Gönlümün Işığı
A
benim canım, sevgilim, küfrüm, imanım, padişahlarımın padişahı; bir şey ver
yoksula.
Ey
gamlara batan, bedene tapan kişi, bedenle uğraşıp durma, canla savaşıp kalma;
bedene bakma, bana bakma; bir şey ver yoksula.
A
benim ışığım, bugün bir iş edeceğim, nurunun çevresinde dolaşacağım, aşka can
vereceğim; bir şey ver yoksula.
Bizim
aybımızı arayan biri misin sen, yılan mısın, balık mı yoksa? Sen söyle, nesin?
Bir şey ver yoksula.
Güzelim,
hem sen olasın, hem o; yaraşmaz bu; atıver yokluğa şu canı, bir şey ver
yoksula.
Ey
Yusuf, sonucu şu gözleri görmeyen Yakub'a gel. Ey gizlenmiş İsâ, şu gök
kubbenin üstünde bir görün,
180.
Ayrılıktan günüm karardı. Gönlüm yay gibiydi, kıla döndü.
Yoksul
Yakup ihtiyarladı, ey genç Yusuf, gel.
* Ey İmranoğlu Mûsa, sana gönlümde ne
Turusînâ'lar var. Öküz Tanrılık etmede ,gel artık Tûru sînâ'dan.
* Benzim safran gibi sarardı, boynum
büküldü, çenge döndü. Beden mezarında daraldım, sıkıldım, gel ey genişlik,
ferahlık veren can.
* Muhammed [salla'llâhü aleyhi ve
sellem]'i gözliyen gözüm gamınla, müştakım sana diyor; «Biz seni ancak âlemlere
rahmet olarak gönderdik» âyetinin sırrı, o dağınık saçlardan yüzünü göster,
gel.
Güneş
sana karşı sanki akşam kızıllığı, ey padişahlardan bile öndülü kapan er, ey
Tanrı'yla bakan, Tanrı'yla gören göz, ey her şeyi biten gönül, gel.
Bütün
canlar, sanâ karşı sanki beden, sense cansın. Cansız beden neye yarar?
Çoktandır gönül verdim sana, gel ey sevgili de canımı da vereyim gitsin.
Gönlümü
aldığın gündenberi can ekinim biçildi gitti; sonucu dert sensin, git; sonucu
derman sensin, gel.
Ey
sevgili, ilâcım da sensin, çarem de sen, yüz parça olmuş gönlümün ışığı da sen;
çaresiz gönlümde senden gayri ne varsa yok oldu, gel.
( Senin kadrini bilmedim de felek,
inadına, var diyor, okla gönlünü vur başını taşlara; gel.
* Ey mertebesi, «Aralarında iki ok
atımı kadar yer kaldı» âyetiyle bildirilen ,ey o yücelik devletine sahib olan;
ey padişahım, kimsecik mahrem olamaz sana, «Belki de daha yakın» makamından
gel.
190.
Ey ay gibi güzel padişah, ey yüzlerce güzelden güzel, ey su, ey ateş, gel. Gel
ey inci, gel ey deniz.
*
Ey kendisine canımın kul, köle olduğu Şemseddin, ey Rûh-ul Emin, Tebriz, senin
yüceliğin yüzünden oturmakla arşa döndü, Mescid-i Aksâ'dan gel.....[1]
[1] Cilt 1, Gazel, 12
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan :
Abdülbâkiy GÖLPINARLI, İstanbul Remzi Kitabevî , Yükselen Matbaası İstanbul —
1957
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar