Print Friendly and PDF

MİLLİ MÜCADELEDE YEŞİL ORDU





 

 

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 783

MİLLİ MÜCADELEDE YEŞİL ORDU

Mustafa YILMAZ

GENÇLİK VE HALK KİTAPLARI DİZİSİ : 30

Kapak Düzeni: Dr, Ahmet SINAV

ISBN 975-17-0011-6

  Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987

Onay: 22.6.1987 tarih ve 928.1-2622 sayı

Birinci baskı, 1987

Baskı sayısı: 5.000

Sevinç Matbaası ANKARA

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ........................................................... V

GİRİŞ............................................................... 1

I     —    MİLLÎ MÜCADELE ANADOLU'SUNDA

SOL HAREKETLERİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 21

a)         Sovyet İhtilali’nin Tesirleri ve Türk

Sovyet Yakınlaşması....................................... 21

b)         İttihatçı Solu........................................ 41

c)         Mustafa Suphi ve Tesirleri...............       49

II.. —.......................... YEŞİL ORDU CEMİYETİ         69

a)         Cemiyetin Efsanevî Yönü ...................   69

b)         Yeşil Ordu’nun Cemiyet Olarak

Teşekkülü....................................................... 77

c)         Ankara ve Eskişehir Heyet-i Merke-

ziyesi.............................................................. 89

d)         Yeşil Ordu’nun Amaç ve Faaliyeti          95

e)         Çerkeş Ethem ve Yeşil Ordu İlişkisi      107

f)......... Halk Zümresi ve Yeşil Ordu ile İliş­kisi ..    ...     121

IH

g) Yeşil Ordu Cemiyetinin Kapatılması 126

III — YEŞİL ORDU CEMİYETİ SONRASI SOL

KURULUŞLARDA YEŞİL ORDUCULAR          134

a)             Resmî Türkiye Komünist Fırkası ...       134

b)             Gizli Türkiye Komünist Partisi ve

Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası ... 140

SONUÇ...........................................................   145

BİBLİYOGRAFYA........................................... 150

EKLER............................................................ 158

IV

ÖNSÖZ

Millî Mücadele tarihimizin Müdafaa-î Hukuk veya. Kuvay-i Milliye dönemi (1918 -1920) nin yeterince ince­lendiği söylenemez. Oysa, bu dönemde, Osmanlı Devle­ti'nin fiili manâda sona ermesi ve Anadolu’daki mahal­lî direnişlerin tek bir bünyede toplanarak, düzenli or­du öncülüğünde millî bir hüviyet kazanması gibi önem­li olaylar yaşanmıştı. Bu dönemdeki siyasî rejim arayış-. larının ve bu doğrultudaki siyasî mücadelenin araştırıl­masının Millî Mücadele’nin daha geniş bir ufukla dü­şünülmesine katkıda bulunacağı açıktır.

Büyük ölçüde İttihat ve Terakki mensubu kadroların gayretleri ile oluşturulmaya başlanan ilk direnişlerin ar­dından, aynı kadronun siyasî rejim arayışlarında da aktif olacakları tabii idi. Bu yıllarda iktidarda iken İttihat ve Terakkî’nin tek bir bünyede barındırdığı hiziplerde hız­lı bir radikalleşme görülürken, İttihatçıların siyasî ra­kipleri (özellikle Hürriyet ve İtilâf Fırkası mensupları) büyük ölçüde İngiliz yanlısı bir tavır takınmışlar ve Anadolu'daki direniş hareketlerini İttihatçıların yeni komploları olarak değerlendirmeye çalışmışlardır. Sov­yet İhtilâlinin o yıllardaki çekiciliği ile, İttihatçı kad­roların sol hareketle ilgilenmeye başlamaları ve başka

faktörlerin de tesiri ile, Anadolu çok canlı solcu faali­yetlerine sahne olmuştur.

Yaptığımız bu çalışmada «Millî Mücadelede Yeşil Ordu Cemiyeti» de söz konusu solcu faaliyetlerin bir parçasını oluşturmaktadır. Ancak, Yeşil Ordu Cemiye­tinin üzerindeki esrar perdesi henüz kaldırılmış değil­dir. Cemiyet mensuplarının özellikle Mustafa Kemâl Paşa ve Hükümet çevreleri, Çerkes Ethem, İttihatçılar ve Sovyetlerin Anadolu’ya gönderdiği kişilerle olan iliş­kilerinin büyük bir bölümünün karanlıkta olması bu esrarengiz havanın ortadan kalkmasındaki en önemli engeller durumundadır.

İlk bakışta farkedileceği gibi, orijinal belgelerden yoksun olan çalışmamız, yukarıdaki incelemeleri yapmış olmak iddiasında değildir. Millî Mücadeleye ait çeşitli hatırat kitapları, o günkü gazete haberleri ve yerli ya­bancı pekçok araştırma, çalışmamızın temel kaynakları­nı oluşturmaktadır. Ayrıca, konumuz Türkiye'deki sol hareketlerin tarihçesiyle de ilgili olduğundan üzerinde pekçok spekülasyon yapılan konulardan birisidir. An­cak, biz spekülasyonlar yerine, kullandığımız malzeme­nin ışığında bazı sonuçlara varmaya çalıştık. Bunun ya­nında birtakım ipuçlarından h roketle, elde ettiğimiz henüz, kesin olmayan bilgileri de sezgilerimiz olarak yazmaktan çekinmedik. Spekülasyon yapmaya çok mü­sait bir konu olmasından dolayı yorumlarımızda siyah beyaz çizgisinde söylenenler sadece malzeme olarak kul­lanılmıştır. İşte, bu yönleriyle araştırmamızın Millî Mü-

VI

cadele’nin ilk yıllarındaki sol hareketlerin faaliyet çiz­gisinin ışığında Yeşil Ordu Cemiyetinin derli toplu bir tarihçesini yazmaya yöneldiği söylenebilir. Bunda ne ka­dar başarılı olabildiğimizi zamanın ve konuyla ilgili ya­pılan ve yapılacak olan araştırmaların hakemliğine bı­rakıyoruz. Araştırmamızda düştüğümüz çeşitli hatalar ve yanlış anlamaların ise, İlmi incelemelerin çoğalma­sıyla ortadan kalkacağına olan inancımız tamdır.

Mustafa YILMAZ

Gölbaşı — 1985

VII

GİRİŞ

Konumuz olan Yeşil Ordu Cemiyeti’ne geçmeden önce incelemeye çalıştığımız konunun «sol» kavramı içe­risinde yer alması, bizi konumuzun dışında olmasına rağmen sol, sosyalist ve komünist kavramlarına kısaca bakmaya götürmektedir. Anıcak, bu kavramlar üzerin­de herkes tarafından kabul edilebilir bir tanımlama yap­manın güçlüğü ortadadır. Çünkü bu kavramların anlam­ları; kişilere, partilere, ideolojilere ve ülkelere göre de­ğişebilmektedir.

 Sağ ve sol ayrımı politika sözlüğüne ilk olarak Fransız İhtilâlinden sonra, I. Cumhuriyet Meclisi'nde girmiştir. Yarımay biçimindeki bu mecliste solcular, ya­ni köklü değişiklik ve eşitlik taraftarı mebuslar sol ta­rafta, bu fikirleri beğenmeyen ve muhafazakâr olan sağcı milletvekilleri de, sağ tarafta oturmaktaydılar. Sosyolojik açıdan sağ yukarı sınıf, ortacı orta sınıf, sol ise aşağı sınıf olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bu değerlendirme birçok ülkedeki siyasî konuları izah açı­sından yetersiz kalmakta ve yanlış yorumlara sebep olmaktadıd0.

Rekâbet yerine işbirliğini, kâr yerine sosyal hizme­ti getirmeyi öngören, gelirleri ve sosyal imkânları kap:talist düzende olduğundan daha adil bir biçimde da-

(1) Mete Tunçay Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925, 3. bas­kı, Ankara 1978, s. 13.

ğıtmayı gaye edinen sosyalist teorinin amacı; temel üre­tim araçları ile sosyal dağıtımı demokratik esaslara gö­re yönetmektir. Sosyalizm beraberinde bu teoriye da­yanan bir politika ve uygulama da getirir. Yine kla­sik Marksist teoriye göre; komünizm sınıfsız bir top­lum yaratmak amacındadır. (Bu sınıfsız toplumda bü­tün üretim araçları, dağıtım ve mübadele işleri toplu­ma ait olacaktır. Böylece bir toplumda şimdiye kadar sadece cebir ve baskı aleti olan devlet ise ortadan kalk­mış olacaktır.^

Günümüzde çoğu kez birbirine karıştırılan sosya­lizm ve komünizm tabirlerinin benzerlik ve farklılıkla­rına, geçmişlerine, Marksist sosyalizmin bilimselliği tar­tışmasına, konumuz dışında olduğundan uzun uzadıya yer vermiyoruz.

Millî Mücadele yıllarında Anadolu çok hareketli ve çok yönlü sol faaliyetlere sahne olmuştur. Burada sol kelimesini kullanmanın daha yerinde bir hareket ola­cağı inancındayız; çünkü, bu dönemde ortaya çıkan ha­reketlerin sosyalist veya komünist kavramlarıyla açık­lanıp açıklanamayacağı konusu yeterince incelenme­miştir.

Türkiye’de sol akımların faaliyet çizgisi hemen he­men 1908 yılıyla sınırlandırılabilir. Çünkü, 1908’deki

II. Meşrutiyetle birlikte, Osmanlı Devleti’nin her tara-

(2)  Geniş bilgi için bkz. Bülent Daver Çağdaş Siyasal Doktrinler, Ankara 1969, s. 43; Beşir Hamitoğulları Çağdaş İk­tisadi Sistemler 3. baskı, Ankara 1982, s. 541-547.

(3)  Daver, s. 46; sosyalizm ve komünizmin kısa tarihçesi için bkz. Ercümend Kuran «Dünyada ve Türkiye’de Sosyalizm ve Komünizm», Türk Kültürü, Sayı 58, Ağustos 1962, cilt 5, s. 766-768.

fında, özellikle şehirlerde çok hareketli bir sosyal ve siyasî hayat başlamıştı. Osmanlı toplumunda normal maûâsına yakın sol kuruluşlara ve partilere rastlamak 1908 înkılâbı'nın eseridir. Bundan evvelki hareketler, taht değişikliği ile ilgili birleşmeler ve istibdad karşı­sında oluşan muhalefet ve cemiyetler şeklinde olmuş­tur. {Sol faaliyetlerin başlama çizgisi 1908 sonrası Meş­rutî idarenin getirdiği hoşgörü ortamı içerisinde çok hareketli sosyal ve siyasî bir hayat görülmekle birlikte bu tarihten önce de; 1871 yılında İstanbul'da kurulan «Ameleperver Cemiyeti»nin daha sonra 1895'te kurulan «Osmanlı Amele Cemiyeti »nin işçilere yönelik birtakım faaliyetleri olmuştur.^)

(4)   Fethi Tevetoğlu Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler, Ankara 1967, s. 14-15; Tunçay, s. 23-24; Açlan Sayıt gan Türkiye'de Sol Hareketler 1871-1972, 2. baskı, İstanbul 1972, s. 59; George S. Harris Türkiye’de Komünizmin Kaynaklan, (Çev. Enis Yelek) 2. baskı, İstanbul 1976, ıs. 22-23.

(5)   Tanık Zafer Tunaya Türkiye’de Siyasî Partiler 18591952, İstanbul 1952, s. 76-77; 1908 öncesi Osmanlı Toplumunda Enternasyonalizm, sosyalizm ve komünizm tartışmalarıyla ilgili olarak o günlerin gazetelerinde çıkan yazılar için bkz. A. Cer­rahoğlu Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, İstanbul 1975; «İbret Gazetesi ve Birinci Enternasyonal» (s. 28-30), «Namık Ke­mâl Sosyalist midir?» (s. 31-35), «Şemıseddin Sami Bey Sosya­lizmi Nasıl ve Niçin İdealize Etmişti», (s. 49-57), «Şeriat ve Sosyalizml»ı (ıs. 58-61), gibi yazılar bunlara örnektir.

(6)   Sayılgan, s. 26-28; Dimi tır Şişmanov Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi (1908-1965), (Çev. A.R. Zarakolu), İstanbul 1978, adlı eserinde 1871 yılında kurulan «Amele­perver Cemi yet i »ni Osmanlı İmparatorluğu’nıda kurulan ilk iş­çi örgütü olarak göstermesine rağmen, «Ameleperver Cemiye­tinden önce de işçi teşekküllerinin mevcut olduğu yolunda bkz. Tuncer Baykara «Türkiye’de Solun Tarihine Dair İki Not», Türk Kültürü, Sayı 76, Şubat 1969, cilt 7, s. 295.

Anadolu'daki sol faaliyetler içerisinde göreceğimiz Yeşil Ordu Cemiyeti öncesi sol faaliyetleri ayrıntılarıy­la inceleyecek değiliz. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz gi­bi, konumuzun açıklığa kavuşması için Osmanlı solcu­luğunun .tarihini (1908-1913) (1913 -1918) ve (1918 1921) dönemleri olarak kaba batlarıyla ele almaya ça­lışıp esas konumuza geçeceğiz.

1908 sonrası gelişen grevler üzerine kuvvet gönde­rilerek bastırılma yoluna gidilmiş, bunu 25 Eylül 1324 tarihinde «Tatil-i Eşkal Kanun-u Muvakkati »nın ilâm takip etmiştir*7’. İstanbul'daki sol kuruluş ve faaliyetle­re geçmeden önce, Osmanlı imparatorluğu içindeki gay­rimüslimlerin sol faaliyetlerle ilgilerine bakacak olur­sak, bunlar arasında sol fikirlerin, oldukça rağbette ol­duğunu ve yine ayrılıkçı hareketlerin sosyalist fikirlere sarılarak mevcut hürriyet ortamından yararlandıklarını görürüz. Osmanlı toprakları içerisinde yaşayan azınlık­lardan Bulgarlar, Ermeniler, ıRumlar ve Musevîlerin Tan­zimat'tan beri batılı ülkelerin de kışkırtmasıyla, Osman­lIdan ayrı birer millet olduklarının farkına vardıklarını ve batıyla ortak kültür unsurlarına sahip olmaları se­bebiyle, sol fikirlerden Türklere nazaran daha çabuk etkilendiklerini söylemek mümkündür*8’. Bulgarların

(7)   «Tatil-i Eşkal Kanunu» için bkz. A. Gündüz Ökçün Tatil-i Eşkal Kanunu, 1909, Belgeler Yorumlar, Ankara S.B.F. yay. 1982/ s. 133-135; Tunaya, s. 306; Şişmanov, s. 37-40 İstan­bul ve diğer şehirlerde yaygınlaşan grev dalgası için bkz. Tun­çay, s. 35, dipnotu 13.

(8)   George Haupt Paul Dumont Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler (Çev. Tuğrul Artunkal), İstanbul 1977, s. 36. Bulgar ve Ermenilerin teşkilâtlan bu yolda hayli mesafe katetmiş ve II. Enternasyonal’e de katılmışlardı. Geniş bilgi için bkz. Harris, s. 21 vd.

«Dar Sosyalistler Partisi» ve Ermenilerin «Taşnaksutiyun İhtilâlci Partisi» bu yolda hayli ilerleme kaydetmiş kuruluşlar arasında sayılabilir’91

Osmanh imparatorluğu içerisinde Selânik şehri sol faaliyetlerin önde gelen merkezlerinden birisi idi. Bu bölgedeki Yahudilerin büyük katkısı ile kurulan «Sos­yalist Kulübü» çeşitli milletleri bu kulüp etrafında top­lamaya yönelik çabalar sarfetmiş; ancak, başarısı pek uzun süreü ve kalıcı olmamıştır’1'0

(9)  — Şişmanov, s. 43; Harris, s. 43 ve s. 22; Münir Sü­leyman Çapanoğlu Türkiye’de Sosyalist Hareketler ve Sosya­list Hilmi, İstanbul 1964, s. 50-51; Haupt Dumont, s. 35-36. Er­menilerin bu yoldaki faaliyetleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, (Haz. H. Erdoğan Cengiz), Ankara 1983, s. 21-25; Ayrıca bkz. Die Ereignisse in Armenien und die Tâtigkeit der armenischen S.R. «Daschnaktzutiun» Partei 1914-1923; Bu kaynaktan faydalanmamızı Sayın Murat Hatipoğlu sağlamıştır.

(10)  Haupt Dumont, s. 49-50 Amerikalı 'araştırmacı Har­ris, «Sosyalist Kulübü’nün bütün çabaları o günlerde olgunlaş­mayan «Türkçülük hareketine ve Ziya Gökalp’in fikirlerinin şe­killenmesine katkıda bulunmuştur. Türkçüler sosyalizmi mil­letlerarası bir doktrin olarak almak yerine onun sosyal ve eko­nomik görüşlerinden etkilenerek Türk Milliyetçiliğine radikal bir sosyalist mayası katma gayretleri, Kemalizmin ilerideki ge­lişmesini hazırlamada önemli, manâh katkıda» bulunduğunu söylemektedir (s. 25). Selânik’in fikir cereyanları ve siyasî faa­liyetler bakımından etkili oluşunun nedenleri II. Abdülhamid’in kontrolünün az olduğu bir bölge olihası, çeşitli milletlerden meydana gelen karışık bir siyasî atmosfere sahip oluşu, Avru­pa’yla sıkı münasebetleri nedeniyle bölgenin aktif bir. kültürel çevreye sahip olmasıdır. Geniş bilgi için bkz. Ilhan Tekeli Se­lim İlkin «ittihat ve Terakki Hareketinin Oluşumunda Selâ­nik’in Toplumsal Yapısının Belirleyiciliği», Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920), Hacettepe Üniversitesi yay. An­kara 1980; Tevetoğlu, s. 14; Dr. Samih Çoruhlu (Akdes Nimet Kurat’ın müstear adıdır) «istiklâl Savaşında Komünizm Faa-

Bundan sonra geniş bir aydın ve işçi çevresine sa­hip olan İstanbul, sosyalistlerin faaliyet alanı içerisine girmiş bulunuyordu. Böylece Türk yazarlar da sol fi­kirlerle ilgilenmeye başlamışlardı01’. ^Işte 1910 yılında kurulan «Osmanlı Sosyalist Fırkası» da faaliyetlerine bu şartlar altında başlamış, partinin kuruluşuyla ilgili ha­beri İştirak Gazetesi 12 Eylül tarihli sayısında kamuoyu­na duyurmuştu02’. Fırkanın kurucuları: İştirak Gazetesi sahibi Hüseyin Hilmi03’, Sosyalist Gazetesi sahibi Namık Haşan, Muâhede Gazetesi sahibi Pertev Tevfik, İnsani­yet Gazetesi sahibi İsmail Faik ve Medeniyet Gazetesi sahibi Hamit Suphi Beylerdi04’. Uzun ömürlü olmayan «Osmanlı Sosyalist Fırkası»nın yayınlamış olduğu par­ti beyannamesi ve programı, Hilmi çevresinin solculu­ğu iyice kavrayamamış olduğunu gösterir*15’.) Fırka, sos­yalist olmaktan çok liberal bir kuruluş olarak görün­mektedir. Yine fırkanın dikkati çeken bir diğer özelli-

liyeti», Yeni İstanbul Gazetesi, 21 Mayıs 1966, Tefrika No; 6; Mete Tunçay’ın bu konudaki yorumu için bkz. Mete Tunçay «Osmanlı Yönetiminin Son Yıllarında (1909-1.912) Selâniık’te Ya­hudi Sosyalizmi», Toplum ve Bilim, Sayı 3, Güz 1977, s. 139-140.

(11)   Harris, s. 26.

(12)   Tunaya, s. 303-304; Tunçay, Sol Akımlar, s. 40; Tevet­oğlu, s. 16; Harris, s. 28-29; Fırkanın kuruluş tarihi üzerine, Tunaya ve Şişmanov kesin tarih vermeyip eylül 1910 denken. Çapanoğlu eylül sonlarında fırkanın resmen kurulduğunu yaz­maktadır (s. 48). Tevetoğlu ise, Bezmi Nusret Kaygusuz’un Bir Roman Gibi (İzmir 1965), adlı esere atfen fırkanın kuruluş ta­rihini 15 eylül olarak göstermektedir (s. 16).

(13)   Hüseyin Hilmi için bkz. Çapanoğlu, s. 764)9.

(14)   Çapanoğlu, s. 48; Tevetoğlu, s. 18; İlhan Darendelioğlu Türkiye’de Komünist Hareketleri, (5. baskı), İstanbul 1979, s. 14-15; Şişmanov, s. 19; Tunaya, s. 309.

(15)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 43-44; Partinin beyannamesi ve Programı için bkz. Tevetoğlu, s. 27-29; Tunaya, s. 311.

ği ise, sol düşünceyi halka yayabilmek için sosyalizm ile İslâmiyet! bağdaştırmak konusundaki çabalardır061. Çapanoğlu bu konuyu şöyle dile getirmektedir: «Par­tinin başlangıçta kurucularından müteşekkil bir idare heyeti vardı, ama bu heyet az sonra dağıldı ve böylece parti hemen hemen ilk gününden sonuna kadar Hüse­yin Hilmi'nin elinde kaldı. O’nun âdeta kendi eseri ve şahsî malı oldu. Öyle yaşadı, öyle öldü»<17). Hüseyin Hil­mi’nin sosyalistliği konusunda farklı görüşler mevcut­tur081

Meclis-i Mebusan'da bir grubu bulunmayan Osman­lI Sosyalist Fırkası'nm dışında Ermeni ve Rum mebus­larından bir sosyalist grubun teşekkül ettiği görülmek­tedir091. Mevcut iktidara karşı parti yayın organları ta­rafından bir düşmanlık sürdüren Hüseyin Hilmi, Fran­sız Sosyalist Partisi Lideri ve l’Humatine gazetesinin başyazarı Jean Jaures ile de bağlantı kurmuştur'201. Bir süre sonra İstanbul şubesine nazaran daha fazla ilmi sosyalizme ve Marksizm esaslarına bağlı bir şubenin Re­fik Nevzat tarafından Paris’te açıldığını ve yayın orga-

(16)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 45.

(17)   Çapanoğlu, s. 49.

(18)   Çapanoğlu, s. 51; Tunçay, Sol Akımlar, s. 38 (dipnotu 17 ve 18); Sayılgan, s. 73; Hüseyin Hilmi’nin sosyalistliğinin bir iş veya Baha Said'in etkisiyle oluştuğunun söylenmesine karşı­lık Harris, O’nun eksik taraflarına rağmen bu davayı isteyerek savunmuş bulunması inkâr edilemez demektedir (s. 28).

(19)   Tunaya, s. 304; Tunçay, Sol Akımlar, sh. 47; Cerrah­oğlu, s. 313-324.

(20)   Tunaya, s. 311; Şişmanov, s. 51; Tevetoğlu, s. 21; Tunç­ay, Sol Akımlar, s. 48; Harris, s. 28-29.

nı olarak da Beşeriyet gazetesini çıkarmaya başladı­ğını görüyoruz*2”.

^Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın İttihat ve Terakki aleyhtarı tutumu yüzünden Hüseyin Hilmi, İsmail Faik ve Hamid Suphi sürgüne gönderilmişler ve bu yüzden de İstanbul merkezi faaliyetine son vermek zorunda kalmıştır. Sürgün sonrası «Hürriyet ve İtilâf Fırkası» na katılan bu kişilerin mütareke dönemine kadar be­lirgin bir faaliyetine rastlayamamaktayız*22’.)

ÇOsmanlı toplumunda Hüseyin Hilmi’den önce ve sonra solla ilgilenenler olmuştur. Bunları sadece isim olarak sıralayacak olursak, Haydar Rıfat, Ali Namık, Celâl Nuri, Baha Tevfik, Nüzhet Sabit, Rasim Haşmeti ve Ahmet Besim Paşayı sayabiliriz*23’^ Partili veya par­tisiz daha başka solla ilgilenen aydınlardan söz edilebi­lir. Yalnız bunların sosyalizmi veya komünizmi tam an­lamıyla anladıkları söylenemez*24’. Bahsettiğimiz aydınla­

dı) Tunaya, s. 307-308; Şişmanov, s. 53-54; Refik Nevzat hakkında bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 55-58; Tevetoğ­lu, s. 20-26; Çapanoğlu, s. 82-84. Dr. Refik Nevzat’ın yazılan için bkz. Cerrahoğlu, s. 137-147, 201-210, 337-346. Dr. Refik Nevzat’ın Paris'te çıkardığı «Beşeriyete ve «Ahaliye Davet» broşürü için bkz. Çoruhlu, 22 Mayıs 1966, Tefrika No: 7.

(22)  Tunaya, s. 309; Çapanoğlu, s. 49; Refik Sönmezsoy Türkiye'de ve Dünyada İşçi Hareketleri, İstanbul 1981, s. 48.

(23)  Haydar Rıfat için bkz. Cerrahoğlu, s. 310-312; Ali Namıık için, Sayılgan, s. 48-51; Cerrahoğlu, s. 9-21; Celâl Nuri için bkz. Sayılgan, s. 53; Baha Tevfik için bkz. Çapanoğlu, s. 90-95; Sayılgan, s. 45-48; Nüzhet Sabit için bkz. Sayılgan, s. 51-53; Ra■sim Haşmeti için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 62; Ahmet Besim Paşa için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 63-65.

(24)  Tunçay, s. 63; Solla ilgilenen aydınlardan Baha Tev­fik için Çapanoğlu «...Baha Tevfik’in bütün eserleri, hele çe­virmeleri, kendisinin materyalist olduğunu, Darvinizme bağlan­dığını ve gelişme kanunlarına inandığını açıkça göstermekte-

nn dönemin genel eğilimleri içerisinde fazla bir sayı oluşturamadıklan görülmekle beraber, «safdilce» bir sosyalistlik veya sosyalizmle ilgili çeviriler yapmak, sendikalizmle ilgilenmek gibi, bir çeşitlilik ve belirsizlik bizim Osmanlı solu hakkında tam olmamakla birlikte bir değerlendirmeye varmamıza yardımcı olur kanaatin­deyiz^1.

Yukarıdaki satırlarda ayrıntılarına girmeden kısa­ca vermeye çalıştığımız, 1908-1913 dönemi sol faaliyet­lerinden sonra 1913-1918 ara dönemi diye nitelendiri­len dönemde meydana gelen iki önemli olaya değinme­ye çalışacağız.

İttihat ve Terakkî’nin 1913 yılı başlarında hüküme­tin Balkan savaşlarındaki tutumunu bahane ederek, Bâb-ı Âli Baskınını gerçekleştirip, iktidarı kesin ola­rak ele almasını müteakip, otoriter bir idare tesis et­me yolu seçilmiş ve muhalefet susturulmuştu06’. Bu dö­nemde aslen bir Rus Yahudisi olan Parvus(27) (Alexandre

dir. Baha Tevfiık, gerçi politika hayatına atılmamıştı, partilere girmemişti, ama yeni kuşakların politik düşüncesine ışık tuta­cak, onlan o güne kadar bilinenden büsbütün başka zıt bir yö­ne, sosyalizme doğru itecek bir fikir politikacılığını pekâla ya­pıyordu...» demektedir (ıs. 94-95).

(25)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 65.

(26)   Bu muhalefeti susturma hareketinden payını alan Hüseyin Hilmi de önce sürgün yeri olan Sinop’a oradan Çorum’a ve daha sorara da Bâlâ’ya gönderilmiş ve mütarekeye kadar sürgünde, 1 Mayıs Bayramı’nı yapacağı günün hayaliyle avunmuştur (Çapanoğlu, s. 82-83).

(27)   Parvus'ün Türkiye’ye gelinceye kadar olan siyasî faa­liyetleriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Paul Dumont «Un Eko­nomiste Sociale Democrate Au Service de la Jeune Turquie», Memorial Ömer Lütfi Barkan, Paris 1980, s. 75-78. Türkiye’deki faaliyetleri için bkz. Dumont, s. 79 vd. Paul Dumont’un bu ve diğer yazılarından faydalanmamızda Sayın Haşan Ünal yardım­cı olmuştur.

Israel Heîphand) un 1912 yılından itibaren İstanbul’da birtakım aydın İttihatçılarla ilişki kurması, gazete ve dergilerde iktisat politikasıyla ilgili yazılar yazması dik­kati çeken birinci olaydır08’. Parvus’e mali danışman­lık'20' yaptıran ittihatçılar, sosyalist hareketin yurt dı­şındaki faaliyetleriyle de ilgilenmeye çalışmışlardır*30’.

Savaşın sonlarına 4oğru, HollandalI ve İskandinav­yalI solcuların çalışmaları ve Rusların desteğiyle top­lumcu ilkelere uygun bir barışın sağlanması için 1917’de Stockholm'de toplanan milletlerarası sosyalist konferan-

(28)  «r.. Parvus'ün 1910 yıh sonlarından 1915 başına kadar, dört yılı aşkın bir süre kaldığı Türkiye’de yazdıklarında, ister istemez Almanya damgasının bulunmasına yol açmıştır...» bkz. Parvus Efendi, Türkiye’nin Mali Tutsaklığı, (Haz. Muammer Seneer), İstanbul 1977, s. 11; Ayrıca Parvus’ün hayat ve kişiliği hak­kında bkz. Sencer, s. 7-26; Tevetoğlu, Parvus'ün yazılan için «... bunlar, bilhassa Batı Emperyalizminin İktisadî sahada yap­tığı ve yapacağı zararlara, bunlardan korunma çarelerine ait­tir...» demektedir, s. 15. Yine Parvus’ün yazılan için Tunçay ise, «solcu bir anlayışın izi yoktur. Parvus Türkçülere yalnızca batı emperyalizminin ekonomik sömürü mekanizmasını ve Os­manlI Devleti’nin bundan nasıl zarar gördüğünü öğretmeye ça­lışmıştır...» demektedir (Sol Akımlar, s. 67).

(29)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 68; Sencer, s. 11. Parvus’ün ittihatçılarla ilişkisi harp bittikten sonra da devam edecektir. Gregor Alexinsky'den naklen, («Bolchevism and The Turks» Quarterly Review, V, 239, s. 183-197) Ilhan Tekeli Selim îlkin «Kurtuluş Savaşında Talât Paşa île Mustafa Kemâl'in Mektup laşmaları», Belleten, cilt XLIV, sayı 174 Nisan 1980. Mütareke­den sonra Almanya'ya geçen İttihatçı liderlerini (Talât ve En­ver Paşalar) hapisteki Radek ile tanıştıran Parvus olmuştur (s. 335); Çoruhlu'nun söylediğine göre, İttihat ve Terakki res­mî bir «Sosyalist Partisi» kurarak diğer ülkelerdeki sosyalist­lerden yararlanmayı düşünüp, bu görevi de Türkçülüğü ile ta­nınan Hüseyinzâde Ali Bey’e teklif etmişlerdi (23 Mayıs 1966, Tefrika no: 8).

(30)  Harris, s. 40; Tunçay, Sol Akımlar, s. 69.

10

sına(31), İttihat ve Terakkî’nin katılması, ara dönemde dikkati çeken ikinci olaydır. İlk toplantıya Tıp Fakül­tesi Profesörlerinden Dr. Hüseyinzâde Ali, Dr. Akil Muh­tar ve Hukuk Fakültesinden Profesör Nesim Mazhyah Beylerden oluşan heyet, ikinci toplantıya ise, Nesim Mazhyah ve Salâh Cimcoz Beyler katılmışlardır. Fakat bu toplantılardan olumlu sonuç alınamamıştır*32’.

Bilindiği gibi, 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Dev­leti ile İtilâf Devletleri arasında Mondros Mütarekesi' nin imzalanmasıyla İttihat ve Terakki iktidarı son bul­muştur. Mütareke sonrası şartları, savaş öncesi Osmanlı sol faaliyetlerinin tekrar su yüzüne çıkmasını sağla­mış ve birtakım yeni çabalar görülmüştür. Şimdi yine ayrıntılarına girmeden 1918 -1921 dönemindeki sol faa­liyetleri özetlemeye çalışacağız*33’.

Mütareke sonrasının zor şartları içerisinde doğan hürriyet havasından yararlanarak faaliyetlerine tekrar başlayan solcu önderler(34)den Dr. Haşan Rıza, 23 Ara-

(31)  Harris, s. 41; Stockholm’deki toplantıya katılan diğer ülkeler için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 69. dipnotu 8'8.

(32)  Tunçay, «Bir Türk Sosyalist Partisini temsil etmek iddiasında olan bu ‘evcil solcu’ delegeler, konferansa kabul edil­memişlerdir» (Sol Akımlar, s. 69) derken, Harris, «Temsilciler, İstanbul'a dönünce, bu ‘uysal’ sosyalist denemesi tuzla buz ol­du» demektedir (s. 41).

(33)  Harp zamanında şiddetli sansür dolayısıyla solla il­gili pek birşey yapılamadı; ancak, 1918’den önce, yani 1917 Rus İhtilâli sonrası İstanbul’da bu ihtilâle ilişkin haberler çıkmaya başladığı gibi, bunların içinde Bolşevikliği öven ve selamlayan yazılara da rastlanmaktaydı. Çoruhlu, 22 Mayıs 1966, Tefrika, no: 7.

(34)  Mütareke sonrası solu için bkz. Paul Dumont «Les Organisation Socialistest et la Propagande Communiste â İstan­bul Pendant l’Occupation Alliee 1918-1922» Etudes Balkaniques, 4-1979, s. 31-51.

11

lık 1918’de İstanbul’da «Sosyal Demokrat Fırkası»nı kurmuştur05’. Etkili bir faaliyeti olmayan fırkanın, 1919 yılı başlarında yayınladığı program ve beyannâmeden, Brüksel’deki sosyalistlerden etkilendiği ve sosyal demok­rat esasların uygulanmasını amaç edindiği anlaşılıyor. Fırkanın ileri gelenleri arasında; Emlâk Bankası Genel Müdürü Cemil Ârif, Fehmi Paşa’nm yâveri Tahsin, Emek­li memur Habip, Hüsnü, İbrahim, Kâzım Ziynetullah Nuşirevan, Halit, Dava Vekili Vasfi ve Tayfur sayılabi­lir06’. Fırka, katılmış olduğu 1919 yılı sonu genel seçim­lerinde başarı elde edememiş; ancak, fırka yöneticileri­nin katıldığı iki konferans tertip edebilmiştir. Fırkanın «Millî Abrar Fırkası» ile birleşeceğine ilişkin bazı ha­berler basında yer almışsa da, bunlar daha sonra yalanlanmıştır. Siyasî hayatta pek başarılı olamayan fırka, 1920’den sonra dağılmış; daha sonraki fırkayı diriltme çabaları da olumlu sonuç vermemiştir07’.

(35)  Partinin kuruluş tarihi ile ilgili tartışmalar için bkz. Tunaya, 423; Harris, s. 48; Şişmanov, s. 58; Tunçay, Sol Akrnij, lar, s. 85, dipnotu 129.

(36)  Tunaya, s. 423; Tevetoğlu, s. 66; Tunçay, Sol Akımlar, s. 86; Partinin programına ilişkin olarak Şişmanov, «tipik» sağ­cı sosyal demokrat nitelik taşımaktaydı» demektedir (s. 58). Fırkanın Ziynetullah Nuşirevan’m dikkatini çekmesi hakkında bkz. Harris, s. 49.

(37)  Tunaya, s. 423-424; Tunçay, Sol Akımlar, s. 88-89; Te­vetoğlu, s. 66-67; Fırkanın ikinci Entemasyonal’e katılmasına ilişkin olarak bkz. Şişmanov, s. 59. Fırkanın seçimlere katıl­masına ilişkin olarak bkz. Tevetoğlu, «...ne 1919 seçimlerine katılabilmiş; ne de bir yayın organına sahip olabilmiştir...» derken (s. 66), 'iıuıçay, fırkanın İstanbul'dan katıldığı 1919 yılı sonu genel seçimlerinde başarısız olduğunu söylemektedir (Sol Akımlar, s. 88). Ayrıca Fırkanın adayları için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 88 dipnotu 132.

12

4Yıne mütareke sonrasında sürgünden İstanbul’a dö­nen Sosyalist Hilmi; Osmanlı Sosyalist Fınkası'nı yeni bir ad altında canlandırmaya koyulmuş ve «Türkiye Sos­yalist Fırkası»nı 20 Şubat 1919’da kurmuştur138’. Fırka­nın başkanı Hüseyin Hilmi, genel sekreter ise Mustafa Fazıl (Çun) idi ve diğer ileri gelen üyeleri ise, İsviçre’ de hukuk tahsilini bitinmiş olan gençlerden Şevket Mehmed Ali (Bilgişin) ile Haşan Sadi (Birkök) ve üniver­site öğrencisi B. Mercanî’den ibaretti0”.^ Kuruluşundan bir ay sonra programını00’ yayınlayan ve kendine yayın organı olarak Hüseyin Hilmi’nin İdrak gazetesini seçen fırkanın, 1910 yılındakinden daha solda yer aldığım söy­leyebiliriz. Nitekim, fırkanın yayın organı olan İdrak gazetesi solcu düşünceye oldukça yer vermiş ve tslâmiyetle sosyalizmi bağdaştırmaya çalışmıştır. Dönemin iç siyasî çekişmeleri sonucunda İdrak gazetesinin muha­lefetin bildirisini yayınlamayı kabul etmesi onun aynı zamanda sonunu da getirmiştir. Bunu iki broşürün ya-

(38)  Tunaya, s. 463; Çapanoğlu, s. 61; Tevetoğlu, s. 70; Tunçay, Sol Akımlar, s. 70. Fırkanın kuruluş tarihine ilişkin olarak, Tunçay ve Harris 1919 Şubat'mı verirken, diğer yazar­lar bunun 20 Şulbat 1919 olduğunu belirtmektedirler.

(39)  Çapanoğlu, bu üç aydın genç dediği Şevket Mehmed Ali (Bilgişin) ile Haşan Sadi (Birkök) ve B. Mercanî hakkın­da s. 61, dipnot 1., 2., 3.’de kısa bilgi vermekte ve «...bu üç ay­dın gencin mütarekenin o acı ve kapkaranlık günlerinde sos­yalist partiye girmekten maksatları, sulh şartları konusunda Avrupa amme efkârı üzerinde ve solcu çevrelerinde bir sem­pati yaratmak yolunu aramaktı...» demektedir. Oysa o günün şartlan içinde, sol faaliyetleri artırarak batıya hoş görünmeye çalışmak sanınz hiç de doğru bir yaklaşım değildi.

(40)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 70-72; Çapanoğlu, s. 61-62; Te­vetoğlu, s. 70-71; Harris, s. 50; Şişmanov, s. 56. Fırkanın prog­ramı ve beyannâmesi için bkz. Tevetoğlu, s. 73-76; Tunaya, s. 465-467.

13

ymı izlemiş; bunun dışında yayın faaliyeti görülmemiş­tir'40.

Türkiye Sosyalist Fırkası, İstanbul'da Aksaray, Be­şiktaş ve Kadıköy şubelerini açmayı başarmış; Eskişe­hir'de de kısa ömürlü bir şube açabilmişti'42*. Fırkanın kayda değer diğer faaliyetlerini özetlemeye çalışırsak, 1919 yılı sonlarında yapılan seçimlere iki adayla katı­lan fırka, seçimlerde başarı sağlayamamıştı'43*. Bunun yanında fırkanın İstanbul'daki işçiler üzerine etkisi gö­rülmüş ve tramvay işçileri grevinin başarıyla sonuçlan­ması hem fırkanın önemini artırmış hem de Hüseyin Hilmi’ye ün kazandırmıştı04*. III. Enternasyonale kar­şı II. Enternasyonal^'45* savunan fırkanın, Bern Kongre­sine (3 Şubat 1919) heyet gönderdiği yayın organı olan İdrakte ilân ediliyordu'46*. Yine Cenevre Konferansına Türkiye Sosyalist Fırkası tarihi hakkında Hüseyin Hil­mi imzasıyla bir rapor sunulmuştu'47*.

(41)  Çapanoğlu, s. 66-69; Fırkanın «En Büyük Kuvvet» adı­nı taşıyan 16 sahifelik broşürü için bkz. A. Cerrahoğlu, s. 440445; «Sosyalis'tlik-Nedir?» başlıklı broşür için bkz. Haz. Zafer Toprak Toplum ve Bilim, sayı 1, bahar 1977, s. 127-139.

(42)  Tunaya, s. 463; Tevetoğlu, s. 70.

(43)  Tunaya, s. 463-464; Tunçay, Sol Akımlar, s. 79; Tevet­oğlu, s. 77-78; Fırka için ayrıca bkz. Çapanoğlu, s. 73, dipnotu 12.

(44)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 79. Tevetoğlu, grev sonrası yabancı şirketlerin zarara girmesi üzerine, Fransız ve İngiliz işgal kuvvetleri komutanlarının Hüseyin Hilmi ile görüşerek ona para verdiklerini söylemektedir (s. 79). Çapanoğlu ise, Hü­seyin Hilmi’ye maaş bağlandı demekte ve «paralı» Hüseyin Hil­mi’yi anlatmaktadır (s. 73-74).

(45)  Enternasyonalle ilgili kısa bilgi için bkz. Remzi Bal­kanlı Mukayeseli Basm ve Propaganda, Ankara 1961, s. 491, dip­notu 38.

(46)  Tunaya, s. 464-465; Sayılgan, s. 93; Tevetoğlu, s. 79.

(47)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 78; Haupt Dumont, s. 191-194.

14

^Hüseyin Hilmi’nin olumsuz tutumu ve fikrî yapısı­nın yeters:zliği sebebiyle fırkadan kopmalar giderek art­mış ve 1922 yılına gelindiğinde fırka sadece ismen mev­cut bir duruma düşmüştü08’. Hüseyin Hilmi’nin öldü­rülmesi üzerine fırka tarihe karışmıştır09’.^

Mütareke sonrası kuruluşları arasında Türkiye Sos­yalist Fırkasından ayrılan kişilerce kurulan «İşçi Sos­yalist Fırkası»ndan başka «Amele Fırkası», «Müstakil Amele Fırkası»*50’, «Amele Siyanet Cemiyeti» ve Türki­ye Sosyalist Birliği»ni görüyoruz'51’.

\Osmanlı Devleti'ndeki Mütareke sonrasındaki sol kuruluşlardan son olarak bahsedeceğimiz fırka, «Türki-

(48)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 82-83; Harris, s. 50.

(49)  Sayılgan, Hüseyin Hilmi’yi ingilizlerin öldürtebileceği ihtimali üzerinde durmaktadır (s. 93).^Çapanoğlu ise, aynı ih­timale ilişkin olarak, Hüseyin Hilmi’yi öldüren Haydar’ı, Polis Müdürü Tahsin’in bu iş için alet ettiğini, Tahsin’in de Ingiliz casusu olduğunu söylüyor’) (s. 73-74); Tevetoğlu, s. 81.

(50)  Tunaya, s. 471; Oya Sencer Türkiye'de İşçi Sımfı Do­ğuşu ve Yapısı, İstanbul 1969, s. 276 dipnotu 1.

(51)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 91-93; Amele Fırkası için bkz. Tunaya, s. 467, dipnotu 144; Müstakil Amele Fırkası için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 92, dipnotu 146. Yine aynı eserde Ame­le Siyanet Cemiyeti hakkında bilgi bulmak mümkündür (s. 93, dipnotu 147). «Bu kuruluşların dışında 1919 genel seçimlerine İstanbul’dan Dr. Adnan (Adıvar)’ı 235 oyla mebus çıkaran «Mil­lî Türk Fırkası da solcu bir parti olmamakla birlikte, uluslara­rası sosyalizmin gelişimini gözönüne alarak devlete birtakım ekonomik görevlerin yüklenmesini» istemekteydi. Geniş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 90, dipnotu 142; Harris, s. 63 64. Buraya kadar gördüğümüz siyasî kuruluşlar için Tunçay, «...Mütareke İstanbul'unda işçi sınıfına dayanmak isteyen 'fır­ka' adlı kuruluşlar, pek siyasal amaçlan olmayan, daha çok ‘sendika’ niteliğindeki çıkar gruplarıdır» demekte ve bunun tek istisnası olarak «Osmanlı Mesaî Fınkası»nı göstermektedir (s. 90).

15

ye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkasıdır*52’. Çekirdeğini, Almanya’da öğrencilik, işçilik ve staj yapmak amacıyla bulunan Türklerin solcu çevrelerle ilişki kurması sonu­cunda oluşturdukları «Türkiye îşçi ve Çiftçi Fırkası» ile Almanya’da çıkarılan Kurtuluş dergisi oluşturuyordu*53’.)

Ç Mütarekeden sonra İstanbul'a gelem Fransa’dan Dr. Şefik Hüsnü, Almanya’dan Ethem Nejat, Nafi Atuf ve Namık İsmail, İsviçre’den Sadrettin Celâl**’’<len oluşan bir grup İstanbul'daki diğer sosyalistlerle de işbirliği yaparak fırkayı İstanbul'da resmen kurma hazırlıkları­na girişmişler; ama, ilk hareketin olumsuz olarak so-

(52)  Tunçay, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fınkası'nı «Marksçı çevrelerin örgütlendirmeye çalıştığı gruplar» içerisinde görmektedir (Sol Akımlar, s. 90).

(53)  Tunaya, s. 438; Tevetoğlu, s. 83 84; Harris, s. 52-53; Kemâl Karpat Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul 1967, s. 303; «Alman Devriimıinin etkisiyle (Spartakist İsyan ve bastırılması) orada bulunari Türklerden bazıları kendi vatanlarının içine düş­tüğü durumdan kurtulmasını sağlamak düşünce. .yle birtakım solcu fikirler etrafında birleşmişlerdi. Bu gençlerin başhcalan: Mehmet Vehbi (Sandal), Vedat Nedim (Tör), Ali Nizamî (Nizamettin Ali Sav), Ethem Nejat, Mustafa Nermi, İsmail Hakkı, Sadık Ahi (sonradan Mehmet Eti), tlhami Nafiz (Pamir),Mümtaz Fazlı (Tayland), Nurullah Esat (Sümer), Lem’i Nihat ve Namık İsmail'den oluşuyordu (Tunçay, Sol Akımlar, s. 293-294, dipnot 2). Bu gençlerin Almanya'daki faaliyetleri için ayrıca bkz. Çoruhlu, 24-25 Mayıs 1966, Tefrika no: 9-10; Tu'çay, Kurat ve diğer yazarların bu gençlerin Almanya'dayken spar­takist harekete katılmış olmalarını kabul etmekle birlikte, adı geçen kişilerin spartakist eğilimli olduklarını bir yakıştırma olarak değerlendirmektedir (Sol Akımlar, s. 297, dipnotu 7). Berlin’de çıkan Kurtuluşün tek sayısı ve derginin solculuk an­layışı için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 294-295; Tevetoğlu, s. 84-85.

(54)  Tevetoğlu, s. 85; -Dr. Şefik Hüsnü için bkz. Açlan Sayılgan Soldaki Çatlaklar, Ankara 1967, s. 8-9.

16

nııçlanması üzerine, ikinci bir başvuru ile «Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası» 22 Eylül 1919'da kurulmuş, Almanya’da çıkarılan Kurtuluş dergisi de İstanbul'a ta­şınmıştır*^,) Almanya’daki fırkanın devamı niteliğinde olan, bu fırkanın reisi Mehmet Vehbi (sonradan ressam Namık İsmail) kâtib-i umumîsi Dr. Şefik Hüsnü idit56>. Fırkanın yayın organı olan Kurtuluş dergisi (1919 eylü­lünden 1920 şubatına kadar çıkan 5 sayıda) yeni ve da­ha şuurlu bir solcu anlayışla çalışmalarını sürdürüyor­du^5. Fırkanın bundan sonraki faaliyetlerini ise şöyle özetleyebiliriz : İstanbul amelesini bir araya toplamaya yönelik çalışmalara girişilmiş ve işçi birlikleri etrafın­da toplanma gayretleri olumlu sonuç venmemiştir(58). Yi­ne buna paralel bir davranış İstanbul'daki diğer solcu kuruluşlarla ortak bir cephe meydana getirme çabalan şeklinde görülmüş ise de, başarılı olduğu pek söylene-

(55)  Tunaya, s. 438; Harris, s. 54; Fırkanın kuruluş tarihi­ni Tunaya ve Tunçay 22 Eylül olarak gösterirken, Tevetoğlu, 20 Eylül'den itibaren faaliyetine başladığını ve hükümetin res­mî izini olmadığını söylemektedir (s. 85). Partinin kuruluşun­dan hükümetin haberi olduğu yolundaki bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 298, dipnotu 9; Sayılgan, Soldaki, s. 104.

(56)  Tunaya, s. 438; Sayılgan, Sol, s. 104; Balkanlı, s. 469; Dr. Şefik Hüsnü’nün biyografisi için bkz. Rasih Nuri ileri «Dr. Şefik Hüsnü Değmer», Aydınlık Sosyalist Dergi, sayı 7, Mayıs 1969, s. 59-69; Balkanlı, s. 496; Tevetoğlu, Fırka için «Türkiye’de işçi, Çiftçi, Sosyalist adlarım maske olarak kullanan ilk legal, gerçek 'komünist' partisidir.» demektedir (s. 82). Şişmanov ise, «Türkiye’de bilimsel sosyalizmi ideoloji olarak kabul eden ve Marksist Leninist düşünceleri kitlelere yaymayı amaçlayan ilk siyasî kuruluş...»un bu fırka olduğunu söylemektedir (s. 70).

(57)  Derginin Berlin ve İstanbul'da yayınlanan nüshaları­nın yeni harflerle neşri için bkz. Hazırlayan Dr. Haydar Bu­lak Kurtuluş, İstanbul 1975. Kurtuluş’ta çıkan yazıların başlık­ları ve yazar adları için bkz. Tevetoğlu, s. 86-89; Kurtuluş’a Fransız radikal sosyalizminin etkisi için bkz. Harris, s. 56-57.

(58)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 304; Sayılgan, Sol, s. 107; Te­vetoğlu, s. 86; Harris, s. 60.

17

mez<59>. Buna rağmen, Ferah Tiyatrosu’nda 24 Ekim 1919’ da kalabalık bir miting tertip edilmiş ve seçimlerde or­tak liste belirlemek için diğer fırkalarla da görüşme­lerde bulunulmuş; ancak, bunlardan bir sonuç elde edi­lememişti?60’. 1919 yılı genel seçimlerine İstanbul, İz­mir, Eskişehir ve Niğde’den birer adayla katılmış olan fırka, Çorum'dan da fırka programına dayanarak bir ki­şi adaylığını koymuşsa da, başarı elde edilememişti?61’. Bu başarısızlık sonrası Berlin’den gelen grubun bir kıs­mı, fırkadan büsbütün kopmayarak Anadolu’ya geçip Millî Mücadeleye katılma kararı almışlardır. Daha son­ra, İstanbul’un 16 Mart 1920 tarihinde işgaliyle İstan­bul’da kalan Kurtuluş dergisi faaliyetine son vermiş ve işgal şartlarının elverişsizliği yüzünden 15 ay boyunca herhangi bir faaliyette bulunamamıştı?62’. Ancak Mosko­va'da Komintern’in Üçüncü Kongresi yapılırken (22 Ha­ziran 12 Temmuz 1921) İstanbul’daki sol çevre de Aydmhk'ı çıkarmaya başlamıştı?63’. Dergi, Marksizme yak­laşan bir çizgide yayın faaliyetini sürdürerek, işçilere yönelik «fevkalâde amele nüshaları?64’ çıkartmıştı. III.

(59)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 303, dipnotu 14. Cephe birli­ği tekliflerinin başarısızlığı için bkz. Harris, s. 59-60.

(60)  Toplantıyla ilgili geniş bilgi için bkz. M. Tayyip Gökbilgin Millî Mücadele Başlarken, 2. kitap, Ankara 1965, s. 77 vd.

(61)  Yapılan seçimlere Ethem Nejat, Mehmet Vehbi ve Tophane fabrikasından Süleyman Usta katılmışlardı (Tevetoğ­lu, s. 106). Tunaya ise, Alemdar’dan naklen Ethem Nejat ve Süleyman Usta’nuı îstaıbul adayı olduğunu belirtmektedir (s. 439).

(62)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 307.

(63)  Harris, s. 145-146; Tevetoğlu, s. 90; Aydınlık tabirinin Fransa’dan gelmiş olabileceği yolundaki tartışmalar için bkz. Balkanlı s. 496, dipnotu 41. Ayrıca, Çoruhlu, 25 Mayıs 1966, Tef­rika no: 10.

(64)  Aydınlık Fevkalâde Amele Nüshaları'nm bugünkü harflere çevrilmiş olarak neşri için bkz. Derleyen Ali Ergin

18

Enternasyonal’e üye olan fırka dışarıdaki kongrelere de ilgi göstermiş*65’, Ankara’nın Başkumandanlık Meydan Muharabesi'ni kazanması ve Saltanatı kaldırmasının ar­dından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Dr. Şefik Hüsnü’nün imzasını taşıyan bir tebrik telgrafı göndermiş­ti*66’. Bu telgrafa resmî bir karşılık alınmasını*67’ fırsat bilen fırkanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (1 Ni­san 1923) kendi kendini feshetmesi sonrası yapılan se­çimler hakkında bir beyanname yayınlaması (1 Mayıs 1923) kendi sonunu getirmiştir*68’. Bunu 1925 ve 1927’lerdeki tutuklamalar takip edecektir.

Bu tarihlerde İstanbul'daki sosyalist fırkalardan başka, bir de «Gizli Komünist Grubu» mevcuttu. Ba­şında Hilmi Oğlu Hakkı, Lütfi Necdet ve Ethem Ne­jat’ın bulunduğu bu Gizli Türkiye Komünist Partisi, İstanbul amelesine yönelik faaliyetler yanında, aynı ta­rihlerde Rusya ile Odessa ve Kırım üzerinden ilişki ku­rarak Mustafa Suphi’nin çıkardığı Yeni Dünya gazete­sini İstanbul’da dağıtmaya yönelik çabalarda bulunuyor­du*69’. İstanbul’daki bu illegal kuruluş ile Mustafa Sup-

Güran Aydınlık Fevkalâde Amele Nüshaları, İstanbul 1975. Ço­ruhlu, Aydınhk’m açık bir komünist propaganda yaptığını söy­lemektedir (19 Mayıs 1966, Tefrika no: 9).

(65)  Balkanlı, s. 496; Harris, s. 143-146.

(66)  Tevetoğlu, s. 114; Rasih Nuri İleri Atatürk ve Komü­nizm, İstanbul 1970, s. 310.

(67)  Tevetoğlu, s. 114; İleri, s. 310-311; 30 Ağustos Zaferi sonrası yayınlanan, «Umum İşçilere ve Fakirlere Hitap» başlık­lı bildiri için bkz. Aydınlık Sosyalist Dergisi, Haziran 1969, sa­yı 8.

(68)  Fırkanın 1923’de yayınladığı bildiri için bkz. Cerrah­oğlu, s. 188-191; Tunçay, Sol Akımlar, s. 326, dipnotu 42. Beyan­name hakkında geniş bilgi için bkz. Tevetoğlu, s. 94-96.

(69)  Gizli Komünist Partisi’nin İstanbul dışındaki faaliyet­lerine ilişkin olarak bkz. Çoruhlu, 25 Mayıs 1966, Tefrika no: 10.

19

hi'nin ilişkisine Mustafa Suphi'nin faaliyetleri içinde yer vermeye çalışacağız.

Buraya kadar bahsettiğimiz kuruluşların ortak özel­likleri; sol faaliyet çizgisinde yer almış olmalarına rağ­men, belli bir ideolojik temel oluşturamadıklandır. Tür­kiye'de sosyalizm hareketi, bu dönemde batı özentisin­den öteye gidememiştir. Şöyle ki, 1789 Fransız İhtilâli ve bu jhtilâlin getirdiği yeni yeni kavramlar batıda bü­yük değişikliklere sebep olurken, Osmanlı toplumunda aynı etkiyi, aynı hızda gösterememiş; ihtilâl sonrası «hürriyet ve eşitlik» kavramları ancak belli çevrelerde kabul görebilmişti. Belli bir fikrî temel oluşturulma­dan ilân edilen Meşrutiyet’te, köklü değişiklik­ler meydana getirememiş ve II. Abdülhamid tarafından kolayca kaldırılabilmişti. Avrupa'daki sol hareketler hak­kında basında çıkan yazılar topluma sosyalizm hakkın­da bilgi vermekten uzaktı. Kaldı ki, II. Abdülhamid'in sansür politikası bunun fazlasına zaten müsaade ede­mezdi. II. Meşrutiyet sonrası doğan uygun ortamda sö­zü edilen sosyalizmin iki kaynağını da Fransa ile Selânik oluşturuyordu. Daha sonra İstanbul'da görülmeye uaşlayan bu türden faaliyetler ve siyasî kuruluşlar, sa­vundukları fikirlerin Türkiye şartlarında uygulanabilir­liğini araştırmak endişesinden epeyce yoksundular. Du­rum böyle olunca belli bir çevre dışına çıkamayan bu fikirler geniş bir aydın kitlesine mal olamamış; hele hele taban tarafından hiçbir zaman kabul görmemiş, böylece bahsedilen teşekküller dağılmaya mahkûm ku­ruluşlar durumuna düşmüşlerdir.

Tevetoğlu, s. 102. Tunçay, Gizli Komünist Partisi için «Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'mn yeraltı teşkilâtı niteliğinde idi» demektedir (s. 308). Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş tarihi ile ilgili tartışmalar için bkz. Sayılgan, Soldaki, s. 7-8.

20

I — MİLLÎ MÜCADELE ANADOLU’SUNDA SOL HA­REKETLERİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER :

a)    Sovyet İhtilâli’nin Tesirleri ve Türk Sovyet Yakınlaşması:

Konumuzu teşkil eden Yeşil Ordu’yu sol faaliyetler içerisinde incelemeye çalışacağımızı söylemiştik. Konu­nun diğer sol faaliyetler içerisinde belirli bir çizgiye oturtulabilmesi için, sol kavramına, Osmanlı solculuğu' na giriş bölümünde kısaca bir yer ayırdıktan sonra yine konuya açıklık getireceği düşüncesiyle 19201921 yılları arasında belirgin bir biçimde sol faaliyetlere sah­ne olan Anadolu'yu etkileyen Rusya’daki yeni rejim ile, Kurtuluş Savaşının yönetici kadrosu arasındaki ilişki­lere yer vermeyi uygun gördük.

I.  Dünya Savaşı sonrası ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar, yeni Türk Devletinin kurulabilmesi için, başta İngiltere olmak üzere İtilâf Devletlerine karşı ve­rilecek mücadelede dışardan yardım alınmasını zorun­lu kılıyordu. Bunu idrak eden Mustafa Kemâl Paşa, yardım sağlanabilecek ülke olarak, 1917 Bolşevik İhti­lâli sonrası kurulan Sovyet Rejimini görüyordu. Çünkü Batılı Devletler (özellikle İngiltere) Türkiye’yi düşman gördükleri kadar, Rusya’daki yeni rejimi de kabul et21

meyip ona karşı tavır almışlardı*70’. Bu durumdaki or­tak düşmana karşı Türkiye ve Rusya'nın karşı koyma­ları tabii şartlardan doğan bir dostluğu, yani TürkSov­yet dostluğunu başlatmıştı*7”. Rus İhtilâli Türkiye’de memnunlukla karşılanmış ve Türk Kurtuluş Savaşının başlamasıyla birlikte, Rusya’daki hareketle arasında bir siyasî yakınlık oluşmuştu. Bazı Türk Milliyetçileri de Rusya'daki ihtilâlden kendileri için alınabilecek dersler olduğuna inanma eğilimleri belirirken, halk da komü­nizmi, malların fakirlere dağıtılması ve tslâmm yeni bir ifadesi şeklinde anlamaktaydı*72’.^Yalnız Bolşevikler ve Bolşeviklik hakkında kimsenin geniş bir bilgisi yoktu. Ş.S. Aydemir'in belirttiği gibi, «...Bolşevikler, dumanlı karışık çizgiler halinde de olsa, başvurulabilir tabii müt­tefik gibi görünüyorlardı...»™.'^

(70)  «Türkive’yi sömürgeler halkına Asyalı bir ulusun ba­ğımsız yaşayabileceği örneğini göstermekle ve hilafet işi dola­yısıyla Müslümanları kışkırtmakla, Rusya’yı ise Batı işçilerine ve yoksullarına birtakım umutlar vermekle suçluyordu.» Yu­suf Hikmet Bayur «Türkiye Rusya Münasebetleri», Adalet Ga­zetesi, 5 Ocak 1965, Tefrika No: 1, Paul Dumont «L’axe Moscou Ankara, Les relations tureo sovietiques de 1919 â 1922», cahiers du Monde russe et sovi4tique, XVIII, (3), Juillet-Sep­tembre, 1977, s. 165.

(71)  Atatürk’ün «avamil-i tabiiyeden mütehassil» dostluk dediği Türk-Sovyet dostluğu başlamıştı (Fahir Armaoğlu 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 2. baskı, Ankara 1984, s. 47); Ayrıca bu ko­nuda geniş bilgi için bkz. Şevket Süreyya Aydemir Tek Adam Mustafa Kemâl 1919-1922, 2. cilt, İstanbul 1964, s. 411; Ömer Kürkçüoğlu Türk İngiliz İlişkileri, 1919-1926, Ankara 1978, s. 88; Sabahattin Selek Anadolu İhtilâli, 5. baskı, İstanbul 1981, s. 423.

(72)  Harris, s. 94; Karpat, s. 298; Dumont, «L'axe MoscouAnkara...», s. 169.

(73)  Aydemir, s. 410; Ali Fuat Cebesoy Moskova Hatıra­ları, (Ankara 1982) adlı eserinde, Batılı devletlerin emperyalist politikaları karşısında Türklerin ister istemez Şark'a ve Rus-

22

Türk-ıRus yakınlaşması ve işbirliği, tabii bir(olay gibi görünüyorsa da; Rusların Türkiye’ye karşı olumlu bir tavır izlemeleri onların dış politikalarının bir gere­ği idi(74). Bolşevikler iktidara geldikten sonra 1917 ara­lığının ilk günlerinde yayınladıkları bir bildiri ile Rus­ya'da yaşayan bütün milletlerin bağımsızlıklarını tanı­dıklarını ilân etmişlerdi(75). Bunu takiben, 1 Mayıs 1919 günü Komintern İcra Komitesi «Dünya İşçilerine» ya­yınladığı bir bildiride, Türkiye'ye de yer ayırmış ve Anadolu'daki hareketin başarıya ulaşarak, kendi «kızıl ordu»sunu ve «köylü sovyetlerini» kurmasını istemişti(76). İşte, 1919 yazı sonlarına doğru, uzaktan uzağa kar­lara yöneldiğini; onların dostluğunu ve yardımını istediğini be­lirtmektedir (s. 15-16).

(74)  Armaoğlu, s. 308; Bu ilişkideki Sovyet politikasının ideolojik temelini Tunçay şöyle açıklamaktadır: «...Dünya Proterler İhtilâlini gerçekleştirmede takip edilecek taktiği ikiye ayıran Bolşevikler, Batı Avrupa endüstriyel memleketlerinde ihtilâlin dayanağını sanayi işçileri ve bunların örgütlenmesini de komünist partiler yapacaktı. Doğuda ise işçi kitlesi bulun­madığından Batı sömürgeciliğine karşı dünya proleter ihtilâli­nin öncülüğünü köylüler ve milliyetçi burjuvazinin millî kurtu­luş mücadelesi oluşturacaktı. Bundan sonra, çekirdek halinde­ki komünist partileri milliyetçi burjuvazinin kurtuluş hareketi­ni proleter ihtilâline çevirecekti. Böylece Batının sömürgeleri elinden çıkacaktı...» (Tunçay, Sol Akımlar, s. 95).

(75)  Bu bildirinin ilân ediliş gününe ilişkin tartışmalar için bkz. Armaoğlu, s. 308; Stefanos Yerasimos Türk Sovyet İlişkileri Ekim Devriminden «Milli Mücadele»ye İstanbul 1979, s. 35-37; Çoruhlu, 23 Mayıs 1966, Tefrika, no: 8; Bayur, 5 Ocak 1965, Tefrika no: 1; Türkkaya Ataöv «Atatürk’le Lenin Arasın­daki Yazışmalar», Vatan Gazetesi, 20 Mayıs 1976, Tefrika, No: 1; Tunçay, Sol Akımlar, «. 97, dipnotu 1.

(76)  «Communist International (Moscow) No: 1, 1 Mayıs 1919, s. 21-28»e atfen Armaoğlu, s. 308; «Rusya’nın ve Şarkın Müslümanlarına» başlıklı bildiri için bkz. Kâzım Karabekir İstiklâl Harbimiz, 2. baskı, İstanbul 1969, s. 664.

23

şılıkh iyi niyetleri belirtmeyle başlayan bu ilişki; Mus­tafa Kemâl Paşa’nın 23 temmuzda Erzurum Kongresi’ndeki konuşmasında Sovyetleri öven sözler söyleme­si ve bunu takiben Sivas Kongresi'nden iki gün sonra 13 Eylül 1919'da Sovyetlerin «Türkiye İşçi ve Köylüle­rine» hitaben ikinci bir demeç yayınlayarak Millî Mücade­leyi desteklemeye hazır olduklarını belirtmeleri ile gelişi­yordu07*. Yalnız, kurulacak olan ilişkide iki tarafın bekledi­ği şeyler farklıydı. Şöyle ki, Anadolu'daki direniş hareker tini başlatanlar ve özellikle Mustafa Kemâl Paşa açısın­dan bu ilişkiden beklenilen, Rusya’daki yeni rejimle iyi komşuluk ve işbirliği sonucu onlardan silah yardımı sağlayarak, ortak düşman olan «emperyalistlerse karşı mücadele vermekti. Mustafa Kemâl Paşa’nın bu beklen­tilerinin Millî Mücadele'nin genel dış politikası üzerin­de de etkili olduğu ilke olarak ileri sürülebilir™. Bu sayede Rusya'da yeni kurulan rejimi benimsemeyen ve ona savaş açan batılı devletlere ve özellikle İngiltere'ye karşı, Ruslarla iyi ilişkiler içinde bulunarak bir güç bir­liği elde edilnrş olacak; bu güçbirliği aynı zamanda Türkiye açısından da batıya karşı sürekli olarak kulla­nılabilecek bir tehdit vasıtası olabilecekti. Ruslar ise,

(77)  Armaoğlu, s. 309; 13 Eylül 1919 tarihli Çiçerin’in «Tür­kiyeli işçi ve Köylülere» çağrısı için bkz. Yerasimos, s. 130-133.

(78)  Millî Mücadelenin bu dönemdeki dış politikası şu şe­kilde değerlendirilebilir: «1) Misak-ı Millî’yi uygulamak, 2) Tür­kiye'nin dış ülkeler nezdinde tanınmasını sağlamak, 3) Çeşitli savunma, saldırıma, dostluk ve ittifak anlaşmalarının çerçevesi içinde maddî ve manevî yardım elde etmeye çalışmak, 4) Bu amaçlara ulaşabilmek için her türlü propaganda araçlarına baş­vurmak», Selahî R. Sonyel «Kurtuluş Savaşı Günlerinde Do­ğu Siyasamız», Belleten, cilt XLI, Ankara 1977, s. 660. Ruslarla bu dönemdeki ilişkiler yukarıdaki 3. ve 4. maddelere uygun düşmektedir.

24

Anadolu'daki hareketi, batılı emperyalistlere karşı sa­vaş veren ve ona karşı duran bir hareket olarak de­ğerlendirmekle birlikte, bu hareketin Müslüman halk­ların uyanışında bir örnek teşkil edeceğini ve bu saye­de onların da ayaklanabileceğim bundan ise, batılı dev­letlerin zarar göreceğini hesaplayarak «Burjuva Milli­yetçi» ihtilâlini bir «proleter» ve «köylü» ihtilâline dön­dürmeyi, yani, Türkiye'de Sovyet sistemine benzer bir sistem kurmayı amaçlıyorlardı. Ayrıca, Türkiye ile ku­rulan ilişkileri batılı devletlerle yürüttükleri müzakere­lerde bir koz olarak kullanmayı düşünüyorlardı*79’. İki tarafın beklentileri yaklaşık olarak yukarda söylediği­miz şekilde olmasına rağmen; Anadolu, İngilizlerin des­teğini almış bulunan Yunan Ordusu tarafından işgal edilme tehlikesini yaşarken, Rusya'daki yeni rejim de henüz oturmamıştı. İngilizlerin desteklediği Çarlık ta­raftan generaller yeni rejime karşı silahlı mücadele ha­linde olduğu gibi, Kafkasların denetimi İngilizlere geç­miş ve buralarda İngilizlerin teşvikiyle Sovyetlere kar­şı bir tavır almış devletçikler kurdurulmuştu. İngilte­re, Boğazlar ve Karadeniz yoluyla Batum üzerinden bu Sovyet aleyhtarı generallerin savaşını sürekli olarak takviye ediyordu*80’.

İki ülke açısından da şartların güçlüğü ortadaydı. Mustafa Kemâl ve Millî Mücadelenin komutanları ara-

(79)  Fahir Armaoğlu «Atatürk’ün Dış Politikası, TürkSovyet Münasebetleri», Cumhuriyet Gazetesi, 15 Kasım 1964; Kürkçüoğlu, s. 90; Haluk F. Gürsel Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, İstanbul 1968, s. 182; Rıfkı Salim Burçak Moskova Görüşmeleri (26 Eylül 1939 16 Ekim 1939) ve Dış Politikamız Üzerindeki Tesirleri, Ankara 1983, s. 9.

(80)  Mahmut Goloğlu Üçüncü Meşrutiyet 1920, Ankara 1970, s. 240 vd. Tevfik Bıyıkhoğlu Atatürk Anadolu’da 1919-1921, 2. baskı, İstanbul 1981, s. 144.

25

sında Sovyetlerden yardım temin etme konusunda bir­takım yazışmalar olmuştur481'. Ancak, yardım temin et­menin Bolşevikleşmek olduğu zannedilmiş ve bağımsız-

(81)   Bu konuda ilk yazışma Mustafa Kemal'in karargâhın­da istihbarat ve siyaset şubesi müdürü olan Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede)’nin Havza’dan 7 Haziran 1335 (1919)'te Kâzım Karabekir'e yazdığı bir mektuptur. Bolşeviklerle temas etme­nin gerektiği, ancalk, Bolşeviklerin Islâm’a, âdet ve an'anelenmize dokunmamaları kaydıyla alınacak yardımın ve işbirliğinin sağlam esaslara bağlanmasını isteyerek»... şahsiyet-i mümtazeniz, meyki-i hâzıranız bu bapta millete en büyük hizmeti ifaya inşallah sizi muvaffak eylecektir.» demekti idi. Karabekir, s. 59-61. Mustafa Kemal Paşa ise, 3. Ordu Müfettişi imzasıyla çektiği bir telgrafın üçüncü maddesinde «... Bolşevizmin suret-i telâkki ve tecellisi daha müzakere edilerek esasen Kazan, Orenburg, Kırım vesaire gibi ahali-i islâmiye bunu kabul ederek, diyanet an'ane gibi işlerle zaten alakadar olmadığından, bunun memleket için bir mahsuru olmayacağı düşünüldü...» demekte ve Ruslarla ilişki için onlardan teklifin gelmesini beklemeden derhal o bölgeden oluşturulacak birkaç kişinin gönderilerek gö­rüşmeye girişilmesini istemekte ve bu sayede Bolşeviklerin Ana­dolu’ya girmelerinin önleneceğini söylemektedir. Telgraf için bkz. Karabekir, s. 55-57. Karabekir bu telgraf üzerine mütees­sir olduğum cihet, bu arkadaşlarımızın Bolşeviklik hakkındaki fikir ve mütalaalarının esaslı olmamasıdır...» diyerek, bu ko­nudaki görüşlerini İstanbul’dayken Rauf Bey’e söylediğini yaz­maktadır. Karabekir, s. 57. Aynı konuda Rauf Orbay ise, Karabekir’le İstanbul’daki görüşmelerinde onun «mahiyeti henüz iyice bilinmeyen Bolşevizm için şimdilik bir şey demeyeceğini; fakat, zararsız hatta muvafık bir şey olsa dahi, Rusların Bol­şevik olmakla eski bildiğimiz Moskof olmaktan kurtulamaya­caklarını, bu sebeple onlara karşı daima ihtiyatlı ve dikkatli davranmamız gerektiğini» söylediğini belirtmektedir. Ayrıca, «... doğrusunu söylemek lâzım gelirse, Bolşevizmin ne olduğu­nu hiçbirimiz henüz lâyıkı ile bilmiyorduk....» demektedir. Fe­ridun Kandemir Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Par­tisi ve Sonrası, İstanbul 1965, s. 24; Ama ilginç olan şey, Kâ­zım Karabekir’in daha sonra, kontrolün kendisinde kalması şar­tıyla bu endişesinden vazgeçmesidir (s. 582-483, 488, 587....).

26

lığuı korunması halinde, buna razı olunabileceği şeklin­de bazı fikirler oluşmuştur™. Mustafa Kemâl ve çev­resinin 1921 başlarına kadar bu fikirlerini muhafaza et­tiği söylenebilir. Nitekim, Mustafa Kemâl Paşa 29 Şu­bat 1920’de Talât Paşa'ya yazdığı mektupta şunları söy­lüyordu :

«..^Bolşeviklerle prensip ve içtihatta ittihad hu­susunu bugün için seh.il görmemekle beraber, zaruret-i kat'iyye halinde tasavvur etmediğimizden mevzuu bahis edilmemiştir. Binanenaleyh, vata­nımızı parçalamak ve milletimizi İngiliz boyun­duruğu altında görmek ihtimal-i meşumu karşı­sında Bolşevik prensiplerini fi’len tatbik etmekte çâre-i halâs tahmin olunursa, cihet-i tatbikıyesindeki müşkülâta rağmen, bugün hakim olduğumuz kuvvete istinaden o hususu da tevessül etmek lâ­zım gelebilir

(82)  Tunçay Sol Akımlar, s. 100; Bu konuda Sovyetlerle görüşmeler yapmak üzere Moskova’ya giden Bekir Sami baş­kanlığındaki heyette bulunan iktisat Vekili Yusuf Kemâl (Tengirşek) Bey, Moskova’da Enver Paşa'ya Sovyet yardımını te­min edebilmek için gerekirse Bolşevikliği kabul edebilecekleri­ni söylemişti. Hüseyin Cahit Yalçın «Tarihi Mektuplar» Tanln 26 Şubat 1945, tefrika no: 139.

(83)  Tekeli îlkin, «Kurtuluş Savaşında...» s. 324-325; Mus­tafa Kemal Bolşeviklerle ilişkiler konusunda iki kademeli bir plânın uygulanmasından yanadır. Birincisi, Bolşeviklerle ilişki­leri düzenlemekle görevlendirilen kişilere verilen talimatlarda da belirtildiği üzere, «şart-ı esas olarak kendi nokta-i nazar ve gayelerimiz muhfuz kalmak üzere kâdimen müşterek düşman aleyhine tevhid-i hareketten» yanadır. Bu gerçekleşmezse, işbir­liğinden yine vazgeçilmeyip tatbikindeki zorluklara rağmen. Bolşevikliğin gerekirse ilânından yanadır (Tekeli İlkin, s. 324).

27

Ankara'da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı sonrası Sovyetler Birliği ile resmî olarak temasa geçmeden ön­ce, Sovyetler Birliğinin Anadolu ile ilişki kurana yolun­da ilk teşebbüsleri sayılabilecek olan hareket Mustafa Kemâl Paşa’nm Rus Albayı Budiyenni'nin başkanlığın­daki heyetle yaptığı tartışmalı görüşmedir*8'0. Yine aynı

(84)  Bu görüşmeyle ilgili olarak bkz. Hüsamettin Ertürk İki Devrin Perde Arkası (Yazan : Samih Nafiz Tansu), 3. bas­kı, İstanbul 1969; 19 Mayıs 1919’da Samsun'a çıkan Mustafa Ke­mâl Paşa, 22 gün kaldığı Havza’da buraya gelmiş bulunan bir Sovyet heyeti ile de görüşmüş; «...heyetin başında Rus Mira­layı Budiyem (Mareşal) bulunuyordu. Bu pala bıyıklı, babaya­ni askerle Mustafa Kemâl’in ahbaplığı süratle ilerlemiş ve kı­sa zamanda dost olmuşlardı» (s. 344).

^Budiyeni’nin «Rusya’nın bütün ihtiyaçlarınızı tamamlamaya hazır bulunduğunu size arzetmek vazifesini üzerime almış bu­lunuyorum. Yeter ki, siz de bizim arzularımızı yapınız, padişah­lığı, hilâfeti lağvediniz, komünitsliği ilân eyleyiniz» yolundaki sözlerine karşılık^Mustafa Kemâl Paşa «... komünistliği ilân etmek bugün için imkânsızdır. Evvelâ davayı memlekete anlat­mak lâzımdır, şimdi bizim tek bir hedefimiz vardır o da har­bi, mücadeleyi kazanmak, istilâyı ortadan kalınmaktır. Zaferi kazandığımız zaman şartlarımızı daha sakin ve rahat bir ruh haleti içinde düşüneceğiz.» diye karşılık vermiştir^ (s. 347-348). Bu görüşmenin yapılıp yapılmadığı konusu pek kesin değildir. Bu konuda Tunçay, bu görüşmenin olmadığı ve adı geçen Rus Mareşali Budiyenni'nin bir defa Türkiye'ye geldiğini (1933 yı­lında) ; bu bilgiyi ise, Türk Tarih Kurumu Kongresi için Tür­kiye’ye gelen Sovyet Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nden Prof. Anatoli Filippoviç’ Miller'den sorarak edindiğini söylemek­tedir. (Mete Tunçay Bilineceği Bilmek, Ankara 1983, s. 198-201) Tevetoğlu ise, bu görüşmenin yapıldığını ileri sürmektedir (s. 124). Aynı konuya ilişkin olarak, Yerasimos, bu görüşmenin yapılmış olduğunu; ancak, bunun resmî bir Sovyet heyetiyle olmadığını iddia etmekte ve burada söz konusu edilen Rus Al­bayının Budiyenni değil, îlyaçef olabileceğini öne sürmektedir (s. 108, dipnotu 87). Sabahattin Selek'in 8.12.1959 tarihinde gö-

28

tarihlerde başka Rus temsilcilerinin de İstanbul'da ba­zı temasları söz konusudur<85).

1919 temmuzunda toplanan Erzurum Kongresinde alman karar gereğince, Bolşeviklerle kurulacak ilişki­nin Doğu Cephesince yürütülmesi'86’ düşüncesi uygula­maya konulmuş ve Dr. Ömer Lütfi ve Dr. Fuat Sabit Beyler Kafkasya'ya gönderilerek Bolşeviklerle doğrudan görüşmeye yetkili kılınmışlarda87’. Bolşeviklerle Anadolu hareketinin temasını sağlamadaki üçüncü ayak İttihat­çılar olmuşlardır. İttihatçı liderlerin yurt dışına çıkma­larından (8/9 Kasım 1918) kısa bir süre sonra, İstan­bul’daki İttihatçı ileri gelenleri İngilizler tarafından ya­kalanarak Bekir Ağa bölüğüne hapsedilmişlerdi. Bun­lardan Halil Paşa, buradan kaçarak Mustafa Kemal ile görüşmüş ve Mustafa Kemal kendisine Bolşeviklerle aramızdaki teması sağlamak; Sovyet yardımını temin

rüştüğü Kâzım Özalp «Balıkesir’e bir Türk tercüman ile bir gün bir Rus geldi. Teklifi şuydu; siz memleketinizi kurtarmak için Yunanlılara karşı savaşıyorsunuz. Bolşevik Rusya’yla birlik olduğunuzu ilân ederseniz, istediğiniz kadar silah ve para ve­ririz» dediğini buna karşılık kendisinin de «ben böyle bir şeyi ilân etmeyiz, fakat, para ve silah verirseniz alırız» cevabını verdiğini söylemiştir. Tarihini hatırlayamayan Kâzım Özalp'in bu görüşmesini Selek 1919 haziranı olarak tahmin etmektedir (s. 428). Dumont «L’axe Moscou-Ankara...» s. 166-167.

(85)   Geniş bilgi için bkz. Cebesoy, s. 76; Kürkçüoğlu, s. 9899; Çoruhlu, 7 Temmuz 1966, Tefrika No: 7.

(86)   Karabekir, s. 73; Kandemir, s. 24.

(87)   Karabekir, s. 73. «Dr. Sabit’in Otobiyografisinden Bir Sayfa», Katkı, yıl 6, sayı 24 (Mart 1976), s. 7-8’de Dr. Fuat Sa­bit «... Bolşeviklerin yardımım temin etmek ve Azerbaycan Cumhuriyeti'yle işbirliği yapmak üzere Bakü'ye, Moskova’ya be­ni göndermeye yine bu sebepten lüzum görmüşlerdi» demek­tedir. Dumont, «L’axe Moscou-Ankara...» s. 168-169.

29

etmek görevlerini vermişti'88’. Bu görevleri yerine getir­mek üzere Kafkasya’ya geçen Halil Paşa, burada bulu­nan diğer İttihatçılar (Küçük Talât Muşkara, Nail Bey Enver Paşa’nın yaverlerinden Yenibahçeli Şükrü Bey'in kardeşi, Dr. Fuat Sabit ve Naim Cevad) ile bir­likte Türkiye Komünist Fırkasını kuracaktır'89’. İttihat çılar kanalıyla geliştirilen bir diğer ilişki de Karakol Cemiyeti190’ mensuplarınca oluşturulmuştur. İstanbul’a gelen Kafkas Bolşevik orduları komutanı Shal'va Eliava(91) ile temas ederek bir Türk-Rus anlaşmasının esas-

(88)  Bıyıklıoğlu, s. 145; Kandemir, s. 25-26; Cebesoy, s. 169 174; Gotthard Jaschke, «1919-1939 Yılları Arasındaki Türk-Rus Yakınlaşması Hakkında Bir inceleme» (Çev. Hüseyin Zamantıh). İstanbul Üniversitesi 1981 yılı Sosyoloji Konferansları Ata­türk Özel Sayısı, İstanbul 1981, s. 161. Karabekir, s. 609-610; Gotthard Jaschlke «Türk-Rus Münasebetlerinde Komünizmin Rolü», (Çev. N.E. Yalçınlaş), Yeni İstanbul, 21-22 Ağustos 1964; Tahsin Ünal «ilk Türk Bolşevik Münasebetleri», Hayat Tarih Mecmuası, cilt 6, sayı 8, Eylül 1967, s. 9.

(89)  Bu fırkanın niteliği ve Mustafa Suphi ile ilişkileri ko­nusunda geniş bilgi için bkz. Bölüm 1/c.

(90)  Karakol Cemiyeti, ittihatçı Liderlerini yurt dışına çık­madan önce, Enver Paşa’nın yalısında Talât Paşa’nın verdiği emir üzerine Kara Kemâl ve Kara Vasıf tarafından kurulan bir gizli teşkilât olup; gayesi o günlerde Ingilizlere karşı itti­hatçı ileri gelenlerini korumak ve Anadolu hareketine yardım sağlamaktı (Ertürk, s. 223-224). Cemiyetin kuruluşu hakkında ayrıca bkz. Ihsan Birinci, «Cemiyet ve Çeteler», Hayat Tarih Mecmuası, 1 Ekim 1971, yıl 7, cilt 2, sayı 9, s. 31-33; Cemiyetin faaliyetleriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Erik Jan Zurcher The Unionist Factor: The Râle of the Commitee of Union and Progress in the Turkish National Movement 1905-1926, Brill Leiden 1984, s. 80-82; Cemiyete ait tüzük ve diğer bilgiler için bkz. Tunaya, s. 520-523.

(91)  Shal’va Eliava, Bolşevik, Partisinin eski üyelerinden birisiydi. Daha evvelden sürgündeki veya hapisteki öğrenciler arasında kışkırtıcılık yapmış; Bolşevik ihtilâlinden sonra Vo-

30

larını hazırlamalarını müteakip cemiyetin üyesi olan Baha Saitlin Bakü’ye gidip, orada «Türkiye İhtilâl Hareketini temsil eyleyen ve Uşak Kongresi icraiyyesi» namına hareket eden Kafkasya'daki murahhas sıfatıy­la^3’ Bolşeviklerle bir anlaşma imzalamasıdır*94’.

Bundan sonra Türk Sovyet ilişkileri, Ankara’da 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinin açılmasından sonra resmî bir nitelik kazanmıştır. 26 nisanda Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’ nın imzasını taşıyan ve Lenin'e gönderilen mektup «Tür­kiye Büyük Millet Meclisinin Moskova Sovyet Hükü-

logda Sovyet'ine başkanlık etmiş ve II. Rusya Sovyetler Kongrçsi’de delege seçilmiştir. Pual Dumont «La Fascination du Bolchevisme; Enver Pacha et parti des soviets populaires 19191922» Cahiers du Monde russe et Sovietiques, XVI (2), 1975, 161, dipnotu 21.

(92)  Baha Said için bkz. Tevetoğlu, s. 282.

(93)  Burada sözü edilen Uşak Kongresi hakkında bir bil­gimiz olmamakla beraber, olaylardan Uşak’ta ittihatçıların ağır­lıklı olduğu bir kongrenin düzenlenmiş olabileceği ihtimalini çı­karmak mümkün görünüyor.

(94)  Baha Said’in imzaladığı bu ittifak anlaşmasının tam metni için bkz. Karabekir, s. 591-592; Kandemir, s. 36-38; Bu anlaşma ile Türklerin çeşitli Müslüman ülkelerde Ingilizlere karşı ayaklanmalar çıkarmaları; Türkistan ve Dağıstan’ın Sovyetleştirilmesine yardımcı olmaları, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan gibi Ingiliz yanlısı hükümetlerin devrilmesinde Bol­şeviklerle işbirliğini öngörmekteydi. Bu anlaşma 26 Şubat 1920' de Kara Vasıf tarafından onaylanması isteğiyle Mustafa Kemâl Paşa’ya gönderilmişse de, metin Mustafa Kemâl tarafından tas­dik edilmemiş ve Karakol Cemiyeti mensuplarının Anadolu Ha­reketi adına söz söylemeye hakları olmadığı belirtilmiştir. Ge­niş bilgi için bkz. Karabekir, s. 482; Ertürk, s. 350-351; ileri, s. 90-100; Kürkçüioğlu, s. 98-99; Çoruhlu, 7 Temmuz 1966, Tefri­ka No: 7.

31

metine Birinci Teklifidir»*95*. Emperyalistlere karşı mü­cadelede Rusya Bolşevikleri ile askerî harekâtı birleş­tirmek, Kafkas Şeddinin yıkılmasında, Sovyet kuvvet­lerinin Gürcistan’a, Türk birliklerinin de Ermenistan’a karşı harekâtını, Azerbaycan'ın da Sovyet Rusya’ya ka­tılmasının kabulünü, silah, cephane, para yardımı sağ­lanmasını isteyen bu teklifin Lenin’e 1 haziranda ulaş­ması üzerine Dışişleri Komiseri Çiçerin 2 haziranda karşılık vermişse de, Bu Türkiye'nin beklediği cevap sayılamazdı*96*. Çiçerin’in cevabından önce, Meclisin açıl­masını müteakip kurulan hükümette Hariciye Vekilliği­ni üslenen Bekir Sami (Kunduh) Bey, İktisat Vekilli­ğini üslenen Yusuf Kemâl (Tengirşek) Bey, Dr. İbrahim Tali (Öngören), Lazistan Mebusu Osman ve Kurmay Yarbay Seyfi (Düzgören)’den oluşan heyet Moskova'da görüşmeler yapmak üzere 11 mayısta Ankara'dan hare-

(95)  Karabekir, kendisine gelen bu metnin başlığına «Tür­kiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin Moskova Sovyet Hükümeti'ne Birinci Teklifnâmesidir» ibaresini koyarak, Bakü'de­ki Türk Komünist Fırkası’na verilmek üzere Trabzon'a teller (ıs. 626-627); Ataöv, Vatan Gazetesi, 26 Mayıs 1976.

(96)  Çiçerin cevabında; Türkiye'nin bağımsızlığının ilânı, kesin olarak Türk olan yerlerin Türkiye’de kalması, Arabistan ve Suriye'nin bağımsız olması, Türkiye Ermenistan’ı, Kürdistan, Lazistan, Batum, Doğu Trakya ve Türk-Arap karışık .olan yerlerin ahalisinin kendi kaderlerinin tayini serbestisi, Türki­ye’de kalacak olan 'azınlıklara hürriyetlerinin tanınması, Bo­ğazların sorumluluğunun Karadeniz’de kıyısı olan devletlerce çözümlenmesi, kapitülasyonların ve her türlü yabancı denetimi­nin kaldırılması konularında bilgi verirken, Kafkas Seddi’nin açılmasına ve yardım sağlanmasına ilişkin hiçbir şey söylemi­yor; yalnız, diplomatik ilişkilerin hemen kurulmasından yana olduklarını belirtiyordu. Çiçerin’in cevabı için bkz. Hakimiyet-i Milliye, 8 Temmuz 1336, s. 3; Karabekir, s. 735; Bıyıklıoğlu, s. 150; Yerasimos, s. 238-239.

32

ket etmişti197’. Heyet Kafkas yolunun kapalı oluşu sebe­biyle Trabzon'dan deniz yoluyla Tuapse’ye ve oradan da uzun bir tren yolculuğuyla 19 Temmuz 192O’de Mosko­va'ya varabilmişti(98). Moskova'da Sovyet Rusya ileri ge­lenleriyle yapılan görüşmelerin esas konusunu Ermenis­tan meselesi teşkil edecektir.

Yine aynî günlerde XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Ermenistan üzerine harekâtın yapılma­sı için Ankara'dan izin istemektedir199’. Ankara ise, Bolşeviklerle bir anlaşma yapıp yardım konusunun belir­lenmediği bir dönemde ve yine İtilâf Devletlerince ya­pılacak olan anlaşmada lehimize değişikliklerin söz ko­nusu olduğu günlerde böyle bir harekâtın yanlış anla­şılabileceği gerekçesiyle yapılan öneriyi (şimdilik kaydıyla) geri çevirir000’.

Türk delegelerince bu karmaşık ortamda Moskova’da sürdürülen görüşmeler sonunda, 24 Ağustos 1920’de bir dostluk anlaşması taslağı hazırlanmış; fakat, bu anlaşma­nın ve bunda taahhüt edilen yardımın geçerli olabilmesi için de Ermenilere Van, Muş ve Bitlis vilayetlerinden yer verilmesi şartı getirilmişti001’. Bu durum ise gö-

(97)   Verilen talimat için bkz. Karabekir, s. 708; Heyet 25 mayısta Erzurum'a ulaşır. Heyet üyeleri ile verilen talimat ko­nusunda da tartışan Karabekir, Bekir Sami’yi Batı yanlısı, Yu­suf Kemâl'i ise Bolşevik eğilimli olarak gördüğü gibi, talima­tın birinci maddesinin zayıf, ikinci maddesini tehlikeli bulmak­ta idi (Karabekir, s. 705, 709).

(98)   Bıyııklıoğlu, s. 49-50; Sami Bey Heyetinin Rusya’daki faaliyetiyle ilgili geniş bilgi için bkz. Cebesoy, s. 77-100.

(99)   Karabekir, s. 714-715.

(100) Karabekir, s. 663 ; 716-718.

(101) Yusuf Hikmet Bayur Türkiye Devletinin Dış Siya­sası, Ankara 1973, s. 64; Bıyıklıoğlu, s. 152; Muahede projesinin metni için bkz. Cebesoy, s. 102-103, Dumont L'axe Moscou-An­kara...» s. 173-175.

33

rüşmeleri çıkmaza sokacaktı. Sovyet Hükümeti yetkili­lerinin görüşmeleri uzatma sebeplerinden biri Sovyetlerin Menşevik Ermenistan'la imzalamış (10 Ağustos 1920) oldukları bir anlaşma ile, Nahcıvan Bölgesi (Culfa-Şahtahtı demiryolunun idaresi )'ni Erivan’ın kontro­lüne bırakmaları Türkiye’yle Sovyet Hükümetinin iliş­kisinin kesilmesine bir sebep teşkil etmekteydi*102'. Be­kir Sami Bey’in de belirttiği gibi, «Ermeni davasını açıktan açığa lehimize halletmelerinin, Garp memleket­leri nezdinde pek fena bir tesir icra edeceğinden kork­maları idi. Diğer taraftan, Ermenileri komünizm cami­asına ithal ederek Ermenistan'ı Sovyet Federasyonunun bir cüz'ü yapacaklarından emin olduklarından, komü­nist fırkasına mensup olup Erivan Hükümeti dahilin­de çalışan Ermeni Komünistleri Türkiye'den az çok bir yer kazandırmak suretiyle memnun etmeyi ve bu sayede bir an evvel Taşnak Hükümetini devirmeye mu­vaffak olmayı düşünüyorlardı003’. Diğer sebep ise, Sovyetlerin bu sırada İngiltere ile bir ticaret anlaşması im­zalamak için görüşmeler yapmakta olm?<u idi. Gerçek-

(102)  Gotthard Jaschke «Ermenistan Nasıl Sovyetize Edil­di», Kurtuluş, (Azerbaycan Milli Kurtuluş Hareketinin Organı Aylık Mecmua), Yıl 5, Eylül tik Teşrin, Berlin 1938, s. 47-48, s. 23-25; Bu anlaşmanın Sevres anlaşmasıyla aynı tarihe rast­laması ilginçtir.

(103)  Cebesoy, s. 110; Karabekir, s. 793; Oysa Ermeniler yanlış hareket etmişlerdi, bir kere Brest Litovsk anlaşmasının dışına çıkmayı düşünmeyen Ankara Hükümetini kendilerine düşman olarak gören Ermeniler, bunun için gerçekleşmeyecek olan Avrupa Devletlerinin ve Amerika Birleşik Devletlerinin yardımlarını bekleyerek vakit kaybetmişler; daha sonra da Sovyetlerin Ermenistan’ın istiklâline son veren sekiz maddelik bir anlaşmayı imzalayarak Ermenistan’ın Sovyetize edilmesini ka­bullenmişlerdir. Geniş bilgi için bkz. Jaschke, «Ermenistan Na­sıl....» sayı 50, s. 19 vd.

34

ten de Sovyetlerin, İngiltere’den almaya muhtaç oldu­ğu çok şey vardı004’. Sovyetlerle Ankara arasında ku­rulabilecek bir ittifak, ticaret anlaşmasına engel olabilirdi. Bir başka engel ise, Sovyetlerin komünist olmayan mem­leketlerle ittifaktan kaçınmaları ve Polonya Savaşı, Wrangel ordusu ve Gürcistan’daki güç durumlarına rağ­men, ittifak gereği Türk askerleriyle Yunanlılara karşı savaşabileceklerinin gerekeceği hususu idi0*05*.

Görüşmelerin çıkmaza girmesi, üzerine Yusuf Ke­mâl Bey Anadolu'ya geri dönmüş ve 18 Eylül 1920 tari­hinde Trabzon'dan çektiği telle, «dostluk anlaşması pro­jesi »ni ve Bekir Sami Bey’in raporunu Ankara'ya bil­dirmişti006’. Bekir Sami Bey ise, 11 Eylül 1920’de Kaf-

(104)  Cebesoy, s. 115; Armaoğlu, s. 310.

(105)  Armaoğlu, s. 311; Sovyetlerden yardım temininin Bolşevikleşmek esasına dayalı olup olmadığı konusundaki ilk bil­giler Dr. Fuat Sabit’in 3. Fırka Kumandanı Rüştü Bey (1926 suikastında asılan)'e Moskova (3 Haziran 1920)'de gönderdiği mektupta bulunmaktadır. Buna göre, Halil Paşa ile Moskova yetkililerine Anadolu’daki direniş hareketini ve bu hareketin yardım talebini anlattıklarını, buna karşılık Hariciye Komiseri Çiçerin Anadolu'daki milli harekete yardım etmek emelleri ol­duğunu, Bolşevizm njahiyetinin içtimai inkılâp olmakla bera­ber, şarkta millî inkılâpları tasvip ve ona yardım etmek esas­larını kabul ettiklerini, fakat bunun bir sının olduğunu söy­lemiştir. Ayrıca, Afganistan’daki milli hareketi de aynı düşün­ce ile takviye ettiklerini belirten Çiçerin, bu silahların bir gün kendilerine çevrilebileceği kuşkusuna rağmen, bu hareketlerine devam edeceklerini de belirtmiştir (Karabekir, s. 739)

(106)  Cebesoy, s. 104-111; Bıyıklıoğlu, s. 155; Yusuf Kemâl Bey’in Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde «Rus Bolşevik Cum­huriyeti ile Münasebat-ı Siyasiyesine» dair verdiği izah ve bu yoldaki tartışmalar için bkz. T.B.M.M. Gizli Celse Zabıttan, cilt 1, Ankara 1980, s. 158-173, 176-187.

*5

kasya'ya geçmişti007’. Bundan sonra ise Ermenilerin tu­tumlarının giderek olumsuzlaşması üzerine, Doğu cep­hesinde 28 Eylül 1920 günü başlayan ve süratle gelişen ileri harekât neticesinde 30 eylülde Sarıkamış ve Merdenek ele geçirilmiş008’ bunu müteakip bir aylık bir bek­lemeden sonra 28 Ekim 192O'de başlayan ikinci bir ha­rekât ile 30 ekimde Kars geri alınmış009’ ve 2/3 Aralık 1920’de Ermenilerle yapılan Gümrü Anlaşması netice­sinde Sovyetlerle aramızda anlaşmazlık teşkil eden bir konu ortadan kaldırılmıştır1110’.

Türk birliklerinin doğudaki harekâtı gerçekleştirme­sinden evvel,mayısın son haftasında Sovyetler Birliği'nden resmî olmayan ilk temsilci olarak Şerif Mana­tov011’ Ankara’ya gelmişti012’. Bunu başkâtip derecesin-

(107)  Bekir Sami’nin Dağıstan'da Sovyetler aleyhinde faa­liyette bulunduğuna ilişkin bilgi için bkz. Bıyıkhoğlu, s. 153, dipnotu 110.

(108)  Karaibekir, s. 883. Doğu harekatına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Türk İstiklal Harbi, cilt III, Doğu Cephesi, Gen-Kur. Bas.evi, Ankara 1965, s. 146 vd.

(109)  Karabekir, s. 841.

(110)  Bıyıkhoğlu, s. 156-157; Karabekir; s. 846.

(111)  Şerif Manatov aslen Başkırd olup, Psikiyatri Ensti­tüsünde bir müddet okumuş; 1913'de Kazan Türkleri tarafın­dan İstanbul'a gönderilmiş bir sağlık ekibiyle Türkiye’ye ge­lerek bir müddet kalmıştı. Burada Türkiye lehçesini öğrenmiş; Türkiye’den sonra İsviçre’de Lenin’i ziyaret etmiş, daha sonra 1917 İhtilâlini müteakip Müslüman Komiserliğine gelen Mus­tafa Suphi’yi Stalin’e tanıştıran da Şerif Manatov olmuştur. Ankara’da Mustafa Kemâl Paşa ile görüşmüş olan Manatov Paşa’ya «Sovyet sistemi» hakkında bir de rapor sunmuştu. Sov­yetler Birliği ile girişilen yeni durumdan faydalanmasını bilen Şerif Manatov, Ankara ve Eskişehir’de de sol faaliyetlere katıl­mıştır. Bunlara ileride değinilecektir. Geniş bilgi için bkz. Ço­ruhlu, 4-9-10 Temmuz 1966, Tefrika No: 3, 9, 10; Şerif Mana-

36

de Upmal Angarski başkanlığımda kalabalık bir heyetin Türkiye’ye gelmesi takip eder. Bunlar yanlarında 500 kilo altınla birtakım telgraf makineleri de getir­mişlerdi1115’. Bundan sonra da 21 Kasım 1920’de Mosko­va büyükelçiliğine tayin edilen014’, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile birlikte İktisat Vekili Yusuf Kemâl ve Maarif Vekili Rıza Nuri Beylerden oluşan kalabalık bir heyet 1920 yılı aralık ayı başında Ankara’dan ayrılır015’. İlk Rus elçisi de aynı tarihlerde Türkiye'ye gelmek üzere hareket etmişti. Midivani(116) başkanlığındaki heyetle bir-

tov’a ilişkin bilgi için ayrıca bkz. Abdullah Taymas (A. Battal) Rus İhtilâlinden Hatıralar, 1917-1919 İstanbul 1947, s. 90.

(112)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 102, dipnotu 17; Jaschke, «Türk Rus...» s. 169.

(113)  Karabekir, s. 809; Karabekir Rus heyetiyle gelen al­tınlardan 200 kilosunu aldıklarını, gerisini Opmal ile Ankara’ ya gönderdiklerini yazmaktadır (s. 827). Heyetin gelişiyle ilgili olarak Ankara’dan 2/9/1336 tarihli İsmet Paşa'nm gönderdiği şifrede «1) Gelen Rus Heyeti bir sefaret heyeti değil, memle­ketimizde teşkilât ve inkılâbat ile memleketin idaresinin de­ruhte etmeye memur bir heyet manzarası göstermektedir. Beyazıt’a telgraf memuru ve makine vaz etmesi anlaşılmaz ve ka­bul edilemez. 2) Heyet-i Vekilenin 2 Eylül tarihli mütalâa ve kararından da müsteban olduğu veçhile komünist inkılâbı yap­mak suretiyle memleketi bilâ kayd-ü şart Sovyet âmaline tâbi satılık bir esir haline getirmek için faaliyet vardır» diyerek dikkati çekiyordu (Karabekir, s. 815-816); 1 Teşrinisani 1336 ta­rihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde Opmal Angarski ile yapı­lan bir mülakattan uzun uzadıya bahsediyordu.

(114)  Cebesoy, s. 129.

(115)  Heyet için bkz. Cebesoy, s. 131-132.

(116)  Midivani’den önce sefir olarak «Yoldaş Eliava»nın gönderileceği yolunda Cemâl Paşa’dan Büyük Millet Meclisi Ri­yasetine 17 Ağustos 1336’da gelen mektupta Eliava’dan «halis komünist» ve «ciddi bir adam» diye bahsedilmekteydi (Kara­bekir, s. 799); Eliava'nın gönderilmeyişi ve Rusya’da kalışıyla ilgili olarak bkz. Cebesoy, s. 152 Midivani ise, şubatta itimat-

37

likte Bakü’de kurulan Türk Komünist Fırkası’na men­sup Mustafa Suphi ve arkadaşları017’ da Türkiye'ye ge­liyorlardı. Türk ve Rus heyetleri Kars’ta görüşürler ve Midivani Moskova’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk murahhas heyetinin bulunduğu günlerdeki siyasî ha­vanın değiştiğini söyleyerek, elçilik heyetinin Moskova' -da beklenmekte olduğunu belirtir1118’. Bunun üzerine el­çilik heyeti Moskova’ya gider ve Midivani ve heyeti de Ankara'ya doğru yola çıkar019’. Moskova'ya varan heyet 16 Mart 1921'de Türk-Rus dostluk anlaşmasını imza­lar020’. Böylece Sovyetlerle olan ilişki şekillenmiş olur ve Doğu Cephesinin kuvvetlenmesi üzerine batıdaki bir­liklere de yardım edilebilmiştir.

Yukarda Özetlemeye çalıştığımız Türk-Sovyet ya­kınlaşması beraberinde bazı yeni durumları da getirir. Şöyle ki, bu ilişkiler sonucu doğan ortamda Ankara’ da, komünizmin çok iyi karşılandığı bir hava esmeye ve her ne pahasına olursa olsun Sovyetlerle anlaşma­nın ve uyuşmanın tek çıkar yol olduğu savunulmaya başlanmıştı. Gerek mecliste02” gerekse Hakimiyet-i Mil-

namesini Mustafa Kemal Paşa'ya veren Menşevik Gürcü Hükü­metinin sefiri olarak Ankara’ya gelen M. Simeon Midivani'nin kardeşiydi, bkz. Bayur, Türkiye s. 69.

(117)  Mustafa Suphi ve heyeti hakkında bilgi için bkz. Bö­lüm I/c.

(118)  Cebesoy, s. 152-153; Midivani’nin ocak 1921 tarihli Ali Fuat Bey'e gönderdiği mektup için ıbkz. Cebesoy, s. 153-154.

(119)  Karabekir, Midivani ile ilgili olarak «... Kars’da bu­lunduğu 24 gün kadar misafirliğinde boş durmadı. Civar Mayakan köylerinde gizli Bolşeviklim teşkilâtı yaptı. Mustafa Sup­hi heyetini idare etti ve yola çıkardı.» (s. 853).

(120)  Moskova Anlaşması için bkz. Karabekir, s. 886-891.

(121)  «Esasen komünizme hazırlanmış bir zemin de mev­cuttu. Medivani’nin gelişinden sonra, kalpakları kırmızı çuha­lıların adedi de artmaya başlamıştı», Damar Arıkoğlu Hatıra-

38

liye gazetesinde çıkan yazılarda bu hava görülmek­teydi022’. Başlangıçta Türk Sovyet ilişkilerini tereddüdle karşılayan Kâzım Karabekir Paşa; «...şimdiye kadar Bolşeviklerle temas etmek veya etmemek, yani dostluk

lanın, İstanbul, 1961, s. 205-206; Yine bu konuda Bıyıkhoğlu, Sovyetlerle işbirliği Anadolu’da Bolşeviklik lehine kuvvetli bir temayül belirmesine yol açmtş, Büyük Millet Meclisi’nde Sov­yet Milletler Komiserliği’nin bir genelgesinin okunması, komü­nistliğin mahiyeti üzerinde tartışmalara yol açtığını aynı du­rumun halkta ve silahlı kuvvetlerde de Bolşeviklik lehine sem­pati ile kendini gösterdiğini söylemekte, bunun yam sıra «yol­daş» adıyla kırmızı tepeli kalpak giyerek komünistlik gösterisi yapıldığı yolunda bilgi vermektedir (Bıyıkhoğlu, s. 151); Samet Ağaoğlu, «denize düşen yılana sarılır misali, komünistlik çare­sizlik içerisinde bir kurtuluş yolu olarak görünüyordu o günler­de...» demektedir (Kuvayi Milliye Ruhu, 4. baskı, İstanbul 1973, s. 121). Doğan Avcıoğlu’na göre, «...yine ümitsizlik içerisinde bu akıma ilgi duyulmuş ve Islâmiyetle komünizmin bağdaşabi­leceği tezi ile» Bolşevik görünmüşler; ancak, bu, «... toplumun kendi içinden değil, Sovyet İhtilâli sonucu oluşan bir rüzgâr» dır (Türkiye’nin Düzeni, 12. basım, İstanbul 1978, Birinci kitap, s. 330).

(122) 20 Temmuz 1336 (1920) No: 48, Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde «En Büyük Düşman» baş yazısıyla «Düşmanların düşmanı ve falan ne filân millettir. Bu bütün dünyaya hakim olan ‘Kapitalizm’ afeti ve onun çocuğu ‘Emperyalizmdir’» di­yerek bu son düşmanın milleti birbirine düşündüğünü; evvela onun yenilmesi gerektiğini ve bu savaşta yalnız olmadığımız belirtilerek, bizim vazifemizin Anadolu’dan Yunanlıları atarak ondan sonra «ebedî halâs »a ulaşmamız olduğu söyleniyordu. Yine 9 Teşrinisani 1336 tarihli Hakimiyet-i Milliye’de «Komü­nist Bayramı» başlığı ile yazılan bir yazıda «Komünizm Bay­ramının idraki gibi bir hadise bütün Anadolu’da ve Ankara'da ilk defa vukua tesidi gelmiştir» denilmekteydi. Geniş bilgi için bkz. Ömer Sami Coşar Milli Mücadele Basmı, İstanbul 1965. s. 132; Çoruhlu, 9 Temmuz 1966, Tefrika No: 9’da «1920 yılı yaz aylarında Anadolu’da ‘Komünist Bolşevik’ faaliyetler almış yü­rümüş gibiydi» denmektedir.

39

ve düşmanlık cereyanlarına şimdi bir de Türkiye'de Bol­şevik tarz-ı idaresi lüzumu daha mühim ve muhlik su­rette karışmış oluyordu...»(123) demekteydi.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız Türk-Sovyet ya­kınlaşmasını iki ana bölümde değerlendirmemiz konu­muzun ana teması olan «Millî Mücadelede Yeşil Ordu» hareketini daha iyi anlayabilmemize katkıda bulunacak­tır. Türk Sovyet yakınlaşmasının tabii şartlar içinde başlaması ve gelişmesi birinci önemli yönüdür. Bu ya­kınlaşma Türkiye açısından «Sovyet yardımını temin et­me» fikrinden kaynaklanırken, Sovyetler açısından da Müttefiklere karşı savaşı dolaylı yollardan yürütmek dü­şüncesinden kaynaklanıyordu. Bu yakınlaşmanın ideolo­jik mahiyetteki ikinci yönü ise, pek belirgin olmamak­la birlikte, aşağıdaki konular ilke olarak ileri sürülebi­lir. Sovyetler Türkiye'ye yardım ederken, Anadolu’nun Bolşevikleştirilmesi yolunda ısrarlı davranmamışlar; ancak, Asya’daki ülkelerin «Millî Demokratik Devrimlerini» destekleyerek onların sosyalist aşamaya kendiliğin­den yaklaşmasını düşünmüşlerdir. Millî Mücadeleyi yü­rüten komutanlar ise, meseleye sadece yardım temin et­mek fikriyle yaklaşmışlar; bunun temin edilmesinin Bolşevikleşmek şartına bağlanması halinde, iktidarın kendi ellerinde kalması şartıyla buna razı olur gibi görünmüş­ler, bu arada pek çoğu «Sovyetlere hoş gc.ünmek» dü­şüncesiyle hareket eden Anadolu’daki solcu gruplara yeşil ışık yakmışlardır. İşte, Yeşil Ordu’da bu sol grup­lardan birisi olarak değerlendirilebilir. Sovyet yardımı­nın Bolşevikleşmek şartına bağlı olmadığının anlaşılma­sı ve Yunan ileri harekâtının kademeli olarak durdu-

(123)  Karabekir, s. 779; Bayur «Türk-Rus...», 20 Ocak 1965, Tefrika No: 16’da «Komünist mi oluyoruz?» sorusunun herkesin ağzında olduğunu belirtmektedir.

40

rulması üzerine Millî Mücadelenin komutanları sol grup­lara karşı müsamahakâr davranışlarına yavaş yavaş son vermişler ve bir süre sonra da batı ile yakınlaşma po­litikası içme girdiklerinden bu tür hareketleri bastırma yoluna gitmişlerdir.

Türk Sovyet ilişkilerinin en ileri olduğu günlerde Yeşil Ordu hareketine Sovyet faktörünün yanı sıra te­sir eden diğer faktörler de vardır. Asıl konuya geçme­den evvel, bunları da kısaca ele almak faydalı olacak­tır kanaatindeyiz.

b)     İttihatçı Solu :

Millî Mücadelenin temelini oluşturan İttihat ve Te­rakki Kadrosunun büyük ölçüde sola sürüklenişi ve sol çizgide bazı programlar hazırlayarak bunların etrafın­da teşkilâtlanmaya çalışmaları, bu yoldaki Anadolu sol­culuğunu gerek ideolojik tabanda gerekse kadrolar açı­sından önemli ölçüde etkilenmiştir.

Hem yurt dışındaki ittihatçı önderlerin hem de ül­ke içindeki ittihatçı gruplarının solda yer almaları ve bu doğrultuda hazırladıkları programların incelenmesi, ideolojik açıdan diğer sol gruplardan farklı bazı fikir­leri ortaya koymaktadır.

I. Dünya Savaşı’nm kaybedilmesi üzerine 1 Kasım 1918'de İttihat ve Terakki Cemiyeti olağanüstü bir kong­re yaparak fırkanın kendi kendini feshetmesini karar­laştırmış; ancak, ülkenin teşkilâtsız kalmasını önlemek için de, İttihat ve Terakki içinden «Teceddüd Fırkası» adıyla yeni bir fırkanın oluşturulması düşünülmüştü024’.

(124)  Bu gelişmeler için bkz. Celâl Bayar Ben de Yaz­dım, Milli Mücadele’ye gidiş, Cilt I, İstanbul 1965, s. 7-9; Te­ceddüd Fırkası pek başarılı olamamış, kısa zamanda dağılmış­tır. Bu fırka için bkz. Tunaya. s. 412-414.

41

Bundan sonra Kara Kemâl Bey’in teklifiyle İttihatçı li­derlerinden Talât, Enver ve Cemal Paşalarla, Dr. Nâ­zım, Dr. Bahaeddin Şakir, Cemâl, Azmi ve Bedri Bey­lerin belirli bir süre yurt dışına çıkmaları kararlaştı­rılmıştı. Bunun üzerine bu önderler bir Alman denizaltısıyla Kırım üzerinden Almanya'ya gitmişi er(125) ve bir süre sonra da burada siyasî faaliyetlere başlamışlar­dı^^.

İttihatçı önderlerin vardıkları sırada Almanya, tam bir siyasî kargaşa içerisindeydi. 1919 başlarında mey­dana gelen Spartakist isyan bastırılmış; ancak, karga­şa henüz sona ermemişti. Savaş yıllarında öğrenim gör­mek, işçilik etmek ve staj yapmak gibi çeşitli sebep­lerle Almanya’ya gitmiş olan pekçok Türk burada sol fikirlerle ilgilenmişti.'* Ayrıca, ülkeleri İngiliz işgali al­tında bulunan bazı İslâm memleketlerinin (Hintli, Mı­sırlı, Azerî ve Kuzey Afrikalı) önderleri de ülkelerine dönemedikleri için Almanya’da kalıyorlardı. Bir süre sonra bu Müslüman önderlerle İttihatçı liderler arasın­da başlayan diyalog Talât Paşa’nın gayretleriyle bir Şark Klübü oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır. Bu klübün siyasî olarak değerlendirilebilecek çalışmaları, İslâmcı bu çizgide bulunuş ve İngilizlere karşı olmaya

(125)  Enver Paşa doğrudan bu yolu izlemiş ve Kafkasya’ ya geçmek için Kırım’dan bir yelkenliye binerek Karadeniz’i geçmeyi denemişse de, bunda başarılı olamamış ve Berlin’e gitmek zorunda kalmıştır. Bu konuda çeşitli yorumlar ve ten­kitler için bkz. Haşan Ünal İttihat ve Terakki Liderlerinin 1. Dünya Savaşı Sonrası Yurt Dışı Faaliyetleri 19181922, (Ba­sılmamış -Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Tarih Bö­lümü, Ocak 1985), s. 49-50.

(126)  Almanya’daki çalışmaların başlaması konusunda ge­niş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 108-109.

42

dayanıyordu*127*. Bu politika aynı zamanda Bolşevik Rus­ya’nın siyasetiyle de uyuşuyordu. Çünkü, bu sırada Troçki'nin Asya Dairesi'nin başına getirdiği Voznosensky’nin hazırladığı bir rapora göre, Asya'daki İslamcı hareket­lerin teşvik edilmesi ve Türk menfaatlerinin göz önün­de tutulmasının Sovyet Rusya’nın temel politikası oldu­ğu vurgulanmaktaydı*128*.

Bolşeviklerle İttihatçılar arasındaki temaslar böyle bir siyasî atmosfer içinde başlamıştır. Spartakist isyan sırasında Almanya’ya gelmiş bulunan Bolşevik liderle­rinden Kari Radek, isyanın bastırılmasından sonra Al­manya’da hapsedilmişti. Milliyetçi Alman subaylarıyla Talât ve Enver Paşalar arasındaki temaslardan sonra, hapishanede bulunan Radek, İttihatçı önderler tarafın­dan ziyaret edilmiştir. Talât Paşa, Radek'i Birest-Litovsk anlaşmasından tanımakta olup, yapılan bu gizli görüşmede, Radek, İttihatçı liderlere eğer İngilizlere karşı koymada kararlı iseler, ortak çalışmalarının çok verimli olacağını söylemiş ve bu hususta görüşmelerde bulunmak üzere Enver ve Cemâl Paşalara Rusya'ya git­meleri teklifinde bulunmuştur*129’.

Buradaki İttihatçı liderler ile Milliyetçi Alman su­baylarının teşebbüsleri sonucu Kari Radek hapishane­den kurtarılmıştı*130*. Böylece Radek’le yapılan görüşme­ler sonucu Rusya’ya geçmeye karar veren Enver ve Ce­mâl Paşalar, Almanya’da başlatılan siyasî faaliyetleri büyük ölçüde Sovyet Rusya topraklarına kaydıracaklar-

(127)   Tekeli îlkin, «Kurtuluş Savaşında...» s. 311 vd.

(128)   Tekeli İlkin, «Kurtuluş Savaşında...» s. 312 vd.

(129)   Bu görüşme konusunda bkz. Pual Dumont «La Fascination...», s. 144-145.

(130)   Tekeli îlkin, «Kurtuluş Savaşında»..., s. 316.

43

dır, bu arada Enver Paşa’nm liderliğinde «îslâm İhti­lal Cemiyetleri İttihadı» adlı cemiyeti kuracaklar ve aşağıda bahsedeceğimiz «Mesaî» ve sonunda «Halk Şû­râlar Fırkası» programlarını hazırlayarak bunları söz konusu cemiyetin Türkiye seksiyonu olarak ortaya ko­yacaklardı r*131’.

İttihatçı liderleri yurt dışındaki temasları sonucu gerekse ideolojik açıdan Sovyet Rusya ile birlikte hare­ket etmeyi plânlarken, yurt içindeki İttihatçıların da solda yer aldıklarını görmekteyiz032’. Talât Paşa’nm yurt dışına çıkmadan önce verdiği emir üzerine Kara Kemâl ve Kara Vasıf tarafından kurulmuş olan Karakol Ce­miyeti033’, İstanbul’a gelmiş bulunan Bolşevik kuman­danlarından Shal’ve Eliava ile görüşmelerde bulunduk­tan sonra, «Karakol Cemiyeti ve Uşak Kongresi İcra Heyeti Üyesi» Baha Sait tarafından 11 Ocak 1920’de Bolşeviklerle 15 maddelik bir anlaşma taslağı imzalan­mıştı. Bu anlaşmayı hazırlayanların yetkisizliği ve ka­bul edilemeyecek şartları kapsamı sebebiyle Mustafa Kemal Paşa tarafından karşı çıkılmıştı*134’. Bolşevikler­le İttihatçılar arasındaki diğer bir temas da Halil Paşa'nın Kafkasya'ya geçişinden sonra Sovyet yardımım temin için gayret sarfederken, burada bulunan diğer ittihatçılarla birlikte bir de Komünist Fırkası kurmala­rıyla gerçekleşti. Bu fırka daha sonra 1. Doğu Halkları

(131)   Bu programların hazırlanışı ile ilgili olaylar zinciri için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 112-118; Dumont «La Fascination...» s. 151 vd.

(132)   Pual Dumont, yurt içindeki İttihatçıların sola kay­malarındaki esaslı sebebin Berlin’de Kari Radek’le yapılan gö­rüşme olduğunu söylüyor. Geniş bilgi için bkz. Dumont «La Fascination...», s. 146-147.

(133)   Karalkol Cemiyeti için bkz. bölüm I/a. dipnot 90.

(134)   Bu konuda geniş bilgi için bkz. Bölüm I/a. dipnot 20.

44

Kurultayı öncesi Bakü’ye gelen Mustafa Suphi tarafın­dan ele alınarak yeniden düzenlenecektir. Bu yeni dü zenlemede İttihatçıların bir kısmı fırkanın dışında bı­rakılmışlarsa da, Küçük Talât035’ gibi önemli ittihatçı­ların fırka içindeki mevkilerini muhafaza ettikleri gö­rülmüştür*136’. Bu fırka ittihatçıların muhalifi Mustafa Suphi tarafından bu şekilde yeniden düzenlenirken İt­tihatçıların büyük ölçüde tasfiye edilmemiş olmaları o günkü sol çizgileri konusunda biraz daha açıklayıcı olmaktadıı4137’.

İttihatçılar ile Bolşevikler arasındaki temasların ardından, Enver Paşa’nın çevresine toplanan bu sol îtt'hatçı grubun Bakü Kurultayı öncesi veya sonrasında hazırladıkları ilk sol program Mesaî programıdır038’. Yurt dışındaki İttihatçı çevre Mesaî programından Ber­lin'de bulunan Talât Paşa’yı derhal haberdar edecektir. Bu programdan önce Anadolu'daki İttihatçılardan (Kör) Ali Ihsan (Iloğlu) Bey ve arkadaşları da bir program

(135)  Halil Paşa’nın sözkonusu faaliyetleri için bkz. Bölüm I/a. Küçük Talât için bkz. Dumont, «La Fascination...», s. 161 162; dipnotu 31.

(136)  Dumont, «La Fascination...», s. 146-147.

(137)  Dumont, «La Fascination...», s. 147.

(138)  Bu programın hazırlanışı için bkz. Mete Tunçay Mesai, Halk Şûralar Fırkası Programı 1920, Ankara S.B.F. Yay. 1972, s. 2; Bu programdan önce Enver Paşa çevresinden iki eski ittihatçı önderi Küçük Talât ve Nail Beyler, sözkonusu İt­tihatçı grubun sol görüşlerine dair uzunca bir rapor hazırlaya­rak «Büyük Millet Meclisi ve Kuvayı İcraiye Reisi Mustafa Ke­mâl Paşa Hazretlerine» sunmuşlardı. Bu rapor için bkz. Kâzım Karabekir İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı, İstanbul 1967, s. 4(M6.

45

hazırlayarak, Talât Paşaya göndermiş bulunuyorlardı'1*’. Talât Paşa çevresindekilerle birlikte, bu programı in­celeyerek ittihatçı kadronun yeniden teşkilâtlanması için Mesaî programının uygun olacağını belirtmiştir*1*”.

tik defa Mete Tunçay tarafından 1972 yılında ya­yınlanan Mesaî programı iki bölümden oluşmaktadır. «Meslek ve Gaye» başlığını taşıyan birinci bölümde doktrinle ilgili problemler üzerinde durulmakta ve gi­rişten itibaren 1914 -1918 Dünya Harbinin getirdiği fe­lâketlerin, geniş halk tabakalarını yeni arayışlara ittiği belirtilerek, Rusya'daki Bolşevik İnkılâbının ve Garp te kendini daha fazla hissettirmeye başlayan sosyalizm akımının bu arayış ve ihtiyaçlardan kaynaklandığı ifa­de edilmektedir040. I. Dünya Savaşı'nın galip memleket­lerin halklarının da günlük hayatında derin yaralar aç­tığına değinilen programa göre, memleketimizin kalkın­masındaki en önemli problemlerden birisi bürokrasi « sınıf-1 müdiran»dır°42). Programın bundan sonraki bö-

(139)   (Kör) Ah İhsan (İloğlu) Bey'in hazırladığı Temsili Mesleki programının hazırlamışı ve Talât Paşa’ya gönderilişi hakkında bkz. İlhan Tekeli Selim İlkin «Kör» Ali İhsan (İloğlu) Bey ve Temsili Meslekî Programı» Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Sorunları 1923-1938, İstanbul 1977, s. 298-320; Ali İhsan Bey ve arkadaşları 1921 ocağında kabul edilen ilk anayasa (85 sayılı Kanun) tartışmaları sırasında, Ye­şil Ordu’nun Meclis Gruıbu niteliğindeki Halk Zümresi’ni oluş­turarak Mustafa Kemâl'e temel bir ideolojik muhalefet teşkil etmişlerdi. Geniş bilgi için, Tekeli-İlkin, «(Kör) Ali İhsan...» s. 302-308.

(140)   Dr. Nâzum'rn Talât Paşa'nın ölümünden sonra 26 Ni­san I921'de Cavid Bey'e yazdığı mektup bu konuyu açıklamak­tadır. Geniş bilgi için Ünal, s. 117.

(141)   Tunçay, Mesai, s. 41.

(142)   Tunçay, Mesai, s. 42-44.

46

lümünde ise komünizmin tahlili yapılarak, bu sistemin sanayi yönünden en gelişmiş memleketlere göre düşü­nüldüğü kaydedilmekte ve Türkiye’de henüz böyle bir sisteme geçilemeyeceği belirtilmektedir(M3). Bolşevizm prensiplerinden en önemlisinin beynelmilelcilik olduğu belirtilerek, beynelmilelci olabilmek için şuurlu bir mil­liyetçilik duygusunun oluşmadığının belirtildiği progra­mın ideolojik bölümü, her ülkedeki sosyal değişiklikle­rin ülkenin kendi şartlarından çıkması gerektiği, dış tahriklerle yapılan inkılâpların başarılı olamayacağı sa­vunularak sonuçlandırılmaktadır044’. Bundan sonraki bölümler ise, aynı ideolojik doğrultudaki ülke yöneti­miyle ilgili bölümlerden oluşmaktadır11451.

Yurt dışında faaliyet gösteren bu İttihatçı çevre daha sonra bu programdan vazgeçerek, Halk Şûrâlar Fırkası programını oluşturacak ve bu program etrafın­da örgütlenmeyi deneyecektir0461. Seksenbeş maddeden oluşan047’ Halk Şûrâlar Fırkası programı ideolojik plan­da Mesaî’nin çok az değiştirilmiş bir şeklinden ibaret­tir. Bolşevizm konusunda verilen bilgiler ve bu ideoloji konusunda yapılan yorumlar aşağı yukarı Mesaînin tek­rarı mahiyetindedir. Mesaî'de olduğu gibi savaş, Batı Emperyalizmi ve bürokrasi şiddetli bir dille tenkit edi­lirken, Şûrâ Sistemi övülmektedir048’. iktisat politikası konusunda, kapitalizmin şiddetli bir dille eleştirildiği programda, meslek teşekküllerinin öneminden ve koope-

(143)  Tunçay,  Mesai, s. 45.

(144)  Tunçay,  Mesai, s. 46.

(145)  Tunçay,  Mesai, s. 47-53.

(146)  Bu program değişikliğini hazırlayan olaylar zinciri için bkz. Ünal, s. 121-124.

(147)  Karaibekir, Enver Paşa, s. 96-98.

(148)  Karabekir, Enver Paşa, s. 96-99.

47

ratifleşmek gerektiğinden bahsedilmektedir. Üretim araçlarının kollektifleştirileceğinin söylendiği program­da, ancak bu şekilde bir «adalet-.i mutlaka»nın sağlana­cağı belirtilmektedir049’.

Millî Mücadele yıllarında gerek yurt dışındaki İtti­hatçıların gerekse yurt içindekilerin sola kaymaları ve bu doğrultuda hazırladıkları programların incelenmesi, bütün bu faaliyetlerin «Sovyetlere hoş görünmek» dü­şüncesiyle hazırlanıp hazırlanmadığı tartışmasını da be­raberinde getirmektedir050’.

İşte, İttihatçı gruplarının yurt içinde ve dışında sola kaymaları ülke içindeki ve dışarıdaki bütün sol hareketleri etkilemiştir. Çünkü, İttihat ve Terakki sa­vaşın kaybedilmesine rağmen ülke içindeki geniş örgü­tünü ve kadrosunu muhafaza etmekteydi. Zaten bu özel­liğiyle İttihatçı kadro Millî Mücadelenin de çekirdeğini oluşturacaktı?151’. Özellikle konumuz olan Yeşil O.rdu Cemiyeti’nde bu eski İttihatçılardan bir kısmı aktif ola­rak yer alacaklar ve aynı zamanda da bunlardan bir kısmı yurt dışındaki İttihatçı liderlerle ilişkilerini sür­düreceklerdir. Bu açıdan, İttihatçı kadronun solda yer alması, konumuz açısından önemli görünmektedir ki, bu konudaki teferruata aşağıda değineceğiz052).

(149)  Karabekir, Enver Paşa, s. 107-108.

(150)  Millî Mücadele yıllarında (Kör) Ali Ihsan (îloğlu) Bey’in arkadaşlarından Muhittin (Birgen) Bey'e göre, ittihat ve Terakki içinde Merkez ve Sol unsurlar (içtimai inkılâp ta­raftarları) bulunmaktaydı (Karabekir Enver Paşa, s. 179).

(151)  ittihatçıların Millî Mücadeleye katkıları konusunda geniş bilgi için bkz. Zürcher, s. 68-105.

(152)  Geniş bilgi için bkz. Bölüm II.

48

c)   Mustafa Suphi ve Tesirleri:

I, Dünya Savaşı sonrasında Rusya'da çok sayıda lurk savaş esiri vardı. Bu esirlerin savaş durumu do­layısıyla alındıkları kamplarda, 1915'lerde başlayan ko­münist propaganda özellikle subaylar arasında etkili ol­maya başlamış ve 1917 Ekim Devrimi sonrası oluştu­rulacak olan Türk Komünist Partisinin çekirdeğinin meydana gelmesinde rol oynamıştır053’. Millî Mücadele yıllarında Anadolu'ya dışarıdan gelen solu Mustafa Sup­hi'nin şahsında görmek bir bakıma mümkündür.

Mustafa Suphi 1883'te Giresun'da doğmuştur. Ba­bası Osmanlı Devleti'nin yüksek bir memuru olan Ali Rıza Bey054’. Annesi ise Samsun Belediye Reisi Halil Hilmi Bey’in kızı Memnune Hanım'dı. Babasının çeşit­li illerde valilik yapması Mustafa Suphi'nin ilk öğreni­mini Kudüs'te ve Şam'da, idadî öğrenimini ise Erzu­rum’da yapmasına sebep olmuştu. Daha sonra İstan­bul'da Hukuk Mektebine kaydolan Mustafa Suphi’yi Paris’te Siyasal Bilgiler Mektebi (l'Ecole Libre des Sci­ences Politiques)’nde görüyoruz055’. Bu dönemde onun

(153)  Paul Dumont «Bolşevizm ve Doğu, Mustafa Sup­hi’nin Türkiye Komünist Partisi J918-1921» Birikim, Mart 1980, s. 38; Mustafa Suphi Türkiye’nin Mazlum Amele ve Rençt>erlerine, Aydınlık Yay. No: 23, İstanbul 1976, s. 78-79.

(154)  Mustafa Suphi'nin babasının ırkî durumuna ve me­muriyetine ilişkin tartışmalar için bkz. Ahmet Kemâl Varınca «Mustafa Suphi'nin Macerası» Meydan, 1 Şubat 1966, s. 55, s. 16; Çoruhlu, 2 Temmuz 1966, Tefrika No: 2; Galip Kemali Söylemezoğlu Otuz Senelik Siyasî Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi 1918-1922, İstanbul 1953, s. 38.

(155)  Nevsal-i Milli 1330 s. 193'e atfen bkz. A. Cerrahoğlu Mustafa Suphi Hakkında yayınlanan Biyo-Bibliyografik İlk Bil­giler», 446450; Tevetoğlu, s. 207; Suphi'nin «Türklüğünün îstisametleri» adlı yazısı için bkz. Aydınlık Sosyalist Dergisi, s. 2,

49

ittihatçılara yakın olduğu ve hükümetin gazetesi olan Tanin’in muhabirliğini yaptığı bilinmektedir'156*. Fransa’ da öğrenim görürken sosyalist olduğu ve Türkiye'de de sosyalist eylemlere katıldığı yolundaki görüşleri'157’ kuv­vetlendirecek belgelerden yoksunuz. Fransa'da öğrenim gördüğü senelerde sosyalistlikle ilgisi olduğuna dair esaslı kaynaklara rastlanamamakla birlikte; Osmanlı solculuğu içerisinde bahsettiğimiz Dr. Refik Nevzat ve Dr. Şefik Hüsnü gibi onun da Jean Jaures’in parlak ki­şiliğinden etkilenmiş olabileceği söylenebilir. Ayrıca o günlerin atmosferi içerisinde devrin cereyanlarını tanı­mak isterken bu sahanın literatürünü okuması da ga­yet normaldir'158*. Ama Suphi’nin sol fikirlerle ilgisi da­ha sonraki yıllarda olacaktır.

Fransa'daki tahsilini tamamlayarak İstanbul'a dö­nen Mustafa Suphi, gazeteci olarak çalışmayı denemiş, Tanın, Servet-i Fünun ve Hak gazetelerinde çalışmıştır.

Aralık 1968, s. 164-174; Aynı yazı dilce sadeleştirilerek «Türklü­ğün Yönleri» başlığıyla yeniden yayınlanmıştır bkz. Yeni Ufuk­lar, cilt 22, Kasım 1974, s. 254, s. 11-29.

(156)  Dumont, «Bolşevizm...», s. 38. Suphi'nin bu okuldan mezun olurken verdiği tez için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 133, dipnotu 163.

(157)  Tevetoğlu, s. 25-26; Mete Tunçay «Paul Dumont’un Yazısı dolayısıyla Mustafa Suphi Üstüne Notlar», Birikim, Mgrt 1980, s. 57’de Mustafa Suphi 1915’den önce sosyalist değildi di­yerek bu konuda bilgi vermektedir.

(158)  Çoruhlu, 2 Temmuz 1966, Tefrika No: 2; «Mustafa Suphi gönlünde sosyalistçe özlemler taşımışsa bile, II. Meşru­tiyet Türkiyesinde İttihat ve Terakki istibdadına karşı girişi­len genel özgürlük savaşının bir parçası olarak hareket etmek­ten daha ileriye gidememiştir» (Tunçay, Sol Akımlar, s. 196197); Bu konuda, Tevetoğlu ise Mustafa Suphi’nin o dönemde sosyalist olmadığım ve sosyalist eylemlere katılmadığım Dr. Rıza Nur Bey'den şahsen öğrendiğini söylemektedir (s. 25-26).

50

Suphi’nin bu dönemdeki yazılarında sosyalizmin izine rastlanamamaktadır. öğretmenlik de yapan'”’’ Suphi’yi bundan sonra İttihat ve Terakkî’ye karşı olan muhale­fet içerisinde görmekteyiz. İttihat ve Terakkî’ye muha­lif «Hürriyet ve ltilâf»çılar yanında yer alan Mustafa Suphi, Ferit (Tek)<160) ve Yusuf Akçura’nm061’ kurduğu «Millî Meşrutiyet Fırkası»'162)na katılır. Haziran 1913’te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine yapılan tutuklamada diğer muhaliflerle birlikte o da Sinop’a sürülür00’.

Sinop’ta sürgünde bulunduğu yıllarda Mustafa Sup­hi’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Beynelmilel Far­masonluğuna karşı Millî bir Farmasonluk kurmayı ta­sarladığını ve hep birlikte Sinop'tan kaçışlarını A. Be­devi Kuran, eserinde ayrıntılarıyla açıklamaktadır064’.

Sinop’tan kaçanların batıya ve Mısır’a gitmelerine karşılık, M. Suphi, bundan sonraki hayatında yeni bir dönemin başlayacağı Rusya’ya 1914’te siyasî mülteci olarak sığınır.

(159)  Tevetoğlu, s. 208; Dumont, «Bolşevizm...», s. 39; A. Cevat Emre «1920 Moskovasmda Türk Komünistleri», Tarih Dünyası, Sayı 1, yıl 1, Aralık 1964, s. 91.

(160)  Milli Mücadele yıllarında ve Gumhuriyet döneminde çeşitli bakanlıklarda bulunmuş ve büyükelçilik yapmıştır. Mus­tafa Suphi'nin Trabzon’da öldürüldüğü tarihlerde Ferit Bey Bü­yük Millet Meclisi üyesi ve Dahiliye Vekiliydi.

(161)  Yusuf Akçura, (1876-1933) Türkçü hareketin ileri gelenlerindendir. 1908 sonrası İstanbul’a gelerek burada faaliyet­te bulunmuştur.

(162)  Milli Meşrutiyet Fırkası için bkz. Tunaya, s. 358-368.

(163)  Sinop sürgünü ve sürülenler için bkz. Varınca, s. 16; Tunçay, Sol Akımlar, s. 196; Tevetoğlu, s. 268; Dumont, «Bolşevizm...», s. 39; Çoruhlu, 2 Temmuz 1966, Tefrika No: 2.

(164)  Ahmet Bedevi Kuran Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele, İstanbul 1959, s. 622 vd.

51

Rusya'ya geçişi sonrası patlak veren I. Dünya Sa­vaşı sonrası onun diğer Türk vatandaşları gibi sivil tut­sak olmasına sebep olur. Önce Moskova’nın güneyinde­ki Kaluga şehrine, daha sonra ise Uralsk şehrine sürü­lür. İşte bu sıralarda, enterne edildiği kamplarda bulu­nan Türklerden çeşitli sol fikirleri benimseyenlerle, ay­nı yerde sürgünde bulunan Rus sosyalistleriyle ve Bolşeviklerle temasa geçmesi muhtemelen Bolşevik fikirle­ri benimseyip onlarla işbirliği yapmasında başlangıç noktası olmuştur065*. Mustafa Suphi'nin Bolşevikleşmesinde Kazan Türklerinin de büyük tesirleri olmuştur066*. 1917 Ekim İhtilâli sonrası «Milletler Komiserliği »ne bağlı olarak Stalin tarafından kurulan «Müslüman Ko­miserliği »nin üyeliğine seçilen ve Kızıl Bayrak gazetesi­ni çıkaran Kazanlı Molla Nur Vahidof, yazar ve bilgin Alimcan İbrahimof ve Şerif Manatov’un tavsiyesiyle Stalin'le görüşmeyi sağlayan Mustafa Suphi, «Müslü­man Komiserliği »ne bağlı olarak kurulan «Türk Şube­sinin oluşturulmasını sağlar*167*. Böylece Mustafa Sup­hi, 1918 martında «Müslüman Komiserliği» teşkilâtına katılarak artık Bolşevik olmuş ve Osmanlı aydın Türk-

(165)  Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi, SjS.C.B. Bi­limler Akademisi, (Çev. A. Hasanoğlu) İstanbul 1979, s. 56’da Türkiye’deki komünist hareketin düzenleyicilerinden biri ola­rak sayılan Mustafa Suphi’nin görüşlerinin biçimlenmesinde Rusya’da kalışının etkisinin oldukça büyük olduğu söylenmek­tedir.

(166)  Kazan’daki gelişmeler için bkz. Çoruhlu, 3 Temmuz 1966, Tefrika No: 3, «Mustafa Suphi’de işte bu Kazan'lı Bolşeviklerle temasa geçmiş ve çok kısa bir zamanda kendisi de ‘komünist-bolşevik’ oluvermişti» demektedir.

(167)  «Müslüman Komiserliği» üyesi olan Kazan’lı Alim­can ibrahimof, Molla Nur Vahidoğ ve Şerif Manatov hakkın­da bilgi için bkz. Çoruhlu, 4 Temmuz 1966, Tefrika No: 4.

52

lerinin Rusya Türkleri üzerindeki etkisini kullanarak Bolşeviklere hizmet edeceği gibi, Osmanlı Savaş esirle­rini de, Rusya'daki iç savaşta Bolşeviklerin yanında sa­vaştırarak, Rusya Türklerinin Bolşeviklerle aynı yola girmelerini sağlamaya yardımcı olacaktır068*.

Bundan sonra Yeni Dünya gazetesi masrafları Sov­yet Rusya hükümetince karşılanarak çıkarılmaya başla­nıyordu; bu gazete vasıtasıyla Türkiye ve özellikle de İttihat ve Terakki aleyhine Bolşevik propagandayla do­lu yayın faaliyeti sürdürülerek(169), 25 Temmuz 1918’de Moskova’da toplanan Türk Sol Sosyalistleri Konferansı’nın toplanmasına yardımcı olan Suphi’yi, bu konfe­ransın başarısızlığa uğraması pek yıldırmamıştır. 1918 kasımında Moskova’da yapılan Müslüman Komünistle­rinin Birinci Kongresi’ne katılarak bütün Rusya Müslü­man İşleri Merkez Komitesi Üyesi ve Milletler Arası

(168)  Yusuf Hikmet Bayur «Mustafa Suphi ve Milli Mü­cadeleye El Koymaya Çalışan Başı Dışarda Akımlar» Belleten, Cilt XXXV,. sayı 140, Ekim 1971, Dumont, «Bolşevizm...», s. -M).

(169)  Çoruhlu, 5 Temmuz 1966, Tefrika No: 5; Brest-Litovsk anlaşması şartlarının yerine getirilmesini sağlamak için Rusya’da görevli olarak bulunan Galip Kemali Bey 29 Nisan 1918 tarihli Dahiliye Nâzın Ahmet Nesimi Bey'e gönderdiği ra­porda, «Islâm Komiserliği»nden ve Yeni Dünya gazetesinden bahsetmektedir (s. 25-26). Bundan başka Galip Kemali Bey, Vahidofün millî duyguları yayan «îh gazetesini kapatarak, yeni­ne sırf Bolşevik prensipleri benimseyen ve yayan «Yeni Dün­ya» gazetesiyle Osmanlı Devleti’ne Özellikle de ittihat ve Terak­ki aleyhine yazılar yazan bir gazete çıkarıldığını, kendisinin Brcst Litovsk anlaşması gereği bu tür yayınlara son verilme­si yolundaki talebinin ise, Rusya’da basının hür olduğu ve Sov­yet yetkililerinin Müslüman Sosyalistlerinin görüşlerini değiştir­mek durumunda olmadıkları yolunda karşılık bulduğunu yaz­maktadır (s. 38). ittihat ve Terakki’yi suçlayan yazılara örnek­ler için bkz. Söylemezoğlu, (s. 39) .

53

’Ooğu Propaganda Dairesi'nin Türk Seksiyonu Başkanı olmuştur(17D).

1918  Aralık ayında Petrograd’da yapılan Milletlera­rası Devrimciler Toplantısı'na katılan Suphi, daha sonra 1919 yılı martında Lenin tarafından oluşturulan III. Enternasyonal’in ilk toplantısında «Türk Komünistleri»™ temsil etmişti071’. Bağlandığı yeni sistemin liderliğini ya­pan kişilerin fikirleri doğrultusunda hareketle bu tür­den faaliyetlerin idarecisi olarak, Anadolu’ya dönmek Suphi’ye olağanüstü cazip geliyordu07.

Bu arada Rusya'daki esir kamplarına giderek Türk esirler arasında da propaganda faaliyetlerinde bulunma­yı ihmal etmiyor, Türk esirlerine «İçtimaî İnkılâp»! tel­kin ediyordu. Bu yöndeki çalışmalarını Moskova, Ka­zan, Şamara, Saratof Rezan ve Astrahan’da sürdürerek, «komünist hücreler» kurmayı ve ileride Türkiye'de «İç­timaî İnkılâp» için faydalanılacak «Kızıl Türk Alayı» oluşturmayı tasarlamaktaydı073’.

Kırım’a Sovyet birliklerinin girmelerinden sonra, 1919 yılı başlarında, Türkiye’ye yakın olmak düşünce­siyle Yeni Dünya gazetesini ve ekibini Kırım’a taşıyan Suphi, yayın faaliyetini artık sadece yerli halka yönelik olmaktan çıkararak «Anadolu’nun işçi ve köylüleri »ni etkileme yolunu tutmuştu. Kırım’dan Türkiye’ye, özel-

(170)   Harris, s. 75; Tunçay, Sol Akımlar, s. 201.

(171)   Mustafa Suphi ve Yoldaşları; Tarihi Bir Vazife 28/20 Kânunusâni 1921 (Moskova) adlı eserdeki Ali Yazıcı (s. 3-7)'mn yazısına atfen Tevetoğlu, s. 209; Çoruhlu, 5 Temmuz 1966, Tef­rika No: 5; Tunçay, Sol Akımlar, s. 201.

(172)   Harris, s. 76.

(173)   Çoruhlu, 5 Temmuz 1986, Tefrika No: 5, Tevetoğlu, s. 209.

54

likle Trabzon gibi Anadolu limanlarına bol miktarda propaganda amacına yönelik yayın yanında, propagan­dacı kişiler de gönderilmeye başlandı074’. Denikin'in kuv­vetleri tekrar Kırım’ı ele geçirince (24 Haziran 1919) Mustafa Suphi de Bolşeviklerim elinde bulunan Odesa’ ya geçerek çalışmalarını orada sürdürmüştü. Yeni Dün­ya gazetesi tekrar yayın faaliyetine başlamış ve 1919 ya­zı başlarında İstanbul ve Anadolu’ya, çok sayıda savaş esiri, propagandacı ve parti temsilcilerinden yüksek rütbeli iki kişiO75)’yi, «Yeni Dünya» gazetesinden başka bildiriler ve broşürlerle birlikte Anadolu’ya yollanmış­tır. Bütün bunlar, Mustafa Suphi’nin Türkiye ile ger­çek ilişki kurmasının delilleri idi076’.

1919  eylülünde Moskova'ya gelerek orada kısa bir süre kalan Suphi’nin grubuna, burada, Almanya'da tah­silde iken Spartakist harekete katılanlardan Kayserili İsmail Hakkı ve Ethem Nejat dahil olmuşlardı070.

(174)   Dumont, «Bolşevizm...», s. 42; Harris, 76; Tevetoğlu, s. 209; Tunçay, Sol Akımlar, s. 203; Çoruhlu, İstanbul'a yetişti­rilmiş beş on kişi gönderildiğini, onların ise İstanbul'da komü­nist bolşevik teşkilâtına giriştiklerini, yine o sıralarda Anado­lu sahillerinden ve İstanbul’dan Kırım'a kaçak eşya ve mal ta­şıyan birçok yelkenli ve takalardan Rus gizli teşkilâtının yar­dım ve bilgisi dahilinde propaganda edildiğini söylemektedir (5 Temmuz 1966, Tefrika No: 5). Mustafa Suphi’nin Kırım'daki faaliyetleri için ayrıca bkz. Bayur, «Başı Dışarda...», s. 596-597.

(175)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 203, dipnotu 177; Tunçay, bu konuda gelen iki kişiden birinin Kuvvayı Seyyare'nin bolşevik Taburu kumandanı Yüzbaşı İsmail Hakkı olabileceğini söyle­yerek, bu konuya dair bilgi vermektedir (s. 142-143); Dumont, «Bolşevizm...», s. 43; Harris, s. 77; Bayur ise Mustafa Suphi’ nin sunduğu layihadan bu konuda bahsettiğini ve merkez he­yeti azasından iki arkadaşının İstanbul’a gittiği yolunda bilgi verdiğini söylemektedir («Başı Dışarda....», s. 597).

(176)   Dumont, «Bolşevizm...», s. 43.

(177)   Çoruhlu, 5 Temmuz 1966, Tefrika No: 5.

55

Bir an Önce Türkiye ye dönmek isteğinde olan Mus­tafa Suphi, Moskova'da kısa bir süre kalarak 1920 yılı başlarında Türkistan’a geçmiş burada yaptığı çalışma­lardan sonra, Shal'va Eliava Yoldaş’m isteğiyle Türkis­tan’a komşu ülkelerde inkılâpçı fikirlerin yayılması gayesiyle Beynelmilel Şark Tebligat Şûrasını kurmuş­tur078’. Taşkent’teki Komünist Örgütü kendisinden iste­nilen şekilde yeniden oluşturan Suphi, burada Yeni Dün­ya gazetesiyle Türk esirler arasındaki propaganda faa­liyetine devam etmiş ve «Türk Kızıl Ordusu»nu meyda­na getirmek için çaba sarfetmiştir.

Aynı tarihlerde Azerbaycan’da, Anadolu’dan gelen­lerinde yardımıyla yönetimin Bolşeviklerin eline geçme­si079’, Mustafa Suphi'ye Anadolu’ya yakın olma düşün­cesiyle 27 Mayıs 1920'de teşkilâtını Bakü'ye taşıma im­kânı sağlamıştı080’. Burada kendisinden evvel Anadolu’ dan gelen İttihatçılar tarafından kurulmuş olan Türk Komünist Fırkasını yeniden düzenleyerek081’, daha son­raki çalışmalarını artık direkt olarak Anadolu'ya orada

(178)   Bu merkezin başlıca hedefi, İran, Afganistan ve Hin­distan'ın Bolşevikleşmesine yönelikti. Geniş 'bilgi için bkz. Ço­ruhlu, 7 Temmuz 1966 Tefrika No: 7, Tunçay, Sol Akımlar, s. 204; Dumont, Türkiye'ye yapılması muhtemel bir askeri mü­dahalenin temellerini oluşturmak gayesiyle, Sibirya’dan enterne edilmiş olan Türk Savaş esirlerinin Taşkent'e getirilerek, bu­rada bir ideolojik çıkarlıktan geçirildiğini ve daha sonra oluş­turulan «Kızıl Müfrezelersin temelim teşkil eden esimlerin bü­yük bir bölümünün Mustafa Suphi’nin bu teşebbüsü ile vatan­larına dönebilmek ümidinde olduklarının gözönünde tutulması gerektiğim belirtmektedir («Bolşevizm...», s. 44).

(179)   Bayur, «Başı Dışarda...» s. 604-608.

(180)   Dumont, «Bolşevizm...», s. 44.

(181)   Bu yeniden düzenleme operasyonu konusunda bkz. Dumont, «Bolşevizm...», s. 147.

56

kurulmuş olan teşkilâtlan toplamaya, hatta Anadolu’da­ki hareketleri yönlendirerek Sovyet Rusya'daki sisteme benzer bir sistem kurmaya ve milli direnişin başına geç­mek doğrultusunda yoğunlaştırmıştır.

Bakü'deki teşkilâtın yeniden düzenlenmesi ve oluş­turulan şubelerin082’ faaliyetlerini şöyle özetleyebiliriz : Teşkilât Şubesi; İstanbul, Zonguldak, Trabzon ve Çev­resi, Nahcivan, Kuzey Kafkasya ve Anadolu’nun Kara­deniz kıyılarında şubeler açmıştı. Basın ve propaganda alanında ise; Yeni Dünya gazetesi tekrar faaliyete geçi­rilerek, Bakü dışında Türkiye'ye ve diğer bölgelere gön­derilmesi şeklinde çalışmalar yapılması yanında, bir te­lif ve tercüme bürosu kurularak, kitap çevirileri yapıl­ması yoluna gidilmişti. İrtibat ve istihbarat şubesinin faaliyeti ise, Türkiye’ye daha evvel gönderilenler aracı­lığıyla yürütülüyordu. Bunun yanında askeri şube ise, Bakü’de «Türk Kızıl Ordu» birliğinin oluşturulması yo­lunda gayret sarfetmekteydi083’.

Mustafa Suphi’nin doğrudan doğruya Türkiye’ye yö­nelik faaliyetlerine gelince, Ankara Hükümeti ile ilişki kurmak amacıyla, Bakü'deki teşkilatın merkez heyeti

(182)  Mustafa Suphi, Mazlum Amele...., s. 36-39; Tunçay, Sol Akımlar, s. 204-205; Bu şubelerin görevleriyle ilgili olarak bkz. Dumont, «Bolşevizm...», s. 45.

(183)  Sonradan Taşnak Ermenileriyle savaşarak kendileri­ne yol açıp, Anadolu'ya giren bu kuvvetle ilgili olarak, Mosko­va’ya elçilik vazifesine başlamak üzere giden Ali Fuat Cebesoy, «Bakü’de Sovyetlerin desdeğiyle ve Türk İştirakiyyun Teşkilâtı tarafından kurulan bu 1200 mevcutlu piyade alayının subay ve erleriyle konuştuğunu, bunlardan hiçbirinin Bolşevik prensiple­rine bağlı olmadıklarım, aksine biran evvel yurda dönerek Kur­tuluş Savaşma katılmayı amaçladıklarını söylemektedir» (Mos­kova, s. 47).

57

üyelerinden, Süleyman Sami084’ 1920 temmuz ayı içeri­sinde Trabzon’a gelen ve beraberinde «Türkiye Komü­nist Partisi Heyet-i Merkeziyesi Reisi Mustafa Suphi ve Azadan Mehmet Emin»in imzalarını taşıyan 15 Haziran 1920 tarihli ve «Büyük Millet Meclisi Reisi ve Kuvayı Milliye Başkumandanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri­ne» hitaben bir de mektup getirmişti1185’. Mektupta, Ana­dolu’da Bolşeviklerin serbestçe çalışmalarına izin veri­lip verilmeyeceği, Bolşevikliğin Anadolu'da uygulamaya konulabilmesi için şimdilik Bolşevik programında ne gi­bi değişiklikler düşünüldüğünü ve programın tatbiki ko­nusunda Büyük Millet Meclisi’nin görüşleri sorularak, bundan sonra yürütülecek işlerde Sovyet Hükümetinin bu komiteyi yetkili kıldığı ve Sovyet yardımlarının da Bakü teşkilâtı aracılığıyla yapılacağı bildiriliyordu0861. Bu teşebbüs sonrası Süleyman Sami’ye izin verilmiş; o

(184)  Trabzon’da III. Kafkas Fırkası kumandanı olan Rüş­tü Bey’in telgrafında Süleyman Sami’nin Komintem'in merkez heyeti azasından ve Türkiye İştirakiyyun Teşkilâtının siyasi ve harbi komiseri olduğu yolunda geniş bilgi için bkz. Cebesoy, Moskova, s. 46.

(185)  Mektup için bkz. Cebesoy, Moskova, s. 44-46.

(186)  Bu mektubu Tevetoğlu, Dışişleri Bakanlığı Arşivi (42-A-l) kutu 47’ye atfen vermektedir (s. 221-223). Ayrıca bkz. Cebesoy, Moskova, s. 45. III. Fırka kumandanı Rüşdü Bey Trab­zon’dan 16-17.3.1536 tarihinde 15. Kolordu Kumandanlığına çek­tiği telde; Azerbaycan'a gitmek üzere Trabzon’dan hareket eden Erkân-ı Harp Yüzbaşısı Mustafa Bey’in Rize’den gönderdiği ra­porda, teşkilât yapmak üzere Lenin tarafından 7 ay önce İs­tanbul'a gönderilen ve Moskova’ya gitmek üzere Rize'de bulu­nan 3 Kiyeli Bolşevik ile yaptığı görüşmeden Lenin’e sunul­mak üzere yetkili bir şahıstan (Kuvayı Milli-ye Heyet-i Temsiliyesinden) öğrenmek istedikleri şeyler Süleyman Sami'nin mektulbundakilere çok benzemektedir. Geniş bilgi için bkz. Ka­rabekir, İstiklâl, s. 510-512.

58

da önce Eskişehir’e ve sonra Ankara’ya gitmiş; bu ara­da, Gizli Türkiye Komünist Partililer, Yeşil Orducular ve resmî çevrelerle ilişki kurmuştur0877.

Bundan sonra Mustafa Suphi 17 temmuzda Baku den Talipzade Yusuf Ziya Bey088* ile Kâzım Karabekir’e bir mektup göndermiştir089’. Bunu takiben Nahçivan üzerinden Salih Zeki'yi Erzurum’a göndererek Ankara ile ilişki kurma yollarını genişletmeye çalışmıştır. 2 ağustosta Kâzım Karabekir’le görüşen Salih Zeki090*, yaklaşan Bakü Kunultayı’na yetişmek düşüncesiyle, An­kara'ya daha sonra geleceğini söyleyerek, Trabzon’a gitmiş ve orada Büyük Millet Meclisi Reisliğine, Türki­ye Komünist teşkilâtının maksat ve gayelerini açıkla-

(187)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 206; Çoruhlu Süleyman Sa­mi’nin Ankara’ya, yoluna devam edip etmemesi konusunda so­rulan soruya olumlu cevap verildiğini yazmaktadır (8 Temmuz 1966, Tefrika No: 8). Baytar Binbaşı Salih Hacıoğlu, Süleyman Sami’yle görüştüklerini ve kendisinden daha iyi çalışabilmeleri için para talep ettiklerini Ankara istiklâl Mahkemesi’ndeki ifa­desinde söylemiştir. Geniş bilgi için bkz. «Yeşil Ordu Cemiye­ti», Ya km Tarihimiz, Cilt I, s. 282.

(188)  Talipzade Yusuf Ziya Bey için bkz. Karabekir, İs­tiklâl, s. 770.

(189)  Karabekir, İstiklâl, s. 770.

(190)  Salih Zeki ile görüşen Kâzım Karabekir, Büyük Mil­let Meclisi Başkanlığına, 3 Ağustos 1336 tarihli yazıyla durumu bildirir ve Salih Zeki’nin beyanatını kısaca, kurtuluşun ancak Bolşevik idare tarzının kabulünde olduğu, içeride Komünist teşkilât yapılmasına izin, Bakü’deki Kurultay için 8, 10 aday kazanmak ve Anadolu’nun bazı yerlerinde Komünist teşkilâtla­rına girmiş kimseler bulunduğunu belirterek, Karabekir’in de Erzurum’da serbest veya gizli teşkilât yapılmasına izin verme­si yolunda olduğu şeklinde özetlemekteydi. Bunlara ise Kâzım Karabekir, Ankara ile görüşülmesi yolunda cevap vermişti (is­tiklâl, s. 780).

59

yan bir mektup göndererek kendisi Azerbaycan'a dön­müştür091’.

Kâzım Karabekir, 3 Ağustos 1920 tarihli telgrafıyla Mustafa Kemal’e, bunları memnun edecek bir görev ve­rerek, onlarla anlaşmasını tavsiye etmiş; Mustafa Sup­hi ve arkadaşlarının geri çevrilmelerinin ülkede çıka­racağı muhtemel karışıklıklardan çekindiğini belirtmiş­ti092’. Buna rağmen, Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'nun içişlerine Sovyetlerin müdahale edebilmelerine yol aça­bilecek her şeye kesinlikle karşıydı. Fakat, Sovyet yar­dımının gerekliliği ve içinde bulunulan nazik durum, ihtiyatlı hareketi gerektiriyordu. Kâzım Karabekir'in tavsiyelerine rağmen, Mustafa Kemal Paşa, Suphi’nin Bakü'deki örgütünün teklifini duymamış olmak yolunu seçerek, verilecek cevap için 13 eylül tarihine kadar bek­lemiştir093’.

1920 eylülünün ilk haftasında Komintem'in Şark Milletlerini Emperyalistlere karşı teşvik ve harekete ge­tirmek maksadıyla toplanan Bakü Kurultayı094’’nı taki-

(191)   Cebesoy, Moskova, s. 47-48.

(192)   Karabekir, İstiklâl, s. 780-781.

(193)   Dumont, «Bolşevizm...», s. 47.

(194)   Bu Kurultay, o günlerde Türkler tarafından «Şark Milel-i Mazlumesi Konferansı», «Şark İllerinin Birinci Kurulta­yı» olarak isimlendirilmiştir. Aynı Kongre tercüme yoluyla bu­günkü dile de «Doğu Halkları Kurultayı» olarak geçmiştir (Le Premier Congres des Peuples de l'Orient). Bu Kurultay'a En­ver Paşa da katılmış ve bir konuşma metni sunmuştur. Geniş bilgi için bkz. Türkkaya Ataöv «1-7 Eylül 1920 Doğu Halkları Birinci Kongresinde (Bakü) Enver Paşa’nın Konuşma Metni ve Bununla ilgili Kararlar», S.B.F. Der. XXIX, sayı 1-2, Ankara

1974,        Süreyya H. Şahidoğlu Eylül 1920 Bakü Kurultayı ve Mil­li Mücadele’ye Sağdan Soldan El Koyma Çabalan, İstanbul

1975.

60

ben Türkiye Komünist Fırkası'nın Birinci Kongresi, 10 Eylül 1920’de Bakü'de Kızıl Ordu Klübünde açıldı. Tür­kiye ve Sovyet Rusya’daki 15 kadar teşkilâttan gelen 74 delegeden 32'si tam oy hakkına sahipti; 42’si ise danış­ma niteliğinde (istişari) oyu olan kişilerden oluşmak­taydı095’. Kongreye katılanlarm her biri Türkiye’nin bir vilâyetini temsil ediyordu, üyeler arasında bir birliğin olmadığı toplantıda, daha önce yaptığı çalışmalar hak­kında merkez heyetinin faaliyet raporunu okuyan Mus­tafa Suphi, yapılan seçimlerde Türkiye Komünist Fırkası’nın başkanlığına getirilmişti096’.

Mustafa Kemal Paşa, yukarıdabahsettiğimiz gibi, Suphi’niHTtekliflerini duymazdan gelmiş, ama vakti ge­lince; «Bakü'de Türkiye îştirakiyyun Komitesi Heyet-i Merkeziye Reisi Mustafa Suphi Bey ve Azâdan Mehmed Emin Yoldaşlara» başlığını taşıyan 13.9.1336 (1920) ta­rihli ve Türkiye Büyük Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla bir mektup göndermişti097’. Mektupta, Türki­ye Komünist Fırkasıyla aynı gaye için çalışmakta ol­duklarından duyduğu memnuniyeti belirtmiş, Ankara’ daki yönetimin Sovyet idaresine benzediğini, içtimai in­kılâbın da halktan doğmuş olan Büyük Millet Meclisin­ce idare edildiğini, bunun dışında girişilecek başka bir hareket ve teşkilâtlanmanın milletin birliğini ve direni-

(195)  Çoruhlu, 10 Temmuz 1966, Tefrika No: 10; Bayur, «Başı Dışarda...», 624; Emre, «Türk Komünistleri...», s. 148-149.

(196)  Bayur, «Başı Dışarda..., s. 625-629; Çoruhlu, 10-11 Temmuz 1966, Tefrika No: 10-11; Kongre hakkında ayrıntılı bil­gi için bkz. Ali Alev Doğu Halklan Kurultayı, İstanbul 1975, Tunçay, Sol Akımlar, s. 218-224.

(197)  Tevetoğlu, Dışişleri Bakanlığı Arşivini kaynak gös­tererek, ıbu mekıtuibu vermektedir (s. 223-225). Ayrıca bkz. ileri, s. 148-150.

61

şini kıracağını belirterek, aynı gaye uğruna çalışan Bakü’deki teşkilâtın Büyük Millet Meclisi ile ilişki kur­ması gerektiğini bildirmiş ye mektubuna Türk Komü­nist Partisiyle sıkı ilişkilere girmek için Büyük Millet Meclisi nezdinde tam yetkiye sahip bir temsilci gön­dermelerini, ayrıca Ankara tarafından Bakü’ye gönderi­len Memduh Şevket Beyle temas kurmalarını isteyerek son vermişti.

Bu mektupta açıkça bir davet olmamakla beraber, Mustafa Suphi’yle Mustafa Kemal arasında başka ha­berleşme olup olmadığı bilinmemektedi?18'. Yalnız, Mus­tafa Suphi, 1920 kasım ayında Mustafa Kemal Paşaya son bir mektup daha göndermiştir099’. Bundan sonra Moskova’da bulunduğu günden beri, Türkiye’de oluş­makta olan komünist hareketin başına geçmek arzusu ile<200), Mustafa Suphi ve arkadaşları, bu tarihlerde An­kara’ya gelmek üzere olan Sovyet Büyükelçisi Budi Midivani'nin heyetine dahil olarak yola çıkmışlar ve 28 Aralık 1920'de Kars'a gelmişlerdir001’.

(198)  Karabekir, Mustafa Suphi’nin Ankara'ya gelmek için. Büyük Millet Meclisinden müsaade istediğini ye bu isteğin ka­bul olunduğunu yazmaktadır (Karabekir, İstiklâl..., s. 782). Bu konuda ileride Suphi’nin Ankara'ya çağırıldığım yazmaktadır, (ileri, Atatürk ve Komünizm, s. 24) Tunçay, «Paul Dumofrtün yazısı...», s. 58.

(199)  Çoruhlu, 12-13 Temmuz 1966, Tefrika No: 12-13.

(200)  Emre, «Türk Komünistleri», s. 93.

(201)  Kars’a gelen heyet içerisinde Ankara ve Eskişehir’de­ki komünist faaliyetlerinden dolayı yurt dışına çıkarılmış bu­lunan Şerif Manatov’da bulunuyordu. Şerif Manatov’un seyaha­tine izin verilmeyerek geri döndürülmüştür (Çoruhlu, 14 Tem­muz 1966, Tefrika No: 14: Karabekir, s. 852; Emre, Manatov* un Mustafa Suphi'yi Türkiye’ye gidişi hakkında uyardığım söy­lemektedir s. 93.

62

Mustafa Suphi'yle, Moskova’ya beraberindeki elçilik heyetiyle giderken .görüşen Ali Fuat Cdbesoy, 2 Ocak 1921 tarihinde yaptıkları görüşmeden edindiği izlenim­lerini şöyle anlatmaktadır.

«...Mustafa Suphi’yi şöhret ve ihtiras peşinde koşan zekî, kurnaz ve azim sahibi bir şahsiyet gibi görmüştüm (...) Komünizme inanıyor, fikir ve prensiplerini kendisi siyasetine vasıta yapmak istiyordu. (...) Mustafa Kemal Paşa ile veyahut arkadaşları ile Komünizmin tatbikine başlamayı bile hatırından geçiriyordu. Mustafa Suphi, her ihtilâlci ve inkılâpçı gibi sakin, kurnaz ve kuv­vetli bir şahsiyet gibi görünmeye çalışıyor­du:..^.

Durum gerçekten Ali Fuat Cebesoy'un anlattıkları­nı doğrulayıcı nitelikteydi. Kars’a gelen Mustafa Suphi heyeti ordu içinde propagandaya koyulduğu gibi, «... ma­dem ki Türkiye yardım alıyor, gerçek yani, III. Enter­nasyonal yoluyla Rusya'ya bağımlı bir Komünist-Partisi’nin Anadolu’da çalışmasını kabule mecbur dur... w003’. Şeklindeki mülahazaları ve Rus Elçilik heyeti004’ ile iliş­kilere girmesi, hakkmdaki kuşkulan iyice artırmıştı. Bunun üzerine Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Anka­ra’ya gönderilmemeleri hükümetçe kararlaştırıldı*205’. 11 ocakta Ethem Nejat’la Mustafa Suphi, durumdan şüphelenmiş olacaklar ki, arkadaşlarının Erzurum üze-

(202)  Cebesoy, Moskova, s. 51.

(203)  Bayur, «Başı Dışarda...», s. 639.

(204)  Bu arada, «... Midivani Kars’da bulunduğu 24 gün kadar misafirliğinde boş durmadı. Civar Malakan köylerinde Bolşevik teşkilâtı yaptı. Mustafa Heyetini idare etti, yola çı­kardı.» Karabekir, s. 853.

(205)  Bayur, «Başı Dışarda...», s. 642.

63

rinden kendilerinin de Tiflis yoluyla giderek, seyahatlarınm bundan sonraki bölümünü deniz yoluyla gerçek­leştirmek istediklerini Kâzım Karabekir’e iletmişlerdi. Buna karşılık Kâzım Karabekir, «...ya hepiniz Erzurum üzerinden giderek halkın hissiyatını görürsünüz veyahut Ankara seyahatından vazgeçerek Bakü’ye avdet edersi­niz. Zaten ordumuzda Bolşevik teşkilâtı yaptığınız hak­kında dedikodular başladı, kol kol ayrılarak seyahati­niz aleyhinize daha büyük dedikodulara sebep olacak­tır...»^ diyerek onları Erzurum yoluyla gitmeye razı etmiştir.

Bunun üzerine Kâzım Karabekir’le Erzurum Valisi Hamit Bey arasında meydana gelen birtakım telleşmelerden sonra, heyete karşı yolda nasıl davranılacağı ko­nusunda Karabekir ile Hamit Bey görüş birliğine vanrIar(2O7). Heyetin Erzurum'a gelişi, bu plan doğrultusun­da hazırlanan şiddetli gösterilere sebep oldu. Zaten, An­kara’da bir Komünist Fırkası'nın kurulması ve Büyük Millet Meclisi'nde Bolşevikliğe eğilimli Milletvekillerinin olması, Erzurum'da hiç hoş karşılanmamaktaydı. Dola­yısıyla, Erzurum’da özellikle Hoca Raif Efendi’nin baş­kanlığında Erzurum Eşrafının da katılmasıyla «Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafaa-i Hukuk» adıyla bir ce­miyet kurulmuş ve bu cemiyet hükümete resmen baş­vurarak komünistliğin kınanmasını ve yasak edilmesini Ankara’dan resmi bir açıklamayla istemişti<208). Oysa; kü­çük bir zümre de olsa Erzurum'da «Bolşevik kafilesi» nin gelmekte olduğu haberi büyük bir heyecana sebep

(206)  Karabekir, İstiklâl, s. 853.

(207)  Bu telleşmeler için bkz. Bayur, «Başı Dışarda...», s. 642-645.

(208)  Bayur, «Başı Dışarıda...», s. 646.

64

olmuştu; fakat, bu «solcular» Erzurum'da çok küçük bir zümreyi teşkil ediyorlardı*20”.

Bu konunun gelişimi şöyle olmuştu : Celâlettin Arif Bey, bir önerge ile Meclis'ten bir ay izin alarak, yanı­na Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey'i de alıp Erzu­rum'a gitn|iş; Kâzım Karabekir’le görüşerek, kendisinin Vilâyet-i Şarkiye valiliğine Hüseyin Avni'nin de Erzu­rum valiliğine tayinini istemişti. Kâzım Karabekir’i de kazanan bu kişilerin söz konusu istekleri Ankara tara­fından geri çevrilmişti*21”.

Kâzım Karabekir'in naklettiğine göre, «Halk Hükü­meti» tesis ile ilgili olarak Müdafaa-i Hukuk’tâki genç­ler, ordu içinde çalışmalarda bulunmuşlar ve 8 ağus­tosta yeni Maarif Müdürü Mithat Bey (Albayrak Ga­zetesi sahibi)*210, Dar-ül Muallimin Müdürü -Cevad Bey ile birlikte Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi Mustafa Bey­ler Hasankale'de Kâzım Karabekir’le görüşmüşler ve bil­hassa Mithat Bey Halk Hükümeti teşkil etmenin gerek­liliği üzerinde durmuş, buna karşılık Kâzım Karabekir de böyle bir teşkilâtın Ankara'dan habersiz kurulama­yacağını söylemiş ve şunları ilâve etmiştir:

(209)   Çoruhlu, 14 Temmuz 1966, Tefrika No: 14; Erzurum Mebusu Necati Bey'in kardeşi olan Mithat Bey’in, en son maa­rif müdürlüğüne tayin edildiğini söyleyen Mustafa Kemâl, bun­lar hakkında «...Bu zat menfaatine düşkün olduğundan çoğun­luk tarafından pek sevilmez. Halk hükümeti meselesinde bende­nizi müsait bulamadığından, Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerle haberleşerek, işin önceden hazırlandığını ve kararlaş­tırıldığını zannediyorum.» demekte idi. (Nutuk, cilt II, 2. bas­kı, İstanbul 1980, M.-E. bs. s. 57).

(210)   Karabekir, İstiklâl, s. 827-828; Nutuk, Cilt II, s. 46-56.

(211)   Karabekir, İstiklâl, s. 782; Dipnotu 1. Coşar, s. 198-199.

65

«...Eğer Komünizm kabul edilmek lâzımsa, bu nu ancak Millet Meclisi kabul edebilir. Bir takım talepler ve ihtilâllerle olmaz. Bunu Baku ye de bildir dim...»(212)

Mustafa Suphi ve arkadaşlarına karşı gösterilen olumsuz tezahürat sonucu heyet, Trabzon’a hareket et­mek zorunda kahr<215,. Trabzon'da da aynı türden dav­ranışlarla karşılaşan Suphi ve heyeti, Bakü’ye dönmek üzere Batum’a gönderilmek için Yahya Kahya’nmci4j adamları tarafından bir motora bindirilmişse de, daha sonra bunlar Kahya'nm emriyle denizde boğdurularak öldürülmüşlerdir. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldü­rülmeleri ve heyetin sayısı konusunda günümüze kadar uzayan çeşitli tartışmalar olmaktadır(215).

(212)  Karabekir, İstiklâl, s. 782.

(213)  Bayur, «Başı Dışarda...», s. 650. Çoruhlu, Mustafa Suphi grubundan Mehmed Emin ve Süleyman Sami'nin Erzu­rum’da heyetten ayrıldığını belirtmektedir. (14 Temmuz 1966, Tefrika No: 14); Geniş bilgi için Mahmut Goloğlu Cumhuri­yete Doğru, Ankara 1971, s. 41. Daha sonra bu gruptan aynlanlar için bkz. Goloğlu, Cumhuriyete Doğru, s. 43.

(214)  Yahya Kahya için bkz. Kandemir, s. 184-186.

(215)  Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmeleri ko­nusunda Metin Toker'in «Solda ve Sağda Vuruşanlar» (11 Ma­yıs 1971 Milliyet) adlı yazısından sonra Yusuf Hikmet Bayur aynı konuda bir yazı yazârak Mustafa Suphi ve arkadaşları­nın Trabzon’daki İttihatçıların emriyle öldürüldüğünü iddia et­miştir («Mustafa Suphi Olayı», 12 Haziran 1971 Milliyet). Şev­ket S. Aydemir ise bu işten dolayı Erzurum Valisi ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyet'i’ni sorumlu buluyordu (Mustafa Suphi Olayı Hakkında, 21 Temmuz 1971 Milliyet). Bu heyettekilerle ilgili bilgi için bkz. Tunçay, «Paul Dumont’un Yazısı...», s. 59; Mustafa Suphi'yi öl­düren Yahya Kahya da daha sonra 1922 yılında öldürülmüştür. Bu cinayetin sorumlusu olarak bir süre Karabekir'den bahse­dilmişse de (Karabekir, İstiklâl, s. 1075), -flKahya’yı öldürenin 66

Mustafa Suphi'nin Rusya'dan Anadolu’ya yönelik olarak yapmaya çalıştığı yayın faaliyetleri ve yine Sov­yet Rusya’da yetiştirilerek Anadolu’ya gönderilmiş olan solcular aracılığıyla, İstanbul'daki Türkiye Komünist Partisi ve Anadolu'da oluşmaya başlayan, birbirine kjarışmış durumda olan diğer sol kuruluşlarla ilişkileri pek açık değildir.

Anadolu'nun içinde bulunduğu kargaşa ortamından yararlanarak ortaya çıkan, Yeşil Ordu, Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası, Gizli Komünist Partisi ve Resmî Türkiye Komünist Partisi birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış kuruluşlar değillerdi. İşte, bu karışık durumün farkına varılarak Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nm is­teği doğrultusunda Resmî Türkiye Komünist Partisi ku­rulmuş; buna katılmayı kabul etmeyen Yeşil Ordu Cemiyeti'nin bazı üyeleri ise Türkiye Halk iştirakiyyun Fırkasında yer almışlardı. Bir diğer olay da bu tür ha­reketlere katılan Çerkeş Ethem’in düzenli ordu kurma isteğine karşı gelerek bir problem teşkil etmesiydi. Bü­tün bu olaylar üzerine Ankara Hükümeti’nin solu bas­tırma kararı aldığı ve Çerkeş Ethem üzerine askeri bir­likler gönderdiği bir sırada Türkiye’ye giren Mustafa

Mustafa Kemâl'in özel Muhafızı İsmail Hakkı Tekçe’nin olduğu ortaya çıkmıştır. Geniş bilgi için bkz. «Atatürk'ün 1920'denJjlümüne kadar Yanından Ayırmadığı özel Muhafızı» başlığı ile yayınlanan İsmail Hakkı Tekçe’nin Hatıraları>(10 Kasım 17 Aralık Günaydın 1977) bu hatıratın 22. Tefrikasında (doğrusu 25 olacak) Tekçe, Yahya’yı Topal Osman’ın iki adamını da ala­rak kendisinin öldürdüğünü söylemektedir. Milli Mücadele yıl­larındaki bu siyasi cinayetlerin birbiriyle ilgisi olabilir; zira Karabekir, Yahya Kahya’nm öldürülmesiyle ilgili olarak Anka­ra’da kendisi aleyhine çıkarılan şayialar üzerine «hayatımla ve namusumla» oynadılar demektedir (Karabekir, s. 1076).

67

Suphi ve arkadaşlarının sonunu getiren olay, Ankara’ nın 1921 yılının ilk aylarında uygulamaya koyduğu solu bastırma politikasının bir uzantısı idi. Bu politikada Mustafa Suphi ve arkadaşlarının sosyal ihtilal yapmak düşüncesiyle ülke içindeki olumsuz tutumlarının da pa­yı olsa gerektir. Suphi’nin bu acı sonuna Sovyetlerin tepkisi pek kayda değer olmayacaktır.

68

II — YEŞİL ORDU CEMİYET*

i) Cemiyet’n Efsanevî Yönü :

Millî Mücadelenin en buhranlı günlerinde sözü çok edilen Yeşil Ordu adı, Ankara’da henüz düzenli ordu kurulmadan önce (1920 İlkbaharında), oluşturulan gizli bir teşkilât olmakla birlikte; özellikle İttihatçı çevreler­ce bir propaganda aracı olarak kullanılmakta idi. Yeşil Ordu’nun Kafkaslardan, Turan ülkesinden Anadolu’ya yardım'' geleceği'1’ söylentisi ona, dışardan gelecek yar­dımcı bir kuvvet olarak bakmayı gerektirirken, mese­leye dinî faktörlerin de tesiriyle efsanevî bir yön de ka­tılmış oluyordu.

(1) Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İst. 1953, s. 450451; Paul Dumont «La Revolution Impossîble, Les coorrantsd’ opposition en Anatolie 1920-1921», Cahiers du Monde russe et sovietique, XIX (1-2), Janv-Juin 1978, s. 145; Bu konuda Y.H. Bayur, «Türkiye-Rusya...» (6 Ocak 1965, Adalet Gazetesi) hain­likli yazısında «...Rusya’da ora Müslümanlarınca kurulmuş bü­yük bir Yeşil Ordu vardır ve Kafkas yolu açılınca bizi Yunan­dan ve onun efendilerinden kurtarmak üzere on binlerce atlı olarak gelecektir. 1920‘ haziranında ve ağustosunda Yunan dalgası Bursa, Balıkesir ve Uşak’ı kapladığı sırada bu yoldaki propaganda ümit verici olmuştur» diyerek Anadolu’da bilinen ve sanılanın bu olduğunu söylemektedir. Bu konuda ayrıca bkz. Enver Behnan Şapolyo Mustafa Kemâl Paşa ve Millî Müca­delenin İç Alemi İstanbul 1967, s. 90.

69

1917 Rus İhtilâli sonrası Kafkaslarda girişilen ileri harekât sırasında Azerî gönüllülerinden oluşturulan Yeşil Bayraklı İslâm Ordularının haşarıları üzerine, İttihat­çıların Turancı politikaları yeniden siyaset gündemine gelmiş; ancak, Suriye Cephesi'nin çökmesi üzerine Kaf­kasya’daki bu birlikler Batum üzerinden geri çekilmiş­lerdir. Bunlardan habersiz olan Anadolu’da ise, İtti­hatçıların tesiriyle Enver Paşa'nın başında bulunduğu kuvvetlerin gûyâ Arpaçay’ına kadar geldiği yolundaki söylentiler etkili oluyordu. Bu durum işin efsanevî yö­nüne de tesir etmekteydi.

Ayrıca, Enver Paşaya bağlı İttihatçı çevrelerin Ye­şil Ordu hareketi ve efsanesinin içinde gizli olarak Mus­tafa Kemal Paşa’ya karşı yürüttükleri bir muhalefetin yatması ihtimali de vardı.

Cemiyetin efsanevî yönünün oluşmasında etkili olan diğer bir sebep de halk nazarında Yeşil’in kutsal'bir

(2)        Tunçay, Sol Akımlar, s. 131; bu efsanenin oluşmasın­daki İttihatçıların rolü için bkz. Niyazi Berkes Türkiye’de Çağ­daşlaşma, İstanbul 1978, s. 481.

(3)        Selahattin Tansel Mondroston Mudanya’ya Kadar, cilt I, Ankara 1977, s. 57, 60.

(4)        Karabekir, İstiklâl..., s. 52-53. Bu söylentilerin çıktığı sıralarda Enver Paşa henüz Rusya’ya geçmemişti ve Berlin’de bulunuyordu. Rusya'ya ancak 1920 ağustosunda geçecektir.

(5)        Enver Paşa’nın Mondros Mütarekesi sonrası Kafkasya’ ya geçerek oradaki birlikleri düzenledikten sonra Anadolu’ya geleceği yolundaki söylentiler için bkz. Ünal, s. 50-52.

(6)        Aydemir, s. 369; Naşit Uluğ Siyasî Yönleriyle Kurtu­luş Savaşı, İstanbul 1973, s. 269 Ertürk, «Kafkasya’da akdedi­len ve Azerbaycan Türklerinin iştirak ettiği şûralar kong­resinin Yeşil Ordu fikrini ortaya attığını, Mustafa Kemâl’in mu­halifleri ise, Yeşil Ordu’nun Kafkasya’dan inerek evvelâ Ana­dolu’yu işgal edeceğini ileri sürüyorlardı» (s. 540).

70

renk olması ve îslâmiyeti temsil etmesi idi^. Bu inanç­lar doğrultusunda efsaneleşen Yeşil Ordu'nun bayrağı­nın rengi Islâm inanışları gereği «Müslüman kardeşlik» anlamında Yeşil Bayrak’tı<8). Bu durum Bolşeviklerin Beyaz Rus orduları karşısındaki başarılarından sonra bolşevikleştirilmesi beklenen Kaf kaslar da Türk ve Müslümanlardan oluşan Yeşil Ordu birliklerinin Kızıl Ordu yanında zaferden zafere koştuğu yolunda söylentilerin yayılmasına^ sebep olmuş ve Bolşevikler Müslümanla­rın bu duygularından yararlanmasını bilmişlerdir.

Yukarıda kısaca bahsetmeye çalıştığımız ittihatçıla­rın teşvikiyle ve İslâmiyetin getirdiği dinî inanışların yardımıyla oluşturulan Anadolu'daki ve Rusya toprakla­rı içerisindeki Yeşil Ordu efsanesinden başka; Rusya topraklan içerisinde de bir Yeşil Ordu vardı.

r<_ Rusya’daki Yeşil Ordu hareketi Karadeniz kıyıla­rında «Soçi ve Sahumi» bölgelerinde çıkan bir Rus Hı­ristiyan tipik köylü hareketidir ve bu hareket hem De-                                                                                                ’î

nikin'e hem de Bolşeviklere karşı iken, daha sonra 1920’             y

de radikalleşerek kuzeyden inen Kızıl Ordu'yla birleş-                 i

miştid10^                                                                                  j

(7)    Adıvar’a göre, «Yeşil rengin Bolşevik Müslümanların                          j

aldığı bir renk olmasına rağmen, halkın bu noktaya önem vermediğini ve yeşilin onlar için sadece mukaddes bir renk

ifade» etmekteydi (Türkün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1962, s. 1341; Aydemir ise, «... eski gazâlarda, yeşile bürünmüş şe­hitlerin, yahut meleklerin gökyüzünden saf, saf muharebe mey­danına inerek gazilerimize yardıma koştukları inancı, I. Dün­ya Harbine kadar yaşamıştır...» demektedir (s. 368).

(8)    Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi, s. 52.

(9)    Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi (1838-1995’e)

ikinci Kitap, 4. baskı, İstanbul 1980, s. 430.

(10)  Yerasimos «sancağı kırmızı zemin üzerine yeşil bir haç olan bu hareketin ne İslâmlıkla ne Dağıstan’daki hareketle

71

Yeşil Ordu bahsinin geçtiği ve bu ordunun Anado­lu’ya doğru gelmekte olduğu yolundaki haberlere Millî Mücadelenin komutanları arasındaki yazışmalarda da görmek mümkündür. Mustafa Kemal Paşa Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi Başkanlığına çektiği 13.2.1920 tarihli telgrafta; Yeşil Ordu'nun İran'a dahil olduğu haber alınmıştır diyordu*"’. Yine bu ko­nuda Yeşil Ordu’nun İran'a girmesi olumlu bir haber olarak verilirken"2’; 9 martta Novrosiski’nin Yeşil Or­du tarafından işgali*13’, Karadeniz’in güneyinde Yeşil Or­

ne de Rusya'daki hareketle bir ilgisi vardır...» demektedir. Ge­niş bilgi için bkz. Stefanos Yerasimos, s. 115, dipnotu 113. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz. Stefanos Yerasimos «Sur Les Origines du Mouvement de l'armee Verte en Anatolie» Etudes Balkanlques, No: 1, Sofia, 1977. Yazar bu makalesinde Şev­ket Süreyya Aydemir'in Yeşil Ordu sözünün o sıralarda Ukray­na'da faaliyet gösteren köylü anarşist Makhno’nun çetelerine verilen ad olduğu yolunda bilgi vermesine karşılık, Aydemir’in yanıldığını ileri sürmektedir (s. 104). Yazar, Anadolu’daki ce­miyetin ne Yeşil Ordu efsanesinden ne de Soçi bölgesindeki köylü ayaklanmalarından kaynaklanmadığını; Anadolu'daki ce­miyetin kurulduğu tarihte Soçi’deki hareketin son bulduğunu ve Anadolu'nun bundan haberdar olmadığını söyleyerek, cemi­yetten kalan belgelerde de bu yolda bilgiye rastlanmadığını be­lirtmektedir. O devirde Anadolu’da böyle bir hareketi destek­leyecek kitle olmadığını, Anadolu'daki cemiyetin Rusya’daki Ye­şil Ordu’yla sadece isim benzerliği olduğunu ileri sürmektedir (s. 108); Makhno hakkında geniş bilgi için bkz. E.H. Carr The Bolshevik Revolution, 1917-1923, New York, Mac Milan 1961, Vol. III, s. 302-304.

(11)          İleri, Atatürk ve Komünizm, s. 70.

(12)          Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 15, Mart 1956, vesika no: 392.

(13)          Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 23, Mart 1958, ve­sika no: 587.

72

du’nun başarısı konusunda haberler verilmekteydi04’. Bu konuda Kâzım Karabekir Paşa'nm görevi gereği etkisi fazla idi. Nitekim, 16 Mart 1920 tarihli bir tamimde, Denikin'in; Karadeniz sahillerinde büyük başarılar ka­zanan ve çoğunluğunu Müslüman ahalinin oluşturduğu Yeşil Ordu karşısında kesin bir hezimete uğradığı yo­lundaki haberlerini05’ 3. Fırka Komutanı Rıüşdü Bey’in 24 Mart 1920 tarihinde Kâzım Karabekir'e Yeşil Ordu hakkında bilgi vermesi takip etmekteydi06’. Bunlardan başka Kâzım Karabekir değişik tarihlerde Yeşil Ordu’ dan yine haberler vererek onun Kızıl Ordu ile birleşti­ğini söylüyordu07

Yeşil Ordu ile ilgili haberlerin başka bir kaynağı da Ankara'da yayınlanmakta olan Hakimlyet-i Milliye08gazetesinde çıkan haberlerdi. Gazetenin 28 Ocak 1920

(14)         Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 23, Mart 1958, ve­sika no: 586.

(15)         Karabekir, İstiklâl..., s. 502-503.

(16)         Rüşdü Bey 24.3.1920 tarihinde Karabekir'e çektiği tel­de «Yeşil Ordu on ay evvel Bolşevik ordusu enkazından kalan Karadeniz Ordusu namına teşekkül etmiş ve gittikçe kuvvet bulmuş bir ordudur...» demekteydi (Karabekir^ İstiklâl..., s. 539).

(17)         Karabeki/f İstiklâl..., s. 549, 561. Yeşil Ordu efsane­siyle ilgili Anadolu’dan bir örnek de; Halil Nuri’nin 100.000 mevcutlu Yunan ordusu karşısında toplayabildiği 300 gönüllüyü büyük Yeşil Ordu'nun öncüsü 500 cengaver gibi göstererek Ana­dolu’nun her bucağına. «Yeşil Ordu'nun ilk kısmı Bozüyük'e çıktı. 5000 kişiyle geliyorum.» diye çekmiş olduğu telgraftı. Bkz. Sadi Borak, «Kurtuluş Savaşından Bir Sayfa, Hayat Tarih Mec­muası, 1 Temmuz 1967, yıl 3, c. 2, sayı 6, no: 30, s. 31.

(18)         Hakimiyeti Milliye Gazetesi Heyet-i Temsiliye'nin yayın organı olarak 10.1.1920'de Ankara’da çıkmaya başlamıştır. Geniş bilgi için bkz. İzzet öztoprak Kurtuluş Savaşında Türk Basım Mayıs 1919 Temmuz 1921, Ankara 1981, s. 11-12. Ayrıca bkz. Coşar, s. 131-133.

73

tarihli nüshasında09* «Bolşevizm ve Avrupa» başlığını taşıyan bir yazıda; büyük bir bölümü Batum üzerine yürüyen Yeşil Ordu’nun sayısının iki yüz bin civarında olduğu ve Denikin'e karşı başarı kazandığı yolunda bil­gi verilmekteydi. Bunu 29 Mart 1920 tarihli<20) «Alem-i Islâm» başlığı ile çıkan bir diğer yazı takip ediyordu. Yeşil Ordu ile ilgili ayrıntılı habere, 3 Haziran 192O'de rastlamaktayız01’. «Paris'ten bildirildiğine göre, Yeşil Ordu, programının ilk safhasını tatbike başlamıştır. Bakü’den hareket eden Yeşil Ordu’nun Tiflis üzerinden ilerleyeceği tahmin olunuyor. Esna-i rahda bu orduya mütemadiyen İslâm gönüllüleri iltihak ettiğinden Ba­tum’a muvalasat edinceye kadar ordunun kuvveti bir misli artacaktır. Kızıl ve Bolşevik ordularının Azerbay­can ile anlaşarak bu memlekete dahil olduktan sonra, Gürcistan ve Ermenistan hudutlarına dayandıkları ma­lûmdur».

Bundan sonra Yeşil Ordu ile ilgili haberlerin Hakim^yet-i Milliye gazetesinde yer almasında; Ankara'nın Kâzım Karabekir'den 500 ilâ 1000 mevcutlu bir kıtanın veya gönüllülerden oluşan bir müfrezenin gönderilmesi­ni istemesine karşılık Karabekir tarafından oluşturulan bir müfrezenin sebep olduğunu görüyoruz02

(19)             «Bolşevizm ve Avrupa», Hakimiyet-i Milliye, 28 Kâ­nunusani 1336, No: 5, sayfa 2.

(20)             «Alem-i İslâm», Hakimiyet-i Milliye, 29 Mart 1336, No: 18, s. 2.

(21)             Haklmiyet-i Milliye, 3 Ağustos 1336, No: 35, s. 4.

(22)             18-19.4.1920 tarihinde 15. Kolordu Komutanı Karalbekir'e çektiği telde Mustafa Kemâl, isyanları bastırmak üzere seyyar kuvvetlere ihtiyaç olduğunu, bunun için oluşturulabile­cek bir kıtanın veya bu mümkün olmazsa gönüllülerden oluşa­cak bir müfrezemin gönderilmesini istemişti (Karabekir, İstikr

74

Mustafa Kemal'in bu isteği üzerine Kâzım Karabe­kir, Batı Gephesi’ne yardım etmenin bu şartlar altında mümkün olamayacağını, birliklerinden bir bölümünü göndermenin yanlışlığı düşüncesinde karar kılarak, şu çözüm yolunu bulur:

«...hakikatte gönderebileceğim kuvvet Erzurum ka­badayılarından Harb-i Umumî faciasından sağ kalabi­lenlerden ufak, atlı bir müfreze olabilecektir. Bunu ma­nen büyütmek, fakat hareketlerinden evvel bu manevî kuvveti işâ edip, vaktinden evvel küçültmemekte ihti­yatlı bir harekettir. Bu müfrezeye pekâla kuvvetli bir isim verebilirim : Yeşil Ordudan bir müfreze : Rusya da bir Yeşil Ordunun Denikin ordusu gerisinde bir­çok işler yaptığım işitmiştik. Yeşil! Bunun milletimiz üzerindeki tesiri de dehşetlidir. Kızıl ismi dahilen ve haricen fena olabilir ve Bolş&vikler geliyor diye büsbü­tün halkı ayaklandırabiliriz. Yeşil Ordu! Bu nedir? Bi-. len yok, rengi şâyân : ihtiram (...) işte Ankara’ya hedi­ye edebileceğini Erzurum Dadaşlarından (Kabadayı) atlı müfrezeciğin ismi buna bir de büyücek Yeşil Bay­rak mes’ele halledilmiş tir... »<23) diyen Kâzım Karabekir, müfrezenin başına da Erzurum civarında Ebulhindi Kö-

lâl..., s. 606). Nitekim, aynı yılda Çerkes Ethem’in kuvayı seyyare’si iç isyanları bastırmada kullan;Imışlardı. Bkz. Bölüm II/e. Yeşil Ordu fikrini gerçekleştirmek için Ankara'da bir Ye­şil Ordu Cemiyeti kurulduğunu belirten Şapolyo, «... Kars ta­rafından Dağlar Alayını teşkil eden Cafer adında millî bir kah­raman bir miktar kuvvetle Ankara’ya gelmişti. Tokatlı İsmail Hakkı adına bir ozan elinde bir kopuz olduğu halde köy, köy dolaşıyor ve Yeşil Ordu destanları okuyarak, halkı coşturuyor­du...» (Şapolyo, s. 91).

(23)       Karabekir, İstiklâl.. , s. 607-608.

75

yü’nden Cafer iBey’iC4) geçirerek, otuz atlıdan oluşan müfrezeyi 14 mayısta yola çıkarmıştı. Bu tarihlerde ise, Ankara'da bu isimle bir cemiyetin kurulduğunu yine Kâzım Karabekir'den öğrenmekteyiz^25’.

Bütün bu gelişmeler sonrası, 2 Ağustos 1920 tarih­li Haıkimiyet-i Milliye gazetesi «Erzurumlu Kardeşleri­mize» başlığı altında Yeşil Ordu müfrezesine ilişkin ola­rak şu bilgileri vermektedir:

«...Dün Erzurum’dan gelen kırk kişilik bir 'Kuvayı Milliye Süvari Müfrezesi, Ankara caddelerin-

(24)                       Yeşil Ordu müfrezesinin kumandanı Cafer Erzurum.' un Ebulhindi köyündendir. İttihat ve Terakki iktidarı zamanın­da Teşkilât-ı Mahsusa’da önemli görevler almıştı. Bu teşkilâtın kurdurmuş olduğu «Dağlar Alayı’nın başında önemli hizmetler­de bulunmuştur. Büyük Millet Meclisi’nin 1. Dönem mebusla­rından Yasin Haşimoğlu, hatıralarında, Cafer Bey’den bahset­mektedir. bkz. Hatıralar (Haz. Süreyya Şehidoğlu) Cumhuriye­timizin 50. Yıl Dönümüne Armağandır. Ankara, s. 21, 22. Birin­ci, s. 29-30; Daha sonra Erzurum Valisi Hamit Bey tarafından Ankara’ya gönderilen bir mektup da «Büyük Millet Meclisi Re­isi Mustafa Kemâl Paşa hazretlerine, Mustafa Suphi'nin takarrubu ve Ankara’dan Cafer’in hemşehrilerine: serian Bolşevik olunuz, kesiniz, kırmız, herkesi sizin seviyenize indiriniz, gibi hezeyanları muhtevi gönderdiği mektup, «Erzurum halkını fev­kalade galeyana ve harekete getirmiştir» yolundaki bilgiden başka Cafer’in komünistliği ciddiye aldığına dair elimizde hiçlir şey yoktur. Bu mektup için bkz. Çoruhlu, 16 Temmuz 1966, Yeni İstanbul Tefrika no: 16. Cafer'in yurt dışındaki ittihatçı liderlere yazdığı mektuplar için bkz. «Tarihî Mektuplar», Tanin, 13 Şubat 1945 10.111945.

(25)                       Karabekir, «Yeşil Ordu Müfrezesine 14 mayısda me­rasimle ismini verdim. 30 atlı olarak Erzurum’dan hareket et­ti. Ne garipdir ki, Yeşil Ordu ismi ve bayrağı tasavvurumdan fazla tesir yaptı. Ankara'da bazı akıllılar (Yeşil Ordu) diye bir Cemiyet bile teşkil etmek garabetini yapmışlardı!...» diye bil­gi vermektedir (İstiklâl..., s. 608, dipnotu 1).

76

de vatanpervane heyecanı yeniden Yeşil Bayra­ğıyla dalgalandırdı. Erzurumlu Cafer Bey’in ku­mandasında bulunan bu .müfreze bir pişdar makamındadtr. Müfreze, Meclis-i Millî önünde se­lâm vaziyetini aldı, müfrezenin en başında giden Erzurumlu 12 yaşlarında Edip ismindeki kahra­man müsellah yavrucuğu: «Dediler ki, İngiliz ve Yunan sevgili vatanımıza el atmıştır. Anneme yal­vardım, beni gönderdi, şehitlerimizin yanında bir de benim cesedim bulunsun» meâlindeki kısa nutku Meclis-i Millî âzâlarını ve hazır bulunan halkı ağlattı. Sec-i Erzurumlulara hoş amedî»<26>.

Bu haberlere ek olarak Yeşil Ordu Müfrezesi'nin Yeni Han Müfrezesi'ne bağlanarak birçok faydalı vazi­feler gördüğü yolunda bilgilere rastlamaktayız07*.

Yeşil Ordu Cemiyeti’yle ilgili olarak buraya kadar anlattıklarımız, cemiyetin efsanevî yönünü oluşturan bilgilerin özetlenmesi idi. Bu bilgilerin hepsini kuşku ile de karşılamak gerekecektir.

b) Yeşil Ordu'nun Cemiyet Olarak Teşekkülü:

Esas konumuzu teşkil eden Yeşil Ordu Cemiyeti An­kara'da Büyük Millet Meclisinin açılmasını takiben 1920 mayısında kurulmuştu08’. Bu cemiyetin, Türkiye’nin yar-

(26)   «Erzurumlu Kardeşlerimize», Haklmlyet-i Milliye, 2 Ağustos 1336, No: 52, s. 3.

(27)   Hakimlyet-1 Milliye, 5 Ağustos 1336, No: 53, s. 2; Söz konusu müfrezenin 1920 Ağustosünda 2. Düzce İsyanı’nm bas­tırılmasına katıldığı yolunda bilgi için bkz. Şerif Güralp İstik­lâl Savaşının İç Yüzü İstanbul 1958, s. 66, 70, 80.

(28)   Cemiyetin kuruluş tarihine ilişkin olarak yapılan tar­tışmalarda bu tarih 1920 baharıyla, 1920 Temmuz Haziran ay­lan ve 1920 yılı sonu şeklinde anılmaktadır. Bunlardan 1920 ba-

77

dımma geleceği sanılan Müslüman birlikleriyle, yani işin efsanevî yönüyle hiçbir ilgisi yoktu.

Cemiyetin ortaya çıkışında İstanbul Hükümetinin Ankara’daki hareketi Bolşeviklikle suçlaması, milliyetçi harekete karşı oluşturulan isyanlarda «Mustafa Kemal Bolşevikliği getiriyor veya Bolşevikler gelecekler»*29’ şek­lindeki söylentilerin Anadolu'daki hareketin Bolşeviklerle ilişkisinden dolayı dinsizlikle suçlanmasına kadar götürülmesi*30’ sonucu olumsuz etki yapmaya başlamıştı. Bunun yanında düzenli ordu kurmada da bu tür pro­pagandaların olumsuz tesiri neticesi güçlüklerle karşı­laşılmaktaydı. İşte bütün bu gelişmeler, Millî Mücadele şuurunu benimsemiş yeni birliklere duyulan ihtiyacı ar­tırmış, bunun neticesinde Mustafa Kemal Paşanın ya­kın arkadaşları ona yardımcı olmak düşüncesiyle böy­le bir işe girişmişlerdi*31’.

Ali Fuat Cebesoy, cemiyetin kuruluş sebebine iliş­kin olarak «... müessisler, birbirini takip eden, kanlı ve

harında muhtemelen de mayıs ayı içerisinde faaliyete başladı­ğı yolundaki görüşler tutarlı görünmektedir. Tartışmalar için bkz. Dumont, «La Revolution Imposısiıble...», s. 145; Tunçay, Sol Akımlar, s. 133; Harris, s. 97; Tevetoğlu, s. 144-145; Balkanlı, s. 467-488; Aydemir, s. 370.

(29)           Aydemir, s. 356.

(30)           İtilaf Devletlerinin yararına olarak Anadolu’daki ha­reketi zayıflatmak amacıyla İstanbul Hükümetinin çıkartmış ol­duğu fetvalara aldırış etmeyecek ve Rusya’dan gelecek her han­gi bir harekete karşı hazırlıklı olabilecek bir ordunun kurul­ması fikrinin de bu cemiyetin kuruluşunda etkili olduğu yo­lundaki görüşler için bkz. Bayur, «Türk-Rus...», 6 Ocak 1965 Adalet Gazetesi; Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara 1975, s. 91.

(31)           Bu yoldaki propagandaya bir örnek için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 134.

78

tehlikeli vaziyetlere sebep olan dahili ihtilaflar karşısın da, yeni zihniyete göre yetiştirilmemiş bir ordu ile iş görülemeyeceğini düşünmüşler, inkılâp maksadını daha kolaylıkla anlayabilecek bir teşkilât kurmayı kararlaş­tırmışlardı. (Yapılacak hu teşkilâtla isyanlar Jtastırılaçaktı...demektedir.

Cemiyetin başlangıçtaki kuruluş sebebi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, İstanbul'un Ankara’daki harekete karşı plumsuz tavrını ve padişah taraftan «Cemiyet-i Ahmediye»nin karşı propagandalanm<33) bertaraf etmek, bunun yanında Bolşevikliğin İslâmlığın uygulamasından başka bir şey olmadığını anlatmaktı. Mustafa Kemal Paşa'nın da muvafakatıyla kurulmuş olan cemiyet, Sov­yetlerle yapılması düşünülen işbirliğine olumlu bir or­tam hazırlamak amacını da gütmekteydi04^ Bu işbirli­ğinden kasdedilen ise, emperyalistleri Anadolu'dan kov­maktı. Fakat, ilk günlerde amacı bu olan Yeşil Ordu Cemiyeti kuruluşundan kısa bir süre sonra esas gaye­sinden ayrılarak, gizli bir ihtilal cemiyeti halini almış'35', asıl görevi dışında bir yol takip eder olmuştu.

(Yeşil Ordu Cemiyeti gizli olarak teşekkül etmiş ol­masına rağmen, cemiyetin kuruluşu Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi dışında olamazdı. Zaten, cemiyetin kuru­cuları onun yakın çevresindeki kişilerdi' .

(32)       Cebesoy, Milli Mücadele...» s. 451.

(33)       Cemâl Kutay Türkiye’de İlk Komünistler, İstanbul 1956, s. 14; Ali Kemâl Meram Türk-Rus İlişkileri Tarihi, İs­tanbul 1969, s. 280.

(34)       Tunçay, Sol Akımlar, s. 136.

(35)       Sayılgan, Sol..., s. 157.

(36)       Mustafa Kemâl Nutuk’ta konuya ilişkin olarak, «Tür­kiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümetinin kuruluşundan sonra Ankara’da ‘Yeşil Ordu’ adı altında bir cemiyet teşekkül

79

£ Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız gayeleri gerçekleştirmek düşüncesiyle, hükümete resmen müra­caat edilmeksizin07’ kurulan cemiyette üçü vekil olmak üzere on dört mebus bulunuyordu08’. Cemiyetin Merkez-i Umumî'sini oluşturan üyeler şunlardı: Tokat Mebusu Nâzım (Öztelli Resmor, 1868-1935), İzmir Mebusu Yu­nus Nadi (Abahoğlu, 1879 1945), Bursa Mebusu ŞeyhServet (Ak dağ, 1880 -1962) Saruhan Mebusu Reşit (Çer­kes Ethem’in ağabeyi, 1877 -1919), Bursa Mebusu Mu­hittin Baha (Pars, 1885 -1954), İzmit Mebusu Hamdi^Nâmık (Gör, 1881 -1919), Saruhan Mebusu İbrahim Sürey­ya (Yiğit, 1880-1952), Eskişehir Mebusu Hüsrev Sami ' (Kızıl doğan, 1884-1942), Eskişehir Mebusu Eyüp Saibri (Akgöl, 1876-1950), İzmit Mebusu Sırrı (Bellioğlu, 1876-1958), Kozan Mebusu Mustafa Cantekin, (1878-

etti. Bu cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve bilinen arka­daşlardı...» diyerek, bu görüşümüzü teyit etmektedir. Geniş bilgi için bkz. Nutuk, cilt II, s. 41; Aydemir ise, resmen olma­sa bile, Yeşil Ordu’nun kuruluşundan hükümetin haberi oldu» ğunu söylemektedir s. 371. Korkut Boratav ise, Yeşil Ordu'yu oluşturan kadronun, eski İttihatçılar ve Mustafa Kemâl’e ya­kın ‘samimi soltular’dan oluştuğunu belirtmektedir (Korkut Boratav Türkiye'de Devletçilik, 2. baskı, Ankara 1982, s. 36).

(37)                   Cemiyetin kuruluşu için hükümetten resmi bir müsaa­de alınmadığı, yalnız bu kuruluşun Mustafa Kemâl Paşa’nın bil­gisi dahilinde olduğu yolunda geniş bilgi için bkz. «Yeşil Ordu» Yakın Tarihimiz, Cilt I, İstanbul 1962/63, s. 69, 101, 233, 281, 172, 215, 297; Cemiyetin gayri resmîliğine ilişkin olarak aynca bkz. Kandemir, s. 138; Falih Rıfikı Atay Çankaya, İstanbul 1980, s. 255; Aydemir, s. 370; Tunçay, Sol Akımlar, s. 141; Tevetoğlu, s. 144.

(38)                   Cemiyette bulunan üyelere ilişkin olarak bkz. Mah­mut Goloğlu Cumhuriyete Doğru, s. 265; Tunçay, Sol Akımlar, s. 136-137; Aydemir, s. 368; Tevetoğlu, s. 146; Kandemir, s. 12; Ertürk, s. 547, Nâzım Bey, Ankara istiklâl Mahkemesindeki ifadesinde cemiyet üyesi olarak on üç kişiyi saymıştır. Bkz. «Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 70.

80

1955), Maliye Vekili Hakkı Behiç (Bayiç, 1882-1943) ve Sıhhiye Vekili Dr. Adnan (Adıvar, 1882 1955)°”.

Cemiyetin Kâtib-i Umumîliği görevini ise, zannedil­diği gibi, Hakkı Behiç değil, eskiden Harput valisi olan o sıradaki Tokat Mebusu Nâzım Bey üstlenmişti**0.

Yeşil Ordu Cemiyeti içerisindeki üyelerin büyük bir bölümünün İttihatçı oluşu onların belli amaçlar çevre­sinde ortak hareket etmelerini sağlayamamıştı. Şöyle ki, cemiyet içerisinde yer alan bu kişilerden bazıları Mus­tafa Kemal'e yakınlıkları ile tanınırken bazıları ise, İt­tihatçılara yakın olmuşlar ve Mustafa Kemal'e karşı oluşturulan muhalefet içerisinde yer almışlardır. Bunun yanında, bazı üyeler de samimi olarak solculuğa ve bu ideolojiye bağlanmışlardır. Söylediklerimize açıklık ge­tireceği inancıyla cemiyette yer alan faal üyeler hakkın-

(39)     (.Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kurucuları arasında Celâl (B'ayar) Bey’in de bulunup bulunmadığı konusundaki tartışma­larda Aydemir, bulunduğunu söylerken (s. 368), Tevetoğlu, Rı­za Nur Bey’le yaptığı konuşmayı kaynak göstererek. Celâl Bey’ in Yeşil Ordu ile bir ilişkisinin olamayacağını, on dördüncü kişinin Afyon Karaıhisar Mebusu Mehmed Şükrü olabileceğini ileri sürmektedir (s. 146-147); Tunçay ise, Celal Bayar’ın on dördüncü kişi olabileceğine dair geniş 'açıklamalar yapmakta­dır (Sol Akımlar, s. 138, dipnotu 79). Samet Ağaoğlu da, Sâruhan Mebusu M. Celâl Bey için, «... Birinci Büyük Millet Meclisi’ni ve tarihini sosyalist bir görüşle tetkik ve tahlil edepken, Celâl Bey’in çalışmaları önemli bir mahiyet almaktadır. Celâl Bey, ‘ben sosyalist Deta’yım’ diyerek sosyal görüşünü bir siyasi program şeklinde ortaya koyan ilk bakandır» demektedir (s. 266).

(40)     Cemiyetin Katib-i Umumî’sinin Hakkı Behiç olduğu yolundaki ilk yanlış bilgiyi Atatürk (Nutuk, cilt II, s. 42) ver­miştir. Nâzım Bey’in cemiyetin Katib-i Umumisi olduğu yolun­daki ifadesi için bkz. «Yeşil Ordu..», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 70.

81

£ Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız gayeleri gerçekleştirmek düşüncesiyle, hükümete resmen müra­caat edilmeksizin07’ kurulan cemiyette üçü vekil olmak üzere on dört mebus bulunuyordu08’. Cemiyetin Merkez-i Umumî'sini oluşturan üyeler şunlardı: Tokat Mebusu Nâzım (Öztelli Resmor, 1868-1935), İzmir Mebusu Yu­nus Nadi (Abalıoğlu, 1879 1945), Bursa Mebusu ŞeyhServet (Akdağ, 1880-1962) Sarakan Mebusu Reşit (Çer­keş Ethem’in ağabeyi, 1877 -1919), Bursa Mebusu Mu­hittin Baha {Pars, 1885 -1954), İzmit Mebusu HamdiJNâmık {Gör, 1881 -1919), Saruhan Mebusu İbrahim Sürey­ya (Yiğit, 1880 -1952), Eskişehir Mebusu Hüsrev Sami (’Kızıldoğan, 1884-1942), Eskişehir Mebusu Eyüp Sabri (Akgöl, 1876-1950), İzmit Mebusu Sırrı (Bellioğlu, 1876-1958), Kozan Mebusu Mustafa Cantekin, (1878-

etti. Bu cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve bilinen arka­daşlardı...» diyerek, bu görüşümüzü teyit etmektedir. Geniş bilgi için bkz. Nutuk, cilt II, s. 41; Aydemir ise, resmen olma­sa bile. Yeşil Ordu'nun kuruluşundan hükümetin haberi oldu­ğunu söylemektedir s. 371. Korkut Bora tav ise, Yeşil Ordu’yu oluşturan kadronun, eski ittihatçılar ve Mustafa Kemâl’e ya­kın 'samimi solbular'dan oluştuğunu belirtmektedir (Korkut Boratav Türkiye’de Devletçilik, 2. baskı, Ankara 1982, s. 36).

(37)          Cemiyetin kuruluşu için hükümetten resmi bir müsaa­de alınmadığı, yalnız bu kuruluşun Mustafa Kemâl Paşa’mn bil­gisi dahilinde olduğu yolunda geniş bilgi için bkz. «Yeşil Ordu» Yakın Tarihimiz, Cilt I, İstanbul 1962/63, s. 69, 101, 233, 281, 172, 215, 297; Cemiyetin gayri resmîliğine ilişkin olarak ayrıca bkz. Kandemir, s. 138; Falih Rııfikı Atay Çankaya, İstanbul 1980, s. 255; Aydemir, s. 370; Tunçay, Sol Akımlar, s. 141; Tevetoğlu, s. 144.

(38)          Cemiyette bulunan üyelere ilişkin olarak bkz. Mah­mut Goloğlu Cumhuriyete Doğru, s. 265; Tunçay, Sol Akımlar, s. 136-137; Aydemir, s. 368; Tevetoğlu, s. 146; Kandemir, s. 12; Ertürk, s. 547, Nâzım Bey, Ankara istiklâl Mahkemesindeki ifadesinde cemiyet üyesi olarak on üç kişiyi saymıştır. Bkz. «Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 70.

80

1955), Maliye Vekili Hakkı Behiç (Bayiç, 1882-1943) ve Sıhhiye Vekili Dr. Adnan (Adıvar, 1882 1955)<w'.>

Cemiyetin Kâtib-i Umumîliği görevini ise, zannedil­diği gibi, Hakkı Behiç değil, eskiden Harput valisi olan o sıradaki Tokat Mebusu Nâzım Bey üstlenmişti*40'.

Yeşil Ordu Cemiyeti içerisindeki üyelerin büyük bir bölümünün İttihatçı oluşu onların belli amaçlar çevre­sinde ortak hareket etmelerini sağlayamamıştı. Şöyle ki, cemiyet içerisinde yer alan bu kişilerden bazıları Mus­tafa Kemal’e yakınlıkları ile tanınırken bazıları ise, İt­tihatçılara yakın olmuşlar ve Mustafa Kemal’e karşı oluşturulan muhalefet içerisinde yer almışlardır. Bunun yanında, bazı üyeler de samimi olarak solculuğa ve bu ideolojiye bağlanmışlardır. Söylediklerimize açıklık ge­tireceği inancıyla cemiyette yer alan faal üyeler hakkm-

(39)     «(Yeşil Ordu Cemiyeti'nin kurucuları arasında Celâl (B'ayar) Bey’in de bulunup bulunmadığı konusundaki tartışma­larda Aydemir, bulunduğunu söylerken (s. 368), Tevetoğlu, Rı­za Nur Bey’le yaptığı konuşmayı kaynak göstererek, Celâl Bey’ in Yeşil Ordu ile bir ilişkisinin olamayacağım, on dördüncü kişinin Afyon Karaıhisar Mebusu Mehmed Şükrü olabileceğini ileri sürmektedir (s. 146-147); Tunçay ise, Celal Bayar’ın on dördüncü kişi olabileceğine dair geniş 'açıklamalar yapmakta­dır (Sol Akımlar, s. 138, dipnotu 79). Samet Ağaoğlu da, Sâruhan Mebusu M. Celâl Bey için, «...Birinci Büyük Millet Meclisi’ni ve tarihini sosyalist bir görüşle tetkik ve tahlil ederken, Celâl Bey’in çalışmaları önemli bir mahiyet almaktadır. Celâl Bey, 'ben sosyalist Deta’yım’ diyerek sosyal görüşünü bir siyasi program şeklinde ortaıya koyan ilk bakandır» demektedir (s. 266).

(40)     Cemiyetin Katiıb-i Umumîsinin Hakkı Behiç olduğu yolundaki ilk yanlış bilgiyi Atatürk (Nutuk, cilt II, s. 42) ver­miştir. Nâzım Bey’in cemiyetin Katib-i Umumisi olduğu yolun­daki ifadesi için bkz. «Yeşil Ordu..», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 70.

81

da kısaca bilgiler vererek durumu aydınlatmaya çalışa­lım :

Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kurucu üyelerinden, aynı zamanda Kâtib-i Umumisi olan Tokat Mebusu Nâzım Bey, cemiyet içerisindeki samimi solculardan, sol dü­şünceye inananlardandı01). Nâzım Bey'in sol fikirlerle ilgilenişi ve Bolşevikliğe meyli Sivas Kongresi sıraların­da başlamış; daha sonra Ankara'ya mebus olarak gel­mesiyle bu düşünceleri gelişerek, kurulmaya çalışılan her siyasî faaliyetle ilgilenir olmuştu. Diğer taraftan, bizzat ve dolaylı olarak yabancı çevrelerle ilişkilerde bulunarak, o çevrelerden teşvik ve yardım imkânı sağ­lamıştı02’. Nâzım Bey ve yakın arkadaşlarınca kaleme alman Yeşil Ordu Nizâmnâmesi, Talimatnâmesi ve Be­yannâmesi03’ bize onun ideolojik durumu konusunda yeterli bir fikir verir kanaatindeyiz.

Yeşil Ordu Cemiyeti içerisinde ve o dönemdeki sol faaliyetlerde kendisinden oldukça sık bahsedilen Hakkı Behiç ise, eski Akka mutasarrıflarmdandı ve Mekteb-i Mülkiye'den mezun olmuştu. Sivas Kongresi Heyet-i

(41)                  Nâzım Bey'in biyografisi için bkz. Mücellidoğlu Ali Çankaya Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler Cilt III, An­kara 1968-69, s. 405; Nâzım Bey’in Ankara İstiklâl Mahkemesin­deki ifadeleri onun sol düşünce hakıkındaki görüşlerini derli toplu yansıtması açısından kayda değer görülüyor. Bu ifadeler için bkz. «Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 69-72.

(42)                  Atatürk, Nutuk, (cilt H)’da «Bu zatın yabancı çevre­lerine casusluk ettiğinden asla şüphe etmiyordum»1 demektedir (s. 78-79).

(43)                  Yeşil Ordu’nun Beyannâmesi, Nizâmnâmesi ve Tali­matnâmesi için bkz. Ek 1-2-3; Nazım Bey'in İngilizlerle ilişkisi olduğu ve hatta onlar hesabına Tokat ve Amasya'da çalıştığı yolundaki iddialar için bkz. Meram, s. 281.

82

Terosiliyesine seçilmiş olan Hakkı Behiç, daha sonra Büyük Millet Meclisi'nin açılışını müteakiben kurulan hükümetlerde Maliye ve Dahiliye vekilliği görevlerini üstlenmişti04’. İttihat ve Terakkî’nin idealist azalarından olan Hakkı Behiç, Türklüğe çok bağlı olmakla birlikte sınıf, servet ve din gibi kavramların karşısında idi05’. Sabahattin Selek «...Millî Mücadele kadrosunun en bilgili ve faal sosyalisti sayılması gereken Hakkı Behiç» ti demektedir06’. Mustafa Kemal Paşa'ya sadık kalarak, Paşa’nın isteği üzerine kurulan Resmî Türkiye Komü­nist Fırkasının Kâtib-i Umumî’liğini üslenen Hakkı Be­hiç Bey’in bu fırkanın kapatılmasından sonra bu tür­den kayda değer bir faaliyetine rastlanamamıştıF47’.

Cemiyet içerisinde solla ilgilenişi daha eskilere da­yanan Yunus Nadi ise Anadolu’da Yeni Gün gazetesin­de yayınladığı «Cihan İnkılâbı» yani, Sosyalist Dünya

(44)         Cerrahoğlu, s. 175, dipnotu 17.

(45)         Adıvar, «Şark mefkûresinin muhtelif safhalarından biri de Komünizm idi. Bunun en mühim taraftan Hakkı Be­hiç» idi demektedir (ıs. 148-149).

(46)         Selök, s. 581; Hakkı Behiç hakkında Samet Ağaoğlu ise, «...Birinci Büyük Millet Meclisi’nin inkılâpçı üyelerinden birisi de Antalya Milletvekili Hakkı Behiç Bey'dir. Birinci Bü­yük Millet Meclisi Hükümeti’nin Maliye Bakanı Hakkı Behiç, kafasından ziyade hisleriyle hareket eden bir idealist olarak görünmektedir. Bir çeşit tslâmi komünizm taraftan idi. Fakat, garip ve anlaşılması zor bir şekilde çerkes milliyetçiliği yaptı­ğı da göze çarpmaktadır. Türkiye Komünist Partisi Genel Sek­reteri idi. Bu sıfatla komünizmi memleketimizde ilk anlatan­lardan birisi oldu» demektedir (s. 266). Hakkı Behiç'in Malta’ dan dönen Rauf (Orbay) Bey’e gönderdiği 20 Teşrinisani 1921 tarihli mektup için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 4&Z485.

(47)         Resmi Türkiye Komünist Fırkası için bkz. Bölüm IH/a.

33

Devrimi hakkındaki fikirleriyle dikkati çekmekteydi<<8,. Yunus Nadi’nin bu türden yazıları kendisinin, Millî Mü­cadele dönemine ait İngiliz istihbarat raporlarında «ken­disi Rus dostudur» şeklinde tanınmasına yol açmıştı(49). Yeşil Ordu Cemiyeti'nin kapatılması isteğini geri çevir­mek için Mustafa Kemal’e başvuran Yunus Nadi<50), ce­miyetin kapatılmasından sonra diğer sol kuruluşlarla pek ilgilenmemiş ve gazetesini Mustafa Kemal'in isteği doğrultusunda kurulan Türkiye Komünist Fırkası’mn emrme vermiştir. Paşaya bağlı olarak hareket eden Yu­nus Nadi, bundan sonra yazdığı yazılarda daha ılımlı bir çizgi takip edecektir<51).

Diğer üyelerin durumları oldukça tartışmalıdır. Şöyle ki, o günlerin şartları gereği içinde bulunulan

(48)   Cerrahoğlu, bu gazetede çıkan yazılardan örnekler vermektedir. Geniş bilgi için bkz. Cerrahoğlu, s. 211-221. 577-85. 392-97. 430-34.

(49)   Salahî Ramadan Sonyel «Kurtuluş Savaşı Günlerin­de İngilizlerin Eline Geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Tutanakları», Belleten, XIV/2, 1981, sayı 179, s. 289.

(50)   Nazım Bey, Ankara İstiklâl Mahkemesindeki ifadesin­de Yeşil Ordu Cemiyeti’nin kapatılması isteğine karşılık Yunus Nadi ile Mustafa Kemal Paşa'ya giderek eylül ayına kadar faaliyete müsaade aldıkları yolunda bilgi vermektedir («Yeşil Ondu», Yakın Tarihimiz, Cilt I, s. 102).

(51)   Yeni Gün ile Yeni Dünya arasında III. Enternasyo­nalin beyannâmesi yüzünden çıkan bir tartışma dolayısıyla Ye­ni Gün Gazetesi’nde verilen bir cevapta, «... Haydin, biz de Bol­şevik olalım» demekle Bolşevik olunamayacağı, memleketin şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilerek, «ben bolşevik oldum demek, ben Rus oldum demekten farksızdır» deni­lerek, bizim inkılâbımızın Ruslarınkinin aynen kopyası olmadı­ğı söyleniyor ve «...biz de sosyalizm vadisinde inkılâpçıyız, hat­ta aynı prensiplere taraftarız ve onları iltizam etmekteyiz. Fa­kat, taklitçi ve binanenalyh bolşevik değiliz..» denilmekteydi, bkz. Cerrahoğlu, s. 386-391.

84

umutsuzluk ve oluşturulmaya başlanan millî direniş, İs­tanbul'dan ayrı yeni bir devlet olarak hareket etmenin yarattığı karanlık ortam ile yeni bir düşünce etrafında toplanmaya doğru bir gidişi beraberinde getirmişti. Or­tak hedef Millî Mücadeleye yardımcı olmak ve düşma­nın vatandan atılması idi. Yine o günlerin Ankara'sını etkileyen başka faktörler de vardı: Ekim Devrimi son­rası Rusya’da kurulan yeni rejim ve bunun ideolojisiy­le Sovyet Rus yardımının gerekliliği iç içe girmiş gibi görünüyordu. Sovyet Rusya’daki İttihatçıların faaliyet­leri ve o günlerde pek su yüzüne çıkmasa da yavaş ya­vaş Mustafa Kemal’e karşı oluşmaya başlayan bir mu­halefetin tesirinden de söz edilebilir. Bu muhalefet sol fikirler etrafında toplanarak kendisine ideolojik bir ta­ban da oluşturmaya çalışıyordu. Zaten, o günlerin şart­larında da bu tür cereyanlara karşı aşırı bir ilgiden bahsetmek gerekir. Meselâ, Eyüp Sabri gibi İttihatçı­ların ileri gelen elemanlarından ve Talât Paşanın ya­kın dostlarından birisi 1920 ağustosunda Bolşevizmin derhal kabulünü isteyecek kadar ileri gidebilmekteydi*52’. Bunun yanında, cemiyetin kurucularından olmakla bir­likte, Çerkes Reşit’in düzenli orduya karşı gelerek An­kara ile aralarının iyice açılması sonucu bir problem oluşturan Çerkes Ethem hadisesinde etkili olmasının dı­şında solculuktan ne anladığı oldukça kapalıdır.

(fDiğer üyeler, Saruhan Mebusu İbrahim Süreyya, Bursa Mebusu Muhittin Baha ve İzmit Mebusu Sırrı Bey’le, Kozan Mebusu Mustafa Bey’in solculukları sa­nırız o günlerin şartları gereğidir.}Ama, Mustafa Kemal’e veya Enver Paşa’ya bağlılıkları konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bunlar samimi «doğu ül-

(52)           Dumont, «La Revolution Impossible...», s. 146.

85

kücüleri»dir<s3). Mustafa Kemal Paşa*ya yakın oluşundan başka, « Batı Mef küresi »ne bağlı oluşu ile dikkati çeken diğer bir üye ise Dr. Adnan Bey'dir'54’. Adnan Bey, Mus­tafa Kemal’e yakın olmakla birlikte, dış politika konu­larında ona muhaliftir.

Üyeler içerisinde Bursa Mebusu Şeyh Servet Efen­di ise ilginç bir kişiliğe sahiptir. Solla ve komünizmle ilgili pek bilgisi olmadığı anlaşılan Şeyh Servet Efendi, sol ideoloji ile İslâmiyetin bir sentezini yapmayı amaç­lıyordu ve «Sosyalizmin Kuran’ın öğretilerinden» doğ­duğunu iddia eden görüşler ileri sürüyordu(55). Ceriliyet­le sıkı ilişkilerde bulunması yanında Ankara'daki Sov­yet Sefareti ile de temas kurmanın yollarını aramış­tır'^.

(53)             Halide Edip Adıvar’a göre, «Büyük Millet Meclisi’ndeki iki tür mefkûre mücadele halindeydi. Bunlardan birisi Garp Mefkûresi diğeri Şark Mefkûresi idi.» (s. 148); Meclisteki Batı ve Doğu mefkûresine ilişkin açıklamalar yapan Tunaya, «Mec­lis Doğuya ne kadar yaklaşırsa. Batı ile gayesine daha uygun ve en az fedakarlığı gerektiren bir uzlaşma sağlayabileceği tak­tiğine sadık kalmıştır» demektedir. Geniş bilgi için bkz. Tank Zafer Tunaya Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin Ku­ruluşu ve Siyasi Karakteri», İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül­tesi Mecmuası. Cilt XXIII, savı 1-4, s. 240-246; Gotthard Jaschke, «İslâmm ve Komünizm’in İstiklâl Harbindeki Rolü» (Çev. Hü­seyin Zamantılı). Türk Dünyası, Araştırmaları, 13 Ağustos 1981, s. 202.

(54)             Adıvar, s. 133.

(55)             Dumont, «La Revolution Imposible...», s. 146 Şeyh Servet Efendi'nin yeniden faaliyete geçen Türkiye Halk îştirakiyun Fınkası’na katılmamasına ilişık’in yaptığı açıklama için bkz. Katkı, yıl 1, sayı 1. 15 Eylül 1970, s. 18.

(56)             Şeyh Servet Efendi’yi, Sovvet Büyükelçisi S. î. Aralov, «Komünist maskeli bir ajan-provaikatör» diye ' tanımlamakta­dır. Geniş bilgi için bkz. S. 1. Aralov Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, (Çev. Haşan Ali Ediz), İstanbul 1967, s. 172 173.

86

Kurucu üyeler arasında adı geçmemekle birlikte, cemiyetin kurulmasında ve diğer faaliyetlerinde önemli roller oynamış bulunan Vakkas Ferid ise, eski Mülkiye kaymakamlarındandı. Eski bir İttihatçı olan Vakkas Fe­rid Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifadesinde sosyalist, olduğunu söyleyerek iktisat derslerine meraklı olduğu­nu « Kapital'! ve aksini mütalâa» ettiğini mahkemede ifade etmiştir(57). Aynı zamanda, o günlerin hoşgörüsü içerisinde açıktan açığa Bolşevik propagandası yapma­ya başlamıştı<58).

Görüldüğü gibi, cemiyet üyelerinin düşüncelerinde­ki farklılık ve belirginsizlik, kaçınılmaz olarak cemiye­tin fikrî yapısını da etkilemiştir. Cemiyetin amaçları ve faaliyetleri arasında göreceğimiz gibi, bu durum cemi­yetin ideolojik çizgisini tesbit etmemizde de güçlüklere yol açacaktır.

N. Berkes Yeşil Ordu Cemiyetinin bazı batılı ya­zarların «bir işçi ve köylü devrimci örgütü, komünist

(57)      «Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 216.

(58)      Halide Edip, Vakkas Ferid hakkında «...Rus propa­gandasının alfabesini başından sonuna kadar tekrar ederdi. En çok ele aldığı mesele, zenginlik ve fakirlik meselesiydi. Sınıf­ların kaldırılması üzerinde uzun uzun durur, gayet manasız ko­nuştuğu zaman bile samimi görünürdü. Hülasa, Rus propagan­da alfabesini ezberlemişti ve bunu baştan başa her yerde tek­rar eder dururdu, o konuşurken Türk rençberlerinin ellerinde: kazma, kürek, bütün ev veya mal mülk sahiplerine hücum et­meleri tehlikesini insan gözleriyle görür gibi olurdu...» diyerek Vakkas Ferid’in kişiliğine dair enteresan bilgiler vermektedir (s. 150-152). Ayrıca, Damar Arıkoğlu hatıralarında, «... Vakkas Bey ateşli hitabesiyle Meclisin karşısındaki Belediye Bahçesin­de masa, masa dolaşır mebuslara komünizm lehinde konuşur, kurtuluşun tek yolu olduğunu telkin ederdi» demektedir. (Ankoğlu s. 152). Ertürk ise, Vakkas Ferid'e Tahsisat-ı Mesture'den evvelce 900 lira verildiğini belirtmektedir (s. 559).

87

köylü hareketi, kökleri toprak sorununda olan güçlü bir köylü akımı» olduğu yolunda değerlendirmeleri bu­lunduğunu söylemektedir'591. Kuşkusuz cemiyet hakkındaki bu değerlendirmeler bütünüyle tutarlı değildir.

Yeşil Ordu ile ilgili en doğru bilgiyi Atatürk Nutuk’ ta vermektedir :

«Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hükümetinin kuruluşundan sonra Ankara’da, ‘Yeşil Ordu’ adt altında bir cemiyet teşekkül etti. Bu Cemiyetin ilk kurucuları, pek yakın ve bilinen arkadaşlar­dı. \Kuruluş maksadını izah için, iç isyanları ve bu isyanlara karşı gönderilen ordu kuvvetlerinin ve milli miif rezeler in gösterdikleri bazı durum ve manzaraları hatırlamak icab eder (...) Yeşil Or­du teşkilâtının ilk kurucuları arasında bulunan yakın arkadaşlar sırf bana yardım maksadıyla ve beni ayrıca yormamak fikriyle, kendileri ön ayak olarak faaliyette bulunmayı uygun görmüş­ler. Bana, yalnız faydalı bir iş yapacaklarını söy­leyerek, basit bir tarzda bu teşebbüslerinden bahsetmişlerdi. Ben cidden çok meşgul olduğum için, arkadaşların bu teşebbüsleri ile uzunca bir zaman ilgilenemedim. Yeşil Ordu teşkilâtı, bir bakıma gizli bir teşkilât mahiyetinde kurulmuş ve oldukça genişlemiş (...) Faaliyete geçmiş olan bu teşkilât, sadece milli müfrezeler meydana ge­tirmek gibi sınırlı bir sahadan çıkmış, çok umu­mi bir gayeye yönelmiş»ti<60>.

(59)        Söz konusu araştırmaların mukayesesi için bkz. Berkes, s. 479, Cemiyet'in değerlendirilişi ile ilgili olarak ayrıca ba­kınız, Nejat Kaymaz, «Türk Kurtuluş Savaşı’nın Tarihsel Ko­numu ve Niteliği» Belleten, Cilt XL, Ekim 1976, sayı 160.

(60)        Atatürk, Nutuk, Cilt II, s. 41-43.

88

Görüldüğü gibi Yeşil Ordu Cemiyeti o günün şart­ları içerisinde ortaya çıkmış, legal olmayan bir yapıda olmakla beraiber, Mustafa Kemal Paşa’mn 'bilgisi dahi­linde ve ona yakın kişiler tarafından kurulmuş bir te­şekküldür.

c)    Ankara ve Eskişehir Heyet-i Merkeziyesi :

Millî Mücadeleye yardımcı olmak gayesiyle kurulan fakat, bu amaç dışında faaliyetlerle meşgul olan Yeşil Ordu Cemiyeti'rfn genel merkez heyetinden başka, /in­kara ve Eskişehir'de iki şubesi bulunuyordu. Bu şube lerin dışında Sivas’ta da bir şube kurulması yolundaki çalışmalar neticesiz kalmıştı'61’. Yeşil Ordu Cemiyetinin

(61.) Lazistan Mebusu Necati Bey, bu konuya ilişkin olarak... «Sivas'ta Sultanî muallimlerinden Ruşen Efendi nâmın­da bir zat ordu kumandanı tarafından -mahkemenize verilmiş­tir. Bu zata Hali Komünist Teşkilâtıyla birleşiniz ve bu tarz­da çalışınız diye kendisine talimat verilmiş...» şeklinde bilgi vererek; bu zatın kendisine verilen direktifler doğrultusunda teşkilât vapmaya çalıştığını bildirmiştir. Geniş bilgi için bkz. T.B.M M. Gizli (telse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 22, Ankara K80. Bursa’da Yeşil Ordu Cemiyeti nin bir şube­sinin açıldığına ilişkin olarak Bursa Ziraat Müdürü Kefet Bey’in anılarına dayanarak Mümtaz Şükrü Eğilmez'in Havralarında şu bilgileri bulmaktayız.

«...Çerkeş Ethem’in kardeşi Reşit’le Kozahi a.'nda sık rık görüşüyorduk. Ankara’dan gelen Muhittin Baha (Pars) bize ki kenin kurtarılması için Bursa’da (YEŞİL ORDU) adı altm k. Bolşevik örgütünün hemen kurulmasından sözetti. Bîrgün be­lediyede valinin yanında toplandık. Albay Bekir Semi, Jrm . ma Komutanı Remzi Bey’lerle birkaç arkadaş -bu yolda ■ ; aı aldık, yemin ettik. Sonra da Hilâl Matbaasını bir gün kao rak Yeşil Ordu’nun tüzüğünü bastırdık. Gizli olan bu ' üyeleri birbirlerini tanıyabilmek için (Esselâm) kelimesini dj leyecekti. Ben bu kuruluşun propagandasını yaptyoı, her gi.

89

Gizli Türkiye Komünist Partisi'ne karışmış durumda bulunan bu iki şubenin kuruluşuna ve üyelerine bak­maya çalışalım.

Yeşil Ordu Cemiyeti'nin Ankara’da bir şubesinin açılması yolundaki ilk teşebbüs, genel merkezin Anka­ra şubesinin oluşturulması iç:n Hüsrev Sami (Kızıldoğan) Bey'i görevlendirmesi ile başlamıştır*62’. Ama, da­ha sonradan Hüsrev Sami Bey'in işlerinin çokluğundan dolayı olmalıdır ki, bu şubenin kurulmasıyla ilgilenememesi üzerine*6”, bu görevi hayvan hastanesi müdürü binbaşı Salih Hacıoğlu'"” ve Vakkas Ferid Beyler üslen­mişlerdi. Bundan sonra Ankara Heyet-i Merkeziyesi için üye kaydetme yolunda çalışmalara başlamışlardır.

bölgede dolaşarak kuruluşa alınması gerekenlere amacı, sağla­yacağı yararı, ülke için bunun bir görev olduğunu, diller döke­rek anlatmaya çalışıyordum. Kuruluşa girmeyi kabul edenleri Kozahanı’nda Sezai Bey’in yazıhanesine gönderiyordum...» (Mil­li Müçadele'de Bursa, yayma haz. İhsan Ilgar, İstanbul 1981, s. 202.

(62)  Nâzım Bey, Ankara İstiklâl Mahkemcsi'ndeki ifadesin­de Hüsrev Sami Bey’in bu işe memur edildiğini söylemekle be­raber, bu teşkilatın Baytar Salih Hacıoğlu tarafından daha ev­vel yapıldığı yolunda da bilgi vermekte ve Refik (Koraltan) Bey'i Ankara şubesinde göstermektedir. «Yeşil Ordu...» Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 70. Oysa Baytar Salih Hacıoğlu, yine aynı mahkemedeki ifadesinde teşkilâta girmesi konusuy’a Tgili ola­rak, bunun Nâzım Bey’le görüştükten sonra gerçekleştiğini söy­lemiştir. «Yeşil Ordu Cemiyeti ...», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 282.

(63)  T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 20; «Yeşil Ordu...», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 134.

(64)  İsmi daha sonraki komünist faaliyetlerde de geçecek olan Salih Hacıoğlu aslen Trabzonludur. 1903’te İstanbul’daki Baytar Mektebi’ni bitirerek, daha sonra görevde bulunduğu ta filîlerde Makedonya'da İttihatçı olmuş ve İstanbul’daki Baytar Mcktebi'nde bir süre öğretmenlik de yapmıştır. Mütarekeyi ta­kiben, önce İstanbul'a daha sonra da Ankara'ya gelerek Anka-

90

Ankara Merkez Heyeti üyesi olan Feridun (Kande mir) bu konuyla ilgili olarak; kendisine gelen Salih Ha cıoğlu'yla Vakkas Ferid’in Yeşil Ordu Cemiyeti nâmına bu cemiyetin Ankara Heyet-i Merkeziyesi'ne katılmasını istediklerini, ayrıca Mustafa Kemal Paşanın bu teşeb­büslerden haberi olduğunu söylediklerini, bu durum karşısında hem işlerinin yoğunluğu hem de böyle bir teşekküle girmenin içinde bulunulan günlerin gereği, hoş karşılanıp karşılanmayacağına ilişkin tereddütleri­ni Recep (Peker) ve Adnan (Adıvar) Beylere götürdü­ğünde, onlardan olumlu karşılık almış ve bunu takiben üye olmuştur165'

Yeşil Ordu’nun Ankara şubesinde bulunan üyelerle ilgili farklı görüşler bulunmaktadır: Vakkas Ferid Bey

ra'da 5. Kolordu Hayvan Hastanesi müdürü olmuştur. 1921 yı­lında İstiklâl Mahkemesi tarafından Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası’nm diğer üyeleriyle birlikte 15 yıl hapse mahkûm edi­len Hacıoğlu, serbest bırakıldıktan sonra Komintern’in IV. Kongresi'ne katılmak için Moskova'ya gitmiş; 1922 yılında ise tek­rar bu tür faaliyetlerinden dolayı tutuklanmıştır. 1925 yılında Türkiye Komünist Partisi III. Kongresi’nde Merkez Kurulüna seçilen Hacıoğlu 1927 yılında tekrar tutuklanmıştır. 1928 yılın­da ise «Menşevik» suçlamasıyla gözden düşen Salih Hacıoğlu, aynı yıl eşiyle birlikte Sovyetler Birliği’ne gitmiştir, önce Mos­kova'da daha sonra da Azerbaycan’da veterinerlik yapan Hacıoğlu, 1945’te yurda dönmek isteğinde bulunması üzerine eşiy­le birlikte tutuklanarak Altaylardaki tzarnavul Kampına sürül­müştür. Aynı yıl bu kampta ölmüştür. Nâzım Hikmet’in yar­dımıyla eşine daha sonra bir emekli maaşı bağlanmış ve eşi son yıllara kadar Moskova'da kalmıştır. Moskova'da bulunan Salih Hacıoğlu’nun oğlu ile görüşen Tunçay bu hususa dair ay­rıntılı bilgi vermektedir. Geniş bilgi için bkz. Mete Tunçay Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler, İstanbul 1982, s. 205-206; Ayrıca bkz. Sayılgan, Sol..., s. 160, dipnotu 8.

(65)  Kandemir’in üyeliğine ilişkin geniş bilgi için bkz. Kandemir, s. 9-11.

91

/inkara İstiklâl Mahkemesinde son zamanlarda genel merkeze karşı bir vaziyet alan Ankara Heyet-i Merkeziyesi’nde Şeyh Kudbettin Efendi, Muallim'Nuri ve Bin­başı Salih Hacıoğlu’nu sayarken*66’, Yunus Nadi Bey yi­ne aynı mahkemede verdiği ifadede genel merkezle pek ilgisi olmayan Ankara şubesinin üyelerinden sadece Sa­lih Hacıoğlu’nu bildiğini, diğerlerini tanımadığını söyle­mişti^67’. Salih Hacıoğlu ise, askeri baytar Kenan’ın adı­nı vermektedir*68’. Tevetoğlu ise, bu üyelere ait isimleri; Vakkas Ferid, Mustafa Nuri*6”, Gazeteci Arif Oruç*70* ve Feridun (Kandemir) Beyler olarak belirtmektedir*7”. Bir başka kaynakta ise, Ankara Merkezî Heyet üyelerinin ilk defa beş kişiden oluştuğu belirtilerek, bunlar Salih Hacıoğlu, Şerif Manatov, Feridun (Kandemir), Nuri ve Arif Beyler olarak sayılmaktadır*72’.

Şeyh Servet Efendi ise, Kayseri Mebusu Basri Bey, Afyon Mebusu Mehmet Şükrü Bey ve Sivas Mebusu Memduh Bey’i önce evine davet ederek, onlarla görüş­müş, daha sonra ise Nuşirevan’ın evinde yapılan top­lantıya onları davet ederek, Heyet-i Merkeziye ile çalış­mayı teklif etmişti*73’. Erzurum Mebusu Azmi Bey’in de

(66)   «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 217.

(67)   «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 134

(68)   «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 283.

(69)   Tevetoğlu’nun Mustafa Nuri’yle ilgili olarak düştüğü yanılgı için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 142.

(70)   Arif Oruç için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 144, Dip­notu 91; Ayrıca bkz. Cerrahoğlu, s. 390-391.

(71)   Tevetoğlu, s. 147.

(72)   «Yüzlerini örten Siyah Maskeyi Atarsanız Altından Çı­kacak Sima Kimindir?», Son Saat, 27 Teşrinisani 1927’den nak­len Tunçay, Sol Akımlar, s. 142.

(73)   Sivas Mebusu Memduh Bey’in konuşması için bkz ir.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt III, s. 358-359.

92

bulunduğu bu toplantıda üç kadının bulunması, özellik­le çok dindar olan Basri Bey tarafından hiç hoş karşı­lanmamıştı17,0. Toplantıda bulunan kadınlar ise, Rahime, Fatma ve Halime yoldaşlardı. Bu toplantıdan bekleni­len netice alınamamıştır'75’.

Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifadelerde de gö­rüldüğü gibi, cemiyetin Ankara Heyet-i Merkeziyesi ge­nel merkezle pek ilişki kurmamış ve bağımsız olarak faaliyet göstermiştir. Daha sonra, cemiyetin Ankara ŞuıbeSi’nin Gizli Türkiye Komünist Fırikası'na kalbettiğini görüyoruz.

Cemiyetin ikinci şubesi ise, Eskişehir'de oluşturul­muştu. Cemiyetin Kâtib-i Umumîsi olan Nâzım Bey ve genel merkez üyelerinden birkaç kişi bayram tatili do­layısıyla bulundukları Eskişehir'de, Yunus Nadi Bey'in Nâzım Bey'e tanıştırdığı öğretmen Behram Lütfi'ye, Ib-

(74)   «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 216.

(75)   Ertürk, bu üç kadınla ilgili olarak «... Ziynetullah'm karısı ve baldızı, kadınları irşad ve hanımlar arasında faaliyet yaparak solcu fikirleri Türk kadınları arasında yaymaya çalış* mışlardır» şeklinde bilgi vermektedir (s. 559). Ankara’daki bu toplantıda adı geçen üç açık saçık kadının Cemile ve Rahime Hanım’la, Salih Hacıoğlu’nun eşi Fatma hanım olduğunu söy­leyen Tunçay, 1979’da Sovyetler Birliği’ne yaptığı bir gezide Ce­mile Hanım’ı göremediğini; ancak, Rahime Hanım’la görüşme fırsatı bulduğunu, Rahime Hanım’la Cemile Hanım’ın İzmirli ol­duklarını, annelerinin muhtemelen Tatar göçmenlerinden olabi­leceğini, babalarının ise Türkiyeli Süleyman Selim olduğunu. Cemile Hanım’ın İstanbul’da Dar-ül Muallimat'ı bitirdikten son­ra Bezm-i Alem Valide Sultanisi’nde öğretmenlik yaparken Ziynetullah’la evlendiğini, Rahime Hanım’ın ise, 1922 güzünde Komintem’in IV. Kongresi’ne katılmak üzere Sovyetler Birliği’ne giden eniştesi ile birlikte Rusya’ya gittiğini ve burada Kayserili İsmail Hakkı'yla evlendiğini belirtmektedir (Tunçay, Eski Sol..., s. 193-194).

93

rahim Süreyya ile mutabakata vararak Eskişehir Şube­sinin kurulması işini vermişlerdi. Behram Lütfi ise, Mustafa Nuri ile birlikte çalışarak (.Eskişehir Heyet-i Merkeziyesi'ni meydana getirmişlerdi176’. Eskişehir bu tür faaliyetler açısından Anadolu’nun diğer illerine oranla daha müsait bir ortama sahipti. Nitekim Türkiye Sos­yalist Fırkası Anadolu’daki şubesini bu şehirde açmış ve yine fırkanın yayın organı olan İşçi gazetesi de bu şehirde faaliyetlerde bulunmuştu177’. Ayrıca, Türkiye İş­çi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası 1919 yılı genel seçimleri­ne bu şehirden Ethem Nejat'ı aday göstermişti*78'. Yine Ethem Nejat, Doğu Halkları Kurultayı'na ve 10 Eylül 1920 tarihinde toplanan 1. Türkiye Komünist Partisi Kongresi’ne Eskişehir ve Ankara teşkilâtlarını temsilen katılmıştı*79). Kısacası, Eskişehir bölgesi bu tür faaliyet­lerin yoğun olduğu bir bölgeydi^

Eskişehir'deki teşkilâtın kurulması için ayrıca Şe­rif Manatov’un da çalışmaları olmuştu180’. Bundan başka

(76)   Nâzım Bey Ankara istiklâl Mahkemesi’ndeki ifadesin­de Manastırlı Mustafa Nuri’nin getirdiği bir mektupta, Eskişe­hir IIeyet-i Merkeziyesi’nin vücuda getirildiğinin bildirildiğini ve ayrıntılı bilginin Mustafa Nuri’den alınabileceğinin de ifade edildiğini söylemekteydi «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 71.

(77)   Bkz. Giriş Bölümü.

(78)   Bkz. Giriş Bölümü.

(79)   «Yeşil Ordu», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 133. Berkes, «Eskişehir’deki işçi hareketi iddiası ise, Komünizm perdesi al­tında Mustafa Kemâl'e karşı ve oradaki bir çeteci örgütün gü cü etrafında kümelenmek ten kaynaklanıyordu» diyerek dikkat­leri Çerkeş Ethem üzerine çekmektedir s. 478.

(80)   Tevetoğlu, s. 173. G. Jaeschke, Sovyet Rusya'nın Müs­lüman meseleleri ile ilgili özel bir komisyon kurarak, bu ko­misyon aracılığıyla İslâm ülkelerine casuslar gönderdiği, Mus­tafa Suphi'nin bu doğrultuda çalıştığı ve Salih Zeki’yle birlikte

94

Eskişehir, o günlerde en güçlü birlikleri elinde bulun duran Çerkez Ethem’in de etki alanına giren bir böl­geydi. Bu güçten de yararlanmayı düşünen Eskişehir teşkilâtı, Ethem'i de etkileme yoluna gitmişti'81*. Gerçek­te, Eskişehir Yeşil Ordu Şubesi ile Gizli Türkiye Ko­münist Partisi Teşkilâtları birbirinden farklı kuruluşlar değillerdi. İstiklâl Mahkemesi dosyaları arasında bulu nan < Sarı Defter»den bunu anlamak mümkündür'82*. Giz li raporda; Eskişehir örgütünün 1920 temmuz ayının or­talarına doğru, daha önce bu şehirde bulunmuş olan Şerif Manatoıv’un hazırladığı zemin üzerinde İşçi gaze­tesi çevresiyle Ankara’daki Yeşil Ordu’dan gelen Vakkas Verid tarafından kurulduğu belirtilmekteydi. Bütün bun\ar Gizli Türkiye Komünist Partisiyle Yeşil Ordu’nun Eskişehir Heyet-i Merkeziyesi'nin içiçe olduklarını gös­termektedir. Bu konuya yeri geldikçe yine değinilecek­tir.

d)    Yeşil Ordu'nun Amaç ve Faaliyeti :

Yeşil Ordu’nun başlangıçta İstanbul Hükümeti’nin Ankara'daki hareketi Bolşeviklikle suçlayan olumsuz propagandalarını bertaraf eden vc yeni inkılâp ülküsü­nü aşılayarak, yürütülmekte olan Anadolu'daki hareke­te yardımcı, şuurlu kişilere dayanan bir teşkilât olarak (örünmesi, şüphesiz cemiyetin gerçek yönünü teşkil et-

r?) haziranında Türkiye Komünist Partisi’ni kuran Şerif ı.aii.. lov’un da bu merkezde görevlendirildiği vohında bilgi ver­mektedir. Geniş bilgi için bkz. G. Jaeschke, «îslâmın ve Komü­nizmin...». s. 201.

(31) Barris, s. 109. Bu konuya Çerkeş Ethem-Yeşil Ordu biçkisi başlığı altında yeniden değinilecektir.

(82)   Sadi Borak «İlk Türk Komünistleri İstiklâl Mahke­mesinde», Günaydın Gazetesi, 25 Temmuz 14 Ağustos 1976.

95

mez. Hükümetten izinsiz, fakat Mustafa Kemal’in bil­gisi dahilinde kurulan bu cemiyet Ankara Hükümeti tarafından resmen kapatılması istenene kadar faaliyet­te bulunmuştur.

Cemiyetin Ankara ve bi kişeh’r Heyet-i Merkeziyelerinin Gizli Komünist Parti he olan ilişkileri ve ha­ziran ayı içerisinde Yozgat isy -ı m bastırmaya gider­ken veya gelirken cemiyete Çerkes Ethem'in de dahi' olması ve bir anlamda Ethem’in birliklerinin cemiye­tin vurucu gücü olarak kullanılabilmesi tehlikesinin be­lirmesi meseleyi karışık hale getirmekteydi.

Kuruluşu sırasında cemiyetin esas gayesini ve ent­rikayı sezemeyen Mustafa Kemal Paşa, Yeşil Ordu Cemivcti'nin bütün faaliyetleri ortaya çıkınca, duruma mü­dahale etmekte gecikmemişti. Bu konuda Nutuk’ta

Nizâmnâmeleri ve vazifeli memurları her tarafa gön­derilmiş, yalnız, bir noktayı da işaret etmeliyim ki, Ye­şil Ordu teşkilâtıyla meşgul olanlar, işin benim bilgim ve rızam ve arzum dahilinde olduklarını söylediklerin­den her tarafta, benim adıma teşkilâtı genişletmeye ve güçlendirmeye çalışanlar çoğalmış. Faaliyete geçmiş olan teşkilât, sadece millî müfrezeler meydana getirmek gibi sınırlı bir sahadan çıkmış, çok umumî bir gayeye yonelndş...»''a', diyerek, cemiyetin esas gayesinden ayrı ve onun adını kullanarak genişleme faaliyetini sürdür­düğünü belirtmektedir.

^Haziran avı ortalarına doğru, Yeşil Ordu’nun üye­leri faaliyetlerini yoğunlaştırmak amacıyla birçok belge dağıtmaya başladılar. Teşkilâtın ileri gelenleri tarafın­dan hazırlanarak ortaya çıkarılan bu beyannâme, tali-

(83)  Atatürk, Nutuk, cilt II. s. 42-43.

96

matnâıme ve nizâmnâmeler; yeni kaydolan üyeler bir fi­kir etrafında toplamaya yönelik belgeler olarak değer­lendirilebilir. Bu belgelerden anlaşıldığına göre, Yeşil Ordu’nun fikrî yapısı, İslâmî Sosyalizm'den yana bir çizgi takip etmekteydi*84^

Cemiyetin nizamnamesini, beyannâmesini ve talimatnâmesini incelemeye geçmeden önce, cemiye-.iri ile­ri gelenlerinin böyle bir teşekkülden ne beklediklerine biraz değinelim. Cemiyet ileri gelenlerinden olan Hakkı Behiç, «Garbın memleketimizi yok etmek siyaseti kar­şısında ]Şarka ve Rus İnkılâbına ^yaklaşmakta memle­ket için büyük bir ümid-i necat görmüştüm. Müslüman âleminde Rus İnkılâbını tâdilen vücuda getirilecek bir sosyalist ittihadı fikrine bağlıydım. Bu fikrimi Mustafa Kemal Paşa ya da. açmıştım. Paşa taraftar görünmüştü. Memleket dahilinde Rus Bolşevizmine muvazi bir cere­yan hazırlamaya başlamıştık...» diyerek, hariçte bu fi­kirle çalışan arkadaşlarla haberleşerek, onları da mem­lekete bağlamayı düşündüklerini; böylece Rusların ayrı ayrı Müslüman memleketlerinde siyaset yapma yerine bizimle siyaset yaparak, veya bizi tutarak bu işi başara­caklarına kanaat getirecekleri düşüncesindeydi(85). Hariç­te çalışan arkadaşları*86’ için ise, «...bu memleketin bi­zim kadar hak sahibi evlatlarıydı. Düşmanlarımızın ta-

(84)   Dumont, «La Reolution Impossible...», s. 146; Tunçay, Sol Akımlar, s. B9-140.

(85)   Cebesoy, Millî Mücadele..., s. 465.

(86)   Cebesoy, Haıkkı Behiç’in hariçte çalışan arkadaşları­mız diye bahsettiği kişilerin memleketi terke mecbur olmuş İt­tihat ve Terakki Erkânı ile onların çevresinde topladıkları es­ki İttihatçılar olduğunu söylemektedir (Millî Mücadele..., s. 466).

97

kip ve tazyiklerinden firara mecbur olmuş kimselerdi...» şeklinde bahsetrnektedir(87).

Diğer üyelerin görüşleri ise; Bolşevikliği tehlikeli göstermeye çalışanların propagandalarını başarısızlığa uğratmak ve Sovyet Rusya’ya yakınlaşmak için Anado­lu'nun görüşünü hazırlamaktı. Nitekim, cemiyet üyele­rinden Sırrı Bey, emperyalist batıya karşı Bolşeviklerle bir an evvel anlaşmayı salık vermekteydi186’. Nâzım Bey ise, Bolşeviklerin durumunun bizi yakından ilgilen­dirdiğini ve Rusya tehlikesine karşı, bu yeni fikirlerin memleketimizde, yapacağı tahribatı göz önüne alarak bunları azaltmak düşüncesiyle böyle bir teşkilâtlanma­ya gidildiğini söylemekteydi'69’. Şeyh Servet ise maksadı, «...memleket içtimaiyatını ıslah için fikri ve amelî teç­hizatta bulunmak, terbiye-i efkârda çalışmak, Şarkla çı­kan son hadise-i içtimaîyeye karşı da İslâm dini ve mez-

(87)  Cebesoy’un hatıralaı ında Hakkı Behiç Bey'den dola yı bahsettiği (Milli Mücadele..., s. 465-466); sözlerin kaynağına ilişkin olarak Tunçay, «Rauf Bey'in Malta'dan dönüşünde, ona Hakkı Behiç tarafından yazılmış olan 20 Teşrinisâm 1921 tarih­li mektup» olabileceği kanaatindedir. Hakkı Behiç bu mektu­bun sonunda, «İtikadım, imanım değişmemiştir. Bence Türkiye davası muvakkattir; benim gayem İslâm Âleminde bir inkılap davasıdır (...) Er ıgeç ıbir Sosyalist İslâm Cumhuriyeti tezahür edecek...» demekteydi (Sol Akımlar, s. 482485).

(88)  T.B.MJM. Gizli Celse Zabıtları, cilt III, 29.5.1336 tarih­li oturum, s. 47.

(89)  Nâzım Bey «... Bolşevik harekatının başladığını ve mu­hitimize doğru geldiğini işittiğimiz zamanlarda, hepimizin na­zarı şarka müteveccih idi. Hatta, bazıları Ruslardan orduların gelmesine intizar ediyorlardı. Sonra nazar-ı dikkate alıyor mu­sunuz? Rus tehlikesi mühimdi. Bu selin yıkılması için Yeşil Ordu vücuda getirildi...»* demiştir. (T.B.M.M. Gizli Celse Zabıt­ları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 21).

98

hebi ananeleri dairesinde varlığımızı muhafazaya çalış­maktan ibaretti...» şeklinde ifade ediyordu^*”.

Görüldüğü gibi üyelerin fikirlerinde belirginlik ve şekillenmişlik yer almadığı gibi, bir düşünce sistemininde oluşmadığını söylemek mümkündür. Bunun yanında, Sovyet Rusya’daki inkılâbın Anadolu’ya uygulanmasın­da belli esaslara, özellikle halkın duyarlılık gösterdiği İslâmî akidelere sadık kalınmasına dikkat çekilmekte­dir. Üyelerin Marksizme ilişkin bilgileri ise yok denecek derecedeydi.

(^Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi'nin komünizm propagandası yaptığına ilişkin olarak Meclis’te yapılan gizli görüşmede Mustafa Kemal Paşa, Rus Bolşeviklerine yaranmak için dışardan Mustafa Suphi ve Türkiye Komünist Partisiyle memlekete çeşitli kanallardan ko­münizmin sokulmaya çalışıldığına değindikten sonra, ülke içinde komünizmin ne olduğunu bilmeden bazı teşkilâtlanmalara gidildiğini, oysa ne aydınların, ne halkın, ne de ordunun komünizmi bilmediğini ifade etmiştir^1*.^

Yeşil Ordu Cemiyeti «Eski Dünya Neydi Yeni Dün­yada Neler Oluyor?» başlığı altında yayınlamış olduğu beyannamede^ Eski Dünya’yı; «... birkaç zenginin mil­yonlarca insanları esir gibi çalıştırarak, bu milyonlarca insanın açlık ve sefaletine karşı kendi rahatlıklarını te-

(90)  «Yeşil Ordu Cemiyeti», Yakın Tarihimiz cilt I, s. 216.

(91)  T.BJW.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt III, 22.1.1337 ta­rihli oturum, s. 333-334.

(92)  Beyanname için bkz. Ek: 1. Şevket S. Aydemir, Beyannâme için «Yeşil Ordu'nun beyannamesinden anlaşıldığına göre, yeni komünist ilkelerle, ilk İslâm akideleri arasında bir bağlantı kuruluyordu» demektedir (s. 370).

99

min etmesinden başka birşey değildir...» diye tarif edi­liyordu. Eski Dünyadan kasdedilen Rusya'da kurulan yeni rejim dışındaki ülkeler, yani emperyalist batı idi.

[Çalışanları ve iş dünyasını (çiftçiler, bağcılar, bah­çıvanlar, kunduracılar, duvar ustaları, marangozlar) kendilerini sömürenlere karşı isyana çağırıyordu, tşin içine bir de dinî renk katılmıştı. «...Etrafımızda bulu­nan beyler, ağalar kimlerdir bilir misiniz? onlar da si­zin gibi insandır. Allah’ın indinde aranızda hiçbir fark yoktur. Allah insanları hep eşit yaratmıştır. Sizi fukara yapan, cahil yapan bu zalim adamların şerrinden kur­tulmak için başınızı biraz kaldırınız, sesinizi yükselti­niz. Onlardan korkmayınız! Onlar kendi kendilerine si­ze birşey yapamazlar...» deniliyorduJ)

Yeni Dünyaya Sovyet Rusya'daki olaylar örnek gös­terilerek, eşitliğin ve kardeşliğin hüküm süreceği bir Yeni Dünyanın doğuşu haber verilmekteydi.

«Yeni Dünya bambaşka oluyor. Yeni Dünya’da hükümet hep fukaranın eline geçti. Hükümet adamlarını fukara intihab ediyor. Valiler, mu­tasarrıflar, kaymakamlar hep ortadan kalktı. Zen­gin, fakir büyük, küçük, bey, ağa hep eşit oldu. Rütbeler hep lağvoldu (...) Gelmekte olan ihtilâl sadece mülkiyeti ortadan kaldırmakla kalmaya­cak, aynı zamanda, hırsızlığı, rüşveti, yalancılığı ve dolandırıcılığı ortadan kaldıracak, (...) herkes insanlığı anlamış, herkes birbirine eşit olmuş (...) Biz de öyle olacağız, biz de bu yolda gidiyoruzdenilmekteydi.

100

Yeşil Ordu Cemiyeti’nin yayınlamış olduğu talimatnâme(93)de, beyannamede değinilen konular tekrar edil­mekle birlikte, Talimatnâme’de «... beşerin saadeti ve buna varmak için samimî bir Asya Halk İttihadı...» vur­gulanarak Pan Asyatik yönü ağır basan ve belirginle­şen bir tutum göze çarpmaktaydı. Yeşil Ordu Talimat­namesinde açıkça ilân edilen nihaî gaye, «Asya Halkla­rının samimî bir birliğine ulaşmaktır.»<94>. Batının belli tutumları eleştirilerek, «... Asya'da ahlakî ve İnsanî bir yaşama ve şarkda da, şarkın kendisine mahsus olan te­miz ve saf ahlâkım tesbit edip koruyacak bir ittihad vücuda getirmek gayesiyle çalışan fikir sahiplerinin vü­cuda getirecekleri mesaî silsilesine ve içtihad saflarına ‘Yeşil Ordu’ namı verilmiştir» (madde 1) denilerek Ye­şil Ordu’nun yeşil cihad bayrağında; «...Asya, Asyalıla-

(93)  Talimatnâme için bkz. E'k : 2. Mete Tunçay, Talimatnâme’nin aslının 12 madde olmayıp 40 madde olduğunu söyle­yerek (T.C.B.M.M. Arşivi İstiklâl Mahkemesi T-2 Dosya 27-2)’ye atfen (Sol Akımlar, s. 393-397’de) bunu vermekte ve «bir yeral­tı örgütünün ayrıntılı kurallarını yansıtan talimatnâme netice­sinde sosyalizmle İslâmlığın özdeşliği fikri»nin işlendiğini be­lirtmektedir (Sol Akımlar, s. 140)

(94)  Bu konuda P. Dumont «Batı emperyalizmine karşı girişilen bu sözde Pan-Asyatizmin içinde, millî Pan-Turanizmin izleri yok muydu?» sorusunu sorarak, bu konuya Lenin’in 1920 Tenımuz’unda Komintern'in İkinci Kongresindeki konuşmasını örnek olarak vermektedir («L'a Revolution Impossible...», s. 146). Oysa, «...Yeşil Ordu'nun Turancılığa dair ‘Avrupa em­peryalizminin hulül ve istilâ siyasetini Asya’dan tard etmek’ is­tediğini söyleyen nizâmnâmesinin birinci maddesinden başka bir delil» olmadığına dikkat çeken Tunçay’a göre, teşkilâtın gerçekten solcu gelişmelerin yolunu kapatmak için kunılduğu iddiası da pek doğru olmayıp, bu ancak, bir bakıma Yeşil Or­du’nun devamı niteliğindeki Resmî Türkiye Komünist Fırkası’ na uygun düşmektedir (Sol Akımlar, s. 141, dipnotu 85).

1G1

rtndır, Asya artık kapılarını muharebe, sermaye, ihti­kâr, sınıflar, ihtiraslar facialarına ebediyen...» kapadı­ğı tezi işlenmekteydi (madde 2).

Talimatnamenin ibundan sonraki bölümleri Yeşil Or­du’nun Merkez-i Umumîsine bağlı olarak, il, ilçe, nahi­ye ve köylerde yapılacak teşkilâtlanmaya ait açıklama­ları ihtiva etmekteydi (madde 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9). Tali­matnameye göre cemiyet daha çok işçilere açık idi. Ce­miyetin kapısı büyük toprak sahiplerine, büyük tüccar­lara ve komisyonculara kapalı tutulmuştu (madde 10, 11, 12). Cemiyet üyelerinin tutum ve davranışlarına iliş­kin olarak istenilen şeyler de oldukça ilginç görünüyor­du. Buna göre, «Merkez teşekkül eder etmez bütün ar­kadaşlar, gayelerimizde sâdık kalacaklarına inkılâbın fiilen tahakkukuna kadar teşebbüsat ve icraatta son de­rece mahremiyetine ve son derece samimiyetine merbut ve riayetkâr olacaklarına yemin edeceklerdir.» (mad­de 13).

Cemiyetin sosyalist ve özellikle Bolşevik hareketin yanlış anlaşılmaması için çalışmayı, kamuoyunu kendi fikirleri etrafında toplamayı amaç edindiğini görmekte­yiz (madde 14). Cemiyete üyeliğin esasına, teşkilâtın pa­rolasına ve propaganda usûllerine ilişkin esaslar verile­rek, yemine uymayanların idam olunacağı belirtiliyor ve gizli bir teşkilata ait olması gereken ayrıntılar üzerinde duruluyordu.

Hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan yan askerî bir temel üzerine kurulmuş bölük, tabur, takım şeklinde birliklerin kurulması ve her «fedai»nin üzerinde bir mavzerle üç yüz fişek bulundurması şeklindeki proje ise, büsbütün yapmacıktı (madde 24-30).

102

İslâm kaidelerinin uygulanmasına yönelik olarak; «Yeşil Ordu, bir saadet-i beşer teşkilâtıdır. Onun naza­rında kan dökmek kadınları dul ve sefil, evlâdları bîkes ve yetim bırakmak dünyanın en büyük...» fenalığı ola­rak gösteriliyordu (madde 31).

Cemiyetin talimatnâmesinde netice olarak :

«Âlem bir büyük inkılâp karşısındadır. Avrupa da bir kısım ilim adamları, ‘sosyalizm’ mesleği dairesinde, Garbın medeniyet perdesi altındaki redaet ve .cinayetlerini yıkmak, ortadan Çaldır­mak için ‘burjuvazi' denilen muhtekir ve muhte­rislerle mücadele ediyor. Bunların en büyük ga­yesi, çok zenginlerin taşkın sefahatlarıyla, fuka­ra takımının yoksulluktan doğan sefaletine bir had tayin etmektedir. ‘İslâmiyet ve Şer’i Muham­medi' bu esasları bin üç yüz yıl evvel, zekât, fit­re ve kurban gibi vecibelerle koymuş ve terviç et­miş olduğundan, Müslümanlar bu âlemin terviç etmiş olduğu bu sosyal inkılâptan zarar görmek değil, aksine faydalanacaklardır. Bunun içindir ki, teşkilâtımızın bir umdesi de sosyalizm hare­kâtından istifade etmek ve onlara yardım etmek­tir. Her merkez heyeti bu umdeyi göz önünde ehemmiyetle tutacak ve inkılâbın tamamiyle hu­sulüne kadar zekât, fitre ve kurban gibi şeriatın fukara hakkı olmak üzere zenginlere yüklediği vecibeleri münasip surette toplayarak, çalışma gü­cünü kaybetmiş olanlara dağıtacaktır.»

Cemiyetin nizamnâmesi(95) ise onun sosyalist tercih­leri konusunda birçok açıklamalar getirmektedir. Aynı

(95)   Nizâmnâme için bkz. Ek: 3.

103

zamanda, «bu kuruluşun İslâmî komünist rengim açık­ça ortaya koymaktadır»'96'. Nizâmnâme ile zenginlerin elinde bulunan sermaye birikimine karşı olunduğu gibi, özel mülkiyetin kaydırılmasına taraftar bir tutum da göze çarpmaktadır (madde 3, 4, 5, 6). Bundan sonraki maddelerde ise, «Yeşil Ordu Cemiyet hayatında Halk Hükümetini ve tam bir ‘iştirak-i mesaî' usulünü kabul eder» (madde 7) denilerek «Yeşil Ordu aile hayatına saygıyı (...) İslâmiyetin bütün İçtimaî esaslarına istinad ederek, asr-ı saadetin müşterek samimiyetini iadeye ve batıdan gelen kendini beğenmiş ihtirasları Asya’dan at­maya çalışmakla yolunu, Hak yolu, Allah yolu bilir.» (madde 12-13). En küçük yerleşim birimine kadar ku­rulması düşünülen teşkilâtlar Yeşil Ordu Genel Merke­zine bağlı olup gizlidir (madde 22). Cemiyetin en yüce ideali olan insanlığın mutluluğu Kızıl Bayrak ve İslâmî kardeşliği temsil eden Yeşil Bayrak'ın birleşmesinden geçiyordu. Türk Yeşil Ordusu, başka memleketlerin Ye­şil Ordularıyla ve Kızıl Ordularla kardeştir ve Moskova ile ilişki halindedir (madde 19, 20, 21).

Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız, cemiyetin nizâmnâmesi, talimatnamesi ve beyannamesinden Yeşil Ordu'nun «İslâmî komünist» düşünceyi yaymayı ve bunun halk nazarında yer edinmesine çalıştığını söyle­yebiliriz. Ancak, bu düşüncede bütün üyelerin hem fi­kir olduklarım ve bir hareket birliği içinde bulunduk­larını söylemek pek mümkün görünmüyor. Yayınlanan belgelerde görüldüğü gibi, halkın dinî duygularından yararlanma yolu seçilerek, bu sayede bir teşkilâtlanma ve genişleme olabileceği düşünülmüştür. İslâmiyetle sosyalizmi özdeşleştirme ve aslında sosyalizmin tslâmi-

(96)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 139.

104

yetin uygulanmasından başka birşey olmadığı yolunda­ki fikirler yeni değildir. Yeşil Ordu Cemiyetinden önce de İstanbul’daki sosyalist faaliyetlerde özellikle Hüse­yin Hilmi’nin Osmanlı Sosyalist Fırkası ve daha sonra kurduğu Türkiye Sosyalist Fırkasında denenmiş metodlardı<97!. Bu metod Sovyet Rusya tarafından da Müs­lümanları yeni rejime kazanmak için kullanılmıştır. Ce­miyet adına İslâmiyet ağırlıklı propaganda faaliyetinde en etkili kişinin, Şeyh Servet olduğu söylenebilir08’.

Cemiyetin amaç ve program yönünden değerlendi­rilmesinde çeşitli yazarlarca farklı görüşler ileri sürül­müştür. Tunçay, cemiyetin nizâmnâmesine, beyannâmesine ve .talimatnâmesine bakarak, «... bu belgelerde, ya­ratılmak istenen hareketin gerici niteliğinin komünizan fikirlere öranla öncelik taşıdığı, onlara ağır bastığı dik­kati çekmektedir. Genel ■olarak, Avrupai sefahat yeril­mekte ve Asya’nın nezih ahlâkının Batı kapitalizmi ve Emperyalizmi karşısında tehlikeye girdiği anlatılmakta­dır.»199* derken, Harris, «... Yeşil Ordu, İslâm ve milli­yetçiliğin ahenkli sesiyle, daha ziyade radikal sosyaliz-

(97)   Bkz. Giriş Bölümü.

(98) ^ Şeyh Servet’e göre «Bolşevizmin en veciz tarafı, Asr-ı Saadette yaşamış olan gıllı gışsız müşterek samimî hayattan ibarettir. O sırada eğer Bolşevik tâbiri mâlum olsaydı, Hazreti Ebubekir Raydıyal (lahu Anh) İslâmiyet! kabul eder etmez bü­tün servetini, develerini koyanlarına kadar varını yoğunu da­ğıttığı fakir ve kimsesizlerle hemhal olmuştu...»,) Kandemir, s. 20; Şeyh Servet'in Eskişehir’de yayınlanan «Asr-ı Saadet» ad­lı risalesi İstanbul’da bulunan İngiliz Gizli Haber Alma Örgü­tünün raporlarında, Islâmiyetle bolşevizmin özdeşleştirilme ça­balarına örnek olarak gösteriliyordu. Geniş bilgi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 400.

(99)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 140.

105

min bir bileşiğini temsil...» ettiği görüşündedir00”. F. Tevetoğlu ise, talimatname ve nizâmnâmelerin tam manâsıyla komünizmin ve Bolşevizmin Rusya’daki tat­bikatının bir kopyası olduğu kanaatindedir1100. Dinutır Şişmanov’a göre, «... Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin etkisiyle kurulan Yeşil Ordu komünizm ideolojisine ya­kın bir ideolojiyi benimsemiş askerî. siyasî bir örgüt» tüdl<a>. S.S.C.B. Bilimler Akademisi’nin bir yaymanda sa­vunulan görüşlere göre «...bu örgütün kurucuları kü­çük burjuva d.evrbnci’eri idi. İslâm ideolojisinden ka­pamayan bu kı’ı'er sözde ilk İslâm ilkeleriyle komünizm ilkelerinin aynı olduğu düşüncesini yaydılar. Bu düşün­ceye göre, Muhvmmen ve ilk İslâm halifeleri zamanın­da ' eşitlik ve adtder' gerçekleştirilmişti. Bununla birlik­te, bu örgütün programı, pekçok devrimci isteğe yer veriyordu. ..»<l0,>.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Yeşil Ordu ne işçi hareket , ne köylü hareketi, ne de geniş halk kitleleri­ne h tap eden bir teşekkül olamamıştır. Devrin şartları gereği doğmuş ve Islâmiyetle sosyalizmi bağdaştırma­ya yönelik çabalarda bulunmuştur. Zaten Yeşil Orducu­ların solculuğunun pek eskilere dayandığı da ileri sü­rülemez. Ama, cemiyet içerisinden daha sonra bu işe samimî olarak bağlananlar çıktığı gibi, cemiyetin Eski­şehir ve Ankara teşkilâtları Gizli Türkiye Komünist Partisinin birer şubesi olarak faaliyet göstererek, daha sonraki sol hareketlere zemin hazırlamışlardır.

(100)  Harris, s. 98.

(101)  Tevetoğlu, s. 153.

(102)  Şişnıanov, s. 73, 77.

(103)  Ekim Devriminden Millî Mücadeleye Türkiye Tarihi, s. 52.

106

Yeşil Ordu Cemiyeti söz konusu amaçlara ve plan­lanan hedeflere ulaşabilmek için birtakım siy <sî faali­yetlerde bulunurken, Çerkeş Ethem’le ilişkiye girmiş ve aynı zamanda Meclis’teki milletvekillerinden bir grup oluşturmaya çalışmıştır. Böylece Meclis içinde bir ide­olojik muhalefet grubu oluşturulmuş oluyordu.

e)     Çerkeş Ethemı ve Yeşil Ordu İlişkisi:

Yeşil Ordu adı geçince ilk akla gelen soru Çerkeş Ethem ve birliklerinin cemiyet ile ilişkilerinin ne oldu­ğu sorusudur. Çerkeş Ethem’in düzenli orduya ve bu­na bağlı olarak Ankara Hükümeti'ne karşı başkaldırışında, önceleri Millî Mücadeleye büyük yardımları do­kunurken, sonradan içine düştüğü çıkmazda; onun Ye­şil Ordu’ya girişinin payı var mıdır? Belli bir tarihten sonra Ankara ile bağları iyice kopan asi Ethem; bu başkaldırışına bir destek olsun diye mi işin içine bir de solculuk katmıştır? Veya Yeşil Orducular özellikle de cemiyetin Rusya'ya bağlı ve yıkıcı çalışmalarda-bulu­nan grubu Ethem’in birliklerinden mi yararlanmayı dü­şünmüştür? Şüphesiz bu türden sorular daha da çoğal­tılabilir. Ama, bu soruların hepsine verilebilecek cevap, Ethem’in içine düştüğü çıkmaz ve sonuçta karşılaştığı olumsuzluklardır.

'vjÇerkes Ethem, Bandırma’da bir çiftlik sahibi olan Ali Bey isminde bir zatın oğludur. 1886'da doğan Et­hem, Bakırköy Süvari Küçük Zabit Mektebi’nden baş­çavuş olarak terhis olmuştur. Daha sonra Çürüksulu Mahmut Paşa’nın Kolordu Muhafız Bölüğünde görev alan Ethem’i I. Dünya Savaşı sırasında Teşkilât-ı Mahsusa’da görmekteyiz.? Bu kuruluşun düzenlediği İran Afgan üzerinden Türk Ana Vatanına yol açma harekâ­tına Hamidiye Komutanı Rauf (Orbay) Bey’in maiyetin107

de katılır. En son görevi Ali İhsan (Sabis) Paşanın Kâbil üzerinden yapılacak ileri harekâtın öncüleri olarak sevkettiği grubun içinde yer almak olmuştur. Mütareke ilân edildiğinde Ethem Bandırma’dadır*104*.

Çerkeş Ethem’in düzenli orduya ve Ankara Hükümeti’ne karşı gelişinde etkisi altında kaldığı kişilerin başında şüphesiz ağabeyleri gelir. Yeşil Ordu Merkez-i Umumî üyeleri arasında adı geçen Çerkeş Reşit Bey ve yine Ethem’in ağabeyi Tevfik Beyler Harp Okulu me­zunudurlar. Bunlardan Reşit Bey, binbaşılığa ve Tevfik Bey de yüzbaşılığa kadar yükselmişlerdir. Her ikisi de İttihatçı olup önemli görevlerde bulunmuşlardır™.)

£ Ethem, Millî Mücadeleye yardımcı olan milis kuv­vetlerini oluşturmadan evvel, Bandırma ve Manyas ta­raflarında önemli bir güce sahip Manyaslı eşkıya Şev­ket ve Çolak İbrahim’in yanında bulunmuştu. 13 Şubat 1919 günü İttihatçı İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlunu

(104)  Çerkeş Ethem’in öz geçmişine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Çerkeş Ethem, Çerkeş Ethem’in Hatıraları, İstanbul 1962, s. 11; Ayrıca bkz. Cemâl Kutay Çerkeş Ethem Dosyası, cilt I, İstanbul 1973, s. 13-16; Ethem ve kardeşleri hakkında bil­gi için bkz. Ertürk, s. 462-467. Çerkeş Ethem’in Dünya Gazete­sinde yayınlanan hatıralarının daha sonra kitap olarak çıktığı­nı belirten Ş.S. Aydemir, daha önce okuduğu hatıraların deği­şikliğe uğradığını ve belki de bu hatıraların sonradan onun adamları veya kardeşleri tarafından ele alınmış olabileceğini söylerken; Çerkeş Ethem ve kardeşlerinin Yeşil Ordu ile iliş­kilerini onların Yeşil Ordu’ya kazanılması düşüncesiyle açıkla­maktadır. (s. 324-325).

(105)  Enver Behnan Şapolyo Kuvay-ı Milliye Tarihi, İs­tanbul 1953, s. 212-213; Tevfik Bey için bkz. Kutay, Çerkeş Et­hem..., cilt I, s. 40-41.

108

kaçırarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı(106). Onun Millî Mücadeleye yardımcı bir kişi olarak görülmesin­de kendisini yakından tanıyan Rauf Bey'in etkisi var­dır^ Mütareke sonrası Ege Bölgesi'nde meydana gelme­si muhtemel olayları düşünerek 25 Mayıs 1919 tarihin­de Ethem ve ağabeylerini ziyaret eden Rauf Bey onla­ra, Salihli’de çalışmalara başlamalarını, kendilerinin bu tür faaliyetleri için eski Teşkilât-ı Mahsusa Reisi Kuşçuibaşı Eşref Bey’in çiftliğinde bulunan para, silah ve yiyeceklerden faydalanabileceklerini söyler. Bunun üze­rine Ethem’in Salihli'de teşkilât oluşturma çalışmaları­na başladığını görüyoruz(107).

Yukarıda Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ortaya çıkış ga­yelerinden birisinin de İstanbul’un olumsuz propagan­dalarına karşı koymak olduğunu zikretmiştik. İşte, İs­tanbul’un bu olumsuz propagandaları neticesinde Ana­dolu’daki harekete karşı halkın İstanbul Hükümetine ve Halifeliğe bağlılığı sonucu meydana gelen ayaklanma­lar özellikle Bolu, Düzce, Adapazarı ve Yozgat bölgele­rinde çok tehlikeli bir hâl almıştı.

Millî Mücadelenin başlangıcında ülkenin içinde bu­lunduğu durumdan kurtulmak için kurulan Kuvayı Mil­liye teşkilâtlarının en güçlüsünü elinde bulunduran Ethem'in gezici kuvvet anlamına gelen Kuvay-ı Seyyare'si bir yandan Yunan işgaline karşı koyarken, diğer yan­dan da iç isyanların bastırılmasında önemli başarılar

(106)  Çerkeş Ethem’in bu davranışım, Millî Mücadeleye hazırlıklı olmak için yaptığı yolundaki tartışmalar için bkz. Ce­mâl Şenler Çerkeş Ethem Olayı, İstanbul 1984, s. 10-lz; Çerkeş Ethem’in birliklerine katılan kişilere ilişkin olarak bkz. Şapolyo, Kuvay-ı.i., s. 214.

(107)  Kutay, Çerkeş Ethem..., s. 17 vd. İhsan Birinci, «Ce­miyet...» s. 34-35.

109

sağlamış ve bu başarıları Ankara Hükümetinin ileri ge­lenlerince takdirle karşılanmıştır008’.

4 Yozgat'ta başlayan ve gittikçe genişleyen isyanları bastırmak için Ethem’in birliklerine müracaat edilmiş­ti. Ethem Ankara'ya gelişinde halkın ve mebusların bü­yük tezahüratına mazhar olmuş ve o tarihlerde Anka­ra’da bulunan tek otomobili Mustafa Kemal Paşa Et­hem’e tahsis etmişti009’. Kendisine karşı gösterilen bu samimî davranışların sonunda Ethem gittikçe daha ki­birli hale gelmiş ve Ankara Hükümeti’ne karşı bir tavır alabilecek duruma gelmişti010’. Özellikle Birinci Yozgat ayaklanmasını bastırmasından sonra (1920 Haziran so­nu) Ethem, Mustafa Kemal için etkisi Büyük Millet Meclisi nazarında da artmaya devam eden tehlikeli bir rakip olmaya başlamıştı111”^

Mustafa Kemal Paşanın ve Ankara Hükümetimin Çerkeş Ethem'le olan sürtüşmelerine ve Ethem’in ken­di başına buyruk hareketlerine konuyu fazla dağıtma-

(108)  Mustafa Kemâl Paşa’dan ismet Bey’den ve Büyük Millet Meclisi üyelerinden başarılarını kutlayan telgraflar al­mıştı.

(109)  Adıvar, s. 146; Haşan izzettin Dinamo Kutsal İsyan, cilt 7, İstanbul 1970, s. 228-233.

(1.10) Yozgat isyanı konusunda yapılan bir görüşmede Çer­keş Ethem; Mustafa Kemâl, Fevzi ve İsmet Paşaları Anadolu’ daki Milli Mücadele için hiçbir şey yapamadıkları ve Yozgat İsyanı’nı bastırmada aciz kaldıklarını söyleyerek suçlamıştır. Bkz. Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 56-57; Nutuk, cilt II, s. 43.

(111)  Yozgat İsyanı’nda ihmali görüldüğü için yargılamak üzere Ankara Valisi Yahya Galip Bey’in Yozgat’a gönderilmesi isteği reddedilen Ethem, «... Yozgat’da bilhassa mebuslara An­kara’ya dönüşünde Büyük Millet Meclisi Reisini Meclis önünde asacağını»ı söylemişti (Nutuk, cilt II, s. 44-45; Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 74-75).

110

mak düşüncesiyle fazlaca yer vermeden Yeşil Ordu Çerkes Ethem ilişkisini izah etmeye çalışacağız012*.

Öyle görünüyor ki, Yozgat îsyanı'nı bastırmaya gi­derken veya dönerken, Ankara’dan geçişi sırasında Çer­kes Ethem Yeşil Ordu’ya katılmıştı. Konuya ilişkin ola­rak Atatürk Nutuk’ta «Teşkilâtın kurucuları arasında mebus bulunan Çerkes Reşit Bey ve Ankara üzerinden Yozgat’a gidip gelirken olacak, Çerkes Ethem ve karde­şi Tevfik Beyler girmişler. Bundan başka, Ethem’le Tev­fik Bey müfrezelerinin bütün adamları Yeşil Ordu’nun âdeta esasını teşkil etmişler» demektedir013*.

1920  yılındaki güçjlü birlikleri elinde bulunduran Çerkes Elhem’i kazanmak şüphesiz o günlerin siyasî at­mosferi içinde ortaya çıkan yeni düşünceleri savunan ve iktidar için emelleri olan Yeşil Ordu Cemiyeti üye­leri açısından çok önemliydi. Böylece Mustafa Kemal Paşa ve çevresine karşı bir üstünlük de elde edilmiş olacaktı.

Cemiyete katılmadığını ifade eden Ethem’in sözle­ri’"4' hiç kuşkusuz gerçekçi olamaz. Çünkü, Yozgat İs­yanı’m bastırmak için Ankara’da bulunduğu günlerde

(112)   Çerkes Ethem’in Hatıraları, s. 71; Yunus Nadi AbaCÇlu Kurtuluş Savaşı Anılan, İstanbul 1978, s. 387-389.

(113)   Nutuk, cilt II, s. 43. Bu konuya ilişkin olarak Ke-

lan I'sengin «Çerkes Ethem Yozgat îsyan/r' bastırıp dönüşün­de Ankara’da sol düşünüşteki kişilerin eiko.ı r'c ,:s!nnştr, bun­lardım Hakkı Bchiç, Çerkes Ethem’i Halk Oı --.usunun başı olaı.ık gbrüyor ve savaş sonrası s-.syahsı .imimi düzenli ordunun yrpr-»a}-ac.?ğ>. bunu gerçekleştirecek gv< < ı; Çcrkı s Fthcm ve ona bağiı milis kuvvcii-.'ılude oldııftmu .o’1'p’i’te şeklinde bilgi vermek ivdir. (Genci al Kenan Esengm Misti Mücadelede Hiyam-f Yarışı), Anka,;’. 196V,          331.

(114)   Cemâl Ktıiay, Çerke., Et.;..;,.. ri’t i s. 73.

İH

«... Ankara’da samimî birçok gaye arkadaşları da bul­muştum ki, müsait bir zamanın gelmesini can ve gönül­den istiyorlar ve dua ediyorlardı-■<115) dediği kişiler Ye­şil Ordu Cemiyeti üyeleri olsa gerekir,

Bolşevik Propagandasından oldukça etkilenmiş gö­rülen Çerkeş Etıhem, Sovyet Rusya'daki yöneticilerin kendisini Mustafa Kemal'e karşı tuttuklarını ifade ede­rek, Bolşevikliğini ilân ile buna karşı sempatisini şöy­le belirtir. «Bolşevizm dünyayı zapdedecektir. Bunu ge­rektiği şekilde kabul edip karşılayacak olursak, millet her halde bahtiyar olacaktır. Bolş&viklik, istikbalimiz için çok yararlı ve yerinde olacaktır. Buna emin olu­nuzBolşevizm şimdi yurdumuzu kurtarmakta, gele­cekte de insanların hayat ve mutluluğunu koruyacaktzr»(116). Yine Çerkeş Ethem hatıralarında, Sovyet Rusya ile kurulan dostluğa değinerek, şunları söylüyordu. ...Moskova yoldaşları Türk İhtilâli ileri gelenleri ara­sında daha ziyade beni emin buluyorlardı ve bu ka­naatlerini açıkça ortaya koymuştular. Lenin’in ilk ilân ettiği Milletler Hakkında Hürriyet ve Serbestliğe ait yüksek ve çekici prensipler yine onlar tarafından cerh edilinceye kadar, ben Sovyet dostluğunun hararetli ve samimî taraftarlarından bulunuyordum...

Çerkeş Ethem’in Yeşil Ordu teşkilâtına girmesiyle cemiyetin eline silahlı bir gücün geçmesi Mustafa Ke­mal Paşa tarafından farkedilmişti. Üstelik her yerde Paşa’nm adını kullanarak genişleyen bu teşkilâtın, za­rarlı olmaya başladığını gören Mustafa Kemal Paşa, ce­miyetin kapatılmasını Hakkı Behiç’ten istemiş fakat

(115)  Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 61.

(116)  Harris, s. 110.

(117)  Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 109.

112

ondan bunun hemen mümkün olamayacağı yolunda bir cevap almıştı. Bundan sonra cemiyet faaliyetlerini ya­vaşlatmış ve Ethem’in daha tesirli olduğu Eskişehir bölgesine kaydırmıştı.

Ethem'in Eskişehir’deki faaliyetlerine geçmeden ön­ce Ethem’le ilgili iki önemli olaya değinmek gerekecek­tir. Bunlardan ilki, Ethem'in Kuvvay-i Seyyaresi arasın­da bulunan ve Batı Cephesi Komutanlığının varlığın­dan ancak 17 Kasım 1920’de tesadüfen haberdar oldu­ğu Karacaşehir'deki Karakeçili Müfrezesi idi(118). Şevket Süreyya Aydemir'in Bolşevik propagandalar yapmak üzere Mustafa Suphi'nin Anadolu’ya gönderildiğinden bahsettiği İsmail Hakkı’nın başında bulunduğu «Bolşe­vik Müfrezesi »(119) ile ilgili olarak Çerkes Ethem’in ha­tıralarından şu satırları bulmaktayız: «...Bolşevik Ta­buru, .adım alan dolgun mevcutlu bir piyade .taburu­muz vardı. 700 mevcutlu bu milis kıtasını ekseriyeti Karakeçili aşireti efradından mürekkep olarak Eskişe­hir Müdafaa-i Milliye Teşkilâtı kurmuş emrimize gön­dermişti. Taburun kumandanı, Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi, harpci olmaktan ziyade hakikaten Bolşevik ruh­lu, karşısındaki düşman ordusunu harp aleyhine teşvik kabiliyetinde birisi idi. Son zamanlarda muharebeler­den bıkmış askerlerini hükümetleri aleyhine isyana teş­vik ediyordu. Kendisine bu yüzden fevkalâde tahsisat vermekte idim. Tabura nam, bu kumandan yüzünden verilmişti»11201.

İkincisi ise, Yeşil Ordu Cemiyeti'nin Meclis Grubu niteliğindeki «Halk Zümresi »nin oylarıyla dahiliye vekil-

(118)   Nutuk, cilt II, s. 91.

(119)   Harris, s. 91.

(120)   Çerkes Ethem'in Hatıraları, s. 130, 163, 164.

113

ligine seçilen Nâzım Bey’i Mustafa Kemal Paşanın 'ka­bul etmeyişi(12î> ve Çerkeş Ethem’in müdahalesi ile Nâ­zım Bey’in istifa edişi dir(122).

Eskişehir'de daha önce kurulmuş olan Yeşil Ordu Merkez-i Umumîsi'ne bağlı olan şubenin kurucularından Mustafa Nuri, ağustos sonlarına doğru Arkadaş gazete­sini çıkarmaya başlamıştı. Bu gazete, eylül başlarında Demirci Cephesinden Eskişehir’e dönen Arif Oruç<123) ve Mustafa Nuri tarafından idare ediliyordu. Bu gazetenin bir süre sonra Çerkeş Ethem’in yayın organı olarak Es­kişehir’de Anadolu’nun en modern matbaalarına sahip bir şekilde ve Seyyare-i Yeni Dünya adıyla çıkmaya baş­ladığını görmekteyiz'124). Büyük Millet Meclisine karşı Çerkeş Ethem’in liderliğini ve bolşevıkliği savunan, «İs­lam Bolşevik Gazetesi» olarak yayım m sürdüren gaze­tenin alt başlığı dünya fakirlerine sesleniyor ve şöyle diyordu : «Dünyanın Fukara-i Kasibesi Birleşiniz». Söz

(121)  Nutuk, cilt II ,s. 78-79.

(122)  Mustafa Kemâl Paşa ile, Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey, Çerkeş Ethem’e gelerek, Nâzını Bey’in istifasını is­temesini rica etmişlerdi. Bunun üzerine Hacı Şükrü Bey’in ara­cılığı ile Çerkeş Ethem’in ricası Nâzım Bey'e ulaştırılmış ve bu isteği kabul eden Nâzım Bey, Dahiliye Ve-kiHiği’nden istifa et­miştir (Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 102.-106.).

(123)  «Arif OrJUç, maceraperest ruhlu sosyalist bir gazete­ciydi. 1894 yılında Dimetoka'da doğmuş, Edirne idadisinde oku­duktan sonra Mülkiye'ye girmiş, fakat, bitirmeden ayrılarak ga­zeteciliğe başlamıştır...» bkz. Tunçay, Sol Akimlar, s. 144, dip­notu 91; Ayrıca bkz. Çerkeş Ethem üı Hatu/aLii, s. 109.

(124)  Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 109-110; Cemal Kutay, Çerkeş Ethem..., cilt II, s. 337-340 Kandemir, s. 1701c’, A. Ce­mâl «Yeni Dünya Gazetesi Hakkında», Katkı, yıl 5, sayı 11, Şu­bat 1975

konusu gazetenin sahibi imtiyazı ve ser muharriri Arif Oruç’tu(12S>.

Gazete eylül ayı içerisinde «Milli Kahramanlarımız­la Mülâkat» başlığı altında Çerkes Ethem'le yaptığı bir görüşmeyi veriyor; Ethem'in «iyi tatbik edilmek şartıy­la bu memleket ve milletin ancak bolşevikliği kabul et­mekten başka çaresi kalmadığını», «evet bolşevizm ci­hanı istilâ edecektir. Biz onu lâyık olduğu hisle karşı­layıp kabul edersek, memleket her halde mesut olacaktır»,126> şeklindeki beyanatı gazetenin Eskişehir'deki Manatov ve Gizli Komünist Grubuyla ilgisini, Ethem'in de onların etkisinde kaldığını göstermektedir027’.

Gazetenin başlığındaki «seyyare» sözcüğü bir yan­dan Ethem’in birlikleri olan Kuvay-ı Seyyareyi çağrı­şım yaptırırken, «Yeni Dünya» sözcüğü de Sovyet Rus­ya’da kurulmakta olan yeni rejimi ve Mustafa Suphi' nin Sovyet Rusya’nın değişik yerlerinde çıkarmakta ol­duğu Yeni Dünya gazetesini hatırlatmaktaydı. Yine, «Fukara-i Kasibe» tamlamasının «proleterya» karşılığı ola­rak ilk defa Azerbaycan'da kullanılmış olması(128> gaze-

(125)   Arif Oruç Saruıhan Mebusu Reşit Bey’den getirdiği 18.9.1920 tarihli bir mektupta, Fahrettin Altay Bey'e şöyle hitap ediyordu; «Bilmem ki, bolşevik olacak mısınız? Olmazsanız bi­le, her halde bolşevik gazetesi olan Yeni Dünya'nın intişarını temin için albone olarak muavenetinizi istirham eylerim, efen­dim...» Bkz. Fahrettin Altay 10 Yıl Savaş ve Sonrası (19121922), İstanbul 1970, s. 277 vd.

(126)   Coşar, s. 12.7.

(127)   Ethem gazete ile ilgili olarak, «Gazetenin mesleği sosyal demokrattı...» demektedir, bkz. (Çerkes Ethem'in Hatı­raları, s. 110).

(128)         Tunçay, Sol Akımlar, s. 146, dipnotu 92.

tenin yukarıda bahsettiğimiz eğilimini destekleyici olmaktadır029’.

Ethem’in şahsî propagandasını yapmak yanında, Arif Oruç, gazetede «İslâmî Bolşevik» propagandaya da ağırlık vermek teydi(l30). Ankara’yı o günlerde ziyaret et­miş olan bir Sovyet gözlemcisine göre, gazetenin tuttu­ğu yol, «komünizmin, ilkel ve bilgisiz, fakat nisbeten dürüst, namuslu yorumu» idi(131).

Ankara Hükümeti’nin henüz düzenli bir orduya sa­hip olmadığı ve Ankara’da elverişsiz şartlar içerisinde çıkan Hakimiyet-i Milliye gazetesine karşılık, Çerkeş Et­hem’in siyasal bir nitelikte kazanmış bulunan Kuvay-ı Seyyare'si ve çok iyi şartlarda yayın faaliyetini sürdü­ren Seyyare-i Yeni Dünya gazetesi, Ankara için tehlikeli olmaya başlamıştı. Hiç şüphesiz bunu sezen ve işin far­kına varan Mustafa Kemal Paşa’nın bu tür hareketlere karşı tavır almasını önleyen faktörler de yok değildi. Bunların başında Ankara Hükümeti’nin Sovyet Rusya ile ilişkilerinin hassas bir dönemde oluşu, bu tür faali­yetleri Anadolu’da yasaklama ile Türk Sovyet ilişkileri-

(129)  Seyyare-i Yeni Dünya’nın Millî Kütüphane’de bulu­nan tek nüshasını (No: 32, 15 Teşrinievvel 1336) görşn Tunçay, Mustafa Nuri'nin «Anlaşmak için» başyazısında, milliyetçi, din­ci ve sol görüşlere yer verildiğini, ancak, gazeteden hangi yö­nelimin ağır bastığını kestirmenin güçlüğüne dikkati çekmekte­dir (Sol Akımlar, s. 147, dipnotu 39.).

(130)  Dumont, «La Revolution Impossible...», s. 148; Harris, gazetenin tirajının üç bine yakın olduğu ve gazeteye baş­langıçta Ankara Hükümeti’nin kağıt sağladığı yolunda bilgi ver­mektedir (s. 122-123).

(131)  Gazetenin Türkiye Komünist Partisi ile olan ilişkisi için bkz. Frunze, M.V. Türkiye Anılan, (Çev. Ahmet Ateş), İs­tanbul 1978, s. 100; Harris, s. 112.

116

ne bir zarar gelir endişesidir. Nitekim, o günlerde Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği bir telde (3-4 Eylül 1920), Eskişehir’de Yeni Dünya isminde bir bolşevik gazetesinin çıktığını, bu gazetenin Büyük Mil­let Meclisinin siyasetine karşı geldiği yolundaki uyarı­sına032’; Mustafa Kemal Paşa verdiği cevapta, TürkSov­yet ilişkileri ve Rusların politikaları konusunda geniş açıklamalarda bulunduktan sonra, «...Bittabi komüniz­me ve bolşevizme alenen aleyhtarlığı muvafık görmem...» diyerek033’ konunun nazikliğine dikkati çekmekteydi.

Güç şartların üstesinden gelme ve problemler kar­şısında değişik çözüm yolları bulma yeteneğine sahip olan Mustafa Kemal Paşa, Yeşil Ordu Cemiyetinin 1920 sonbaharında faaliyetini kesin olarak feshetmesini taki­ben, hem Sovyet Rusya ile olan ilişkileri zedelememek hem de komünist faaliyetleri kontrol altına alabilmek düşüncesiyle 18 Ekim 1920'de «Resmî Türkiye Komü­nist Fırkası»nı kurdurur034’. Cemiyet üyelerinin resmî fırkada toplanmasını isteyen Paşanın bu isteği tama­men yerine getirilmemekle beraber, Hakkı Behiç'le bir­likte üyelerin büyük bir bölümü bu isteğe uyarak, res­mî fırkaya katılmışlardır. Diğer solcular ise, yapılan da­vete uymayarak, Gizli Türkiye Komünist Partisi'yle güç­lerini birleştirerek, Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkası’nda toplanmışlardır035’.

Resmî Türkiye Komünist Fırkası'nın kuruluşu da­hiliye vekâletinden yapılan bir duyuruyla resmî olarak

(132)   Cebesoy, Millî Mücadele, s. 471.

(133)   Cebesoy, Millî Mücadele... ,s. 475.

(134)   Resmî Türkiye Komünist Fırkası için bkz. Bölüm IlI/a.

(135)   Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkası için bkz. Bölüm IlI/b.

117

vilâyetlere bildirilmiştir. Bunun dışında, siyasî çalışma­lar yasaklanarak, Hiyanet-i Vataniye Kanunu'nun kap­samı siyasî bozgunculuğu da içine alacak şekilde geniş­letilmiştir. Bunu takiben, 4 Ekim 1920'de Cemiyetler Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle hükümete devlet politikasına ters düşen teşkilâtları yasaklama yetkisi ve­rilmişti11^.

Resmî Türkiye Komünist Fırkası'nın kuruluşundan sonra, Mustafa Kemal Paşa, Çerkeş Ethem'e yazdığı ve «Muhterem Yoldaş» hitabı ile son bulan mektupta, ku­rulan fırka hakkında bilgi verip Ethem’i fırkaya katıl­maya davet ederek, Seyyare-i YenU Dünya gazetesinin de Ankara'ya naklini istemiştir0371. Bunu başaran Mustafa Kemal Paşa tehlikeyi şimdilik önlemiş sayılırdı. Dave­te uyulmuş olacak ki, Ankara’da Hakkı Behiç'in yöne­timinde Seyyare-i Yeni Dünya yayın faaliyetine başla­mıştır. Artık, Resmî Fırkanın yayın organı olan ve her gün çıkan gazetenin alt başlığı değişikliğe uğrayarak «Türkiye Komünist Gazetesidir» ibaresini almıştı0381. Ethem’e olan sadakatini sürdürmekte olan gazetede çıkan yazılar, öncekilere nazaran daha ölçülü idi0391.

136) Harris, s. 115.

(137)  Çerkeş Ethem’in Hatıraları, s. 109-110; Çerkeş Ethem’ inGazeteyi taşıma isteğine muhalefet ettiğini söyleyen Arif Oruç, Ethem’in «paşa ne arzu ederse yapılması lâzımdır» dedi­ğini ve kendisinin de bu tavsiyeyi yerine getirdiğini söylemek­tedir (bkz. Kutay, Çerkeş Ethem..., cilt II, s. 341).

(138)  Gazetenin yalnızca ilk sayısında Hakkı Behiç’in bir yazısı çıkmış; ancak daha sonraki başyazıların hepsi Arif Oruç tarafından kaleme alınmıştır (Tunçay, Sol Akımlar, s. 148-149, dipnotu 99).

(139)  Dumont, Ankara’daki Yeni Dünya’nın «Pro-Bolşevik eğilimi Sovyet Rusya’ya ilişkin pekçok bilgiyle açıklanıyordu. Siyasî ve sosyal durum, savaş hareketlerinden bildiriler, gün-

118

Kasım ayının sonlarına doğru Ethem’in birlikleri­nin düzenli orduya katılması için yapılan çağrı ve ça­lışmalar sonuç vermemiştir. Özellikle, Reşit ve Tevfik Beyler bu duruma boyun eğmemek için kararlı davranmışlardır11*’. Kendilerini kazanmak için yapılan iyi ni­yetli çalışmalar ve gönderilen nasihat heyeti, ayrıca du­rumun Büyük Millet Meclisi’nde tartışılması aralık ayı boyunca devam etmiştir*140. Sonuçta, çaresizlik içine dü­şen Ethem’i desteklemek amacıyla, Seyyare-i Yeni Dün­ya gazetesi aracılığı ile Eskişehir bölgesinde bir ayak­lanma tertip etmek ve demiryolu işçilerini greve çağı­rarak, Ankara Hükümeti'nin askerî açıdan ulaşımını en­gellemeyi denemişlerdi*1421. Ama, duruma hakim olan

lük siyasete ilişkin» bilgiler verdiğini söylemektedir («La Revx> lution Impossible...», s. 149).

(140)  Adıvar, s. 140, 171, 179; Şapolyo, Kuvay-ı Milliye..., s. 216-217. Düzenli Ordu kuruluşuna muhalefet eden özellikle Re­şit ve Tevfik kardeşlerin olumsuz tutumu Meclis'e de yansımış ve etkili olmaya başlamıştı. işi, «ordudan fayda yoıktur, dağıl­sın! hepimiz kuvayı milliye olalım,» şekline getirerek, bu söz­lerle bir kamuoyu oluşturmayı denemişlerdir. Nutuk, cilt II, s. 72, 82, 95, 101, 103; Ayrıca Nadi, s. 386-387.

(141)  Ethem'e gönderilen heyet için bkz. Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanibul 1955, s. 4749, Ertürk, s. 467; Heyetin Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl’e çektiği tel için bkz. Arıkoğlu, s. 211-214; Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Mec­lisi Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 3<kl2.1336 tarihli oturum, s. 290 vd.

(142)  Hükümet ve millet Çerkeş Ethem ve Yunanlılara kar­şı bastırma harekâtıyla uğraşırken, Arif Oruç ve çevresi halkı ve orduyu isyana teşvik için Eskişehir işçilerine «Amele... köy­lü» başlığı ile bir bildiri yayınlamışlardı. Bu bildiri için bkz. «Hiyanet Vesikaları», Cumhuriyet, 27 Temmuz 1931; bu sırada, Ethem Büyük Millet Meclisi’ne çektiği telgrafta, Vatan yararı­na hiçbir şey yapılmadığını, mebusların sadece kendi maaşla­rına zam yapmayı amaçladıklarını, İstanbul’dan Ankara'ya ge119

Mustafa Kemal Paşa, ne amaçla olursa olsun gönüllü çetelerden asker almayı yasaklayan uygulamaları kal­dırdığı gibi, Ethem’le olan bağları kesmek için de ga­zetenin başlığından «seyyare» kelimesini atarak, gaze­teyi «Yeni Dünya» adıyla çıkarmayı başarmıştır. Bu şartlarda Ethem için çıkar yol kalmamıştı, ocak ayı başlarında düzenli ordu birlikleri tarafından kuşatılan Ethem'in kuvvetlerinden büyük bir bölümü herhangi bir çatışmaya girmeden düzenli orduya katılmışlardı. Ethem ve kardeşleri ise, yanlarında çok az kişi ile Yu­nan saflarına geçmişlerdir043’. Böylece, Yeşil Ordu'nun elinde bulunan kuvvetler ortadan kalkmış oluyordu.

Başlangıçta söylediğimiz gibi, Millî Mücadele'ye yardımcı olmak üzere 'müfrezeler teşkil eden ve kendi­ne has kuralları ile gelişerek, o günlerde Anadolu’daki Millî Harekete özellikle iç isyanların bastırılmasında yardımcı olan Ethem, kendisine gösterilen tezahürat ve ilgiyi sindirememişti. Şüphesiz bunda kendisinden daha

len heyetin tutuklanmasını eleştirerek, ordu arasına sokulan fitneyi Meclis’de gizli bir celsede halledemeyişlerinden yakmı­yordu (Çerkes Ethem’in Hatıraları, s. 151-152) kritik bir za­manda gönderdiği bu tel için «hayatımda en büyük hatam» di­yen Ethem, bu tel ile meselenin kendi aleyhine halledilmesine yaniımcı olmuştu (Kutay, Çerkes Ethem..., cilt II, Ş.’350-352).

(143) Çerkes Ethem’in Hatıraları, s. 176, 177, 183; Harp Ta­rihi Belgeleri Dergisi, yıl 25, Mart 1976, sayı 74, belge no: 1611, s. 63-64, ayrıca, belge no: 1612, s. 72-73; Mustafa Kemâl Paşa Dahiliye Vekili ve Güney Cephesi komutanı Refet Bey’e çektiği telde, Ethem’e karşı girişilen harekâttaki başarısından dolayı tebriklerini sunmaktaydı (Harp Tarihi Belgeleri Delgisi, MartEylül, yıl 24 Mart 1975, sayı 72, belge no: 1569); Ankara İstik­lâl Mahkemesi 9 Mayıs 1921 tarihli kararıyla Çerkes Ethem, Tevfik ve Reşit’i gıyaben idam cezasına çarptırmış ve malları­na hükümetçe el konulmasına karar vermişti. Aybars, s. 85-86.

120

ibüyük olan ve Büyük Millet Meclisi’nde Sâruhan mebu­su bulunan Reşit Bey'in, yine kendisinin hastalığı sıra­sında birliklerin başında bulunarak ona vekâlet eden Tevfik Bey'in rolü olmuştur. Ağabeyleri Ethem'in elin­deki bu gücü kendi amaçları doğrultusunda kullanma­yı planlamışlardı. Ankara'nın, kurulmakta olan yeni dev­letin müfrezelerle idare edilemeyeceği gibi, haklı bir fi­kirden hareketle düzenli ordu kurma isteğine karşı gel­mişlerdir.

Meselenin konumuzu ilgilendiren öteki yönü ise, 19201921 Anadolu’sunda Sovyetler Birliği'nde kurul­muş bulunan yeni rejimin etkileri ve TürkSovyet ya­kınlaşmasıyla birlikte gelen yeni fikirlerdi, Bunların ka­bul görmesinde, şüphesiz, ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar ve umutsuzluk psikolojisiyle, kurtuluş yolu gibi görünen solculuğu beraberinde getirmesinin etkilerini göz ardı edemeyiz. O günlerin önemli bir silahlı gücü­nü elinde bulunduran Ethem’i ve birliklerini kazanmak­la Yeşil Orducular, savundukları fikirleri ve iktidarı ele geçirmek yolunda mühim bir safha katetmiş oluyorlar­dı. Diğer bir açıdan da, Ethem’in bu kuvvete siyasî bir hüviyet kazandırmak suretiyle, iktidara alternatif ol­mak düşünceşiyle hareket etmiş olabileceğini varsaya­biliriz.

f)     Halk Zümresi ve Yeşil Ordu île İFşkisi:

Şark Mefkûresi taraftarı milletvekillerinin meyda­na getirmiş oldukları Halk Zümresi içerisinde, Yeşil Ordu’nun merkez-i umumî üyelerinden başka sayıları kesin olmamakla birlikte, seksen ilâ yüz arası mebus bu121

lunmaktaydı044’. Kuruluşundan itibaren Yeşil Ordu’nun devamı olarak gösterilen Halk Zümresi aslında, cemi­yetten ayrı bir kuruluş olmayıp, onun meclis grubu ni­teliğin dey di(I45). Halk Zümresi 1920 yazı sonunda oluş­maya başlamış ve Meclis içerisinde kazanmış olduğu milletvekilleriyle Mustafa Kemal’e karşı ilk muhalefeti­ni 4 Eylül 1920 günü yapılan Dahiliye Vekilliği seçi­minde göstermiştir046’. Söz konusu tarihte seçim için yapılan ilk oylamada kullanılan oylardan 66'sını Yeşil Ordu’nun Meclis grubunu oluşturan Halk Zümresi’nin adayı Nâzım Bey alırken, Mustafa Kemal Paşa’nın ada­yı Refet Bey, 65 oy alabilmişti. Diğer aday İzmit Me­busu Sırrı Bey ise, 31 oy almıştı. Bunun üzerine Yeşil Ordu Cemiyeti Heyet-i Merkeziye üyesi olan Sırrı Bey mazeret beyanıyla adaylıktan çekilmiş ve yapılan ikinci tur oylamada Nâzım Bey 98 oy alarak, Dahiliye Vekili seçilmişti047’.

(144)  İttihatçıların hazırlamış oldukları. Mesaî programına, Halk Zümresi’nin temel fikirlerine yakın bulan Dumont, Halk Zümresi’ni, «İttihatçı çevreler tarafından Mustafa Kemâl’e kar­şı temel bir muhalefet oluşturmak ve bununla yurt dışındaki İttihatçı liderlerin Mustafa Kemâl Paşa’ya bir muhalefet gru­bu» olarak görmektedir bkz. Dumont, «La Revolution Impos­sible...», s. 151 vd.; Harris, ş. 105; Tunçay, Mesai s. 18-28.

(145)  Tunçay, Sol Akutlar, s. 152-153, dipnotu 102.

(146)  Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt III, s. 103-104; Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Dahiliye Vekille­rinin aralarında farklılıklar olmakla beraber hep solcu kişiler­den seçilmesi (Cami Bey, Hakkı Behiç ve Nâzım Bey), Musta­fa Kemâl’i kaygılandırmıştır (Tunçay, Sol Akımlar, s. 153, dip­notu 103).

(147)  Sivas Mebusu Memduh Bey'in kendisinin de Halk Zümresi’ne dahil olduğu ama cemiyetle Yeşil Ordu’nun ilişkisi ve zümrenin hükümet aleyhine tutumlarını gözlediği yolundaki konuşması için bkz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, cilt III, 1.2.1337 tarihli oturum, s. 358.

122

Halk Zümresinin bu başarısı ve Meclis içinde ken­disine karşı oluşturulmaya çalışılan muhalefetin farkı­na varmakta (gecikmeyen Mustafa Kemal Paşa; çok önem verdiği Dahiliye vekilliğinin muhaliflerin eline geçmesi­ni önlemek için harekete geçmişti. Dahiliye vekilliğine seçilen Nâzım Bey’i vekil olarak huzuruna kabul etme­yen*148) Mustafa Kemal, Çerkes Ethem'i de aracı olarak kullanarak(149), Nâzım Bey'in bu görevden istifası ile, 6 Eylül 1920 günü yapılan seçimle Refet Bey, 187 oy­dan 131'ini alarak Dahiliye vekili seçilecektir*150).

Mustafa Kemal'e karşı bir muhalefet grubu olarak gelişen Halk Zümresi programını Yunus Nadi’nin Ana­dolu'da Yeni Gün*151) gazetesinde yayınlamıştı*1521. Prog­ramda, amaçlananların Yeşil Ordu'nun beyannâme-, ni­zâmnâme ve talimatnâmesindeki hedeflerle olan benzer­likleri tartışma götürür*153).

(148)  Nutuk, cilt II, s. 78.

(149)  Çerkes Ethem’in Hatıraları, s. 102-106.

(150)  T.BA1.M. Zabıt Ceridesi, cilt III, 6.9.1336 tarihli otu­rum, s. 524.

(151)  Anadolu'da Yeni Gün Gazetesi ve Yunus Nadi için bkz. Coşar, s. 187.

(152)  Nâzım Rey, «...Halbuki Paşa hazretlerinin yanına birlikte gitmiştik. Hatta, yanlarından çıkıp, gene birlikte merkez-i umumîye geldik; arkadaşlar bekliyorlardı. Bu neticeden pek ziyade memnun oldular ve ilk eser olmak üzere ‘Halk Zümresi'ni teşkile karar verdiler. Halk Zümresi’nin programını Yu­nus Nadi Bey bizzat yazdı...» diyerek bir de Halk Zümresi’nin nizâmnâmesinden söz etmiştir. (Kandemir, s. 147) ki, bu nizâm­nâme henüz hiçbir araştırıcı tarafından ortaya konulamamıştır.

(153)  Selek, Halk Zümresi'ni «Bolşevik olmaya hevesli ve esasta halkçılık ilkesini benimsemiş sol eğilimli milletvekilleri­nin» birleştiği bir yer olarak görmektedir (s. 592); Ömür Sezgin’e göre, Halk Zümresi’nin savunduğu fikirlerde dinci ve do­ğucu karakter ağır basmaktaydı (Ömer Sezgin Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, Ankara 1984, s. 41).

123

Halik Zümresi’nin siyasî programında054«memleket­te kayıtsız şartsız halkı hakim kılmak üzere ‘Halk Züm­resi’ teşekkül etmiştir» (madde 1) denilerek, «îslâmiyetin kutsi esaslarına dayanarak asr-ı saadetteki müşterek samimiyeti iadeye...» ve batı emperyalizmine karşı gel­menin halk yolu bilindiği ifade edilmektedir (madde 3). Halk Zümresi siyasî programında etkilenilerek, Musta­fa Kemal Paşa tarafından meclise sunulup kabul edi­len Halkçılık Programında, Halk Zümresi’nin siyasî programının tesirini görmek mümkündür055’.

Yunus Nadi tarafından kaleme alınan 16.9.1920 ta­rihli «Yeni Hayat» başlığını taşıyan bir yazıda(156), «Halk Zümresi adı altında meydana gelen yeni teşekkül, Bü­yük Millet Meclisi’nin içinde gittikçe artan bir şiddetle duyulagelen bir ihtiyacın ifadesidir. Halk Zümresi, Bü­yük Millet Meclisi içinde, bir fırka değil belki binnefis Büyük Millet Meclisinin varlık mahiyetiyle hareket hat­tını tayin etmesinden ibarettir» diyerek bu siyasî prog­ramı açıklayan yazılar yazmaktaydı.

Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’ya yazdığı 14.9.1920 tarihli bir mektupta057’, Halk Zümresi’yle ilgili olarak; «... Meclis’t e ahiren meydana çıkan Halk Züm­resi bizim tanıdığımız arkadaşlardır. Bunlar memleket­te bir İçtimaî inkılâbın kısmen olsun lüzumuna kânı olanlardır. Bu teşebbüsün mehalikini ihata edememek-

(154)   Halk Zümresi’nin siyasî programı için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 421-428; bu programın dilce sadeleştirilmiş hali için bkz. Cerrahoğlu, s. 273-276.

(155)   Tunçay, Sol Akımlar, s. 156.

(156)   Cerrahoğlu, s. 217-218; Nâzım Bey’in programı Yu­nus Nadi’nin yaptığı yolundaki konuşması için bkz. T.B.MJW. Gizli Celse Zabıtları, c. II, 21.3.1921 tarihli oturum, s. 20.

(157)   Cebesoy, Millî Mücadele..., s. 474-475.

124

tedirler. Hükümetten ayrı bir zümre yapmaktan vazge­çirmek istedik, mümkün olmadı. Fakat, şimdi Halkçı­lık Programı altında hükümetçe bir program kabul et­tik. Halk Zümresi kendiliğinden dağılmış gibidir» diye­rek zümre hakkında duyduğu endişeyi dile getirmişti.

Halk Zümresiyle ilgili olarak 5 Teşrinievvel 1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde «Siyasî Cereyan­lar» başlığı altında çıkan bir yazıda yine zümreden bah­sedilmekteydi058’. Halk Zümresinin İslâmî sosyalizme yakın ve toplum yararına bir ekonomik politikayı amaç­layan siyasî programı (Kör) Ali İhsan (tloğlu) Bey'in Meslekî Temsil programından etkilenmiş olsa gerek­tir059’. Yine Halk Zümresi’nin meydana gelmesinde et­kili olan diğer bir kişi ise, eski İttihatçılardan Muhit­tin (JBirgen) Bey’dir(I6u>.

18 Eylül 1920 tarihinde başlayan Anayasa (Kanun-i Esasî, 85 sayılı Kanun) üzerinde yapılan görüşmelerde Halk Zümresi’nin programının temel esaslarından bazı­larının Anayasaya girmesi yolundaki çabalar sonuçsuz kalacaktır. Neticede, ne temsilî meslekî ne de Türkiye Halk Hükümeti gibi kavramlar Anayasa'da yer alabil­mişlerdir*16”.

(158)   Hakimiyet i Milliye, 5 Teşrinievvel 1336, no: 62.

(159)   Bkz. Bölüm Il/b.

(160)   Fazıl Ahmet'in Nevsâl-i Milli’de Muhittin Bey hak­kında çıkan bir yazısı için bkz. Katkı, yıl, 5, sayı 16-17, Temmuz Ağustos 1975, sayfa 23-24; «Türkiye’ye Özgü Bir Komünizm Nazariyesini işlemeye Çalışanlardan biri olarak bahsedilen Mu­hittin Birgen’in Anadolu’da Yeni Gün’de çıkan yazılan için bkz. Katkı, yıl 5, sayı 14-15, Mayıs-Haziran 1975, s. 23-29 ve sayı 16-17, Temmuz-Ağustos 1975, s. 15-24.

(161)   İleri, Atatürk ve Komünizm..., s. 188 vd.

125

(Kör) Ali İhsan (îloğlu) Bey'in programının Yeni Gün gazetesinde yayınlanmasından062* sonra, bu fikirle­rin etkisi Ankara'da belli çevrelerde, hatta hükümetin resmî yayın organı durumunda olan Hakimiyet-i Milliye’de bile görülmeye başlamıştı063*. Yunus Nadi Bey ise, anti-Bolşevik bir Türk sosyalizmini savunarak, bu yön­de yazılar yazmaya başlamıştı. Yine aynı tarihlerde, Es­kişehir’deki Seyyaire-i Yeni Dünya gazetesiyle, Anadolu’ da Yeni Gün gazetesi arasında III. Enternasyonal’in be­yannâmesi yüzünden hatta bir tartışma bile çıkmıştı064*.

Mustafa Kemal Paşanın İçtimaî inkılâba inanmış kimseler olarak tanımladığı Halk Zümresi’nin ona Mec­lis içinde muhalefet etmeye başlamasıyla birlikte, Paşa, Nâzım Bey'i Dahiliye Vekili olarak kabul etmeyerek onun istifasını sağladığı gibi, Halk Zümresinin başlıca görüşlerini hükümete mal etmiş ve Halkçılık Programı­nı da temel itibariyle bu fikirler üzerine kurmuştu. Böylece Mustafa Kemal Meclis'te oluşmaya başlayan Halk Zümresi’ni tesirsiz hale getirmekle kalmayıp, ay­nı zamanda onun Yeşil Ordu ile bağlarını da koparmış olmaktaydı.

g)    Yeşil Ordu Cemiyeti’nin 'Kapatılması:

1920 yılının mayısında faaliyete başlayan Yeşil Or­du Cemiyeti, esas amaçladığı şeylerin dışında çalışma­ya başlamış ve teşkilâtlanmasını da Mustafa Kemal Paşa’nın adını kullanarak hayli genişletmişti. Cemiyete Çerkeş Ethem'in alınışı ve cemiyetin Ankara ve Eskişe-

(162)   Cerrahoğlu, s. 398-407.

(163)   Kandemir, s. 119-120.

(164)   Cerraihoğlu, s. 386-391.

126

hir şubelerinin birer gizli komünist örgütü gibi çalış­maları Mustafa Kemal Paşa’nm dikkatinden kaçmamış­tı. Cemiyet üyelerinden bazılarının Sovyet Rusya sefa­retiyle olan ilişkileri'165’ ve Sovyet Rusya adına Türkiye' ye gelen temsilcilerin kışkırtma ve yardımlarıyla'1'^ ce­miyet işi, teşkilâta gerekli olan para temini için yardım isteğine kadar götürmüştü'167’.

Mustafa Kemal Paşa, cemiyetin kapatılması isteği konusunda, «...şahsen tanıdığım kimselerden biri, Er­zurumlu Nâzım Nazmi Bey’in vazifeli bulunduğu Ma­latya'dan gönderdiği bir mektupta, Yeşil Ordu Teşkilâ­tının beni sevindirecek bir şekilde genişletilmesine ça­lışıldığı bildiriliyordu. Bu haberden gözüm açılarak, bu gizli cemiyet hakkında araştırmalar yaptım. Bu cemiye­tin zararlı bir şekil ve mahiyet aldığına 'kânî oldum. Derhal kapatılması gerektiğini söyledim; gereğini yap­tılar, fakat, genel sekreter olan Hakkı Behiç Bey, cemi­yetin kapatılması hakkındaki teklifinin yerine getirilme­sinin mümkün olmadığını söyledi. Ben, kapattırırım de­dim. Bunun da imkânsız olduğunu ve çünkü durumun tahminden daha büyük ive daha kuvvetli olduğunu ve bu cemiyeti kuranların sonuna kadar maksatlarından ayrıl-

(165)   Harris, s. 114; Tevetoğlu, s. 188; Sinop Mebusu Şev­ket Bey, Gizli celsede yaptığı konuşmada Nâzım Bey, Mehmet Şükrü Bey ve Şeyh Servet Efendilerin Rus sefaretinden maaş aldıklarım ve Meclisteki görüşmelerden onları haberdâr ettik­lerini söyleyerek, bu konuda ellerinde deliller olduğunu belirt­miştir. bkz. (T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, s. 24.).

(166)   Tevetoğlu, s. 187-188; Harris, s. 104.

(167)   Adıvar, s. 131-132; Rusya sefaretinin bazı milletvekil­lerine para verdiği yolundaki bilgi için bkz. Kandetmir, s. 189190. Ayrıca, para talebi için bkz. «Yeşil Ordu», Yakın Tarihi­miz, cilt I, s. 282.

127

mayacaklarına dair birbirine söz vermiş olduklarını ken­dine has bir tavırla söyledi. Olaylar gösterdi ki, biz bu gizli cemiyetin faaliyetine son vermeye çalıştığımız hal­de, tamamiyle başarılı olamadık» dernektedir068*.

Mustafa Kemal Paşanın cemiyetin kapatılması ko­nusundaki bu birinci isteği069*, genel merkezde yapılan bir görüşmede değerlendirilerek, Paşa'nın durumu yan­lış anladığı yalnız kendisinin cepheden dönüşüne kadar faaliyetin geçici olarak durdurulması yönünde karar ve­rilmiş ve Ankara merkez heyetine ise, durum Konya Me­busu Refik (Kocaltan) Bey aracılığıyla duyurulmuş­tu070*. Kapatma isteğini kabul etmeyen Nâzım Bey, Yu­nus Nadi’yle beraber, Mustafa Kemal Paşa ile görüşe­rek, eylüle kadar faaliyete izin aldıklarını söylemiştir4171*.

Ethem’in girmesiyle birlikte, faaliyetlerin Eskişehir’ de yoğunlaşması üzerine, cemiyet artık Gizli Türkiye Komünist Fırkası ile iç içe girmiş oluyorduj^Bütün bu gelişmelere engel olmak düşüncesiyle Türkiye Komünist Fırkası, Mustafa Kemal Paşa tarafından kurdurtulmuşsa da, bu fırkaya girmeyen bazı Yeşil Orducular Gizli

(168)     Nutuk, cilt II, s. 4546.

(169)     Harris, s. 105 vd.

(170)     Tevetoğlu, s. 158; Nâzım Bey faaliyeti geçici olarak durdurduklarını ve «zaten faaliyet denilen şey de, mebuslardan ve hariçten bu mefkûreye taraftar olanların yemin ettirilme­sinden ibaretti...» diyerek, Mustafa Kemâl Paşa’nın cemiyetin faaliyetlerine «şimdilik» kaydıyla müsaade ettiğini belirtmiş­tir (T.BJM.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.1.1337 tarihli otu­rum, s. 20).

(171)     Yunus Nadi, «Mustafa Kemâl Paşa hazretlerinin Ye­şil Ordu hakkında verdikleri yegâne emir faaliyeti tatil emri­dir ve bu emir muvakkat değil, kat’i idi. öyle de yapılmıştır.» diyerek işin doğrusunun bazı kişilerin bu karara uyduğu yolun­da ifadelerde bulunmaktadır (Tevetoğlu, s. 162-163).

128

Türkiye Komünist Partisiyle birleşerek, 7 Aralık 1920 de Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkasını kurmuşlardı, îşte, bu gelişmelerden sonra 1920 yılı sonuna gelindi­ğinde artık Yeşil Ordu Cemiyeti’nden fiili olarak söz et­mek imkânı kalmamıştı. Ancak, Yeşil Ordu mensupları­nı çeşitli sol kuruluşların içinde göreceğiz072’.')

Aynı tarihlerde Mustafa Suphi şartların olgunlaştı­ğına kanaat getirerek, Sovyet Rusya elçilik heyetiyle birlikte Anadolu’ya gelmişti. Çerkeş Ethem'in düzenli orduya girmeyi kabul etmeyerek, batı cephesi ile olan anlaşmazlığının hat safhaya gelmesi üzerine, ona karşı düzenli birlikler sevkedilmişti. Bu târihlerde Ankara'da Resmî Türkiye Komünist Fırkasının yayın organı olan Yeni Dünya gazetesi, Ethem’i destekler bir tutuma gir­mişti. Bunun üzerine, 2 Ocak 1921 tarihinde gazete ida­resi hükümet taraftarlarınca basılmış ve tahribata uğ­ratılmıştı, gazetenin sorumlusu Arif Oruç ve arkadaşla­rı da tutuklanmışlardı073’.

Ethem'in bastırılması ve düzenli ordunun I. İnönü                                        i

Zaferini kazanması, Anadolu’daki hareketin kuvvetlen-                               İj

d:ğ’mi göstermiş olması açısından önemliydi. Bu durum, batılı devletlerin dikkatini çekmiş ve ilk olarak milletlerarası platformda Londra’da yapılacak olan barış gö-             bi'

itişmelerine Ankara Hükümeti’nin de bir temsilcisi ile katılabilmesi sonucunu doğurmuştu. Bütün bu olaylar, Ankara Hükümeti’nin batı ile kurulacak ilişkilere giriş-

(172)  Gizli Türkiye Komünist Partisi ile Yeşil Ordu’nun birleşerek, Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkası'nı kurdukları, be­yannâme ve nizâmnâme neşrettikleri yolunda bilgi için bkz. T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 23.

(173)  Tunçay, Sol Akımlar, s. 246.

129

meden evvel, onları Anadolu’daki hareket hakkında en fazla endişeye sevkeden Bolşevikliğin kabulü konusun­da rahatlamayı da amaçlamakta idi<l74).

Bütün bu gelişmelerden sonra Ankara Hükümeti’ nin 1921 yılı başında yoğun bir harekete geçtiğini gö­rüyoruz. Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası 1 şubatta kendisini feshetmesine rağmen, koğuşturroadan kurtula­mamış; önce Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan tutuklanmış, bunu Tokat Mebusu Nâzım, Bursa Mebu­su Şeyh Servet ve Afyon Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey izlemiştir1175’.

Bundan sonra olayların gelişmesi kısaca şu şekilde özetlenebilir : Merkez Ordusu kumandanı Nurettin Paşa’nm 19.1.1921 tarihli Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Ri­yasetine çektiği şifreli telgrafta'176’, «mezun veya memur olarak giden bazı mebuslarımız tarafından öteye beri­ye verilen iki risalenin suretim leffen takdim ediyorum» diyerek bilgi veriyordu. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Re­isi Fevzi (Çakmak) Paşa, harekete geçerek bu bilgiyi de­ğerlendirmiş ve durumu vekiller heyeti reisliğine 24.2.1921 tarihli bir tezkereyle bildirmişti'177’. Bunun üze-

(174)      Selek, s. 486.

(175)      Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası’nın yayınladığı bildirinin altında yer alan Yeşil Ordu mührüyle, kâtib-i umu­mî Nâzım ve Salih Hacıoğlu’nun imzalarım taşıyan tamim, ül­kenin içinde bulunduğu şartlarda taşıdığı sakıncalar gereği hü­kümetin dikkatini çekmişti (Tevetoğlu, s. 190-191; Arıkoğlu, s. 221; Aybars, s. 93). «Tokat Mebusu Nâzım, Afyon Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü ve Burdur Mebusu Şeyh Servet Efendi­ler hakkında 3. Şube mazbatası» için bkz. T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt II, 21.3.1337 tarihli oturum, s. 14-25.

(176)      Tevetoğlu, s. 155; Kandemir, s. 134; Aybars, s. 93.

(177)      Kandemir, s. 133; Tevetoğlu, s. 155.

130

rine Büyük Millet Meclisi Hükümeti Reisi sıfatıyla Mus­tafa Kemal Paşa da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne ev­rakları havale etmişti078*. Ankara İstiklâl Mahkemesi ise yaptığı araştırma sonucunda adı geçenlerden mebus Nâ­zım, Şeyh Servet ve Mehmet Şükrü Beyler'in dokunul­mazlıklarının kaldırılmasını istemiştir. Bu istek yerine getirilerek, adı geçenlerin Ankara İstiklâl Mahkemesine şevkleri yapılmıştır079*. Ankara İstiklâl Mahkemesinde «Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini devirmek, milletin arzusu -hilâfına bir hükümet tesisine saî -olmak cürümünden ı(...) Çerkeş Ethem, ağabeyleri Tevfik ve Reşit’ten başka dokuz kişinin idamına (...) Hafi Komü­nist Partisi teşkili suretiyle gene hükümeti devirme cü­rümüne irtikap teşebbüsünde bulundukları anlaşılan Tokat Mebusu Nâzımın tevkif edildiği tarih olan 21 Ni­san 1921 tarihinde ve Baytar Binbaşı Hacıoğlu Salih 11 Kânunusani 1921 tarihinde, Matbuat Müdürlüğü me­murlarından Ziynetullah Nuşirevan'ın da 27 Kânunusa­ni 1921’den itibaren ceza kanununun 46. maddesi delâ­letiyle Hiyanet-i Vataniye Kanununun 12. maddesi mu­cibince 15'er sene küreğe konmalarına ve diğer maz­nunlardan Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi ve Afyon

(178)      Tevetoğlu, s. 155; Kandemir, s. 155-136; Aybars, s. 93.

(179)      Tevetoğlu, s. 156; Kandemir, s. 136; Arıkoğlu, Nâzım Bey'in Büyük Millet Meclisi'ndeki konuşmasında kendini değil, komünizmi ve bunun İslâmî prensiplerden başka şeyler olma­dığı yolundaki konuşmasının Meclis'de olumsuz tesir yaptığım söyleyerek, dokunulmazlığının kaldırılmasına yardımcı okivğv yolunda bilgi vermektedir (s. 221-222).

(180)      Mahkemeye ilişkin olarak Tunçay, «Yeşil Ordu'nun yargılanması için yürütülen bu davaya Yeşil Ordu'nun ve Hak Zümresi'nin varisi durumunda bulunan (Resmî) Türkiye Komü­nist Fırkası'ndan yargıçların» bulunmasına dikkat çekmektedir. Geniş bilgi için, Sol Akımlar, s. 248, dipnotu 231.

131

Mebusu Mehmet Şükrü Bey ile diğerlerinin mes'uliyetsizliklerine karar» vermiştir. Bu arada Yeni Dünya ga­zetesi başyazarı Arif Oruç da tutuklu kaldığı süre ye­terli görülerek; serbest bırakılmış ve millî amacın elde edilmesine kadar hükümetin uygun göreceği bir yerde ikâmete memur edilmişti081’.

,/Solu bastırma harekâtı Sovyet Rusya ile kurulan ilişkilere bir engel teşkil etmemiş ve 16 Mart 1921 tari­hinde Türkiye ile Sovyet Rusya arasında Moskova An­laşması imzalanmıştır082’A)

(Tutuklanarak hüküm giyen bu kişiler 29 Eylül 1921 de affedileceklerdir083’. Başlangıçta şartların oluşturdu­ğu bu tür sol faaliyetlere özellikle Türk Sovyet ilişki­leri çerçevesinde müsaade edilmiş, bununla hem Sovyetlere hoş görünmek hem de yurt dışındaki İttihatçıların Anadolu’ya yönelik bütünleştirme çabajarına engel ol­mak istenmişti. Ancak, bazı aydınlar, bu fikirlere sami­mî olarak inanmışlar ve durumun tehlikeli olmaya baş­laması üzerine Mustafa Kemal Paşa Sovyet Rusya ile ilişkilerini tehlikeye atma pahasına da olsa bunlan tas­fiye etmesini bilmiştir08'”?^

(181)      Aylbars, s. 93-94; Tevetoğlu, s. 180; Kandemir, s. 183; Uluğ, s. 271-273.

(182)      Jaschke, «Türk Rus...», ,s. 170-171; Tunçay’a göre, «1921 yılının ilk dörtte üçünde, bir yandan hükümeti devirme­ye kalkıştıkları iddia edilen solcular cezalandırılırken, öte yan­dan hükümet çevreleri anti-emperyalist tavırlarından ve hatta solcu bir genel siyaset görüşü aramaktan vazgeçmiş değillerdi.» (Sol Akımlar,, s. 255, dipnotu 239).

(183)      Solcuların affedilmesinin Sovyet yardımının sağlan­dığı bir dönemde olmasına da ayrıca dikkat çeken yazarlar da vardır (Aybars, s. 93); Nâzım Bey’in yanlışlık eseri tutuklan­dığı yolundaki bilgiler için bkz. Tunçay, Mesaî, s. 24.

(184)      Ertürk, s. 556.

132

Mustafa Kemal Paşa, 6 Şubat 1921 tarihli Ruşen Eşref'in kendisiyle yaptığı bir mülakatta085’, «komünizm ile Rus dostluğu esasatı arasında bir münasebet var mı­dır?...» sorusuna «..(komünizm İçtimaî bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin İçtimaî şeraiti, dinî ve millî ananelerinin kuvveti Rusya’daki komüniz­min bizce tatbikına müsait olmadığı kanaatini teyid eder bir mahiyettedir. Son zamanlarda memleketimiz­de komünizm esasatı üzerine teşekkül eden fırkalar da bu hakikati hittecrübe idrak ederek tatil-i faaliyet lüzu­muna kâni olmuşlardır» şeklinde cevap vermekteydi./ Mustafa Kemal Paşa Sovyet Rusya ile olan ilişkilerin ve dostluğun sadece müstakil iki devletin ittifakının te­meli üzerine kurulduğu inancmdaydı086’.

(185)       Coşar, s. 131; Söylemezoğlu, s. 493.

(186)       Nitekim 16 Mart 1921 tarihli Türk-Rus dostluk an­laşması 4. maddesi Mustafa Kemâl’e komünist propagandasını ortadan kaldırmak için bir fırsat vermekteydi. Daha sonra Frunze’nin ve Aralov’un Türkiye’yi ziyaretleri ile sol faaliyetlercde bir müsamaha gösterilmişse de, bu dönem uzun sürme­miştir. Geniş bilgi için bkz. Jaeschke, «Türk-Rus Münasebet­lerinde...», Yeni İstanbul, 22 Ağustos 1964.

133

III      — YEŞİL ORDU CEMİYETİ SONRASI SOL KURULUŞLARDA YEŞİL ORDUCULAR:

a) Resmî Türkiye Komünist Fırkası:

Mustafa Kemal Paşa, Meclis içerisinde ve Meclis dı­şında giderek gelişen sol hareketleri bastırmanın o gü­nün şartları gereği yanlış anlaşılabileceği düşüncesinde idi. Duruma bir çözüm bularak, «biz hariçten gelecek her hangi bir telkine uyarak değil fakat, kendi bünye­mizi gözönüne alarak icabediyorsa fırkayı kendimiz ku­rabiliriz» demiştir*1’. Kendi bilgisi dahilinde yakın arka­daşları ve güvendiği kimselerden oluşan «Resmî Türkiye Komünist Fırkası »nm kurulmasını 18 Ekim 1920 ta­rihinde sağlamıştır*27' ~~~   '   ~~

ÇYeşil Ordu Cemiyeti üyesi olan Hakkı Behiç, Mus­tafa Kemal Paşa’nın kendisinden resmî fırkayı kurma­sını istemesini olumlu karşılayarak*3’, cemiyetin diğer

(1)              Kılıç Ali, s. 75.

(2)              Resmî Fırkadan, bolşevik eğilimli hareketleri kontrol altına alabilmek, onları istenen istikamete sokmak, Sovyet Rus­ya’dan yardım alabilmek ve onlara hoş görünmek gibi husus­lar beklenmekteydi. Tevetoğlu, s. 303-305; Tünaya, s. 531; Harris, s. 1:15; Şişmanov, s. 80-82; Balkanlı, s. 489; Karpat, s. 303.

(3)              Hakkı Behiç, Mustafa Kemâl’in fırka kurma isteğini kendi durumunu tehlikeye düşürmesi ihtimaline rağmen, ka­bul ettiğini söyleyerek, «... Rus sefaretinin el altından idare et­tiği zümreler vardı. Yeşil Ordu’nun tatil-i faaliyet kararını ka-

134

üyelerine, «₺en düşündüm, komünizm programım da iyice tetkik ettim, Yeşil Ordu için irtica fikirleri güdü­yor diye söylentiler olduğunu da hesaba kattım ve mem­lekete daha faydalı olacağı mülahazasıyla, komünistliği tercih ettim...» diyerek onları da resmî fırkaya davet etmiştir0^

(^Fırkanın ileri gelenleri arasında, Yunus Nadi (Aba­lı oğlu), Dr. Adnan (Adıvar), Dr. Tevfik Rüşdü (Araş), Mahmut Esat (Bozkurt), Kılıç Ali, Topçu İhsan (Eryavuz), Refik (Koraltan), Eyüp Salbri (Akgöl), Süreyya (Yi­ğit), İsmail Suphi (Soysallıoğlu), Besim (Atalay) ve Fu­at (Carım) Beyler sayılabilir^. Fırka ileri gelenleri ara­sında adı geçenlerin büyük bir bölümü Yeşil Ordu Ce­miyeti üyeleridirX^B unun dışında Mustafa Kemal Paşa komutanların bir komünist fırkası kurulmasma~~mühaîefet etmelerini önlemek için Ali Fuat, Kâzım ve Fevzi Paşalarla İsmet ve Refet BeylerFde^fı^^a^dSEre^lmiştir? '    "        ~        ’

bul etmeyen azâsı vardı. Çerkez Ethem'in millî kuvvetleri et­rafında dönen bilir-bilmez bolşevik cereyanları vardı. Bunların hepsini toplamak, makul ve salim mecralara sokmak ve mem­lekette Rus Bolşevizmi ile müslüman sosyalizmini tefrik ede­bilmek mühim bir iş» olacağı kanaatinde olduğunu belirtmek­tedir (Cebesoy, Millî Mücadele..., s. 512).

(4)        Kandemir, s. 125.

(5)        Tunçay, Sol Akımlar, s. 162; Tevetoğlu, s. 313; Kılıç Ali, s. 75; Harris, 116; Balkanlı, s. 490; Bazı yazarlar M. Celâl Bey'i de Resmî Türkiye Komünist Fırkası'na dahil edenken, Te­vetoğlu bunu kabul etmemektedir (s. 313).

(6)        Fırka konusunda Hakkı Behiç’den aldığı haber üzeri­ne Ali Fuat Cebesoyün düşünceleri için bkz. Millî Mücadele..., s. 508. Fırkanın muvazaa partisi olup olmadığı yolunda Balkan­lı «Dikkat, buyurulacak olursa, komünist partisi kurulması için­de hem muvazaa vardır ve hem de tecrübe maksadı» diyerek

135

Ourkiye Komünist Partisi Kâtib-i Umumisi Hakkı Behiç imzasıyla, Garp Cephesi kumandanlığına çekilen bir telde «Sevgili Yoldaş! Doğrudan doğruya III. En­ternasyonali merbut ve esas programına müstenid bir Türk Komünist Fırkası... »nm kurulduğunu bildirerek, fırka hakkında geniş bilgiler veriliyor ve Yeşil Ordu’nun fırkaya kalbettiği, ayrıca, bundan sonra komünizm ve Bolşevizm hakkında müsaadesiz hiçbir cemiyet veya heyetin faaliyet gösteremeyeceği kaydediliyordu'7*.'^

Mustafa Kemal Paşa ise Ali Fuat Paşa’ya fırka hak­kında şu bilgileri veriyordu<8): Komünistliğin henüz Rusya'da bile uygulanması ile ilgili neticelerinin alınma­dığını, ama, içerden ve dışardan bu cereyanın memle­kete girmekte olduğunu anlattıktan sonra, «...En ma­kul ve tabii tedbir olarak aklı başında arkadaşlardan hükümetin malûmatı tahtında bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil .ettirmek olacağı düşünüldü (...) Heyet-i müteşebbisi ve otuz kişiden mürekkep bir merkez-i umu­mîsi meyanında güzide arkadaşlarımızdan Fevzi, Ali Fu­at ve Kâzım Paşalarla, Refet ve İsmet Beylerin de gizli olarak dahil bulunmasını muvafık gördüm (...) Sosya­lizm ve Komünizm prensiplerinden hangileri ve ne de­receye kadar bizce kabil-i tatbik lüzum ve kabul görü­leceği Türkiye Komünist Fırkasının propagandasına mukabil milletin tezahürat-ı fikriyesiyle ve zamanla an-

«fakat, bu partinin bir tecrübe partisi olması karakteri muva­zaa karakterinden daha galiptir» şeklinde bir yargıya varmak­tadır (s. 490-494).

(7)      Cebesoy, Milli Mücadele..., s. 507.

(8)   Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine şifre 683, Ankara 31 Teşrinievvel 1336. Cebesoy, Millî Mücade­le..., s. 509.

136

laşılacaktır (...) Komünizm cereyanı nihayet ordunun en büyük kumandanlarında kalmalıdır» demekteydi.

Sol hareketleri kontrol altına almak gayesiyle ku­rulmuş olan fırkanın genel sekreterliğine Hakkı Behiç’ in getirildiği ve fırkaya Yeşil Ordu’nun katıldığına iliş­kin haberi; Dahiliye Vekili Dr. Adnan Bey'in yayınladı­ğı bir bildiri ile açıklanmaktaydı. Fırkaya Çerkeş Ethem davet edilerek, Ethem'in Eskişehir'deki gazetesi­nin Ankara’ya taşınması da sağlanmıştı*9’.

Resmi Türkiye Komünist Fırkası’nın faaliyetlerine ayrıntılarına girmeden bakacak olursak, fırkanın kuru­luşundan sonra gerek Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yer alan yazılardan01”, gerekse Yunus Nadi'nin Yeni Gün gazetesindeki yazıları01’ taklitçi olmayan bir komüniz­min savunuculuğunun yapılarak, Türkiye’deki inkılâbın Rusya’daki gibi kanlı olmayacağının belirtildiği göze

(9)   Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet, s. 272 ve Cumhuriyete Doğru, s. 215; Harris, 121422.

(10)      Hakimiyet-i Milliye, (12 Teşrinievvel 1336 no: 64)'de­ki «İki Komünizm» adlı bir yazıda «...Anadolu’da Rusya’daki tarzda haşin ve kanlı bir proleterya diktatörlüğü tesisine lü­zum kalmaksızın komünizm tahakkuk edecek ve belki de im­ha için sarfolunan kuvvetler ihyaya tahsis edileceği için Ana­dolu’da komünizm daha feyyaz, daha müsmir neticelere doğru gidecektir...» 16 Teşrinievvel 1336 tarihli Hakimiyet-i Milliye’de «Rus Bolşevizmi, Türk Komünizmi» adlı yazıda ise, Rus toplu­mu ile Türk toplumu arasındaki farklılıkların bizde ona ben­zer bir inkılâbı mümkün kılmadığı uzun uzun anlatılarak «... Bolşevizm inkılâbı, bütün komünizm hareketleri için bir ör­nek, bir model değil pek kıymetli, pek canlı, pek muazzam bir rehberdir...» denilmekte ve bundan istifade sırasında taklitten kaçınmak gerektiği vurgulanmaktaydı.

(11)      Yunus Nadi'nin yazılan için bkz. Cerrahoğlu, s. 211, 221, 377, 385, 392, 397, 430, 434.

137

çarpar. Önceki solcu anlayışta olduğu gibi îslâmiyetle sosyalizm arasında bağ kurma çalışmaları da sürdürü­lüyordu. Fırkanın bir nizâmnâmesi02’ ile Hakkı Behiç’in imzasını taşıyan bir Beyannâmesi03’ yayınlanmıştır. Hak­kı Behiç beyannâmede komünist düşüncenin Türkiye gerçeklerine ve sosyal hayatına uygulanmasını anlatıyor, îslâm ilkeleriyle komünizm ilkeleri arasındaki benzer­liği belirterek, komünizmin gerçekte, tslâmın ulaşmak istediği eşitlik ve kardeşlik düşüncesinden yana oldu­ğunu söyleyerek Yeşil Ordu Cemiyetinin fikirlerine çok benzer fikirler ileri sürüyordu04’.

Fırka 1920 yılı sonunda Komintern’e üye olmak için resmen başvurmuştur05’. 22 kasımda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla dört üyesini06’ Sovyet Rus­ya'daki yeni rejimi tetkik için göndermişti07’.

(12)                      Cerrahoğlu, s. 414420.

(13)                      Cerrahoğlu, s. 421-429. Beyannamenin özeti için Tunçay, Sol Akımlar, s. 167-168.

(14)                      Dumont, «La Revolution Impossible...» s. 160.

(15)                      Salih Zeki ve Süleyman Nuri ‘Komintern'in Üçüncü Kongresi'nde Resmî Türkiye Komünist Fırkası'nı temsilen ge­len Tevfik Rüşdü'nün delegelik hakkının alınması için çalışma­lar yapmışlar ve Resmî Türkiye Komünist Fırkası’nın yakın mazisini ve icraatını açıklayarak, onun üyeliğini engellemişler­dir. Tunçay, Eski Sol..., s. 17-18; ayrıca, Süleyman Nuri'nin Komintern’in Üçüncü Kongresi'ndeki konuşması için bkz. Ay­dınlık Sosyalist Dergisi, Ağustos 1976, sayı 66, s. 42.

(16)                      Tetkik Heyetinde, Tevfik Rüştü (Araş), Fuat (Carım), İsmail Suphi (Soysallıoğlu) ve Besim (Atalay) ile katip olarak Tahsin Rüştü (Bac) bulunuyordu. Heyetten yolda hastalanan Besim (Atalay) ayrılmıştır, bkz. Cebesoy, Moskova..., s. 132.

(17)                      Moskova elçiliğine atanan Ali Fuat Paşa’ya da fırka tarafından bir komünist itimatnâmesi verilmişti. Kılıç Ali, s. 76; Tevfik Rüşdü’nün Mustafa Kemâl Paşa’dan aldığı talimat için bkz. Doğan Avcıoğlu «Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Anlatıyor>, Yön, sayı 30 Ekim 1964.

138

Resmî Türkiye Komünist Fırkası, 1921 yılı başında girişilen solu bastırma harekâtı içerisinde, kendiliğin­den dağılmıştır. Fakat, Ankara'da sola karşı takınılan tavırdan ve Fırkanın faaliyetine son vermesinden ha­berdar olmayan Tevfik Rüşdü Moskova’daki faaliyetle­rini Mustafa Kemal Paşaya bildirmeye devam etmiştir. Bunun üzerine Paşa 16 Mayıs 1921’de Büyükelçi Ali Fuat Paşa aracılığıyla Tevfik Rüşdü'ye bir uyan mek­tubu göndermişti?18’. Mektup, Tevfik Rüşdunün eline geçmemiş olacak ki, 8 Haziran 1921 tarihli Moscou ga­zetesinde Tevfik Rüşdü'nün bir yazısı çıkmıştı?19’.

Fırkanın konumuzu ilgilendiren yanı Mustafa Ke­mal Paşa’nm isteğine uyan Yeşil Orducuların büyük bir bölümünün Resmî Türkiye Komünist Fırkası’na katıl­mayı kabul etmeleridir. Fırkanın faaliyetine kendiliğin­den son vermesini takiben, fırka üyelerinin isimleri sonraki sol hareketlerde geçmeyecektir. Mustafa Kemal Paşa tarafından günün şartları gereği kurulan fırka, bir bakıma, «eğer memleketin komünist olması gerekirse onu da biz yaparız» düşüncesinin de açık seçik bir ifadesidi?20’.

(18)      Mete Tunçay «Resmî Türkiye Komünist Fmkası’mn Bir Komintern Gazetesinde Yayınlanan Türk Kurtuluş Savaşıy­la İlgili Görüşü», Tarih ve Toplum, 14 ŞuJbat 1985, s. 96.

(19)      «Anadolu'nun Emperyalist Batıya Cevabı» (Çev. Za­fer Üskül), Moscou, No: 13, 8 Haziran 1921. Dr. Tevfik Rüşdü imzalı bu yazı için bkz. Tarih ve Toplum, 14 Şubat 1985, s. 97100.

(20)      Selek, s. 580. Tunçay ise, «Fırkanın uysallıkla boyun eğdiği pek doğru olmasa gerekir» diyerek «1920 yılı sonunda Anadolu hareketini yürütenlerin içinde bulunduğu güç şartlar hareketin doğu Anadolu’ya sığınarak Rus gücünün etkisi altına girmesini gerekli kılabilirdi» şeklinde ilginç bir yaklaşım getir­mektedir (Sol Akımlar, s. 175).

139

b) Gizli Türlciye Komünist Partisi ve Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası:

Millî Mücadelenin başlangıcında Anadolu’da baş gösteren sol hareketlerde Bakü’de kurulan Türkiye Ko­münist Partisi’nin, Sovyet Rusya’da yetiştirilerek yur­da sokulan kişilerin00 ve yayın organlarının rolü büyük olmuştur. Anadolu’daki gizli komünist faaliyetlerde et­kisi olan kişilerin başında şüphesiz Başkır Cumhuriye­ti adına Ankara’ya gelen Şerif Manatov gelir. Ankara Hükümeti’nin Sovyet Rusya ile resmî temas kurma ça­lışmalarının başladığı bir dönemde Ankara’ya gelen Manatov’un çalışmaları için Anadolu’da müsait bir zemin vardı.

Ankara ve Eskişehir’de topladığı kişilerle Bolşevik propagandasına koyulan Manatov02’, İstanbul'daki sol hareketlere katılan ve kendisinden önce gelen Ziynetullah Nuşirevan(23) ile de işbirliği yaparak, Komintem’in istekleri doğrultusunda örgütlenmeye başlar. Bu çalış­malardan sonra, Anadolu’daki diğer sol teşekkülleri de içine alan Gizli Türkiye Komünist Partisi’ni 14 Tem-

(21)            Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi..., s. 56.

(22)            Ertürk, s. 542; Dumont, «La Revolution Impossible...», s. 162.

(23)            Osmanlı Solu içerisinde adı geçen Ziynetullah Nfuşirevan aslen Rusya'lıdır. Türk ve Müslüman olan Nuşirevan tah­silini İstanbul'da yapmıştır. Ankara’ya ailesiyle birlikte yerleşe­rek, Büyük Millet Meclisi «Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumîliğinde Rusca tercümanlığı yapmıştır. Ertürk, s. 559-560; Tevetoğlu, s. 186; Harris, s. 99; Dumont, Ziynetullah’dan başka Verbov’un da Manatov’un çevresinde yer aldığını, bu grubun Vakkas Ferid ve diğer Yeşil Orducularla birlikte Cemiyetin aşı­rı kolunu oluşturarak, Gizli Türkiye Komünist Partisi’ni kur­duklarını belirtmektedir («La Revolution Impossible», s. 163)

140

muz 1920’de kurmuşlardır424’. Partinin kurucuları ara­sında, Binbaşı Salih Hacıoğlu, Muallim Mustafa Nuri, Şeyh Kutbettin, Arif Oruç, Affan Hikmet, Tokat Mebu­su Nâzım ve Bursa Mebusu Şeyh Servet bulunmakta­dır25’. Anadolu’daki bu gizli komünist örgütlenmede ve onun ortaya çıkışında Mustafa Suphi'nin Bakü'deki partisi ile teması bilinen Şerif Manatov, Vakkas Ferid, Ziynetullah Nuşirevan ve Veteriner Salih Hacıoğlu'nun rolü açıkça görülmektedir*26’. Adı geçen kişiler Yeşil Or­du Cemiyetinin Ankara ve Eskişehir şubelerini birer gizli teşkilât olarak kullanmışlardır*27’.

Gizli Türkiye Komünist Partisi bir nizâmnâme*28’ ile birlikte bir de Beyannâme*29’ neşretmiştir. Nizâmnâme ve beyannâmelerde görülenler partinin komintern'in bil­gisi dahilinde hareket ederek, Anadolu'da yürütülen mil­lî direnişe karşı bir tavır alma ve Eskişehir’deki işçile-

(24)      Tunaya, s. 531; Tevetoğlu, s. 188-189.

(25)      Tunçay, Sol Akımlar, s. 178-179; Affan Hikmet'in Ana­dolu'nun değişik yerlerinde komünist örgütlenmelerdeki yar­dımları için bkz. Şişmanov, s. 92-93.

(26)      DumonT, «La Revolution İmpossible...», s. 162.

(27)      Vakkas Ferid’in Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki ifa­desine göre, Yeşil Ordu Cemiyeti Türkiye münist Partisi'ne «kalbolmuş»tur («Yeşil Ordu Cemiyeti», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 234).

(28)      Gizli Türkiye Komünist Partisi’nin nizamnamesi için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 387-389. Tunçay, bu programın 1920 yılı Türkiyesi için «ütopik nitelikte» olduğunu söylerken (Sol Akımlar, s. 183) Harris, «Eskişehir’de resmî vilâyet matbaasın­da basıldığı söylenen» bu program için Türk toplumunun topyekün değişmesi, değiştirilmesi yolunda bir seri talepler ileri sürmekteydi» demektedir (s. 102-103).

(29)      14 Temmuz 1920 tarihli beyannâme için bkz. Cumhu­riyet, 28 Temmuz 1921. Yunus Nadi’ye göre, beyannâme Arif Oruç tarafından Eskişehir’de bastırılmıştır. Bu konudaki tar­tışmalar için bkz. Tunçay, Sol Akımlar, s. 184, dipnotu 143.

141

ri isyana teşvik ederek onları Bolşevik inkılâba davet­tir. Anadolu’daki hareketi bir burjuva hareketi olarak niteleyen bu örgüt özellikle Türk Sovyet ilişkilerine ve Anadolu'nun Sovyet Rusya'dan alacağı yardıma engel ol­ma yolunda çalışmalarda bulunmuştur.

III. Enternasyonal'e bağlı olduğunu açıklayan gizli parti aynı zamanda Mustafa Suphi'nin Bakü’deki par­tisinden Mustafa Kemal Paşaya mektup getiren Süley­man Sami ile ilişki kurarak ondan para yardım^ tale­binde bulunmuştur00’. Partinin içinde bulunduğu dururtı ve yıkıcı çalışmaları hükümetin bilgisi dışında değildi. İşte, Mustafa Kemal Paşa Yeşil Ordu Cemiyeti’nin ka­patılmasını isteyerek, cemiyet üyelerinin de yer aldığı resmî bir fırka kurdurmuştu. Fakat, üyelerinden bazı­ları bu davete uymamış ve gizli parti ile çalışmayı yeğ­lemişlerdi. Daha sonra Şerif Manatov, bu tür yıkıcı ça­lışmalarından dolayı tutuklanarak yurt dışına çıkarıl­mıştı01’.

(^Mustafa Kemal Paşa’nın Resmî Türkiye Komünist Fırkası'nı kurması ile Gizli Komünist Partisi bundan sonraki faaliyetlerini resmî olarak yürütmeyi düşünmüş ve Tokat Mebusu Nâzım, Bursa Mebusu Şeyh Servet ve Afyon Mebusu Mehmet Şükrü Beyler 7 Aralık 1920'de Dahiliye Vekâletinden resmen izin alarak «Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası »nı kurmuşlardı) Fırka bir beyannâme neşretmiştir02’. Fırkanın kurulmasından önce Ziynetullah Nuşirevan'ın evinde bir toplantı yapılarak fırka­nın adına Bolşevik kelimesinin eklenmesi istenmişse de,

(30)                    «Yeşil Ordu Cemiyeti», Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 282; Dumont, «La Revolution Imposısible...», s. 164.

(31)                    Tunçay, Sol Akımlar, s. 184, dipnotu 147; Harris, s. 121.

(32)                    Cerrahoğlu, s. 183-184; Şişmanov, s. 93; Goloğlu, Üçün­cü, s. 275.

142

bu toplantıdakiler tarafından söz konusu istek redde­dilmiştir03’. Nâzım Bey, Yeşil Ordu Cemiyeti üyelerinin büyük bölümünün katılması ile kurulan Resmî Türkiye Komünist Fırkası'na girmeyi kabul etmediklerini ilân etmek için Yeni Gün ve Yeni Dünya gazetelerine baş­vurduklarını; ancak, bu gazetelerin ilânlarını kabul et­mediğini, söyleyerek, komünist tâbirinden halkın ürktü­ğünü, Yeşil Ordu Merkez-i Umumîsi adına taşraya gi­den yemin ettirilmiş kişilere verilen itimatnameler bu­lunduğunu, bütün bunların, kendilerini arkadaşları ile düşünerek bir fırka kurmaya ittiğini ve Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkası'nı kurarak bu güçlükleri ortadan kaldırmayı düşündüklerini söylemiştir04’. Yine Nâzım Bey, fırkaya duyulan gerekliliği şöyle açıklamaktadır: îştirakiyyun Fırkası’nın birinci maddesi «asr-ı saadet samimiyet-i müşterekisini iade ve ihya edecek ve hura­feler ve Satıhlarla mücadele edecektir» diyerek, bunu ve fırkanın aile hukukuna gösterdiği saygıyı resmî fır­kanın göstermediğini söylemiştir^5’.

Atatürk ise, Nutuk'da Nâzım Bey'i kasdederek, «bu zatın Halk îştirakiyyun Fırkası diye ciddiyetten uzak, sırf kendine menfaat sağlamak maksadıyla bir parti kurma teşebbüsünde ve onun başında milliyetçiliğe ay­kırı faaliyet sevdasında bulunduğunu mutlaka duymuş­sunuzdur» demekte idi06’.

Gizli Komünist Partisi'nin devamı niteliğinde olan Türkiye Halk îştirakiyyun Fırkası'nın07), yayınlamış ol-

(33)      «Yeşil Ordu Cemiyeti», Yakın Tarihimiz, cilt II, s. 102 103.

(34)      Kandemir, s. 142-143.

(35)      Kandemir, s. 144.

(36)      Nutuk, cilt II, s. 79; Aydemir, s. 373.

(37)      Tevetoğlu, s. 192.

143

duğu beyannamede, «...sırf köylü ve işçinin Anadolu emekçilerinin hukukunu müdafaa etmek ve onları dün­yanın emekçi iştirakiyyun inkılâbına faal bir surette iştirak ettirmek maksadıyla teşekkül eden ‘Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası, umum köylü, işçi ve mesâisiyle ge­çinen ahalinin kendisinin hukukunu müdafaa, ve siyanet edecek olan ‘bu teşkilât etrafında toplanmasını ümit ve temenni eder»<33y deniliyordu. Kâtib-i Umumi Nâzım ile mümessil Salih Hacıoğlu’nun imzaları bulunan bu beyannâmeye karşılık, Anadolu’da Yeni Gün gazetesinde Türkiye Komünist Fırkası kâtib-i umumîsi Muhittin Ba­ha imzasıyla çıkan bir yazıda ise İştirakiyyun Fırkası' nm kuruluşu tartışılıyordu09’.

Çerkeş Ethem’in de bu gizli teşekkül tarafından ka­zanılması onların tehlikeli bir durum almalarına yol aç­mış ve daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, solu bastırma harekâtı içerisinde Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası yöneticileri de tutuklanarak hüküm giymişler­dir.

29         Eylül 1921’de çıkan af sebebiyle serbest bırakı­lan Nâzım Bey liderliğinde fırka tekrar canlandırılmış, bu defa da, 21 Temmuz 1922'de Rauf Orbay kabinesi­nin her türlü komünist faaliyeti yasaklaması ile yeni­den çalışmalarına son verilmişti]440’.

(38)             Cerrahoğlu, s. 184.

(39)             Cerrahoğlu, s. 184-185; Dumont, «La Rdvolution...», s. 165.

(40)             Tunçay, Eski Sol..., s. 203; Tevetoğlu, s. 195498; Fır­kanın ikinci kez faaliyete başlaması üzerine yayınladığı «Tür­kiye Halk İştirakiyyun Fırkası’mn Büyük Millet Meclisi Hükü­metine Beyannâmesi» için bkz. Aydınlık Sosyalist Dergi, sayı 11, Eylül 1969, s. 110-114. (1 Nisan 1922 Yeni Hayat, sayı 3'e atfen).

144

SONUÇ

Türkiye’de sol faaliyetlerin çizgisi, hemen hemen 1908 yılıyla sınırlandırılabilir. Çünkü, 1908'deki II. Meş­rutiyet özellikle şehirlerde çok hareketli bir sosyal ve siyasî hayat başlatmıştır. Osmanlı toplumundaki sol ha­reketlerin başlangıçta gayrî müslimler arasında daha fazla kabul görmesinde, şüphesiz onların bu fikirlere Türklere nazaran daha yatkın olmalarının yanında, tıpkı Rus­ya Türklerinin Çarlık istibdadına karşı olan sol fikir ve kuruluşlarla ilişkiye girmeleri gibi, Osmanlı içindeki azınlıkların da ayrılıkçı hareketlerine ideolojik açıdan destek olabilecek nitelikte gördükleri sol fikirleri be­nimsemek istemelerinin de payı olduğu ilke olarak ile­ri sürülebilir.

İstanbul’un ve buradaki Türk aydınlarının sol fi­kirlerle ilgilenmesi, 1910 yılından sonra kurulan Osmanlı Sosyalist Fırkası'yla kendini gösterir. Bu dönemdeki solcu kişi ve fırkaların faaliyetlerinde batının ve özel­likle Fransa’nın etkisiyle, Selânik’te II. Abdülhamid’e karşı oluşan muhalefetin ve kültür birikiminin tesir­leri de söz konusudur. 1913’te İttihat ve Terakkî'nin iktidarı kesin olarak elde etmesiyle sol faaliyetlerde bir duraklama olmuşsa da; İttihat ve Terakkî'nin ken­di bünvesi içinde bir sol grubu (Hizb-i Terakki veya İç­timaî İnkılâp taraftarları) barındırdığını ve Millî Mü­cadele yıllarında da İttihatçıların solla ilgilenmelerinde

145

bu grubun mensuplarının aktif rol oynadıklarını biliyo­ruz.

Sosyalist faaliyetler 1918 mütareke sonrasında tek­rar görünmeye başlamış; ancak, bu fırkalar kişilere bağ­lı olmaktan öteye, ne bir ideolojik temel oluşturabilmişler, ne 'belli bir aydın çevreye sahip olabilmişler, ne de halkdan kabul ve destek görebilmişlerdir. Yalnız Osmanh solculuğunun bir istisnası Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'dır ki, bu fırka diğerlerine göre daha etkili çalışmalarda bulunmuştur.

Anadolu solu içerisinde gördüğümüz Yeşil Ordu Ce­miyetinin ortaya çıkışında etkili olan sebepleri şöyle sıralamak mümkündür : Ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar ve Sovyet Rusya’da gerçekleştirilen ihtilâlin Ana­dolu üzerindeki etkileri, Sovyetlerin Anadolu hareketini yönlendirmek istemeleri, yurt dışına çıkan ve özellikle Enver Paşa çevresinde yoğunlaşan ittihatçı önderlerin; ülkenin kurtuluşu için Sovyet ihtilâlinin büyüsüne ka­pılarak geliştirdikleri dinin ve milliyetin korunduğu sol programların, ülke içindeki ittihatçı kadrolara tesirleri ve bunu takiben içerideki İttihatçıların sol teşekküller oluşturmaya hazır bir hale gelmeleri, Sovyet Rusya top­raklarında (Bâkü’de) ittihatçılar tarafından kurulan Türk Komünist Partisi'ni ele geçiren Mustafa Suphi’nin Anadolu'ya yönelik propaganda amacıyla gönderdiği ki­şiler ve yayın faaliyetleri ile Sovyet Rusya adına Ana­dolu’ya gelen temsilcilerin bu yöndeki çalışmalarıdır.

Bütün bu faktörlerin tesiriyle Anadolu'da görülen sol hareketler çaresizlik içerisinde bir ümit gibi görü­nen bu akıma bağlanarak, onun aslında Islâmiyetin uy­gulamasından başka birşey olmadığını anlatmak şeklin­de gelişmiştir. Bu yönüne rağmen halka mal olduğu

146

soylenemeyen sol hareketlerin İslâmiyet sosyalizm Öz­deşleştirmeleri hakkında gözden kaçırılmış gibi görünen bir noktayı belirtmekte sanıyoruz fayda var. Şöyle ki, Osmanlı solculuğunda da kendini gösteren bu özdeşleş­tirme (sosyalizmin, İslâmî prensiplerin uygulanmasın­dan başka birşey olmadığı) çabaları .belki de Türkiye’nin özellikle o günkü şartlarında kaçınılmaz şeylerdi. Rus İhtilâlinde nasıl ki Marksist prensiplerin pek çoğu Rus­ya’nın o günkü şartları gereği revizyona tâbi tutulmuş­sa, Millî Mücadele dönemi solculuğunda görülen bu öz­deşleştirme çabaları ideolojik taban açısından daha akılcı bir yoldu.

Yeşil Ordu'nun oluşumunda etkisi olan yukarıdaki faktörlere ek olarak, Millî Mücadelenin yönetici kadro­sunun, günün şartları gereği Sovyet yardımını temin et­mek ve batının dikkatini Anadolu'daki harekete çek­mek gibi düşüncelerle hareket ettikleri ve tezi tartış­maya açık olmakla birlikte, bu yönetici kadronun ko­münizmi kşbul eder görünmelerinin de, bu oluşumda muhakkak ki yeri vardı. Burada, şunu da belirtmek ge­rekir ki, Millî Mücadeleyi yürütenler bilgi ve görgüleri itibariyle komünizme değil batıya daha yakın kişilerdi; kaldı ki, Sovyet Rusya'dan uygulanan rejimin işleyişi­nin mümkün olup olamayacağı da henüz belli değildi.

Yeşil Ordu Cemiyeti Mustafa Kemal'in bilgisi dahi­linde kurulmuş ve başlangıçta amacı, Millî Mücadele'ye yardımcı olmak iken, sonradan bu amaçtan ayrılmıştır. Cemiyet içerisindeki üyelerin sosyalizm ve komünizm konusunda yeterli bilgiye sahip oldukları söylenemez. Nitekim, cemiyetin yayınlamış olduğu belgelerden ve üyelerin yapmış oldukları konuşmalardan bunu çıkar­mak mümkündür. Büyük bir bölümü eski îttihatçılar-

147

dan oluşan üyeler, batıya karşı doğunun tezini savu­nan «'Doğu Ülkücüleri» idiler.

Mustafa Kemal’in cemiyetin kapatılmasını ve sol faaliyetlere son verilmesini istemesinde üyelerin solcu­luğundan daha ziyade şu faktörler etkili olmuştur : Çer­keş Ethem’in cemiyet tarafından kazanılması ve düzen­li orduya katılmayı kabul etmeyerek başkaldırışı, ce­miyetin Sovyet Rusya'daki Mustafa Suphi’nin komünist partisiyle olan ilişkisi ve Suphi'nin Anadolu'ya, gelerek, olgunlaştığına inandığı solu birleştirme gayretleri, yurt dışına çıktığından bahsettiğimiz İttihatçıların Sakarya Savaşına kadar ciddî bir seçenek olarak Sovyet Rusya yöneticilerince desteklenir görünmesi, Anadolu'daki İt­tihatçı çevrelerin gerek Büyük Millet Meclisi içinde ge­rekse dışında hem ideolojik açıdan hem de kadrolar olarak Mustafa Kemal’e muhalefet oluşturmaları ve En­ver Paşayı Anadolu hareketinin başına geçirme çabala­rıdır. Bütün bunlar, aynı zamanda, Mustafa Kemal Pa­şayı, bu tür faaliyetleri kontrol altına alabilmek için Resmî Türkiye Komünist Fırkası’nı kurdurmaya iten Se­beplerdi. Ama, Yeşil Ordu üyelerinin bir kısmı bu bir­leşmeye uymayarak, Gizli Türkiye Komünist Partisiyle güçlerini birleştirerek, yıkıcı faaliyetlerini sürdürmüşler ve Büyük Millet Meclisi’nde ideolojik bir muhalefetin en önemli yönünü oluşturmuşlardır.

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'daki hareketin başa­rılarının batı tarafından farkedilmesi ve onların Anado­lu hareketini tanımaya yönelik bir tavır almaları üzeri­ne, batının Anadolu'daki hareketi Bolşevik olarak gör­me endişesini de yok etmek isteyerek, bu tür hareket­leri bastırma yönünde girişimlerde bulunacaktır. Buna Sovyet Rusya ile olan ilişkilerin tehlikeye girmesi ihti-

148

mali varken bile, karar verilebilmiş olması, artık batı­ya doğru bir yönelişin ilk adımlarıydı. Bunda, Sovyet Rusya ile Anadolu’daki hareketin farklılığı da yatmak­tadır. Rusya’daki hareket, sosyal bir karakter taşımakta ve ekonomik materyalizme dayanmakta iken; Anadolu’da­ki hareket yabancı işgaline karşı bir reaksiyon olarak başlamıştı. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, sosyal ve ekonomik alanda yaptığı inkılâplarla Sovyet Rusya'dan ayrı bir çizgi takip etmiş ve batıya karşı savaşılmış ol­masına rağmen, batı dünyası yanında yer almak için ba­tıcı çizgideki inkılâplarda kararlı davranmıştır.

149

BİBLİYOGRAFYA

ABALIOĞLU, Yunus Nadi Kurtuluş Savaşı Anılan, İstanbul 1978.

ADIVAR, Halide Edip Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1962.

AĞAOĞLU, Samet Kuvayı Milliye Ruhu, İstanbul 1973, (4. baskı).

ALEV, Ali Birinci Doğu Halkları Kurultayı, İstanbul 1975.

ALT AY, Fahrettin 10 Yıl Savaş ve Sonrası (1912* 1922), İstan­bul 1970.

«ALEM-i Islâm», Hakimiyet-i Milliye, 29 Mart 1336, no: 18.

«ANADOLU’nun Emperyalist Batıya Cevabı» Çev: Zafer Üskül, Tarih ve Toplum, 14 Şubat 1985.

«ANADOLU'da Yeni Gün Yazarı Muhittin’in Görüşleri», Katkı, yıl: 5, sayı: 14-17, Mayıs-Ağustos 1975.

ARALOV, S.t. Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, (Çev. Haşan Ali Ediz), İstanbul 1967.

ARIKOĞLU, Damar Hatıralarım, İstanbul 1961.

ARMAOĞLU, Fahir «Atatürk’ün Dış Politikası, Türk Sovyet Münasebetleri», Cumhuriyet, 15 Kasım 1964.

ARMAOĞLU, Fahir 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914-1980), An­kara 1984 (2. baskı).

ATAÖV, Türkkaya «1-7 Eylül 1920 Doğu Halkları Birinci Kongresi’nde (Bâkü) Enver Paşa’nın Konuşma Metni ve Bu­nunla ilgili Kararlar», Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, cilt: XXIX, sayı: 1-2, Ankara 1975.

ATAÖV, Türkkaya «Atatürk’le Lenin Arasındaki Yazışmalar» Va­tan, 20-26 Mayıs 1976.

AT AY, Falih Rıfkı Çankaya, İstanbul 1980.

AVCIOĞLU, Doğan Türkiye'nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul 1978 (12. baskı).

150

AVCIOĞLU, Doğan Millî Kurtuluş Tarihi (1838’den 1995’e), İkinci kitap, İstanbul 1980 (4, baskı).

AVCIOĞLU, Doğan «Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Anlatıyor», Yön, sayı: 30, Ekim 1964.

AYBARS, Ergun İstiklâl Mahkemeleri, Ankara 1975.

AYDEMİR, Ş. Süreyya Tek Adam, cilt II, İstanbul 1964.

BALKANLI, Remzi Mukayeseli Basın ve Propaganda, Ankara 1961.

BAYAR, Celâl Ben de Yazdım, Millî Mücadeleye Gidiş, cilt I, İstanbul 1965.

BAYKARA, Tuncer «Türkiye’de Solun Tarihine Dair İki Not» Türk Kültürü, cilt: IX, sayı: 76, Şubat 1969.

BAYUR, Y. Hikmet Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara 1973.

BAYUR, Y. Hikmet «Türkiye Rusya Münasebetleri», Adalet, 5-25 Ocak 1965.

BAYUR, Y. Hikmet «Mustafa Suphi ve Millî Mücadeleye El 'Koymaya Çalışan Başı Dışarda Akımlar», Belleten, cilt: XXXV, sayı 140, Ekim 1971.

BAYUR, Y. Hikmet «Mustafa Suphi Olayı», Milliyet 12 Hazi­ran 1971.

BERKES, Niyazi Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978.

BIYIKLIOĞLU, Tevfik Atatürk Anadolu’da, 1919-1921, İstan­bul 1981 (2. baskı).

BİRİNCİ, İhsan «Cemiyet ve Çeteler», Hayat Tarih Mecmua:», cilt: II, sayı: 9, Ekim 1971.

«BOLŞEVİZM ve Avrupa», Hakimiyet-i Milliye, 28 Kânunusâni 1336, no: 5.

BORAK, Sadi «Kurtuluş Savaşından Bir Sayfa», Hayat Tarih Mecmuası, cilt: I, sayı: 6, Temmuz 1967.

BORAK, S'adi «İlk Türk Komünistleri İstiklâl Mahkemesinde», Günaydın, 25 Temmuz. 14 Ağustos 1976.

BORATAV, Korkut Türkiye’de Devletçilik, Ankara 1982, (2. baskı).

BULAK Haydar Kurtuluş, İstanbul 1975.

BURÇAK, Rıfkı Salim ■ Moskova Görüşmeleri (26 Eylül 16 Ekim 1939) ve Dış Politikamız Üzerindeki Tesirleri, Ankara 1983.

CARR, E.H. The Bolshevik Revolution, cilt: III, New York, Mac Millan 1961.

151

CEBESOY, Ali Fuat Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953.

CEBESOY, Ali Fuat Moskova Hatıraları, Ankara 1982, (2. baskı)

CEMÂL, A. «Yeni Dünya Gazetesi Hakkında», Katkı, Yıl: 5, sa­yı 11 Şubat 1975.

CERRAHOĞLU, A. ■ Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, İs­tanbul 1975.

COŞAR, Ömer Sami Millî Mücadele Basını, İstanbul 1965.

ÇANKAYA, Ali M. Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, cilt: III, Ankara 1968.

ÇAPANOĞLU, Münir S. Türkiye'de Sosyalist Hareketler ve Sosyalist Hilmi, İstanbul 1964.

ÇERKEŞ, Etıhem Çerkeş Ethem'in Hatıraları, İstanbul 1962.

ÇORUHLU, Samih «İstiklâl Savaşında Komünizm Faaliyeti», Yeni İstanbul, 16-25 Mayıs, 1-17 Temmuz 1966.

DARENDELİOĞLU, İlhan Türkiye’de Komünist Hareketleri, İs­tanbul 1979, (5. baskı).

DÂVER, Bülent Çağdaş Siyasal Doktrinler, Ankara 1969.

DİNAMO, Haşan İzzettin Kutsal İsyan, cilt: 7, İstanbul 1970.

DUMONT, Paul «La Fascination du Bolohevisme : Enver Pacha et le parti des soviets popularies 1919-1922», Cahiers du Monde russe et Sovietiques, XVI (2) Avril-Juin 1975.

DUMONT, Paul «La Revolution Impossible, les courants d’opposition en Anatolie 19201921», Cahiers du Monde russe et sovietiques, XIX (1-2), Janvier-Juin 1978.

DUMONT, Paul «l’axe Moscou-Ankara, les .relations turco-sovietiques de 1919 â 1922», Cahiers du Monde russe et sovietique, XVIII (3), Juil-Sept. 1977.

DUMONT, Paul Bolşevizm ve Doğu, Mustafa Suphi’nin Tür­kiye Komünist Partisi 1918-1921» Birikim, Mart 1980.

DUMONT, Paul «Un Economiste Sociale-Democrate Au Ser­vice de la Jeune Turquie», M6morial, Ömer Lütfi Barkan, Paris 1980.

DUMONT, Paul «Les Organisation Socialistes et La Propagan­de Communiste â İstanbul Pendant TOccupation Alliee 1918 1922»1, Etudes Balkaniques, 4-1979.

Die Ereignisse in Armenien und die Tâtigkeit der armenischen S.R. «Daschnakzutiun» Partei 1914 1923.

EMRE, Ahmet Cevat «1920 Moskovasında Türk Komünistler», Tarih Dünyası, sayı 1-3, Aralık 1964 Şubat 1965.

152

EKİM Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi, S.S.C.B. Bilimler Aka­demisi yay. (Çev: A. Hasanoğlu), İstanbul 1979.

«EN Büyük Düşman», Hakimiyet-i Milliye 20, Temmuz 1336, no: 48.

ERMENİ Komitelerinin Â'mâl ve Harekât-ı İhtilallyyesi (İlân-ı Meşrutiyetten evvel ve Sonrası) Haz: H. Erdoğan Cengiz, Ankara 1983.

ERTÜRK, Hüsamettin İki Devrin Perde Arkası (Yazan: Se­mih Nafiz Tansu), İstanbul 1969, (2. baskı).

«ERZURUMLU Kardeşlerimize», Hakimiyet-i Milliye, 2 Ağus­tos 1336, no: 52.

ESENGİN, Kenan Millî Mücadelede Hiyanet Yanşı, Ankara 1969.

EĞİLMEZ, Mümtaz Şükrü Millî Mücadele'de Bursa, (Yay. Haz:) İhsan Ilgar, İstanbul 1981.

FRUNZE, M.V. Türkiye Anıları, (Çev: Ahmet Ateş), İstanbul 1978.

GAZİ, Mustafa Kemal Nutuk, cilt II, İstanbul 1980.

GOLOĞLU, Mahmut Üçüncü Meşrutiyet 1920, Ankara 1970.

GOLOĞLU, Mahmut Cumhuriyete Doğru 1921 • 1922, Ankara 1971.

GÖKBİLGİN, M. Tayyip Millî Mücadele Başlarken, İkinci Ki­tap, Ankara 1975.

GÜRALP, Şerif İstiklâl Savaşının İç Yüzü, İstanbul 1958.

GÜRAN, Ali Ergin Aydınlık Fevkâlâde Amele Nüshaları, İstan­bul 1975.

GÜRSEL, Haluk F. Tarih Boyunca Türk Rus İlişkileri, İs­tanbul 1968.

HAMİTOCULLARI, Beşir Çağdaş İktisadî Sistemler, Ankara 1982, (3. baskı).

HARP Tarihi Vesikaları Dergisi, yıl: 5, Mart 1956, sayı: 15.

HARP Tarihi Belgeleri Dergisi, Mart Eylül, yıl: 24, 1975, sa­yı: 72.

HARRİS, S. George Türkiye’de Komünizmin Kaynakları (Çev: Enis Yelek), İstanbul 1976, (2. baskı).

HAUPT, George DUMONT, Paul Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler (Türkçesi: Tuğrul Artunkal), İstan­bul 1977.

153

«HİYANET Vesikaları» 27-30 Temmuz 1931, Cumhuriyet.

İLERİ, Rasih Nuri Atatürk ve Komünizm, İstanbul 1970.

İLERİ, Rasih Nuri «Doktor Şefik Hüsnü Değmer», Aydınlık Sosyalist Dergi, sayı: 7, Mayıs 1969.

JASCHKE, Gotthard «Türk-Rus Münasebetlerinde Komüniz­min Rolü» (Çev: N.E. Yalçıntaş), Yeni İstanbul, 19-23 Ağus­tos 1964.

JASCHKE, Gotthard «Ermenistan Nasıl Sovyetize Edildi», Kurtuluş (Azerbaycan Millî Kurtuluş Hareketinin Aylık Yayın Organı), sayı: 47-48, 50, Berlin 1938.

JASCHKE, Gotthard «19191939 Yılları Arasındaki Türk-Rus Yakınlaşması Hakkında Bir İnceleme», (Çev: Hüseyin Zamantılı), İstanbul Üniversitesi 1981 Yıllığı, Sosyoloji Kon­feransları, Atatürk Özel Sayısı, 19. Kitap, İstanbul 1981.

JASCHKE, Gottihard «İslâm’ın ve Komünizm’in İstiklâl Har­bindeki Rolü», (Çev: Hüseyin Zamantıh), Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1981.

KANDEMİR, Feridun Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, İstanbul 1965.

KARABEKİR, Kâzım İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1969 (2. baskı). KARABEKİR, Kâzım İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İtti­hat Terakki Erkâm, İstanbul 1967.

KARPAT, Kemâl H. Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul 1967.

KAYMAZ, Nejat «Türk Kurtuluş Savaşının Tarihsel Konumu ve Niteliği», Belleten, cilt: XL, Ekim 1976, sayı: 160.

KILIÇ, Ali Kılıç Ali Hatıralarım Anlatıyor, İstanbul 1955.

«KOMÜNİST Bayramı», Hâkimiyet-i Milliye, 9 Teşrinisâni 1336.

KURAN, Ahmet Bedevi Osmanh İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İstanbul 1959.

KURAN, Ercümend «Dünyada ve Türkiye'de Sosyalizm ve Ko­münizm», Türk Kültürü, cilt: V, Ağustos 1962, sayı: 58.

KUTAY, Cemâl Türkiye’de İlk Komünistler, İstanbul 1956.

KUTAY, Cemâl Çerkeş Ethenı Dosyası, Cilt: 1-2, İstanbul 1973. KÜRÇÜOĞLU, Ömer Türk İngiliz İlişkileri, 1919-1926, Anka­ra 1978.

MERAM, Ali Kemâl Türk-Rus İlişkileri Tarihi, İstanbul 1969. MUSTAFA, Suphi «Türklüğün Yönleri», Yeni Ufuklar, cilt: 22, sayı: 254, Kasım 1974.

154

MUSTAFA, Suphi «Türklüğün İstikametleri», Aydınlık Sosya­list Dergi, Aralık 1968, sayı 2.

MUSTAFA, Suphi Türkiye’nin Mazlum Amele ve Rençberlerine, İstanbul 1976.

ÖKÇÜN, A. Gündüz Tatil-i Eşgal Kanunu 1909 Belgeler, Yo­rumlar, Siyasal Bilgiler Fakültesi yay. Ankara 1982.

ÖZTOPRAıK, İzzet Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara 1981.

SAYILGAN, Açlan Soldaki Çatlaklar, Ankara 1967.

SAYILGAN, Açlan Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İs­tanbul 1972.

SELEK, Sabahattin Anadolu İhtilâli, İstanbul 1981 (5. baskı).

SENCER, Oya Türkiye’de İşçi Sınıfı Doğuşu ve Yapısı, İstan­bul 1969.

SEZGİN, Ömür Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, Ankara 1984.

SON YEL, Salâhi Ramadan «Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngilizlerin Eline Geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Tutanakları», Belleten, XLV/2 1981, sayı 179.

SON YEL, Salâhi Ramadan «Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasamız», Belleten, cilt XLI, Ankara 1977.

SÖNMEZSOY, Refik Türkiye’de ve Dünyada İşçi Hareketleri, İstanbul 1981.

SÖYLEMEZOÖLU, G.K. Otuz Senelik Siyasi Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi, 1918-1922, İstanbul 1953.

ŞAPOLYO, Enver Behnan Kuvayı Milliye Tarihi, İstanbul 1953.

ŞAPOLYO, Enver Behnan Mustafa Kemal Paşa ve Millî Müca­delenin İç Âlemi, İstanbul 1967.

ŞEHİDOĞLU, Süreyya H. Eylül 1920 Bâkü Kurultayı ve Millî Mücadeleye Sağdan Soldan El Koyma Çabalan, İstanbul 1975.

Haz: ŞEHİDOĞLU, S.H. Türkiye Büyük Millet Meclisi Birinci Dönem Milletvekillerinden Yasin Haşimoğlu Hatıralanm Anlatıyor, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Armağanı, Anka­ra 1973.

«ŞEYH Servet Efendi’nin Açıklaması», Katkı, yıl: I, Eylül 1970.

ŞENER, Cemâl Çerkeş Ethem Olayı, İstanbul 1984.

ŞİŞMANOV, Dimitır Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi, 1908-1965, (Haz: A.R. Zarakolu), İstanbul 1978.

155

TANSEL, Selâhattin Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, cilt: I, Ankara 1977, (2. baskı).

TAYMAS, Abdullah (A. Battal) Rus İhtilâlinden Hatıralar 1917 1919, İstanbul 1947.

TEKELİ, İlhan İLKİN, Selim «(Kör) Ali İhsan (ÎLoğlu) Bey ve Temsilî Meslekî Programı», Atatürk Döneminin Eko­nomik ve Toplumsal Sorunları Sempozyumu 1923-1938, İstanbul 1977.

TEKELİ, İlhan İLKİN, Selim «İttihat ve Terakki Hareketi­nin Oluşumunda Selânik’in Toplumsal Yapısının Belirle­yiciliği», Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1971 1920), Hacettepe Üniversitesi yay. Ankara 1980.

TEKELİ, İlhan İLKİN, Selim «Kurtuluş Savaşında Talât Pa­şa İle Mustafa Kemal’in Mektuplaşmaları»;, Belleten, cilt: XLIV, Nisan 1980, sayı: 174.

TEKÇE, İsmail Hakkı «Atatürk’ün 1920’den Ölümüne Kadar Yanından Ayırmadığı Özel Muhafızı General İsmail Hak­kı Tekçe'nin Anıları», Günaydm, 10 Kasım 17 Aralık 1977.

TEVETOĞLU, Fethi Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faali­yetler, 1910 -1960, Ankara 1967.

TOPRAK, Zafer «Türkiye Sosyalist Fırkası’nın Bir Risalesi, Sosyalistlik Nedir?», Toplum ve Bilim, Bahar 1977, sayı: 1.

TUNAYA, Tarık Zafer Türkiye’de Siyasî Partiler, 1859-1952, İstanbul 1952.

TUNAYA, Tarık Zafer «Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükü­metinin Kuruluşu ve Siyasî Karakteri», İstanbul Üniver­sitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt: XXIII, sayı: M.

TUNÇAY, Mete Mesaî 1920, Halk Şûralar Fırkası Programı, Siyasal Bilgiler Fak. yay., Ankara 1972.

TUNÇAY, Mete «Osmanh Yönetiminin Son Yıllarında (19091912) Selânik'te Yahudi Sosyalizmi» Toplum ve Bilim, Güz 1977, sayı: 3.

TUNÇAY, Mete Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1925), Ankara 1978, (3. baskı).

TUNÇAY, Mete «Paul Dumont'un Yazısı Dolayısıyla Mustafa Suphi Üstüne Notlar», Birikim Mart 1980.

TUNÇAY Mete Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler, İstanbul 1982.

TUNÇAY; Mete Bilineceği Bilmek, Ankara 1983.

TUNÇAY, Mete «Resmî Türkiye Komünist Fırkası’nın Bir Komintern Gazetesinde Yayımlanan Türk Kurtuluş Savaşıy­la İlgili Görüşü». Tarih ve Toplum, Şubat 1985.

156

TÜRKİYE’nin Malî Tutsaklığı, Parvus Efendi, (Haz: Muammer Sencer), İstanbul 1977.

TÜRK İstiklâl Harbi, Doğu Cephesi, cilt: III, Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1965.

«TÜRKİYE Halk İştirakiyyun Fırkası’nın Büyük Millet Mec­lisi Hükümetine Beyannâmesi», Aydınlık Sosyalist Dergi, Eylül 1969, sayı: 11.

T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, cilt: I, II, III, Ankara 1980.

ULUĞ, Naşit Siyasî Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1973.

VARINCA, Ahmet Kemâl «Mustafa Suphi’nin Macerası», Mey­dan, Şubat 1966, sayı: 55.

ÜNAL, Haşan İttihat ve Terakki Liderlerinin I. Dünya Savaşı Sonrası Yurt Dışı Faaliyetleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi (Hacettepe Üniversitesi, Tarih Bölümü), Ocak 1985.

ÜNAL, Tahsin «İlk Türk Bolşevik Münasebetleri», Hayat Ta­rih Mecmuası, cilt: 6, Eylül 1967, sayı: 8.

YALÇIN, Hüseyin Cahit «Tarihî Mektuplar», Tanin, 26 Şubat 1945, 13 Şubat 1945.

YERASİMOS, Stefanos Türk Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimin­den «Millî Mücadele»ye, İstanbul 1979.

YERASİMOS, Stefanos «Sur les Origines du Movement de l'armee verte en Anatolie», Etudes Balkaniques, no: 1, Sofia 1977.

«YEŞİL Ordu Cemiyeti», Yakm Tarihimiz, cilt: I, 3-10 (15 Mart 3 Mayıs 1962).

ZÜRCHER, Erik Jan The Unionİst Factor: The Role of the Committee of Union and Progress in the Turkish National Movement 1905 -1926, Brill Leiden 1984.

157

EK: I

YEŞİL ORDU BEYANNAMESİ^)

Eski Dünya neydi,... Yeni Dünya’da ne oluyor?

«Eski dünyada bir kaç zenginin milyonlarca, insan­ları esir gibi çalıştırarak bu milyonlarca insanın açlık ve sefaletine karşı kendi rahatlıklarını te’min etmesin­den başka bir şey değildir.

^Köylüler, çiftçiler, bağcılar, bahçeciler, kunduracı­lar, yemeniciler, duvarcılar, marangozlar, arabacılar, vel­hasıl ayağı ile ve kolu ile çalışan bütün işçiler, geceyi gündüze katarak çalışır çabalarlar, pek zorlukla ancak karınlarını kuru ekmekle doyurabilirler. Hasta olurlar, aç ilâçsız kalırlar, onlara ne ekmek veren olur, ne de ilâç veren ve ne de hekim getiren bulunur. J

Dünyada, yenen, giyilen her şeyi fukara meydana getirir, evleri, konakları, sarayları amele çalışarak ya­par. Fakat kendi aç, çıplak, sefil, evsiz, yurdsuzdur. Aşar diye alırlar, vergi diye alırlar, iade diye alırlar, zavallı köylü, her türlü vergilere katlanır, ne yolu yapı­lır, ne mektebi yapılır, ne çocuğu okutulur...

(*) «Yeşil Ordu Cemiyeti» Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 71.

158

Fukaranın hayrına hiç bir iş görülmez. Ne dâvâsına bakan olur, ne de kimse ona, insan diye bakar. San­ki Allah köylüyü, ameleyi, fukarayı, zenginlere kul köle olmak için yaratmıştır.

Ey köylüler, fukaralar, ey çalışkan çiftçiler, namus­lu ırgatlar ve ameleler gözlerinizi açınız, etrafınıza dik­katle bakınız-... Etrafınızda bulunan beyler, ağalar kim­lerdir bilir misiniz? Onlar da, sizin gibi insandır. Al­lah’in indinde aranızda hiç bir fark yoktur. Allah insan­ları hep eşit yaratmıştır. Sizi fukara yapan, cahil ya­pan bu zalim adamların şerrinden kurtarmak için, ba­şınızı biraz kaldırınız, sesinizi yükseltiniz, onlardan korkmayınız; Onlar kendi kendilerine size bir şey yapa­mazlar. Rusya’dan gelen haberlerden, Rusya'da çiftçi ve askerin yaptıkları işleri herkes yavaş yavaş öğreniyor. Onlar yeni b:r dünya yapıyorlar. Eski idareleri, eski hükümetleri tamamen değiştirmişler, yeni idare, yeni hükümetler yapıyorlar.

<Yeni dünya bambaşka oluyor. Yeni dünyada hükûmet hep fukaranın eline geçti. Hükümet adamlarını fu­kara intihap ediyor. Valiler, mutasarrıflar, kaymakam­lar hep ortadan kalktı. Zengin, fakir, büyük, küçük, bey, ağa hep eşit oldu. Rütbeler hep lağvolduT

Bütün insanlar kardeş ve arkadaş gibi çalışıyor, ge­çiniyor. Döğmek, söğmek gibi şeyler ortadan kalktı. Hep kardeş ve arkadaş oldu. Nefer, neferliğini ve vazifesini biliyor. Zâbitinden ne emir alırsa derhal ifâ ediyor. Çün­kü o emri nefer'in ifâ etmesi, vazifedir. Zâbitin vazifesi söylemek, neferip de yapmaktır.

159

îşte o kadar... Vazifesini yapmayan her kim olur­sa olsun, mutlaka şiddetle cezalandırılıyor. Mal, mülk sahibi olmak da yasak olduğu için rüşvet, anafor, hır­sızlık, yalancılık, dolandırıcılık, kamilen ortadan kalk­mıştır. Herkes insanlığı anlamış, herkes birbirine eşit olmuş... Biz de böyle olacağız, biz de bu yola gidiyo­ruz.»

160

EK: II

YEŞİL ORDU TALİMATNAMESİ^)

(T.C.B.MJW. Arşivi, İstiklâl Mahkemesi T-2 Dosya 27-2)

1.     Asya’nın saf ve nezih ahlâk ve maişetini emper­yalist, kapitalist namları altındaki medeni gasp ve garati Avrupai redaet ve safahatla ihlâl etmek için her vakitten ziyade şerefe taarruz eden ve hulûl-i müslihane ile de bu ifsat ve tahakkümü zavallı Asya halkına infaz ve teşmile çalışan bugünkü asker ve tüccar ve po­litikacı Avrupa’nın bu yoldaki mesâisine karşı durarak Asya'da ahlâkî ve insani bir maişet ve şarkta da şarkın kendisine mahsus olan nezahet ve saffeti ahlâkı tesbit ve siyanet edecek bir ittihat vücuda getirmek gayesiyle çalışan eshab-ı efkârın vücuda getirecekleri silsile-i me­sâive saffet-i içtihata Yeşil Ordu namı verilmiştir.

2.     Yeşil Ordu, ihtikâr ve hırsızlık demek olsa ser­mayeyi, ibadullâh arasındaki ağır ve elim fakr-ü servet ihdas eden temellükleri, insanların saltanat, tahakküm, nüfuz-u hudut ve İktisadî gayeleriyle birbirlerini kırma-

(*) Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1925) 3. baskı, Ankara 1978, s. 393-397; Talimatnamenin 12 maddelik hali için bkz. «Yeşil Ordu Cemiyeti» Yakın Tarihimiz, cilt I, s. 234-235.

161

sından ve tüccar Avrupa'nın muhtekir ve sarraf diplo­matları elinde halk-ı cihanın birer oyuncak ve birer esir olmasını istilzamdan başka neticeler vermiyen, her muharebe ve askerliği nefretle karşılar. Ve bunlarla mü­cadele eder.

Yeşil Ordu’nun bütün safları ve bütün mesâisi bir noktaya müteveccihtir: Saadet-i beşer ve buna mevsûl olmak üzere gayet samimi bir Asya halk ittihadı. Yeşil Ordu’nun yeşil cihat bayrağında şu cümleyi aynen menkuş bilmelidir : Asya, Asya’hlarındır. Asya artık kapıla­rını muharebe, sermaye, ihtikâr, sunuf, ihtirasat fecaat­lerine ebediyen kapamıştır.

3.                 Yeşil Ordu, bir merkez-i umumi ile vilâyet, liva merkezi olan şehirlerde, kaza merakizi olan kasabalar­da, nahiye ve köylerde müteşekkil heyet-i merkeziyelerle idare olunur.

4.                 Merkez-i umumî 25 ve şehirler ve kasabalarda­ki merakiz 11, nahiye ve köy merkezleri azamî yedişer arkadaşdan teşekkül eder.

5.                 Bütün merakizde reis yoktur. Âzâ mütesavi hu­kuka malik arkadaşlar müzakeratı idare için her müza­kereye mahsus olmak üzere aralarından birini lüzum görürlerse reis intihap ederler.

6.                 Merkez-i umumî, üç ayda bir Heyet-i Umumiye mukarreratını tatbik ve takip ve mutazarrıatı idare için aralarından dört zatı intihab eder. Bunlara heyet-i faale denir. Heyet-i Umumiye heyet-i faalenin göstereceği lü­zuma göre içtima eder.

7.                 Şehir, kasaba, nahiye ve köy merkezleri de üçer arkadaştan mürekkep bir heyet-i faale teşkil edebilir­ler.

162

8.          Umumî merkezde muhaberat için bir kâtib-i umumi ile bir kâtip, bir de veznedar intihap olunur. Evrakı, kâtib-i umumi imza eder. Kararlar, ekseriyetle verilir ve imza edilir.

9.          Her Heyet-i merkeziye kendi mıntıkası dahilin­dedir. Şu kadar ki teşebbüsat ve harekâtın vahdet ve süratini inkılâbın mevzii kalmak gibi mahzurlardan ma­suniyetini temin için muntıkaî bir tesanüt kabul edil­miştir. Her mıntıka coğrafî ve İçtimaî münasebetine gö­re teessüs eder ve nokta-i temerküziyeti bu icabata gö­re merkez-i umumice tasvip olunmak lâzım gelir.

10.        Merkez-i umuminin nizamname-i esaside muay­yen mevad hakkında nezaret ve murakabası ve umumi teşebbüsat ve fiili icraat hakkında karar vermek selâhiyeti mahfuzdur.

11.        Umum merkezler, halkın saadetini, beşeriyetin kemâl-i refah ve tedavisini kendisi için umde ve iman ittihaz etmiş insanlardan teşekkül eder. Bunların ara­sında sermaye sahiplerinden, faizcilerden, büyük akar esbabından ve bilhassa şehirlerde ve kasabalarda otu­rup köylerde köylüleri çalıştırarak arazi ve değirmen iş­leten ve buretle köylüye ortakçılık ve murabahacı­lık namları altında ezmeye alışmış olan kimseler bulun­maz. Büyük tüccardan komisyonculuk, dellâllık, sarraf­lık gibi müstahsillerle, müstehlikler arasında ihtikâre alışmış gayr-i İnsanî kazançlar peşinde koşmuş adam­ların da merakız teşkilâtında mevkileri yoktur.

12.        Merakizde çalışacak arkadaşlar, beşer arasın­da sunuî ve fark ü servet farkları gözeten kavanin ile meşbu olmamış ve saadet-i hakikiyeyi beşerî hakikati hayat ve hakayık-ı eşya noktasından görecek dereceler-

163

de ruhen ve fikren yükselmiş memurlar, doktorlar, mek­tep muallimleri, sanatkârlar, rençberler, hizmetçiler, ya­zıcılar velhasıl aylık ve yevmiye, ücretle çalışan ve yaşıyan fikrî ve iffetli mesâiyle meşgûl insanlardan intihab olunurlar. Ve bunlar merkezde inkılâbın nüvesini teşkil ederler.

13.        Merkez teşekkül eder etmez bütün arkadaşlar gayelerimizde sadık kalacaklarına inkılâbın fiilen tahak­kukuna kadar teşebbüsat ve icraatta son derece mahre­miyetine ve son derece samimiyetine merbut ve riayetkâr olacaklarına yemin edeceklerdir.

14.        Yeşil Ordu, âlemde başlayan sosyalist ve bil­hassa Bolşevik harekâtının yanlış olarak bir şekâvet ve bir yağmagirlik suretinde telâkki olunmasından neşet edecek teşettütün önüne geçecek ve bu babtaki efkâr ve temayülâtı kendi gayesine çekecek ve kendi maksa­dı dairesinde temerküz ettirecektir. Bilhassa Rusya’dan bizim tarafa geçecek herhangi bir adam ehemmiyetle nazar-ı tetkik altında tutulacak ve haline göre el altın­da bulundurulacaktır.

15.        Merkezler haricinde arkadaş bulup fikir ve te­şebbüs ordusunu çoğaltmak en mühim bir iştir. Namu­suna, fikrine emniyet olunacak herkes madde (11) de tasrih olunan sunuf içinde de bulunsa gayelerinize sa­dık kalacağına heyet-i merkeziyece kanaat-i tamme bu­lunmak şartiyle efrat meyanına alınırlar.

16.        Alınacak her ferdin efrattan birer rehberi ve iki şahidi bulunur. Onlar başkasını tanımaz. Efrat hin-i duhulünde tahlif olunurlar.

17.        Kayıt için numara usulü vazedilmiştir. Mıntı­kalara göre numaralar şu yolda tertip olunur. 1-2/3,

2-4/7, 3-7/9 tek olan adet-i sahihler mıntıka numarası­nı, çizginin üstündeki rakam merkezlerin, altındaki ra­kam merkezlere göre duhûl sırasiyle fertlerin numara­larını gösterir. Meselâ 6-5/40 altıncı mıntıkaya merbut beşinci merkezin kırkıncı ferdi demektir. Mıntıka nu­maraları teşkilâttaki takaddüm ve taahhür sırasiyle merkez-i umumice, merkezlere verilecek numaralar mın­tıkalarınca tayin olur.

18.            Fertlerin birbirlerini anlamaları için parola usûlü vardır. Yeşil Ordu'ya mensup her fert parola ile kendisine verilecek numarayı mukaddesatından bilecek­tir. (Parola) merkez-i umumice tayin ve icabında tebdil ve tamim olunur..

19.            Yeşil Ordu'ya giren her fert trf .lifi dakikasın­dan itibaren kend’si için üç büyük vazife teveccüh etti­ğini bilecektir.

(1)             Emniyet ettiği bir arkadaş fikrini, ruhunu tah­lile ihzar ettikten sonra ve onu da bizim gayelerimize aşk ve iman-ı sahih hasıl ettikten sonra rehberler vasıtasiyle orduya yazdırmak.

(2)             Rehber ve şahitleriyle daima temasta buluna­rak mevkilere ve muhatapların halet-i "uhiyesine göre alettevali propagandada ve irşatta bulunmak.

(3)             Maksadımıza, çıkması mahsus fikir ve fiili men'e çalışmak, buna kadir olamadığı surette rehberi vasıtasiyle merkezlerini haberdar etmek.

20.            Efrat merkezlerden verilecek talimatı harfi harfine ifa ederler. Mamafih verilecek evamire ait mü­talâalarını rehberlerine beyan etmek hakkı da efrat içm müsellemdir.

165

21.               Yemininde hilaf eden, gayelerimize vüsula ait teşebbüsatı işgâl suretinde ihaneti merkezinin şahitler ve delâile müstenit tahkikatiyle sabit olan fert idam olunur. îdam kararını herkes kendi mesuliyeti altında icra eder.

22.               Her merkezin ehemmiyetine göre ikiden ona kadar fedaisi ve icra adamları bulunur. Bunlar doğru­dan doğruya merkeze merbutturlar. Vazifeleri, madde (21) de zikrolunan surette ihaneti tebeyün edenler ve Yeşil Ordu'nun piş-i azmine dikilecek engelleri cebren ve terhiben istihsali zarurî görülen maksatlar hakkın­da merkezlerden verilen kararları hafiyen ve bilâtaâllül icradan ibarettir.

23.               Fedailer, merkezlerinin ittihat edeceği mukarrerat ile icabında birleşirler. Meselâ, köylerin ikişerden ibaret olan fedaileri köyünün tâbi olduğu nahiye fedai­leri heyet-i umumiyesiyle kasaba, kasaba fedaileriyle, takım, bölük, tabur, halinde içtima ederler. Ve Kuman­danlarını kendileri intihab ederler.

24.               Fedailerin gerek münferiden ve gerek takım bölük, tabur ve müştemian icra edecekleri harekâtın bütün masrafları merakizce temin ve tesviye olunur.

25.               Bölük, tabur, takım sancakları yeşil olacaktır.

26.               Fedailerin, askerlik etmiş pişkin babayiğitler­den olması tercih olunur.

27.               Fedai yazıldığı günden itibaren yanında bir mavzerle lâakâl 300 fişek bulundurur.

28.               Fedailerin atlı ve piyade olması merkezlerin takdirine bırakılmıştır, ancak takım, bölük, tabur ha­linde içtima etmeleri lâzım gelince süvariler süvarilerle

166

piyadeler piyadelerle birleşerek beraber hareket etmek mecburiyetindedirler.

29.         Etraf arasında topçu ve mitralyöz kullanma­sını bilen arkadaşlar merkezlerince tahkik ve numara­ları hizasına işaret olunacaktır. Bu gibi efrat fedailerin tabur halinde filiyât ve icraata geçmeleri icap eden ah­val ve mevkide topçu ve mitralyözcü olarak istihdam olunurlar.

30.         Fedailerinden ve fiiliyata iştirak edecek topçu ve mitralyözcülerden maksat uğruna şehit olanların aile ve evlâdı Yeşil Ordu'nun pederâne sahabet ve velayeti altındadır. Malûlin dahi daimi ve tamam muavenete mazhar olurlar.

31.         Yeşil Ordu, bir saadet-i beşer teşkilâtıdır. Onun nazarında kan dökmek, kadınları dul ve sefil, evlâtları •bikes ve yetim bırakmak dünyanın en büyük fenalığı­dır. Ancak halkı askerlik gibi beliyat-i siyasiden, fakir­lik, sermayedar olmak (gibi sefaht-ı içtimaiyeden kurtar­mak, bu yoldaki tesisatı yıkmakla kâbil olabileceğinden gayemizin husulüne kadar maateessüf bu yolda bazı ic­raatta muzdar kalacağız.

Gayelerimize fikren muhalif olanlar udisinden fiili zararlar hâdis olmadıkça İslah ve idaresi kabil anasırdan sayılır. Ve bunların fikri muhalefetlerine, fikrî müdafaa ve teşebbüslerle mukabele edilir. Fiilen muhalefette bulunduğu yerin heyet-i merkeziyesini makâsıt uğrunda müşkülâta düşürecek derecelere varanlar birinci defa kendisi yola getirebilecek veya hiç olmazsa sindirecek bir hareketle ıslâh olunur. Islâhından kat-ı ümit olunan ve fiili cüretlerle makasıd-ı inkılâbiyeyi

167

ihlâl edenler maçar imha olunurlar, -Suret-i imha mın­tıka heyet-i merkeziyesinin ekseriye t-ı ârâsiyle karar it­tihaz etmesine muâllâktır. icrası tâbi olduğu merkezin fedaî teşebbüsatma tevdi olunur.

32.           Ehl-i servet ve eshab-ı sermayeden, büyük akar erbabından olup da fikrindeki ulviyyet ve ruhundaki necabet sâikasiyle gayelerimizi kendisi için de bir mef­kure ittihaz edenlerin Orduya duhûl ve teşebbüsündeki ciddiyeti servet ve sermayesinden Ordu’ya edeceği feda­kârlıkla ölçülür. Ve ilk tecrübe bu fedakârlıkla başlar.

33.           Heyet-i merkeziyye masrafları için efradın aidat ve teberruatma istinat ederler.

34.           Bu nizamnâme-i dahili esas olmakla beraber ihzaridir. Ve Yeşil Ordu icraat ve inkılâba başlayacak derecelere varınca umumi harekât ve icraat için merkez-i umumi ayrıca bir nizâmnâme tertip ve müzakere ile tamim edecektir.

35.           Her merkez 15 günde bir efradın miktarım mübeyyin, ihza-i efkârın ceryanını musaveer mahallî bir rapor tanzim eder. Raporlar köyden nahiyeye, nahiye­den kasabaya, kasabadan şehre gönderilir. Ve her mın­tıka bu raporları tevhiden merkez-i umumiyi her ay ni­hayetinde kuvve-î umumuyesiyle efkâr-ı dâhiliyesinden haberdar eder.

36.           Merkez-i umuminin muhaberat ve tebligatı da bu tariklerle ceryan eder.

37.           Muhaberatın mahremiyeti için ittihaz olunacak usuller merkezlerin reylerine muallâktır.

168

38.         İnkılâba başlamak zamanı gelinceye kadar hü­kümetlerin teşkilât-ı hâzırasım muhafaza lâzım gelece­ğinden ve adi şekâvetten ibaret olan her nevi hırsızlık ve yağmagirlik katiyyen menfur ve memnu olduğundan merkezler hükümetleri meşru ve kanunî her türlü me­saisine müzahir olacak, şekavetin önüne geçebilmek için elden gelen mesaiyi ifada kusur etmeyecektir. Her mer­kez bulunduğu memleketin en nafiz ve en münevver hü­kümet memurlarım elde ederek gayemize hâdim kılma­ğa çalışacaktır. Şu kadar varki bunun için biraz fazla dikkat ve ihtiyat lâzımdır.

39.         Merkez-i umumi, nezaret ve murakabasmı mah­sus murahhaslar vasıtasiyle de ifa eder. Murahhaslar teftiş edecekleri heyet-i merkeziyelere itaat-ı tamme iraesine mecburdurlar.

40.         Yeşil Ordunun efkârını neşre mahsus bir gaze­tesi olacaktır. Merkezler bu gazeteyi neşir ve tamim et­meyi iltizam ederler.

Netice

Âlem büyük bir inkılâp karşısmdadır. Avrupa’da bir kısım efadıl «Sosyalizm» mesleki dairesinde garbın me­deniyet perdesi altındaki redaet ve cinayetleri yıkmak ortadan kaldırmak için «Burjuvazi» denilen muhtekir ve muhterislerle mücadele ediyor. Bunların en büyük gayesi çok zenginlerin taşkın sefahatlariyle fıkara takı­mının yoksulluktan mütevellit sefaletine bir had tayin etmektir. İslâmiyet ve şer’i Muhammedi bu esası ta 1300 sene evvel zekât, fitre, kurban faibi vecibat ile vaz’ ve terviç etmiş olduğundan Müslümanlar bu âlemin terviç

169

etmiş olduğu bu inkılâb-ı İçtimaîden mutazarrır değil müstefit. olacaklardır. Bunun içindir ki teşkilâtımızın bir umdesi de sosyalizm harekâtından istifade etmek ve onlara muavenet etmektir. Her heyet-i merkeziyede bu umdeyi nazar-ı ehemmiyette tutacak ve inkılâbın tamamiyle vusülüne kadar zekât, fitre, kurban gibi şeriatın hakk-ı fakr olmak üzere zenginlere tahmil ettiği vecibatı suret-i mukayesede cem’ ederek say ü amelini kay­betmiş olanlara tevzi edilecektir.

Aslına mutabıktır.

26/1/1337

Müdür Hayati (?)

170

EK: IIX

YEŞİL ORDU NİZAMNAMESİ!*)

1        — Türkiye Yeşil Ordu Teşkilâtı Avrupa emperya­lizminin hülûl ve istilâ siyasetini Asya'dan tard etmek üzere teşekkül etmiş bir mücadele teşkilâtıdır.

2        — Yeşil Ordu umum Türkiye’de dahi her nevi emperyalizm cereyanlarını ve sermayelerin haksız tegallüp ve tahakkümlerini ref ve izale etmekte tereddüt et­mez.

3        — Yeşil Ordu arazi ve umumî servetten bütün efrâd-ı ahâlinin, ancak zati saîleri ve maddî ve mânevî kabiliyetleri nisbetinde faydalanmasını temine çalışır.

4        — Su, hava, ışık ve hararet gibi hayati menfaat­lerden sayılan ve umumî olan toprağın hükümetçe ida­resini ve halkın meccanen müşterek mesaisine tahsisini esaslı ıslahat cümlesinden sayar.

5        — Menkul ve servet sağlayan sermayelerden hâ­sıl olacak faydanın şahıslara ve ailelere, değil bütün efrâdı ahâliye temini için İktisadî idarede hükümetin şid­detli müdahalesine taraftardır.

6        — Yeşil Ordu servet tevlit etmeyen süs ve kul­lanma eşyasının bugüne kadar devam edipgelen tasar-

(*) «Yeşil Ordu Cemiyeti» Yakın Tarihimiz, c. I, s. 103.

171

ruf haklarına riayet etmekle beraber bundan sonra bi­rikmesine mâni olacak tedbirleri vazifelerinin en ehem­miyetlisi olarak telâkki eder.

7            — Yeşil Ordu, cemiyet hayatında halk hüküme­tini ve tam bir «iştirâk-i mesâi» usulünü kabul eder.

8            — Yeşil Ordu harb ve askerlikten, kuvvetin kay­nak olduğu temellük hakkı dâvalarından nefret eder. Muharebe ve mücadeleyi, ancak bu dâvalara mâni ol­mak için emperyalizmi imha edinceye kadar meşru gö­rebilir.

9            — Yeşil Ordu yığılmış veya miras kalmış altın­ların gölgesinde daima âmir ve mütehakkim yaşayan azınlıklara mukabil, zarurî ihtiyaçlarını bile temin edemiyerek mütemadiyen azınlıklar hesabına çalışan esir insanların teşkil edeceği çoğunluk ordusudur ve hedef bu çoğunluğun refah ve saadeti, hürriyet ve selâmeti­dir.

10            — Yeşil Ordu yalnız adali ve fikrî emeğinin kar­şılığı olarak yaşıyan rençber, amele, hademe, memur gibi beşeriyetin hakiki hâdimlerini teşkilâtının en sağ­lam unsurları olarak bilir.

11            — Yeşil Ordu zatî sah île cemiyet hayatında yer bulamıyacak acezeyi ve ihtiyar, mâlûl ve mariz olanla­rı umumî hayatın müşterek ve mütesavi menfaatlerin­den ayıramaz.

12           — Yeşil Ordu aile hayatına hürmetkârdır.

13           — Yeşil Ordu, îslâmiyetin bütün içtimai esas­larına isnat ederek asr-ı saâdetin müşterek samimiye­tini iadeye ve Batıdan gelen kendini beğenmiş ihtiras

172

lan Asya’dan atmağa çalışmakla yolunu, hak yolu, Al­lah yolu bilir.

14         — Yeşil Ordu terbiyede geleceği hazırlama işle­rinde, kardeşliği her şeye hâkim kılmak umdesini ka­bul eder.

15         — Mektep tahsilini, cemiyetin müşterek hayatın­daki esaslara göre, parasız mecburî ve yatılı olarak sağ­lamaya taraftardır.

16         — Yeşil Ordu adâlet esaslarında, neticeler ve hâdiseler ile değil, sebepler ve te’sirlerle mücadelenin verimli ve te'sirli olduğuna inanır. Bu sebeple her nevi ihtiraslarla rüçhan ve tefevvuk iddialarım, ruhî marazlan, irsî illetleri ıslah edecek müesseselere mahkeme­lerden, hapishanelerden ve bunlara müntehi olan bütün cürüm ve ceza hakkmdaki nazariyelerden ziyade ehem­miyet verir.

17         — Yeşil Ordu en ağır cürümü emperyalizm ola­rak telâkki ve idam cezasını yalnız bunun taraftarları hakkında meşru mukabele olarak kabul eder.

18         — Yeşil Ordu ahlâk işlerinde İçtimaî fayda esa­sım tâkip eder. Hayır ve şer ancak cemiyetin ve beşe­riyetin müşterek saâdeti itiyadiyle kaabil-i tefriktir.

19         — Yeşil Ordu, kızıl inkılâp ordularının samimî bir kardeşlik ile ebediyen bağlısı ve müttefikidir.

20         — Yeşil Ordu’nun fârik alâmeti yeşil bayraktır. İslâm kardeşliği bu bayrak altında teessüs ve insanlar arasında kızıl ve yeşil bayrakların ittihadı, mes’ut inkı­lâba ve gerçek saâdete yönelen çalışmaları tamamlıyacaktır.

173

21                 — Yeşil Ordu Türkiye'de hafi bir umumî mer­kez ile idare olunur. Umumî merkez bütün Yeşil Ordu teşkilâtına mâlik memleketlere bağlı olduğu gibi Mos­kova ve kızıl orduları merkezi ile de münasebettedir.

22                 — Köylere kadar her memlekette Yeşil Ordu’nun umumî merkezine bağlı hafi merkez hey'etleri vardır.

23                 — Teşkilâtın şimdilik vazifesi işbu programda­ki esasların halka neşir ve tamimi ile gelecekteki faali­yet zemininin sür'atle hazırlanmasıdır.

24                 — Umumî merkez fiilen harekete geçmek zama­nını, harici merkezlerle muhabere ile tesbit ederek bü­yük faaliyet merkezlerini tâyin ve murahhaslarını izam eyliyecektir.

25                 — Yeşil Ordu'nun inkılâp hareketi tahmin olun­duğundan daha yakındır ve beşerin saadet ve istihlâsı bu harekettedir.

26                 — Yeşil Ordu’nun teşkilâtına mensup olup da emperyalizm lehinde gayemize hıyânet eden derhal idam olunur.

27                — İdam hükmü umum merkezce verilir ve şim­dilik gizli ve hususî vasıtalarla icra edilir.

28                — Yeşil Ordu’nun umumî masrafları gizli suret­te toplanacak İanelerle, mensuplarının vereceği âidattan tedârik olunur.

29                 — İane toplamakta şikâyetlere ve Yeşil Ordu' nun teşkilâtının genişletilmesine mâ’ni olacak tazyikler ile, aleyhatı cereyanları arttırmağa bâis olacak zor ve tehditler kat'iyyen memnudur.

174

30               — Umum merkez ve varidâtı, Merkez hey'etin­den gönderilecek yüzde yirmi ile kendi hususî teşebbüs­lerinin te'min edeceği menfaatlerden terekküp eder.

31               — Yeşil Ordu umdelerinin neşr ve tâmimi için makale, risale ve kitaplar yazan fikir ve kalem erbabı umumî merkezce taltif edilir.

32               — Yeşil Ordu umdelerinin aleyhinde neşriyat ve teşvikatta bulunanlara, şimdilik beşerin saadetine râci olan büyük inkılâbın mâhiyeti ihtiyatlı bir lisanla an­latılarak fikirlerini düzeltmeğe gayret edilir.

175

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar