ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN [1926-1984]
ÖNSÖZ
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Hayatı, Şairliği ve Şiirlerindeki Temalar Üzerine
Bir İnceleme başlığı altında yaptığımız tez çalışmamızda, modern Türk şiirinin
üretken şairlerinden, özellikle Garip Akımı ve II. Yeni şiirinin edebiyat
dünyasına oldukça hâkim olduğu yıllarda şiirler yazmış olan Ümit Yaşar
Oğuzcan’ın şiir dünyasını, üslubunu, şiirinin biçimsel özelliklerini ve
şiirlerinde yer verdiği temaları ele aldık.
İncelememize konu olan Ümit Yaşar Oğuzcan, 1926-1984 yılları arasında
yaşamış 1946-1983 yılları arasında da aralıksız eserler yayımlamıştır. Dönemin
hiçbir edebi akımına kapılmamış olan şair kullandığı yalın dille anlaşılır
olmayı benimsemiştir. Birçok kültür ve sanat programıyla, gezi yazılarıyla,
antolojileriyle, monografileriyle de Türk şiirine uzun yıllar katkıda bulunmuş
bir sanat adamıdır. Yaşadığı dönemde fazlaca şiir yazması, şairin olumsuz
tepkiler almasına yol açmış olsa da kendisi “popüler şair” olma unvanından
rahatsızlık duymamıştır.
Bu çalışmada; Milli Kütüphane, İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi
ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın aile kütüphanesinden bizzat faydalanılarak şairin
bütün eserlerine ulaşılmıştır. Bestelenen şiirleri için de TRT arşivinden
faydalanılmıştır. Bunların dışında gazete ve dergilere verdiği röportajlar,
Oğuzcan’la yapılan söyleşiler, Oğuzcan hakkında yazılan makale ve fıkralar,
dönemin ilgili gazete kupürleri incelendikten sonra şairin şiirleri metin
merkezli metotla tematik açıdan incelenmiştir. Şairin üzerinde yoğunlaştığı
temalar tespit edilerek, tematik sınıflamaya gidilmiştir. Tespit edilen
temalar, yer aldıkları şiir örnekleriyle birlikte sunulmuştur.
Çalışma; Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Hayatı, Eserleri, Şiir Anlayışı, Ümit
Yaşar Oğuzcan Şiirinin İzleksel Kurgusu, Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirlerinin Yapı
Bakımından İncelenmesi başlıklarını taşıyan üç ana bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm; Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Hayatı, Eserleri, Şiir
Anlayışı, başlığını taşımakta ve kendi içinde dört alt bölüme
ayrılmaktadır. Hayatı başlıklı birinci alt bölümde; şairin şiirlerinin
daha iyi anlaşılmasına olanak sağlayacak olan biyografik bilgilere yer
verilmiştir. Söz konusu bölümde kronolojik sıra ile şairin aile çevresi,
doğumu, çocukluğu, hastalıkları, öğrenimi, evliliği, iş yaşamı, vefatı ve
kişiliği üzerinde durulmuştur.
Eserleri başlıklı ikinci alt bölümde; kronolojik sıra ile şairin
yazım faaliyetinin dökümü çıkartılmıştır. Bu bölümde şiir kitapları, düz yazı
kitapları, antoloji derlemelerine detaylı bir şekilde yer verilmiştir. Şiir
Anlayışı başlıklı üçüncü alt bölümde; şairin kendi kaleminden şiire dair
düşüncelerine yer verilmiştir. Diğer Sanatsal Etkinlikleri başlıklı
dördüncü ve son alt başlıkta ise; anı yazıları, mektuplar, galericiliği, şiir
plakları ele alınmıştır.
Çalışmanın Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirinin Izleksel Kurgusu başlıklı
ikinci bölümünde şairin şiirleri iki alt başlıkta incelenmiştir. İlk alt
başlıkta bireysel temaları, ikinci alt başlıkta sosyal temaları
incelenmiştir. Bireysel temalar başlığının altında; aşk, kadın, cinsellik,
mutluluk, melankoli, intihar, inanç, ölüm izlekleri, sosyal temalar başlığı
altında; siyasi taşlamalar, toplumsal taşlamalar ele alınmıştır.
Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirlerinin Yapı Bakımından İncelenmesi
başlıklı üçüncü bölümde; nazım biçimleri, dil ve üslup başlıklarını taşıyan iki
ayrı değerlendirme yapılmıştır.
Çalışmanın Sonuç kısmında ise şairin hayatı, edebî görüşleri ve
şiirlerine dair genel bir değerlendirme yapılmıştır. Kaynaklar kısmında
ise şairin tüm eserlerine yer verilmiştir. Ayrıca; çalışma esnasında
yararlanılan kitapların künyesi verilmiştir. Daha sonra gerek şairin süreli
yayınlarda rastladığımız yazılarının, gerekse şairin şiirleri hakkında süreli
yayınlarda karşılaştığımız yazıların dökümü yapılmıştır. Bu bölümde künyeleri
verilen kimi eserler ve özellikle gazete/dergi yazıları, şahsımız tarafından
bir şekilde görülmüş ve incelenmiş olanlardan seçilmiştir.
Sanat yaşamı, Cumhuriyet'in ikinci dönemine (1940 ve sonrası) denk
gelen Ümit Yaşar Oğuzcan'ın bu dönemdeki yerini belirlemek için o dönemin edebi
özelliklerini göz önünde bulundurmak son derece önemlidir.
1940 ve sonrası Cumhuriyet dönemi Türk şiirine baktığımızda 1941 'de I.
Yeni Hareketi olan Garip akımıyla karşılaşmaktayız. Temsilcileri Orhan Veli
Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat Horozcu olan Garip akımı, Türk şiirine
köklü değişimler getirmiştir: Şiir ölçüden ve uyaktan uzak olmalı, dildeki her
sözcük şiire girebilmeli, dil halkın dili olmalı, şiire esprili, şaşırtmaya
dayalı bir anlatım getirilmeli, şiirde en basit en sıradan insanlar ele
alınmalıdır. Batı edebiyatındaki sürrealizm akımından etkilenmiş olan bu
topluluk 1950’lere doğru tıkanmış ve etkisini yitirmiştir. I. Yeniler döneminde
Oğuzcan’ın 1947’de insanoğlu ve 1948'de Deniz Musikisi adlı
kitapları yayımlanmıştır. İnsanoğlu'nda ve Deniz Musikisinde aşk,
yalnızlık ve ölüm gibi bireysel konuları işleyen Ümit Yaşar I. Yenilerden geniş
bir boyutta etkilenmemiştir; fakat Deniz Musikisinde yer alan yirmi
şiirinden sadece ikisi ele aldığı konu bakımından Garip akımına yaklaşmaktadır.
Oğuzcan, “Mesut-Ninni” ve “Masal Gibi” başlıklı şiirlerinde çocukluk yıllarına
özlem konusunu işlemiştir ki Garip akımının ele aldığı konulardan biri de
budur. Fakat yirmi şiirinden sadece ikisinin konu bakımından I.Yenilere yaklaşması
şairin Garip akımından tamamen etkilendiğini ispatlamamaktadır. Bunun
dışındakilerde Ümit Yaşar, aşk ve yalnızlık konularını ele almıştır. Biçimsel
olarak da I. Yenilerin serbest şiir anlayışından uzak uyaklı ve ölçülü şiirler
yazan Oğuzcan'ın Garip akımı dışında bir sanat anlayışına sahip olduğunu
söyleyebiliriz.
1950'den sonra ortaya çıkan II. Yeniler
Garipçilere tepki amacındadır. Temsilcileri Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai
Karakoç, Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk ve Ülkü Tamer olan bu grup, imgeleri,
edebi sanatları kullanarak sadelikten ayrılma amacıyla şiiri akıldan ve
anlamdan uzaklaştırma eğiliminde olmuşlardır. Oğuzcan, I. ve II. Yeniler
hakkındaki görüşlerini 1958 yılında Hâkimiyet gazetesindeki röportajda
belirtmiştir:
“ister ikinci, ister birinci ister kırkıncı yeniler
olsun hiçbir yeniliğe karşı değilim. İkinci yenilerle ilgili hüküm verecek
kadar da onları tanımıyorum. Ne lehlerinde ne de aleyhlerinde konuşurum. Yalnız
ikinci yeninin memleketimizin kültür ve zevk şartları içinde geniş bir topluluk
tarafından tutunacağını sanmıyorum" .1
Ümit Yaşar, şiirde yeniliğe karşı çıkmaz
ama II. Yenilerin şiirde yarattıkları anlamsal değişimle ilgili fikirlerini ise
şöyle bildirir:
"Şiirde vezin, kafiye önemlidir ama vazgeçilmez
değildir. Oysa anlam bir o kadar önemlidir. Ben anlamsız şiir düşünemem; çünkü
her sözcüğün bir anlamı vardır. Fakat bu sözcüklerin yan yana yazılmasıyla bir
cümleden ya tek anlam çıkar ya da her okuyan farklı bir anlam çıkarır. İşte II.
Yenilerin yaptığı şey çok anlamlılıktır. II. Yeninin tutumuna karşı değilim
yalnız adına karşıyım. Çünkü yenilik sınırlandırılamaz. İkinci yeniler
hareketlerine bu adı vermekle önce yenilik çabalarının ruhuna, gayesine ihanet
etmişlerdir" [1] [2]
Ümit Yaşar Oğuzcan, II. Yenilerin ismine
karşı olduğu gibi yeni şiir adını da eleştirir: "Şiiri anlarım ama yenisi
ne oluyor. Eski şiir, yeni şiir böyle şey olmaz bence. İyi şiir, kötü şiir
vardır'' olarak nitelediği durum için. Oğuzcan; şiirde yenilikler gereklidir
ama asıl önemli olan şiirdeki anlamın sağlamlığıdır düşüncesindedir. Bunun için
de vezin ve kafiye gerekmemektedir yani şiirde biçim değil öz önemlidir.
Kendisi de biçimsel öğelere önem vermemiş ama şiirlerinin çoğunu ölçülü olmasa
bile kafiyeli yazmıştır. Bunda kafiyenin şiir yazmada kolaylık sağlaması ve
şiirleri akılda kalıcı kılması etken olabilmektedir. Oğuzcan II. Yeni akımına
hiçbir şekilde uymayan bir sanat anlayışıyla şiirler kaleme almıştır. II.
Yenilerin etkili olduğu dönemde şairin Dillere Destan, Aşkımızın Son
Çarşambası, Bir Daha Ölmek, Kör Ayna, iki Kişiye Bir Dünya, Karanlığın Gözleri,
Seninle Ölmek İstiyorum adlı kitapları yayımlanmıştır. Bu kitaplarda da
I.Yenilerin dönemindeki gibi bireysel konuları ele alan Oğuzcan, şiirde dilin
kullanımına önem veren bir şair olarak II. Yenilerin şiir anlayışından
uzaklaşmıştır. Nitekim anlaşılmayan şiir şiir değildir anlayışına sahip olan
Ümit Yaşar'ın II. Yenilere yaklaşan eserlerinin olması mümkün değildir.
Oğuzcan, şiirde yeniliğin olmasını
istemekle birlikte dilin anlaşılmasından yana bir sanat anlayışına sahiptir.
1950'lerde ortaya çıkan Mehmet Çınarlı'nın önderliğinde gelişen Hisarcılar
memleket edebiyatının bir devamı olarak belirli kavramları savunan, yozlaşmayı
reddeden görüşlere sahiptirler. Hisarcılar, Batının değişim fikrine katılan;
ama taklidine karşı çıkan, değişimin gelenekleri terslemek anlamında olmasını
istemeyen, belirli bir siyasi görüş veya ideolojinin aracı, propaganda olan
sanatı reddeden, dil konusundaki aşırılıklara karşı, günlük dili savunan bu
şairler öz Türkçe akımına karşı çıkmışlardır. Onlara göre öz Türkçe dilde ifade
gücünü azaltmaktadır. İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
adlı kitabında Ümit Yaşar Oğuzcan'ı da Hisar grubu şairlerinden biri olarak
nitelemiştir; fakat isim yapamayan şairler arasında değerlendirerek Ümit
Yaşar'ı Hisarcılar içinde yaşantıya ağırlık veren, hatıralarını dile getiren,
kötümser tavırlara sahip olan şairler grubuna almıştır:
"Hisarcıların katkıları Türkçe ve memleket
edebiyatının devamlılığını göstermekten ibarettir. Ümit Yaşar Oğuzcan da bu
şairlerden biridir" [3]
İnci Enginün'ün değerlendirmesinde
Oğuzcan'ın Hisarcılarla ortak özellikleri şunlardır: Şiirde ideoloji veya
siyasi görüş benimsememiş, günlük dil ile yazmış, memleketin siyası ve
toplumsal sorunlarıyla ilgilenmiş hatta toplumun sözcülüğünü üstlenerek bu tarz
şiirlerinde estetiği arka plana atmıştır. İnci Enginün'ün Oğuzcan'ı Hisar grubu
şairlerinin içine alması tezine başka hiçbir kaynakta rastlamamaktayız. Ama
Ümit Yaşar'ın Hisar'da şiirler yazdığını Mehmet Çınarlı'nın makalesinden
öğrenebilmekteyiz:
"1951 yılından itibaren Hisar'da sürekli şiir
yayımladı. İlk zamanlarda bizim gibi kaderine razı iken sonra ilgisizlikten
bunalıma girdi. İlgi çekmek için o da umumi havaya uyarak acayip şiirler
neşretti. Onları bize getirmez başka dergilere götürürdü: "Donlara
Destan'', ''Ölüler Sıfır Sıfır'' gibi''.[4]
Ümit Yaşar Oğuzcan 1951 yılından sonra
toplumsal konulara yönelmiş, kanımızca bu tarz şiirlerini Hisar' da
yayımlamıştır; çünkü Hisar grubunun şiirlerine baktığımızda toplumsal konularla
karşılaşırız.
Bu bağlamda Ümit Yaşar’ın taşlamaları ve
toplumsal konulu şiirleri ile bu grubun içinde olduğunu düşünebiliriz fakat bir
taraftan da bireysel konulu şiirleriyle de şairliğini devam ettirdiğini
düşünmek kaçınılmazdır; çünkü Oğuzcan, aşk ve kadın gibi konulardan şairliğinin
hiçbir döneminde vazgeçmemiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Oğuzcan, bir
dönem Hisarcıların görüşlerine yaklaşmış ve şiirleri de bu grubun anlayışına
uyduğu için Hisar' da yayımlamıştır fakat bağımsız çizgisinin devamlılığı
şairin tam bir Hisarcı olmasını engellemiştir. Bunda da Oğuzcan'ın toplumsal ve
bireysel konulu kitaplarının sayıca oranları öne çıkmaktadır. Şairin otuz yedi
şiir kitabından sekizi (Akıllı Maymunlar, Yeni Dünya Rekoru, Sadrazamın Sol
Kulağı, Taşlar ve Başlar, Inşallahla Maşallahla, Göbek Davası, Halktan Yana,
Dikiz Aynası) toplumsal konulu diğerleri bireysel niteliktedir.
1960 ve sonrası bir önceki döneme karşı
çıkan toplumsal gerçekçilerden oluşmaktadır. Bu yıllarda Ümit Yaşar Oğuzcan'ın
taşlamalarına ağırlık verdiği görülür; Akıllı Maymunlar, Sadrazamın Sol
Kulağı, Taşlar ve Başlar, İnşallahla Maşallahla, Göbek Davası ve Halktan Yana
adlı taşlama eserleri 1960-1970 yılları arasında yayımlanmıştır. Bu eserlerinde
Oğuzcan, toplumun çektiği sıkıntıları, iktidarların başarısızlıkları, yanlış
siyasetin halka etkisi ve devrin bozukluğunun insan ilişkilerine yansıması gibi
sosyal konuları işlemiştir. Oğuzcan'ın bu eğiliminin bilinçli mi olduğunu
bilememekteyiz; fakat toplumuna duyarsız olmayan Ümit Yaşar'ın eleştirilerinin
artışı doğal bir gelişim olarak kabul edilebilir.
1970'li yıllarda şiirde estetik arka planda
kalmış, şiirin önemi slogan söylemiyle kısıtlanmıştır. Ümit Yaşar'ın sanatında
durgunluk dönemine geçtiği bu yıllarda şairin beş eseri yayımlanmıştır.
Oğuzcan, bunların üçü olan Önce Sen Sonra Sen, Acılar Denizi, En Eski
Yalnızlığımdır Aşk Benim'de bireysel duyguları işlemiştir. Bu da bize
şairin kendi dünyasına çekildiğini, toplumsaldan ziyade bireysele ağırlık
verdiğini gösterir. Durgunluğunda oğlunun 1973 'teki intiharının etkisi
olduğunu söyleyebiliriz. Bu yıllarda, Oğuzcan'ın, toplumsallıktan uzaklaşması
gibi şairlik dışında diğer sanatsal etkinliklere ağırlık verdiği görülür.
Galericilik, resim,-şiir sergisi gibi etkinliklere yönelen Ümit Yaşar, bu
yıllarda eserlerini görsel ortama taşıma yolunu seçmiştir.
Bu da Oğuzcan'ın sanatının tamamen
toplumsal çizgiden oluşmadığını, eserleri satışa çıkarmakla da popülerizme
yöneldiğini ispatlamaktadır. Oğuzcan'ın sanat yaşamını başlangıcından sona
erdiği döneme kadar değerlendirecek olursak şunu söyleyebiliriz: Ümit Yaşar
Oğuzcan, 1946'da başladığı sanat yaşamında çok eser yazmakla tanınmış bir
şairimizdir. Ümit Yaşar'a sorulan "Neden çok yazıyorsunuz?" sorusuna
şairin cevabı şöyledir:
"Bu soruyu bana hep soruyorlar, hayret ediyorum.
Ben az yazıyorum. Hayatını şiire adamış bir insan olarak yazdıklarım az''[5]
Oğuzcan yazdıklarının az olduğunu düşünse
de, otuz yedi yıllık sanat yaşamında otuz yedi şiir kitabı kaleme almıştır.
Otuz yedi kitabından yirmi dokuzu ise popüler edebiyatın vazgeçilmez konusu
"aşk" üzerinedir. Oğuzcan'ın şiirlerinin çoğunda da şair aşk acısı
çeker; ama aşkın acısı bile onun yokluğundan daha iyidir. Oğuzcan, aşk
konusundan vazgeçmemekle ve aşkın acı yönünden şiirlerinde hoşlanır bir tutum
içine girmekle popüler şiire yaklaşmaktadır. Bununla birlikte Ümit Yaşar’ın
eserlerini şiir gecelerine, plaklara, kasetlere ve sergilere taşıması şairin
tanınma arzusunda olduğunu gösterir. Oğuzcan da döneminde çok okunan bir şair
olmuş ve herkes onun şiirlerinden okuma zevki alarak kolayca anlayabileceği
şiirlerle karşılaşmıştır. Oğuzcan, sanatında ideoloji gütmemekle de okuyucu
kitlesini kısıtlamamış, herkese hitap etmiştir. Şiirlerinde konu olarak ortak
duyguları işlemiş ve herkesin anlayacağı bir üslup, gündelik dil kullanmıştır.
Sanatındaki bu özellikler şaire herkes tarafından tanınma ve çok okunan sanatçı
olma özelliklerini vermiş; fakat edebiyat tarihlerinde yer alamamıştır; çünkü
bağımsız sanat çizgisinde taşlamalar dışında tamamen bireysel ve özgür
davranmıştır. Eserlerinin büyük bir bölümünün kişisel duygulanımlar üzerine
oluşu da edebiyat tarihlerinde yer almamasında etken olmuştur.
Tüm bu saptamalar bizi, Ümit Yaşar
Oğuzcan’ın bireysel sanat yaptığı, eserlerini dilediği konuda, dilediği üslupta
kaleme aldığı, ''popüler şair" olmayı seçtiği tezine çıkartmaktadır.
HAYATI[6]
Ümit Yaşar Oğuzcan, “benim hayatım roman değil, baştanbaşa şiirdir,
aşktır” olarak tanımladığı hayat hikâyesi, 22 Ağustos 1926 tarihinde Tarsus’ta
başlar. Babası asker Lütfi Bey, annesi ev hanımı Güzide Hanımefendidir. İlk
çocukluk yıllarından itibaren yaşamdaki olumsuzluklar yakasını bırakmamıştır;
olumsuzlukların başında kazalar, hastalıklar, ameliyatlar vardır. Üç yaşında
ayağı kırılmış, dört yaşında mangala oturmuş, beş yaşında 'uçuyorum' diyerek
taş merdivenlerden yuvarlanmış, yedi yaşında başına sandık kapağı düşmüş ve
fazlaca ateşli geçirmiş olduğu kızamık hastalığı sonucu kekeme kalmıştır. Şair,
o günden beri ateşliyimdir, der. On dört yaşında apandisit ameliyatı olmuş, on
dokuz yaşındaysa bir böbreği alınmıştır. Bu yüzden askerlikten de muaf tutulur.
Şüphesiz çocukluğundan itibaren yaşamış olduğu sağlık sorunları şairin mizacını
derinden etkiler. Bu durumunu da aşağıda yer verdiğimiz “Ümit Yaşar” şiirinde
şöyle dile getirmiştir:
Ben kırk iki
doğumlu
Ümit Yaşar
Oğuzcan
Lütfi Oğuz’un
oğlu
O tek böbrekli
insan
Ben tezatlar yekûnu Yaşlı deha, genç deli
Ben düşüncenin sonu Ve hayalin evveli (Oğuzcan 1958:174)
Oğuzcan, babasının memuriyeti dolayısıyla birçok ilde
okumuştur. 1939 yılında Eskişehir İnkılap İlkokulu’nu, 1942 yılında Konya
Askeri Ortaokulu’nu bitirir. İlk kez Eskişehir Kocatepe ve Sakarya
gazetelerinde şiirleri yayımlanır. Şairin şiire olan merakı ilk ailede
başlamıştır. Özellikle Faruk Nafiz Çamlıbel’in yeri ayrıdır.
Evlerinin başköşesinde Faruk Nafiz
Çamlıbel’in fotoğrafı durur. İlk şiir denemeleri hep bu başköşede duran şaire
özenmelerin izleri görülür.
"Çocukluğumda hep bir
şiir havası eserdi evimizde. Anam da babam da birer şiir tutkunu idiler. O
yüzden çok erken başladı şiirle birlikteliğimiz. İlkokul çağında yazdıklarımın
benim olduğuna inandırmakta güçlük çekerdim çevremdekileri. Bu yüzden babam sık
sık okula gelip tanıklık etmek zorunda kalırdı. Duygusallığı çok ağır basan bir
kadındı anam. Sanırım şairliğimin yarısı ondan geliyor. Öteki yarısı da ölümüne
değin ulusal duyguları hep coşkun kalmış Kuvayı Milliyetçi babamdan".[7] [8]
İstanbul, Varlık, Büyük Doğu vb. dergilerde de şiirleri
çıkmaya başlar.
1946 yılında Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdikten
kısa süre sonra Ankara Osmanlı Bankasında memur olarak çalışmaya başlar.
Babasının Eskişehir’den Adana’ya nakli üzerine Osmanlı Bankası’ndan ayrılarak
Adana’da İş Bankası’na girer. Memuriyete yirmili yaşlarında başlayan Oğuzcan,
aynı zamanda şiire de yoğun ilgi duyar. İlk kitabı İnsanoğlu 1947
yılında, ikinci şiir kitabı Deniz Musikisi ise 1948 yılında yayımlanır.
1948 yılında Adana’da Özhan Hanımla
evlenir. Özhan Hanım evlilikleri için şunları söyler:
“Ümit, teyzemin üvey
oğludur; yani ne aşk ne de görücü usulü, aile içinde bir anlaşma. Pek ince
eleyip sık dokumadan evleniverdik; ama Ümit, aile reisi sorumluluğunu hiç mi
hiç yitirmeyen kişilerdendir. Ciddi ilişkilerinde en ufak bir açık vermemeye
çalışır. Başarır da. Gerek sanatçı gerekse iş adamı yönlerinden, kişisel
dürüstlüğünü, onurunu titizlikle koruyuşu övülmeye değer. Oysa dış dedikodular
'boş veren, dalgacı Mahmut' bir kişi, ara sıra heyheyleri tutup olmadık
sapışlar yapan bir şair olarak tanımlamışlardır okurlarına. Kısacası: Ümit,
normal, evcil, kendine ve çevresine çok saygılı, uygar bir aydındır."/
İlk oğlu Vedat 1949 yılında dünyaya
gelmiştir. 1951 yılında da tayini Manisa, Turgutlu İş Bankasına çıkar.
Turgutlu’da ikinci oğlu Lütfi, 1952 yılında dünyaya gelir. 1953’te Niğde İş
Bankası Muhasebeciliğine, 1954 yılında Ankara İş Bankası Genel Müdürlüğüne
tayini çıkar. Aynı yıl üçüncü kitabı Dillere Destan basılmıştır. 1955'te
ilk taşlama, rubai ve dörtlüklerini yazmaya başlar. Dolmuş ve Aşkımızın
Son Çarşambası adlı şiir kitaplarını da 1955 yılı içerinde yayımlar.
1956'da Bir Daha Ölmek adlı kitabı,
1957’de Kör Ayna ve iki Kişiye Bir Dünya adlı kitapları
çıkmıştır. Ümit Yaşar Oğuzcan, 1958'de ilk yedi kitabını Beni Unutma adlı
bir derleme kitapta bir araya getirir. 1960 yılında Karanlığın Gözleri,
Seninle Ölmek İstiyorum adlı aşk temalı kitaplarıyla Akıllı Maymunlar
adlı ilk taşlama kitabını çıkarır.
Neşriyat Müdür Muavini iken 1961 yılı
başında İş Bankası'ndan ve Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a yerleşir. Altı ay
kadar Yapı ve Kredi Bankası'nda çalıştıktan sonra adını taşıyan yayınevini
kurup yayıncılığa başlar. Ankara sonrası İstanbul yaşamıyla beraber, buhranlı
günler yaşayan şair üç kez intihar girişiminde bulunur. Bu intihar girişimleri
dönemin gazete ve dergilerinde genişçe yer alır:
“Bir Genç Şair İntihara
Kalkıştı”: Oğuzcan, geç saatlerde Beyoğlu İstiklal Caddesi'nden geçerken Kulis
Lokantası'nın önünde birden cebinden çıkardığı jiletle sol elinin bilek
damarlarını kesmiştir... Esmer, kısa boylu, genç bir erkek, fazla kaçırdığı
içkinin tesiriyle taşkınlık yapıyordu. Etraftan onu teskin etmeye çalışanlar
muvaffak olamıyordu. Genç adam ufak tefekti; ama cüssesinden umulmadık derecede
güçlü, kuvvetliydi. Karanlık sokaklarda Yaşadığım hayattan bıktım, intihar
edeceğim' diye bağırıp çağırıyordu. Nihayet yetişen polisler onu apar topar
hastaneye götürdüler. Genç adam yine rahat durmuyor, anlaşılmaz kelimeler
ağzından dökülüyordu. “Aklından zoru var herhalde!” dedi biri. Ve ikinci hedef
Bakırköy Akıl Hastanesi oldu! İntihar edeceğinden bahseden adamı bir karyolaya
sıkı sıkı bağladılar. Saatler ilerledi, sabah oldu. Artık içkinin tesiri geçmiş
içtiği ilaçlardan dolayı midesi yıkanmıştı ve sakinleşmişti. Birkaç hemşire
yataktaki gencin yanma sokularak adını öğrenmek istediler. Sordular: 'Kimsin
sen kardeşim? Ne oldu sana böyle?' Cevap: ‘Ümit Yaşar! Ümit Yaşar Oğuzcan'ım
ben!’ Hemşireler: ’Tamam dediler. Bir tane daha kendini Ümit Yaşar zanneden
deli geldi. Derdi malum!”.[9]
Üstüme Varma İstanbul, Yeni Dünya
Rekoru, Sahibini Arayan Mektuplar adlı kitaplarını 1961 yılında yayımlar.
Aynı yıl 78 devirli ilk plağı Odeon Plak’tan piyasaya çıkar. Bu plağa “Çıkmaz
Sokak”, “Bekleyenler İçin”, “Seninle Ölmek İstiyorum”, “Rıhtımda” ve “Üstüme
Varma İstanbul” adlı şiirlerini okur. 1962 yılında İstanbul basınında (Hür
Vatan, Hareket, Cumhuriyet, Akbaba, Yelpaze, Varlık vb.) şiirleri,
taşlamaları, yazıları ve röportajları yayımlanmaya başlar. Sevenler Ölmez,
Çigan Gözler adlı kitaplarıyla ikinci şiir plağı çıkar. 1963 yılında ilk
rubailer kitabı Ötesi Yok’u çıkarır. 1964 yılında da Bir Gün Anlarsın
ve Hüzün Şarkıları adlı kitapları yayımlar. 3 sayı Yergi-Dergi
adlı bir mizah dergisi çıkarır.
1965 yılında Sadrazamın Sol Kulağı,
Mihriban’a Şiirler ve Mektuplar adlı kitapları yayımlar. Üçüncü şiir
plağını çıkarır. 1966 yılında Akbank’ta çalışmaya başlar. Aynı yıl Biraz Kül
Biraz Duman, Taşlar ve Başlar, İnşallahla Maşallahla, Seni Sevmek adlı
kitaplarını yayımlar. 25. sanat yılı jübilesini 1967 yılında İstanbul’da yapar.
İlk Avrupa gezisine çıkarak anılarını Avrupa Görmüş Adam adı altında
Cumhuriyet’te yayımlayarak kitap halinde çıkarır.
Aynı yıl Sen Aşk Nedir Bilmezdin
adlı kitabı da çıkar. 1968 yılında Ben Seni Sevdim mi adlı kitabını, Toprak
Olana Kadar, Aşk Mıydı O, Göbek Davası adları kitaplarını da 1969 yılında
yayımlar. Aynı yıl İş Bankası Kültür Yayınları Müşavirliği’ne atanır.
1970 yılında Âşık Veysel’in şiirlerini
derleyerek Dostlar Beni Hatırlasın adlı çalışmasını yayımlar. 1971
yılında Önce Sen Sonra Sen adlı şiir kitabıyla Şairlerin Seçtikleri
adlı antolojisini 1972 yılında ise Rubailer kitabını yayımlar.
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde son
sınıf öğrencisi olan oğlu Vedat, yirmi dört yaşında intihar eder. Vedat, 6
Haziran 1973[10]’te saat 15.00’te Galata
Kulesinin altmış iki metre yükseklikteki dokuzuncu katından aşağı kendini atmış
geriye de “işte böyle intihar edilir” notu dışından başka bir şey
bırakmamıştır.
O gün hakkında Ferit Ragıp Tuncor şunları yazmıştır:
"14.30'da Galata Kulesi'ne geldiğinde çok üzgün
görünüyordu. Bir kahve ısmarladı ve bu esnada çantasından çıkardığı bir kâğıda
son yazısını yazdı (son yazısıymış). Sonra üst kata çıkarak korkuluğa dayandı
ve çevreyi seyretmeye başladı. Bu anda ani bir kararla parmaklıkların üstünden
atlayarak kendisini boşluğa bıraktı, rüzgârın da etkisiyle on beş - yirmi metre
kadar uzaklıktaki bir lokantanın camlarına çarparak yere düştü. Parçalanarak
can veren Vedat' tan geriye çantasından çıkan sınav ödevi olarak hazırladığı
bir mimari proje ile intihara karar verdiği sırada yazdığı pusula kaldı:
“Hayata tahammülüm kalmadı, işte böyle intihar edilir".[11]
Ümit Yaşar Oğuzcan, Vedat’ın ölümü sonrası hayatının yönü de değişir.
Vedat sonrası gündeminde yaşam ve ölümü sorgulamanın başladığını görürüz. 1975
yılında Yalan Bitti adlı şiir kitabını yayımlar. Aynı yıl içinde babası
da vefat eder. 1977 yılında Acılar Denizi adı altında tüm şiirlerini
derlediği bir seçme yayımlar. Şiir söyleşisinde tanıştığı, şiir ve edebiyat
tutkunu Ulufer Hanım’ âşık olur. Kısa süre sonra da Ulufer Hanımla 1978 yılında
ikinci evliliğini gerçekleştirir. Kendi isteğiyle İş Bankasından emekli olur.
1980 yılında da Ümit Yaşar Sanat Galerisi’ni açar. Ümit Yaşar Sanat Galerisi’ni
açtıktan sonra İtalya, Fransa’ya, Yugoslavya’ya ve İsviçre’ye giderek şiir
festivallerine katılmıştır. 1980 yılında En Eski Yalnızlığımdır Aşk Benim,
Sahibini Arayan Mektuplar, 1983 yılında Dikiz Aynası adlı taşlamalar
kitaplarını çıkarır. Tüm şiirlerini 4 cilt halinde bir araya getirmiştir.
4 Kasım 1984 günü geçirmiş olduğu kalp krizi sonucunda vefat eder.
Oğuzcan’ın cenazesi 7 Kasım 1984 Çarşamba günü öğle namazından sonra Teşvikiye
Camii’nden alınarak Zincirlikuyu’da defnedilmiştir. İlk eşi ve ikinci eşi halen
İstanbul’da yaşamaktadır. Ulufer Hanım, Ümit Yaşar Oğuzcan Sanat Galerisi’ni
yürütmektedir. Oğlu Lütfi Oğulcan da Assos’da bir pansiyon işletmektedir.
Sanat yaşamına yirmi bir yaşında şiirle
başlayıp elli yedi yaşında yine şiirle veda eden şairin, vefatının ardından
uzun süre dergilerde ve gazetelerde ölümüyle ilgili haberler çıkmış, birçok
şair de ona dair anılarını aktarmıştır. Aşağıda bunların bir kısmına işaret
edilmiştir:
“Cemal Süreya: Bazı
kişilerin ölümü insanda ayrı ve ek bir eksiklik duygusu yaratır. Ümit
Yaşar’ınki böyle oldu bende. Eski arkadaşımdı. Son yıllarda pek az
karşılaşıyorduk. Buna kendimi pek zor alıştıracağım.
Selim İleri: Ümit Yaşar’ı
çok eski yıllardan, gazetelerden ve takvim yapraklarından tanımıştım. Böylesine
popülerleşmiş bir şiir, okuma isteğinin gitgide ortadan kalktığı bir toplum
için, elbette bir işlevi yerine getiriyordu. Ayrıca kendisini sonradan tanıdım.
Çok duyarlı bir insan olduğunu gördüm.
Müjdat Gezen: Yarın beraber
imza günümüz vardı. Ama o gelemeyecek. Çok ani oldu. Ümit Yaşar yalnız Türk
şiirine değil, taşlama ve hiciv edebiyatımıza ve mizahımıza da büyük katkılarda
bulunmuş bir sanatçıdır. Tüm sevenlerine başsağlığı dilerim” [12]
1926 yılında doğup 1984 yılında vefat eden
Ümit Yaşar Oğuzcan, otuz yedi yıllık sanat yaşamı boyunca sayıca çok eser
üretmiştir. Özellikle 1946-1983 yılları arasında otuz yedi şiir kitabının yanı
sıra, dört nesir kitabı (Sahibini Arayan Mektuplar, Avrupa Görmüş Adam,
Hüzün Şarkıları, Mihriban’a Mektuplar), on beş antoloji, derleme, biyografi
kitabı kaleme almıştır.
Ümit Yaşar Oğuzcan, her ne kadar şair
olarak tanınmış olsa da anı yazıları, mektupları, galericiliği, bestelenen
şiirleri ve şiir plakları (dokuz adet) aracılığıyla edebiyat ve sanat
dünyasının sürekli gündeminde olmuştur.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın eserlerin yıllara göre dökümü şu
şekildedir:
1947 |
İnsanoğlu |
1948 |
Deniz
Musikisi |
1954 |
Dillere Destan |
1955 |
Dolmuş Aşkımızın Son Çarşambası |
1956 |
Bir Daha Ölmek |
1957 |
Kör Ayna İki Kişiye Bir Dünya |
1958 |
Beni Unutma |
1960 |
Karanlığın Gözleri Seninle Ölmek İstiyorum Akıllı Maymunlar |
1961 |
Üstüme Varma İstanbul Yeni Düny a Rekoru Sahibini Aray an Mektuplar Şiirimizde Tabiat Şiirimizde Ayrılık ve Yalnızlık Şiirimizde Aşk ve Kadın Şiirimizde Ölüm |
1962 |
Sevenler Ölmez Çigan Gözler Şiirimizde İstanbul Şiirimizde Taşlama |
1963 |
Ötesi Yok |
1964 |
Bir Gün Anlarsın Hüzün Şarkıları |
1965 |
Sadrazamın Sol Kulağı Mihriban ’a Mektuplar |
1966 |
Biraz Kül Biraz Duman Taşlar ve Başlar İnşallahla Maşallahla Seni Sevmek |
1967 |
25. Sanat Yılı Jübilesi Avrupa Görmüş Adam Sen Aşk Nedir Bilmezdin |
1968 |
Ben Seni Sevdim Mi Garip Şiirler Antolojisi |
1969 |
Toprak Olana Kadar Aşk Mıy dı 0 Göbek Davası |
1970 |
Aşık Veysel Dostlar Beni Hatırlasın Bürün Şiirleri Halktan Yana |
1971 |
Önce Sen Sonra Sen Şairlerin Seçtikleri Çocuklara Şiirler |
1972 |
Rubailer |
1975 |
Yalan Bitti |
1977 |
Acılar Denişi (Tüm Şiirleri 1.2.3.4) |
1982 |
Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirle Kırk Yıl |
1983 |
Dikiz |
1.2.
ŞİİR ANLAYIŞI[13]
Ümit Yaşar Oğuzcan, 1976 yılında Acılar Denizi adını
verdiği şiirlerinden derlemeler yaptığı serilerde bir antoloji basmış, bu
antolojinin önsözünde de şiire dair düşüncelerini çok detaylı bir şekilde
anlatmıştır. Şiirim ve Ben başlığını verdiği yazısında, “Bendeki şiir
önce bir damlaydı... Rahmetli babamdan geldi, anamda biçimlendi. Özlendi,
bütünlendi” diyerek söze başlamıştır. Aynı yazısında şairin şiir anlayışına
dair düşüncelerinde şunları belirtmiştir:
“Çocuktum; çocukluk şiir
okunurdu evimizde. Anam o çağın ünlü bir ozanını (Faruk Nafiz Çamlıbel) ezbere
bilirdi. Bir dergiden kesilip çerçevelenmiş bir fotoğrafı dururdu duvarda.
Babam ondan çoğu kez “evimizin ikinci adamı” diye söz ederdi. Ben adamdan
sayılmıyordum henüz”.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiir anlayışına bakmadan önce
çocukluk yıllarına, yaşam öyküsüne bakmak önemlidir. Şairin, şiirle ilişkisi
“duvardaki adama özenti” (Faruk Nafiz Çamlıbel) ile başladığını görmekteyiz. Bu
durumu şair de şöyle ifade etmiştir:
“Babamdan gelen ilk damla,
anamın şiir tutkusuyla iki oldu, duvardaki adamla üç. Sonra artmağa başladı o
damlalar. Çocuksu yaşantım içindeki insanlar ve olaylarla küçük bir su
birikintisi oldu giderek.”
İlkokulu bitireceği yıl anne ve babanın ayrılıkları, bu
“küçük su birikintisi”nde de değişikliğe yol açmıştır. Konya’da başlayıp Eskişehir’de
tamamlanan lise öğrenimi ile birlikte bu “su birikintisi” minik bir göl
olmuştur. Liseyi bitirdikten sonra ekmek kavgasına başlayan şair, bankacı
olarak Ankara’da, Adana’da, Turgutlu’da, Niğde’de çalışmaya devam eder. Minik
göl de artık bir ırmak halini almıştır. Bu dönüşümü Oğuzcan şu şekilde
anlatmaktadır:
“1954 yılı ortalarında
yeniden Ankara’ya gitmemle birlikte; ırmak yatağında taşmaya başladı, birkaç
yıl içinde koskoca bir nehir oluverdi. 1960’lara doğru bu nehrin taşmalardan,
rubailerden ve düz yazılardan oluşan üç ayrı kolu da vardı artık.”
Şair, 1961 yılı başlarında İstanbul’a taşındığında tüm
yaşamının şiir olduğuna tanık oluyoruz. Hatta kendisi de bu durum için bir
röportajında şöyle der;[14] “hayatımdaki
şairliğimi alıp çıkarsanız geriye önemli bir şey kalmaz. Öylesine tutkunum
şiire”. Şiiri bir heves gibi görmeyen şair, şiirin ilham işi olduğuna,
zorlamayla şiirin yazılamayacağına, yaşam boyunca görülen, işitilen, duyulan
her şeyin etkisinin olduğuna inanır. İlhama dair şairin düşünceleri şu şekildedir:
“Gerekli birikim olmuşsa;
bu şairi bir an önce yazmaya, birikimini çevresindekilere iletmeğe iter. Bir
başka deyişle: Şiir yer altı nehirleri gibi oluşur şairin iç dünyasında. Bir
gün yeryüzüne çıkmak için bir çıkış noktası arar. O nokta ilhamdır işte! O
noktada var olur şiir.”[15]
Şiiri bir söz sanatı olarak gören şair, her kelimenin
şiirin içinde uygun olabileceğini, herkesin bilip her gün kullandığı sözcüklere
can verme sanatı olarak görür. Bu durumu da aşağıda şöyle anlatmaktadır:
"Şiirin kâğıt üzerine
aktarılmasında, yapılan iş bir bakıma; sözcüklerin yan yana, oluşan dizelerinse
alt alta getirilmesidir. İlk bakışta bu kadar kolay görünüyor ozanın işi.
Gerçekte ise, hiç de öyle değil. Çünkü şiir yazarken usta işi bir örgü örüyor
aslında ozan. Yün ören bir kişinin, ördüğü her parça nasıl birbirinin aynı
değilse; her biri ayrı ustalıkla örülmüşse, şiirde de durum böyledir. Bir tek
ilmek'in noksanlığı ya da fazlalığının, yumakların renk uyuşmazlığının, bir yün
kazağı berbat etmesi gibi, şiirde de bir sözcüğün noksanlığı ve fazlalığı şiiri
öldürür çoğu kez"[16]
Ümit Yaşar Oğuzcan, hayatta iken özellikle basının yoğun
ilgisiyle karşılaşmıştır. Bu vesile ile sanata, şiire dair düşüncelerini de
bolca dile getirmiştir. Bu röportajların birinde de şiir estetiğini ve kendi
şairliğini değerlendirmiş ve "Nasıl şiir yazıyorsunuz?" sorusuna
şöyle cevap vermiştir:
“Şairliğe heveslenen bir
insanın; önce bu zor ve sabır isteyen uğraşa yeteneği olup olmadığını
araştırıp, öğrenmesi gerekir. Yeteneği varsa; o zaman da şu gerçeği bilerek işe
koyulmalıdır: 'Şiir önce yaşanır, sonra yazılır... Verimli bir şair olarak
tanırlar beni... Oysaki yazabildiklerim duyduklarımın ve yazmayı
düşündüklerimin yanında çok azdır. Daha da verimli olmak isterdim. Belki bundan
sonra bu isteğimi gerçekleştirebileceğim. Bütün şiirlerimi yazmadan önce
yaşamışımdır. Bu sebeple çok kolay ve rahat yazarım. Çoğu zaman kâğıda
geçirmeden önce, şiiri zaten yaşamış yazmış olurum. Şiiri kâğıda geçirme anında
kelimeleri, mısraları yüksek sesle defalarca okurum. Bu şiirde ritmi devam
ettirmemi sağlar, düzenlememe yardım eder. Şiirin ve özellikle şiirlerimin göz
yerine dudakla okunmasından yanayım. Bugüne kadar ne yazmışsam yanlışsız,
eksiksiz ezbere bilirim. Şiir yazışımın belirli şartları yoktur. Eğer o atmosferde
isem her yerde, her zaman yazabilirim... Şiirlerimi benim iradem dışında
herhangi bir zaman kolaylıkla yazarım. Ancak bir şiiri yazabilmem için onun
havasına tam olarak girebilmeli ve bu maddi, manasız, sıkıcı dünya ile ilgimi
tamamen kesebilmeliyim. Aksi takdirde bu şiir ölü doğar ”[17]
Oğuzcan şiir yazma amacını ise 1958 yılında Beşparmak
adlı dergiye verdiği bir röportajda şu şekilde açıklamıştır:
"Bütün şiirlerimde
yirminci yüzyıl insanını ve bu insanın meselelerini anlatmaya çalışıyorum.
Ancak şiirin her şeyden evvel bir söyleniş sanatı olduğuna da inandığım için,
duygularımı şiiriyeti zedelemeden ifade etmek çabasındayım. Bugünden yarına hem
aşk, hem bir hiciv şairi olarak kalmak isterim”[18]
Kendi yaşam öyküsüne de sadece şiir
üzerinden bakan şair; çocukluk yıllarında kendisini su birikintisine, gençlik
yıllarını göle, yaşam kavgasına düştüğü yılları ırmağa, oğlunun intiharından
sonra da kendisini “acılar denizine” benzetir. Hiçbir akıma, hiçbir şiir
anlayışına dâhil olmayan şair, kendine has bir üslup meydana getirmiştir.
Derinlikten uzak, düzyazı tarzına yakın, imgeleri yoğun olmayan bu şiir
anlayışına dönemler üzerinden baktığımızda da şairin ilk dönem ile son dönemi
arasında bir farklılık olmadığı görülmektedir. Şair, yaşadığı olayların şiirine
yansımasının yarattığı tema değişimlerini şiirinin dönemleri olarak
değerlendirilmiştir. Şair yine kendisi değişimleri beş ayrı dönemde işaret
etmektedir:
Ümit Yaşar Oğuzcan, 1941-1954 yılları
arasını kapsayan dönemi, Uyanış Dönemi olarak adlandırmıştır. Bu dönemde, insanoğlu
(1947), Deniz Musikisi (1949), Dillere Destan (1954) şiir kitapları
basılmıştır. Yirmili yaşlarda olan şair bu dönem; İstanbul, Varlık, Hisar,
Büyük Doğu gibi dergilerde ve Eskişehir, Kocatepe, Sakarya
gazetelerinde şiir denemeleri yayımlanmıştır. Şair ilk kitabı İnsanoğlu
’nu 1947 yılında Ankara'da yayımlar. Bu kitabının önsözünde şunları yazmıştır:
"İnsanoğlu herhangi bir siyasî maksatla
yazılmadığı gibi, bir şiir bir destan denemesi veyahut bir hikâye değildir.
İnsanoğlu bir bakıma Hazret-i Âdem’den bana kadar bütün insanoğulları
tarafından duyulmuş -insan olmak- endişesinin derin bir sükût halinde
ifadesidir. Bir bakıma da kelimelerin riyaziyesidir ve iki kere ikinin dört
ettiğini ispat için yazılmıştır"[19]
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın 25. Yıl Jübilesi
adlı kitapta N. Sami Banarlı ve Melih Cevdet Anday ise görüşlerini şu şekilde
anlatmışlardır:
"N.Sami Banarlı: Sizin bütün bu mısralara bir
şeyler kattığınız, onlara en mühim olarak güzel bir ses verdiğiniz inkâr
edilemez. İnsanoğlu, herhalde insanoğullarını sizinle övündürecek bir
istikbalin, güzel bir müjdecisidir.
Melih Cevdet Anday: Demek İnsanoğlu basıldığı zaman
Ümit Yaşar Oğuzcan'ı anlayan bir kişi varmış. Ama şair bu oyunlu sözüyle 'Şimdi
beni anlayan kimse yok' demek istemişse sayıbilim onun yanıldığını
söyleyecektir. Çünkü 1000x0= O'dır".[20]
Şairin ilk şiir kitabı olan İnsanoğlu'na
baktığımız zaman şiirlerinin tamamında insanoğlunun değişik hallerini kaleme
aldığını görürüz:
“Ne tuhaftır şu insanlar?
Kimi zincirler içinde
hür,
Kimi esir olmaktan bahtiyar,
Kimi de benim gibi bin
bir şeyi düşünür.
Ne tuhaftır şu insanlar?
Kimini yel alır, su götürür,
Kiminin çilesi sürer
mezara kadar,
Kimisi de gününü gün etmeyi düşünür
(Oğuzcan 1947: 3)
Oğuzcan bu kitaptaki şiirlerin hiçbirine ad
vermemiştir. Şiirler, birbirinin devamı gibi görülse de tema ve imge kullanımı
açısından birbirinden ayrılmaktadır. Örneğin; yukarıdaki şiir, kitabın ilk
şiiridir, aşağıdaki şiir ise hemen ardından gelir. Bu her iki şiir de insanın
hallerindeki farklılığı işaret etmesi bakımından aynı duyguları yansıtsalar da
birbirlerinden ayrılır:
İnsan
insanın kadrini bilmezmiş meğer
Birimiz gülsek ağlıyor
onumuz,
Bizden kara değilmiş geceler;
Bari karanlık olmasaydı
sonumuz...
(Oğuzcan 1947: 4)
Şairin ikinci kitabı olan Deniz Musikisi
1949'da Adana'da yayımlamıştır. Bu kitapla ilgili çeşitli sanatçıların
görüşlerine bakacak olursak: İ. Zeki Burdurlu ve N. Sami Banarlı şunları
söylemişlerdir:
“İ. Zeki Burdurlu: Konularında sınır yok. Günlük her
olaydan zevk alıyor ve okurlarına zevk aldırıyor. Yalnız, kötümserlik duyguları
biraz coşkun. Olayları kendi çemberinden geçirirken onlara şahsiyetinin bu
özelliğini katmakta gecikmiyor.
N.Sami Banarlı: Bu güzel şiir mecmuasının ilk
hususiyeti, içinde temiz bir Türkçe ile ahenkli bir söyleyişle dillendirilmiş,
samimi ve ürperişti şiirler bulunmasıdır.".[21]
Deniz Musikisi ’nde yer alan
şiirlere baktığımızda daha önce Aile, Çığır, Doğu, Edebiyat Dünyası,
Fikirler, Güney, işte Türkiye, Kaynak, Türk'e Doğru, Toprak, Varlık ve Yedigün
dergilerinde yayımlandıklarını görmekteyiz. Deniz Musikisinde şair
genellikle karamsarlık, mutsuzluk, yalnızlık, aşk konularını işlemiştir:
Aşağıda yer alan “Yalnızlığa Sonnet” adlı
şiiri şairin bu dönemdeki bakış açısını yansıtması bakımından önemlidir:
Dünyada yalnız olmayan ne var?
Yer altında ölüler, gökte yıldız,
Denizlerde yelkenliler yalnız...
Ve
insan yalnız Tanrılar kadar...
Üzerinde ümitle
yaşadığımız
Dünyaya
sığmıyor yalnızlığımız
(Oğuzcan 1949: 7)
Oğuzcan'ın ilk dönemindeki son şiir kitabı
1954 yılında Ankara'da basılmış olan Dillere Destan adlı kitabıdır. Bu
kitabında şair insanoğlu ve Deniz Musikisi adlı eserlerinden
seçmeler yapıp yeni şiirlerini ekleyerek kitabını oluşturmuştur.
Bu kitap hakkında çeşitli sanatçıların görüşleri şöyledir:
"Hikmet Dizdaroğlu: Dillere Destan şairi Ümit Y.
Oğuzcan bu tezatlar yekûnu ıstıraba kucak açma bakımından O. Wilde'le de öteki
mustariplerle de yarışma halindedir. Ruhunda ıstırabı gerçekten duyanların hali
seziliyor şiirlerinde.
İ. Zeki Burdurlu: Dillere Destan'da başarıyla ele
alınmış temalar var. Küçük memur ve aşk teması göze çarpıyor. Oğuzcan'ın dili
de kıvrımlı. Dedikleri belirli, hatırlattıkları alımlı.
Tarık Dursun K.: Dillere Destan'da yetmiş bir şiir yer
almış. Çokluk aşk şiirlerinden, anılardan, ölümden söz ediliyor. Bunlar,
örneğin başka biçimlerde de sıkınmadan kolaylıkla söylenemez mi? "[22]
Diğer taraftan Ümit Yaşar Oğuzcan'ın Uyanış
Dönemi eserlerine baktığımızda aşk, kadın ve cinsellik temalarının da
yoğunlukla işlendiğini görürüz.
Aşağıda yer vermiş olduğumuz “Şarkı” adlı
şiir buna bir örnek olarak gösterilebilir:
ŞARKI
Kirpiklerinin gölgesi titrer arasında,
Her derdim uyur güzlerinin manzarasında...
Yalnızlığımın rengini buldum karasında,
Her derdim uyur gözlerinin manzarasında.
Bir kerre bakanlar unutur derdi günahı,
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı.
Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı!
Her derdim uyur gözlerinin manzarasında
(Oğuzcan 1954: 35)
Oğuzcan'ın ilk dönem şiir anlayışı kendi
deyimiyle 'heves ve istek' dönemidir. Oğuzcan, 1947'de ilk çıkan kitabı
İnsanoğlu hakkında Şiirle 40 Yıl adlı yazısında 'çocuksu bir tavır' demiştir.
Bu dönemdeki şiirlerinde Ümit Yaşar Oğuzcan'ın ele almış olduğu konular aşk ve
aşkla bütünleşmiş olan sevgili, acı, yalnızlık, mutsuzluktur. Kitapları
hakkında yapılan değerlendirmelerde aşk konusunun fazla ele alınmasına dair
olan eleştiriler, şairin daha sonraki döneminde aşk konusunda şiirler kaleme
almasını engellememiştir. Bunun yanı sıra Oğuzcan’ın dile getirdiği aşk
duygusunun hayalî olduğu yönünde yapılan eleştiriler daha toplumsal ve felsefî
konulara eğilmesine ve 'aşk'ı da sadece düşünsel boyutta değil de daha gerçekçi
bir yaklaşımla ele almasına imkân vermiştir.
Ümit Yaşar Oğuzcan, 1954-1960 yılları
arasını kapsayan dönemi, “Arayış Dönemi” olarak adlandırmıştır. Dolmuş,
Aşkımızın Son Çarşambası, Bir Daha Ölmek, Kör Ayna, iki Kişiye Bir Dünya, Beni
Unutma, Karanlığın Gözleri, Seninle Ölmek istiyorum, Akıllı Maymunlar
kitaplarını da bu dönemde yayımlamıştır. Şairin bu döneme arayış adını
vermesinin sebebi çeşitli şiir türleri denemeye başlamış olmasıdır. Bu dönemde
ilk taşlamalarını, rubailerini yazmış, ilk antolojilerini hazırlamıştır. Arayış
Dönemi şiirlerini şair; temel olarak üç kola ayırır: bireysellik, toplumsallık
ve felsefilik. Bu dönemde yayımlamış olduğu dokuz kitapta da bu üç konuyu
işlemeye gayret eder. Şairin bu dönem yayımlamış olduğu şiirler, tepkilere yol
açmış ve sanatçılar çeşitli gazetelerde fikirlerini şu şekilde dile
getirmişlerdir:
"Hikmet Dizdaroğlu: Istırabı kutsallaştıran ve onu
şiirine tema yapan sanatçıya bu düşüncesinden ötürü, denecek bir şey yoktur.
Bize düşen, duygusundaki samimiliğe ve ıstırabını açığa vururken gösterdiği
başarıya dikkat etmektir.
Alptekin: Ümit Yaşar'ın kişiliğine toplumun da
yaklaştığını belirtmek istiyorum. Ben bu kişilikte bir ideoloji davranışı
yerine tarafsız bir hiciv ve taşlama davranışı gördüm. Ve beni de en çok bu
yanı çekti."[23]
BÜTÜN KADINLAR
Bütün kadınları seviyorum!
Bütün kadınlar iyi,
Bütün kadınlar güzel,
Bütün kadınlar aziz.
Ben bütün kadınları
seviyorum,
Ya siz?
(Oğuzcan 1955: 14)
Diye seslenerek ilk defa sohbet havası
içinde eleştirel üslûp kullanır. Daha sonraki ilk taşlama kitabındaki şiirlerin
denemelerini de yine bu dönemde vermiştir.
Şairin 1954-1960 tarihleri arasında
yayımladığı kitapları incelendiğinde konu çeşitliliğini arttırdığını ve toplum,
doğa, aşk, kadın, cinsellik, günlük olaylar vb. gibi tema değerlerini şiirine
konu ettiği görülmektedir.
Osman Nebioğlu bu dönemin dilini
"Hayatın bunca cevr ü cefasından sonra insanlık âlemini şiirlerinden
mahrum etmemek için yazmaktadır. Konuları değişik bazen de karmakarışıktır.
Söyleyişi rahattır, kolay yazar. Ya anlaşılır, ya anlaşılmaz" olarak
özetlemiştir.
Oğuzcan'ın alaylı söyleyişi ve argonun
yoğunluğundan dolayı kimi yazarların eleştirileriyle de karşılaşır. Bu
eleştirilerden bazıları şu şekildedir:
Mehmet Kaplan: Küfür, hakaret, alay. Eğer bir başkası
bu lafları Ümit Y. Oğuzcan'a söylemiş olsaydı, herhalde mahkemeye gider, davayı
da kazanırdı. Fakat kendi kendine küfür edene kim ne diyebilir?
Yusuf Ziya Ortaç: Ben Türk şiirinin ne hale geldiğinden
evvel, onun tanımadığım muhterem eşine ve iki yavrusuna acırım. Bu şairin
kusuru değil, onların kaderi.
Orhan Seyfi Orhon: Şimdi tatlı dille söylüyoruz; ama
şayet bunda inat ve ısrar ederse şiirin hukukunu müdafaa için, zabıtanın
copları gibi kalemlerin kendisine karşı tehdit ve ihtarla kalkacağına şüphe
etmesin".[24]
Bu sert eleştirilere
ise Ümit Yaşar Oğuzcan, Aşkımızın Son Çarşambası kitabındaki tüm
şiirlerini büyük harflerle yazarak eleştirileri dikkate almadığını
göstermektedir.
İÇİÇE
AĞZIMIN İÇİ: MISIR
ÇARŞISI
GÖZÜMÜN İÇİ: KARPUZ
SERGİSİ
CEBİMİN
İÇİ: SİNOP ZİNDANI
BAŞIMIN İÇİ: TURŞUCU
DÜKKÂNI
CANIMDAN BEZDİRDİN BENİ
CANIMIN İÇİ: HERGELE
MEYDANI
(Oğuzcan 1955: 23)
1956 yılında yayımlanan Bir Daha Ölmek ile şair ölüm ve aşk
konularına geri dönmüştür. Önceki iki kitabıyla ağır eleştirilere maruz kalan
şairin bu kitabı için sanatçılar fikirlerini şöyle dile getirmişlerdir:
Orhan Seyfı Orhon: Şairin bu kitapta küfürbazlıktan
vazgeçmeye başladığı görülüyor. 'Size bir güzel küfretsem' diye sade içinden
geçiyor, o kadar.
İlhami Soysal: Şu noktayı işaret etmeden geçmek
haksızlık olur. Bir Daha Ölmek adlı kitaptaki şiirler, bütün deli doluluklarına
bütün aksaklıklarına rağmen son yılların en pürüzsüz mısra yapısına sahip, dil
bir an bile takılmıyor, bocalamıyor.
Hikmet Dizdaroğlu: Şairin ıstırabı, Tanrıya ve insanlara
güvensizliğinden doğuyor. İyi günlerin geleceğine inanıyor. Her şey onu
kahrediyor.
Tarık Dursun K.: Ümit-Y. Oğuzcan gayrı aşk şairi
olmaktan geçmiş, şiirde düzen, uyumu da boşlamış. 'Bir Daha Ölmek'
istiyormuş."[25]
Oğuzcan, Bir Daha Ölmek kitabında ölümü genellikle
çeşitli imgelerle, tezatlarla ve nüktelerle ifade etmiştir. Buna aşağıda yer
alan şiir örnek olarak gösterilebilir:
ÖLÜME SAYGI
Ölüm
geliyorum demedi
Hepimiz
gafil avlandık
Üstümüz
başımız toz topak içinde
Öldük;
sefil, perişan
Ne vardı böyle ansızın
gelecek
Ettiğini beğendin mi ölüm
Yıkanırdık
Tıraş
olurduk
En
yeni elbiselerimizi giyerdik
Haber
verseydin
(Oğuzcan 1956: 6)
Şair, ölüm ve aşk konularını karamsar, umutsuz bir üslûpla işlemeye
1957 yılında yayınladığı Kör Ayna adlı eserinde de devam ettirmiştir.
Şair Kör Ayna eserinde toplumun farklı sınıflarının
dertlerini, yaşamlarını dile getirmiştir. Edebiyat dünyasının yaklaşımı ise
değişmemiş eleştiriler devam etmiştir.
Bunlardan bazıları şu şekilde olmuştur:
“Nurullah Ataç: Yeni bir betik çıkarmış, onu göndermiş
bana. Üzerine de 'Sayın Ataç'a' diye yazmış. Utandım, onun yerine utandım.
Attım betiğini bir yana.
Yusuf Ziya Ortaç: Aaa. Güldünüz. Gülüyorsunuz. Ben de
gülüyorum. Oooh, çok şükür hep gülüyoruz. Yeni şiire, yeni şaire teşekkürler.
Hiç olmazsa bizi aradığımız kahkahaya kavuşturdu.
Orhan Seyfi Orhon: Bu genç şair arkadaşta güzeli aramak
kadar, acayip olmak isteği de var. Tehlikeli bir yolda yürüyor." [26]
Arayış Dönemi eserlerinden olan şairin, iki Kişiye Bir Dünya
adlı eseri 1958 yılında basılmıştır. Kitap, şairin kendi deyimiyle "900
mısralık bir senfonik şiirdir”, soyut temalar, imgeler ve özgün üslûbuyla
dikkati çeken bir eserdir. Şairin bu kitabı, o dönemde genel olarak olumlu
görüşlerle karşılanmıştır. Bunlardan bazıları ise şu şekilde olmuştur:
"îlhami Soysal: Ümit Yaşar Oğuzcan îki Kişiye Bir
Dünya adlı kitabı ile yalnız kendi sanatının değil, son yıllardaki durgun Türk
Şiir’inin de zirvesine çıkmıştır. îki Kişiye Bir Dünya'daki şiirler son
yıllarda hasret kalınan dört başı mamur şiirin en güzel örnekleridir ve rahatça
söylenebilir ki, bu kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmı yarına kalabilecek.
1957 Türkiye'sinin şiir dünyasından örnek olarak gösterilebilecek şiirlerdir.
Şahap Sıtkı: îki Kişiye Bir Dünya'nın kişide bıraktığı
ilk etki dilin akıcılığıdır. îfade imkânlarının bolluğu, inceliği, şekille
manayı birbirine ustaca yerleştirişi, sağır gürültülerden kaçması, işte bunlar
kitabın elle tutulan yönleridir.
Tahir Alangu: Yaşamasını sanatına oldukça başarılı bir
şekilde koyan bu şairin bu derecede bir köşede kalışına şaşıyorum. Sanatını
iyice kontrol edemiyor, çevresinde ne varsa hepsini yazmış."[27]
Dört
bölümden oluşan bu kitapta her bir bölüm İtalyan müzik terimleriyle
isimlendirilmiştir. Birinci bölüm: Kader
Kapıyı Çalıyor (Andante). [28]
İkinci bölüm: Seninle Kardeş Değiliz
(Allegro). [29] [30]
Üçüncü bölüm: Karanlıkta (Presto). 30 Dördüncü bölüm: Sana Bir Tanrı
Getirdim (Adagio) [31]
Şair birinci bölümde kendisine yeni bir
dünya aramaktadır, bu bölümün başlığı olan 'Andante', İtalyanca yavaş yavaş şarkı
söyler gibi anlamına gelmektedir. Kitapta yer alan şiir ayrı ayrı okunabildiği
gibi bu parçalar birlikte okunduğunda biçimsel olarak birbirinin devamı olmakla
birlikte içeriksel olarak da bir bütün oluşturmaktadır. Oğuzcan, yenidünyasını
ararken andante tonlu şarkılar gibi yavaştır.
Sonra Nijerya'da
Mozambik'te Altınsahillerinde
Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu
Vahşetin musikisini
dinledim yeşil yeşil
Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun
İri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda
Belki bir tutam tuzdun kirli
Seni düşündükçe susuyorum
Nehirler göller
kandırmıyordu beni
O kadınlara gidiyordum
O bakır tenli kadınlara
O kadınlarla da yattım
Adam boyu yaprakların
üzerinde
Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden
Yorgundum...
Kuşkuluydum
Bir yeşildim
Bir beyazdım
Karanlıktım
İnsan eti yiyenler anladı beni(...)"
(Oğuzcan 1958: 11).
İkinci bölümde, aradığına yaklaşma; ama
isyan vardır. Şair, bu bölüme 'Allegro' adını vermiştir ki bu, neşeli hızlı
ritim demektir. Oğuzcan da bu bölümde arayışından vazgeçmemiş, hatta
hızlanmıştır ve yaşama karşı da vurdumduymaz bir ruh halindedir.
"(...)Kardeş
değiliz diyorum inanmıyorsun
Yalan
bunca faziletler yalan
Bizi
bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
Aldırma
diyorum sana
Dünya
ikimiz için yaratıldı
Üç
milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne (...)"
(Oğuzcan 1958: 31).
Üçüncü bölümde, şair bulur gibi olduğu şeyi yitirir ve insanlığın
çirkinliklerini eleştirir. Bölüme adım veren “Presto” İtalyanca çabuk demektir.
Şair, ölümün ve insanlığın çirkinliklerine karşı yaşamdan zevk almak için çabuk
olması gerektiğini ifade etmektedir.
“(.. ,)Ya savaş
meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek
Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın
Fırınlar
Gaz
odaları
Kitle
halinde ölümler
Karasineklerin konduğu
çürümüş et yığınları
Yaylım ateşleriyle delik deşik olmuş insanlığımız
O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar
O kan çanağı gözler
O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız
(...)"
(Oğuzcan 1958: 55).
Son bölümde ise, şair artık bütün ümitlerini kaybeder,
kitap aşk ayrılığı ve ölüm ile biter. Oğuzcan için yaşam, arayış tamamen
yavaşlamıştır ki bu bölüme verdiği 'Adagio' teriminin anlamı da çok yavaşa
yakın ritm demektir. Şair, yavaşça başlayan arayışında önce neşeye ve hıza,
sonra çabukluğa ve en sonunda aradığını bulamamakla berber iyice yavaşlayan
yaşamına teslim olmuştur. Bu yavaşlık içindeki teslimiyet 'adagio'dur.
"(...)
Gel
bak
SANA BİR TANRI GETİRDİM
Gel
bak
BİR TANRI YARATTIM SENDEN"
(Oğuzcan 1958: 79).
Müzik terimleriyle oluşturduğu iki Kişiye Bir Dünya kitabında
şair, bölümlere verdiği isimlerle üslûbunu oluşturmuştur. Kanımızca senfonik
şiirde yarattığı müzikalite öznel bir söylem gerektirdiği için şiirde konu da
bireyseldir. Oğuzcan, şiire aldığı toplumsal olayları bile kendi dünyasına
yansıdığı oranda işlemiştir, diğer bir ifadeyle yeni bir dünya arayan şair,
toplumun tarihte yaptığı çirkinlikleri dile getirerek bu insanlar arasında
güzel bir yaşam kuramayacağı sonucuna ulaşmaktadır. Oğuzcan'ın ikinci dönem
şairliği üçüncü döneminin konu ve biçim olarak hazırlayıcısı niteliğindedir.
Daha felsefî ve derin şiirlerinin temelini ikinci dönemde atan Oğuzcan, üçüncü
dönemde yergilerini ve rubailerini çoğaltmış, olgunlaştırmıştır.
Şairin "çalkanış dönemim" diye adlandırdığı 1960-1964
yıllarında Sevenler Ölmez, Çigan Gözler, Şiirimizde İstanbul, Şiirimizde
Taşlama, Ötesi Yok adlı eserleri yayınlanmıştır. Şairin daha geniş kitleler
tarafından tanınmaya başladığı dönem de, Çalkanış Dönemi’nde yayımlamış olduğu
bu eserler sayesinde olmuştur. Türkiye’de ilk defa şiir plakları Oğuzcan’ın
marifetiyle olmuştur. Bu dönemde şairlerin telif ve farklı alanlarda da
olabilmesi için mücadele vermiştir.
Çalkanış dönemi şairin gelgitler yaşadığı ve intihar teşebbüslerinde
bulunduğu bir dönemdir. Bu hususla ilgili olarak 11 Şubat 1961 tarihli İstanbul
Tercüman Gazetesi ’nde yer alan aşağıda alıntıladığımız şu haber dikkat
çekicidir:
"Genç kuşak şairlerinden Ümit Yaşar Oğuzcan,
evvelki gece Beyoğlu'nda ani bir sinir buhranına kapılmış ve jiletle bilek
damarlarını keserek intihar etmek istemiştir. Gece kadınlı erkekli bir grupla
meyhanelerde hayli alkol alan Oğuzcan, geç saatlerde Beyoğlu İstiklal
Caddesinden geçerken Kulis lokantasının önünde birden cebinden çıkardığı
jiletle sol elinin bilek damarlarını kesmiştir.
Oğuzcan'ı kanlar içinde görenler derhal müdahale ederek
genç şairi İlkyardım Hastanesi'ne kaldırmışlardır. Oğuzcan'ın sıhhi durumunun
iyiye doğru gittiği hastane ilgililerince bildirilmektedir."[32]
Oğuzcan'ın, 1960-1964 arası sanatında bir hareketlilik görülür. Şairin
en çok bu dönemde eseri yayımlanmıştır. Çeşitli gazetelerde sanat yaşamı
üzerine konuşmaları basılmış ve 'aşk şairi' olarak anılmaya başlanmıştır.
Şairin 1960-1964 arası yayımlanan ilk eseri Üstüme Varma İstanbul adlı
şiir kitabıdır. İstanbul basınında Sır Gazetesi ’nde Vecdi Bürün bu
kitap hakkında şunları söylemiştir:
"Ümit Yaşar, şiirlerini ilk fışkırış anlarında
kâğıda geçiriyor yahut kâğıda geçiriyormuşçasına hafızasında zapt ediyor
olmalı. Çünkü bunların hiçbirinde aklın müdahalesi ya hiç yok yahut var
denebilecekleri aklın müdahalesi bahis konusu edilmeyecek kadar onunla yakından
temasa geçmemiştir. (...) Oğuzcan, bu kitabında da bize yaşamalarından,
evvelkilerden ayrı devam anları veriyor. Bu bakımdan kendi kendine müsavi. Öyle
denilebilir ki, tabii sık kitap yayınlaması bakımından şair, bize duygu
hayatının, ilk kitabını yazmaya başladığı andan itibaren şaşmadan tuttuğu
jurnalinden bir bölümünü daha vermektedir. Bunları sadakatle, özentiye kaçmadan
vermesi samimiyetinin bir delilidir. Kendisini tek telli sazdan bir tel
fazlasıyla sadece iki meselenin, iki duygunun şairi olmak bakımından
küçümseyecekler çıkabilir. Fakat derinleşebilmek, iyi verebilmek şartıyla,
bunların bir teki bile bir şairi büyük ve ebedi yapmaya yeter sanırız. Ya
Oğuzcan mı? Diyeceksiniz, biraz bekleyelim. Bununla beraber hemen söyleyelim
ki, bu bekleyiş peşin ümitlerle dolu bir bekleyiş olacaktır. Çünkü Oğuzcan
sıradan, o hani karmakarışık şiirlerinin altına herhangi bir imzayı atsak bizde
şahsiyet şüphesi uyandırmayacak şairlerden değil. Bir kere, her şiir yazanın
kolay kolay ulaşamayacağı bir şiir diline sahip. Yalnız bu bile, bekleyişimizin
rahatlık verici, tedirgin olmaktan uzak tutucu teminatı olabilir." [33]
Şair bu kitabında aşk konulu şiirlerini sevincine,
mutluluğuna, umutsuzluğuna hatta yaşamasının nedenine bile bağlamıştır.
Diyebiliriz ki, Oğuzcan hayatın her alanını aşk ile ele almış ve aşkın yanında
en fazla ölümü işlemiştir. “Son Mektup” adlı şiir bu duruma iyi bir örnektir:
(...)
Ölürsem, bekleme
Geri dönemem
Ölürsem, ölme
Sensiz edemem
(Oğuzcan 1961a: 12).
Şair, 1 Ağustos 1961'de Varlıktaki röportajında
bu dönemin ikinci kitabı olan
Yeni Dünya Rekoru
adlı kitabının basılacağı haberini vermiştir:
"Bu ay içinde Yeni
Dünya Rekoru adlı bir şiir kitabı yayınlayacağım. Bu kitabın özelliği içindeki
kısa espri şiirlerinin Sait Maden tarafından değişik yazı çeşitleriyle yazılıp
Semih Balcıoğlu tarafından resimlenmiş olmasıdır. Diğer taraftan bu şiirlerimi
yağlı boya ile tahta kaşık, kepçe ve tabaklar üzerine yazarak bir sergi hazırlıyorum.
Kitabın orijinal yazı ve desenleriyle birlikte hazırlamakta olduğum bu tahta
işlerini bu ay sonunda veya eylül içinde sergileyebileceğimi umuyorum. Sanırım
ilgi çekecektir."[34]
Ümit Yaşar Oğuzcan bu dönemde düzyazı
denemelerinde de bulunmuş ve 1961 yılının son kitabı olarak “Sahibini Arayan
Mektuplar” adlı yirmi beş mektuptan oluşan eserini yayımlamıştır. Ümit
Yaşar Oğuzcan, kitabın sunu bölümünde şunları söylemiştir:
"Bu kitaba 'Sahibini
Arayan Mektuplar' adını verirken yanıldığımı ve sana haksızlık ettiğimi şimdi
anlıyorum. Her satırı o kadar seninle dolu ki!... Yıllar bile her kelimesine
düşmüş olan gölgeni silemez artık. Vurduğun damganın ölmezliğini anlayasın diye
bu mektupları sana armağan etmiyor ve adını onlara ad yapmıyorum. Fakat göreceksin;
adım söylendikçe adın da söylenecek. Senden gelen, sana yazılan ve daima
seninle anılacak olan Sahibini Arayan Mektuplar'ın her satırı için binlerce
teşekkür sana.''[35]
Diğer yandan Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Çalkanış
Döneminde yayımlamış olduğu düz yazıları da şiirleri kadar ilgi görmüştür.
1960-1964 yılları arasında, çalkanış döneminde aşktan başka bir şeyi
konu edinmiyor diyerek bolca eleştiriler alan şair, 1964-1970 yılları arasında
Kaynayış Dönemine girmiştir. Bu dönemde daha toplumsal temalarla şiirlere
ağırlık vermiş, özellikle çok sayıda hiciv yazmıştır. 1965 yılının ilk şiir
kitabı Sadrazamın Sol Kulağı olmuştur. Bu kitap tamamen hicivleri
içerir. Daha önceki hicivlerinde toplumsal aksaklıkları dile getiren şair bu
dönemdeki şiirlerinde hem toplumsal hem de siyasî aksaklıkları argo bir dil
kullanarak şöyle hicveder:
(...)
Akıl yok sizde
Bir asarım keserim tutturmuşsunuz
Ulan biz kasaplık hayvan mıyız?
Ulan biz tahtakurusu muyuz?
(Oğuzcan 1965a: 62-63).
Yukarıdaki şiirde de görüldüğü gibi şair, siyasetin başındakilerin
halkı umursamadığını argo dille ağır bir şekilde eleştirmiştir. Bu kitabında
şair bazı yazarları ve şairleri hatta kendini hicvediyor gibi gözükerek içinde
bulunduğu çevreyi yermiştir.
Ümit Yaşar Oğuzcan, 1967 yılında İstanbul'da
25. sanat yılı jübilesini yapmıştır. Bu jübilesi Son Havadis, Yelpaze,
Cumhuriyet gazetelerinde şu şekilde ilân edilmiştir:
"ŞAİR ÜMİT YAŞAR'IN JÜBİLESİ YAPILIYOR
18 Ocak 1967 Çarşamba gecesi saat 21'den
itibaren Beyoğlu'nda Fitaş sinemasında yapılacak jübilenin musiki bölümünde
Münir Nurettin Selçuk, Mediha Demirkıran, İnci Çayırlı şairin bestelenmiş
eserlerini okuyacaklar, Necmi Rıza Ahıskan, Rüçhan Çamay, Sevinç Tevs, Timur
Selçuk gibi seçkin sanatçılar da sevilen parçalar sunacaklar.
Şiir bölümünde ise Yıldız Kenter, Gülriz
Sururi, Nedret Güvenç, Bâki Süha Ediboğlu, Tarık Gürcan, Kâmran Yüce ve Senih
Orkan'ın şairden okuyacağı şiirlerden sonra, Ümit Yaşar davetlilere takdim
edilecek ve şair kendi eserlerinden seçme parçalar okuyacaktır.
Geceyi Orhan Boran ve Tarık Gürcan takdim edecekler.
Jübile münasebetiyle aynı gün şairin eserlerinden özel baskılı bir kısmı da
numaralı ve imzalı olarak satışa çıkarılacaktır"[36]
Şairin, 1970-1982 yılları arasındaki dönemi kapsayan,
şiirleri ve üretimi için Duruluş Dönemi adını uygun görmüştür. Bir önceki
dönemlerine nazaran daha dingin bir hayata adım atan şair, 1973 yılında oğlunun
ölümü ile beraber şiir anlayışında tek bir temanın hâkim olduğunu söylemek
mümkündür. Bu tema da “ölüm” temasıdır. Bu dönem şiirlerinde hayatı sorgulayan,
karamsarlık ve kaybetme korkusu bolca işlenmiştir. Şair, evladının kaybıyla
ölümün ve yaşamın aşktan, sevgiliden sevgiden daha önemli olduğunu düşünmeye
başlamıştır. Oğuzcan, Vedat’ın ölümünden beş yıl sonra 1978 yılında ikinci
evliliğini yapmış, 1980 yılında Ümit Yaşar Sanat Galerisi’ni açmış, 1982
yılında kırkıncı sanat yılını kutlamıştır. Âşık Veysel Dostlar Beni
Hatırlasın, Önce Sen Sonra Sen, Şairlerin Seçtikleri, Çocuklara Şiirler,
Rubailer, Yalan Bitti, Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirle Kırk Yıl, Dikiz Aynası
eserlerini de bu dönemde yayımlamıştır.
Oğuzcan’ın sanatının son dönemi, şairliğe veda edişi
gibidir. Konu bakımından olgunlaşarak evrensel ve toplumsal konuları
sorgulamaya yöneldiği şiirlerine, eleştirel üslûbuyla yazdığı taşlama kitabını
ekleyerek jübilesiyle de sanat yaşamına son vermiştir. Oğuzcan’ın sanat
yaşamını sonlandırmada etkili olan husus söyleyecek sözünün kalmaması değil,
yaşamında bir sakinliğe erişmek istemesidir. Tezatlarla dolu yaşamında aşk ve
kadın konularından sıyrılan Ümit Yaşar, oğlunun kaybı ve ikinci evliliğiyle
artık galerisini işletmeye yönelmiş, durgun bir yaşamı tercih etmiştir.
Şairin beş döneme ayrılan şairliği ve yaşamı
05.11.1984 günü, elli sekiz yaşındayken son bulmuştur. Sanatçının hayatı
boyunca vazgeçemediği konuların başında ‘aşk’ ve ‘ölüm’ gelmektedir. Şairin
sanat anlayışının temelini ‘ilham’ olgusunun oluşturması Oğuzcan’ın genellikle
bireysel konulara özgürce yönelmesinde etkili olmuştur; fakat yaşamıyla sanatı
paralel olan Oğuzcan, toplumsal olayları göz ardı etmemiş, toplumsal ve siyasî
olaylardan da ilham almıştır. Son döneminde ise yaşadığı üzücü olaylarla
şairliğinde felsefî, tarafsız ve gerçekçi, gözlemci bir karakter çizmiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Ümit Yaşar, bireysel çizgiden toplumsal duyarlığa
geçiş göstermiş, felsefî düşüncesini oluşturmuş, dördüncü dönemde toplumsal
duyarlılığını ön plâna çıkarmıştır. Son döneminde ise kendi dünyasına çekilir
gibi bireysele dönmüştür. Tüm bu gelişim ve değişim sürecinde vazgeçmediği tek
konu aşk olmuştur.
1.4. DİĞER SANATSAL ETKİNLİKLERİ
Ümit Yaşar Oğuzcan, yayınlanmış otuz yedi
şiir kitabının dışında diğer sanatsal etkinlikleriyle de öne çıkmaktadır.
Özellikle; anı yazıları ve mektupları, galericiliği, bestelenen şiir ve şiir plakları
bunların başında gelmektedir.
Şair, 1961 yılında İstanbul’a taşındıktan
sonra kendi adına kurmuş olduğu Ümit Yaşar Yayınevi ile beraber yayıncılık
faaliyetlerine başlamıştır. 1980 yılında ise şair tabloların altına şiirlerini
yazmış ve yine aynı yıl Ümit Yaşar Sanat Galerisi’ni açarak galericiliğe
başlamıştır. Bugün İstanbul 4. Levent’te bulunan galeri ikinci eşi Ulufer Hanım
tarafından işletilmektedir.
Oğuzcan’ın çeşitli sanat etkinliklerindeki
girişimlerinin şairin daha fazla tanınma amacına yönelik olduğunu söylemek
doğru olmaz. Şairin, bu tür sanat ve kültür faaliyetleri onun döneminde daha
fazla tanınmasına da ortam hazırlamıştır.
1.4.1.
Anı Yazıları ve Mektupları
1926 yılında doğup 1984 yılında vefat eden
Ümit Yaşar Oğuzcan, otuz yedi yıllık sanat yaşamında çok sayıda eser vermiştir.
Otuz yedi şiir kitabının yanı sıra Sahibini Arayan Mektuplar (1961), Hüzün
Şarkıları (1963), Mihriban’a Mektuplar (1965), Avrupa Görmüş Adam (1967)
adlarını taşıyan dört de nesir kitabı bulunmaktadır.
Sahibini Arayan Mektuplar; 1959 yılında Yelpaze
dergisinde başlayan yazı dizisini 1961 yılında kitaba dönüştüren Oğuzcan’ın bu
kitabı, sevgiliye mektuplardan oluşmaktadır. Toplam yirmi beş adet olan mektup
şu satırlarla başlamaktadır:
“Bu kitaba Sahibini Arayan Mektuplar adını
verirken yanıldığımı ve sana haksızlık ettiğimi şimdi anlıyorum. Her satırı o
kadar seninle dolu ki!...
Geceydi... Bütün insanların
çırılçıplak olduğu bir zamandı. Onları düşünüyordum; gümüş tepsilerdeki kristal
kadehlerden zamanı yudumlayan insanları düşünüyordum. İrili ufaklı aynaların
karşısında enseleri bembeyaz kadınlar boyanıyordu. Uzun uzun parmakları vardı
kadınların... Öpülmeye alışmış olgun dudakları vardı. Kocaman kocamandı
kalçaları. O kadınları düşünüyordum. Bir kurt bir geyiği kovalıyordu yüreğimde.
Geyik soluk soluğaydı, yorgundu, bitkindi. Karların üzerinde akıp giden bir
yıldız gibiydi. Koşuyordu. Koşmak kurtuluş değildi belki, ama bir ümitti.
Koşmalıydı oysa birer namlu ağzıydı kurdun gözleri. Avına güvenle, şehvetle
yaklaşıyordu. Yeni bilenmiş, sedef saplı bıçaklara benziyordu dişleri, bütün
dileği et ve kandı. İstese geyiğe hemen yetişebilirdi, ama uzasın istiyordu bu
şehvetli koşu, bu bütün damarlarına yayılan sarhoşluk bitmesin istiyordu. Ben
seni düşünüyordum. Çünkü geceydi. Sevişme zamanıydı insanların. Yalnızdım. Beni
kuşatan duvarlar birer beyaz çarşaftı bu saatte. Kapılar tüylü, yumuşak
battaniyelere benziyordu. Ben seni düşünüyordum. Kim bilir ne güzeldin
soyunduğun zaman? Nasıl kadındın? Nasıl öpüşürdün kim bilir? Nasıl kadın kadın
kokardı her yerin? Tutup avuçlarıma sığdırıyorum seni, gözlerime, dudaklarıma
sığdırıyorum. Sensiz kahrolmak vardı. Seninle yaşamak vardı doludizgin. Seninle
her gece birbirimizi yenilemek vardı odalarda. Odalara sığmamak vardı. Bir sel
gibi taşmak vardı gecelerden. Elimi uzatsam tutabilirdim seni. Öyle yakındın.
Zamana kokun sinmişti. Belki de uzaktan günlerce koşsam yetişemezdim sana.
Zamana kokun sinmişti. Tuttum resmini indirdim duvardan. duvar ağlamaya
başladı...”[37]
Aynı yapıya sahip olan mektuplar sevgiliye
olan özlemle başlar, sevgiliyle geçen günlerin anıları ile devam eder ve
sevgilisiz yaşamın farkındalığıyla biter; fakat bu yaşam acı dolu bir yaşamdır,
nedeni ise sevileninin yokluğudur ve sevilene duyulan özlemdir. Oğuzcan’ın bu
eseri medyaya yansıyan popüler ürün özelliği göstermekle beraber ele alınan aşk
da popüler kültüre uygun yaşanan bir aşk olarak karşımıza çıkmaktadır. Popüler
aşkta sevgiliye kavuşma olmamakla birlikte acı, sevene zevk vermekte yani
seven, sevgiliye kavuşmak isterken çektiği acılardan yakınsa da aslında
memnundur; çünkü aşk acı ile vardır. Her zaman acı veren bir kadın vardır ve
bundan hoşlanan bir erkek de vardır. Bu doğrultuda baktığımızda Ümit Yaşar’ın
mektuplarının popüler ürün özelliğini taşıdığını söyleyebiliriz. Şairin tüm
mektuplarında ele alınan aşk cinsellik, ayrılık acısı ve özlemle yaşanan bir
duygudur:
“(...) Sensiz kahrolmak
vardı. Seninle yaşamak vardı doludizgin. Seninle her gece birbirimizi yenilemek
vardı odalarda... Benim olma demiyorum. Ama önce ben ol. İnan, ben hep senin
olacağım, baştanbaşa sen olduğum için. Aşkta kaybettiklerimizi dostlukla
tamamlayalım” [38]
Hüzün Şarkıları, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın
Sahibini Arayan Mektuplar kitabından sonra mektup tarzında yazdığı bir
diğer nesir kitabıdır. Kitap ilk olarak Yelpaze dergisinin 142.
Sayısında yayımlanır. 1961 yılında da kitap olarak basımı gerçeklemiştir. On
iki bölümden oluşan bu yazı dizisini değiştirmeden Hüzün Şarkıları adıyla
basan Oğuzcan, Sahibini Arayan Mektuplardan farklı bir üslûp
yaratmamıştır. Konu yine aşk ’tır ve bu aşk acı, özlem doludur:
“Senin için yaşamıyorsam,
yaşamak, benden uzak olsun. Senin için ölmeyeceksem, ölüm uğramasın kapıma”.[39]
Hüzün Şarkıları kitabındaki on iki
yazıda sevgiliyle yaşanan güzellikler, sevgilisiz yaşamın zorluğu, aşkın
verdiği mutluluk ve aşksızlığın acısı dile getirilmiştir. Oğuzcan’ın
yazılarının hiçbirinde düşünce derinliği yoktur ve şairin mektuplarıyla aynı
özelliği taşıyan yazıları da popüler ürünlere örnek olarak gösterilebilir.
Oğuzcan, lirik şiirlerindeki atmosferi mektuplarla düzyazıya dönüştürmüştür;
fakat şiirde fazlaca esere sahip olan Oğuzcan’ın lirizmi nazımda daha etkili
olmuştur.
“Islak, kederli bir gündü.
Yapışkan bir havaydı dolduran ciğerlerimizi... İnsanlar, kuşlar, ağaçlar,
çiçekler ve eşyalar korkunç bir yalnızlığın içine gömülmüşlerdi. Hiç kimsenin
birbirinden haberi yoktu. Başka başka dünyalar yaratmıştık kendimize. Birlikte
mutlu yaşayacağımız bir dünyada olduğumuzu bilmiyorduk.”[40]
Mihriban’aMektuplar, Ümit Yaşar
Oğuzcan’ın 1965 yılında düz yazı şeklinde yazdığı, on iki yazıdan oluşmaktadır.
Bu on iki yazı; Yağmurun Altında, Güzelliğin Anlamı, Alışmak Korkusu, Senden
Öncesi, Kader Çizgisi, Zamanı Aşmak Seninle, Uzak Yalnızlık, Aynalarda Bir
Kadın, Zamanın Akışında, Gel Dediğim Zaman, Kim Bilir, Yaklaşırken
başlıklarından oluşmaktadır.
Ümit Yaşar Oğuzcan, diğer eserlerinin aksine bu
mektuplarına hiçbir baskıda yer vermemiş, yayınlanmasını istememiştir ama
vefatının ardından oğlu Lütfi Oğuzcan, Aşka Dair Nesirler kitabında Mihriban’a
yazılmış mektuplara yer vermiştir.
Bu kitabın sunuş kısmında Lütfü Oğuzcan bu durumu şöyle
anlatmaktadır:
“Kendini aşka adamış, aşka tapmış bir
adamın bir araya gelemeyeceğini, bildiği bir kadına sevgisini, ikilemlerin
yarattığı acılarını, düşlerini dile getirişinin ürünüdür bu kitap. Tabii yazan
babam olduğu için "bir kadın" ifadesi gerçeği yansıtmıyor. Bu
yazılanlar kadınlara yazılmışlardır. Sevenin sevilene dil döküşüdür bu
mektuplar... Babam kendi oluşturduğu "Bütün Eserlerinde "Mihriban'a
Mektuplara” yer vermemiş ve adeta onun varlığını yok saymıştır. Nedenini
bilemediğim bu durumu görmezden gelemedim ve kendisini de tanıdığım Mihriban'a
ben yer verdim. Çünkü babamın yazdığı bütün mektuplar aslında hala sahibini
arıyor.. .”41
Lütfü Oğuzcan
Avrupa Görmüş Adam, Oğuzcan’ın son nesir
kitabıdır. Öncelikle Cumhuriyet Gazetesinde, 1967 yılında gezi notları olarak
haftalık olarak yayımlanmıştır. Sohbet tarzında kaleme alınan eser, şairin
Viyana’da başlayıp Frankfurt’ta son bulan yolculuk notlarından oluşmaktadır.
“Viyana’yı damların üzerinden seyrettim. Apansız aklıma
İstanbul geldi ve
Orhan Veli’nin bir şiirini hatırladım sonra.
“Gemiler geçer
rüyalarımda
Damların üzerinden
Allı pullu gemiler
Ben zavallı
Ben yıllardır denize hasret bakar bakar ağlarım”
(Oğuzcan 1967a: 23).
Ümit Yaşar Oğuzcan,
gezdiği Avrupa ülkelerinin tarihi yerlerinden birçok fotoğraf da çekmiştir. Bu
karelerin altına da Türk şairlerin şiirlerini hatırlayarak notlar düşmüştür. Bu
eserinde öznel anlatıma sahip olan şair, düşünsel, tarihi bir bakış açısı, söylem
ortaya koymamıştır. Bunun yerine tamamen Avrupa görmüşlüğünü alaylı bir
söylemle ifade ederek görgüsüzlüğü hicvetmiştir. [41]
Ümit Yaşar Oğuzcan, şairliğinin yanı sıra
ikinci eşi Ulufer Hanım’ın isteğiyle yayıncılık faaliyetlerine başlamış ve sonrasında
da 1980 yılında Ümit Yaşar Sanat Galerisi’ni açarak burada resim sergilerine ve
yarışmalarına yer vermiştir:
“Ümit Yaşar Sanat Galerisi
ödülüne yüz otuzdan fazla yapıtın katılmış olması, bu girişimin bir başarısı
sayılır”.[42]
Şair, galeri açma nedenini aynı röportajda
şöyle açıklamıştır: “Çocukluğumdan beri Güzel Sanatların hemen hemen tüm
dallarına ilgi duymuşumdur”
Oğuzcan, 1982 Sanat Çevresi
dergisindeki röportajda galerisiyle ilgili sorulan “TRT sizin galerinizdeki
sergilerle ilgilenmedi mi?” sorusuna şöyle cevap vermiştir:
“TRT bu konuda yaptırdığı programlarda daha
çok Ankara’daki sanatçıları tanıtmayı yeğlemektedir. Herhangi bir banka ya da
kurum, bir sanat galerisi açtığı zaman, TRT yayın organlarında o kurumun adı
reklam olur diye söylenmez; fakat Eczacıbaşı gibi spor takımlarının adı
söylenir. Yani sanatta reklam sayılan, sporda reklam sayılmıyor. Bu tam bir
sorumsuzluk örneğidir” [43]
Ümit Yaşar Oğuzcan, sürekli TRT ile
sorunlar yaşamış, TRT’nin sanat galerilerine destek vermeyişini de eleştirmiştir.
Buradan da anlaşılacağı gibi şair, sanatta reklama karşı durmamakta ve bunu
gerekli mercilerin sahiplenmesi olarak görmektedir.
1980 sonrası özellikle “Seninle Ölmek
İstiyorum”, “Ayrlırken”, “Beni Unutma”, “BirGün” şiirleri kartpostallara
yazılmıştır. İlk kez şiir, popüler ürünlere dönüştürülmüştür. Dönemin
gazetelerinde de bu duruma yer verilmiştir:
Şair Ümit Yaşar Oğuzcan
şiirlerini tahta tabaklar, kâğıt tabaklar, kaşıklar, vazolar ve şişeler üzerine
yağlı boya ile bizzat yapıp desenlendirerek vitrinlemiştir”[44]
“Ümit Yaşar Oğuzcan yeni
merak sardığı resme şiirlerinde olduğu gibi cömertçe girmiş, sergide altmış
kadar şiirli resim teşhir ediyor”.[45]
“Tanınmış şairlerimizden
Ümit Yaşar Oğuzcan, önceki gün resim şiir sergisi açmıştır”.[46]
1.4.3.
Bestelenen Şiirleri ve Şiir Plakları
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın rubaileriyle meydana
getirdiği ezgisel söylem, bunların bestelenmesini de sağlamıştır. 1984 yılında
Atilla Damar’ın şairle yapmış olduğu söyleşide: “Türk musikisine güfte olmuş
pek çok rubainizin ve dörtlüğünüzün bulunduğunu biliyoruz. Bunları yazarken,
musikimizin kendine özgü teknik ve kurallarını düşündünüz mü? Evetse nelerdir
bunlar?” şeklinde sorduğu soruya, Ümit Yaşar Oğuzcan da şöyle cevap vermiştir:
“Başta rahmetli Münir
Nurettin olmak üzere Rüştü Şardağ, Avni Anıl vb. gibi birçok ünlü bestecimiz
yüze yakın şiirimi besteledi bu güne değin. Seçimlerinde şiirlerimin özü kadar
dilinin ve ahenginin de rolü olmuştur, sanırım. Daima şiirin de kendine özgü
bir ritmi, ahengi, bir musikisi gerektiğine inanarak yazdım. Ama ne yalan
söyleyeyim, hiçbirini bestelensin diye yazmadım. Gerçek bu”. [47]
Bir başka bestekâr Rüştü Şardağ ise Ümit
Yaşar Oğuzcan’ın şiirlerinin bestelenmesi hakkında şunları ifade etmiştir:
“Bizi birbirimize bağlayan
bir beste-güfte yaklaşımımız var. Onun, bizde alışılmamış, beylik
tekerlemelerin dışında kalan şiirlerini seçerken ilk dinleyen bazı
solistlerimizin yadırgadığını gördüm. Şarkı formunda alışılmamış sözlerin, daha
doğrusu kaliteli şiirin bestelenişiydi bu”[48]
Oğuzcan’ın şiirleri iki ayrı dalda; Hafif Batı Müziği ve Türk
Sanat Müziği tarzında bestelenmiştir. Şairin Türk Sanat müziği dalında
bestelenen şiirleri, bestecileri ve bu eserleri seslendiren sanatçıların dökümü
şöyledir:
ŞARKININ ADI |
BESTECİSİ |
SESLENDİREN
SANATÇI |
Sevdiğin Dünyalar Kadar |
M.N. Selçuk |
N.Sipahi |
Beni Kör Kuyularda |
M.N. Selçuk |
N.Sipahi |
Toprak Olana Kadar |
M.N. Selçuk |
N.Sipahi |
Biraz Kül Biraz Duman |
M.N. Selçuk |
N.Sipahi |
Bir Gece Ansızın Gelebilirim |
Rüştü Şardağ |
Emel
Sayın |
Apansız Uyanırsan |
Rüştü Şardağ |
N.Sipahi |
Islak Öp Beni |
Rüştü Şardağ |
N.Sipahi |
Biraz Kül Biraz Duman |
Avni Anıl |
B.Aksoy |
Bir Ateşim Yanarım |
Avni Anıl |
B.Aksoy |
Bir Kere Bakanlar |
Avni Anıl |
Zeki
Müren |
Ağla Gitar, Çal Gitar |
Avni Anıl |
Zeki
Müren |
İçimde Bin Türlü Keder |
Avni Anıl |
B.Aksoy |
Sende Bir Sen Yaşar Ki |
Avni Anıl |
Ş.Özer |
Anlarsın Ya |
Avni Anıl |
G.Kasacı |
Sen Yoksan |
Avni Anıl |
S.T.Gülerman |
Ömrümce Ağladım |
Ş.A. Özışık |
Muhterem
Nur |
Ağlayanlar İçin |
Ş.A. Özışık |
Muhterem
Nur |
İstemem |
Ş.A. Özışık |
E.Koray |
Dost Bildiklerim |
M.Özpınar |
Zeki
Müren |
Unutamıyorum |
İ.
Nedim |
İsmet
Nedim |
Yağmurlar Altında |
H.
Gök |
N.
Karaböcek |
Ayrılanlar İçin |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
İspanyol Meyhanesi |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Beyaz Güvercin |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Böyledir Akşamları İstanbul'un |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Rıhtımda |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Bugün, Yarın, Daima |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Yaşayamam Sensiz |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Sevmek Delilik |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Bizim Şarkımız |
Timur
Selçuk |
Timur
Selçuk |
Bir Mevsim Daha Geçti |
S.Andak |
Nesrin
Sipahi |
Unutamıyorum |
E.
Yenal |
Ercan
Yenal |
Özlem |
O.
Dinçer |
Erkut
Taçkın |
Aşk Okudum- Aşk Dokudum |
Canan |
Canan |
Ağla Gitar |
Y.
Güvenir |
Yaşar
Güvenir |
İnsanoğlu Tuhaftır |
Ö.
Erdoğan |
Özdemir
Erdoğan |
Giden Gençliğe |
R.
Aktuğ |
R.
Aktuğ |
Kum Gibi |
Alpay |
Alpay |
Beni Unutma |
Selda
Bağcan |
Selda
Bağcan |
[1] 18 Şubat 1958 tarihli Hâkimiyet Gazetesi.
1958:12
[2] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Hayat Öyküm ve Eserlerim,
Ümit Yaşar Yayınları, İstanbul, 1961:14
[3] Enginün, İnci. Cumhuriyet Dönemi Türk
Edebiyatı. Dergâh Yayinlari, 2002:122
[4] Çınarlı, Mehmet. Yeni Şiir, Hisar, sayı 9-10,
Ocak-Şubat 1951:12
[5] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Hayat Öyküm ve Eserlerim,
Ümit Yaşar Yayınları, İstanbul, 1961:18
[6] Çalışmamızın bu bölümündeki biyografik
bilgileri, şairin kendisinin yazmış olduğu Hayat Öyküm ve Eserlerim
(Ümit Yaşar Yayınları, İstanbul, 1961) adlı yazısından derlenmiştir.
[7] Oğuzcan, Ümit Yaşar, Şiirle Kırk Yıl,
İstanbul, Ağaoğlu Yayınevi, 1982:6
[8] Yıldırım, Tahsin, Eşlerin Gözüyle
Edebiyatçılarımız, İstanbul, Selis Kitaplar, 2003: 274-276
[9] 11 Şubat 1961 tarihli Hayat Gazetesi.
1961:18
[10] Şairin oğlu Vedat’ın intiharı ile ilgili
dönemin kimi gazetelerinde çıkan haberler için çalışmanın ekler kısmında yer
alan gazete haberlerine bakınız (s. 168-180).
[11] Tuncor, Ferit Ragıp. “Ümit Yaşar Oğuzcan”, Yeni
Defne, IX, sayı 102-103, 1980:8
[12] 6 Kasım 1984 Milliyet Gazetesi. 1984:9
[13] Çalışmamızın “Şiir Anlayışı” bölümü şairin
kendisinin yazmış olduğu Hayat Öyküm ve Eserlerim, (Ümit Yaşar
Yayınları, İstanbul, 1961) adlı yazısından derlenmiştir.
[14] Ediboğlu, Baki Süha. Ümit Yaşar Oğuzcan,
Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, 3 Ocak 1968:18
[15] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Ümit Yaşar ’ın
Kaleminden, Papağan, İstanbul, 14 Kasım 1967:10
[16] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Ümit Yaşar ’ın
Kaleminden, Papağan, İstanbul, 14 Kasım 1967:12
[17] Halıcı, Feyzi. Ümit Yaşar’la Konuşma,
Çağrı, Konya, 1982:15
[18] Demiralp, Ömür. Oğuzcan, Beşparmak,
İstanbul, 1958:12
[19] Oğuzcan, Ümit Yaşar. İnsanoğlu, Ankara,
Türk’e Doğru Yayını, 1947:72
[20] Bilgi, Alaeddin. Ümit Yaşar Oğuzcan ’ın 25
Yılı, Cumhuriyet, İstanbul, 30 Nisan 1965:5
[21] Samanoğlu, Gültekin. Ümit Yaşar Oğuzcan,
Yeni Defne, IX, sayı 102-103, 1990:8
[22] Selçuk, Halûk. Taşlar ve Başlar, Son
Havadis, İstanbul, 13 Mart 1966: 5.
[23] Nebioğlu, Osman. Ümit Yaşar Oğuzcan, Türkiye
’de Kim Kimdir?, İstanbul, Nebioğlu Yayınevi, 1961:453
[24] Nebioğlu, Osman. Ümit Yaşar Oğuzcan, Türkiye
’de Kim Kimdir?, İstanbul, Nebioğlu Yayınevi, 1961:459
[25] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Beni Unutma,
İstanbul, Ajans- Türk Matbaası 1958:12
[26] Kayıran, Yücel. 60’lı Yılların Şiiri,
Adam Sanat, sayı 220, Mayıs 2004:44-56
[27] Oğuzcan, Ümit Yaşar. îki Kişiye Bir Dünya,
İstanbul, Bilgi Kitabevi, 1957:12
[28] İtalyanca yavaş yavaş şarkı söyler gibi
anlamına gelmektedir. Oğuzcan, yenidünyasını ararken andante tonlu şarkılar
gibi yavaştır.
[29] Allegro, neşeli hızlı ritim demektir. Oğuzcan
da bu bölümde arayışından vazgeçmemiş, hatta hızlanmıştır ve yaşama karşı da
vurdumduymaz bir ruh halindedir.
[30] Presto, İtalyanca çabuk demektir. Şair, ölümün
ve insanlığın çirkinliklerine karşı yaşamdan zevk almak için çabuk olması
gerektiğini ifade etmektedir.
[31] Oğuzcan için yaşam, arayış tamamen
yavaşlamıştır ki bu bölüme verdiği 'Adagio' teriminin anlamı da çok yavaşa
yakın ritm demektir. Şair, yavaşça başlayan arayışında önce neşeye ve hıza,
sonra çabukluğa ve en sonunda aradığını bulamamakla berber iyice yavaşlayan
yaşamına teslim olmuştur. Bu yavaşlık içindeki teslimiyet 'adagio'dur.
[32] Oğuzcan, Ümit Yaşar. 11 Şubat 1961,
Tercüman Gazetesi, shf:8
[33] Bürün, Vecdi. İstanbul Sır Gazetesi,
17.05.1961 shf :17
[34] Oğuzcan, Ümit Yaşar. 1 Ağustos 1961, Varlık,
sayı 550: shf 18
[35] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Sahibini Arayan
Mektuplar, İstanbul, Çeltüt Matbacılık, 1961:14
[36] Oğuzcan, Ümit Yaşar. 25. Sanat Jübilesi,
İstanbul, Alpay Yayınları, 1967:18
[37] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Sahibini Arayan
Mektuplar, İstanbul, Alpay Yayınları, 1961:14
[38] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Sahibini Arayan
Mektuplar, İstanbul, Alpay Yayınları, 1961:40
[39] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Hüzün Şarkıları,
Ekin Basımevi, 1964:37
[40] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Hüzün Şarkıları,
Ekin Basımevi, 1964:43
41 Oğuzcan, Ümit Yaşar. Şiir Denizi 1. (Yayına hazırlayan: Lütfi
Oğuzcan), İstanbul, Everest Yayın- Dağıtım., 2018:12
[42] Elibal, Gültekin. İkinci Talens Resim
Yarışması ve Ümit Yaşar Sanat Galerisi Ödülü Üzerine, Sanat Çevresi, sayı
80, Haziran1985:72
[43] Oğuzcan, Ümit Yaşar.Ümit Yaşar Oğuzcan
Anlatıyor, Varlık, 1 Ağustos 1981:12
[44] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Şiir Tabakta, YeniGün
Gazetesi, 13 Ağustos 1959
[45] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Şiir Sergisi, Meydan
Gazetesi, 12 Mart 1963
[46] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Oğuzcan Sergisi, Cumhuriyet
Gazetesi, 10 Temmuz 1979
[47] Oğuzcan, Ümit Yaşar. Halkını Bilen Sanatını
Sayan Bir Şair Ümit Yaşar Oğuzcan, (Konuşan: Atilla Damar), Musiki ve Nota,
sayı 22, Şubat 1984:6-12
[48] Bolat, Salih. Popüler Kültür, Varlık,
sayı 1012, Kasım 2003:60-64
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar