Print Friendly and PDF

Yalnız’ca

 


 |İma C. Özkan   10 Ekim 2012  |  Kategori : Deneme   |  Okunma:1.416

 



Yalnız’ın

Sakladığı bir şey vardır;

Boyuna yerini değiştirir,

Boyuna onu arar..

Ö.ASAF

Aynasızdır yalnız. Çünkü ne zaman aynaya baksa, yansıma infilak eder. Yanıltıcıdır; zir ü zeber eder tüm yargıları. Yalnızın yalnızlığı, bir laf kalabalığıdır. Yani yalnız; birbaşınalık evrenine iltica etmekle, yalnızlıktan kaçmaktadır. Hüzünlüdür her daim. Derdi davası kendiyledir, ama kendi değildir. “Yalnız değiliz” diye gürleyen güruhun gerisinde, kanlı bir geyik postu halinde saf yalnızlık serilidir. Kalabalıklar hey! Köprülerin üzerinden kafileler halinde geçenler! Kıldan ince köprüler, kılıçtan keskin! Can-bazlar hey, ateş-bazlar: Geçtiğiniz köprü ölü geyiğin boynuzları arasına gerilmiş bir ipten ibarettir! Ve duramaz iki yolcu yanyana! Yalnız; asıl  buna hüzünlenir. “Görmüyorlar mı?” der; “nasıl görmezler?”“Görmesinler de” der hemen ardından; “Görmesinler de, böylesi daha iyi!”

Kendine batar-çıkar yalnız. Kendini kaybeder “kendi” kelimesinde. Yeni icatlar peşindedir; mesela yeni bir alfabe, ‘verbum non facta!’ Oysa yalnızlık kıssasından  aldığı ilk hisse, ‘söylenmemiş söz’olmadığıdır. Mufassal bir kıssadır ki yalnızlık; eğer bir öz, söz’lüğe razı gelmişse, muhakkak söylenmiştir. Söylenmeyen ise, söz olmayandır yalnız; söz’e direnen. Söz’ü giymeyen, söz’de durmayan. Öyleyse nasıl? “Artık yeni şeyler söylemek lazım” diyorlar; bu yalancı, kalpazan mamûlü yeniler, ışıltılı kelam envanterleri içinde belki “eski”den yenisi yoktur. Unutulmuş ah, susturulmuş, ihmal edilmiş sözler! Yeni bir söz söylemenin tek yolu susmaktır bazan. Dönmek ister yalnız: öyle kalabalıktır ki şu yalnızlık dedikleri ahtapotlar deryası, bulamaz bir türlü söz’ü söylendiği mecrada. Akıp gitmiştir. Aynı söz’ü yakalamaksa mevzu bahis değildir.

Fragman: Yama 1

Adam dedi ki; “Bırak da yanına geleyim!”

“Yanım yok” dedi kadın; “Her gece asumandan sallanan ve iki ayak boyu yerçekimsiz bir adada konaklamaktayım.”

Adam dedi ki; “Öyleyse yanıma gel!”

Bunu duymadı kadın; tam o sırada ada değiştirmek için ayakları yerden kesilmişti. Yine de sessizliğin içine; her adımın yalnız atılabilirliği bilgisini yerleştirdi. Bir teselli aramadı.

**

Yalnızlığı hususunda hüküm sahibi değildir yalnız. “Yalnızız”daki kederli çoğul zamir güldürür onu: Biz mi? Biz mi yalnızız; ve kimdir bu “biz”? Paralel ve kavi iki ayrı boruda yol alan iki suyun “biz”liği: Yani kimutlak bir temassızlık, ayrı oluştaki bekâ! Örgütler hey, aynı leş başındaki kerkenez sürüleri: yoldaşlık, yolu ortak kılandır; yolcu yolcuya değmez. İki yolcunun arasından kırk küsur kervan geçer! Başka yolu var mı? Başka yol yok! “Canım nihayetinde varacakları menzil aynı”mı! Yalnızlık labirentin bilgisidir, çıkış kapısının değil.  Bir pestenkerani “kestirme yol” tezgahlamaz. Çünkü her yoklayışta kapıyı bulmamayı diler. Ona kapı duvar değildir; duvar kapıdır. Bilir ki dışı yok labirentin. Bilir ki kavşaklar birleştirdiği kadar, ayırır da yolları. Bilir ki mesele çıkışı bulmak değil, asıl mesele çıkıştaki çıkışsızlığın idraki.

Canevinin koordinatlarını en iyi bilendir yalnız; bu nedenle kapısında asma kilit kendine sarkar durur. Kolayına yaralayamaz kimse onu; acı çekecek bölgesi mayınlarla çevrilidir. Kendi gözünde kendini büyüttüğünde, kimi kez kibrine yenildiğinde içine patlayıverir. Yine de bu durum yalnız için nadirattandır. Ne de olsa yalnız, kibirlenirken bile yalnızca kendini küçümseyerek yapabilecektir bunu, yalnızlık ülkesine iki nüfus çok gelir. Dahası, yalnızlık ülkesine biricik olmak dahi çok gelir. Kalbinin karşısında kendi  kalbi durur. Hayatta olmaklığından hem cezbeye kapılır hem de bunu dehşetengiz bulur. Kalb, inkılab, deveran; akıştaki inkişaf! Yalnızın kalbi tüm kalplerin yanındadır da: kontr-kalptir bir yalnız.

Fragman: Yama 2

Kadın dedi ki; “Bana bir ev yap kaburga kemiğinden”

“Çoktan yaptım” dedi adam kadını ve yanındaki elma ağacını göstererek. “boş bir evsin sen”

Kadın dedi ki; “Öyleyse içeri gel!”

Gayet iyi duydu adam; tam o sırada kulağını pencereye dayamıştı. Kaburga kemiğinin bir ucu sokaktaydı; sokağa çıktı adam. Çünkü dardır bütün evler. Bütün evler, bu adamdan yapılmadır. Ve netamelidir bu evlerin ikamete uygunluğu.

**

Belki yanlış biliyorlar, korkuyorlar bir yalnızın yalnız’ca yalnız oluşundan: Oysa Yalnızın şarkısı evlerde susar, bulvarda başlar. Çünkü yalan sokaktadır, ekmeğe çevrilememiş bütün taşlar sokakta. Bir suçluya atılsın diye, pür masum bulamayan bütün taşlar sokakta. Riya ile rüya birbirine karıştığında yalnız artık yalnızdır. Şimdi yalnız “kendi ben’inin sen’idir”*

 

*Özdemir Asaf/ “Yalnızın Durumları”

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar