Print Friendly and PDF

Kenzü’l Havâs Kitabındaki Dua Ve Büyü Motifleri

Bunlarada Bakarsınız

 


Seyyid Süleyman El-Hüseynî’nin Kenzü’l Havâs Kitabındaki Dua Ve Büyü Motifleri

Hazırlayan: Azize UYGUN



Büyü, tarihin bilinen bütün dönemlerinde her yerde ve her toplum düzeninde görülen, toplumsal ve kültürel bir olgu olmuştur. Ancak büyünün dua ile sık sık aynı yönde kullanılması ve pagan dinsel törenleriyle büyüsel törenler arasında fark olmayışı gibi nedenlerle dua ve büyü arasındaki sınırlar hep birbirine karışmış, bulanık kalmıştır.

Tarih öncesi dönemin ilk mağara resimlerinde görülen av ve verimlilik büyüsel ifadeleri Eski Mezopotamya’da, Babil’de yazının keşfiyle birlikte formüllere dökülmeye başlandığı görülüyor. Yazıdan sonra sayıların bulunmasıyla formüller sayılarla da güçlendiriliyor. Yakılan tütsülerle/kokularla da tanrılar isteklere göre yönlendirilmeye, hatta istekleri yerine getirmeye zorlanmaya çalışılıyor.

Günümüzde ise bu formüllerin benzerleri, havâs ilmiyle uğraşan kimselerin yazdığı, geliştirdiği, çoğu kez birbirinden alıntılanmış veya birbirinin benzeri olan büyü kitapları diyebileceğimiz ve dünyanın hemen her yerinde bulunan kitaplarda yer almakta ve insanların ihtiyaçlarını gidermek amacına hizmet etmektedir. Ülkemizde özellikle Arap alfabesini bilmeyen ve bundan dolayı Kur’an’a saygı duyan insanlar tarafından formüllerde okunma şartı olarak yer verilen duanın/metnin, ayetin, esmanın veya dini kelime ve cümlelerin yer alması kitaplardaki büyü formüllerinin gözardı edilmesine ve Kur’an’a gösterilen hürmetin benzerinin bu kitaplara da gösterilmesine sebep olmakta hatta bazıları tarafından bu kitaplara abdestsiz dokunulmayacağına inanılmaktadır.

İçerisinde açık bir şekilde büyü formülleri olduğu görülen bu kitapların özellikle “havâs ve gizli ilimler” kitapları altında sunularak, halk arasında rağbet görmesi ve bu kitapların çoğu insanlar tarafından normal dua kitapları olarak görülmesi, hatta bazıları tarafından günlük olarak okunması ve bu alanda bilimsel çalışmaların bulunmaması gibi sebepler bizi bu tür bir çalışmayı yapmaya zorlamıştır. Fakat havâs alanında yazılmış yüzlerce kitabın varlığı dikkate alındığı zaman, tez konumuzun sınırlandırılmasını gereği ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı özellikle günümüzde bu alana ilgi duyanların arasında yaygın olarak kullanılan Seyyid Süleyman el-Hüseynî’nin Kenzü’l-Havâs ve Keyfıyet-ı Celb ve Teshir isimli kitabını araştırmayı uygun bulduk. Kenzü’l-Havâs çoğu büyü formüllerine açık örnek teşkil etmekte, neredeyse tamamı büyü formüllerinden oluşan, dini unsurların ve büyüsel unsurların içiçe girdiği örnekler çalışmalarımızı kolaylaştırmaktadır.

1.               Kitabın Müellifi Seyyid Süleyman el-Hüseynî

 “Kenzü’l-Havâs ve Keyfıyet-i Celb ve Teshir” kitabının yazarı ve tam adı Seyyid Süleyman el-Hüseynî olan, el-Hüseynî’nin tam olarak hangi tarihlerde yaşadığına dair kesin bir bilgiye rastlamak zor olmasına rağmen, Kenzü’l-Havâs’ın “Giriş” kısmında el-Hüseynî bilgi verirken ondokuzuncu yüzyıldan önceki yüzyıllarda ruhun bekası ve süflî âlemde etkisi kabul edilmiş fakat ondokuzuncu yüzyıla gelindiği zaman bu inanış reddedilmiştir. Neyseki bu dönemden sonraki dönemde Kenzü’l-Havâs’la birlikte ruhlarla haberleşildiği bir zamana ulaşılmıştır” şeklinde söz ederek kendisinin yirminci yüzyıllar içerisinde yaşadığının ipucunu vermektedir.

Ayrıca Osmanlı Astroloji Literatürü Tarihi ve Osmanlı Astronomi Literatürü Zeyli1 isimli kitapta el-Hüseynî’nin isminin karşısına 1341/1923 tarihinde sağ olduğuna dair bir not düşülmüş ve bunun dışında bir bilgiye yer verilmemiştir. Üstelik el- Hüseynî’ye atfedilen ve bizim ulaşabildiğimiz Kenzü’l-Havâs’la birlikte toplam 16 kitabın da 1915 ve 1928 tarihli basımlara sahip oldukları görülmektedir. Bu da el- Hüseynî’nin muhtemelen ondokuzuncu yüzyılın ortaları ile yirminci yüzyılın ikinci çeyreği arasında yaşadığını göstermektedir.

2.               Kenz’ül-Havâs

Tam ismi “Kenzü’l-Havâs ve Keyfıyet-i Celb ve Teshir” olan (Gizli İlimler Hazinesi, Kalplerin Keşfi ve Celbi) olarak da çevrilen kitabın meşhur isimleri Kenzü’l- Havâs[1] [2] ve “Gizli İlimler Hazinesi” olarak bilinmektedir. Günümüzde yaygın olarak okunan nüshaları ise çevirileridir ve bilinen iki adet çevirisi bulunmaktadır. Kenzü’l- Havâs, Gizli İlimler Hazinesi isminde Nebil Fazıl Alsan tarafından tercümesi yapılan, İstanbul’da Sağlam Yayınevi tarafından, basım tarihi verilmese de son dönemlerde basıldığı belli olan bir tercüme ile; Mustafa Varlı tarafından sadeleştirilmesi yapılan ve Havâsu’l-Kur’an ve Kenzü’l-Havâs isimli İstanbul, Esma Yayınları ve Demir Yayınevi tarafından basılmış bir tercümesi daha bulunmaktadır.

Kitabımızın ismini oluşturan kelimelerden  “Kenz” kelimesi, bir kaptan toplanılan ve aynı zamanda gömülmüş mal (hazine) için kullanılmıştır. Çoğulu ise jj^ “künûz” kelimesidir.[3] Osmanlıca’da da aynı şekilde yer altında saklı değerli eşyalara kenz denilmiştir.[4] o’lj* “Havâs” ise Türkçede “nitelikler, özellikler ve kendilerini halktan ayrı ve üstün sayan, kendilerinde bir çeşit ayrıcalık gören (kimseler), avâm karşıtı;[5] Osmanlıca’da ise hâss ve hâssanın çoğulu olup hassalar, keyfiyetler, muhterem, saygın olanlar gibi anlamlara gelmektedir. Ayrıca bazı manevi tesirler için okunan dualar anlamına gelmekte ve Ehl’i-Havâs, büyücüler olarak anlamlandırılmaktadır.[6] Kenzü’l-Havâs’ta Ehl’i-Havâs şeklinde ifadeler çokça kullanılmıştır.[7] Havâs uygulamalarının bir ilme dönüşmesi ve büyünün İslâm toplumlarında pratiğe dökülmesi sonucu ortaya çıkan uygulamaları ifade etmek amacıyla da İlm-i Havâs kullanılmıştır.

Havâs ilminin konusunu ruhlar, melekler, cinler âlemindeki gizlilikler, sırlar ve sihirler bunların yanında adların, kutsal sözlerin, harflerin, sayıların, burçların, yıldızların, maddelerin, bitkilerin ve hayvanların canlı ve cansız nesneler üzerindeki etkisini bulma ve hastalıkları iyileştirme için okunan dualar oluşturmuştur.[8]

Eserin yazma bir nüshasının bulunmamasından dolayı çalışmamızda en eski basım tarihine sahip olan “Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Kenzü’l-Havâs ve Keyfıyet-i Celb ve Teshir, Cemiyet Kütübhanesi, İstanbul 1332” künyeli, dili Osmanlıca olan 4 ciltlik eseri kullanmayı esas aldık.

El-Hüseynî kitabını, ayetlerden ve Esmâü’l-Hüsnâ’ların havâslarından faydalanarak duygusal istekleri gerçekleştirme, bir kimsenin sevgisini kazanma, insanları aydınlatma, ruh ve cinleri çağırma ve onlarla konuşma, dünya idaresi, ticareti çoğaltma, menfaat, hastalıkları iyileştirme, hisleri iptal etme, gizli sırları aşikar etme gibi amaçlarla yazdığını ifade etmektedir.[9]

Kenzü’l-Havâs’ın I. cildinde besmelenin havâssı, Allah’ın esmalarının havâssı, vefkler, salat ve selamın ve bazı ayetlerin havâssına ism-i azam, sûre ve duaların havâslarına ve gezegenlerin, burçların vakitleri ve menzillerine yer verilmektedir. Ayrıca kitabın başında zaman dilimleri ve sırlarından bahsedilmektedir. İçlerinden kısa bir bilgi verilen gezegenler, burçlar ve zamanlar hariç diğer konular hakkında sadece örneklere yer verilmiş ve açıklamalara yer verilmemiştir. Kitap Allah’a ve Peygambere övgülerde bulunarak başlamaktadır.[10]

I.      cilt ise birtakım sûre ve ayetlerin havâssına ve ihtiyaca yönelik örneklere ayrılmıştır.

II.       ciltte bazı sûrelerin azimetleri, riyâzetleri, hizbleri, günlerin virdleri, Esmâü'l-Hüsnâ’ların duasına yer verilmiş ve esmaları okumanın şartları ve ebced çeşitleri ile ilgili kısa bir bilgi verilmiştir.

III.    cildin ise neredeyse tamamı pratiklere ve çeşitli havâslara ayrılmıştır. Son yirmi sayfada ise “Çeşitli Bilgiler” adı altında kulak çınlaması, seğirmeler/ihtilacnameler, galip ve mağlupluğun, hastalığın bilinmesi usûllerine, kıyafetnemeye, burçlar ve yıldızlar hakkında kısa açıklamalara yer verilmiştir.

El-Hüseynî kitapta çok fazla açıklamalara yer vermeden kitabın sadece ilk sayfalarında yer alan uğurlu ve uğursuz günlerle ilgili bilgilerin yanında ebcedle ilgili yaklaşık iki sayfalık bir bilgi ve kitabın sonunda çeşitli bilgiler kısmında yer alan kulak çınlaması, bir yerin seğrimesi (ihtilacname), yıldızlar ve burçlar hakkında kısa açıklamalar ve kıyafetname hakkında verilen çok kısa bilgiler ve bir de bazı örneklerde tembih adı altında yapmış olduğu ve tekrar niteliğinde olan, formülü haketmeyene yapmanın günah olduğunu söylediği birkaç uyarı ve her cildin başında yer alan kısa mukaddimelerin dışında her hangi bir açıklama ve bilgi verilmemekte ve kitabın geri kalan kısmı tamamen el-Hüseynî’nin ihtiyaçlara cevap vereceğini umduğu örneklerden oluşturulmaktadır.

Kenzü’l-Havâs’ın bir tercümesinde kitabın evliya, büyük şeyh ve din bilginleri tarafından birçok defa tecrübe edilmiş havâsların bir araya toplanmasından meydana geldiğinden bahsedilmektedir.[11]

Kenzü’l-Havâs kitabı için her ne kadar Şemsü’l-Maârif adlı kitabın tercümesidir,[12] ifadesi kullanılsa da, kitap el-Hüseynî’nin kendisinin de dile getirdiği gibi birçok havâs kitabından toplanmıştır. Genellikle büyücülerin kendi tecrübelerini paylaştıkları el yazması büyü kitaplarından da yararlandığı şüphesizdir. Kenzü’l-Havâs ve daha birçok Havâs kitabının yazarı olarak görülen Seyyid Süleyman el Hüseynî’nin kendisine ait bir kitabı olmadığı, sadece eski uygulamaları ve bilgileri bir araya toplayıp, kitap hâline getirerek kendi adı ile yayınladığı görülmektedir. Kenzü’l- Havâs’ın farklı yıllardaki basımları birbiriyle kıyaslandığı zaman kitaplarda yazım hatalarının olduğu da görülmektedir.

Müellifin yararlandığını ifade ettiği bazı kitap ve isimler ise şöyledir: Ebu Abdullah El Kâfi,[13] Şeyh Zeyneddin Kâfi,[14] Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf el Sunûsi’nin kitapları “Mücerrebât-ı Sunûsi”[15] ve “Havâsı Celile”, Şeyh Sunûsi’nin kitabı “Havâs-ı Şetta”,[16] Şeyh Mehmet el Sunûsi’nin “Mücerrebat’ı”,[17] Şeyh Ahmed ed- Deyrebi’nin “Feth-ül Melik-ül Mecîd’i”,[18] İbn-i Seb’in kitabı “Kenzül Mukarrabin”,[19] İmam Ahmed el Beveni veya Bûni’nin “Şemsül Maârifil Kübra” kitabı,[20] İmam Dirbi,[21] Şeyh Seyyid Hasan el Şazeli[22], Şeyh Abdullah bin Hüseyin bin Mansur, Şeyh Biyumi’nin “Hizbi Şerifi”, Ebu Abdullah et Tarayfi,[23] İmam Gazzali’nin “İhyâ'u

Ulûm'id-Din”[24] ve Fütûhu’l-Kur’an” kitapları,[25] Ebul Kasım el-Kuşeyrî‘nin "Adabü'l- Fı-kıh’ı",[26] Süleyman bin Mekâtil,[27] Abdullah bin Selâm,[28] İmam Cafer-i Sadık’ın ceddi olduğu söylenilen Ali İbni Ebi Talib,[29] Şeyh Abdullah İbni Ebi Zeyd el Kırvani,[30] İmam Yafi, Hasan Basri,[31] Ebi Abbas el Hârisi,[32] Zünnûn-i Mısri[33] Şeyh Feridüddini Velî[34] Erzurumlu İbrahim Hakkı “(Seğrime) İhtilacnâmesi”[35] kitapta yer alan ve Hüseynî’nin faydalandığını söylediği isimler ve kitapları arasındadır. El-Hüseynî yararlandığını söylediği isimlerin bazılarının kitaplarının isimlerine yer vermemiştir.

3.     El-Hüseynî’ye İsnad Edilen Kitaplar

Seyyid Süleyman el-Hüseynî’ye atfedilen ve ulaşabildiğimiz 16 adet eseri bulunmaktadır. Bu kitaplardan üzerinde çalıştığımız “Kenzü’l-Havâs ve Keyfıyet-i Celb ve Teshir” isimli kitabın basımı 1332/1916 olup bu kitap bizim tezimizde kullandığımız ve ulaşabildiğimiz en eski nüshasıdır. Aynı eserin 1340/1924 yılında da basımları yapılmıştır. Kitabı neşreden, İstanbul Cemiyet Kütüphanesi’dir ve bu basımlarının dışında 1928’den sonra bu basımlardan yapılmış üç kaçak basımının da var olduğundan bahsedilmektedir. Kitap dört ciltten oluşmakta olup 1. Cilt 231 sayfa, 2. cilt 237, 3. cilt 238 ve 4. cilt 240 sayfa ve toplamda 946 sayfadan ibarettir. 1. cildin İstanbul Tevsi-i Tıbaat Matbaası ve İstanbul Necm-i İstikbal Matbaası ve İstanbul Kader Matbaası’nda basımları bulunmasına rağmen, kalan diğer üç cilt İstanbul Necm-i İstikbal Matbaası’nda basılmıştır.

El-Hüseynî, Kenzü'l-Havâs’ı yazarken, Arapça yazılmış olan İmam Ahmed bin Ali El-Bûni'nin (Öl. 622/1225), "Şemsü'l-Maârifü'l-Kübrâ"[36] isimli kitabından alıntılar yaptığını söylemektedir. O kadar fazla alıntı yapmıştır ki bunlar insanlara Kenzü’l- Havâs’ın, Şemsü’l-Maârifin sadeleştirilmiş kopyası olduğunu akla getirmektedir. Her iki kitabın da tercümesi yapılarak el altından satıldığı ve baskılarının son derece kalitesiz ve çoğunun da fotokopi yoluyla çoğaltıldığı ve korsan yollarla dağıtıldığı halde, halen bu kitapların "yok" satıldığı söylenmektedir. Türkiye’de yazılan bu tür kitaplar birbirinin kopyası olmasının yanısıra ilk kaynak olarak gösterilen Ahmed bin Ali el-Bûni’nin Şemsül Maârif adlı kitabında, Kenzü’l-Havâs’tan farklı olarak bir de remil bölümü bulunmaktadır.

Kopya edilen kısımların bazı yerlerinde kopyalama sırasında Kenzü’l-Havâs yazarından kaynaklanmış olabilecek hataların yapıldığı da göze çarpmaktadır.[37]

Kenzü’l-Havâs’tan önce 1331/1915 tarihli olan “Türkçe Tavâli-i Mülük” isimli kitap, İstanbul Hürriyet Matbaası’nda basılmış olup 32 sayfadan ibarettir. Bu eser ulaşabildiğimiz kitaplar arasında el-Hüseynî’ye atfedilen en eski basıma sahip olan kitaptır.

Diğer bir kitap ise Kenzü’l-Havâs’la aynı yıllarda basılmış olan “Yadigârı Hüseynî (Pek Kolay Keşfi Ahval)”dir. Kitap, Saday-ı Millet Matbaası’nda 1332/1916 yılında basılmıştır.[38] Bir yıl sonrasına ait olan benzer isimdeki “Vasiyetname-i Hüseynî” isimli kitap ise Çavuşoğlu Matbaası’nda 1333/1917 yılında basılmış olup Yadigârı Hüseynî’den farklıdır. Kitabın iç kapağında “Tali’i Sâl, Kenzü’l-Havâs, Yadigârı Hüseynî’nin sahibi, cifr ve remil mütehassısı Seyyid Süleyman el-Hüseynî” yazmaktadır. Kitabı özellikle gençler için yazdığına dair ilk sayfada not düşmüştür.[39]

“Tali’i Sâl Tebşiri istikbal” isimli kitap Çavuşoğlu Matbaası’nda, İstanbul 1333/1917’de basılmıştır. Aynı kitabın 1338/1922 tarihli basımı da bulunmakta ve 16 sayfadan ibaret olduğu söylenmektedir.[40] Ayrıca Takvimi Hüseynî isimli başka bir kitabının son sayfasında yazar ve yazarın eserlerinin tanıtıldığı kısımda Tali’i Sâl Tebşiri İstikbal isimli kitaptan bahsedilmektedir. Tali’i Sâl’ın basım tarihi ise 1333 olarak geçmektedir. Bu durumda elimizde 1332 baskılı Takvimi Hüseynî olmasından dolayı Tali’i Sâl Tebşiri İstikbal adlı kitabının 1332 veya öncesine ait bir basımının olduğu da anlaşılmaktadır.[41]

1333/1917 tarihli diğer kitapları ise “Kolay Remiller” isimli kitabıdır. Çavuşoğlu Matbaası’nda ve İstanbul’da basılmıştır. “Tesbih Falı” isimli kitabının yanında, çevirisini yapmış olduğu “Falnâme-i Caferi” isimli kitapların İstanbul Kader Matbaası basımları da yer almaktadır.[42] [43]

El-Hüseynî’nin 1333 yılı basımlı eserlerinden sonra basılan ilk eserinin 1339 tarihli olup arada beş yıl olduğu görülmektedir. “Yıldızname-i Hüseynî” ve “Kenzü ’l- Menam” isimli kitaplar İstanbul’da 1339-1341/1923-1925 tarihleri arasında ve Necm-i İstikbal Matbaası tarafından basılmıştır. “Kenzü’l-Menam” rüya ve rüya tabirleri 42 üzerine yazılmış olup bir ciltte beş kitap toplanmıştır ve 1048 sayfadan oluşmaktadır.

Diğer bir kitap ise “Benden Sor” isimli olup, Matbaa-i Ahmed Kâmil’de, İstanbul’da basılmıştır. Bir diğeri de “Tefeü’lname-i Hüseynî”dir ve İstanbul’da ve Kütüphane-i Sudi tarafından basılmıştır. Kitap 112 sayfadan oluşmakta ve tefe’ül usûllerine yer vermektedir.[44]

“Ramazanı Şerife Mahsus Takvimi Hüseynî” isimli kitap hakkında ki İstanbul 1311/1913’de Resimli Kitap Matbaası’nda basıldığına dair bilgiye rağmen elimizde 1331 tarihli nüshası bulunmaktadır.

Kitabın başında ve sonlarında farklı kitap tanıtımlarına ve diş hekimi, lokantalar, mağazalar, dükkânlar, hamam, fabrika tanıtım reklamlarına yer verilmektedir. Kitapta 22 Temmuz 1329 yılının Ramazan’ı için, Ramazan Ayı’nın her gününe özel günlük tâli, günlük bir hadis ve günlük bir yemek listesi bulunmaktadır.[45]

“Nuru’l-Beyan, Kuran-ı Kerim Tercümesi ve Tefsiri” isimli ve tamamlanmamış olduğu anlaşılan, Amidi Matbaası basımlı ve İstanbul 1340-1342/1924 tarihli kitap ise 176 sayfa olup, arka kapağında haftada iki cüz olarak çıktığı ifade edilmektedir. Kitapta zamanın Diyanet İşleri Başkanı’nın bu tefsir kitabının kısa ismi olan Nuru’l-Beyan’ı eleştiren “Beyan-ı Hakikat” isimli makalesine 5 sayfalık bir cevap da yer almaktadır. Verilen cevaptan anlaşıldığına göre bazı kimseler söz konusu kitabın tercüme olmadığı konusunda itirazda bulunmuşlar ve bunlara el-Hüseynî cevap olarak Kur’an’ın tercümesinin yapılamayacağı, yapılanın da ancak tercüme-i tefsir olabileceğini söylemiş ve yöneltilen eleştirileri cevaplamaya çalışmıştır.[46]

Necm-i İstikbal Matbaası’nda İstanbul 1341/1925’te basılmış olan “Mirat-ı Tali’ isimli kitapsa el-Hüseynî’ye atfedilen başka bir kitaptır.[47] [48]

“Kenzü’l-Esrar fi’l-Havâs-ı ve’l-Ezkâr” isimli kitap Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1344/1928 yılında basılmıştır. El-Hüseynî bu kitabında Kenzü’l-Havâs kitabında yer almayan pek çok muhtevaya yer verdiğini söylemektedir. Konular açısından da Kenzü’l-Havâs’a benzemekle birlikte 143 sayfalık hacme sahip bir 47

kitaptır.

El-Hüseynî kitaplarını dönemin dili olan Osmanlıca’yla yazmıştır. Kenzü’l- Havâs’ın bazı kısımlarını yazarken kullandığı alıntılarda hatalar olmaması açısından bu eserlerin orijinal dili olan Arapça’dan kendisinin tercüme ettiğini belirtilerek[49] kendisinin Arapça bildiğini de ifade etmiş olmaktadır.

4.     Benzeri Bazı Çalışmalar

Bu işle uğraşanlar tarafından büyü üzerine çeşitli eserler yazılmış ve sonraki dönem araştırmacıları tarafından kendinden önceki yazılanların ve uygulamaların üzerlerine kendi tecrübeleri eklenmiştir.[50] Bu tür kitaplarda büyü ile pek çok şeyin yapılabileceği kaydedilmektedir.

El-Hüseynî’nin kitaplarının dışında havâs ve büyü konusunda Osmanlıca, Farsça, Arapça, Türkçe ve başka dillerde yazılmış yüzlerce kitap ve bu kitapların içerisinde yüzlerce konu bulunmaktadır. Havâs kitapları olarak geçen bu tür kitaplar Türkçe havâs kitapları, Osmanlıca havâs kitapları elyazması ve matbu olanlar Osmanlıca tıp ve şifalı bitkiler kitapları, Arapça havâs kitapları elyazması ve matbu olanlar Arapça tıp ve şifalı bitki kitapları Farsça havâs kitapları şeklinde yazılmıştır. Eserlerin hepsine değinmenin mümkün olmamasından dolayı çalışmamızın bu kısmında ülkemizde ve alanında meşhur olan kitapların bazısına yer vermek daha uygun olacaktır.

Dili Arapça veya Osmanlıca olup çevirisi yapılmış olan birkaç havâs kitabı şu şekildedir. Gizli ilimler kitapları arasında yakın dönemde yazılan ve herkesin elinde dolaşan en meşhur büyücülük kitabı olan “Şemsü’l-Maârifi’l-Kübra” isimli kitabın İslâmî geleneklerde, yazılmış birçok kitaba kaynaklık ettiği görülmektedir. Onüçüncü yüzyılda İmam Ahmed el Beveni, yani el-Bûni’nin yazmış olduğu Şemsü’l-Maârif adlı eser içerisinde kabalisttik harf ve sayı mistisizmini barındıran ve sık sık kehanet amacıyla kullanılan eserlerin en ünlüsüdür. Eserin orijinal dili Arapça olmakla birlikte Türkçe çevirileri de yapılmıştır.[51]

Kur’an’ın ve hadislerin büyüsel işler için yapmış olduğu açıklamalara rağmen kendisine bunları konu edinmiş birçok eseri görmek mümkündür. Bunlar arasında onbeşinci yüzyılın ikinci yarısında yazılmış olan Uzun Firdevsi olarak bilinen Firdevsi’nin yazmış olduğu “Davetname” isimli kitabı da yer almaktadır. Kitap sekiz bölümden oluşmakla birlikte kitapta cin çağırma, fal bakma usûlleri, bazı tılsımlar, burçlar ve gezegenlerin özellikleri verilmektedir.[52] Kitap Şemsü’l-Maârif isimli kitaptan alıntılar da içermekte ve çevirileri bulunmaktadır.

İmâm-ı Yafiî'nin "Kur'ân-ı Kerîm'in Havâs ve Esrârı" adıyla çevrilmiş olan "Ed- Durru'n-Nazım Fi Havâssu'l-Kur'âni'l-Âzîm" adlı kitabı da bu alanın en meşhurları arasındadır. Burada verdiğimiz kitapların hemen hepsinde benzer hatta bazen aynı konulardan bahsedilmektedir.

On üçüncü yüzyılda Ebubekir el-Cevberî’nin (Ö. 1232) “Kitab el-MuhtarfîKeşf el-Esrâr ve Hatk el-Estar (Gizleri Açan Kitap)” olarak tercüme edilen kitabında gözbağcılığa, simyaya yer verilmiştir.[53]

Muhammed ibn el-Hâcc el-Tilmisâni (Ö. 1336) tarafından yazılmış olan “Şumûs el-Envâr ve Kunûz el-Esrar”[54] [55] isimli kitapta ise azimetler, efsunlar, define bulma, kilitleri açma vb. gibi konulara yer verilmiştir.

Bunların dışında yaygın olarak kullanılan ve sıkça ismi duyulan havâs kitabı Ebu Abdullah Muhyiddin Muhammed b. Ali İbnü’l-Arabi’ye ait olan “Tefe’ülname”dir.54

On dördücü yüzyılda yaşamış büyük bir İslâm âlimi olarak bilinen İmam-ı Şibli tarafından yazılan “Cinlerin Esrarı”[56] isimli kitap ise Arap-İslâm mitolojilerinin aralarına sahih ve mevzu hadislerin sıkıştırılmasıyla oluşturulmuş bir kitap olarak karşımızda çıkmaktadır.

Dili Türkçe olan kitaplar arasında ise Mustafa İloğlu'nun derlediği "Gizli ilimler" isimli kitap yer almakta ve kitap, beş kitaptan oluşmakta, “Kenzü’l-Ulumü’l- Mahfi” olarak da bilinmekle birlikte, kitabın meşhur olan ismi Gizli İlimler’dir. Hacim olarak ve içerik bakımından oldukça kapsamlı olan ve dili Türkçe olan bu kitap diğer havâs kitaplarındaki benzer konulara yer vermiştir.[57]

İsmet Zeki Eyuboğlu’nun “Aşk Duaları Cinler ve Cinciler”51 isminde yayınlanan bir tür etnolojik araştırmaymış gibi duran çalışması da Türkçe olarak yazılmış bir havâs kitabıdır. Bunun dışında Bülent Kısa’nın yazmış olduğu “Havâsın Derinlikleri I,II”[58] [59] isimli kitapları ve Mustafa Yiğit’in, “Dualar ve Tılsımlar” kitabı,[60] [61] [62] Mustafa Ertuğrul’un, “Dua Hazinesi”6 isimli kitaplar da Türkçe yazılmış olan ve günümüzde rağbet edilen kitaplar arasında bulunmaktadır.

Ebu Abdullah Muhyiddin Muhammed b. Ali, İbnü'l-Arabi’nin, “Saatlerin Hazinesi” ve “Ilm-i Cifir Şerhi ve Havâssı” isimli kitabları tercüme edilmiş kitaplar arasındadır.

Osmanlıca yazılmış havâs kitapları arasında ismi bilinen kitaplar el-Hüseynî’nin kitapları yanında Muhammed Gayur, “Ziyaretçinizi Biliniz’”6 Muhammed Rıza İbn Ebubekr’in, havâs ilmi üzerine yazılmış kitabı “Usûlü’l-Havâs”[63] ve astroloji, yıldızlar üzerine yazılmış olan Avanzade Mehmed Süleyman’ın, “Ulum-i Hafiyeden Ayna ile Keşf-i istikbal, Yıldıznâme”si[64] ve Cafer es-Sadık ve yine Seyyid Süleyman el-Hüseynî tarafından Osmanlıca yazılmış Yıldıznâmeler bulunmaktadır.

Feridüddin Attar tarafından farsça kaleme alınan “Esrarname” isimli kitabın ise “Sırlar Kitabı” olarak tercümeleri yapılmıştır.

Daha çok Türkçe ve tercümelerin kullanıldığı havâs kitaplarının yanında Arapça olarak kaleme alınmış ismi duyulmuş havâs kitaplarından bir kaçı ise Ahmed Musa el- Zerkavi’nin “Mefatihü’l-Gayb” adlı Kahire baskılı eseri[65] ve bunun yanında Gazzali’nin Arapça ve Farsça yazılmış “El Evfâk”[66] kitabı ve Abdü’l-Fettâh es-Seyyid el-Tûhi’nin “Zayirçe et-Tûhi’l-Feleki”[67] ve “Kudretu’l-Hallak fi’l-Ilmi’l-Evfak” ve “el- Kehânü sihru fiHudûri ’l-Cân” ve de “KitâbüMürşidi ’l-însâni ile Ru’yeti ’l-Cân” isimli kitapları Arapça olmalarına rağmen meşhur olmamakla birlikte isimlerini duyuran havâs kitapları arasındadır.

Onuncu yüzyıl botanikçilerinden İbn Vahşiyye’nin “Kitâbü's-Sümûm” (Zehirler Kitabı)” isimli kitabı zehirlerle ilgili iki ayrı risalenin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur.[68]

Muhyiddin İbnu’l Arabi tarafından yazılan “el-Kibritü’l-Ahmar” isimli kitap ise vefklere ve tılsımlara yer verilerek her türlü havâs işleriyle ilgili örneklerin verildiği Kenzü’l-Havâs’ın benzeri bir kitaptır.[69]

Bunların dışında Ali Ebu Hayyullahu’l Merzukî’nin “el-Cevâhiru’l-Limâati fi îstihdâri Mülûkü’l-Cinni fil-Vakti ve’s Sâati”, Abdurrahman b. Muhammed b. Ali b. Ahmed el-Bistâmi’nin “el-Cefrü’l-Câmi' Ve’n-Nûru’l-Lâmi’” ve Ahmed bin Ali el Bûni’nin “el-Lü'lü vel-Mercanfi TeshiriMülûki’l-Cân” isimli kitapları bulunmaktadır.

Havâs kitaplarıyla ilgili Manfred Ullman’ın hazırladığı Yusuf Özbek’in ise çevirisini yaptığı İslâm Kültür Tarihinde Maji isimli kitapta daha geniş bir literatür bulunmaktadır.[70] Eserin basım tarihi 1994 olmasına rağmen Yusuf Özbek havâs alanında yapılmış birçok esere ve kısa bilgilerine veya bazılarının da isimlerine yer vermiştir.

Havâs kitaplarının çoğu sanki düzenli bir kitap değil de, çalışma yapmış birisinin not defterine benzemektedirler. Bu notlar halkın elinde el yazısıyla yazılmış ve pdf formatında sanki bir kitapmış gibi dolaşmaktadır.[71] Havâs kitaplarının bir çoğunda asla neyin, nasıl yapıldığını anlatan bir kısım bulunmaz. Sadece eski uygulamalardan oluşan ve mesela Esmâü’l-Hüsnâ gibi konularda bol bol Allah’ı övüp, yüceltme sözleri bulunmaktadır. Teknik bilgiye ise hemen hemen hiç yer verilmemiştir.[72]

Başlangıçta eşyanın hakikatini aramak amacıyla yola çıkan havâs ilmi sonraları düşmanlara karşı başarı elde etme, define bulma, kısmet açma, insanlar arasındaki sevgi ve nefretin yönetimi gibi konuların dâhil edilmesiyle büyüsel bir amaca sapmıştır. Havâs ilmi daha çok Şiiliğe ve Bâtıniliğe eğilimi olan tasavvuf ehli tarafından ilgi görmüş ve sufiler tarafından harflerin sırları, esmâların havâssı gibi konularda kitaplar 72 yazılmıştır.

5.     Batı’daki Büyüsel Çalışmalar

İslâm dünyasında büyü üzerinde bilimsel çalışma inceleme ve araştırmalar pek yapılmamıştır. Mevcut çalışmaların daha çok havas işleriyle uğraşan ve kendilerini havas alimi olarak gören kimseler tarafından hazırlandığı görülmektedir. Batı’da ise yüzyıllardan beri bu konu üzerinde araştırmalar yapılmaktadır.

Onikinci yüzyıldan önce yazılmış Latin yazarlarca ortaya konan eserlerde bilim, büyü ve gizemli uğraşlar arasında keskin bir ayrım olmamakla birlikte bu eserler büyü ve astroloji açısından zengin bir içeriğe sahiptir.[73] [74] [75]

Tabiatın ve tabii nesnelerin büyüsel uygulamalarda kullanılması ve bu özelliklerin onlara yüklenmesi üzerine ilk bilgilerin Helenistik dönemde Mısır’da atıldığı da söylenmektedir. Bu konuda kaleme alındığı bilinen ilk eser Yunan’lı Mendes’li Bolos’a ait olan Fusikai Dunameis isimli kitabıdır. Zamanla büyüsel bilgiler Suriye ve Filistin gibi bölgelere, sonrasında da Sasânî dünyasına ve en sonunda İslâm kültürüne aktarılmıştır. Araplar, okkült havâs üzerine öyle bir literatür geliştirmişlerdir 74 ki, bu literatür Yunan aslını aratmamıştır.

Avrupada kullanılan astral büyünün temeli ise yaklaşık 1250’den 1750’ye kadar Picatrix aracılığıyla ve onun pratikleri sayesinde atılmıştır.[76]

“Picatrix’in” yanında “Zohar” isimli kitaplar Rönesans hümanistlerinin dikkatini en çok çeken kitaplardır. Picatrix’in Endülüslü matematikçi el-Mecritî’nin “Gayet el-Hakîm” isimli eserinin onikinci yüzyılda Latince’ye uyarlanmış hali olduğu söylenmektedir. Daha sonra Picatrix’in başka dillere de çevirisi yapılmıştır. Eser eski çağların büyü ve astrolojisi üzerine kurulmuştur. Eserin bazı bölümleri Harran Sabitlerinden Cabir b. Hayyan’ın “Kitab el-Baht” adlı eserinden, bazı bölümleri de Sabit ibn Kurra’nın “imgeler Üzerine” isimli eserlerinden izler taşımaktadır. Picatrix, Rönesans gizli bilimcileri olan Heinrich Cornelius Agrippa gibi isimlere kaynaklık etmiştir. Kitapta tılsım yapma yöntemleri, yıldız adları, büyü yaparken çağrılması gereken ruhsal güçler, ruhlara ve nesnelere egemen olma gibi bölümler yer almaktadır. Güneşe etki edebilmek için verilen usûlde Picatrix’te safran, bal, tarçın, gibi bitkisel maddeler ve altın, zebercet ve kehribardan yapılmış muskalar tavsiye edilmiştir.[77]

“Gölgeler Kitabı” ise büyücülükle ilgili bilgilerin yer aldığı “teoloji kitaplarına ve sembolizme” dayalı bir kitaptır. Tevrat mistisizminin bir parçası olan Kabala’ya göre, Sefirot adı verilen 10 adet küre bulunmaktadır ve bu küreler aracılığıyla ilahi güç yeryüzüne ulaşmaktadır. Onuncu kürenin Tanrı’nın dişiliğini temsil ettiğini söyleyen ortadaki metin Zohar olarak bilinmektedir.[78] Zohar, Yahudi büyücülüğünün ondördüncü yüzyılda Avrupa’da popüler olan önemli kitapları arasında yer almaktadır. Kitapta baştan sona kadar iblisler, melekler, ruhlar, cehennemler ve şeytanlarla ilgili bilgiler yer almaktadır.[79] Zohar ilk olarak 1558’de Montua’da İbranice olarak basılmış daha sonra 1684’te Latince’ye çevrilmiştir.[80]

Batı’da yazılmış olan benzer türdeki kitaplardan Grimurlar, kendin yap türünde olan büyücülük dersleri veren metinlerdir. Bununla beraber söz konusu kitaplar alt düzey büyüyü içermesine rağmen Ritüel büyü yapmak için de kullanılan kitaplardır. Bu çalışmaların çoğu onaltıncı yüzyıldan onsekizinci yüzyıla kadar uzanan süreçte yazılmışlardır.[81] Ruh çağırmayla ilgili gerekli olan bütün bilgiler büyücü tarafından Grimurlara aktarılmıştır.

En ünlü Grimurlardan bazıları “The Sworn Book of Honourius the Magician”, “The Greater Key of Solomon (Süleyman’ın Büyük Anahtarı) ”, “The Lemegeton (or Little Key) ”, “Calvicle”, “Yüce Honorius’un Grimur’u veya Ruhlar Kitabı”, “Heptameron”," “Almadel”, “Büyücü Rudolp’un Pansofisi”, “Büyücü Abra-Melin’in Kutsal Büyü Kitabı”, “Kara Tavuk ve Kırmızı Ejderha”dır. Bu kitaplara sahipleri tarafından şifreli eklemeler yapılmış ve âvamın formüllere ulaşması önlenmeye çalışılmıştır.[82] Onun en ünlü parçası, “Goetia”, “The Grimoire Verum”, “The Grimoire of Armadel”, “The Secret Grimoire of Turiel”, “The Grand Grimoire” ve “The Sixth and Seventh Book of Moses” kitaplarıdır. Bunların hepsi büyünün gramer örneklerini içeren kitaplardır. Üstelik The Magus olarak derlenen kitaplar “The Book of Ceremonial Magic” veya “The Secret Lore of Magic” de aynı şekilde genellikle Grimur olarak değerlendirilmektedir. Bu kitaplar basit bir şekilde teorileri ve büyü sistemlerinin pratiklerini açıklamayı amaçlamaktadır.[83]

Bunlardan Kral Süleyman majisini içerdiği söylenen Süleyman’ın Anahtarı kitabının sonradan onbeşinci ve onaltıncı yüzyıllarda yazılmış olduğu ve bu kitaba British Museum’da bulunan birkaç el yazmasının kaynaklık ettiği ortaya çıkmıştır.[84] Toplu olarak adı Süleymanın Anahtarı olan bu yazmalar iki bölümden oluşmaktadır. Batı’nın en ünlü büyü kitabı Süleyman’ın Büyük Anahtarıdır. Bu kitabın Süleyman tarafından veya kontrol altındaki cinler tarafından yazıldığına inanılmıştır.[85] Musa’ya ise dört kitaptan oluşan “The Book of Moses” veya “Key of Moses” adlı büyüsel metinler atfedilir.[86]

“Kral Süleyman’ın Mührü” ve “Musa’nın Anahtarı” adı altında çelitli büyü kitaplarının varlığına dair efsaneler yer almıştır. Süleyman’ın sahip olduğu bir yüzüğün olduğuna ve bu yüzüğün tanrı tarafından verildiğine inanılmıştır. Yine bu yüzükle bütün doğayı, insanları ve ruhları kontrol altına aldığına ve hayvanların, kuşların dillerini anladığına, gökyüzüne ve denizin derinliklerine indiğine ve bir halıyla uçtuğuna inanılmıştır.[87]

Diğer bir kitap olan “Legemeton” isimli kitap, Süleyman’ın Kitapları olarak bilinen kitaplar arasında ikinci seriyi oluşturmakta ve beş kitaptan oluşmaktadır, modern büyücüler tarafından rağbet görmüş bir kitaptır.[88] [89] [90] Özellikle de Goetia-Kral Süleyman’ın 88

Küçük Anahtarı, Armadel Kitabı daha fazla ilgi gösterilen kitaplar arasındadır.

Bu serinin birinci kitabı ise Goetia-Kral Süleyman’ın Küçük Anahtarı’dır. Bu kitapta anlaması ve anlaşılması zor ağır büyüsel uygulamalar bulunmakta ve melek, kötü ruh tılsımları ve koruyucu tılsımların işlevleri, özellikleri hakkında bilgiler

vermektedir.

Grimurların içinde yer yer garip hedeflerin sıra dışı imgelerin ve ifadelerin yer alması bu kitapların dikkatleri üzerlerine çekmelerini sağlamıştır. Verilen talimatların uygulanmaları ise oldukça zordur.[91]

Süleymanın Anahtarı’ndan alıntıların yer aldığı “Grimomium Verum” da Süleyman’a atfedilmektedir. Kapağında 1517 yılında Mısırlı Alibek tarafından derlenip Memphis’te basıldığı belirtilse de onsekizinci yüzyılda basıldığı ve çok eski bir metnin kopyası olduğuna inanılmaktadır.

Samiriyelilere göre 'İşaretler Kitabı” bütün büyülerin ortaya çıkış kaynağıdır. Âdem’in cennetten gelirken bu kitabı da yanında getirdiğine inanılmıştır.

Bir diğer büyü kitabı ise “Raziel’in Kitabı”dır. “Tanrının Sırları” anlamına gelmektedir. Bu kitap birçok büyü kitabı gibi Davutoğlu Süleyman’a dayandırılmakta ve kitaptaki bilgiye Nuh’un gemisine binmeden önce Nuh’a teslim edilmiştir.[92]

Diğer kitap ise “Enuş’un Kitabı”dır. Kaynağı Süleyman’a ve Musa’ya dayandırılmaktadır. Enuş’un kitabında büyünün Yahudilere verilmesiyle ilgili olarak Tanrının, Uzza ve Azazel isimli iki meleğini ölümlülerin zayıf yönlerini sınamak

amacıyla gönderdiği söylenmektedir. Uzza Araplarda tanrı (put) ismi iken Azazel, Azrâil olarak geçmektedir. Ölümlü bir kadına âşık olmalarından dolayı ilahi bir cezaya çarptırılmış ve meleklerden biri göklerden baş aşağı sallandırılırken, Kara Dağlar 92

denilen yerde zincire vurulmuştur.

“Hermes’in* Kitabı” ise Mısır Tanrısı Thoth’un çalışmalarını anlatmaktadır. Bazıları tarafından ilahi kaynaklı olduğu düşünülen Yahudi büyücüleri çoğu kez bu 93

kitaptan yararlanmışlardır.

Diğer bir kitap olan “The Arbatel of Magic” kitabı, özellikle hermetic etkinin yeniden canlanmasında etkili olmuştur. Arabatel ismi muhtemelen Gnostik kaynaklardan türemiştir.[93] [94] [95]

“KutsalBüyü Kitabı”nı, (The Book of SacredMagic of Abramalin in the Mage), 1458’lerde Hıristiyan bir kişinin yazdığı düşünülmektedir. Bu kitapta tılsım yapmak için gerekli ayrıntılar, ruh çağırma yöntemleri, kayıp eşyaların bulunması, aşk ve nefret duygularını körükleyen formüller yer almaktadır.[96]

“Papal Magic” isimli Katolik Kilisesi’ndeki okült pratikler üzerine yazılmış olan kitapta Kenzü’l-Havâs kitabında yer alan benzeri konular ve pratikler yer almaktadır. Gizli hazineleri keşfetmek, ruhları görmek, oyunları kazanmak, bir yangını söndürmek, görünmez olmak, altın veya gümüş elde etmek, çok uzaktaki birini görmek, bir kimseyi geri getirmek, tırnak veya çiviyle ilgili uygulamalar, bir kişiyi gece uykusundan uyandırmak, silaha karış koymak, sevgi kazanma, hastalıkları tedavi, yüksek ateşin tedavisi, kan kaybını durdurmak, her türlü kötülükten korunmak, bir yanığı iyileştirmek, baş ağrısının tedavisi, masada yemek yemekten bir kişiyi engellemek, sevgiyi engellemek köpek/yılan ısırmasından korunmak gibi amaçlarla hazırlanmış[97] pratiklere yer verilmiştir.

“Notes on Sinhalese Magic” isimli kitapta da büyüde demirin, altının taşların, sarımsakın, büyüyle alakalı hayvanların, renklerin, amuletlerin, mumun, çiçeğin tıpta kullanımı, ağrılar, felç, ani hastalık, idrar kaçırma, kanama, hırsızdan korunma, hırsızı bulma, uyku bağlama, nazar, çocuk hastalığı, delilik, epilepsi, uykusuzluk, siğil, hastalıklar, çocukları, evleri, ürünleri, kaleleri koruma, metalik, hayvansal, bitkisel amuletler, yüzük gibi konulara yer verilmiştir.[98]

Ondokuzuncu yüzyıl Fransız okkült yazar olan Eliphas Levi’nin kitapları da Batı da büyü üzerine yazılmış kitaplar arasında önemli bir yere sahiptir. Bunlardan “The History of Magic” büyünün tarihi sürecini geniş bir şekilde ele almakta, okkült bilimler, 98 simya, büyücüler, batıl inançlar gibi farklı konulara da yer vermektedir.[99]

“Kitab el-Navamis el-Ekber (Büyük Kurallar Kitabı) ” isimli kitap Platon (İÖ 427-348) ve Galenos (129-199)’tan günümüze ulaşan bilgilerden derlenmiş bir kitap olarak verilmektedir. Kitapta çeşitli havâs konularına yer verilmiştir.[100]

Romalı din bilimci tam adı Titus Flavius Clemens olan İskenderiyeli Clemens (yaklaşık olarak 150-215)’te Mısır felsefesi, tıp, astronomi, simya ve büyü metinleri üzerine 42 eser vermiştir.[101]

6.     Dua

İnsan, yaratılışı gereği inanma ve dua etme ihtiyacı duyar. Dua tanrıya, herhangi bir tanrısal varlığa veya üstünlüğüne inanılan herhangi bir kimseye sunulan hamd, şükran, rica ve içerisinde tövbe bulunan yakarışlarla insanın kutsal olana yönelip ondan istek ve dilekte bulunması, onunla arasında bir köprü ve iletişim kurması olarak açıklanmıştır.[102] Dua etmek, ibadet ve tapınmanın bir parçası olmuş ve tüm dinlerde muhteva şekil ve anlatım biçimine göre çeşitli şekillerde tezahür etmiştir.

Kur’an’da dua, tanrıya yalvarmak, yakarmak, ibadet etmek,[103] yardım istemek, bir şeyi sormak, anlamak, istekte bulunmak gibi anlamlarda kullanılmıştır.[104] Her insanın hayatında zaman zaman üstesinden gelemeyeceği olaylar, üzüntü ve sıkıntılar olmakta ve insan, sığınma ve yardım isteme ihtiyacı hissetmektedir.103 [105] Allah, Lokman Sûresi, 32 ayetinde bunu açıklamakta ve insanın duayı sadece sıkıntılı anlarda değil her zaman yapmasının gerektiğini hatırlatmaktadır.[106]

Dualar sözle ve kalple yapılabildiği gibi, davranışlarla da yapılabilmektedir. Sözlü dualarda, insan kalp ve dil ile Allah’ı anmakta, ona saygı ifade eden cümleler kurmakta, dünya ve ahiretle ilgili isteklerde bulunmakta, af ve mağfiret dilemektedir. Dualar, beddualar şeklinde de yapılabilmektedir.[107] Ancak İslâm, bir Müslüman’ın kendisi veya bir başkası için lanet etmesini, bedduada bulunmasını hoş karşılamamıştır.[108] Peygamberler de insanlara hep hayır dua etmişler, mecbur kalmadıkça beddua etmemişlerdir. ‘Ben lanetçi olarak gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim’ buyurmuştur.[109] Bunların dışında zulme uğrayan insanın, zâlimin zulmüne meşru yollardan mani olamıyorsa zâlime beddua edilebileceği de söylenmektedir.[110]

Nitekim “Mazlumun bedduasından sakının, çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında perde yoktur, (duası kabul olur)” hadisi de bunu göstermektedir.[111]

Diğer bir dua çeşiti de fiili duadır. Bu dua ile kişinin mesela çocuk sahibi olmak isteyenin evlenmesi, sağlık-sıhhat isteyen kimsenin sağlık kurallarına dikkat etmesi, zengin veya başarılı olmak isteyen kimsenin çok çalışması gibi, gerekli hazırlıkları yapması gerekmektedir. Bu ifadelere göre evlenmeden, çocuk sahibi olmayı, sağlık kurallarına uymadan sağlıklı olmayı, çalışmadan zengin olmayı, hazırlanmadan başarılı olmayı istemek sünnetullaha aykırıdır.[112]

Dolayısıyla dua eden ve karşılık bekleyen insanın elinden gelen tüm gayretleri gösterdikten sonra yani istediği şeyin zeminini hazırladıktan sonra, sözlü olarak da Allah’tan istediği şeyi dilemelidir.[113]

Bunların dışında İslâm dünyasında şifa amaçlı olarak yapılan “rukyeler”, muskalar tartışma konusu olmuştur. “Yukarı çıkmak, okuyup üflemek, tedavi etmek, üfürük, nazarlık, muska” gibi anlamlara gelen[114] rukye; hastalık veya kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla yapılan duanın okunarak üflenmesi anlamında kullanılan bir terimdir.[115]

Henüz İslâm dini Arap yarımadasına gelmeden önce çeşitli hastalıkların tedavisinde rukye Araplar tarafından kullanılmakta idi. İslâm’ın gelmesinden sonra tamamen yasaklanan rukye uygulaması daha sonra ihtiyaca göre istisnai bazı durumlar için sınırlanmıştır. Bir hadis-i şerifte “Muhakkak ki rukyeler, temimeler* ve tivele* şirktir” buyrulmaktadır. Bunlar Allah’tan başkasından örneğin bir yazıdan, bir levhadan fayda beklenilmesinden dolayı şirk olarak kabul edilmiştir. Fakat uygulamalar sırasında Allah’ın isimlerinin kullanılması ve Allah’tan başkasından yardım dilenmemesi şartıyla makbul sayılmışlardır.[116]

Hadislere bakıldığı zaman Peygamberimizin rukyeleri yasaklamasına rağmen, içerisinde şirk bulunmayan uygulamalarda bir sakınca görmediği anlaşılmaktadır.[117] Yasaklanan rukyeler ise azîmet sahipleri ile cinleri teshir ettikleri iddiasında bulunan kimselerin kullandıkları hak ve batılın karışmış olduğu rukyelerdir. Allah’ın isimleri ve kitabının dışındaki sözlerle rukye yapmanın uygun olmadığı konusunda âlimlerin ittifak 117 ettiği söylenmektedir.[118]

Hz. Peygamberin bazı hastalara Kur’an’dan sûreler okuyarak şifa istemesine kadar çok çeşitli uygulamaları ve tavsiyeleri yer almaktadır. Bütün bu uygulama ve tavsiyelerin kaynağının Allah’a yönelme ve ondan isteme olduğu açıktır.

Hz. Peygamber başta olmak üzere rukye yapan hiçbir sahabinin, hakkında dua ettikleri hastanın ecelini uzatmak, takdir-i ilahi’ye müdahale veya yapılan duanın mutlaka şifa vereceğine dair bir inancı taşımadıkları da görülür.[119]

a. Duanın Zamanları

Çeşitli dinlerde resmi ibadetlerin ve uygulamaların yapılacağı bir zaman dilimi belirlenmiştir. Genelde zaman süreleri kutsal sayılmakla birlikte zamanın kendisi de kutsal sayılmıştır.[120] İnsanların belli vakitlerde yapması gereken zorunlu dualar/farzlar, olduğu gibi istediği her zaman yapabildiği dualar da bulunmaktadır.

Bunlardan Ramazan Ayı ve Kadir Gecesi, özellikle seher vakitleri duanın yapılması tavsiye edilen ve bu anların gözetilmesinin duaların kabulü açısından önemli olacağı söylenilen zaman dilimlerindendir.[121]

Ayrıca dua ederken belirli bir yöne dönme zorunluluğu aranmakta ve yönler dinlere göre değişmektedir.

Duanın kutsal yerlerde yapılması makbul olmakla birlikte bir hadiste “yeryüzünün tamamı mesciddir, kabirler ve hamamlar müstesna” buyurulmuştur. Buna göre hamamlar ve kabirlerde namaz kılınmaması istenmekte fakat dua edilmemesiyle ilgili bir şey bulunmamakta ve her yerin dua için uygun olacağı anlaşılmaktadır.[122]

Büyüde de belirlenen zamanlar bulunmakta fakat verilen saatlerde yapılması zorunlu olmakta ve bu saatler astrolojiyle ilişkilendirilmektedir. Yerine göre duadaki gibi isteğe bağlı bir zamanda yapılması, verilen formülün gerçekleşmesine kesin olarak sebep olmaktadır.

c. Duanın Usûl ve Adabı

Bir duanın kabul olması için bazı usûl, adap ve kurallara riayet etmenin daha efdal olduğu kabul edilmiştir. Duaya başlamadan önce bir ön hazırlığın yapılması uygun olmakla birlikte, şart olarak görülmemiştir. Usûllere göre duanın öncesinde fakirleri, yetimleri sevindirmek ve duadan birkaç gün önce oruç tutmaya başlamak, abdestle temizlenmek gibi Allah’ın hoşnut olacağı davranışlarda bulunmak duanın kabul şansını artıracaktır.[123]

Ayrıca dua’nın meşru şeyler olması ve duanın sünnetullaha uygun olmasına ve dua eden kimse hakkında duanın kabulünün hayırlı olması ve istenilenin gerçekleşmesi mümkün olmayan cinsten bir istek olmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.[124] Dua’da ölçülü olunmalı, aşırıya gidilmemeli, sadece sıkıntılı zamanlarda değil, her zaman dua edilmeli, en önemlisi de yalnızca Allah’a dua edilmeli[125] ve kalpten Allah’tan başka her şeyi çıkararak, kötü dua etmekten sakınılmalıdır. Kur’an, Allah’tan başkasına ve Allah’la beraber başka bir varlığa dua etmeyi şirk olarak kabul etmiştir. Kulun, Allah’la arasına aracı koyarak Allah’a dua veya niyazda bulunması da hoş karşılanmamıştır.[126] Buradaki aracıların salih bir zât, evliya olmasıyla taştan bir put olması arasında bir fark olmadığı düşünülmüştür.[127] [128] Kur’an’da Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya yönelik herhangi bir aracı koyma veya bir formüle ihtiyaç olduğuna dair bir ifade geçmemektedir. Allah’tan başkasına dua etmek hususunda Kur’an’da Fâtiha Sûresi’’nde “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” denilmektedir ki Allah’ın, kendisinin dışındakilerden yardım dilenmesini onaylamadığı görülmektedir.

Bunların dışında kabul olmayacağına inanılan dualar da bulunmaktadır. Kâfirlerin duası, gafletle yapılan dualar, Allah’a isyan halinde yapılan dualar, riya karışan dualar, şirk karışan dualar, günah olan bir fiili işlemek ve bir farzı terk etmek 127 için yapılan dualar kabul olunmayacak dualar olarak verilmiştir.

Kenzü’l-Havâs’ta ise normal dua örneklerine büyü örneklerinden çok daha az yer ayrılmıştır. Duaların veriliş usûlleri ile büyü formülünün veriliş şekli aynı nitelikte olması ve uslûp olarak birbirlerine benzemelerinden dolayı dua ve büyü örneklerini birbirinden ayırmak zordur. Büyüye başlamadan önce yerine getirilen şartlar, usûl ve adaba uygun okuma şartları, dualarla berzerlik gösterir.

7.     Büyü

Tabiatta var olan unsurlarla tabiatüstü âlemin gücünü harekete geçirmeyi ve etkilemeyi kendisine problem edinen[129] bir yöntem olan büyünün kökleri tarih öncesi dönemin karanlıklarında kaybolmaktadır. Temelini de bu dönemin tabiat ve tabiatüstü güçlerinden yararlanma felsefesi oluşturmakta ve büyü güncel yorumlarıyla günümüze kadar hayatiyetini ve etkilerini sürdürmektedir.

Büyü karşılığında Arapça’dan dilimize geçmiş olan kelime tılsım, tdir.[130] Farsça bir kökene sahip olan efsun, afsun (afsan) kelimesi de büyü, sihir, gözbağcılık ve üfürük kelimeleriyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır.[131] Eski Türkçe’deki böğü/bügi kelimesinden gelen büyü ise bu kelimelerin tamamını kapsayan ve onlara kaynaklık eden genel bir kavramdır.[132] Kur’an’da geçen sihir kelimesi ise büyü anlamını taşımakla birlikte sihir büyüden daha kapsamlı bir kavramdır. Sihre bir şeyin aslından başka bir şeye çevrilmesi olarak anlam verilmiştir. Ayrıca Araplar bu kelimeyi onu büyüledi yani onu nefretten sevgiye çevirdi anlamında ve çevrilmek, vazgeçmek anlamında da kullanmışlardır.[133] Fakat büyü kelimesi dilimizde genellikle Arapça’dan gelen sihir, tılsım ve Farsça’dan gelen efsun/füsun kelimeleriyle eşanlamlı olarak kullanılmıştır.[134]

Büyü için kullanılan Yunanca ve Latince kelimeler Mageia ve Magia kelimeleridir.[135] Modern İngilizcede hem büyü hem de sihir anlamında kullanılan

“magic” kelimesinin[136] etimolojisine bakıldığı zaman Yunanca bir kelime olan Magi ile bağlantılı olarak Magik’ten geldiği anlaşılmaktadır.[137] [138] Magi kelimesi rahiplerin ya da <                                   <        <        <<<<<<              .137

bilge kişilerin çalışmaları anlamında da kullanılmıştır.

Hindistan’da eylem, büyüleme ve büyü yapma “factum” kelimesiyle ifade edilmektedir. Aynı zamanda ve en üst düzeyde kullanılan “krtya” kelimesidir. Almanca Zauber kelimesi de aynı etimolojik anlama sahiptir. Farklı dillerde büyüyü ifade etmek için kökü “yapmak” anlamına gelen kelimeler kullanmışlardır.[139]

Varlığa tahakküm etme, varlığın üstün güçlerini ele geçirmeye çalışma gibi hedefleri bulunan büyünün kapsamlı bir tarifini yapmada zorlanılmıştır. Büyünün amacından hareketle yapılan tarifinde büyü, bir kişi veya grup tarafından doğal güçleri kontrol etme[140] ve onları kullanma yoluyla olayların akışına belirli bir yönde etki etme teşebbüsü,[141] bilinen yollarla ulaşılamayan hedeflere ulaşabilmek amacıyla birine zarar vermek ya da zarardan korumak için bir takım gizli güçleri kullanarak doğayı ve doğa yasalarını zorla etkileme[142]ve bazı tabii nesneler kullanarak, din dışı dua ve hareketler ile ruh üzerine tesir yapma işlemleri olarak tarif edilmiştir.[143]

Büyüyle uğraşan kimseler uygulamaları esnasında başka bir dinin dini objelerini, unsurlarını kullanmaktan çekinmemekle birlikte onlardan yardım dileyerek, yardımlarını beklemişlerdir.[144]

Büyünün kullanılmasındaki bir diğer neden de bireysel merakların tatminidir. Dünyanın yaratılışı, kendi yaratılışı, âlemin ana maddesi, zaman, mekân, varlık, yokluk gibi konuları merak eden insan bunların bilgisine ulaşabilmek amacıyla bir taraftan bilimsel yolları kullanmış, bir taraftan da büyücülerin verdiği bilgilerden yararlanmaya

<              .     144

çalışmıştır.

Kenzü’l-Havâs’ta büyünün uygulama alanlarından hareketle insanın ihtiyaç duyduğu hemen her konuda ve alışılmış metotların yetersiz kaldığı durumlarda büyü uygulamalarına başvurulduğu görülmektedir. Büyü ve büyü materyalleri vasıtasıyla ulvî varlıklar insanları isteklerini yerine getirmeleri için zorlamaktadır.

a)    Çoktanrılı Dinlerde Büyü Tasavvurları

Politeist dinlerdeki büyüsel pratiklerle büyücüler, tanrıları yeryüzü için zorlamayı amaçlamışlardır.[145] [146] Mezopotamya’da büyü kesin bir şekilde dinden ayrılmamakla[147] birlikte büyü ayinleri ile dini ayinler arasında çoğunlukla fark yoktur.[148] Kötü ruhları kovucu (exorcist) olarak geçen cinci rahiplerin ve din adamlarının (priest) aynı eğitimi aldıkları, aynı tanrıya hizmet ettikleri ve birbirlerine yasal uygulayıcı (practitioner) olarak baktıkları ve saygı duydukları bilinmektedir.[149]

Babil mitolojisinde kötü cinlere, ruhlara karşı mücadele edebilmek amacıyla efsun duaları, resim büyüsü, cin kovma ritüelleri, muska hazırlanması gibi karşı büyü geleneği zamanla kendiliğinden oluşturulmuştur.[150] Büyü antik dönemde olağanüstü doğal kötülüklere karşı bir savunma mekanizması olarak kullanılmıştır. Bu dönemdeki reçeteler ezberlenerek sonraki dönemlere aktarılmış ve günümüzde topluma ve kültürlere göre değişerek birçok pratiklerde ve kitaplarda yer almıştır.[151]

Büyü sadece profesyoneller değil aynı zamanda krallar, rahipler, tıpçılar ve özel kişiler tarafından da kullanılmıştır.[152] İlkel kabilelerin hemen hepsinde vaz geçilmez bir uygulama olan büyüyle ilgili hekime karşılık gelen, kabileyi saldırılara karşı koruyacağına inanılan bir büyücü bulunmuştur.[153] Büyücüler her dönemde Tanrı gibi olmak, hatta tanrının yerine geçmek gibi gizli isteklere sahip olmuşlardır.[154]

Bu dönemde var olan hastalıkların hepsinin bir sebebinin olduğu düşünülmemiş, çoğu zaman bunların sebebi olarak insanüstü güçler,[155] insanın yasalara aykırı davranışlarda bulunması ve büyülü alanla temas kurulması gösterilmiştir. Hastalığın sebebi her ne olursa olsun onlara yüklenen ilk nedenler büyüsel düzlemde kalmıştır.[156] Bunun yanında doğal yollarla hasta olmayan kişinin hastalığının sebebi ölülerin o insanlardan öç almak istemelerine hastalığın tanrılardan ceza olarak geldiğine ya da düşmanların yaptığı kötülüklerden veya büyülerden kaynaklandığına inanılmıştır.[157]

Antik dönem Babil inancı olan tanrıların yıldız ve gezegenlerin hareketlerinin yeryüzüne doğrudan yansıması şekli “yukarısı nasılsa aşağısı da öyledir” ilkesinin bir göstergesi olmuştur.[158]

Babil ve Asur kültüründe kehanet yasaklanırken, tanrılardan sağlık, uzun yaşam ve sonsuz kutsallık istemek için kullanılan büyüsel işlemler yasaklanmamış ve bu şekilde büyüsel formüllerin çoğunluğu korunmuştur. Formüller çoğu zaman “litany” denilen mukabele ile okunan dualardan oluşturulmuş ve hastalıklara sebep olduğu düşünülen cinlere, humma gibi ateşli hastalıklara, ölüme, deliliğe ve sayıklamaya karşı 158 kullanılmışlardır.[159]

Bu nedenle de Babil hekimleri hastalıkları tedavi edebilmek, hastalıklara sebep olduğu düşünülen kötü güçleri kovabilmek amacıyla büyülü sözler, tılsımlar, afsunlar kullanmışlar ve Babil hekimliği bir büyücülük tekniği olmuştur. Hastalıklarla günah arasında bağ kurularak hastalıklar bir günahın varlığına işaret olarak da görülmüştür.

Mısırlıların tıp üzerine bıraktıkları bol materyaller bulunmakla birlikte tıbbi papirüslerin bazı kısımlarında sihrin varlığından bahsedilmekte ve papirüslerin çoğunda ilmi tıp ile sihir unsurlarının birbirlerine karışmış olduğu söylenilmektedir.[160]

Mısır’da büyü, kötü ruhları kovmak veya büyücülüğe karşı koymaktan ziyade iyi ve kötü güçlerin kontrol altına alınarak istekler doğrultusunda kullanılması şeklinde kullanım alanı bulmuştur.[161]

Hitit dininde de Mezopotamya ve Mısır’da olduğu gibi büyü ve din arasındaki ilişki benzerdir. Büyü sinirli olan tanrıları teskin etmek amacıyla yasal olarak kullanılmıştır. Hitit metinlerinde de Mezopotamya’da olduğu gibi büyü ve din tamamen içiçe girmiş durumdadır. Büyü, din adamları ve dinsel törenleri yöneten kadınlar ve din adamları tarafından sıkı kontrol altına alınarak sınırlandırılmak istenmiştir.[162] Günümüzde tıp, psikoloji ve hukuk biliminin ilgi alanına giren neredeyse bütün konular Hitit toplumsal yapısında “büyü”nün kapsamında yer almıştır.[163]

Büyüyle ilgili uygulamalarının çoğunu Babillilerden alan[164] Eski Yunan’da da büyü onların çok tanrılı inanışları içinde oldukça etkili olmuştur.[165] En tanınmış kehanet merkezleri Delphoi Tapınağıdır. Eski Yunan’da büyücüler tanrıçası Hekate’dir ve işlerinde cin ve şeytanlardan yardım gördüğüne inanmışlardır.[166]

Eski Roma’da ise büyücülükle uğraşanlara ağır cezalar verilmiş hatta İmparator Augustus M.Ö 63-14 döneminde bir yıl içinde yaklaşık 2000 kadar tılsım yakılmıştır. Buna rağmen Romalılardan çok sayıda büyü formülü, efsun, dua içeren metinler günümüze kadar ulaşmıştır.[167] Romalılar büyüyü, tıp, astroloji ve din üzerine temellendirerek kendi bencil isteklerine göre doğal olayları ve tanrıları kontrol etmeye çalışmışlardır.[168]

Eski Roma tarihçisi olarak bilinen Gaius Plinius Secundus (M.S.23-79) büyücülüğün kurucusunun İranlı Zerdüşt olduğunu söyler. Cinbiliminde “Zerdüştlük” kelimesine sinek anlamı ve çürüme ve çöküntünün cisimleştiği ve ölümün beslediği dişi bir cin olarak anlam verilmiştir.[169]

Ortadoğu büyücülüğünde, İran en ilginç ve en zengin kaynakları ihtiva eden bir bölge niteliği taşımakta ve Mecusilerin büyü ritüellerinin çok eski çağlara dayandığı bilinmektedir.[170] Magus ismiyle anılan Perslerde saygın bir yere sahip olan rahipler sınıfını büyünün mucidi olarak görenler de bulunmaktadır.[171] Eski İran kültüründe maji, dinle içiçe girecek kadar birbirine karışmış Mecusilik’te savaş halinde olan iyilik ve kötülük fenomenlerinde dolayısıyla iyiliğin kötülüğe galip gelebilmesi için iyi cin ve ruhların yardımı istenerek kötü cin ve ruhların zararları defedilmeye çalışılmıştır. Bu uygulamaların İslâmî cin büyüsünün esasını teşkil ettiği düşünülmüştür.[172]

Nitekim ‘maj’ (mage/magi) kelimesi İran’da Zerdüşt rahiplerin unvanı olarak kullanılmıştır. Öte yandan İran’ın eski dinlerinden sayılan ‘Mecusi’ kelimesinin de bu kelimeden türediği düşünülmektedir.[173] Pers ve Mecusi rahipler, derin, gizemli bilgelikleri ve olağanüstü güçleriyle ün salmışlardır. Büyü yani Magi, Mecusi rahipleriyle ilişkilendirilmiş ve genelde Zerdüşt’ün kendisiyle aynı görülmüştür.[174]

Sabiîlerde ise rahiplerin görevleri Babilli ve daha sonraki dönemdeki rahiplerin görevleriyle benzerdir. O zamanki Sabiîlere kadar rahipler bir cin kovucu, şifacı, astrolog ve kehanetleri gören kişiler olarak bilinmişlerdir. Bir sorunla karşılaşıldığı zaman kişi sorunları için rahibe gitmiş, rahip de hastalıkları iyileştirmek için cinleri kovmuş ve hastaya takması için bir muska vermiştir.[175]

Eski Türklerde büyü, kehanet, falcılık gibi işler; tanrı, ruhlar ve cinlerle ilişki kurabildiğine inanılan şamanlar aracılığıyla yapılmıştır.[176] Sadece Türklerde değil, çeşitli toplumlarda şamanlar hastaların iyileştirilmesi, kâhinlik gibi sosyal görevler üstlenmişlerdir.[177]

b)    Batı’da Büyü ve Büyü Tasavvurları

Avrupa’daki büyü ritüellerinin çoğu, Süleyman’ın Anahtarı ve Musa’nın Kılıcı kitaplarından alınarak oluşturulmuştur. Bu kitaplar Yahudi, Asur ve Kildani büyü sistemlerini içeren kitaplardır.[178] Yahudiler arasında büyü ve büyücülüğün yaygın olduğu bilinmektedir. Hatta Hz. Süleyman büyücülükle suçlanmış ve hükümdarlığını büyü ile elde ettiği, hayvanlara ve cinlere de aynı şekilde büyü ile hükmettiği iddia 178 edilmiştir.[179]

İslâm’da ve Hıristiyanlık’ta olduğu gibi Yahudilikte de büyüye karşı bir yasaklama söz konusudur. Eski Ahid’in beşinci kitabında kehanette bulunan herkes; falcı, gelecekten haber veren, kâhin, muskacı, büyücü, medyum gibi kehanet pratikleri yapanlar, yasaklanmıştır.[180] [181] Talmud ve Mişna metinlerinde de büyü haram kabul 180

edilmiş hatta Mişna'da putperestlikle bir tutulmuştur.

Yahudilerin büyüsel pratiklerinin Yahudi Araplar ve Kenan diyarından/Filistinden miras kaldığı da söylenmektedir.[182] Arap ritüellerinin Avrupa’ya geçişi ise Arapların İspanya’yı fetihleriyle gerçekleştirilmiş ve Okkültçülerin Arap sistemini öğrenmek amacıyla İspanya’da Arapların “okkült üniversitelerine” gittikleri söylenmektedir. Birbirleriyle ilişki içinde olan Araplar ve Çinlilerde yaygın olan basılı kaynakların rastgele yakılmaması gerektiğine olan inanç, uygulamaların sonraki 182 nesillere aktarılmasını kolaylaştırmıştır.[183]

Batı’daki eserlerden hareketle çoğu politeist geleneklerin daha düşük sınıflar tarafından yaşatıldığı görülmektedir. Varlığını devam ettiren bu gelenekler büyücülük, büyü düğümlerine üflemek, her gece büyücülerin yaptığı toplantılar, tılsımlar, bitkiler, taşlar ve zehirler, sihirli sözlerin formüllerde kullanımı cin ve şeytan tapıcılığı ve cadılığın daha birçok uygulamaları pasifik ülkelerinde yaygın olarak görülmektedir.[184] Batı’da dini inancın zayıfladığı dönemlerde büyücülük işlerine olan rağbet de artmıştır.[185] [186] Fakat kilise daha başından beri sihre karşı sert önlemler almış ve onu putperest kavimlerin âdeti olarak kabul etmiştir. Öyle ki Hz. İsa da bu tür kehanet 185 barındıran hareketleri onaylamamıştır.

Ortaçağa gelindiğinde kilisenin astrolojiyi ne kabul ettiği ne de ona karşı düşmanca bir tavır aldığı bilinmektedir. Kilise tarafından kaderin tanrıdan çok gezegenlere bağlı olması kabul edilmemiştir. Fakat gezegen tanrılarının varlığı pagan tanrılarındaki gibi yerleşmiş bir inanç şeklindedir ve bunlar kötü cinler olarak görülmüşlerdir. Çoğu Hıristiyan ise astrolojiye inanmış ve burçlara saygı duymuştur.[187] Hıristiyanlarda astrolojiyle ilgili bilimsel bilgiler de verilmiş[188] [189] fakat Augustus’un MS. 188 11 yılında duyurulan bir fermanıyla astrologlara başvuru yasaklanmıştır.

c)   İslâm Ülkelerinde Büyü Tasavvurları

Yedinci yüzyılda Hz. Muhammed gelmeden önce Arap dünyasındaki insanlar büyüyle yatıp büyüyle kalkıyorlardı. Onlar iyi cinlerle konuşuyorlar ve büyüler yapıyorlar (charm), mumdan figürler yaparak büyüsel işlerde kullanıyorlardı. Tılsımlar onlar için güçlü bir koruyucu idi.[190] Hz. Muhammed geldikten sonra ise yeni inançların yerleşmesiyle insanlar, eski büyüsel geleneklerinden vazgeçmeyerek içlerine Kur’an ayetlerini de karıştırarak uygulamalarını devam ettirmişlerdir. Böylece geleneksel büyüyle dinin gücü bir araya getirilmiş ve formüllerin daha etkili olmaları için çaba harcanmıştır.

İslâm’ın ortaya çıkışından önceki dönemde Arapların büyü uygulamaları hakkında pek fazla bilgisi olmamakla birlikte, Arap geleneğinde Hz. Süleyman’ın büyü formüllerini öğrencilerine öğrettiği ve formülleri öğrencilerin insanlardan uzakta çöllerde sakladığına inanılmıştır. İslâm’ın ortaya çıkışından sonra Arap İslâm büyücülüğünde Arapların gelişme süreciyle beraber bir ilerleme görülmektedir. Büyü, Ortaçağ Müslümanları tarafından bir ilim, özellikle de bir gizli ilim dalı olarak görülmüştür.[191]

Harut ve Marut isimli meleklere verilen büyü bilgisini insanoğluna öğretmesi Arap büyücülüğünün temelini oluşturmuştur.[192] Harut, Marut ismi Arapça olmayıp Keldani isimlerinden iki kelimedir. Yapı olarak Calut ve Talut isimlerine benzetilmişlerdir. Harut, Keldanilerde Ay, Marut ise Müşteri yıldızının isimleridir.[193] Bu iki melek ve onların indiriliş sebepleri üzerine birçok tartışma ve tefsirler yapılmıştır.

8.     Büyü Çeşitleri

Büyü çeşitleri yapılış şekilleri ve amacına göre farklı sınıflandırmalara ve gruplandırmalara tabi tutulmuştur. Bazıları büyüyü Ak ve Kara Büyü şeklinde ayırırken bazıları da etkin ve edilgen büyü olarak gruplamışlardır.[194]

İbn Haldun ise büyü çeşitlerini dışarıdan bir destek almaksızın yapılan büyü türü olan “sihir” ve dışarıdan alınan bir yardım sonucunda gerçekleştirilen uygulama “tılsım” şeklinde ikiye ayırmıştır.[195] Bunların dışında Frazer’ın gruplandırma şekli ise, teoriksel (sahte bir bilim olarak büyü) ve pratiksel (sahte bir sanat olarak büyü)[196] şeklindedir.

Taşköprüzade ise büyüyü dörde ayırmıştır. 1. Hintlilerin yöntemi olarak ruhun adlandırılması 2. Nabatlıların yöntemi olarak niyet tutulup okunan çeşitli efsunlar, 3. Yunanlıların yöntemi olarak evrenin ve yıldızların var olduğuna inanılan ruhanilerinden yararlanarak büyü yapma (teshir), 4. İbrani, Kıpti ve Arapların yöntemi olarak anlamı belirsiz kimi adları efsun formüllerinde kullanarak cinler üzerinde etkili olan meleklerin gücü yönünden yararlanma şeklindedir.[197]

Ayrıca büyüler uygulanışlarına ve çalışma prensiplerine göre de gruplandırılmıştır. Uygulanışlarına göre; hedefe zarar verme veya kontrol altına alma amacıyla yapılan hücum uygulamaları (Ofansif Büyü), bir saldırıyı önleme veya ondan kaçınma amacıyla hazırlanan savunma uygulamaları (Defansif Büyü)[198] ve amacı kısmet açma, zengin olma, çocuk sahibi olma, gelecekten haber almak gibi masumane bir isteğin gerçekleştirilmesi olan istekle ilgili uygulamalar[199] şeklinde ayrılmışlardır.

Büyüsel işlemlerin çalışma prensiplerine göre yapılan sınıflama şekli ise şu şekildedir:

1. Ak Büyü, pozitif bir büyüdür.[200] Ak büyü, yapanın da yapılan kimsenin de hayrına olacak bir şey için yapıldığına ve insanlara zararının dokunmadığına inanılan bir büyü çeşititir. Hastalığı, ölümü, felaketleri, afetleri önlemeyi; evi, hayvanları, çocukları, hamile kadınları v.b. kötü dış tesirlerden korumayı amaçlamaktadır.[201]

Büyü sadece iyi ruhlarla bir iyilik için ve masum bir amaç için değil aynı zamanda kötü ruhlara karşı düşman büyücülerin düzenbazlıklarına karşı da kullanılmaktadır.[202] Ak büyü de melekleri davet için kullanılmaktadır.[203] Eskiçağ toplumlarında ak büyü tedavi edici olarak görülmüş ve olumlu işlerde kullunılmış, kara büyünün ise kötüleştirici olduğuna ve olumsuz işlerde kullanıldığına inanılmıştır. Kara büyü her zaman ve mekânda mücadele edilmesi gereken bir büyü; kara büyücü de lanetlenen insan olarak nitelendirilmiştir. Bu zıtlık tarihin bütün dönemlerinde, “iyi” ile “kötü”nün mücadelesinde birisine “tedavi eden”, diğerine “çökerten” sıfatları 203 yüklenilerek devam ettirilmiştir.[204]

2.   Kara Büyü ise negatif bir büyüdür.[205] Kara büyü, insanların hayatına, sağlığına, evine, bahçe/bostanına, hayvanlarına, malına-mülküne yönelik kötü amaçlı olarak yapılan büyü çeşititir.[206] Bu büyü de karşı tarafa açık bir şekilde kötülük yapma düşüncesi yer almaktadır. Genelde ayrılık, hasta etme hatta kişinin yok edilmesine kadar uzanan büyüsel uygulamalar yapılmaktadır. [207] Kara büyü kötü ruhlarla herhangi bir kötü amaç için iletişim kurma amacıyla[208] bazı yönlerden insanlara üstün oldukları düşünülen cinleri, şeytanları çağırmayla da ilgilenmektedir.[209]

3.   Aktif Büyü, parapsikolojik güçlerinin olduğuna inanılan kişi tarafından bir takım sözler, tekerlemeler, dualar, beddualar ve ne anlama geldiği bilinmeyen fakat büyüsel ve etkisel gücünün olduğuna inanılan bir takım kelimeler kullanarak tabiat olaylarını denetim altına almayı amaçlayan bir büyü çeşitidir. [210]

4.   Pasif Büyü, savunma ve korunma amacıyla yapılan bir büyüdür. Bunun içinde muska, nazar boncuğu gibi bazı koruyucu özelliğinin bulunduğuna inanılan nesneler yer almaktadır.[211]

5.    Allopatik Büyü, bir şeyi karşıtıyla etkileme şeklinde yapılan büyü çeşititir.[212] Korkulan veya sevilmeyen bir kimsenin ölümünün istenmesi veya daha hafif bir cezayla zararsız hale getirilmesi amacıyla yapılan bir büyü çeşititir.

6.    Temas büyüsü, başka bir çeşidi olan temas büyüsü ise[213] [214] esas olan parçanın

bütüne tabi olması ve birbirleri ile ilişkili olan şeylerin fiziki bir temas bulunmadan dahi birbirlerini etkilemesi düşüncesine dayanmaktadır. Parçadan kastedilen kişiden alınan bir kıl, tırnak, saç, elbise parçası vs. olmaktadır. Parçanın bütüne aidiyeti ilkesinden hareketle karşıdaki üzerinde akli, zihni ve kalbi bir takım etkilerde bulunularak kişiyi kontrol altına alma amaçlanmaktadır.

7.   Taklit büyüsüne benzerlik ve analoji büyüsü de denilmektedir.[215] [216] Bu büyüde ise esas alınan ilke Frazer’in “benzer, benzerini meydana getirir” ilkesidir. Bir şeyin taklidinin yapılarak aslına etki etme inancından hareket edilmektedir. Benzerini 215 yaparken kullanılan malzemeler resim, mum, bez, sabun vb. maddelerdir.

Bu türde etkide bulunulacak kimsenin bir taklidinin yapılarak, o kişiye yapılmak istenilenin taklidine yapılarak gerçekleştirilmesi esas alınmıştır. Bu çeşitin en fazla bilinen örneği zarar verilecek kişinin benzerinin veya taklidinin bez bebek veya mumdan yapılmasıdır.[217]

Hitit büyücülüğünde sıklıkla kullanılan yöntemlerden biri olan taklit büyüsü hem sözle hem de fiili olarak yapılmakta veya her ikisi de bir arada yapılabilmektedir. Sembolik olarak yapılan eylemle ve ifade edilen büyülü sözlerle gerçek olaylar arasında, mesela kötülük yapan kimseler arasında bağ kurularak gerçekleştirmektedir.[218]

Gerek taklit büyüsü, gerekse temas büyüsünde birbirlerinden uzak şeylerin gizli bir sempati ile birbirlerini etkilediklerine ve etkinin birinden diğerine geçebildiğine inanılmış ve bunu ifade etmek için bu iki büyü çeşitini Sempatik Büyü adı altında gruplandıranlar olmuştur.[219] Frazer da taklit (Homoeopathic) denilen ve temas (Contagious) denilen büyülerin rahatlıkla sempatik büyünün altında sınıflandırılabileceğini söylemektedir.

9.               Dua ve Büyü Ayrımı

Çalışmamız açısından dua ve büyüyü birbirinden ayırmak önemli olduğu için dua ile büyü arasındaki farklılıkları belirlemek gerekmektedir.

Din, bilim ve büyü her biri teoride birbirinden farklı olmakla birlikte din ibadete, bilim açıklamaya ve büyü baskıya ve emre yönelten itici güçtür.[220]

Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nin büyü maddesinde yapılan din ve büyü ayrımına göre, din her şeye gücü yeten bir varlığa, büyü ise tabiattaki bir güce yönelmektedir.

Dinin bir cemaati, büyücünün ise sadece müşterisi vardır. Dinde günah anlayışı varken; büyüde yoktur. Dinde açıklık, büyüde kapalılık ve gizlilik, dinde itaat, bağlanma, büyüde planlı bir menfaat hesabı bulunmaktadır. [221]

Bir büyü ayini genel ibadet mekânında, tapınakta ya da evdeki dua odasında değil, genellikle ormanda, evlerden uzakta, gece yarısı veya karanlıkta ya da evin gizli bir köşesinde ayrı bir yer seçilerek yapılmaktadır. Büyü ayinleri karabüyü olmasa bile kötü büyüler gibi gizli yapılması tercih edilmiş ve genellikle hareketleri gizli kapaklı olup söyledikleri tam olarak işitilmeyen büyücüler halktan uzak durmayı tercih etmişlerdir.[222]

Dua ile büyü arasında temelde benzerlikler bulunmakla birlikte, duayla kişi ve kutsal alan arasında özel bir bağ kurulmakta ve orada güç ve etki alanı çizilmektedir. Bu yüzden duanın işleyişi büyü kelimeleriyle temelde benzerlik göstermektedir.[223]

Dinde kısmen de olsa duada bulunan, ibadet, ahlak, dayanışma, birlik gibi temel unsurlar büyüde yer almaz. Büyüde dini uygulamalardaki manevî, ruhanî özden, derunî inanıştan çok; dış unsurlar, katı şartlar, maddi araçlar ön plana çıkar. Büyü ilahi otorite ve ahlakî kuralların dışında kalmaktadır. Büyü, Tanrı ve tanrıların kudretinin üstünde bir şey yapmak veya onları zorlayarak herhangi bir gayeyi gerçekleştirmek iddiasında bulunmaktadır. Hâlbuki duada Tanrı’ya itaat etmek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak, gazabından sakınmak, ceza ve mükâfatına göre tavır almak söz konusudur. Büyünün temel gayesi menfaat temini olduğu için yerine göre dinde kutsal sayılan şeyleri de kendi gayesi için kullanarak dini istismar edebilmektedir. Büyüde şahsi, dinde ise hem şahsi hem de içtimai gaye söz konusudur. Dinin devamlılığına karşılık kişinin bilgi, yetenek ve imkânı bitince veya gayesini gerçekleştirince büyü olayı sona ermektedir.”[224]

Bunların dışında duada Tanrı’dan isteme yer alırken, büyü de tanrı’ya emir verme söz konusu olmakta ve bu yönüyle de duadan ayrılmaktadır.[225] İbadet ve dua bir

rica iken, ruhları, cinleri, melekleri veya Allah’ın dışında herhangi bir şeyi yardıma çağırmak ‘emir’ ifade etmektedir. Emir formunun ise, büyü de gizemli bir isimle ilişkili ■i                  -i    -i , -i •           225

olması gerekmektedir.

Büyüye başvuran kimse veya büyücü başkalarını etki altına almak, yenmek ve yok etmek gibi amaçlara sahip olarak rakipsiz kalmayı, isteğini yerine getirmeyi amaçlar. Diğer taraftan büyü yaptıran kimse veya büyücü kendisini görünen veya görünmeyen düşmanlara karşı koruma amacı güder. İnsanlar korkuya kapıldıkları zaman inanacakları ya da dayanacakları bir güç arayışına girmişlerdir. Oysa duada zor durumda kalan insana ‘sabır ile Allah’tan yardım istemesi’ tavsiye edilmiştir.

Büyüde büyücü, doğa güçlerini kontrol edebileceğini varsayarken, din dünyanın gidişatının dua ve yalvarma yoluyla niyetini değiştirebilecek bilinçli bir etmen tarafından yönlendirildiğini savunmuştur.[226] [227]

Büyü gizemli doğaüstü ajansları kontrol etmeye çalışmakta, niçin ve nasıl kullanıldığından çok neyle kullanıldığıyla ilgilenmektedir. Büyüde doğru prosedür takip edilirse sonucun olacağı düşünülmüş veya kesin kabul edilmiştir. Eğer olmamışsa doğru prosedür takip edilmemiştir. Tarih öncesi dönemlerdeki mağara resimleri bu rolde büyü örnekleridir. Bazı büyüsel işlerde yapıldığı gibi avcılık, toplayıcılık, balıkçılık vs. yaşayan insanlar resimlerle hayvanları kontrol altına almayı amaçlamışlardır.[228] [229] Duada ise verilen adap ve erkâna uyularak kabul olması beklenen bir kesinlikten bahsedilmez.

Frazer büyüyü doğa yasalarının gerçek dışı bir sistemi olarak görür ve ona göre büyü, yanlış bir bilim ve verimsiz bir sanattır. Zorlayıcıdır, nesneleri ve doğayı öznel bir görüş açısından yorumlar, kendi çıkarı için kullanır ve çıkış noktası insandır. Olumlu ile olumsuz uçlar arasında dolaşır ve orta yolu yoktur.

Büyünün hedefleri özel ve sınırlıdır, üstelik tekniklerinde daha aldatıcıdır. Grupsal hedeflerden çok bireysel hedefler için yönlendirilir. Grup aktiviteleri değil özel pratikler daha fazladır.[230] Yalnızlık ve kişinin kendisini insanlardan tecrit etmesi, büyü ayininin doğasında yer alan bir özelliktir ve büyü ayini daima bireye has bir olaydır.

Dini pratik inancın bir parçasıdır, büyü ayini ise inançlar dediğimiz organize sistemlerin bir parçası değildir.[231] Ayrıca büyü, tekniklerin yerine getirilmesinde daha hassastır ve bir tanesinin çalışmaması durumunda başkası denenir. Daha az duygu içerir, pratiği daha az zorlayıcıdır. Potansiyel olarak daha antisosyaldir çünkü özel zamanlar ve fırsatlarda yerine getirilir.[232]

İslâmî duanın sonunda söylenilen “âmin” sözcüğü olduğu gibi büyünün sonunda “âmin” kelimesine benzer bir ifade kullanılmakta[233] bazen acilen yerine getirilmesini söyleyen cümle ve kelimelere yer verilmektedir.[234]

Büyücü bir süre sonra bazı başarılar elde ederek kişinin kendisini tanrı yerine koymasına bile neden olabilmektedir. Duada ise kul acziyetini ortaya koymakta ve yardım beklemektedir.

Dualar, dua eden kimse ve kutsal arasında özel bir bağlantı kurmaktadır. Duada tekrarlar kalbi, ruhu tekrar tekrar temizlemekle, zihne, kalbe Tanrı inancını yerleştirmeye onun rızasını kazanmaya çalışmaktadır. Büyü de ise tekrarlar metafizik güçlere baskı ve zorlama amacıyla yapılmaktadır.[235] Amaç, dua edilen cinler ve 1,235 tanrıların gerçek varlığını sağlamlaştırmaktır.[236]

10.           Büyüde Kullanılan Nesneler/Unsurlar

Kitaptaki örneklerin hazırlanmasında ve uygulanmaları esnasında yerine getirilmesi gereken şartların yanında, tedarik edilmesi gereken çeşitli malzemeler, nesneler ve unsurlar bulunmaktadır.

Bu tür büyü malzemeleri için farsça bir kelime olan “nirenc” veya “nirenciyat” kelimesi kullanılmıştır. Kelime hile, düzen, efsun ve büyü gibi anlamlarda[237] kullanılmakta olup çeşitli konularda sihir yapımı için uzun reçeteli pek çok maddeyi içeren sihir malzemeleri türüne denilmiştir. Bu malzemelerle büyü alanına giren çoğu işlemin yapılması mümkün olmaktadır.[238]

Büyüsel uygulamalarda kullanılan en önemli unsurlardan bir tanesi astrolojidir.

a)    Astroloji

Yıldız ve gezegenler gibi gök cisimlerini inceleyerek insanların kaderi, mevsimler ve gelecekle ilgili yorumlarda bulunma bilimi olarak görülen Astrolojiyle, Astronomi (başlangıçta) beraber anılırken, daha sonra birbirinden ayrılmışlardır. Astronomi bir bilim olurken astroloji eski yüzyılların sahte bilimi olarak kalmış ve astrologlar tarafından çıkarılan yıldız haritalarına yargıda bulunma pratiği olarak günümüze kadar gelmiştir, devam etmektedir.[239]

Astrolojinin başlangıcının kesin tarihini tespit etmek imkânsız olsa da Kaldeliler, Mısırlılar, Asurlular, Yunanlılar ve Persler tarafından kullanıldığı bilinmektedir.[240] Astrolojinin Keldanilerden Mısır’a oradan da Yunanlılara geçtiği şeklinde[241] ve Mezopotamya’dan ortaya çıkarak Akdeniz dünyasına ve diğer taraftan da Hint yarımadasına yayıldığı şeklinde farklı görüşler bulunmaktadır.[242]

Yıldızlar hakkındaki en eski kayıtlar eski Babil dönemine ait astrolojik ve astronomik olmak üzere iki metnin bulunduğunu ve[243] [244] diğer taraftan Hammurabi dönemine kadar tarihlenen tek metnin Ammişeduga’nın Venüs tabletlerinin olduğunu 243 ve de astrolojinin belirlenebilen ilk kaynağının Mezopotamya’da Kaldelilerde Kral I. Sargon (yaklaşık M.Ö. 2350) tarafından yazdırılmış olan Namar-Beli çivi yazılı tabletinin olduğunu kabul edenler olmuştur.[245]

Astroloji bilgilerini Sümerlerden ödünç almış olan Babillilerde astroloji işlerinin başındakiler, yüksek pozisyondaki kişilerdir.[246] Yöneticiler kendi yararlarına ve ulusların yararları adına astrologları yanlarında bulundurmuşlardır. Hatta yıldızlara danışılıncaya kadar savaşa, inşaya başlanmamış, finansal işler yapılmamıştır.[247] Babilli astrologlar, kâhinler, falcılar daha çok devlet adamı, politikacılar gibi itibar görmüşlerdir.[248]

Babilli ruhban sınıfı incelemeleri sonucunda astroloji alanında uzmanlaşmışlar ve bilim adamı olarak görülmüşlerdir. Astrolojik bilgelik ise orijinal metinleri araştırmak için diller bilmeyi aynı zamanda matematiksel zekâyı gerektirmiştir.[249]

Yunanlılar ise bir doğum astrolojisini benimseyerek kişinin doğumu sırasındaki gezegenlerin konumlarına, harflerin kişinin kaderini belirlediğine inanmışlar ve kaderci bir astroloji kabul etmişlerdir.[250] [251]

Harran Sabiîleri (politeistleri) ise tanrı ile insan arasında kutsal ruhların bulunduğuna ve bu ruhların heykellerinin olduğuna inanmışlar onlara tapmış, Babil kültürü olan astral ilahi varlıkların ve Hermetik felsefe geleneğinin Ortaçağ’a aktarılmasında etkili olmuşlardır.

Hindistan’da astroloji önemli günleri belirlemede geleneksel Hint eğitimlerinde yardımcı olması amacıyla kullanılan ve iyi ve kötü sonuçların meydana geldiği gezegenlerin hareketlerinin incelendiği bir bilim dalı olmuştur.[252] Burada da astroloji bir zamanlar soylu teoloji incelemesine yardımcı olabilecek en büyük bilim olarak görülmüştür.[253]

Romalılardan sonra kaybolan astroloji, Araplar vasıtasıyla Avrupa’da onbirinci ve onikici yüzyıllarda tekrar ortaya çıkmıştır. Araplar tıp pratiklerini astrolojiyle, matematikle kombine ederek yeniden hayata geçirmişlerdir.[254] [255] Özellikle Araplar ve Yahudi Kabbalistler bu tasavvurların taşıyıcıları olmuştur.

Ortaçağa gelindiği zaman kilisenin astrolojiyi ne kabul ettiği ne de ona karşı düşmanca bir tavır aldığı görülmektedir. Çoğu Hıristiyan astrolojiye inanmış ve burçlara saygı duymuştur.[256] Onüçüncü ve ondördüncü yüzyıllar da Rönesans’ta astrologlar kralların danışmanlarıdır. Ayrıca asilzadeler, şehir yöneticileri, kilise mensupları tarafından ve bazı papalar tarafından danışılan kişiler olmuşlardır. İtalya ve İspanya Üniversitelerinde astroloji kürsüleri kurulmuştur.[257]

Osmanlı saraylarında ise Osmanlı padişahlarının rüyalarını yorumlayan ve büyük olaylar için fala bakan ve bunlarla devlet işlerine yön veren usta müneccimler bulunmuş ve yıldıznameler yazılmıştır.[258] Benzer örnekleri Türk astrolojisine baktığımız zaman görmekteyiz.[259]

1.     Burçlara Yüklenen Tanrısal Özellikler

Mezopotamya’daki sistemin temel tasavvurunda yıldızlar gözle görebilen tanrılar olarak düşünülmüş ve gezegenlerin tabiatları gereği insanların üzerinde etkilerinin olduğuna ve yazılmış olan kaderlerin öğrenilmesinde anahtar rollerinin olduğuna inanılmıştır. Ülkeler, nehirler, kentler, tapınaklar kozmosun birebir imgesidir. Yıldızların gökkubbede çizdikleri grafiklere göre şehirlerin planı çizilmiştir.[260]

Yeryüzündeki yaşamın gökteki yapı ile benzer dinamiği yansıttığına olan inanç, insan bedeninin kozmosun bir aynası olarak görülmesine insanın uzuvlarını yöneten gezegenlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.[261] Babilliler gökteki her değişimde bir belirti, bir işaret aramışlar ve yıldızların ve gezegenlerin hareketlerine farklı anlamlar yüklemişlerdir.[262] Hiçbir şeyin şansa bağlı olmadığına ve yıldızların insanlar için iyiye ya da kötülüğe işaret ettiğine inanılmıştır.[263]

Bu tasavvura göre Hitit büyüsü makrokozmos (evren) ve mikrokozmos (insan) benzeşimince belirlenmiştir. İnsanın başı göğe, elleri toprağa, gözleri suya benzetilmiştir.[264] Ayrıca doğum anında gezegenlerin hareketleri ve konumlarının kişinin tüm hayatını etkileyeceğine de inanılmıştır.[265]

Gezegenlere insanların hayatlarını yönetmede yüklenen görevlere göre; Satürn kemikler, akciğerler, sağ kulak, idrar bölümünü; Jüpiter, karaciğer, sol kulak ve kaburga kemikleri; Güneş kalp, karın, sağ göz, beyin, vücudun sağ tarafını; Mars yaralanma, sağ burun deliği, kas ve sinirleri ve böbrekleri; Venüs et ve şişmanlığı, yağı, böbrekleri, meni ve özel kısımları; Merkür dil, ağız ve kasları; Ay sol göz, baş, akciğer, boğaz, rahim ve vücudun sol tarafını etkilemektedir.[266] Antik dönemde bu inancın etkisiyle Ay, oğlak burcundayken bir cerrah yaralı bir dizi ameliyat etmemiştir.[267] Ayrıca insanın 7 döneminin de gezegenlerin kontrolü altında olduğuna inanılmıştır. Bebeklik Ay; çocukluk Merkür; yetişkinlik Venüs; olgunluk Güneş; orta yaş Mars; ileri yaş Jupiter ve ihtiyarlık ile ölüm Satürn’ün kontrolü altındadır.[268]

Yıldızlar ve gezegenler tanrı ile insan arasına giren tanrısal varlıklar olarak kabul edilmişlerdir. Tanrısal alana yükselmek için de uygun gezegenlerin alanından geçmek gerekecektir. Bu tür inançlar Gnostisizm ve Helenizmde yaygın bir şekilde görülmektedir.[269]

Çoğu antik ülkelerde, Asurlularda yaygın bir şekilde gezegenler, tanrıların isimleriyle birleştirilmişlerdir. Her bir gün tanrılara adanmış ve krallar için günlük kurbanlar sunulmuştur.[270]

Paganlar ise yıldızları, ırkları, ülkeleri ve kişilerin kaderlerini etkileme yeteneği bulunan canlı varlıklar olarak görmüşlerdir.[271] Tanrılarla yıldızlar ve takımyıldızları özdeşleştirilmiş ve gökteki değişikliklerin insanlara tanrılar tarafından gönderilen uyarılar olduğu düşünülmüştür. Öyleki yeryüzündeki tanrı kralların yıldızları gökyüzünde parlak bir şekilde görüldüğü zaman bu, yeryüzü kralının güçlü ve şanslı olacağının bir işareti olarak kabul edilmiştir.[272] [273] Gezegenlerin kişilerin kaderlerini çizen tanrılar olduklarına olan inanç gereği, onların dua ve kurbanlarla yumuşatılacağına 272 inanılmış ve onlara dualar ve kurbanlar sunulmuştur.

Gezegen tanrılar, Mezopotamya’dan Yunanlılara oradan da Romalılar kanalıyla dünya üzerine yayılmışlardır.[274]

Gezegen tanrılar ve isimleri şöyledir: Marduk-Jüpiter (Perşembe), Nabu-Merkür (Çarşamba), Nergal-Mars (Salı), Ninurta-Satürn (Cumartesi), İştar-Venüs (Cuma), Şamaş-Güneş (Pazar), Sin-Ay (Pazartesi) şeklinde sıralanmıştır. Gezegenler ve tanrılar arasındaki bu ilişki daha sonra Yunan ve Romalılar tarafından da benimsenmiştir.[275] Buna göre gezegenlerin etkileri onların ismini aldığı tanrıların özelliğini yansıtmaktadır.[276] Günümüzdeki yıldız isimlerinin kaynağı Babillilerdir ve yıldızların hareketlerinin insanların hareketleriyle yakından alakalı olduğuna inanmışlardır. Her insanın gökyüzünde bir yıldızının olduğuna inanılmasından dolayı yıldız kayması veya sönmesi bir kişinin ölümünün işareti sayılmıştır.[277]

Yunan panteonundaki büyük tanrılardan Zeus, Roma’ya Jupiter olarak, Afrodit Venüs, Ares Mars, Kronos Satürn, Hermes Merkür, olarak geçmiştir. Bunlar Roma’nın gezegen tanrılarının isimleri olmakla birlikte halen kullandığımız isimlerdir.[278] En azından iki bin yıl önce Batı’da kullanılmaya başlayan haftanın günlerinin isimleri neredeyse bütün dünyaya yayılmıştır.[279]

Satürn’ün güneşle olan yakınlığından (parlaklığından) dolayı daha sonra bir güneş tanrısı olan Ninib’le (o Nippur’un güneş tanrısıdır) özdeşleştirilmiş olabileceği de ileri sürülmektedir. Ninib, neşe ve sevinci getiren ve hayatı düzenleyen bahar, güneş tanrısı olarak bilinmektedir.[280] Fakat bu özelliği Satürn’ün özelliklerine benzemektedir. Çünkü Satürn genellikle olumsuz işlerin yöneticisidir.

Arapça’da Zuhal olarak isimlendirilen Satürn’ün hareketinin Güneş’inki kadar yavaş ve sabit olmasından dolayı, ‘gecenin güneşi’ olarak da isimlendirilmiştir.[281] Saturn, antik dönem İtalyan zamanın tanrısıdır, tarımın ve ürünlerin koruyucusudur. Roma’da o hazinelerin koruyucusudur ve özellikle parayla özdeşleştirilmiştir.[282] İnsanların umutlarını kırmayla meşgul olan, ölümü getiren, başarısızlığı, yıkımı, sefaleti ve genellikle hüznü getiren bir gezegendir. Bu algının sebebi olarak Romalıların Satürn’ü yanlış tanıması gösterilmektedir.[283]

Cumartesi gününün yöneticisi olan bu gezegene tarım, miraslar, katılık ve yeryüzünün işleri, kemikler, dişler, kıkırdaklar, sağ kulak, karaciğerin[284] yönetimi verilmiştir. Ayrıca üzüntü,[285] yaşlılık, geçmiş, sınırlama, durgunluk, soyut düşünce ve felsefeyle ilgili durumlar onun yönetimindedir.[286] Lisana, soğuk tabiatlı olmaya,[287] zamana,[288] sinirliliğe[289] ve fakirliliğe etki etmektedir.[290]

Kenzü’l-Havâs’ta Zuhal/Satürn yıldızının yönetiminde bulunan Cumartesi gününde müşterinin artmasının amaçlanmasının dışında288 289 [291] sıkıntıya uğratmak,[292] düşmanı zarara sokmak, ticaretini ve kârını bozmak, zâlime ceza vermek,[293] zorluğa karşı koymak, zâlimin yok edilmesi,[294] düşmana üstün gelme gibi yetenekler yüklenmiştir. Satürn için verilen saatler genelde uğursuz ve iş yapılması tavsiye edilmeyen saatler olarak görülmektedir. Bu saatte zarar ve kötülükten başka bir şey beklenmez.

Jüpiter gezegeni ise Arapça’da Müşteri olarak isimlendirilmiştir. Astrolojik sistemde Jüpiter, Hammurabi döneminden sonra panteonun baş tanrısı olarak gördüğümüz Marduk’la özdeşleştirilmektedir.[295] Ülkeyi ve krallığı koruyan tanrıdır.[296] Marduk başlangıçta bir güneş tanrısı olarak ortaya çıkmıştır.[297] O, yaratıcı tanrıdır, ölümün habercisi, kaosu durduran tanrıdır ve gökyüzünün yöneticisidir.[298] Başka bir bilgide ise ilk dönem Nippur’un baş tanrısı olan Enlil’in, Jüpiter’le özdeşleştirildiği söylenmektedir.[299] Jüpiter, insanoğlunun ve tanrıların yöneticisidir.[300]

Yunanlılarda ise Zeus’la özdeşleştirilmiştir. Jüpiter başlangıçta bir ziraat tanrısıdır fakat zamanla Roma’nın koruyucusu olmuştur.[301] Greklerde tanrıların kralı Zeus’ken, Babil’de tanrıların kralı Marduk’tur. Gezegenler içinde en favori olanıdır.[302] Romalılarda da Jüpiter en büyük tanrıdır.[303] Gökyüzünün doğal güçleri onun özelliğidir.[304] Şimşek ve gök gürültüsünün ve kötü      havanın efendisi olarak görülmüştür.[305]

Arapçada Merih olarak bilinen Mars ise Grek savaş tanrısı Ares’le ve Mezopotamya savaş tanrısı Nergal’le özdeşleştirilmiştir. Satürn’den sonra ikinci en kötü gezegen olarak bilinmektedir. Onun etkisi çok sıcak ve çok kurudur.[306] Nergal, özellikle hastalık, şiddet ve gerginliğin sebep olduğu ölümün tanrısı, ölüm ülkesinin yer altı tanrısıdır.[307] Mars gezegeni adını kan ve yangını anımsatan koyu kırmızı renginden almış[308] ve kırmızı Hindularda da Mars’ın rengi olmuştur.[309]

Başlangıçta Roma’nın önemli geçim kaynağı olan tarımla ilgili bir tanrı iken Roma genişledikçe savaş tanrısına dönüşmüştür. O Roma’nın üç koruyucu tanrısı olan Jüpiter, Quirinius’la birlikte üçüncüsüdür. İlk zamanlar pastoral bir tanrı olan Mars, tepelerde ve ormanlarda yaşamış ve çiftçilik üzerinde koruyuculuk yapmıştır. Mars muhtemelen onun kız kardeşi veya eşi olan savaş tanrıçası Bellona’yla özdeşleştirilmiştir.[310]

Nergal, yeraltının (en büyüğü değilse de) en büyük tanrılarından biri olmuştur. Mars’ın en popüler isimlerinden biri Sümerce Salbatânu MULSa-al-ba-tâ-nu (G360)’dır ve bugüne kadar onun anlamı bilinmeden kalmıştır. Bilim adamları Sümerce’deki bu heceleri yorumlayarak ve hecelerin içine isimleri zorla yerleştirerek ismi ‘kendisinde sürekli felaketi bulunduran’ olarak açıklamışlardır. Bu Mars’ın paralel unvanı Nergal’le uyum içindedir. Nergal felaketin, savaşın, ölümün ve yeraltının tanrısıdır. Belki bu Mars’a ‘kara yıldız’ denmesinin sebebidir.[311] Mars ayrıca bulutların ve gök 311 gürültüsünün tanrısıdır.[312]

Arapçada Şems olarak isimlendirilen Güneş, Sümerce Utu ve Akadca Samas olan Güneş tanrısı olarak bilinmektedir.[313] Metinlerde her zaman ikinci sırada yer almıştır. Kaldeli sisteminde ise Güneş gezegenlerin lideridir.[314] O Ay tanrısının en büyük oğludur ve Istar’ın kardeşidir. Mısır mitolojisinde Güneş ve Ay sonraları Osiris ve Isis tanrıları tarafından temsil edilmiştir.[315] Sol ismiyle de anılan Güneş, Yunanlılarda Helios’la denk sayılmıştır.[316]

Zühre olarak isimlendirilen Venus ise İştar’dır ve İştar, bir yer tanrıçası, bitkilerin ve bereketin tanrıçasıdır yani bir toprak ana kişileştirmesidir. Nana ve Uruk da Venüs’le özdeşleştirilmiştir. Her bir gezegen bir büyük tanrıyla özdeşleştirilmiştir. Sümer tanrıçası olan İnana, Akadlarda İştar,[317] [318] İbranilerde Astarte, Yunanlılarda Afrodit ve Romalılarda Venüs adını almıştır.

Venus, başlangıçta bahar zamanı, bahçelerle ve ziraatla özdeşleştirilen kaynağı belli olmayan bir antik dönem tanrıçasıdır. Daha sonra Roma tanrısı Afrodit’le özdeşleştirilmiştir. Aşk ve verimliliğin tanrıçasıdır.[319]

İştar, sabah ve akşam yıldızı olan Venüs’e bağlı olmasından dolayı hem gece hem de gündüz işlerine bakmaktadır.[320]

Utarit/Merkür ise küçük bir gezegen olmasından dolayı tanrı Nebo ile özdeşleştirilmiştir. Panteon’da Marduk’un oğludur ve tanrılar meclisinden yazıcı olarak geçmiştir.[321] Nabû’nın kültü yaklaşık olarak MS. 2’ye kadar devam etmiştir daha sonra o, Hermes ve Apollo’yla özdeşleştirilir olmuştur.[322]

O ziraatın, ticaretin patronu ve özellikle yazıcıların ve bilim adamlarının tanrısıdır. Onun en önemli rolü tanrıların yazıcısı olması ve kader tabletlerinin 322

koruyucusu olmasıdır.

Marduk ve Nabû’ya ek olarak Merkür, genellikle akşam güneşini temsil eden ve çoğunlukla Satürn’le ilişkili olan Ninurta’yla da özdeşleştirilmiştir.[323] [324]

Sümerce Nanna ve Akadca Sin ise Ay/Kamer tanrısıdır,[325] genellikle metinlerdeki ilk gezegendir ve Ay tanrısı bilgeliğin tezahürü ve güneş tanrısı babasıdır. Mezopotamya tarihinin başlangıcından çiviyazısı kültürünün sonuna kadar Ay tanrısı gezegen tanrılarının en eskisi olmuştur. “Yıldız tanrıları arasında, ay tanrısı en nazik/anlayışlı ve en güvenilir olanıdır ve insan ve hayvanın doğurganlık ve verimliliğiyle bağlantısı kurulmuştur.”[326]

Daha önceki dönemlerde o, Selene veya Mene’dir. Daha sonra o Apollo’nun ikiz kardeşi, Artemis olmuştur.[327] [328] Artemis analığın belirgin bir vasfı olan koruyuculuk ve 327

şevkatle özdeşleştirilmiştir.

Ay, ormanların, şehirlerin, doğum yapan kadınların ve avcıların koruyucusudur. Ay’ın insanın yaşam devrelerini simgelediği düşünülmüştür. Önce doğar, sonra büyür, bir süre ayakta kalır ve nihayet batar gider, yani ölür. Her ay dönemi sonunda üç gün kaybolur, görünmez sanki ölmüş gibidir. Ay’ın histeri, sara gibi hastalıklarla bağıntılı olduğu, İngilizce luna’nın Ay, lunacy kelimesinin ise Ay’ın etkileyiciliğinden esinlenerek delilik, cinnet anlamında kullanıldığı söylenmektedir. Anadolu Türklerinde de Ay’daki değişmeler sonucunda kimi insanlarda ruhsal değişmeler meydana geldiğine inanılmıştır. Hindistan’da Ay, tohumun taşıyıcısı olarak görülmüştür. Çiçero’ya göre dolunay, tohum ekmenin ve evlenmenin en uygun zamanı sayılmıştır. Özellikle dolunayın âşıkları etkilediği, onlara aşırı heyecan verdiği ve aşkı körüklediği düşünülmüştür. Ay’ın etkisinde olan kişinin dengeli olacağı, akşamları daha güçlü ve çalışkan olacağı, kafasının geceleri çok daha iyi işleyeceğine inanılmıştır. Bu kişilerde biraz da olsa hayalperest ve tembelliğe karşı bir eğilimin olduğu ifade edilmektedir. Bu kişiler yaratıcı ve çekicidirler.[329] Ay’ın hafızayı, gözü, bağırsakları, rahmi, ince zarları[330] etkilediğine ve değişim, sezgi, doğum, umudun[331] yöneticisi olduğuna inanılmıştır. Ayrıca Ay, seyahati, deniz yolculuğunu,[332] avlanmayı, balık tutmayı yönetmektedir.[333]

Genelde büyü uygulamalarında Ay’ın uygun konumda bulunması önemli görülmüştür. Çünkü sihirsel uğraşları yöneten Ay’dır. Her gezegenin insanın yaşamının bir yönünü simgelediğine inanılmıştır.[334]

Ay’ın günü olan Pazartesi günü, kitapta yapılacak uygulamalarda karşıdakinin sevgisini kazanma, sözünü dinletme,[335] bol rızık elde etme,[336] fenalıklardan korunma,[337] zâlimin şerrinden korunma,[338] dileğin yerine gelmesi,[339] mutluluk,[340] kişiyi sakinleştirme,[341] hastanın iyileşmesi,[342] görünmez olmak,[343] uzaklardan gelmeyen kişiyi geri getirmek[344] gibi amaçlar yer almakta ve bugün olumsuzluklar için veya kötülük yapmak amacıyla kullanılmamaktadır.

2.     Yıldızların Uğurlu ve Uğursuz Vakitleri

Bu gezegen tanrıların haftanın belli bir gününü yönettiğine inanılmış ve gezegenin yönettiği gün o gezegenin uğurlu zamanı olarak görülmüştür.

İslâm dünyasında yeni gün güneşin batışıyla başlamıştır. Buna göre Güneş ufukta kaybolunca saat 12 ya da 0'dır. Bir sonraki güneş batışına kadar geçen süre 2x12 saate ayrılır. Ezâni saat adı verilen bu saatte günün başlangıcı değişmekte ancak gün boyunca bir saatlik süre aynı kalmaktadır.[345]

Kenzü’l-Havas’ta, sadece gündüz vaktine ait olan uğurlu ve uğursuz saatler saat saat detaylı bir şekilde verilmiştir. Geceler okumak, havâs yazmak, vefk ve tılsım hazırlamak gibi işler için uygun görülmüştür. Havâs ve zikirden faydalanmak isteyenler için gece yarısı tavsiye edilmiştir.

Büyüsel sözleri okuma ve yazmada burçlar ve yıldızlar büyük roller oynamışlardır. Havâssın etkili olabilmesi için o kimselerin yıldız ve burçlarının bulunarak o burca uygun gün ve saatte havâssın okunup, yazılması gerekmektedir.

Haftanın her gününün ilk saati o günün yönetici yıldızının saatidir.[346] Güneş’in doğum anıyla başlamakta ve güneşin battığı anda da gecenin birinci saati başlamış olmaktadır. Bu saatler 60 dakikalık saatlerden farklı olarak düzenlenmişlerdir. Mevsimlere göre gün ve gece saatinin uzunlukları devamlı olarak değişmektedir. Saatlerin bulunuşu ise o günün güneş doğuş saati ile batış saati ve gecesi için de batış saati ile doğuş saati arasındaki farkın bulunarak 12’ye bölünmesi şeklindedir. Sonrasında o günün yıldızından başlayarak sırayla gezegenler yazılmaktadır.[347] [348] Meleklerin saatleri yönettiğine ve günü yöneten meleğin günün ilk saatini yönettiğine, ikinci saatin yöneticisinin ikinciyi, üçüncüsü saatin yöneticisinin de üçüncüyü yönettiğine inanılmıştır. Bu devrin sonunda yedi gezegen kendi devirlerini yaparak ilk olana geri dönmektedir. Söz konusu takvimlerde uygulamalar için bakılan kısımlar güneşin doğuş vakitleri ve akşamın oluşu yani güneşin batış saatleridir.

Bu tür kitaplarda kullanılan uydurma bir hesaplama usûlünde ise günümüz saatleri kullanılmakta ve her gün güneş batarken saat 12 kabul edilmektedir. Her saat 60 dakika sürmekte fakat bu yöntemle hiçbir zaman ertesigünün güneş doğuşu ve sonraki 347 güneş batışı 12 saat sonraya denk gelmemektedir.

Çalışma konumuz olan Kenzü’l-Havâs kitabının ilk sayfalarında el-Hüseynî, haftanın yedi gününün her bir gününü ayrı gezegene tahsis etmiş ve günleri de saatlere bölerek gezegenler için uğurlu ve uğursuz vakitler tayin etmiştir. Uygulamalara başlamadan önce uygun zamanın yani o zamanı yöneten gezegenin uğurlu bir saatinin olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Uğursuz bir zamanda başlanılacak olan bir iş veya yapılacak olan bir formül etkili olmayacaktır. el-Hüseynî’nin genelde olumlu veya faydalı olduğu düşünülen işler için genelde o günün uğurlu bir saatini, olumsuz bir iş içinse uğursuz bir saatini tercih ettiği görülmektedir.

Bunlardan hareketle yıldızların şerefli vakitleri olarak, Güneş’in, Koç burcunda bulunduğu zaman, Ay’ın, Boğa burcunda olduğu zaman, Utarit’in, Başak burcunda bulunduğu zaman, Zühre’nin, Balık burcunda bulunduğu zaman, Merih’in, Oğlak burcunda bulunduğu zamanlar verilmiştir.[349]

İlk cildin başlarında verilen haftanın günleri ve saatleri sıralamasında Pazar gününden başlanılmaktadır. Pazar gününün yöneticisi olan Güneş bu günün ilk saatini de yönetmektedir. İkinci saat Zühre, üçüncü saat Utarit, dördüncü Ay, beşinci Zuhal, altıncı Müşteri, yedinci Merih, sekizinci tekrar Güneş tarafından yönetilmekte dokuzuncu saat Zühre, onuncu Utarit, on birinci Ay, on ikinci Zuhal[350] şeklinde sıralanarak her günün yönetici bir gezegeni olduğuna inanılmaktadır. Gün ve yıldızların eşleştirmeleri astrolojinin yer aldığı hemen hemen her kitapta benzer şekilde yapılmaktadır.[351]

Haftanın günlerinin sahibi olan gezegenler 24 saate ayrılan her bir günün bir saatini sırayla yönetmektedirler. Daha anlaşılır olması açısından Kenzü’l-Havâs’ta gündüze ait olan 12 saati yöneten gezegenleri tablolaştırmayı uygun gördük:

Pazar

Pazartesi

Sah

Çarşamba

Perş embe

Cuma

C u ma itesi

Güneş

Ay

Merih-Mars

UtaritMerkür

Müş teri. Jüpiter

ZühreVenüs

Zuhal' S atüm

ZühreVenüs

Zuhal S atimi

Güneş

Ay

Merih-Mars

UtaritMerkür

Müşteri Jüpiter

UtaritMerkür

ZühreVenüs

ZühreVenüs

Zuhal Satürn

Güneş

Ay

MerihMars

Ay

Merih-Mars

UtaritMerkür

Müş teri Jüpiter

ZühreVenüs

Zuhal S atüm

Güneş

Zuhal S atüm

Güneş

Ay

Merih-Mars

UtaritMerkür

Müşteri-Jüpiter

ZühreVenüs

Müşteri Jüpiter

ZühreVenüs

Zuhal’Satürn

Güneş

Ay

Güneş

UtaritMerkür

Merih-Mars

UtaritMerkür

Müşteri-'Jüpiter

Zühre-Venü s

Zuhal-' S atüm

Zühre-Venü s

Ay

Güneş

Ay

Merih Mars

UtaritMerkür

Müşteri Jüpiter

UtaritMerkür

Zuhal S atüm

ZühreVenüs

Zuhal Satürn

Güneş

Ay

Merih-Mars

Ay

Müşteri Jüpiter

UtaritMerkür

Müş teri'Jüpiter

Zühre-Venü s

Zuhal-' S atüm

Güneş

Zuhal-'S atüm

Merih-Mars

Ay

Merih-Mars

UtaritMerkür

Müşteri Jüpiter

ZühreVenüs

Müşteri-Jüpiter

Güneş

Zuhal’Satürn

Güneş

Ay

Merih-Mars

UtaritMerkür

MerihMars

Ay

 

Günlerden 12 saat gündüz, 12 saat gece şeklinde iki kısma bölünerek faydalanılacağı söylenmesine rağmen el-Hüseynî gece saatlerinin de gündüz saatleri gibi olduğunu ve gündüz saatlerini vermenin yeterli olacağını söylemiştir. El-Hüseynî gündüz saatlerinin gece saatleriyle denk olduğunu ifade etse de havâs işlerinde “... bana dua ediniz, kabul edeyim” ayetinden hareketle pratikler için gece yarısından itibaren güneşin doğduğu vakte kadar ki aralığın en uygun zaman olduğu düşünülmüştür.[352] Sabah 12’den akşam 12’ye kadar gündüz ve akşam 1’den sabah 12’ye kadar gece olarak kabul edilmiştir.[353]

Diğer medeniyetlerde de günler uğurlu ve uğursuz vakitler olarak belirlenerek bazı günler felaket günleri sayılmıştır. Yunanlılar bu günlere murdar günler ismini vermişlerdir. Babil’de, Mısır’da, Çin’de, Hindistan’da, Yunanistan’da Eski Orta Amerika’da da rahipler, âlimler ve memurlar için astroloji ve fal sanatlarıyla ilgili günlerin belirlendiği takvimler hazırlanmıştır.[354] Çin dinlerinde ise memleketin her tarafında uğursuz günler için uğurlu bir yer bulmak üzere aylarca yıllarca süren araştırmalar yapılmıştır.[355]

Mezopotamya uygarlıklarından olan Babil’de duayla cinleri kovmak için bazı günler uğurlu bazı günler ise uğursuz olarak kabul edilmiştir. Wohlstein’de “Nisan’ın birine geldiysen hemen kaç” denilmektedir. 1 Nisan cinleri kovmak için uğurlu bir gün olarak görülmüştür. Çünkü bu tarih Babilliler için bir kader anıdır. Mısır papirüslerinde de yılın bütün günleri büyüsel ritüeller için uğurlu ve uğursuz günler şeklinde özelliklerine göre ayrılmıştır. Bir Yunan duayla kovma metninde tanrıya saatlerin gücünün sahibi olan tanrı olarak yalvarılır. Genellikle tanrıya veya tanrılara veya cinlere resmi yalvarışlar görülmektedir.[356]

Sabiîlerde de her bir gün bir gezegen tarafından yönetilmiş ve 24 saat 12’şer olarak iki kısma gece ve gündüz olarak ayrılmıştır.[357]

Batı’nın sisteminde gün, gün ışınlarıyla başlamakta ve gün batımıyla sonlanmaktadır. 1486-1535 yılları arasında yaşamış Alman bir teolog, astrolog ve büyücü olarak bilinen Agrippa’nın sisteminde günün ve gecenin saatleri yıla bağlı olarak farklı uzunluktadır. Günün saatleri birbiri arasında bile eşit değildir. Agrippa’nın açıklamalarında olduğu gibi çoğu astrologlar günün ve gecenin aralığını on iki eşit parçaya ayırmaktadır. Fakat büyüsel çalışma için bir almanak/yıllık kullanılması ve verilen gündeki güneşin doğuşu ve batış zamanını bulmak için diğer bilgi kaynaklarını kullanılması tavsiye edilmektedir. Agrippa’nın yönteminin bir benzeri olarak Heptameron’da bir davet planlandığı zaman uygulayıcının öncelikle güneşin konumlarını bulması gerekmektedir. Güneşin doğuşu ve batışı arasındaki dakikaların toplam sayısı belirlenir ve günün on iki saatinin her birindeki dakikaların sayısına ulaşmak için toplam on ikiye bölünür. On ikinci gezegenle ilgili saatle ve söz konusu günün saatlerinin yöneticileri belirlendikten sonra uygulayıcı kimse gecenin her bir eşit saatinde dakikaların sayısını bulmak için günün 120 sayısından her bir eşit saatinin dakikalarının sayısını eksiltir ve sırasıyla gezegenler belirlenir.[358] [359]

Gezegenlerin yeryüzüne olan uzaklıkları dikkate alınarak yapılan sıralama Satürn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür ve Ay şeklindedir. Antik Kaldelilerin değişmeyen bir stiline göre gezegenlerin yönettikleri günler ve saatlerin sırası aynı 358 şekildedir. Bu düzen ortaçağ astrologları tarafından da aynen benimsenmiştir.

Gezegenlerin sıralanışının Kaideliler ve Mısır’daki şekline bakıldığı zaman da o dönemde günlerin yirmi dört saate ayrıldığı ve her saatin tanrılarla özdeşleştirilmiş olan gezegenler tarafından yönetildiği görülmektedir. Günlerin saatlerine ait gezegenleri belirlerken günlerin 24 saat olduğu göz önüne alınarak mesela ilk saatin güneşle başlaması durumunda ki Kenzü’l-Havâs kitabında da güneşle başlamıştır ve gezegenlerin sayısı toplam yedi olmasından dolayı gezegenler sıralanmış ve bunların üç kez deviniminden sonra toplam 21. saate gelinmiş, geriye ise 3 saat kalmıştır. Kalan bu saatler de gezegenlerin sırası bozulmadan sıralanmıştır. Güneş, Venüs, Merkür, Ay, Satürn, Jüpiter ve Mars şeklindeki sıralanışta 21. saat Mars, 24. saat Merkür olmakta bu durumda ertesi günün başlangıç gezegeni Ay olmaktadır. Tabloda da görüldüğü üzere Kenzü’l-Havâs kitabındaki sıralamayla el-Hüseynî, Kaldeliler veya Mısırlılar dönemindeki sıralamayı devam ettirmektedir.[360] Kaidelilerin gezegen sistemi bizim genelde Augustus tarafından hazırlanan 7 günlük hafta sistemimizin kaynağı olmuştur.[361] Talmud’da da gezegenlere ve yönettikleri saatlerin düzenine yer verilmiştir.[362]

Çeşitli tütsüler yakıp, nefes ve efsunlar yaparak insanların kaderlerini yönlendirdiklerine inanılan yıldızların her biri için ayrı ayrı putlar yapılmıştır. Sonrada yıldızların özelliklerine göre onlardan yardım beklenmiş ve dualar edilmiştir. Hayır ve iyilikler için Müşteri, savaşta galip gelmek ve başkalarına zarar vermek istendiğinde Zühal/Satürn, tabiat olaylarında ve salgın hastalıklarda Merih, adına dikilen heykellere dua edilmiştir.[363]

Bu örneklerde olduğu gibi Güneş, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs gibi yıldız ve gezegenlerin etkileri hakkında pek çok spekülasyon bu büyü ve astroloji kitaplarında mevcuttur.

b)    Harfler ve Sayılar Bilimi

Tarih öncesi çağlardan beri insanlar sayı ve rakamlarla, gizli olanı aramışlar ve sayısal değerler atfedilen tarihlerden, isimlerden veya ibarelerden faydalanarak gelecek hakkında bilgi elde edebilmek için gayret sarfetmişlerdir. Sayılar gizemli amaçlar için kullanılmış ve işaret ettikleri doğaüstü güçlerin anahtarı rolü oynamışlardır.

Sayılarla yapılan işlemlerin, kullanılan sayılarla bağlantılı olan şeyleri de etkilediğine bu nedenle de her sayının özel bir karakter ve kendisine ait bir eser ve özel bir metafizik anlam geliştirdiğine inanmışlardır.[364]

Bağlı bulunduğu nesneye tabiatüstü güç verdiğine inanılan sayılar ve sayı sembollerine ilk olarak Babilliler ve Sümerlilerde rastlanmış, bu medeniyetler diğer eski medeniyet merkezleri olan Hindistan, İran ve Yunanistan’a ölçü olmuştur.[365] Babilliler kelimelere ve özellikle kişisel isimlere sayısal değerler atfetmişler sonraları insanlar nesneler arasında ilişkiler kurmak için sayısal değerlerde oynamalar yapmışlardır. [366]

Sonraki dönemlerde bu sistemi Yunanlılar ve Romalılar kullanmışlar, İbrani gizemciler Kabala’ya uyarlamışlar ve bu sistem Ortaçağ Avrupası’nda numerolojinin Gematria sisteminin uygulamaları altında ortaya çıkmıştır.[367] Özellikle de Ortaçağda sayılar mistiği Pisagorcu geleneğin Ortaçağdaki en önemli gelişimi olarak Yahudi Kabalasının da etkili rolüyle büyük bir önem kazanmıştır.[368]

Gematria sisteminde ebced hesabında Arap harflerinin sayısal değerlerinin bulunduğu gibi İbrani alfabesinin harfleri de sayılara denk gelmektedir. Sayılar simgeseldir ve belirttikleri şeylerin adla bağlantılı olduğuna inanılmıştır. Bu da her isimden sayı elde edilebileceğini göstermektedir.[369]

Sayı sembolizmi başlangıçta semavi olana nüfuz etme gibi görülse de sonraları tasavvufi ve mistik sırlar bilgisi olmuştur. Sayıların, nesnelerin özelliklerini etkilediğine ve tanrı ile yeryüzü arasında aracılık ettiğine inanılmıştır. Özellikle de birli ve tekli sayılar uğurlu sayılmıştır.[370] Çift sayılar cinlere güç sağladığı için uğrusuz bir haberci gibi görülmüştür.[371]Sayısal sembolizmin İslâm’da Tasavvuf alanında ve çoğu Şii ekolünde önemli bir yeri bulunmakta ve Kur’an’ın İşârî tefsir ve tevilinde büyük bir role sahip olmaktadır.

Sayıların astrolojiyle bağlantıları kurularak astrolojik sayı değerleri ortaya çıkarılmıştır.[372] [373] Bunlar, Satürn 3, Jüpiter 4, Mars 5 , Güneş 6, Venüs 7, Merkür 8, Ay 9’dur.[374]

Burçların birbiriyle uygunlukları sayılarının arasındaki uyuma da bağlanmıştır. Tek sayılı burçların tek sayılarla, çift sayılı burçların da çift sayılı burçlarla uygunluğuna inanılmıştır. Yoksa bu uyum yaratılış bakımından bir uyuşma değildir.[375]

İslâm dünyasında ise sayıların gizemli kullanımı Cabir b. Hayyan ile (Ö. 815) başlamış ve İhvanu’s-Safa ile devam etmiştir. İlk olarak Pisagor’un felsefesiyle ve Yahudi mistisizmiyle ile girdiği düşünülmektedir. İbn Arabi tarafından da harfler ve varlıklar arasında sıkı bir ilişki olduğu ileri sürülmüştür.[376]

Sayı sembolizmi olarak da isimlendirilen sayı biliminin Kenzü’l-Havâs kitabında yer aldığı görülmektedir. Sayısal unsurlar eskilerden beri büyüsel formüllerde kullanılmıştır. Sayılar ve rakamların tekrar amaçlı olarak verildiği yerler hazırlanan formüllerin amaçlarına göre değişmektedir. Bazı yerlerde hiçbir nedene dayandırılmaksızın istenildiği miktarda zikir[377] sayısı ya da dua veya formülü tekrar sayısı belirlenebilirken bazı durumlarda ayetlerin, isteklerin, esmaların ebced tutarlarına göre bir tekrar sayısı seçilmektedir. Böylece uygulamayı sonrasında ise uygulamayı yapan kişi yapılma amacına göre bir beklenti ve bir bekleyiş içersine girmektedir.

Büyüsel örneklerde kullanılan sayılar ile harfler arasında bir ilişki bulunduğuna ve bunlarla hazırlanan vefklerin, muskaların sayesinde örneklerin daha etkili olacağına inanılmıştır.

Bunların dışında kitapta her hangi bir kurala bağlı kalmaksızın belirlenmiş sayılar ve az da olsa kendi içinde bir kafiyenin bulunduğu 33333 gibi[378] küçük ve büyük sayılar da bulunmaktadır. Kullanılan sayılar arasında tek sayıların ağırlıklı olduğu göze çarpmaktadır. Şanslı olduğuna inanılan sayılar şanslı olduğu söylenir. Bu tek sayıların daha büyük ve daha güçlü tanrılara tahsis edilmiştir. Daha küçük tanrılar içinse çift sayılar kullanılmıştır.

Kitapta daha çok 1, 3, 5, 7, 11, 21, 40, 41, 100, 101, 1000, 1001 gibi fazlaca kullanılan sayıların yanında 19, 36, 48, 152 gibi tek seferlik yer verilmiş sayılar da bulunmaktadır.

Benzer şekilde kökleri Babillilere ve hatta daha eskilere uzanan sayılar bilimiyle bir kişinin adı ve doğum tarihleri bulunarak, kişinin gerçek karakteri ve gelecekteki durumu hakkında görüşler ileri sürülmeye çalışılmış, bunun için de genellikle 1, 3, 7, 9, 40,       41 sayılarından faydalanılmış ve bunlarda büyülü, gizli bir güç olduğuna

inanılmıştır.[379] Aslında bir konunun sınırlarının daraltılmak istenildiği veya düşüncelere kesinlik getirilmek istenildiği zaman sayıların kullanımlarına yer verilmektedir.[380] Örneklerde de belirli sayılar verilerek hem sınır konulmak hem de tekrar sayısına göre uygulamanın gücünün artırılması amaçlanmıştır.

Kitapta verilen örneklerde kullanılan isimlerin veya söz konusu örneğin kimin adına, hangi doğum tarihi üzerine ve hangi amaçla hazırlandığının bulunma ihtimalinin çok düşük olmasından dolayı formüllerde verilen sayıların tercih edilme nedenlerine ulaşmak da oldukça güçleşmektedir.

a. Ebced

Kenzü’l-Havâs’ta büyüsel formüllerin oluşturulmasında kullanılan rakam yerine harflerin kullanıldığı sistem olan ebced hesabı yöntemi Yunanlılardan Araplar tarafından Suriye ve Irak fethedilince alınmış ve sekizinci yüzyılda Yunan harfleri yerine Araplar kendi harflerini kullanmaya başlamışlardır. Bu harflerle elif, be, cim, dal Ebced harflerinden oluşan ebced hesabı dediğimiz sistemi kurmuş[381] [382] ve sonraları sayısal değerler yerine harfler kullanılmaya başlanmıştır.

Ebced, Arapça’daki her harfe bir sayısal değer vererek çeşitli kelime ve cümlelerin sayısal değerini hesaplama ve bundan anlamlar çıkarma işi olarak tarif edilmiştir.[383] Ebced Hesabı, ‘Küçük Ebced Hesabı’, ‘Büyük Ebced Hesabı’, ‘En Büyük Ebced Hesabı’ ve ‘En Küçük Ebced Hesabı’ olarak çeşitlere ayrılmıştır.[384] Eski deyimiyle ebced hesabına “Cümel Hesabı” da denilmektedir.[385]

Ebced düzeninde sıralama, harflerin akılda daha kolay kalmasını ve Arap alfabesinin daha kolay öğrenilmesini sağlamak amacıyla hazırlanmış ve ilk kelimenin de ebcedle başlamasından dolayı ebced hesabı olarak isimlendirilmiştir. Bu sistemde sırasıyla harflerden ebced, hevvez, hutti, kelemen, sa’fes, karaşet, sehaz ve dazağ şeklinde anlamı belirsiz kelimeler oluşturulmuştur. Yapılan sıralamanın Hz. Adem’den itibaren var olduğuna ve sistemin sıralamasının Hz. Peygamber devrinde de kullanılmasına rağmen Emevi Halifesi Abdülmelik b. Mervan (685-705) zamanında değiştirildiğine dair rivayetler de bulunmaktadır.[386]

Oluşturulan bu kelimelerin Hz. Şuayb döneminde yaşamış ve Arapçanın mucidi olduğu düşünülen 6 Medyen hükümdarının isimlerinin olduğunu söyleyenler bulunmakla birlikte, altı şeytanın ismi veya günlerin adı, altı dönem ve 6 medyen şahı olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.[387] İbn Haldun ebcedteki harflerinden her harfin sırayla ateş, hava, su ve toprak gibi kâinatı oluşturan dört ana unsura (Anasır-ı Erbaa), işaret ettiğini söylemiştir.[388]

8 kelimeden oluşturulan düzenlenmenin sonuna “fetebarekallâhü ahsenü’l- halikin” sözleri eklenerek uğur olarak kullanılmış ve yüzyıllarca dinsel bir saygı gösterilerek okullarda okutulmuştur.[389] Ebcedde her hangi bir düzen veya bir ilke bulunmamaktadır. Sadece harflerin kolay öğrenilmesi için bir araya getirilmiş harflerden oluşturulmuş anlamı bilinmeyen kelimelerdir.[390]

El-Hüseynî kısa da olsa kitapta ebced hesabı ve ebced hesabının çeşitleri hakkında bilgi vermiştir.[391] Buna göre Hesab-ı Kebîr, bulunan sayı değerinin kendisiyle çarpımının sonucunda elde edilmektedir. Hesab-ı Kebîr ile okunan azimetlerin çok daha etkili olacağına inanılmıştır. El-Hüseynî, bazı âlimlerin Hesab-ı Kebîr’i, Sagir Hesabı’nın on katı olarak aldığını ve bu usûlün çok fazla kabul görmediğini söylemektedir. Bazı durumlarda seçilen esmâ veya âyetlerin ya da sûrelerin ebced toplamlarından büyük sayılar çıkabilmekte ve örnekleri oluştururken bunların nutkedilmelerinden (havâs ilminde sayıların harfe çevrilmesi) çıkan harflerin bir tek isim olarak okunabilmeleri bazen imkânsız olabilmektedir. Bu durumda hesaplamalarda veya nutketme kısmında kullanılan ebced tablosunun Ebcedî Kebîr değil de Ebcedî Sagir olarak alınmasının daha uygun olacağı söylenmiştir.[392]

Hemen her alfabede eskiden beri harflere rakamsal bir karşılık verilmiş bazen harf yerine rakamların da kullanıldığı olmuştur. İbranî- Süryanî, Grek, Latin ve Roma harf-sayı sistemleri sıralaması verilen sayısal değerler açısından birbirine benzemektedir.

Arap alfabesinin dizilişiyle sayı değerlerinin verilişinin benzemesinden dolayı bu sistemin İbranice ve Aramice’nin etkisiyle Nabatce’den Arapça’ya geçtiği kabul edilmiştir.[393] Ebced hesabıyla yazılmış olan tılsım ve afsunların kaynağı Kabala olarak da görülmüştür.[394] Ebced hesabında harflere verilen değerler gibi Greek alfabesinde de harflere sayısal değerler verilmiştir.[395] İbranca’da da sistem Greek’teki gibidir, sayılar harflerle belirtilir. Aynı sayısal değere sahip kelimeler diğerinin yerini alabilmekte ve yeni anlamlara gelebilmektedir.[396]

Arap yazısının menşei hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır. Fakat birçok yazılara kaynaklık eden Fenike yazısının Arami ve Nabati halklara ve Arap yazısına kaynaklık ettiği kabul edilmiştir. Arap alfabesi başlangıçta Fenike alfabesi gibi ebced tertibinde bir alfabedir. Fenikelilerin elif ba şeklindeki sistemleşen bütün alfabelere önderlik ettiği kabul edilmektedir. Fenike yazılarının zaman içinde Aramî ve Nabatî yazılarında tekamül ederek Arap alfabesine dönüştüğü kabul edilmektedir.[397] Arapçaya has olan 6 harf ise (^ te veya £ se, £ cim, j zel, J dal, £ zı, ve £ ğayın[398] [399] 22 harflik alfabenin sonuna konularak 28 harf elde edilmiştir. Hemzeden K’ya kadar olan harfler -i -i zvzv  11                  1 Azvn -i nzvzv             1-100 son dokuzu da 200-1000 sayılarına işaret etmektedir.

Yapılan sıralamanın dışında » , açık te ^ ; med-elif 1 de hemze * elif gibi kabul edilmiştir. Bunların dışında ^ pe, g çe, j je ve kef & harflerine, ^ £ J ^ harflerine verilen aynı sayı değerleri verilmiştir.[400]

Bunların dışında Roma rakamlarında da aynı sayı sisteminin bulunduğu görülmektedir. Roma rakamındaki sayı sıralaması ebced sistemine benzemekle birlikte kullanılan simgeler harflerdir. Aslında Arap alfabesinin belki de ters bir mantığı kullanılmıştır. Arapça ve Roma sisteminde 0 sıfır kullanılmamıştır. Babil’de de 0 bilinmiyordu.[401] Bu da Babil geleneğinin Roma’ya geçtiğini ortaya koymaktadır. Ebced hesabında da harflere değer verirken 0 kullanılmamakta ve 1’den başlanarak devam edilmektedir.

Kur’an’ın Arapça indirilmesinden dolayı bazıları tarafından Arap alfabesinin her harfinin kutsallığına inanılmıştır. Arap harflerinin formüllere, dualara, reçetelere, muskalara büyüsel bir güç ve kutsallık kattığı düşünülmüştür.

Ebced hesabının yoğun olarak kullanıldığı yerlerden ilk sırayı Allah’ın güzel isimleri olan Esmâü'l-Hüsnâ’ların ebced sayılarının dualarda veya büyüsel dualarda kullanılması almaktadır. El-Hüseynî genellikle verilen dua çeşitlerinde geçen Esmaların ebced toplamlarını bularak söz konusu dualar veya esmaların tekrar ve zikir sayılarını bunlarla belirlemiştir. Ayrıca el-Hüseynî, Esmâü’l-Hüsnâ’ların ve ebced hesabı toplamlarının yer aldığı sıralamaya da kitapta yer vermektedir.[402]

Esmaların ebcedinin belki de hemen hemen her örnekte kullanıldığı alan vefklerdir. Vefklerin genelinin esmalar üzerine hazırlanmasından dolayı el-Hüseynî daha çok vefki hazırlanan ismin ebced toplamını tekrar sayısı olarak kullanmayı tercih etmiştir.

Ebced hesabıyla belirlenen tekrar sayılarının kullanıldığı diğer yerler de ayetlerin dualarda kullanıldığı örneklerdir. Örneklerde verilen ayetlerin ebced toplamı alınarak ayetin bulunduğu sûrenin isminin ebced toplamları esas alınarak tekrar sayılarını belirlemede kullanıldığı da olmuştur.[403]

Ebced hesabının kullanıldığı diğer bir yer de hastalığın veya ölümün tespiti usûlündedir. Kitapta hasta olan bir kimsenin o hastalığından dolayı ölüp ölmeyeceğine yapılan bir uygulamada o kişiyi ölüm veya şifanın bekleyip beklemediği bulunmaktadır. Çıkan sayı verilen cetvelden bulunarak o kişi hakkında bir kanaate varılmaktadır.[404]

Yukarıdaki bahislerde de geçtiği üzere Arabi alfabenin her hafinin karşılığı olan bir rakam bulunmuş ve bu rakamlarla Allah’ın esmalarının Kur’an’daki bazı sûrelerin ve ayetlerin salat selamların v.b harfleri rakamlara çevrilerek toplamları bulunmuş ve bunlarla da çeşitli şekillerde vefkler oluşturulmuştur. Özellikle de hastalıkları uzaklaştırmak amacıyla hazırlanan vefkleri yazmanın bir esmayı veya ayetleri kat kat yazmaya veya okumaya eşit olduğuna inanılmıştır.[405]

c)    Bitkiler

Anadolu’da binlerce yıldan beri şifalı otlar tedavi amacı ile kullanılmakta ve şifalı otların bir kısmı bilhassa kadınlar tarafından büyü yapmak üzere aktarlardan satın alınmaktadır. Kenzü’l-Havâs’ta verilen örneklerin hazırlanmasında bitkiler özellikle tütsü yakımında veya şifa için kullanılmıştır. Benzer şekilde Hitit tabletlerinde şifalı otlardan reçeteler hazırlanmıştır.[406]

Mezopotamya insanları ise bitkileri erkek ve kadın olarak ayırmışlar ve büyü amacıyla kullanmışlardır.[407] Kenzü’l-Havâs’ta da yakılan tütsüler arasında günlük bulunmakta ve bazen günlük şeklinde bazen de erkek günlük olarak isimlendirilmektedir. Anlaşılan o ki, bu bitkinin de erkek ve dişi olanı bulunmaktadır. Bitkilerin kendi içlerinde büyüsel ve tanrısal güçler barındırdığına inanılmış ve cansız bir nesneye büyüsel bir özellik atfetmek ve büyüsel erdemler yükleyebilmek için belli bir şeklinin ve renginin olması yeterli görülmüştür. Romalılar da koruyucu büyülerde mineraller, yiyecekler ve hayvansal materyaller kullanmışlardır.[408]

Kenzü’l-Havâs’taki uygulamalarda bitkiler ve özelliklerinden yararlanıldığı görülmektedir. Bitkiler formülün fonksiyonuna göre güzel kokulu ve kötü kokulu olanlar şeklinde kullanılmıştır. Haftanın yönetici gezegenlerinin özelliklerine paralel olarak, olumsuz yönde yapılacak bir uygulama için kötü kokulu bitkiler, olumlu olanlar içinse güzel kokulu olanlar tercih edilmiştir. Mesela, Zuhal’in yöneticisi olduğu bir günde yapılacak olan işlerin olumsuz işler olmasından dolayı kullanılan kokular ve yakılan tütsüler de genellikle kötü kokulu olmuştur.[409]

Kitapta ki çeşitli pratiklerde farklı veya benzer amaçlar için kullanılmış çeşitli türlerde bitkiler bulunmaktadır. Bu listede tarih boyunca büyüsel formüllerde kullanılan bitkiler de yer almaktadır. Bunlardan soğan, sarımsak, hınıyyet, hatmi çiçeği yaprağı, kına çiçeği tohumu, pelesenk yağı, kafur, cin tırnağı, mey’a, çörek otu, karanfil tozu, siyah nohut, arpa, buğday, mersin yaprağı, kamış, karabiber, defne, menekşe yağı, cin elması kitaptaki örneklerde ismi geçen bitkiler arasındadır. Eski kavimler, güzel kokunun ilahların hoşuna gideceğine, onların kabul ve beğenilerini kazanmada etkili olacağına inanmışlardır.[410] Öyleki, güzel kokulu bitkiler ibadetlerde de kullanılmıştır.[411]

Yiyecekler arasında ise badem yağı, bal, zeytin, hurma, elma, armut, şeker, şeker benzeri şeyler, kurabiye, zeytinyağı, yumurta, tuz ve pide gibi malzemeler yer almaktadır. Yiyecekler işlevine göre ekşi ve tatlı olanlar şeklinde de kullanılmışlardır.

Kitaptaki büyüsel örneklerde bitkiler gezegenlerle özdeşleştirilmekte ve her bir gezegenin bir takım bitkileri yönettiğine inanılmaktadır. Çünkü bitkiler ilgili oldukları uluhiyyete ait kabul edimiştir.[412] [413] [414] Tanrıların sıfatlarıyla mesela mersin ağacı Afrodit’le 412

anılmıştır.

Ortaçağ’da da gezegenlerle özdeşleştirilmiş bitkiler resmi tıp pratiklerine taşınmıştır. Onlar periyodik olarak seyreden hastalıklarda veya kadın hastalıklarında kullanılmışlardır. Bu bitkiler Ay tarafından astrolojik olarak yönetilen şeylerle ilişkili olarak büyü pratiklerinde kullanılmıştır. Bu ilişkiler genelde antikçağdan beri bilinen gezegenlerle sınırlıdır. Bu yedi gezegenin kişinin hayatını ve doğumunu etkilediğine 413

inanılmıştır.

Venüs sanat, müzik ve tatlı otların yöneticisidir. Nane çekici, temiz ve ferahlatıcıdır. Nanenin aşk tanrıçasının çekici doğasını yansıttığına inanılmıştır. Yine Venüs’ün armut, buğday, domates, elma ağacı, fesleğen, incir ağacı ve kekiği; Güneş’in şeftali, nohut, elma, fasulye, gülü; Jüpiter’in mine çiçeği, bütün nane türlerini yönettiğine inanılmıştır. Mars/Merkür ise defne, fesleğen, keten; Jüpiter ve Satürn’ün de her türlü öd ağacı, sarmısak, soğan, tütün; Ay ise ıhlamur ağacı, söğüt, lahana, mısır, papatya gibi bitkileri yönettiğine inanılmıştır.[415]

Yunan büyüsünde ışıklı ve açık bir Ay’ın bulunduğu gece büyüsel ritüeller için kullanılan bitkileri toplamak için uygun bir zamandır. Özellikle dolunaylı ve yeni ayın olduğu zamanlar çok daha uygundur. Ayın yeryüzüne yaklaştığı zaman bitkilere etki ettiği, onlara zehirli bir madde ve bazı bakteriler serptiğine ve büyüsel bir güç bahşedildiğine inanılmıştır.[416]

Empedokles bir fragmanda ‘Pharmaka’ kelimesini kullanmaktadır. Bu kelimeye bitkilerden elde edilen sihirli ilaçlar olarak anlam verilmiştir. Aynı zamanda bu kelimenin efsun ve tılsım gibi bazı yan anlamları da bulunmaktadır. Fakat bu kelimeyle sadece bitkilerden elde edilen ilaçların değil, aynı zamanda bu bitkileri toplarken ve iksir hazırlanırken ezberden söylenen büyüsel sözlerin de kastedildiği ifade edilir. Bu tür büyü örneklerine en iyi Paris papirüslerinde rastlanmaktadır.[417]

d)    Tütsüler

Havâs üzerine yapılan çalışmalarda genellikle yakılması tavsiye edilen bir tütsü bulunmaktadır. Tütsüsünün verilmediği durumlarda da kişinin hoşuna giden bir tütsüyü yakmasının uygun olacağı söylenmiştir.[418]

Farklı havâs kitaplarında yıldızların tütsüleri olan listeler hazırlanmıştır: Güneş için günlük ve sendrus; Ay için günlük ve ağaç sakızı; Merkür için mahleç kabuğu; Venüs için masteki (Hindistan sakızı); Mars için kıst (toplak otu); Jüpiter için öd ağacı, kafur; Satürn için yere dökülmüş ıslak nesne şeklindedir.[419] Başka bir sıralamaya göre de; Pazar için cavi; Pazartesi için kâfur; Salı için kündür; Çarşamba için meyatü saile; Perşembe için mastaki; Cuma için ud ve ned; Cumartesi için udu hindi şeklindedir.[420] Kenzü’l-Havâs’ta bu şekilde bir tablo verilmemiştir.

Kitapta tütsülerle ilgili bir liste bulunmamakta fakat verilen formüllerin içerisinde güzel ve kötü kokular ve yakılması tavsiye edilen tütsülere yer verilmektedir. Bunlar misk, gülsuyu, öd ağacı, anber, günlük, cin tırnağı, şeytantersi gibi tütsülerdir. Daha çok cinleri davette kullanılan öd ağacı, günlük, kükürt gibi tütsülerle ilgili gezegen ve günün hâdiminin, ruhunun, yani semavi varlığının hoşnutluğu kazanılmaya çalışılmıştır. Tütsülerin yakılması cinleri harekete geçiren büyünün vazgeçilmez unsuru tanrı isimlerinin yanında ikinci bir önemli unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Havâs kitaplarında bonzoe tohumu, kişniş tohumu, beyaz ve kırmızı sanda ağacı, şeker, aloe tohumu, tarçın, kâfur gibi güzel kokulu şeylerin yakılması da ilave edilir.[421]

Tütsü için, içinde kömürün yanarak alevleneceği toprak bir kap gerekmektedir. Uygulama esnasında yardımı dilenen varlığa dualar edilmekte ve yakarış sözleri tekrar edilmektedir.

Tütsüler temizlik amacıyla ve güzel kokularıyla hoşnutluk kazandırmak için kullanılmışlardır. Bazı kokuların kötü ruhları rahatsız ederek, uzaklaştırdığına inanılmıştır. Bazı güzel kokulu tütsüler ise ilahların ve ruhların hoşnutluğunu kazanarak onları o mekâna çekmek için yakılmışlardır. Tütsünün temizleyici özelliği kötü ruhları 421 uzaklaştırarak mekânı temizlemede de kullanılmıştır.

Dinin temeli ve en değerli ibadetlerinden sayılan kurban sunumunda dinlere göre mahiyet ve şekil olarak farklılıklar bulunmaktadır. Birine göre kurban sayılan diğerine göre sayılmamaktadır. Tanrıya sunulan takdimelerden kan akıtılarak yapılanlara kanlı kurban; meyve, sebze, süt, tütsü v.b gibi kan akıtılmadan yapılanlara kansız kurban ve ‘saçı’ ismi verilmiştir.[422] [423] Tütsülerle yerine getirilen kurban sunumunda ise bir kansız kurban yani saçı örneğinin olduğunu görmekteyiz.

Bizanslılarda kötülüklerin başlıca sebebi olarak şeytan ve kötü cinler görülmüş ve bunların muska taşıyarak ve tütsü yakarak kovulabileceklerine inanılmıştır.[424]

e)   Kimyevî Maddeler

İlk çağlardan beri mevcut yedi gezegenin gözlemlenerek bunların her birinin yedi elementle altın, gümüş, civa, bakır, demir, kalay ve kurşun ile ilişkisi kurulmuş ve bu bağlantılar makrokozmos olan bir ilişki olarak görülmüştür. Gezegenlerin ilişkilendirildikleri metalleri aydınlattığına ve gezegen aracılığıyla metallerin göklere aktarıldığına inanılmıştır. Gezegenlerin astrolojik simgeleri, ilişkili olan metaller için de kullanılmış ve metaller gezegen isimleriyle anılmıştır. İnanışa göre her bir madde kendi gezegenin etkisi altında aktif olmaktadır. En değerli iki metalden altın Güneşle, gümüş Ay’la renklerinden dolayı ilişkilendirilmiş, Merkür en hızlı ve en canlı madde olan civaya ismini vermiştir. Venüs’le bakır arasındaki bağlantı ise açık değildir. Fakat Mars’la demir arasındaki ilişki Mars’ın pas kırmızısı rengiyle alakalı olarak demirin silahlarla ve savaşta dökülen kanla bir bağı kurulmuştur. Gezegenlerin kralı olarak görülen Jüpiter ise kalayla ilişkilendirilmiştir. Her ne kadar zamanımızda kalay/teneke değerli sayılmasa da önceki zamanlarda değerli bir metaldir.[425]

Kitapta büyüsel uygulamaların yerine getirilmesinde kullanılacak olan malzemeler arasında altın, gümüş, kurşun, bakır, demir, kükürt, kehribar, kafur, yakut, mıknatıs, gümüş yüzük, kurşun levha, çivi, cam, kiremit, taş, çamur gibi maddeler ve metaller de bulunmaktadır.

Metaller yer altıyla ilişkili olarak görülmüşlerdir. Onlar yeryüzünün deliğinde uzanmaktadırlar. Astrologlar, metaller ve gezegenler arasında benzerlik olduğunu düşünmüşlerdir. Kaldeliler için altın Güneş’in; gümüş Ay’ın; kurşun Satürn’ün; teneke/kalay, Jüpiter’in; demir Mars’ın; bakır Venüs’ün metalidir ve bugünde aynı şekilde devam etmektedir. Kenzü’l-Havâs’ta da verilen örneklerde gezegen ve maddeler bu eşleştirmelerdeki gibi verilmektedir.[426] Altın, gümüş ve değerli taşlar Hititlerde de büyüsel ritüellerde büyük bir rol oynamıştır.[427]

Yine yılın ilk ayında hüküm süren Enlil, madenler hiyerarşisinde altın ile temsil edilmiştir. Şamaş Enlil’in yerini alınca altının da efendisi olmuştur. Bir Babil metninde tanrılar ile madenler arasındaki ilişkiler Enlil- altın, An-gümüş, Ea-bronz, Ninidni-taş şeklindedir. Gezegenler, tanrılar ile madenler arasındaki büyülü ilişkilerin, renkler, doğum tarihleri, yazgı vb üzerinde de etkili olduğuna inanılmıştır.[428]

Ayin ve ibadetlerde büyülü sözlerin yanında mum, gümüş, altın, bakır gibi malzemelerde bulunmuştur. Babillilerin yer ve gökte bulunanlar arasındaki ilişki mantığı bu şeylerin dua ve büyüde kullanılmasındaki düşünceyi de anlamayı mümkün kılmaktadır. Mesela mum, Ateş Tanrısı Nusku’yu temsil eder. Gümüş, Ay tanrısı Sin ile ilgilidir. Altın, Güneş tanrısının yerini alır. Bakır, Ea’nın madeni sayılır. Kurşun büyük tanrıçalardan Ninnah’ın bir suretidir.[429]

Cansız nesnelerin, taşların, madenlerin insanoğluna benzer bir şekilde doğmuş olmalarından ve diğer varlıklar gibi büyümelerinden ve insandan daha uzun bir ömre sahip olmalarından dolayı da bu nesneler büyüsel uygulamalarda kullanılmışlardır.[430]

Antik dönemde haftanın yedi günü yedi metal ile ilişkilendirilmiştir. Haftanın yedi gününün her birinin gezegenlerin ruhlarının yardımı altında olduğuna ve bunların metal ve renklerini temsil ettiğine inanılmıştır. Buna göre gezegenler, yönettiği günler ve kimyevî maddeleri şu şekilde gösterilebilir:

Gezegenler

Haftanın Günleri

Kimyevî Maddeler

Güneş----- >

Pazar ------- >

Altın

Ay      ----- >

Pazartesi        >

Gümüş

Mars ------ >

Salı      ----- >

Demir

Merkür

Çarşamba

Merküri/Civa

Jupiter----- >

Perşembe ----- >

Kalay

Venüs----- >

Cuma ------ >

Bakır

Satürn       >

Cumartesi         >

Kurşun[431]

 

Bir tılsım yapılırken onun metali hazırlanacağı zamana uygun olan gezegene göre dikkatli bir şekilde seçilmelidir çünkü tılsımın gücü gezegenin cininin/tanrısının gücüyle alakalıdır.

Ayların da değerli taşlarla ilişkileri olduğuna inanılmıştır. Ocak Garnet; Mayıs Emerald; Eylül Sapphire; Şubat Amethyst; Haziran Agate; Ekim Opal; Mart Bloodstone; Temmuz Ruby; Kasım Topaz; Nisan Diamond; Ağustos Sardonyx; Aralık Turquoise şeklidedir.[432]

f)    Renkler

Gezegenlere kimyevî maddeler ile ilişkili olarak belli bir renk de tahsis edilmiştir. Buna göre renkli olan her şey, hayvanlar, bitkiler, taşlar bir gezegenin etkisindedir.[433]

Bazı renklerin büyüsel özelliklerinin bulunduğuna inanılmasından dolayı kullanılan malzemelerin barındırdıkları renkler de önemli görülmüştür. Renklerin parlaklığı, çarpıcılığı, göz alıcılığı veya donuk olmasının bir anlamı olduğuna inanılmıştır.[434]

Gerçi her toplumda renkler faklı anlamlar ifade etmektedir. Renklerden beyaz, Türklerde ve Çinlilerde batıyı temsil ederken, Hintlilerde doğuyu, Eski Ahid'de güneyi, Mayalarda kuzeyi temsil etmektedir. Çinde dört mevsimin tanrıları renklerle ifade edilmiştir. Geleneksel Türk kültüründe ise yeşil hayatiyet, kırmızı güçlülük, sarı hâkimiyettir. Beyaz ise Tanrıya aittir. Hıristiyanlarda ise yeşil iman ve ölümsüzlüğün sembolü olarak görülmüştür.[435] Ayrıca beyaz; ışığın, ahlaki temizliğin, dostluğun ve kudsiyetin rengidir. Eski İran’da Ahura Mazda’nın rengi de beyazdır. Kırmızı, kanın rengi olmasından dolayı kutsal bir renk olduğu düşünülmüştür. Büyüsel formüllerde kırmızı verimlilik amacıyla kullanılmıştır.[436]

Borsippa’daki tanrı Nebo’nun astronomi kulesi olan Ziggurat’ın her basamağı 7 gezegenin rengine boyanmış 7 basamaktan oluşturulmuştur.[437] Tibet mitolojisinde genellikle tanrılar beyaz, cinler kırmızı Avrupada ise şeytanlar siyah olarak resmedilmişlerdir.[438]

Tarih öncesi çağlardan Ortaçağa kadar ki dönemde dinsel törenlerde kullanılan renkler, beyaz, kırmızı, mor, siyah ve yeşildir. Renkler arasında uyumsuz iki rengin karıştırılması durumunda tıpkı uygun olmayan evlilikler gibi arzu edilmeyen görüntü ve sonuçların ortaya çıkacağı düşünülmüştür. Akrep Burcu siyah ve koyu kırmızı, balık burcu mavi ve yeşil, koç ise kırmızı renkleri daha ilgi çekici bulmaktadır. Ayrıca kırmızı renk, kan rengidir ve asırlar boyunca tehlikenin ve yıkımların sembolü olmuştur.[439]

Türk dünyasında yedi seyyarelerden Merkür’ün taşı mavi açık taştır. Bu açık taş Jüpiter’in aslındandır. Sarı taş Venüs’ün, kara taş Satürn’ün ve sarı, kırmızı taş Ay’ın esasıdır.[440]

Kitapta geçen renkler ise genelde kırmızı, siyah, beyaz, mavi, sarı ve yeşildir ve bazı örneklerde gezegenlerin renginin seçilmesine dikkat edilmiştir. Bazılarında ise formülün amacına göre karabüyü özelliğindeki örneklerde koyu renkler,[441] akbüyü örneklerinde ise açık renklerin tercih edildiği görülmektedir.[442] Aynı zamanda buna uymayan örneklerde bulunmaktadır.[443]

g)    Diğer Malzemeler

Yukarıda verilenlerin dışında pratiklerde kullanılan ve kitapta isimleri geçen başka malzemeler de bulunmaktadır. Balmumu, mum, beyaz ipek bez, muşamba, ateş, geyik derisi, ceylan derisi, tulum, kase, dikiş iğnesi, iplik, saç, tırnak, toprak tencere, sakız, kerpiç parçası (ateşe konulmamış), kilit, ibrişim, balta, diken, kadeh, deve kemiği, kiremit parçası, değnek, kâğıt, yüzük, mavi bez, kap, beyaz mendil, balık ağı, ibrik, toprak testi, tuğla, anahtar, su, yağmur, nisan yağmuru, süpürge, kuyu, kova, renkli kumaşlar, çarşaf, levha, çivi, çamur, zemzem, tas, cam, kaynak suyu, kuyu suyu, mürekkep, ateş görmemiş kerpiç, kuş, saçtan veya çamaşırdan bir parça, bal şerbeti, horoz, hamam suyu, serçe, mıknatıs, kehribar, mescid toprağı, beyaz keten iplik, pamuk ipliği, fitil, renksiz cam, kap, yün iplik, bakır boru, ip, mavi yün kumaş, temiz kül, demirci örsü, karanfil tozu, pamuk ipliği, işkembe, kiriş, ceviz kabuğu, iğne, kuru bakla, kurşun tozu, mezar toprağı, tarak, şişe, meşin, kezbere gibi malzemelere yer verilmiştir.

Bu malzemeler yastık, duvar, eşik, sandık, tarla, anbar, eski mezar gibi yerlere konulmuş ve uygulamalarda unutkanlık, kulak ağrısı, göz ağrısı, diş ağrısı, sıtma, çıban, yara-bere, karı-kocanın aralarını iyileştirmek, doğumu kolaylaştırmak, sıkıntı ve meşakkati defetmek, evliliği kolaylaştırmak, hırsızı ortaya çıkarmak, rızık ve geçim sağlamak, erkek evlat olması için, zorba ve zâlimleri yok etmek, kendini sevdirmek veya bir şeyi elde etmek, tutukluyu kurtarmak, sara hastalığının şifası, mutlu ve uzun ömür, Peygamberimizi rüyada görmek, itibar kazanmak, belaların defi, meraktan kurtulmak, geçici salgın hastalıklardan kurtulmak, önemli bir maksadın yerine gelmesi, hastaya şifa, ticaretin kolaylığı ve kârın artması, hafızanın artması ve unutkanlık, cin ve şeytan tasallutundan çocuğu korumak, malın ve mülkün korunması, inme (nüzul) için, kısmetin açılması, kalp sıkıntısı, idrar tıkanıklığı, uykusuzluk, kulunç ve dalak ağrısı, ümmü sıbyan için, vesveve, hülya ve karasevda için, çocuğu olmayana, veba, taun ve kolera, çocuk düşürmeye karşı, çiçek hastalığına, çağırma ve gönderme, muzır hayvanları kovmak için, hafakan ve yürek çarpıntısı, fazla ihtilam olmaya karşı, ağrı ve sızılar, çıban, sivilce, şiş için ve benzerlerini tedavi etmek gibi amaçlarla kullanılmışlardır.

Dünyaya bir mahlûk geldiği zaman ister insan, ister bitki hayvan ne olursa olsun bir yıldızın tesiri altında ve hükmünde bulunur kaidesi ilmi nücum denilen eski ilmin esasını teşkil etmektedir.[444] Astrologlara göre yedi gezegen insanların her an hayatlarını her dakikasını, saatini, ayını, yılını idare etmektedir.[445]

BİRİNCİ BÖLÜM

KENZÜ’L HAVÂS’TA GEÇEN BÜYÜSEL ARAÇLAR

Kenzü’l-Havâs kitabında da büyüsel formüllerin hazırlanmasında her büyü ve havâs kitabında yer alan büyüsel araçlar bulunmaktadır. Kitapta yer verilen en önemli araçlardan biri ise vefklerdir.

Kenzü’l-Havâs’ın özellikle birinci cildinde esmaların tamamına yakınının vefklerine yer verilmiştir. Vefklerin daha çok koruma ve korunma amacıyla hazırlanmalarına rağmen büyüsel amaçlı olarak kötülük yapmak için de hazırlanmış örnekleri bulunmaktadır.

1.               Vefkler ve Kullanım Şekilleri

Arapça da uygun, münasip zamanında, sırasında[446] Osmanlıca uyma, uygun gelme, uygunluk[447] gibi anlamlara gelen vefkler beklentilere, umutlara, isteklere cevap vermesi amacıyla üzerlerine harfler yazılarak veya şekiller çizilerek hazırlanmış bir muskaya verilen isim olarak tarif edilmektedir.[448] Tılsımlı kareler, alfabetik kareler ve Latin kareler olarak da bilinen vefklere, yabancı kaynaklarda “büyü karesi” (magic square) denilmektedir. Vefk birçok karenin oluşturduğu bir büyük kareden oluşan, içerisine sayılar veya harflerin yazıldığı aynı anlamı ve aynı toplamı veren tılsımlı karelerdir. Sayıların bulunduğu karelere sayı vefki, harflerin olduğu karelere de harf vefki denilmektedir.[449]

İlk kez Çin’de “Yellow River” nehrinin kenarında İmparator Yaou tarafından M.Ö. 2348’deki büyük selde bir kaplumbağanın sırtında,[450] bir başkasına göre de Çin İmparatoru Yün tarafından M.Ö. 2200’lerde Hoang-Ho nehrinden çıkan bir kaplumbağanın sırtında görüldüğü söylenilen büyüsel karelerin,[451] Avrupa’ya geçişinin Hıristiyanlığın ilk dönemlerinin olduğu düşünülmektedir.[452]

İslâm dünyasında ise okkült yazılarda vefklerin ortaya çıkış zamanıyla ilgili tartışmalar yapılmakla birlikte, vefkler üzerine çalışmaları olan Amerikalı antropolog Schuyler Cammann (Ö. 1991), çalışmasında vefklerin en erken görülmeye başladığı zaman olarak İhvan-ı Safa’nın Risalelerini göstermektedir.[453] Arapların vefklerle, Cabir b. Hayyan’ın ‘Kitab al-Mavazin’ adlı eserinde (M.S. 900’lü yıllarda) vefklere yer vermesiyle tanıştıkları ayrıca yedinci yüzyıldan ondördüncü yüzyıla kadar ki zamanlarda Persliler ve Arap tacirlerinin bir Çin kültürü olan büyü karesini ülkelerine taşıdıkları da söylenmektedir.[454] Sabit b. Kurra ve Sabiilere kadar uzanan bir tarih de verilmektedir.[455]

Astrolojinin temel prensiplerinden olan gezegenlerin insanların hayatlarını etkilediklerine olan inançlar karelere de aktarılmıştır.[456] Vefklerle ilgili yapılan büyüsel uygulamalarda, vefklerin gezegenlerle ilişkilerinin olduğuna inanılmış ve gezegenlerle bağlantıları kurulmaya çalışılmıştır.[457]

Bu işlerle uğraşan kimseler her gezegen için farklı vefkler hazırlamışlardır.[458] Vefkler, her gezegenin mensup olduğuna inanılan madenlerinin veya madalyonlarının üzerlerine yazılmıştır.[459] Batı’da, gizli ilimlerin babalarından sayılan gerçek ismi Heinrich Cornelis olan[460] Cornelius Agrippa (1486-1535), vefkleri yedi gezegenle bağdaştırarak yedi adet sihirli kare oluşturmuştur. Vefklerin astroloji ve gezegenlerle olan alakasının kurulmasından sonra zamanımıza kadar konuyla ilgili farklı araştırmalar ortaya çıkmıştır. İlk bilimsel incelemeler 3/9. yüzyılda yapılmakla birlikte vefkler, matematiksel bir problem olarak ele alınmıştır.[461]

İslâmî gelenekler içerisinde yer alan ve günümüzdeki okkült karakterli kitaplara kaynaklık ettiği düşünülen Şemsü’l-Maârif’in yazarı el- Bûni’nin döneminde vefklerin gezegenler ve madenlere tahsis edilmesi henüz yaygınlaşmadığı için Şemsü’l-Maârifin ilk cildinden ziyade ikinci cildi bu konuda daha çok şey ihtiva etmektedir. Buna rağmen el-Bûni’nin anlattığı şeyler tam değildir. Böyle bir irtibatlandırma ancak onüçücü ve ondördüncü yüzyıllarda revaç bulmuş ve İslâm dünyasında vefklerde yer almaya başlamıştır. Gezegenlere göre hazırlanan mühürlerin yaygın olarak kullanıldığı dönem onyedinci ve onsekizinci yüzyıllardır.[462]

Başlangıçta mistik ve felsefik bir görünüm arz eden büyü kareleri büyüsel bir araç ve tılsım olarak kullanılmaya başlanmasıyla duruşunu değiştirmiş sonraki dönemlerde ritüel büyünün standartları olmuştur.[463]

a)     Vefklerde Ebced Hesabının Kullanılması

Vefklerin hazırlanmasında havâs kitaplarındaki kilit esaslardan bir tanesi ebced hesabıdır. Ebced hesabı olmadan İslâmî kökenli vefklerin hazırlanabilmesini düşünmek oldukça zor görünmektedir.

Büyü uygulamalarında ve vefklerde harfler sayı değerlerine göre toplanmış ve toplamın cinler âlemiyle bir bağlantısının olduğu düşünülmüştür.[464] Sayı ile harf arasındaki ilişkilerle vefklerde bulunduğuna inanılan sırrî sistemler oluşturulmuştur. Bu sistemde ( 1) Elifden (ğ) ğayın’a kadar her harfe, bir tanrı adı ve tabii kuvvetlerin tekabül ettiğine inanılmıştır. Benzer bir sistem Ortaçağ Yahudi kabalasında da görülmektedir.[465]

Vefklerin hazırlanmasında en uygun zaman diliminin bulunması için vefkin adına hazırlanacağı kişinin isminin ebced hesabıyla toplamı bulunarak bu toplamın haftanın günlerinin sayısı olan yediye bölünmesi ve kalan sayının hangi güne işaret ettiğine bakılması gerekmektedir. Buna göre; 1 kalmışsa Pazar, 2 kalmışsa Pazartesi; 3, Salı; 4, Çarşamba; 5, Perşembe; 6, Cuma; 0, Cumartesi gününe işaret etmektedir. Vefkin yapılacağı saatin bulunması içinse vefki yapılacak sayının 24’e bölünmesi gerekmektedir.[466] 1’den 12’ye kadar olan saatler gündüz, 12’den 24’e kadar olanlar da gece saatlerini vermektedir. Vefkin belirlenen gün ve saatinde hazırlanması önemlidir.

Fakat el-Hüseynî vefklerin hazırlanmasıyla ilgili kitabında detaylı bilgi vermemekte, açıklama yapmamakta hesap yöntemini çözme işini bize bırakmaktadır. Havâs kitaplarında da zaten sonuca nasıl ulaşıldığı hakkında bilgi verilmemiştir.

Kenzü’l-Havâs’ta ebced hesabının kullanımıyla ilgili fazlaca örnek bulunmakta özellikle esmaların vefklerinde ebcedin kullanımına doğrudan yer verilerek satır ve sütunların toplamları eşitlenmeye çalışılmakta ve bazen hanelere sayıların yerine harf ve kelimeler yazılmaktadır.

Esmaların ebced değerlerinden hareketle vefklerinin yapıldığı fakat vefklerde hataların fazla olduğu dikkatleri çekmektedir. Esmaların dışında âyetlerin, salat ve selamların da vefklerinin olduğu veya bir amaca göre vefkin hazırlandığı görülmektedir. Esmaların vefkleri bazen “el” eki yazılarak bazense “el” eki olmadan hazırlanmıştır.

Kelimelerin 5,7,9 gibi harflerinin toplamının tek sayılı olması durumunda esmaların başına -el takısının konulabileceği söylenmiştir.[467] Fakat Kenzü’l-Havâs’ta bu tavsiyeye uymadan -el takısının kullanıldığı görülmektedir.[468] Kitapta yapılan uygulamalarda da çift sayıların olumlu veya pozitif, tek sayıların da negatif veya olumsuz şeylere işaret ettiğine inanılmıştır.

Yıldıznâmalerde ise uygulamalarda bir dileğin yerine gelip gelmeyeceği konusunda, girişilecek bir işin adı Arapça olarak yazılmış ve bunun ebced toplamı bulunmuştur. Ebced hesabına göre bulunan sayı yıldıznâmede yer alan sayılardan hangisine denk geliyorsa veya sonu hangi sayı ile bitiyorsa işe o sayıya yakın burcun döneminde başlanmıştır.[469]

Kitapta metin içinde veya her hangi bir uygulamada hangi tür bir işlemin yapılmış olduğu tespit edilse bile, orada hangi kelimeyi esas olarak o toplama ulaşıldığını bulmanın oldukça zor olacağı muhtemeldir. Bu kelimeler ölüm (mevt), mutluluk (saadet), kâr (kisb), zarar (ziyan), yangın (harik), ayrılık (firkat) benzeri kelimeler olabileceği gibi, bunların dışında hazırlanılan kişinin ismini de olmakta ve ismi tahmin etmek oldukça zor olmaktadır.

b)     Vefklerin Yapılış Usûlleri ve Çeşitleri

Vefkin yapımına başlamadan önce kişinin, bir vefkin nasıl yapıldığını ve yapılması gereken hazırlıkların neler olduğunu bilmesi gerekmektedir. Öncelikle yıldızların/burçların konumlarını, bunların özelliklerini, uğurlu ve uğursuz saatlerinin zamanlarını, dost ve düşman yıldızları ve bunların yönetici gezegenlerini ve günlerin gezegenlerini, vefkler hazırlanırken yakılacak olan tütsü çeşitlerini, vefklerde ebced hesabının kullanımını ve vefkte günlerin ve gezegenlerin müvekkil meleklerinin nasıl bulunacağını bilmesi gerekmektedir. Bunların dışında uygulamalar sırasında esmâların, duaların, havâsların, gerekli okumaların zamanında ve adedince yapılmasına dikkat edilmelidir. Yerine göre kişi canlı herhangi bir şey veya canlıya ait bir şey yememeli, bitkisel gıdalarla beslenmelidir.

Hazırlanan vefklerin her biri bir yıldıza ve bir saate mensuptur. Bu yüzden hazırlanacak olan vefkin kişinin isteğine uygun olan ve muradının yerine gelmesine yardımcı olabilecek yıldızla uyumlu olması gerekmektedir. Bir vefk hazırlanırken mensup olunan burcun, gün ve saatine dikkat edilmesi gerekmektedir.[470] Havâs kitaplarında zamanın dikkate alınmadığı durumlarda vefklerin çalışmayacağı veya az tesirli olacağına inanılmıştır.[471]

Vefkleri yazmada kullanılan malzemeler genellikle mürekkep, gül suyunda ezilmiş misk ve safrandır. Bunların dışında örneklere göre farklı mürekkep çeşitlerinin de tavsiye edildiği görülmektedir.[472] Bazı büyüsel uygulamalarda bu iş için kullanılacak eşyaların veya bir kalemin bile özel olarak hatta kişinin kendisi tarafından yapılmasının önemine işaret edilmiştir.[473]

Vefkin yazılmasında tercih edilen malzemelerden en önemlisi kâğıttır.[474] Temiz bir kâğıdın tercih edilmesinin yanında kimyevî maddeler,[475] cam,[476] ceylan derisi[477] gibi daha önce kullanılmamış ve temiz olduğuna inanılan bir çok malzeme de kullanılmıştır.

Hazırlanan tılsımların işi bittikten sonraki durumu da kutsallığına olan inançtan dolayı önemli görülmüş ve yakılacaksa önce yakma işlemine niyet edilmiş, duayla üzerlerindeki enerjiler dağıtılmıştır. Vefk suda silinmişse de ayak basılmayan bir yere dökülmeli, gömülmeli[478] veya makas, bıçakla anlaşılmaz bir hal alana kadar parçalara ayrılmalı daha sonra da yakılmalıdır.[479] Buradaki amaç, kâğıtların doğrudan atılarak veya yakılarak bağlanmış olduğu hâdimlere yapılacak saygısızlığı ve onların düşmanca bir tavır içine girmelerini önlemektir.[480] Fakat hazırlanan formüllerin amaca yönelik olarak işlek bir sokağa[481] ve eşik[482] gibi yerlere döküldüğü de görülmektedir.

Vefklerde sayıların yerine harfler ve büyü alfabeleri de kullanılmıştır. Harflerle hazırlanan yazılı vefklere “Vefki Hurûfî” denilmiştir.[483] Vefkin hanelerine yazılan her şeyin o vefkin hazırlanmasına sebep olan işle ilgili olması gerekmektedir. Üstelik zikir veya okumalarda kullanılmayacak her hangi bir şey de o vefkin içerisinde yer almamalıdır.[484]

Her vefkin bir hazırlanış usûlü ve amacı bulunmakta olup vefkler, genellikle Allah’ın isimleriyle, onu hazırlatan kişinin ismine göre ve o kişi için özel olarak hazırlanabilmektedir. Bunların yanında vefklerde âyetlere, kişi ve şahıs isimlerine veya konuya, yani istenilen işe göre kelimelere de yer verilmektedir. Bunları vefk hanelerine yerleştirmek için bazı usûller kullanılmıştır. Hanelerin nasıl, ne zaman, neye göre ve hangi sırayla doldurulacakları önemlidir.

Vefklerde sayıların hanelere yazılma sırası önemli görülmüş ve sıralamada farklı usûller kullanılmıştır. Sayıları veya harfleri hanelere yerleştirme sıraları vefklere göre değişmektedir. Dikkat edilmesi gereken kurallardan biri bazı vefklerde, vefkin karelerini doldururken önceliğin en küçük sayıya verilmesidir. Hazırlanan vefkin kelime veya harflerden oluşan veya sayı ve harf ya da kelimelerden oluşan bir vefk olması durumunda da harflerin veya kelimelerin ebced değerlerinin bulunarak sıralamada en küçük değere sahip olandan başlamak gerekmektedir. Sayıların yerleştirilmesinden sonra sağdan sola ve köşeden köşeye toplamlarının eşit olmasına dikkat edilmelidir. Vefklerin hazırlanırken mutlaka belirlenmiş olan sıra numaralarına göre yazılmaları ve rastgele sıralanmamaları gerekmektedir.

Bir karenin vefk olabilmesi için dil,* satır* ve kuturların* toplamlarının birbirlerine eşit olması gerekmektedir. Sayıların bölümünden artan sayılar da diğer karelere dağıtılmaktadır. Toplamların eşit olmadığı kareler de Kenzü’l-Havâs’ta vefk kareleri olarak görülmüştür.[485] [486] Verilen vefklerden birçoğunun toplamları hatalı olmakta ve çoğu toplamlarda herhangi bir eşitlik bulunmamaktadır.

Havâs kitaplarında vefkler yapılırken erkek ve kadın için yapılıp yapılmadığına da dikkat edilmiştir. Vefki hazırlayandan ziyade, vefkin kim için hazırlandığı önemlidir.485 Buna göre erkek vefkleri tek sayılarla, kadın vefkleri de çift sayılarla yapılmıştır.

Erkek vefklerde, vefki yapılacak sayıdan 30 çıkarılarak kalan sayı 4’e bölünmeli ve hanelere yerleştirilmektedir. Bir kadın için yapılan vefkte ise sayıdan 60 çıkartılarak dörde bölünüp kalan sayı ikişer artırılarak sırayla hanelere yerleştirilmektedir. Burada erkek vefki için hanelerin tamamen tek sayılı olmasına değil artırılan sayının birer birer veya üçer üçer artırılmasına dikkat edilmiştir. Bu durumda kadınlar için hazırlanan vefk ikişer, dörder şekillerde artırılacaktır. Buradaki 30 ve 60 sayılarının Güneş ve Ay arasındaki dereceler olduğu söylenmektedir.[487]

Hem havâs kitaplarında hem de Kenzü’l-Havâs’ta vefk hazırlamada bazı usûllerin kullanıldığı görülmektedir. Bu usûllerin Kenzü’l-Havâs’ta isimleri bulunmasa da diğer havâs kitaplarından faydalanarak vefkler de kullanılan usûllerin bazıları tespit edilmeye çalışılmıştır.

a)              Vefklerde Bast Usûlü

Havâs ilmine göre bast usûlünün vefklerde kullanılan iki çeşiti bulunmaktadır. Bir kelimenin harflerinin ayrık olarak yazılması[488] ve kelimenin harflerinin okunduğu gibi yazılması usûlüdür. Mesela bir “I” harfinin ^H şeklinde yazılmasıdır. Havâs ilminde bu usûle “Bastı Hurûfî demişlerdir.[489]

b)              Vefklerde İstintak (Konuşturmak) Usûlü

Bu usûlde ise vefki yapılacak olan her hangi bir kelimenin toplam adedi harfle yazılmaktadır. Çıkan harflerle oluşturulan kelime veya bazen de tek bir harf o sayının nutku* olmaktadır. Bu yöntemle çıkan rakam ve kelimeler daha sonra vefklerde kullanılmaktadır. Tabi bu değerler eldeki isme ve sayıya göre değişmektedir.

c)               Vefklerde Mecz Etme (Karıştırma) Usûlü

Bu usûlde de verilen isimler veya kelimeler ilk harften başlamak şartıyla her birinden birer harf alınarak bir birine karıştırılmaktadır. Mesela, Ayşe ve Ali isimleri ^ <£, J tf, 8 8 şeklinde yazılmakta ve sonrasında vefklerin hanelerine yerleştirilmektedir. İsimlerden veya kelimelerden birinin harf sayısının diğerinden az olması durumunda ise az olan kelime, diğer kelime sona erinceye kadar başa dönülerek tekrar edilmektedir.[490]

d)              Vefklerde Teksir Usûlü

Kenzü’l-Havâs’ta bir vefki hazırlarken kullanılan en önemli usûllerden birinin de teksir usûlü olduğu görülmektedir. Kitapta bu usûlle yapılmış bir çok örnek bulunmaktadır. Bu usûlde vefk hazırlanmadan önce bir veya üç gün oruç tutmak ya da riyâzette bulunmak tavsiye edilmiştir. Üç gün oruç tutulamıyorsa bile riyâzette bulunmak gerekmektedir.[491]

Teksir usûlünün de iki çeşiti bulunmaktadır. Birincisinde kelimenin ilk harfi son harfin altına, son harfi sondan ikinci harfin altına, sondan ikinci harf sondan üçüncü harfin altına yazılmalı ve bu şekilde sondan başa doğru sırasıyla vefkin haneleri doldurulmalıdır.[492] Havâs kitabında verilen harf vefki örneklerinin, çoğunlukla bu usûlle yapıldığı görülmektedir.[493]

İkincisinde ise yukarıda verdiğimiz usûlün tersinden yazılmaya başlanmalı ve sondaki harf kendi satırının altına ve sırayla baştan, sondan harfler alarak soldan sağa doğru sıralanmalıdır.[494]

Vefklerin Çeşitleri

3’ten 9’a kadar olan vefkler gezegen vefkleri olarak bilinmektedir.[495] Bunlar haftanın yedi gününe yani yedi günün sahibi olan yedi gezegene tahsis edilen vefklerdir. Vefkler yapılırken vefkin yapılış amacına uygun bir yıldız saati seçilerek o saatin vefki yapılmalı ve yıldıza ait bir de tütsü yakılmalıdır.

Vefk çeşitlerinin en ünlüsü ve en eskisi olan üçlü vefk, Kenzü’l-Havâs’ta ve diğer havâs kitaplarında yaygın olarak kullanılan vefk türüdür ve 9 haneden oluşmaktadır. Bu vefk en eski vefk türü olup, Çin edebiyatında Lö-sû adıyla anılan 3’lü bir büyü karesidir.[496] “Satürn karesi” ve “Sülasi vefk”[497] de denilmektedir.[498] Satürn’ün madeninin kurşun olması nedeniyle olsa gerek bu vefkin de üzerine yazmak için kullanıldığı maden kurşundur. [499] Havâs kitaplarında üçlü vefklerin yıldızı Zühal, günü Cumartesi, ulvî meleği ise Kesfiyâil; arzî meleği/süflî hâdimi de Meymundur.[500] Sülâsi vefkin kutsal sayıları 3, 9, 15, 45 olarak verilmiştir.[501]

Kenzü’l-Havâs’ta 3’lü vefklerden sonra en fazla yer alan diğer bir vefk türü de dörtlü vefktir. Kalay madeni üzerine çizilerek hazırlanan 4x4 haneli vefk, Müşteri (Jüpiter) karesi olarak geçmektedir.[502] Kutsal sayıları ise 4, 16, 34, 136’dır.[503] Bu vefke “Vefki Rubai” denilmekte ve dörtlü vefkin ulvî meleği Sarfiyâil, arzi meleği de Şemhûreş olarak verilmektedir.[504]

Beşli vefk ise, Mars gezegeninin büyüsel karesidir ve daha çok demir üzerine yapılmaktadır.[505] Beşli vefklerden Sator karesi olarak bilinen Hıristiyanlar tarafından hazırlanan harflerden oluşmuş SATOR-ROTAS vefki ünlü bir vefktir.[506]

Bir güneş karesi olan altılı vefk ise Kenzü’l-Havâs’ta kullanılmamıştır.[507]

7’li vefk ise Zühre (Venüs) karesidir[508] ve vefkin hazırlanmasında bakır kullanılmıştır. Ay içinse 9’lu büyü kareleri hazırlanmıştır.[509]

Vefklerin başka kaynaklarda çok fazla çeşitleri olmasına rağmen Kenzü’l- Havâs’ta 3’lü, 4’lü, 5’li, 7’li, 8’li, 9’lu, 10’lu, 11’li, 12’li, 13’lü ve hatta 25’li vefk çeşitlerine yer verilmiştir. Vefkler, sayılarla, harflerle, kelimelerle veya kelimelerin ve harflerin sayılarla karıştırılmasıyla hazırlanmıştır. Bu usûllerin dışında havâs kitaplarında herhangi bir usûl verilmemekte fakat çeşitli vefklerde aynı usûlün kullanıldığı örnekler bulunmaktadır. Bunlar ise şöyledir; Vefki yapılacak olan âyet veya esmaların vefkin ilk satırına yazılması ve sonraki satırların o esma veya âyetin ebced değerine ulaşılacak şekilde hanelere ayrılması şeklidir.[510] Yazılacak olan şâyet 3 harfli bir vefkse ilk satırın her hanesine birer harf sıralanmaktadır. Daha fazla harfe sahip ise ilk satıra isteğe göre dağıtılmaktadır. Bazen de birinci haneye vefk kimin için yapılıyorsa onun ismi yazılmaktadır. Havâs kitaplarında bunlardan başka daha karmaşık usûllerin kullanıldığı görülmektedir.

Başka bir usûlde ise ismin ebced tutarı birer arttırılarak ikinci ve üçüncü hanelere yazılır. Amaca uyan bir âyet ve esma seçilir ve adedinden 3 çıkartılıp, 3’e bölünür. Çıkan sayı 4. haneye ve birer arttırılarak 5. ve 6. hanelere yazılır. Beşinci ve altıncı hanelerdeki sayılar toplanır ve çıkan sayı seçilen âyet veya esmanın adedinden çıkartılır. Kalan, 7. haneye ve birer arttırılarak sekizinci ve dokuzuncu hanelere yazılır. 3’e bölünürken artan sayı kalmışsa ve kalan 1’se 7. hanedeki sayıya bir eklenir. Kalan sayı 2 ise yine 7. hanedeki sayıya iki eklenir ve tarif edildiği şekilde vefk doldurulur.[511] Kitabın yazarı bu usûl için çok basit ifadesini kullanmaktadır. Her ne kadar bu usûl hazırlanırken kolay gibi dursa da daha önce hazırlanmış olan bir vefkin çözümünü yapmanın oldukça zor olduğu görülmektedir.

Vefkler tek ve çift sayılarla hazırlanmalarından hareketle tekli ve çiftli vefkler olarak da ayrılmaktadır. Buna göre satır ve sütun sayıları tekli adede sahip olan vefkler tekli, çiftli adedi olanlar çiftli vefkler olarak kabul edilmektedir.[512] Vefklerde çift sayılar dilek ve isteklerin iyilik ve hayır amaçlı olması durumunda kullanılırken, kötü niyetler için tek sayılar kullanılmıştır.[513] Bazen tek sayıların, vefklerin içine haç şeklinde yerleştirildiği de görülmektedir.[514] Bu durumda vefklere yerleştirilen kelimelerden dört harfli olanlar iyilik için beş harfli olanlar da kötülük için hazırlanmış olacaktır.

Bunların dışında çapraz şekilde iç içe geçmiş olan biri tek biri çift olacak şekilde iki vefkten oluşan vefkler hazırlanmıştır. Bu vefklerin haneleri 3/4, 4/5, 5/6, 6/7, 7/8, 8/9 olacak şekilde hazırlanabilmekte ve bunların yazılışlarına ilk olarak içteki vefkten başlanılmaktadır.[515]

Tılsımlı Daireler

Havâs kitaplarında vefklerin farklı şekilleri ve vefklerden farklı olarak da tılsımlı olduğuna inanılan daireleri çizilmiştir. Gezegenlerin de vefklerinin yanında ayrıca daireleri de yapılmıştır.[516] Haftanın her günü için çizilen büyüsel daireler de bulunmaktadır.[517] Tılsımlı dairelerde ve büyüsel uygulamalarda diğer dinlerin dinsel sembollerini ve isimlerini ve her kültürün kendi izlerini bulmak mümkündür.

El-Hüseynî de, kitabında tılsımlı olduğuna inandığı bazı daireleri kullanmıştır. Bir dairenin şekli her zaman aynı değildir. Dairenin şekli çağrılacak ruhların yeri, zamanı, saatlerine göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca yılın, günün, yıldızın veya yıldızların bulunduğu konumların ve onların fonksiyonlarının dikkate alınması 517

gerekmektedir.

Bir dairenin kutsanmasıyla ilgili Asurlularda da örnekler görülmektedir. Asurca bir tablette bir daire çizilerek tablette burayı hiçbir insanın geçemeyeceği, hiçbir kötülüğün, kötü ruhun, kötü meleğin, hortlağın, şeytanın, kötü tanrının geçemeyeceği... ve kötü veba, ateşli hastalıkların ve her türlü hastalıkların içeriye sızamayacağı anlatılmaktadır.[518] [519] Kenzü’l-Havâs’ta tılsımlı dairelerin dışında sembolik olarak çizilen daireler de bulunmaktadır. Annenin karnına parmağıyla çizdiği daireyle karnındaki bebeğini koruma[520] ve korkunç bir yerde kişinin etrafına daire çizerek kendisinin korunması[521] gibi örnekler bunlardandır.

Önceki dönemlerde daire, tanrının engeli olarak görülmüştür. Eski Türklerde, esmâ çekilen odanın ortasına bir daire çizilmiş ve içerisinde tütsü yakılarak kötü ruhların daireyi geçip tecavüzde bulunması önlenmeye çalışılmıştır.[522]

Büyücülerin ruh çağırmak için kullandıkları bu tür büyüsel dairelerin ilk defa Asur kaynaklarında geçtiği görülmektedir. Uzakdoğu’da da aynı şekilde ruh çağırma ayinlerinde büyüsel dairelere başvurulmuştur. Eski Mısır’da Süleyman’ın cinleri çağırmak için kullandığı sözcükler eğitim kurumlarında öğretilmiş, mum ve kuklalar 522 kullanılarak büyüler yapılmıştır.[523]

….

a)              Kutsal Yazılar ve Kutsal İsimlerin Kullanılması

Kullanılan metinlere bakıldığı zaman büyücüler arasında herhangi bir din ayrımının yapılmadığı görülmektedir. Bir büyücü için yabancı din şeklinde bir ayrımdan söz etmek mümkün değildir. Hazırlanan her hangi bir uygulama ve formülün içerisinde farklı dinlerden alınmış meleklerin, tanrıların, azizlerin veya kutsal kitaplardan bölümlerin bulunduğu uygulamalar yer alabilmektedir. Büyücülerin amaçlarına ulaşabilmek adına, kendisine yardım edebileceğini düşündüğü her türlü doğaüstü kuvvete ve dinin kutsallarına başvurmaktan kaçınmadıkları görülmektedir.

Kutsal kitaplar, kutsal isimler, büyüsel amaçlar için kullanılmakta ve büyücüler bu konuda her hangi bir tereddüt yaşanmaktadır. Bazen kasten bazen farkına bile varılmadan bunlar büyü formüllerinde kullanılabilmektedir. Büyücü için kullanılan malzemelerin dini bir unsur taşıyıp taşımadığı önemli değildir ve uygulamalarında kendine yardımcı olabileceğine inandığı her türden doğaüstü kuvvete de yer vermekten çekinmemiştir. Büyüsel işlemlerde İslâm’da kutsal metinler olarak Kur’an, Yahudilik’te Tevrat, Hıristiyanlık’ta da İncil kullanılmıştır.

Büyü, dinin kutsal olarak tanıdığı, kutsallığına inandığı nesneler ve kutsal olarak gördüklerini formüllerde kullanarak, formüllerle insanların dikkatlerini çekmeyi ve büyünün etkisini artırmayı amaçlamıştır.

Kitaptaki formüllerde okunması veya yazılması için yer verilen formüller arasına âyetlerin yazılması yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadece Kur’an’dan âyetlerin kullanıldığı bazı duaların yanında dua metni olarak verilen metinlerde âyetlerin bölünerek ve aralarına bir takım cümleler veya mukatta harfleri eklenerek yazıldıkları görülmektedir.[524]

Kenzü’l-Havâs’taki uygulamalarda Kur’an’daki sûre ve âyetler bazen sözlü olarak okunması için verilmiş, okunduktan sonra ya suya ya üzerinde taşınılacak nesneye (muska) vs üflenerek ya da sadece okumak suretiyle veya yazılı olarak doğrudan doğruya kullanılmış çoğu kez ebced hesabıyla ulaşılan toplam kullanılmak suretiyle uygulamaya gizemli bir hava katılmak istenmiştir. Verilmek istenilen gizemle, sistemin herkes tarafından anlaşılmaması amaçlanmıştır. Kutsal metinlerin yer aldığı muskaların amaçlarına göre taşınma yerlerinin değişmesinden dolayı tanrı sözüne ve ismine saygısızlık etmemeye de dikkat edildiği zamanlar olmuştur.[525]

Yedinci yüzyılda Hz. Muhammed gelmeden önce Arap dünyasında büyünün oldukça yaygın olduğu göze çarpmaktadır. Araplar cinlerle konuşarak büyüler yapmışlar, mumdan figürler kullanmışlardır. Fakat dinin, hayata yerleşmesinden sonra büyücüler tarafından büyüsel sözlerin arasına bir takım Kur’an âyetleri eklenilerek kendi büyüsel uygulamalarının çoğunu devam ettirmekte ısrarcı olmuşlardır.[526]

Bazı metinlerde ise dört kutsal kitaba Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur’un isimlerine sık sık değinilmiş, bu kutsal kitapların hakkı için isteklerinin yerine getirilmesi istenmiştir.[527] Vahyin kaynağı her ne kadar ilahî olsa da kullandığı dil ve konuştuğu toplumun beşeri dilini kullanması o dile kutsallık katmamaktadır.

1) Kutsal İsimler

Örneklerde yer verilen isimlerin kullanılma nedenlerinden biri isimlerin insanların sosyal kişiliğini etkilediğine ve majik anlamda bir gücünün olduğuna inanılmasıdır. Çünkü adın ifade ettiği anlamın ve niteliğin, ismin sahibine aktarıldığına inanılmıştır. İlkel düşünceye göre bir kimsenin adını bilen bir kişi onu büyüsel bir güçle de etkileyebilecektir. Çünkü isim kişiden bir cüzdür. Cüzü etkileyen şey bütünü de etkileyecektir.[528]

Babilliler de isimlerin gücüne inanmışlardır. Çünkü ismi olan şey, vardır. Bunun için yaratılış hikâyelerinde şöyle denir. “Yukarıda gök isimlendirilmemişti. Aşağıda yerin ismi yoktu.” Bu nedenle de Babilli büyücüler ruhların isimlerini öğrenmeye önem vermişlerdir. Bir kimseye ismi ile hitap edilirse o ona bakar. Çok isim zikredilirse hepsi ona bakarlar. Ruhlarda aynıdır denilmiştir. Kabala ve Gnosis bu ilmi daha da geliştirmiş, onlardan da Müslüman büyücüler almışlardır.[529]

Cinleri harekete geçiren büyünün vazgeçilmez unsuru tanrı isimleridir. Buna güzel kokulu tütsülerin yakılması da dâhil edilir. Tütsülerin seçiminde astroloji ve kişilerin doğum günleri büyük bir rol oynamaktadır.[530]

Yapılan bir duada Akadca, İbranice, Yunanca, Süryanice ve başka dillerden isimlerin bir arada kullanıldığı görülmektedir. Bir örnekte denilmektedir ki: ‘Sana sesleniyorum tanrıların yöneticisi, göklerin şiddetli gürültüsü, Zeus, Kral Adonai, efendi laoouei. Seni Suriye dilinde çağıranım ben büyük tanrı ..., Iphphou, İbranice adlarını da unutmadım. Ablanthanab, Abrasiola. Çünkü ben Silthakhookh, Lailam, Blasaloth, ıao, ıeo, Nebouth, Sabiothar, Both, Arbathiao, ıaoth, Sabath, Patoure, Zagoure, Baroukh, Adonai, Eloai, ıabraam, Barbarauo, Nau, Siph’im.[531] Görüldüğü gibi birçok dilden tanrı isimleri ve sözcükler bir arada kullanılmıştır.

İrlanda’nın batısında ve Torres Straits’da insanlar isimlerinin gücü olduğuna inandıkları için kendi isimlerini başka bir yabancıya söylerken tereddüt etmiş ve karşı çıkmışlardır. Çünkü onlar isimlerini bir yabancının bilmesi durumunda onların ruhlarını esir alabileceğinden korkmuşlardır. Mayalar ve Nahua’lar ismin insanın sadece maddi yönünü değil ruhsal tarafını da ifade ettiğine inanmışlardır.[532]

Frazer kitapta tanrıların isimlerinin gizli tutulmaya çalışıldığını söyler çünkü diğer tanrılar ve insanlar tarafından onlara büyü yapılmasından korkulmuştur. Eski Mısır’da ise tanrı “Ra” bile kendisine anne ve babası tarafından verilen ismini kullanmış kendi ismiyle büyücülerin büyü yapmalarına izin vermek istememiştir.[533]

Büyüsel örneklerin bulunduğu bir yer olan ve yazılı büyüye inanılan Mısır’da büyücülerin bazı Kur’an âyetlerini, tanrı, melek, cin, peygamber ve meşhur evliya isimlerini bilmeleri lazımdır ki bunları sayılar ve diyagramlar içinde birleştirerek muskalarında kullanabilsinler. Süryanca söylenen tanrı isimlerinin arasında bilhassa Şalaş, Sinyuşi Samkin, Sam’akin ve Sam’ukin gibi anlamsız kelimeler yer alır. Bu yazılar saz ve mısır kamışından kesilmiş olan bir divitle yazılmalıdır.[534]

Hıristiyan olmadıkları halde İncil âyetlerine göre İsa ismiyle cin çıkaranlar İsa isminin tersinden faydalanmaya çalışmışlardır. Yahudilerse İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un tanrısı Sabaoth, Adonay ve Jao gibi Yahudi tanrı isimlerini kısaltarak benimsemişlerdir. Bu isimler Yahudiler tarafından Müslüman ve Yahudi büyüleri ve Mısır büyüsüne de girmiştir. Çeşitli inançlardan derlenen büyüler ulaştıkları yerlerde Yahudi büyülerini devam ettirmişlerdir.[535] Yahudiler büyü formüllerinde ya yabancı dinlerde var olan cin ve peri isimlerini ya da eski geleneklerden gelen isimleri kendi büyüsel unsurlarında kullanmışlardır.[536]

Kenzü’l-Havâs’ta isimlerin gücünden faydalanmak adına Allah’ın ve Peygamberimizin esmalarına bunların dışında Peygamberlerin,[537] meleklerin, halifelerin, sahabeden bazı kimselerin isimlerine,[538] Kur’an veya Tevrat’taki kıssalarda geçen isimlere[539] cin taifesinden Ebu Yusuf[540] ve Yahudi tanrısı Adonay[541] gibi isimlere yer verilmiştir.

2.      Büyü Dili

Geçmiş zamandan günümüze kadar bütün uygarlıklarda büyüsel işlerde kullanılan bir alfabe (büyü alfabesi), sayı sistemi, kutsal bir sembol veya çizimler bulunmuştur. Kelimeler büyünün uygulayıcıları tarafından daha çok simgelerden oluşan bir büyü diliyle oluşturulmuştur.

Kutsal olanla kutsal olmayanı ayırma eğilimi, zamanla kutsal dilin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yaşayan konuşma dilleri zaman içinde değişim gösterirken, ibadet dili gibi büyü dili de değişmeden yüzyıllar boyu aynı kalmıştır

Büyüde kullanılan her şeyin büyücünün çağırdığı varlığın gazabından korur özellikte olması gerektiği için gücünden faydalanmak amacıyla büyü diline önem verilmiştir. Büyücünün formülü özel bir dille yazması o yazıya ve büyü formülüne verilen önemi göstermekte ve yazmaya ne kadar özen gösterilirse formülün o kadar güçlü olacağına inanılmaktadır. Tılsımların üzerine yazılan yazılar için de bu usûl geçerlidir. Çünkü tılsıma ne kadar güç verilirse o kadar fazla koruyucu özelliğe sahip olacağı düşünülmüştür. Büyü alfabeleri hem sırları saklamak hem de yazılan şeye enerji katmak amacıyla kullanılmıştır.674 675 [542] Mesela, Arap alfabesi havâssın notaları olarak görülmüştür.[543] [544]

Büyüdeki damgalar ve muskaların üzerindeki şifreli yazılara “Karakterler” denilmiştir. Eski çağlarda hiyeroglif yazılar, Araplarda gözlük harfleri denilen çivi yazısı işaretleri ve Avrupa büyücülüğünde özellikle İbranca ve Davut’un Alfabesi şifreli yazılarda kullanılmıştır.

Sümerlilerin ayin dilleri ülkeyi istila eden Samilerin, Babil ve Asurluların kutsal dili, Tanrı dili olmuş ve büyü dili olarak kullanılmıştır.[545] Bu dillerde hazırlanmış formüller çağlardan günümüze gelmiş ve hala etkisi olan formüllerdir. Günümüzde de

Katolikler ve Yahudiler büyüsel uygulamalarda Latince ve İbranca duaları ezberleyerek ölmüş dilleri kullanmaktadırlar.[546]

Kabala ve bu ekoller kendi içlerindeki değişik alt ekollerinden hangisi olursa olsun İbranî alfabesini, harfleri, harf isimlerini ve hatta şekillerini önemli görmüşlerdir. Majikal formüller daima Klasik İbranî Alfabesi ile yazıldığı gibi Tevrat’taki şifrelerin çözümlenmesi gayretlerinde de kullanılan alfabe olmuştur.

Ortaçağda kilisenin insanları cadı olarak suçlayıp zulmettikleri dönemin sonunda kiliseye aykırı bir durumun söz konusu olmadığının düşünüldüğü zamanlarda büyücüler arasında rekabet ortaya çıkmış, büyücüler emeklerini korumak amacıyla Grimurların ya da büyü kitaplarının en önemli bölümlerini yazarken kitabın başka kimselerin eline geçmesi durumunda yazılanların anlaşılmaması amacıyla, kendilerine has büyülü alfabeler kullanmışlardır. Bu sırları korumak için çok sayıda büyü alfabesi ortaya çıkmıştır. Bunlar Angelic, Enochian, Malachian (ya da maji dili) Ogham, Nehri Geçiş ve Theban alfabeleridir. Bunların dışında Mısır hiyerogliflerindeki gibi resimlerden oluşan alfabeler de kullanılmıştır.[547]

Doğuda ise büyü kitaplarındaki bazı formüllerin en önemli bölümlerinin yazılmasında aynı amaçlarla büyülü alfabeler, Tragna Ekolüne ait Tragna alfabesi [548] Arap Alfabesi, Tisan Alfabesi,[549] Tisan Ebcedi[550] ortaya çıkarılmıştır.

Büyü alfabeleri hem sırları saklamak hem de yazılan şeye enerji katmak için kullanılmışlardır. Bu tür alfabeler modern büyücüler tarafından kullanılmakla birlikte, alfabenin eski kullanım amacı unutulmuş gibidir.[551]

Kenzü’l-Havâs’ın büyük bir kısmının Şemsü’l-Maârif ve diğer havâs kitaplarından alıntı olması nedeniyle de olsa gerek kitabın kendisine has bir büyü alfabesi bulunmamakta fakat formüllerin içerisinde yer alan, anlamları bilinmeyen kelimelerin zamanında oluşturulmuş büyü alfabelerinin kalıntılarının olabileceği ihtimali de bulunmaktadır.

4.     Taşınmaları (Muska)

Büyüsel etkinin söz konusu olduğu her kültür, kendi bireyini bu etkilerden kurtarmayı amaçlamış fakat muska taşıma geleneği diğer büyüsel uygulamalara göre daha kabul edilebilir olarak karşılanmıştır.[552] Muskalar genellikle büyüyü engelleme ve büyünün zararlı etkilerinden koruma amaçlı olarak hazırlanmışlardır. Genellikle de muskaları kullanarak tanrıyı bir takım işlere zorlama amaçlanmıştır.

Muska, amulet ve tılsım arasında kullanım amacı ve kullanım yöntemi açısından benzerlikler bulunmaktadır.[553] İngilizce’de muskanın yerini karşılayan bir kelime olan amuletler, muska ve uğurlukları içine alan daha genel bir ifadedir.[554]

Amuletler, kötü cinler tarafından ortaya çıkarıldığı düşünülen her çeşit hastalıktan, doğaüstü tehlikelerden korunmak amacıyla yapılmışlardır.[555]

En yaygın amulet çeşitleri el ve göz biçiminde olanlardır. Gerek amuletler, muskalar gerekse uğurluklar pasif büyü çeşitine girmekte ve genelde pratik kullanımlarında birbirinden ayırt edilememektedir.[556]

Muska ve tılsımların kaynağı fetişler olarak görülmüştür. İlkel insanlar bunları üzerlerinde bulundurarak nazardan, kaza ve belalardan korunduklarına inanmışlardır. Sonraları ise dini formüller, bir takım şekillerin yazılıp çizildiği kâğıt parçaları bunların yerini almıştır.[557]

Büyü ve muskalardaki harfler, sayı değerlerine göre toplanarak bu toplamların cinler âlemi ile bir ilişkisinin bulunduğuna inanılmıştır.[558] Harflerin sayı değerlerinin verilmesinden faydalanılarak bir yandan sayı ve harf arasındaki ilişkilerden yararlanılarak diğer yandan da tılsımlı olduğuna inanılan bazı simgeler ve kelimelerin de yardımıyla bu tür uygulamalar büyü ve muska yapımlarında kullanılmıştır. Bazılarına göre ise ebcedin her harfi bir tanrı adına veya doğal güçlere karşılık gelmektedir. İnanışa göre muskalarda yer alan harf, şekil ve yazılardaki bilgiler insanlar için değil, metafizik âlemdekiler, hüddâmlar ve cinler içindir.

İslâm büyücülüğü ve muska geleneğinde sıkça rastlanan harf ve resimlerden anlam çıkarma usûlü olarak rakamlara, adlara dayalı büyülerin kökeninin Eski Mezopotamya olduğu görülmektedir. Eski Mezopotamya ve Mısır’dan kalma efsun sözleri ve sihir formülleri içeren pek çok metin günümüze kadar ulaşabilmiştir. Akad, Babil ve Asurlular da şeytanlara karşı korunmak için muskalar yapılmıştır. Özellikle Babillilerde toplum hayatı sihir üzerine kurulmuştur.[559]

Antik dönemde dualarla kötü ruhları kovma yönteminde en sık kullanılan usûl bir ipe veya boğaza bağlanarak taşınan küçük taşlar, incilerdir.[560] Takılan süs eşyalarının gayesi, güzel görünmekten çok belirli bir tesiri taşımaktadır.

Mısırlılar ise muskaları bedenin büyü yoluyla korunmasını sağlamak amacıyla kullanmışlar ve her bir muskanın kendine özgü bir anlamının ve işlevinin olduğunu düşünmüşlerdir. Mısırlılar için en güçlü muska Horus’un gözüdür.[561]

Çin’de bir muska yazılırken Kenz’ül-Havâs’taki gibi renk seçimleri yapılmaktadır. Formüller sarı veya kırmızı kâğıtlara yazılmış mürekkeplerse siyah veya kırmızı olarak seçilmiştir. Hazırlanan muskalar kapı eşiğine, yatak odasındaki perdenin üstüne, saçların arasına sıkıştırılmıştır. Kimi zaman da muska yakılarak çayla veya suyla karıştırılarak, bedene etki etmesi amacıyla içilmiştir.[562] Hemen hemen her evde nazar değeceğine inanılan yerlerde muska çeşitlerinden sekiz-on tane asılı bulundurulduğu söylenmektedir. Güneş ve Ay simgelerinin muskaların etkisini artıracağına da inanılmıştır. Büyücü, Arapların bağlı düğümlere üfürmeleri gibi Çinlilerde tılsımlara bütün güçleriyle üfürmektedirler. Tılsımın etkisini artırmanın yolu kalemin ya da kullanılan fırçanın yeni olmasına dikkat etmektir. En güçlü büyücüler havaya parmaklarıyla muska yazanlardır.[563]

Muskaların yapımı usûlü hakkında Kenzü’l-Havâs bir bütün halinde bilgi verilmemekle birlikte, muska örneklerinden hareketle çeşitli metallere, gümüş[564], bakır,[565] kurşun,[566] demir gibi levhalara,[567] yüzük üzerine,[568] keten, pamuk veya ipek kumaşlar üzerine,[569] mendil üzerine,[570] ceylan, geyik derisi üzerine[571] ve en fazla tercih edileni olan kâğıt üzerine yazıldıkları görülmektedir. Aslında muskanın yapımında kâğıdın, metallerin, kumaşların ve derilerin yanı sıra taşınabilecek her türlü maddenin kullanılabildiği görülmektedir. Yapılan muskalar üzerinde taşıma, boyna, üzerine asma, gömme veya iliştirme şekillerinde kullanılmaktadır.

Havâs kitapları ve Kenzü’l-Havâs’ta genelde tılsım ve muskalar üzerindeki yazılarda Allah’ın çeşitli adları bulunmakta bunların bela ve kötülükleri uzaklaştırarak iyilik ve hayrı davet ettiğine inanılmaktadır. Kitapta şifa içerikli veya sıkıntıları giderdiğine inanılan âyetler, melek isimleri, harflerle ve sayılarla oluşturulmuş vefkler yer almakta ve yardımın Allah’tan geleceği, Kur’an’ın ise şifa verici özelliğinin olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Genelde Allahın isimlerinin kullanılarak yapıldığı uygulamalarda Allah’ı etkileme söz konusu iken, ne anlama geldiği bilinmeyen bazı kelimelerle cinlere ve onların yardımcılarına tesir etme amaçlanmaktadır.

Kitapta büyüsel muskaların yapımında renklerine dikkat edilmiş formülün amacına göre mesela kötü amaçlıysa siyah, iyi amaçlarla hazırlanmışsa da mavi, yeşil, sarı gibi açık renkler kullanılmıştır. Muskayı yazarken kullanılacak olan kalemin veya mürekkebin de çeşiti önemli görülmüştür. Bazı uygulamalarda özellikle mürekkebin kullanılıp kullanılmaması yönünde uyarılar yapılmıştır.

Büyüsel örnekler hazırlanırken dikkat edilmesi gereken hususlardan bir tanesi de hemen hemen her büyüsel örnekte olduğu gibi hazırlanacak zamanın tespitidir. Tılsımlar ancak belirli zamanlarda ve saatlerde yazılabilmekte ve hazırlanabilmektedir. Kullanılan metallerin ise ruhları kendine çekeceğine ve onları uzaklaştıracağına inanılmıştır.[572] Muskalarla gezegenler arasında da ilişkiler kurularak muskaların işlevselliği artırılmaya, gezegenlerden gelen güçlerle taşınan nesnelerin gücüne güç katılmaya çalışılmıştır.

Hazırlanan muskalar başın üzerine,[573] dişin üzerine,[574] parmak,[575] kol, bazu,[576] karın,[577] boyun[578] gibi insanların, çocukların, hayvanların üzerlerine[579] bağlanabilmekte veya buralarda taşınabilmektedir. Bunların dışında muska sadece canlı olanlara değil, malda, mülkte de bereketin, kârın artması ve koruma için veya aksine zarar verilmek için de kullanılabilmektedir.[580]

Muskaların yapımı sırasında safran, öd,[581] gülsuyu, misk, anber, kâfur,[582] cin elması, erkek günlük,[583] sakız gibi herhangi bir tütsünün yakılması da önemli görülmüştür.



1   Ekmeleddin İhsanoğlu-Ramazan Şeşen, Osmanlı Astroloji Literatürü Tarihi ve Osmanlı Astronomi Literatürü Zeyli, İslâm Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, İstanbul 2011, c.I, s. 111.

[2] Çalışmamızda kitabımızın ismini kullanırken Gizli İlimler ismini benzer kitap isimlerinin bulunması ve bir karışıklığa meydan vermemek amacıyla kullanılmayarak meşhur isimlerinden olan Kenzü’l-Havâs ismi tercih edilmiştir.

[3] Ebü'l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî İbn Manzur, Lisanü ’l-Arab, Darü’s-Sadır, Beyrut,

1979, c.4, s. 401.

[4] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Doğuş Matbaası, Ankara 1978, s. 609.

[5] TDK Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara 1998, c.I, s. 962.

[6] Devellioğlu, a.g.e., s. 409.

[7]  Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Kenzü’l-Havâs ve Keyfıyet-i Celb ve Teshir, Cemiyet Kütübhanesi, İstanbul 1332, c.II, s. 112; c.IV, s. 109.

[8]  Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Ali b. Yusuf el-Kureyşi Buni, Şemsü’l-Maârifü’l-Kübra, el- Mektebetü's-Sekafiyye, Beyrut, 1291, ty; Mustafa İloğlu, Gizli İlimler, Çetin Ofset, İstanbul 1969­1974; el-Hüseynî, Kenzü ’l-Havâs.

[9] Kenz., c.I, s.15.

[10]            Kenz., c.I, s. 4.

[11]  Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Kenzü ’l-Havâs Gizli İlimler Hazinesi, Ter: Nebil Fazıl Alsan, Sağlam Yayınevi, İstanbul, t.y, c.I, s. 5.

[12] Abdülkadir İnan, Hurafeler ve Menşeleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1968.

[13] Kenz. c.I, s. 177.

[14] Kenz., c.I, s. 107.

[15] Kenz., c.I, s. 220.

[16] Kenz., c.II, s. 180; Kenz., c.II, s. 72.

[17] Kenz. c.I, s. 220.

[18] Kenz., c.II, s. 121; Kenz., c.II, s. 190.; Kenz., c.I, s. 205.

[19] Kenz., c.III, s. 19.

[20] Kenz., c.III, s. 37; Kenz. c.II, s. 36; Kenz., c.IV, s. 109.

[21] Kenz., c.II, s. 142; Kenz., c.IV, s. 109.

[22] Kenz., c.II, s. 72.

[23] Kenz. c.I, s. 173.

[24] Kenz. c.I, s. 166.

[25] Kenz., c.IV, s. 85.

[26] Kenz. c.I, s. 223.

[27] Kenz., c.II, s. 116; Kenz., c.IV, s. 24.

[28] Kenz., c.II, s. 216.

[29] Kenz., c.III, s. 38.

[30] Kenz., c.III, s. 48.

[31] Kenz., c.I, s. 218-219.

[32] Kenz., c.II, s. 68.

[33] Kenz., c.IV, s. 10.

[34] Kenz., c.IV, s. 82.

[35] Kenz., c.IV, s. 169.

[36]  Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Ali b. Yusuf el-Kureyşi Buni, Şemsü’l-Maârifü’l-Kübra, el- Mektebetü's-Sekafiyye, Beyrut, 1291, ty.

[37]  Yapılan en bariz hatalar vefklerde görülmektedir. Özellikle sayıların aktarılmasında bir çok yerde hatalar yapılmıştır. İmam Ahmed Bin Ali el-Bûnî, Şemsü ’l Maârif, Tercüme: Selâhattin Alpay, Sedef Yayınları, İstanbul, 1979, c.II, s. 45, 57.

[38] M. Seyfettin Özege, Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu, Haz. Ahmet Eryüksel, Türkiye

Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1991, c. 4, s. 1467-1468.

[39] Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Vasiyetname-i Hüseynî, Çavuşoğlu Matbaası, İstanbul, 1333/1917.

[40] Özege, a.g.e., s. 1467-1468.

[41]  Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Ramazanı Şerife Mahsus Takvimi Hüseynî, Resimli Kitap Matbaası, İstanbul 1331.

[42] Özege, a.g.e., s. 1467-1468.

[43] Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Kenzü ’l-Menam: Mükemmel ve Mufassal Rüya Tabirnamesi, Kitabhane-i

Sudi, İstanbul, 1340.

[44] Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Tefe’ül-name-i Hüseynî, Kütüphane-i Sudi, İstanbul, s. 1339-1341.

[45]  Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Ramazanı Şerife Mahsus Takvimi Hüseynî, Resimli Kitap Matbaası, İstanbul 1331.

[46]  Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Nuru ’l-Beyan, Kuran-ı Kerim Tercümesi ve Tefsiri, Amidi Matbaası, İstanbul 1340-1342/1924.

[47] Özege, a.g.e., s. 1467-1468.

[48] Seyyid Süleyman el-Hüseynî, KenzülEsrarfi’l-Havâs-ı ve ’l-Ezkar, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul

1344/1928.

[49] Kenz., c.II, s. 144; Kenz., c.I, s. 116.

[50] Sedat Veyis Örnek, Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara,

1966, s. 41.

[51] İmam Ahmed Bin Ali el-Bûnî, Şemsü’l Maârif, Tercüme: Selâhattin Alpay, Sedef Yayınları, İstanbul,

1979, c.I,II.

[52] Fatma Büyükkarcı, Firevsi-i Tavil and His Davet-nâme, Harvard Üniversitesi, Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü, Harvard Üniversitesi, 1995.

[53]  Zeki Tez, Gizli İlimler Serüveni Büyüden Simyaya, Astrolojiden Fala Kara Sanatlar, Hayykitap, İstanbul 2011, s. 23.

[54] İbn el-Hâcc el-Tilmisâni’l-Mağribî, Şıımûsıı ’l-Envâr ve Kunûzu ’l-Esrarü ’l-Kübra, Dârü’l-Ceyd, Beyrut

H. 737.

[55] Ebu Abdullah Muhyiddin Muhammed b. Ali İbnü’l Arabi, Tefe’ülname, Ter: Hüseyin Nâfiz, Ankara

1914.

[56] Bedreddin Muhammed b. Abdillah eş-Şibli, Cinlerin Esrarı, Ter: Muhammed Ferşad, Ferşat Yayınevi,

İstanbul 1974.

[57] İloğlu, Gizli İlimler.

[58] İsmet Zeki Eyuboğlu, Aşk Duaları, Cinler ve Cinciler, Seçme Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1977.

[59] Bülent Kısa, Havâss ’ın Derinlikleri, Açıklanamayan Yönleriyle İslâmî Büyü, Vefkler, Esmaül Hüsna, I.

Kitap, Hermes Yayınları, 2005,

[60] Mustafa Yiğit, Dualar ve Tılsımlar, Demir Kitabevi, İstanbul 2001.

[61] Mustafa Ertuğrul, Dua Hâzinesi, İkinci Kitap, Toker Matbaası, İstanbul 1972.

[62] Muhammed Gayur, “Ziyaretçinizi Biliniz”, Türk Matbaası, İstanbul, 1928.

[63] Seyyid Muhammed Rıza, Usulü’l-Havâs, Hayrat Matbaası, İstanbul, 1324.

[64]  Avanzade Mehmed Süleyman, Ulûm-i Hafiyeden Ayna ile Keşf-i İstikbal, Yıldıznâme, Keteon Matbaası, İstanbul 1330.

[65] Ahmed Musa el-Zerkavi’l-Feleki, Mefatühü ’l-Gâyb, Matbaatü’l-Hilâli, Mısır, 1325.

[66] İmam Gazzali, El-Afâk, Murada Giden Yol, Dualar, Tılsımlar, Büyüler ve Çözümleri, Çev: H.Mustafa

Varlı, Esma Yayınları, İstanbul 1999.

[67] Abdulfettah es-Seyyid Tûhi, Zayircetü ’t-Tûhi’l-Feleki, el Mektebeti’s Sekafiyye, Beyrut ty.

7 Tez, a.g.e., s. 23.

[69] Seyyid Muhyiddin ibnu’l Arabi, el-Kibritü ’l-Ahmar ve Sırrü ’l-Efkar ve Darü ’l Cevher, y.y, Hicri 636.

[70] Manfred Ullmann, îslâm Kültür Tarihinde Maji, Çev: Yusuf Özbek, İz Yayıncılık, İstanbul 1994, s. 271-367.

[71]  Büyü Notları isimli Türkçe kitap bunlardan bir tanesi olup sadece kitabın ismi bulunmakta, diğer bilgiler yer almamaktadır. El yazıyla ve cep kitap boyunda hazırlanmış 109 sayfalık bir not kitabı/defteri şeklindedir.

[72] Bülent Kısa, Havâss ’ın Derinlikleri, Açıklanamayan Yönleriyle îslâmi Büyü, Vefkler, Esmaül Hüsna, II.

Kitap, y.y., t.y., s. 16.

[73]  Ayşegül Önsöz-Metin Gürbüz Enginer, Elemterefiş, Anadolu’da Büyü ve İnanışlar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 63-69.

[74] Tez, a.g.e., s. 42.

[75] Ullmann, a.g.e., s. 315-317.

[76] David Pingree, “Indian Planetary Images and the Tradition of Astral Magic”, Journal of the Warburg

and CourtauldInstitutes, 1989, Vol. 52, s. 10-11.

[77] Kahane Henry, Picatrix an the Talismans, Romance Philology, 19:4, 1966: May., pp. 574-593.

[78] Raymond Buckland, İşaretler, Semboller ve Alametler (Maji ve Ruhsal Semboller Rehberi), Çev: Derya

Engin, Kozmik Kitaplar, İstanbul 2005, s. 156.

[79] Michael Laitman, Introduction to the Book of Zohar, Vol: II, Kabbalah Publishers, Canada 2005.

[80] Tez, a.g.e., s. 52.

[81]  Dan Burton, David Grandy, Büyü, Gizem ve Bilim, Batı Uygarlığında Okült, Varlık Yay., Çev: Yasemin Tokatlı, İstanbul 2004, s. 68.

[82] Buckland, a.g.e., s. 160.

[83] Joseph C. Lisiewski, Cremonical Magic&the Power of Evocation, Introduced by, Christopher S. Hyatt,

& Jason Black, New Falcon Publications Las Vegas, USA, 2004, s. 28.

[84] Thomas Karlsson, Qabalah, Qliphoth and Goetic Magic, Published by: Ajna, USA 2004, s. 162; Halil,

Gökhan, Günlük Hayatımızı, Dünyamızı Değiştiren, Etkileyen, Belirleyen, Yön Veren Semboller, Dharma Yayınları, İstanbul, 2009, s. 434.

[85]  The Key of Solomon, Translated from Ancient Manuscripts in the British Museum, Emperor Norton Books, Cincinnati, Ohio 1999.

[86] Lisiewski, a.g.t., s. 28.

[87] Cavendish, R. A History of Magic, Arkana, London, 1990, s. 56-57.

[88]  Mitch Henson, Lemegeton, The Complete Lesser Key of Solomon, Metatron Books, Somewhere Beyond the Tanarian Hills, 1999.E.V.

[89] Gökhan, a.g.e., s. 436.

[90] Aleister Crowley, The Book of the Goetia of Solomon the King, Celephais Press, 2003.

[91] Burton-Grandy, a.g.e., s. 68.

[92] İdris Şah, Doğu Büyüsü, Çev: Osman Yener, Gizem Yay., İstanbul 1996, 152, s. 28.

[93] Şah, a.g.e., s. 29.

* Hermes, Eski Mısır’da tanrı Thoth ile, Yahudi dininde Hanok, Zerdüştlük’te Hûşeng, Hıristiyanlıkta Enoch ile, Eski Roma’da Merkür’le özdeşleştirilmişter. Eski Yunan’da da Hermes olmuş; büyücülerin, ruh çağıncılann, simyacıların ve astrologların piri sayılmıştır. (Bilgi için Bkz: Tez, a.g.e.,s. 23.)

[94] Şah, a.g.e., s. 29.

[95] Robert Turner, Arbatel of Magick, London 1999; Lisiewski, a.g.e., s. 52.

[96] John M. Watkins, The SacredMagic of Abramelin the Mage, Translated by S.L. Mac Gregor Mathers,

London 1999.

[97] Simon, Papal Magic, Occult Practices Within the Catholic Church, Harper Collins, y.y, t.y.

[98] W. L. Hildburgh, “Notes on Sinhalese Magic,” The Journal of the Royal Anthropological Institute of

GreatBritain andIreland, Vol. 38 (Jan. - Jun., 1908), pp. 148-206, s. 149.

[99] Eliphas Levi, The History of Magic, Translated by A.E. Waite, Rider&Company, London 1977.

[100]          Tez, a.g.e., s. 22.

[101] Tez, a.g.e., s. 24.

[102] Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara 1998, s. 102.

[103] Mehmet Soysaldı, Kur ’an ’da Dua, Şule Yayınları, İstanbul, 1999, s. 57-66.

[106] Lokman 31/32.

[108] Müslim, Zühd, 74.

[109] Müslim, Birr, 87.

[110] Nisa 4/148; İbn Ebi Şeybe, Dua, 68.

[111] İbn Ebi Şeybe, Dua, 37.

[114] Lisanü’l-Arab, c.14, 331.

[115] İlyas Çelebi, “Rukye”, DİA, s. 219.

*   Temime: Cahiliyye Araplannın başlarına taktıkları ve afet ve belaları önlediklerine inandıkları muska

ve takılara denilmektedir.

*  Tivele: Kadının, kocasının sevgisini celbetmek amacıyla kullandığı büyüsel bir objedir.

[116] Ullmann, a.g.e., s. 202.

[117] Müslim, Selam, 21, No: 2195; Buhari, Tıb, 35,2, 1427.

[118] Ullmann, a.g.e., s. 207.

[119] Veli Atmaca, Hadislerde Rukye, Hz. Peygamber ve Sahabenin Uygulamaları Işığında Şifa Hadisleri, Rağbet Yay., İstanbul 2010, 53.

[120] Ekrem Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, Dinlerin Mahiyeti ve Tezahür Şekilleri, Fakülte Kitabevi, Isparta 2011, s. 76.

[121] İmam Ebu Hamid Muhammed el-Gazzali, İhyau Ulumiddin Tercümesi, Ter: Ahmed Serdaroğlu, Bedir

Yayınevi, İstanbul, s. 877-887; Süleyman Ateş, Açıklamalı Büyük Dua Mecmuası, Kılıç Kitabevi Yayınları, Ankara 1973, s. 13-15; Soysaldı, a.g.e., s. 30-33.

[122] Cemal Sofuoğlu, Açıklamalı Büyük Dua Kitabı, T.D.V. Yayınları, Ankara 1997, s. 44-45.

[123] Sofuoğlu, a.g.e., s. 22-32.

[124] Soysaldı, a.g.e., s. 35.

[125]          İlmihal I, İman ve İbadetler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2004, s. 70-100.

[126] Zümer 39/3; Ra’d 13/4; Fatır 35/14.

[127] Fahreddin Râzi, et-Tefsirü ’l Kebîr (Mefâtihü ’l Gayb), Darul Fikr, Beyrut, 1981, XXVII, s. 231.

[128]          Diyanet İlmihali I, s. 126-130.

[129] J. Gordon Melton, Encyclopedia of Occultism&Parapsychology, Gale Group, USA 2001, s. 956, v. 2.

[130] Devellioğlu, a.g.e., s.1333.

[131] Devellioğlu, a.g.e., s. 246.

[132]  Cağfer Karadaş, “Büyü ve Din, İslâmî Nokta-i Nazardan Bir Değerlendirme”, Usul-İslâm Araştırmaları, Sayı: 1, Ocak-Haziran 2004, ss. 111-135, s. 116; Haydar Akın, OrtaçağAvrupası’nda Cadılar ve Cadı Avı, Phonenix Yayınevi, Ankara 2011, s. 43.

[133] Lisanü’l-Arab, c.4, s. 348.

[134] Akın, a.g.e., s. 31.

[135] Cavendish, a.g.e., s. 11.

[136] Burton-Grandy, a.g.e., s. 50.

[137] Edwin M. Yamauchi, “Magic in the Biblical World,” Tyndale Bulletin 34 (1983), pp.169-200, s. 174.

[138] W.B. Crow, Büyünün, Cadılığın ve Okkültizmin Tarihi, Dharma, çev: Fulya Yavuz, İstanbul 2002, s.

12.

[139] Marcel Mauss, Sosyoloji ve Antropoloji, Çev: Özcan Doğan, Doğu-Batı Yayınları, Ankara 2011, s. 67.

[140] Philip Babcock Gove, Webster’s Third New International Dictionary, Merriam Company, USA 1961,

s. 1358.

[141] Eric J. Sharpe, Dinler Tarihinde 50 Anahtar Kavram, Arasta Yay., Bursa 2000, s. 7.

[142] Sedat Veyis Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yay., İstanbul 1971, s. 135; Yusuf Çakar, Gizli İlimler, Yedirenk, İstanbul 2005, s. 63.

[143] Çakar, a.g.e., s. 63.

[144] Cemal Anadol, Tarihten Günümüze Kadar Doğu ve Batı Kültürlerinde Halk İnanışları Büyü, Sihir, Tılsım, Cin Çarpması, Devlet Yayın Dağıtım, İstanbul t.y, s. 40.

[145] Karadaş, a.g.m., s. 127-129.

[146] Leslie Cornelius Cox, “The Artistic Use of the Love Charm, in Greek and Latin Literature”, Submitted

to the Board of University Studies of the Johns Hopkins University in Partial Fulfillment of the Requirements for the Degree of Doctor of Philosophy, 1917, s. 46.

[147] Lester J. Mess, “Astrology and Judaism is Late Antiquity”, PhD., Miami University, Oxford, Ohio

1990, s. 108.

[148] Mauss, a.g.e., s. 70-71.

[149]  Shawna Dolansky Overton, “Now You See It, Now You Dont’t, Biblical Perspectives on the Relationship Between Magic and Religion”, Ph.D., Overton, Shawna Dolansky, 2002, 22-38.

[150] Akın, a.g.e., s. 369.

[151] Joshua Trachtenbarg, Jewish Magic and Superstition (A Study in Folk Religion), A Temple Book, Atheneum, New York, 1979, s. 25.

[152] Cavendish, a.g.e., s .7.

[153] Tez, a.g.e., s. 9.

[154] Burton-Grandy, a.g.e., s. 66.

[155] Timothy Joseph Collins, “Natural Illnes in Babylonian Medical Incantations”, Volume One, Doctor of Philosophy, Chicago, Illinois, June 1999, s. 1.

[156] Mircea Eliade, Babil Simyası ve Kozmolojisi(Babil), Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2002, s. 74,75.

[157] Aydın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1982, s. 130.

[158] Burton-Grandy, a.g.e., s. 66.

[159]  A. S. Carrier, “Tiele on Babylonian-Assyrian Culture III, The Old Testament Student”, The University of Chicago Press, Vol. 8, No. 7 (May 1889), pp. 335-341, s. 268.

[160] Sayılı, a.g.e., s. 115.

[161] Akın, a.g.e., s. 66.

[162] Overton, a.g.t., s. 22-38.

[163] Esma Reyhan, “Eski Anadolu Kültüründe Büyü ve Büyücülük”, Akademik Bakış, Cilt 2, Sayı 3, Kış 2008, ss. 227-242, s. 230.

[164] Buckland, a.g.e., s. 226.

[165] Ullmann, a.g.e., s. 54.

[166] Tez, a.g.e., s. 13.

[167] Akın, a.g.e., s. 361.

[168] Eugene Tavenner, Studies in Magic from Latin Literatüre, Columbia University Press, 1916, s. 7.

[169] Tez, a.g.e., s. 14.

[170] Jean Bottero, Mezopotamya, Yazı, Akıl ve Tanrılar, Çev. Mehmet Emin Özcan-Ayten Er, Ankara Dost Kitabevi Yayınları, 2003, s. 161.

[171] Akın, a.g.e., s. 66.

[172] Ullmann, a.g.e., s. 54.

[173] Karadaş, a.g.m., s. 112.

[174] Cavendish, a.g.e., s. 11.

[175] E.S. Drower, “White and Black Magic of the Mandeans”, Taylor-Francis, Ltd., Folklore, Vol. 44, no.

4, (1933), pp. 368-378, s. 372.

[176] Ullmann, a.g.e., s. 54.

[177] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 124.

[178] Şah, a.g.e., s. 230; The Key of Solomon, Translated from Ancient Manuscripts in the British Museum, Emperor Norton Books, Cincinnati, Ohio 1999; M. Gaster, The Sword of Moses, An Ancient Hebrew/Aramaic Book of Magic, 1896.

[179] Çakar, a.g.e., s. 47.

[180] Tesniye 17:10.

[181] Ullmann, a.g.e., s. 55.

[182] James A. Montgomery, Aramaic Incantation Texts from Nippur, Published by the University Museum,

Philaderphia 1913, s. 106.

[183] Şah, a.g.e., s. 230.

[184] Kurt Seligmann, The History of Magic, Pantheon Books, İstanbul 1970, s. 192.

[185] Sharpe, a.g.e., s. 10.

[186] Cavendish, a.g.e., s. 55.

[187]Cavendish, a.g.e., s. 65-66.

[188]  Scott Noegel, vd., Prayer, Magic, and the Stars in the Ancient and Late Antique World, The Pennsylvania State University Pressi University Park, Pennsylvania, 2003, s. 210.

[189] Erik Hornung, EzoterikMısır, Kırmızı Kedi Yayınları, Çev: Yunus Soner, İstanbul 2009, s. 46-47.

[190] Seligmann, a.g.e., s. 193.

[191] Bottero, a.g.e., s. 121-122.

[192] Bottero, a.g.e., s. 123.

[193] Ullmann, a.g.e., s. 106.

[194] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 18.

[195] Karadaş, a.g.m., s. 111.

[196] J. G. Frazer, Lectures on the Early History of the Kingship, Macmillan and Co, Limited New york: The Macmillan Company, London 1905, s. 50.

[197] Tez, a.g.e., s. 21.

[198] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54.

[199] Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s. 141; Çakar, a.g.e., s. 64; Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54; Anadol, a.g.e., s. 89.

[200] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 53-54.

[201] Çakar, a.g.e., s. 73-76; Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54; Anadol, a.g.e., s. 34.

[202] Montgomery, a.g.e., s. 83.

[203]  H. Stanley Redgrove, Bygone Beliefs, Being a Series of Excursions in the Byways of Thought, Paternoster Row, E.c.4, London, 1920, s. 95-96.

[204] Reyhan, a.g.e., s. 230.

[205] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 53-54.

[206] Anadol, a.g.e., s. 37-38.

[207] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54; Çakar, a.g.e., s. 73-76.

[208] Arthur Edward Waite, The Book of CeremonialMagic, London, 1913, 14; Anadol, a.g.e., s. 37-38.

[209] Redgrove, a.g.e., s. 95-96.

[210] Çakar, a.g.e., s. 76; Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54.

[211] Çakar, a.g.e., s. 73-76; Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54.

[212] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54.

[213] Alfred C. Haddon, Magic and Fetishism, Archibald Constable, James Street Haymarket, London 1906,

s. 14-15; Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 52-54.

[214] Çakar, a.g.e., s. 73-76.

[215] Çakar, a.g.e., s. 73-76; Haddon, a.g.e., s. 15.

[216] Haddon, a.g.e., s. 14-15; Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 73-76.

[217] Burton-Grandy, a.g.e., s. 71.

[218] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 26-30.

[219] Nurettin Şazi Kösemihal, “Büyü ve Din Probleminin Bugünkü Durumu”, Sosyoloji Dergisi, Sayı: 7, İ.Ü.E.F. Yay., İstanbul 1952.

[220] Cavendish, a.g.e., s. 1.

[221] Hikmet Tanyu, “Büyü”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1992, c. 6, 502.

[222] Mauss, a.g.e., s. 68.

[223] Matthias Klinghardt, “Prayer Formularies for Public Recitation, Their Use and Function in Ancient Religion”, Numen, Vol. 46, No. 1 (1999), pp. 1-52, s. 14.

[224] Tanyu, Büyü”, DİA, c.6, s. 502.

[225] Yamauchi, a.g.m., s. 176.

[226] Akın, a.g.e., s. 35.

[227] Stanley Jeyaraja Tambiah, Büyü, Bilim, Din ve Akılcılığın Kapsamı, Dost Kitabevi, Ankara 2002, s.

37.

[228] Cavendish, a.g.e., s. 2.

[229] Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s. 134.

[230] Malcolm Hamilton, The Sociology of Religion, Routledge, New York 2001, s. 39-40.

[231] Mauss, a.g.e., s. 68.

[232] Hamilton, a.g.e., s. 39-40.

[233] Klinghardt, a.g.m., s.22.

[234] Kenz., c.I, s. 33.

[235] Klinghardt, a.g.m., s.14.

[236] Cox, a.g.t., s. 4.

[237] Devellioğlu, a.g.e., s.1005.

[238] Tez, a.g.e., s. 22.

[239] Burton-Grandy, a.g.e., s. 123.

[240] Seligmann, a.g.e., s. 366.

[241] Titus Burckhardt, Astroloji ve Simya, çev: Mehmet Temelli, Verka Yay., İstanbul 1999, s. 217, 218.

[242] Sharpe, a.g.e., s. 3.

[243] Enn Kasak-Raul Veede, “Understanding Planets in Ancient Mesopotamia”, Electronic Journal of Folklore, Vol. 16, Tartu 2001, pp. 7-33, s. 9.

[244] L. Van der Waerden, “Babylonian Astronomy II. The Thirty-Six Stars”, Journal of Near Eastern Studies, Vol. 8, No. 1 (1949), pp. 6-26, s. 11.

[245] Burckhardt, a.g.e., s. 217, 218.

[246] Reginald Campbell Thompson, The Reports of the Magicians and Astrologers of Nineveh And Babylon

in the British Museum, Luzac and co. Vol. II., London, 1900, s. XIX.

[247] Seligmann, a.g.e., s. 369.

[248] Thompson, The Reports of the Magicians and Astrologers of Nineveh, s. XV.

[249] Seligmann, a.g.e., s, 369.

[250] Burton-Grandy, a.g.e., s. 126.

[251] Tez, a.g.e., s. 21.

[252] Sharpe, a.g.e., s. 5.

[253] Burton-Grandy, a.g.e., s. 111.

[254] Michel Gauquelin, The Scientific Basis of Astology Myth or Reality, Stein and Day, New York, 1975,

s. 112, 113; İbrahim Sarıçam-Seyfettin Erşahin, İslâm Medeniyeti Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2008, s. 163.

[255] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 33.

[256] Cavendish, a.g.e., s. 66.

[257] Cavendish, a.g.e., s. 67.

[258] Giovanni Scognamillo, Astroloji ve Yıldız Bilimi, Karizma Yayınları, İstanbul 1999, s. 40-41.

[259] Türk Astrolojisi (Culduzlama), Sofi Tram-Semen, Kesit tanıtım ltd. şti., 24 Eylül - 21 Aralık, Ankara 2004, 54.

[260] Eliade, Babil, s. 22.

[261] Eliade, Babil, s. 40-41.

[262] Burton-Grandy, a.g.e., s. 124.

[263] Jr. Morris Jastrow, “Aspects of Religious Belief and Practice in Babylonia and Assyria”, Ph.D., New York and London 1911, 208.

[264] Eliade, Babil, s. 40-41.

[265] Sharpe, a.g.e., s. 5.

[266] Gauquelin, a.g.e., s. 117; SolomomicMagic, 20.

[267] Cavendish, a.g.e., s. 66.

[268] Manly P. Hall, The Secret Teachings of all Ages an Encyclopedic Outline of Masonic, Hermetic, Qabbalistic and Rosicrucian Symbolical Philosophy Being an Interpretation of the Secret Teachings Concealed Within the Rituals, Allegories, andMysteries of all Ages, San Francisco, 1928, s.56.

[269] Sharpe, a.g.e., s. 4.

[270] Carrier, a.g.e., s. 269.

[271] Hall, The Secret Teachings of all Ages, H.S. Crocker Company, San Francisco, 1928, s. 53.

[272] Carrier, a.g.e., s. 269.

[273] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 33.

[274] Kasak-Veede, a.g.m., 7; Thompson, The Reports of the Magicians andAstrologers of Nineveh, s. XIV.

[275] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 25-26.

[276] Richard Cavendish, The Black Arts, Pan Books, London 1967, s. 210.

[277] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 33.

[278] Gauquelin, a.g.e., s. 109.

[279] Cecil H. Brown, “Naming the Days of the Week: A Cross-Language Study of Lexical Acculturation”,

CurrentAnthropology, Vol. 30, No. 4 (Aug. - Oct., 1989), pp. 536-550, s. 536.

[280] Jastrow, a.g.t., s. 217-231.

[281] Kasak-Veede, a.g.m., s. 25.

[282] Mike Dixon-Kennedy, Encyclopedia of Greco-Roman Mythology, USA 1998, s. 275.

[283] Cavendish, The Black Arts, s. 211.

[284] Avanzade Mehmed Süleyman, Ulum-i Hafyeden Yıldızname, A. Asaduryan ve Mahdumları Şirket-i Mürettibiye Matbaası, İstanbul 1330, s. 41,42.

[285] John Michael Greer, Circles of Power Ritual Magic in the Western Tradition, Llewellyn Publications,

St.Paul, Minnesota, USA 1997, s. 122; Daniel J. Driscoll, The Sworn Book of Honourius the Magician, Heptangle Books, New Jersey, 1983, s. 69; Süleyman, a.g.e., s. 19,20.

[286] Greer, a.g.e., s. 122.

[287] Süleyman, a.g.e., s. 19,20.

[288] Colin D. Campbell, The Magic Seal of John Dee, The Sigillium Dei Aemeth, The Teitan Press, 2009, s. 2.

[289] Driscoll, a.g.e., s. 69.

[290] Aryeh Kaplan, Sefer Yetzirah, The Book of Creation, Samuel Weiser, York Beach Maine, t.y., 180.

[291] Kenz., c.I, s. 45.

[292] Kenz., c.I, s. 76.

[293] Kenz., c.II, s. 52-53.

[294] Kenz. c.I, s. 144.

[295] Jastrow, a.g.t., s. 217-231.

[296] Kasak-Veede, a.g.m., s. 20.

[297] Jastrow, a.g.t., s. 217-231.

[298] Kasak-Veede, a.g.m., s. 18-19.

[299] Jastrow, a.g.t., s. 218.

[300] Greer, a.g.e., s. 122.

[301] Arthur Cotterell, Encyclopedia of Mythology- Norse, Classical, Celtic, Hermes House, China 2006, s.

181-182.

[302] Mess, a.g.t., s. 86-90.

[303] Gerhard Fink, Antik Mitolojide Kim Kimdir?, Çev: Ümit Öztürk, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1995, s.

161; Annemarie Schimmel, Dinler Tarihi, Kırkambar Kitaplığı, İstanbul, 2007, s. 72-75.

[304] Cotterell, a.g.e., s. 181-182.

[305] Fink, a.g.e., s. 161; Schimmel, a.g.e., s. 72, 75.

[306] Mess, a.g.t., s. 86-90.

[307] Mess, a.g.t., s. 6-12.

[308] Fink, a.g.e., s. 204-205; Schimmel, a.g.e., s. 72, 75.

[309] L.W. de Laurence, The Great Book of Magical Art, Hindu Magic and Fast Indian Occultism, The Book of Secret Hindu, Ceremonial, and Talismanic Magic, The de Laurence Company, Chicago, ILL. USA, 1914, s. 565.

[310] Dixon-Kennedy, a.g.e., s. 198.

[311] Kasak-Veede, a.g.m., s. 27.

[312] G. Kasten Tallmadge, “On the Influence of the Stars on Human Birth”, Bulletin of the History of Medicine, 13 (1943), pp. 251- 267, s. 260.

[313] Kasak-Veede, a.g.m., s. 11.

[314] Mess, a.g.t., s. 86-90.

[315] Richd. A. Proctor, The Jewish and Astrology, D. Appleton and Company, New York, 1876, s. 310­311.

[316] Mike Dixon-Kennedy, a.g.e., s. 282; Mess, a.g.t., s. 86-90.

[317] Jastrow, a.g.t., s. 217-231.

[318] Akın, a.g.e., s. 368; Mess, a.g.t., s. 86-90.

[319] Mike Dixon-Kennedy, a.g.e., s. 318-319.

[320] Schimmel, a.g.e., s. 50.

[321] Jastrow, a.g.t., s. 217-231; Mess, a.g.t., s. 6-12.

[322] Kasak-Veede, a.g.m., s. 24; Mess, a.g.t., s. 86-90; Cotterell, a.g.e., s. 205.

[323] Mess, a.g.t., s. 6-12; Fink, a.g.e., s. 214.

[324] Kasak-Veede, a.g.m., s. 25.

[325] Kasak-Veede, a.g.m., s. 11.

[326] Kasak-Veede, a.g.m., s. 17.

[327] Mess, a.g.t., s. 86-90.

[328] Necmeddin Ersoy, Semboller ve Yorumlarla Görünenden Görünmeyene, İstanbul 1990, s. 59-64.

[329] Ersoy, a.g.e., s. 59-64.

[330] Süleyman, a.g.e., s. 41,42.

[331] Campbell, a.g.e., s. 2.

[332] S. Liddell MacGregor Mathers, The Greater Key of Solomon, Emperor Norton Books, Ohio, 1999, s.

13-14.

[333] Greer, a.g.e., s. 122; Campbell, a.g.e., s. 2.

[334] Jonathan Cainer, Carl Rider, Modern Büyücülük El Kitabı, Çev: Giovanni Scognamillo, Gizem Dizisi,

Say Yay., İstanbul 1996, s. 34.

[335] Kenz., c.I, s. 51; Kenz., c.I, s. 83.

[336] Kenz., c.I, s. 21. ; Kenz., c.I, s. 56. ; Kenz., c.I, s. 113.

[337] Kenz., c.I, s. 21. Kenz., c.I, s. 58.

[338] Kenz., c.III, s. 26., Kenz., c.I, s. 57.

[339] Kenz., c.IV, s. 22.; Kenz., c.IV, s. 26.

[340] Kenz., c.I, s. 21.

[341] Kenz., c.I, s. 98.

[342] Kenz. c.I, s. 172.

[343] Kenz. c.II, s. 29.

[344] Kenz., c.IV, s. 36.

[345] Kazım Çeçen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doruğu 16. Yüzyıl Teknolojisi, Omaş ofset A.Ş. İstanbul

1999.

[346] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 51.

[347] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 56-59.

[348] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 60-61.

[349] Kenz., c.I, s. 180.

[350] Kenz., c.I, s. 187; İmam Ahmed bin Ali el-Bûni, Şemsü’l-Maârif, Ter: Selahattin Alpay, Sedef Yay., İstanbul 1979, s. 280-281; E. Sibly, The New and Complete Illustration of the Celestial Science of Astrology, Printed for, and Sold by ST. Paul’s London, 1826, s. 173.

[351] Proctor, a.g.e., s. 305-307; Redgrove, a.g.e., s. 63; Mathers, a.g.e., s. 13; Kaplan, Sefer Yetzirah, s.

168,169; Pat Zalewski, Golden Dawn Enochian Magic, Llewellyn Publications, St. Paul, Minnesota, U.S.A, t.y., s. 10-16; Johann Scheible, "The Sixth and Seventh Books of Moses”, 1880, s. 118.

[352] Kenz., c.IV, s. 191.

[353] Kenz., c.IV, s. 192.

[354] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 79.

[355] Ali Erbaş, Melekler Alemi (İlahi Dinlerde Melek İnancı), Nun Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 60-61.

[356] Montgomery, a.g.e., s. 56.

[357] E. S. Drower, The Mandaeans of Iraq and Iran, Their Cults, Customs, Magic Legends, and Folklore,

Oxford: at the Claredon Press, London 1937, s. 74-76.

[358] Lisiewski, a.g.e., s. 139-140.

[359] Redgrove, a.g.e., s. 63.

[360] Proctor, a.g.e., s. 86-90.

[361] Mess, a.g.t., s. 87..

[362] Scheible, a.g.e., s. 118.

[363] Abidin Zeynel Tambağ, Cin, Sihir, Büyü, Alioğlu Yay., İstanbul 2004, s. 37.

[364] Ayhan Yalçın, Numeroloji, Rakamlar Ne Diyor?, Geçit Kitabevi, İstanbul 2000, s. 24.

[365] Annemarie Schimmel, Sayıların Esrarı, Ter: Mehmed Temelli, Verka Yayınları, İstanbul 1997, s. 16.

[366] Frank J., Swetz, Legacy of the Luoshu, A K Peters Limited, Kanada, 2008, s. 79.

[367] Swetz, a.g.e., s. 80.

[368] Yalçın, a.g.e., s. 24.

[369] Crow, a.g.e., s. 348.

[370] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 83.

[371] Scheible, a.g.e., s. 118.

[372] Bayram Ali Çetinkaya, Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri, İhvan-ı Safa Modeli, İnsan Yay.,

İstanbul 2008, s. 54.

[373] Marina Costelloe, The Complete Guide to Crystal Astrology, Findhorn Press, UK 2007, s. 21-24.

[374] Greer, a.g.e., s. 103.

[375] Eyüboğlu, a.g.e., s. 304.

[376] Yalçın, a.g.e., s. 26.

[377] Zikir (Allah’a anma), teşbih (Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etmek) gibi anlamlara gelmektedir. (Bilgi için Bkz: Diyanet İlmihali I, s. 31.)

[378] Kenz., c.I, s. 200.

[379] Tez, a.g.e., s. 203-204.

[380] Burton-Grandy, a.g.e., s. 83.

[381] Tez, a.g.e., s. 123.

[382] Cammann Schuyler, “Islamic and Indian Magic Squares, Part I”, History of Religions, 8:3 (1969:Feb) p.181-209, s. 190.

[383] Şinasi Gündüz, “Din ve İnanç Sözlüğü”, s. 105; Mercanlıgil, a.g.e., s. 23; Uzun, “Ebced”, DİA, c.10, s. 68.

[384] Yalçın, a.g.e., s. 164-165.

[385] Mercanlıgil, a.g.e., s. 23.

[386] Uzun, “Ebced”, DİA, c.10, s. 68.

[387] İsmail Yakıt, Türk-İslâm Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme, Ötüken Yayınları, İstanbul 2003, s. 27.

[388] Uzun, “Ebced”, DİA, c. 10, s. 68.

[389] Mercanlıgil, a.g.e., s. 17.

[390] Mercanlıgil, a.g.e., s. 18-19.

[391] Kenz., c.I, s. 80.

[392] Kenz., c.III, s. 213-214.; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, II. Kitap, s. 22-23.

[393] Uzun, “Ebced”, DİA, c.10, s. 68.

[394] İnan, a.g.e., s. 58.

[395] Campbell, a.g.e., s. 132.

[396] Seligmann, a.g.e., s. 347.

[397]  Cahid Baltacı, İslâm Medeniyetinde Yazının Gelişmesi, Diyanet Dergisi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, c. 19, Sayı 4, 1983, s. 36.

[398] Mercanlıgil, a.g.e., s. 20.

[399] Mustafa Sarıca, Eliften Alfa ’ya Yazının Yolculuğu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Kuran

ve Dil, Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, 2001, s. 246-253.

[400] Uzun, “Ebced”, DİA, c.10, s. 69.

[401] Kathleen Martin, The Book of Symbols Refections on Archetypal Images, Taschen, London, 2010, s. 708.

[402] Kenz., c.IV, s. 214-215.

[403] Kenz., c.I, s. 18.

[404] Kenz., c.IV, s. 180.

[405] Kenz., c.I, s. 22.

[406] Ersoy, a.g.e., s. 518.

[407] Eliade, Babil, s. 63.

[408] Tavenner, a.g.e., s. 96-98.

[409] Kenz., c.II, s. 53.

[410] Ersoy, a.g.e., s. 437.

[411] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 40.

[412] Ernst Zbinden, İslâm’da ve Eski Ortadoğuda Cin ve Ruh İnançları (İslâm), Ter: Ekrem Sarıkçıoğlu, Yeni Ufuklar Neşriyat, Samsun 1994, s. 126.

[413] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 40.

[414] Drajen Mickaharic, Practice of Magic, Samuel Weiser, ınc., York Beach Maine, USA 1995, s.125.

[415] Cainer-Rider, a.g.e., s. 295.

[416] Cox, a.g.t., s. 49-50.

[417] Peter Kingsley, Antik Felsefe Gizem ve Büyü, Kabalcı, İstanbul 2002, s. 219-220.

[418] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 36.

[419] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 201.

[420] İdris Çelebi, Usülül Bast fı Sirril Evfak vel Havâs, ( y.y.), 2004, s. 498.

[421] Zbinden, a.g.e., s. 73.

[422] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 95-96.

[423] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 111.

[424] Tez, a.g.e., s. 42.

[425] Burton-Grandy, a.g.e., s. 100-101.

[426] Seligmann, a.g.e., s. 31.

[427] Ahmet Ünal, The Hittite Rituel of Hantitassu from the City of Hurma Against Troublesome Years, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1996, s. 47.

[428] Eliade, Babil, s. 38.

[429] Zbinden, a.g.e., s. 126.

[430] Eliade, Babil, s. 62.

[431] Jay Kinney, TheInner West, Jeremy P. Tarcher/Penguin, New York, 128; Redgrove, a.g.e., s. 63.

[432] Redgrove, a.g.e., s. 59.

[433] Eliade, Babil, s. 38.

[434] Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s. 148.

[435] Soner Gündüzöz, “Kuran'da Renklerin Büyülü Gücü, Semiotik bir İnceleme”, EKEVAkademi Dergisi, Yıl:7, Sayı:16, Yaz 2003, ss. 43-85, s. 75.

[436] Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, s. 62.

[437] Manly P. Hall, Tüm Çağların Gizli Öğretileri, Ter: Murat Sağlam, Mitra Yayınları, İstanbul 2008, s.

248.

[438] Hall, Tüm Çağların Gizli Öğretileri, s. 249.

[439] Ersoy, a.g.e., s. 440-444.

[440] İsmail Taş, İslâm öncesi, Türk Düşüncesinde Kozmogoni Kozmoloji, Kömen Yay., Konya 2002, s. 162.

[441] Kenz., c.IV, s. 46; Kenz., c.II, s. 98.

[442] Kenz., c.I, s. 44; Kenz., c.II, s. 59.

[443] Kenz., c.II, s. 206.

[444] Süleyman, a.g.e., s. 27.

[445] Tallmadge, a.g.e., s. 251, 260.

[446] Lisanü’l-Arab, c.4, s. 382.

[447] Devellioğlu, a.g.e., s. 1143.

[448] Meydan Lasousse, “Vefk”, Büyük Lugat Ansiklopedisi, İstanbul 1960-1973, c. 12, s. 553.

[449] Anadol, a.g.e., s. 93.

[450] Swetz, a.g.e., s. 84.

[451] J. Ruska, “Vefk”, İA, MEB Basımevi, İstanbul 1986, c.13, s. 256.

[452] Buckland, a.g.e. s. 62.

[453] Edgar Walter Francis IV, Islamic Symbols and Sufi Rituals for Protection and Healing, Religion and Magic in tne Writings of Ahmad ibn al-Buni (d.622/1225), Doktor of Philosophy in Islamic Studies, USA 2005, s. 130; Schuyler, a.g.e., s. 190.

[454] Schuyler, a.g.e., s. 189-190.

[455] Ruska, “Vefk” İA, c. 13, s. 256-25T.

[456] Schuyler, a.g.e., s. 20T-208.

[457] Ruska, “Vefk” İA, c.13, s. 258.

[458] Greer, a.g.e., s. 104-106.

[459] Ertuğrul, a.g.e., s. 49.

[460] Helmut Werner, Ezoterik Sözlük, Çev: Bülent Atatanır, Murat Batmankaya, Derya Demirbaş, Uğur Önver, Omega Yayınları, İstanbul, 2005, s. 26.

[461] Francis IV, a.g.e., s. 130.

[462] Ruska, “Vefk”, İA, c.13, s. 258.

[463] Schuyler, a.g.e., s. 207-208.

[464] Anadol, a.g.e., s. 95.

[465] Weil, “Ebced”, İA, c.4, 3; Anadol, a.g.e., s. 95.

[466] Çakar, a.g.e., s. 252.

[467] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 113-126.

[468] Kenz., c.I, s. 156; Kenz., c.I, s. 52.

[469] Eyüboğlu, a.g.e., s. 263.

[470] İloğlu, a.g.e., c. V, s. 172.

[471] İloğlu, a.g.e., c. V, s. 167; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 208-214.

[472] Kenz., c.II, s. 176.

[473] Zalewski, a.g.e., s. 10-16; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 34.

[474] Kenz., c.II, s. 202.

[475] Kenz., c.IV, s. 31.

[476] Kenz., c.I, s. 67.

[477] Kenz. c.II, s. 37.

[478] Kenz., c.II, s. 170; Kenz., c.II, s. 214.

[479] Kenz., c.IV, s. 147; Kenz. c.II, s. 34.

[480] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 174-178.

[481] Kenz., c.II, s. 213; Kenz., c.IV, s. 145.

[482] Kenz., c.I, s. 32.

[483] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 134.

[484] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 228.

* Vefkte, yukarıdan aşağıya doğru olan hanelerdir.

*  Vefkte, soldan sağa doğru olan hanelerdir.

*  Vefkte, karşılıklı köşeleri birleştiren hanelere denilmiştir.

[485] Kenz., c.I, s. 145; Kenz., c.I, s. 158.

[486] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 151-153.

[487] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 154-164.

[488] Kenz., c.IV, s. 115; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap,s. 96.

[489] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 96; Kenz. c.I, s. 174.

* Nutketme: Sayısal değerlerin ebced hesabında karşılık gelen harflere dönüştürülmesi işlemidir.

[490] Kenz. c.I, s. 126; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 98.

[491] Kenz, c.I, s.30; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 108.

[492] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 118.

[493] Kenz., c.II, s. 145.

[494] Kenz., c.IV, s. 99.

[495] Şemsü’l-Maârif, c.I, s. 280; Schuyler, a.g.e., s. 190.

[496] Ruska “Vefk”, İA, c. 13, s. 256-257.

[497] Devellioğlu, a.g.e., s. 1143.

[498] Paul Foster Case, Esoteric Secrets of Meditation and Magic, Volume 2: The Early Writings, y.y, tarih yok, s. 115-24.

[499] Greer, a.g.e., s. 104-106; Ertuğrul, a.g.e., 40-49; Christopher I. Lehrich, The Language of Demons and Angels, CorneliusAgrippa’s OccultPhilosophy, Leiden-Boston, 2003, s. 102-109.

[500] İloğlu, a.g.e., c.III, s. 13; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 207; Lewis de Claremont, The Ancient’s Book of Magic, an Historical Record of the Secret Procedures and Practices of the Ancient Masters andAdepts, by Oracle Publishing Co., ınc., New York 1936, s. 126-138.

[501] H. Henry Spoer, “Arabic Magic Medicinal Bowls”, Journal of the American Oriental Society, Vol. 55, No. 3 (Sep., 1935), pp. 237-256, s. 247-248; Aryeh Kaplan, Meditation and Kabbalah, Samuel Weiser, York Beach, Maine, 1982, s. 162,163.

[502] Greer, a.g.e., s. 104-106; Ertuğrul, a.g.e., 40-49; Lehrich, a.g.e., s. 102-109.

[503] Spoer, a.g.m., s. 247-248.

[504] İloğlu, a.g.e., c.III, s. 13; Devellioğlu, a.g.e., s. 1143.

[505] Ruska, “Vefk”, İA, c.13, s. 258. 40-49; Lehrich, a.g.e., s. 102-109.

SATOR AREPO TENET OPERA

[506]  Ünlü Sator karesi 7 c 7           7 şeklindedir. Bu kare bir palindrome (testten de aynı okunabilen bir

kelimedir.) Bilgi için Bkz. Yamauchi, a.g.m., s. 199.

[507] Ruska, “Vefk”, İA, c.13, s. 258; Greer, a.g.e., s. 104-106; Ertuğrul, a.g.e., 40-49; Lehrich, a.g.e., s.

102-109.

[508] Greer, a.g.e., s. 104-106; Ertuğrul, a.g.e., 40-49; Lehrich, a.g.e., s. 102-109.

[509] Schuyler, a.g.e., s. 207-208.

[510] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 218.

[511] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 218.

[512] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 135.

[513] Anadol, a.g.e., s. 92.

[514]  Şirin Yılmaz Özkarslı, “Türk Kültüründe Tılsımlı Objeler”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2000, s. 13; Kenz., c.IV, s. 32.

[515] Kenz., c.I, s. 163; Kenz., c.I, s. 131; Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 321.

[516] The Key of Solomon, s. 60-79.

[517] Simon, a.g.e., s. 111-120.

[518] Claremont, a.g.e., s. 110-113.

[519] Şah, a.g.e., s. 152.

[520] Kenz., c.IV, s. 126.

[521] Kenz. c.II, s. 21.

[522] Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Hazırlayan: Cemal Kurnaz, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1992, s. 151,152.

[523] Şah, a.g.e., s. 22.

[524] Kenz., c.IV, s. 16.

[525] Örnek, Sivas, s. 47.

[526] Seligmann, a.g.e., s. 193.

[527] Kenz., c.III, s. 28; Kenz., c.II, s. 171.

[528] Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s. 147.

[529] Zbinden, a.g.e., s. 126.

[530] Zbinden, a.g.e., s. 73.

[531] Bottero, a.g.e., s. 150-151.

[532] Haddon, a.g.e., s. 22-23.

[533] Haddon, a.g.e., s. 24.

[534] Zbinden, a.g.e., s. 16.

[535] Zbinden, a.g.e., s. 151.

[536] Anadol, a.g.e., s. 30.

[537] Kenz., c.IV, s. 59.

[538] Kenz., c.II, s. 185.

[539] Kenz., c.II, s. 23.

[540] Kenz., c.III, s. 78.

[541] Kenz., c.I, s. 43; Kenz., c.IV, s. 21.

[542] Buckland, a.g.e. s. 62.

[543] Kısa, Havâss’ın Derinlikleri, I. Kitap, s. 42.

[544] Werner, a.g.e., s. 429.

[545] Seligmann, a.g.e., s., 28-30.

[546] Seligmann, a.g.e., s. 25.

[547] Buckland, a.g.e., s. 61-62.

[548] Bülent Kısa, Kbılantor Zkiruklam, İstanbul, t.y., s. 31.

[549] Kısa, Kbılantor Zkiruklam, s. 36.

[550] Kısa, Kbılantor Zkiruklam, s. 37.

[551] Buckland, a.g.e., s. 62.

[552] Önsöz-Enginer, a.g.e., s. 204.

[553] Richard Kieckhefer, Ortaçağda Büyü, Çev: Zarife Biliz, Alkım Yay., İstanbul 2003, s. 123.

[554] Örnek, Sivas, s. 47.

[555] Abigail Susan Limmer, “The Social Functions and Ritual Signifıcance of Jewelry in the Iron Age II

Southern Levant”, PhD, The University of Arizona, USA, 2007, s. 34.

[556] Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, s. 149-150.

[557] İnan, a.g.e., s. 43.

[558] Mercanlıgil, a.g.e., s. 30.

[559] Ullmann, a.g.e., s. 53.

[560] Montgomery, a.g.e., s. 87.

[561] Burton-Grandy, a.g.e., s. 37.

[562] Justus Doalittle, Social Life of the Chinese, New York 1865, V. II, s. 340.

[563] Şah, a.g.e., s. 236.

[564] Kenz., c.IV, s. 56.

[565] Kenz., c.IV, s. 14.

[566] Kenz. c.I, s. 68.

[567] Kenz., c.IV, s. 39.

[568] Kenz. c.I, s. 127.

[569] Kenz. c.I, s. 45; Kenz. c.I, s. 115.

[570] Kenz., c.IV, s. 144.

[571] Kenz. c.II, s. 37.

[572] Bottero, a.g.e., s. 125

[573] Kenz. c.I, s. 136-137.

[574] Kenz., c.IV, s. 885.

[575] Kenz., c.IV, s. 52.

[576] Kenz., c.II, s. 212.

[577] Kenz., c.II, s. 209.

[578] Kenz., c.IV, s. 102.

[579] Kenz., c.IV, s. 65; Kenz., c.II, s. 188; Kenz., c.II, s. 176; Kenz., c.IV, s. 52.

[580] Kenz., c.IV, s. 52.

[581] Kenz. c.II, s. 34.

[582] Kenz., c.IV, s. 94..

[583] Kenz. c.II, s. 34.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar