Tavkü’l-Hamâme fı'l-ülfeti ve'l-üllâf (Sevgi ve Sevenlere Dair Güvercin Gerdanlığı)
Hazırlayan: Fatma Serenli
TAVKÜ’L-HAMÂME’DE AŞK VE SEVGİ ÜZERİNE
XI.
yüzyılda İbn Hazm’ın yazmış olduğu Tavkü’l-Hamâme fı'l-ülfeti ve'l-üllâf (Sevgi
ve Sevenlere Dair Güvercin Gerdanlığı) ’de apaçık bir hakikat olarak tanımlanan aşk, nasıl
anlatılmıştır?
İbn Hazm, eserin başlangıcında tanık olduklarına, güvendiği
kişilerin anlattıklarına göre eserini yazacağını söyler. Yani, onun anlatımda
belirleyici yöntem kendi düşünce ve tecrübelerinden sonra güvendiği kişilerin
tecrübeleridir.
İbn Hazm, anlatacaklarına
geçmeden, eserin muhteviyatı hakkında sistemik bir bilgi verir. İlk önce eseri
otuz bölüme ayırdığını söyler ancak daha sonra yaptığı bu plan taslağına çok az
bölümde uymadığını belirtir. Sonuçta eserde toplamda yirmi sekiz başlık vardır.
İlk on bölümü aşkın
kaynaklarına aittir: Aşkın Mahiyeti, Aşkın Belirtileri, Uykuda Âşık Olanlar,
Tek bir Bakışla Âşık Olanlar, Birbirine Sıkı Sıkıya Bağlananlar, Üstü Kapalı
Sözler Söyleyenler, Göz İşaretiyle Anlaşanlar, Mektuplaşarak ya da Aracı Koyarak
Anlaşanlar.
On iki bölüm de aşkın
ârazlarıdır: Dost, Kavuşma, Sır Saklama, Sır Söyleme, İtaat, Muhalefet, Birini
Sevip Başka Birini Sevemeyenler, Arzuların Ilımlaştırılması, Sadakat, İhanet,
Bitkinlik, Hastalık ve Ölüm.
Altı bölümse aşka içeriden
gelen belalara ve afetlere dairdir: Eleştirmeci, Gözetleyici, Jurnalci,
Kaçınma, Ayrılık, Unutma. Bunların arasındaki Eleştirmeci, Yardımsever Dost’un
karşıtı; Kaçınma da Kavuşma karşıtıdır.
Diğer dört tanesinin
karşıtlıkları yoktur diyen İbn Hazm, onlar hakkında da şöyle bir değerlendirme
yapar: “Gözetleyici ve Jurnalci sadece ortadan kalkarak yok olabilirler.
Ayrılık, Sevgililerin Komşu Olması ise aşkın tezahürlerinden biri değildir.
Unutmanın karşılığı aşkın yitmesi, yok olması demektir.” [1] Eser, Günahın Çirkinliği ve
İffet bölümleriyle bitirilir.
Tavkü’l-Hamâme ’de bu
başlıklar altında, gözlem yapılan insanların aşk yaşantılarından örnekler
verilir. Bu örnekler çeşitli yönleriyle eser içinde tartışılmış ve tahliller
yapılmıştır.
Aşk, XI. yüzyıl Endülüs
medeniyetinin sosyal hayatından verilen örneklerle psikolojik ve sosyolojik
tahlilîlerin konusu olmuştur. Bir İslam toplumu olan Endülüs’teki sosyal hayat
içinde aşk olgusu nasıl anlatılmıştır? Bu sorunun işaret ettiği noktadan başlamak
için ilk önce Endülüs medeniyetinin o dönemki siyasi ve sosyal durumuna değinmemiz
gerekmektedir.
Tavkü’l-Hamâme, Endülüs’te
Mülûku’t-Tevâif döneminin başlarında yazılmıştır. Endülüs Emevî Devleti’nin
yıkılmasıyla ortaya çıkan küçük emirliklerin oluşturduğu Endülüs’te sosyal ve
kültürel hayat canlılığını kaybetmeden devam etmiştir. Özellikle Emirlerin
saraylarında kültür ve sanat, tıpkı Endülüs Emevî devletinin halifeleri
dönemindeki gibi övgü ve takdirle karşılanmıştır. Saraylardaki bu durum şehrin
diğer yerlerindeki konaklara da yansımış, oralarda da ilim meclisleriyle
birlikte eğlence meclisleri yaygınlaşmıştı.[2]
İbn Hazm’ın da aralarında
bulunduğu zenginlerin konaklarında, ilmi ve edebî tartışmalar yapılır, av
partileri düzenlenir ve satranç oynanırdı. Bazı meclislerde, şiirler okunur,
şarkılar söylenirdi.[3]
Endülüslü halifeler, emirler, şarkıcı cariyelere sahip olmak için büyük paralar
öderlerdi.[4]
Kadınlar Endülüs’te geniş bir
hürriyete sahiptiler. Vakit namazlarına katılır, sokaklarda dolaşır, halkalar
oluşturup sohbet ederlerdi. İşte, Tavkü’l-Hamâme’de anlatılan aşk,
çağının diğer İslam şehirlerine göre daha aktif olan Endülüs’te sosyal ve
kültürel hayatın içinde özgürce var olma imkânı bulmuş ve bu imkân ile ortaya
çıkan yaşantı örnekleriyle anlatılmıştır.[5]
İbn Hazm, aşkı ve
sevgiyi bu sosyal hayatın bütün karakterlerini kapsayacak şekilde anlatmıştır.
Aşkın erkek karakteri bazen bir halife,[6] yüksek bir memur,[7]bazen
de sıradan bir memur, asker,[8]
hizmetçi ve hatta köledir.[9]
İbn Hazm, kendi aşk tecrübelerinden de bahsetmiştir.
İbn Hazm, aşk tecrübelerini
yaşantı içinde şöyle anlatmıştır: Evlerinde hizmetçi olan Nu’m adında bir
cariyeye âşık olur. Güzel bir aşk yaşadığı sevgilisi Nu’m hastalanıp öldükten
sonra da o onu unutamaz.[10]
Onun diğer aşkı El-Muzaffer
Abdülmelik ibn Amir’in kızlarından biri olan Dana el-Amiriye’dir. İbn Hazm
aşkla yazdığı şiirlerin sebebinin o olduğunu söyler:
“Dana el-Amiriye benden bunları
yazmamı istemişti. Ben de onun bu isteğini yerine getirdim. Çünkü ona karşı
büyük sevgi besliyordum. Bunun üzerine kendisi de ‘neşid’ ve ‘basit’ ölçüsünde
çok güzel bir melodi söyledi.”[11]
Diğer bir olayda da yine
gençliğinde bir akrabasının kızına karşı derin duygular besler. Ancak bu
duyguların günaha sebep olacağını düşünerek hoşlandığı kızdan uzaklaşır.[12]
İbn Hazm, bu örnekleri verir
daha sonra da “hiçbir şekilde günah işlemediğini” söyler. Onun bu itirafını
Zâhirî dil içinde şu şekilde anlayabiliriz. Onun yaşadıkları cariyesiyledir ki,
cariye ile birlikte olmak din dili içinde helaldir. Diğer kadınlara duyduğu aşk
da platonik aşktır. Yani zâhirî dil felsefesine göre nasta duygulara yönelik
bir yasaklama, ya da emir yoktur. Öyleyse anlatılanlarda herhangi bir haram
söz konusu değildir.
İbn Hazm gibi birçok erkek,
cariyelere âşık olurlar.
Bir genç âşık olduğu cariyeyi
satın almak ister, ancak arkadaşı ondan önce o cariyeyi satın alarak ona ihanet
eder.[13] Bu olay,
aşkın arazlarından biri olan “İhanet” başlığı altında anlatılır.
Bir diğer örnek uzun bir anlatı
içinde şöyle yer alır:
Endülüslü biri, âşık olduğu cariyesini satmak zorunda kalmıştır. Daha
sonra bundan derin bir pişmanlık duyup cariyeyi geri almak ister. Ancak
cariyeyi satın alan da cariyeye âşık olmuştur ve onu geri vermek istemez.
Sonuçta adam aşkına çare bulması için Berberî bir kraldan yardım ister. Kral
aracı olup cariyeyi satın alan kişiyi ikna etmeye çalışsa da satın alan kişi
cariyeyi geri vermeyi kabul etmez. Adam sevgilisine kavuşamayacağını anlayınca
Kralın gözü önünde balkondan atlayarak intihar eder, ancak ölmez, kurtulur.
Bunu gören Kral, diğer adama eğer sen o cariyeyi bu adamdan daha çok seviyorsan
bu adamın yaptığı gibi canından vazgeç, balkondan atla, şayet canından vazgeçip
atlayamayacaksan cariyeyi geri ver, der. Sonuçta adam intihara cesaret edemez.
Cariye, aşkı için canından vazgeçen ilk sahibine verilir.[14]
Aşk bu olayda bireyin kendi
varlığından daha değerli olarak anlatılır. Aşk bir hedeftir ve iki insan bu
hedefe varacak canlardır. Ancak bu canlar bu hedefe varabilmek için
kendilerinden, vazgeçmelidirler. Canından vazgeçeceksen aşka sahip olursun, ama
canın olmazsa aşka da sahip olamazsın.
Tavkü’l-Hamâme ’de benzer
tartışmanın yapıldığı bir diyalog da şöyledir, “Ölümden daha güçlü olan şey,
bize ölümü göze aldıran şeydir, candan daha kıymetli olan, canın kendisi için
feda edildiği şeydir.” Aşk candan daha kıymetlidir. Sonra bu cümleye şöyle
karşılık verilir. “Öyleyse aşığın başı büyük derttedir.”[15] Dert, aşktır. Dert kelimesi
kurtulmak istenilen bir hale gönderme yaparken, aynı zamanda arzu edilen bir
durum olmuştur.
Tavkü ’l-Hamâme ’de aşkın diğer
karakterleri kadınlar,[16]
cariyeler [17]
ve genç kızlardır.99 Bir yazarın oğluna yüksek mevki sahibi bir
kadın âşık olmuştur. Kadın genci yoldan geçerken evinin bir yerinden görür.
Daha sonra ilişkileri mektuplaşarak başlar. Öykünün devamı anlatılmaz.
Mektuplaşmanın hileli yollarından, düşünen akılları dehşete düşürecek pek çok
olaylardan bahsetmeyeceğini ifade eden İbn Hazm, aslında söylenenin ardındaki
gizleri işaret eder. Bu anlam söylenende değil, söylenmeyende açığa çıkar. Bu
anlatıda ucu açık bırakılan metin, okurun dünyasındaki anlama gönderme
yapmıştır.
Bir diğer öyküde genç bir kızın
aşkı anlatılır. Genç kız, bir devlet büyüğünün oğluna âşık olmuştur. Uzun süre
bir sır olarak sakladığı aşkını, birlikte geçirdikleri bir vakitte açığa vurur.
Kız ayağa kalkıp ayrılmak üzereyken dayanamaz ve eğilip oğlanı öper. Burada
açık bir söz değil bir davranış aşkı ilan eder. Bu anlatımda dikkat çeken diğer
bir mevzu, kızın davranışının haram sınırları içinde olup olmadığına hiç
değinilmemiş olmasıdır. Yani İbn Hazm, zâhirî görüşünü burada ifade etmez.
Hatta bu anlatımı bir şiir dizesiyle kızı tasvir ederek destekler: Dengeli
sevgi girişimlerinde, bahçede biten bükülgen nergis dallarına benziyor sanki.
Kulağındaki küpeler, sanki aşığının kalbine takılı; çünkü bu küpelerin çın çın
hafif sallanışı aşığın kalbinde büyük sarsıntılara ve şaşkınlığa yol açıyor.
Yürüyüşü güvercin yürüyüşüne
benziyor ne ayıplanacak sert bir tavrı ne de can sıkıcı yumuşaklığı var.[18]
Tavkü’l-Hamâme ’de en önemli
anlatım yöntemi şiirdir. Metin içinde düz yazının arasına İbn Hazm şiirlerini
yerleştirmiştir. Bu şiirlerin ortak teması sevgiliye hitap, aşkı iyi ve kötü
yönleriyle değerlendirmedir.
Tavkü’l-Hamâmede özellikle
dikkat çeken konu İbn Hazm’ın eşcinsel aşkla ilgili görüşüdür. Aşkın ruhsal bir
beğeni olması, onun bütün insanî ilişkilerde ortaya çıkabilecek bir gerçek
olduğunu gösterir. İnsanî bir olgu olarak ortaya çıkan ruhsal beğeni aşkın
sadece karşı cinsler arasında değil, bazen hem cinsler arasında da
yaşanabileceğini kabul eder.
“Sır Saklama” başlığında Abbasi
halifesi er-Raşid’in oğlu Hasan b. Hani’nin Kurtuba Halifesi II. Hakem’in oğlu
olan Muhammed b. Harun’a duyduğu aşk gibi birçok örnekte yer verilen eşcinsel
aşklar, bazı insanların normali gibi anlatılmıştır. Ancak beğeniden,
hayranlıktan, tutkudan öteye geçmeyen bu aşk olayı, şu cümlelerle ifade
edilmiştir: “Hasan Muhammed’i uzun uzun seyre dayanamadığını söylüyordu.”
İbn Hazm, bir kelâmcı olarak
normları aşabilen bu derece güçlü bir olguya şu çözümü getirmiştir: Aşk ancak
duygusal olarak var olur, belli sınırları aşması hali, yani bir haram ilişki
olması durumunda yasaklanır, hatta cezalandırılır. Bu noktaya “Günahın Çirkinliği” bahsinde
şu ifadelerle değinilmiştir:
Şehevi arzu en üst düzeye çıkar. Çirkinlikler hafif kalır, dinsel
duygular zayıflar, insan amacına ulaşmak için, çok berbat, çok kötü iğrenç
yollara başvurur.
İbn El-Ce- zerî diye bilinen, Ubeydullah ibn
Yahya el-Ezdî’nin durumu gibi tıpkı. Çünkü, sevdiği genci elde etme uğruna,
bilerek ve isteyerek ailesini yüzüstü bıraktı, evini ihmal etti; karısına,
kızına taş attırdı, saldırttı; haremini hiçe saydı, çoluk çocuğunun şerefini
beş paralık etti. Benzeri sapıklıktan Allah’a sığınırız.[19]
Her ne kadar İbn Hazm, bu
pasajda İbn Cezirî’nin doğrudan zina ettiğini belirtmemiş olsa da ifadeler
çirkin kabul edilen bir olaya işaret etmektedir. Sonuçta bu tür bir eşcinsel
meyil sapıklık kelimesi ile tarif edilir. Bu sapıklık teolojik dil içinde men
edilmiştir. “Günahın Çirkinliği”, “Günahı Hafife Alma”, “İffet” bahislerinde
yaşanan haram ilişkiler hakkındaki naslara yer verilmiştir. Bu bahislerde bir
fıkıhçı olan İbn Hazm’ı görüyoruz. Bir hadiste zina eden evli bir kadına Hz.
Peygamber’in recm cezası uygulattığı anlatılır. Zina iftirasının cezasına da
yer verilen bu kısımdan sonra eşcinsel ilişkinin hükmünün teolojik dil
içindeki hükmüne geçilir.[20]
“Lût kavminin işlediği
eşcinsellik konusuna gelince, bu çok kötü, çok korkunç ve çok çirkin bir
iştir.” Malikî mezhebine göre hem fail hem meful ister evli olsun ister bekâr
olsun recm edilir. Recm cezasının ötesinde Hz. Ebû Bekir radiya'llâhü anh’in eşcinsel bir adamı
yaktırdığı da anlatılır. Sonuç olarak, eserdeki en son başlık olan “İffet”
bahsinde günaha düşmeden de aşkın yaşandığı örneklere yer verilmiştir.
Tavkü’l-Hamâme ’de aşk ve
sevginin anlatı boyutunda, yaşanan aşk durumları ve ilişkileri mitoloji,
yaşantı ve şiirler içinde ortaya çıkmaktadır. Metinde bu anlatılar bazen genç
âşıkların şaşkınlıkları, bir erkeğin aşkından intihar girişimi, bir erkeğin hem
cinsine karşı engel olamadığı aşırı hayranlığı gibi örneklerle bir dram, bazen
de sevgilinin ölümü, bir ömür kavuşamama, sosyal bir felaket örnekleriyle bir
trajedi olarak vardır.
Eserin sonunda İbn Hazm, on
sayfa uzunluğunda bir şiirle eserini bitirmiştir. Allah’a itaat, cennet ve
cehennem olgusu, dünyevî arzuların geçiciliğine vurgu yaptığı bu şiirde okura
duygusal bir iç hesaplaşma yaşatmaktadır.
Tavkü’l-Hamâme
’de,
şiir, mitoloji, efsane gibi edebi türlerle birlikte teoloji/meta- fizik,
felsefe gibi disiplinleri içeren anlatımlar bir arada yer almıştır. Birbirinden
çok farklı anlatımların yer aldığı diller içindeki aşkın gerçekliğinde ne tür
hakikatler açığa çıkmıştır?
[1] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
84 (tr.84).
[2] Mehmet Özdemir, Endülüs
Müslümanları Kültür ve Medeniyet, (Ankara: TDV, 2017), 63.
[3] Mehmet Özdemir, “Endülüs”
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.11 (İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 1995), 225.
[4] Şahabettin Ergüven,
“Ana Hatlarıyla XI. Yüz Yıl Endülüs’te Sosyal Hayat” İstem, sy. 14,
(2009), 148.
[5] Mehmet Özdemir, “Endülüs”,
225.
[6] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
89 (tr.85).
[7] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
151 (tr. 137).
[8] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
263 (tr. 258).
[9] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
154 (tr.141).
[10] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
224 (tr. 213).
[11] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
204 (tr.251).
[12] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
274 (tr.270).
[13] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
214 (tr. 201).
[14] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
265 (tr.,261).
[15] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
155 (tr.143).
[16] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
121 (tr.,112).
[17] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
208 (tr.196).
99 İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme, 181 (tr.167).
[18] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
182 (tr.168).
[19] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
293 (tr. 292).
[20] İbn Hazm, Tavkü’l-Hamâme,
293 (tr. 292).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder