Print Friendly and PDF

SERAMİK

Bunlarada Bakarsınız

 


Hazırlayan: Yasemin TANRIVERDİ

 Eski çağlarda insanlar ihtiyaçlarını karşılamak üzere kili pişirerek çanak çömlek gibi kaplar yapmaya başlamıştı. Günümüzde bir sanat dalı olarak çalışılan seramik sanatı, fikir, deneyim ve birikim paylaşımına olanak tanıyan çalıştaylar da gelişim göstermeye başladı. Bu çalıştaylar sayesinde sanatçılar bir araya gelerek, çeşitli teknik ve yöntemleri denemek ve bunları sergilemek fırsatı yakaladılar. Günümüzde geleneksel hale de gelebilen bu uluslar arası çalıştayların bir çoğu, Avrupa üniversitelerinde yer bulmuştur.

Seramiğin Tanımı

Seramik geleneksel bir anlatım dili ile şu şekilde tanımlanır: Organik olmayan malzemelerin oluşturduğu bileşimlerin,çeşitli yöntemler ile şekil verildikten sonra sırlanarak veya sırlanmayarak sertleşip dayanıklılık kazanmasına varacak kadar pişirilmesi bilim ve teknolojisidir. “

Seramik türü ürünlere ismini veren tanımlama Yunanca’dan gelmektedir. Şarap içilmesi gelenekselleşmiş törenlerde ve şölenlerde, şarap ve büyük olasılıkla diğer başka içkiler, bardak yerine geçen şekillendirilmiş boynuz kaplardan içilmekteydi. Yunanca’da boynuz sözcüğünün karşılığı olan kelime “ keramos” olduğundan, keramoslar yerlerini seramik kaplara bıraktıktan sonra da, seramik kaplar bu adla anılmaya başlandı.”

Seramiğin Tarihsel Gelişimi

Seramik, pişmiş topraktan yapıldığından ancak; ateşin bulunup kullanılmasından sonraki tarihlerde yapılabilmiştir. İlk seramiğin, yapılan incelemeler sonucu , M.Ö. onuncu ve dokuzuncu binlerde üretildiği saptanmıştır. “

En eski seramik buluntulara Türkistan’ın Aşkava bölgesinde (M.Ö.8000), Filistin’in Jericho bölgesinde (M.Ö. 7000), Anadolu’nun çeşitli höyüklerinde (örneğin Hacılar, M.Ö. 6000) ve Mezopotamya olarak adlandırılan Dicle-Fırat nehirlerinin arkasında kalan bölgelerde rastlanmıştır.”

  Genellikle en eski seramik malzemeler, bu bölgelerdeki kazılarda elde edilmiştir. “

Yunanistan’a seramik bu bölgelerden gitmiştir. Ele geçirilebilen seramiklerin en eskisi M.Ö. 7000 yılına ait olup, Filistin’deki Jericho, Anadolu’daki Hacılar köylerinde ve Yakındoğu’da bulundu. Filistin seramiğiyle Hacılar (Burdur yakınında) seramiği arasında süs farkı vardır”

3. Seramik eşyaların sıra kavuşması, odun ve benzeri organik maddelerin küllerinin seramik çamurunun üzerindeki etkilerinin gözlemlenmesi sonucu keşfedildi. Bu devir M.Ö. 5-6.bine rastlamaktadır. 8000 yıl önce kaba kilden yapılmış ilk eşya güneşte veya ateş üzerinde kurutulurdu. Ortadoğu'da, 5. bin yıla doğru meydana çıkan fırın çömleklerin kırılma tehlikesi olmaksızın kurutulmasına imkân sağlandı. Çömlekçi çarkı da bu dönemde icat edilmiştir. Mısırlı çömlekçiler pek erken çağlarda çarkta çevirmeyi ve fırında pişirmeyi uygulamaya başlamışlardı, hatta sırlamayı (emay) bile biliyorlardı (M.Ö. 3000). Bu teknik Avrupa’ya çok daha sonra gelecektir. Yunan çömleklerinin ünü, kırmızı toprak üzerine yapılmış siyah angoblardan (yüzeye uygulanmış dekorlar) gelir. Bu vazolar geometrik desenlerle (M.Ö. 10. yy.), hikâyelerden alınan sahnelerle (M.Ö. 7 ve 6. yy.) süslenir. Genel olarak vazoların süslemesi, bir resimli roman okurmuş gibi hikâyenin izlenmesine yarayan, enine şeritlere bölünür.

Seramik Tarihi

Avrupa'da, Ortaçağ'da henüz kaba-saba ve ağır olan seramik, giderek gelişip mükemmelleşir ve 16. yy.da yüksek bir teknik düzeye ulaşır. 18. yy.da, Saksonya porseleni ve Fransa'da, Sevres ve Limoges porselenleri gerçek sanat eserleri olarak kabul edilmektedir. “

Anadolu, pek çok eski sanat gibi çömlekçiliğin de beşiği sayılır. Eski Bronz 1. ve 6. yüzyılları arasına ait çömleklere Truva'da, Güney Anadolu'nun arkeoloji araştırma bölgelerinde, Kültepe ve Boğazköy gibi eski yerleşme merkezlerinde rastlanır. Doğu Anadolu'da bulunan Urartu çömlekleri Hitit sanatının devamıdır.”

 Batı seramik sanatının gelişimi üzerinde büyük etkisi olan İslam seramikleri en parlak dönemini 9.-13.yy arasında yaşamıştır. Bu dönemde çömlekçiler genellikle gezgindir. Halifeliğin bir sülaleden öbürüne geçmesiyle başkentler değişmiş, çömlekçiler de çoğu kez bir başkentten öbürüne taşınmıştır. “

Günümüze ancak kırık parçaların ulaştığı en erken tarihli örnekler 14 y.y.’a tarihlenir. Başkentin Şam olduğu Emevi döneminde (661-750) üretilen seramikler, Mısır, Roma dönemi kökenli sırlı ve hamuru silisli ürünlerle Mezopotamya kökenli alkali sırlı ve Doğu Roma kökenli kurşun sırlı seramiklerdir. Abbasi döneminde (750-1258) başkentin Bağdat’a taşınmasıyla çömlekçiler de buraya göçmüş ve 9. y.y.’da Çin’den getirilen Tang dönemi porselenleriyle tanışmışlardır.”

 Bu Çin porselenlerinin İslam seramiklerinin gelişiminde büyük etkisi olmuştur. Çömlekçiler ellerinde porselen üretecek hammadde bulunmadığından porselenin beyazlığına ulaşabilmek için, renkli hamuru ya beyaz astarla ya da örtücü kalay sırla kaplayarak beyaz zemin elde etme yöntemini geliştirmişlerdir. Bu dönemde üretilen seramikler sırsız ve sırlı olmak üzere iki gruptur. Sırsız seramikler genellikle kahverengimsi sarı ya da beyazımsı hamurludur. Bitkisel örgeli ya da hayvan figürlü örneklerin yanı sıra benekli ya da halat örgeli olanlar yaygınıdır. “

Bezeme çoğunlukla kabartma, kazıma ya da damga tekniğiyle uygulanmıştır. Sırlı seramikler ise üç grupta toplanır.1) Birinci grup kırmızı hamurlu olup, beyaz bir astarla kaplıdır; üstüne de renksiz ya da sarımtırak, saydam, kurşun sır çekilmiştir. Sıraltı tekniğinin uygulandığı bu örneklerde desenler yeşil, sarı ve patlıcan moruyla yapılmış, bazılarında kazıma (Susa, Nişabur, El-Fustat) ve kabartma (Mısır, Samarra) bezemeler de uygulanmıştır.2) İkinci grup, 9-10.yy. başlarına tarihlenen kalay sırlı, boyalı seramiklerdir. Bu örneklerde de, kobalt mavisi, antimon sarısı ve bakır yeşiliyle verilen desenler gene sıraltı tekniğiyle işlenmiştir. Genellikle bitkisel desenli ya da Kufi yazılı bu grubun, en sık rastlanan örnekleri, Tang seramiklerini anımsatan, alçak halka ayak üstünde kenarlı yayvan çanaklardır. 3) Üçüncü grup, lüster tekniğiyle üretilenlerdir. Lüster tekniği duvar çinilerinden çanaklara ve tabaklara kadar her türlü kullanım eşyasına uygulanmıştır. Samarra kazılarında bu tür seramikler bulunmasına karşın, kentte hiçbir fırın kalıntısına rastlanmamıştır. Önemli merkezlerin Bağdat ve Basra oluşumu sanılmaktadır. Basra’da 870-880 arasında meydana gelen karışıklıklardan kaçan çömlekçilerden bazıları Tolunoğlu Devleti’ne (868-905) sığınmış ve çalışmalarını Mısır’da El-Fustat’la El- Bahnasa’da sürdürmüşlerdir. Bazı çömlekçiler de İran’a giderek Susa’ya yerleşmişlerdir. Dolayısıyla Lüster tekniği bu ustalar aracılığıyla Mısır ve İran’da da yaygınlaşmıştır.”

  “9-11.yy arasında İslam seramiğinde bir başka yenilik de Nişabur ve Semerkand’da üretilen astarlı seramiklerdir. Mezopotamya seramiklerinde izlenen güçlü Çin etkisine karşın, Nişabur ve Semerkand örneklerinde Çin etkisi pek görülmez. Tolunoğulları döneminde Mısır’a sığınan çömlekçiler, Fatımi döneminde de (907-1171) El Fustat’ta ve El- Bahnasa’da üretimlerini sürdürmüşlerdir. Bu dönemde büyük gelişme gösteren İslam seramik sanatında lüsterli kaplar yaygınlığını korumuştur. Mezopotamya örneklerinin ince taneli beyazımsı hamuru yerine kalın taneli kahverengimsi sarı ya da kırmızımsı bir hamura sahip olan Fatımi lüster seramiklerinde, önceleri Mezopotamya örneklerinin insan ve hayvan siluetleri görülmekle birlikte, sonraları örgeler geliştirilmiş ve fantastik kuşlarla daha gerçekçi insan ve hayvan figürleri yaygınlaşmıştır. Fatımi döneminden El-Feyyum’da üretilen bir grup seramikte, Mezopotamya’nın “akıtma” ve “lekeli” tekniğinin uygulandığı görülür. 11. ve 12. yy.lardaysa bezeme farklılaşmış, yeşil, sarı ve kahverengi ışınsal çizgiler yaygınlaşmıştır.”

Anadolu Selçuklu döneminde üretilen seramik ve çiniler de İran ve Mezopotamya örneklerine çok benzer. İznik, Konya, Diyarbakır ve Kubadabad’da lüsterli seramikler bulunmuştur. Anadolu Selçukluları’nın İslam seramik sanatına en büyük katkısı çiniler olmuştur. Osmanlı döneminin en önemli seramik üretim merkezi olan İznik’te yapılan kazılar, bu endüstrinin burada Bizans döneminden beri var olduğunu kanıtlamıştır. “

Batı Anadolu’da Roma döneminde üretilmeye başlayan kurşun sırlı seramikler, imparatorluğun parçalanmasından sonra Batı’da unutulmuşsa da Doğu’da, özellikle Bizans’ta sürekliliğini korumuştur.”

 İspanya seramik sanatı İslam döneminde gelişmeye başlamış ve 13. yy ortalarından sonra altın çağını yaşamıştır. Göçmen Müslüman çömlekçilerin İran ve Mezopotamya’dan getirdiği lüster tekniğinin merkezi Malaga olmuş, burada üretilen kaplar Sicilya’ya, Mısır’a, 1303’ten başlayarak da İngiltere’ye ihraç edilmiştir. Özellikle Rey, Kaşan ve Rakka lüsterlerinin bezeme programından izler taşıyan Malaga ürünleri, başta çanaklar, tabaklar ve sürahiler olmak üzere, yöreye özgü çok yüksek (yaklaşık 120 cm) gövdesi amforaya benzeyen kanat biçiminde kulplu kaplardır. İtalya’da majolika olarak anılan örtücü kalay sır ilk kez 11-12.yy.larda görülmüştür. İlk örneklerine Apulia’daki Teranto, Canne ve Lucera ile Sicilya’daki Gela’da rastlanan kalay sırlı seramiklerin en önemli üretim merkezleri Orvieto, Viterbo, Siena yakınlarındaki Montalcino, S.Gimignano, Piza, Floransa, Faenza, Forli, Cesena, Rimini, Fano ve Ravenna’dır.  

Fransa’da Roma döneminde kurşun sırlı seramikler üretilmekle birlikte sonraları bu teknik unutulmuş, ancak 14. y.y.’da yeniden canlandırılmış ve önceleri daha çok çini yapımında kullanılmıştır.”

 19. y.y.’da Endüstri Devrimi ile gerilemeye başlayan el sanatları önce ARTS and CRAFTS, ardından da BAUHAUS okuluyla yeniden canlandırılmıştır. 19. y.y. sonunda Batı’nın Uzak Doğu seramik tekniklerini öğrenmesiyle doğu ürünlerine bir kez daha ilginin arttığını ve 1920’lerden başlayarak seramik sanatının Çin ve Japon örneklerini model aldığı görülür.10 Porselen, esası kaolin olan, genellikle beyaz ve yarısaydam, renksiz ve saydam bir emayla kaplı ince ve sıkı bir hamurdan yapılır. Yumuşak porselenler l 250 derecede bir defa pişirilir ve yarısaydam kalır. Sert porselenler l000 derecede ilk pişirmeye tabi tutulur; üzerlerine renkli veya renksiz bir sır geçirilir; sonra yeniden, l 400 derecelik fırına verilir, sonra da süslenir (sır altında süsleme) ve üçüncü defa fırınlanır. Fırından çıkartılmadan önce (açık ateşli ilkel fırın raflı fırın) pişmiş toprağın çatlamaması için, yavaş yavaş soğutulmalıdır. “

 Bugün çömlekçi ustaları, Çin veya Japon pişirme yöntemlerinden, kabartma süsleme yöntemlerine veya Bernard Palissy'nin ün kazandırdığı alacalı emay yöntemine kadar çok çeşitli tekniklere başvururlar. Ayrıca, sanayi yöntemleri de (kalıplama ve dökme) tek bir kalıptan pek çok örnek çıkartılmasına imkân verir.”

 «Fayans» sözcüğü adını bu kentten alırsa da, aslında bu sanat Mezopotamya'da doğmuştur. 16. yy.dan başlayarak Avrupa'da büyük ilgi görmüş ama giderek yerini «porselen»e bırakmıştır. kuşlara bakarak, porselenciliğin Çin'de çok eski geleneği olan ince bir sanat olduğu sonucuna varabiliriz. Grog-Larven koleksiyonu.











































































































































 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar