Hiciv
Müslümanlarla Yahudiler arasında meydana
gelen, dönemin meşhur hicivleşmelerinden birisinin, Benû’n-Naḍîr’in
sürülmesinin ve Ka‘b b. el-Eşref’in öldürülmesinin akabinde vuku bulduğu
anlaşılmaktadır. Yoğun dinî motiflerle kurgulanan hicviyenin, Hz. Peygamber
salla'llâhü aleyhi ve sellemin amcaoğlu ve dördüncü İslam halifesi olan Hz. Alî
kerrem'allahü veche radiyallâhü anhye ait olduğunun iddia edilmesi ise, söz
konusu yerginin değerini katbekat arttırmaktadır. Hz. Alî’nin hicivleşmelerde
etkin şekilde görevlendirilmesinin, bazı Müslümanlarca önerildiği
naklediliyorsa da , bu şiirin tam olarak kime ait olduğu tespit
edilememektedir. Yine de Yahudi hicivciler tarafından yanıtlanacak olan bu
hicviyenin, dönemin Müslüman şairleri tarafından nazmedildiği hususunda hiçbir
şüphe bulunmamaktadır. Öte yandan Hz. Peygambere yöneltildiği anlaşılan bazı
tehdit ve ithamların, hicviye bünyesinde çürütülmeye çalışılması, dikkat çekici
unsurlar arasında yer almaktadır
Ebû’l-Ferec Alî el-İṣfehânî, 1429/2008, c.IV,
s.107./ İbn Hişâm, 1410/1990, c.III, s.149-150.
عَرَفتُ وَمَن يَعتَدِل يَعرِفِ
وَأَيقَنتُ حَقّاً فَلَم أَصدِفِ
عَنِ الحِكَمِ الصِدق آياتها
مِنَ اللَهِ ذي الرَأفَةِ الأَرأَفِ
رَسائِلُ تُدرَسُ في المُؤمِنينَ
بِهِنَّ اصطَفى أَحمَدُ المُصطفى
فَأَصبَحَ أَحمَدُ فينا عَزيزاً
عَزيز المَقامَةِ وَالموقِفِ
فَيا أَيُّها الموعِدوهُ سَفاهاً
وَلَم يَأتِ جَوراً وَلَم يَعنِفِ
أَلَستُم تَخافونَ أَمرَ العَذابِ
وَما آمَنَ اللَهَ كَالأَخوَفِ
وَإِن تَصرَعوا تَحتَ أَسيافِنا
كَمصرَعِ كَعبٍ أَبي الأِشرَفِ
غَداةَ تَراءى لِطُغيانِهِ
وَأَعرَض كَالجَمَلِ الأَجنَفِ
فَأُنزِلَ جِبريلَ في قَتلِهِ
بِوَحيٍ إِلى عَبدِهِ المُلطِفِ
فَدَسّ الرَسولُ رَسولاً لَهُ
بِأَبيَضَ ذي ظبَّةً مُرهَفِ
فَباتَت عُيونٌ لَهُ مَعوِلاتٌ
مَتى يُنعُ كَعبٌ لَها تَذرِفِ
فَقالوا لِأَحمَدَ ذَرنا قَليلاً
فَإِنّا مِنَ النَوحِ لَم نَشتَفِ
فَأَجلاهُمُ ثُمَّ قالَ اِظعِنوا
فُتوحاً عَلى رَغمَةِ الآنِفِ
وَأَجلى النَضيرَ إِلى غُربَةٍ
وَكانوا بِدارَةٍ ذي زُخرفِ
إِلى أَذرعاتٍ ردافاً هُمُ
عَلى كُلِّ ذي دُبُرٍ أَعجَفِ
“Ben
şunu öğrendim ki, kim gayret gösterirse, bilgi sahibi olur. Gerçekten çok iyi
şekilde öğrendim ve vaz geçmedim…
…Sevecenlik
ve rahmet sahibi Allah’ın katından (gelen) sapasağlam sözlerden (yüz
çevirmedim.)
Müminlere
ders veren mesajlar ki, (Allah) bunlarla seçilmiş olan (el-Muṣṭafâ) Ahmed’i
seçmiştir.
Böylelikle
Ahmed, bizim içimizde, mevkii ve yeri aziz olan, aziz birisi haline gelmiştir.
(Hey)
siz! Sefihçe onu tehdit eden kişiler! O ne bir baskı getirmiştir ne de zorbalık
yapmıştır.
En
yakın azaptan korkmuyor musunuz? Allah’tan emin olan birisi, korkup duran kişi
gibi değildir.
…ve
onun kılıçlarının altında, Ka‘b Ebî Eşref gibi yere çalınmaktan (korkmuyor musunuz?)
Allah
bir sabah onun asiliğini gördü. O ise, bir yana yönelen deve gibi bir tarafa dönüyordu.
Bunun
üzerine (Allah), Cebrail’i onun ölümü hususunda, lütuf görmüş kuluna bir
vahiyle indirdi.
(Allah’ın)
Elçi(si), onun için, kuvvetli ve iyice bilenmiş bir kılıçla birlikte, gizliden
bir elçi gönderdi.
Onun
için ağlayan gözler, Ka‘b’ın ölümü haber verildiği zaman, yaş akıtarak
gecelemişti.
(Onun
için ağlayan kadınlar), Ahmed’e: “Bizi bırak, zira biz ölüye ağlamaktan şifa
bulamadık.” dediler.
Böylelikle
onları çıkarttı. Daha sonra (onlara): “Burunlarınız yere sürtecek şekilde
(zillet içerisinde) göçün!” dedi.
(en-Naḍîr’in
mensupları önceden) süslü bir yurttaydılarsa da, en-Naḍîr’i yad ellere sürdü…
(Şam dolaylarında yer alan) Ezri‘ât’a, zayıf
düşmüş, yaralı develer üzerinde, birbiri ardına (sürdü onları) .”
İbn Hişâm, 1410/1990, c.III, s.149-150.
Yahudi şairlerinden olan Semmâk ise, bu
hicviyeye, aşağıda alıntılayacağımız yergisiyle karşılık vermektedir. Kendi
topluluğunun fazla kuvvetli olmaması dolayısıyla, Ḳureyşlilerin partizanlığını
yaparak Müslümanları tehdit etmeye çalıştığı hemen fark edilmektedir[Kemâl
Cebrî ‘Abherî, Şi‘ru’ṣ-Ṣırâ‘ beyne’l-İslâm ve Ḫuṣûmihi fî ‘Aṣri’n-Nubuvve,
Ammân, Dâru’l-Cinân, 2014, s.385.]. Ayrıca Hz. Peygamberden bahsederken,
“Adaletli Adil” ifadesini kullandığı gözden kaçmamaktadır. Nitekim şair bu
şekilde ironi yapmakta, anlamsal açıdan methiyeye benzeyen bir ifade
kullanırken, esasen yergisel bir mana vermeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Hz.
Alî’ye nispet edilen ilk hicviyede, Ka‘b b. el-Eşref’in öldürülmesinden
bahsedilirken, mersiye havası verilerek alaycılık katılan bir bölümün mevcut
olduğu hatırlatılmalıdır. Muhtemelen Semmâk, kendi hicviyesinde benzer bir
üslup kullanarak, Müslümanlara misilleme yapmaya çalışmaktadır:
إن تفخروا فهو فخرٌ لكم
بِمَقتلِ كعبِ أبي الأشرَفِ
غداةَ غدوتُم على حتفِهِ
ولم يأتِ غدراً ولم يُخلِفِ
فعلَّ الليالي وصَرفَ الدُهُور
تُديلُ من العادِلِ المُنصِفِ
بِقَتلِ النضير وأحلافِها
وعَقرِ النخيلِ ولم تُقطَفِ
فإن لا أمُت نأتِكم بالقنا
وكُلّ حُسامٍ معاً مُرهَفِ
بكفِّ كميٍّ بهِ يُحتمى
متى يلقَ قِرناً له يتلِفِ
مع القَوم صَخرٌ وأشياعُهُ
إذا غادرَ القومَ لم يَضعُفِ
كَلَيثٍ بِتَرجٍ حِمَى غَيلِه
أخي غابةٍ هاصِرٍ أجوَفِ
سمّاك اليهودي
“Şayet olur da övünürseniz, Ka‘b Ebî Eşref’in
öldürülmesi, sizin için bir kıvanç mevzusudur.
Bir
sabah erkenden onu öldürmeye gelmiştiniz; ancak o kişi ne bir vefasızlık etmiş
ne de sözünden caymıştı.
Umarım,
geceler ve talihlerin dönüşü, Adaletli Adil’den (yani Hz. Muhammed’den)
(hakkımızı) alır…
…Naḍîr
ile müttefiklerinin öldürülmesi ve (meyvesi) devşirilmemiş hurma ağaçlarının
kesilmesi dolayısıyla.
Ölmediğim
müddetçe, mızraklarla ve bütün bilenmiş kılıçlarla birlikte geleceğim size…
…(ki
bütün bu pusatlar, bu silahlarla) korunan bir zırhlının avucundadır. O
rakibiyle karşılaştığı zaman, onu telef ediverir.
Ṣaḫr
(yani Ebû Sufyân b. Ḥarb) ve taraftarları, (bu) kavmin yanındadır. (Söz konusu
topluluk, çok güçlü olduğu için) bir kavme saldırdığı zaman, zayıf düşmez.
(Hicaz’daki) Terc (Dağında), mevkiini
koruyan, ormanın hâkimi, (avını başından yakalayıp) parçalayan, midesi geniş
bir aslan gibidir [İbn Hişâm, 1410/1990, c.III, s.151.]
Ka‘b. b. Mâlik’in aşağıdaki hicviyesi, genel
olarak Yahudi âlimleri hedef aldığı için, dönemin en dikkat çeken yergileri
arasında yer almaktadır. Yahudi toplumunun dinî inançlarının İslam’la uyuşmayan
yönleri eleştirilirken, Yahudilerin yenilgilerinin de gündeme getirildiği hemen
fark edilmektedir. Ayrıca hicviye bünyesinde, Benû Naḍîr’in topraklarından
sürülmesi ile Ka‘b b. Eşref’in öldürülmesi meselelerinin de ele alındığı gözden
kaçmamaktadır:
لقـد خَـزِيَـتْ بِـغَدْرَتِها الحُبورُ
كــذاكَ الدّهْــرُ ذو صَـرفٍ يَـدُورُ
وَذلِكَ أَنّهُـــمْ كَـــفَـــروا بِـــرَبٍّ
عــزيــزٍ أمْــرُهُ أَمْــرٌ كَــبِــيــرٌ
وقــد أُوتُــوا مَــعــاً وَعِــلمــاً
وَجَــاءَهُــمُ مِــنَ اللهِ النَّذِيــرُ
نَــذِيــرٌ صَــادِقٌ أدَّى كِــتَــابــاً
وآيـــاتٍ مـــبـــيَّنـــةً تُــثــيــرُ
فَـقَـالُوا مـا أتـيتَ بأمرِ صِدْقٍ
وآيـــاتٍ مـــبـــيَّنـــةٍ تُــنــيــرُ
فَــقَـالَ بَـلَى لَقَـدْ أَدَّيْـتُ حـقّـاً
يُـصَـدّقُـنـي بـهِ الفَهِـمُ الخبيرُ
فَـمَـن يَـتْـبَـعْهُ يُهْـدَ لِكُـلِّ رُشـدٍ
وَمَـنْ يَـكْـفُـرْ بـهِ يُـجْزَ الكفورُ
فَـلمّـا أَشْـربـوا غَـدْراً وَكـفراً
وَحَـادَ بِهـمْ عَـنِ الحـقِّ النُّفُورُ
أَرَى اللهُ النَّبــيَّ بـرأيِ صِـدْقٍ
وكـانَ اللهُ يَـحـكُـمُ لا يَـجُـوزُ
فَــــأَيَّدَهُ وَسَــــلَّفَهُ
عَــــلَيْهِــــمُ
وكــانَ نَــصِـيـرُهُ نِـعْـمَ النّـصِـرُ
فَـغُـودِرَ مـنـهُـمُ كـعـبٌ صَـرِيـعـاً
فَــذلَّتْ بَـعْـدَ مـصـرَعِهِ النَّضـِيـرُ
عَـلَى الكَـفَّيـْنِ ثَـمَّ وَقَـدْ عَـلَتْهُ
بـــأيـــديــنَــا مــشَهَّرةٌ ذكــورُ
بــأَمْــرِ مــحــمّـدٍ إذْ دَسَّ ليـلاً
إلى كَــعْــبٍ أَخَـا كـعـبٍ يَـسِـيـرُ
فَــمَــاكُــرَهُ فــأَنْــزَلَهُ بــمَـكـرٍ
وَمَــحْــمُــودٌ أخــو ثِـقَـةٍ جَـسُـورُ
فَـتِـلْكَ بَنُو النّضيرِ بِدَارِ سَوْءٍ
أَبَارَهُمُ بِمَا اجتَرَمُوا المُبيرُ
غـداةَ أتـاهُمُ في الزّحْفِ رَهْواً
رسـولُ اللهِ وَهْـوَ بِهِـمْ بَـصـيـرُ
وغـــسّـــانُ الحُـــمَـــةُ مُــوازِرُهُ
عـلى الأعـداءِ وَهْوَ لَهُمْ وزيرُ
فَـقَـالَ السّـلْمُ وَيْـحَـكُـمُ فَصَدُّوا
وَحَـــالَفَ أمـــرَهُــمْ كَــذِبٌ وزورُ
فَــذَاقُــوا غِـبَّ أمـرِهـمُ وَبَـالاً
لِكُــلِّ ثــلاثــةٍ مِــنْهُـمْ بـعـيـرُ
وأجـلُوا عَـامِـدِيـنَ لِقَـيْـنَـقَـاعٍ
وَغُـــودِرَ مِـــنْهُــمُ نَــخْــلٌ وَدُورُ
“Yahudi
âlimler, vefasızlıklarıyla adi bir duruma düştüler. İşte, dönen bir musibetin
hamili olan zaman, böyle bir şeydir.
Şöyle
ki (şayet bu durumun izahı gerekiyorsa, söylenmesi gereken şey şudur:) onlar
emri büyük bir emir olan Aziz Rabbi inkâr etmiştir.
Hep
birlikte, bilgiye ve anlayışa götürülmüşlerdi; onlara Allah’tan bir uyarıcı da
gelmişti…
…(İşte
o peygamber) doğrucu bir uyarıcıdır. (Allah’ın) Kitab(ını) ve ışık saçan,
apaçık ayetleri getirmiştir.
(Ancak
Yahudiler) dedi ki: “Sen güvenilir bir emir getirmedin. Bizim tarafımızdan
reddedilmeye müstahaksın.”
O
ise şöyle söylemişti: “Hayır, öyle bir hakkı anlatıyorum ki, bununla beni
(yalnızca) anlayış sahibi ve bilge olan birisi tasdik edecektir.”
Her
kim ona tabii olursa, bütün doğrulukların yolunu bulacaktır. Her kim de onu
inkâr ederse, küfrün cezasını çekecektir.
Nefretin
onları haktan saptırdığı, kendilerine vefasızlığın ve kâfirliğin içirildiği
(yani telkin edildiği) sırada…
…Allah,
Nebiye doğru bir görüş göstermişti; Allah zulmetmemekte, hükmetmekteydi.
Böylece
onu destekledi ve onu onlar üzerinde hâkim kıldı. Onun destekçisi ne güzel bir
destekçiydi!
Sonrasında
onlardan Ka‘b (b. el-Eşref) saldırıya uğrayıp yere çalındı. Onun yere
çalınmasından sonra, en-Naḍîr zelil oldu…
…İki
avucunun üzerine (çalınmıştı). Daha sonra ellerimizdeki, kınlarından çekilmiş
olan kılıçlar, onun üzerinde yükselivermişti.
Muhammed’in
buyruğuyla, Ka‘b’ın kardeşini geceleyin gizlice Ka‘b’a gönderdiği zaman…
…Onu
kandırdı ve kurnazlıkla indiriverdi. Mahmûd güvenilirlik sahibi ve cesurdur.
Şu
Benû’n-Naḍîr, kötülük yurdundadır. Yaptıkları dolayısıyla, helak edici, onları
helak etmiştir.
Bir
sabah, Allah’ın elçisi onlara yavaş bir ilerleyişle geldi; (o sırada) onların
(durumundan) haberdardı.
O
onlara yardım ediyorken, Ġassân hâmileri de, düşmanlara karşı ona destek vermekteydi.
Onlara
dedi ki: “Barış (sağlansın yahut da) eyvahlar olsun size!” (Ama) onlar geri
çevirmişti onu. Yalan ve fesat ittifak etmişti onların işiyle.
Yaptıklarının
neticesini, pek kötü şekilde tatmış oldular. Onlardan her üç kişiye, (sadece)
bir deve düşmekteydi.
Sürüldüler
ve Ḳaynuḳâ‘'ya doğru yola koyuldular. Onlardan geriye, terk edilen hurma
ağaçları ve evler kaldı[İbn Hişâm, 1410/1990,
c.III, s.151.].”
Dönemin Yahudi hicivcilerinden olan
Semmâk’ın, Ka‘b b. Mâlik’in bu hicviyesine karşılık verilmesi hususundaki
tehlikeli görevi korkusuzca üstlendiği, ancak temkinli bir dil kullanmayı da
elden bırakmadığı açık şekilde görülmektedir. Ka‘b’ın Yahudi âlimlere
yönelttiği ithamların, Semmâk tarafından çürütülmeye çalışılması, son derece
dikkat çekicidir:
أرقـتُ وضـافـنـي هـمٌّ كـبـيـرٌ
بــليــلٍ غـيـرُهُ ليـلٌ قـصـيـرُ
أرى الأحبار تنكرُهُ جميعاً
وكــلهــم لهُ عِــلمٌ خــبــيــرُ
وكانوا الدارسينَ لكلِّ عِلمٍ
بهِ التورَاةُ تنطِقُ والزبور
قـتـلتم سيِّدَ الأحبارِ كعباً
وقِـدمـاً كان يأمَنُ من يُجِيرُ
تـدلى نـحـو مـحـمـودٍ أخـيـهِ
ومـحـمـودٌ سـريـرتُهُ الفُـجُور
فـغـادرَهُ كـأنَّ دمـاً نـجـيعاً
يَـسـيـلُ عـلى مـدارِعِهِ عَـبيرُ
فـقـد وأبـيـكُمُ وأبي جميعاً
أصيبت إذ أُصيبَ به النَضيرُ
فإن نسلَم لكم نترُك رِجالاً
بِـكَـعـبٍ حَـولَهُـم طَـيـرٌ تَـدُورُ
كـأنـهـم عـتـائِرُ يَـومِ عِـيـدٍ
تُـذبَّحـُ وهـي ليـس لها نكيرُ
بـبـيـضٍ لا تُـليقُ لهنَّ عَظماً
صَـوافـي الحدِّ أكثرُها ذُكُورُ
كـمـا لاقـيـتمُ من بأسِ صخرٍ
بـأحـدٍ حـيـثُ ليسَ لكم نصيرُ
“Uykusuz
kaldım ve büyük bir kaygı geldi çöktü bana. (Öyle ki) bunun dışındaki geceler,
(bunun yanında) kısa bir gece (gibi kalır).
Görüyorum
ki, Yahudi bilginler hep birlikte onu inkâr ediyor; onların hepsinin ilmi
vardır ve (hepsi de) uzman kişilerdir.
Onlar,
Tevrat ve Zebur’un dile getirdiği her ilimi (vaktiyle) okumuş, öğrenmiş kimselerdir.
Yahudi
bilginlerin efendisi olan Ka‘b’ı siz öldürdünüz. (Heyhat) önceden koruma altına
aldığı kişiler, güvenlik içinde olurlardı.
Kardeşi
Mahmûd’a doğru indi; (ama) Mahmûd’un gönlü günahkârlık(larla doluydu).
Yün
kıyafetlerinin üzerine, safran (za‘ferân) gibi taze kan akarken terk ediverdi onu.
Sizin
babanıza ve benim babama, hepsine birden ant olsun ki, onun başına bir şey
geldiği zaman en-Naḍîr’inkine de gelmiştir.
Şayet
esenlikte olursak, Ka‘b’ın (intikamını almak) için, sizin adamlarınızı,
etraflarında (leş yiyici) kuşlar uçuşuyorken bırakmış olacağız…
…Sanki
onlar, bayram günü boğazlanan kurbanlıklar gibidir; karşı çıkacak birisi
olmadan…
…Kemiklerin
direnç gösteremediği, halis demircilik ürünü, uçları keskin kılıçlarla
(doğranan)…
…Tıpkı Uhud’da Ṣaḫr’ın (yani Ebû Sufyân b. Ḥarb’in)
yiğitliğine çattığınız zaman olduğu gibi; (hatırlasanıza, hani) o zamanlar size
yardımcı (olabilecek birisi) yoktu .”
İbn Hişâm, 1410/1990, c.III, s.152
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar