MİLLİ MÜCADELEDE YEŞİL ORDU
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 783
Mustafa YILMAZ
GENÇLİK VE HALK
KİTAPLARI DİZİSİ : 30
ISBN 975-17-0011-6
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987
Onay: 22.6.1987 tarih ve 928.1-2622 sayı
Birinci baskı, 1987
Baskı sayısı: 5.000
Sevinç Matbaası ANKARA
ÖNSÖZ...........................................................
V
GİRİŞ...............................................................
1
I — MİLLÎ MÜCADELE ANADOLU'SUNDA
SOL HAREKETLERİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 21
a) Sovyet İhtilali’nin Tesirleri ve Türk
Sovyet Yakınlaşması.......................................
21
b) İttihatçı Solu........................................ 41
c) Mustafa Suphi ve Tesirleri............... 49
II.. —.......................... YEŞİL
ORDU CEMİYETİ 69
a) Cemiyetin Efsanevî Yönü ................... 69
b) Yeşil Ordu’nun Cemiyet Olarak
Teşekkülü.......................................................
77
c) Ankara ve Eskişehir Heyet-i Merke-
ziyesi..............................................................
89
d) Yeşil Ordu’nun Amaç ve Faaliyeti 95
e) Çerkeş Ethem ve Yeşil Ordu İlişkisi 107
f)......... Halk Zümresi ve Yeşil Ordu ile
İlişkisi .. ... 121
IH
g) Yeşil Ordu Cemiyetinin Kapatılması 126
III — YEŞİL ORDU CEMİYETİ SONRASI SOL
KURULUŞLARDA YEŞİL
ORDUCULAR 134
a) Resmî Türkiye Komünist Fırkası ... 134
b) Gizli Türkiye Komünist Partisi ve
Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası ... 140
SONUÇ........................................................... 145
BİBLİYOGRAFYA...........................................
150
EKLER............................................................
158
IV
ÖNSÖZ
Millî Mücadele tarihimizin Müdafaa-î Hukuk
veya. Kuvay-i Milliye dönemi (1918 -1920) nin yeterince incelendiği
söylenemez. Oysa, bu dönemde, Osmanlı Devleti'nin fiili manâda sona ermesi ve
Anadolu’daki mahallî direnişlerin tek bir bünyede toplanarak, düzenli ordu
öncülüğünde millî bir hüviyet kazanması gibi önemli olaylar yaşanmıştı. Bu
dönemdeki siyasî rejim arayış-. larının ve bu doğrultudaki siyasî mücadelenin
araştırılmasının Millî Mücadele’nin daha geniş bir ufukla düşünülmesine
katkıda bulunacağı açıktır.
Büyük ölçüde İttihat ve Terakki mensubu
kadroların gayretleri ile oluşturulmaya başlanan ilk direnişlerin ardından,
aynı kadronun siyasî rejim arayışlarında da aktif olacakları tabii idi. Bu
yıllarda iktidarda iken İttihat ve Terakkî’nin tek bir bünyede barındırdığı
hiziplerde hızlı bir radikalleşme görülürken, İttihatçıların siyasî rakipleri
(özellikle Hürriyet ve İtilâf Fırkası mensupları) büyük ölçüde İngiliz yanlısı
bir tavır takınmışlar ve Anadolu'daki direniş hareketlerini İttihatçıların yeni
komploları olarak değerlendirmeye çalışmışlardır. Sovyet İhtilâlinin o
yıllardaki çekiciliği ile, İttihatçı kadroların sol hareketle ilgilenmeye
başlamaları ve başka
faktörlerin de tesiri ile, Anadolu çok canlı
solcu faaliyetlerine sahne olmuştur.
Yaptığımız bu çalışmada «Millî Mücadelede
Yeşil Ordu Cemiyeti» de söz konusu solcu faaliyetlerin bir parçasını
oluşturmaktadır. Ancak, Yeşil Ordu Cemiyetinin üzerindeki esrar perdesi henüz
kaldırılmış değildir. Cemiyet mensuplarının özellikle Mustafa Kemâl Paşa ve
Hükümet çevreleri, Çerkes Ethem, İttihatçılar ve Sovyetlerin Anadolu’ya
gönderdiği kişilerle olan ilişkilerinin büyük bir bölümünün karanlıkta olması
bu esrarengiz havanın ortadan kalkmasındaki en önemli engeller durumundadır.
İlk bakışta farkedileceği gibi, orijinal
belgelerden yoksun olan çalışmamız, yukarıdaki incelemeleri yapmış olmak iddiasında
değildir. Millî Mücadeleye ait çeşitli hatırat kitapları, o günkü gazete
haberleri ve yerli yabancı pekçok araştırma, çalışmamızın temel kaynaklarını
oluşturmaktadır. Ayrıca, konumuz Türkiye'deki sol hareketlerin tarihçesiyle de
ilgili olduğundan üzerinde pekçok spekülasyon yapılan konulardan birisidir. Ancak,
biz spekülasyonlar yerine, kullandığımız malzemenin ışığında bazı sonuçlara
varmaya çalıştık. Bunun yanında birtakım ipuçlarından h roketle, elde
ettiğimiz henüz, kesin olmayan bilgileri de sezgilerimiz olarak yazmaktan
çekinmedik. Spekülasyon yapmaya çok müsait bir konu olmasından dolayı
yorumlarımızda siyah beyaz çizgisinde söylenenler sadece malzeme olarak kullanılmıştır.
İşte, bu yönleriyle araştırmamızın Millî Mü-
VI
cadele’nin ilk yıllarındaki sol hareketlerin
faaliyet çizgisinin ışığında Yeşil
Ordu Cemiyetinin derli toplu bir tarihçesini yazmaya yöneldiği söylenebilir.
Bunda ne kadar başarılı olabildiğimizi zamanın ve konuyla ilgili yapılan ve
yapılacak olan araştırmaların hakemliğine bırakıyoruz. Araştırmamızda
düştüğümüz çeşitli hatalar ve yanlış anlamaların ise, İlmi incelemelerin
çoğalmasıyla ortadan kalkacağına olan inancımız tamdır.
Gölbaşı — 1985
VII
GİRİŞ
Konumuz olan Yeşil Ordu Cemiyeti’ne geçmeden
önce incelemeye çalıştığımız konunun «sol» kavramı içerisinde yer alması, bizi
konumuzun dışında olmasına rağmen sol, sosyalist ve komünist kavramlarına
kısaca bakmaya götürmektedir. Anıcak, bu kavramlar üzerinde herkes tarafından
kabul edilebilir bir tanımlama yapmanın güçlüğü ortadadır. Çünkü bu
kavramların anlamları; kişilere, partilere, ideolojilere ve ülkelere göre değişebilmektedir.
Sağ ve
sol ayrımı politika sözlüğüne ilk olarak Fransız İhtilâlinden sonra, I.
Cumhuriyet Meclisi'nde girmiştir. Yarımay biçimindeki bu mecliste solcular, yani
köklü değişiklik ve eşitlik taraftarı mebuslar sol tarafta, bu fikirleri
beğenmeyen ve muhafazakâr olan sağcı milletvekilleri de, sağ tarafta
oturmaktaydılar. Sosyolojik açıdan sağ yukarı sınıf, ortacı orta sınıf, sol ise
aşağı sınıf olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bu değerlendirme birçok
ülkedeki siyasî konuları izah açısından yetersiz kalmakta ve yanlış yorumlara
sebep olmaktadıd0.
Rekâbet yerine işbirliğini, kâr yerine sosyal
hizmeti getirmeyi öngören, gelirleri ve sosyal imkânları kap:talist
düzende olduğundan daha adil bir biçimde da-
(1) Mete Tunçay Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925,
3. baskı, Ankara 1978, s. 13.
ğıtmayı gaye edinen sosyalist teorinin amacı;
temel üretim araçları ile sosyal dağıtımı demokratik esaslara göre
yönetmektir. Sosyalizm beraberinde bu teoriye dayanan bir politika ve uygulama
da getirir. Yine klasik Marksist teoriye göre; komünizm sınıfsız bir toplum
yaratmak amacındadır. (Bu sınıfsız toplumda bütün üretim araçları, dağıtım ve
mübadele işleri topluma ait olacaktır. Böylece bir toplumda şimdiye kadar
sadece cebir ve baskı aleti olan devlet ise ortadan kalkmış olacaktır.^
Günümüzde çoğu kez birbirine karıştırılan sosyalizm
ve komünizm tabirlerinin benzerlik ve farklılıklarına, geçmişlerine, Marksist
sosyalizmin bilimselliği tartışmasına, konumuz dışında olduğundan uzun uzadıya
yer vermiyoruz.
Millî Mücadele yıllarında Anadolu çok hareketli
ve çok yönlü sol faaliyetlere sahne olmuştur. Burada sol kelimesini kullanmanın
daha yerinde bir hareket olacağı inancındayız; çünkü, bu dönemde ortaya çıkan
hareketlerin sosyalist veya komünist kavramlarıyla açıklanıp açıklanamayacağı
konusu yeterince incelenmemiştir.
Türkiye’de sol akımların
faaliyet çizgisi hemen hemen 1908 yılıyla sınırlandırılabilir. Çünkü,
1908’deki
II. Meşrutiyetle
birlikte, Osmanlı Devleti’nin her tara-
(2) Geniş bilgi için
bkz. Bülent Daver Çağdaş Siyasal Doktrinler, Ankara 1969, s. 43; Beşir
Hamitoğulları Çağdaş İktisadi Sistemler 3. baskı, Ankara 1982, s.
541-547.
(3) Daver, s. 46;
sosyalizm ve komünizmin kısa tarihçesi için bkz. Ercümend Kuran «Dünyada ve
Türkiye’de Sosyalizm ve Komünizm», Türk Kültürü, Sayı 58, Ağustos 1962,
cilt 5, s. 766-768.
fında, özellikle şehirlerde çok hareketli bir
sosyal ve siyasî hayat başlamıştı. Osmanlı toplumunda normal maûâsına yakın sol
kuruluşlara ve partilere rastlamak 1908 înkılâbı'nın eseridir. Bundan evvelki
hareketler, taht değişikliği ile ilgili birleşmeler ve istibdad karşısında
oluşan muhalefet ve cemiyetler şeklinde olmuştur. {Sol faaliyetlerin başlama
çizgisi 1908 sonrası Meşrutî idarenin getirdiği hoşgörü ortamı içerisinde çok
hareketli sosyal ve siyasî bir hayat görülmekle birlikte bu tarihten önce de;
1871 yılında İstanbul'da kurulan «Ameleperver Cemiyeti»nin daha sonra 1895'te
kurulan «Osmanlı Amele Cemiyeti »nin işçilere yönelik birtakım faaliyetleri
olmuştur.^)
(4) Fethi Tevetoğlu Türkiye’de Sosyalist ve Komünist
Faaliyetler, Ankara 1967, s. 14-15; Tunçay, s. 23-24; Açlan Sayıt gan Türkiye'de
Sol Hareketler 1871-1972, 2. baskı, İstanbul 1972, s. 59; George S. Harris Türkiye’de
Komünizmin Kaynaklan, (Çev. Enis Yelek) 2. baskı, İstanbul 1976, ıs. 22-23.
(5) Tanık Zafer
Tunaya Türkiye’de Siyasî Partiler 18591952, İstanbul 1952, s. 76-77;
1908 öncesi Osmanlı Toplumunda Enternasyonalizm, sosyalizm ve komünizm
tartışmalarıyla ilgili olarak o günlerin gazetelerinde çıkan yazılar için bkz.
A. Cerrahoğlu Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, İstanbul 1975;
«İbret Gazetesi ve Birinci Enternasyonal» (s. 28-30), «Namık Kemâl Sosyalist
midir?» (s. 31-35), «Şemıseddin Sami Bey Sosyalizmi Nasıl ve Niçin İdealize
Etmişti», (s. 49-57), «Şeriat ve Sosyalizml»ı (ıs. 58-61), gibi yazılar bunlara
örnektir.
(6) Sayılgan, s.
26-28; Dimi tır Şişmanov Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi
(1908-1965), (Çev. A.R. Zarakolu), İstanbul 1978, adlı eserinde 1871
yılında kurulan «Ameleperver Cemi yet i »ni Osmanlı İmparatorluğu’nıda kurulan
ilk işçi örgütü olarak göstermesine rağmen, «Ameleperver Cemiyetinden önce de
işçi teşekküllerinin mevcut olduğu yolunda bkz. Tuncer Baykara «Türkiye’de
Solun Tarihine Dair İki Not», Türk Kültürü, Sayı 76, Şubat 1969, cilt 7, s.
295.
Anadolu'daki sol faaliyetler içerisinde
göreceğimiz Yeşil Ordu Cemiyeti öncesi sol faaliyetleri ayrıntılarıyla
inceleyecek değiliz. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz gibi, konumuzun açıklığa
kavuşması için Osmanlı solculuğunun .tarihini (1908-1913) (1913 -1918) ve
(1918 1921) dönemleri olarak kaba batlarıyla ele almaya çalışıp esas konumuza
geçeceğiz.
1908 sonrası gelişen grevler üzerine kuvvet
gönderilerek bastırılma yoluna gidilmiş, bunu 25 Eylül 1324 tarihinde «Tatil-i
Eşkal Kanun-u Muvakkati »nın ilâm takip etmiştir*7’. İstanbul'daki
sol kuruluş ve faaliyetlere geçmeden önce, Osmanlı imparatorluğu içindeki gayrimüslimlerin
sol faaliyetlerle ilgilerine bakacak olursak, bunlar arasında sol fikirlerin,
oldukça rağbette olduğunu ve yine ayrılıkçı hareketlerin sosyalist fikirlere
sarılarak mevcut hürriyet ortamından yararlandıklarını görürüz. Osmanlı
toprakları içerisinde yaşayan azınlıklardan Bulgarlar, Ermeniler, ıRumlar ve
Musevîlerin Tanzimat'tan beri batılı ülkelerin de kışkırtmasıyla, OsmanlIdan
ayrı birer millet olduklarının farkına vardıklarını ve batıyla ortak kültür
unsurlarına sahip olmaları sebebiyle, sol fikirlerden Türklere nazaran daha
çabuk etkilendiklerini söylemek mümkündür*8’. Bulgarların
(7) «Tatil-i Eşkal
Kanunu» için bkz. A. Gündüz Ökçün Tatil-i Eşkal Kanunu, 1909, Belgeler Yorumlar,
Ankara S.B.F. yay. 1982/ s. 133-135; Tunaya, s. 306; Şişmanov, s. 37-40
İstanbul ve diğer şehirlerde yaygınlaşan grev dalgası için bkz. Tunçay, s.
35, dipnotu 13.
(8) George Haupt Paul
Dumont Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler (Çev. Tuğrul
Artunkal), İstanbul 1977, s. 36. Bulgar ve Ermenilerin teşkilâtlan bu yolda
hayli mesafe katetmiş ve II. Enternasyonal’e de katılmışlardı. Geniş bilgi için
bkz. Harris, s. 21 vd.
«Dar Sosyalistler Partisi» ve Ermenilerin
«Taşnaksutiyun İhtilâlci Partisi» bu yolda hayli ilerleme kaydetmiş kuruluşlar
arasında sayılabilir’91
Osmanh imparatorluğu içerisinde Selânik şehri
sol faaliyetlerin önde gelen merkezlerinden birisi idi. Bu bölgedeki
Yahudilerin büyük katkısı ile kurulan «Sosyalist Kulübü» çeşitli milletleri bu
kulüp etrafında toplamaya yönelik çabalar sarfetmiş; ancak, başarısı pek uzun
süreü ve kalıcı olmamıştır’1'0
(9) — Şişmanov, s. 43;
Harris, s. 43 ve s. 22; Münir Süleyman Çapanoğlu Türkiye’de Sosyalist Hareketler
ve Sosyalist Hilmi, İstanbul 1964, s. 50-51; Haupt Dumont, s. 35-36. Ermenilerin
bu yoldaki faaliyetleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ermeni
Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, (Haz. H. Erdoğan Cengiz),
Ankara 1983, s. 21-25; Ayrıca bkz. Die Ereignisse in Armenien und die
Tâtigkeit der armenischen S.R. «Daschnaktzutiun» Partei 1914-1923; Bu
kaynaktan faydalanmamızı Sayın Murat Hatipoğlu sağlamıştır.
(10) Haupt Dumont, s.
49-50 Amerikalı 'araştırmacı Harris, «Sosyalist Kulübü’nün bütün çabaları o
günlerde olgunlaşmayan «Türkçülük hareketine ve Ziya Gökalp’in fikirlerinin şekillenmesine
katkıda bulunmuştur. Türkçüler sosyalizmi milletlerarası bir doktrin olarak
almak yerine onun sosyal ve ekonomik görüşlerinden etkilenerek Türk
Milliyetçiliğine radikal bir sosyalist mayası katma gayretleri, Kemalizmin
ilerideki gelişmesini hazırlamada önemli, manâh katkıda» bulunduğunu
söylemektedir (s. 25). Selânik’in fikir cereyanları ve siyasî faaliyetler
bakımından etkili oluşunun nedenleri II. Abdülhamid’in kontrolünün az olduğu
bir bölge olihası, çeşitli milletlerden meydana gelen karışık bir siyasî
atmosfere sahip oluşu, Avrupa’yla sıkı münasebetleri nedeniyle bölgenin aktif
bir. kültürel çevreye sahip olmasıdır. Geniş bilgi için bkz. Ilhan Tekeli Selim
İlkin «ittihat ve Terakki Hareketinin Oluşumunda Selânik’in Toplumsal
Yapısının Belirleyiciliği», Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920),
Hacettepe Üniversitesi yay. Ankara 1980; Tevetoğlu, s. 14; Dr. Samih Çoruhlu
(Akdes Nimet Kurat’ın müstear adıdır) «istiklâl Savaşında Komünizm Faa-
Bundan sonra geniş bir aydın ve işçi çevresine
sahip olan İstanbul, sosyalistlerin faaliyet alanı içerisine girmiş
bulunuyordu. Böylece Türk yazarlar da sol fikirlerle ilgilenmeye başlamışlardı01’.
^Işte 1910 yılında kurulan «Osmanlı Sosyalist Fırkası» da faaliyetlerine bu
şartlar altında başlamış, partinin kuruluşuyla ilgili haberi İştirak
Gazetesi 12 Eylül tarihli sayısında kamuoyuna duyurmuştu02’.
Fırkanın kurucuları: İştirak Gazetesi sahibi Hüseyin Hilmi03’,
Sosyalist Gazetesi sahibi Namık Haşan, Muâhede Gazetesi sahibi
Pertev Tevfik, İnsaniyet Gazetesi sahibi İsmail Faik ve Medeniyet
Gazetesi sahibi Hamit Suphi Beylerdi04’. Uzun ömürlü olmayan
«Osmanlı Sosyalist Fırkası»nın yayınlamış olduğu parti beyannamesi ve
programı, Hilmi çevresinin solculuğu iyice kavrayamamış olduğunu gösterir*15’.)
Fırka, sosyalist olmaktan çok liberal bir kuruluş olarak görünmektedir. Yine
fırkanın dikkati çeken bir diğer özelli-
liyeti», Yeni İstanbul Gazetesi, 21
Mayıs 1966, Tefrika No; 6; Mete Tunçay’ın bu konudaki yorumu için bkz.
Mete Tunçay «Osmanlı Yönetiminin Son Yıllarında (1909-1.912) Selâniık’te Yahudi
Sosyalizmi», Toplum ve Bilim, Sayı 3, Güz 1977, s. 139-140.
(11) Harris, s. 26.
(12) Tunaya, s.
303-304; Tunçay, Sol Akımlar, s. 40; Tevetoğlu, s. 16; Harris, s.
28-29; Fırkanın kuruluş tarihi üzerine, Tunaya ve Şişmanov kesin tarih vermeyip
eylül 1910 denken. Çapanoğlu eylül sonlarında fırkanın resmen kurulduğunu yazmaktadır
(s. 48). Tevetoğlu ise, Bezmi Nusret Kaygusuz’un Bir Roman Gibi (İzmir
1965), adlı esere atfen fırkanın kuruluş tarihini 15 eylül olarak
göstermektedir (s. 16).
(13) Hüseyin Hilmi
için bkz. Çapanoğlu, s. 764)9.
(14) Çapanoğlu, s.
48; Tevetoğlu, s. 18; İlhan Darendelioğlu Türkiye’de Komünist Hareketleri, (5.
baskı), İstanbul 1979, s. 14-15; Şişmanov, s. 19; Tunaya, s. 309.
(15) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 43-44; Partinin beyannamesi ve Programı için bkz. Tevetoğlu, s.
27-29; Tunaya, s. 311.
ği ise, sol düşünceyi halka yayabilmek için sosyalizm ile
İslâmiyet! bağdaştırmak konusundaki çabalardır061. Çapanoğlu bu
konuyu şöyle dile getirmektedir: «Partinin başlangıçta kurucularından
müteşekkil bir idare heyeti vardı, ama bu heyet az sonra dağıldı ve böylece
parti hemen hemen ilk gününden sonuna kadar Hüseyin Hilmi'nin elinde kaldı.
O’nun âdeta kendi eseri ve şahsî malı oldu. Öyle yaşadı, öyle öldü»<17).
Hüseyin Hilmi’nin sosyalistliği konusunda farklı görüşler mevcuttur081
Meclis-i Mebusan'da bir grubu bulunmayan OsmanlI
Sosyalist Fırkası'nm dışında Ermeni ve Rum mebuslarından bir sosyalist grubun
teşekkül ettiği görülmektedir091. Mevcut iktidara karşı parti yayın
organları tarafından bir düşmanlık sürdüren Hüseyin Hilmi, Fransız Sosyalist
Partisi Lideri ve l’Humatine gazetesinin başyazarı Jean Jaures ile de
bağlantı kurmuştur'201. Bir süre sonra İstanbul şubesine nazaran
daha fazla ilmi sosyalizme ve Marksizm esaslarına bağlı bir şubenin Refik
Nevzat tarafından Paris’te açıldığını ve yayın orga-
(16) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 45.
(17) Çapanoğlu, s.
49.
(18) Çapanoğlu, s.
51; Tunçay, Sol Akımlar, s. 38 (dipnotu 17 ve 18); Sayılgan, s. 73; Hüseyin
Hilmi’nin sosyalistliğinin bir iş veya Baha Said'in etkisiyle oluştuğunun
söylenmesine karşılık Harris, O’nun eksik taraflarına rağmen bu davayı
isteyerek savunmuş bulunması inkâr edilemez demektedir (s. 28).
(19) Tunaya, s. 304;
Tunçay, Sol Akımlar, sh. 47; Cerrahoğlu, s. 313-324.
(20) Tunaya, s. 311;
Şişmanov, s. 51; Tevetoğlu, s. 21; Tunçay, Sol Akımlar, s. 48; Harris, s.
28-29.
nı olarak da Beşeriyet gazetesini
çıkarmaya başladığını görüyoruz*2”.
^Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın İttihat ve
Terakki aleyhtarı tutumu yüzünden Hüseyin Hilmi, İsmail Faik ve Hamid Suphi
sürgüne gönderilmişler ve bu yüzden de İstanbul merkezi faaliyetine son vermek
zorunda kalmıştır. Sürgün sonrası «Hürriyet ve İtilâf Fırkası» na katılan bu
kişilerin mütareke dönemine kadar belirgin bir faaliyetine rastlayamamaktayız*22’.)
ÇOsmanlı toplumunda Hüseyin Hilmi’den önce ve
sonra solla ilgilenenler olmuştur. Bunları sadece isim olarak sıralayacak
olursak, Haydar Rıfat, Ali Namık, Celâl Nuri, Baha Tevfik, Nüzhet Sabit, Rasim
Haşmeti ve Ahmet Besim Paşayı sayabiliriz*23’^ Partili veya partisiz
daha başka solla ilgilenen aydınlardan söz edilebilir. Yalnız bunların
sosyalizmi veya komünizmi tam anlamıyla anladıkları söylenemez*24’.
Bahsettiğimiz aydınla
dı) Tunaya, s. 307-308; Şişmanov, s. 53-54;
Refik Nevzat hakkında bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 55-58;
Tevetoğlu, s. 20-26; Çapanoğlu, s. 82-84. Dr. Refik Nevzat’ın yazılan için
bkz. Cerrahoğlu, s. 137-147, 201-210, 337-346. Dr. Refik Nevzat’ın Paris'te
çıkardığı «Beşeriyete ve «Ahaliye Davet» broşürü için bkz. Çoruhlu, 22 Mayıs
1966, Tefrika No: 7.
(22) Tunaya, s. 309;
Çapanoğlu, s. 49; Refik Sönmezsoy Türkiye'de ve Dünyada İşçi Hareketleri, İstanbul
1981, s. 48.
(23) Haydar Rıfat için
bkz. Cerrahoğlu, s. 310-312; Ali Namıık için, Sayılgan, s. 48-51; Cerrahoğlu,
s. 9-21; Celâl Nuri için bkz. Sayılgan, s. 53; Baha Tevfik için bkz. Çapanoğlu,
s. 90-95; Sayılgan, s. 45-48; Nüzhet Sabit için bkz. Sayılgan, s. 51-53; Ra■sim
Haşmeti için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 62; Ahmet Besim Paşa için bkz.
Tunçay, Sol Akımlar, s. 63-65.
(24) Tunçay, s. 63;
Solla ilgilenen aydınlardan Baha Tevfik için Çapanoğlu «...Baha Tevfik’in
bütün eserleri, hele çevirmeleri, kendisinin materyalist olduğunu, Darvinizme
bağlandığını ve gelişme kanunlarına inandığını açıkça göstermekte-
nn dönemin genel eğilimleri içerisinde fazla bir sayı
oluşturamadıklan görülmekle beraber, «safdilce» bir sosyalistlik veya
sosyalizmle ilgili çeviriler yapmak, sendikalizmle ilgilenmek gibi, bir
çeşitlilik ve belirsizlik bizim Osmanlı solu hakkında tam olmamakla birlikte
bir değerlendirmeye varmamıza yardımcı olur kanaatindeyiz^1.
Yukarıdaki satırlarda ayrıntılarına girmeden
kısaca vermeye çalıştığımız, 1908-1913 dönemi sol faaliyetlerinden sonra
1913-1918 ara dönemi diye nitelendirilen dönemde meydana gelen iki önemli
olaya değinmeye çalışacağız.
İttihat ve Terakkî’nin 1913 yılı başlarında
hükümetin Balkan savaşlarındaki tutumunu bahane ederek, Bâb-ı Âli Baskınını
gerçekleştirip, iktidarı kesin olarak ele almasını müteakip, otoriter bir
idare tesis etme yolu seçilmiş ve muhalefet susturulmuştu06’. Bu dönemde
aslen bir Rus Yahudisi olan Parvus(27) (Alexandre
dir. Baha Tevfiık, gerçi politika hayatına
atılmamıştı, partilere girmemişti, ama yeni kuşakların politik düşüncesine ışık
tutacak, onlan o güne kadar bilinenden büsbütün başka zıt bir yöne,
sosyalizme doğru itecek bir fikir politikacılığını pekâla yapıyordu...»
demektedir (ıs. 94-95).
(25) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 65.
(26) Bu muhalefeti
susturma hareketinden payını alan Hüseyin Hilmi de önce sürgün yeri olan
Sinop’a oradan Çorum’a ve daha sorara da Bâlâ’ya gönderilmiş ve mütarekeye
kadar sürgünde, 1 Mayıs Bayramı’nı yapacağı günün hayaliyle avunmuştur
(Çapanoğlu, s. 82-83).
(27) Parvus'ün
Türkiye’ye gelinceye kadar olan siyasî faaliyetleriyle ilgili geniş bilgi için
bkz. Paul Dumont «Un Ekonomiste Sociale Democrate Au Service de la Jeune
Turquie», Memorial Ömer Lütfi Barkan, Paris 1980, s. 75-78. Türkiye’deki
faaliyetleri için bkz. Dumont, s. 79 vd. Paul Dumont’un bu ve diğer
yazılarından faydalanmamızda Sayın Haşan Ünal yardımcı olmuştur.
Israel Heîphand) un 1912 yılından itibaren
İstanbul’da birtakım aydın İttihatçılarla ilişki kurması, gazete ve dergilerde
iktisat politikasıyla ilgili yazılar yazması dikkati çeken birinci olaydır08’.
Parvus’e mali danışmanlık'20' yaptıran ittihatçılar, sosyalist
hareketin yurt dışındaki faaliyetleriyle de ilgilenmeye çalışmışlardır*30’.
Savaşın sonlarına 4oğru, HollandalI ve
İskandinavyalI solcuların çalışmaları ve Rusların desteğiyle toplumcu
ilkelere uygun bir barışın sağlanması için 1917’de Stockholm'de toplanan
milletlerarası sosyalist konferan-
(28) «r..
Parvus'ün 1910 yıh sonlarından 1915 başına kadar, dört yılı aşkın bir süre
kaldığı Türkiye’de yazdıklarında, ister istemez Almanya damgasının bulunmasına
yol açmıştır...» bkz. Parvus Efendi, Türkiye’nin Mali Tutsaklığı, (Haz.
Muammer Seneer), İstanbul 1977, s. 11; Ayrıca Parvus’ün hayat ve kişiliği hakkında
bkz. Sencer, s. 7-26; Tevetoğlu, Parvus'ün yazılan için «... bunlar, bilhassa
Batı Emperyalizminin İktisadî sahada yaptığı ve yapacağı zararlara,
bunlardan korunma çarelerine aittir...» demektedir, s. 15. Yine Parvus’ün
yazılan için Tunçay ise, «solcu bir anlayışın izi yoktur. Parvus Türkçülere
yalnızca batı emperyalizminin ekonomik sömürü mekanizmasını ve OsmanlI
Devleti’nin bundan nasıl zarar gördüğünü öğretmeye çalışmıştır...» demektedir (Sol
Akımlar, s. 67).
(29) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 68; Sencer, s. 11. Parvus’ün ittihatçılarla ilişkisi harp
bittikten sonra da devam edecektir. Gregor Alexinsky'den naklen, («Bolchevism
and The Turks» Quarterly Review, V, 239, s. 183-197) Ilhan Tekeli Selim
îlkin «Kurtuluş Savaşında Talât Paşa île Mustafa Kemâl'in Mektup laşmaları», Belleten,
cilt XLIV, sayı 174 Nisan 1980. Mütarekeden sonra Almanya'ya geçen
İttihatçı liderlerini (Talât ve Enver Paşalar) hapisteki Radek ile tanıştıran
Parvus olmuştur (s. 335); Çoruhlu'nun söylediğine göre, İttihat ve Terakki resmî
bir «Sosyalist Partisi» kurarak diğer ülkelerdeki sosyalistlerden yararlanmayı
düşünüp, bu görevi de Türkçülüğü ile tanınan Hüseyinzâde Ali Bey’e teklif
etmişlerdi (23 Mayıs 1966, Tefrika no: 8).
(30) Harris, s. 40;
Tunçay, Sol Akımlar, s. 69.
10
sına(31), İttihat ve Terakkî’nin
katılması, ara dönemde dikkati çeken ikinci olaydır. İlk toplantıya Tıp Fakültesi
Profesörlerinden Dr. Hüseyinzâde Ali, Dr. Akil Muhtar ve Hukuk Fakültesinden
Profesör Nesim Mazhyah Beylerden oluşan heyet, ikinci toplantıya ise, Nesim
Mazhyah ve Salâh Cimcoz Beyler katılmışlardır. Fakat bu toplantılardan olumlu sonuç
alınamamıştır*32’.
Bilindiği gibi, 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı
Devleti ile İtilâf Devletleri arasında Mondros Mütarekesi' nin imzalanmasıyla
İttihat ve Terakki iktidarı son bulmuştur. Mütareke sonrası şartları, savaş
öncesi Osmanlı sol faaliyetlerinin tekrar su yüzüne çıkmasını sağlamış ve
birtakım yeni çabalar görülmüştür. Şimdi yine ayrıntılarına girmeden 1918 -1921
dönemindeki sol faaliyetleri özetlemeye çalışacağız*33’.
Mütareke sonrasının zor şartları içerisinde
doğan hürriyet havasından yararlanarak faaliyetlerine tekrar başlayan solcu
önderler(34)den Dr. Haşan Rıza, 23 Ara-
(31) Harris, s. 41;
Stockholm’deki toplantıya katılan diğer ülkeler için bkz. Tunçay, Sol
Akımlar, s. 69. dipnotu 8'8.
(32) Tunçay, «Bir Türk
Sosyalist Partisini temsil etmek iddiasında olan bu ‘evcil solcu’ delegeler,
konferansa kabul edilmemişlerdir» (Sol Akımlar, s. 69) derken, Harris,
«Temsilciler, İstanbul'a dönünce, bu ‘uysal’ sosyalist denemesi tuzla buz oldu»
demektedir (s. 41).
(33) Harp zamanında
şiddetli sansür dolayısıyla solla ilgili pek birşey yapılamadı; ancak,
1918’den önce, yani 1917 Rus İhtilâli sonrası İstanbul’da bu ihtilâle ilişkin
haberler çıkmaya başladığı gibi, bunların içinde Bolşevikliği öven ve
selamlayan yazılara da rastlanmaktaydı. Çoruhlu, 22 Mayıs 1966, Tefrika, no: 7.
(34) Mütareke sonrası
solu için bkz. Paul Dumont «Les Organisation Socialistest et la Propagande
Communiste â İstanbul Pendant l’Occupation Alliee 1918-1922» Etudes
Balkaniques, 4-1979, s. 31-51.
11
lık 1918’de
İstanbul’da «Sosyal Demokrat Fırkası»nı kurmuştur05’. Etkili bir
faaliyeti olmayan fırkanın, 1919 yılı başlarında yayınladığı program ve
beyannâmeden, Brüksel’deki sosyalistlerden etkilendiği ve sosyal demokrat
esasların uygulanmasını amaç edindiği anlaşılıyor. Fırkanın ileri gelenleri
arasında; Emlâk Bankası Genel Müdürü Cemil Ârif, Fehmi Paşa’nm yâveri Tahsin,
Emekli memur Habip, Hüsnü, İbrahim, Kâzım Ziynetullah Nuşirevan, Halit, Dava
Vekili Vasfi ve Tayfur sayılabilir06’. Fırka, katılmış olduğu 1919
yılı sonu genel seçimlerinde başarı elde edememiş; ancak, fırka yöneticilerinin
katıldığı iki konferans tertip edebilmiştir. Fırkanın «Millî Abrar Fırkası» ile
birleşeceğine ilişkin bazı haberler basında yer almışsa da, bunlar daha sonra
yalanlanmıştır. Siyasî hayatta pek başarılı olamayan fırka, 1920’den sonra
dağılmış; daha sonraki fırkayı diriltme çabaları da olumlu sonuç vermemiştir07’.
(35) Partinin kuruluş
tarihi ile ilgili tartışmalar için bkz. Tunaya, 423; Harris, s. 48; Şişmanov,
s. 58; Tunçay, Sol Akrnij, lar, s. 85, dipnotu 129.
(36) Tunaya, s. 423;
Tevetoğlu, s. 66; Tunçay, Sol Akımlar, s. 86; Partinin programına
ilişkin olarak Şişmanov, «tipik» sağcı sosyal demokrat nitelik taşımaktaydı»
demektedir (s. 58). Fırkanın Ziynetullah Nuşirevan’m dikkatini çekmesi hakkında
bkz. Harris, s. 49.
(37) Tunaya, s.
423-424; Tunçay, Sol Akımlar, s. 88-89; Tevetoğlu, s. 66-67; Fırkanın
ikinci Entemasyonal’e katılmasına ilişkin olarak bkz. Şişmanov, s. 59. Fırkanın
seçimlere katılmasına ilişkin olarak bkz. Tevetoğlu, «...ne 1919 seçimlerine
katılabilmiş; ne de bir yayın organına sahip olabilmiştir...» derken (s. 66),
'iıuıçay, fırkanın İstanbul'dan katıldığı 1919 yılı sonu genel seçimlerinde
başarısız olduğunu söylemektedir (Sol Akımlar, s. 88). Ayrıca Fırkanın
adayları için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 88 dipnotu 132.
12
4Yıne mütareke sonrasında sürgünden İstanbul’a
dönen Sosyalist Hilmi; Osmanlı Sosyalist Fınkası'nı yeni bir ad altında
canlandırmaya koyulmuş ve «Türkiye Sosyalist Fırkası»nı 20 Şubat 1919’da
kurmuştur138’. Fırkanın başkanı Hüseyin Hilmi, genel sekreter ise
Mustafa Fazıl (Çun) idi ve diğer ileri gelen üyeleri ise, İsviçre’ de hukuk
tahsilini bitinmiş olan gençlerden Şevket Mehmed Ali (Bilgişin) ile Haşan Sadi
(Birkök) ve üniversite öğrencisi B. Mercanî’den ibaretti0”.^
Kuruluşundan bir ay sonra programını00’ yayınlayan ve kendine yayın
organı olarak Hüseyin Hilmi’nin İdrak gazetesini seçen fırkanın, 1910
yılındakinden daha solda yer aldığım söyleyebiliriz. Nitekim, fırkanın yayın
organı olan İdrak gazetesi solcu düşünceye oldukça yer vermiş ve tslâmiyetle
sosyalizmi bağdaştırmaya çalışmıştır. Dönemin iç siyasî çekişmeleri sonucunda İdrak
gazetesinin muhalefetin bildirisini yayınlamayı kabul etmesi onun aynı
zamanda sonunu da getirmiştir. Bunu iki broşürün ya-
(38) Tunaya, s. 463;
Çapanoğlu, s. 61; Tevetoğlu, s. 70; Tunçay, Sol Akımlar, s. 70. Fırkanın
kuruluş tarihine ilişkin olarak, Tunçay ve Harris 1919 Şubat'mı verirken, diğer
yazarlar bunun 20 Şulbat 1919 olduğunu belirtmektedirler.
(39) Çapanoğlu, bu üç
aydın genç dediği Şevket Mehmed Ali (Bilgişin) ile Haşan Sadi (Birkök) ve B.
Mercanî hakkında s. 61, dipnot 1., 2., 3.’de kısa bilgi vermekte ve «...bu üç
aydın gencin mütarekenin o acı ve kapkaranlık günlerinde sosyalist partiye
girmekten maksatları, sulh şartları konusunda Avrupa amme efkârı üzerinde ve
solcu çevrelerinde bir sempati yaratmak yolunu aramaktı...» demektedir. Oysa o
günün şartlan içinde, sol faaliyetleri artırarak batıya hoş görünmeye çalışmak
sanınz hiç de doğru bir yaklaşım değildi.
(40) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 70-72; Çapanoğlu, s. 61-62; Tevetoğlu, s. 70-71; Harris, s.
50; Şişmanov, s. 56. Fırkanın programı ve beyannâmesi için bkz. Tevetoğlu, s.
73-76; Tunaya, s. 465-467.
13
ymı izlemiş;
bunun dışında yayın faaliyeti görülmemiştir'40.
Türkiye Sosyalist Fırkası, İstanbul'da Aksaray,
Beşiktaş ve Kadıköy şubelerini açmayı başarmış; Eskişehir'de de kısa ömürlü
bir şube açabilmişti'42*. Fırkanın kayda değer diğer faaliyetlerini
özetlemeye çalışırsak, 1919 yılı sonlarında yapılan seçimlere iki adayla katılan
fırka, seçimlerde başarı sağlayamamıştı'43*. Bunun yanında fırkanın
İstanbul'daki işçiler üzerine etkisi görülmüş ve tramvay işçileri grevinin
başarıyla sonuçlanması hem fırkanın önemini artırmış hem de Hüseyin Hilmi’ye
ün kazandırmıştı04*. III. Enternasyonale karşı II. Enternasyonal^'45*
savunan fırkanın, Bern Kongresine (3 Şubat 1919) heyet gönderdiği yayın organı
olan İdrakte ilân ediliyordu'46*. Yine Cenevre Konferansına
Türkiye Sosyalist Fırkası tarihi hakkında Hüseyin Hilmi imzasıyla bir rapor
sunulmuştu'47*.
(41) Çapanoğlu, s.
66-69; Fırkanın «En Büyük Kuvvet» adını taşıyan 16 sahifelik broşürü için bkz.
A. Cerrahoğlu, s. 440445; «Sosyalis'tlik-Nedir?» başlıklı broşür için bkz. Haz.
Zafer Toprak Toplum ve Bilim, sayı 1, bahar 1977, s. 127-139.
(42) Tunaya, s. 463;
Tevetoğlu, s. 70.
(43) Tunaya, s.
463-464; Tunçay, Sol Akımlar, s. 79; Tevetoğlu, s. 77-78; Fırka için
ayrıca bkz. Çapanoğlu, s. 73, dipnotu 12.
(44) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 79. Tevetoğlu, grev sonrası yabancı şirketlerin zarara girmesi
üzerine, Fransız ve İngiliz işgal kuvvetleri komutanlarının Hüseyin Hilmi ile
görüşerek ona para verdiklerini söylemektedir (s. 79). Çapanoğlu ise, Hüseyin
Hilmi’ye maaş bağlandı demekte ve «paralı» Hüseyin Hilmi’yi anlatmaktadır (s.
73-74).
(45) Enternasyonalle
ilgili kısa bilgi için bkz. Remzi Balkanlı Mukayeseli Basm ve Propaganda, Ankara
1961, s. 491, dipnotu 38.
(46) Tunaya, s.
464-465; Sayılgan, s. 93; Tevetoğlu, s. 79.
(47) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 78; Haupt Dumont, s. 191-194.
14
^Hüseyin Hilmi’nin olumsuz tutumu ve fikrî
yapısının yeters:zliği sebebiyle fırkadan kopmalar giderek artmış
ve 1922 yılına gelindiğinde fırka sadece ismen mevcut bir duruma düşmüştü08’.
Hüseyin Hilmi’nin öldürülmesi üzerine fırka tarihe karışmıştır09’.^
Mütareke sonrası kuruluşları arasında Türkiye
Sosyalist Fırkasından ayrılan kişilerce kurulan «İşçi Sosyalist Fırkası»ndan
başka «Amele Fırkası», «Müstakil Amele Fırkası»*50’, «Amele Siyanet
Cemiyeti» ve Türkiye Sosyalist Birliği»ni görüyoruz'51’.
\Osmanlı Devleti'ndeki Mütareke sonrasındaki
sol kuruluşlardan son olarak bahsedeceğimiz fırka, «Türki-
(48) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 82-83; Harris, s. 50.
(49) Sayılgan, Hüseyin
Hilmi’yi ingilizlerin öldürtebileceği ihtimali üzerinde durmaktadır (s.
93).^Çapanoğlu ise, aynı ihtimale ilişkin olarak, Hüseyin Hilmi’yi öldüren
Haydar’ı, Polis Müdürü Tahsin’in bu iş için alet ettiğini, Tahsin’in de Ingiliz
casusu olduğunu söylüyor’) (s. 73-74); Tevetoğlu, s. 81.
(50) Tunaya, s. 471;
Oya Sencer Türkiye'de İşçi Sımfı Doğuşu ve Yapısı, İstanbul 1969, s.
276 dipnotu 1.
(51) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 91-93; Amele Fırkası için bkz. Tunaya, s. 467, dipnotu 144;
Müstakil Amele Fırkası için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 92, dipnotu
146. Yine aynı eserde Amele Siyanet Cemiyeti hakkında bilgi bulmak mümkündür
(s. 93, dipnotu 147). «Bu kuruluşların dışında 1919 genel seçimlerine
İstanbul’dan Dr. Adnan (Adıvar)’ı 235 oyla mebus çıkaran «Millî Türk Fırkası
da solcu bir parti olmamakla birlikte, uluslararası sosyalizmin gelişimini
gözönüne alarak devlete birtakım ekonomik görevlerin yüklenmesini»
istemekteydi. Geniş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 90, dipnotu
142; Harris, s. 63 64. Buraya kadar gördüğümüz siyasî kuruluşlar için Tunçay,
«...Mütareke İstanbul'unda işçi sınıfına dayanmak isteyen 'fırka' adlı
kuruluşlar, pek siyasal amaçlan olmayan, daha çok ‘sendika’ niteliğindeki çıkar
gruplarıdır» demekte ve bunun tek istisnası olarak «Osmanlı Mesaî Fınkası»nı
göstermektedir (s. 90).
15
ye İşçi ve
Çiftçi Sosyalist Fırkasıdır*52’. Çekirdeğini, Almanya’da öğrencilik,
işçilik ve staj yapmak amacıyla bulunan Türklerin solcu çevrelerle ilişki
kurması sonucunda oluşturdukları «Türkiye îşçi ve Çiftçi Fırkası» ile
Almanya’da çıkarılan Kurtuluş dergisi oluşturuyordu*53’.)
Ç Mütarekeden sonra İstanbul'a gelem Fransa’dan
Dr. Şefik Hüsnü, Almanya’dan Ethem Nejat, Nafi Atuf ve Namık İsmail,
İsviçre’den Sadrettin Celâl**’’<len oluşan bir grup İstanbul'daki diğer
sosyalistlerle de işbirliği yaparak fırkayı İstanbul'da resmen kurma
hazırlıklarına girişmişler; ama, ilk hareketin olumsuz olarak so-
(52) Tunçay, Türkiye
İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fınkası'nı «Marksçı çevrelerin örgütlendirmeye
çalıştığı gruplar» içerisinde görmektedir (Sol Akımlar, s. 90).
(53) Tunaya, s. 438;
Tevetoğlu, s. 83 84; Harris, s. 52-53; Kemâl Karpat Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul
1967, s. 303; «Alman Devriimıinin etkisiyle (Spartakist İsyan ve bastırılması)
orada bulunari Türklerden bazıları kendi vatanlarının içine düştüğü durumdan
kurtulmasını sağlamak düşünce. .yle birtakım solcu fikirler etrafında
birleşmişlerdi. Bu gençlerin başhcalan: Mehmet Vehbi (Sandal), Vedat Nedim
(Tör), Ali Nizamî (Nizamettin Ali Sav), Ethem Nejat, Mustafa Nermi, İsmail
Hakkı, Sadık Ahi (sonradan Mehmet Eti), tlhami Nafiz (Pamir),Mümtaz Fazlı
(Tayland), Nurullah Esat (Sümer), Lem’i Nihat ve Namık İsmail'den oluşuyordu
(Tunçay, Sol Akımlar, s. 293-294, dipnot 2). Bu gençlerin Almanya'daki
faaliyetleri için ayrıca bkz. Çoruhlu, 24-25 Mayıs 1966, Tefrika no: 9-10;
Tu'çay, Kurat ve diğer yazarların bu gençlerin Almanya'dayken spartakist
harekete katılmış olmalarını kabul etmekle birlikte, adı geçen kişilerin
spartakist eğilimli olduklarını bir yakıştırma olarak değerlendirmektedir (Sol
Akımlar, s. 297, dipnotu 7). Berlin’de çıkan Kurtuluşün tek sayısı
ve derginin solculuk anlayışı için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s.
294-295; Tevetoğlu, s. 84-85.
(54) Tevetoğlu, s. 85;
-Dr. Şefik Hüsnü için bkz. Açlan Sayılgan Soldaki Çatlaklar, Ankara
1967, s. 8-9.
16
nııçlanması üzerine, ikinci bir başvuru ile
«Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası» 22 Eylül 1919'da kurulmuş,
Almanya’da çıkarılan Kurtuluş dergisi de İstanbul'a taşınmıştır*^,)
Almanya’daki fırkanın devamı niteliğinde olan, bu fırkanın reisi Mehmet Vehbi
(sonradan ressam Namık İsmail) kâtib-i umumîsi Dr. Şefik Hüsnü idit56>.
Fırkanın yayın organı olan Kurtuluş dergisi (1919 eylülünden 1920
şubatına kadar çıkan 5 sayıda) yeni ve daha şuurlu bir solcu anlayışla
çalışmalarını sürdürüyordu^5. Fırkanın bundan sonraki
faaliyetlerini ise şöyle özetleyebiliriz : İstanbul amelesini bir araya
toplamaya yönelik çalışmalara girişilmiş ve işçi birlikleri etrafında toplanma
gayretleri olumlu sonuç venmemiştir(58). Yine buna paralel bir
davranış İstanbul'daki diğer solcu kuruluşlarla ortak bir cephe meydana getirme
çabalan şeklinde görülmüş ise de, başarılı olduğu pek söylene-
(55) Tunaya, s. 438;
Harris, s. 54; Fırkanın kuruluş tarihini Tunaya ve Tunçay 22 Eylül olarak
gösterirken, Tevetoğlu, 20 Eylül'den itibaren faaliyetine başladığını ve
hükümetin resmî izini olmadığını söylemektedir (s. 85). Partinin kuruluşundan
hükümetin haberi olduğu yolundaki bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s.
298, dipnotu 9; Sayılgan, Soldaki, s. 104.
(56) Tunaya, s. 438;
Sayılgan, Sol, s. 104; Balkanlı, s. 469; Dr. Şefik Hüsnü’nün biyografisi
için bkz. Rasih Nuri ileri «Dr. Şefik Hüsnü Değmer», Aydınlık Sosyalist
Dergi, sayı 7, Mayıs 1969, s. 59-69; Balkanlı, s. 496; Tevetoğlu, Fırka
için «Türkiye’de işçi, Çiftçi, Sosyalist adlarım maske olarak kullanan ilk
legal, gerçek 'komünist' partisidir.» demektedir (s. 82). Şişmanov ise,
«Türkiye’de bilimsel sosyalizmi ideoloji olarak kabul eden ve Marksist Leninist
düşünceleri kitlelere yaymayı amaçlayan ilk siyasî kuruluş...»un bu fırka
olduğunu söylemektedir (s. 70).
(57) Derginin Berlin
ve İstanbul'da yayınlanan nüshalarının yeni harflerle neşri için bkz.
Hazırlayan Dr. Haydar Bulak Kurtuluş, İstanbul 1975. Kurtuluş’ta çıkan yazıların
başlıkları ve yazar adları için bkz. Tevetoğlu, s. 86-89; Kurtuluş’a Fransız
radikal sosyalizminin etkisi için bkz. Harris, s. 56-57.
(58) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 304; Sayılgan, Sol, s. 107; Tevetoğlu, s. 86; Harris, s. 60.
17
mez<59>.
Buna rağmen, Ferah Tiyatrosu’nda 24 Ekim 1919’ da kalabalık bir miting tertip
edilmiş ve seçimlerde ortak liste belirlemek için diğer fırkalarla da görüşmelerde
bulunulmuş; ancak, bunlardan bir sonuç elde edilememişti?60’. 1919
yılı genel seçimlerine İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Niğde’den birer adayla
katılmış olan fırka, Çorum'dan da fırka programına dayanarak bir kişi
adaylığını koymuşsa da, başarı elde edilememişti?61’. Bu
başarısızlık sonrası Berlin’den gelen grubun bir kısmı, fırkadan büsbütün
kopmayarak Anadolu’ya geçip Millî Mücadeleye katılma kararı almışlardır. Daha
sonra, İstanbul’un 16 Mart 1920 tarihinde işgaliyle İstanbul’da kalan Kurtuluş
dergisi faaliyetine son vermiş ve işgal şartlarının elverişsizliği yüzünden
15 ay boyunca herhangi bir faaliyette bulunamamıştı?62’. Ancak Moskova'da
Komintern’in Üçüncü Kongresi yapılırken (22 Haziran 12 Temmuz 1921)
İstanbul’daki sol çevre de Aydmhk'ı çıkarmaya başlamıştı?63’.
Dergi, Marksizme yaklaşan bir çizgide yayın faaliyetini sürdürerek, işçilere
yönelik «fevkalâde amele nüshaları?64’ çıkartmıştı. III.
(59) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 303, dipnotu 14. Cephe birliği tekliflerinin başarısızlığı
için bkz. Harris, s. 59-60.
(60) Toplantıyla
ilgili geniş bilgi için bkz. M. Tayyip Gökbilgin Millî Mücadele Başlarken, 2.
kitap, Ankara 1965, s. 77 vd.
(61) Yapılan seçimlere
Ethem Nejat, Mehmet Vehbi ve Tophane fabrikasından Süleyman Usta katılmışlardı
(Tevetoğlu, s. 106). Tunaya ise, Alemdar’dan naklen Ethem Nejat ve Süleyman
Usta’nuı îstaıbul adayı olduğunu belirtmektedir (s. 439).
(62) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 307.
(63) Harris, s.
145-146; Tevetoğlu, s. 90; Aydınlık tabirinin Fransa’dan gelmiş
olabileceği yolundaki tartışmalar için bkz. Balkanlı s. 496, dipnotu 41.
Ayrıca, Çoruhlu, 25 Mayıs 1966, Tefrika no: 10.
(64) Aydınlık
Fevkalâde Amele Nüshaları'nm bugünkü harflere çevrilmiş olarak neşri için bkz.
Derleyen Ali Ergin
18
Enternasyonal’e üye olan fırka dışarıdaki
kongrelere de ilgi göstermiş*65’, Ankara’nın Başkumandanlık Meydan
Muharabesi'ni kazanması ve Saltanatı kaldırmasının ardından Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne Dr. Şefik Hüsnü’nün imzasını taşıyan bir tebrik telgrafı
göndermişti*66’. Bu telgrafa resmî bir karşılık alınmasını*67’
fırsat bilen fırkanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (1 Nisan 1923) kendi
kendini feshetmesi sonrası yapılan seçimler hakkında bir beyanname yayınlaması
(1 Mayıs 1923) kendi sonunu getirmiştir*68’. Bunu 1925 ve 1927’lerdeki
tutuklamalar takip edecektir.
Bu tarihlerde İstanbul'daki sosyalist
fırkalardan başka, bir de «Gizli Komünist Grubu» mevcuttu. Başında Hilmi Oğlu
Hakkı, Lütfi Necdet ve Ethem Nejat’ın bulunduğu bu Gizli Türkiye Komünist
Partisi, İstanbul amelesine yönelik faaliyetler yanında, aynı tarihlerde Rusya
ile Odessa ve Kırım üzerinden ilişki kurarak Mustafa Suphi’nin çıkardığı Yeni
Dünya gazetesini İstanbul’da dağıtmaya yönelik çabalarda bulunuyordu*69’.
İstanbul’daki bu illegal kuruluş ile Mustafa Sup-
Güran Aydınlık Fevkalâde Amele Nüshaları, İstanbul
1975. Çoruhlu, Aydınhk’m açık bir komünist propaganda yaptığını söylemektedir
(19 Mayıs 1966, Tefrika no: 9).
(65) Balkanlı, s. 496;
Harris, s. 143-146.
(66) Tevetoğlu, s.
114; Rasih Nuri İleri Atatürk ve Komünizm, İstanbul 1970, s. 310.
(67) Tevetoğlu, s.
114; İleri, s. 310-311; 30 Ağustos Zaferi sonrası yayınlanan, «Umum İşçilere ve
Fakirlere Hitap» başlıklı bildiri için bkz. Aydınlık Sosyalist Dergisi, Haziran
1969, sayı 8.
(68) Fırkanın 1923’de yayınladığı bildiri için bkz. Cerrahoğlu,
s. 188-191; Tunçay, Sol Akımlar, s. 326, dipnotu 42. Beyanname hakkında
geniş bilgi için bkz. Tevetoğlu, s. 94-96.
(69) Gizli Komünist
Partisi’nin İstanbul dışındaki faaliyetlerine ilişkin olarak bkz. Çoruhlu, 25
Mayıs 1966, Tefrika no: 10.
19
hi'nin
ilişkisine Mustafa Suphi'nin faaliyetleri içinde yer vermeye çalışacağız.
Buraya kadar bahsettiğimiz kuruluşların ortak
özellikleri; sol faaliyet çizgisinde yer almış olmalarına rağmen, belli bir
ideolojik temel oluşturamadıklandır. Türkiye'de sosyalizm hareketi, bu dönemde
batı özentisinden öteye gidememiştir. Şöyle ki, 1789 Fransız İhtilâli ve bu
jhtilâlin getirdiği yeni yeni kavramlar batıda büyük değişikliklere sebep
olurken, Osmanlı toplumunda aynı etkiyi, aynı hızda gösterememiş; ihtilâl
sonrası «hürriyet ve eşitlik» kavramları ancak belli çevrelerde kabul
görebilmişti. Belli bir fikrî temel oluşturulmadan ilân edilen Meşrutiyet’te,
köklü değişiklikler meydana getirememiş ve II. Abdülhamid tarafından kolayca
kaldırılabilmişti. Avrupa'daki sol hareketler hakkında basında çıkan yazılar
topluma sosyalizm hakkında bilgi vermekten uzaktı. Kaldı ki, II. Abdülhamid'in
sansür politikası bunun fazlasına zaten müsaade edemezdi. II. Meşrutiyet
sonrası doğan uygun ortamda sözü edilen sosyalizmin iki kaynağını da Fransa
ile Selânik oluşturuyordu. Daha sonra İstanbul'da görülmeye uaşlayan bu türden
faaliyetler ve siyasî kuruluşlar, savundukları fikirlerin Türkiye şartlarında
uygulanabilirliğini araştırmak endişesinden epeyce yoksundular. Durum böyle
olunca belli bir çevre dışına çıkamayan bu fikirler geniş bir aydın kitlesine
mal olamamış; hele hele taban tarafından hiçbir zaman kabul görmemiş, böylece
bahsedilen teşekküller dağılmaya mahkûm kuruluşlar durumuna düşmüşlerdir.
Tevetoğlu, s. 102. Tunçay, Gizli Komünist
Partisi için «Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'mn yeraltı teşkilâtı
niteliğinde idi» demektedir (s. 308). Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş
tarihi ile ilgili tartışmalar için bkz. Sayılgan, Soldaki, s. 7-8.
20
I — MİLLÎ MÜCADELE ANADOLU’SUNDA SOL HAREKETLERİ
ETKİLEYEN FAKTÖRLER :
a) Sovyet İhtilâli’nin Tesirleri ve Türk Sovyet
Yakınlaşması:
Konumuzu teşkil eden Yeşil Ordu’yu sol
faaliyetler içerisinde incelemeye çalışacağımızı söylemiştik. Konunun diğer
sol faaliyetler içerisinde belirli bir çizgiye oturtulabilmesi için, sol
kavramına, Osmanlı solculuğu' na giriş bölümünde kısaca bir yer ayırdıktan
sonra yine konuya açıklık getireceği düşüncesiyle 19201921 yılları arasında
belirgin bir biçimde sol faaliyetlere sahne olan Anadolu'yu etkileyen
Rusya’daki yeni rejim ile, Kurtuluş Savaşının yönetici kadrosu arasındaki
ilişkilere yer vermeyi uygun gördük.
I. Dünya Savaşı sonrası
ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar, yeni Türk Devletinin kurulabilmesi için,
başta İngiltere olmak üzere İtilâf Devletlerine karşı verilecek mücadelede
dışardan yardım alınmasını zorunlu kılıyordu. Bunu idrak eden Mustafa Kemâl
Paşa, yardım sağlanabilecek ülke olarak, 1917 Bolşevik İhtilâli sonrası
kurulan Sovyet Rejimini görüyordu. Çünkü Batılı Devletler (özellikle İngiltere)
Türkiye’yi düşman gördükleri kadar, Rusya’daki yeni rejimi de kabul et21
meyip ona karşı tavır
almışlardı*70’. Bu durumdaki ortak düşmana karşı Türkiye ve
Rusya'nın karşı koymaları tabii şartlardan doğan bir dostluğu, yani TürkSovyet
dostluğunu başlatmıştı*7”. Rus İhtilâli Türkiye’de memnunlukla
karşılanmış ve Türk Kurtuluş Savaşının başlamasıyla birlikte, Rusya’daki
hareketle arasında bir siyasî yakınlık oluşmuştu. Bazı Türk Milliyetçileri de
Rusya'daki ihtilâlden kendileri için alınabilecek dersler olduğuna inanma eğilimleri
belirirken, halk da komünizmi, malların fakirlere dağıtılması ve tslâmm yeni
bir ifadesi şeklinde anlamaktaydı*72’.^Yalnız Bolşevikler ve
Bolşeviklik hakkında kimsenin geniş bir bilgisi yoktu. Ş.S. Aydemir'in
belirttiği gibi, «...Bolşevikler, dumanlı karışık çizgiler halinde de olsa,
başvurulabilir tabii müttefik gibi görünüyorlardı...»™.'^
(70) «Türkive’yi
sömürgeler halkına Asyalı bir ulusun bağımsız yaşayabileceği örneğini
göstermekle ve hilafet işi dolayısıyla Müslümanları kışkırtmakla, Rusya’yı ise
Batı işçilerine ve yoksullarına birtakım umutlar vermekle suçluyordu.» Yusuf
Hikmet Bayur «Türkiye Rusya Münasebetleri», Adalet Gazetesi, 5 Ocak
1965, Tefrika No: 1, Paul Dumont «L’axe Moscou Ankara, Les relations tureo sovietiques
de 1919 â 1922», cahiers du Monde russe et sovi4tique, XVIII, (3),
Juillet-Septembre, 1977, s. 165.
(71) Atatürk’ün
«avamil-i tabiiyeden mütehassil» dostluk dediği Türk-Sovyet dostluğu başlamıştı
(Fahir Armaoğlu 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 2. baskı, Ankara 1984, s. 47);
Ayrıca bu konuda geniş bilgi için bkz. Şevket Süreyya Aydemir Tek Adam
Mustafa Kemâl 1919-1922, 2. cilt, İstanbul 1964, s. 411; Ömer Kürkçüoğlu Türk
İngiliz İlişkileri, 1919-1926, Ankara 1978, s. 88; Sabahattin Selek Anadolu
İhtilâli, 5. baskı, İstanbul 1981, s. 423.
(72) Harris, s. 94;
Karpat, s. 298; Dumont, «L'axe MoscouAnkara...», s. 169.
(73) Aydemir, s. 410;
Ali Fuat Cebesoy Moskova Hatıraları, (Ankara 1982) adlı eserinde,
Batılı devletlerin emperyalist politikaları karşısında Türklerin ister istemez
Şark'a ve Rus-
22
Türk-ıRus yakınlaşması ve işbirliği, tabii bir(olay
gibi görünüyorsa da; Rusların Türkiye’ye karşı olumlu bir tavır izlemeleri
onların dış politikalarının bir gereği idi(74). Bolşevikler
iktidara geldikten sonra 1917 aralığının ilk günlerinde yayınladıkları bir
bildiri ile Rusya'da yaşayan bütün milletlerin bağımsızlıklarını tanıdıklarını
ilân etmişlerdi(75). Bunu takiben, 1 Mayıs 1919 günü Komintern İcra
Komitesi «Dünya İşçilerine» yayınladığı bir bildiride, Türkiye'ye de yer
ayırmış ve Anadolu'daki hareketin başarıya ulaşarak, kendi «kızıl ordu»sunu ve
«köylü sovyetlerini» kurmasını istemişti(76). İşte, 1919 yazı
sonlarına doğru, uzaktan uzağa karlara yöneldiğini; onların dostluğunu ve yardımını
istediğini belirtmektedir (s. 15-16).
(74) Armaoğlu, s. 308;
Bu ilişkideki Sovyet politikasının ideolojik temelini Tunçay şöyle
açıklamaktadır: «...Dünya Proterler İhtilâlini gerçekleştirmede takip edilecek
taktiği ikiye ayıran Bolşevikler, Batı Avrupa endüstriyel memleketlerinde
ihtilâlin dayanağını sanayi işçileri ve bunların örgütlenmesini de komünist
partiler yapacaktı. Doğuda ise işçi kitlesi bulunmadığından Batı
sömürgeciliğine karşı dünya proleter ihtilâlinin öncülüğünü köylüler ve
milliyetçi burjuvazinin millî kurtuluş mücadelesi oluşturacaktı. Bundan sonra,
çekirdek halindeki komünist partileri milliyetçi burjuvazinin kurtuluş
hareketini proleter ihtilâline çevirecekti. Böylece Batının sömürgeleri
elinden çıkacaktı...» (Tunçay, Sol Akımlar, s. 95).
(75) Bu bildirinin
ilân ediliş gününe ilişkin tartışmalar için bkz. Armaoğlu, s. 308; Stefanos
Yerasimos Türk Sovyet İlişkileri Ekim Devriminden «Milli Mücadele»ye İstanbul
1979, s. 35-37; Çoruhlu, 23 Mayıs 1966, Tefrika, no: 8; Bayur, 5 Ocak 1965,
Tefrika no: 1; Türkkaya Ataöv «Atatürk’le Lenin Arasındaki Yazışmalar», Vatan
Gazetesi, 20 Mayıs 1976, Tefrika, No: 1; Tunçay, Sol Akımlar, «. 97,
dipnotu 1.
(76) «Communist
International (Moscow) No: 1, 1 Mayıs 1919, s. 21-28»e atfen Armaoğlu, s. 308;
«Rusya’nın ve Şarkın Müslümanlarına» başlıklı bildiri için bkz. Kâzım Karabekir
İstiklâl Harbimiz, 2. baskı, İstanbul 1969, s. 664.
23
şılıkh iyi niyetleri belirtmeyle başlayan bu
ilişki; Mustafa Kemâl Paşa’nın 23 temmuzda Erzurum Kongresi’ndeki konuşmasında
Sovyetleri öven sözler söylemesi ve bunu takiben Sivas Kongresi'nden iki gün
sonra 13 Eylül 1919'da Sovyetlerin «Türkiye İşçi ve Köylülerine» hitaben
ikinci bir demeç yayınlayarak Millî Mücadeleyi desteklemeye hazır olduklarını
belirtmeleri ile gelişiyordu07*. Yalnız, kurulacak olan ilişkide
iki tarafın beklediği şeyler farklıydı. Şöyle ki, Anadolu'daki direniş hareker
tini başlatanlar ve özellikle Mustafa Kemâl Paşa açısından bu ilişkiden
beklenilen, Rusya’daki yeni rejimle iyi komşuluk ve işbirliği sonucu onlardan
silah yardımı sağlayarak, ortak düşman olan «emperyalistlerse karşı mücadele
vermekti. Mustafa Kemâl Paşa’nın bu beklentilerinin Millî Mücadele'nin genel
dış politikası üzerinde de etkili olduğu ilke olarak ileri sürülebilir™. Bu
sayede Rusya'da yeni kurulan rejimi benimsemeyen ve ona savaş açan batılı
devletlere ve özellikle İngiltere'ye karşı, Ruslarla iyi ilişkiler içinde
bulunarak bir güç birliği elde edilnrş olacak; bu güçbirliği aynı zamanda
Türkiye açısından da batıya karşı sürekli olarak kullanılabilecek bir tehdit
vasıtası olabilecekti. Ruslar ise,
(77) Armaoğlu, s. 309;
13 Eylül 1919 tarihli Çiçerin’in «Türkiyeli işçi ve Köylülere» çağrısı için
bkz. Yerasimos, s. 130-133.
(78) Millî Mücadelenin
bu dönemdeki dış politikası şu şekilde değerlendirilebilir: «1) Misak-ı
Millî’yi uygulamak, 2) Türkiye'nin dış ülkeler nezdinde tanınmasını sağlamak,
3) Çeşitli savunma, saldırıma, dostluk ve ittifak anlaşmalarının çerçevesi
içinde maddî ve manevî yardım elde etmeye çalışmak, 4) Bu amaçlara ulaşabilmek
için her türlü propaganda araçlarına başvurmak», Selahî R. Sonyel «Kurtuluş
Savaşı Günlerinde Doğu Siyasamız», Belleten, cilt XLI, Ankara 1977, s.
660. Ruslarla bu dönemdeki ilişkiler yukarıdaki 3. ve 4. maddelere uygun
düşmektedir.
24
Anadolu'daki
hareketi, batılı emperyalistlere karşı savaş veren ve ona karşı duran bir
hareket olarak değerlendirmekle birlikte, bu hareketin Müslüman halkların
uyanışında bir örnek teşkil edeceğini ve bu sayede onların da
ayaklanabileceğim bundan ise, batılı devletlerin zarar göreceğini hesaplayarak
«Burjuva Milliyetçi» ihtilâlini bir «proleter» ve «köylü» ihtilâline döndürmeyi,
yani, Türkiye'de Sovyet sistemine benzer bir sistem kurmayı amaçlıyorlardı.
Ayrıca, Türkiye ile kurulan ilişkileri batılı devletlerle yürüttükleri
müzakerelerde bir koz olarak kullanmayı düşünüyorlardı*79’. İki
tarafın beklentileri yaklaşık olarak yukarda söylediğimiz şekilde olmasına
rağmen; Anadolu, İngilizlerin desteğini almış bulunan Yunan Ordusu tarafından
işgal edilme tehlikesini yaşarken, Rusya'daki yeni rejim de henüz oturmamıştı.
İngilizlerin desteklediği Çarlık taraftan generaller yeni rejime karşı silahlı
mücadele halinde olduğu gibi, Kafkasların denetimi İngilizlere geçmiş ve
buralarda İngilizlerin teşvikiyle Sovyetlere karşı bir tavır almış
devletçikler kurdurulmuştu. İngiltere, Boğazlar ve Karadeniz yoluyla Batum
üzerinden bu Sovyet aleyhtarı generallerin savaşını sürekli olarak takviye
ediyordu*80’.
İki ülke açısından da şartların güçlüğü
ortadaydı. Mustafa Kemâl ve Millî Mücadelenin komutanları ara-
(79) Fahir Armaoğlu «Atatürk’ün
Dış Politikası, TürkSovyet Münasebetleri», Cumhuriyet Gazetesi, 15 Kasım
1964; Kürkçüoğlu, s. 90; Haluk F. Gürsel Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, İstanbul
1968, s. 182; Rıfkı Salim Burçak Moskova Görüşmeleri (26 Eylül 1939 16 Ekim
1939) ve Dış Politikamız Üzerindeki Tesirleri, Ankara 1983, s. 9.
(80) Mahmut Goloğlu Üçüncü
Meşrutiyet 1920, Ankara 1970, s. 240 vd. Tevfik Bıyıkhoğlu Atatürk Anadolu’da
1919-1921, 2. baskı, İstanbul 1981, s. 144.
25
sında
Sovyetlerden yardım temin etme konusunda birtakım yazışmalar olmuştur481'.
Ancak, yardım temin etmenin Bolşevikleşmek olduğu zannedilmiş ve bağımsız-
(81) Bu konuda ilk
yazışma Mustafa Kemal'in karargâhında istihbarat ve siyaset şubesi müdürü olan
Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede)’nin Havza’dan 7 Haziran 1335 (1919)'te Kâzım
Karabekir'e yazdığı bir mektuptur. Bolşeviklerle temas etmenin
gerektiği, ancalk, Bolşeviklerin Islâm’a, âdet ve an'anelenmize dokunmamaları
kaydıyla alınacak yardımın ve işbirliğinin sağlam esaslara bağlanmasını
isteyerek»... şahsiyet-i mümtazeniz, meyki-i hâzıranız bu bapta millete en
büyük hizmeti ifaya inşallah sizi muvaffak eylecektir.» demekti idi. Karabekir,
s. 59-61. Mustafa Kemal Paşa ise, 3. Ordu Müfettişi imzasıyla çektiği bir
telgrafın üçüncü maddesinde «... Bolşevizmin suret-i telâkki ve tecellisi daha
müzakere edilerek esasen Kazan, Orenburg, Kırım vesaire gibi ahali-i islâmiye
bunu kabul ederek, diyanet an'ane gibi işlerle zaten alakadar olmadığından,
bunun memleket için bir mahsuru olmayacağı düşünüldü...» demekte ve Ruslarla
ilişki için onlardan teklifin gelmesini beklemeden derhal o bölgeden
oluşturulacak birkaç kişinin gönderilerek görüşmeye girişilmesini istemekte ve
bu sayede Bolşeviklerin Anadolu’ya girmelerinin önleneceğini söylemektedir.
Telgraf için bkz. Karabekir, s. 55-57. Karabekir bu telgraf üzerine müteessir
olduğum cihet, bu arkadaşlarımızın Bolşeviklik hakkındaki fikir ve
mütalaalarının esaslı olmamasıdır...» diyerek, bu konudaki görüşlerini
İstanbul’dayken Rauf Bey’e söylediğini yazmaktadır. Karabekir, s. 57. Aynı
konuda Rauf Orbay ise, Karabekir’le İstanbul’daki görüşmelerinde onun «mahiyeti
henüz iyice bilinmeyen Bolşevizm için şimdilik bir şey demeyeceğini; fakat,
zararsız hatta muvafık bir şey olsa dahi, Rusların Bolşevik olmakla eski
bildiğimiz Moskof olmaktan kurtulamayacaklarını, bu sebeple onlara karşı daima
ihtiyatlı ve dikkatli davranmamız gerektiğini» söylediğini belirtmektedir.
Ayrıca, «... doğrusunu söylemek lâzım gelirse, Bolşevizmin ne olduğunu
hiçbirimiz henüz lâyıkı ile bilmiyorduk....» demektedir. Feridun Kandemir Atatürk’ün
Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, İstanbul 1965, s. 24; Ama ilginç
olan şey, Kâzım Karabekir’in daha sonra, kontrolün kendisinde kalması
şartıyla bu endişesinden vazgeçmesidir (s. 582-483, 488, 587....).
26
lığuı korunması halinde, buna razı
olunabileceği şeklinde bazı fikirler oluşmuştur™. Mustafa Kemâl ve çevresinin
1921 başlarına kadar bu fikirlerini muhafaza ettiği söylenebilir. Nitekim,
Mustafa Kemâl Paşa 29 Şubat 1920’de Talât Paşa'ya yazdığı mektupta şunları söylüyordu
:
«..^Bolşeviklerle prensip ve içtihatta
ittihad hususunu bugün için seh.il görmemekle beraber, zaruret-i kat'iyye
halinde tasavvur etmediğimizden mevzuu bahis edilmemiştir. Binanenaleyh, vatanımızı
parçalamak ve milletimizi İngiliz boyunduruğu altında görmek ihtimal-i meşumu
karşısında Bolşevik prensiplerini fi’len tatbik etmekte çâre-i halâs tahmin
olunursa, cihet-i tatbikıyesindeki müşkülâta rağmen, bugün hakim olduğumuz
kuvvete istinaden o hususu da tevessül etmek lâzım gelebilir
(82) Tunçay Sol
Akımlar, s. 100; Bu konuda Sovyetlerle görüşmeler yapmak üzere Moskova’ya
giden Bekir Sami başkanlığındaki heyette bulunan iktisat Vekili Yusuf Kemâl
(Tengirşek) Bey, Moskova’da Enver Paşa'ya Sovyet yardımını temin edebilmek
için gerekirse Bolşevikliği kabul edebileceklerini söylemişti. Hüseyin Cahit
Yalçın «Tarihi Mektuplar» Tanln 26 Şubat 1945, tefrika no: 139.
(83) Tekeli îlkin,
«Kurtuluş Savaşında...» s. 324-325; Mustafa Kemal Bolşeviklerle ilişkiler
konusunda iki kademeli bir plânın uygulanmasından yanadır. Birincisi,
Bolşeviklerle ilişkileri düzenlemekle görevlendirilen kişilere verilen talimatlarda
da belirtildiği üzere, «şart-ı esas olarak kendi nokta-i nazar ve gayelerimiz
muhfuz kalmak üzere kâdimen müşterek düşman aleyhine tevhid-i hareketten»
yanadır. Bu gerçekleşmezse, işbirliğinden yine vazgeçilmeyip tatbikindeki
zorluklara rağmen. Bolşevikliğin gerekirse ilânından yanadır (Tekeli İlkin, s.
324).
27
Ankara'da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı
sonrası Sovyetler Birliği ile resmî olarak temasa geçmeden önce, Sovyetler
Birliğinin Anadolu ile ilişki kurana yolunda ilk teşebbüsleri sayılabilecek
olan hareket Mustafa Kemâl Paşa’nm Rus Albayı Budiyenni'nin başkanlığındaki
heyetle yaptığı tartışmalı görüşmedir*8'0. Yine aynı
(84) Bu görüşmeyle ilgili
olarak bkz. Hüsamettin Ertürk İki Devrin Perde Arkası (Yazan : Samih
Nafiz Tansu), 3. baskı, İstanbul 1969; 19 Mayıs 1919’da Samsun'a çıkan Mustafa
Kemâl Paşa, 22 gün kaldığı Havza’da buraya gelmiş bulunan bir Sovyet heyeti
ile de görüşmüş; «...heyetin başında Rus Miralayı Budiyem (Mareşal)
bulunuyordu. Bu pala bıyıklı, babayani askerle Mustafa Kemâl’in ahbaplığı
süratle ilerlemiş ve kısa zamanda dost olmuşlardı» (s. 344).
^Budiyeni’nin «Rusya’nın bütün ihtiyaçlarınızı
tamamlamaya hazır bulunduğunu size arzetmek vazifesini üzerime almış bulunuyorum.
Yeter ki, siz de bizim arzularımızı yapınız, padişahlığı, hilâfeti lağvediniz,
komünitsliği ilân eyleyiniz» yolundaki sözlerine karşılık^Mustafa Kemâl Paşa
«... komünistliği ilân etmek bugün için imkânsızdır. Evvelâ davayı memlekete
anlatmak lâzımdır, şimdi bizim tek bir hedefimiz vardır o da harbi,
mücadeleyi kazanmak, istilâyı ortadan kalınmaktır. Zaferi kazandığımız zaman
şartlarımızı daha sakin ve rahat bir ruh haleti içinde düşüneceğiz.» diye
karşılık vermiştir^ (s. 347-348). Bu görüşmenin yapılıp yapılmadığı konusu pek
kesin değildir. Bu konuda Tunçay, bu görüşmenin olmadığı ve adı geçen Rus
Mareşali Budiyenni'nin bir defa Türkiye'ye geldiğini (1933 yılında) ; bu
bilgiyi ise, Türk Tarih Kurumu Kongresi için Türkiye’ye gelen Sovyet Bilimler
Akademisi Tarih Enstitüsü’nden Prof. Anatoli Filippoviç’ Miller'den sorarak
edindiğini söylemektedir. (Mete Tunçay Bilineceği Bilmek, Ankara 1983,
s. 198-201) Tevetoğlu ise, bu görüşmenin yapıldığını ileri sürmektedir (s.
124). Aynı konuya ilişkin olarak, Yerasimos, bu görüşmenin yapılmış olduğunu;
ancak, bunun resmî bir Sovyet heyetiyle olmadığını iddia etmekte ve burada söz
konusu edilen Rus Albayının Budiyenni değil, îlyaçef olabileceğini öne
sürmektedir (s. 108, dipnotu 87). Sabahattin Selek'in 8.12.1959 tarihinde gö-
28
tarihlerde başka Rus temsilcilerinin de
İstanbul'da bazı temasları söz konusudur<85).
1919 temmuzunda toplanan Erzurum Kongresinde
alman karar gereğince, Bolşeviklerle kurulacak ilişkinin Doğu Cephesince
yürütülmesi'86’ düşüncesi uygulamaya konulmuş ve Dr. Ömer Lütfi ve
Dr. Fuat Sabit Beyler Kafkasya'ya gönderilerek Bolşeviklerle doğrudan görüşmeye
yetkili kılınmışlarda87’. Bolşeviklerle Anadolu hareketinin temasını
sağlamadaki üçüncü ayak İttihatçılar olmuşlardır. İttihatçı liderlerin yurt
dışına çıkmalarından (8/9 Kasım 1918) kısa bir süre sonra, İstanbul’daki
İttihatçı ileri gelenleri İngilizler tarafından yakalanarak Bekir Ağa bölüğüne
hapsedilmişlerdi. Bunlardan Halil Paşa, buradan kaçarak Mustafa Kemal ile
görüşmüş ve Mustafa Kemal kendisine Bolşeviklerle aramızdaki teması sağlamak;
Sovyet yardımını temin
rüştüğü Kâzım Özalp «Balıkesir’e bir Türk
tercüman ile bir gün bir Rus geldi. Teklifi şuydu; siz memleketinizi kurtarmak
için Yunanlılara karşı savaşıyorsunuz. Bolşevik Rusya’yla birlik olduğunuzu ilân
ederseniz, istediğiniz kadar silah ve para veririz» dediğini buna karşılık
kendisinin de «ben böyle bir şeyi ilân etmeyiz, fakat, para ve silah verirseniz
alırız» cevabını verdiğini söylemiştir. Tarihini hatırlayamayan Kâzım Özalp'in
bu görüşmesini Selek 1919 haziranı olarak tahmin etmektedir (s. 428). Dumont
«L’axe Moscou-Ankara...» s. 166-167.
(85) Geniş bilgi için
bkz. Cebesoy, s. 76; Kürkçüoğlu, s. 9899; Çoruhlu, 7 Temmuz 1966, Tefrika No:
7.
(86) Karabekir, s.
73; Kandemir, s. 24.
(87) Karabekir, s.
73. «Dr. Sabit’in Otobiyografisinden Bir Sayfa», Katkı, yıl 6, sayı 24
(Mart 1976), s. 7-8’de Dr. Fuat Sabit «... Bolşeviklerin yardımım temin etmek
ve Azerbaycan Cumhuriyeti'yle işbirliği yapmak üzere Bakü'ye, Moskova’ya beni
göndermeye yine bu sebepten lüzum görmüşlerdi» demektedir. Dumont, «L’axe
Moscou-Ankara...» s. 168-169.
29
etmek
görevlerini vermişti'88’. Bu görevleri yerine getirmek üzere
Kafkasya’ya geçen Halil Paşa, burada bulunan diğer İttihatçılar (Küçük Talât Muşkara,
Nail Bey Enver Paşa’nın yaverlerinden Yenibahçeli Şükrü Bey'in kardeşi, Dr.
Fuat Sabit ve Naim Cevad) ile birlikte Türkiye Komünist Fırkasını kuracaktır'89’.
İttihat çılar kanalıyla geliştirilen bir diğer ilişki de Karakol Cemiyeti190’
mensuplarınca oluşturulmuştur. İstanbul’a gelen Kafkas Bolşevik orduları
komutanı Shal'va Eliava(91) ile temas ederek bir Türk-Rus
anlaşmasının esas-
(88) Bıyıklıoğlu, s.
145; Kandemir, s. 25-26; Cebesoy, s. 169 174; Gotthard Jaschke, «1919-1939
Yılları Arasındaki Türk-Rus Yakınlaşması Hakkında Bir inceleme» (Çev. Hüseyin
Zamantıh). İstanbul Üniversitesi 1981 yılı Sosyoloji Konferansları Atatürk
Özel Sayısı, İstanbul 1981, s. 161. Karabekir, s. 609-610; Gotthard
Jaschlke «Türk-Rus Münasebetlerinde Komünizmin Rolü», (Çev. N.E. Yalçınlaş), Yeni
İstanbul, 21-22 Ağustos 1964; Tahsin Ünal «ilk Türk Bolşevik
Münasebetleri», Hayat Tarih Mecmuası, cilt 6, sayı 8, Eylül 1967, s. 9.
(89) Bu fırkanın
niteliği ve Mustafa Suphi ile ilişkileri konusunda geniş bilgi için bkz. Bölüm
1/c.
(90) Karakol Cemiyeti,
ittihatçı Liderlerini yurt dışına çıkmadan önce, Enver Paşa’nın yalısında
Talât Paşa’nın verdiği emir üzerine Kara Kemâl ve Kara Vasıf tarafından kurulan
bir gizli teşkilât olup; gayesi o günlerde Ingilizlere karşı ittihatçı ileri
gelenlerini korumak ve Anadolu hareketine yardım sağlamaktı (Ertürk, s.
223-224). Cemiyetin kuruluşu hakkında ayrıca bkz. Ihsan Birinci, «Cemiyet ve
Çeteler», Hayat Tarih Mecmuası, 1 Ekim 1971, yıl 7, cilt 2, sayı 9, s.
31-33; Cemiyetin faaliyetleriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Erik Jan Zurcher The
Unionist Factor: The Râle of the Commitee of Union and Progress in the Turkish
National Movement 1905-1926, Brill Leiden 1984, s. 80-82; Cemiyete
ait tüzük ve diğer bilgiler için bkz. Tunaya, s. 520-523.
(91) Shal’va Eliava,
Bolşevik, Partisinin eski üyelerinden birisiydi. Daha evvelden sürgündeki veya
hapisteki öğrenciler arasında kışkırtıcılık yapmış; Bolşevik ihtilâlinden sonra
Vo-
30
larını hazırlamalarını müteakip cemiyetin üyesi
olan Baha Saitlin Bakü’ye gidip, orada «Türkiye İhtilâl Hareketini temsil
eyleyen ve Uşak Kongresi icraiyyesi» namına hareket eden Kafkasya'daki murahhas
sıfatıyla^3’ Bolşeviklerle bir anlaşma imzalamasıdır*94’.
Bundan sonra Türk Sovyet ilişkileri, Ankara’da
23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinin açılmasından sonra resmî bir nitelik
kazanmıştır. 26 nisanda Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal
Paşa’ nın imzasını taşıyan ve Lenin'e gönderilen mektup «Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Moskova Sovyet Hükü-
logda Sovyet'ine başkanlık etmiş ve II. Rusya
Sovyetler Kongrçsi’de delege seçilmiştir. Pual Dumont «La Fascination du
Bolchevisme; Enver Pacha et parti des soviets populaires 19191922» Cahiers
du Monde russe et Sovietiques, XVI (2), 1975, 161, dipnotu 21.
(92) Baha Said için
bkz. Tevetoğlu, s. 282.
(93) Burada sözü
edilen Uşak Kongresi hakkında bir bilgimiz olmamakla beraber,
olaylardan Uşak’ta ittihatçıların ağırlıklı olduğu bir kongrenin düzenlenmiş
olabileceği ihtimalini çıkarmak mümkün görünüyor.
(94) Baha Said’in
imzaladığı bu ittifak anlaşmasının tam metni için bkz. Karabekir, s. 591-592;
Kandemir, s. 36-38; Bu anlaşma ile Türklerin çeşitli Müslüman ülkelerde
Ingilizlere karşı ayaklanmalar çıkarmaları; Türkistan ve Dağıstan’ın Sovyetleştirilmesine
yardımcı olmaları, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan gibi Ingiliz yanlısı
hükümetlerin devrilmesinde Bolşeviklerle işbirliğini öngörmekteydi. Bu anlaşma
26 Şubat 1920' de Kara Vasıf tarafından onaylanması isteğiyle Mustafa Kemâl
Paşa’ya gönderilmişse de, metin Mustafa Kemâl tarafından tasdik edilmemiş ve
Karakol Cemiyeti mensuplarının Anadolu Hareketi adına söz söylemeye hakları
olmadığı belirtilmiştir. Geniş bilgi için bkz. Karabekir, s. 482; Ertürk, s.
350-351; ileri, s. 90-100; Kürkçüioğlu, s. 98-99; Çoruhlu, 7 Temmuz 1966, Tefrika
No: 7.
31
metine Birinci
Teklifidir»*95*. Emperyalistlere karşı mücadelede Rusya
Bolşevikleri ile askerî harekâtı birleştirmek, Kafkas Şeddinin yıkılmasında,
Sovyet kuvvetlerinin Gürcistan’a, Türk birliklerinin de Ermenistan’a karşı
harekâtını, Azerbaycan'ın da Sovyet Rusya’ya katılmasının kabulünü, silah,
cephane, para yardımı sağlanmasını isteyen bu teklifin Lenin’e 1 haziranda
ulaşması üzerine Dışişleri Komiseri Çiçerin 2 haziranda karşılık vermişse de,
Bu Türkiye'nin beklediği cevap sayılamazdı*96*. Çiçerin’in
cevabından önce, Meclisin açılmasını müteakip kurulan hükümette Hariciye
Vekilliğini üslenen Bekir Sami (Kunduh) Bey, İktisat Vekilliğini üslenen
Yusuf Kemâl (Tengirşek) Bey, Dr. İbrahim Tali (Öngören), Lazistan Mebusu Osman
ve Kurmay Yarbay Seyfi (Düzgören)’den oluşan heyet Moskova'da görüşmeler yapmak
üzere 11 mayısta Ankara'dan hare-
(95) Karabekir,
kendisine gelen bu metnin başlığına «Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin
Moskova Sovyet Hükümeti'ne Birinci Teklifnâmesidir» ibaresini koyarak, Bakü'deki
Türk Komünist Fırkası’na verilmek üzere Trabzon'a teller (ıs. 626-627); Ataöv,
Vatan Gazetesi, 26 Mayıs 1976.
(96) Çiçerin
cevabında; Türkiye'nin bağımsızlığının ilânı, kesin olarak Türk olan yerlerin
Türkiye’de kalması, Arabistan ve Suriye'nin bağımsız olması, Türkiye
Ermenistan’ı, Kürdistan, Lazistan, Batum, Doğu Trakya ve Türk-Arap karışık
.olan yerlerin ahalisinin kendi kaderlerinin tayini serbestisi, Türkiye’de
kalacak olan 'azınlıklara hürriyetlerinin tanınması, Boğazların sorumluluğunun
Karadeniz’de kıyısı olan devletlerce çözümlenmesi, kapitülasyonların ve her
türlü yabancı denetiminin kaldırılması konularında bilgi verirken, Kafkas
Seddi’nin açılmasına ve yardım sağlanmasına ilişkin hiçbir şey söylemiyor;
yalnız, diplomatik ilişkilerin hemen kurulmasından yana olduklarını
belirtiyordu. Çiçerin’in cevabı için bkz. Hakimiyet-i Milliye, 8 Temmuz
1336, s. 3; Karabekir, s. 735; Bıyıklıoğlu, s. 150; Yerasimos, s. 238-239.
32
ket etmişti197’. Heyet Kafkas
yolunun kapalı oluşu sebebiyle Trabzon'dan deniz yoluyla Tuapse’ye ve oradan
da uzun bir tren yolculuğuyla 19 Temmuz 192O’de Moskova'ya varabilmişti(98).
Moskova'da Sovyet Rusya ileri gelenleriyle yapılan görüşmelerin esas konusunu
Ermenistan meselesi teşkil edecektir.
Yine aynî günlerde XV. Kolordu Komutanı Kâzım
Karabekir Paşa, Ermenistan üzerine harekâtın yapılması için Ankara'dan izin
istemektedir199’. Ankara ise, Bolşeviklerle bir anlaşma yapıp yardım
konusunun belirlenmediği bir dönemde ve yine İtilâf Devletlerince yapılacak
olan anlaşmada lehimize değişikliklerin söz konusu olduğu günlerde böyle bir
harekâtın yanlış anlaşılabileceği gerekçesiyle yapılan öneriyi (şimdilik
kaydıyla) geri çevirir000’.
Türk delegelerince bu karmaşık ortamda
Moskova’da sürdürülen görüşmeler sonunda, 24 Ağustos 1920’de bir dostluk
anlaşması taslağı hazırlanmış; fakat, bu anlaşmanın ve bunda taahhüt edilen
yardımın geçerli olabilmesi için de Ermenilere Van, Muş ve Bitlis
vilayetlerinden yer verilmesi şartı getirilmişti001’. Bu durum ise
gö-
(97) Verilen talimat
için bkz. Karabekir, s. 708; Heyet 25 mayısta Erzurum'a ulaşır. Heyet üyeleri
ile verilen talimat konusunda da tartışan Karabekir, Bekir Sami’yi Batı
yanlısı, Yusuf Kemâl'i ise Bolşevik eğilimli olarak gördüğü gibi, talimatın
birinci maddesinin zayıf, ikinci maddesini tehlikeli bulmakta idi (Karabekir,
s. 705, 709).
(98) Bıyııklıoğlu, s.
49-50; Sami Bey Heyetinin Rusya’daki faaliyetiyle ilgili geniş bilgi için bkz.
Cebesoy, s. 77-100.
(99) Karabekir, s.
714-715.
(100) Karabekir, s. 663
; 716-718.
(101) Yusuf Hikmet
Bayur Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara 1973, s. 64; Bıyıklıoğlu,
s. 152; Muahede projesinin metni için bkz. Cebesoy, s. 102-103, Dumont L'axe
Moscou-Ankara...» s. 173-175.
33
rüşmeleri
çıkmaza sokacaktı. Sovyet Hükümeti yetkililerinin görüşmeleri uzatma
sebeplerinden biri Sovyetlerin Menşevik Ermenistan'la imzalamış (10 Ağustos
1920) oldukları bir anlaşma ile, Nahcıvan Bölgesi (Culfa-Şahtahtı demiryolunun
idaresi )'ni Erivan’ın kontrolüne bırakmaları Türkiye’yle Sovyet Hükümetinin
ilişkisinin kesilmesine bir sebep teşkil etmekteydi*102'. Bekir
Sami Bey’in de belirttiği gibi, «Ermeni davasını açıktan açığa lehimize
halletmelerinin, Garp memleketleri nezdinde pek fena bir tesir icra
edeceğinden korkmaları idi. Diğer taraftan, Ermenileri komünizm camiasına
ithal ederek Ermenistan'ı Sovyet Federasyonunun bir cüz'ü yapacaklarından emin
olduklarından, komünist fırkasına mensup olup Erivan Hükümeti dahilinde
çalışan Ermeni Komünistleri Türkiye'den az çok bir yer kazandırmak suretiyle
memnun etmeyi ve bu sayede bir an evvel Taşnak Hükümetini devirmeye muvaffak
olmayı düşünüyorlardı003’. Diğer sebep ise, Sovyetlerin bu sırada
İngiltere ile bir ticaret anlaşması imzalamak için görüşmeler yapmakta
olm?<u idi. Gerçek-
(102) Gotthard Jaschke
«Ermenistan Nasıl Sovyetize Edildi», Kurtuluş, (Azerbaycan Milli
Kurtuluş Hareketinin Organı Aylık Mecmua), Yıl 5, Eylül tik Teşrin, Berlin
1938, s. 47-48, s. 23-25; Bu anlaşmanın Sevres anlaşmasıyla aynı tarihe rastlaması
ilginçtir.
(103) Cebesoy, s. 110;
Karabekir, s. 793; Oysa Ermeniler yanlış hareket etmişlerdi, bir kere Brest Litovsk
anlaşmasının dışına çıkmayı düşünmeyen Ankara Hükümetini kendilerine düşman
olarak gören Ermeniler, bunun için gerçekleşmeyecek olan Avrupa Devletlerinin
ve Amerika Birleşik Devletlerinin yardımlarını bekleyerek vakit kaybetmişler;
daha sonra da Sovyetlerin Ermenistan’ın istiklâline son veren sekiz maddelik
bir anlaşmayı imzalayarak Ermenistan’ın Sovyetize edilmesini kabullenmişlerdir.
Geniş bilgi için bkz. Jaschke, «Ermenistan Nasıl....» sayı 50, s. 19 vd.
34
ten de Sovyetlerin, İngiltere’den almaya muhtaç
olduğu çok şey vardı004’. Sovyetlerle Ankara arasında kurulabilecek
bir ittifak, ticaret anlaşmasına engel olabilirdi. Bir başka engel ise,
Sovyetlerin komünist olmayan memleketlerle ittifaktan kaçınmaları ve Polonya
Savaşı, Wrangel ordusu ve Gürcistan’daki güç durumlarına rağmen, ittifak
gereği Türk askerleriyle Yunanlılara karşı savaşabileceklerinin gerekeceği
hususu idi0*05*.
Görüşmelerin çıkmaza girmesi, üzerine Yusuf Kemâl
Bey Anadolu'ya geri dönmüş ve 18 Eylül 1920 tarihinde Trabzon'dan çektiği
telle, «dostluk anlaşması projesi »ni ve Bekir Sami Bey’in raporunu Ankara'ya
bildirmişti006’. Bekir Sami Bey ise, 11 Eylül 1920’de Kaf-
(104) Cebesoy, s. 115;
Armaoğlu, s. 310.
(105) Armaoğlu, s.
311; Sovyetlerden yardım temininin Bolşevikleşmek esasına dayalı olup olmadığı
konusundaki ilk bilgiler Dr. Fuat Sabit’in 3. Fırka Kumandanı Rüştü Bey (1926
suikastında asılan)'e Moskova (3 Haziran 1920)'de gönderdiği mektupta
bulunmaktadır. Buna göre, Halil Paşa ile Moskova yetkililerine Anadolu’daki
direniş hareketini ve bu hareketin yardım talebini anlattıklarını, buna karşılık
Hariciye Komiseri Çiçerin Anadolu'daki milli harekete yardım etmek emelleri olduğunu,
Bolşevizm njahiyetinin içtimai inkılâp olmakla beraber, şarkta millî
inkılâpları tasvip ve ona yardım etmek esaslarını kabul ettiklerini, fakat
bunun bir sının olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Afganistan’daki milli hareketi
de aynı düşünce ile takviye ettiklerini belirten Çiçerin, bu silahların bir
gün kendilerine çevrilebileceği kuşkusuna rağmen, bu hareketlerine devam
edeceklerini de belirtmiştir (Karabekir, s. 739)
(106) Cebesoy, s.
104-111; Bıyıklıoğlu, s. 155; Yusuf Kemâl Bey’in Ankara’da Büyük Millet
Meclisi’nde «Rus Bolşevik Cumhuriyeti ile Münasebat-ı Siyasiyesine» dair
verdiği izah ve bu yoldaki tartışmalar için bkz. T.B.M.M. Gizli Celse
Zabıttan, cilt 1, Ankara 1980, s. 158-173, 176-187.
*5
kasya'ya
geçmişti007’. Bundan sonra ise Ermenilerin tutumlarının giderek
olumsuzlaşması üzerine, Doğu cephesinde 28 Eylül 1920 günü başlayan ve süratle
gelişen ileri harekât neticesinde 30 eylülde Sarıkamış ve Merdenek ele
geçirilmiş008’ bunu müteakip bir aylık bir beklemeden sonra 28 Ekim
192O'de başlayan ikinci bir harekât ile 30 ekimde Kars geri alınmış009’
ve 2/3 Aralık 1920’de Ermenilerle yapılan Gümrü Anlaşması neticesinde
Sovyetlerle aramızda anlaşmazlık teşkil eden bir konu ortadan kaldırılmıştır1110’.
Türk birliklerinin doğudaki harekâtı
gerçekleştirmesinden evvel,mayısın son haftasında Sovyetler Birliği'nden resmî
olmayan ilk temsilci olarak Şerif Manatov011’ Ankara’ya gelmişti012’.
Bunu başkâtip derecesin-
(107) Bekir Sami’nin
Dağıstan'da Sovyetler aleyhinde faaliyette bulunduğuna ilişkin bilgi için bkz.
Bıyıkhoğlu, s. 153, dipnotu 110.
(108) Karaibekir, s.
883. Doğu harekatına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Türk İstiklal Harbi,
cilt III, Doğu Cephesi, Gen-Kur. Bas.evi, Ankara 1965, s. 146 vd.
(109) Karabekir, s.
841.
(110) Bıyıkhoğlu, s.
156-157; Karabekir; s. 846.
(111) Şerif Manatov
aslen Başkırd olup, Psikiyatri Enstitüsünde bir müddet okumuş; 1913'de Kazan
Türkleri tarafından İstanbul'a gönderilmiş bir sağlık ekibiyle Türkiye’ye gelerek
bir müddet kalmıştı. Burada Türkiye lehçesini öğrenmiş; Türkiye’den sonra
İsviçre’de Lenin’i ziyaret etmiş, daha sonra 1917 İhtilâlini müteakip Müslüman
Komiserliğine gelen Mustafa Suphi’yi Stalin’e tanıştıran da Şerif Manatov
olmuştur. Ankara’da Mustafa Kemâl Paşa ile görüşmüş olan Manatov Paşa’ya
«Sovyet sistemi» hakkında bir de rapor sunmuştu. Sovyetler Birliği ile
girişilen yeni durumdan faydalanmasını bilen Şerif Manatov, Ankara ve
Eskişehir’de de sol faaliyetlere katılmıştır. Bunlara ileride değinilecektir.
Geniş bilgi için bkz. Çoruhlu, 4-9-10 Temmuz 1966, Tefrika No: 3, 9, 10; Şerif
Mana-
36
de Upmal Angarski başkanlığımda kalabalık bir
heyetin Türkiye’ye gelmesi takip eder. Bunlar yanlarında 500 kilo altınla
birtakım telgraf makineleri de getirmişlerdi1115’. Bundan sonra da
21 Kasım 1920’de Moskova büyükelçiliğine tayin edilen014’, Ali Fuat
(Cebesoy) Paşa ile birlikte İktisat Vekili Yusuf Kemâl ve Maarif Vekili Rıza
Nuri Beylerden oluşan kalabalık bir heyet 1920 yılı aralık ayı başında
Ankara’dan ayrılır015’. İlk Rus elçisi de aynı tarihlerde Türkiye'ye
gelmek üzere hareket etmişti. Midivani(116) başkanlığındaki heyetle
bir-
tov’a ilişkin bilgi için ayrıca bkz. Abdullah
Taymas (A. Battal) Rus İhtilâlinden Hatıralar, 1917-1919 İstanbul 1947,
s. 90.
(112) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 102, dipnotu 17; Jaschke, «Türk Rus...» s. 169.
(113) Karabekir, s.
809; Karabekir Rus heyetiyle gelen altınlardan 200 kilosunu aldıklarını,
gerisini Opmal ile Ankara’ ya gönderdiklerini yazmaktadır (s. 827). Heyetin
gelişiyle ilgili olarak Ankara’dan 2/9/1336 tarihli İsmet Paşa'nm gönderdiği
şifrede «1) Gelen Rus Heyeti bir sefaret heyeti değil, memleketimizde teşkilât
ve inkılâbat ile memleketin idaresinin deruhte etmeye memur bir heyet
manzarası göstermektedir. Beyazıt’a telgraf memuru ve makine vaz etmesi
anlaşılmaz ve kabul edilemez. 2) Heyet-i Vekilenin 2 Eylül tarihli mütalâa ve
kararından da müsteban olduğu veçhile komünist inkılâbı yapmak suretiyle memleketi
bilâ kayd-ü şart Sovyet âmaline tâbi satılık bir esir haline getirmek için
faaliyet vardır» diyerek dikkati çekiyordu (Karabekir, s. 815-816); 1
Teşrinisani 1336 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde Opmal Angarski ile
yapılan bir mülakattan uzun uzadıya bahsediyordu.
(114) Cebesoy, s. 129.
(115) Heyet için bkz.
Cebesoy, s. 131-132.
(116) Midivani’den
önce sefir olarak «Yoldaş Eliava»nın gönderileceği yolunda Cemâl Paşa’dan Büyük
Millet Meclisi Riyasetine 17 Ağustos 1336’da gelen mektupta Eliava’dan «halis
komünist» ve «ciddi bir adam» diye bahsedilmekteydi (Karabekir, s. 799);
Eliava'nın gönderilmeyişi ve Rusya’da kalışıyla ilgili olarak bkz. Cebesoy, s.
152 Midivani ise, şubatta itimat-
37
likte Bakü’de
kurulan Türk Komünist Fırkası’na mensup Mustafa Suphi ve arkadaşları017’
da Türkiye'ye geliyorlardı. Türk ve Rus heyetleri Kars’ta görüşürler ve
Midivani Moskova’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk murahhas heyetinin
bulunduğu günlerdeki siyasî havanın değiştiğini söyleyerek, elçilik heyetinin
Moskova' -da beklenmekte olduğunu belirtir1118’. Bunun üzerine elçilik
heyeti Moskova’ya gider ve Midivani ve heyeti de Ankara'ya doğru yola çıkar019’.
Moskova'ya varan heyet 16 Mart 1921'de Türk-Rus dostluk anlaşmasını imzalar020’.
Böylece Sovyetlerle olan ilişki şekillenmiş olur ve Doğu Cephesinin
kuvvetlenmesi üzerine batıdaki birliklere de yardım edilebilmiştir.
Yukarda Özetlemeye çalıştığımız Türk-Sovyet yakınlaşması
beraberinde bazı yeni durumları da getirir. Şöyle ki, bu ilişkiler sonucu doğan
ortamda Ankara’ da, komünizmin çok iyi karşılandığı bir hava esmeye ve her ne
pahasına olursa olsun Sovyetlerle anlaşmanın ve uyuşmanın tek çıkar yol olduğu
savunulmaya başlanmıştı. Gerek mecliste02” gerekse Hakimiyet-i
Mil-
namesini Mustafa Kemal Paşa'ya veren Menşevik
Gürcü Hükümetinin sefiri olarak Ankara’ya gelen M. Simeon Midivani'nin
kardeşiydi, bkz. Bayur, Türkiye s. 69.
(117) Mustafa Suphi ve
heyeti hakkında bilgi için bkz. Bölüm I/c.
(118) Cebesoy, s.
152-153; Midivani’nin ocak 1921 tarihli Ali Fuat Bey'e gönderdiği mektup için
ıbkz. Cebesoy, s. 153-154.
(119) Karabekir,
Midivani ile ilgili olarak «... Kars’da bulunduğu 24 gün kadar misafirliğinde
boş durmadı. Civar Mayakan köylerinde gizli Bolşeviklim teşkilâtı yaptı.
Mustafa Suphi heyetini idare etti ve yola çıkardı.» (s. 853).
(120) Moskova
Anlaşması için bkz. Karabekir, s. 886-891.
(121) «Esasen
komünizme hazırlanmış bir zemin de mevcuttu. Medivani’nin gelişinden sonra,
kalpakları kırmızı çuhalıların adedi de artmaya başlamıştı», Damar Arıkoğlu Hatıra-
38
liye gazetesinde
çıkan yazılarda bu hava görülmekteydi022’. Başlangıçta Türk Sovyet
ilişkilerini tereddüdle karşılayan Kâzım Karabekir Paşa; «...şimdiye kadar
Bolşeviklerle temas etmek veya etmemek, yani dostluk
lanın, İstanbul,
1961, s. 205-206; Yine bu konuda Bıyıkhoğlu, Sovyetlerle işbirliği Anadolu’da
Bolşeviklik lehine kuvvetli bir temayül belirmesine yol açmtş, Büyük Millet
Meclisi’nde Sovyet Milletler Komiserliği’nin bir genelgesinin okunması, komünistliğin
mahiyeti üzerinde tartışmalara yol açtığını aynı durumun halkta ve silahlı
kuvvetlerde de Bolşeviklik lehine sempati ile kendini gösterdiğini söylemekte,
bunun yam sıra «yoldaş» adıyla kırmızı tepeli kalpak giyerek komünistlik
gösterisi yapıldığı yolunda bilgi vermektedir (Bıyıkhoğlu, s. 151); Samet
Ağaoğlu, «denize düşen yılana sarılır misali, komünistlik çaresizlik
içerisinde bir kurtuluş yolu olarak görünüyordu o günlerde...» demektedir (Kuvayi
Milliye Ruhu, 4. baskı, İstanbul 1973, s. 121). Doğan Avcıoğlu’na göre,
«...yine ümitsizlik içerisinde bu akıma ilgi duyulmuş ve Islâmiyetle komünizmin
bağdaşabileceği tezi ile» Bolşevik görünmüşler; ancak, bu, «... toplumun kendi
içinden değil, Sovyet İhtilâli sonucu oluşan bir rüzgâr» dır (Türkiye’nin
Düzeni, 12. basım, İstanbul 1978, Birinci kitap, s. 330).
(122) 20 Temmuz 1336 (1920) No: 48, Hakimiyet-i
Milliye Gazetesinde «En Büyük Düşman» baş yazısıyla «Düşmanların düşmanı ve
falan ne filân millettir. Bu bütün dünyaya hakim olan ‘Kapitalizm’ afeti ve
onun çocuğu ‘Emperyalizmdir’» diyerek bu son düşmanın milleti birbirine
düşündüğünü; evvela onun yenilmesi gerektiğini ve bu savaşta yalnız olmadığımız
belirtilerek, bizim vazifemizin Anadolu’dan Yunanlıları atarak ondan sonra
«ebedî halâs »a ulaşmamız olduğu söyleniyordu. Yine 9 Teşrinisani 1336 tarihli Hakimiyet-i
Milliye’de «Komünist Bayramı» başlığı ile yazılan bir yazıda «Komünizm Bayramının
idraki gibi bir hadise bütün Anadolu’da ve Ankara'da ilk defa vukua tesidi
gelmiştir» denilmekteydi. Geniş bilgi için bkz. Ömer Sami Coşar Milli
Mücadele Basmı, İstanbul 1965. s. 132; Çoruhlu, 9 Temmuz 1966, Tefrika No:
9’da «1920 yılı yaz aylarında Anadolu’da ‘Komünist Bolşevik’ faaliyetler almış
yürümüş gibiydi» denmektedir.
39
ve düşmanlık
cereyanlarına şimdi bir de Türkiye'de Bolşevik tarz-ı idaresi lüzumu daha
mühim ve muhlik surette karışmış oluyordu...»(123)
demekteydi.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız Türk-Sovyet yakınlaşmasını
iki ana bölümde değerlendirmemiz konumuzun ana teması olan «Millî Mücadelede Yeşil
Ordu» hareketini daha iyi anlayabilmemize katkıda bulunacaktır. Türk Sovyet
yakınlaşmasının tabii şartlar içinde başlaması ve gelişmesi birinci önemli
yönüdür. Bu yakınlaşma Türkiye açısından «Sovyet yardımını temin etme»
fikrinden kaynaklanırken, Sovyetler açısından da Müttefiklere karşı savaşı
dolaylı yollardan yürütmek düşüncesinden kaynaklanıyordu. Bu yakınlaşmanın
ideolojik mahiyetteki ikinci yönü ise, pek belirgin olmamakla birlikte,
aşağıdaki konular ilke olarak ileri sürülebilir. Sovyetler Türkiye'ye yardım
ederken, Anadolu’nun Bolşevikleştirilmesi yolunda ısrarlı davranmamışlar;
ancak, Asya’daki ülkelerin «Millî Demokratik Devrimlerini» destekleyerek
onların sosyalist aşamaya kendiliğinden yaklaşmasını düşünmüşlerdir. Millî
Mücadeleyi yürüten komutanlar ise, meseleye sadece yardım temin etmek
fikriyle yaklaşmışlar; bunun temin edilmesinin Bolşevikleşmek şartına
bağlanması halinde, iktidarın kendi ellerinde kalması şartıyla buna razı olur
gibi görünmüşler, bu arada pek çoğu «Sovyetlere hoş gc.ünmek» düşüncesiyle
hareket eden Anadolu’daki solcu gruplara yeşil ışık yakmışlardır. İşte,
Yeşil Ordu’da bu sol gruplardan birisi olarak değerlendirilebilir. Sovyet
yardımının Bolşevikleşmek şartına bağlı olmadığının anlaşılması ve Yunan
ileri harekâtının kademeli olarak durdu-
(123) Karabekir, s. 779;
Bayur «Türk-Rus...», 20 Ocak 1965, Tefrika No: 16’da «Komünist mi oluyoruz?»
sorusunun herkesin ağzında olduğunu belirtmektedir.
40
rulması üzerine Millî Mücadelenin komutanları
sol gruplara karşı müsamahakâr davranışlarına yavaş yavaş son vermişler ve bir
süre sonra da batı ile yakınlaşma politikası içme girdiklerinden bu tür
hareketleri bastırma yoluna gitmişlerdir.
Türk Sovyet ilişkilerinin en ileri olduğu
günlerde Yeşil Ordu hareketine Sovyet faktörünün yanı sıra tesir eden diğer
faktörler de vardır. Asıl konuya geçmeden evvel, bunları da kısaca ele almak
faydalı olacaktır kanaatindeyiz.
b) İttihatçı Solu :
Millî Mücadelenin temelini oluşturan İttihat ve
Terakki Kadrosunun büyük ölçüde sola sürüklenişi ve sol çizgide bazı
programlar hazırlayarak bunların etrafında teşkilâtlanmaya çalışmaları, bu
yoldaki Anadolu solculuğunu gerek ideolojik tabanda gerekse kadrolar açısından
önemli ölçüde etkilenmiştir.
Hem yurt dışındaki ittihatçı önderlerin hem de
ülke içindeki ittihatçı gruplarının solda yer almaları ve bu doğrultuda
hazırladıkları programların incelenmesi, ideolojik açıdan diğer sol gruplardan
farklı bazı fikirleri ortaya koymaktadır.
I. Dünya Savaşı’nm kaybedilmesi üzerine 1 Kasım
1918'de İttihat ve Terakki Cemiyeti olağanüstü bir kongre yaparak fırkanın
kendi kendini feshetmesini kararlaştırmış; ancak, ülkenin teşkilâtsız
kalmasını önlemek için de, İttihat ve Terakki içinden «Teceddüd Fırkası» adıyla
yeni bir fırkanın oluşturulması düşünülmüştü024’.
(124) Bu gelişmeler için
bkz. Celâl Bayar Ben de Yazdım, Milli Mücadele’ye gidiş, Cilt I,
İstanbul 1965, s. 7-9; Teceddüd Fırkası pek başarılı olamamış, kısa zamanda
dağılmıştır. Bu fırka için bkz. Tunaya. s. 412-414.
41
Bundan sonra
Kara Kemâl Bey’in teklifiyle İttihatçı liderlerinden Talât, Enver ve Cemal
Paşalarla, Dr. Nâzım, Dr. Bahaeddin Şakir, Cemâl, Azmi ve Bedri Beylerin
belirli bir süre yurt dışına çıkmaları kararlaştırılmıştı. Bunun üzerine bu
önderler bir Alman denizaltısıyla Kırım üzerinden Almanya'ya gitmişi er(125)
ve bir süre sonra da burada siyasî faaliyetlere başlamışlardı^^.
İttihatçı önderlerin vardıkları sırada Almanya,
tam bir siyasî kargaşa içerisindeydi. 1919 başlarında meydana gelen Spartakist
isyan bastırılmış; ancak, kargaşa henüz sona ermemişti. Savaş yıllarında
öğrenim görmek, işçilik etmek ve staj yapmak gibi çeşitli sebeplerle
Almanya’ya gitmiş olan pekçok Türk burada sol fikirlerle ilgilenmişti.'*
Ayrıca, ülkeleri İngiliz işgali altında bulunan bazı İslâm memleketlerinin
(Hintli, Mısırlı, Azerî ve Kuzey Afrikalı) önderleri de ülkelerine
dönemedikleri için Almanya’da kalıyorlardı. Bir süre sonra bu Müslüman
önderlerle İttihatçı liderler arasında başlayan diyalog Talât Paşa’nın
gayretleriyle bir Şark Klübü oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır. Bu klübün siyasî
olarak değerlendirilebilecek çalışmaları, İslâmcı bu çizgide bulunuş ve
İngilizlere karşı olmaya
(125) Enver Paşa
doğrudan bu yolu izlemiş ve Kafkasya’ ya geçmek için Kırım’dan bir yelkenliye
binerek Karadeniz’i geçmeyi denemişse de, bunda başarılı olamamış ve Berlin’e
gitmek zorunda kalmıştır. Bu konuda çeşitli yorumlar ve tenkitler için bkz.
Haşan Ünal İttihat ve Terakki Liderlerinin 1. Dünya Savaşı Sonrası Yurt Dışı
Faaliyetleri 19181922, (Basılmamış -Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe
Üniversitesi Tarih Bölümü, Ocak 1985), s. 49-50.
(126) Almanya’daki
çalışmaların başlaması konusunda geniş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar,
s. 108-109.
42
dayanıyordu*127*. Bu politika aynı
zamanda Bolşevik Rusya’nın siyasetiyle de uyuşuyordu. Çünkü, bu sırada Troçki'nin
Asya Dairesi'nin başına getirdiği Voznosensky’nin hazırladığı bir rapora göre,
Asya'daki İslamcı hareketlerin teşvik edilmesi ve Türk menfaatlerinin göz önünde
tutulmasının Sovyet Rusya’nın temel politikası olduğu vurgulanmaktaydı*128*.
Bolşeviklerle İttihatçılar arasındaki temaslar
böyle bir siyasî atmosfer içinde başlamıştır. Spartakist isyan sırasında
Almanya’ya gelmiş bulunan Bolşevik liderlerinden Kari Radek, isyanın
bastırılmasından sonra Almanya’da hapsedilmişti. Milliyetçi Alman subaylarıyla
Talât ve Enver Paşalar arasındaki temaslardan sonra, hapishanede bulunan Radek,
İttihatçı önderler tarafından ziyaret edilmiştir. Talât Paşa, Radek'i
Birest-Litovsk anlaşmasından tanımakta olup, yapılan bu gizli görüşmede, Radek,
İttihatçı liderlere eğer İngilizlere karşı koymada kararlı iseler, ortak
çalışmalarının çok verimli olacağını söylemiş ve bu hususta görüşmelerde
bulunmak üzere Enver ve Cemâl Paşalara Rusya'ya gitmeleri teklifinde
bulunmuştur*129’.
Buradaki İttihatçı liderler ile Milliyetçi
Alman subaylarının teşebbüsleri sonucu Kari Radek hapishaneden kurtarılmıştı*130*.
Böylece Radek’le yapılan görüşmeler sonucu Rusya’ya geçmeye karar veren Enver
ve Cemâl Paşalar, Almanya’da başlatılan siyasî faaliyetleri büyük ölçüde
Sovyet Rusya topraklarına kaydıracaklar-
(127) Tekeli îlkin,
«Kurtuluş Savaşında...» s. 311 vd.
(128) Tekeli İlkin,
«Kurtuluş Savaşında...» s. 312 vd.
(129) Bu görüşme
konusunda bkz. Pual Dumont «La Fascination...», s. 144-145.
(130) Tekeli îlkin,
«Kurtuluş Savaşında»..., s. 316.
43
dır, bu arada
Enver Paşa’nm liderliğinde «îslâm İhtilal Cemiyetleri İttihadı» adlı cemiyeti
kuracaklar ve aşağıda bahsedeceğimiz «Mesaî» ve sonunda «Halk Şûrâlar Fırkası»
programlarını hazırlayarak bunları söz konusu cemiyetin Türkiye seksiyonu
olarak ortaya koyacaklardı r*131’.
İttihatçı liderleri yurt dışındaki temasları
sonucu gerekse ideolojik açıdan Sovyet Rusya ile birlikte hareket etmeyi
plânlarken, yurt içindeki İttihatçıların da solda yer aldıklarını görmekteyiz032’.
Talât Paşa’nm yurt dışına çıkmadan önce verdiği emir üzerine Kara Kemâl ve Kara
Vasıf tarafından kurulmuş olan Karakol Cemiyeti033’, İstanbul’a
gelmiş bulunan Bolşevik kumandanlarından Shal’ve Eliava ile görüşmelerde
bulunduktan sonra, «Karakol Cemiyeti ve Uşak Kongresi İcra Heyeti Üyesi» Baha
Sait tarafından 11 Ocak 1920’de Bolşeviklerle 15 maddelik bir anlaşma taslağı
imzalanmıştı. Bu anlaşmayı hazırlayanların yetkisizliği ve kabul edilemeyecek
şartları kapsamı sebebiyle Mustafa Kemal Paşa tarafından karşı çıkılmıştı*134’.
Bolşeviklerle İttihatçılar arasındaki diğer bir temas da Halil Paşa'nın
Kafkasya'ya geçişinden sonra Sovyet yardımım temin için gayret sarfederken,
burada bulunan diğer ittihatçılarla birlikte bir de Komünist Fırkası kurmalarıyla
gerçekleşti. Bu fırka daha sonra 1. Doğu Halkları
(131) Bu programların
hazırlanışı ile ilgili olaylar zinciri için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s.
112-118; Dumont «La Fascination...» s. 151 vd.
(132) Pual Dumont,
yurt içindeki İttihatçıların sola kaymalarındaki esaslı sebebin Berlin’de Kari
Radek’le yapılan görüşme olduğunu söylüyor. Geniş bilgi için bkz. Dumont «La
Fascination...», s. 146-147.
(133) Karalkol
Cemiyeti için bkz. bölüm I/a. dipnot 90.
(134) Bu konuda geniş
bilgi için bkz. Bölüm I/a. dipnot 20.
44
Kurultayı öncesi Bakü’ye gelen Mustafa Suphi
tarafından ele alınarak yeniden düzenlenecektir. Bu yeni dü zenlemede
İttihatçıların bir kısmı fırkanın dışında bırakılmışlarsa da, Küçük Talât035’
gibi önemli ittihatçıların fırka içindeki mevkilerini muhafaza ettikleri görülmüştür*136’.
Bu fırka ittihatçıların muhalifi Mustafa Suphi tarafından bu şekilde yeniden
düzenlenirken İttihatçıların büyük ölçüde tasfiye edilmemiş olmaları o günkü
sol çizgileri konusunda biraz daha açıklayıcı olmaktadıı4137’.
İttihatçılar ile Bolşevikler arasındaki
temasların ardından, Enver Paşa’nın çevresine toplanan bu sol îtt'hatçı grubun
Bakü Kurultayı öncesi veya sonrasında hazırladıkları ilk sol program Mesaî
programıdır038’. Yurt dışındaki İttihatçı çevre Mesaî programından
Berlin'de bulunan Talât Paşa’yı derhal haberdar edecektir. Bu programdan önce
Anadolu'daki İttihatçılardan (Kör) Ali Ihsan (Iloğlu) Bey ve arkadaşları da bir
program
(135) Halil Paşa’nın
sözkonusu faaliyetleri için bkz. Bölüm I/a. Küçük Talât için bkz. Dumont, «La
Fascination...», s. 161 162; dipnotu 31.
(136) Dumont, «La
Fascination...», s. 146-147.
(137) Dumont, «La
Fascination...», s. 147.
(138) Bu programın
hazırlanışı için bkz. Mete Tunçay Mesai, Halk Şûralar Fırkası Programı 1920,
Ankara S.B.F. Yay. 1972, s. 2; Bu programdan önce Enver Paşa çevresinden
iki eski ittihatçı önderi Küçük Talât ve Nail Beyler, sözkonusu İttihatçı
grubun sol görüşlerine dair uzunca bir rapor hazırlayarak «Büyük Millet
Meclisi ve Kuvayı İcraiye Reisi Mustafa Kemâl Paşa Hazretlerine» sunmuşlardı.
Bu rapor için bkz. Kâzım Karabekir İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat
Terakki Erkânı, İstanbul 1967, s. 4(M6.
45
hazırlayarak,
Talât Paşaya göndermiş bulunuyorlardı'1*’. Talât Paşa
çevresindekilerle birlikte, bu programı inceleyerek ittihatçı kadronun yeniden
teşkilâtlanması için Mesaî programının uygun olacağını belirtmiştir*1*”.
tik defa Mete Tunçay tarafından 1972 yılında yayınlanan
Mesaî programı iki bölümden oluşmaktadır. «Meslek ve Gaye» başlığını taşıyan
birinci bölümde doktrinle ilgili problemler üzerinde durulmakta ve girişten
itibaren 1914 -1918 Dünya Harbinin getirdiği felâketlerin, geniş halk
tabakalarını yeni arayışlara ittiği belirtilerek, Rusya'daki Bolşevik
İnkılâbının ve Garp te kendini daha fazla hissettirmeye başlayan sosyalizm
akımının bu arayış ve ihtiyaçlardan kaynaklandığı ifade edilmektedir040.
I. Dünya Savaşı'nın galip memleketlerin halklarının da günlük hayatında derin
yaralar açtığına değinilen programa göre, memleketimizin kalkınmasındaki en
önemli problemlerden birisi bürokrasi « sınıf-1 müdiran»dır°42).
Programın bundan sonraki bö-
(139) (Kör) Ah İhsan
(İloğlu) Bey'in hazırladığı Temsili Mesleki programının hazırlamışı ve Talât
Paşa’ya gönderilişi hakkında bkz. İlhan Tekeli Selim İlkin «Kör» Ali İhsan (İloğlu)
Bey ve Temsili Meslekî Programı» Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal
Sorunları 1923-1938, İstanbul 1977, s. 298-320; Ali İhsan Bey ve
arkadaşları 1921 ocağında kabul edilen ilk anayasa (85 sayılı Kanun)
tartışmaları sırasında, Yeşil Ordu’nun Meclis Gruıbu niteliğindeki Halk
Zümresi’ni oluşturarak Mustafa Kemâl'e temel bir ideolojik muhalefet teşkil
etmişlerdi. Geniş bilgi için, Tekeli-İlkin, «(Kör) Ali İhsan...» s. 302-308.
(140) Dr. Nâzum'rn
Talât Paşa'nın ölümünden sonra 26 Nisan I921'de Cavid Bey'e yazdığı mektup bu
konuyu açıklamaktadır. Geniş bilgi için Ünal, s. 117.
(141) Tunçay, Mesai,
s. 41.
(142) Tunçay, Mesai,
s. 42-44.
46
lümünde ise komünizmin tahlili yapılarak, bu
sistemin sanayi yönünden en gelişmiş memleketlere göre düşünüldüğü
kaydedilmekte ve Türkiye’de henüz böyle bir sisteme geçilemeyeceği
belirtilmektedir(M3). Bolşevizm prensiplerinden en önemlisinin
beynelmilelcilik olduğu belirtilerek, beynelmilelci olabilmek için şuurlu bir
milliyetçilik duygusunun oluşmadığının belirtildiği programın ideolojik
bölümü, her ülkedeki sosyal değişikliklerin ülkenin kendi şartlarından çıkması
gerektiği, dış tahriklerle yapılan inkılâpların başarılı olamayacağı savunularak
sonuçlandırılmaktadır044’. Bundan sonraki bölümler ise, aynı
ideolojik doğrultudaki ülke yönetimiyle ilgili bölümlerden oluşmaktadır11451.
Yurt dışında faaliyet gösteren bu İttihatçı
çevre daha sonra bu programdan vazgeçerek, Halk Şûrâlar Fırkası programını
oluşturacak ve bu program etrafında örgütlenmeyi deneyecektir0461.
Seksenbeş maddeden oluşan047’ Halk Şûrâlar Fırkası programı
ideolojik planda Mesaî’nin çok az değiştirilmiş bir şeklinden ibarettir.
Bolşevizm konusunda verilen bilgiler ve bu ideoloji konusunda yapılan yorumlar
aşağı yukarı Mesaînin tekrarı mahiyetindedir. Mesaî'de olduğu gibi savaş, Batı
Emperyalizmi ve bürokrasi şiddetli bir dille tenkit edilirken, Şûrâ Sistemi
övülmektedir048’. iktisat politikası konusunda, kapitalizmin
şiddetli bir dille eleştirildiği programda, meslek teşekküllerinin öneminden ve
koope-
(143) Tunçay, Mesai, s. 45.
(144) Tunçay, Mesai, s. 46.
(145) Tunçay, Mesai, s. 47-53.
(146) Bu program değişikliğini
hazırlayan olaylar zinciri için bkz. Ünal, s. 121-124.
(147) Karaibekir, Enver
Paşa, s. 96-98.
(148) Karabekir, Enver
Paşa, s. 96-99.
47
ratifleşmek
gerektiğinden bahsedilmektedir. Üretim araçlarının kollektifleştirileceğinin
söylendiği programda, ancak bu şekilde bir «adalet-.i mutlaka»nın sağlanacağı
belirtilmektedir049’.
Millî Mücadele yıllarında gerek yurt dışındaki
İttihatçıların gerekse yurt içindekilerin sola kaymaları ve bu doğrultuda
hazırladıkları programların incelenmesi, bütün bu faaliyetlerin «Sovyetlere hoş
görünmek» düşüncesiyle hazırlanıp hazırlanmadığı tartışmasını da beraberinde
getirmektedir050’.
İşte, İttihatçı gruplarının yurt içinde ve
dışında sola kaymaları ülke içindeki ve dışarıdaki bütün sol hareketleri
etkilemiştir. Çünkü, İttihat ve Terakki savaşın kaybedilmesine rağmen ülke
içindeki geniş örgütünü ve kadrosunu muhafaza etmekteydi. Zaten bu özelliğiyle
İttihatçı kadro Millî Mücadelenin de çekirdeğini oluşturacaktı?151’.
Özellikle konumuz olan Yeşil O.rdu Cemiyeti’nde bu eski İttihatçılardan bir
kısmı aktif olarak yer alacaklar ve aynı zamanda da bunlardan bir kısmı yurt
dışındaki İttihatçı liderlerle ilişkilerini sürdüreceklerdir. Bu açıdan,
İttihatçı kadronun solda yer alması, konumuz açısından önemli görünmektedir ki,
bu konudaki teferruata aşağıda değineceğiz052).
(149) Karabekir, Enver
Paşa, s. 107-108.
(150) Millî Mücadele
yıllarında (Kör) Ali Ihsan (îloğlu) Bey’in arkadaşlarından Muhittin (Birgen)
Bey'e göre, ittihat ve Terakki içinde Merkez ve Sol unsurlar (içtimai
inkılâp taraftarları) bulunmaktaydı (Karabekir Enver Paşa, s. 179).
(151) ittihatçıların
Millî Mücadeleye katkıları konusunda geniş bilgi için bkz. Zürcher, s. 68-105.
(152) Geniş bilgi için
bkz. Bölüm II.
48
c) Mustafa Suphi ve Tesirleri:
I, Dünya Savaşı sonrasında Rusya'da çok sayıda
lurk savaş esiri vardı. Bu esirlerin savaş durumu dolayısıyla alındıkları
kamplarda, 1915'lerde başlayan komünist propaganda özellikle subaylar arasında
etkili olmaya başlamış ve 1917 Ekim Devrimi sonrası oluşturulacak olan Türk
Komünist Partisinin çekirdeğinin meydana gelmesinde rol oynamıştır053’.
Millî Mücadele yıllarında Anadolu'ya dışarıdan gelen solu Mustafa Suphi'nin
şahsında görmek bir bakıma mümkündür.
Mustafa Suphi 1883'te Giresun'da doğmuştur. Babası
Osmanlı Devleti'nin yüksek bir memuru olan Ali Rıza Bey054’. Annesi
ise Samsun Belediye Reisi Halil Hilmi Bey’in kızı Memnune Hanım'dı. Babasının
çeşitli illerde valilik yapması Mustafa Suphi'nin ilk öğrenimini Kudüs'te ve
Şam'da, idadî öğrenimini ise Erzurum’da yapmasına sebep olmuştu. Daha sonra
İstanbul'da Hukuk Mektebine kaydolan Mustafa Suphi’yi Paris’te Siyasal
Bilgiler Mektebi (l'Ecole Libre des Sciences Politiques)’nde görüyoruz055’.
Bu dönemde onun
(153) Paul Dumont «Bolşevizm
ve Doğu, Mustafa Suphi’nin Türkiye Komünist Partisi J918-1921» Birikim, Mart
1980, s. 38; Mustafa Suphi Türkiye’nin Mazlum Amele ve Rençt>erlerine, Aydınlık
Yay. No: 23, İstanbul 1976, s. 78-79.
(154) Mustafa
Suphi'nin babasının ırkî durumuna ve memuriyetine ilişkin tartışmalar için
bkz. Ahmet Kemâl Varınca «Mustafa Suphi'nin Macerası» Meydan, 1 Şubat
1966, s. 55, s. 16; Çoruhlu, 2 Temmuz 1966, Tefrika No: 2; Galip Kemali Söylemezoğlu
Otuz Senelik Siyasî Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi 1918-1922, İstanbul
1953, s. 38.
(155) Nevsal-i
Milli 1330 s. 193'e atfen bkz. A. Cerrahoğlu Mustafa Suphi Hakkında
yayınlanan Biyo-Bibliyografik İlk Bilgiler», 446450; Tevetoğlu, s. 207;
Suphi'nin «Türklüğünün îstisametleri» adlı yazısı için bkz. Aydınlık Sosyalist
Dergisi, s. 2,
49
ittihatçılara
yakın olduğu ve hükümetin gazetesi olan Tanin’in muhabirliğini yaptığı
bilinmektedir'156*. Fransa’ da öğrenim görürken sosyalist olduğu ve
Türkiye'de de sosyalist eylemlere katıldığı yolundaki görüşleri'157’
kuvvetlendirecek belgelerden yoksunuz. Fransa'da öğrenim gördüğü senelerde
sosyalistlikle ilgisi olduğuna dair esaslı kaynaklara rastlanamamakla birlikte;
Osmanlı solculuğu içerisinde bahsettiğimiz Dr. Refik Nevzat ve Dr. Şefik Hüsnü
gibi onun da Jean Jaures’in parlak kişiliğinden etkilenmiş olabileceği
söylenebilir. Ayrıca o günlerin atmosferi içerisinde devrin cereyanlarını tanımak
isterken bu sahanın literatürünü okuması da gayet normaldir'158*.
Ama Suphi’nin sol fikirlerle ilgisi daha sonraki yıllarda olacaktır.
Fransa'daki tahsilini tamamlayarak İstanbul'a
dönen Mustafa Suphi, gazeteci olarak çalışmayı denemiş, Tanın, Servet-i
Fünun ve Hak gazetelerinde çalışmıştır.
Aralık 1968, s. 164-174; Aynı yazı dilce
sadeleştirilerek «Türklüğün Yönleri» başlığıyla yeniden yayınlanmıştır bkz. Yeni
Ufuklar, cilt 22, Kasım 1974, s. 254, s. 11-29.
(156) Dumont,
«Bolşevizm...», s. 38. Suphi'nin bu okuldan mezun olurken verdiği tez için bkz.
Tunçay, Sol Akımlar, s. 133, dipnotu 163.
(157) Tevetoğlu, s.
25-26; Mete Tunçay «Paul Dumont’un Yazısı dolayısıyla Mustafa Suphi Üstüne
Notlar», Birikim, Mgrt 1980, s. 57’de Mustafa Suphi 1915’den önce
sosyalist değildi diyerek bu konuda bilgi vermektedir.
(158) Çoruhlu, 2
Temmuz 1966, Tefrika No: 2; «Mustafa Suphi gönlünde sosyalistçe özlemler
taşımışsa bile, II. Meşrutiyet Türkiyesinde İttihat ve Terakki istibdadına
karşı girişilen genel özgürlük savaşının bir parçası olarak hareket etmekten
daha ileriye gidememiştir» (Tunçay, Sol Akımlar, s. 196197); Bu konuda,
Tevetoğlu ise Mustafa Suphi’nin o dönemde sosyalist olmadığım ve sosyalist
eylemlere katılmadığım Dr. Rıza Nur Bey'den şahsen öğrendiğini söylemektedir
(s. 25-26).
50
Suphi’nin bu dönemdeki yazılarında sosyalizmin
izine rastlanamamaktadır. öğretmenlik de yapan'”’’ Suphi’yi bundan sonra
İttihat ve Terakkî’ye karşı olan muhalefet içerisinde görmekteyiz. İttihat ve
Terakkî’ye muhalif «Hürriyet ve ltilâf»çılar yanında yer alan Mustafa Suphi,
Ferit (Tek)<160) ve Yusuf Akçura’nm061’ kurduğu «Millî
Meşrutiyet Fırkası»'162)na katılır. Haziran 1913’te Sadrazam Mahmut
Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine yapılan tutuklamada diğer muhaliflerle
birlikte o da Sinop’a sürülür00’.
Sinop’ta sürgünde bulunduğu yıllarda Mustafa
Suphi’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Beynelmilel Farmasonluğuna karşı
Millî bir Farmasonluk kurmayı tasarladığını ve hep birlikte Sinop'tan
kaçışlarını A. Bedevi Kuran, eserinde ayrıntılarıyla açıklamaktadır064’.
Sinop’tan kaçanların batıya ve Mısır’a
gitmelerine karşılık, M. Suphi, bundan sonraki hayatında yeni bir dönemin
başlayacağı Rusya’ya 1914’te siyasî mülteci olarak sığınır.
(159) Tevetoğlu, s.
208; Dumont, «Bolşevizm...», s. 39; A. Cevat Emre «1920 Moskovasmda Türk
Komünistleri», Tarih Dünyası, Sayı 1, yıl 1, Aralık 1964, s. 91.
(160) Milli Mücadele
yıllarında ve Gumhuriyet döneminde çeşitli bakanlıklarda bulunmuş ve
büyükelçilik yapmıştır. Mustafa Suphi'nin Trabzon’da öldürüldüğü tarihlerde
Ferit Bey Büyük Millet Meclisi üyesi ve Dahiliye Vekiliydi.
(161) Yusuf Akçura,
(1876-1933) Türkçü hareketin ileri gelenlerindendir. 1908 sonrası İstanbul’a
gelerek burada faaliyette bulunmuştur.
(162) Milli Meşrutiyet
Fırkası için bkz. Tunaya, s. 358-368.
(163) Sinop sürgünü ve sürülenler için bkz. Varınca, s. 16;
Tunçay, Sol Akımlar, s. 196; Tevetoğlu, s. 268; Dumont, «Bolşevizm...»,
s. 39; Çoruhlu, 2 Temmuz 1966, Tefrika No: 2.
(164) Ahmet Bedevi
Kuran Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele, İstanbul
1959, s. 622 vd.
51
Rusya'ya geçişi sonrası patlak veren I.
Dünya Savaşı sonrası onun diğer Türk
vatandaşları gibi sivil tutsak olmasına sebep olur. Önce Moskova’nın güneyindeki
Kaluga şehrine, daha sonra ise Uralsk şehrine sürülür. İşte bu sıralarda,
enterne edildiği kamplarda bulunan Türklerden çeşitli sol fikirleri benimseyenlerle,
aynı yerde sürgünde bulunan Rus sosyalistleriyle ve Bolşeviklerle temasa
geçmesi muhtemelen Bolşevik fikirleri benimseyip onlarla işbirliği yapmasında
başlangıç noktası olmuştur065*. Mustafa Suphi'nin Bolşevikleşmesinde
Kazan Türklerinin de büyük tesirleri olmuştur066*. 1917 Ekim
İhtilâli sonrası «Milletler Komiserliği »ne bağlı olarak Stalin tarafından
kurulan «Müslüman Komiserliği »nin üyeliğine seçilen ve Kızıl Bayrak
gazetesini çıkaran Kazanlı Molla Nur Vahidof, yazar ve bilgin Alimcan
İbrahimof ve Şerif Manatov’un tavsiyesiyle Stalin'le görüşmeyi sağlayan Mustafa
Suphi, «Müslüman Komiserliği »ne bağlı olarak kurulan «Türk Şubesinin
oluşturulmasını sağlar*167*. Böylece Mustafa Suphi, 1918 martında
«Müslüman Komiserliği» teşkilâtına katılarak artık Bolşevik olmuş ve Osmanlı
aydın Türk-
(165) Ekim Devrimi
Sonrası Türkiye Tarihi, SjS.C.B.
Bilimler Akademisi, (Çev. A. Hasanoğlu) İstanbul 1979, s. 56’da Türkiye’deki
komünist hareketin düzenleyicilerinden biri olarak sayılan Mustafa Suphi’nin
görüşlerinin biçimlenmesinde Rusya’da kalışının etkisinin oldukça büyük olduğu
söylenmektedir.
(166) Kazan’daki
gelişmeler için bkz. Çoruhlu, 3 Temmuz 1966, Tefrika No: 3, «Mustafa Suphi’de
işte bu Kazan'lı Bolşeviklerle temasa geçmiş ve çok kısa bir zamanda kendisi de
‘komünist-bolşevik’ oluvermişti» demektedir.
(167) «Müslüman
Komiserliği» üyesi olan Kazan’lı Alimcan ibrahimof, Molla Nur Vahidoğ ve Şerif
Manatov hakkında bilgi için bkz. Çoruhlu, 4 Temmuz 1966, Tefrika No: 4.
52
lerinin Rusya Türkleri üzerindeki etkisini
kullanarak Bolşeviklere hizmet edeceği gibi, Osmanlı Savaş esirlerini de,
Rusya'daki iç savaşta Bolşeviklerin yanında savaştırarak, Rusya Türklerinin
Bolşeviklerle aynı yola girmelerini sağlamaya yardımcı olacaktır068*.
Bundan sonra Yeni Dünya gazetesi
masrafları Sovyet Rusya hükümetince karşılanarak çıkarılmaya başlanıyordu; bu
gazete vasıtasıyla Türkiye ve özellikle de İttihat ve Terakki aleyhine Bolşevik
propagandayla dolu yayın faaliyeti sürdürülerek(169), 25 Temmuz
1918’de Moskova’da toplanan Türk Sol Sosyalistleri Konferansı’nın toplanmasına
yardımcı olan Suphi’yi, bu konferansın başarısızlığa uğraması pek
yıldırmamıştır. 1918 kasımında Moskova’da yapılan Müslüman Komünistlerinin
Birinci Kongresi’ne katılarak bütün Rusya Müslüman İşleri Merkez Komitesi
Üyesi ve Milletler Arası
(168) Yusuf Hikmet
Bayur «Mustafa Suphi ve Milli Mücadeleye El Koymaya Çalışan Başı Dışarda
Akımlar» Belleten, Cilt XXXV,. sayı 140, Ekim 1971, Dumont,
«Bolşevizm...», s. -M).
(169) Çoruhlu, 5
Temmuz 1966, Tefrika No: 5; Brest-Litovsk anlaşması şartlarının yerine
getirilmesini sağlamak için Rusya’da görevli olarak bulunan Galip Kemali Bey 29
Nisan 1918 tarihli Dahiliye Nâzın Ahmet Nesimi Bey'e gönderdiği raporda,
«Islâm Komiserliği»nden ve Yeni Dünya gazetesinden bahsetmektedir (s. 25-26).
Bundan başka Galip Kemali Bey, Vahidofün millî duyguları yayan «îh gazetesini
kapatarak, yenine sırf Bolşevik prensipleri benimseyen ve yayan «Yeni Dünya»
gazetesiyle Osmanlı Devleti’ne Özellikle de ittihat ve Terakki aleyhine
yazılar yazan bir gazete çıkarıldığını, kendisinin Brcst Litovsk anlaşması
gereği bu tür yayınlara son verilmesi yolundaki talebinin ise, Rusya’da
basının hür olduğu ve Sovyet yetkililerinin Müslüman Sosyalistlerinin görüşlerini
değiştirmek durumunda olmadıkları yolunda karşılık bulduğunu yazmaktadır (s.
38). ittihat ve Terakki’yi suçlayan yazılara örnekler için bkz. Söylemezoğlu,
(s. 39) .
53
’Ooğu Propaganda
Dairesi'nin Türk Seksiyonu Başkanı olmuştur(17D).
1918 Aralık ayında
Petrograd’da yapılan Milletlerarası Devrimciler Toplantısı'na katılan Suphi,
daha sonra 1919 yılı martında Lenin tarafından oluşturulan III. Enternasyonal’in
ilk toplantısında «Türk Komünistleri»™ temsil etmişti071’.
Bağlandığı yeni sistemin liderliğini yapan kişilerin fikirleri doğrultusunda
hareketle bu türden faaliyetlerin idarecisi olarak, Anadolu’ya dönmek Suphi’ye
olağanüstü cazip geliyordu07.
Bu arada Rusya'daki esir kamplarına giderek
Türk esirler arasında da propaganda faaliyetlerinde bulunmayı ihmal etmiyor,
Türk esirlerine «İçtimaî İnkılâp»! telkin ediyordu. Bu yöndeki çalışmalarını
Moskova, Kazan, Şamara, Saratof Rezan ve Astrahan’da sürdürerek, «komünist
hücreler» kurmayı ve ileride Türkiye'de «İçtimaî İnkılâp» için faydalanılacak
«Kızıl Türk Alayı» oluşturmayı tasarlamaktaydı073’.
Kırım’a Sovyet birliklerinin girmelerinden
sonra, 1919 yılı başlarında, Türkiye’ye yakın olmak düşüncesiyle Yeni Dünya
gazetesini ve ekibini Kırım’a taşıyan Suphi, yayın faaliyetini artık sadece
yerli halka yönelik olmaktan çıkararak «Anadolu’nun işçi ve köylüleri »ni
etkileme yolunu tutmuştu. Kırım’dan Türkiye’ye, özel-
(170) Harris, s. 75;
Tunçay, Sol Akımlar, s. 201.
(171) Mustafa
Suphi ve Yoldaşları; Tarihi Bir Vazife 28/20 Kânunusâni 1921 (Moskova) adlı
eserdeki Ali Yazıcı (s. 3-7)'mn yazısına atfen Tevetoğlu, s. 209; Çoruhlu, 5
Temmuz 1966, Tefrika No: 5; Tunçay, Sol Akımlar, s. 201.
(172) Harris, s. 76.
(173) Çoruhlu, 5
Temmuz 1986, Tefrika No: 5, Tevetoğlu, s. 209.
54
likle Trabzon gibi Anadolu limanlarına bol
miktarda propaganda amacına yönelik yayın yanında, propagandacı kişiler de
gönderilmeye başlandı074’. Denikin'in kuvvetleri tekrar
Kırım’ı ele geçirince (24 Haziran 1919) Mustafa Suphi de Bolşeviklerim elinde
bulunan Odesa’ ya geçerek çalışmalarını orada sürdürmüştü. Yeni Dünya gazetesi
tekrar yayın faaliyetine başlamış ve 1919 yazı başlarında İstanbul ve
Anadolu’ya, çok sayıda savaş esiri, propagandacı ve parti temsilcilerinden
yüksek rütbeli iki kişiO75)’yi, «Yeni Dünya» gazetesinden başka
bildiriler ve broşürlerle birlikte Anadolu’ya yollanmıştır. Bütün bunlar,
Mustafa Suphi’nin Türkiye ile gerçek ilişki kurmasının delilleri idi076’.
1919 eylülünde Moskova'ya
gelerek orada kısa bir süre kalan Suphi’nin grubuna, burada, Almanya'da tahsilde
iken Spartakist harekete katılanlardan Kayserili İsmail Hakkı ve Ethem Nejat
dahil olmuşlardı070.
(174) Dumont,
«Bolşevizm...», s. 42; Harris, 76; Tevetoğlu, s. 209; Tunçay, Sol Akımlar, s.
203; Çoruhlu, İstanbul'a yetiştirilmiş beş on kişi gönderildiğini, onların ise
İstanbul'da komünist bolşevik teşkilâtına giriştiklerini, yine o sıralarda
Anadolu sahillerinden ve İstanbul’dan Kırım'a kaçak eşya ve mal taşıyan
birçok yelkenli ve takalardan Rus gizli teşkilâtının yardım ve bilgisi dahilinde
propaganda edildiğini söylemektedir (5 Temmuz 1966, Tefrika No: 5). Mustafa
Suphi’nin Kırım'daki faaliyetleri için ayrıca bkz. Bayur, «Başı Dışarda...», s.
596-597.
(175) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 203, dipnotu 177; Tunçay, bu konuda gelen iki kişiden birinin
Kuvvayı Seyyare'nin bolşevik Taburu kumandanı Yüzbaşı İsmail Hakkı
olabileceğini söyleyerek, bu konuya dair bilgi vermektedir (s. 142-143);
Dumont, «Bolşevizm...», s. 43; Harris, s. 77; Bayur ise Mustafa Suphi’ nin
sunduğu layihadan bu konuda bahsettiğini ve merkez heyeti azasından iki
arkadaşının İstanbul’a gittiği yolunda bilgi verdiğini söylemektedir («Başı
Dışarda....», s. 597).
(176) Dumont,
«Bolşevizm...», s. 43.
(177) Çoruhlu, 5
Temmuz 1966, Tefrika No: 5.
55
Bir an Önce Türkiye ye dönmek isteğinde olan
Mustafa Suphi, Moskova'da kısa bir süre kalarak 1920 yılı başlarında
Türkistan’a geçmiş burada yaptığı çalışmalardan sonra, Shal'va Eliava Yoldaş’m
isteğiyle Türkistan’a komşu ülkelerde inkılâpçı fikirlerin yayılması gayesiyle
Beynelmilel Şark Tebligat Şûrasını kurmuştur078’. Taşkent’teki
Komünist Örgütü kendisinden istenilen şekilde yeniden oluşturan Suphi, burada Yeni
Dünya gazetesiyle Türk esirler arasındaki propaganda faaliyetine devam
etmiş ve «Türk Kızıl Ordusu»nu meydana getirmek için çaba sarfetmiştir.
Aynı tarihlerde Azerbaycan’da, Anadolu’dan
gelenlerinde yardımıyla yönetimin Bolşeviklerin eline geçmesi079’,
Mustafa Suphi'ye Anadolu’ya yakın olma düşüncesiyle 27 Mayıs 1920'de
teşkilâtını Bakü'ye taşıma imkânı sağlamıştı080’. Burada
kendisinden evvel Anadolu’ dan gelen İttihatçılar tarafından kurulmuş olan Türk
Komünist Fırkasını yeniden düzenleyerek081’, daha sonraki
çalışmalarını artık direkt olarak Anadolu'ya orada
(178) Bu merkezin
başlıca hedefi, İran, Afganistan ve Hindistan'ın Bolşevikleşmesine yönelikti.
Geniş 'bilgi için bkz. Çoruhlu, 7 Temmuz 1966 Tefrika No: 7, Tunçay, Sol
Akımlar, s. 204; Dumont, Türkiye'ye yapılması muhtemel bir askeri müdahalenin
temellerini oluşturmak gayesiyle, Sibirya’dan enterne edilmiş olan Türk Savaş
esirlerinin Taşkent'e getirilerek, burada bir ideolojik çıkarlıktan
geçirildiğini ve daha sonra oluşturulan «Kızıl Müfrezelersin temelim teşkil
eden esimlerin büyük bir bölümünün Mustafa Suphi’nin bu teşebbüsü ile vatanlarına
dönebilmek ümidinde olduklarının gözönünde tutulması gerektiğim belirtmektedir
(«Bolşevizm...», s. 44).
(179) Bayur, «Başı
Dışarda...» s. 604-608.
(180) Dumont,
«Bolşevizm...», s. 44.
(181) Bu yeniden
düzenleme operasyonu konusunda bkz. Dumont, «Bolşevizm...», s. 147.
56
kurulmuş olan teşkilâtlan toplamaya, hatta
Anadolu’daki hareketleri yönlendirerek Sovyet Rusya'daki sisteme benzer bir
sistem kurmaya ve milli direnişin başına geçmek doğrultusunda
yoğunlaştırmıştır.
Bakü'deki teşkilâtın yeniden düzenlenmesi ve oluşturulan
şubelerin082’ faaliyetlerini şöyle özetleyebiliriz : Teşkilât
Şubesi; İstanbul, Zonguldak, Trabzon ve Çevresi, Nahcivan, Kuzey Kafkasya ve
Anadolu’nun Karadeniz kıyılarında şubeler açmıştı. Basın ve propaganda
alanında ise; Yeni Dünya gazetesi tekrar faaliyete geçirilerek, Bakü
dışında Türkiye'ye ve diğer bölgelere gönderilmesi şeklinde çalışmalar
yapılması yanında, bir telif ve tercüme bürosu kurularak, kitap çevirileri
yapılması yoluna gidilmişti. İrtibat ve istihbarat şubesinin faaliyeti ise,
Türkiye’ye daha evvel gönderilenler aracılığıyla yürütülüyordu. Bunun yanında
askeri şube ise, Bakü’de «Türk Kızıl Ordu» birliğinin oluşturulması yolunda
gayret sarfetmekteydi083’.
Mustafa Suphi’nin doğrudan doğruya Türkiye’ye
yönelik faaliyetlerine gelince, Ankara Hükümeti ile ilişki kurmak amacıyla,
Bakü'deki teşkilatın merkez heyeti
(182) Mustafa Suphi, Mazlum
Amele...., s. 36-39; Tunçay, Sol Akımlar, s. 204-205; Bu şubelerin
görevleriyle ilgili olarak bkz. Dumont, «Bolşevizm...», s. 45.
(183) Sonradan Taşnak
Ermenileriyle savaşarak kendilerine yol açıp, Anadolu'ya giren bu kuvvetle
ilgili olarak, Moskova’ya elçilik vazifesine başlamak üzere giden Ali Fuat
Cebesoy, «Bakü’de Sovyetlerin desdeğiyle ve Türk İştirakiyyun Teşkilâtı
tarafından kurulan bu 1200 mevcutlu piyade alayının subay ve erleriyle
konuştuğunu, bunlardan hiçbirinin Bolşevik prensiplerine bağlı olmadıklarım,
aksine biran evvel yurda dönerek Kurtuluş Savaşma katılmayı amaçladıklarını
söylemektedir» (Moskova, s. 47).
57
üyelerinden,
Süleyman Sami084’ 1920 temmuz ayı içerisinde Trabzon’a gelen ve
beraberinde «Türkiye Komünist Partisi Heyet-i Merkeziyesi Reisi Mustafa Suphi
ve Azadan Mehmet Emin»in imzalarını taşıyan 15 Haziran 1920 tarihli ve «Büyük
Millet Meclisi Reisi ve Kuvayı Milliye Başkumandanı Mustafa Kemal Paşa
Hazretlerine» hitaben bir de mektup getirmişti1185’. Mektupta, Anadolu’da
Bolşeviklerin serbestçe çalışmalarına izin verilip verilmeyeceği,
Bolşevikliğin Anadolu'da uygulamaya konulabilmesi için şimdilik Bolşevik
programında ne gibi değişiklikler düşünüldüğünü ve programın tatbiki konusunda
Büyük Millet Meclisi’nin görüşleri sorularak, bundan sonra yürütülecek işlerde
Sovyet Hükümetinin bu komiteyi yetkili kıldığı ve Sovyet yardımlarının da Bakü
teşkilâtı aracılığıyla yapılacağı bildiriliyordu0861. Bu teşebbüs
sonrası Süleyman Sami’ye izin verilmiş; o
(184) Trabzon’da III.
Kafkas Fırkası kumandanı olan Rüştü Bey’in telgrafında Süleyman Sami’nin
Komintem'in merkez heyeti azasından ve Türkiye İştirakiyyun Teşkilâtının siyasi
ve harbi komiseri olduğu yolunda geniş bilgi için bkz. Cebesoy, Moskova, s.
46.
(185) Mektup için bkz.
Cebesoy, Moskova, s. 44-46.
(186) Bu mektubu
Tevetoğlu, Dışişleri Bakanlığı Arşivi (42-A-l) kutu 47’ye atfen vermektedir (s.
221-223). Ayrıca bkz. Cebesoy, Moskova, s. 45. III. Fırka kumandanı
Rüşdü Bey Trabzon’dan 16-17.3.1536 tarihinde 15. Kolordu Kumandanlığına çektiği
telde; Azerbaycan'a gitmek üzere Trabzon’dan hareket eden Erkân-ı Harp
Yüzbaşısı Mustafa Bey’in Rize’den gönderdiği raporda, teşkilât yapmak üzere
Lenin tarafından 7 ay önce İstanbul'a gönderilen ve Moskova’ya gitmek üzere
Rize'de bulunan 3 Kiyeli Bolşevik ile yaptığı görüşmeden Lenin’e sunulmak
üzere yetkili bir şahıstan (Kuvayı Milli-ye Heyet-i Temsiliyesinden) öğrenmek
istedikleri şeyler Süleyman Sami'nin mektulbundakilere çok benzemektedir. Geniş
bilgi için bkz. Karabekir, İstiklâl, s. 510-512.
58
da önce Eskişehir’e ve sonra Ankara’ya gitmiş;
bu arada, Gizli Türkiye Komünist Partililer, Yeşil Orducular ve resmî
çevrelerle ilişki kurmuştur0877.
Bundan sonra Mustafa Suphi 17 temmuzda Baku den
Talipzade Yusuf Ziya Bey088* ile Kâzım Karabekir’e bir mektup
göndermiştir089’. Bunu takiben Nahçivan üzerinden Salih Zeki'yi
Erzurum’a göndererek Ankara ile ilişki kurma yollarını genişletmeye
çalışmıştır. 2 ağustosta Kâzım Karabekir’le görüşen Salih Zeki090*,
yaklaşan Bakü Kunultayı’na yetişmek düşüncesiyle, Ankara'ya daha sonra
geleceğini söyleyerek, Trabzon’a gitmiş ve orada Büyük Millet Meclisi
Reisliğine, Türkiye Komünist teşkilâtının maksat ve gayelerini açıkla-
(187) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 206; Çoruhlu Süleyman Sami’nin Ankara’ya, yoluna devam
edip etmemesi konusunda sorulan soruya olumlu cevap verildiğini
yazmaktadır (8 Temmuz 1966, Tefrika No: 8). Baytar Binbaşı Salih Hacıoğlu,
Süleyman Sami’yle görüştüklerini ve kendisinden daha iyi çalışabilmeleri için
para talep ettiklerini Ankara istiklâl Mahkemesi’ndeki ifadesinde söylemiştir.
Geniş bilgi için bkz. «Yeşil Ordu Cemiyeti», Ya km Tarihimiz, Cilt I,
s. 282.
(188) Talipzade Yusuf
Ziya Bey için bkz. Karabekir, İstiklâl, s. 770.
(189) Karabekir,
İstiklâl, s. 770.
(190) Salih Zeki ile
görüşen Kâzım Karabekir, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, 3 Ağustos 1336
tarihli yazıyla durumu bildirir ve Salih Zeki’nin beyanatını kısaca, kurtuluşun
ancak Bolşevik idare tarzının kabulünde olduğu, içeride Komünist teşkilât
yapılmasına izin, Bakü’deki Kurultay için 8, 10 aday kazanmak ve Anadolu’nun
bazı yerlerinde Komünist teşkilâtlarına girmiş kimseler bulunduğunu
belirterek, Karabekir’in de Erzurum’da serbest veya gizli teşkilât yapılmasına
izin vermesi yolunda olduğu şeklinde özetlemekteydi. Bunlara ise Kâzım
Karabekir, Ankara ile görüşülmesi yolunda cevap vermişti (istiklâl, s.
780).
59
yan bir mektup
göndererek kendisi Azerbaycan'a dönmüştür091’.
Kâzım Karabekir, 3 Ağustos 1920 tarihli
telgrafıyla Mustafa Kemal’e, bunları memnun edecek bir görev vererek, onlarla
anlaşmasını tavsiye etmiş; Mustafa Suphi ve arkadaşlarının geri
çevrilmelerinin ülkede çıkaracağı muhtemel karışıklıklardan çekindiğini
belirtmişti092’. Buna rağmen, Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'nun
içişlerine Sovyetlerin müdahale edebilmelerine yol açabilecek her şeye
kesinlikle karşıydı. Fakat, Sovyet yardımının gerekliliği ve içinde bulunulan
nazik durum, ihtiyatlı hareketi gerektiriyordu. Kâzım Karabekir'in
tavsiyelerine rağmen, Mustafa Kemal Paşa, Suphi’nin Bakü'deki örgütünün
teklifini duymamış olmak yolunu seçerek, verilecek cevap için 13 eylül tarihine
kadar beklemiştir093’.
1920 eylülünün ilk haftasında Komintem'in Şark
Milletlerini Emperyalistlere karşı teşvik ve harekete getirmek maksadıyla
toplanan Bakü Kurultayı094’’nı taki-
(191) Cebesoy, Moskova,
s. 47-48.
(192) Karabekir, İstiklâl,
s. 780-781.
(193) Dumont,
«Bolşevizm...», s. 47.
(194) Bu Kurultay, o
günlerde Türkler tarafından «Şark Milel-i Mazlumesi Konferansı», «Şark
İllerinin Birinci Kurultayı» olarak isimlendirilmiştir. Aynı Kongre tercüme
yoluyla bugünkü dile de «Doğu Halkları Kurultayı» olarak geçmiştir (Le Premier
Congres des Peuples de l'Orient). Bu Kurultay'a Enver Paşa da katılmış ve bir
konuşma metni sunmuştur. Geniş bilgi için bkz. Türkkaya Ataöv «1-7 Eylül 1920
Doğu Halkları Birinci Kongresinde (Bakü) Enver Paşa’nın Konuşma Metni ve
Bununla ilgili Kararlar», S.B.F. Der. XXIX, sayı 1-2, Ankara
1974, Süreyya H.
Şahidoğlu Eylül 1920 Bakü Kurultayı ve Milli Mücadele’ye Sağdan Soldan El
Koyma Çabalan, İstanbul
1975.
60
ben Türkiye Komünist Fırkası'nın Birinci
Kongresi, 10 Eylül 1920’de Bakü'de Kızıl Ordu Klübünde açıldı. Türkiye ve
Sovyet Rusya’daki 15 kadar teşkilâttan gelen 74 delegeden 32'si tam oy hakkına
sahipti; 42’si ise danışma niteliğinde (istişari) oyu olan kişilerden oluşmaktaydı095’.
Kongreye katılanlarm her biri Türkiye’nin bir vilâyetini temsil ediyordu,
üyeler arasında bir birliğin olmadığı toplantıda, daha önce yaptığı çalışmalar
hakkında merkez heyetinin faaliyet raporunu okuyan Mustafa Suphi, yapılan seçimlerde
Türkiye Komünist Fırkası’nın başkanlığına getirilmişti096’.
Mustafa Kemal Paşa, yukarıdabahsettiğimiz gibi,
Suphi’niHTtekliflerini duymazdan gelmiş, ama vakti gelince; «Bakü'de Türkiye
îştirakiyyun Komitesi Heyet-i Merkeziye Reisi Mustafa Suphi Bey ve Azâdan
Mehmed Emin Yoldaşlara» başlığını taşıyan 13.9.1336 (1920) tarihli ve Türkiye
Büyük Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla bir mektup göndermişti097’.
Mektupta, Türkiye Komünist Fırkasıyla aynı gaye için çalışmakta olduklarından
duyduğu memnuniyeti belirtmiş, Ankara’ daki yönetimin Sovyet idaresine
benzediğini, içtimai inkılâbın da halktan doğmuş olan Büyük Millet Meclisince
idare edildiğini, bunun dışında girişilecek başka bir hareket ve
teşkilâtlanmanın milletin birliğini ve direni-
(195) Çoruhlu, 10
Temmuz 1966, Tefrika No: 10; Bayur, «Başı Dışarda...», 624; Emre, «Türk
Komünistleri...», s. 148-149.
(196) Bayur, «Başı
Dışarda..., s. 625-629; Çoruhlu, 10-11 Temmuz 1966, Tefrika No: 10-11; Kongre
hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Alev Doğu Halklan Kurultayı, İstanbul
1975, Tunçay, Sol Akımlar, s. 218-224.
(197) Tevetoğlu,
Dışişleri Bakanlığı Arşivini kaynak göstererek, ıbu mekıtuibu vermektedir (s.
223-225). Ayrıca bkz. ileri, s. 148-150.
61
şini kıracağını
belirterek, aynı gaye uğruna çalışan Bakü’deki teşkilâtın Büyük Millet Meclisi
ile ilişki kurması gerektiğini bildirmiş ye mektubuna Türk Komünist
Partisiyle sıkı ilişkilere girmek için Büyük Millet Meclisi nezdinde tam
yetkiye sahip bir temsilci göndermelerini, ayrıca Ankara tarafından Bakü’ye
gönderilen Memduh Şevket Beyle temas kurmalarını isteyerek son vermişti.
Bu mektupta açıkça bir davet olmamakla beraber,
Mustafa Suphi’yle Mustafa Kemal arasında başka haberleşme olup olmadığı
bilinmemektedi?1’8'. Yalnız, Mustafa Suphi, 1920 kasım
ayında Mustafa Kemal Paşaya son bir mektup daha göndermiştir099’.
Bundan sonra Moskova’da bulunduğu günden beri, Türkiye’de oluşmakta olan
komünist hareketin başına geçmek arzusu ile<200), Mustafa Suphi
ve arkadaşları, bu tarihlerde Ankara’ya gelmek üzere olan Sovyet Büyükelçisi
Budi Midivani'nin heyetine dahil olarak yola çıkmışlar ve 28 Aralık 1920'de
Kars'a gelmişlerdir001’.
(198) Karabekir, Mustafa Suphi’nin Ankara'ya gelmek
için. Büyük Millet Meclisinden müsaade istediğini ye bu isteğin kabul
olunduğunu yazmaktadır (Karabekir, İstiklâl..., s. 782). Bu konuda
ileride Suphi’nin Ankara'ya çağırıldığım yazmaktadır, (ileri, Atatürk ve
Komünizm, s. 24) Tunçay, «Paul Dumofrtün yazısı...», s. 58.
(199) Çoruhlu, 12-13
Temmuz 1966, Tefrika No: 12-13.
(200) Emre, «Türk
Komünistleri», s. 93.
(201) Kars’a gelen
heyet içerisinde Ankara ve Eskişehir’deki komünist faaliyetlerinden dolayı
yurt dışına çıkarılmış bulunan Şerif Manatov’da bulunuyordu. Şerif Manatov’un
seyahatine izin verilmeyerek geri döndürülmüştür (Çoruhlu, 14 Temmuz
1966, Tefrika No: 14: Karabekir, s. 852; Emre, Manatov* un Mustafa
Suphi'yi Türkiye’ye gidişi hakkında uyardığım söylemektedir s. 93.
62
Mustafa Suphi'yle, Moskova’ya beraberindeki
elçilik heyetiyle giderken .görüşen Ali Fuat Cdbesoy, 2 Ocak 1921
tarihinde yaptıkları görüşmeden edindiği izlenimlerini şöyle anlatmaktadır.
«...Mustafa Suphi’yi şöhret ve ihtiras
peşinde koşan zekî, kurnaz ve azim sahibi bir şahsiyet gibi görmüştüm (...)
Komünizme inanıyor, fikir ve prensiplerini kendisi siyasetine vasıta yapmak
istiyordu. (...) Mustafa Kemal Paşa ile veyahut arkadaşları ile Komünizmin
tatbikine başlamayı bile hatırından geçiriyordu. Mustafa Suphi, her ihtilâlci
ve inkılâpçı gibi sakin, kurnaz ve kuvvetli bir şahsiyet gibi görünmeye
çalışıyordu:..^.
Durum gerçekten Ali Fuat Cebesoy'un
anlattıklarını doğrulayıcı nitelikteydi. Kars’a gelen Mustafa Suphi heyeti
ordu içinde propagandaya koyulduğu gibi, «... madem ki Türkiye yardım
alıyor, gerçek yani, III. Enternasyonal yoluyla Rusya'ya bağımlı bir
Komünist-Partisi’nin Anadolu’da çalışmasını kabule mecbur dur... w003’.
Şeklindeki mülahazaları ve Rus Elçilik heyeti004’ ile ilişkilere
girmesi, hakkmdaki kuşkulan iyice artırmıştı. Bunun üzerine Mustafa Suphi ve
arkadaşlarının Ankara’ya gönderilmemeleri hükümetçe kararlaştırıldı*205’.
11 ocakta Ethem Nejat’la Mustafa Suphi, durumdan şüphelenmiş olacaklar ki,
arkadaşlarının Erzurum üze-
(202) Cebesoy,
Moskova, s. 51.
(203) Bayur, «Başı
Dışarda...», s. 639.
(204) Bu arada, «...
Midivani Kars’da bulunduğu 24 gün kadar misafirliğinde boş durmadı. Civar
Malakan köylerinde Bolşevik teşkilâtı yaptı. Mustafa Heyetini idare etti, yola
çıkardı.» Karabekir, s. 853.
(205) Bayur, «Başı
Dışarda...», s. 642.
63
rinden
kendilerinin de Tiflis yoluyla giderek, seyahatlarınm bundan sonraki bölümünü
deniz yoluyla gerçekleştirmek istediklerini Kâzım Karabekir’e iletmişlerdi.
Buna karşılık Kâzım Karabekir, «...ya hepiniz Erzurum üzerinden giderek
halkın hissiyatını görürsünüz veyahut Ankara seyahatından vazgeçerek Bakü’ye
avdet edersiniz. Zaten ordumuzda Bolşevik teşkilâtı yaptığınız hakkında
dedikodular başladı, kol kol ayrılarak seyahatiniz aleyhinize daha büyük
dedikodulara sebep olacaktır...»^ diyerek onları Erzurum yoluyla gitmeye
razı etmiştir.
Bunun üzerine Kâzım Karabekir’le Erzurum Valisi
Hamit Bey arasında meydana gelen birtakım telleşmelerden sonra, heyete karşı
yolda nasıl davranılacağı konusunda Karabekir ile Hamit Bey görüş birliğine
vanrIar(2O7). Heyetin Erzurum'a gelişi, bu plan doğrultusunda
hazırlanan şiddetli gösterilere sebep oldu. Zaten, Ankara’da bir Komünist
Fırkası'nın kurulması ve Büyük Millet Meclisi'nde Bolşevikliğe eğilimli
Milletvekillerinin olması, Erzurum'da hiç hoş karşılanmamaktaydı. Dolayısıyla,
Erzurum’da özellikle Hoca Raif Efendi’nin başkanlığında Erzurum Eşrafının da
katılmasıyla «Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafaa-i Hukuk» adıyla bir cemiyet
kurulmuş ve bu cemiyet hükümete resmen başvurarak komünistliğin kınanmasını ve
yasak edilmesini Ankara’dan resmi bir açıklamayla istemişti<208).
Oysa; küçük bir zümre de olsa Erzurum'da «Bolşevik kafilesi» nin gelmekte
olduğu haberi büyük bir heyecana sebep
(206) Karabekir,
İstiklâl, s. 853.
(207) Bu telleşmeler
için bkz. Bayur, «Başı Dışarda...», s. 642-645.
(208) Bayur, «Başı
Dışarıda...», s. 646.
64
olmuştu; fakat, bu «solcular» Erzurum'da çok
küçük bir zümreyi teşkil ediyorlardı*20”.
Bu konunun gelişimi şöyle olmuştu : Celâlettin
Arif Bey, bir önerge ile Meclis'ten bir ay izin alarak, yanına Erzurum Mebusu
Hüseyin Avni Bey'i de alıp Erzurum'a gitn|iş; Kâzım Karabekir’le görüşerek,
kendisinin Vilâyet-i Şarkiye valiliğine Hüseyin Avni'nin de Erzurum valiliğine
tayinini istemişti. Kâzım Karabekir’i de kazanan bu kişilerin söz konusu
istekleri Ankara tarafından geri çevrilmişti*21”.
Kâzım Karabekir'in naklettiğine göre, «Halk
Hükümeti» tesis ile ilgili olarak Müdafaa-i Hukuk’tâki gençler, ordu içinde
çalışmalarda bulunmuşlar ve 8 ağustosta yeni Maarif Müdürü Mithat Bey (Albayrak
Gazetesi sahibi)*210, Dar-ül Muallimin Müdürü -Cevad Bey ile
birlikte Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi Mustafa Beyler Hasankale'de Kâzım
Karabekir’le görüşmüşler ve bilhassa Mithat Bey Halk Hükümeti teşkil etmenin
gerekliliği üzerinde durmuş, buna karşılık Kâzım Karabekir de böyle bir
teşkilâtın Ankara'dan habersiz kurulamayacağını söylemiş ve şunları ilâve
etmiştir:
(209) Çoruhlu, 14
Temmuz 1966, Tefrika No: 14; Erzurum Mebusu Necati Bey'in kardeşi olan Mithat
Bey’in, en son maarif müdürlüğüne tayin edildiğini söyleyen Mustafa Kemâl, bunlar
hakkında «...Bu zat menfaatine düşkün olduğundan çoğunluk tarafından pek
sevilmez. Halk hükümeti meselesinde bendenizi müsait bulamadığından,
Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerle haberleşerek, işin önceden hazırlandığını
ve kararlaştırıldığını zannediyorum.» demekte idi. (Nutuk, cilt II, 2.
baskı, İstanbul 1980, M.-E. bs. s. 57).
(210) Karabekir, İstiklâl, s. 827-828; Nutuk, Cilt
II, s. 46-56.
(211) Karabekir, İstiklâl,
s. 782; Dipnotu 1. Coşar, s. 198-199.
65
«...Eğer
Komünizm kabul edilmek lâzımsa, bu nu ancak Millet Meclisi kabul edebilir. Bir
takım talepler ve ihtilâllerle olmaz.
Bunu Baku ye de bildir dim...»(212)
Mustafa Suphi ve arkadaşlarına karşı gösterilen
olumsuz tezahürat sonucu heyet, Trabzon’a hareket etmek zorunda kahr<21■5,.
Trabzon'da da aynı türden davranışlarla karşılaşan Suphi ve heyeti, Bakü’ye
dönmek üzere Batum’a gönderilmek için Yahya Kahya’nmci4j adamları
tarafından bir motora bindirilmişse de, daha sonra bunlar Kahya'nm emriyle denizde
boğdurularak öldürülmüşlerdir. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmeleri ve
heyetin sayısı konusunda günümüze kadar uzayan çeşitli tartışmalar olmaktadır(215).
(212) Karabekir, İstiklâl,
s. 782.
(213) Bayur, «Başı
Dışarda...», s. 650. Çoruhlu, Mustafa Suphi grubundan Mehmed Emin ve Süleyman
Sami'nin Erzurum’da heyetten ayrıldığını belirtmektedir. (14 Temmuz 1966,
Tefrika No: 14); Geniş bilgi için Mahmut Goloğlu Cumhuriyete Doğru, Ankara
1971, s. 41. Daha sonra bu gruptan aynlanlar için bkz. Goloğlu, Cumhuriyete
Doğru, s. 43.
(214) Yahya Kahya için
bkz. Kandemir, s. 184-186.
(215) Mustafa Suphi ve
arkadaşlarının öldürülmeleri konusunda Metin Toker'in «Solda ve Sağda
Vuruşanlar» (11 Mayıs 1971 Milliyet) adlı yazısından sonra Yusuf Hikmet
Bayur aynı konuda bir yazı yazârak Mustafa Suphi ve arkadaşlarının
Trabzon’daki İttihatçıların emriyle öldürüldüğünü iddia etmiştir («Mustafa
Suphi Olayı», 12 Haziran 1971 Milliyet). Şevket S. Aydemir ise bu işten
dolayı Erzurum Valisi ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Muhafaza-i
Mukaddesat Cemiyet'i’ni sorumlu buluyordu (Mustafa Suphi Olayı Hakkında, 21
Temmuz 1971 Milliyet). Bu heyettekilerle ilgili bilgi için bkz. Tunçay,
«Paul Dumont’un Yazısı...», s. 59; Mustafa Suphi'yi öldüren Yahya Kahya da
daha sonra 1922 yılında öldürülmüştür. Bu cinayetin sorumlusu olarak bir süre
Karabekir'den bahsedilmişse de (Karabekir, İstiklâl, s. 1075),
-flKahya’yı öldürenin 66
Mustafa Suphi'nin Rusya'dan Anadolu’ya yönelik
olarak yapmaya çalıştığı yayın faaliyetleri ve yine Sovyet Rusya’da
yetiştirilerek Anadolu’ya gönderilmiş olan solcular aracılığıyla, İstanbul'daki
Türkiye Komünist Partisi ve Anadolu'da oluşmaya başlayan, birbirine kjarışmış
durumda olan diğer sol kuruluşlarla ilişkileri pek açık değildir.
Anadolu'nun içinde bulunduğu kargaşa ortamından
yararlanarak ortaya çıkan, Yeşil Ordu, Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası, Gizli
Komünist Partisi ve Resmî Türkiye Komünist Partisi birbirinden kesin çizgilerle
ayrılmış kuruluşlar değillerdi. İşte, bu karışık durumün farkına varılarak
Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nm isteği doğrultusunda Resmî Türkiye Komünist
Partisi kurulmuş; buna katılmayı kabul etmeyen Yeşil Ordu Cemiyeti'nin bazı
üyeleri ise Türkiye Halk iştirakiyyun Fırkasında yer almışlardı. Bir diğer olay
da bu tür hareketlere katılan Çerkeş Ethem’in düzenli ordu kurma isteğine
karşı gelerek bir problem teşkil etmesiydi. Bütün bu olaylar üzerine Ankara
Hükümeti’nin solu bastırma kararı aldığı ve Çerkeş Ethem üzerine askeri birlikler
gönderdiği bir sırada Türkiye’ye giren Mustafa
Mustafa Kemâl'in özel Muhafızı İsmail Hakkı
Tekçe’nin olduğu ortaya çıkmıştır. Geniş bilgi için bkz. «Atatürk'ün
1920'denJjlümüne kadar Yanından Ayırmadığı özel Muhafızı» başlığı ile
yayınlanan İsmail Hakkı Tekçe’nin Hatıraları>(10 Kasım 17 Aralık Günaydın
1977) bu hatıratın 22. Tefrikasında (doğrusu 25 olacak) Tekçe, Yahya’yı
Topal Osman’ın iki adamını da alarak kendisinin öldürdüğünü söylemektedir.
Milli Mücadele yıllarındaki bu siyasi cinayetlerin birbiriyle ilgisi olabilir;
zira Karabekir, Yahya Kahya’nm öldürülmesiyle ilgili olarak Ankara’da kendisi
aleyhine çıkarılan şayialar üzerine «hayatımla ve namusumla» oynadılar
demektedir (Karabekir, s. 1076).
67
Suphi ve arkadaşlarının sonunu getiren olay,
Ankara’ nın 1921 yılının ilk aylarında uygulamaya koyduğu solu bastırma
politikasının bir uzantısı idi. Bu politikada Mustafa Suphi ve arkadaşlarının
sosyal ihtilal yapmak düşüncesiyle ülke içindeki olumsuz tutumlarının da payı
olsa gerektir. Suphi’nin bu acı sonuna Sovyetlerin tepkisi pek kayda değer
olmayacaktır.
68
II — YEŞİL ORDU CEMİYET*
Millî Mücadelenin en buhranlı günlerinde sözü
çok edilen Yeşil Ordu adı, Ankara’da henüz düzenli ordu kurulmadan önce (1920
İlkbaharında), oluşturulan gizli bir teşkilât olmakla birlikte; özellikle
İttihatçı çevrelerce bir propaganda aracı olarak kullanılmakta idi. Yeşil
Ordu’nun Kafkaslardan, Turan ülkesinden Anadolu’ya yardım'' geleceği'1’
söylentisi ona, dışardan gelecek yardımcı bir kuvvet olarak bakmayı
gerektirirken, meseleye dinî faktörlerin de tesiriyle efsanevî bir yön de katılmış
oluyordu.
(1) Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İst.
1953, s. 450451; Paul Dumont «La Revolution Impossîble, Les coorrantsd’
opposition en Anatolie 1920-1921», Cahiers du Monde russe et sovietique, XIX
(1-2), Janv-Juin 1978, s. 145; Bu konuda Y.H. Bayur,
«Türkiye-Rusya...» (6 Ocak 1965, Adalet Gazetesi) hainlikli yazısında
«...Rusya’da ora Müslümanlarınca kurulmuş büyük bir Yeşil Ordu vardır ve
Kafkas yolu açılınca bizi Yunandan ve onun efendilerinden kurtarmak üzere on
binlerce atlı olarak gelecektir. 1920‘ haziranında ve ağustosunda Yunan dalgası
Bursa, Balıkesir ve Uşak’ı kapladığı sırada bu yoldaki propaganda ümit verici
olmuştur» diyerek Anadolu’da bilinen ve sanılanın bu olduğunu söylemektedir. Bu
konuda ayrıca bkz. Enver Behnan Şapolyo Mustafa Kemâl Paşa ve Millî Mücadelenin
İç Alemi İstanbul 1967, s. 90.
69
1917 Rus İhtilâli sonrası Kafkaslarda girişilen
ileri harekât sırasında Azerî gönüllülerinden oluşturulan Yeşil Bayraklı İslâm
Ordularının haşarıları üzerine, İttihatçıların Turancı politikaları yeniden
siyaset gündemine gelmiş; ancak, Suriye Cephesi'nin çökmesi üzerine Kafkasya’daki
bu birlikler Batum üzerinden geri çekilmişlerdir. Bunlardan habersiz olan
Anadolu’da ise, İttihatçıların tesiriyle Enver Paşa'nın başında bulunduğu
kuvvetlerin gûyâ Arpaçay’ına kadar geldiği yolundaki söylentiler etkili
oluyordu. Bu durum işin efsanevî yönüne de tesir etmekteydi.
Ayrıca, Enver Paşaya bağlı İttihatçı çevrelerin
Yeşil Ordu hareketi ve efsanesinin içinde gizli olarak Mustafa Kemal Paşa’ya
karşı yürüttükleri bir muhalefetin yatması ihtimali de vardı.
Cemiyetin efsanevî yönünün oluşmasında etkili
olan diğer bir sebep de halk nazarında Yeşil’in kutsal'bir
(2) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 131; bu efsanenin oluşmasındaki İttihatçıların rolü için bkz.
Niyazi Berkes Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978, s. 481.
(3) Selahattin
Tansel Mondroston Mudanya’ya Kadar, cilt I, Ankara 1977, s. 57, 60.
(4) Karabekir, İstiklâl...,
s. 52-53. Bu söylentilerin çıktığı sıralarda Enver Paşa henüz
Rusya’ya geçmemişti ve Berlin’de bulunuyordu. Rusya'ya ancak 1920 ağustosunda
geçecektir.
(5) Enver
Paşa’nın Mondros Mütarekesi sonrası Kafkasya’ ya geçerek oradaki birlikleri
düzenledikten sonra Anadolu’ya geleceği yolundaki söylentiler için bkz. Ünal,
s. 50-52.
(6) Aydemir, s.
369; Naşit Uluğ Siyasî Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1973, s.
269 Ertürk, «Kafkasya’da akdedilen ve Azerbaycan Türklerinin iştirak ettiği
şûralar kongresinin Yeşil Ordu fikrini ortaya attığını, Mustafa Kemâl’in muhalifleri
ise, Yeşil Ordu’nun Kafkasya’dan inerek evvelâ Anadolu’yu işgal edeceğini
ileri sürüyorlardı» (s. 540).
70
renk olması ve
îslâmiyeti temsil etmesi idi^. Bu inançlar doğrultusunda efsaneleşen Yeşil
Ordu'nun bayrağının rengi Islâm inanışları gereği «Müslüman kardeşlik»
anlamında Yeşil Bayrak’tı<8). Bu durum Bolşeviklerin Beyaz Rus
orduları karşısındaki başarılarından sonra bolşevikleştirilmesi beklenen Kaf
kaslar da Türk ve Müslümanlardan oluşan Yeşil Ordu birliklerinin Kızıl Ordu
yanında zaferden zafere koştuğu yolunda söylentilerin yayılmasına^ sebep olmuş
ve Bolşevikler Müslümanların bu duygularından yararlanmasını bilmişlerdir.
Yukarıda kısaca bahsetmeye çalıştığımız
ittihatçıların teşvikiyle ve İslâmiyetin getirdiği dinî inanışların yardımıyla
oluşturulan Anadolu'daki ve Rusya toprakları içerisindeki Yeşil Ordu
efsanesinden başka; Rusya topraklan içerisinde de bir Yeşil Ordu vardı.
r<_ Rusya’daki
Yeşil Ordu hareketi Karadeniz kıyılarında «Soçi ve Sahumi» bölgelerinde çıkan
bir Rus Hıristiyan tipik köylü hareketidir ve bu hareket hem De- ’î
nikin'e
hem de Bolşeviklere karşı iken, daha sonra 1920’ y
de
radikalleşerek kuzeyden inen Kızıl Ordu'yla birleş- i
miştid10^ j
(7) Adıvar’a göre, «Yeşil rengin Bolşevik
Müslümanların j
aldığı bir renk olmasına rağmen, halkın bu
noktaya önem vermediğini ve yeşilin onlar için sadece mukaddes bir renk
ifade» etmekteydi
(Türkün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1962, s. 1341; Aydemir ise, «... eski
gazâlarda, yeşile bürünmüş şehitlerin, yahut meleklerin gökyüzünden saf, saf
muharebe meydanına inerek gazilerimize yardıma koştukları inancı, I. Dünya
Harbine kadar yaşamıştır...» demektedir (s. 368).
(8) Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi, s. 52.
(9) Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi (1838-1995’e)
ikinci Kitap, 4.
baskı, İstanbul 1980, s. 430.
(10) Yerasimos
«sancağı kırmızı zemin üzerine yeşil bir haç olan bu hareketin ne İslâmlıkla ne
Dağıstan’daki hareketle
71
Yeşil Ordu bahsinin geçtiği ve bu ordunun Anadolu’ya
doğru gelmekte olduğu yolundaki haberlere Millî Mücadelenin komutanları
arasındaki yazışmalarda da görmek mümkündür. Mustafa Kemal Paşa Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi Başkanlığına çektiği 13.2.1920 tarihli
telgrafta; Yeşil Ordu'nun İran'a dahil olduğu haber alınmıştır diyordu*"’.
Yine bu konuda Yeşil Ordu’nun İran'a girmesi olumlu bir haber olarak
verilirken"2’; 9 martta Novrosiski’nin Yeşil Ordu tarafından
işgali*13’, Karadeniz’in güneyinde Yeşil Or
ne de Rusya'daki hareketle bir ilgisi
vardır...» demektedir. Geniş bilgi için bkz. Stefanos Yerasimos, s. 115,
dipnotu 113. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz. Stefanos Yerasimos «Sur
Les Origines du Mouvement de l'armee Verte en Anatolie» Etudes Balkanlques, No:
1, Sofia, 1977. Yazar bu makalesinde Şevket Süreyya Aydemir'in Yeşil
Ordu sözünün o sıralarda Ukrayna'da faaliyet gösteren köylü anarşist
Makhno’nun çetelerine verilen ad olduğu yolunda bilgi vermesine karşılık,
Aydemir’in yanıldığını ileri sürmektedir (s. 104). Yazar, Anadolu’daki cemiyetin
ne Yeşil Ordu efsanesinden ne de Soçi bölgesindeki köylü ayaklanmalarından
kaynaklanmadığını; Anadolu'daki cemiyetin kurulduğu tarihte Soçi’deki
hareketin son bulduğunu ve Anadolu'nun bundan haberdar olmadığını söyleyerek,
cemiyetten kalan belgelerde de bu yolda bilgiye rastlanmadığını belirtmektedir.
O devirde Anadolu’da böyle bir hareketi destekleyecek kitle olmadığını,
Anadolu'daki cemiyetin Rusya’daki Yeşil Ordu’yla sadece isim benzerliği
olduğunu ileri sürmektedir (s. 108); Makhno hakkında geniş bilgi için bkz. E.H.
Carr The Bolshevik Revolution, 1917-1923, New York, Mac Milan 1961, Vol.
III, s. 302-304.
(11) İleri, Atatürk ve Komünizm, s. 70.
(12) Harp
Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 15, Mart 1956, vesika no: 392.
(13) Harp
Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 23, Mart 1958, vesika no: 587.
72
du’nun başarısı
konusunda haberler verilmekteydi04’. Bu konuda Kâzım Karabekir
Paşa'nm görevi gereği etkisi fazla idi. Nitekim, 16 Mart 1920 tarihli bir
tamimde, Denikin'in; Karadeniz sahillerinde büyük başarılar kazanan ve
çoğunluğunu Müslüman ahalinin oluşturduğu Yeşil Ordu karşısında kesin bir
hezimete uğradığı yolundaki haberlerini05’ 3. Fırka Komutanı Rıüşdü
Bey’in 24 Mart 1920 tarihinde Kâzım Karabekir'e Yeşil Ordu hakkında bilgi
vermesi takip etmekteydi06’. Bunlardan başka Kâzım Karabekir değişik
tarihlerde Yeşil Ordu’ dan yine haberler vererek onun Kızıl Ordu ile birleştiğini
söylüyordu07’
Yeşil Ordu ile ilgili haberlerin başka bir
kaynağı da Ankara'da yayınlanmakta olan Hakimlyet-i Milliye08’ gazetesinde
çıkan haberlerdi. Gazetenin 28 Ocak 1920
(14) Harp
Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 23, Mart 1958, vesika no: 586.
(15) Karabekir, İstiklâl..., s.
502-503.
(16) Rüşdü Bey
24.3.1920 tarihinde Karabekir'e çektiği telde «Yeşil Ordu on ay evvel Bolşevik
ordusu enkazından kalan Karadeniz Ordusu namına teşekkül etmiş ve gittikçe
kuvvet bulmuş bir ordudur...» demekteydi (Karabekir^ İstiklâl..., s.
539).
(17) Karabeki/f
İstiklâl..., s. 549, 561. Yeşil Ordu efsanesiyle ilgili Anadolu’dan bir
örnek de; Halil Nuri’nin 100.000 mevcutlu Yunan ordusu karşısında
toplayabildiği 300 gönüllüyü büyük Yeşil Ordu'nun öncüsü 500 cengaver gibi
göstererek Anadolu’nun her bucağına. «Yeşil Ordu'nun ilk kısmı Bozüyük'e
çıktı. 5000 kişiyle geliyorum.» diye çekmiş olduğu telgraftı. Bkz. Sadi Borak,
«Kurtuluş Savaşından Bir Sayfa, Hayat Tarih Mecmuası, 1 Temmuz 1967,
yıl 3, c. 2, sayı 6, no: 30, s. 31.
(18) Hakimiyeti
Milliye Gazetesi Heyet-i Temsiliye'nin yayın organı olarak 10.1.1920'de
Ankara’da çıkmaya başlamıştır. Geniş bilgi için bkz. İzzet öztoprak Kurtuluş
Savaşında Türk Basım Mayıs 1919 Temmuz 1921, Ankara 1981, s. 11-12. Ayrıca
bkz. Coşar, s. 131-133.
73
tarihli nüshasında09* «Bolşevizm ve Avrupa»
başlığını taşıyan bir yazıda; büyük bir bölümü Batum üzerine yürüyen
Yeşil Ordu’nun sayısının iki yüz bin civarında olduğu ve Denikin'e karşı başarı
kazandığı yolunda bilgi verilmekteydi. Bunu 29 Mart 1920 tarihli<20)
«Alem-i Islâm» başlığı ile çıkan bir diğer yazı takip ediyordu. Yeşil Ordu ile
ilgili ayrıntılı habere, 3 Haziran 192O'de rastlamaktayız01’. «Paris'ten
bildirildiğine göre, Yeşil Ordu, programının ilk safhasını tatbike başlamıştır.
Bakü’den hareket eden Yeşil Ordu’nun Tiflis üzerinden ilerleyeceği tahmin
olunuyor. Esna-i rahda bu orduya mütemadiyen İslâm gönüllüleri iltihak
ettiğinden Batum’a muvalasat edinceye kadar ordunun kuvveti bir misli
artacaktır. Kızıl ve Bolşevik ordularının Azerbaycan ile anlaşarak bu
memlekete dahil olduktan sonra, Gürcistan ve Ermenistan hudutlarına
dayandıkları malûmdur».
Bundan sonra Yeşil Ordu ile ilgili haberlerin Hakim^yet-i
Milliye gazetesinde yer almasında; Ankara'nın Kâzım Karabekir'den 500 ilâ
1000 mevcutlu bir kıtanın veya gönüllülerden oluşan bir müfrezenin
gönderilmesini istemesine karşılık Karabekir tarafından oluşturulan bir
müfrezenin sebep olduğunu görüyoruz02’
(19) «Bolşevizm
ve Avrupa», Hakimiyet-i Milliye, 28 Kânunusani 1336, No: 5,
sayfa 2.
(20) «Alem-i
İslâm», Hakimiyet-i Milliye, 29 Mart 1336, No: 18, s. 2.
(21) Haklmiyet-i
Milliye, 3 Ağustos 1336, No: 35, s. 4.
(22) 18-19.4.1920
tarihinde 15. Kolordu Komutanı Karalbekir'e çektiği telde Mustafa Kemâl,
isyanları bastırmak üzere seyyar kuvvetlere ihtiyaç olduğunu, bunun için
oluşturulabilecek bir kıtanın veya bu mümkün olmazsa gönüllülerden oluşacak
bir müfrezemin gönderilmesini istemişti (Karabekir, İstikr
74
Mustafa Kemal'in bu isteği üzerine Kâzım Karabekir,
Batı Gephesi’ne yardım etmenin bu şartlar altında mümkün olamayacağını,
birliklerinden bir bölümünü göndermenin yanlışlığı düşüncesinde karar kılarak,
şu çözüm yolunu bulur:
«...hakikatte gönderebileceğim kuvvet
Erzurum kabadayılarından Harb-i Umumî faciasından sağ kalabilenlerden ufak,
atlı bir müfreze olabilecektir. Bunu manen büyütmek, fakat hareketlerinden
evvel bu manevî kuvveti işâ edip, vaktinden evvel küçültmemekte ihtiyatlı bir
harekettir. Bu müfrezeye pekâla kuvvetli bir isim verebilirim : Yeşil Ordudan
bir müfreze : Rusya da bir Yeşil Ordunun Denikin ordusu gerisinde birçok işler
yaptığım işitmiştik. Yeşil! Bunun milletimiz üzerindeki tesiri de dehşetlidir.
Kızıl ismi dahilen ve haricen fena olabilir ve Bolş&vikler geliyor diye
büsbütün halkı ayaklandırabiliriz. Yeşil Ordu! Bu nedir? Bi-. len yok, rengi
şâyân : ihtiram (...) işte Ankara’ya hediye edebileceğini Erzurum
Dadaşlarından (Kabadayı) atlı müfrezeciğin ismi buna bir de büyücek Yeşil Bayrak
mes’ele halledilmiş tir... »<23)
diyen Kâzım Karabekir, müfrezenin başına da Erzurum civarında Ebulhindi Kö-
lâl..., s.
606). Nitekim, aynı yılda Çerkes Ethem’in kuvayı seyyare’si iç isyanları
bastırmada kullan;Imışlardı. Bkz. Bölüm II/e. Yeşil Ordu fikrini
gerçekleştirmek için Ankara'da bir Yeşil Ordu Cemiyeti kurulduğunu belirten
Şapolyo, «... Kars tarafından Dağlar Alayını teşkil eden Cafer adında millî
bir kahraman bir miktar kuvvetle Ankara’ya gelmişti. Tokatlı İsmail Hakkı
adına bir ozan elinde bir kopuz olduğu halde köy, köy dolaşıyor ve Yeşil Ordu
destanları okuyarak, halkı coşturuyordu...» (Şapolyo, s. 91).
(23) Karabekir, İstiklâl.. , s. 607-608.
75
yü’nden Cafer iBey’iC4) geçirerek, otuz atlıdan
oluşan müfrezeyi 14 mayısta yola çıkarmıştı. Bu tarihlerde ise, Ankara'da bu
isimle bir cemiyetin kurulduğunu yine Kâzım Karabekir'den öğrenmekteyiz^25’.
Bütün bu gelişmeler sonrası, 2 Ağustos 1920
tarihli Haıkimiyet-i Milliye gazetesi «Erzurumlu Kardeşlerimize»
başlığı altında Yeşil Ordu müfrezesine ilişkin olarak şu bilgileri
vermektedir:
«...Dün Erzurum’dan gelen kırk kişilik bir
'Kuvayı Milliye Süvari Müfrezesi, Ankara caddelerin-
(24) Yeşil
Ordu müfrezesinin kumandanı Cafer Erzurum.' un Ebulhindi köyündendir. İttihat
ve Terakki iktidarı zamanında Teşkilât-ı Mahsusa’da önemli görevler almıştı.
Bu teşkilâtın kurdurmuş olduğu «Dağlar Alayı’nın başında önemli hizmetlerde
bulunmuştur. Büyük Millet Meclisi’nin 1. Dönem mebuslarından Yasin Haşimoğlu,
hatıralarında, Cafer Bey’den bahsetmektedir. bkz. Hatıralar (Haz.
Süreyya Şehidoğlu) Cumhuriyetimizin 50. Yıl Dönümüne Armağandır. Ankara, s.
21, 22. Birinci, s. 29-30; Daha sonra Erzurum Valisi Hamit Bey tarafından
Ankara’ya gönderilen bir mektup da «Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl
Paşa hazretlerine, Mustafa Suphi'nin takarrubu ve Ankara’dan Cafer’in
hemşehrilerine: serian Bolşevik olunuz, kesiniz, kırmız, herkesi sizin
seviyenize indiriniz, gibi hezeyanları muhtevi gönderdiği mektup, «Erzurum
halkını fevkalade galeyana ve harekete getirmiştir» yolundaki bilgiden başka
Cafer’in komünistliği ciddiye aldığına dair elimizde hiçlir şey yoktur. Bu
mektup için bkz. Çoruhlu, 16 Temmuz 1966, Yeni İstanbul Tefrika no: 16.
Cafer'in yurt dışındaki ittihatçı liderlere yazdığı mektuplar için bkz. «Tarihî
Mektuplar», Tanin, 13 Şubat 1945 10.111945.
(25) Karabekir,
«Yeşil Ordu Müfrezesine 14 mayısda merasimle ismini verdim. 30 atlı olarak
Erzurum’dan hareket etti. Ne garipdir ki, Yeşil Ordu ismi ve bayrağı
tasavvurumdan fazla tesir yaptı. Ankara'da bazı akıllılar (Yeşil Ordu) diye bir
Cemiyet bile teşkil etmek garabetini yapmışlardı!...» diye bilgi vermektedir (İstiklâl...,
s. 608, dipnotu 1).
76
de
vatanpervane heyecanı yeniden Yeşil Bayrağıyla dalgalandırdı. Erzurumlu Cafer
Bey’in kumandasında bulunan bu .müfreze bir pişdar makamındadtr. Müfreze,
Meclis-i Millî önünde selâm vaziyetini aldı, müfrezenin en başında giden
Erzurumlu 12 yaşlarında Edip ismindeki kahraman müsellah yavrucuğu: «Dediler
ki, İngiliz ve Yunan sevgili vatanımıza el atmıştır. Anneme yalvardım, beni
gönderdi, şehitlerimizin yanında bir de benim cesedim bulunsun» meâlindeki kısa
nutku Meclis-i Millî âzâlarını ve hazır bulunan halkı ağlattı. Sec-i
Erzurumlulara hoş amedî»<26>.
Bu haberlere ek olarak Yeşil Ordu Müfrezesi'nin
Yeni Han Müfrezesi'ne bağlanarak birçok faydalı vazifeler gördüğü yolunda
bilgilere rastlamaktayız07*.
Yeşil Ordu Cemiyeti’yle ilgili olarak buraya
kadar anlattıklarımız, cemiyetin efsanevî yönünü oluşturan bilgilerin
özetlenmesi idi. Bu bilgilerin hepsini kuşku ile de karşılamak gerekecektir.
b) Yeşil
Ordu'nun Cemiyet Olarak Teşekkülü:
Esas konumuzu teşkil eden Yeşil Ordu Cemiyeti
Ankara'da Büyük Millet Meclisinin açılmasını takiben 1920 mayısında kurulmuştu08’.
Bu cemiyetin, Türkiye’nin yar-
(26) «Erzurumlu
Kardeşlerimize», Haklmlyet-i Milliye, 2 Ağustos 1336, No: 52, s. 3.
(27) Hakimlyet-1
Milliye, 5 Ağustos 1336, No: 53, s. 2; Söz konusu müfrezenin 1920
Ağustosünda 2. Düzce İsyanı’nm bastırılmasına katıldığı yolunda bilgi için
bkz. Şerif Güralp İstiklâl Savaşının İç Yüzü İstanbul 1958, s. 66, 70,
80.
(28) Cemiyetin
kuruluş tarihine ilişkin olarak yapılan tartışmalarda bu tarih 1920 baharıyla,
1920 Temmuz Haziran aylan ve 1920 yılı sonu şeklinde anılmaktadır. Bunlardan
1920 ba-
77
dımma geleceği sanılan Müslüman birlikleriyle, yani işin
efsanevî yönüyle hiçbir ilgisi yoktu.
Cemiyetin ortaya çıkışında İstanbul Hükümetinin
Ankara’daki hareketi Bolşeviklikle suçlaması, milliyetçi harekete karşı
oluşturulan isyanlarda «Mustafa Kemal Bolşevikliği getiriyor veya Bolşevikler
gelecekler»*29’ şeklindeki söylentilerin Anadolu'daki hareketin
Bolşeviklerle ilişkisinden dolayı dinsizlikle suçlanmasına kadar götürülmesi*30’
sonucu olumsuz etki yapmaya başlamıştı. Bunun yanında düzenli ordu kurmada da
bu tür propagandaların olumsuz tesiri neticesi güçlüklerle karşılaşılmaktaydı.
İşte bütün bu gelişmeler, Millî Mücadele şuurunu benimsemiş yeni birliklere
duyulan ihtiyacı artırmış, bunun neticesinde Mustafa Kemal Paşanın yakın
arkadaşları ona yardımcı olmak düşüncesiyle böyle bir işe girişmişlerdi*31’.
Ali Fuat Cebesoy, cemiyetin kuruluş sebebine
ilişkin olarak «... müessisler, birbirini takip eden, kanlı ve
harında
muhtemelen de mayıs ayı içerisinde faaliyete başladığı yolundaki görüşler
tutarlı görünmektedir. Tartışmalar için bkz. Dumont, «La Revolution Imposısiıble...»,
s. 145; Tunçay, Sol Akımlar, s. 133; Harris, s. 97; Tevetoğlu, s.
144-145; Balkanlı, s. 467-488; Aydemir, s. 370.
(29) Aydemir, s. 356.
(30) İtilaf
Devletlerinin yararına olarak Anadolu’daki hareketi zayıflatmak amacıyla
İstanbul Hükümetinin çıkartmış olduğu fetvalara aldırış etmeyecek ve Rusya’dan
gelecek her hangi bir harekete karşı hazırlıklı olabilecek bir ordunun kurulması
fikrinin de bu cemiyetin kuruluşunda etkili olduğu yolundaki görüşler için
bkz. Bayur, «Türk-Rus...», 6 Ocak 1965 Adalet Gazetesi; Ergün Aybars, İstiklal
Mahkemeleri, Ankara 1975, s. 91.
(31) Bu
yoldaki propagandaya bir örnek için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 134.
78
tehlikeli
vaziyetlere sebep olan dahili ihtilaflar karşısın da, yeni zihniyete göre
yetiştirilmemiş bir ordu ile iş görülemeyeceğini düşünmüşler, inkılâp maksadını
daha kolaylıkla anlayabilecek bir teşkilât kurmayı kararlaştırmışlardı.
(Yapılacak hu teşkilâtla isyanlar Jtastırılaçaktı...demektedir.
Cemiyetin başlangıçtaki kuruluş sebebi, yukarıda
da belirttiğimiz gibi, İstanbul'un Ankara’daki harekete karşı plumsuz tavrını
ve padişah taraftan «Cemiyet-i Ahmediye»nin karşı propagandalanm<33)
bertaraf etmek, bunun yanında Bolşevikliğin İslâmlığın uygulamasından başka bir
şey olmadığını anlatmaktı. Mustafa Kemal Paşa'nın da muvafakatıyla kurulmuş
olan cemiyet, Sovyetlerle yapılması düşünülen işbirliğine olumlu bir ortam
hazırlamak amacını da gütmekteydi04^ Bu işbirliğinden kasdedilen
ise, emperyalistleri Anadolu'dan kovmaktı. Fakat, ilk günlerde amacı bu olan
Yeşil Ordu Cemiyeti kuruluşundan kısa bir süre sonra esas gayesinden
ayrılarak, gizli bir ihtilal cemiyeti halini almış'35', asıl görevi
dışında bir yol takip eder olmuştu.
(Yeşil Ordu Cemiyeti gizli olarak teşekkül
etmiş olmasına rağmen, cemiyetin kuruluşu Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi
dışında olamazdı. Zaten, cemiyetin kurucuları onun yakın çevresindeki
kişilerdi' .
(32) Cebesoy, Milli Mücadele...» s. 451.
(33) Cemâl Kutay Türkiye’de
İlk Komünistler, İstanbul 1956, s. 14; Ali Kemâl Meram Türk-Rus
İlişkileri Tarihi, İstanbul 1969, s. 280.
(34) Tunçay, Sol Akımlar, s. 136.
(35) Sayılgan, Sol..., s. 157.
(36) Mustafa
Kemâl Nutuk’ta konuya ilişkin olarak, «Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
ve Hükümetinin kuruluşundan sonra Ankara’da ‘Yeşil Ordu’ adı altında bir
cemiyet teşekkül
79
£ Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız
gayeleri gerçekleştirmek düşüncesiyle, hükümete resmen müracaat edilmeksizin07’
kurulan cemiyette üçü vekil olmak üzere on dört mebus bulunuyordu08’.
Cemiyetin Merkez-i Umumî'sini oluşturan üyeler şunlardı: Tokat Mebusu Nâzım
(Öztelli Resmor, 1868-1935), İzmir Mebusu Yunus Nadi (Abahoğlu, 1879 1945),
Bursa Mebusu ŞeyhServet (Ak dağ, 1880 -1962) Saruhan Mebusu Reşit (Çerkes
Ethem’in ağabeyi, 1877 -1919), Bursa Mebusu Muhittin Baha (Pars, 1885 -1954),
İzmit Mebusu Hamdi^Nâmık (Gör, 1881 -1919), Saruhan Mebusu İbrahim Süreyya
(Yiğit, 1880-1952), Eskişehir Mebusu Hüsrev Sami ' (Kızıl doğan, 1884-1942),
Eskişehir Mebusu Eyüp Saibri (Akgöl, 1876-1950), İzmit Mebusu Sırrı (Bellioğlu,
1876-1958), Kozan Mebusu Mustafa Cantekin, (1878-
etti. Bu cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve
bilinen arkadaşlardı...» diyerek, bu görüşümüzü teyit etmektedir. Geniş bilgi
için bkz. Nutuk, cilt II, s. 41; Aydemir ise, resmen olmasa bile, Yeşil
Ordu’nun kuruluşundan hükümetin haberi oldu» ğunu söylemektedir s. 371. Korkut
Boratav ise, Yeşil Ordu'yu oluşturan kadronun, eski İttihatçılar ve Mustafa
Kemâl’e yakın ‘samimi soltular’dan oluştuğunu belirtmektedir (Korkut Boratav Türkiye'de
Devletçilik, 2. baskı, Ankara 1982, s. 36).
(37) Cemiyetin
kuruluşu için hükümetten resmi bir müsaade alınmadığı, yalnız bu kuruluşun
Mustafa Kemâl Paşa’nın bilgisi dahilinde olduğu yolunda geniş bilgi için bkz.
«Yeşil Ordu» Yakın Tarihimiz, Cilt I, İstanbul 1962/63, s. 69, 101, 233,
281, 172, 215, 297; Cemiyetin gayri resmîliğine ilişkin olarak aynca bkz.
Kandemir, s. 138; Falih Rıfikı Atay Çankaya, İstanbul 1980, s. 255;
Aydemir, s. 370; Tunçay, Sol Akımlar, s. 141; Tevetoğlu, s. 144.
(38) Cemiyette
bulunan üyelere ilişkin olarak bkz. Mahmut Goloğlu Cumhuriyete Doğru, s.
265; Tunçay, Sol Akımlar, s. 136-137; Aydemir, s. 368; Tevetoğlu, s.
146; Kandemir, s. 12; Ertürk, s. 547, Nâzım Bey, Ankara istiklâl Mahkemesindeki
ifadesinde cemiyet üyesi olarak on üç kişiyi saymıştır. Bkz. «Yeşil Ordu...», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 70.
80
1955), Maliye
Vekili Hakkı Behiç (Bayiç, 1882-1943) ve Sıhhiye Vekili Dr. Adnan (Adıvar, 1882
1955)°”.
Cemiyetin Kâtib-i Umumîliği görevini ise,
zannedildiği gibi, Hakkı Behiç değil, eskiden Harput valisi olan o sıradaki
Tokat Mebusu Nâzım Bey üstlenmişti**0.
Yeşil Ordu Cemiyeti içerisindeki üyelerin büyük
bir bölümünün İttihatçı oluşu onların belli amaçlar çevresinde ortak hareket
etmelerini sağlayamamıştı. Şöyle ki, cemiyet içerisinde yer alan bu kişilerden
bazıları Mustafa Kemal'e yakınlıkları ile tanınırken bazıları ise, İttihatçılara
yakın olmuşlar ve Mustafa Kemal'e karşı oluşturulan muhalefet içerisinde yer
almışlardır. Bunun yanında, bazı üyeler de samimi olarak solculuğa ve bu
ideolojiye bağlanmışlardır. Söylediklerimize açıklık getireceği inancıyla
cemiyette yer alan faal üyeler hakkın-
(39) (.Yeşil Ordu
Cemiyeti’nin kurucuları arasında Celâl (B'ayar) Bey’in de bulunup bulunmadığı
konusundaki tartışmalarda Aydemir, bulunduğunu söylerken (s. 368), Tevetoğlu,
Rıza Nur Bey’le yaptığı konuşmayı kaynak göstererek. Celâl Bey’ in Yeşil Ordu
ile bir ilişkisinin olamayacağını, on dördüncü kişinin Afyon Karaıhisar Mebusu
Mehmed Şükrü olabileceğini ileri sürmektedir (s. 146-147); Tunçay ise, Celal
Bayar’ın on dördüncü kişi olabileceğine dair geniş 'açıklamalar yapmaktadır (Sol
Akımlar, s. 138, dipnotu 79). Samet Ağaoğlu da, Sâruhan Mebusu M. Celâl Bey
için, «... Birinci Büyük Millet Meclisi’ni ve tarihini sosyalist bir görüşle
tetkik ve tahlil edepken, Celâl Bey’in çalışmaları önemli bir mahiyet
almaktadır. Celâl Bey, ‘ben sosyalist Deta’yım’ diyerek sosyal görüşünü bir
siyasi program şeklinde ortaya koyan ilk bakandır» demektedir (s. 266).
(40) Cemiyetin Katib-i
Umumî’sinin Hakkı Behiç olduğu yolundaki ilk yanlış bilgiyi Atatürk (Nutuk, cilt
II, s. 42) vermiştir. Nâzım Bey’in cemiyetin Katib-i Umumisi olduğu yolundaki
ifadesi için bkz. «Yeşil Ordu..», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 70.
81
£ Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız
gayeleri gerçekleştirmek düşüncesiyle, hükümete resmen müracaat edilmeksizin07’
kurulan cemiyette üçü vekil olmak üzere on dört mebus bulunuyordu08’.
Cemiyetin Merkez-i Umumî'sini oluşturan üyeler şunlardı: Tokat Mebusu Nâzım
(Öztelli Resmor, 1868-1935), İzmir Mebusu Yunus Nadi (Abalıoğlu, 1879 1945),
Bursa Mebusu ŞeyhServet (Akdağ, 1880-1962) Sarakan Mebusu Reşit (Çerkeş
Ethem’in ağabeyi, 1877 -1919), Bursa Mebusu Muhittin Baha {Pars, 1885 -1954),
İzmit Mebusu HamdiJNâmık {Gör, 1881 -1919), Saruhan Mebusu İbrahim Süreyya
(Yiğit, 1880 -1952), Eskişehir Mebusu Hüsrev Sami (’Kızıldoğan, 1884-1942),
Eskişehir Mebusu Eyüp Sabri (Akgöl, 1876-1950), İzmit Mebusu Sırrı (Bellioğlu,
1876-1958), Kozan Mebusu Mustafa Cantekin, (1878-
etti. Bu cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve
bilinen arkadaşlardı...» diyerek, bu görüşümüzü teyit etmektedir. Geniş bilgi
için bkz. Nutuk, cilt II, s. 41; Aydemir ise, resmen olmasa bile. Yeşil
Ordu'nun kuruluşundan hükümetin haberi olduğunu söylemektedir s. 371. Korkut
Bora tav ise, Yeşil Ordu’yu oluşturan kadronun, eski ittihatçılar ve Mustafa
Kemâl’e yakın 'samimi solbular'dan oluştuğunu belirtmektedir (Korkut Boratav Türkiye’de
Devletçilik, 2. baskı, Ankara 1982, s. 36).
(37) Cemiyetin
kuruluşu için hükümetten resmi bir müsaade alınmadığı, yalnız bu kuruluşun
Mustafa Kemâl Paşa’mn bilgisi dahilinde olduğu yolunda geniş bilgi için bkz.
«Yeşil Ordu» Yakın Tarihimiz, Cilt I, İstanbul 1962/63, s. 69, 101, 233,
281, 172, 215, 297; Cemiyetin gayri resmîliğine ilişkin olarak ayrıca bkz.
Kandemir, s. 138; Falih Rııfikı Atay Çankaya, İstanbul 1980, s. 255;
Aydemir, s. 370; Tunçay, Sol Akımlar, s. 141; Tevetoğlu, s. 144.
(38) Cemiyette
bulunan üyelere ilişkin olarak bkz. Mahmut Goloğlu Cumhuriyete Doğru, s.
265; Tunçay, Sol Akımlar, s. 136-137; Aydemir, s. 368; Tevetoğlu, s.
146; Kandemir, s. 12; Ertürk, s. 547, Nâzım Bey, Ankara istiklâl Mahkemesindeki
ifadesinde cemiyet üyesi olarak on üç kişiyi saymıştır. Bkz. «Yeşil Ordu...», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 70.
80
1955), Maliye
Vekili Hakkı Behiç (Bayiç, 1882-1943) ve Sıhhiye Vekili Dr. Adnan (Adıvar, 1882
1955)<w'.>
Cemiyetin Kâtib-i Umumîliği görevini ise,
zannedildiği gibi, Hakkı Behiç değil, eskiden Harput valisi olan o sıradaki
Tokat Mebusu Nâzım Bey üstlenmişti*40'.
Yeşil Ordu Cemiyeti içerisindeki üyelerin büyük
bir bölümünün İttihatçı oluşu onların belli amaçlar çevresinde ortak hareket
etmelerini sağlayamamıştı. Şöyle ki, cemiyet içerisinde yer alan bu kişilerden
bazıları Mustafa Kemal’e yakınlıkları ile tanınırken bazıları ise, İttihatçılara
yakın olmuşlar ve Mustafa Kemal’e karşı oluşturulan muhalefet içerisinde yer
almışlardır. Bunun yanında, bazı üyeler de samimi olarak solculuğa ve bu
ideolojiye bağlanmışlardır. Söylediklerimize açıklık getireceği inancıyla
cemiyette yer alan faal üyeler hakkm-
(39) «(Yeşil Ordu
Cemiyeti'nin kurucuları arasında Celâl (B'ayar) Bey’in de bulunup bulunmadığı
konusundaki tartışmalarda Aydemir, bulunduğunu söylerken (s. 368), Tevetoğlu,
Rıza Nur Bey’le yaptığı konuşmayı kaynak göstererek, Celâl Bey’ in Yeşil Ordu
ile bir ilişkisinin olamayacağım, on dördüncü kişinin Afyon Karaıhisar Mebusu
Mehmed Şükrü olabileceğini ileri sürmektedir (s. 146-147); Tunçay ise, Celal
Bayar’ın on dördüncü kişi olabileceğine dair geniş 'açıklamalar yapmaktadır (Sol
Akımlar, s. 138, dipnotu 79). Samet Ağaoğlu da, Sâruhan Mebusu M. Celâl Bey
için, «...Birinci Büyük Millet Meclisi’ni ve tarihini sosyalist bir görüşle
tetkik ve tahlil ederken, Celâl Bey’in çalışmaları önemli bir mahiyet
almaktadır. Celâl Bey, 'ben sosyalist Deta’yım’ diyerek sosyal görüşünü bir
siyasi program şeklinde ortaıya koyan ilk bakandır» demektedir (s. 266).
(40) Cemiyetin
Katiıb-i Umumîsinin Hakkı Behiç olduğu yolundaki ilk yanlış bilgiyi Atatürk (Nutuk,
cilt II, s. 42) vermiştir. Nâzım Bey’in cemiyetin Katib-i Umumisi olduğu
yolundaki ifadesi için bkz. «Yeşil Ordu..», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s.
70.
81
da kısaca bilgiler vererek durumu aydınlatmaya çalışalım :
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kurucu üyelerinden,
aynı zamanda Kâtib-i Umumisi olan Tokat Mebusu Nâzım Bey, cemiyet içerisindeki
samimi solculardan, sol düşünceye inananlardandı01). Nâzım Bey'in
sol fikirlerle ilgilenişi ve Bolşevikliğe meyli Sivas Kongresi sıralarında
başlamış; daha sonra Ankara'ya mebus olarak gelmesiyle bu düşünceleri
gelişerek, kurulmaya çalışılan her siyasî faaliyetle ilgilenir olmuştu. Diğer
taraftan, bizzat ve dolaylı olarak yabancı çevrelerle ilişkilerde bulunarak, o
çevrelerden teşvik ve yardım imkânı sağlamıştı02’. Nâzım Bey ve
yakın arkadaşlarınca kaleme alman Yeşil Ordu Nizâmnâmesi, Talimatnâmesi ve Beyannâmesi03’
bize onun ideolojik durumu konusunda yeterli bir fikir verir kanaatindeyiz.
Yeşil Ordu Cemiyeti içerisinde ve o dönemdeki
sol faaliyetlerde kendisinden oldukça sık bahsedilen Hakkı Behiç ise, eski Akka
mutasarrıflarmdandı ve Mekteb-i Mülkiye'den mezun olmuştu. Sivas Kongresi
Heyet-i
(41) Nâzım
Bey'in biyografisi için bkz. Mücellidoğlu Ali Çankaya Yeni Mülkiye Tarihi ve
Mülkiyeliler Cilt III, Ankara 1968-69, s. 405; Nâzım Bey’in Ankara
İstiklâl Mahkemesindeki ifadeleri onun sol düşünce hakıkındaki görüşlerini
derli toplu yansıtması açısından kayda değer görülüyor. Bu ifadeler için bkz.
«Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 69-72.
(42) Atatürk,
Nutuk, (cilt H)’da «Bu zatın yabancı çevrelerine casusluk ettiğinden
asla şüphe etmiyordum»1 demektedir (s. 78-79).
(43) Yeşil
Ordu’nun Beyannâmesi, Nizâmnâmesi ve Talimatnâmesi için bkz. Ek 1-2-3; Nazım
Bey'in İngilizlerle ilişkisi olduğu ve hatta onlar hesabına Tokat ve Amasya'da
çalıştığı yolundaki iddialar için bkz. Meram, s. 281.
82
Terosiliyesine seçilmiş olan Hakkı Behiç, daha
sonra Büyük Millet Meclisi'nin açılışını müteakiben kurulan hükümetlerde Maliye
ve Dahiliye vekilliği görevlerini üstlenmişti04’. İttihat ve
Terakkî’nin idealist azalarından olan Hakkı Behiç, Türklüğe çok bağlı olmakla
birlikte sınıf, servet ve din gibi kavramların karşısında idi05’.
Sabahattin Selek «...Millî Mücadele kadrosunun en bilgili ve faal sosyalisti
sayılması gereken Hakkı Behiç» ti demektedir06’. Mustafa Kemal
Paşa'ya sadık kalarak, Paşa’nın isteği üzerine kurulan Resmî Türkiye Komünist
Fırkasının Kâtib-i Umumî’liğini üslenen Hakkı Behiç Bey’in bu fırkanın
kapatılmasından sonra bu türden kayda değer bir faaliyetine rastlanamamıştıF47’.
Cemiyet içerisinde solla ilgilenişi daha
eskilere dayanan Yunus Nadi ise Anadolu’da Yeni Gün gazetesinde
yayınladığı «Cihan İnkılâbı» yani, Sosyalist Dünya
(44) Cerrahoğlu, s. 175, dipnotu 17.
(45) Adıvar,
«Şark mefkûresinin muhtelif safhalarından biri de Komünizm idi. Bunun en mühim
taraftan Hakkı Behiç» idi demektedir (ıs. 148-149).
(46) Selök, s.
581; Hakkı Behiç hakkında Samet Ağaoğlu ise, «...Birinci Büyük Millet
Meclisi’nin inkılâpçı üyelerinden birisi de Antalya Milletvekili Hakkı Behiç
Bey'dir. Birinci Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Maliye Bakanı Hakkı Behiç,
kafasından ziyade hisleriyle hareket eden bir idealist olarak görünmektedir. Bir
çeşit tslâmi komünizm taraftan idi. Fakat, garip ve anlaşılması zor bir
şekilde çerkes milliyetçiliği yaptığı da göze çarpmaktadır. Türkiye Komünist
Partisi Genel Sekreteri idi. Bu sıfatla komünizmi memleketimizde ilk anlatanlardan
birisi oldu» demektedir (s. 266). Hakkı Behiç'in Malta’ dan dönen Rauf (Orbay)
Bey’e gönderdiği 20 Teşrinisani 1921 tarihli mektup için bkz. Tunçay, Sol
Akımlar, s. 4&Z485.
(47) Resmi
Türkiye Komünist Fırkası için bkz. Bölüm IH/a.
33
Devrimi hakkındaki fikirleriyle dikkati
çekmekteydi<<8,. Yunus Nadi’nin bu türden yazıları kendisinin,
Millî Mücadele dönemine ait İngiliz istihbarat raporlarında «kendisi Rus
dostudur» şeklinde tanınmasına yol açmıştı(49). Yeşil Ordu
Cemiyeti'nin kapatılması isteğini geri çevirmek için Mustafa Kemal’e başvuran
Yunus Nadi<50), cemiyetin kapatılmasından sonra diğer sol kuruluşlarla
pek ilgilenmemiş ve gazetesini Mustafa Kemal'in isteği doğrultusunda kurulan
Türkiye Komünist Fırkası’mn emrme vermiştir. Paşaya bağlı olarak hareket eden
Yunus Nadi, bundan sonra yazdığı yazılarda daha ılımlı bir çizgi takip
edecektir<51).
Diğer üyelerin durumları oldukça tartışmalıdır.
Şöyle ki, o günlerin şartları gereği içinde bulunulan
(48) Cerrahoğlu, bu
gazetede çıkan yazılardan örnekler vermektedir. Geniş bilgi için bkz.
Cerrahoğlu, s. 211-221. 577-85. 392-97. 430-34.
(49) Salahî Ramadan
Sonyel «Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngilizlerin Eline Geçen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gizli Tutanakları», Belleten, XIV/2, 1981, sayı 179, s. 289.
(50) Nazım Bey,
Ankara İstiklâl Mahkemesindeki ifadesinde Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kapatılması
isteğine karşılık Yunus Nadi ile Mustafa Kemal Paşa'ya giderek eylül ayına
kadar faaliyete müsaade aldıkları yolunda bilgi vermektedir («Yeşil Ondu»,
Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 102).
(51) Yeni Gün ile
Yeni Dünya arasında III. Enternasyonalin beyannâmesi yüzünden çıkan bir
tartışma dolayısıyla Yeni Gün Gazetesi’nde verilen bir cevapta, «... Haydin,
biz de Bolşevik olalım» demekle Bolşevik olunamayacağı, memleketin şartlarının
dikkate alınması gerektiği belirtilerek, «ben bolşevik oldum demek, ben Rus oldum
demekten farksızdır» denilerek, bizim inkılâbımızın Ruslarınkinin aynen
kopyası olmadığı söyleniyor ve «...biz de sosyalizm vadisinde inkılâpçıyız,
hatta aynı prensiplere taraftarız ve onları iltizam etmekteyiz. Fakat,
taklitçi ve binanenalyh bolşevik değiliz..» denilmekteydi, bkz. Cerrahoğlu, s.
386-391.
84
umutsuzluk ve oluşturulmaya başlanan
millî direniş, İstanbul'dan ayrı yeni bir devlet olarak hareket etmenin
yarattığı karanlık ortam ile yeni bir düşünce etrafında toplanmaya doğru bir
gidişi beraberinde getirmişti. Ortak hedef Millî Mücadeleye yardımcı olmak ve
düşmanın vatandan atılması idi. Yine o günlerin Ankara'sını etkileyen başka
faktörler de vardı: Ekim Devrimi sonrası Rusya’da kurulan yeni rejim ve bunun
ideolojisiyle Sovyet Rus yardımının gerekliliği iç içe girmiş gibi
görünüyordu. Sovyet Rusya’daki İttihatçıların faaliyetleri ve o günlerde pek
su yüzüne çıkmasa da yavaş yavaş Mustafa Kemal’e karşı oluşmaya başlayan bir
muhalefetin tesirinden de söz edilebilir. Bu muhalefet sol fikirler etrafında
toplanarak kendisine ideolojik bir taban da oluşturmaya çalışıyordu. Zaten, o
günlerin şartlarında da bu tür cereyanlara karşı aşırı bir ilgiden bahsetmek
gerekir. Meselâ, Eyüp Sabri gibi İttihatçıların ileri gelen elemanlarından ve Talât
Paşanın yakın dostlarından birisi 1920 ağustosunda Bolşevizmin derhal kabulünü
isteyecek kadar ileri gidebilmekteydi*52’. Bunun yanında, cemiyetin
kurucularından olmakla birlikte, Çerkes Reşit’in düzenli orduya karşı gelerek
Ankara ile aralarının iyice açılması sonucu bir problem oluşturan Çerkes Ethem
hadisesinde etkili olmasının dışında solculuktan ne anladığı oldukça
kapalıdır.
(fDiğer üyeler, Saruhan Mebusu İbrahim Süreyya,
Bursa Mebusu Muhittin Baha ve İzmit Mebusu Sırrı Bey’le, Kozan Mebusu Mustafa
Bey’in solculukları sanırız o günlerin şartları gereğidir.}Ama, Mustafa
Kemal’e veya Enver Paşa’ya bağlılıkları konusunda kesin bir şey söylemek mümkün
değildir. Bunlar samimi «doğu ül-
(52) Dumont, «La Revolution
Impossible...», s. 146.
85
kücüleri»dir<s3). Mustafa Kemal
Paşa*ya yakın oluşundan başka, « Batı Mef küresi »ne bağlı oluşu ile dikkati
çeken diğer bir üye ise Dr. Adnan Bey'dir'54’. Adnan Bey, Mustafa
Kemal’e yakın olmakla birlikte, dış politika konularında ona muhaliftir.
Üyeler içerisinde Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi
ise ilginç bir kişiliğe sahiptir. Solla ve komünizmle ilgili pek bilgisi
olmadığı anlaşılan Şeyh Servet Efendi, sol ideoloji ile İslâmiyetin bir
sentezini yapmayı amaçlıyordu ve «Sosyalizmin Kuran’ın öğretilerinden» doğduğunu
iddia eden görüşler ileri sürüyordu(55). Ceriliyetle sıkı
ilişkilerde bulunması yanında Ankara'daki Sovyet Sefareti ile de temas
kurmanın yollarını aramıştır'^.
(53) Halide
Edip Adıvar’a göre, «Büyük Millet Meclisi’ndeki iki tür mefkûre mücadele
halindeydi. Bunlardan birisi Garp Mefkûresi diğeri Şark Mefkûresi idi.»
(s. 148); Meclisteki Batı ve Doğu mefkûresine ilişkin açıklamalar yapan Tunaya,
«Meclis Doğuya ne kadar yaklaşırsa. Batı ile gayesine daha uygun ve en
az fedakarlığı gerektiren bir uzlaşma sağlayabileceği taktiğine sadık
kalmıştır» demektedir. Geniş bilgi için bkz. Tank Zafer Tunaya Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin Kuruluşu ve Siyasi Karakteri», İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası. Cilt XXIII, savı 1-4, s. 240-246;
Gotthard Jaschke, «İslâmm ve Komünizm’in İstiklâl Harbindeki Rolü» (Çev. Hüseyin
Zamantılı). Türk Dünyası, Araştırmaları, 13 Ağustos 1981, s. 202.
(54) Adıvar, s. 133.
(55) Dumont,
«La Revolution Imposible...», s. 146 Şeyh Servet Efendi'nin yeniden
faaliyete geçen Türkiye Halk îştirakiyun Fınkası’na katılmamasına
ilişık’in yaptığı açıklama için bkz. Katkı, yıl 1, sayı 1. 15 Eylül
1970, s. 18.
(56) Şeyh
Servet Efendi’yi, Sovvet Büyükelçisi S. î. Aralov, «Komünist maskeli bir
ajan-provaikatör» diye ' tanımlamaktadır. Geniş bilgi için bkz. S. 1. Aralov Bir
Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, (Çev. Haşan Ali Ediz), İstanbul
1967, s. 172 173.
86
Kurucu üyeler arasında adı geçmemekle birlikte,
cemiyetin kurulmasında ve diğer faaliyetlerinde önemli roller oynamış bulunan
Vakkas Ferid ise, eski Mülkiye kaymakamlarındandı. Eski bir İttihatçı olan
Vakkas Ferid Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifadesinde sosyalist, olduğunu
söyleyerek iktisat derslerine meraklı olduğunu « Kapital'! ve aksini mütalâa»
ettiğini mahkemede ifade etmiştir(57). Aynı zamanda, o günlerin
hoşgörüsü içerisinde açıktan açığa Bolşevik propagandası yapmaya başlamıştı<58).
Görüldüğü gibi, cemiyet üyelerinin
düşüncelerindeki farklılık ve belirginsizlik, kaçınılmaz olarak cemiyetin
fikrî yapısını da etkilemiştir. Cemiyetin amaçları ve faaliyetleri arasında
göreceğimiz gibi, bu durum cemiyetin ideolojik çizgisini tesbit etmemizde de
güçlüklere yol açacaktır.
N. Berkes Yeşil Ordu Cemiyetinin bazı batılı yazarların
«bir işçi ve köylü devrimci örgütü, komünist
(57) «Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, cilt
I, s. 216.
(58) Halide Edip,
Vakkas Ferid hakkında «...Rus propagandasının alfabesini başından sonuna kadar
tekrar ederdi. En çok ele aldığı mesele, zenginlik ve fakirlik meselesiydi.
Sınıfların kaldırılması üzerinde uzun uzun durur, gayet manasız konuştuğu
zaman bile samimi görünürdü. Hülasa, Rus propaganda alfabesini ezberlemişti ve
bunu baştan başa her yerde tekrar eder dururdu, o konuşurken Türk
rençberlerinin ellerinde: kazma, kürek, bütün ev veya mal mülk sahiplerine
hücum etmeleri tehlikesini insan gözleriyle görür gibi olurdu...» diyerek
Vakkas Ferid’in kişiliğine dair enteresan bilgiler vermektedir (s. 150-152).
Ayrıca, Damar Arıkoğlu hatıralarında, «... Vakkas Bey ateşli hitabesiyle
Meclisin karşısındaki Belediye Bahçesinde masa, masa dolaşır mebuslara
komünizm lehinde konuşur, kurtuluşun tek yolu olduğunu telkin ederdi»
demektedir. (Ankoğlu s. 152). Ertürk ise, Vakkas Ferid'e Tahsisat-ı
Mesture'den evvelce 900 lira verildiğini belirtmektedir (s. 559).
87
köylü
hareketi, kökleri toprak sorununda olan güçlü bir köylü akımı» olduğu yolunda
değerlendirmeleri bulunduğunu söylemektedir'591. Kuşkusuz cemiyet
hakkındaki bu değerlendirmeler bütünüyle tutarlı değildir.
Yeşil Ordu ile ilgili en doğru bilgiyi Atatürk Nutuk’
ta vermektedir :
«Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
Hükümetinin kuruluşundan sonra Ankara’da, ‘Yeşil Ordu’ adt altında bir cemiyet
teşekkül etti. Bu Cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve bilinen arkadaşlardı.
\Kuruluş maksadını izah için, iç isyanları ve bu isyanlara karşı gönderilen
ordu kuvvetlerinin ve milli miif rezeler in gösterdikleri bazı durum ve
manzaraları hatırlamak icab eder (...) Yeşil Ordu teşkilâtının ilk kurucuları
arasında bulunan yakın arkadaşlar sırf bana yardım maksadıyla ve beni ayrıca
yormamak fikriyle, kendileri ön ayak olarak faaliyette bulunmayı uygun görmüşler.
Bana, yalnız faydalı bir iş yapacaklarını söyleyerek, basit bir tarzda bu
teşebbüslerinden bahsetmişlerdi. Ben cidden çok meşgul olduğum için,
arkadaşların bu teşebbüsleri ile uzunca bir zaman ilgilenemedim. Yeşil Ordu
teşkilâtı, bir bakıma gizli bir teşkilât mahiyetinde kurulmuş ve oldukça
genişlemiş (...) Faaliyete geçmiş olan bu teşkilât, sadece milli müfrezeler
meydana getirmek gibi sınırlı bir sahadan çıkmış, çok umumi bir gayeye
yönelmiş»ti<60>.
(59) Söz konusu
araştırmaların mukayesesi için bkz. Berkes, s. 479, Cemiyet'in değerlendirilişi
ile ilgili olarak ayrıca bakınız, Nejat Kaymaz, «Türk Kurtuluş Savaşı’nın
Tarihsel Konumu ve Niteliği» Belleten, Cilt XL, Ekim 1976, sayı 160.
(60) Atatürk, Nutuk, Cilt II, s. 41-43.
88
Görüldüğü gibi Yeşil Ordu Cemiyeti o günün şartları
içerisinde ortaya çıkmış, legal olmayan bir yapıda olmakla beraiber, Mustafa
Kemal Paşa’mn 'bilgisi dahilinde ve ona yakın kişiler tarafından kurulmuş bir
teşekküldür.
c) Ankara ve Eskişehir Heyet-i Merkeziyesi :
Millî Mücadeleye yardımcı olmak gayesiyle
kurulan fakat, bu amaç dışında faaliyetlerle meşgul olan Yeşil Ordu
Cemiyeti'rfn genel merkez heyetinden başka, /inkara ve Eskişehir'de iki şubesi
bulunuyordu. Bu şube lerin dışında Sivas’ta da bir şube kurulması yolundaki
çalışmalar neticesiz kalmıştı'61’. Yeşil Ordu Cemiyetinin
(61.) Lazistan Mebusu Necati Bey, bu konuya
ilişkin olarak... «Sivas'ta Sultanî muallimlerinden Ruşen Efendi nâmında bir
zat ordu kumandanı tarafından -mahkemenize verilmiştir. Bu zata Hali Komünist
Teşkilâtıyla birleşiniz ve bu tarzda çalışınız diye kendisine talimat
verilmiş...» şeklinde bilgi vererek; bu zatın kendisine verilen direktifler
doğrultusunda teşkilât vapmaya çalıştığını bildirmiştir. Geniş bilgi için bkz.
T.B.M M. Gizli (telse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 22,
Ankara K80. Bursa’da Yeşil Ordu Cemiyeti nin bir şubesinin açıldığına ilişkin
olarak Bursa Ziraat Müdürü Kefet Bey’in anılarına dayanarak Mümtaz Şükrü
Eğilmez'in Havralarında şu bilgileri bulmaktayız.
«...Çerkeş Ethem’in kardeşi Reşit’le Kozahi
a.'nda sık rık görüşüyorduk. Ankara’dan gelen Muhittin Baha (Pars)
bize ki kenin kurtarılması için Bursa’da (YEŞİL ORDU) adı altm k. Bolşevik
örgütünün hemen kurulmasından sözetti. Bîrgün belediyede valinin yanında
toplandık. Albay Bekir Semi, Jrm . ma Komutanı Remzi Bey’lerle birkaç arkadaş
-bu yolda ■ ; aı aldık, yemin ettik. Sonra da Hilâl Matbaasını bir gün kao rak
Yeşil Ordu’nun tüzüğünü bastırdık. Gizli olan bu ' üyeleri birbirlerini
tanıyabilmek için (Esselâm) kelimesini dj leyecekti. Ben bu kuruluşun
propagandasını yaptyoı, her gi.
89
Gizli Türkiye Komünist Partisi'ne
karışmış durumda bulunan bu iki şubenin kuruluşuna ve üyelerine bakmaya
çalışalım.
Yeşil Ordu Cemiyeti'nin Ankara’da bir şubesinin
açılması yolundaki ilk teşebbüs, genel merkezin Ankara şubesinin oluşturulması
iç:n Hüsrev Sami (Kızıldoğan) Bey'i görevlendirmesi ile başlamıştır*62’.
Ama, daha sonradan Hüsrev Sami Bey'in işlerinin çokluğundan dolayı olmalıdır
ki, bu şubenin kurulmasıyla ilgilenememesi üzerine*6”, bu görevi
hayvan hastanesi müdürü binbaşı Salih Hacıoğlu'"” ve Vakkas Ferid Beyler
üslenmişlerdi. Bundan sonra Ankara Heyet-i Merkeziyesi için üye kaydetme
yolunda çalışmalara başlamışlardır.
bölgede dolaşarak kuruluşa alınması gerekenlere
amacı, sağlayacağı yararı, ülke için bunun bir görev olduğunu, diller dökerek
anlatmaya çalışıyordum. Kuruluşa girmeyi kabul edenleri Kozahanı’nda Sezai
Bey’in yazıhanesine gönderiyordum...» (Milli Müçadele'de Bursa, yayma haz.
İhsan Ilgar, İstanbul 1981, s. 202.
(62) Nâzım Bey, Ankara
İstiklâl Mahkemcsi'ndeki ifadesinde Hüsrev Sami
Bey’in bu işe memur edildiğini söylemekle beraber, bu teşkilatın Baytar Salih
Hacıoğlu tarafından daha evvel yapıldığı yolunda da
bilgi vermekte ve Refik (Koraltan) Bey'i Ankara şubesinde göstermektedir.
«Yeşil Ordu...» Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 70. Oysa Baytar Salih Hacıoğlu,
yine aynı mahkemedeki ifadesinde teşkilâta girmesi konusuy’a Tgili olarak, bunun Nâzım Bey’le görüştükten sonra gerçekleştiğini söylemiştir. «Yeşil Ordu Cemiyeti ...», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 282.
(63) T.B.M.M. Gizli Celse
Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 20; «Yeşil Ordu...», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 134.
(64) İsmi daha sonraki
komünist faaliyetlerde de geçecek olan Salih Hacıoğlu aslen Trabzonludur.
1903’te İstanbul’daki Baytar Mektebi’ni bitirerek, daha sonra görevde bulunduğu
ta filîlerde Makedonya'da İttihatçı olmuş ve İstanbul’daki Baytar Mcktebi'nde
bir süre öğretmenlik de yapmıştır. Mütarekeyi takiben, önce İstanbul'a daha sonra da Ankara'ya gelerek Anka-
90
Ankara Merkez Heyeti üyesi olan Feridun (Kande
mir) bu konuyla ilgili olarak; kendisine gelen Salih Ha cıoğlu'yla Vakkas
Ferid’in Yeşil Ordu Cemiyeti nâmına bu cemiyetin Ankara Heyet-i Merkeziyesi'ne
katılmasını istediklerini, ayrıca Mustafa Kemal Paşanın bu teşebbüslerden
haberi olduğunu söylediklerini, bu durum karşısında hem işlerinin yoğunluğu hem
de böyle bir teşekküle girmenin içinde bulunulan günlerin gereği, hoş
karşılanıp karşılanmayacağına ilişkin tereddütlerini Recep (Peker) ve Adnan
(Adıvar) Beylere götürdüğünde, onlardan olumlu karşılık almış ve bunu takiben
üye olmuştur165'
Yeşil Ordu’nun Ankara şubesinde bulunan
üyelerle ilgili farklı görüşler bulunmaktadır: Vakkas Ferid Bey
ra'da 5. Kolordu Hayvan Hastanesi müdürü
olmuştur. 1921 yılında İstiklâl Mahkemesi tarafından Türkiye Halk İştirakiyyun
Fırkası’nm diğer üyeleriyle birlikte 15 yıl hapse mahkûm edilen Hacıoğlu,
serbest bırakıldıktan sonra Komintern’in IV. Kongresi'ne katılmak için
Moskova'ya gitmiş; 1922 yılında ise tekrar bu tür faaliyetlerinden dolayı
tutuklanmıştır. 1925 yılında Türkiye Komünist Partisi III. Kongresi’nde Merkez
Kurulüna seçilen Hacıoğlu 1927 yılında tekrar tutuklanmıştır. 1928 yılında ise
«Menşevik» suçlamasıyla gözden düşen Salih Hacıoğlu, aynı yıl eşiyle birlikte
Sovyetler Birliği’ne gitmiştir, önce Moskova'da daha sonra da Azerbaycan’da
veterinerlik yapan Hacıoğlu, 1945’te yurda dönmek isteğinde bulunması üzerine
eşiyle birlikte tutuklanarak Altaylardaki tzarnavul Kampına sürülmüştür. Aynı
yıl bu kampta ölmüştür. Nâzım Hikmet’in yardımıyla eşine daha sonra bir emekli
maaşı bağlanmış ve eşi son yıllara kadar Moskova'da kalmıştır. Moskova'da
bulunan Salih Hacıoğlu’nun oğlu ile görüşen Tunçay bu hususa dair ayrıntılı
bilgi vermektedir. Geniş bilgi için bkz. Mete Tunçay Eski Sol Üzerine Yeni
Bilgiler, İstanbul 1982, s. 205-206; Ayrıca bkz. Sayılgan, Sol..., s.
160, dipnotu 8.
(65) Kandemir’in
üyeliğine ilişkin geniş bilgi için bkz. Kandemir, s. 9-11.
91
/inkara İstiklâl
Mahkemesinde son zamanlarda genel merkeze karşı bir vaziyet alan Ankara Heyet-i
Merkeziyesi’nde Şeyh Kudbettin Efendi, Muallim'Nuri ve Binbaşı Salih
Hacıoğlu’nu sayarken*66’, Yunus Nadi Bey yine aynı mahkemede
verdiği ifadede genel merkezle pek ilgisi olmayan Ankara şubesinin
üyelerinden sadece Salih Hacıoğlu’nu bildiğini, diğerlerini tanımadığını söylemişti^67’.
Salih Hacıoğlu ise, askeri baytar Kenan’ın adını vermektedir*68’.
Tevetoğlu ise, bu üyelere ait isimleri; Vakkas Ferid, Mustafa Nuri*6”,
Gazeteci Arif Oruç*70* ve Feridun (Kandemir) Beyler olarak
belirtmektedir*7”. Bir başka kaynakta ise, Ankara Merkezî Heyet
üyelerinin ilk defa beş kişiden oluştuğu belirtilerek, bunlar Salih Hacıoğlu,
Şerif Manatov, Feridun (Kandemir), Nuri ve Arif Beyler olarak sayılmaktadır*72’.
Şeyh Servet Efendi ise, Kayseri Mebusu Basri
Bey, Afyon Mebusu Mehmet Şükrü Bey ve Sivas Mebusu Memduh Bey’i önce evine
davet ederek, onlarla görüşmüş, daha sonra ise Nuşirevan’ın evinde yapılan toplantıya
onları davet ederek, Heyet-i Merkeziye ile çalışmayı teklif etmişti*73’.
Erzurum Mebusu Azmi Bey’in de
(66) «Yeşil Ordu», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 217.
(67) «Yeşil Ordu», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 134
(68) «Yeşil Ordu», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 283.
(69) Tevetoğlu’nun
Mustafa Nuri’yle ilgili olarak düştüğü yanılgı için bkz. Tunçay, Sol
Akımlar, s. 142.
(70) Arif Oruç için
bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 144, Dipnotu 91; Ayrıca bkz. Cerrahoğlu,
s. 390-391.
(71) Tevetoğlu, s.
147.
(72) «Yüzlerini örten
Siyah Maskeyi Atarsanız Altından Çıkacak Sima Kimindir?», Son Saat, 27
Teşrinisani 1927’den naklen Tunçay, Sol Akımlar, s. 142.
(73) Sivas Mebusu
Memduh Bey’in konuşması için bkz ir.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt
III, s. 358-359.
92
bulunduğu bu toplantıda üç kadının bulunması,
özellikle çok dindar olan Basri Bey tarafından hiç hoş karşılanmamıştı17,0.
Toplantıda bulunan kadınlar ise, Rahime, Fatma ve Halime yoldaşlardı. Bu
toplantıdan beklenilen netice alınamamıştır'75’.
Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifadelerde de
görüldüğü gibi, cemiyetin Ankara Heyet-i Merkeziyesi genel merkezle pek
ilişki kurmamış ve bağımsız olarak faaliyet göstermiştir. Daha sonra, cemiyetin
Ankara ŞuıbeSi’nin Gizli Türkiye Komünist Fırikası'na kalbettiğini görüyoruz.
Cemiyetin ikinci şubesi ise, Eskişehir'de
oluşturulmuştu. Cemiyetin Kâtib-i Umumîsi olan Nâzım Bey ve genel merkez
üyelerinden birkaç kişi bayram tatili dolayısıyla bulundukları Eskişehir'de,
Yunus Nadi Bey'in Nâzım Bey'e tanıştırdığı öğretmen Behram Lütfi'ye, Ib-
(74) «Yeşil Ordu», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 216.
(75) Ertürk, bu üç
kadınla ilgili olarak «... Ziynetullah'm karısı ve baldızı, kadınları irşad ve
hanımlar arasında faaliyet yaparak solcu fikirleri Türk kadınları arasında
yaymaya çalış* mışlardır» şeklinde bilgi vermektedir (s. 559). Ankara’daki bu
toplantıda adı geçen üç açık saçık kadının Cemile ve Rahime Hanım’la, Salih
Hacıoğlu’nun eşi Fatma hanım olduğunu söyleyen Tunçay, 1979’da Sovyetler
Birliği’ne yaptığı bir gezide Cemile Hanım’ı göremediğini; ancak, Rahime
Hanım’la görüşme fırsatı bulduğunu, Rahime Hanım’la Cemile Hanım’ın İzmirli olduklarını,
annelerinin muhtemelen Tatar göçmenlerinden olabileceğini, babalarının ise
Türkiyeli Süleyman Selim olduğunu. Cemile Hanım’ın İstanbul’da Dar-ül
Muallimat'ı bitirdikten sonra Bezm-i Alem Valide Sultanisi’nde öğretmenlik
yaparken Ziynetullah’la evlendiğini, Rahime Hanım’ın ise, 1922 güzünde Komintem’in
IV. Kongresi’ne katılmak üzere Sovyetler Birliği’ne giden eniştesi ile birlikte
Rusya’ya gittiğini ve burada Kayserili İsmail Hakkı'yla evlendiğini
belirtmektedir (Tunçay, Eski Sol..., s. 193-194).
93
rahim Süreyya
ile mutabakata vararak Eskişehir Şubesinin kurulması işini vermişlerdi. Behram
Lütfi ise, Mustafa Nuri ile birlikte çalışarak (.Eskişehir Heyet-i
Merkeziyesi'ni meydana getirmişlerdi176’. Eskişehir bu tür
faaliyetler açısından Anadolu’nun diğer illerine oranla daha müsait bir ortama
sahipti. Nitekim Türkiye Sosyalist Fırkası Anadolu’daki şubesini bu şehirde
açmış ve yine fırkanın yayın organı olan İşçi gazetesi de bu şehirde
faaliyetlerde bulunmuştu177’. Ayrıca, Türkiye İşçi ve Çiftçi
Sosyalist Fırkası 1919 yılı genel seçimlerine bu şehirden Ethem Nejat'ı aday
göstermişti*78'. Yine Ethem Nejat, Doğu Halkları Kurultayı'na ve 10
Eylül 1920 tarihinde toplanan 1. Türkiye Komünist Partisi Kongresi’ne Eskişehir
ve Ankara teşkilâtlarını temsilen katılmıştı*79). Kısacası,
Eskişehir bölgesi bu tür faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgeydi^
Eskişehir'deki teşkilâtın kurulması için ayrıca
Şerif Manatov’un da çalışmaları olmuştu180’. Bundan başka
(76) Nâzım Bey Ankara
istiklâl Mahkemesi’ndeki ifadesinde Manastırlı Mustafa Nuri’nin getirdiği bir
mektupta, Eskişehir IIeyet-i Merkeziyesi’nin vücuda getirildiğinin
bildirildiğini ve ayrıntılı bilginin Mustafa Nuri’den alınabileceğinin de ifade
edildiğini söylemekteydi «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s.
71.
(77) Bkz. Giriş
Bölümü.
(78) Bkz. Giriş
Bölümü.
(79) «Yeşil Ordu», Yakın
Tarihimiz, cilt I, s. 133. Berkes, «Eskişehir’deki işçi hareketi iddiası
ise, Komünizm perdesi altında Mustafa Kemâl'e karşı ve oradaki bir çeteci
örgütün gü cü etrafında kümelenmek ten kaynaklanıyordu» diyerek dikkatleri
Çerkeş Ethem üzerine çekmektedir s. 478.
(80) Tevetoğlu, s.
173. G. Jaeschke, Sovyet Rusya'nın Müslüman meseleleri ile ilgili özel bir
komisyon kurarak, bu komisyon aracılığıyla İslâm ülkelerine casuslar
gönderdiği, Mustafa Suphi'nin bu doğrultuda çalıştığı ve Salih Zeki’yle
birlikte
94
Eskişehir, o
günlerde en güçlü birlikleri elinde bulun duran Çerkez Ethem’in de etki alanına
giren bir bölgeydi. Bu güçten de yararlanmayı düşünen Eskişehir teşkilâtı,
Ethem'i de etkileme yoluna gitmişti'81*. Gerçekte, Eskişehir Yeşil
Ordu Şubesi ile Gizli Türkiye Komünist Partisi Teşkilâtları birbirinden farklı
kuruluşlar değillerdi. İstiklâl Mahkemesi dosyaları arasında bulu nan < Sarı
Defter»den bunu anlamak mümkündür'82*. Giz li raporda; Eskişehir
örgütünün 1920 temmuz ayının ortalarına doğru, daha önce bu şehirde bulunmuş
olan Şerif Manatoıv’un hazırladığı zemin üzerinde İşçi gazetesi
çevresiyle Ankara’daki Yeşil Ordu’dan gelen Vakkas Verid tarafından kurulduğu
belirtilmekteydi. Bütün bun\ar Gizli Türkiye Komünist Partisiyle Yeşil Ordu’nun
Eskişehir Heyet-i Merkeziyesi'nin içiçe olduklarını göstermektedir. Bu konuya
yeri geldikçe yine değinilecektir.
d) Yeşil Ordu'nun Amaç ve Faaliyeti :
Yeşil Ordu’nun başlangıçta İstanbul
Hükümeti’nin Ankara'daki hareketi Bolşeviklikle suçlayan olumsuz
propagandalarını bertaraf eden vc yeni inkılâp ülküsünü aşılayarak,
yürütülmekte olan Anadolu'daki harekete yardımcı,
şuurlu kişilere dayanan bir teşkilât olarak (örünmesi, şüphesiz cemiyetin
gerçek yönünü teşkil et-
r?) haziranında Türkiye Komünist Partisi’ni
kuran Şerif ı.aii.. lov’un da bu merkezde görevlendirildiği vohında bilgi vermektedir.
Geniş bilgi için bkz. G. Jaeschke, «îslâmın ve Komünizmin...». s. 201.
(31) Barris, s. 109. Bu konuya Çerkeş
Ethem-Yeşil Ordu biçkisi başlığı altında yeniden değinilecektir.
(82) Sadi Borak «İlk
Türk Komünistleri İstiklâl Mahkemesinde», Günaydın Gazetesi, 25 Temmuz 14
Ağustos 1976.
95
mez. Hükümetten
izinsiz, fakat Mustafa Kemal’in bilgisi dahilinde kurulan bu cemiyet Ankara
Hükümeti tarafından resmen kapatılması istenene kadar faaliyette bulunmuştur.
Cemiyetin Ankara ve bi kişeh’r Heyet-i
Merkeziyelerinin Gizli Komünist Parti he olan ilişkileri ve haziran ayı
içerisinde Yozgat isy -ı m bastırmaya giderken veya gelirken cemiyete Çerkes
Ethem'in de dahi' olması ve bir anlamda Ethem’in birliklerinin cemiyetin
vurucu gücü olarak kullanılabilmesi tehlikesinin belirmesi meseleyi karışık
hale getirmekteydi.
Kuruluşu sırasında cemiyetin esas gayesini ve
entrikayı sezemeyen Mustafa Kemal Paşa, Yeşil Ordu Cemivcti'nin bütün
faaliyetleri ortaya çıkınca, duruma müdahale etmekte gecikmemişti. Bu konuda
Nutuk’ta
Nizâmnâmeleri ve vazifeli memurları her tarafa
gönderilmiş,
yalnız, bir noktayı da işaret etmeliyim ki, Yeşil
Ordu teşkilâtıyla meşgul olanlar, işin benim bilgim ve rızam ve arzum dahilinde
olduklarını söylediklerinden her tarafta, benim adıma teşkilâtı genişletmeye
ve güçlendirmeye çalışanlar çoğalmış. Faaliyete geçmiş olan teşkilât, sadece
millî müfrezeler meydana getirmek gibi sınırlı bir sahadan çıkmış, çok umumî
bir gayeye yonelndş...»''a',tı
diyerek, cemiyetin esas gayesinden ayrı ve onun adını kullanarak genişleme
faaliyetini sürdürdüğünü belirtmektedir.
^Haziran avı ortalarına doğru, Yeşil Ordu’nun
üyeleri faaliyetlerini yoğunlaştırmak amacıyla birçok belge dağıtmaya
başladılar. Teşkilâtın ileri gelenleri tarafından hazırlanarak ortaya
çıkarılan bu beyannâme, tali-
(83) Atatürk, Nutuk, cilt
II. s. 42-43.
96
matnâıme ve nizâmnâmeler; yeni kaydolan üyeler
bir fikir etrafında toplamaya yönelik belgeler olarak değerlendirilebilir. Bu
belgelerden anlaşıldığına göre, Yeşil Ordu’nun fikrî yapısı, İslâmî
Sosyalizm'den yana bir çizgi takip etmekteydi*84^
Cemiyetin nizamnamesini, beyannâmesini ve talimatnâmesini
incelemeye geçmeden önce, cemiye-.iri ileri gelenlerinin böyle bir teşekkülden
ne beklediklerine biraz değinelim. Cemiyet ileri gelenlerinden olan Hakkı
Behiç, «Garbın memleketimizi yok etmek siyaseti karşısında ]Şarka
ve Rus İnkılâbına ^yaklaşmakta memleket için büyük bir ümid-i necat görmüştüm.
Müslüman âleminde Rus İnkılâbını tâdilen vücuda getirilecek bir sosyalist
ittihadı fikrine bağlıydım. Bu fikrimi Mustafa Kemal Paşa ya da. açmıştım. Paşa
taraftar görünmüştü. Memleket dahilinde Rus Bolşevizmine muvazi bir cereyan
hazırlamaya başlamıştık...» diyerek, hariçte bu fikirle çalışan
arkadaşlarla haberleşerek, onları da memlekete bağlamayı düşündüklerini;
böylece Rusların ayrı ayrı Müslüman memleketlerinde siyaset yapma yerine
bizimle siyaset yaparak, veya bizi tutarak bu işi başaracaklarına kanaat
getirecekleri düşüncesindeydi(85). Hariçte çalışan arkadaşları*86’
için ise, «...bu memleketin bizim kadar hak sahibi evlatlarıydı.
Düşmanlarımızın ta-
(84) Dumont, «La
Reolution Impossible...», s. 146; Tunçay, Sol Akımlar, s. B9-140.
(85) Cebesoy, Millî
Mücadele..., s. 465.
(86) Cebesoy, Haıkkı
Behiç’in hariçte çalışan arkadaşlarımız diye bahsettiği kişilerin memleketi
terke mecbur olmuş İttihat ve Terakki Erkânı ile onların çevresinde
topladıkları eski İttihatçılar olduğunu söylemektedir (Millî Mücadele..., s.
466).
97
kip ve
tazyiklerinden firara mecbur olmuş kimselerdi...» şeklinde bahsetrnektedir(87).
Diğer üyelerin görüşleri ise; Bolşevikliği
tehlikeli göstermeye çalışanların propagandalarını başarısızlığa uğratmak ve
Sovyet Rusya’ya yakınlaşmak için Anadolu'nun görüşünü hazırlamaktı. Nitekim,
cemiyet üyelerinden Sırrı Bey, emperyalist batıya karşı Bolşeviklerle
bir an evvel anlaşmayı salık vermekteydi186’. Nâzım Bey ise,
Bolşeviklerin durumunun bizi yakından ilgilendirdiğini ve Rusya tehlikesine
karşı, bu yeni fikirlerin memleketimizde, yapacağı tahribatı göz önüne alarak
bunları azaltmak düşüncesiyle böyle bir teşkilâtlanmaya gidildiğini
söylemekteydi'69’. Şeyh Servet ise maksadı, «...memleket
içtimaiyatını ıslah için fikri ve amelî teçhizatta bulunmak, terbiye-i efkârda
çalışmak, Şarkla çıkan son hadise-i içtimaîyeye karşı da İslâm dini ve mez-
(87) Cebesoy’un
hatıralaı ında Hakkı Behiç Bey'den dola yı bahsettiği (Milli Mücadele..., s.
465-466); sözlerin kaynağına ilişkin olarak Tunçay, «Rauf Bey'in Malta'dan
dönüşünde, ona Hakkı Behiç tarafından yazılmış olan 20 Teşrinisâm 1921 tarihli
mektup» olabileceği kanaatindedir. Hakkı Behiç bu mektubun sonunda, «İtikadım,
imanım değişmemiştir. Bence Türkiye davası muvakkattir; benim gayem İslâm
Âleminde bir inkılap davasıdır (...) Er ıgeç ıbir Sosyalist İslâm Cumhuriyeti
tezahür edecek...» demekteydi (Sol Akımlar, s. 482485).
(88) T.B.MJM. Gizli
Celse Zabıtları, cilt III, 29.5.1336 tarihli oturum, s. 47.
(89) Nâzım Bey «...
Bolşevik harekatının başladığını ve muhitimize doğru geldiğini işittiğimiz
zamanlarda, hepimizin nazarı şarka müteveccih idi. Hatta, bazıları Ruslardan
orduların gelmesine intizar ediyorlardı. Sonra nazar-ı dikkate alıyor musunuz?
Rus tehlikesi mühimdi. Bu selin yıkılması için Yeşil Ordu vücuda getirildi...»*
demiştir. (T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli
oturum, s. 21).
98
hebi ananeleri dairesinde varlığımızı
muhafazaya çalışmaktan ibaretti...»
şeklinde ifade ediyordu^*”.
Görüldüğü gibi üyelerin fikirlerinde
belirginlik ve şekillenmişlik yer almadığı gibi, bir düşünce sistemininde
oluşmadığını söylemek mümkündür. Bunun yanında, Sovyet Rusya’daki inkılâbın
Anadolu’ya uygulanmasında belli esaslara, özellikle halkın duyarlılık
gösterdiği İslâmî akidelere sadık kalınmasına dikkat çekilmektedir. Üyelerin
Marksizme ilişkin bilgileri ise yok denecek derecedeydi.
(^Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi'nin komünizm
propagandası yaptığına ilişkin olarak Meclis’te yapılan gizli görüşmede Mustafa
Kemal Paşa, Rus Bolşeviklerine yaranmak için dışardan Mustafa Suphi ve Türkiye
Komünist Partisiyle memlekete çeşitli kanallardan komünizmin sokulmaya
çalışıldığına değindikten sonra, ülke içinde komünizmin ne olduğunu bilmeden
bazı teşkilâtlanmalara gidildiğini, oysa ne aydınların, ne halkın, ne de
ordunun komünizmi bilmediğini ifade etmiştir^1*.^
Yeşil Ordu Cemiyeti «Eski Dünya Neydi Yeni Dünyada
Neler Oluyor?» başlığı altında yayınlamış olduğu beyannamede^ Eski Dünya’yı;
«... birkaç zenginin milyonlarca insanları esir gibi çalıştırarak, bu
milyonlarca insanın açlık ve sefaletine karşı kendi rahatlıklarını te-
(90) «Yeşil Ordu Cemiyeti»,
Yakın Tarihimiz cilt I, s. 216.
(91) T.BJW.M. Gizli
Celse Zabıtları, cilt III, 22.1.1337 tarihli oturum, s. 333-334.
(92) Beyanname için
bkz. Ek: 1. Şevket S. Aydemir, Beyannâme için «Yeşil Ordu'nun beyannamesinden
anlaşıldığına göre, yeni komünist ilkelerle, ilk İslâm akideleri arasında bir
bağlantı kuruluyordu» demektedir (s. 370).
99
min
etmesinden başka birşey değildir...» diye
tarif ediliyordu. Eski Dünyadan kasdedilen Rusya'da kurulan yeni rejim
dışındaki ülkeler, yani emperyalist batı idi.
[Çalışanları ve iş dünyasını (çiftçiler,
bağcılar, bahçıvanlar, kunduracılar, duvar ustaları, marangozlar) kendilerini
sömürenlere karşı isyana çağırıyordu, tşin içine bir de dinî renk katılmıştı. «...Etrafımızda
bulunan beyler, ağalar kimlerdir bilir misiniz? onlar da sizin gibi insandır.
Allah’ın indinde aranızda hiçbir fark yoktur. Allah insanları hep eşit
yaratmıştır. Sizi fukara yapan, cahil yapan bu zalim adamların şerrinden kurtulmak
için başınızı biraz kaldırınız, sesinizi yükseltiniz. Onlardan korkmayınız!
Onlar kendi kendilerine size birşey yapamazlar...» deniliyorduJ)
Yeni Dünyaya Sovyet Rusya'daki olaylar örnek
gösterilerek, eşitliğin ve kardeşliğin hüküm süreceği bir Yeni Dünyanın doğuşu
haber verilmekteydi.
«Yeni Dünya bambaşka oluyor. Yeni Dünya’da
hükümet hep fukaranın eline geçti. Hükümet adamlarını fukara intihab ediyor.
Valiler, mutasarrıflar, kaymakamlar hep ortadan kalktı. Zengin, fakir büyük,
küçük, bey, ağa hep eşit oldu. Rütbeler hep lağvoldu (...) Gelmekte olan ihtilâl
sadece mülkiyeti ortadan kaldırmakla kalmayacak, aynı zamanda, hırsızlığı,
rüşveti, yalancılığı ve dolandırıcılığı ortadan kaldıracak, (...) herkes
insanlığı anlamış, herkes birbirine eşit olmuş (...) Biz de öyle olacağız, biz
de bu yolda gidiyoruzdenilmekteydi.
100
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin yayınlamış olduğu
talimatnâme(93)de, beyannamede değinilen konular tekrar edilmekle
birlikte, Talimatnâme’de «... beşerin saadeti ve buna varmak için samimî bir
Asya Halk İttihadı...» vurgulanarak Pan Asyatik yönü ağır basan ve
belirginleşen bir tutum göze çarpmaktaydı. Yeşil Ordu Talimatnamesinde açıkça
ilân edilen nihaî gaye, «Asya Halklarının samimî bir birliğine ulaşmaktır.»<94>.
Batının belli tutumları eleştirilerek, «... Asya'da ahlakî ve İnsanî bir yaşama
ve şarkda da, şarkın kendisine mahsus olan temiz ve saf ahlâkım tesbit edip
koruyacak bir ittihad vücuda getirmek gayesiyle çalışan fikir sahiplerinin vücuda
getirecekleri mesaî silsilesine ve içtihad saflarına ‘Yeşil Ordu’ namı
verilmiştir» (madde 1) denilerek Yeşil Ordu’nun yeşil cihad bayrağında; «...Asya,
Asyalıla-
(93) Talimatnâme için
bkz. E'k : 2. Mete Tunçay, Talimatnâme’nin aslının 12 madde olmayıp 40 madde
olduğunu söyleyerek (T.C.B.M.M. Arşivi İstiklâl Mahkemesi T-2 Dosya
27-2)’ye atfen (Sol Akımlar, s. 393-397’de) bunu vermekte ve «bir yeraltı
örgütünün ayrıntılı kurallarını yansıtan talimatnâme neticesinde sosyalizmle
İslâmlığın özdeşliği fikri»nin işlendiğini belirtmektedir (Sol Akımlar, s.
140)
(94) Bu konuda P.
Dumont «Batı emperyalizmine karşı girişilen bu sözde Pan-Asyatizmin içinde,
millî Pan-Turanizmin izleri yok muydu?» sorusunu sorarak, bu konuya Lenin’in
1920 Tenımuz’unda Komintern'in İkinci Kongresindeki konuşmasını örnek olarak
vermektedir («L'a Revolution Impossible...», s. 146). Oysa, «...Yeşil Ordu'nun
Turancılığa dair ‘Avrupa emperyalizminin hulül ve istilâ siyasetini Asya’dan
tard etmek’ istediğini söyleyen nizâmnâmesinin birinci maddesinden başka bir
delil» olmadığına dikkat çeken Tunçay’a göre, teşkilâtın gerçekten solcu
gelişmelerin yolunu kapatmak için kunılduğu iddiası da pek doğru olmayıp, bu
ancak, bir bakıma Yeşil Ordu’nun devamı niteliğindeki Resmî Türkiye Komünist
Fırkası’ na uygun düşmektedir (Sol Akımlar, s. 141, dipnotu 85).
1G1
rtndır, Asya artık kapılarını
muharebe, sermaye, ihtikâr, sınıflar, ihtiraslar facialarına ebediyen...» kapadığı tezi
işlenmekteydi (madde 2).
Talimatnamenin ibundan sonraki bölümleri Yeşil
Ordu’nun Merkez-i Umumîsine bağlı olarak, il, ilçe, nahiye ve köylerde
yapılacak teşkilâtlanmaya ait açıklamaları ihtiva etmekteydi (madde 3, 4, 5,
6, 7, 8, 9). Talimatnameye göre cemiyet daha çok işçilere açık idi. Cemiyetin
kapısı büyük toprak sahiplerine, büyük tüccarlara ve komisyonculara kapalı
tutulmuştu (madde 10, 11, 12). Cemiyet üyelerinin tutum ve davranışlarına ilişkin
olarak istenilen şeyler de oldukça ilginç görünüyordu. Buna göre, «Merkez
teşekkül eder etmez bütün arkadaşlar, gayelerimizde sâdık kalacaklarına
inkılâbın fiilen tahakkukuna kadar teşebbüsat ve icraatta son derece
mahremiyetine ve son derece samimiyetine merbut ve riayetkâr olacaklarına yemin
edeceklerdir.» (madde 13).
Cemiyetin sosyalist ve özellikle Bolşevik
hareketin yanlış anlaşılmaması için çalışmayı, kamuoyunu kendi fikirleri
etrafında toplamayı amaç edindiğini görmekteyiz (madde 14). Cemiyete üyeliğin
esasına, teşkilâtın parolasına ve propaganda usûllerine ilişkin esaslar verilerek,
yemine uymayanların idam olunacağı belirtiliyor ve gizli bir teşkilata ait
olması gereken ayrıntılar üzerinde duruluyordu.
Hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan yan askerî bir
temel üzerine kurulmuş bölük, tabur, takım şeklinde birliklerin kurulması ve
her «fedai»nin üzerinde bir mavzerle üç yüz fişek bulundurması şeklindeki proje
ise, büsbütün yapmacıktı (madde 24-30).
102
İslâm kaidelerinin uygulanmasına yönelik
olarak; «Yeşil Ordu, bir saadet-i beşer teşkilâtıdır. Onun nazarında kan
dökmek kadınları dul ve sefil, evlâdları bîkes ve yetim bırakmak dünyanın en
büyük...» fenalığı olarak gösteriliyordu (madde 31).
Cemiyetin talimatnâmesinde netice olarak :
«Âlem bir büyük inkılâp karşısındadır.
Avrupa da bir kısım ilim adamları, ‘sosyalizm’ mesleği dairesinde, Garbın
medeniyet perdesi altındaki redaet ve .cinayetlerini yıkmak, ortadan Çaldırmak
için ‘burjuvazi' denilen muhtekir ve muhterislerle mücadele ediyor. Bunların
en büyük gayesi, çok zenginlerin taşkın sefahatlarıyla, fukara takımının
yoksulluktan doğan sefaletine bir had tayin etmektedir. ‘İslâmiyet ve Şer’i
Muhammedi' bu esasları bin üç yüz yıl evvel, zekât, fitre ve kurban gibi
vecibelerle koymuş ve terviç etmiş olduğundan, Müslümanlar bu âlemin terviç
etmiş olduğu bu sosyal inkılâptan zarar görmek değil, aksine
faydalanacaklardır. Bunun içindir ki, teşkilâtımızın bir umdesi de sosyalizm
harekâtından istifade etmek ve onlara yardım etmektir. Her merkez heyeti bu
umdeyi göz önünde ehemmiyetle tutacak ve inkılâbın tamamiyle husulüne kadar
zekât, fitre ve kurban gibi şeriatın fukara hakkı olmak üzere zenginlere
yüklediği vecibeleri münasip surette toplayarak, çalışma gücünü kaybetmiş
olanlara dağıtacaktır.»
Cemiyetin nizamnâmesi(95) ise onun
sosyalist tercihleri konusunda birçok açıklamalar getirmektedir. Aynı
(95) Nizâmnâme için bkz.
Ek: 3.
103
zamanda, «bu
kuruluşun İslâmî komünist rengim açıkça ortaya koymaktadır»'96'.
Nizâmnâme ile zenginlerin elinde bulunan sermaye birikimine karşı olunduğu
gibi, özel mülkiyetin kaydırılmasına taraftar bir tutum da göze çarpmaktadır
(madde 3, 4, 5, 6). Bundan sonraki maddelerde ise, «Yeşil Ordu Cemiyet
hayatında Halk Hükümetini ve tam bir ‘iştirak-i mesaî' usulünü kabul eder»
(madde 7) denilerek «Yeşil Ordu aile hayatına saygıyı (...) İslâmiyetin
bütün İçtimaî esaslarına istinad ederek, asr-ı saadetin müşterek samimiyetini
iadeye ve batıdan gelen kendini beğenmiş ihtirasları Asya’dan atmaya
çalışmakla yolunu, Hak yolu, Allah yolu bilir.» (madde 12-13). En küçük
yerleşim birimine kadar kurulması düşünülen teşkilâtlar Yeşil Ordu Genel Merkezine
bağlı olup gizlidir (madde 22). Cemiyetin en yüce ideali olan insanlığın mutluluğu
Kızıl Bayrak ve İslâmî kardeşliği temsil eden Yeşil Bayrak'ın birleşmesinden
geçiyordu. Türk Yeşil Ordusu, başka memleketlerin Yeşil Ordularıyla ve Kızıl
Ordularla kardeştir ve Moskova ile ilişki halindedir (madde 19, 20, 21).
Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız, cemiyetin
nizâmnâmesi, talimatnamesi ve beyannamesinden Yeşil Ordu'nun «İslâmî komünist»
düşünceyi yaymayı ve bunun halk nazarında yer edinmesine çalıştığını söyleyebiliriz.
Ancak, bu düşüncede bütün üyelerin hem fikir olduklarım ve bir hareket birliği
içinde bulunduklarını söylemek pek mümkün görünmüyor. Yayınlanan belgelerde
görüldüğü gibi, halkın dinî duygularından yararlanma yolu seçilerek, bu sayede
bir teşkilâtlanma ve genişleme olabileceği düşünülmüştür. İslâmiyetle sosyalizmi
özdeşleştirme ve aslında sosyalizmin tslâmi-
(96) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 139.
104
yetin uygulanmasından başka birşey olmadığı
yolundaki fikirler yeni değildir. Yeşil Ordu Cemiyetinden önce de
İstanbul’daki sosyalist faaliyetlerde özellikle Hüseyin Hilmi’nin Osmanlı
Sosyalist Fırkası ve daha sonra kurduğu Türkiye Sosyalist Fırkasında denenmiş
metodlardı<97!. Bu metod Sovyet Rusya tarafından da Müslümanları
yeni rejime kazanmak için kullanılmıştır. Cemiyet adına İslâmiyet ağırlıklı
propaganda faaliyetinde en etkili kişinin, Şeyh Servet olduğu söylenebilir0’8’.
Cemiyetin amaç ve program yönünden değerlendirilmesinde
çeşitli yazarlarca farklı görüşler ileri sürülmüştür. Tunçay, cemiyetin
nizâmnâmesine, beyannâmesine ve .talimatnâmesine bakarak, «... bu
belgelerde, yaratılmak istenen hareketin gerici niteliğinin komünizan
fikirlere öranla öncelik taşıdığı, onlara ağır bastığı dikkati çekmektedir.
Genel ■olarak, Avrupai sefahat yerilmekte ve Asya’nın nezih ahlâkının Batı
kapitalizmi ve Emperyalizmi karşısında tehlikeye girdiği anlatılmaktadır.»199*
derken, Harris, «... Yeşil Ordu, İslâm ve milliyetçiliğin ahenkli sesiyle,
daha ziyade radikal sosyaliz-
(97) Bkz. Giriş
Bölümü.
(98) ^ Şeyh Servet’e
göre «Bolşevizmin en veciz tarafı, Asr-ı Saadette yaşamış olan gıllı gışsız
müşterek samimî hayattan ibarettir. O sırada eğer Bolşevik tâbiri mâlum
olsaydı, Hazreti Ebubekir Raydıyal (lahu Anh) İslâmiyet! kabul eder etmez bütün
servetini, develerini koyanlarına kadar varını yoğunu dağıttığı fakir ve
kimsesizlerle hemhal olmuştu...»,) Kandemir, s. 20; Şeyh Servet'in Eskişehir’de
yayınlanan «Asr-ı Saadet» adlı risalesi İstanbul’da bulunan İngiliz Gizli
Haber Alma Örgütünün raporlarında, Islâmiyetle bolşevizmin özdeşleştirilme çabalarına
örnek olarak gösteriliyordu. Geniş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s.
400.
(99) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 140.
105
min bir
bileşiğini temsil...» ettiği görüşündedir00”.
F. Tevetoğlu ise, talimatname ve nizâmnâmelerin tam manâsıyla komünizmin ve
Bolşevizmin Rusya’daki tatbikatının bir kopyası olduğu kanaatindedir1100.
Dinutır Şişmanov’a göre, «... Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin etkisiyle
kurulan Yeşil Ordu komünizm ideolojisine yakın bir ideolojiyi benimsemiş
askerî. siyasî bir örgüt» tüdl<a>. S.S.C.B. Bilimler
Akademisi’nin bir yaymanda savunulan görüşlere göre «...bu örgütün
kurucuları küçük burjuva d.evrbnci’eri idi. İslâm ideolojisinden kapamayan bu
kı’ı'er sözde ilk İslâm ilkeleriyle komünizm ilkelerinin aynı olduğu
düşüncesini yaydılar. Bu düşünceye göre, Muhvmmen ve ilk İslâm halifeleri
zamanında ' eşitlik ve adtder' gerçekleştirilmişti. Bununla birlikte, bu
örgütün programı, pekçok devrimci isteğe yer veriyordu. ..»<l0,>.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Yeşil Ordu ne
işçi hareket , ne köylü hareketi, ne de geniş halk kitlelerine h tap eden bir
teşekkül olamamıştır. Devrin şartları gereği doğmuş ve Islâmiyetle sosyalizmi
bağdaştırmaya yönelik çabalarda bulunmuştur. Zaten Yeşil Orducuların
solculuğunun pek eskilere dayandığı da ileri sürülemez. Ama, cemiyet
içerisinden daha sonra bu işe samimî olarak bağlananlar çıktığı gibi, cemiyetin
Eskişehir ve Ankara teşkilâtları Gizli Türkiye Komünist Partisinin birer şubesi
olarak faaliyet göstererek, daha sonraki sol hareketlere zemin
hazırlamışlardır.
(100) Harris, s. 98.
(101) Tevetoğlu, s.
153.
(102) Şişnıanov, s.
73, 77.
(103) Ekim
Devriminden Millî Mücadeleye Türkiye Tarihi, s. 52.
106
Yeşil Ordu Cemiyeti söz konusu amaçlara ve planlanan
hedeflere ulaşabilmek için birtakım siy <sî faaliyetlerde bulunurken,
Çerkeş Ethem’le ilişkiye girmiş ve aynı zamanda Meclis’teki milletvekillerinden
bir grup oluşturmaya çalışmıştır. Böylece Meclis içinde bir ideolojik
muhalefet grubu oluşturulmuş oluyordu.
e) Çerkeş Ethemı ve Yeşil Ordu İlişkisi:
Yeşil Ordu adı geçince ilk akla gelen soru
Çerkeş Ethem ve birliklerinin cemiyet ile ilişkilerinin ne olduğu sorusudur.
Çerkeş Ethem’in düzenli orduya ve buna bağlı olarak Ankara Hükümeti'ne karşı
başkaldırışında, önceleri Millî Mücadeleye büyük yardımları dokunurken,
sonradan içine düştüğü çıkmazda; onun Yeşil Ordu’ya girişinin payı var mıdır?
Belli bir tarihten sonra Ankara ile bağları iyice kopan asi Ethem; bu
başkaldırışına bir destek olsun diye mi işin içine bir de solculuk katmıştır?
Veya Yeşil Orducular özellikle de cemiyetin Rusya'ya bağlı ve yıkıcı
çalışmalarda-bulunan grubu Ethem’in birliklerinden mi yararlanmayı düşünmüştür?
Şüphesiz bu türden sorular daha da çoğaltılabilir. Ama, bu soruların hepsine
verilebilecek cevap, Ethem’in içine düştüğü çıkmaz ve sonuçta karşılaştığı
olumsuzluklardır.
'vjÇerkes Ethem, Bandırma’da bir çiftlik sahibi
olan Ali Bey isminde bir zatın oğludur. 1886'da doğan Ethem, Bakırköy Süvari Küçük
Zabit Mektebi’nden başçavuş olarak terhis olmuştur. Daha sonra Çürüksulu
Mahmut Paşa’nın Kolordu Muhafız Bölüğünde görev alan Ethem’i I. Dünya Savaşı
sırasında Teşkilât-ı Mahsusa’da görmekteyiz.? Bu kuruluşun düzenlediği İran Afgan
üzerinden Türk Ana Vatanına yol açma harekâtına Hamidiye Komutanı Rauf (Orbay)
Bey’in maiyetin107
de katılır. En son görevi Ali İhsan (Sabis)
Paşanın Kâbil üzerinden yapılacak ileri harekâtın öncüleri olarak sevkettiği
grubun içinde yer almak olmuştur. Mütareke ilân edildiğinde Ethem
Bandırma’dadır*104*.
Çerkeş Ethem’in düzenli orduya ve Ankara Hükümeti’ne
karşı gelişinde etkisi altında kaldığı kişilerin başında şüphesiz ağabeyleri
gelir. Yeşil Ordu Merkez-i Umumî üyeleri arasında adı geçen Çerkeş Reşit Bey ve
yine Ethem’in ağabeyi Tevfik Beyler Harp Okulu mezunudurlar. Bunlardan Reşit
Bey, binbaşılığa ve Tevfik Bey de yüzbaşılığa kadar yükselmişlerdir. Her ikisi
de İttihatçı olup önemli görevlerde bulunmuşlardır™.)
£ Ethem, Millî Mücadeleye yardımcı olan milis kuvvetlerini
oluşturmadan evvel, Bandırma ve Manyas taraflarında önemli bir güce sahip
Manyaslı eşkıya Şevket ve Çolak İbrahim’in yanında bulunmuştu. 13 Şubat 1919
günü İttihatçı İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlunu
(104) Çerkeş Ethem’in
öz geçmişine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Çerkeş Ethem, Çerkeş Ethem’in
Hatıraları, İstanbul 1962, s. 11; Ayrıca bkz. Cemâl Kutay Çerkeş Ethem
Dosyası, cilt I, İstanbul 1973, s. 13-16; Ethem ve kardeşleri hakkında bilgi
için bkz. Ertürk, s. 462-467. Çerkeş Ethem’in Dünya Gazetesinde yayınlanan
hatıralarının daha sonra kitap olarak çıktığını belirten Ş.S. Aydemir, daha
önce okuduğu hatıraların değişikliğe uğradığını ve belki de bu hatıraların
sonradan onun adamları veya kardeşleri tarafından ele alınmış olabileceğini
söylerken; Çerkeş Ethem ve kardeşlerinin Yeşil Ordu ile ilişkilerini onların
Yeşil Ordu’ya kazanılması düşüncesiyle açıklamaktadır. (s. 324-325).
(105) Enver Behnan
Şapolyo Kuvay-ı Milliye Tarihi, İstanbul 1953, s. 212-213; Tevfik Bey
için bkz. Kutay, Çerkeş Ethem..., cilt I, s. 40-41.
108
kaçırarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı(106).
Onun Millî Mücadeleye yardımcı bir kişi olarak görülmesinde kendisini yakından
tanıyan Rauf Bey'in etkisi vardır^ Mütareke sonrası Ege Bölgesi'nde meydana gelmesi
muhtemel olayları düşünerek 25 Mayıs 1919 tarihinde Ethem ve ağabeylerini
ziyaret eden Rauf Bey onlara, Salihli’de çalışmalara başlamalarını,
kendilerinin bu tür faaliyetleri için eski Teşkilât-ı Mahsusa Reisi Kuşçuibaşı
Eşref Bey’in çiftliğinde bulunan para, silah ve yiyeceklerden
faydalanabileceklerini söyler. Bunun üzerine Ethem’in Salihli'de teşkilât
oluşturma çalışmalarına başladığını görüyoruz(107).
Yukarıda Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ortaya çıkış
gayelerinden birisinin de İstanbul’un olumsuz propagandalarına karşı koymak
olduğunu zikretmiştik. İşte, İstanbul’un bu olumsuz propagandaları neticesinde
Anadolu’daki harekete karşı halkın İstanbul Hükümetine ve Halifeliğe bağlılığı
sonucu meydana gelen ayaklanmalar özellikle Bolu, Düzce, Adapazarı ve Yozgat
bölgelerinde çok tehlikeli bir hâl almıştı.
Millî Mücadelenin başlangıcında ülkenin içinde
bulunduğu durumdan kurtulmak için kurulan Kuvayı Milliye teşkilâtlarının en
güçlüsünü elinde bulunduran Ethem'in gezici kuvvet anlamına gelen Kuvay-ı
Seyyare'si bir yandan Yunan işgaline karşı koyarken, diğer yandan da iç
isyanların bastırılmasında önemli başarılar
(106) Çerkeş Ethem’in
bu davranışım, Millî Mücadeleye hazırlıklı olmak için yaptığı yolundaki
tartışmalar için bkz. Cemâl Şenler Çerkeş Ethem Olayı, İstanbul 1984,
s. 10-lz; Çerkeş Ethem’in birliklerine katılan kişilere ilişkin olarak bkz.
Şapolyo, Kuvay-ı.i., s. 214.
(107) Kutay, Çerkeş
Ethem..., s. 17 vd. İhsan Birinci, «Cemiyet...» s. 34-35.
109
sağlamış ve bu
başarıları Ankara Hükümetinin ileri gelenlerince takdirle karşılanmıştır008’.
4 Yozgat'ta başlayan ve gittikçe genişleyen
isyanları bastırmak için Ethem’in birliklerine müracaat edilmişti. Ethem
Ankara'ya gelişinde halkın ve mebusların büyük tezahüratına mazhar olmuş ve o
tarihlerde Ankara’da bulunan tek otomobili Mustafa Kemal Paşa Ethem’e tahsis
etmişti009’. Kendisine karşı gösterilen bu samimî davranışların
sonunda Ethem gittikçe daha kibirli hale gelmiş ve Ankara Hükümeti’ne karşı
bir tavır alabilecek duruma gelmişti010’. Özellikle Birinci Yozgat
ayaklanmasını bastırmasından sonra (1920 Haziran sonu) Ethem, Mustafa Kemal
için etkisi Büyük Millet Meclisi nazarında da artmaya devam eden tehlikeli bir
rakip olmaya başlamıştı111”^
Mustafa Kemal Paşanın ve Ankara Hükümetimin
Çerkeş Ethem'le olan sürtüşmelerine ve Ethem’in kendi başına buyruk
hareketlerine konuyu fazla dağıtma-
(108) Mustafa Kemâl
Paşa’dan ismet Bey’den ve Büyük Millet Meclisi üyelerinden başarılarını
kutlayan telgraflar almıştı.
(109) Adıvar, s. 146;
Haşan izzettin Dinamo Kutsal İsyan, cilt 7, İstanbul 1970, s. 228-233.
(1.10) Yozgat isyanı konusunda yapılan bir görüşmede Çerkeş
Ethem; Mustafa Kemâl, Fevzi ve İsmet Paşaları Anadolu’ daki Milli Mücadele için
hiçbir şey yapamadıkları ve Yozgat İsyanı’nı bastırmada aciz kaldıklarını
söyleyerek suçlamıştır. Bkz. Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 56-57; Nutuk,
cilt II, s. 43.
(111) Yozgat İsyanı’nda
ihmali görüldüğü için yargılamak üzere Ankara Valisi Yahya Galip Bey’in
Yozgat’a gönderilmesi isteği reddedilen Ethem, «... Yozgat’da bilhassa
mebuslara Ankara’ya dönüşünde Büyük Millet Meclisi Reisini Meclis
önünde asacağını»ı söylemişti (Nutuk, cilt II, s. 44-45; Çerkeş
Ethem’in Hatıraları, s. 74-75).
110
mak düşüncesiyle fazlaca yer vermeden Yeşil Ordu
Çerkes Ethem ilişkisini izah etmeye çalışacağız012*.
Öyle görünüyor ki, Yozgat îsyanı'nı bastırmaya
giderken veya dönerken, Ankara’dan geçişi sırasında Çerkes Ethem Yeşil
Ordu’ya katılmıştı. Konuya ilişkin olarak Atatürk Nutuk’ta «Teşkilâtın
kurucuları arasında mebus bulunan Çerkes Reşit Bey ve Ankara üzerinden Yozgat’a
gidip gelirken olacak, Çerkes Ethem ve kardeşi Tevfik Beyler girmişler. Bundan
başka, Ethem’le Tevfik Bey müfrezelerinin bütün adamları Yeşil Ordu’nun âdeta
esasını teşkil etmişler» demektedir013*.
1920 yılındaki güçjlü
birlikleri elinde bulunduran Çerkes Elhem’i kazanmak şüphesiz o günlerin siyasî
atmosferi içinde ortaya çıkan yeni düşünceleri savunan ve iktidar için
emelleri olan Yeşil Ordu Cemiyeti üyeleri açısından çok önemliydi. Böylece
Mustafa Kemal Paşa ve çevresine karşı bir üstünlük de elde edilmiş olacaktı.
Cemiyete katılmadığını ifade eden Ethem’in
sözleri’"4' hiç kuşkusuz gerçekçi olamaz. Çünkü, Yozgat İsyanı’m
bastırmak için Ankara’da bulunduğu günlerde
(112) Çerkes Ethem’in
Hatıraları, s. 71; Yunus Nadi AbaCÇlu Kurtuluş Savaşı Anılan, İstanbul 1978, s.
387-389.
(113) Nutuk, cilt II,
s. 43. Bu konuya ilişkin olarak Ke-
lan I'sengin «Çerkes Ethem Yozgat
îsyan/r' bastırıp
dönüşünde Ankara’da sol
düşünüşteki kişilerin eiko.ı r'c ,:s!nnştr, bunlardım Hakkı Bchiç, Çerkes Ethem’i Halk Oı --.usunun başı olaı.ık gbrüyor ve savaş sonrası s-.syahsı .imimi düzenli
ordunun yrpr-»a}-ac.?ğ>.
bunu gerçekleştirecek gv< < ı; Çcrkı s Fthcm ve ona bağiı milis
kuvvcii-.'ılude oldııftmu .o’1'p’i’te şeklinde bilgi vermek ivdir. (Genci al Kenan Esengm Misti Mücadelede
Hiyam-f Yarışı), Anka,;’. 196V, 331.
(114) Cemâl Ktıiay,
Çerke., Et.;..;,.. ri’t i s. 73.
İH
«... Ankara’da samimî birçok gaye arkadaşları
da bulmuştum ki, müsait bir zamanın gelmesini can ve gönülden istiyorlar ve
dua ediyorlardı-■ .»<115)
dediği kişiler Yeşil Ordu Cemiyeti üyeleri olsa gerekir,
Bolşevik Propagandasından oldukça etkilenmiş görülen
Çerkeş Etıhem, Sovyet Rusya'daki yöneticilerin kendisini Mustafa Kemal'e karşı
tuttuklarını ifade ederek, Bolşevikliğini ilân ile buna karşı sempatisini şöyle
belirtir. «Bolşevizm dünyayı zapdedecektir. Bunu gerektiği şekilde kabul
edip karşılayacak olursak, millet her halde bahtiyar olacaktır.
Bolş&viklik, istikbalimiz için çok yararlı ve yerinde olacaktır. Buna emin
olunuzBolşevizm şimdi yurdumuzu kurtarmakta, gelecekte de insanların hayat ve
mutluluğunu koruyacaktzr»(116). Yine Çerkeş Ethem hatıralarında,
Sovyet Rusya ile kurulan dostluğa değinerek, şunları söylüyordu. ...Moskova
yoldaşları Türk İhtilâli ileri gelenleri arasında daha ziyade beni emin
buluyorlardı ve bu kanaatlerini açıkça ortaya koymuştular. Lenin’in ilk ilân
ettiği Milletler Hakkında Hürriyet ve Serbestliğe ait yüksek ve çekici
prensipler yine onlar tarafından cerh edilinceye kadar, ben Sovyet dostluğunun
hararetli ve samimî taraftarlarından bulunuyordum...
Çerkeş Ethem’in Yeşil Ordu teşkilâtına
girmesiyle cemiyetin eline silahlı bir gücün geçmesi Mustafa Kemal Paşa
tarafından farkedilmişti. Üstelik her yerde Paşa’nm adını kullanarak genişleyen
bu teşkilâtın, zararlı olmaya başladığını gören Mustafa Kemal Paşa, cemiyetin
kapatılmasını Hakkı Behiç’ten istemiş fakat
(115) Çerkeş
Ethem’in Hatıraları, s. 61.
(116) Harris, s. 110.
(117) Çerkeş
Ethem’in Hatıraları, s. 109.
112
ondan bunun hemen mümkün olamayacağı yolunda
bir cevap almıştı. Bundan sonra cemiyet faaliyetlerini yavaşlatmış ve Ethem’in
daha tesirli olduğu Eskişehir bölgesine kaydırmıştı.
Ethem'in Eskişehir’deki faaliyetlerine geçmeden
önce Ethem’le ilgili iki önemli olaya değinmek gerekecektir. Bunlardan ilki,
Ethem'in Kuvvay-i Seyyaresi arasında bulunan ve Batı Cephesi Komutanlığının
varlığından ancak 17 Kasım 1920’de tesadüfen haberdar olduğu Karacaşehir'deki
Karakeçili Müfrezesi idi(118). Şevket Süreyya Aydemir'in Bolşevik
propagandalar yapmak üzere Mustafa Suphi'nin Anadolu’ya gönderildiğinden
bahsettiği İsmail Hakkı’nın başında bulunduğu «Bolşevik Müfrezesi »(119)
ile ilgili olarak Çerkes Ethem’in hatıralarından şu satırları bulmaktayız: «...Bolşevik
Taburu, .adım alan dolgun mevcutlu bir piyade .taburumuz vardı. 700 mevcutlu
bu milis kıtasını ekseriyeti Karakeçili aşireti efradından mürekkep olarak
Eskişehir Müdafaa-i Milliye Teşkilâtı kurmuş emrimize göndermişti. Taburun
kumandanı, Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi, harpci olmaktan ziyade hakikaten
Bolşevik ruhlu, karşısındaki düşman ordusunu harp aleyhine teşvik
kabiliyetinde birisi idi. Son zamanlarda muharebelerden bıkmış askerlerini hükümetleri
aleyhine isyana teşvik ediyordu. Kendisine bu yüzden fevkalâde tahsisat
vermekte idim. Tabura nam, bu kumandan yüzünden verilmişti»11201.
İkincisi ise, Yeşil Ordu Cemiyeti'nin Meclis
Grubu niteliğindeki «Halk Zümresi »nin oylarıyla dahiliye vekil-
(118) Nutuk, cilt
II, s. 91.
(119) Harris, s.
91.
(120) Çerkes
Ethem'in Hatıraları, s. 130, 163, 164.
113
ligine seçilen
Nâzım Bey’i Mustafa Kemal Paşanın 'kabul etmeyişi(12î> ve Çerkeş
Ethem’in müdahalesi ile Nâzım Bey’in istifa edişi dir(122).
Eskişehir'de daha önce kurulmuş olan Yeşil Ordu
Merkez-i Umumîsi'ne bağlı olan şubenin kurucularından Mustafa Nuri, ağustos
sonlarına doğru Arkadaş gazetesini çıkarmaya başlamıştı. Bu gazete,
eylül başlarında Demirci Cephesinden Eskişehir’e dönen Arif Oruç<123)
ve Mustafa Nuri tarafından idare ediliyordu. Bu gazetenin bir süre sonra Çerkeş
Ethem’in yayın organı olarak Eskişehir’de Anadolu’nun en modern matbaalarına
sahip bir şekilde ve Seyyare-i Yeni Dünya adıyla çıkmaya başladığını
görmekteyiz'124). Büyük Millet Meclisine karşı Çerkeş Ethem’in
liderliğini ve bolşevıkliği savunan, «İslam Bolşevik Gazetesi» olarak yayım m
sürdüren gazetenin alt başlığı dünya fakirlerine sesleniyor ve şöyle diyordu :
«Dünyanın Fukara-i Kasibesi Birleşiniz». Söz
(121) Nutuk, cilt II
,s. 78-79.
(122) Mustafa Kemâl
Paşa ile, Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey, Çerkeş Ethem’e gelerek, Nâzını
Bey’in istifasını istemesini rica etmişlerdi. Bunun üzerine Hacı Şükrü Bey’in
aracılığı ile Çerkeş Ethem’in ricası Nâzım Bey'e ulaştırılmış ve bu isteği
kabul eden Nâzım Bey, Dahiliye Ve-kiHiği’nden istifa etmiştir (Çerkeş Ethem’in
Hatıraları, s. 102.-106.).
(123) «Arif OrJUç,
maceraperest ruhlu sosyalist bir gazeteciydi. 1894 yılında Dimetoka'da doğmuş,
Edirne idadisinde okuduktan sonra Mülkiye'ye girmiş, fakat, bitirmeden
ayrılarak gazeteciliğe başlamıştır...» bkz. Tunçay, Sol Akimlar, s. 144, dipnotu
91; Ayrıca bkz. Çerkeş Ethem üı Hatu/aLii, s. 109.
(124) Çerkeş Ethem’in
Hatıraları, s. 109-110; Cemal Kutay, Çerkeş Ethem..., cilt II, s. 337-340
Kandemir, s. 1701c’, A. Cemâl «Yeni Dünya Gazetesi Hakkında», Katkı, yıl 5,
sayı 11, Şubat 1975
konusu gazetenin sahibi imtiyazı ve ser
muharriri Arif Oruç’tu(12S>.
Gazete eylül ayı içerisinde «Milli
Kahramanlarımızla Mülâkat» başlığı altında Çerkes Ethem'le yaptığı bir
görüşmeyi veriyor; Ethem'in «iyi tatbik edilmek şartıyla bu memleket ve
milletin ancak bolşevikliği kabul etmekten başka çaresi kalmadığını», «evet
bolşevizm cihanı istilâ edecektir. Biz onu lâyık olduğu hisle karşılayıp kabul
edersek, memleket her halde mesut olacaktır»,126> şeklindeki
beyanatı gazetenin Eskişehir'deki Manatov ve Gizli Komünist Grubuyla ilgisini,
Ethem'in de onların etkisinde kaldığını göstermektedir027’.
Gazetenin başlığındaki «seyyare» sözcüğü bir yandan
Ethem’in birlikleri olan Kuvay-ı Seyyareyi çağrışım yaptırırken, «Yeni Dünya»
sözcüğü de Sovyet Rusya’da kurulmakta olan yeni rejimi ve Mustafa Suphi' nin
Sovyet Rusya’nın değişik yerlerinde çıkarmakta olduğu Yeni Dünya gazetesini
hatırlatmaktaydı. Yine, «Fukara-i Kasibe» tamlamasının «proleterya» karşılığı
olarak ilk defa Azerbaycan'da kullanılmış olması(128> gaze-
(125) Arif Oruç
Saruıhan Mebusu Reşit Bey’den getirdiği 18.9.1920 tarihli bir mektupta,
Fahrettin Altay Bey'e şöyle hitap ediyordu; «Bilmem ki, bolşevik olacak
mısınız? Olmazsanız bile, her halde bolşevik gazetesi olan Yeni Dünya'nın
intişarını temin için albone olarak muavenetinizi istirham eylerim, efendim...»
Bkz. Fahrettin Altay 10 Yıl Savaş ve Sonrası (19121922), İstanbul 1970,
s. 277 vd.
(126) Coşar, s. 12.7.
(127) Ethem gazete
ile ilgili olarak, «Gazetenin mesleği sosyal demokrattı...» demektedir, bkz. (Çerkes
Ethem'in Hatıraları, s. 110).
(128) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 146, dipnotu 92.
tenin yukarıda bahsettiğimiz eğilimini destekleyici olmaktadır029’.
Ethem’in şahsî propagandasını yapmak yanında,
Arif Oruç, gazetede «İslâmî Bolşevik» propagandaya da ağırlık vermek teydi(l30).
Ankara’yı o günlerde ziyaret etmiş olan bir Sovyet gözlemcisine göre,
gazetenin tuttuğu yol, «komünizmin, ilkel ve bilgisiz, fakat nisbeten
dürüst, namuslu yorumu» idi(131).
Ankara Hükümeti’nin henüz düzenli bir orduya sahip
olmadığı ve Ankara’da elverişsiz şartlar içerisinde çıkan Hakimiyet-i
Milliye gazetesine karşılık, Çerkeş Ethem’in siyasal bir nitelikte
kazanmış bulunan Kuvay-ı Seyyare'si ve çok iyi şartlarda yayın faaliyetini
sürdüren Seyyare-i Yeni Dünya gazetesi, Ankara için tehlikeli olmaya
başlamıştı. Hiç şüphesiz bunu sezen ve işin farkına varan Mustafa Kemal
Paşa’nın bu tür hareketlere karşı tavır almasını önleyen faktörler de yok
değildi. Bunların başında Ankara Hükümeti’nin Sovyet Rusya ile ilişkilerinin
hassas bir dönemde oluşu, bu tür faaliyetleri Anadolu’da yasaklama ile Türk Sovyet
ilişkileri-
(129) Seyyare-i Yeni
Dünya’nın Millî Kütüphane’de bulunan tek nüshasını (No: 32, 15 Teşrinievvel
1336) görşn Tunçay, Mustafa Nuri'nin «Anlaşmak için» başyazısında, milliyetçi,
dinci ve sol görüşlere yer verildiğini, ancak, gazeteden hangi yönelimin ağır
bastığını kestirmenin güçlüğüne dikkati çekmektedir (Sol Akımlar, s.
147, dipnotu 39.).
(130) Dumont, «La
Revolution Impossible...», s. 148; Harris, gazetenin tirajının üç bine yakın
olduğu ve gazeteye başlangıçta Ankara Hükümeti’nin kağıt sağladığı yolunda
bilgi vermektedir (s. 122-123).
(131) Gazetenin
Türkiye Komünist Partisi ile olan ilişkisi için bkz. Frunze, M.V. Türkiye
Anılan, (Çev. Ahmet Ateş), İstanbul 1978, s. 100; Harris, s. 112.
116
ne bir zarar gelir endişesidir. Nitekim, o
günlerde Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği bir telde (3-4 Eylül
1920), Eskişehir’de Yeni Dünya isminde bir bolşevik gazetesinin
çıktığını, bu gazetenin Büyük Millet Meclisinin siyasetine karşı geldiği
yolundaki uyarısına032’; Mustafa Kemal Paşa verdiği cevapta, TürkSovyet
ilişkileri ve Rusların politikaları konusunda geniş açıklamalarda bulunduktan
sonra, «...Bittabi komünizme ve bolşevizme alenen aleyhtarlığı muvafık
görmem...» diyerek033’ konunun nazikliğine dikkati çekmekteydi.
Güç şartların üstesinden gelme ve problemler
karşısında değişik çözüm yolları bulma yeteneğine sahip olan Mustafa Kemal
Paşa, Yeşil Ordu Cemiyetinin 1920 sonbaharında faaliyetini kesin olarak
feshetmesini takiben, hem Sovyet Rusya ile olan ilişkileri zedelememek hem de
komünist faaliyetleri kontrol altına alabilmek düşüncesiyle 18 Ekim 1920'de
«Resmî Türkiye Komünist Fırkası»nı kurdurur034’. Cemiyet üyelerinin
resmî fırkada toplanmasını isteyen Paşanın bu isteği tamamen yerine
getirilmemekle beraber, Hakkı Behiç'le birlikte üyelerin büyük bir bölümü bu
isteğe uyarak, resmî fırkaya katılmışlardır. Diğer solcular ise, yapılan davete
uymayarak, Gizli Türkiye Komünist Partisi'yle güçlerini birleştirerek, Türkiye
Halk îştirakiyyun Fırkası’nda toplanmışlardır035’.
Resmî Türkiye Komünist Fırkası'nın kuruluşu dahiliye
vekâletinden yapılan bir duyuruyla resmî olarak
(132) Cebesoy, Millî
Mücadele, s. 471.
(133) Cebesoy, Millî
Mücadele... ,s. 475.
(134) Resmî Türkiye
Komünist Fırkası için bkz. Bölüm IlI/a.
(135) Türkiye Halk
îştirakiyyun Fırkası için bkz. Bölüm IlI/b.
117
vilâyetlere bildirilmiştir. Bunun dışında,
siyasî çalışmalar yasaklanarak, Hiyanet-i Vataniye Kanunu'nun kapsamı siyasî
bozgunculuğu da içine alacak şekilde genişletilmiştir. Bunu takiben, 4 Ekim
1920'de Cemiyetler Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle hükümete devlet
politikasına ters düşen teşkilâtları yasaklama yetkisi verilmişti11^.
Resmî Türkiye Komünist Fırkası'nın kuruluşundan
sonra, Mustafa Kemal Paşa, Çerkeş Ethem'e yazdığı ve «Muhterem Yoldaş» hitabı
ile son bulan mektupta, kurulan fırka hakkında bilgi verip Ethem’i fırkaya
katılmaya davet ederek, Seyyare-i YenU Dünya gazetesinin de Ankara'ya
naklini istemiştir0371. Bunu başaran Mustafa Kemal Paşa tehlikeyi
şimdilik önlemiş sayılırdı. Davete uyulmuş olacak ki, Ankara’da Hakkı Behiç'in
yönetiminde Seyyare-i Yeni Dünya yayın faaliyetine başlamıştır. Artık,
Resmî Fırkanın yayın organı olan ve her gün çıkan gazetenin alt başlığı
değişikliğe uğrayarak «Türkiye Komünist Gazetesidir» ibaresini almıştı0381.
Ethem’e olan sadakatini sürdürmekte olan gazetede çıkan yazılar, öncekilere
nazaran daha ölçülü idi0391.
136) Harris, s. 115.
(137) Çerkeş
Ethem’in Hatıraları, s. 109-110; Çerkeş Ethem’ inGazeteyi taşıma isteğine
muhalefet ettiğini söyleyen Arif Oruç, Ethem’in «paşa ne arzu ederse yapılması
lâzımdır» dediğini ve kendisinin de bu tavsiyeyi yerine getirdiğini söylemektedir
(bkz. Kutay, Çerkeş Ethem..., cilt II, s. 341).
(138) Gazetenin
yalnızca ilk sayısında Hakkı Behiç’in bir yazısı çıkmış; ancak daha sonraki
başyazıların hepsi Arif Oruç tarafından kaleme alınmıştır (Tunçay, Sol
Akımlar, s. 148-149, dipnotu 99).
(139) Dumont,
Ankara’daki Yeni Dünya’nın «Pro-Bolşevik eğilimi Sovyet Rusya’ya ilişkin pekçok
bilgiyle açıklanıyordu. Siyasî ve sosyal durum, savaş hareketlerinden
bildiriler, gün-
118
Kasım ayının sonlarına doğru Ethem’in
birliklerinin düzenli orduya katılması için yapılan çağrı ve çalışmalar sonuç
vermemiştir. Özellikle, Reşit ve Tevfik Beyler bu duruma boyun eğmemek için
kararlı davranmışlardır11*’. Kendilerini kazanmak için yapılan iyi
niyetli çalışmalar ve gönderilen nasihat heyeti, ayrıca durumun Büyük Millet
Meclisi’nde tartışılması aralık ayı boyunca devam etmiştir*140.
Sonuçta, çaresizlik içine düşen Ethem’i desteklemek amacıyla, Seyyare-i
Yeni Dünya gazetesi aracılığı ile Eskişehir bölgesinde bir ayaklanma
tertip etmek ve demiryolu işçilerini greve çağırarak, Ankara Hükümeti'nin
askerî açıdan ulaşımını engellemeyi denemişlerdi*1421. Ama, duruma
hakim olan
lük siyasete ilişkin» bilgiler verdiğini
söylemektedir («La Revx> lution Impossible...», s. 149).
(140) Adıvar, s. 140,
171, 179; Şapolyo, Kuvay-ı Milliye..., s. 216-217. Düzenli Ordu
kuruluşuna muhalefet eden özellikle Reşit ve Tevfik kardeşlerin olumsuz tutumu
Meclis'e de yansımış ve etkili olmaya başlamıştı. işi, «ordudan fayda yoıktur,
dağılsın! hepimiz kuvayı milliye olalım,» şekline getirerek, bu sözlerle bir
kamuoyu oluşturmayı denemişlerdir. Nutuk, cilt II, s. 72, 82, 95,
101, 103; Ayrıca Nadi, s. 386-387.
(141) Ethem'e
gönderilen heyet için bkz. Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanibul
1955, s. 4749, Ertürk, s. 467; Heyetin Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa
Kemâl’e çektiği tel için bkz. Arıkoğlu, s. 211-214; Ayrıca, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 3<kl2.1336 tarihli
oturum, s. 290 vd.
(142) Hükümet ve
millet Çerkeş Ethem ve Yunanlılara karşı bastırma harekâtıyla uğraşırken, Arif
Oruç ve çevresi halkı ve orduyu isyana teşvik için Eskişehir işçilerine
«Amele... köylü» başlığı ile bir bildiri yayınlamışlardı. Bu bildiri için bkz.
«Hiyanet Vesikaları», Cumhuriyet, 27 Temmuz 1931; bu sırada, Ethem Büyük
Millet Meclisi’ne çektiği telgrafta, Vatan yararına hiçbir şey yapılmadığını,
mebusların sadece kendi maaşlarına zam yapmayı amaçladıklarını, İstanbul’dan
Ankara'ya ge119
Mustafa Kemal Paşa, ne amaçla olursa olsun gönüllü çetelerden
asker almayı yasaklayan uygulamaları kaldırdığı gibi, Ethem’le olan bağları
kesmek için de gazetenin başlığından «seyyare» kelimesini atarak, gazeteyi
«Yeni Dünya» adıyla çıkarmayı başarmıştır. Bu şartlarda Ethem için çıkar yol
kalmamıştı, ocak ayı başlarında düzenli ordu birlikleri tarafından kuşatılan
Ethem'in kuvvetlerinden büyük bir bölümü herhangi bir çatışmaya girmeden düzenli
orduya katılmışlardı. Ethem ve kardeşleri ise, yanlarında çok az kişi ile Yunan
saflarına geçmişlerdir043’. Böylece, Yeşil Ordu'nun elinde bulunan
kuvvetler ortadan kalkmış oluyordu.
Başlangıçta söylediğimiz gibi, Millî
Mücadele'ye yardımcı olmak üzere 'müfrezeler teşkil eden ve kendine has
kuralları ile gelişerek, o günlerde Anadolu’daki Millî Harekete özellikle iç
isyanların bastırılmasında yardımcı olan Ethem, kendisine gösterilen tezahürat
ve ilgiyi sindirememişti. Şüphesiz bunda kendisinden daha
len heyetin tutuklanmasını eleştirerek, ordu
arasına sokulan fitneyi Meclis’de gizli bir celsede halledemeyişlerinden yakmıyordu
(Çerkes Ethem’in Hatıraları, s. 151-152) kritik bir zamanda gönderdiği
bu tel için «hayatımda en büyük hatam» diyen Ethem, bu tel ile meselenin kendi
aleyhine halledilmesine yaniımcı olmuştu (Kutay, Çerkes Ethem..., cilt
II, Ş.’350-352).
(143) Çerkes Ethem’in Hatıraları, s.
176, 177, 183; Harp Tarihi Belgeleri Dergisi, yıl 25, Mart 1976, sayı
74, belge no: 1611, s. 63-64, ayrıca, belge no: 1612, s. 72-73; Mustafa Kemâl
Paşa Dahiliye Vekili ve Güney Cephesi komutanı Refet Bey’e çektiği telde,
Ethem’e karşı girişilen harekâttaki başarısından dolayı tebriklerini
sunmaktaydı (Harp Tarihi Belgeleri Delgisi, MartEylül, yıl 24 Mart 1975,
sayı 72, belge no: 1569); Ankara İstiklâl Mahkemesi 9 Mayıs 1921 tarihli
kararıyla Çerkes Ethem, Tevfik ve Reşit’i gıyaben idam cezasına çarptırmış ve
mallarına hükümetçe el konulmasına karar vermişti. Aybars, s. 85-86.
120
ibüyük olan ve Büyük Millet Meclisi’nde Sâruhan
mebusu bulunan Reşit Bey'in, yine kendisinin hastalığı sırasında birliklerin
başında bulunarak ona vekâlet eden Tevfik Bey'in rolü olmuştur. Ağabeyleri
Ethem'in elindeki bu gücü kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı planlamışlardı.
Ankara'nın, kurulmakta olan yeni devletin müfrezelerle idare edilemeyeceği
gibi, haklı bir fikirden hareketle düzenli ordu kurma isteğine karşı gelmişlerdir.
Meselenin konumuzu ilgilendiren öteki yönü ise,
19201921 Anadolu’sunda Sovyetler Birliği'nde kurulmuş bulunan yeni rejimin
etkileri ve TürkSovyet yakınlaşmasıyla birlikte gelen yeni fikirlerdi,
Bunların kabul görmesinde, şüphesiz, ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar ve
umutsuzluk psikolojisiyle, kurtuluş yolu gibi görünen solculuğu beraberinde
getirmesinin etkilerini göz ardı edemeyiz. O günlerin önemli bir silahlı gücünü
elinde bulunduran Ethem’i ve birliklerini kazanmakla Yeşil Orducular,
savundukları fikirleri ve iktidarı ele geçirmek yolunda mühim bir safha
katetmiş oluyorlardı. Diğer bir açıdan da, Ethem’in bu kuvvete siyasî bir
hüviyet kazandırmak suretiyle, iktidara alternatif olmak düşünceşiyle hareket
etmiş olabileceğini varsayabiliriz.
f) Halk Zümresi ve Yeşil Ordu île İFşkisi:
Şark Mefkûresi taraftarı milletvekillerinin meydana
getirmiş oldukları Halk Zümresi içerisinde, Yeşil Ordu’nun merkez-i umumî
üyelerinden başka sayıları kesin olmamakla birlikte, seksen ilâ yüz arası mebus
bu121
lunmaktaydı044’. Kuruluşundan
itibaren Yeşil Ordu’nun devamı olarak gösterilen Halk Zümresi aslında, cemiyetten
ayrı bir kuruluş olmayıp, onun meclis grubu niteliğin dey di(I45).
Halk Zümresi 1920 yazı sonunda oluşmaya başlamış ve Meclis içerisinde kazanmış
olduğu milletvekilleriyle Mustafa Kemal’e karşı ilk muhalefetini 4 Eylül 1920
günü yapılan Dahiliye Vekilliği seçiminde göstermiştir046’. Söz
konusu tarihte seçim için yapılan ilk oylamada kullanılan oylardan 66'sını
Yeşil Ordu’nun Meclis grubunu oluşturan Halk Zümresi’nin adayı Nâzım Bey
alırken, Mustafa Kemal Paşa’nın adayı Refet Bey, 65 oy alabilmişti. Diğer aday
İzmit Mebusu Sırrı Bey ise, 31 oy almıştı. Bunun üzerine Yeşil Ordu Cemiyeti
Heyet-i Merkeziye üyesi olan Sırrı Bey mazeret beyanıyla adaylıktan çekilmiş ve
yapılan ikinci tur oylamada Nâzım Bey 98 oy alarak, Dahiliye Vekili seçilmişti047’.
(144) İttihatçıların
hazırlamış oldukları. Mesaî programına, Halk Zümresi’nin temel fikirlerine
yakın bulan Dumont, Halk Zümresi’ni, «İttihatçı çevreler tarafından Mustafa
Kemâl’e karşı temel bir muhalefet oluşturmak ve bununla yurt dışındaki
İttihatçı liderlerin Mustafa Kemâl Paşa’ya bir muhalefet grubu» olarak
görmektedir bkz. Dumont, «La Revolution Impossible...», s. 151 vd.; Harris, ş.
105; Tunçay, Mesai s. 18-28.
(145) Tunçay, Sol
Akutlar, s. 152-153, dipnotu 102.
(146) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt III, s. 103-104; Büyük Millet
Meclisi Hükümeti’nin Dahiliye Vekillerinin aralarında farklılıklar olmakla
beraber hep solcu kişilerden seçilmesi (Cami Bey, Hakkı Behiç ve Nâzım Bey),
Mustafa Kemâl’i kaygılandırmıştır (Tunçay, Sol Akımlar, s. 153, dipnotu
103).
(147) Sivas Mebusu
Memduh Bey'in kendisinin de Halk Zümresi’ne dahil olduğu ama cemiyetle Yeşil
Ordu’nun ilişkisi ve zümrenin hükümet aleyhine tutumlarını gözlediği yolundaki
konuşması için bkz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları,
cilt III, 1.2.1337 tarihli oturum, s. 358.
122
Halk Zümresinin bu başarısı ve Meclis içinde
kendisine karşı oluşturulmaya çalışılan muhalefetin farkına varmakta
(gecikmeyen Mustafa Kemal Paşa; çok önem verdiği Dahiliye vekilliğinin
muhaliflerin eline geçmesini önlemek için harekete geçmişti. Dahiliye
vekilliğine seçilen Nâzım Bey’i vekil olarak huzuruna kabul etmeyen*148)
Mustafa Kemal, Çerkes Ethem'i de aracı olarak kullanarak(149), Nâzım
Bey'in bu görevden istifası ile, 6 Eylül 1920 günü yapılan seçimle Refet Bey,
187 oydan 131'ini alarak Dahiliye vekili seçilecektir*150).
Mustafa Kemal'e karşı bir muhalefet grubu
olarak gelişen Halk Zümresi programını Yunus Nadi’nin Anadolu'da Yeni Gün*151)
gazetesinde yayınlamıştı*1521. Programda, amaçlananların Yeşil
Ordu'nun beyannâme-, nizâmnâme ve talimatnâmesindeki hedeflerle olan benzerlikleri
tartışma götürür*153).
(148) Nutuk, cilt
II, s. 78.
(149) Çerkes
Ethem’in Hatıraları, s. 102-106.
(150) T.BA1.M. Zabıt
Ceridesi, cilt III, 6.9.1336 tarihli oturum, s. 524.
(151) Anadolu'da Yeni
Gün Gazetesi ve Yunus Nadi için bkz. Coşar, s. 187.
(152) Nâzım Rey,
«...Halbuki Paşa hazretlerinin yanına birlikte gitmiştik. Hatta, yanlarından
çıkıp, gene birlikte merkez-i umumîye geldik; arkadaşlar bekliyorlardı. Bu
neticeden pek ziyade memnun oldular ve ilk eser olmak üzere ‘Halk Zümresi'ni
teşkile karar verdiler. Halk Zümresi’nin programını Yunus Nadi Bey bizzat
yazdı...» diyerek bir de Halk Zümresi’nin nizâmnâmesinden söz etmiştir.
(Kandemir, s. 147) ki, bu nizâmnâme henüz hiçbir araştırıcı tarafından ortaya
konulamamıştır.
(153) Selek, Halk
Zümresi'ni «Bolşevik olmaya hevesli ve esasta halkçılık ilkesini benimsemiş sol
eğilimli milletvekillerinin» birleştiği bir yer olarak görmektedir (s. 592);
Ömür Sezgin’e göre, Halk Zümresi’nin savunduğu fikirlerde dinci ve doğucu
karakter ağır basmaktaydı (Ömer Sezgin Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim
Sorunu, Ankara 1984, s. 41).
123
Halik Zümresi’nin siyasî programında054’
«memlekette kayıtsız şartsız halkı hakim kılmak üzere ‘Halk Zümresi’
teşekkül etmiştir» (madde 1) denilerek, «îslâmiyetin kutsi esaslarına
dayanarak asr-ı saadetteki müşterek samimiyeti iadeye...» ve batı
emperyalizmine karşı gelmenin halk yolu bilindiği ifade edilmektedir (madde
3). Halk Zümresi siyasî programında etkilenilerek, Mustafa Kemal Paşa
tarafından meclise sunulup kabul edilen Halkçılık Programında, Halk
Zümresi’nin siyasî programının tesirini görmek mümkündür055’.
Yunus Nadi tarafından kaleme alınan 16.9.1920
tarihli «Yeni Hayat» başlığını taşıyan bir yazıda(156), «Halk
Zümresi adı altında meydana gelen yeni teşekkül, Büyük Millet Meclisi’nin
içinde gittikçe artan bir şiddetle duyulagelen bir ihtiyacın ifadesidir. Halk
Zümresi, Büyük Millet Meclisi içinde, bir fırka değil belki binnefis Büyük
Millet Meclisinin varlık mahiyetiyle hareket hattını tayin etmesinden
ibarettir» diyerek bu siyasî programı açıklayan yazılar yazmaktaydı.
Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’ya yazdığı 14.9.1920
tarihli bir mektupta057’, Halk Zümresi’yle ilgili olarak; «... Meclis’t
e ahiren meydana çıkan Halk Zümresi bizim tanıdığımız arkadaşlardır. Bunlar
memlekette bir İçtimaî inkılâbın kısmen olsun lüzumuna kânı olanlardır. Bu
teşebbüsün mehalikini ihata edememek-
(154) Halk
Zümresi’nin siyasî programı için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 421-428;
bu programın dilce sadeleştirilmiş hali için bkz. Cerrahoğlu, s. 273-276.
(155) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 156.
(156) Cerrahoğlu, s.
217-218; Nâzım Bey’in programı Yunus Nadi’nin yaptığı yolundaki konuşması için
bkz. T.B.MJW. Gizli Celse Zabıtları, c. II, 21.3.1921 tarihli oturum, s.
20.
(157) Cebesoy, Millî
Mücadele..., s. 474-475.
124
tedirler. Hükümetten ayrı bir zümre
yapmaktan vazgeçirmek istedik, mümkün olmadı. Fakat, şimdi Halkçılık Programı
altında hükümetçe bir program kabul ettik. Halk Zümresi kendiliğinden dağılmış
gibidir» diyerek zümre hakkında duyduğu
endişeyi dile getirmişti.
Halk Zümresiyle ilgili olarak 5 Teşrinievvel
1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde «Siyasî Cereyanlar»
başlığı altında çıkan bir yazıda yine zümreden bahsedilmekteydi058’.
Halk Zümresinin İslâmî sosyalizme yakın ve toplum yararına bir ekonomik
politikayı amaçlayan siyasî programı (Kör) Ali İhsan (tloğlu) Bey'in Meslekî
Temsil programından etkilenmiş olsa gerektir059’. Yine Halk
Zümresi’nin meydana gelmesinde etkili olan diğer bir kişi ise, eski
İttihatçılardan Muhittin (JBirgen) Bey’dir(I6u>.
18 Eylül 1920 tarihinde başlayan Anayasa
(Kanun-i Esasî, 85 sayılı Kanun) üzerinde yapılan görüşmelerde Halk Zümresi’nin
programının temel esaslarından bazılarının Anayasaya girmesi yolundaki çabalar
sonuçsuz kalacaktır. Neticede, ne temsilî meslekî ne de Türkiye Halk Hükümeti
gibi kavramlar Anayasa'da yer alabilmişlerdir*16”.
(158) Hakimiyet i
Milliye, 5 Teşrinievvel 1336, no: 62.
(159) Bkz. Bölüm
Il/b.
(160) Fazıl Ahmet'in Nevsâl-i
Milli’de Muhittin Bey hakkında çıkan bir yazısı için bkz. Katkı, yıl,
5, sayı 16-17, Temmuz Ağustos 1975, sayfa 23-24; «Türkiye’ye Özgü Bir Komünizm
Nazariyesini işlemeye Çalışanlardan biri olarak bahsedilen Muhittin Birgen’in
Anadolu’da Yeni Gün’de çıkan yazılan için bkz. Katkı, yıl 5, sayı 14-15,
Mayıs-Haziran 1975, s. 23-29 ve sayı 16-17, Temmuz-Ağustos 1975, s. 15-24.
(161) İleri, Atatürk
ve Komünizm..., s. 188 vd.
125
(Kör) Ali İhsan (îloğlu) Bey'in programının Yeni
Gün gazetesinde yayınlanmasından062* sonra, bu fikirlerin
etkisi Ankara'da belli çevrelerde, hatta hükümetin resmî yayın organı durumunda
olan Hakimiyet-i Milliye’de bile görülmeye başlamıştı063*. Yunus
Nadi Bey ise, anti-Bolşevik bir Türk sosyalizmini savunarak, bu yönde yazılar
yazmaya başlamıştı. Yine aynı tarihlerde, Eskişehir’deki Seyyaire-i Yeni
Dünya gazetesiyle, Anadolu’ da Yeni Gün gazetesi arasında III. Enternasyonal’in
beyannâmesi yüzünden hatta bir tartışma bile çıkmıştı064*.
Mustafa Kemal Paşanın İçtimaî inkılâba inanmış
kimseler olarak tanımladığı Halk Zümresi’nin ona Meclis içinde muhalefet
etmeye başlamasıyla birlikte, Paşa, Nâzım Bey'i Dahiliye Vekili olarak kabul
etmeyerek onun istifasını sağladığı gibi, Halk Zümresinin başlıca görüşlerini
hükümete mal etmiş ve Halkçılık Programını da temel itibariyle bu fikirler
üzerine kurmuştu. Böylece Mustafa Kemal Meclis'te oluşmaya başlayan Halk
Zümresi’ni tesirsiz hale getirmekle kalmayıp, aynı zamanda onun Yeşil Ordu ile
bağlarını da koparmış olmaktaydı.
g) Yeşil Ordu Cemiyeti’nin 'Kapatılması:
1920 yılının mayısında faaliyete başlayan Yeşil
Ordu Cemiyeti, esas amaçladığı şeylerin dışında çalışmaya başlamış ve
teşkilâtlanmasını da Mustafa Kemal Paşa’nın adını kullanarak hayli
genişletmişti. Cemiyete Çerkeş Ethem'in alınışı ve cemiyetin Ankara ve Eskişe-
(162) Cerrahoğlu, s.
398-407.
(163) Kandemir, s.
119-120.
(164) Cerraihoğlu, s.
386-391.
126
hir şubelerinin birer gizli komünist
örgütü gibi çalışmaları Mustafa Kemal Paşa’nm dikkatinden kaçmamıştı. Cemiyet
üyelerinden bazılarının Sovyet Rusya sefaretiyle olan ilişkileri'165’
ve Sovyet Rusya adına Türkiye' ye gelen temsilcilerin kışkırtma ve yardımlarıyla'1'^
cemiyet işi, teşkilâta gerekli olan para temini için yardım isteğine kadar
götürmüştü'167’.
Mustafa Kemal
Paşa, cemiyetin kapatılması isteği konusunda, «...şahsen tanıdığım kimselerden biri, Erzurumlu Nâzım Nazmi Bey’in
vazifeli bulunduğu Malatya'dan gönderdiği bir mektupta, Yeşil Ordu Teşkilâtının
beni sevindirecek bir şekilde genişletilmesine çalışıldığı bildiriliyordu. Bu
haberden gözüm açılarak, bu gizli cemiyet hakkında araştırmalar yaptım. Bu
cemiyetin zararlı bir şekil ve mahiyet aldığına 'kânî oldum. Derhal
kapatılması gerektiğini söyledim; gereğini yaptılar, fakat, genel sekreter
olan Hakkı Behiç Bey, cemiyetin kapatılması hakkındaki teklifinin yerine
getirilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Ben, kapattırırım dedim. Bunun da imkânsız
olduğunu ve çünkü durumun tahminden daha büyük ive daha kuvvetli olduğunu ve bu
cemiyeti kuranların sonuna kadar maksatlarından ayrıl-
(165) Harris, s. 114;
Tevetoğlu, s. 188; Sinop Mebusu Şevket Bey, Gizli celsede yaptığı konuşmada
Nâzım Bey, Mehmet Şükrü Bey ve Şeyh Servet Efendilerin Rus sefaretinden maaş
aldıklarım ve Meclisteki görüşmelerden onları haberdâr ettiklerini söyleyerek,
bu konuda ellerinde deliller olduğunu belirtmiştir. bkz. (T.B.M.M. Gizli Celse
Zabıtları, cilt II, s. 24.).
(166) Tevetoğlu, s.
187-188; Harris, s. 104.
(167) Adıvar, s.
131-132; Rusya sefaretinin bazı milletvekillerine para verdiği yolundaki bilgi
için bkz. Kandetmir, s. 189190. Ayrıca, para talebi için bkz. «Yeşil Ordu»,
Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 282.
127
mayacaklarına dair birbirine söz vermiş
olduklarını kendine has bir tavırla söyledi. Olaylar gösterdi ki, biz bu gizli
cemiyetin faaliyetine son vermeye çalıştığımız halde, tamamiyle başarılı
olamadık» dernektedir068*.
Mustafa Kemal Paşanın cemiyetin kapatılması konusundaki
bu birinci isteği069*, genel merkezde yapılan bir görüşmede
değerlendirilerek, Paşa'nın durumu yanlış anladığı yalnız kendisinin cepheden
dönüşüne kadar faaliyetin geçici olarak durdurulması yönünde karar verilmiş ve
Ankara merkez heyetine ise, durum Konya Mebusu Refik (Kocaltan) Bey
aracılığıyla duyurulmuştu070*. Kapatma isteğini kabul etmeyen Nâzım
Bey, Yunus Nadi’yle beraber, Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek, eylüle kadar
faaliyete izin aldıklarını söylemiştir4171*.
Ethem’in girmesiyle birlikte, faaliyetlerin
Eskişehir’ de yoğunlaşması üzerine, cemiyet artık Gizli Türkiye Komünist
Fırkası ile iç içe girmiş oluyorduj^Bütün bu gelişmelere engel olmak
düşüncesiyle Türkiye Komünist Fırkası, Mustafa Kemal Paşa tarafından
kurdurtulmuşsa da, bu fırkaya girmeyen bazı Yeşil Orducular Gizli
(168) Nutuk, cilt II, s. 4546.
(169) Harris, s. 105 vd.
(170) Tevetoğlu, s.
158; Nâzım Bey faaliyeti geçici olarak durdurduklarını ve «zaten faaliyet
denilen şey de, mebuslardan ve hariçten bu mefkûreye taraftar olanların yemin
ettirilmesinden ibaretti...» diyerek, Mustafa Kemâl Paşa’nın cemiyetin
faaliyetlerine «şimdilik» kaydıyla müsaade ettiğini belirtmiştir (T.BJM.M.
Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.1.1337 tarihli oturum, s. 20).
(171) Yunus Nadi,
«Mustafa Kemâl Paşa hazretlerinin Yeşil Ordu hakkında verdikleri yegâne emir
faaliyeti tatil emridir ve bu emir muvakkat değil, kat’i idi. öyle de
yapılmıştır.» diyerek işin doğrusunun bazı kişilerin bu karara uyduğu yolunda
ifadelerde bulunmaktadır (Tevetoğlu, s. 162-163).
128
Türkiye Komünist Partisiyle birleşerek, 7
Aralık 1920 de Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkasını kurmuşlardı, îşte, bu
gelişmelerden sonra 1920 yılı sonuna gelindiğinde artık Yeşil Ordu
Cemiyeti’nden fiili olarak söz etmek imkânı kalmamıştı. Ancak, Yeşil Ordu
mensuplarını çeşitli sol kuruluşların içinde göreceğiz072’.')
Aynı tarihlerde Mustafa Suphi şartların
olgunlaştığına kanaat getirerek, Sovyet Rusya elçilik heyetiyle birlikte
Anadolu’ya gelmişti. Çerkeş Ethem'in düzenli orduya girmeyi kabul etmeyerek,
batı cephesi ile olan anlaşmazlığının hat safhaya gelmesi üzerine, ona karşı
düzenli birlikler sevkedilmişti. Bu târihlerde Ankara'da Resmî Türkiye Komünist
Fırkasının yayın organı olan Yeni Dünya gazetesi,
Ethem’i destekler bir tutuma girmişti. Bunun üzerine, 2 Ocak 1921 tarihinde
gazete idaresi hükümet taraftarlarınca basılmış ve tahribata uğratılmıştı,
gazetenin sorumlusu Arif Oruç ve arkadaşları da tutuklanmışlardı073’.
Ethem'in bastırılması ve düzenli ordunun I. İnönü i
Zaferini kazanması, Anadolu’daki hareketin kuvvetlen- İj
d:ğ’mi göstermiş
olması açısından önemliydi. Bu durum, batılı devletlerin dikkatini çekmiş ve
ilk olarak milletlerarası platformda Londra’da yapılacak olan barış gö- bi'
itişmelerine Ankara Hükümeti’nin de bir
temsilcisi ile katılabilmesi sonucunu doğurmuştu. Bütün bu olaylar, Ankara
Hükümeti’nin batı ile kurulacak ilişkilere giriş-
(172) Gizli Türkiye
Komünist Partisi ile Yeşil Ordu’nun birleşerek, Türkiye Halk îştirakiyyun
Fırkası'nı kurdukları, beyannâme ve nizâmnâme neşrettikleri yolunda bilgi için
bkz. T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum,
s. 23.
(173) Tunçay, Sol Akımlar, s. 246.
129
meden evvel, onları Anadolu’daki hareket hakkında en fazla
endişeye sevkeden Bolşevikliğin kabulü konusunda rahatlamayı da amaçlamakta
idi<l74).
Bütün bu gelişmelerden sonra Ankara Hükümeti’
nin 1921 yılı başında yoğun bir harekete geçtiğini görüyoruz. Türkiye Halk
İştirakiyyun Fırkası 1 şubatta kendisini feshetmesine rağmen, koğuşturroadan
kurtulamamış; önce Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan tutuklanmış, bunu
Tokat Mebusu Nâzım, Bursa Mebusu Şeyh Servet ve Afyon Karahisar Mebusu Mehmet
Şükrü Bey izlemiştir1175’.
Bundan sonra olayların gelişmesi kısaca şu
şekilde özetlenebilir : Merkez Ordusu kumandanı Nurettin Paşa’nm 19.1.1921 tarihli Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Riyasetine
çektiği şifreli telgrafta'176’, «mezun veya memur olarak giden bazı
mebuslarımız tarafından öteye beriye verilen iki risalenin suretim leffen
takdim ediyorum» diyerek bilgi veriyordu.
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi (Çakmak)
Paşa, harekete geçerek bu bilgiyi değerlendirmiş ve durumu vekiller heyeti
reisliğine 24.2.1921 tarihli bir tezkereyle bildirmişti'177’. Bunun
üze-
(174) Selek, s. 486.
(175) Türkiye Halk
İştirakiyyun Fırkası’nın yayınladığı bildirinin altında yer alan Yeşil Ordu
mührüyle, kâtib-i umumî Nâzım ve Salih Hacıoğlu’nun imzalarım taşıyan tamim,
ülkenin içinde bulunduğu şartlarda taşıdığı sakıncalar gereği hükümetin
dikkatini çekmişti (Tevetoğlu, s. 190-191; Arıkoğlu, s. 221; Aybars, s. 93).
«Tokat Mebusu Nâzım, Afyon Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü ve Burdur Mebusu Şeyh
Servet Efendiler hakkında 3. Şube mazbatası» için bkz. T.B.M.M. Gizli Celse
Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 14-25.
(176) Tevetoğlu, s. 155; Kandemir, s. 134;
Aybars, s. 93.
(177) Kandemir, s. 133; Tevetoğlu, s. 155.
130
rine Büyük Millet Meclisi Hükümeti
Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne evrakları
havale etmişti078*. Ankara İstiklâl Mahkemesi ise yaptığı araştırma
sonucunda adı geçenlerden mebus Nâzım, Şeyh Servet ve Mehmet Şükrü Beyler'in
dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemiştir. Bu istek yerine getirilerek,
adı geçenlerin Ankara İstiklâl Mahkemesine şevkleri yapılmıştır079*.
Ankara İstiklâl Mahkemesinde «Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini
devirmek, milletin arzusu -hilâfına bir hükümet tesisine saî -olmak cürümünden
ı(...) Çerkeş Ethem, ağabeyleri Tevfik ve Reşit’ten başka dokuz kişinin idamına
(...) Hafi Komünist Partisi teşkili suretiyle gene hükümeti devirme cürümüne
irtikap teşebbüsünde bulundukları anlaşılan Tokat Mebusu Nâzımın tevkif
edildiği tarih olan 21 Nisan 1921 tarihinde ve Baytar Binbaşı Hacıoğlu Salih
11 Kânunusani 1921 tarihinde, Matbuat Müdürlüğü memurlarından Ziynetullah
Nuşirevan'ın da 27 Kânunusani 1921’den itibaren ceza kanununun 46. maddesi
delâletiyle Hiyanet-i Vataniye Kanununun 12. maddesi mucibince 15'er sene
küreğe konmalarına ve diğer maznunlardan Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi ve
Afyon
(178) Tevetoğlu,
s. 155; Kandemir, s. 155-136; Aybars, s. 93.
(179) Tevetoğlu,
s. 156; Kandemir, s. 136; Arıkoğlu, Nâzım Bey'in Büyük Millet Meclisi'ndeki
konuşmasında kendini değil, komünizmi ve bunun İslâmî prensiplerden başka şeyler olmadığı yolundaki konuşmasının Meclis'de olumsuz tesir yaptığım söyleyerek, dokunulmazlığının kaldırılmasına yardımcı okivğv yolunda bilgi vermektedir (s. 221-222).
(180) Mahkemeye
ilişkin olarak Tunçay, «Yeşil Ordu'nun yargılanması için
yürütülen bu davaya Yeşil Ordu'nun ve Hak Zümresi'nin
varisi durumunda bulunan (Resmî) Türkiye Komünist
Fırkası'ndan yargıçların» bulunmasına dikkat çekmektedir. Geniş bilgi için, Sol Akımlar, s. 248, dipnotu 231.
131
Mebusu
Mehmet Şükrü Bey ile diğerlerinin mes'uliyetsizliklerine karar» vermiştir. Bu arada Yeni Dünya gazetesi başyazarı Arif
Oruç da tutuklu kaldığı süre yeterli görülerek; serbest bırakılmış ve millî
amacın elde edilmesine kadar hükümetin uygun göreceği bir yerde ikâmete memur
edilmişti081’.
,/Solu bastırma harekâtı Sovyet Rusya ile
kurulan ilişkilere bir engel teşkil etmemiş ve 16 Mart 1921 tarihinde Türkiye
ile Sovyet Rusya arasında Moskova Anlaşması imzalanmıştır082’A)
(Tutuklanarak hüküm giyen bu kişiler 29 Eylül
1921 de affedileceklerdir083’. Başlangıçta şartların oluşturduğu bu
tür sol faaliyetlere özellikle Türk Sovyet ilişkileri çerçevesinde müsaade
edilmiş, bununla hem Sovyetlere hoş görünmek hem de yurt dışındaki
İttihatçıların Anadolu’ya yönelik bütünleştirme çabajarına engel olmak
istenmişti. Ancak, bazı aydınlar, bu fikirlere samimî olarak inanmışlar ve
durumun tehlikeli olmaya başlaması üzerine Mustafa Kemal Paşa Sovyet Rusya ile
ilişkilerini tehlikeye atma pahasına da olsa bunlan tasfiye etmesini bilmiştir08'”?^
(181) Aylbars, s.
93-94; Tevetoğlu, s. 180; Kandemir, s. 183; Uluğ, s. 271-273.
(182) Jaschke,
«Türk Rus...», ,s. 170-171; Tunçay’a göre, «1921 yılının ilk dörtte üçünde, bir
yandan hükümeti devirmeye kalkıştıkları iddia edilen solcular
cezalandırılırken, öte yandan hükümet çevreleri anti-emperyalist tavırlarından
ve hatta solcu bir genel siyaset görüşü aramaktan vazgeçmiş değillerdi.» (Sol
Akımlar,, s. 255, dipnotu 239).
(183) Solcuların
affedilmesinin Sovyet yardımının sağlandığı bir dönemde olmasına da ayrıca
dikkat çeken yazarlar da vardır (Aybars, s. 93); Nâzım Bey’in yanlışlık eseri
tutuklandığı yolundaki bilgiler için bkz. Tunçay, Mesaî, s. 24.
(184) Ertürk, s. 556.
132
Mustafa Kemal Paşa, 6 Şubat 1921 tarihli Ruşen
Eşref'in kendisiyle yaptığı bir mülakatta085’, «komünizm ile Rus
dostluğu esasatı arasında bir münasebet var mıdır?...» sorusuna «..(komünizm
İçtimaî bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin İçtimaî şeraiti,
dinî ve millî ananelerinin kuvveti Rusya’daki komünizmin bizce tatbikına
müsait olmadığı kanaatini teyid eder bir mahiyettedir. Son zamanlarda
memleketimizde komünizm esasatı üzerine teşekkül eden fırkalar da bu hakikati hittecrübe
idrak ederek tatil-i faaliyet lüzumuna kâni olmuşlardır» şeklinde cevap
vermekteydi./ Mustafa Kemal Paşa Sovyet Rusya ile olan ilişkilerin ve dostluğun
sadece müstakil iki devletin ittifakının temeli üzerine kurulduğu inancmdaydı086’.
(185) Coşar, s. 131; Söylemezoğlu, s. 493.
(186) Nitekim 16
Mart 1921 tarihli Türk-Rus dostluk anlaşması 4. maddesi Mustafa Kemâl’e
komünist propagandasını ortadan kaldırmak için bir fırsat vermekteydi. Daha
sonra Frunze’nin ve Aralov’un Türkiye’yi ziyaretleri ile sol faaliyetlercde bir
müsamaha gösterilmişse de, bu dönem uzun sürmemiştir. Geniş bilgi için bkz.
Jaeschke, «Türk-Rus Münasebetlerinde...», Yeni İstanbul, 22 Ağustos 1964.
133
III — YEŞİL ORDU CEMİYETİ SONRASI SOL
KURULUŞLARDA YEŞİL ORDUCULAR:
a) Resmî Türkiye Komünist Fırkası:
Mustafa Kemal Paşa,
Meclis içerisinde ve Meclis dışında giderek gelişen sol hareketleri
bastırmanın o günün şartları gereği yanlış anlaşılabileceği düşüncesinde idi.
Duruma bir çözüm bularak, «biz hariçten gelecek her hangi bir telkine uyarak
değil fakat, kendi bünyemizi gözönüne alarak icabediyorsa fırkayı kendimiz kurabiliriz»
demiştir*1’. Kendi bilgisi dahilinde yakın arkadaşları ve güvendiği
kimselerden oluşan «Resmî Türkiye Komünist Fırkası »nm kurulmasını 18
Ekim 1920 tarihinde sağlamıştır*27' ~~~ ' ~~
ÇYeşil Ordu Cemiyeti üyesi olan Hakkı Behiç,
Mustafa Kemal Paşa’nın kendisinden resmî fırkayı kurmasını istemesini olumlu
karşılayarak*3’, cemiyetin diğer
(1) Kılıç Ali, s. 75.
(2) Resmî
Fırkadan, bolşevik eğilimli hareketleri kontrol altına alabilmek, onları
istenen istikamete sokmak, Sovyet Rusya’dan yardım alabilmek ve onlara hoş
görünmek gibi hususlar beklenmekteydi. Tevetoğlu, s. 303-305; Tünaya, s. 531;
Harris, s. 1:15; Şişmanov, s. 80-82; Balkanlı, s. 489; Karpat, s. 303.
(3) Hakkı
Behiç, Mustafa Kemâl’in fırka kurma isteğini kendi durumunu tehlikeye düşürmesi
ihtimaline rağmen, kabul ettiğini söyleyerek, «... Rus sefaretinin el altından
idare ettiği zümreler vardı. Yeşil Ordu’nun tatil-i faaliyet kararını ka-
134
üyelerine, «₺en düşündüm,
komünizm programım da iyice tetkik ettim, Yeşil Ordu için irtica fikirleri güdüyor
diye söylentiler olduğunu da hesaba kattım ve memlekete daha faydalı olacağı
mülahazasıyla, komünistliği tercih ettim...» diyerek onları da resmî
fırkaya davet etmiştir0^
(^Fırkanın
ileri gelenleri arasında, Yunus Nadi (Abalı oğlu), Dr. Adnan (Adıvar), Dr.
Tevfik Rüşdü (Araş), Mahmut Esat (Bozkurt), Kılıç Ali, Topçu İhsan (Eryavuz),
Refik (Koraltan), Eyüp Salbri (Akgöl), Süreyya (Yiğit), İsmail Suphi
(Soysallıoğlu), Besim (Atalay) ve Fuat (Carım) Beyler sayılabilir^. Fırka
ileri gelenleri arasında adı geçenlerin büyük bir bölümü Yeşil Ordu Cemiyeti
üyeleridirX^B unun dışında Mustafa Kemal Paşa komutanların bir komünist
fırkası kurulmasma~~mühaîefet etmelerini önlemek için Ali Fuat,
Kâzım ve Fevzi Paşalarla İsmet ve Refet BeylerFde^fı^^a^dSEre^lmiştir? ' " ~ ’
bul etmeyen azâsı vardı. Çerkez Ethem'in millî
kuvvetleri etrafında dönen bilir-bilmez bolşevik cereyanları vardı. Bunların
hepsini toplamak, makul ve salim mecralara sokmak ve memlekette Rus Bolşevizmi
ile müslüman sosyalizmini tefrik edebilmek mühim bir iş» olacağı kanaatinde
olduğunu belirtmektedir (Cebesoy, Millî Mücadele..., s. 512).
(4) Kandemir, s. 125.
(5) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 162; Tevetoğlu, s. 313; Kılıç Ali, s. 75; Harris, 116;
Balkanlı, s. 490; Bazı yazarlar M. Celâl Bey'i de Resmî Türkiye Komünist
Fırkası'na dahil edenken, Tevetoğlu bunu kabul etmemektedir (s. 313).
(6) Fırka
konusunda Hakkı Behiç’den aldığı haber üzerine Ali Fuat Cebesoyün düşünceleri
için bkz. Millî Mücadele..., s. 508. Fırkanın muvazaa partisi olup
olmadığı yolunda Balkanlı «Dikkat, buyurulacak olursa, komünist partisi
kurulması içinde hem muvazaa vardır ve hem de tecrübe maksadı» diyerek
135
Ourkiye Komünist Partisi Kâtib-i Umumisi Hakkı
Behiç imzasıyla, Garp Cephesi kumandanlığına çekilen bir telde «Sevgili
Yoldaş! Doğrudan doğruya III. Enternasyonali merbut ve esas programına
müstenid bir Türk Komünist Fırkası... »nm kurulduğunu bildirerek, fırka
hakkında geniş bilgiler veriliyor ve Yeşil Ordu’nun fırkaya kalbettiği, ayrıca,
bundan sonra komünizm ve Bolşevizm hakkında müsaadesiz hiçbir cemiyet veya
heyetin faaliyet gösteremeyeceği kaydediliyordu'7*.'^
Mustafa Kemal Paşa ise Ali Fuat Paşa’ya fırka
hakkında şu bilgileri veriyordu<8): Komünistliğin henüz Rusya'da
bile uygulanması ile ilgili neticelerinin alınmadığını, ama, içerden ve
dışardan bu cereyanın memlekete girmekte olduğunu anlattıktan sonra, «...En
makul ve tabii tedbir olarak aklı başında arkadaşlardan hükümetin malûmatı
tahtında bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil .ettirmek olacağı düşünüldü (...)
Heyet-i müteşebbisi ve otuz kişiden mürekkep bir merkez-i umumîsi meyanında
güzide arkadaşlarımızdan Fevzi, Ali Fuat ve Kâzım Paşalarla, Refet ve İsmet
Beylerin de gizli olarak dahil bulunmasını muvafık gördüm (...) Sosyalizm ve
Komünizm prensiplerinden hangileri ve ne dereceye kadar bizce kabil-i tatbik
lüzum ve kabul görüleceği Türkiye Komünist Fırkasının propagandasına mukabil
milletin tezahürat-ı fikriyesiyle ve zamanla an-
«fakat, bu
partinin bir tecrübe partisi olması karakteri muvazaa karakterinden daha
galiptir» şeklinde bir yargıya varmaktadır (s. 490-494).
(7) Cebesoy, Milli Mücadele..., s. 507.
(8) Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa
Hazretlerine şifre 683, Ankara 31 Teşrinievvel 1336. Cebesoy, Millî Mücadele...,
s. 509.
136
laşılacaktır
(...) Komünizm cereyanı nihayet ordunun en büyük kumandanlarında kalmalıdır» demekteydi.
Sol hareketleri kontrol altına almak gayesiyle
kurulmuş olan fırkanın genel sekreterliğine Hakkı Behiç’ in getirildiği ve
fırkaya Yeşil Ordu’nun katıldığına ilişkin haberi; Dahiliye Vekili Dr. Adnan
Bey'in yayınladığı bir bildiri ile açıklanmaktaydı. Fırkaya Çerkeş Ethem davet
edilerek, Ethem'in Eskişehir'deki gazetesinin Ankara’ya taşınması da
sağlanmıştı*9’.
Resmi Türkiye Komünist Fırkası’nın
faaliyetlerine ayrıntılarına girmeden bakacak olursak, fırkanın kuruluşundan
sonra gerek Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yer alan yazılardan01”,
gerekse Yunus Nadi'nin Yeni Gün gazetesindeki yazıları01’
taklitçi olmayan bir komünizmin savunuculuğunun yapılarak, Türkiye’deki
inkılâbın Rusya’daki gibi kanlı olmayacağının belirtildiği göze
(9) Goloğlu, Üçüncü
Meşrutiyet, s. 272 ve Cumhuriyete Doğru, s. 215; Harris, 121422.
(10) Hakimiyet-i
Milliye, (12 Teşrinievvel 1336 no: 64)'deki «İki Komünizm» adlı bir yazıda
«...Anadolu’da Rusya’daki tarzda haşin ve kanlı bir proleterya diktatörlüğü
tesisine lüzum kalmaksızın komünizm tahakkuk edecek ve belki de imha için
sarfolunan kuvvetler ihyaya tahsis edileceği için Anadolu’da komünizm daha
feyyaz, daha müsmir neticelere doğru gidecektir...» 16 Teşrinievvel 1336
tarihli Hakimiyet-i Milliye’de «Rus Bolşevizmi, Türk Komünizmi» adlı yazıda
ise, Rus toplumu ile Türk toplumu arasındaki farklılıkların bizde ona benzer
bir inkılâbı mümkün kılmadığı uzun uzun anlatılarak «... Bolşevizm inkılâbı,
bütün komünizm hareketleri için bir örnek, bir model değil pek kıymetli, pek
canlı, pek muazzam bir rehberdir...» denilmekte ve bundan istifade sırasında
taklitten kaçınmak gerektiği vurgulanmaktaydı.
(11) Yunus Nadi'nin yazılan için bkz.
Cerrahoğlu, s. 211, 221, 377, 385, 392, 397, 430, 434.
137
çarpar. Önceki
solcu anlayışta olduğu gibi îslâmiyetle sosyalizm arasında bağ kurma
çalışmaları da sürdürülüyordu. Fırkanın bir nizâmnâmesi02’ ile
Hakkı Behiç’in imzasını taşıyan bir Beyannâmesi03’ yayınlanmıştır.
Hakkı Behiç beyannâmede komünist düşüncenin Türkiye gerçeklerine ve sosyal
hayatına uygulanmasını anlatıyor, îslâm ilkeleriyle komünizm ilkeleri
arasındaki benzerliği belirterek, komünizmin gerçekte, tslâmın ulaşmak
istediği eşitlik ve kardeşlik düşüncesinden yana olduğunu söyleyerek Yeşil
Ordu Cemiyetinin fikirlerine çok benzer fikirler ileri sürüyordu04’.
Fırka 1920 yılı sonunda Komintern’e üye olmak
için resmen başvurmuştur05’. 22 kasımda Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin kararıyla dört üyesini06’ Sovyet Rusya'daki yeni rejimi
tetkik için göndermişti07’.
(12) Cerrahoğlu,
s. 414420.
(13) Cerrahoğlu,
s. 421-429. Beyannamenin özeti için Tunçay, Sol Akımlar, s. 167-168.
(14) Dumont,
«La Revolution Impossible...» s. 160.
(15) Salih
Zeki ve Süleyman Nuri ‘Komintern'in Üçüncü Kongresi'nde Resmî Türkiye Komünist
Fırkası'nı temsilen gelen Tevfik Rüşdü'nün delegelik hakkının alınması için
çalışmalar yapmışlar ve Resmî Türkiye Komünist Fırkası’nın yakın mazisini ve
icraatını açıklayarak, onun üyeliğini engellemişlerdir. Tunçay, Eski
Sol..., s. 17-18; ayrıca, Süleyman Nuri'nin Komintern’in Üçüncü Kongresi'ndeki
konuşması için bkz. Aydınlık Sosyalist Dergisi, Ağustos 1976, sayı 66,
s. 42.
(16) Tetkik
Heyetinde, Tevfik Rüştü (Araş), Fuat (Carım), İsmail Suphi (Soysallıoğlu) ve
Besim (Atalay) ile katip olarak Tahsin Rüştü (Bac) bulunuyordu. Heyetten yolda
hastalanan Besim (Atalay) ayrılmıştır, bkz. Cebesoy, Moskova..., s. 132.
(17) Moskova
elçiliğine atanan Ali Fuat Paşa’ya da fırka tarafından bir komünist
itimatnâmesi verilmişti. Kılıç Ali, s. 76; Tevfik Rüşdü’nün Mustafa Kemâl
Paşa’dan aldığı talimat için bkz. Doğan Avcıoğlu «Atatürk’ün Dışişleri Bakanı
Anlatıyor>, Yön, sayı 30 Ekim 1964.
138
Resmî Türkiye Komünist Fırkası, 1921 yılı
başında girişilen solu bastırma harekâtı içerisinde, kendiliğinden
dağılmıştır. Fakat, Ankara'da sola karşı takınılan tavırdan ve Fırkanın
faaliyetine son vermesinden haberdar olmayan Tevfik Rüşdü Moskova’daki
faaliyetlerini Mustafa Kemal Paşaya bildirmeye devam etmiştir. Bunun üzerine
Paşa 16 Mayıs 1921’de Büyükelçi Ali Fuat Paşa aracılığıyla Tevfik Rüşdü'ye bir
uyan mektubu göndermişti?18’. Mektup, Tevfik Rüşdunün eline
geçmemiş olacak ki, 8 Haziran 1921 tarihli Moscou gazetesinde Tevfik
Rüşdü'nün bir yazısı çıkmıştı?19’.
Fırkanın konumuzu ilgilendiren yanı Mustafa Kemal
Paşa’nm isteğine uyan Yeşil Orducuların büyük bir bölümünün Resmî Türkiye
Komünist Fırkası’na katılmayı kabul etmeleridir. Fırkanın faaliyetine
kendiliğinden son vermesini takiben, fırka üyelerinin isimleri sonraki sol
hareketlerde geçmeyecektir. Mustafa Kemal Paşa tarafından günün şartları gereği
kurulan fırka, bir bakıma, «eğer memleketin komünist olması gerekirse onu da
biz yaparız» düşüncesinin de açık seçik bir ifadesidi?20’.
(18) Mete Tunçay «Resmî
Türkiye Komünist Fmkası’mn Bir Komintern Gazetesinde Yayınlanan Türk Kurtuluş
Savaşıyla İlgili Görüşü», Tarih ve Toplum, 14 ŞuJbat 1985, s. 96.
(19) «Anadolu'nun
Emperyalist Batıya Cevabı» (Çev. Zafer Üskül), Moscou, No: 13, 8 Haziran 1921.
Dr. Tevfik Rüşdü imzalı bu yazı için bkz. Tarih ve Toplum, 14 Şubat 1985, s. 97100.
(20) Selek, s.
580. Tunçay ise, «Fırkanın uysallıkla boyun eğdiği pek doğru olmasa gerekir»
diyerek «1920 yılı sonunda Anadolu hareketini yürütenlerin içinde bulunduğu güç
şartlar hareketin doğu Anadolu’ya sığınarak Rus gücünün etkisi altına girmesini
gerekli kılabilirdi» şeklinde ilginç bir yaklaşım getirmektedir (Sol Akımlar,
s. 175).
139
b) Gizli Türlciye Komünist Partisi ve Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası:
Millî Mücadelenin başlangıcında Anadolu’da baş
gösteren sol hareketlerde Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin, Sovyet
Rusya’da yetiştirilerek yurda sokulan kişilerin00 ve yayın
organlarının rolü büyük olmuştur. Anadolu’daki gizli komünist faaliyetlerde etkisi
olan kişilerin başında şüphesiz Başkır Cumhuriyeti adına Ankara’ya gelen Şerif
Manatov gelir. Ankara Hükümeti’nin Sovyet Rusya ile resmî temas kurma çalışmalarının
başladığı bir dönemde Ankara’ya gelen Manatov’un çalışmaları için Anadolu’da
müsait bir zemin vardı.
Ankara ve Eskişehir’de topladığı kişilerle
Bolşevik propagandasına koyulan Manatov02’, İstanbul'daki sol
hareketlere katılan ve kendisinden önce gelen Ziynetullah Nuşirevan(23)
ile de işbirliği yaparak, Komintem’in istekleri doğrultusunda örgütlenmeye
başlar. Bu çalışmalardan sonra, Anadolu’daki diğer sol teşekkülleri de içine
alan Gizli Türkiye Komünist Partisi’ni 14 Tem-
(21) Ekim
Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi..., s. 56.
(22) Ertürk,
s. 542; Dumont, «La Revolution Impossible...», s. 162.
(23) Osmanlı
Solu içerisinde adı geçen Ziynetullah Nfuşirevan aslen Rusya'lıdır. Türk ve
Müslüman olan Nuşirevan tahsilini İstanbul'da yapmıştır. Ankara’ya ailesiyle
birlikte yerleşerek, Büyük Millet Meclisi «Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i
Umumîliğinde Rusca tercümanlığı yapmıştır. Ertürk, s. 559-560; Tevetoğlu, s.
186; Harris, s. 99; Dumont, Ziynetullah’dan başka Verbov’un da Manatov’un
çevresinde yer aldığını, bu grubun Vakkas Ferid ve diğer Yeşil Orducularla
birlikte Cemiyetin aşırı kolunu oluşturarak, Gizli Türkiye Komünist Partisi’ni
kurduklarını belirtmektedir («La Revolution Impossible», s. 163)
140
muz 1920’de kurmuşlardır424’.
Partinin kurucuları arasında, Binbaşı Salih Hacıoğlu, Muallim Mustafa Nuri,
Şeyh Kutbettin, Arif Oruç, Affan Hikmet, Tokat Mebusu Nâzım ve Bursa Mebusu
Şeyh Servet bulunmaktadır25’. Anadolu’daki bu gizli komünist
örgütlenmede ve onun ortaya çıkışında Mustafa Suphi'nin Bakü'deki partisi ile
teması bilinen Şerif Manatov, Vakkas Ferid, Ziynetullah Nuşirevan ve Veteriner
Salih Hacıoğlu'nun rolü açıkça görülmektedir*26’. Adı geçen kişiler
Yeşil Ordu Cemiyetinin Ankara ve Eskişehir şubelerini birer gizli teşkilât
olarak kullanmışlardır*27’.
Gizli Türkiye Komünist Partisi bir nizâmnâme*28’
ile birlikte bir de Beyannâme*29’ neşretmiştir. Nizâmnâme ve
beyannâmelerde görülenler partinin komintern'in bilgisi dahilinde hareket
ederek, Anadolu'da yürütülen millî direnişe karşı bir tavır alma ve
Eskişehir’deki işçile-
(24) Tunaya, s.
531; Tevetoğlu, s. 188-189.
(25) Tunçay, Sol
Akımlar, s. 178-179; Affan Hikmet'in Anadolu'nun değişik yerlerinde
komünist örgütlenmelerdeki yardımları için bkz. Şişmanov, s. 92-93.
(26) DumonT, «La
Revolution İmpossible...», s. 162.
(27) Vakkas
Ferid’in Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifadesine göre, Yeşil Ordu Cemiyeti
Türkiye münist Partisi'ne «kalbolmuş»tur («Yeşil Ordu Cemiyeti», Yakın Tarihimiz,
cilt I, s. 234).
(28) Gizli Türkiye
Komünist Partisi’nin nizamnamesi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s.
387-389. Tunçay, bu programın 1920 yılı Türkiyesi için «ütopik nitelikte»
olduğunu söylerken (Sol Akımlar, s. 183) Harris, «Eskişehir’de resmî
vilâyet matbaasında basıldığı söylenen» bu program için Türk toplumunun topyekün
değişmesi, değiştirilmesi yolunda bir seri talepler ileri sürmekteydi»
demektedir (s. 102-103).
(29) 14 Temmuz
1920 tarihli beyannâme için bkz. Cumhuriyet, 28 Temmuz 1921. Yunus
Nadi’ye göre, beyannâme Arif Oruç tarafından Eskişehir’de bastırılmıştır. Bu
konudaki tartışmalar için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 184, dipnotu
143.
141
ri isyana teşvik ederek onları Bolşevik
inkılâba davettir. Anadolu’daki hareketi bir burjuva hareketi olarak niteleyen
bu örgüt özellikle Türk Sovyet ilişkilerine ve Anadolu'nun Sovyet Rusya'dan
alacağı yardıma engel olma yolunda çalışmalarda bulunmuştur.
III. Enternasyonal'e bağlı olduğunu açıklayan
gizli parti aynı zamanda Mustafa Suphi'nin Bakü’deki partisinden Mustafa Kemal
Paşaya mektup getiren Süleyman Sami ile ilişki kurarak ondan para yardım^ talebinde
bulunmuştur00’. Partinin içinde bulunduğu dururtı ve yıkıcı
çalışmaları hükümetin bilgisi dışında değildi. İşte, Mustafa Kemal Paşa Yeşil
Ordu Cemiyeti’nin kapatılmasını isteyerek, cemiyet üyelerinin de yer aldığı
resmî bir fırka kurdurmuştu. Fakat, üyelerinden bazıları bu davete uymamış ve
gizli parti ile çalışmayı yeğlemişlerdi. Daha sonra Şerif Manatov, bu tür
yıkıcı çalışmalarından dolayı tutuklanarak yurt dışına çıkarılmıştı01’.
(^Mustafa Kemal Paşa’nın Resmî Türkiye Komünist
Fırkası'nı kurması ile Gizli Komünist Partisi bundan sonraki faaliyetlerini
resmî olarak yürütmeyi düşünmüş ve Tokat Mebusu Nâzım, Bursa Mebusu Şeyh Servet
ve Afyon Mebusu Mehmet Şükrü Beyler 7 Aralık 1920'de Dahiliye Vekâletinden
resmen izin alarak «Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası »nı kurmuşlardı) Fırka
bir beyannâme neşretmiştir02’. Fırkanın kurulmasından önce Ziynetullah
Nuşirevan'ın evinde bir toplantı yapılarak fırkanın adına Bolşevik kelimesinin
eklenmesi istenmişse de,
(30) «Yeşil
Ordu Cemiyeti», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 282; Dumont, «La
Revolution Imposısible...», s. 164.
(31) Tunçay,
Sol Akımlar, s. 184, dipnotu 147; Harris, s. 121.
(32) Cerrahoğlu,
s. 183-184; Şişmanov, s. 93; Goloğlu, Üçüncü, s. 275.
142
bu
toplantıdakiler tarafından söz konusu istek reddedilmiştir03’.
Nâzım Bey, Yeşil Ordu Cemiyeti üyelerinin büyük bölümünün katılması ile kurulan
Resmî Türkiye Komünist Fırkası'na girmeyi kabul etmediklerini ilân etmek için Yeni
Gün ve Yeni Dünya gazetelerine başvurduklarını; ancak, bu
gazetelerin ilânlarını kabul etmediğini, söyleyerek, komünist tâbirinden
halkın ürktüğünü, Yeşil Ordu Merkez-i Umumîsi adına taşraya giden yemin
ettirilmiş kişilere verilen itimatnameler bulunduğunu, bütün bunların,
kendilerini arkadaşları ile düşünerek bir fırka kurmaya ittiğini ve Türkiye
Halk îştirakiyyun Fırkası'nı kurarak bu güçlükleri ortadan kaldırmayı
düşündüklerini söylemiştir04’. Yine Nâzım Bey, fırkaya duyulan
gerekliliği şöyle açıklamaktadır: îştirakiyyun Fırkası’nın birinci maddesi «asr-ı
saadet samimiyet-i müşterekisini iade ve ihya edecek ve hurafeler ve
Satıhlarla mücadele edecektir» diyerek, bunu ve fırkanın aile hukukuna
gösterdiği saygıyı resmî fırkanın göstermediğini söylemiştir^5’.
Atatürk ise, Nutuk'da Nâzım Bey'i kasdederek, «bu
zatın Halk îştirakiyyun Fırkası diye ciddiyetten uzak, sırf kendine menfaat
sağlamak maksadıyla bir parti kurma teşebbüsünde ve onun başında milliyetçiliğe
aykırı faaliyet sevdasında bulunduğunu mutlaka duymuşsunuzdur» demekte
idi06’.
Gizli Komünist Partisi'nin devamı niteliğinde
olan Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkası'nın07), yayınlamış ol-
(33) «Yeşil Ordu
Cemiyeti», Yakın Tarihimiz, cilt II, s. 102 103.
(34) Kandemir, s. 142-143.
(35) Kandemir, s. 144.
(36) Nutuk, cilt II, s. 79; Aydemir, s. 373.
(37) Tevetoğlu, s. 192.
143
duğu beyannamede, «...sırf köylü ve işçinin Anadolu
emekçilerinin hukukunu müdafaa etmek ve onları dünyanın emekçi iştirakiyyun
inkılâbına faal bir surette iştirak ettirmek maksadıyla teşekkül eden ‘Türkiye
Halk İştirakiyyun Fırkası, umum köylü, işçi ve mesâisiyle geçinen ahalinin
kendisinin hukukunu müdafaa, ve siyanet edecek olan ‘bu teşkilât etrafında
toplanmasını ümit ve temenni eder»<33y deniliyordu. Kâtib-i
Umumi Nâzım ile mümessil Salih Hacıoğlu’nun imzaları bulunan bu beyannâmeye
karşılık, Anadolu’da Yeni Gün gazetesinde Türkiye Komünist Fırkası
kâtib-i umumîsi Muhittin Baha imzasıyla çıkan bir yazıda ise İştirakiyyun
Fırkası' nm kuruluşu tartışılıyordu09’.
Çerkeş Ethem’in de bu gizli teşekkül tarafından
kazanılması onların tehlikeli bir durum almalarına yol açmış ve daha önceki
bölümlerde belirttiğimiz gibi, solu bastırma harekâtı içerisinde Türkiye Halk
İştirakiyyun Fırkası yöneticileri de tutuklanarak hüküm giymişlerdir.
29 Eylül 1921’de
çıkan af sebebiyle serbest bırakılan Nâzım Bey liderliğinde fırka tekrar
canlandırılmış, bu defa da, 21 Temmuz 1922'de Rauf Orbay kabinesinin her türlü
komünist faaliyeti yasaklaması ile yeniden çalışmalarına son verilmişti]440’.
(38) Cerrahoğlu, s. 184.
(39) Cerrahoğlu,
s. 184-185; Dumont, «La Rdvolution...», s. 165.
(40) Tunçay,
Eski Sol..., s. 203; Tevetoğlu, s. 195498; Fırkanın ikinci kez
faaliyete başlaması üzerine yayınladığı «Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası’mn
Büyük Millet Meclisi Hükümetine Beyannâmesi» için bkz. Aydınlık Sosyalist
Dergi, sayı 11, Eylül 1969, s. 110-114. (1
Nisan 1922 Yeni Hayat, sayı 3'e atfen).
144
SONUÇ
Türkiye’de sol
faaliyetlerin çizgisi, hemen hemen 1908 yılıyla sınırlandırılabilir. Çünkü,
1908'deki II. Meşrutiyet özellikle şehirlerde çok hareketli bir sosyal ve
siyasî hayat başlatmıştır. Osmanlı toplumundaki sol hareketlerin başlangıçta gayrî
müslimler arasında daha fazla kabul görmesinde, şüphesiz onların bu fikirlere
Türklere nazaran daha yatkın olmalarının yanında, tıpkı Rusya Türklerinin
Çarlık istibdadına karşı olan sol fikir ve kuruluşlarla ilişkiye girmeleri
gibi, Osmanlı içindeki azınlıkların da ayrılıkçı hareketlerine ideolojik açıdan
destek olabilecek nitelikte gördükleri sol fikirleri benimsemek istemelerinin
de payı olduğu ilke olarak ileri sürülebilir.
İstanbul’un ve buradaki Türk aydınlarının sol
fikirlerle ilgilenmesi, 1910 yılından sonra kurulan Osmanlı Sosyalist
Fırkası'yla kendini gösterir. Bu dönemdeki solcu kişi ve fırkaların
faaliyetlerinde batının ve özellikle Fransa’nın etkisiyle, Selânik’te II.
Abdülhamid’e karşı oluşan muhalefetin ve kültür birikiminin tesirleri de söz
konusudur. 1913’te İttihat ve Terakkî'nin iktidarı kesin olarak elde etmesiyle
sol faaliyetlerde bir duraklama olmuşsa da; İttihat ve Terakkî'nin kendi
bünvesi içinde bir sol grubu (Hizb-i Terakki veya İçtimaî İnkılâp
taraftarları) barındırdığını ve Millî Mücadele yıllarında da İttihatçıların
solla ilgilenmelerinde
145
bu grubun
mensuplarının aktif rol oynadıklarını biliyoruz.
Sosyalist faaliyetler 1918 mütareke sonrasında
tekrar görünmeye başlamış; ancak, bu fırkalar kişilere bağlı olmaktan öteye,
ne bir ideolojik temel oluşturabilmişler, ne 'belli bir aydın çevreye sahip
olabilmişler, ne de halkdan kabul ve destek görebilmişlerdir. Yalnız Osmanh
solculuğunun bir istisnası Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'dır ki, bu
fırka diğerlerine göre daha etkili çalışmalarda bulunmuştur.
Anadolu solu içerisinde gördüğümüz Yeşil Ordu
Cemiyetinin ortaya çıkışında etkili olan sebepleri şöyle sıralamak mümkündür :
Ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar ve Sovyet Rusya’da gerçekleştirilen
ihtilâlin Anadolu üzerindeki etkileri, Sovyetlerin Anadolu hareketini
yönlendirmek istemeleri, yurt dışına çıkan ve özellikle Enver Paşa çevresinde
yoğunlaşan ittihatçı önderlerin; ülkenin kurtuluşu için Sovyet ihtilâlinin
büyüsüne kapılarak geliştirdikleri dinin ve milliyetin korunduğu sol
programların, ülke içindeki ittihatçı kadrolara tesirleri ve bunu takiben
içerideki İttihatçıların sol teşekküller oluşturmaya hazır bir hale gelmeleri,
Sovyet Rusya topraklarında (Bâkü’de) ittihatçılar tarafından kurulan Türk
Komünist Partisi'ni ele geçiren Mustafa Suphi’nin Anadolu'ya yönelik propaganda
amacıyla gönderdiği kişiler ve yayın faaliyetleri ile Sovyet Rusya adına Anadolu’ya
gelen temsilcilerin bu yöndeki çalışmalarıdır.
Bütün bu faktörlerin tesiriyle Anadolu'da
görülen sol hareketler çaresizlik içerisinde bir ümit gibi görünen bu akıma
bağlanarak, onun aslında Islâmiyetin uygulamasından başka birşey olmadığını
anlatmak şeklinde gelişmiştir. Bu yönüne rağmen halka mal olduğu
146
soylenemeyen sol
hareketlerin İslâmiyet sosyalizm Özdeşleştirmeleri hakkında gözden kaçırılmış
gibi görünen bir noktayı belirtmekte sanıyoruz fayda var. Şöyle ki, Osmanlı
solculuğunda da kendini gösteren bu özdeşleştirme (sosyalizmin, İslâmî
prensiplerin uygulanmasından başka birşey olmadığı) çabaları .belki de
Türkiye’nin özellikle o günkü şartlarında kaçınılmaz şeylerdi. Rus İhtilâlinde
nasıl ki Marksist prensiplerin pek çoğu Rusya’nın o günkü şartları gereği
revizyona tâbi tutulmuşsa, Millî Mücadele dönemi solculuğunda görülen bu özdeşleştirme
çabaları ideolojik taban açısından daha akılcı bir yoldu.
Yeşil Ordu'nun oluşumunda etkisi olan
yukarıdaki faktörlere ek olarak, Millî Mücadelenin yönetici kadrosunun, günün
şartları gereği Sovyet yardımını temin etmek ve batının dikkatini Anadolu'daki
harekete çekmek gibi düşüncelerle hareket ettikleri ve tezi tartışmaya açık
olmakla birlikte, bu yönetici kadronun komünizmi kşbul eder görünmelerinin de,
bu oluşumda muhakkak ki yeri vardı. Burada, şunu da belirtmek gerekir ki,
Millî Mücadeleyi yürütenler bilgi ve görgüleri itibariyle komünizme değil
batıya daha yakın kişilerdi; kaldı ki, Sovyet Rusya'dan uygulanan rejimin
işleyişinin mümkün olup olamayacağı da henüz belli değildi.
Yeşil Ordu Cemiyeti Mustafa Kemal'in bilgisi
dahilinde kurulmuş ve başlangıçta amacı, Millî Mücadele'ye yardımcı olmak
iken, sonradan bu amaçtan ayrılmıştır. Cemiyet içerisindeki üyelerin sosyalizm
ve komünizm konusunda yeterli bilgiye sahip oldukları söylenemez. Nitekim,
cemiyetin yayınlamış olduğu belgelerden ve üyelerin yapmış oldukları
konuşmalardan bunu çıkarmak mümkündür. Büyük bir bölümü eski îttihatçılar-
147
dan oluşan üyeler, batıya karşı doğunun tezini savunan
«'Doğu Ülkücüleri» idiler.
Mustafa Kemal’in cemiyetin kapatılmasını ve sol
faaliyetlere son verilmesini istemesinde üyelerin solculuğundan daha ziyade şu
faktörler etkili olmuştur : Çerkeş Ethem’in cemiyet tarafından kazanılması ve
düzenli orduya katılmayı kabul etmeyerek başkaldırışı, cemiyetin Sovyet
Rusya'daki Mustafa Suphi’nin komünist partisiyle olan ilişkisi ve Suphi'nin
Anadolu'ya, gelerek, olgunlaştığına inandığı solu birleştirme gayretleri, yurt
dışına çıktığından bahsettiğimiz İttihatçıların Sakarya Savaşına kadar ciddî
bir seçenek olarak Sovyet Rusya yöneticilerince desteklenir görünmesi,
Anadolu'daki İttihatçı çevrelerin gerek Büyük Millet Meclisi içinde gerekse
dışında hem ideolojik açıdan hem de kadrolar olarak Mustafa Kemal’e muhalefet
oluşturmaları ve Enver Paşayı Anadolu hareketinin başına geçirme çabalarıdır.
Bütün bunlar, aynı zamanda, Mustafa Kemal Paşayı, bu tür faaliyetleri kontrol
altına alabilmek için Resmî Türkiye Komünist Fırkası’nı kurdurmaya iten Sebeplerdi.
Ama, Yeşil Ordu üyelerinin bir kısmı bu birleşmeye uymayarak, Gizli Türkiye
Komünist Partisiyle güçlerini birleştirerek, yıkıcı faaliyetlerini sürdürmüşler
ve Büyük Millet Meclisi’nde ideolojik bir muhalefetin en önemli yönünü
oluşturmuşlardır.
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'daki hareketin başarılarının
batı tarafından farkedilmesi ve onların Anadolu hareketini tanımaya yönelik
bir tavır almaları üzerine, batının Anadolu'daki hareketi Bolşevik olarak görme
endişesini de yok etmek isteyerek, bu tür hareketleri bastırma yönünde
girişimlerde bulunacaktır. Buna Sovyet Rusya ile olan ilişkilerin tehlikeye
girmesi ihti-
148
mali varken
bile, karar verilebilmiş olması, artık batıya doğru bir yönelişin ilk
adımlarıydı. Bunda, Sovyet Rusya ile Anadolu’daki hareketin farklılığı da
yatmaktadır. Rusya’daki hareket, sosyal bir karakter taşımakta ve ekonomik
materyalizme dayanmakta iken; Anadolu’daki hareket yabancı işgaline karşı bir
reaksiyon olarak başlamıştı. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, sosyal ve ekonomik
alanda yaptığı inkılâplarla Sovyet Rusya'dan ayrı bir çizgi takip etmiş ve
batıya karşı savaşılmış olmasına rağmen, batı dünyası yanında yer almak için
batıcı çizgideki inkılâplarda kararlı davranmıştır.
149
ABALIOĞLU, Yunus
Nadi Kurtuluş Savaşı Anılan, İstanbul 1978.
ADIVAR, Halide
Edip Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1962.
AĞAOĞLU, Samet Kuvayı
Milliye Ruhu, İstanbul 1973, (4. baskı).
ALEV, Ali Birinci
Doğu Halkları Kurultayı, İstanbul 1975.
ALT AY, Fahrettin 10 Yıl Savaş ve Sonrası (1912* 1922), İstanbul
1970.
«ALEM-i Islâm», Hakimiyet-i
Milliye, 29 Mart 1336, no: 18.
«ANADOLU’nun
Emperyalist Batıya Cevabı» Çev: Zafer Üskül, Tarih ve Toplum, 14 Şubat
1985.
«ANADOLU'da Yeni
Gün Yazarı Muhittin’in Görüşleri», Katkı, yıl: 5, sayı: 14-17,
Mayıs-Ağustos 1975.
ARALOV, S.t. Bir
Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, (Çev. Haşan Ali Ediz), İstanbul
1967.
ARIKOĞLU, Damar Hatıralarım, İstanbul 1961.
ARMAOĞLU, Fahir «Atatürk’ün Dış Politikası,
Türk Sovyet Münasebetleri», Cumhuriyet, 15 Kasım 1964.
ARMAOĞLU, Fahir 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi
(1914-1980), Ankara 1984 (2. baskı).
ATAÖV, Türkkaya «1-7 Eylül 1920 Doğu Halkları
Birinci Kongresi’nde (Bâkü) Enver Paşa’nın Konuşma Metni ve Bununla ilgili
Kararlar», Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, cilt: XXIX, sayı: 1-2,
Ankara 1975.
ATAÖV, Türkkaya «Atatürk’le Lenin Arasındaki
Yazışmalar» Vatan, 20-26 Mayıs 1976.
AT AY, Falih Rıfkı Çankaya, İstanbul 1980.
AVCIOĞLU, Doğan Türkiye'nin
Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul 1978 (12. baskı).
150
AVCIOĞLU,
Doğan Millî Kurtuluş Tarihi (1838’den 1995’e), İkinci kitap, İstanbul 1980 (4, baskı).
AVCIOĞLU, Doğan «Atatürk’ün
Dışişleri Bakanı Anlatıyor», Yön, sayı: 30, Ekim 1964.
AYBARS, Ergun İstiklâl Mahkemeleri, Ankara 1975.
AYDEMİR, Ş. Süreyya Tek Adam, cilt II, İstanbul 1964.
BALKANLI, Remzi Mukayeseli Basın ve
Propaganda, Ankara 1961.
BAYAR, Celâl Ben de Yazdım, Millî Mücadeleye
Gidiş, cilt I, İstanbul 1965.
BAYKARA, Tuncer «Türkiye’de Solun Tarihine Dair
İki Not» Türk Kültürü, cilt: IX, sayı: 76, Şubat 1969.
BAYUR, Y. Hikmet Türkiye Devletinin Dış
Siyasası, Ankara 1973.
BAYUR, Y. Hikmet «Türkiye Rusya Münasebetleri»,
Adalet, 5-25 Ocak 1965.
BAYUR, Y. Hikmet «Mustafa Suphi ve Millî
Mücadeleye El 'Koymaya Çalışan Başı Dışarda Akımlar», Belleten, cilt:
XXXV, sayı 140, Ekim 1971.
BAYUR, Y. Hikmet «Mustafa Suphi Olayı», Milliyet
12 Haziran 1971.
BERKES, Niyazi Türkiye'de
Çağdaşlaşma, İstanbul 1978.
BIYIKLIOĞLU, Tevfik Atatürk Anadolu’da, 1919-1921,
İstanbul 1981 (2. baskı).
BİRİNCİ, İhsan «Cemiyet ve Çeteler», Hayat
Tarih Mecmua:», cilt: II, sayı: 9, Ekim 1971.
«BOLŞEVİZM ve Avrupa», Hakimiyet-i Milliye, 28
Kânunusâni 1336, no: 5.
BORAK, Sadi «Kurtuluş Savaşından Bir Sayfa», Hayat
Tarih Mecmuası, cilt: I, sayı: 6, Temmuz 1967.
BORAK, S'adi «İlk Türk Komünistleri İstiklâl
Mahkemesinde», Günaydın, 25 Temmuz. 14 Ağustos 1976.
BORATAV, Korkut Türkiye’de Devletçilik, Ankara
1982, (2. baskı).
BULAK Haydar Kurtuluş,
İstanbul 1975.
BURÇAK, Rıfkı Salim ■ Moskova Görüşmeleri
(26 Eylül 16 Ekim 1939) ve Dış Politikamız Üzerindeki Tesirleri, Ankara
1983.
CARR, E.H. The Bolshevik Revolution, cilt:
III, New York, Mac Millan 1961.
151
CEBESOY, Ali Fuat Milli Mücadele Hatıraları,
İstanbul 1953.
CEBESOY, Ali Fuat Moskova Hatıraları, Ankara
1982, (2. baskı)
CEMÂL, A. «Yeni Dünya Gazetesi
Hakkında», Katkı, Yıl: 5, sayı 11 Şubat 1975.
CERRAHOĞLU, A. ■ Türkiye’de Sosyalizmin
Tarihine Katkı, İstanbul 1975.
COŞAR, Ömer Sami Millî Mücadele Basını, İstanbul 1965.
ÇANKAYA, Ali M. Yeni Mülkiye Tarihi ve
Mülkiyeliler, cilt: III, Ankara 1968.
ÇAPANOĞLU, Münir S. Türkiye'de Sosyalist
Hareketler ve Sosyalist Hilmi, İstanbul 1964.
ÇERKEŞ, Etıhem Çerkeş
Ethem'in Hatıraları, İstanbul 1962.
ÇORUHLU, Samih «İstiklâl Savaşında Komünizm
Faaliyeti», Yeni İstanbul, 16-25 Mayıs, 1-17 Temmuz 1966.
DARENDELİOĞLU, İlhan Türkiye’de Komünist
Hareketleri, İstanbul 1979, (5. baskı).
DÂVER, Bülent Çağdaş
Siyasal Doktrinler, Ankara 1969.
DİNAMO, Haşan
İzzettin Kutsal İsyan, cilt: 7, İstanbul 1970.
DUMONT, Paul «La Fascination du Bolohevisme :
Enver Pacha et le parti des soviets popularies 1919-1922», Cahiers du Monde
russe et Sovietiques, XVI (2) Avril-Juin 1975.
DUMONT, Paul «La Revolution Impossible, les
courants d’opposition en Anatolie 19201921», Cahiers du Monde russe
et sovietiques, XIX (1-2), Janvier-Juin 1978.
DUMONT, Paul «l’axe Moscou-Ankara, les
.relations turco-sovietiques de 1919 â 1922», Cahiers du Monde russe et sovietique,
XVIII (3), Juil-Sept. 1977.
DUMONT, Paul Bolşevizm ve Doğu, Mustafa
Suphi’nin Türkiye Komünist Partisi 1918-1921» Birikim, Mart 1980.
DUMONT, Paul «Un Economiste Sociale-Democrate
Au Service de la Jeune Turquie», M6morial, Ömer Lütfi Barkan, Paris
1980.
DUMONT, Paul «Les Organisation Socialistes et
La Propagande Communiste â İstanbul Pendant TOccupation Alliee 1918 1922»1,
Etudes Balkaniques, 4-1979.
Die Ereignisse in Armenien und die Tâtigkeit
der armenischen S.R. «Daschnakzutiun» Partei 1914 1923.
EMRE, Ahmet Cevat «1920 Moskovasında Türk
Komünistler», Tarih Dünyası, sayı 1-3, Aralık 1964 Şubat 1965.
152
EKİM Devrimi
Sonrası Türkiye Tarihi, S.S.C.B. Bilimler
Akademisi yay. (Çev: A. Hasanoğlu), İstanbul 1979.
«EN Büyük
Düşman», Hakimiyet-i Milliye 20, Temmuz 1336, no: 48.
ERMENİ Komitelerinin Â'mâl ve Harekât-ı
İhtilallyyesi (İlân-ı Meşrutiyetten evvel ve Sonrası) Haz: H. Erdoğan Cengiz, Ankara 1983.
ERTÜRK, Hüsamettin İki Devrin Perde Arkası (Yazan:
Semih Nafiz Tansu), İstanbul 1969, (2. baskı).
«ERZURUMLU Kardeşlerimize», Hakimiyet-i
Milliye, 2 Ağustos 1336, no: 52.
ESENGİN, Kenan Millî Mücadelede Hiyanet
Yanşı, Ankara 1969.
EĞİLMEZ, Mümtaz Şükrü Millî Mücadele'de
Bursa, (Yay. Haz:) İhsan Ilgar, İstanbul 1981.
FRUNZE, M.V. Türkiye Anıları, (Çev: Ahmet
Ateş), İstanbul 1978.
GAZİ, Mustafa
Kemal Nutuk, cilt II, İstanbul 1980.
GOLOĞLU, Mahmut Üçüncü
Meşrutiyet 1920, Ankara 1970.
GOLOĞLU, Mahmut Cumhuriyete Doğru 1921 •
1922, Ankara 1971.
GÖKBİLGİN, M. Tayyip Millî Mücadele
Başlarken, İkinci Kitap, Ankara 1975.
GÜRALP, Şerif İstiklâl
Savaşının İç Yüzü, İstanbul 1958.
GÜRAN, Ali Ergin Aydınlık Fevkâlâde Amele
Nüshaları, İstanbul 1975.
GÜRSEL, Haluk F. Tarih Boyunca Türk Rus
İlişkileri, İstanbul 1968.
HAMİTOCULLARI, Beşir Çağdaş İktisadî Sistemler,
Ankara 1982, (3. baskı).
HARP Tarihi
Vesikaları Dergisi, yıl: 5, Mart 1956,
sayı: 15.
HARP Tarihi Belgeleri Dergisi, Mart Eylül, yıl: 24, 1975, sayı: 72.
HARRİS, S. George Türkiye’de Komünizmin
Kaynakları (Çev: Enis Yelek), İstanbul 1976, (2. baskı).
HAUPT, George DUMONT, Paul Osmanlı
İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler (Türkçesi: Tuğrul Artunkal), İstanbul
1977.
153
«HİYANET Vesikaları» 27-30 Temmuz 1931, Cumhuriyet.
İLERİ, Rasih Nuri Atatürk ve Komünizm, İstanbul
1970.
İLERİ, Rasih Nuri «Doktor Şefik Hüsnü Değmer», Aydınlık
Sosyalist Dergi, sayı: 7, Mayıs 1969.
JASCHKE, Gotthard «Türk-Rus Münasebetlerinde
Komünizmin Rolü» (Çev: N.E. Yalçıntaş), Yeni İstanbul, 19-23 Ağustos
1964.
JASCHKE, Gotthard «Ermenistan Nasıl Sovyetize
Edildi», Kurtuluş (Azerbaycan Millî Kurtuluş Hareketinin Aylık Yayın
Organı), sayı: 47-48, 50, Berlin 1938.
JASCHKE, Gotthard «19191939 Yılları Arasındaki
Türk-Rus Yakınlaşması Hakkında Bir İnceleme», (Çev: Hüseyin Zamantılı),
İstanbul Üniversitesi 1981 Yıllığı, Sosyoloji Konferansları, Atatürk Özel
Sayısı, 19. Kitap, İstanbul 1981.
JASCHKE, Gottihard «İslâm’ın ve Komünizm’in
İstiklâl Harbindeki Rolü», (Çev: Hüseyin Zamantıh), Türk Dünyası
Araştırmaları, Ağustos 1981.
KANDEMİR, Feridun Atatürk’ün Kurduğu Türkiye
Komünist Partisi ve Sonrası, İstanbul 1965.
KARABEKİR, Kâzım İstiklâl Harbimiz, İstanbul
1969 (2. baskı). KARABEKİR, Kâzım İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat
Terakki Erkâm, İstanbul 1967.
KARPAT, Kemâl H. Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul
1967.
KAYMAZ, Nejat «Türk Kurtuluş Savaşının Tarihsel
Konumu ve Niteliği», Belleten, cilt: XL, Ekim 1976, sayı: 160.
KILIÇ, Ali Kılıç Ali Hatıralarım Anlatıyor, İstanbul
1955.
«KOMÜNİST Bayramı», Hâkimiyet-i Milliye, 9
Teşrinisâni 1336.
KURAN, Ahmet Bedevi Osmanh İmparatorluğunda
İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İstanbul 1959.
KURAN, Ercümend «Dünyada ve Türkiye'de
Sosyalizm ve Komünizm», Türk Kültürü, cilt: V, Ağustos 1962, sayı: 58.
KUTAY, Cemâl Türkiye’de İlk Komünistler, İstanbul
1956.
KUTAY, Cemâl Çerkeş Ethenı Dosyası, Cilt:
1-2, İstanbul 1973. KÜRÇÜOĞLU, Ömer Türk İngiliz İlişkileri, 1919-1926,
Ankara 1978.
MERAM, Ali Kemâl Türk-Rus İlişkileri Tarihi,
İstanbul 1969. MUSTAFA, Suphi «Türklüğün Yönleri», Yeni Ufuklar, cilt:
22, sayı: 254, Kasım 1974.
154
MUSTAFA, Suphi «Türklüğün İstikametleri»,
Aydınlık Sosyalist Dergi, Aralık 1968,
sayı 2.
MUSTAFA, Suphi Türkiye’nin Mazlum Amele ve
Rençberlerine, İstanbul 1976.
ÖKÇÜN, A. Gündüz Tatil-i Eşgal Kanunu
1909 Belgeler, Yorumlar, Siyasal Bilgiler Fakültesi yay. Ankara 1982.
ÖZTOPRAıK, İzzet Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara 1981.
SAYILGAN, Açlan Soldaki
Çatlaklar, Ankara 1967.
SAYILGAN, Açlan Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972),
İstanbul 1972.
SELEK, Sabahattin Anadolu İhtilâli, İstanbul
1981 (5. baskı).
SENCER, Oya Türkiye’de İşçi Sınıfı Doğuşu ve
Yapısı, İstanbul 1969.
SEZGİN, Ömür Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal
Rejim Sorunu, Ankara 1984.
SON YEL, Salâhi Ramadan «Kurtuluş Savaşı
Günlerinde İngilizlerin Eline Geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli
Tutanakları», Belleten, XLV/2 1981, sayı 179.
SON YEL,
Salâhi Ramadan «Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasamız», Belleten, cilt
XLI, Ankara 1977.
SÖNMEZSOY, Refik Türkiye’de ve Dünyada İşçi
Hareketleri, İstanbul 1981.
SÖYLEMEZOÖLU, G.K. Otuz Senelik Siyasi
Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi, 1918-1922, İstanbul 1953.
ŞAPOLYO, Enver
Behnan Kuvayı Milliye Tarihi, İstanbul 1953.
ŞAPOLYO, Enver Behnan Mustafa Kemal Paşa ve
Millî Mücadelenin İç Âlemi, İstanbul 1967.
ŞEHİDOĞLU, Süreyya H. Eylül 1920 Bâkü
Kurultayı ve Millî Mücadeleye Sağdan Soldan El Koyma Çabalan, İstanbul
1975.
Haz: ŞEHİDOĞLU,
S.H. Türkiye Büyük Millet Meclisi Birinci Dönem Milletvekillerinden Yasin
Haşimoğlu Hatıralanm Anlatıyor, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Armağanı, Ankara
1973.
«ŞEYH Servet Efendi’nin Açıklaması», Katkı, yıl:
I, Eylül 1970.
ŞENER, Cemâl Çerkeş Ethem Olayı, İstanbul 1984.
ŞİŞMANOV, Dimitır Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi, 1908-1965,
(Haz: A.R. Zarakolu), İstanbul 1978.
155
TANSEL, Selâhattin Mondros’tan Mudanya’ya
Kadar, cilt: I, Ankara 1977, (2. baskı).
TAYMAS, Abdullah (A. Battal) Rus
İhtilâlinden Hatıralar 1917 1919, İstanbul 1947.
TEKELİ, İlhan İLKİN, Selim «(Kör) Ali İhsan
(ÎLoğlu) Bey ve Temsilî Meslekî Programı», Atatürk Döneminin Ekonomik ve
Toplumsal Sorunları Sempozyumu 1923-1938, İstanbul 1977.
TEKELİ, İlhan İLKİN, Selim «İttihat ve Terakki
Hareketinin Oluşumunda Selânik’in Toplumsal Yapısının Belirleyiciliği», Türkiye’nin
Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1971 1920), Hacettepe Üniversitesi yay. Ankara
1980.
TEKELİ, İlhan İLKİN, Selim «Kurtuluş Savaşında
Talât Paşa İle Mustafa Kemal’in Mektuplaşmaları»;, Belleten, cilt:
XLIV, Nisan 1980, sayı: 174.
TEKÇE, İsmail Hakkı «Atatürk’ün 1920’den
Ölümüne Kadar Yanından Ayırmadığı Özel Muhafızı General İsmail Hakkı Tekçe'nin
Anıları», Günaydm, 10 Kasım 17 Aralık 1977.
TEVETOĞLU, Fethi Türkiye’de Sosyalist ve
Komünist Faaliyetler, 1910 -1960, Ankara 1967.
TOPRAK, Zafer «Türkiye Sosyalist Fırkası’nın
Bir Risalesi, Sosyalistlik Nedir?», Toplum ve Bilim, Bahar 1977, sayı:
1.
TUNAYA, Tarık Zafer Türkiye’de Siyasî Partiler,
1859-1952, İstanbul 1952.
TUNAYA, Tarık Zafer «Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükümetinin Kuruluşu ve Siyasî Karakteri», İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt: XXIII, sayı: M.
TUNÇAY, Mete Mesaî 1920, Halk Şûralar
Fırkası Programı, Siyasal Bilgiler Fak. yay., Ankara 1972.
TUNÇAY, Mete «Osmanh Yönetiminin Son Yıllarında
(19091912) Selânik'te Yahudi Sosyalizmi» Toplum ve Bilim, Güz 1977,
sayı: 3.
TUNÇAY, Mete Türkiye’de Sol Akımlar
(1908-1925), Ankara 1978, (3. baskı).
TUNÇAY, Mete «Paul Dumont'un Yazısı Dolayısıyla
Mustafa Suphi Üstüne Notlar», Birikim Mart 1980.
TUNÇAY Mete Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler, İstanbul
1982.
TUNÇAY; Mete Bilineceği
Bilmek, Ankara 1983.
TUNÇAY, Mete «Resmî Türkiye Komünist Fırkası’nın
Bir Komintern Gazetesinde Yayımlanan Türk Kurtuluş Savaşıyla İlgili Görüşü». Tarih
ve Toplum, Şubat 1985.
156
TÜRKİYE’nin Malî Tutsaklığı, Parvus Efendi, (Haz: Muammer Sencer), İstanbul 1977.
TÜRK İstiklâl Harbi, Doğu Cephesi, cilt: III, Genel Kurmay Basımevi, Ankara
1965.
«TÜRKİYE Halk İştirakiyyun Fırkası’nın Büyük
Millet Meclisi Hükümetine Beyannâmesi», Aydınlık Sosyalist Dergi, Eylül
1969, sayı: 11.
T.B.M.M.
Gizli Celse Zabıtları, cilt: I, II, III,
Ankara 1980.
ULUĞ, Naşit Siyasî
Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1973.
VARINCA, Ahmet
Kemâl «Mustafa Suphi’nin Macerası», Meydan, Şubat 1966, sayı: 55.
ÜNAL, Haşan İttihat
ve Terakki Liderlerinin I. Dünya Savaşı Sonrası Yurt Dışı Faaliyetleri, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi (Hacettepe Üniversitesi, Tarih Bölümü), Ocak 1985.
ÜNAL, Tahsin «İlk
Türk Bolşevik Münasebetleri», Hayat Tarih Mecmuası, cilt: 6, Eylül
1967, sayı: 8.
YALÇIN, Hüseyin
Cahit «Tarihî Mektuplar», Tanin, 26 Şubat 1945, 13 Şubat 1945.
YERASİMOS,
Stefanos Türk Sovyet İlişkileri, Ekim Devriminden «Millî Mücadele»ye, İstanbul
1979.
YERASİMOS,
Stefanos «Sur les Origines du Movement de l'armee verte en Anatolie», Etudes
Balkaniques, no: 1, Sofia 1977.
«YEŞİL Ordu
Cemiyeti», Yakm Tarihimiz, cilt: I, 3-10 (15 Mart 3 Mayıs 1962).
ZÜRCHER, Erik
Jan The Unionİst Factor: The Role of the Committee of Union and Progress in
the Turkish National Movement 1905 -1926, Brill Leiden 1984.
157
EK: I
YEŞİL ORDU BEYANNAMESİ^)
Eski Dünya neydi,... Yeni Dünya’da ne oluyor?
«Eski dünyada bir kaç zenginin milyonlarca,
insanları esir gibi çalıştırarak bu milyonlarca insanın açlık ve sefaletine
karşı kendi rahatlıklarını te’min etmesinden başka bir şey değildir.
^Köylüler, çiftçiler, bağcılar, bahçeciler,
kunduracılar, yemeniciler, duvarcılar, marangozlar, arabacılar, velhasıl
ayağı ile ve kolu ile çalışan bütün işçiler, geceyi gündüze katarak çalışır
çabalarlar, pek zorlukla ancak karınlarını kuru ekmekle doyurabilirler. Hasta
olurlar, aç ilâçsız kalırlar, onlara ne ekmek veren olur, ne de ilâç veren ve
ne de hekim getiren bulunur. J
Dünyada, yenen, giyilen her şeyi fukara meydana
getirir, evleri, konakları, sarayları amele çalışarak yapar. Fakat kendi aç,
çıplak, sefil, evsiz, yurdsuzdur. Aşar diye alırlar, vergi diye alırlar, iade
diye alırlar, zavallı köylü, her türlü vergilere katlanır, ne yolu yapılır, ne
mektebi yapılır, ne çocuğu okutulur...
(*) «Yeşil
Ordu Cemiyeti» Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 71.
158
Fukaranın hayrına hiç bir iş görülmez. Ne
dâvâsına bakan olur, ne de kimse ona, insan diye bakar. Sanki Allah köylüyü,
ameleyi, fukarayı, zenginlere kul köle olmak için yaratmıştır.
Ey köylüler, fukaralar, ey çalışkan çiftçiler,
namuslu ırgatlar ve ameleler gözlerinizi açınız, etrafınıza dikkatle
bakınız-... Etrafınızda bulunan beyler, ağalar kimlerdir bilir misiniz? Onlar
da, sizin gibi insandır. Allah’in indinde aranızda hiç bir fark yoktur. Allah
insanları hep eşit yaratmıştır. Sizi fukara yapan, cahil yapan bu zalim
adamların şerrinden kurtarmak için, başınızı biraz kaldırınız, sesinizi
yükseltiniz, onlardan korkmayınız; Onlar kendi kendilerine size bir şey yapamazlar.
Rusya’dan gelen haberlerden, Rusya'da çiftçi ve askerin yaptıkları işleri
herkes yavaş yavaş öğreniyor. Onlar yeni b:r dünya yapıyorlar. Eski idareleri,
eski hükümetleri tamamen değiştirmişler, yeni idare, yeni hükümetler
yapıyorlar.
<Yeni dünya bambaşka oluyor. Yeni dünyada
hükûmet hep fukaranın eline geçti. Hükümet adamlarını fukara intihap ediyor.
Valiler, mutasarrıflar, kaymakamlar hep ortadan kalktı. Zengin, fakir, büyük,
küçük, bey, ağa hep eşit oldu. Rütbeler hep lağvolduT
Bütün insanlar kardeş ve arkadaş gibi
çalışıyor, geçiniyor. Döğmek, söğmek gibi şeyler ortadan kalktı. Hep kardeş ve
arkadaş oldu. Nefer, neferliğini ve vazifesini biliyor. Zâbitinden ne emir
alırsa derhal ifâ ediyor. Çünkü o emri nefer'in ifâ etmesi, vazifedir. Zâbitin
vazifesi söylemek, neferip de yapmaktır.
159
îşte o kadar... Vazifesini yapmayan her kim
olursa olsun, mutlaka şiddetle cezalandırılıyor. Mal, mülk sahibi olmak da
yasak olduğu için rüşvet, anafor, hırsızlık, yalancılık, dolandırıcılık,
kamilen ortadan kalkmıştır. Herkes insanlığı anlamış, herkes birbirine eşit
olmuş... Biz de böyle olacağız, biz de bu yola gidiyoruz.»
160
EK: II
YEŞİL ORDU
TALİMATNAMESİ^)
(T.C.B.MJW. Arşivi, İstiklâl Mahkemesi T-2 Dosya 27-2)
1. Asya’nın saf ve
nezih ahlâk ve maişetini emperyalist, kapitalist namları altındaki medeni gasp
ve garati Avrupai redaet ve safahatla ihlâl etmek için her vakitten ziyade
şerefe taarruz eden ve hulûl-i müslihane ile de bu ifsat ve tahakkümü zavallı
Asya halkına infaz ve teşmile çalışan bugünkü asker ve tüccar ve politikacı
Avrupa’nın bu yoldaki mesâisine karşı durarak Asya'da ahlâkî ve insani bir
maişet ve şarkta da şarkın kendisine mahsus olan nezahet ve saffeti ahlâkı
tesbit ve siyanet edecek bir ittihat vücuda getirmek gayesiyle çalışan eshab-ı
efkârın vücuda getirecekleri silsile-i mesâive saffet-i içtihata Yeşil Ordu
namı verilmiştir.
2. Yeşil Ordu,
ihtikâr ve hırsızlık demek olsa sermayeyi, ibadullâh arasındaki ağır ve elim
fakr-ü servet ihdas eden temellükleri, insanların saltanat, tahakküm, nüfuz-u
hudut ve İktisadî gayeleriyle birbirlerini kırma-
(*) Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar
(1908-1925) 3. baskı, Ankara 1978, s. 393-397; Talimatnamenin 12 maddelik
hali için bkz. «Yeşil Ordu Cemiyeti» Yakın Tarihimiz, cilt I, s.
234-235.
161
sından ve tüccar Avrupa'nın muhtekir ve sarraf diplomatları
elinde halk-ı cihanın birer oyuncak ve birer esir olmasını istilzamdan başka
neticeler vermiyen, her muharebe ve askerliği nefretle karşılar. Ve bunlarla mücadele
eder.
Yeşil Ordu’nun bütün safları ve bütün mesâisi
bir noktaya müteveccihtir: Saadet-i beşer ve buna mevsûl olmak üzere gayet
samimi bir Asya halk ittihadı. Yeşil Ordu’nun yeşil cihat bayrağında şu cümleyi
aynen menkuş bilmelidir : Asya, Asya’hlarındır. Asya artık kapılarını
muharebe, sermaye, ihtikâr, sunuf, ihtirasat fecaatlerine ebediyen kapamıştır.
3. Yeşil
Ordu, bir merkez-i umumi ile vilâyet, liva merkezi olan şehirlerde, kaza
merakizi olan kasabalarda, nahiye ve köylerde müteşekkil heyet-i merkeziyelerle
idare olunur.
4. Merkez-i
umumî 25 ve şehirler ve kasabalardaki merakiz 11, nahiye ve köy merkezleri
azamî yedişer arkadaşdan teşekkül eder.
5. Bütün
merakizde reis yoktur. Âzâ mütesavi hukuka malik arkadaşlar müzakeratı idare
için her müzakereye mahsus olmak üzere aralarından birini lüzum görürlerse
reis intihap ederler.
6. Merkez-i
umumî, üç ayda bir Heyet-i Umumiye mukarreratını tatbik ve takip ve
mutazarrıatı idare için aralarından dört zatı intihab eder. Bunlara heyet-i
faale denir. Heyet-i Umumiye heyet-i faalenin göstereceği lüzuma göre içtima
eder.
7. Şehir,
kasaba, nahiye ve köy merkezleri de üçer arkadaştan mürekkep bir heyet-i faale
teşkil edebilirler.
162
8. Umumî
merkezde muhaberat için bir kâtib-i umumi ile bir kâtip, bir de veznedar
intihap olunur. Evrakı, kâtib-i umumi imza eder. Kararlar, ekseriyetle verilir
ve imza edilir.
9. Her Heyet-i
merkeziye kendi mıntıkası dahilindedir. Şu kadar ki teşebbüsat ve harekâtın
vahdet ve süratini inkılâbın mevzii kalmak gibi mahzurlardan masuniyetini
temin için muntıkaî bir tesanüt kabul edilmiştir. Her mıntıka coğrafî ve
İçtimaî münasebetine göre teessüs eder ve nokta-i temerküziyeti bu icabata göre
merkez-i umumice tasvip olunmak lâzım gelir.
10. Merkez-i
umuminin nizamname-i esaside muayyen mevad hakkında nezaret ve murakabası ve
umumi teşebbüsat ve fiili icraat hakkında karar vermek selâhiyeti mahfuzdur.
11. Umum
merkezler, halkın saadetini, beşeriyetin kemâl-i refah ve tedavisini kendisi
için umde ve iman ittihaz etmiş insanlardan teşekkül eder. Bunların arasında
sermaye sahiplerinden, faizcilerden, büyük akar esbabından ve bilhassa
şehirlerde ve kasabalarda oturup köylerde köylüleri çalıştırarak arazi ve
değirmen işleten ve buretle köylüye ortakçılık ve murabahacılık namları
altında ezmeye alışmış olan kimseler bulunmaz. Büyük tüccardan komisyonculuk,
dellâllık, sarraflık gibi müstahsillerle, müstehlikler arasında ihtikâre
alışmış gayr-i İnsanî kazançlar peşinde koşmuş adamların da merakız
teşkilâtında mevkileri yoktur.
12. Merakizde
çalışacak arkadaşlar, beşer arasında sunuî ve fark ü servet farkları gözeten
kavanin ile meşbu olmamış ve saadet-i hakikiyeyi beşerî hakikati hayat ve
hakayık-ı eşya noktasından görecek dereceler-
163
de ruhen ve fikren yükselmiş memurlar, doktorlar, mektep
muallimleri, sanatkârlar, rençberler, hizmetçiler, yazıcılar velhasıl aylık ve
yevmiye, ücretle çalışan ve yaşıyan fikrî ve iffetli mesâiyle meşgûl
insanlardan intihab olunurlar. Ve bunlar merkezde inkılâbın nüvesini teşkil
ederler.
13. Merkez
teşekkül eder etmez bütün arkadaşlar gayelerimizde sadık kalacaklarına
inkılâbın fiilen tahakkukuna kadar teşebbüsat ve icraatta son derece mahremiyetine
ve son derece samimiyetine merbut ve riayetkâr olacaklarına yemin edeceklerdir.
14. Yeşil Ordu,
âlemde başlayan sosyalist ve bilhassa Bolşevik harekâtının yanlış olarak bir
şekâvet ve bir yağmagirlik suretinde telâkki olunmasından neşet edecek
teşettütün önüne geçecek ve bu babtaki efkâr ve temayülâtı kendi gayesine
çekecek ve kendi maksadı dairesinde temerküz ettirecektir. Bilhassa Rusya’dan
bizim tarafa geçecek herhangi bir adam ehemmiyetle nazar-ı tetkik altında
tutulacak ve haline göre el altında bulundurulacaktır.
15. Merkezler
haricinde arkadaş bulup fikir ve teşebbüs ordusunu çoğaltmak en mühim bir
iştir. Namusuna, fikrine emniyet olunacak herkes madde (11) de tasrih olunan
sunuf içinde de bulunsa gayelerinize sadık kalacağına heyet-i merkeziyece
kanaat-i tamme bulunmak şartiyle efrat meyanına alınırlar.
16. Alınacak her
ferdin efrattan birer rehberi ve iki şahidi bulunur. Onlar başkasını tanımaz.
Efrat hin-i duhulünde tahlif olunurlar.
17. Kayıt için
numara usulü vazedilmiştir. Mıntıkalara göre numaralar şu yolda tertip olunur.
1-2/3,
2-4/7, 3-7/9 tek olan adet-i sahihler mıntıka numarasını,
çizginin üstündeki rakam merkezlerin, altındaki rakam merkezlere göre duhûl
sırasiyle fertlerin numaralarını gösterir. Meselâ 6-5/40 altıncı mıntıkaya
merbut beşinci merkezin kırkıncı ferdi demektir. Mıntıka numaraları
teşkilâttaki takaddüm ve taahhür sırasiyle merkez-i umumice, merkezlere
verilecek numaralar mıntıkalarınca tayin olur.
18. Fertlerin
birbirlerini anlamaları için parola usûlü vardır. Yeşil Ordu'ya mensup her fert
parola ile kendisine verilecek numarayı mukaddesatından bilecektir. (Parola)
merkez-i umumice tayin ve icabında tebdil ve tamim olunur..
19. Yeşil
Ordu'ya giren her fert trf .lifi dakikasından itibaren kend’si için üç büyük
vazife teveccüh ettiğini bilecektir.
(1) Emniyet
ettiği bir arkadaş fikrini, ruhunu tahlile ihzar ettikten sonra ve onu da
bizim gayelerimize aşk ve iman-ı sahih hasıl ettikten sonra rehberler vasıtasiyle
orduya yazdırmak.
(2) Rehber
ve şahitleriyle daima temasta bulunarak mevkilere ve muhatapların halet-i
"uhiyesine göre alettevali propagandada ve irşatta bulunmak.
(3) Maksadımıza,
çıkması mahsus fikir ve fiili men'e çalışmak, buna kadir olamadığı surette
rehberi vasıtasiyle merkezlerini haberdar etmek.
20. Efrat
merkezlerden verilecek talimatı harfi harfine ifa ederler. Mamafih verilecek
evamire ait mütalâalarını rehberlerine beyan etmek hakkı da efrat içm
müsellemdir.
165
21. Yemininde
hilaf eden, gayelerimize vüsula ait teşebbüsatı işgâl suretinde ihaneti
merkezinin şahitler ve delâile müstenit tahkikatiyle sabit olan fert idam
olunur. îdam kararını herkes kendi mesuliyeti altında icra eder.
22. Her
merkezin ehemmiyetine göre ikiden ona kadar fedaisi ve icra adamları bulunur.
Bunlar doğrudan doğruya merkeze merbutturlar. Vazifeleri, madde (21) de
zikrolunan surette ihaneti tebeyün edenler ve Yeşil Ordu'nun piş-i azmine
dikilecek engelleri cebren ve terhiben istihsali zarurî görülen maksatlar
hakkında merkezlerden verilen kararları hafiyen ve bilâtaâllül icradan
ibarettir.
23. Fedailer,
merkezlerinin ittihat edeceği mukarrerat ile icabında birleşirler. Meselâ,
köylerin ikişerden ibaret olan fedaileri köyünün tâbi olduğu nahiye fedaileri
heyet-i umumiyesiyle kasaba, kasaba fedaileriyle, takım, bölük, tabur, halinde
içtima ederler. Ve Kumandanlarını kendileri intihab ederler.
24. Fedailerin
gerek münferiden ve gerek takım bölük, tabur ve müştemian icra edecekleri
harekâtın bütün masrafları merakizce temin ve tesviye olunur.
25. Bölük, tabur, takım sancakları
yeşil olacaktır.
26. Fedailerin,
askerlik etmiş pişkin babayiğitlerden olması tercih olunur.
27. Fedai
yazıldığı günden itibaren yanında bir mavzerle lâakâl 300 fişek bulundurur.
28. Fedailerin
atlı ve piyade olması merkezlerin takdirine bırakılmıştır, ancak takım, bölük,
tabur halinde içtima etmeleri lâzım gelince süvariler süvarilerle
166
piyadeler piyadelerle birleşerek beraber
hareket etmek mecburiyetindedirler.
29. Etraf
arasında topçu ve mitralyöz kullanmasını bilen arkadaşlar merkezlerince tahkik
ve numaraları hizasına işaret olunacaktır. Bu gibi efrat fedailerin tabur
halinde filiyât ve icraata geçmeleri icap eden ahval ve mevkide topçu ve
mitralyözcü olarak istihdam olunurlar.
30. Fedailerinden
ve fiiliyata iştirak edecek topçu ve mitralyözcülerden maksat uğruna şehit
olanların aile ve evlâdı Yeşil Ordu'nun pederâne sahabet ve velayeti
altındadır. Malûlin dahi daimi ve tamam muavenete mazhar olurlar.
31. Yeşil Ordu,
bir saadet-i beşer teşkilâtıdır. Onun nazarında kan dökmek, kadınları dul ve
sefil, evlâtları •bikes ve yetim bırakmak dünyanın en büyük fenalığıdır. Ancak
halkı askerlik gibi beliyat-i siyasiden, fakirlik, sermayedar olmak (gibi
sefaht-ı içtimaiyeden kurtarmak, bu yoldaki tesisatı yıkmakla kâbil
olabileceğinden gayemizin husulüne kadar maateessüf bu yolda bazı icraatta
muzdar kalacağız.
Gayelerimize fikren muhalif olanlar udisinden
fiili zararlar hâdis olmadıkça İslah ve idaresi kabil anasırdan sayılır. Ve bunların
fikri muhalefetlerine, fikrî müdafaa ve teşebbüslerle mukabele edilir. Fiilen
muhalefette bulunduğu yerin heyet-i merkeziyesini makâsıt uğrunda müşkülâta
düşürecek derecelere varanlar birinci defa kendisi yola getirebilecek veya hiç
olmazsa sindirecek bir hareketle ıslâh olunur. Islâhından kat-ı ümit olunan ve
fiili cüretlerle makasıd-ı inkılâbiyeyi
167
ihlâl edenler
maçar imha olunurlar, -Suret-i imha mıntıka heyet-i merkeziyesinin ekseriye
t-ı ârâsiyle karar ittihaz etmesine muâllâktır. icrası tâbi olduğu merkezin
fedaî teşebbüsatma tevdi olunur.
32. Ehl-i
servet ve eshab-ı sermayeden, büyük akar erbabından olup da fikrindeki ulviyyet
ve ruhundaki necabet sâikasiyle gayelerimizi kendisi için de bir mefkure
ittihaz edenlerin Orduya duhûl ve teşebbüsündeki ciddiyeti servet ve
sermayesinden Ordu’ya edeceği fedakârlıkla ölçülür. Ve ilk tecrübe bu
fedakârlıkla başlar.
33. Heyet-i
merkeziyye masrafları için efradın aidat ve teberruatma istinat ederler.
34. Bu
nizamnâme-i dahili esas olmakla beraber ihzaridir. Ve Yeşil Ordu icraat ve
inkılâba başlayacak derecelere varınca umumi harekât ve icraat için merkez-i
umumi ayrıca bir nizâmnâme tertip ve müzakere ile tamim edecektir.
35. Her
merkez 15 günde bir efradın miktarım mübeyyin, ihza-i efkârın ceryanını
musaveer mahallî bir rapor tanzim eder. Raporlar köyden nahiyeye, nahiyeden
kasabaya, kasabadan şehre gönderilir. Ve her mıntıka bu raporları tevhiden
merkez-i umumiyi her ay nihayetinde kuvve-î umumuyesiyle efkâr-ı
dâhiliyesinden haberdar eder.
36. Merkez-i
umuminin muhaberat ve tebligatı da bu tariklerle ceryan eder.
37. Muhaberatın
mahremiyeti için ittihaz olunacak usuller merkezlerin reylerine muallâktır.
168
38. İnkılâba
başlamak zamanı gelinceye kadar hükümetlerin teşkilât-ı hâzırasım muhafaza
lâzım geleceğinden ve adi şekâvetten ibaret olan her nevi hırsızlık ve
yağmagirlik katiyyen menfur ve memnu olduğundan merkezler hükümetleri meşru ve
kanunî her türlü mesaisine müzahir olacak, şekavetin önüne geçebilmek için
elden gelen mesaiyi ifada kusur etmeyecektir. Her merkez bulunduğu memleketin
en nafiz ve en münevver hükümet memurlarım elde ederek gayemize hâdim kılmağa
çalışacaktır. Şu kadar varki bunun için biraz fazla dikkat ve ihtiyat lâzımdır.
39. Merkez-i
umumi, nezaret ve murakabasmı mahsus murahhaslar vasıtasiyle de ifa eder.
Murahhaslar teftiş edecekleri heyet-i merkeziyelere itaat-ı tamme iraesine
mecburdurlar.
40. Yeşil
Ordunun efkârını neşre mahsus bir gazetesi olacaktır. Merkezler bu gazeteyi
neşir ve tamim etmeyi iltizam ederler.
Âlem büyük bir inkılâp karşısmdadır. Avrupa’da
bir kısım efadıl «Sosyalizm» mesleki dairesinde garbın medeniyet perdesi
altındaki redaet ve cinayetleri yıkmak ortadan kaldırmak için «Burjuvazi»
denilen muhtekir ve muhterislerle mücadele ediyor. Bunların en büyük gayesi çok
zenginlerin taşkın sefahatlariyle fıkara takımının yoksulluktan mütevellit
sefaletine bir had tayin etmektir. İslâmiyet ve şer’i Muhammedi bu esası ta
1300 sene evvel zekât, fitre, kurban faibi vecibat ile vaz’ ve terviç
etmiş olduğundan Müslümanlar bu âlemin terviç
169
etmiş olduğu bu
inkılâb-ı İçtimaîden mutazarrır değil müstefit. olacaklardır. Bunun içindir ki
teşkilâtımızın bir umdesi de sosyalizm harekâtından istifade etmek ve onlara
muavenet etmektir. Her heyet-i merkeziyede bu umdeyi nazar-ı ehemmiyette
tutacak ve inkılâbın tamamiyle vusülüne kadar zekât, fitre, kurban gibi
şeriatın hakk-ı fakr olmak üzere zenginlere tahmil ettiği vecibatı suret-i
mukayesede cem’ ederek say ü amelini kaybetmiş olanlara tevzi edilecektir.
Aslına
mutabıktır.
26/1/1337
Müdür Hayati (?)
170
1 — Türkiye
Yeşil Ordu Teşkilâtı Avrupa emperyalizminin hülûl ve istilâ siyasetini
Asya'dan tard etmek üzere teşekkül etmiş bir mücadele teşkilâtıdır.
2 — Yeşil Ordu
umum Türkiye’de dahi her nevi emperyalizm cereyanlarını ve sermayelerin haksız
tegallüp ve tahakkümlerini ref ve izale etmekte tereddüt etmez.
3 — Yeşil Ordu
arazi ve umumî servetten bütün efrâd-ı ahâlinin, ancak zati saîleri ve maddî ve
mânevî kabiliyetleri nisbetinde faydalanmasını temine çalışır.
4 — Su, hava,
ışık ve hararet gibi hayati menfaatlerden sayılan ve umumî olan toprağın
hükümetçe idaresini ve halkın meccanen müşterek mesaisine tahsisini esaslı
ıslahat cümlesinden sayar.
5 — Menkul ve
servet sağlayan sermayelerden hâsıl olacak faydanın şahıslara ve ailelere,
değil bütün efrâdı ahâliye temini için İktisadî idarede hükümetin şiddetli
müdahalesine taraftardır.
6 — Yeşil Ordu
servet tevlit etmeyen süs ve kullanma eşyasının bugüne kadar devam edipgelen
tasar-
(*) «Yeşil Ordu
Cemiyeti» Yakın
Tarihimiz, c. I, s. 103.
171
ruf haklarına
riayet etmekle beraber bundan sonra birikmesine mâni olacak tedbirleri
vazifelerinin en ehemmiyetlisi olarak telâkki eder.
7 — Yeşil
Ordu, cemiyet hayatında halk hükümetini ve tam bir «iştirâk-i mesâi» usulünü
kabul eder.
8 — Yeşil
Ordu harb ve askerlikten, kuvvetin kaynak olduğu temellük hakkı dâvalarından
nefret eder. Muharebe ve mücadeleyi, ancak bu dâvalara mâni olmak için
emperyalizmi imha edinceye kadar meşru görebilir.
9 — Yeşil
Ordu yığılmış veya miras kalmış altınların gölgesinde daima âmir ve mütehakkim
yaşayan azınlıklara mukabil, zarurî ihtiyaçlarını bile temin edemiyerek
mütemadiyen azınlıklar hesabına çalışan esir insanların teşkil edeceği çoğunluk
ordusudur ve hedef bu çoğunluğun refah ve saadeti, hürriyet ve selâmetidir.
10 — Yeşil
Ordu yalnız adali ve fikrî emeğinin karşılığı olarak yaşıyan rençber, amele,
hademe, memur gibi beşeriyetin hakiki hâdimlerini teşkilâtının en sağlam
unsurları olarak bilir.
11 — Yeşil
Ordu zatî sah île cemiyet hayatında yer bulamıyacak acezeyi ve ihtiyar, mâlûl
ve mariz olanları umumî hayatın müşterek ve mütesavi menfaatlerinden
ayıramaz.
12 — Yeşil Ordu aile hayatına
hürmetkârdır.
13 — Yeşil Ordu, îslâmiyetin bütün
içtimai esaslarına isnat ederek asr-ı saâdetin müşterek samimiyetini iadeye
ve Batıdan gelen kendini beğenmiş ihtiras
172
lan Asya’dan
atmağa çalışmakla yolunu, hak yolu, Allah yolu bilir.
14 — Yeşil Ordu
terbiyede geleceği hazırlama işlerinde, kardeşliği her şeye hâkim kılmak
umdesini kabul eder.
15 — Mektep
tahsilini, cemiyetin müşterek hayatındaki esaslara göre, parasız mecburî ve
yatılı olarak sağlamaya taraftardır.
16 — Yeşil Ordu
adâlet esaslarında, neticeler ve hâdiseler ile değil, sebepler ve te’sirlerle
mücadelenin verimli ve te'sirli olduğuna inanır. Bu sebeple her nevi
ihtiraslarla rüçhan ve tefevvuk iddialarım, ruhî marazlan, irsî illetleri ıslah
edecek müesseselere mahkemelerden, hapishanelerden ve bunlara müntehi olan
bütün cürüm ve ceza hakkmdaki nazariyelerden ziyade ehemmiyet verir.
17 — Yeşil Ordu
en ağır cürümü emperyalizm olarak telâkki ve idam cezasını yalnız bunun
taraftarları hakkında meşru mukabele olarak kabul eder.
18 — Yeşil Ordu
ahlâk işlerinde İçtimaî fayda esasım tâkip eder. Hayır ve şer ancak cemiyetin
ve beşeriyetin müşterek saâdeti itiyadiyle kaabil-i tefriktir.
19 — Yeşil
Ordu, kızıl inkılâp ordularının samimî bir kardeşlik ile ebediyen bağlısı ve
müttefikidir.
20 — Yeşil
Ordu’nun fârik alâmeti yeşil bayraktır. İslâm kardeşliği bu bayrak altında
teessüs ve insanlar arasında kızıl ve yeşil bayrakların ittihadı, mes’ut inkılâba
ve gerçek saâdete yönelen çalışmaları tamamlıyacaktır.
173
21 —
Yeşil Ordu Türkiye'de hafi bir umumî merkez ile idare olunur. Umumî merkez
bütün Yeşil Ordu teşkilâtına mâlik memleketlere bağlı olduğu gibi Moskova ve
kızıl orduları merkezi ile de münasebettedir.
22 —
Köylere kadar her memlekette Yeşil Ordu’nun umumî merkezine bağlı hafi merkez
hey'etleri vardır.
23 —
Teşkilâtın şimdilik vazifesi işbu programdaki esasların halka neşir ve tamimi
ile gelecekteki faaliyet zemininin sür'atle hazırlanmasıdır.
24 —
Umumî merkez fiilen harekete geçmek zamanını, harici merkezlerle muhabere ile
tesbit ederek büyük faaliyet merkezlerini tâyin ve murahhaslarını izam
eyliyecektir.
25 —
Yeşil Ordu'nun inkılâp hareketi tahmin olunduğundan daha yakındır ve beşerin
saadet ve istihlâsı bu harekettedir.
26 —
Yeşil Ordu’nun teşkilâtına mensup olup da emperyalizm lehinde gayemize hıyânet
eden derhal idam olunur.
27 —
İdam hükmü umum merkezce verilir ve şimdilik gizli ve hususî vasıtalarla icra
edilir.
28 —
Yeşil Ordu’nun umumî masrafları gizli surette toplanacak İanelerle,
mensuplarının vereceği âidattan tedârik olunur.
29 —
İane toplamakta şikâyetlere ve Yeşil Ordu' nun teşkilâtının genişletilmesine
mâ’ni olacak tazyikler ile, aleyhatı cereyanları arttırmağa bâis olacak zor ve
tehditler kat'iyyen memnudur.
174
30 — Umum
merkez ve varidâtı, Merkez hey'etinden gönderilecek yüzde yirmi ile kendi
hususî teşebbüslerinin te'min edeceği menfaatlerden terekküp eder.
31 —
Yeşil Ordu umdelerinin neşr ve tâmimi için makale, risale ve kitaplar yazan
fikir ve kalem erbabı umumî merkezce taltif edilir.
32 —
Yeşil Ordu umdelerinin aleyhinde neşriyat ve teşvikatta bulunanlara, şimdilik
beşerin saadetine râci olan büyük inkılâbın mâhiyeti ihtiyatlı bir lisanla anlatılarak
fikirlerini düzeltmeğe gayret edilir.
175
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar