Print Friendly and PDF

Ölümüne Futbol

 


İma C. Özkan  |  12 Nisan 2013  |  Kategori : Sinema   |  Okunma:2.450



 

İma C. Özkan, tarihe ölüm maçı olarak geçen Start ile Flakelf maçını yazdı. Elleri kana bulanmış fanatikliği.

***

Dünya numaralandırılmış 2 büyük savaş gördü bugüne değin. Bunlardan ikincisine dair çok sayıda trajik hikâye duymuşuzdur. Hele Nazizm ve soykırım denirse, sayısız kitap, film gelir aklımıza. Bir kısmı belleğimizde yerleşik şemalar bile oluşturmuştur hatta. Benim sportif olmayan bir yoldan öğrendiğim trajik hikâye ise futbola dair. Hitler’in hit olduğu zamanlarda, 1941 yılının eylülünde Almanlar Rus topraklarındaki Ukrayna’yı işgal etmiş, Kiev’de cirit atmaktadır. Dinamo Kiev takımı dağılmıştır. Futbolcular çeşitli işlerde çalışmaktadırlar. Bunların bir bölümü ekmek fırınında işçilik yapmaktadır. Fırıncılardan biri olan Alman asıllı Losif Kordik adındaki bir zat ise tam bir futbol delisi. Birkaç ay içinde, eski Dinamo Kievli oyunculardan sekizini toplamayı başarır. Üç kişi de eski Dinamo Lokomotivli oyunculardan ekler; al sana bir futbol takımı. Bu takımın yedek oyuncusu yoktur. Takımın adı Start (CTAPT) olur ama esasında ağırlıklı olarak Dinamo Kiev’in devamıdır bu yeni takım. Kentte valilik yapan Alman generali Eberhardt’tan izin koparılır kolayca. Çünkü o da bir futbol hastasıdır. Kısa zamanda, Alman ordu takımıyla maç yapmayı kabul etmeleri koşuluyla, Zenit Stadı’nda antrenmanlar başlar.

1942 yılının yaz ortası olmuştur. 7 Haziran’da maçlar için ilk düdük çalar. Ağustos başına dek Start, ya da eski Dinamo Kiev, Alman ordu takımıyla yaptığı tüm maçları kazanır. Alman yetkililer burnundan solumaktadır. 6 Ağustos’ta ise, Almanların yenilmez ordu takımı Flakelf*sahaya sürülür. Gelgelelim densiz Dinamo Kiev (Start) Flakelf’i n bir golüne karşı beş gol atarak o yenilmez armadayı da yere serer. Start oyuncuları bir köşeye çekilip zılgıtı yerler maç sonrası. Hiç mırın-kırın etmeden bir kez daha Flakelf karşısında oynayacaklardır. Ancak bu defa Asil Alman evlatlarından oluşan bu takımı yenme densizliği göstermeyecekler, hatta maça asılmayacaklardır. Bu; Kiev’deki Alman askerinin morali açısından çok mühimdir, eski Dinamolular bunu unutmamalıdırlar. Takıma üç gün mühlet verilir.

O gün gelip çatar: 9 Ağustos 1942. Zenit Stamyumu’na Ukraynalı taraftar alınmamıştır. Tribünler Alman askeri kaynamaktadır. Hakem ise yine bir nazi subayıdır. Start oyuncuları sahaya çıkar. Tüm telkinlere rağmen, Nazi selamı vermezler. Maç başlar. İlk yarıda Start Falkelf’ten bir gol yemiş, ama iki gol atmıştır. Hakemin tüm Naziliğine rağmen hem de. Kısaca, ölümüne oynanan futbolda devre, eski Dinamo Kiev’in üstünlüğü ile kapanır. İkinci yarı ise, düpedüz ağzı köpürmüş Alman oyuncuların yumruk ve tekmeleriyle, güç bela ilerlerken, yine Dinamo Kievlilerin haysiyet maçı halinde algıladıkları oyunda üstünlükleri devam eder. Durum şimdi beş’e üç Dinamo lehinedir. Derken; savunma oyuncusu olan Klimenko, tüm Alman Flakelf takım oyuncularını çalımlayarak geçer, kaleciyle yüz yüze kalır. Golü atmasına hiçbir engel yoktur. Fakat Klimenko, her durumda üstünlük sağladıklarının bir nişanesi olarak beklenmedik şekilde geri döner ve topu orta yuvarlağa şutlar. Tam o anda, SS hakem doksanıncı dakikayı beklemez ve maçı bitiren düdüğü çalar. Dinamo Kiev’in bırak baş eğmeyi, bu aleni meydan okuyuşu karşısında, o günkü gazeteler tek satır yazmazlar. Morali de onuru da çöken Alman ordu takımı için intikam yolu bellidir. Ve Almanlar; intikamın soğuk yenebilecek bir yemek olduğunu gösterecektir.

Peki sonra ne oldu? 9 Ağustos 1942’deki bu maç neden “Ölüm Maçı” olarak biliniyor tüm dünyada? Rivayetler muhtelif. Ama her birinin ortak noktası, Dinamo Kiev (Start)li futbolcuların akıbetinin fena olduğu. Sözgelimi kimisi tutuklandı, kimisi toplama kamplarına götürüldü futbolcuların. Tutuklananlardan biri hapiste netameli şekilde öldü; birkaçı kaçmayı başardıysa da dördü de maçtan altı ay sonra 1943’te Kiev’deki toplama kampında vurularak öldürüldü. Alman yetkililer durumu uzun yıllar inkâr ettilerse de, 1974 yılındaki mahkeme kararıyla toplama kampında futbolcuların kurşuna dizildiği tescillendi. Şimdi Ukrayna’nın o ölüm maçının oynandığı ünlü Zenit Stadyumu girişinde, o kahraman futbolcuların anısına dikilmiş gurur anıtı duruyor.



1942 Ağustosunda Dinamo Kiev takım kaptanı maça hazırlanılırken, tüm tehditlere rağmen takım arkadaşlarına “Bazı şeylerin ölmeye değeceği”ni gözyaşları içinde anlatıyordu. Ölüm Maçı, genellikle 1981 yapımı Escape to Victory /Zafere Kaçış filmi ile biliniyor. Yönetmenliğini John Huston‘ın yaptığı ve Sylvester Stallone,  Michael Caine‘in dışında efsane futbolcu Pelé de oynuyordu Zafere Kaçış’ta ve hayli popüler olmuştu. Bu ölümüne futbol mücadelesinin bir tür milli mücadeleye dönüşümünün hikâyesini asıl bu filmden yirmi yıl önce 1961’de çekilen  başka bir film anlatıyordu. Macar yönetmen Zoltán Fábri, Két Félidö a Pokolban/ Two Half Times in Hell adlı bir film çekmişti. Türkçeye Cehennemde İki Devre adıyla çevrilen bu film, bugüne dek yapılmış en önemli futbol filmi olarak değerlendiriliyor.  Yine geçtiğimiz yıl Euro 2012’ye Polonya ve Ukrayna evsahipliği yaptığı sırada bu ölüm maçını konu edinen Match adlı bir filmin ülkede gösterimine izin verilmediğini biliyoruz. Ukrayna’da milliyetçi duyguları fişekleyip, gelecek Alman takımlarına karşı husumet beslenebilme ihtimali gerekçe gösterilerek, film yasaklandı. Rus yönetmen Andrey Malyukov’un çektiği bu film daha sonra, Brezilya’daki Futbol Filmleri Festivali’nin açılış filmi olarak gösterildi oysa.

Futbolun alelumum terimlerine bile hayli yabancı olan ben, tutmuş futbol görünümlü 2013 model bir yazı yazıyorum. Tek bildiğim, takımlar onbir kişiden müteşekkildir ve dikdörtgen bir alanın karşılıklı iki kısa kenarına konuşlanmış fileli bölgelere kale; orada bekleyen oyunculara da kaleci denir. “Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri” yüzünden yazdım bu yazıyı. Son dönemdeEduardo Galeano’ya sardırmışken, Galatasaray-Real Madrid maçının rövanşı da yapılınca, galeyana geldim. Galeano; söz konusu kitabının bölümlerinden birinde, “ ’42 Yazı” başlığıyla buölüm maçından bahsediyordu. Yazı tastamam şöyle:

“Yıllar önce, Dinomolu futbolcuların Kiev’de neden bir anıt hak ettiklerini dinlemiştim.

Bana savaş yıllarından ait bir hikâye anlatmışlardı.

Ukrayna, Nazilerin işgali altındaymış. Almanlar bir futbol maçı organize etmişler. Silahlı kuvvetlerin içinden seçtikleri ulusal takımlarına karşı kumaş fabrikası çalışanlarından kurulu Dinamo Kiev; süper adamlara karşı açlıktan ölenler.

Stad tıklım tıklım doluymuş. Muzaffer ordu o öğleden sonranın ilk golünü atınca tribünler halk sessizliğe bürünmüş; Dinamo beraberlik golünü atınca canlanmış. İlk yarı, Almanların 2-1 mağlubiyetiyle tamamlanınca da tamamen coşmuş.

Birliklerin komutanı, yardımcısını soyunma odasına göndermiş. Dinamolu oyuncular uyarıyı dinlememişler.

‘Bizim takımımız, işgal altındaki topraklarda oynadığı hiçbir maçı kaybetmedi.’

Ardından da tehdidi:

‘Eğer kazanırsanız, sizi kurşuna dizeriz.’

Oyuncular sahaya dönmüşler.

Çok geçmeden, Dinamo’nun üçüncü golü gelmiş. Seyirciler maçı ayakta ve hep bir ağızdan bağırarak seyrediyorlarmış. Dördüncü gol: Stat yıkılacak gibi olmuş.

Hakem daha süre dolmadan maçı aniden bitirivermiş.

Bir uçurumun kıyısında, üzerlerinde formalarıyla onları kurşuna dizmişler.”**

Sadece biraz daha maddi çıkar sağlamak, kitle sporu üzerinden sağlanan ve zaten ziyade olan kârlarını maksimize edebilmek için türlü çeşit şikelere başvuran bir futbol siyaseti nerde, canı pahasına danışıklı dövüşü reddedip, ölümüne oynayan Dinamo Kiev ruhu nerde! Bazı şeyler ölmeye değer; ya da biz bugün bunu şöyle tercüme edelim: Daha fazla para kazanacağım diye, bazı şeyleri yitirmeye değer mi?

 

*Bu takımın adı; “topçu hava savunma” ve “onbir” kelimelerinin Almanca karşılığı olan Fliegerabwehrkanone+elf kelimelerinden türemişti.

**Eduardo Galeano; Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri, Sel Yay., Çev.: Süleyman Doğru, 2011

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar