Allah Teâlâ’yı senin arzuna tercih etmişken Süleyman b. Abdulmelik ve
Velid kendi arzularını Allah Teâlâ’nın hakkına tercih etmişler. Allah Teâlâ’ya
yemin olsun ki, benden hiçbir zaman o yardımı alamayacaksın.’ Bu da valilerin
iltifatları hakkında anlatılmış en güzel hikâyelerden birisidir.
Öğüt ve Tavsiye
Said b. Süleyman şöyle demiş:
‘Mekke’deydim, yanımda Abdullah b. Abdülaziz el-Ömri bulunuyordu. Harun
er-Reşid de hacca gelmişti, birisi şöyle demiş: ‘Ey Ebu Abdullah! Şu
emirü’l-Mü’minin’dir, sa’y ediyor; sa’y alanı onun için boşaltılmış.’ Ömer
adama şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ sana hayır versin, hiç ihtiyacım yokken beni
öyle bir işle yükümlü tuttun ki!’ Sonra kalkmış, onu takip etmiş. Harun Reşid
Merve’den Safa’ya doğru yürümeye başlayınca ardından ‘Harun’ diye bağırmış. Harun
geri dönüp ‘Buyur, ey Ömer!’ demiş. Ömer şöyle demiş: ‘Safa’ya çıkıyorum.’
Oraya çıktığında şöyle demiş: ‘Gözünün ucuyla Kabe’ye bak.’ Harun ‘baktım’
deyince, şöyle demiş: ‘Orada ne kadar insan var?’ Harun cevap vermiş: ‘Onları
kim sayabilir ki?’ Ömer şöyle demiş: ‘Bu insanlar gibi daha ne kadar insan
vardır?’ Şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ’dan başka kimsenin sayamayacağı kadar insan
var.’ Şöyle demiş: ‘Ey Adam! Bil ki, onlardan her biri kendi nefsi sebebiyle
hesaba çekilecekken sen hem kendinden dolayı ve hem onların hepsinden dolayı hesaba
çekileceksin.
Nasıl yapacağını bir düşün.’ Şöyle
demiş: ‘Bu söz üzerine Harun ağlamış, oturmuş, ona peş peşe mendiller
vermişler, gözyaşlarını silmiş.’ Ömer şöyle demiş: ‘Ona son söylediğim söz
şuydu: Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki bir adam malı uğruna koşar, mahrumiyeti Hakk
eder. Hal böyleyken Müslümanların malı uğrunda koşanın durumu nasıldır?’ Sonra
gitmiş, Harun’u ağlar bir halde bırakmıştır. Beğavi şöyle demiştir: ‘Harun
Reşid şöyle derdi: ‘Her sene hacca gitmek isterdim. Beni engelleyen, bana
nahoş sözler söylemiş olan Ömer’in bir oğludur.’
Nebevî Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle der: ‘Allah Teâlâ şöyle demiştir: Ey Âdemoğlu her gün seni
rızıklandırırız. Sen ise mahzun olursun. Her gün ömründen eksilir, sen ise sana
yeterli gelenle mutlu olursun. Sonra da seni taşkınlığa düşürecek şeyi talep
edersin. Ne azla yetinir, ne çokla doyarsın.’
Tavsiye
Müminlerin emiri Ebu Cafer el-Mansur
hacca gitmişti. Gece vakti Kâbe’yi tavaf ederken birisinin şöyle dediğini
duymuş: ‘Allah Teâlâ’m! Yeryüzünde taşkınlık ve bozgunun ortaya çıkmasını
sadece sana şikâyet ederiz. Hakk ile ehli arasına giren tamahkârlığı sana
şikâyet ederiz.’ Mansur dışarıya çıkmış, mescidin bir kenarına oturmuş, sonra
adama haber göndermiş, iki rekât namaz kılmış, rüknü istilam etmiş, elçiyi
beklemeye başlamış. Adam elçiyle beraber gelmiş, halifeyi selamlamış. Mansur
kendisine şöyle demiş: ‘O söylediklerini niçin söyledin?’ Adam cevap vermiş:
‘Ey müminlerin emiri! Bana güvence verirsen işi başından sonuna kadar anlatırım,
vermezsen içimde tutarım. Beni onları söylemekten alıkoyan engel vardır.’
Halife şöyle demiş: ‘Canın hakkında güvendesin.’ Adam cevap vermiş: ‘Ey
müminlerin emiri! Allah Teâlâ sana kullarının işlerini ve canlarını emanet
etti, sen ise onlarla aranda duvarlar ve surlardan perdeler çekip, demir
kapılar inşa ettin, silahlı bekçiler koydun, sonra kendini onlardan
uzaklaştırdın, adamlarını kulların mallarını toplamak ve vergiler almak üzere
gönderdin. Sen insanlar arasından huzuruna ancak belirli kişilerin girmesine
müsaade ettin. Mazlûmun ve hakkı yenilmiş kişinin sana ulaşmasına imkân
vermedin. Hâlbuki herkesin o malda bir hakkı vardır. İnsanların mallarını
toplamaları (vergiler) ve bir araya getirmeleri maksadıyla kendin için seçtiğin
ve yönettiklerine tercih ettiğin kişiler seni görünce, şöyle demişlerdir: ‘Bu
adam Allah Teâlâ’ya ihanet etmiş birisiyken niçin biz de kendisine ihanet
etmiyoruz?’ Bu maksada insanları yönetmişler, onların haberlerinden ancak
istediklerini sana ulaştırmışlardır. Bir zekât toplayıcı (kendilerini şikâyet
etmek üzere) huzuruna çıkmak istese, onu hain ilan etmiş ve senin katındaki değerini
düşürebilmek için onu kusurlu göstermişlerdir. Senin ve onların bu tavrı
insanlar arasında yayılınca, onları gözlerinde yüceltmiş, onlardan korkmuş,
kendilerine karşı yapmacık davranışlar sergilemişlerdir. Onlara karşı
yapmacıklığa yönelen ilk kişiler ise senin vergi toplayıcılarındır. Onlar
adamlarına hediyeler ve mallarla şirin görünmek istemiş, bu sayede kendileri de
halkın üzerinde zulüm yapmaya devam edebilmişlerdir. Ardından halkın içinden
kudret ve mal sahibi insanlar da aynı şeyi yapmış, kendilerinin dışındaki
yoksullara ve çaresizlere zulmetmişlerdir. Neticede Allah Teâlâ’nın şehirleri
taşkınlık ve fesatla dolmuş, bütün bu kişiler (zulümde) senin ortağın olmuş,
sen ise bunun farkında olmamışsın. Zulme uğrayan biri sana gelmiş olsa,
seninle onun arasında perde vardır. Derdini ulaştırmak istese, senin bunu
yasaklamış olduğuna şahit olacak. Görecek ki sen insanların davalarına bakacak
birini görevlendirmişsin. O mazlum gelse ve yaverinin bir hayrı kendisine
ulaşsa, kendisine haksızlık eden insanlar onun şikâyetini sana ulaştırmamasını
talep ederler. Bu durumda mazlum yaverine sürekli gidip gelmek ve derdini
ulaştırmak zorunda kalır. Ona şikâyet eder, sıkıntısını anlatır, kendisinden
yardım ister, o da onu uzaklaştırır. Bütün gayretini harcayıp huzuruna çıkarak
önünde feryat ettiğini farz etsek, gözlerinin önünde başkaları için ibret
vesilesi olacak şekilde dövülecektir. Sen de buna şahit olacak ve
yadırgamayacaksın. Halife! İslam böyle payidar olamaz.’
Ravi şöyle der: Bu sözler üzerine
Mansur şiddede ağlamaya başlamış, şöyle demiştir: ‘Yazıklar olsun bana! Nasıl
da kendimi aldatıyorum.’ Adam şöyle demiş: ‘Ey müminlerin emiri! İnsanların
din işlerinde kendilerine başvurulan birtakım âlimleri vardır. Onlar dünya
işlerinde güvenilen, dindar ve âlim insanlardır. Onları yakın arkadaşların
haline getir, onlar seni doğruya yöneltsin, kendileriyle istişare et, sana
doğru görüşü söylesinler.’ Halife şöyle demiş: ‘Onlara haber gönderdim, fakat
onlar benden kaçtı.’ Adam şöyle demiş: ‘Onlar kendilerini senin yoluna
zorlamandan çekinmişlerdir. Sen kapını aç, perdeni kaldır, mazlûma yardım et,
zalimi korkut. Sadaka ve vergileri onların gözlerinin önünde al. Ben onların
sana bu malları getirirken ümmetin iyi bir halde olduğunu (söyleyerek) seni Mutlu
ettiklerini bilirim.’ Sonra namaz için ezan okundu, namaza kalktı, meclisine
döndü. Adamı tekrar aradı, fakat bir daha bulamadı.’
Peygamber Tavsiyeleri
Haşimi’nin hadisinden bize
aktarılmıştır: Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği
aktarılır: ‘Ey insanlar! Sorumlu olduğunuz üzere, ahiretin hayrına ve salahına
ait işlere yönelin, dünyevi işlerinizden yüz çevirin. Allah Teâlâ’nın nimetiyle
beslenen organları O’nun azabına maruz bırakacak günahlarda kullanmayın.
Meşguliyetiniz Allah Teâlâ’nın mağfiretini aramak olsun. Himmederinizi O’na
yaklaşmaya yönlendirin. Kim dünyadan olan nasibiyle başlarsa, ahiretteki
nasibini yitirir ve dünyadan da istediğini elde edemez. Kim ahiretteki nasibine
yönelirse, dünyadaki nasibi kendisine ulaşırken ahiretten de istediği
kendisine ulaşır.’
Mazeret Beyan Etmede Bilgi Sahibi
Birisinden Manzum Tavsiye
Bir gün bir arkadaşın sana mazeret beyan
ederse Kusuru nedeniyle; kardeşinin özrünü kabul etmelisin
Onu affet, öfkenden kendisini uzak kıl
Unutma ki af, hür insanların düsturudur
İlahi Tavsiye
Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ey Âdemoğlu!
Beni zikrettiğinde şükretmiş, beni unutursan nankörlük etmiş olursun. Sen
sadaka ver ki ben sana infak edeyim. Ben kulumla beraberim; beni zikrettiğinde
ve dudakları benim için depreştiğinde onunla olurum. Ben kulumda iki korkuyu
veya iki güveni bir araya getirmem: Dünyada benden korkarsa ahirette korkmaz,
dünyada güvende olursa ahirette güvende olamaz. Benim şanım uğruna birbirini
sevenler nerdedir? Onları kıyamette kendi gölgemde gölgelendiririm. Ben kulumun
zannı üzereyim, onunla beraberim. Bana dua ettiğinde, onunla olurum.’
Allah Teâlâ şöyle der: ‘Cehennem
ehlinin azabının en hafifinden kurtulmak için yeryüzündeki bütün zenginliklere
sahip olsan onları feda edebilir miydin? Kul bu soruya ‘evet5 diye
cevap verir. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ben sen henüz Âdem’in sulbünde iken daha
basit bir şey istedim. Ben senden bana hiçbir şeyi ortak koşmamanı talep
ettim, sen ise şirk diye tutturdun. Kibriya benim örtüm, azamet izarım!
Bunlardan birisi hakkında benimle tartışan olursa, onu cehenneme atarım. Bu
benim kendim için razı olduğum dindir. Ona ancak cömert ve güzel ahlak sahipleri
uyabilir. Sizinle beraber olanlara o güzel ahlaka göre davranın. Ey Musa! Kaza
ve kadere rıza göstermekten daha sevimli hiçbir şeyle bana yaklaşamazsın.
Amellerini koruyucu olarak kendi işlerini düşünmekten daha güzel bir amel
yapamayacaksın. Ey Musa! Dünya ehline yalvarıp yakarma, sana gazap ederim.
Borcun için dünyadan bir şey bulamazsın, ben de rahmet kapılarımı yüzüne
kapatırım. Ey Musa! Tövbe eden müminlere ‘müjdeler olsun size’, Allah Teâlâ’ya
yönelmiş müminlere ise ‘sakının ve O’nu görür gibi ibadet edin’ de. Salih
kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın
kalbine gelmeyen nimeder hazırladım. Benden başkasından umut besleyen beni
tanımamıştır. Beni tanımayan bana ibadet etmemiştir, bana ibadet etmeyene ise
azabım ulaşır. Benden başkasından korkana intikamım yetişir. Ey Musa! Uç şeyden
kork: Benden kork, nefsinden kork, benden korkmayandan kork.’
A . • -
‘Ey Ademoğlu! Bana dua ettiğin ve
benden umut ettiğin sürece, hangi günahın olursa olsun seni bağışlarım. Ey
Âdemoğlu! Günahların göklere kadar ulaşmış iken benden mağfiret talep etsen,
mağfiret ederim. Ey Ademoğlu! Yeryüzünü günahla doldurmuş olsan ve hiçbir şeyi
ortak koşmadan bana kavuşmuş olsan, sana mağfiretle gelirim. Kul ‘Rahman ve
Rahim Allah Teâlâ’nın adıyla’, derse, Allah Teâlâ ‘kulum beni zikretti’ der.
Kul ‘Hamd âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’yadır’ derse, Allah Teâlâ ‘kulum beni
övdü’ der. Kul ‘Rahman ve Rahim’ derse, Allah Teâlâ ‘kulum bana sena etti’ der.
Kul ‘din gününün sahibi’ derse, Allah Teâlâ ‘kulum şanımı yüceltti, işini bana
havale etti’ der. Kul ‘Sana ibadet eder ve senden yardım dileriz’ derse, Allah
Teâlâ ‘bu benimle kulum arasındadır, kuluma istediği verilecektir’ der. Kul
‘bizi doğru yola ulaştır, nimet verdiklerinin yoluna, gazap ettiklerinin veya
dalalete düşenlerin yoluna değil’ dediğinde, Allah Teâlâ şöyle der: ‘Bunlar
kuluma aittir, istedikleri kuluma verilecektir.’ Kul ‘âmin’ derse, Allah Teâlâ
‘ben de kabul ettim’ der. İhlâs benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim
kullarımın kalbine yerleştirdim. Dünyada kulumun iki değerli varlığını
(kerime), yani gözlerini alırsam onun benim nezdimdeki karşılığı sadece
cennettir.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle der: ‘Ahir zamanda birtakım adamlar ortaya çıkar. Onlar dini dünya
karşılığında satarlar. İnsanlara yumuşak sözlü görünürler. Dilleri baldan daha
tatlıyken kalpleri kurtların kalbi gibidir.’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Bana mı
iftira ediyorlar, yoksa bana karşı suç mu işliyorlar? Zatım üzerine yemin ettim
ki, onların üzerine en bağışlayıcı olanı bile hayrete düşürecek bir fitne
göndereceğim.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Kıyamet günü
Âdemoğlu ürkek bir haldeyken getirilir ve Allah Teâlâ’nın huzurunda durdurulur.
Allah Teâlâ ona şöyle der: ‘Sana nimet verdim, ihsanda bulundum, sen ne
yaptın?’ Şöyle der: ‘Ben verdiklerini topladım, çoğalttım ve onların çoğunu
geride bıraktım, beni geriye döndür.’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Önceden
gönderdiklerini bana bir göster.’ Kul şöyle der: ‘Ya Rabbi! Ben verdiklerini
topladım, biriktirdim, çoğalttım ve olan daha fazlasını geride bıraktım. Beni
geriye gönder, onu sana getireyim.’ Kul önceden bir hayır göndermemişse, onun
cehenneme atılmasına hükmedilir ve atılır.’
Ey Âdemoğlu! Kendini bana kulluğa ada
ki, gönlünü zenginlikle doldurayım, yoksulluğunu gidereyim. Bunu yapmazsan
ellerini meşguliyede doldururum, yoksulluğunu da gidermem. Ey Âdemoğlu! Senin
için geride kalanları görmüş olsaydın, uzun emel beslediğin işleri değersiz
görür, hırsını azaltır, amelini artırırdın. Şimdi pişmanlık duyuyorsun. Çünkü
ayakların seni kaydırıyor, ailen ve arkadaşların seni bırakmış, sevdiklerin
senden ayrılmış, yakınlar seni terk etmiştir. Binaenaleyh geriye dönemeyeceğin
gibi daha fazla amel de yapamayacaksın. Bugün çalışmalısın. Yoksa kıyamet günü
pişmanlık ve üzüntü günüdür.
Allah Teâlâ şöyle der: ‘Ben sadece
azametim karşısında, kendisiyle tevazu gösterdiği insanın namazını kabul
ederim. O kişi kullarıma karşı kibirlenmeyen, günaha ısrarcı olmayan biridir.
O gündüzünü beni zikretmeye adamış, yoksullara, yolda kalmışlara, dullara ve
belaya uğrayanlara merhamet etmiş kişidir. Öyle birinin nuru güneşin ışığına
benzer. İzzetim hakkı için ben o insanı doyururum, meleklerim de onu korurlar.
Ben karanlık içinde onun adına bir nur, cehalette bilgi yaratırım. Yaratıklarım
içerisinde onun durumu cennette Firdevs’in durumuna benzer.’ ‘Ey Musa! Sana beş
kelime öğretiyorum ki onlar dinin direkleridir: Mülkünün zail olmadığını
bildiğin sürece bana itaati terk etme. Hâzinelerimin tükenmediğini bildiğin
sürece rızkın hakkında beni itham etme. Düşmanının ölmediğini bildiğin sürece
ondan güvende olma ve onunla savaşmaya kesinti verme. Seni bağışlayacağımdan
emin olmadığın sürece günahkârları ayıplama. Cennetime girmediğin sürece tuzağımdan
emin olma.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Hz. Musa şöyle
demiştir; ‘Rabbim! Bana öyle bir bilgi öğret ki seni onunla yâd edeyim ve
onunla dua edeyim.’ Allah Teâlâ şöyle demiş: ‘Ey Musa! ‘Allah Teâlâ’dan başka
ilah yoktur’ de. Hz. Musa şöyle demiştir: ‘Rabbim bütün kulların zaten bunu
söylüyor.’ Allah Teâlâ tekrar ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur de’ diye cevap
verir. O da şöyle der: ‘Senden başka ilah yoktur. Ben, bana mahsus bir şey
istiyorum.’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Yedi gök ve onları dolduranlar ile yedi arz
bir kefede bulunsa ve ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur’ cümlesi öteki kefede
bulunsaydı, bu kefe ağır gelirdi.’ Allah Teâlâ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’e şöyle der: ‘Ey Muhammed! Seni şu nimetim razı etmez mi? Bir insan sana
salâvat getirse, on kere ona merhamet ederim. Bir insan sana selam verirse, ona
on kez selam veririm.’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Benim uğrumda birbirlerini sevenlere
muhabbetim farz oldu. Benim uğrumda bir araya gelenlere, birbirine tevazu
gösterenlere, birbirini ziyaret edenlere muhabbetim farz oldu.’ Allah Teâlâ
şöyle der: ‘Ey dünya! Bana hizmet edene sen de hizmet et, sana hizmet edeni de
yor.’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Bedenine sağlık verdiğim, maişetini genişlettiğim
bir kulumun üzerinden beş gün geçer ve yine de mahrum kaldığı işlerden dolayı
bana kaçmaz!’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle der: ‘Allah Teâlâ ümmetimden bir adamı kıyamet günü yaratıkların
önüne çıkartır ve izhar eder. Onun üzerinde doksan dokuz defter açar. Her biri
gözün görebildiği büyüklüktedir. Sonra ona şöyle der: ‘Bunlar (senin
günahların), onlardan herhangi birisini inkâr eder misin? Hafaza melekleri sana
zulmetmiş olabilir mi?’ Adam şöyle der: ‘Hayır, ya Rabbi!’ Allah Teâlâ şöyle
der: ‘Peki mazeretin var mı?’ Adam ‘hayır Rabbim’ diye cevap verir. Allah Teâlâ
şöyle der: ‘Senin benim nezdinde bir iyiliğin vardır. Bugün sana haksızlık
edilmeyecek.’ Ardından bir levha çıkartır. Onda ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah
olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve peygamberi olduğuna şahitlik ederim’
yazılıdır. Şöyle der: Terazini getir.’ Adam şöyle der: ‘Rabbim bu defterler
karşısında bu levha da ne ola ki?’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Zulme
uğramayacaksın.’ Sonra kulun günahlarının bulunduğu defterler bir teraziye, bu
levha terazinin diğer kefesine koyulur da defterler hafif gelir, levha ağır
gelir. Binaenaleyh Allah Teâlâ isminin karşısında hiçbir şeyin bir ağırlığı
olamaz. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Onlar -yani meleklerAllah
Teâlâ’nın huzurunda durdurulur şahitlik ederler. Yani Allah Teâlâ’ya ıhlâsla
ibadet etmiş salih bir kul için şahiriik ederler. Allah Teâlâ onlara şöyle der:
‘Siz kulumun ameli üzerinde gözetmendiniz, ben de kalbini murakabe ederim.
Kulum o amelle beni değil, başka birini amaçlamıştır, lanetim onun üzerine
blsün.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Allah Teâlâ kıyamet
günü olunca, aralarında hüküm vermek üzere kullarına iner. Her ümmet gelir,
çağrılan ilk kişiler Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen bir adam, Allah Teâlâ yolunda
öldürülen bir adam, malı çok olan bir adamdır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim
hafızına şöyle der: ‘Ben Peygamber’e indirdiğimi kitabı sana öğretmedim mi?’
Adam ‘evet, Rabbim öğrettin’ diye cevap verir. Allah Teâlâ sorar: ‘Öğrettiğimle
nasıl amel ettin?’ Hafız cevap verir: ‘Gece ve gündüz onu okudum.’ Allah Teâlâ
ona şöyle der: ‘Yalan söylüyorsun.’ Melekler de ‘yalan söyledin’ diye ekler. Allah
Teâlâ şöyle der: ‘Sen falan Kur’an okuyucusudur denilsin diye onu okudun, öyle
de denildi zaten.’ Sonra zengin getirilir ve Allah Teâlâ ‘Sana bolca nimet
vermedim mi? Seni kimseye muhtaç etmedim’ der. Adam ‘Evet Rabbim’ diye cevap
verir. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Peki verdiğimle nasıl amel ettin?’ Adam cevap
verir: ‘Yakın akrabayı gözettim, sadaka verdim.’ Allah Teâlâ şöyle der: ‘Yalan
söyledin’, melekler de ‘yalan söyledin’ derler. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Sen
falanca cömerttir denilsin istedin, bu da denildi.’ Sonra Allah Teâlâ yolunda
öldürülmüş kişi getirilir, Allah Teâlâ şöyle der: ‘Niçin öldürüldün?’ Adam
şöyle der: ‘Sen bana Allah Teâlâ yolunda savaşmayı emrettin, ben de savaştım ve
öldürüldüm.’ Allah Teâlâ ona ‘yalan söyledin’ der, melekler de ‘yalan söyledin’
derler. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Sen falan kişi cesurdur, kahramandır’ denilsin
istedin, bu da söylendi.’ Sonra Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Ebu
Hureyre’nin dizlerine vurarak şöyle demiş: ‘Ey Ebu Hureyre! Bu üç kişi
kıyamette ilk olarak cehenneme atılacak kimselerdir.’ Ebu Hureyre bu hadisi
aktarırken bayılırdı. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Kim Rabbine
kavuşmayı ümit ederse, salih amel işlesin, rabbine ibadette kimseyi ortak
koşmasın.9600
Ne çok temenni ettim, güzel sözler söyledim
^ Konuşulsun diye hayrı açıkta yaptım Bir gün bir dilenciyle karşılaşınca
Konuşulsun diye verdiğimden teşekkür bekledim Bir gün bir kâfirle savaşınca
Konuşulsun ve yâd edilsin istedim cesaretim Sıcak bir gün oruç tutunca ben
Konuşulsun diye açlıktan şikâyet ettim
Namaz kıldım, insanlar dayanımda Namazım
söylensin diye kıldım aslında
Halvete çekildim insanlardan kaçarak
Konuşulsun diye orada bekledim
Amelim kendini beğenmek ve yapmacıklık Beni
terk edin, benden uzaklaşın Benim, yüklerim ve günahlarım ağır
■
Allah Teâlâ’dan halis ve sadık bir tövbe istiyoruz; bari o
konuşulmasın
Ebrar'dan İbretlik Tavsiye
Bize bildirildiğine göre, Ömer b. Abdülaziz
bir cenazeye katılmış. Namazdan ayrıldıklarında, Ömer ve arkadaşları cenazeden
biraz geride kalmışlar. Bir arkadaşı şöyle demiş: ‘Ey müminlerin emiri!
Cenazenin velisi sensin, fakat geride kaldın ve ayrıldın.’ Ömer şöyle demiş:
‘Evet, kabir ardımdan ‘Ey Ömer b. Abdülaziz’ diye beni çağırdı ve şöyle dedi:
‘Sevdiklerine ne yaptığımı sormayacak mısın?’ Ben de ‘soracağım’ dedim. Şöyle
dedi: ‘Kefenleri parçaladım, bedenleri dağıttım, kanları emdim, ederi yedim.’
Sonra şöyle dedi: ‘Bana eklemlere ne yaptın? diye sormayacak mısın?’ Ben de
‘sorayım’ dediğimde kabir şöyle dedi: ‘Avuçları bileklerden, bilekleri
kollardan, kolları omuzlardan, ayakları bacaklardan, bacakları dizlerden,
dizleri eklemlerden ayrıştırdım.’ Sonra Ömer ağlamış ve şöyle demiş: ‘Dünyada
kalış pek azdır. Orada izzedi olan zelil, zengin olan fakir, genç olan yaşlı,
canlı olan ölüdür. Hızla geçeceğini biliyorken dünya ikbali sizi aldatmasın.
Gerçekte aldanmış olan, dünyayla aldanandır. Orada yerleşenler nerededir ki?
Onlar şehirler kurmuş, nehirler açmış, ağaçlar dikmişler, dünyada birkaç gün
ikamet edebilmişlerdir. Sağlıkları onları aldatmış, onlar da buna kanmış,
gençlikleriyle aldanmışlar ve günahlara dalmışlardır. Vallahionlar dünyada mal
çokluğuyla böbürlenmiş ve aldanmış, onu vermemekte ısrarlı davranmış, mal
toplamak maksadıyla hasede çalışmışlardı. Toprak onların bedenlerine, kumlar
cesetlerine ve kemiklerine ve eklemlerine neler yapmıştır? Dünyada kurulmuş bir
sofra etrafında ve hizmetçiler tarafından açılmış divanlar üzerinde
bulunuyorlardı. Hizmetçiler onlara hizmet ediyor, aileleri ikramda bulunuyor,
dosdarı onlarla oturup kalkıyorlardı. (Makam sahibi olunca) Onlardan birisiyle
karşılaştığında, nida eden biri isen, kendisine nida eder, bir askeriyle
karşılaşırsın. Şimdi menzillerinin yakınlığına bir bak. Zenginlerine bir sor;
zenginliğinden geride ne kaldı? Fakirlerine bir sor; fakirlikten geride ne
kaldı? Kendileriyle konuştukları dillerine ve kendisiyle baktıkları gözlerini
bir sor; ince derilerini, güzel yüzlerini, sağlam bedenlerini bir sor onlara!
Toprak ve böcekler ne Hakk getirmiştir hepsini? Renkler solmuş, eder yenilmiş,
yüzleri kaybolmuş, güzellikler silinmiş, omurga kemikleri kırılmış, uzuvları
saçılmış, eklemleri parçalanmıştır. Onların perdeleri ve örtüleri nerededir
şimdi? Hizmetçileri, köleleri, zenginlikleri ve hâzineleri nerededir? Allah
Teâlâ’ya yemin olsun ki onların geride açtıkları bir döşek, uzandıkları bir
divan kalmamıştır. Onlar için dikili bir ağaç veya yerleştikleri bir mekân
geride kalmamıştır. Onlar tek başlarına kaldıkları kabirlerinde değiller
midir? Gece ile gündüz onlar için artık eşit değil mi? Onlar karanlık
mekânlarda değil mi? Onlarla amel yapmak arasında artık engeller vardır,
sevdiklerinden ayrılmışlardır. Nimet gören erkek ve kadın kaç tane? Onların
yüzleri solmuş, bedenleri boyunlarından kopmuş, eklemleri parçalanmış, ağızlan
kan ve irin dolmuştur. Toprak bedenlerine dolmuş, uzuvlarını parçalamıştır. Az
bir süre bekledikten sonra kemikleri toprağa dönüşecektir. Onlar bahçelerini terk
etmiş, genişlikten sonra darlığa düşmüşlerdir. Geride bıraktıkları eşleri
evlenmiş, evladan yollarda başıboş kalmıştır. Varisleri miraslarını ve
yurtlarını dağıtmış ve tüketmiştir. Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, onların bir
kısmı için kabir genişletilmiş, onun içinde sevinç ve neşe içinde hazlarla
nimerienmektedir. Ey yarın kabre yerleşecek insan! Dünyada seni aldatan nedir?
Sen baki olacak mısın? Yoksa o güzel evin veya akan nehrin senin için baki
olacak mıdır? Geride hangi meyve kalmıştır ve onun ölümünü ilan etmiştir. Hangi
elbisen, hangi güzel kokun geride kalmıştır. Hangi buhurdanlık geride kaldı?
Hani yazın ve kışın giydiğin elbiselerin? Bak! Ölüm kendisine gelmiş, onu
uzaklaştırmak için yapabileceği hiçbir şey yok! Bir yandan üzerinden terler
boşalırken bir yandan da susamış ve sekerat-ı mevt içerisinde ve ölüm
sıkıntılarında inlemektedir. Emir gökten gelmiş, kader ve kaza galip
gelmiştir. İlahi emir ecelin bittiğini söylemiş, artık onun uzatılmasına imkân
yoktur. Heyhat! Ey babayı, kardeşi ve kendisini yıkayanı görmezden gelen kişi!
Ey ölüyü kefenleyen, taşıyan, onu kabre yerleştiren, oradan geriye dönenler!
Nasıl da toprağın haşinliğine sahip olabildin? Keşke bilseydin; çürüme hangi
yanaklarında başlayacak? O zaman hangi gözlerin ilk olarak akacak? Ey helak
olanların komşusu! Ölümlülerin mahalli haline geldin. Dünyadan çıkarken ölüm
meleğinin beni nasıl bulacağını keşke bileydim? Rabbimden bana nasıl bir haber
getirecektir? Sonra şöyle bir misal vermiştir:
Faniyle mutlu olur, Umutla meşgul olursun
Geceleyin uyur gibi hazlarla aldanırsın Gündüzün gaflet ve uykudasın Gece de
uyku, perdedir, sana lazım olan
Üzülmeyeceğin bir amelin peşinde ol Dünyada
hayvanlar gibi yaşama
Sonra ayrıldı, bundan sonra bir hafta daha yaşadı ve öldü. Allah
Teâlâ kendisinden razı olsun. Bu konuda şu mısraları yazdı:
Kalbim heyecanlandı, emel çoğaldı Ömür
geçti, ecel geldi Ölüler ordusu bizi bekliyor Onların yanına varınca yolculuk
başlar Keşke bilseydim, keşke bilseydim!
Onlardan sonra meşgul olduğumu
Türlü eğlencelerde eğlenip durdum Nereye
gideceğimden gafil bir halde
Aynı manada şu mısraları söyledik:
Arzularımız arzuları çekti Hayat bir uyku
oldu bize
Ey kabir üzerinde duranlar! Şaşınız
Ayaktakiler nasıl uykuya geçti?
Toprağın altında kefenlenmiş bir halde
iyilik ve günahları müşahede ederler
Uyanmazlar ki, bildirsinler gördüklerini
Kalkacakları bir gün ise mutlaka gelir
Bir kabirde sahibinin diliyle yazılmış bazı beyitler gördüm:
Ey insanlar! Benim de emelim vardı Ecelim
emelime ulaşmaya imkân vermedi Bir adam rabbi olan Allah Teâlâ’dan korkarsa
Kendisine amel işleme imkânı verir
Gördüğünüz yere sadece ben gelmedim Hepiniz
benim gibi buraya geleceksiniz
Bir kabirde de şöyle yazıldığını gördüm:
Ey dünyasıyla ilgilenen kişi Uzun emellerin
aldattığı insan
Gaflet içerisinde kalakaldın Ecel sana
yaklaşana kadar
Ölüm ansızın çıkagelir Kabir amelin sandığı
İbn Besyedi’nin annesinin kabrinde
şöyle yazıldığını görmüştüm. Oğlu en yakın arkadaşlarımdandı ve annesinin
kabrinin etrafını çevirmiş, kabri yükseltmiş, yapımına epey para harcamıştı.
Arkadaşlarımız-
dan birisi de işin keyfiyetini
başkalarına bildirmek üzere onun üzerine şu beyideri yazmıştı:
Nakıs insanları görürüm, öldüklerinde
Kabirleri taşla inşa ederler
İlla övünecekler, illa iftihar edecekler
Kabirlerde bile övünecekler fakirlere karşı Fazilet ve derecelenme burada
olsaydı Adalet kabirlerde derinlikte olurdu
Babalarının ömrü için, onları izhar etseydi
Zengini yoksuldan ayıramazlardı
Köleyi efendiden .
Erkeği dişiden ayırt edemezlerdi
Yün elbise giyen bir beden ile
İpekler giyinmiş bir bedeni kim ayırt
edebilir?
Bir kez öldüklerinde artık Zenginin fakire
karşı üstünlüğü kalmaz
Sela şehrinde topraktan inşa edilmiş bir mezar taşının
üzerinde ölünün lisanıyla şöyle yazılmıştı:
Ben de bir ara bakardım senin gibi Baktım ama
ibret almadım Efendi! Sen kendine bak Benim gibi kabre gelmezden önce
Yüce Himmet Sahibi Birisinden Değerli
Bir Tavsiye
Tamahla kimseye zarar veremezsin
Tamahkârlık sadece sana zarar verir, hem de dinine Rızkını Allah Teâlâ’dan ve
hâzinesinden iste:
Senin rızkın kaf ile nun (kün, yani ol
emri) arasında
Ebu Hazım el-A’rec bir halifeye bu
manada bir şeyler yazmıştı. Halife kendisine ‘Ebu Hâzım, durumun nasıldır?’
diye sorduğunda, ‘Allah Teâlâ’dan razılık, insanlardan müstağnilik halindeyim’
diye cevap vermiştir.
İnsanların bir malı varken benim iki tane,
onlarda yok Mal ehlinin malını bir bekçi bekler
Benim malım sahip olduğumdan razı olmak
-
İnsanların sahip olduğu hakkında bir tasam yok
Amcası Hişam b. Abdulmelik, Bahreyn’e
vali olduğunda ona şöyle sormuş: ‘Ey Ebu Hazım! Ne yer, ne içersin?’ O da cevap
vermiş: ‘Ekmek ve zeytin.’ Vali ‘onlardan bezmedin mi?’ diye sorunca, şöyle demiş:
‘Bıkınca özleyene kadar bırakıyorum.’
İlahi Tavsiye
Bu tavsiye ‘Hiçbir nefis yarın
ne kazanacağım bilemez, hiçbir nefis nerede öleceğini bilemez, Allah Teâlâ
bilen ve haber sahibidir’601 ayetini hatırlatıcıdır.
Bu günler ancak
ödünçtür
Gücün yettiği kadar
marufu azık edin
. Hangi şehirde
öleceğini bilemezsin ki?
Allah Teâlâ yarın
neyi yaratacak, bilemezsin ki?
Derler ki uzaklaşma!
sevgiliden iki zira uzaklık bile,
Büyük uzaklık
sayılır gerçekte
Hasan b. Sabit'in Oğlundan Gelen Bir
Tavsiye
Hayrı, hayır ehline
sormalısın
Hayatın tadını henüz
tatmış bir gence sorma
Tavsiye
. Ukela-i mecaninden (akıllı deli)
biri, gafil bir halifenin nezdinde şu tavsiyeyi yapmıştır : Harun er-Reşid
bozmuş olduğu bir yeminin kefareti gereğiyle yürüyerek hacca giderken bir
gölgelikte istirahat etmek üzere oturmuş. Binekli bir şekilde oradan geçen
Behlül ile karşılaşmışlar. Ona şöyle demiş: Ey müminlerin emiri!
Verdiklerini dünyaya geri ver -
Zaten ölüm sana
geliri değil mi?
Ey dünyayı talep eden .
Dünyayı bir kenara
at
Daha ne kadar
dünyayı isteyeceksin
Ölüm seni kuşatmaya
başlamış bile
Samimi Bir Dost Suretinde Hakimin
Tavsiyesi
Halid b. Safvan’a ‘En çok sevdiğin
kardeş hangisidir’ diye sorulunca, şöyle demiş: ‘Hatamı bağışlayan, eksiğimi
gideren, mazeretimi kabul edendir.’ Bir adam arkadaşına şöyle yazmış: ‘Haşmet
ve saygı ortada bulunduğu sürece, ben dosduğu kesilmiş bir halde buldum.’
Haşmetiri otoritesi ancak yakınlık ve karşılıklı ünsiyetle ortadan
kalkabilirken yakınlık şakalaşma ve iyiliklerle gerçekleşir. Beş yüz doksan iki
senesinde İşbiliye’de bir gece Ebu’l-Huseyn b. Ebu Amr b. et-Tufeyl’de geceledik.
Bana saygı gösteren, yanımda edebe riayet eden biriydi. Ebu’lKasım el-Hatib,
Ebu Bekr b. Samm, Ebu’l-Hakem b. Serrac da bizimle beraber geceledi. Hepsini
bana duydukları saygı rahat bir halde oturmaktan alıkoyuyor, edeple susmuş bir
halde bekliyorlardı. Ben de onları rahadatmak için bir çözüm bulmak istedim. Ev
sahibi sözlerimizden bir şeyler öğrenmek isteyince, ben de içimden geçirdiğim
üzere, yanımdakileri rahadatmak maksadıyla bir yol buldum ve ona şöyle dedim:
‘Sana kitaplarımızın arasından el-lrşad fi Harki’l-Edebi’l-Muhtar (Alışılagelmiş
Edebi Aşmada İrşad) diye isimlendirdiğimiz kitabı tavsiye ederim. Dilersen
kitabın bir bölümünü sana okuyabilirim.’ Ev sahibi ‘çok isterim’ deyince,
ayaklarımı ona doğru uzattım ve kendisine ‘ayaklarımı biraz ov!’ dedim. Ev
sahibi de oradakiler de ne yapmak istediğimi anlamıştı. Bunun üzerine
rahatladılar, kasılma ve gerginlik ortadan kalktı. Dini bahislerde süren bir
sohbede rahat ve huzurlu bir şekilde gecenin nimederine daldık.
Abdaldan sayılan birinin hallerin
baskın gelmesi hakkındaki açıklaması şöyledir: Hasan el-Basri şöyle der:
‘insana dünyadan her ne verilirse, ona ‘bunu ve bunun kadar da hırs al’
denilir.’ Başka bir sözünde şöyle demiştir: ‘Kıyamette feryadı en fazla çıkacak
kişi, dalalet âdeti çıkartmış, ona tâbi olmuş biridir. Onun ardından gelen
kötü melekeli insandır, onlardan biri de Allah Teâlâ’nın nimederini
günahlarına yardımcı kılan insandır,’
Tavsiye
Dostum! İmanını murakabe eyle,
suretinin güzelliğine bilgi ziynetini elde. Suretini bilgi ziynetiyle
süslersen, daha önce sahip olmadığın bir güzellikle tezahür eder. Onu
beğenirsen, bu kez bilgiye göre amel etmek ziynetini kendisine ekle ki
güzelliğine güzellik katılsın. Amel süsünün güzelliğini görünce, onun suretine
bağlanır ve âşık olursun. Bu durum seni nefsinin gücü ve takati üzerinde
zorlamaya sevk edebilir. Böyle bir durumda ameli ‘rifk’ özelliğiyle süsle;
çünkü ne gökte ne yerde hiçbir şey baki kalmaz. Şöyle denilir: İlla bir şey
ötekine eklenecekse, bilgiye eklenen hilim özelliğinden daha güzeli yoktur.
Biri sana kötü söz söylediğinde, nasıl küfrettiğine bakmaksın: Sende bulunan
bir sıfatı kullanarak kötü söz söylemişse, onu kınama, sadece ‘doğru’ de ve kendini
kına, kınanmış o özelliği nefsinden gidermeye çalış, kötü söz söyleyene de
söylediği söz nedeniyle teşekkür et. Hiç kuşkusuz sana yararlı bir tavsiyede
bulunmuş, maksadı fayda vermek olmasa bile Allah Teâlâ onu konuşturmuştur ve
sen de (söyleyene değil) Allah Teâlâ’ya bak! Sende bulunmayan bir özellikle
sana küfretmişse, onu bir öğüt ve sakındırma işareti saymalısın. Böylece o söz
ve öğüt gelecek zamanlarda o kötü özellikle nitelenmeni engeller. Demek ki sana
kötü söz söyleyen kişi her halükarda nasihatte bulunmuştur. Söylediğinde doğru
söylemişse, şöyle demelisin: ‘Allah Teâlâ beni, seni ve bütün Müslümanları bağışlasın.’
Yalan söylemişse ona şöyle söyle: ‘Allah Teâlâ seni bağışlasın, beni bir
hususta uyardın, senin bu uyarın olmasaydı o hatayı işleyecektim.’
Size afiyet olsun, hoş halde kalınız
Bizim mallarımızdan helal olanların izzeti
için
Bir hükümdar nezdinde sözüm dinlenir
ve hatırım kabul edilirdi. Bahsettiğim kişi Halep’in sahibi ve yöneticisiydi, Allah
Teâlâ kendisine merhamet eylesin! Adı Gazi İbnu’l-Melik en-Nasır li-dinillah
Selahaddin Yusuf b. Eyyûb idi. Bir mecliste ona insanların ihtiyaçlarından yüz
on sekizini arz etmiştim, o da hepsini yerine getirmişti. Bunlardan biri de
daha önce yakınında bulunmuş fakat sırrını izhar etmiş ve yönetimine zarar
vermiş bir adam hakkında kendisiyle yaptığım konuşmaydı. Vali de kendisini
öldürmeye karar vermiş, kaledeki vekili Bedreddin Eytemur’e onun durumunun
duyulmaması için halini gizlemesini emretmişti. Adamın durumu bana
ulaştığında, durumu hakkında valiyle konuştum. Bana itiraz ederek şöyle dedi:
‘Bu adam öyle bir suç işlemiştir ki, hükümdarlar o suçun bir benzerini
affedemezler.’ Bunun üzerine kendisine şöyle dedim: ‘Bir sultan iken
hükümdarlar kadar himmetin olduğunu tahayyül ediyorsun. Allah Teâlâ biliyor ki
âlemde affımın karşısında durabilecek hiçbir günah tanımam. Hâlbuki ben senin
yönettiklerinden sadece birisiyim. Nasıl olur da Allah Teâlâ’nın sınırlarını
ihlal etmenin dışında bir adamın suçu senin affını aşabilir. Hâlbuki sen
himmetin kaynağısın.’ Bu sözlerim üzerine mahcup oldu, adamı serbest bıraktı,
affetti ve bana ‘Allah Teâlâ sana hayır versin’ diye dua etti. Bu meclisten
sonra kendisine bir ihtiyaç arz ettiğimde sürade onu yerine getirir, ihtiyaç
her ne olursa olsun tereddüt göstermeden karşılardı.
Dostum! Kendini zemmin azından ıızak
tut ki, çoğundan güvende olasın. Nefis bu hususta ısrarcıdır; onu dağıttığında
parçalanır, sustuğunda içinde saklar. Ahnef b. Kays bu manada şöyle demiştir:
‘Bir kelimeye sabredemeyen kişi, bilmelidir ki öfkeli nice insan ondan daha
şiddetli sözler duymuştur.’ Dostum! Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, gerçekte
edep öğretilmesi gereken hiç kimseyi öfkeliyken cezalandırmadım. Öfke ve gazap
hali benden geçince, o kişinin maslahatının edepte olduğunu gördüğümde
kendisine edep öğrettim. Bana dönen hususlara gelirsek, onları gönül hoşluğuyla
ve içimde bir kin ve nefret kalmadan affettim. Bütün gayretimi o kişiye hayır
ulaştırmaya harcadım, ihtiyaçlarını karşılamak üzere gayret ettim. Birine borç
verdiğimde ve içimden borcu talep etme duygusu bulunduğunda, borcu kendisinden
istemedim; kendisi getirir ve ona muhtaç olduğumu görürsem, muhtaçlığımı
bildirmeden getirdiğini alırım. Onun paraya muhtaç olduğunu anlarsam, (borcu
almam) ve işini kolaylaştırırım ve ertelerim. Bu husus kendimle ilgili
meselelerde böyledir. Yoksulların durumu da yakın komşunun durumuyla birdir;
onun bir hakkı vardır, onu talep eder, gücüm yettiğince hakkını kendisine
ulaştırmak zorunda kahrım. Dostum! Hakim, iki hasımdan birisini razı edince,
ötekinin öfkeleneceğini bilmelisin. Sen bir hakimsin ve mecliste iki hasım
bulunmaktadır: Meclis, senin kalbin; iki hasım, melek ve şeytandır. Meleği razı
et, şeytanı öfkelendir. Çünkü şeytan insana şöyle der: ‘Kâfir ol, kâfir
olduğunda ‘Ben senden uzağım âlemlerin Rabbi Allah
Teâlâ’dan korkarım.’602
Bilmelisin ki, din ondan daha güçlü
ve korunmuştur. Adalet de daha güçlü bir silahtır. Hakim o silahı kendisini
öfkelendiren hasımla savaşmak üzere kullanır, çünkü o arzusuyla savaşmaktadır;
bilhassa onun dostu ve arkadaşı bâtıl ise durum böyledir. Kimseden korkmamak
istiyorsan, kimseyi korkutma ki her şey senden ve sen de her şeyden emin
olasın! Cahiliye dönemimde yolculuğa çıkmıştım. Yanımda babam vardı.
Endülüs’ün Karmune ile Belme şehirleri arasındaydım. Merada odayan bir kızıl
yaban eşek sürüsü gördüm. Ben de avcılıktan hoşlanırdım. Hizmetçim benden
uzaktaydı. Kendi kendime düşünmeye başladım ve avlayarak herhangi birine zarar
vermemem gerektiği sonucuna ulaştım. Bu düşünce içerisindeyken bindiğim at
onları gördü ve onlara doğru yöneldi, ben ise kendisini engelledim. Elimde bir
ok vardı, fırladı ve onların arasına girdi. Belki de okun ucu merada dolaşan
hayvanlardan birisine değmişti. VAllah Teâlâi! Yanlarına gelene kadar başlarını
bile kaldırmadılar. Sonra hizmetçiler beni takip etti. Ardından eşekler de
onların önlerinden kaçtılar. Bu yola, yani Allah Teâlâ yoluna girene kadar
bunun sebebini anlamamıştım. Bu yola girince, (yaratıklar karşısındaki)
muamele hakkındaki düşüncemden dolayı bunun sebebini anladım, ki o da
söylediğimiz sebeptir: içimden geçirdiğim hayvanlara zarar vermemek duygusu
hayvanlara sirayet etmişti. Sen de zulümden uzak dur, hüküm verirken adil ol
ki, Hakk sana yardım etsin, yaratıklar sana itaat etsin, nimeder senin adına
saf Hakk gelsin, ithamlar senden uzaklaşsın, hayatın tadı ve hoş olsun,
sıkıntın ve taşkınlığın sükûnet bulsun. Böyle yapınca kalplere sahip olur,
düşmanların seninle savaşmasından emin olursun; haset duygusunun etkisiyle
seninle savaşan kişi içinden sana karşı muhabbet gizler, öyle biri nefret
ederken gerçekte dostundur.
Meşhur Tavsiye ve Hikmetlerden Biri
Bir hakim şöyle demiştir: ‘Adalet Allah
Teâlâ’nın terazisidir ve bu nedenle her türlü eğrilik ve sapmadan korunmuştur.’
Bir hakim hükümdara tavsiyede bulunurken şöyle demiş: ‘Yaşantı ve gidişatını
güzelleştirip kalbini de ıslah edersen, bütün yönettiklerin askerin haline
gelir. Adalet insanın kendisine adil davranmasıyla başlar. Bu itibarla insan
kazanılmış ve doğru sayılmış bütün güzel huyları ve nitelilderi nefsine
uygular. Böyle yapınca dünyada selamete, ahirette saadete erer. Zulmün başı da
insanın nefsine zulmetmesiyle başlar; zira nefsini hayırdan uzaklaştırır ve
kötülüğü âdet haline getirir, günahlar kazandırır, kınanmış özellikler
giydirir. Bu sayede nefsin yükü artar, adı ve sanı kınanır. Başka birisi şöyle
demiştir: ‘Kendi nefsiyle başlayıp onu terbiye eden insanları yönetebilir.
Nefislerinizi düzeltin ki, sizin için ahiret hayatınız düzelsin. Nefsini
kendin için düzelt ki, insanlar sana tâbi olsun. En iyi öğüt kendine verdiğin
öğüt ile işini kendisine göre yönettiğin öğüttür. Kendinden razı olan insanları
kızdırır. Kendine zulmeden başkalarına daha çok zulmeder. Dinini yıkan kişi
şerefini yıkar. Edebin en hayırlısı, senin için meyvesi meydana gelen, izleri
senin üzerinde ortaya çıkandır. Kimin izzeti Allah Teâlâ’dan olursa, hiçbir
sultan onu zelil kılamaz; kim Allah Teâlâ’ya tevekkül ederse, şeytan ona zarar
veremez. Merciin Hakk, düsturun doğru sözlülük olsun. Hakk en güçlü yardımcı,
doğru sözlülük en değerli arkadaştır. İnsanlara merhamet etmeyeni Allah Teâlâ
rahmetinden kovar. Kendi otoritesiyle güç bulanı Allah Teâlâ kudretinden
uzaklaştırır. Adalet Allah Teâlâ’nın terazisidir; onu yaratıklar için ortaya
koymuş, Hakk gözetilsin diye yerleştirmiştir. Terazisinde O’na karşı gelmeyin,
otoritesinde O’na itiraz etmeyin, iki Özellikle insanlardan müstağni
kalabilirsin; tamahkârlığın azlığı ve veranın çokluğu. Kimin sözü uzarsa
kınanır, saygınlığı azalan da kovulur.
Sebte şehrinde Rikak denizi civarında
salihlerden birisinin huzuruna girmiştim. Daha önce Sultan ile aramızda bir
takım konuşmalar gerçekleşmişti. Konuşma sadırda kin tutmaya ve kaderden (razı
olmamaya) sevk edebilecek bir konuşmaydı. Haber kendisine ulaşmıştı. Beni
gördüğünde, şöyle dedi: ‘Kardeşim! Kendisini (zulmederek sevap kazanmasına
vesile olan anlamında) destekleyen bir zalimin olmadığı kimse zelil, kendisini
irşat edecek alimi olmayan dalalettedir. Değerli ve samimi kardeşimi, yumuşak
olmalısın, yumuşak!’ Ben de kendisine şöyle dedim: ‘Sermaye korunduğu sürece
sorun yok!’ Sermaye derken de dini kastediyordum. O da ‘haklısın’ dedi ve söylediklerimden
mutmain oldu.
Kılıcı sana sahip olacak ve korkusu
seni kendinden geçirecek birisiyle tartışma! Nice delil vardır ki, açık ve
seçik bir şekilde gelir, fakat tasaya ve endişeye yol açar. Isrardan uzak dur.
Israr etmek, kalpleri öfkelendirir ve harplere yol açar. Sayesinde selamette
olacağın susmak, daha sonra pişman olacağın konuşmaktan daha iyidir. Konuşmanı
delilini ortaya koymakla ve ihtiyacını yerine getirmekle sınırla! Gereksiz
konuşmadan uzak dur, gereksiz konuşma saygınlığı ortadan kaldırır, pişmanlığa
yol açar. Kınanmana yol açacak beceriksizlik, aleyhine bir şey getirecek
beceriden daha hayırlıdır.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem'in
Tavsiyeleri
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem tavsiyede bulunduğu bir adama şöyle demiş: ‘Şehvederi azaltırsan
fakirlik sana kolaylaşır, günahları azaltırsan ölüm sana kolaylaşır. Sana ait
olanı önünden gönderirsen, Allah Teâlâ’ya kavuşmak seni mutlu eder. Sana
verilen şeyle tatmin olursan, hesabın kolaylaşır. Sana zorunlu olanı bırakıp
başka bir işle ilgilenme! Senin için taksim edilmeyen sana gelmeyecektir.
Senden alınmış bir şeye yetişecek değilsin. Tükenecek bir şeyin peşinden
koşma. Öyle bir mülkün peşinde koş ki kendisinden ayrılamayacağın menzil de yok
olmasın.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle der: ‘Dünya sevgisi kulun kalbini üç şeyle mutmain olmasıyla
doldurur; kendisinden ayrılamayacağı bir meşguliyet, zenginliğe varmayacak bir
yoksulluk, sonuna ulaşılamayacak bir emel. Dünya ve ahiret isteyen ve
istenendir. Ahireti isteyeni dünya ister ki, rızkı kemale ersin. Dünyayı
isteyeni de ahiret talep eder ki ölüm onıın boynunu yakalasın. Saadete ermiş
kişi bakiyi tercih edendir. Onun nimeti fani üzerinde sürer, tadı da tükenmez.
Sana ikram edilenden infak et.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Sanki ölüm bizden başkalarına yazılmış, sanki Allah
Teâlâ ölümü bizden başkalarına vacip kıldı, sanki gördüğümüz ölüler bir
yolculuğa çıkmış da biraz sonra bize döneceklerdir. Bir yandan kabirlerini
hazırlar, bir yandan miraslarını yeriz. Sanki biz onların ardından ebedi
olarak kalıcıyız. Bütün öğütleri unutmuş, bütün belalardan emin gibiyiz. Kendi
ayıbını görmek başkalarının ayıbım görmekten alıkoyduğu kişiye ne mutlu!
Kazandığı malını günah dışında harcayana ne Mutlu! O kişi anlayış ve hikmet
sahipleriyle, yoksul ve hor insanlarla oturup kalkar. Nefsini zelil kılan,
ahlakını güzelleştiren, yaşantısını hoş eden insanlardan kötülüğünü
uzaklaştırana ne mutlu! Malının fazlasını verene ne Mutlu!’
Kays b. Asım el-Minferi, öğüderinden
birinde el-Haşimi’nin hadisinden aktararak demiştir ki; Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: ‘Ey Kays! Her izzetle beraber zillet,
hayatla beraber ölüm, dünyayla beraber ahiret vardır. Her şey için bir hesaba
çeken vardır. Her şey üzerinde bir murakıb, her iyiliğin bir sevabı, her
kötülüğün cezası, her ecelin kitabı vardır. Böyle olması da kaçınılmazdır. Ey
Kays! Seninle defnedilen arkadaşın canlı, sen ölüsün ve onunla beraber
defnedilirsin. O kerim olursa, sana ikramda bulunur; değersiz biriyse seni
teslim eder. Sonra seninle beraber haşredilir, sen de onunla haşredilirsin.
İsteyeceksen ondan iste. Onu salih yapmalısın. Salih olursa onunla ünsiyet
eder, korkacaksan ondan korkarsın. Sözünü ettiğim senin fiilindir.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Ölmeden evvel Allah Teâlâ’ya dönün, meşguliyetiniz
olmadan salih amellere koşun. Rabbinizle aranızdaki bağı güçlendirin ki,
saadete eresiniz! Sadakayı çoğaltın ki, rızık bulasınız. Marufu emredin ki,
bereket elde edesiniz. Kötülükten alıkoyun ki, yardıma mazhar olasınız. Ey
insanlar! En akıllınız ölümü en çok düşüneninizdir. En kararlı olanınız, ölüme
en çok hazırlık yapandır. Aklın alametlerinden birisi, aldanış yurdundan yüz
çevirerek ebedilik yurduna yönelmektir. Öyle bir insan kabir yurdu için
azıklanır, diriliş günü için hazırlık yapar.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Ey insanlar! Sizin görevleriniz vardır. O görevlerin
peşinden gidin. Sizin bir nihayetiniz vardır, o maksada doğru gidin. Mümin iki
korku arasındadır; geçmiş ecel ile geride kalan ecel, insan Allah Teâlâ’nın
onun hakkında ne yapacağım bilemez. Gelecekle ilgili de Allah Teâlâ’nın hangi
hükmü vereceğini bilemez. Kul nefsinden ve dünyasından ahireti için almalıdır.
Yaşlılık gelmeden önce gençliğinden, ölüm gelmeden önce hayatından istifade
etmelidir. Muhammed’in canını elinde tutan Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki;
ölümden sonra insanı yoran bir şey, dünyadan sonra ise cennet veya ateşten
başka bir yurt yoktur.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den iman
özellikleri hakkında gelen bir rivayet vardır. Hadisi bize Ebu Abdullah
Muhammed b. Kasım b. Abdurrahman b. Abdulkerim et-Temimi Fas şehrindeki
Aynü’l-Hayl’de Ezher camiinde beş yüz doksan iki senesinde kendi lafzıyla
aktarmıştır. Ben de hadisi dinliyor, onun Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’e varan rivayet zincirini inceliyordum. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Kulun imanı kendisinde beş özellik bulunmadan kemale
ermez: Allah Teâlâ’ya tevekkül, işlerini Allah Teâlâ’ya havale etmek, Allah
Teâlâ’nın emrine teslim olmak, O’nun kazasına rıza göstermek, verdiği belaya
sabır göstermek. Kim Allah Teâlâ için sever, Allah Teâlâ için buğz eder, Allah
Teâlâ için verir, Allah Teâlâ için vermezse, hiç kuşkusuz, onun imanı kemale
ermiştir.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen bir rivayette şöyle
demiştir: ‘iman yetmiş küsur şubedir; en aşağısı yoldan eziyet veren şeyleri
kaldırmak iken en üstünü ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur5
demektir.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Konuşan bir alim
veya dinleyen ve idrak eden birisi olmaksızın, hayatta bir hayır yoktur. Ey
insanlar! Siz ‘hüdne’ (özelliğindeki) bir zamandasınız, sürade tükeneceksiniz.
Geceyi ve gündüzü görüyorsunuz, her an nasıl değişmektedirler! Onlar uzaktakini
size getirir, vadedilenleri ulaştırırlar.’ Mikdad kendisine şöyle demiştir: ‘Ey
Allah Teâlâ’nın peygamberi ‘hüdne’ ne demektir.’ Şöyle cevap vermiştir:
‘Kesilme ve imtihan yurdu demektir. Sizin için karanlık gecenin parçaları gibi
birbirine girdiğinde, Kur’an-ı Kerim’e bağlanmanız gerekir. Kur’an şefaat eden,
şahit ve tasdik edilendir. Kim Kur’an’ı önüne alırsa, onu cennete götürür; kim
arkasına atarsa, onu da cehenneme çeker. Kur’an-ı Kerim en doğru yola
ulaştıran en açık delildir. Kim onunla konuşursa doğru söyler, ona göre amel
eden sevap kazanır, ona göre hüküm veren adil olur. Kul nefesini verip kabre
girince, daha önce işlemiş olduğu amelin ve geride bıraktığı malın karşılığını
görür.
Acaba (miras bıraktığı) malını
bâtıldan mı kazanmıştı veya Hakk sahibinin hakkını vermemiş miydi?’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle der: ‘İnsanlar onun elinden ve dilinden selamete ermedikçe kulun
adı Müslümanlar arasında yazılamaz; komşusu kendisinden emin olmadıkça,
müminler derecesine ulaşamaz; beisli işlere düşme korkusuyla beis bulunmayan
işlerden sakınmadıkça da takva sahiplerinden sayılamaz. Ey insanlar! Kim
gecelemekten korkarsa hızlanır; hızlı yürüyen ise vasıl olur. Ecel
sayfalarınız dürülmüş olsaydı, amellerinizin akıbederini öğrenirdiniz. Müminin
niyeti onun amelinden daha hayırlıyken münafığın niyeti amelinden daha
kötüdür.’
Allah Teâlâ’ya Yönelenlere Müjdeli Bir
Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Kim Allah Teâlâ’ya yönelirse her sıkıntıda Allah Teâlâ
kendisine yeter. Kim dünyaya yönelirse, Allah Teâlâ onu dünyaya emanet eder.
Kim Allah Teâlâ karşısında günah işleyerek bir işi yaparsa, umduğundan daha
uzak, korktuğuna daha yakın olur. Kim Allah Teâlâ’ya karşı günah işleyerek
insanların övgüsünü kazanmak isterse, kendisini öveceklerine kınarlar. Kim Allah
Teâlâ’yı kızdırarak insanları razı ederse, Allah Teâlâ onu insanlara bırakır.
Kim insanları kızdırmak bahasına Allah Teâlâ’yı razı ederse, onların kötülüklerine
karşı Allah Teâlâ kendisine yeter. Kim Allah Teâlâ ile kendi arasındaki işi iyi
yaparsa, Allah Teâlâ onunla insanlar arasındaki işlerde kendisine yeter. Kim
sırrını düzeltirse, Allah Teâlâ onun görünen kısmını düzeltir. Kim ahireti için
çalışırsa Allah Teâlâ dünya işinde ona yeter.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ konuşup da (başkalarına) fayda veren bir
kula merhamet etmiştir. Veya susar ve selamette olur. Dil insana en çok sahip
olan şeydir. Dikkat edin! Kulun bütün sözleri onun aleyhinedir. Bunun istisnası
Allah Teâlâ’yı zikretmek, iyiliği emretmek, yasaklardan engellemek, müminlerin
arasını düzeltmektir.’ Muaz b. Cebel kendisine şöyle demiş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın
Peygamberi! Biz konuştuğumuz sözler nedeniyle hesaba mı çekiliriz?’ Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiştir: ‘İnsanlar cehenneme ancak
dillerinin ürünleri nedeniyle düşerler. Kim selamet isterse, diliyle
söyleyeceği sözlere dikkat etsin, içinde sakladığını muhasebe etsin, amelini
güzelleştirsin, emelini azaltsın.’ ,
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Dünyaya sövmeyin. Müminin ne güzel bineğidir dünya!
Mümin dünyada hayra ulaşır, onunla kötülükten kurtulur. Kul ‘Allah Teâlâ
dünyaya lanet etsin’ dediğinde dünya şöyle der: ‘Allah Teâlâ Rabbine beni asi
kılana lanet etsin!’ Biz de bunu söylemiştik. Katade şöyle demiştir: ‘Kimse
dünyaya karşı insaflı olmamıştır. Dünyada günahkâr olanın .kötülüğüyle dünya
kınanmışken iyilik yapanın iyiliğiyle dünya övülmemiştir. Bunun tersine birisi
dünya hakkında şöyle demiştir:
Akıllıyı imtihan eden dünya
Dost kisvesindeki bir düşman suretinde
görünür
Burada maksadı ahiret hayatı olmayan
dünya hayatı kastedilir ki hiç kuşkusuz Allah Teâlâ onu kınamıştır.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: Tatları kaçıranı çok zikredin. Çünkü siz darlık içinde
ölümü zikrederseniz, darlık sizin için genişler, ondan razı olursunuz, böylece
ecir alırsınız. Ölümü zenginlikte zikrettiğinizde, sizi ondan soğutur. Siz
ölüm sayesinde sabit durur ve ciddiyet kazanırsınız. Kuşkusuz temenniler
emelleri keser, geceler de ecelleri yaklaştırır. Kişi iki gün arasındadır;
birisi amelini saymış olduğu geçmiş gün, diğeri kendisine gelip gelmeyeceğini
bilmediği kalan gündür.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Rızık taksim edilmiştir, hiç kimse Allah Teâlâ’nın onun
için yazmış olduğu rızkı kaybetmeyecektir. Onu güzel bir şekilde talep edin.
Ömür sınırlıdır, kimse kendisi adına takdir edileni aşamaz. Ecel tükenmeden
acele ediniz. Ameller sayılıdır; küçük veya büyük hiçbiri ihmal edilmeyecektir.
Siz salih amelleri çoğaltın. Ey insanlar! Kanaatte genişlik, iktisatta tamlık,
zühtte rahatlık vardır. Her amelin karşılığı vardır, her gelecek olan da
yakındır.’
İbret Yüzüyle Bakan Akıllı Bir İnsanın
Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Aldanmış bir halde cezalandırılan ve mutmain olduktan
sonra sıkıntıya düşenleri gördün mü? Onlar kuşkulara kapılmış, şehvedere
yönelmiş kimselerdir. En sonunda Rablerinin elçileri kendilerine gelir. Artık
arzu ettikleri şeylere ulaşamamış, kaçırdıklarına dönememişlerdir. Yaptıkları
işlerle gelmişler, geride bıraktıklarına ise pişman olmuşlardır. Hâlbuki
pişmanlık fayda vermemiş, kalem kurumuştur. Allah Teâlâ önceden hayır işleyene
merhamet etsin! O doğru bir şekilde Allah Teâlâ’ya yönelmiş biridir.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Ey insanlar hikmeti ehlinden başkasına vermeyin,
hikmete zulmedersiniz; ehlinden de esirgemeyin, ehline zulmetmiş olursunuz.
Zalim olarak cezalandırmayın, faziletiniz ortadan kalkar. İnsanlara gösteriş
yapmayın, amelleriniz boşa çıkar. Mev cut olanı engellemeyin, hayırlarınız
azalır. Ey insanlar! Eşya üç şeyden ibarettir: İlki, ortaya çıkmış doğru, ona
uyunuz; İkincisi, yanlışlığı orta: ya çıkmış iştir, ondan sakının;
üçüncüsü karışık işlerdir ki, onları da Allah Teâlâ’ya havale ediniz. Ey
insanlar! Size sevapları büyük olan iki basit amel söyleyeyim mi? Kimse onlar
gibi iki şeyle Allah Teâlâ’ya kavuşmamıştır; susmak ve güzel ahlak.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘insanlara kıyamet günü (ceza) üç şeyden birisiyle
verilir: Ya işlemiş oldukları dindeki kuşkudan veya tercih ettikleri hazzın
şehveti nedeniyle veya yerine getirdikleri hamiyet kaynaklı gazap nedeniyle
onlara ceza verilir. Sizin için bir şüphe ortaya çıktığında, onu kesin inanç
ile ortadan kaldırın. Bir şehvet size sunulduğunda, züht ile onu ezin. Bir
gazap ortaya çıktığında, bağışlamakla onu sindirin. Kıyamet günü bir münadi
şöyle bağırır: ‘Kimin Allah Teâlâ üzerinde bir ecri varsa ayağa kalksın!’
İnsanları affedenler ayağa kalkarlar. Allah Teâlâ’nın şu ayetini görmez misin:
‘Kim affeder ve arayı
düzeltirse, onun ecri Allah Teâlâ’ya kalmıştır. ’603’
Gafile Öğüt Veren Bir Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ şöyle der: Ey Ademoğlu! Her gün rızkın sana
verilir, sen ise üzülürsün. Her gün ömrün eksilir, sen ise sevinirsin. Sahip
olduğunla yetinmelisin. Sen ise taşkınlığa götürecek şeyi istiyorsun. Ne azla
yetiniyor, ne çokla doyuyorsun.’
Allah Teâlâ’nın Kullarında Övdüğü
Sıfatla Bezenmeye Teşvik içeren Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’e şöyle denilmiştir: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi ‘Haklarında
korku olmayan ve ütülmeyecek olan5604 ayetinde ifade
edilen Allah Teâlâ’nın velileri kimlerdir?’ Şöyle demiştir: ‘insanlar dünyanın
zahirine bakarken, onlar bâtınına bakanlardır. Onlar insanlar dünyanın hemen
ortaya çıkan işleriyle ilgilenirken sonrasıyla ilgilenenlerdir. Onlar kendilerini
öldürmekten korktukları şeyi öldürenlerdir. Onlar bildiklerini geride
bırakmışlardır. Onları engellemek isteyen her şeyi bir kenara atmışlardır.
Dünyada yüksek olan hiçbir şey onları aldatmamıştır. Dünya onların nezdinde
bir değere sahip değildir. Evlerini harap etmişler, imar etmemişlerdir.
Gönüllerinde dünya ölmüş, onu diriltmemiş, aksine onu yıkmışlardır. Dünya ile
ahiretlerini inşa etmişler, ahireti satın almışlardır. Onlar dünyayı satarak
kendileri için baki olanı satın almışlardır. Onlar Hünya ehline saralı gibi
bakarlar. Tehlikeler kendilerine yerleşmiştir. Umut ettiklerinden başka bir
eman ve sakındıklarından başka bir korku bulmazlar.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Siz geçmiş bir halef ve geride kalan öncülersiniz.
Sizden öncekiler imkân bakımından sizden daha zengin ve daha güçlüydü. Siz
onlardan daha zayıfsınız. En çok güvendikleri şeyler kendilerinden yüz
çevirmiş, bel bağladıkları şeyler onlara fayda vermemiştir. Onlara
aşirederinin kuvveti fayda vermediği gibi onlardan fidye de kabul edilmemiştir.
Nefislerinizi ansızın hesaba çekilmeden önce azıklandırın. Siz hazırlıktan
gafilsiniz. Artık pişmanlık fayda vermez ve kalem kurumuştur.’
Öğüt Veren Bir Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Dünyada bir yolcu gibi veya misafir gibi bulun ve
kendini ölülerden say. Sabahladığında sanki akşam olmayacak, akşamladığında
sabaha çıkmayacak gibi kabul et. Sağlığında hastalığın için tedbir al,
gençliğinde yaşlılığın, boş vaktinde meşguliyetin, yaşarken ölümün için tedbir
al. Yarın adının ne olacağını bilemezsin.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Dünya sizi ahiretinizden alıkoymasın. Arzularınızı
Rabbinize itaate tercih etmeyin. Yeminlerinizi günahlarınıza kalkan yapmayın.
Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Azaba uğramadan önce hazırlık
yapın. Yolda sıkıntıya düşmeden önce yolculuk için azıklanın. Orası adalet
yeri, Allah Teâlâ’nın sorgu ve sualinin ortaya çıkacağı yerdir. Hiç kuşkusuz
korkutma görevini yerine getiren nedeniyle mazeret ortaya çıkmıştır.’
Yönelmek ve Yüz Çevirmek Gereken
Hususlarda Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem'in Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Yükümlü tutulduğunuz ahireti ıslah etmek için uğraşın.
Fakat sizin için taahhüt edilmiş dünya işlerinden yüz çevirin. Allah Teâlâ’nın
nimederiyle beslenmiş organlarınızı günaha yönelerek O’nun azabına maruz
kalmak için kullanmayın. Meşguliyetinizi Allah Teâlâ’nın mağfiretini aramak
maksadıyla harcayın. Himmederinizi kendisine itaat ederek Allah Teâlâ’ya
yaklaşmaya yöneltin. Kim dünyadaki nasibini öne alırsa, ahiretteki nasibini
yitirir. Dünyadan ise ancak Allah Teâlâ’nın dilediğini elde eder. Kim
ahiretteki nasibini öncelerse, dünyadaki nasibi de kendisine ulaşırken
ahiretten de dilediğine ulaşabilir.’
Terk Edilmesi Gereken Fuzuli İşler
Hakkında Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem'in Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Fazla yemekten uzak durun. Fazla yemek kalbe katılık
verir, organları Allah Teâlâ’ya itaatte yavaşlatır, himmeti öğüdü dinlemek
karşısında sağır bırakır. Gereksiz bakışlardan uzak durun. Gereksiz bakış
arzuyu artırır, gafleti çoğaltır. Tamahkâr olmaktan uzak durun. Tamahkârlık
kalbe hırs kazandırır, kalplere dünya sevgisini yerleştirir. Tamahkârlık bütün
kötülüklerin anahtarı, bütün iyilikleri yok eden bir sebeptir.’
Umut Edilmesi ve Sakınılması Gereken
Hususlarda Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘(insanların işleri) sadece umut edilen bir hayır veya
sakınılan bir kötülük veya bilinen bâtıldır; bâtıldan sakının. Veya kesin bir
hakikattir; onu ise talep edin. Veya kendisi için çalışılması gereken
ahirettir. Dünya bir leştir, ondan uzaklaşın. Dünyadan talebi kesilmeyen
ahiret için nasıl çalışabilir ki? Şehveti sona ermeyen biri nasıl ahirete
yönelir ki? En çok şaşılacak kişi beka diyarını tasdik ederken fena yurdu için
çalışan; Allah Teâlâ’nın rızasının O’na itaatte olduğunu bilirken günahlarda
gezinen insanın halidir.’
Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘Nefislerinizi itaade süsleyin,
onlara korku elbisesini giydirin. Ahiretiniz için çalışın, orayı varacağınız
yer kabul edin. Biliniz ki siz, kısa zamanda gidecek ve Allah Teâlâ’ya
varacaksınız. Orada sadece salih amel veya işlemiş olduğunuz güzel işler fayda
verebilir. Siz işlemiş olduğunuz amelleri önceden gönderir, yaptıklarınıza
karşılık sevap alırsınız. Değersiz dünyanın süsleri yüce cennetin mertebelerine
karşı sizi aldatmasın! Kuşkular ortadan kalkmış, herkes varacağı yerle karşılaşmış,
herkes gideceği yeri ve bulunacağı yeri öğrenmiştir.’ ,
Tuzaktan ve Aldanmadan Sakındırma
Hakkında Bir Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmştur: ‘Dünyanın kandırdığı kimselerden olmayın. Kuruntular
onları aldatır, tuzak onları düşürür. Öyle bir insan süratle yok olacak ve
hemen değişecek dünyaya yönelir. Bu dünyanızın geçmiş kısmına göre geride
kalan kısmı pek kısa ve azdır. Hal böyleyken neyin üzerinde yükseliyor ve neyi
bekliyorsunuz? VAllah Teâlâi! Bulunduğunuz dünya hayatı adeta yok
mesabesindedir. Gideceğiniz ahiret ise ezeli gibidir. Yola çıkmak üzere
hazırlıklarınızı yapınız, yolculuk yakın olduğu için azığınızı tedarik ediniz.
Biliniz ki herkes yapmış olduğunu yetersiz görür, yapmadığı hakkında pişman
olur.’
Uzun Emel ve Eceli Unutmayı Kınayan Peygamber Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Ey insanlar! Emelin basit olması ecelin öne geçmiş
olmasından kaynaklanır. Mead ise amelin (lazım olacağı) bir alandır. Orası
daha önceden hazırlığını yapanın sevineceği, kaçırdığı amel karşısında ise
üzüleceği ve pişman olacağı bir yerdir. Ey insanlar! Tamahkârlık, fakirlik;
umutsuzluk, zenginlik; kanaat, rahatlık; uzlet, ibadet; amel, hazine; dünya,
madendir. Geçen kısmı itibarıyla şu dünyanızdan beni gömleğin uçları kadar
sevindiren bir şey olmadı (hiçbir değeri yoktur). Kalan kısmı da -su suya
benzer ya!geçmiş kısmının bir benzeri sayılır. Hepsi tükenme içerisinde ve
yakın zaman içerisinde yok olup gidecektir. Siz de öfkeyle cezalandırılmadan
ve pişmanlık fayda vermeden önce, nefes aldığınız esnada ahiret için çalışın.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem'in
Tavsiyesi ve Bildirmesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle demiştir: ‘Ümmetim dünyada üç sınıftır: Birinci sınıf mal
toplamayı, biriktirmeyi sevmeyen, onu elde etmek ve biriktirmek için
çalışmayanlardır. Onlar dünyadan açlıklarını giderecek yiyecek, avret mahallini
örtecek elbiseyle yetinirler. Zenginlikleri ahirete ulaştıracak olandır. ‘Onlar
korkmayacak ve üzülmeyecek kimselerdir. ’605 İkinci grup malı en
güzel ve helal yoldan toplamayı seven, en güzel yerde harcayanlardır. Onlar
kazandıkları malla akrabaları gözetir, kardeşlerine yardım eder, fakirleri
doyurur. Taş üzerine yatmak (veya taşlanmak), onlara bir dirhemi helal olmayan
yönden kazanmaktan veya onu belirlenmiş yerin dışına harcamaktan veya verilmesi
gereken hakkını vermemekten veya ölüm vaktine kadar onu saklamaktan daha kolay
ve ehven gelir. Onlar, kendileriyle tartışılırsa öfkelenen, affederlerse selamete
eren kimselerdir. Üçüncü grup, malı helal ve haram yollardan toplamayı seven,
üzerlerine farz veya vacip olan hakları ödemeyenlerdir. Malı infak ederlerse
israf edecek şekilde infak eder; ellerinde tutarlarsa, cimrilik yaparak ve
biriktirmek üzere tutarlar. Onlar, günahları karşılığında cehennem onları
kendisine çekene kadar, kalplerinin gemini dünyanın ele geçirdiği
kimselerdir.’
İnanç Zaafı vb. Hususlarda Sakındırma Hakkında Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle der: ‘İnanç zayıflığının bir yönü insanları Allah Teâlâ’yı
öfkelendirecek işlerle razı etmen, Allah Teâlâ’nın vereceği rızık hakkında
onları övmen, Allah Teâlâ’nın vermediği hususlarda onları kınamandır. Allah
Teâlâ’nın rızkını hırs getirmediği kadar birinin istememesi de onu geride bırakmaz.
Allah Teâlâ rahatlığı ve ferahlığı razı olmak ve kesin inanca, üzüntü ve gamı
öfke ve kuşkuya yerleştirmiştir. Allah Teâlâ’ya yaklaşma maksadıyla bir işi
bıraktığında, onun sevabı sana bolca verilir. Sen himmetini ve gayretini
ahirete ayır. Razı olunan kişinin sevabı orada kesilmediği gibi, öfkelenilen
kimsenin cezalandırılması da bitmez.’
Beğenilen-Değerli Ahlaka Teşvik Eden Peygamber Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Sizi cehennemden uzaklaştıracak olan şey size
söylediklerimdir. Sizi cennete yaklaştıracak olan da benim ğösterdiklerimdir.
Ruhu’l-Kuds benim ruhuma üfleyerek şöyle demiştir: ‘Hiçbir kul rızkı
tamamlanmadan ölmeyecek.’ Siz de onu güzelce talep edin, rızkı aramadaki
tembelliğiniz sizi günah yoluyla O’nun ihsanını talebe sevk etmesin. Allah
Teâlâ’nın katında olana ancak O’na itaat ederek ulaşılır. Herkesin bir rızkı
vardır ki mudaka kendisine gelir. Kim kendi rızkından razı olursa, onun adına
mübarek olur ve rızkı genişler. Kim rızkından razı olmazsa, onun için
bereketlenmez ve rızkı genişlemez. Rızık, sahibini aradığı gibi ecel de onu
arar.’
Ayrıntılı Bir Peygamber Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Dünya imtihan yeri, inayet ve sıkıntı yeridir.
Mutluların (saidler) nefisleri ondan uzaklaşmış, bedbahtların ellerinden zorla
alınmıştır. İnsanların en mutlusu dünyadan en çok yüz çeviren, en bedbahtı ise
onu en çok talep edendir. Dünya kendisine samimi olana karşı hilekâr, itaat
edene karşı zorba, boyun eğene karşı tavizsiz ve katıdır. Kurtuluşa eren kişi
ondan yüz çeviren iken helak olan ona batandır. Dünya hakkında rabbinden
çekinen ve nefsine karşı samimi olan kula ne Mutlu! O dünya kendisini ahirete
göndermeden önce sevabını öne alır, şehvetini erteler. O karanlık ve tozlu bir
karında vahşet ve korku içinde kalır. Orası kapkaranlık bir yerdir. Artık ne
iyiliğini artırabilir ne de günahları eksiltebilir. Sonra kabirden çıkartılır,
ya cennete götürülür ve orada nimeti sürekli olur veya azabına ara verilmeden
kalacağı cehenneme götürülür.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Kollarınızı sıvayın, iş çetindir! Hazırlık yapın,
yolculuk yakın. Azıklanın, yol uzun. Yükleriniz hafif olsun, arkanızda vadiler
gibi yokuşlar var. O yolu yükü hafif kişiler aşabilir. Ey insanlar! Kıyamet
saatinin önünde çetin işler, şiddetli korkular ve çetin bir zaman dilimi
vardır. Orada karanlık hakimdir, fasıldık orada yayılır. İyiliği emredenler
engellenir, kötülükten alıkoyanlar yüceltilir. O gün için imana sıkıca sarılın
ve azı dişlerinizle ona bağlanın. Kendinizi salih amele zorlayın, sıkıntı
vaktinde sabırlı davranın. Böyle davranırsanız, daimî nimete ulaşırsınız.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ’nın katında olanı sev ki, O da seni sevsin.
İnsanların elindekini küçük gör ki, insanlar seni sevsin. Zahit kişi
insanların kalbini kazanır. Onun bedeni dünyadayken kalbi ahirettedir. Kıyamet
günü dağlar gibi iyilikleri olduğu halde bir kavim getirilir ve hepsinin ateşe
atılmaları emredilir.’ Sahabe şöyle sormuş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi!
Onlar namaz kılıyorlar mıydı?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘Namaz
kılıyorlar, oruç tutuyorlar, geceleyin pek az uyuyorlardı, fakat dünyadan bir
şey ortaya çıktığında peşinden gidiyorlardı’ demiştir.
Kötü Niteliklerden Sakınmayı Teşvik
Eden Bir Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Ey insanlar! Bu dünya (her şeyin yerli yerine
yerleştiği) bir istiva yeri değil, karışım yeridir. Burası sıkıntı yeridir,
rahatlık yeri değildir. Onu tanıyan, dünyadaki rahatlık sebebiyle rahata ermez,
üzüntüsü için de üzülmez. Allah Teâlâ dünyayı bir bela yeri, ahireti de
karşılık yeri olarak yarattı. Dünyanın belası ahiretin ödülünün sebebidir.
Ahiretin ödülü de dünyanın belasının bedelidir. Allah Teâlâ versin diye alır,
ödüllendirmek için imtihan eder. Dünya süratle başkalaşır, hemen değişir.
Sonucunun acısını düşünerek, onun tadından kaçının, daha sonraki sıkıntıları
nedeniyle onun peşin lezzetlerinden uzak durun. Allah Teâlâ’nın harap olacağına
hükmettiği bir yeri imar etmek maksadıyla gayret sarf etmeyin. Allah Teâlâ
sizden kendisinden uzak durmanızı istemişken onun peşinden gitmeyin. Aksi
halde Allah Teâlâ’nın azabına müstahak, cezasına yönelenler olursunuz.’
Allah Teâlâ’nın Razı Olduğu Ahlak Hakkında Peygamber Tavsiyesi
‘Ey insanlar! Allah Teâlâ’dan
hakkıyla korkun, O’nu razı edecek işlere gayret edin. Dünyadan büsbütün yüz
çevirin. Ahiretin baki, dünyanın
fani olduğuna iman edin. Ölüm sonrası
için çalışın; sanki dünya yok ve ahiret de ezeli gibidir. Ey insanlar! Dünyada
olan yolcudur, onun elindeki de ödünçtür. Yolcu gidici, ödünç olan da iade
edilecektir. Dünya mevcut bir maldır; iyi de kötü de ondan yer. Ahiret ise
kâdir hükümdarın hüküm verdiği doğru haberdir. Allah Teâlâ kendisini düşünen
ve kabir için çalışana merhamet etsin. Öyle bir insan eceli tükenip de ameli kesilmeden
önce ipini eline almış ve kendi yolunda gitmiştir.’
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Dünya yönelmeye yüz tutmuş, ahiret gelmek üzere
hazırlanmıştır. Dikkat edin! Siz şimdi içinde hesabın bulunmadığı amel
günündesiniz. Yarın ise amelin bulunmadığı hesap gününde olacaksınız. Allah
Teâlâ dünyayı onu sevene ve sevmeyene verirken ahireti sadece onu sevene
verir. Dünyanın çocukları ve ahiretin çocukları vardır. Siz ahiret çocuğu olun,
dünyanın çocuğu olmayın. Hakkınızda en çok korktuğum kötülük, hevaya uymak ve
uzun emeldir. Hevaya uymak kalplerinizi Haktan çevirir, uzun emel himmederinizi
dünyaya yönlendirir. Bu ikisinin dışında dünya veya ahirette kimse adına bir
hayır yoktur.’
Ölümü Hatırlatan ve Yolculuğu Bildiren Peygamber Tavsiyesi
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Her evde ölüm meleği evin kapısında günde beş kere
durur. İnsan yemeğinin tükendiğini görüp eceli geldiğinde, ölüm üzüntüsü
üzerine çöker, ölümün sıkıntıları kendisini kuşatır ve kaplar. Ailesinden
birisi saçlarını açar, yüzüne vurur, üzüntüsü nedeniyle ağlar, feryat ve figan
ederken ölüm meleği şöyle der: ‘Bu korku nedeniyle size yazık olsun. Nedir bu
endişe böyle? Sizden herhangi birinize rızık getirirken veya ecelini
getirirken mudaka emirle iş yaptım. Birinin canını kabz ederken, mudaka izinle
ve emirle bunu yaptım. Ben size döneceğim, sonra tekrar döneceğim, tekrar döneceğim
ta ki geride kimseyi bırakmayacağım.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
şöyle demiştir: ‘Muhammed’in canını elinde tutana yemin ederim ki; onlar ölünün
yerini görseler ve sözünü duysalardı, ölümden geçer ve canlan hakkında
ağlarlardı.’ Ölü tabuta konulduğunda ruhu tabuttan dışarı doğru yükselir ve
şöyle ağlar: ‘Ah ailem, evladım! Dünya benimle oynadığı gibi sizinle
oynamasın. Ben helal veya haram bakmadan mallar kazandım, onu başkasına miras
olarak bıraktım; keyfi onun, sıkıntısı benimdir. Zinhar, benim bu halime
düşmekten sakının.’
Bir Zahidin Bazı Faydalar İçeren
Tavsiyesi
Şibli’nin bir tavsiyesinde şöyle
dediği aktardır: ‘Bütün kirleriyle beraber dünyaya bakmak istersen, çöplüğe
bakmalısın. Çünkü çöplük dünyadır. Nefsine bakmak istersen, bir avuç toprak al.
Çünkü sen ondan yaratıldın ve ona döneceksin. Üzerinde bulunduğun durumu görmek
istersen tuvalete gittiğinde senden çıkanlara bak. Kimin hali böyle olursa,
kendisi gibi birisine karşı büyüklenmesi veya böbürlenmesi caiz olmaz.’ Başka
birisi şöyle demiştir: ‘Kimin himmeti karnının içine giren şey ise onun değeri
de kendinden çıkan kadardır.’
İbrahim b. Ethem bir kardeşine şöyle
mektup yazmış: ‘Rahman ve Rahim Allah Teâlâ’nın adıyla! Sana Allah Teâlâ’ya
karşı takva sahibi olmanı tavsiye ederim. O’nun karşısında günah işlemek doğru
değildir. O’ndan başkasından bir şey umulmaz. Zenginliğe Allah Teâlâ’nın
ihsanıyla ulaşılır. Müstağni olan izzetlidir, doyar, kanar; gözlerinin gördüğü
dünya süsünden kalbi uzaklaşır, onları geride bırakır. Kuşkulu olanlardan uzak
dur. Saf ve temiz olana razı ol. Dünyadan sana lazım olan, belini doğrultacak
bir yiyecek ve avret mahallini örtecek elbisedir. Bulduğun da sert ve kaba
giysi olsun. Vesselam!’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der:
‘Âdemoğluna yetecek olan belini ayakta tutacak birkaç lokmadır.’ Ömer b.
Abdülaziz’e halifelikten önce bir hediye geldiği aktarılır. Hediye üç bin
dirhemhk bir şeymiş. Ömer hediyeyi beğenmiştir. Halifeliğinde ise satın alması
için bir elbise gelmiş. Onu da üç dirheme almış ve şöyle demiştir: ‘Daha sert
bir elbise isterim, bu pek yumuşaktır.’ Ey kardeşim! Böyle bir davranış
nerede, Allah Teâlâ’yı razı etmek nerede? Allah Teâlâ’nın kullarını böyle bir
idareci idare etmelidir. İbnu’s-Semmak bir kardeşi dünyayı kendisine tavsif
etmesini isteyince şöyle yazmıştır: ‘Allah Teâlâ dünyanın etrafını arzularla kuşatmış,
afetlerle doldurmuş, helalini haram ve kuşkulularla karıştırmıştır. Dünyanın
helali güzel, haramı cezadır.’
Komşuluk Hakkı Üzerinde Bir Tavsiye
Ebu Hafs Ömer b. Abdülmecid kendi
rivayetinden olmak üzere, bize şöyle yazmıştır: ‘Allah Teâlâ Musa b. İmran’a
nida ederek şöyle demiş: Sana yöneleni kınama, seninle komşuluk yapanla
komşuluk yap.’ Şöyle demiştir: ‘Hz. Musa bir seyahatteyken yırtıcı bir kuşun
bir güvercini kovaladığını görmüş. Güvercin de kendisini görünce, omzuna inerek
oraya konmak istemiş. Diğer kuş da öteki omzuna konmuş. Yırtıcı kuş güvercine
saldırmak isteyince, (kendisine engel olmak isteyen Hz. Musa’ya) fasih bir
dille şöyle bağırmış: ‘Ey İmran oğlu! Ben sana yöneldim, sen de beni kovmadın.
Benimle rızkım arasına girme.’ Güvercin ise şöyle demiş: ‘Ey İmran oğlu! Ben
sana komşu olmak istedim, sen de kabul ettin.’ Hz. Musa şöyle demiş: ‘Ne kadar
da hızlı imtihana tabi tutuldum.’ Ardından elini baldırına uzatmış, oradan bir
parça kopararak yırtıcı kuşa yem olarak vermeye niyetlenmiş. Bu sayede (iki
omzuna konmuş olan) kuşlar hakkındaki komşuluk hakkına riayet ve kendilerine
vermiş olduğu güveni muhafaza etmek istemişti. Bunun üzerine kuş şöyle demiş:
‘Ey İmran oğlu! Ben Rabbinin sana göndermiş olduğu elçisiyim. Rabbin vermiş
olduğun sözü tutup tutmayacağını görmek istemiştir.’
Ey dinleyici! Dinlemek faydalı değil
Dinlediğini yapmadığın sürece
Dünyadayken hayırdan aciz isen
Kıyamet günü bir şey yapmış olmazsın
İbnü’s-Semmak şöyle derdi: ‘Allah
Teâlâ’nın sana vermeyi taahhüt ettiği rızıkla ilgilenip de farz kıldığı ameli
ihmal etme. Bugün yarın mesul olacağın işlerle ilgilen, gereksiz işlerden uzak
dur. Çünkü onların hesabı uzun sürer.’
Bildim ki en hayırlı bilgi en faydalısı
Benim rızkını bana nasılsa gelecek
Ben ona giderim, onu ararım bazen
Yerimde dursam bile rızık bana yine gelir
Kıyametin Yaklaştığının Alameti Hakkında Bir Tavsiye
Ali b. Ebu Talib şöyle demiştir: ‘Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’e kıyametin alametleri sorulduğunda şöyle
demiştir: İnsanların hakkı zayi ettiklerini, namazı öldürdüklerini, iftirayı
çoğalttıklarını, yalanı helal saydıklarını, rüşvet aldıklarını, sağlam binalar
yaptıklarını, zenginlere hürmet ettiklerini, sefihleri çalıştırdıklarını, kan
akıtmayı helal saydıklarını gördüğünde kıyamet yaklaşmış demektir. Cahil
onların nezdinde zarif alim, zayıf ve biçaredir. Zulüm övünç vesilesi,
mescitler de yol haline gelmiştir. Şartlar çoğalır, Mushaflar süslenir,
minareler yükselir, kalpler dinden uzaklaşır, şarap içilir, boşanmalar çoğalır,
ansızın ölümler ve günahlar yayılır, iftira çoğalır, Allah Teâlâ’nın dışındaki
şeylere yemin artar, güvensize emanet verilir, emin olan ihanet eder, kurdarın
kalplerine koyun postu giydirilir. İşte bu durumda kıyamet kopar.’ Hadis,
hasen-hadistir.
Müminlerin emiri el-Mansur bir gece
uyuyorken korkuyla uyanmış, sonra tekrar uykuya dönmüş, bir daha korkmuş bir
halde uyanmış, sonra tekrar uykusuna dönmüş. Üçüncü kere aynı şekilde uyanınca,
şöyle demiş: ‘Ey Rebi!’ Rebi şöyle demiştir: ‘Buyur, ey müminlerin emiri’ diye
karşılık verdim. Emir şöyle demiş: ‘Uykumda garip bir şeyler gördüm. Rebi ‘Allah
Teâlâ beni sana feda etsin ne gördün?’ Şöyle demiş: ‘Biri bana doğru geldi ve
anlamadığım bir şekilde nida etti. Korkuyla uyandım. Ardından uyudum, a şey
tekrar bana bir şeyler söyledi, yine anlamadım. Tekrar uyandım. O şey bana bir
şeyler söyledi ve bu kez anladım ve sözlerini ezberledim. O sözler şunlardı:
Ben sanki bu saraydayım ve ehli uykuya dalmış
Ehli burayı terk etmiş, menzillerinden ayrılmış
Kavmin başkanı neşe halinden sonra Üzerine
türbe inşa edilmiş bir kabre doğru gitmiş
Ey Rebi! Ölümüm yaklaşmış, ecelim
gelmiştir. Rabbimden başka kimsem yoktur. Kalk, bana abdest aldır.’ Rebi der
ki: ‘Söylenileni yaptım. Halife kalkmış gusül abdesti almış, iki rekât namaz
kılmış ve şöyle demişti: ‘Hacca gitmeye niyet ettim, hazırlıkları yapın.’
Beraber çıktık, Kufe’ye ulaştığımızda Necefe yerleşti. Birkaç gün orada kaldı,
sonra yola çıkılmasını emretti. Vezirleri ve ordusu geldi, sarayda kaldım, bana
şöyle dedi: ‘Rebi! Bana mutfaktan bir kömür parçası getir.’ Sonra bana ‘dışarı
çık ve ben gelene kadar hayvanımla ilgilen’ dedi. Dışarı çıkıp bineğine
binince, oraya döndüm. Duvara kömür parçasıyla bir şeyler yazdığını gördüm:
Kişi yaşasın ister :
Uzun hayat ona zarar
vermez
Hayatın hazları
biter
Sonra hayat acıya
döner
Günler tasarruf eder
artık
Hiçbir şey mutlu
kılmaz onu
Ben helak olsam kaç
kişi alay eder benimle
Kaç kişi der Allah
Teâlâ razı olsun diye
En Değerli Yerde Bir Arifin İtirafı
Mutarrif ve Bekir b. Abdullah,
Arafat’ta vakfe yapmış. Mutarrif şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ’m bugün benim
yüzümden onları reddetme.’ Bekir de şöyle demiş: ‘Bu vakfe yeri ne kadar
aydınlık! Allah Teâlâ’m! Ben içlerinde olmasaydım buradakileri razı ederdin.’
Fudayl başını göğe kaldırmış, sakalından tutmuş, kendinden geçecek şekilde
ağlayarak şöyle demiş: ‘Bağışlasan bile karşında utanırız.’
Allah Teâlâ’dan Hayâ Hakkında Bir Uyan
Şeyh Abdurrahman İbn Üstad, İbn
Bakuvî eş-Şirazi’nin kitabından, o da Ebu’l-Edyan’dan aktararak şöyle
demiştir: ‘Korkan tek bir adam gördüm. Vakfedeyken orada bir delikanlı vardı.
İnsanlar aşağıya doğru iniyordu.’ Şöyle dedim: ‘Ey genç! Sen de ellerini dua
etmek üzere aç.’ Bana şöyle dedi: ‘Ardı yalnızlık ve vahşet!’ Ona ‘bugün günahların
affı günüdür’ dedim. Şöyle dedi: ‘Delikanlı elini açtı, elini açar açmaz da
öldü.’
Sadaka Hakkında Bir Tavsiye
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurur: ‘Bir dilenci ağzında lokma bulunan bir kadına gelmiş.
Kadın ağzındaki lokmayı çıkarmış, dilenciye uzatmış. Kısa bir süre sonra kadına
Allah Teâlâ bir oğlan çocuk ihsan etmiş. Bebek biraz büyümüşken bir kurt
gelmiş ve çocuğu kapıp götürmüş. Kadın bir yandan kurdun izinden gidiyor bir
yandan da ‘oğlum, oğlum’ diye feryat ediyordu. Allah Teâlâ bir meleğine şöyle
emretmiş: ‘Kurda yetiş, çocuğu ağzından al ve annesine şöyle de: ‘Allah Teâlâ
sana selam ediyor.’ Sonra da şöyle demesini emretmiş: ‘Bu senin (dilenciye
verdiğin) lokmaya karşılık bir lokmadır.’
Zikir Meclislerine Katılmakla İlgili
Tavsiye
Ammar b. Rahib şöyle demiş: Ölümünden
sonra Miskine etTafaviyye’yi rüyamda gördüm. Şöyle dedim: ‘Ey Miskine!
Merhaba!’ O da şöyle dedi. ‘Heyhat! Ey Ammar, miskinlik gitti de en büyük
zenginlik geldi.’ Ben de şöyle dedim: ‘Ne güzel!’ Kadın cevap verdi: ‘Cennetin
mubah kılındığı birisine ne dersin ki? Orada dilediği yerde gölgelenir.’ Ammar
şöyle demiş: ‘Neyin karşılığında’ diye sordum. Şöyle cevap verdi: ‘Zikir
meclislerine katılmak, Hakka karşı sabır karşılığında.’ Ammar şöyle demiş: O
İsa b. Zadan’ın İble’deki meclisinde bizimle beraber zikre katılırdı.
Basra’dan gelir ve zikre katılırdı.’ Ammar şöyle demiştir: cEy
yoksul kadın İsa b. Zadan -Allah Teâlâ kendisine merhamet eylesinne yaptı?
Kadın gülmüş ve şöyle demiş:
İftihar libası girmiş, başında taç
İbriklerle etrafında hizmetçiler
Sonra ‘Oku ve yüksel ey okuyucu’ denilmiş
Tuttuğunuz oruç mübarek olsun
Vasiyet ve Nasihat
Bunu Bilad-ı Rum’un, Bilad-ı Yunan’ın
sahibi ve Allah Teâlâ’nın emriyle Galip Sultan Keykavus’a 609 yılında bize
yazdığı bir mektubuna cevaben yazdım, Rahman Rahim Allah Teâlâ’nın Adıyla:
Allah Teâlâ’nın emriyle galip
sultanın mektubu -Allah Teâlâ onun adil saltanatını daim kılsınkendisine dua
eden (manevi) babası Muhammed b. Arabi’ye ulaşmıştır. Vaktin imkân verdiği ve
bir mektuba yazılabilecekler ölçüsünde iş bu mektuba dini konular ve ilahi
(kaynaklı) siyasi konularla ilgili bir takım tavsiyeleri içeren cevabî bir
mektup yazmak gerekmiştir. (Umulur ki) aramızdaki perde kalkar ve bulaşma
gerçekleşir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği sahihtir:
‘Din nasihattir.’ Sahabe ‘kimin için nasihattir?’ diye sorduklarında ise, ‘Allah
Teâlâ için, peygamberi için, müminlerin imamları ve avamı için’ diye cevap
vermiştir. İşte sen de, hiç kuşkusuz, müslümanların imamlarındansın! Allah
Teâlâ bu görevi senin omuzlarına yüklemiş, seni kendi beldelerinde vekil
olarak yerleştirmiş, kulları hakkında uygun göreceği şekilde seni hüküm sahibi
yapmıştır. Allah Teâlâ kulları arasında uygulayacağın doğru bir terazi ve mizan
belirlemiş, sana açık bir kanıt göstermiştir. Allah Teâlâ’nın kullarını o
doğru kanıta (Kur’an1 Kerîm) yönlendirir ve ona çağırırsın. Allah Teâlâ seni bu
şarta binaen görevlendirdi (yönetici yaptı) ve bu şarta binaen sana biat
ettik. Binaenaleyh (bir hükümdar olarak) adil davranman, hem senin hem
yönettiklerinin lehinedir. Buna mukabil zalim olmak, onların lehine iken (çünkü
sabrederler ve sevap kazanırlar) senin aleyhinedir. Yarın (kıyamet günü),
müslümanların imamları arasında Allah Teâlâ’nın seni ‘insanların en hüsranlısı’
olarak izhar etmesinden zinhar sakın! O hüsrana uğrayanlar, ‘İyi
yaptıklarını zannederken dünya hayatında yaptıkları boşa giden kimselerdir.’606 Sana verdiği yöneticilik ve
hükümdarlık nimetine karşı Allah Teâlâ’ya şükrün; nimete nankörlük, günahları
aleni yapmak, hükümdarlığının gücüyle zayıf halkına kötü davranmak olmasın.
Unutma ki Allah Teâlâ, senden daha güçlüdür. (Ya da senin adına görevlilerin)
insanlara bilgisizce ve kendi gayelerine göre hükmederler, sen ise bütün
bunlardan yükümlü tutulursun. Dikkat et! Kuşkusuz Allah Teâlâ sana ihsanda
bulunmuş, sana (Al lah’a) vekillik elbisesi giydirmiştir. Artık sen yaratıkları
içinde Allah Teâlâ’nın vekili, yeryüzüne uzanmış gölgesisin. Öyleyse zalime
karşı mazlûmun yanında ol. Allah Teâlâ’nın emirlerine karşı itaatsizlik edip
zalim ve haddi aşmış bir haldeyken, Allah Teâlâ’nın sana hükümranlık vermiş
olması, ülkeleri senin için dümdüz etmesi ve sana amade kılması, sakın seni
aldatmasın. Böyle niteliklere sahip iken Allah Teâlâ’nın sana öyle bir genişlik
ihsan etmesi sadece bir mühlet vermesidir. Senin ile amellerinle baş başa
kalman arasında kalan şey olarak sadece belirlenmiş ecelin sana ulaşması
vardır. Takdir edilmiş ecelin gelince, sen de atalarının ve babalarının göçtüğü
yere göç edeceksin. Artık orada pişman olanlardan olmayasın. Ahirette
pişmanlık, faydasızdır.
İslam’a ve müslümanlara -ki onlar ne
kadar da azdıren çetin gelen iş, şehirlerinin üzerinde çan sesinin, inançsızlık
göstergelerinin ve kelime-i şirkin yükselmesi, müminlerin emiri Ömer b.
Hattab’ın zimmet ehline getirdiği kısıdamaların kaldırılmasıdır. Hâlbuki söz
konusu şartlara göre onlar; kendi şehirlerinde ve civar şehirlerde yeni
kiliseler, manastırlar, keşişhaneler yapmayacak, yıkılanları tamir
etmeyeceklerdi. Müslümanların üç gece kiliselerine yemekli konuk olmalarını
engellemeyecek, casusları himaye etmeyecek, müslümanlara hainlik yapmayacak
(veya hainlik yapanları gizlemeyecek), çocuklarına Kur’an-ı Kerîm öğretmeyecek,
şirki izhar etmeyecek, -eğer isterlerseakrabalarının İslam’a girmelerine engel
olmayacaklardır. Bunun yanı sıra, Müslümanlara saygı gösterecek, oturmak
istediklerinde kendilerine meclislerinde yer açacak; başlık, sarık takmak,
nalın giymek veya saçları ayırmak gibi kılık kıyafederinde herhangi bir tarzda
müslümanlara benzemeyeceklerdir. Müslümanların isimlerini kullanmayacaklar
(kendilerine müslüman isimleri vermeyecekler), onların lakaplarını
takmayacaklar, (bineklerinde) semer kullanmayacak, kılıç taşımayacak ve
herhangi bir silah taşımayacaklardır. Yüzüklerine (ve mühürlerine) Arapça
(ifadeler) yazmayacak, içki satmayacak, müslümanların yolunu kesmeyecek,
ölülerini müslümanların (kabirlerine) yaklaştırmayacak, çanı kısık bir sesle
çalacak, kiliselerinde bir şey okurken müslümanların huzurunda seslerini
yükseltmeyecek, koşarak çıkmayacaklar, cenazelerinde seslerini yükseltmeyecek,
onların ardından ağıt söylemeyecek, bir müslümanın (almak üzere) işaret
koyduğu köleyi satın almayacaklardır. Getirilen kısıtlamalardan herhangi
birini ihlal ederlerse, artık onlar zimmet ehli (güven altına alınmış
kimseler) değillerdir. Bu durumda taşkınlık edenlerin ve asilerin (kanı ve
canı) helal olduğu gibi onlarınki de müslümanlara helaldir. İşte bu adil imam
Ömer b. Hattab’ın mektubudur. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin şöyle
buyurduğu aktarılmıştır: ‘İslam ülkelerinde bir kilise yapılmasın, yıkılan
tamir edilmesin.’ Bu mektubu iyice düşün, onunla amel ettiğin sürece Allah
Teâlâ’nın izniyle doğruya ulaşırsın. Vesselam!’ Sonra kendisi için yazdığım ve
kendisine hitap ettiğim bir şiiri de ona gönderdim:
Hidayeti yüceltir ve ona uyarsan Bu din
için izzetli olursun adın gibi
Onu tezyif eder de yüceltmezsen
Bu kez Müzillü’d-din (dini zelil eden) olur
adın, alçaltırsın onu Lakapları yalan yere üstünüze takmayın Toplanacağınız gün
size bunlar sorulacak
îzzettin’e (dini aziz eden) denilecek, dini
yücelttin mi sen?
Allah Teâlâ’nın dinine sizin verdiğiniz izzet
sorulacak
Aziz din sizin de izzetinize şahitlik ederse Allah Teâlâ’nın
diniyle beraber izzette çift olursun
Allah Teâlâ’nın dini ‘senin yönetiminde
zelildim’ derse Ehli de meydanlarında sıkıntıdadır denilirse
Din devamla: ‘Onun otoritesinde zelil bir
halde kaldım’ derse ‘Hâlbuki bana iyilik yaptığını zannediyordu’
Ey hükümdar! Din benim bu söylediğimi söylerse
Nasıl savunacaksın kendini?
Bu söz karşısında gözyaşları sel olur Benim
sözlerim nedeniyle gözyaşlarını akıtsın Mutlaka Allah Teâlâ’nın kapısını çal ve
bekle Ki günahlarını bağışlasın, affetsin isterse Belki O’nun cömertliği
fetihle müyesser olur Allah Teâlâ’nın affı düşmanı uzaklaştırmakla tezahür eder
Rabbim! Hepsine şefkat göster
İki hasım savaşmak için bir araya
geldiğinde
Sen takva sahiplerinin imamı ve başkanısın
Hidayet dininin gediklerini onardığın sürece
Fakat sizin işte bir
vekiliniz var ki mülhit olmuş
Din ehlinin kanını
döker, zarar verir onlara
Adın Galib iken
nasıl olur da galip gelmezsin
Nakipleri takip
ederken nasıl olur da izzetli kılmazsın
Ey hükümdar!
Nasihatimi iyice anla
. Size söylediklerime
uyun, onları dikkate alın
Vallahiben sizin için samimi bir
öğütçüyüm
Üzerinizdeki örtüyü
kaldırdım ve (hakikati) görün istedim
Hükümdar için her
yönden celbederim
Dinden, dünyadan
bilgileri ve faydaları
Allah Teâlâ tavsiyemdeki niyetim
karşılığında beni ödüllendirsin. Allah Teâlâ’nın rahmet ve bereketi senin
üzerine olsun.
Salih Âlimlerden Bir Gruba Nispet
Edilen Hikmetli Sözler
Az ile yetinen çoktan müstağni kalır.
Dini sahih olanın inancı sahih olur. İnsanlardan müstağni olan iflas belasından
kurtulur. Din en güçlü koruyucu, emniyet en yüce nimettir. Musibedere karşı
sabır, en büyük ihsan ve vergidir. Yaşadığın sürece kesin inancın gölgesinde
yaşa, bu sana yeter. Cimri nimetin harisi, varisliğin bekçisidir. Tamahkâr olan
verayı yitirir. Haset bir kötülük, tamah ondan daha zararlıdır. Var olanla
yetinmek şerefli insanlar için çalışmaktan daha üstündür. Amellerin en üstünü
şükrü gerektirendir. Amellerin en faydalısı, ardından ecir gelen ameldir.,
Kudrete güvenmeyin, kudret yok olan bir gölgedir. Nimete bel bağlamayın, nimet
gidecek bir misafirdir. Kerim olan kişi eziyetten el çekendir. Güçlü olan
arzusuna hakim olandır. Arzu bineğine binen kişi körlüğe varır. Hakka karşı
çıkan değersizleşir. Dinde gevşek olan zayıf olur. Mümin saygın ve asil iken
münafık değersiz ve kötüdür. Hayâ ortadan kalkınca, bela yaygınlaşır. Herkes
güven talep eder ve temennisinin gerçekleşmesini bekler. Faydasız ilim
kullanılmayan ilaca benzer. Bilginin en iyisi amelle beraber olan, susmanın en
güzeli ise bilgiden kaynaklanan susmadır. Cahile karşı gel selamete er, akıllıya
itaat et, ganimet e\de et. Şehvetine karşı sabreden kişi mürüvvette kemale
erer. Hibelerle sevinen musibeder nedeniyle daralır. Dine bağlanan kişinin
yardımı çetin olur. Hakkı izhar eden kahrı ortaya çıkartır. Kim baki kalmak
isterse, eceli ve emeli kısalır.
Vasiyet bırakmadan geceleme!
Bedeninle sağlıklı olsan bile ömrün tükenmektedir. Zaman haindir, olacak olan
olacaktır. Nefsini sana hikmet kazandıracak düşünceden yoksun bırakma. Böyle
bir düşünme sana masumiyet kazandırır. Mülkünü dinine hizmetçi kılana bütün sultanlar
itaat eder. Dinini mülküne hizmetçi yapana da herkes tamahkâr olur. Kim
doğruluk yolunu takip ederse, maksadına ulaşır. Kim afiyete bağlanırsa selamete
erer. Kim nasihati kabul ederse ganimet bulur. Kalp doğru sözlü birisinden etkilenebilir.
Ahmed b. Mesud, İbn Şeddad el-Mukri,
el-Musili Musul’da altı yüz bir senesinde bize aktarmıştır. Güvenilir bir ravi
idi. Şöyle demiştir: Bize Ebu Cafer b. el-Kass aktarıp şöyle demiştir: Bize
Yusuf b. Ebu’lKasım ed-Deyyar Bekri aktarıp şöyle demiştir: Bize Cemalu’l-Islam
Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Kuraşi el-Hekkari aktararak şöyle demiştir: Bize
Ebu’l-Hasan el-Kerhî aktararak şöyle demiştir: Bize Ebu’lAbbas Ahmed b.
Muhammed b. el-Fadl en-Nihavendi aktararak şöyle demiştir: Şeyhim Cafer İbni
Muhammed el-Huldi’nin şöyle dediğini işittim: Hicaz yolunda Cüneyd ile
beraberdim. Tur-ı Sina dağına yaklaştık. Cüneyd dağa çıktı, biz de onunla
beraber çıktik. Hz. Musa’nın vakfe yaptığı yerde konakladığımızda, üzerimize
mekândan kaynaklanan bir korku geldi. Yanımızda bir kaval vardı. Cüneyd -Allah
Teâlâ kendisinden razı olsunona bir şeyler terennüm etmesini işaret etmiş, o
da şöyle demiştir:
Heva şifa bulduktan sonra kendisi için
ortaya çıktı Manalarını zayıflatan bir şimşek parladı Sanki örtünün kenarları
gibi ortaya çıktı Rükünleri pek sağlam, çetin bir sığınak Ortaya çıktı ki
baksın nasıl tecelli ettiğine, fakat O’na bakmaya takat getiremedi Ateş her
yanım kuşattı Su da kirpiklerini doldurdu
Şöyle demiştir: ‘Cüneyd vecde geldi,
biz de vecde geldik. Aramızdan hiçbiri gökte mi yerde mi olduğumuzu
bilmiyordu. Yakında bir manastır vardı ve orada bir rahip yaşıyordu. Rahip
şöyle bağırdı: ‘Ey ümmet-i Muhammed! Bana cevap verin.’ Öyle güzel bir
vakitteydik ki, kimse ona iltifat etmedi, ikinci keresinde hanif dini adına
bizi çağırdı ve ‘bana icabet ediniz’ dedi. Kimse kulak vermedi. Üçüncü kez
‘taptığınız adına bana icabet edin’ dedi. Yine kimse cevap vermedi. Sema’ sona
erdiğinde Cüneyd aşağıya inmeye niyetlendi. Biz de kendisine ‘Şu rahip bizi
yeminle çağırdı, ona olumlu cevap vermedik’ dedik. Cüneyd şöyle dedi: ‘Yanına
varalım, belki Allah Teâlâ bizim vesilemizle ona İslam’ı nasip eder.’ Rahibe
bağırdık, yanımıza indi, bize selam verdi ve şöyle dedi: ‘Üstad olan hanginiz?’
Cüneyd cevap verdi: ‘Bunların hepsi efendi ve üstattır.’ Rahip şöyle dedi:
‘İçinizden birisinin en büyüğünüz olması gerekir.’ Oradakiler Cüneyd’i işaret
edince rahip şöyle demiş: ‘Bana şu yaptığınız hakkında bilgi verin. Sizin
dininizde bu yaptığınız özel midir, genel midir?’ Cüneyd ‘özeldir’ dedi. Rahip
şöyle dedi: ‘Özel insanlara mı mahsustur, yoksa genele mi?’ Cüneyd ‘özel
insanlara mahsustur’ dedi. Rahip şöyle demiş: ‘Hangi niyede bunu yapıyorsunuz?’
Cüneyd cevap verdi: ‘Allah Teâlâ ile sevinmek ve umudanmak niyetiyle
yapıyoruz.’ Rahip sormuş: ‘Hangi niyede sema’ ediyorsunuz?’ Cüneyd cevap verdi:
‘Allah Teâlâ’dan duyma niyetiyle.’ Rahip sormuş: ‘Hangi niyede feryat ediyorsunuz?’
Cüneyd şöyle dedi: ‘Kulluğun rububiyete icabet etmesi niyetiyle feryat
ediyoruz. Allah Teâlâ ruhlara ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim demiş,
onlar da evet Rabbimizsin şahit olduk dediler.’607 Rahip sormuş: ‘Bu ses de nedir?’
Cüneyd: ‘Ezeli bir nidadır’ dedi. Rahip ‘Hangi niyede oturuyorsunuz?’ deyince,
Cüneyd ‘Allah Teâlâ’dan korkmak niyetiyle oturuyoruz’ diye cevap verdi. Rahip
‘doğru söyledin’ demiş.
Sonra rahip Cüneyd’e şöyle demiş:
‘Elini uzat, ben Allah Teâlâ’dan başka ilah olmadığına, O’nun ortağı
olmadığına, Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem’in O’nun kulu ve
peygamberi olduğuna şahidik ederim.’ Rahip Müslüman olmuş, iyi de Müslüman
olmuştur. Cüneyd kendisine şöyle demiş: ‘Benim doğru söylediğimi nereden
anladın?’ Şöyle demiş: ‘Ben Meryem oğlu Mesih’e indirilmiş Incil’de Muhammed
ümmetinin özelliklerini okumuştum. Onlar hırka giyer, kırıntıları yer,
bulduklarıyla yetinir, en iyi vakitlerini Allah Teâlâ ile geçirir, O’na hasret
duyar, O’nun uğrunda vecde gelir, O’nu arzular ve O’ndan çekinirler.’ Rahip üç
gün bizimle beraber Müslüman olarak yaşadı, sonra vefat etti.’
Muhammed b. Kasım b. Abdurrahman b.
Abdulkerim et-Temimi el-Fasi, Fas şehrinde -zannederim beş yüz doksan dört
senesindeşöyle demişti: ‘Dört hükümdar dört söz söylemiştir. Bu sözler aynı
oktan atılmış gibidir. Kisra şöyle demiş: ‘Ben söylemediğim bir şeyi reddetmeye,
söylediğimi reddetmeye göre daha güçlüyümdür.’ Hint hükümdarı ise şöyle
demiştir; ‘Bir söz söylediğimde, daha önce ben ona sahip iken, söyledikten
sonra o bana sahip olur.’ Roma Kayzeri şöyle demiştir: ‘Bir şey söylemeyinceye
kadar pişman olmam, sonra söylediğime pişman olurum.’ Çin hükümdarı şöyle
demiş: ‘Söylenmiş sözün akıbetindeki pişmanlık, söylememek pişmanlığından daha
çetindir.’ Şair şöyle demiştir:
Yemin olsun ki zindana girmeye layık hiçbir
şey bilmem Şımarık ve arsız bir dilden daha layık Öyle bir dil ki sana bir
fayda vermez Çözülmez bir kilitle bağlamak lazım onu ağızda
Müminlerin annesi Hz. Aişe şöyle
demiştir: ‘Güzel ahlak on tanedir. Bunlar adamda olur, oğlunda olmaz; kölede
olur, efendisinde bulunmaz: Doğru söz, insanlara karşı dürüsdük, isteyene vermek,
sanatı ödüllendirmek, komşuya ikram etmek, arkadaşın hakkına riayet, akraba
ilişkileri, misafire ikram, emaneti yerine getirmek. Bunların başı hayadır.’
Başka birisi şöyle demiştir: ‘Sırrını gizlemen sana selamet, açıklaman da
pişmanlık getirir. Sırrı gizlemekteki sabır onu yaymak pişmanlığından
ehvendir. Hikmetli bir sözde şöyle denilmiştir: ‘insan için ne kötü bir iştir;
sahip olduğu hakkında hırsızlardan korkar, düşmanı bulur diye endişe eder ve
elindekini gizler. Hâlbuki içindeki sırrı izhar ederek, düşmanın hem kendi
nefsine hem kardeşine ulaşmasına imkân verir.’
Beş yüz doksan dokuz’da Mekke’de
Abdüsselam b. Sariye adında Tunuslu bir adam komşu olmuştu. Yanında beş yüz
doksan yedi senesinde Mısır’da ortaya çıkan kıtlıkta satın almış olduğu cariye
vardı. Cariyeye şöyle dedi: ‘Ey cariye! Sana iki şey tavsiye edeyim; sırrı
sakla ve emaneti koru.’ Cariye şöyle dedi: ‘Buna ihtiyacın yok. Ben şunu bilirim:
Bir insan güvenilir birisiyse, insanları mallarına ortak eder; sırrı koruyan
biri ise onlara akıllarında ortak olur.’ Adam cevabı beğenmiş, kendisine soru
sormuş ye onu serbest bırakmıştır. Onun halini soruşturmuş; meğerse cariye hür
bir kadın imiş, Mısır’daki kıtlık sebebiyle köle olarak satılmış. Bunun üzerine
kendisini azat etmiş, o da annesinin ve kardeşlerinin yanına dönmüştür.
Muaviye (r.a.) şöyle demiştir:
‘Sırrımı birisine ifşa etsem şiddetli bir pişmanlık ve üzüntü ardından gelir.
Onu içimde tutarsam, bana bir öğüt, şeref ve yükseklik kazandırır.’ Bunun
üzerine kendisine sorulmuş: ‘İbnu’l-As’a bile mi?’ Muaviye şöyle demiş: ‘Ona
da.’ Amr İbnü’l-As Muaviye’nin düşünce arkadaşı, istişare ettiği kişi ve
veziriydi. Şöyle derdi: ‘Düşmanından gizlediğin bir şeyi arkadaşına da
gösterme.’ Allah Teâlâ en iyisini bilir de, burada Muaviye bu sözüyle Amr
İbnü’l-As’ı kastetmiş olmalıdır. Ebu Bekir Muhammed b. Halef b. Sâf el-Lahmî
-ki kıraat ilmindeki hocamdırİşbiliye’deki Kavsu’l-huneyye’deki mescidindeki
toplantılarda çoğunlukla bize şu mısraları okur ve bize şu tavsiyede bulunurdu:
Düşmanından bir kere uzak dur Dostundan bin
kere
Belki dostun uzak
kalır ,
Zararı daha iyi bilirsin
Amcam genellikle şu şiiri okurdu:
Zaman geçiyor, ömür
geçiyor Zaman nahoş işleri getiriyor Nefes azalıyor, üzüntü artıyor Dünya nida
ediyor, hür yoktur diye
Vasiyet Hakkında Nübüvvet Mirasından Gelen Bir Tavsiye
Sırrını gizleyen kişinin elinde
iradesi olur. Nefsini töhmete maruz bırakan kişi kendi hakkındaki suizandan
dolayı kimseyi kınamasın. Kardeşinin işini en güzel şekilde yap. Ondan çıkan
kelimeyi kötü kabul etme. Senin hakkında Allah Teâlâ’ya asi olan birine karşı
yapabileceğin en iyi şey, oriun hakkında Allah Teâlâ’ya itaatkâr olmaktır. Sana
doğru kardeşler lazımdır. Çünkü onlar rahatlık vaktinde bir ziynet iken bela
vaktinde de koruyucudurlar.
Tavsiye İçerikli Bir Hikâye
Ebu’l-Kasım el-Becayî, Merakeş
şehrinde Ebu Abdullah elGazal’den bize aktarmıştır. O, Meriyye’de Ebu Medyen’in
akranlarından arif bir zattı. Aynı zamanda Tunus’ta Ebu Abdullah el-Hevazî,
Ebu Ya’zi, Ebu Şuayb es-Sariye, Ebu’l-Fazl el-Yqkerî, Ebu’n-Neca ile akran idi.
Ebu Abdullah el-Gazal şöyle demiştir: ‘Şeyhimiz Ebu’l-Abbas b. elArif
es-Sünhacî’nin meclisine bir adam gelirdi. Adam konuşmaz, soru sormaz,
cemaatten herhangi birisiyle arkadaşlık etmezdi. Şeyh konuşmasını
tamamlayınca, çıkardı ve artık onu sadece mecliste görebilirdik. Onun hakkında
içime bir şey düştü ve kendisinden korku duymaya başladım. Bunun ardından
kendisiyle tanışmak, nerede yaşadığını öğrenmek istedim. Şeyhimizin meclisi
dağıldıktan sonra bir yatsı vakti beni fark etmeden kendisini takip ettim.
Şehrin bir mahallesine gelince, bir anda havadan kendisine bir adam eğildi ve
elindeki ekmeği ona doğru uzattı. Adam da ekmeği aldı. Ekmeği getiren kişi
ayrıldı ve gitti. Ben de ardından kendisine yetiştim ve kendisine selam vererek
‘Allah Teâlâ’nın selamı üzerine olsun!’ dedim. Beni tanıdı ve selamımı aldı.
Kendisine ekmek uzatmış adamı sordum. Durdu ve benim, o fark etmeden sürekli
onu takip ettiğimi anlayınca şöyle dedi: ‘O rızık meleğidir. Yeryüzünün neresinde
bulunursam bulunayım her gün bana gelir, benim için takdir edilmiş olan
rabbimin rızkını ulaştırır. Cenab-ı Hakk bana bu yola ilk girip sülûke
başladığımda böyle bir lütufta bulundu. Nafakam tükenip hiçbir şeysiz
kaldığımda, havadan üzerime böyle bir şey düşer ve muhtaç olduğum besini satın
alacağım miktarda bir şey gelir, ben de ondan infakta bulunurum. Bittiğinde ise
bunun bir benzeri Allah Teâlâ katından bana geldi. Fakat ben o şahsı görmem. Allah
Teâlâ İmran kızı Meryem hakkında şöyle demiştir: ‘Zekeriya
mihraba her girişinde onun yanında rızık bulmuştur. ‘Meryem bu rızık
neredendir?’ demiştir. O da ‘Allah Teâlâ katındandır’ demiştir.’608 -
Nimeti Selbetmede Hürmeti Anlatan Bir
Hikâye
Ziyad b. Ebu Ümeyye, Hîre’den
geçiyordu. Bir manastır görmüş. Hizmetçisine ‘kimindir?’ diye sormuş. O da
‘Harka binti Numan b. elMünzir’in’ demiştir. Bunun üzerine Ziyad ‘Bizi ona
götür ki sözlerini dinleyelim’ demiş. Kadın gelmiş, kapının ardında durmuş,
hizmetçi kendisiyle konuşmuş ve şöyle demiştir: ‘Hükümdar ile konuşur musun?’
Kadın ‘veciz mi uzun mu?’ demiş. ‘Veciz’ diye cevap vermiş. Kadın şöyle demiş:
‘Biz bir hane halkı idik. Güneş bizim üzeremize doğardı. Yeryüzünde bizden
daha izzetli kimse yoktu. O güneş batmadan düşmanlarımıza merhamet ederdik.
Bunun üzerine kadına bir miktar buğday verilmesini emredince kadın şöyle demiş:
‘Acıkmış-doymuş bir elle seni doyurdum, yoksa doymuş-acıkmış elle seni
doyurmadım.’ Ziyad onun sözleriyle memnun olmuş. Şair şöyle der: ‘Bu sözün
yazılması tedris edilmez. Yani onu şiir olarak ifade edemem.’ Ardından şöyle
demiştir:
Hayrı ehline sormalısın da Onu henüz tatmış
bir gence sorma
Bizim de bu anlamda bir şiirimiz
vardır:
Soracaksan hayrı ehline sormalısın Yeni
yetme zengine sorma sakın
Çünkü aç bir el
cimridir
Eline geçeni
isteyene vermede cimridir
Hata ederse çok
eder, başa kakar
Gün gelir onu bomboş
bir toprak olarak bulur
Tok eİ ise bulduğunu
cömertçe verir
Gönül hoşluğuyla
verir, sevinçte ve ikbalde
Hikmetli bir sözde denilmiştir ki,
cömertliğin ödülü muhabbet, dostluk ve mükâfattır. Cimriliğin karşılığı ise
mahrumiyet, telef olmak ve kınanmaktır. Filozof, İskender’e şöyle yazmıştır:
‘Bilmelisin ki günler her şeyin üzerinden geçer, onları geride bırakır ve
izlerini yaratır, fiilleri öldürür. Bunun tek istisnası insanların kalplerine
yerleşmiş olanlardır. Onların kalplerine ebedi bir sevgi yerleştir ki, senin
adın, asil fiillerin ve kıymedi eserlerin o kalplerle birlikte sürekli
zikredilsin.’ İşbiliye’de iken Kurtuba’dan Sebtî diye tanınan bir şair zat bize
gelmişti. Allah Teâlâ kendisinden razı olsun, divanı olan bir şeyh ve arif
idi. Yanımızda da edip, zeki ve mahir biri olan Zekeriya b. Sinan vardı.
Sebtî’nin konaklayacağı bir yer yoktu. Bunun üzerine divan sahibine şöyle
yazmıştı:
Firezdak ve Kümît
ile bir araya gelirim Hayâ kaydında es-Sebtî’nin şiiri vardır İnsanlar o iki şairin şiirleriyle beni kıyas
ederler Bilmezler ki, ölüyü diriyle mukayese ediyorlar Beni yüksek bir eve
yerleştireceksen şayet . Sen de benim övgü dolu bin beytime (ev) yerleş
Bunun üzerine divan sahibi bir ev
ayarladı, kendisinden özür diledi ve ona yardımda bulundu. Savaşmak için gelmiş
olan bir öndere şöyle denilmiş: ‘Kendisiyle yâd edileceğin bir söz söyle.’ O da
şöyle demiş: ‘Hangi sözü söyleyeyim. Söz çok! İyi bir söz olsun istersen, bunu
yap.’
Biz de şu dizeleri söylemiştik:
-
Bütün insanlar aslında birer söz
O söz duyulan en güzel söz olsun bari .
BÖLÜMÜN SONU
Kitabın Sonu
Bazı İstiâze (Allah Teâlâ’ya Sığınma)
İfadeleri ve Bilinen Dualar
Sıkıntı halinde şu dua okunur: ‘Allah
Teâlâ’dan başka ilah yoktur, Allah Teâlâ Azim ve halim’dir.
Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur, yüce Arş’ın sahibidir. Allah Teâlâ’dan başka
ilah yoktur, göklerin ve yerin rabbi, kerim Arş’ın sahibidir.’ Camiye girerken
şu dua okunur: ‘Allah Teâlâ’m! Bize rahmetinin kapılarını aç.’ Camiden çıkarken
şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m! Biz senin ihsanından istiyoruz.’ Helâya
girerken şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m! Kirden ve pisliklerden sana sığınırız.’
Başka bir rivayette şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m! Habislikten, taşlanmış
şeytandan ve kirlerden sana sığınırım.’ Heladan çıkarken ‘Mağfiret eyle’
denilir. Cinsel ilişki esnasında şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m! Şeytanı bizden
ve bu ilişkiden doğacak çocuktan uzaklaştır.’ Yemek bittiğinde şöyle denilir:
‘Hamd Allah Teâlâ’ya aittir. Çok, temiz, berekedi hamdler O’na olsun.’ Hapşıran
için şöyle denilir: ‘Çok ve temiz hamd Allah Teâlâ’yadır. Rabbimizin sevdiği ve
razı olduğu mübarek hamd O’na aittir.’ Uyumak için insan yatağına uzanırken
şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m! Ben kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana
çevirdim. İşimi sana havale ettim. Sırtımı sana dayadım. Senden korktum ve seni
arzuladım. Senden başka sığınak ve kurtuluş yeri yoktur. Senin indirdiğin
kitabına, gönderdiğin peygamberine iman ettim. Allah Teâlâ’m! Senin adınla
yaşarım, senin isminle ölürüm. Rabbim! Seni tenzih ederim. Başımı yatağa
koyuyorum, senin için onu kaldıracağım. Canımı muhafaza edersen, ona mağfiret
eyle. Canımı alırsan Salih kullarını koruduğun ve sakındığın gibi benim canımı
da sakın.’ Uykudan uyanırken şöyle dua edilir: ‘Bizi öldürdükten sonra hayat
veren Allah Teâlâ’ya hamd olsun. Dönüş de O’nadır.’ Uyurken rabbinle
karşılaşmak için niyet etmelisin. Rabbinle karşılaşmak kendisine bulunduğu için
uykuyu da sevmelisin. Nitekim Rabbinle karşılaşmanın kendisinde gerçekleşeceği
ölümü de seversin. Kim Allah Teâlâ ile karşılaşmayı severse Allah Teâlâ da
onunla karşılaşmayı sever. Kim Allah Teâlâ ile karşılaşmaktan hoşlanmazsa, Allah
Teâlâ da onunla karşılaşmaktan hoşlanmaz. ‘Allah
Teâlâ ölüm esnasında canları alandır, ölmemiş olanların canlarını da
uykularında alır, ötekilerini de belirli bir süreye kadar bırakır.’609 Bu itibarla uyku küçük ölüm
demektir. Ölümden sonra intikal edilen yerle uykuda intikal edilen yer
aynıdır. Başka bir ifadeyle mertebe aynı mertebedir ki, o da berzah
mertebesidir. İşin sureti de aynıdır. Uyanmak kıyamet günü dirilmek gibidir. Allah
Teâlâ dünyada uykuyu ve kendisinde görülen rüyaları ehli için yaratmıştır. Onun
ardından uyanma gerçekleşir. Bütün bunlar ölüm için verilmiş bir misaldir. Orada
görülenler rüyanın bir benzeriyken diriliş de uyanmanın benzeridir. O halde
yataklardan kalkmak kabirlerden kalkmakla birdir.
Sabah vaktinde şöyle denilir:
‘Sabahladık ve mülk Allah Teâlâ’ya aittir. Hamd tek olan Allah Teâlâ’ya aittir.
O’ndan başka ilah yoktur. Birdir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na
aittir. O her şeye kadirdir. Allah Teâlâ’m! Bu günün ve bundan sonraki günün
bütün hayırlarını senden isterim. Bu günün ve sonraki günün bütün şerlerinden
sana sığınırım.’ Akşamleyin şöyle denilir: ‘Akşamladık ve mülk Allah Teâlâ’ya
aittir. Hamd tek olan Allah Teâlâ’ya aittir. O’ndan başka ilah yoktur. Birdir,
ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O her şeye kadirdir. Allah
Teâlâ’m! Bu gecenin ve sonraki gecenin bütün hayırlarını senden isterim. Bu gecenin
ve sonraki gecenin bütün şerlerinden de sana sığınırım.’ Her meclisten
kalkılırken şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m seni tenzih ederim, sana senin
hamdinle hamd ederim. Senden başka ilah yoktur, senden istiğfar dilerim, sana
tövbe ederim.’ Meclislerin sonunda şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ’m! Bize hayır
işittirdin, hayra muttali kıldın, bizi afıyede rızıklandırdın. Bizim için bu
hali daimi kıl, kalplerimizi takva üzerinde topla, senin sevdiğin ve razı
olduğun işleri yapmamızı nasip eyle. ‘Rabbimiz!
Unutur veya hata edersek bizi cezalandırma. Rabbimiz! Bize öncekilere olduğu
gibi ağir yük yükleme. Rabbimiz! Bize taşıyamayacağımız bir yük yükleme. Bizi
affeyle, bize mağfiret eyle, bize merhamet eyle. Sen bizim Mevlamızsın, bize
kâfir kavme karşı yardım eyle.’610 Ben bu duayı rüyamda Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’den işittim. Okuyucu kendisine Sahih-i Buhari’yi
okuduktan sonra bu duayı okumuştu. Rüyayı beş yüz doksan dokuz senesinde
Mekke’de Ecyad kapısı ile Haruze kapısı arasında görmüştüm. Buhari kitabını
okuyan ise salih adam Muhammed b. Halid es-Sadefı et-Tilimsani’ydi. O aynı
zamanda bize Ebu Hamid el-Gazali’nin İhya isimli
kitabını bize okumuştu. Aynı rüyada Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e
bir lafızla üç talak boşamanın hükmünü sormuştum. Bu tarz boşama kocanın ‘sen
benden üç talakla boşsun’ demesidir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
bana şöyle demişti: ‘O üç talak sayılır. Başka birisiyle evlenmeden kendisine
helal olmaz.’ Ben de kendisine şöyle diyordum: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi!
Bilgi ehli olan bir kavim bunu tek talak saymışlardır.’ Bunun üzerine şöyle
demiştir: ‘Onlar kendilerine ulaşan rivayetle hüküm vermişler ve isabet
etmişlerdir. ‘Bu ifadeden bütün müçtehitlerin hükümlerini onaylamak
gerektiğini anladım. Her müçtehit isabet eder. Ben de kendisine şöyle demiştim:
‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Ben bu meselede sana fetva sorulsaydı nasıl
hüküm vereceğini öğrenmek istiyorum.. Veya senden böyle bir iş gerçekleşseydi,
ne yapardın?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiştir: ‘Üç talak
olur.’ Sonra şu ayeti okumuştur: ‘Başka biriyle evleninceye kadar
kendisine helal olmaz’611 Arkadan
bir adamın gelerek sesini yükselttiğini ve saygısız bir üslupla Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’e hitap ederek şöyle dediğini gördüm: ‘Biz bu
lafızla üç kere boşamanın gerçekleştiğini veya senin tasvibinle bunun
gerçekleştiğini veya bir lafızla üç talakla boşamayı tek boşama sayanların
hükmünü onaylamanı kabul etmeyiz.’ Bu sözler üzerine Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in yüzü celallendi ve kızardı. Konuşana kızdı ve sesini
yükselterek ‘üç talaktır1 dedi, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: ‘Başka
biriyle evleninceye kadar kendisine helal olmaz’612 Siz (bu hükmü kabul etmezseniz)
cinsel ilişkiyi helal kılmış olursunuz. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
bu sözleri öyle yüksek sesle söylüyordu ki, tavafta bulunanlar kendisini
işitiyordu. O konuşan kişi ise erimiş, silinmiş ve neredeyse kendisinden
yeryüzünde hiçbir şey kalmamıştı. Ben kendisine Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’i böyle öfkelendiren kişinin kim olduğunu sordum. Bana şöyle denildi:
‘O İblis’tir, Allah Teâlâ kendisine lanet etsin.’ Rüyadan uyandım. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’i aynı sene yine bir rüyada gördüm. Ben kendisine
şöyle diyordum: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Allah Teâlâ kitabında ‘Boşananlar üç ay
beklerler’613
demektedir. Ayette geçen ‘kurû’
kelimesinin tekili olan ‘kar’ Araplara
göre zıt anlamlı kelimelerden birisidir. Onlar bu kelimeyi hayız anlamında
kullandıkları gibi temizlenme anlamında da kullanırlar. Sen Allah Teâlâ’nın
sana indirdiğini en iyi bilensin. Allah Teâlâ burada neyi kastetmiştir; hayız
mı temizlenme mi?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bana cevap olarak
şöyle demişti: ‘Kurû’ dönemleri bitince, üzerlerine su döksünler (gusül
abdesti alsınlar) ve Allah Teâlâ’nın size rızık olarak verdiği şeylerden
yiyiniz.’ Ben de şöyle dedim: ‘O zaman ayette kastedilen hayızdır.’ Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle dedi: ‘Kurû’ dönemleri bitince, üzerlerine su
döksünler (gusül abdesti alsınlar) ve Allah Teâlâ’nın size rızık olarak verdiği
şeylerden yiyiniz.’ Ben de şöyle dedim: ‘O zaman ayette kastedilen hayızdır.’ Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle dedi: ‘Kurû’ dönemleri bitince, üzerlerine su
döksünler (gusül abdesti alsınlar) ve Allah Teâlâ’nın size rızık olarak verdiği
şeylerden yiyiniz.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bu sözü üç kere
tekrarladı ve ben de uykudan uyandım.’
Tekrar konumuz olan dua meselesine
dönersek, şöyle deriz: ‘Allah Teâlâ’m! Benim hatalarımı, cehaletimi, işimdeki
aşırılığımı, senin benden bildiklerini bağışla. el-Mukaddim ve el-Muahhir
sensin. Sen her şeye kadirsin. Allah Teâlâ’m! Benim işimin korunmuşluğu demek
olan dinimi benim adıma ıslah eyle. Maişetimin kendisinde bulunduğu dünyayı
benim için ıslah eyle. Kendisine varacağım ahiretimi benim için ıslah eyle. Allah
Teâlâ’m! Hayatı benim için bütün hayırların ilavesi kıl. Ölümü ise bütün
kötülüklerden benim için rahatlık vesilesi kıl. Allah Teâlâ’m! Senden hidayet,
takva, iffet, zenginlik ve razı olacağın amelleri istiyorum. Allah Teâlâ’m! Nefsime
takvayı göster. Onu sen temizle, Sen temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen onun
velisi ve Mevla’sısın. Allah Teâlâ’m! Kabir fitnesinden, ateşin azabından ve
fitnesinden, kabir azabından, zenginliğin fitnesinden, fakirlik fitnesinden
sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Mesih Deccal’in fitnesinden sana sığınırım. Allah
Teâlâ’m! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, korkudan, cimrilikten, ileri
derecedeki yaşlılıktan, ölülerin ve dirilerin fitnesinden sanai sığınırım. Allah
Teâlâ’m! Kötü kazadan, düşmanların bana gülmesinden, bedbahtlığa ulaşmaktan
sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Kaygı ve hüzünden, borçtan, adamların baskın
gelmesinden sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Fakirlikten azlıktan sana sığınırım.
Allah Teâlâ’m! Nimetinin zail olmasından, intikamının ansızın gelmesinden, her
türlü gazabından sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Bölünmekten, iki yüzlülükten,
kötü ahlaktan sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Açlıktan sana sığınırım. Açlık ne
kötü döşektir. Hainlikten sana sığınırım. Hainlik ne kötü arkadaştır. Allah
Teâlâ’m! Hastalıktan, delirmekten, cüzzamdan, kötü hastalıklardan sana
sığınırım. Allah Teâlâ’m! Kötü arkadaştan ve görünen ve görünmeyen
kötülüklerinden sana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Senin azabından rızana,
cezalandırmandan bağışlamana sığınırım. Allah Teâlâ’m! Senden sana sığınırım.
Sana layık övgüleri ben sayamam. Sen kendini nasıl övmüşsen öylesin. Senden
başka ilah yoktur. Senden mağfiret dilerim. Allah Teâlâ’m! Rabbimizsin, sana döneriz.
Allah Teâlâ’m! Senden neyi ister ve hangi hususta dilekte bulunursam, onların
hepsini anne ve babam için de isterim. Bana, aileme, akrabama, komşularıma,
merhamet eyle, benim beraber olduğum Müslümanlara, beni tanıyan veya adımı
duyan veya beni tanımayan bütün Müslümanlara merhamet eyle. Onların anne ve
babalarına, çocuklarına, kardeşlerine, eşlerine, aşiretlerine, yakın
akrabalarına merhamet eyle. Erkekkadın müminlere, erkek ve kadın Müslümanlara,
dirilerine ve ölülerine merhamet eyle. Benim hakkımda hayır zanda bulunan veya
bulunmayanlara merhamet eyle. Allah Teâlâ’m! Sen hayırları verensin, zararları
uzaklaştıransın. Sen her şeye kadir olansın.
Allah Teâlâ’m! Ben malımı, şerefimi ve kanımı senin kullarına
tasadduk ettim. Bu hususlarda ne dünyada ne ahirette kendilerinden hiçbir Hakk
talep etmem. Buna şahit olan Şensin. Allah Teâlâ’m! İbrahim’e ve onun ailesine
salât ve selam ettiğin üzere ve bereket ihsan ettiğin gibi Hz. Muhammed
sallallâhü aleyhi ve sellem’e ve onun ailesine salât ve selam eyle, Hz.
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem’e ve onun ailesine bereket ihsan eyle. Sen
Hamid ve Mecid’sin. Ona vesile makamını, üstün fazilet ve derece ihsan eyle.
Kendisine vadettiğin makam-ı mahmud’u nasip eyle. Sen verdiğin sözden
caymazsın. Bizden ve ümmetinden dolayı kendisine hayır ihsan eyle. Kuşkusuz o
tebliğ etmiş, nasihat etmiş, bu hususta bütün gayretini harcamış, eksik
bırakmamıştır. ‘Rabbim! Burayı
güvenli bir şehir kıl, ehlini meyvelerden rızıklandır.,6U ‘Rabbimiz!
Bizden kabul eyle, sen es-Semi’ ve el-Alim’sin.’615 ‘Tövbemizi kabul eyle, sen et-Tevvab ve er-Rahim’sin.’616 ‘Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlar eyle, zürriyetimizden
sana teslim olanlar yarat. Bize haccın menasikini göster.’617 Rabbimiz! Bize peygamberinin içimizden olan varisini gönder,
bize senin kitaplarını okusun, bize kitabı hikmeti öğretsin, bizi tezkiye
etsin. ‘Sen Aziz ve Hakim’sin.’618 ‘Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ver, bizi ateşin
azabından koru.’619 ‘Rabbimiz! Üzerimize sabır gönder, ayaklarımızı sabit kıl,
bize kâfir kavme karşı yardım eyle.’620 ‘Rabbimiz, bizi bağışla, dönüş sanadır.’621 ‘Rabbimiz! Bize hidayet etikten sonra kalplerimizi
kaydırma, bize kendi katından rahmet ver, sen Vehhab’sın.’622 ‘Rabbimiz! Bize ve peygamberlerine vadettiklerini ver, bizi
kıyamet günü mahzun etme. Sen verdiğin sözü bozmazsın.’623 Rabbimiz! Bize vadettiğin ve senin için kolay olan şeyi bize
ver. Bize rabbimiz yeter, ne güzel vekildir O. ‘Rabbimiz! Bunu bâtıl olarak yaratmadın. Seni tenzih ederiz,
bizi ateşin azabından koru.’624 ‘Rabbimiz! Sen birisini ateşe sokarsan onu hüsrana
uğratmış olursun. Zalimlerin bir yardımcısı yoktur.’625 Allah Teâlâ’m! Bizi onlardan etme. ‘Rabbimiz! Biz imana çağırıp rabbinize iman edin diyen bir
nidacıyı duyduk ve iman ettik.’626 Onu tasdik ettik, duyduk, senin nasip etmiş olduğunla
kendisine itaat ettik. ‘Rabbimiz! Bizim
günahlarımıza mağfiret eyle, bizim günahlarımızı ört, bizi ebrar ile birlikte
öldür.’627 ‘Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik, bize mağfiret etmez
ve merhamet etmezsen, hüsrana uğrayanlardan oluruz.’628 ‘Rabbimiz! Bize mağfiret eyle, imanda bizi geçmiş olan
kardeşlerimizi de bağışla, kalplerimizde iman edenlere yönelik kin bırakma.’629 Rahmetinle bizi salih kullarının arasına sok. ‘Rabbimiz! Sen bizim velimizsin, bize mağfiret eyle, sen
mağfiret edenlerin en hayırlısısın. Bize bu dünyada iyilik ve ahirette iyilik
yaz. Biz sadece sana yöneldik.’630 ‘Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve tâbi olduk.’ Yani
getirdiği vahye iman ederek. ‘Bizi şahitlerle
beraber yaz.’631 ‘Rabbim! Bu şehri
emin belde eyle, beni ve ailemi putlara tapmaktan uzak tut.’632 ‘Rabbimizj Namaz kılsınlar diye... artık onların kalpleri
kendilerine yönelsin, onları meyvelerden rızıklandır, belki şükrederler.’633 ‘Allah Teâlâ’m! Sen
benim ne gizlediğimi neyi açıktan yaptığımı bilirsin. Ne gökte ve ne yerde Allah
Teâlâ’ya hiçbir şey gizli kalmaz.’634 Hamd Allah Teâlâ’yadır. ‘Rabbim! Beni namaz kılanlardan eyle, zürriyetimden
gelenleri de...’635 ‘Rabbimiz! Duamı kabul eyle?636 ‘Rabbimiz! Bana, anne ve babama, müminlere hesap günü
mağfiret eyle.’637 Rabbim! Beni küçükken terbiye ettikleri gibi anne ve babama
merhamet eyle. ‘Rabbim! Bende
zayıflık arttı, saçlarım beyazladı, rabbim senin çağrına karşı da itaatsiz
olmadım.’638 Rabbim! Beni razı olduklarından eyle. ‘Rabbim! Bana zarar temas etti, sen merhamet edenlerin en
merhametlisisin.’639 ‘Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben zalimlerden
oldum.’640 ‘Rabbim! Beni yalnız bırakma, sen varislerin en hayırItsısm.’641 ‘Rabbim! Ben kavmimi gece ve gündüz davet ettim.’642 ‘Rabbim! Beni ve anne-babamı bağışla, mümin erkek ve
kadınları da bağışla, evime mümin olarak girenleri de bağışla.’643
Allah Teâlâ’m! Kalplerimizin gemini
kendine doğru çek, bütün işlerinde sana tevekkül edenlerden eyle bizi. Senin
nezdinde ve ellerinde olan rahmet bizi kuşatsın. Bizi hidayete eren ve hidayete
vesile olanlardan eyle; bizi dalalete düşen ve düşürenlerden eyleme.
Bu bölüm en veciz ve özet şekilde
yazarının eliyle kitabın sona ermesiyle sona ermiştir. Bu nüsha elimdeki
ikinci nüshadır. Kitabın sonu olan bölüm ise altı yüz otuz altı senesi,
Rebiu’l-evvel ayının yirmi dördüncü günü Çarşamba sabahı erken vakitte
tamamlanmıştır. Yazar Muhammed b. Ali b. Muhammed İbnü’l-Arabî et-Tai el-Hatemî
kendi hattıyla onu yazmıştır. Allah Teâlâ kendisini razı olduğu işlere
ulaştırsın.
Bu nüsha otuz yedi cilttir. Bu
nüshada ilk nüshaya göre bazı ilaveler vardır ki, birinci nüshayı oğlum
Muhammed el-Kebir’e vakfettim. Onun annesi Fatıma b. Yunus b. Yusuftur -ki Haremeyn’in
emiridir-. Allah Teâlâ kendisini muvaffak eylesin. Ayrıca o nüshayı onun evlatlarına,
doğuda, batıda, karada ve denizde bütün müminlere vakfettim. Allah Teâlâ
peygamberlerin sonuncusu efendimiz Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem’e
ve onun ailesine ve bütün arkadaşlarına salât ve selam eylesin.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder