Print Friendly and PDF

Her Şey Seninle Tamam Oldu


28





هِدَايـَتٌ كَمُلَـتْ بِالشَّـرْحِ قَدْ مُزِجَتْHidayetün kemület bi’ş-şerhi kad müzicet                         





وَ جُمْلَـةِ الْمَـتْنِ في  َاثْـنَائِهِ دُرِجَتْVe cümleti’l-metni fî esnaihi düricet                                         





مَا اَحْسَنـَتْ بَهْجَةُ الْكِتَابِ اِذَا كَانَ قَبْMa ahsenet behçetü’l-kitabi iâ kâne kab                        ــلْ نُسْخَـتَـيْـنِ فَصَارَ نُسخَةٌ جُمِّعَتْle nüshateyni fe sâre nüshatün cümiat                               





كَأَنـــَّهَا مَجْمَعُ الْبَحْرَيــْنِ يَلْـتَقِيَانِKeennehâ mecmeu’l-bahrayni yeltegiyân                                 





عَلَـيْـهِمَا سُفُـنُ اْلاَفْهَـامُ اِنْسَـجَتْAleyhâ sicinü’l-efhâmü insecet                                                   





فَاَكْمَلُ اللهِ شَرْحًا قَـلْبَ جَامِعِهَا                                                       Fe ekmele’l-lâhi şerhan kalbe câmiihâ





بِاَكْـمَلِ اْلعِلْـمِ كَالْـمَتْنُ الَّتِي شُرِحَتْ                                                Bi ekmeli’l-ilmi ke’l-metnü’l-letî şürihat





دَاعِيكُمْ الْمُـــخْلِصُ الْـمِصْرِيِّ يَدْعُو لَكُمْDaîküm’ül-Mısriyyi yedû leküm                                        





عَنْ ظَـهْـرَ غَيْبٍ بِدَعْوَاتٍ لَقَدْ خَلُصَتْ                                 An zahra gaybin bi de’vâtin lakat halusat





Bursa’da, değerli müserrislerden biri (muhtemelen Burhaneddin Ali b. Ebi  Bekr el-Mergânî’nin Hanefî fıkhına ait meşhur eseri)  el-Hidaye isimli eseri asıl metin ve şerhi ile birleştirerek tek nüsha haline dercetmesi münasebetiyle yazılmıştır.





 هِدَايـَتٌ كَمُلَـتْ بِالشَّـرْحِ قَدْ مُزِجَتْ





Tamamlanan hidayet (kitabı) bu açıklama ile bütünleşti





وَ جُمْلَـةِ الْمَـتْنِ في  َاثْـنَائِهِ دُرِجَتْ





Metnin cümlesi toplandığı zaman





مَا اَحْسَنـَتْ بَهْجَةُ الْكِتَابِ اِذَا كَانَ قَبْ





Kitabın güzelliği ne güzel oldu. İki nüshadan önce





ــَلْ نُسْخَـتَـيْـنِ فَصَارَ نُسخَةٌ جُمِّعَتْ





Bu nüshada bunları toplayıcıdır.





Bahsedilen iki kitap dünya ahiret yatatılmadan önce yaratılan Hakikati Muhammediyedir. Bütün hakikatler ve ilimler Muhammedî hakikatten çıkar. Hak ve batıl gibi bütün zıtlar onun zât-ı maneviyesinde toplanmış ve birbirinin sınırına tecavüz etmeden Allah Teâlâ’nın emrine tabidirler. Şeytan, şeytaniyetini icra ederken aldığı zevk ile Cebrail aleyhisselâmın itaatındaki zevk birbine zıt gibi görünürken her ikiside halinden memnun şekilde hayat buldular.





كَأَنـــَّهَا مَجْمَعُ الْبَحْرَيــْنِ يَلْـتَقِيَانِ





Sanki birbirine kavuşmuş iki deniz gibi





عَلَـيْـهِمَا سُفُـنُ اْلاَفْهَـامُ اِنْسَـجَتْ [1]





Her ikisinden düşünce gemileri yapılmıştır.





Zıtların varlığı ile düşünceler oluşur. Sonuçta düşünceler ile de bir şey değişmese de insan yorgunluğu ile aldığı zevkin psikolojik etkisi ile kalp özelliği olan dönerli (halden hale geçiş) durumu hayatı tatlılandırır. Aslında bütün hakikatler bilinmesi ile Allah Teâlâ iradesinde bir değişikliğe sebep olacak etki oluşturmaz. Yalnızca insan fıtratındaki boşluklar dolabın çarkları gibi dolar dolar ve taşar. Sonuçta bilgi ve düşüncenin yeri yine boşalmıştır.





فَاَكْمَلُ اللهِ شَرْحًا قَـلْبَ جَامِعِهَا





Allah Teâlâ toplayıcı kalpte bu şerhi tamamladı





بِاَكْـمَلِ اْلعِلْـمِ كَالْـمَتْنُ الَّتِي شُرِحَتْ





Kâmil ilim ile ki onun metni şerh edilmiştir.





دَاعِيكُمْ الْمُـــخْلِصُ الْـمِصْرِيِّ يَدْعُو لَكُمْ





İhlâs sahibi Mısrî size dua etmek için çağırıyor





Dua makakamı kulluk işaretidir. Dua, başka bir çaresi olmayan insanın kendisi ve başkası için üreteceği tek çaresidir. İster kâmil olsun, ister nakıs olsun bütün kullar Allah Teâlâ’ya dua etmektedir. Hırsız hapishanede, zahid mescidde, şarhoş meyhanede dua eder. Allah Teâlâ buyurdu ki;





 “De ki: Duanız olmasaydı, Rabbım size değer verir miydi? Gerçekten yalanladınız. O halde azab yakanızı bırakmayacaktır.” [2]





Aziz ve Celîl olan Allah Teâlâ şöyle buyurur:





“Kulum büyük abdest bozup da abdest almadığı vakit, Bana cefâ etmiş olur. Abdest alıp da namaz kılmadığı vakit Bana cefâ etmiş olur. Namaz kılıp da Bana duâ etmediği vakit, Bana cefâ etmiş olur. Bana duâ edip de, Ben ona icabet etmediğim vakit, kendisine cefâ etmiş olurum; oysa Ben cefâ edici bir Rab değilim.”  [3]





Bir gün Mevlânâ Şemseddin haz­retleri buyurdu ki: Ebu’l-Hasani’l–Harakânî kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz: “Bir adı­mımı Arşın üzerine, öteki adımımı da yerin altına koydum; fakat aradığım kapı kapalıydı, hiç açıl­madı. Niyaz eşiğine eğilmeden kapı açılmadı. Niyazın üstüne ibadet yoktur” dedi. [4]





عَنْ ظَـهْـرَ غَيْبٍ بِدَعْوَاتٍ لَقَدْ خَلُصَتْ





Gaybın gizli tarafından bir tamamlanmış davetle.














[1] (نَسْج) Dokumak





[2] Furkan, 77





[3] İbn’ul Arabî, Mişkât-ü Envâr’da bu haberi, Ibnü’l-Cerrâh diye bilinen Abdullah b. Haneş el-Kinânî’den merfû olarak rivayet etmiştir.





[4] (YAZICI, 1995), c. 2, s. 264, (87)


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar