Aşık Eder Resmin...HÜSN Ü AŞK
“Hikâye kahramanlarını soyut kavramlardan seçerek sembollerle tarikatta ilerlemenin güçlüklerini ve salikin fenafillaha ancak bir mürşid yardımıyla erişilebileceğini anlatmak isteyen, 17. yüzyılın ve edebiyatımızın büyük şairi Şeyh Gâlip tarafından 1783’te yazılan, Hüsn ve Aşk arasındaki sembolik aşkı anlatan 2100 beyitlik bir mesnevidir.”[1] “Bu eser; Şeyh Gâlip ’in tasavvuf görüşünü alegorik bir hikâye içinde dile getirdiği manzum eseridir.”[2]
“Benî Muhabbet, Arapların baş
kabilesidir. Ancak kendisinde bütün iyi huyları toplamış bulunan bu kabile
büyük ıstırap içindedir. Esasen Mahabbet Oğulları kabilesinin ıstırap çekmemesi
mümkün değildir.
Yerlerin sarsıldığı, göklerin
birbirine girdiği ve karanlıkta korkunç sesler duyulduğu bir gece, bu kabilede
biri kız diğeri erkek iki çocuk doğar. Kıza Hüsün, erkeğe Aşk adını verirler ve
kabilenin ileri gelenleri bir araya gelip bu iki çocuğu doğdukları gün,
birebirine nişanlarlar.
Çocuklar büyür ve Mollâ-yı Cünûn
isimli bir hocânın mektebinde okurlar. Mekteb-i Edeb adlı bir yerde
birbirlerini seven Hüsünle Aşk, Nüzhetgeh-i Mânâ isimli bir gezinti yerinde
buluşup görüşürler. Her şeyi bilen ve her şekle giren Sühan isimli ihtiyar da
bunlara rehberlik eder; fakat o yerlerin inzibatını sağlayan Hayret isimli
kudretli adam bunların görüşmelerine mâni olur. işte o zaman, Sühan bunlara
yardım eder; birinden ötekine mektup getirir.
iki sevgili, birbirlerinden ayrı
kaldıkları bu devrede çok ıstırap çekerler. Hüsün'ün Dâye’si ismet, ona öğütler
verir; Aşk'ın lalası Gayret de onu Hüsün'e kavuşturmak için elinden geleni
yapmaya karar verir.
Aşk, Mollâ-yı Cunûn'dan aldığı
fetva ile kabile büyüklerine başvurarak Hüsne tâlip olduğunu bildirir; fakat
kabilenin ileri gelenleri, Aşk'a, Hüsn'ü elde etmenin çok güç olduğunu
söylerler: Bunun için, bin başlı ejderhayı öldürmek; mumdan gemilerle ateş
deryasından geçmek; cadılarla, sihirbazlarla dolu gam harabesi’nin bin yıllık
yolunu yürümek ve matem sarâyı'na varmak gerekir. Aşk, bütün bunları yapabilir
ve kalb diyarına varıp oradan kimya getirebilirse ancak o zaman Hüsün kendisine
verilecektir.
Aşk'a bu işler çok kolay görünür. Lalası Gayret’le birlikte hemen bu tehlikeli sefere çıkar; fakat yola
düşmesiyle, içinde zâlim bir dev bulunan bir kuyuya düşmesi bir olur. Bir sabah
Sühan yetişerek onlara bu kuyudan kurtulmanın yollarını gösterir ve bir kuş
olarak uçup gider. Aşk ile Gayret tekrar yola düşerler.
Kış gelmiştir. Aşk, dondurucu
soğuklar içinde gam harabesinde yürür. Burada korkunç ve sihirbaz bir cadının
tuzağına düşer. Cadı Aşk'a âşık olmuştur. Mukabele görmeyince onu çarmıha
gerer; fakat yine Sühan yetişerek Aşk’ı bu çarmıhtan kurtarır.
Sühan, Aşk'a "Sen Hüsün
adını unuttuğun için Cadı'nın tuzağına düştün. Kurtuluşunun tek tılsımı Hüsn'ün
adıdır. Şimdi burada bu isim söylendiği için bak Cadı mahvoldu!” der ve Aşk'a
Hüsn'ün gönderdiği tılsımlı bir kılıç verir; Hüsn'ün Aşk'a hem sadık hem de
âşık olduğunu bildirir. Bu kılıcın ismi Tîg-i Âh'dır. Hüsn Aşk'a, Aşkar adlı
bir de at yollamıştır. Aşk, bu ata binerek yoluna devam eder; daha birçok zorlu
vakalardan sonra ateş deryası’nın kenarına ulaşır.
Üzerinde mumdan gemiler görünen
bu diyarda devler, Aşk'ı bu gemilere davet ederler; fakat Aşk bunlara kanmaz.
Bu deryanın ancak uçularak geçileceğini anlar. Nitekim Gayret, kanatlanarak
denizi geçer; fakat Aşk uçamaz. O zaman Hüsn'ün gönderdiği eşsiz at dile gelir;
Aşk'ın uçamayacağını anlayınca Anka gibi süzülüp karşıya geçer. Aşk'ı Çin
sahiline ulaştırır. Aşk, orada Çin Şâhı'nın kızı Huşrüba ile karşılaşır. Kız,
Aşk'ı o kadar sevgi ile karşılar ki Aşk aldanır; Kızı Hüsn zanneder ve elindeki
Tig-i âh'ı Huşrübâ'ya verir. Bunun üzerine Huşrubâ, Aşk'ı Zatüssüver isimli bir
kaleye götürür ve kendisi kaybolur. Bu, kapısı olmayan, duvarlarında putlar,
nakışlar bulunan, zorlu bir yerdir. Aşk burada tehlikeyi anlar; fakat
kurtulamaz. Hemen bütün çektikleri tekrar başına gelir. Cadılarla, ‘guller ’le
yaptığı savaşları tekrarlamak zorunda kalır. Yine de her tarafını gezip
müşküllerle karşılaştığı bu kaleden çıkacak yol bulamaz. Aşk ümitsizliğe düşer.
Elinde Tîg-i âh'ı olmadığı için Allah'a yalvarmaktan başka çaresi kalmaz. O
zaman, yine Sühan, bülbül kıyafetinde gelerek Aşk'a kaleyi ateş vermesini
söyler.
Kale yanarken önünde birçok
defineler açılır. Aşk, bunlara bakmaz bile. Kaleden kurtularak kendini sonsuz
bir yola atar. Yolda hastalanır, atını kaybeder ve yaya kalır. Yine Sühan bu
sefer de hekim kıyafetinde gelerek onu Kalb Hisarı'na götürür. Bu öyle bir
hisardır ki içinde Aşk'ın evvelce aklandığı binlerce Huşrübâ vardır ve bunların
hepsi bir tek sultana tâbidir. O sultan da Hüsn'dür. Sühan burada Aşk'a,
esrâr-ı hafiyye'yi öğretir. Onu Hayret'e teslim eder. Hayret de Aşk'ı Hüsn'le
vuslata ve birliğe ulaştırır. Aşk, birlikte ayrık olmadığını, dolayısıyla
Hüsünle Aşk'ın aynı olduğunu burada anlar.[3]
Kaynak: Sabahattin DERMAN, Mesnevilerde Şehzadelerin
Resmi Görüp Âşık Olma
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar