OTUZ ALTINCI SİFİR 3.Bölüm
Tavsiye
Allah Teâlâ’dan dolayı yoksul olduğun
kadar sadece Allah Teâlâ’ya muhtaç olmalısın. Bu durum ‘Allah Teâlâ’m! Senden
sana sığınırım’ hadisine benzer. Allah Teâlâ’dan dolayı yoksul olman, sende
rububiyet kokularından birisinin duyulmaması anlamına gelir. Sende bulunması
gereken mutlak kulluktur. Hakkın mertebesinde de kulluktan bir şey bulunmaz.
Böyle bir şey O’nun adına imkânsızdır. Bu itibarla Allah Teâlâ kayıtsız
anlamda-mutlak Rab iken sen mutlak kul olmalısın. Allah Teâlâ karşısında
-varlığınla değildeğerinle bulunman gerekir. Hakkın karşısında varlığın,
üzerinde yaratılmış olduğun ilahi suretten kaynaklanan iddia nedeniyle,
rububiyet kokusu taşır. Değerin ise öyle değildir. Şeyhim ve üstadım
Ebu’l-Abbas el-Ureybi (Allah Teâlâ kendisine merhamet etsin) bana böyle
tavsiyede bulunmuştu. Senin değerin -iddiayla değilhalinle tasarruf etmeyi
gerektirir. Sen de öyle olmalısın. Nefsin sana ‘Allah Teâlâ sebebiyle müstağni
ol’ derse, hiç kuşkusuz, sana efendiliği emretmiş olur; sen buna karşılık ‘Ben
Allah Teâlâ’ya muhtacım ve beni muhtaç kıldığı şeylere muhtacım’ diye cevap
vermelisin. Allah Teâlâ hamurumda tuzun bulunmasına bile beni muhtaç kılmıştır.
Tavsiye
Rıbatlarda bulunman gerekir. Rıbat
müminin hallerinin en üstünlerinden birisidir. Ölen herkesin ameli kesilirken
rıbatta bulunanın ameli kesilmez; kıyamete kadar onun ameli nemalanır, kabir
sıkıntılarından kurtulur. Bu durum Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den
gelen bir hadiste belirtilir. Rıbat insanın kendisini herhangi bir süre
olmaksızın veya bildiği bir süre belirlemeksizin tutması ve (bir işe)
bağlaması demektir. Kendisini bir işe ve duruma bağlayan kişi, ‘murabıt (rıbat
eden)’ diye isimlendirilir. Rıbat bütün hayırlarla ilgilidir, yoksa belirli bir
hayırla ilgili değildir. Her şey Allah Teâlâ’nın yoludur. Allah Teâlâ’nın yolu,
kullarına kendisinde amel etmelerini emretmiş olduğu şeriattır. Binaenaleyh
rıbat mağaralara çekilmekle ilgili olmadığı kadar sadece cihada ilgili de
değildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bir namazın ardından ötekini
beklemenin ‘rıbat5 olduğunu bildirmiştir. Allah Teâlâ kitabında
müminlere hitap ederken ‘Sabredin, sabırlı davranın, rıbat
edin, Allah Teâlâ’dan sakının’405 demiştir.
Bütün bu hususlarda takva sahibi olun ve Allah Teâlâ’yı söz konusu güçlüklere
karşı sığındığınız siper edinin. Bu husus ‘Sabır ve namazla
yardım isteyin’406, ‘Allah Teâlâ ile yardım isteyin’407,
‘Senden yardım isteriz’408 ayetlerinde
kastedilen Allah Teâlâ’nın yardımıdır. Başka bir ayette ‘Allah
Teâlâ’dan sakının, umulur ki kurtuluşa erersiniz’409 denilir. Yani sabır ve rıbat
güçlüğünden necata erersiniz.
Allah Teâlâ’nın peygamberiyle sohbet
ederken -ki onunla sohbet kendisinden aktarılan hadisleri okuma
vaktidirsabırlı davranman gerekir. Bu esnada konuşmazdan önce sadaka
vermelisin. Öyle yapmak senin için daha hayırlı ve temiz bir iştir. Sana
emredilen de budur. Çünkü şeriatın emretmiş olduğu sadakalar pek çoktur. Bu
nedenle her bir uzvumuza güneşin doğduğu her gün bir sadaka gerektiği
bildirildi. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem her tehlilin sadaka olduğunu
bildirdiği kadar her tekbirin, tespihin, hamdin veya iyiliği emredip kötülükten
sakındırmanın sadaka olduğunu bildirmiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’in hadisini okumaya niyetlendiğinde, kendi halini incelemelisin. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadislerini okumak, bütün müslümanlar için
peygamberle konuşmadan kalan kısımdır. Bu esnada verebilecek olduğun sadakayı
hadis okumazdan önce takdim etmen gerekir. Allah Teâlâ bu sadaka türleri
hakkında sana genişlik tanımış, sadaka türlerini bildirdikten sonra ihmal
edersen senin için geride mazeret bırakmamıştır. Binaenaleyh sen de halinin
gerektirdiği üzere, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ile konuşmanın
öncesinde hangi türde olursa olsun bir sadaka vermeli, ardından Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadisini okumaya başlamalısın.
Kıyamette ruh sahibi hayvanları
resmeden ressamlarla beraber haşredilmekten kendini sakın. Bir canlı hayvanın
suretini yaptığında, dünyada fark etmeyeceğin şekilde, Allah Teâlâ katından
gelen ruhu ona tâbi olur. Ahirette Allah Teâlâ sizin için ressamı cehenneme
koyar, onun nefsine cehennem ateşinde azap eder. Çünkü yaratma Allah Teâlâ’ya
mahsus işlerdendir; her kim bu konuda Allah Teâlâ ile didişirse, ‘yaratmış’
olduğu şeye karşılık Allah Teâlâ kendisine azap eder. Yaratma -ona değilAllah
Teâlâ’ya mahsustur. Bu durum Allah Teâlâ’nın izniyle olmadığında böyledir.
Hâlbuki Hz. İsa Allah Teâlâ’nın izniyle topraktan kuş yaratmış, Allah Teâlâ’nın
izniyle ona ruh üflemiştir. Allah Teâlâ bu esnada resim yapana izin verseydi,
hiç kuşkusuz, yapmış olduğu iş bir itaat eylemi olurdu. Bilmelisin ki her nefs
kazandığı karşılığında rehindir.
Tavsiye
Kıbleye yönelen bir insanı günahı
nedeniyle tekfir etme! Bir rivayette insan kardeşine ‘kâfir’ dediğinde, bu
hükmün onlardan birisine döneceği bildirilmiştir. O kişi kâfir ise söz
kendisine, aksi halde söyleyene döner; sözün söyleyene dönmesinin anlamı, onun
kâfir olmasıdır. Çünkü müslüman olduğu halde bir müslümanı tekfir eden kişi
kâfirdir. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Onlara insanların iman ettiği gibi
iman edin denildiğinde, beyinsizler gibi iman
mı edelim derler.’410 Allah
Teâlâ böyle insanlar hakkında ‘Dikkat edin! Onlar beyinsizdir’411 demiştir.
Ayette geçen ‘sefih’ zayıf görüşlü kişi demektir. Onlar müminlerin sadece
zayıf görüşlü ve zayıf akıllı olmaları nedeniyle iman ettiklerini iddia
etmişlerdir. Bunun üzerine söyledikleri söz kendilerine dönmüştür: ‘Dikkat
edin! Beyinsiz olan onlardır.’ Yani görüşleri zayıf olanlar onlardır. Bu zayıf
görüşlülük, onların iman etmelerine perde teşkil etmiştir. ‘Fakat
onlar bilmez.’412
Kötü söz söylemekten kendini
korumalısın. Kötü söz kötü bir niteliği mümin kardeşine nispet etmendir. Bu
nitelik onda olsa bile, ne yanından, ne arkasından ona izafe etmemen gerekir.
Yüzüne karşı kötü niteliği söylediğinde, hiç kuşkusuz, onu mahcup edersin. Allah
Teâlâ’nın o nitelikten mümin kardeşini kurtarıp seni onunla imtihan etmesinden
emin olamazsın. Bir rivayette şöyle denilir: ‘Kardeşinin kötülüğünü izhar
etme, Allah Teâlâ onu kötülükten kurtarır, seni imtihan eder.’ Kötü niteliği
müminin huzurunda söylemediğinde ise gıybet olur. Allah Teâlâ gıybeti
yasaklamıştır. Çünkü -kendisi bunu kabul etse bilemümini üzecek bir şeyi
gıyabmda söylediğinde, gıybetini yapmışsındır. Buna mukabil kendisinde
bulunmayan çirkin bir vasfı ona nispet edersen iftira etmiş olursun. Hasmı
rızasıyla affedilmenin dışında, mudaka diktiğin ağacın meyvesini devşirirsin.
Mümin kardeşine nispet edip onda bulunmayan özelliğin vebali de sana döner. Mümini
aldatmak da öyledir. Allah Teâlâ’yı kandırdığını zannedenlerden olma. Böyle bir
şeye inandığında, O’nu bilmeyenlerden olursun. Çünkü Hakka karşı hile yaptığını
zannedersin. Hâlbuki ayette şöyle denilir: ‘Allah
Teâlâ onların yaptıklarının çoğunu bilmez zannederler, bu sizin Rabbiniz
hakkındaki zannınızdır, böylece hüsrana düştünüz.*13
Bir mümini kandırırsan, gerçekte
kendini kandırmış olursun. Nitekim Allah Teâlâ şöyle der: ‘Onlar
Allah Teâlâ’yı ve müminleri kandırırlar, gerçekte sadece kendilerini kandırırlar,
farkında değillerdir.’41* Yani kandıklarının farkında
değillerdir. Başka bir ayette ‘Bâtıla iman edenler5415 denilir.
Ayetin devamında ‘Bâtıla iman eden, Allah Teâlâ’yı
inkâr edenler hüsrana uğrayanlardır’416 denilir. Allah Teâlâ onları bâtıla
iman etmekle nitelemiştir. Niyetlerle ilgili bir hadiste Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem ‘Bize bulut yağmur yağdırdı diyenler Allah Teâlâ’yı inkâr
etmiş, yıldızlara inanmıştır’ demiştir. Bu da ‘Onlar
kendilerini kandırırlar’417 ayetinin kapsamına dahildir. Onlar
müminleri kandırırken kendilerini kandırmış olurlar. Buna mukabil Allah Teâlâ’yı
kandırırken de Allah Teâlâ bu kandırma fiilleriyle onları kandırmış olur. Başka
bir ifadeyle onlar, Allah Teâlâ’yı kandırdıklarına inanmış oldukları için, Allah
Teâlâ onlarla alay eder, onları kandırır. Bilgisizlikten kendini koru!
Bilgisizlik insanda bulunabilecek en çirkin özelliktir. Dostum! Bir eşin
olduğunda ona tavsiyede bulun, onu terk etme. Aynı şey kız kardeşin, kızın
veya hükmün altında bulunan kadınlar için geçerlidir. Sözünü dinleyeceğini
bildiğin bütün kadınlara -her kim olursa olsunevden dışarı çıktıklarında kokusu
duyulan bir koku sürmemeleri hususunda nasihatte bulun. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilir: ‘Güzel koku sürünmüşken bir
toplulukla karşılaşan ve topluluğun kokusunu hissettiği kadın, zina etmiş
sayılır.’ Bu hususta daha özel bir hadis daha zikredilmiştir: ‘Üzerine koku
isabet eden bir kadın bizimle yatsı namazına katılmasın’ denilmiştir. Bunun sebebi
gecenin afetlerinin çok ve karanlığın perde olmasıdır. Mescit yolunda bir
erkeğe güzel koku isabet ettiğinde, Allah Teâlâ’dan korkmadığı takdirde, neyle
karşılaşacağını bilemez. Bu nedenle Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
kadınları yatsı namazına katılmaktan engellemiştir. Kısaca kadının güzel bir
koku sürünerek gece veya gündüz evden dışarıya çıkması uygun değildir.
Allah Teâlâ ehliyle alay etmekten ve
onları küçük görmekten sakınmalısın. Onlarla alay Allah Teâlâ’nın diniyle alay
etmektir. Onları güldürü konusu da edinmemelisin. Öyle bir davranışın vebali
kıyamette sana döner. Allah Teâlâ yaptığına karşılık kıyamet günü seninle alay
eder, seni küçümser. O’nun seninle alay etmesi, burada, yani dünya hayatında
karşılaştığın bir mümine karşı olan davranışını sana göstermesinden ibarettir.
Onunla karşılaşınca kendisine şöyle dersin: ‘Ben seninle beraberim.’ Bu sözün
onunla alay ve istihza etmek amacı taşır. Kıyamet günü olduğunda Allah Teâlâ,
dünya hayatında müminlere yöneldiğin ölçüde cezanı ve karşılığını verir. Bu
konuda müderris-fakihlerden bir grup gördük. Onlar Allah Teâlâ’ya yönelip
O’ndan kendilerine gelen ilhamları kalpleriyle haber veren Allah Teâlâ ehliyle
alay ederlerdi. Bu özelliğe sahip birisine'oradaki nimederi görsün diye
cennete götürülmesi emredilir. Onlar da, Allah Teâlâ ehli kendileriyle alay
edilirken Mutlu ve sevinçli olduğu gibi, cennete gitmekle mutlu ve memnun bir
halde kendilerine izhar ettikleri davranışlarında dürüst ve haklı olduklarını
zannederler. Allah Teâlâ amellerinin karşılığını verip de cennet hayırlarıyla
onlara genişlediğinde, Allah Teâlâ oradan uzaklaştırılıp cehenneme
götürülmelerini emreder. Bu emirle melekler onları ateşe götürür. İşte bu Allah
Teâlâ’nın onlarla alay etmesidir. Nitekim o münafıklar da ailelerine dönünce
(beraber oldukları müminler hakkında) şöyle derleri ‘Biz
sadece onlarla alay ediyoruz.’*18 Başka bir ayette ‘Onunla
alay ederler’419 denilirken
başka bir ayette ‘Bugün iman edenler kâfirlere gülecektir’420 denilir. Hâlbuki onlar dünyada iman
etmiş oldukları için müminlere gülüyorlardı. Bazı müminler dünya hayatında Allah
Teâlâ ehline güler, özellikle fakihler bunu yapar. Onlar, sıradan insanları
doğru yol üzerinde Allah Teâlâ’nın içlerine ve bâtınlarına ilham etmiş olduğu
ihsanlan dile getirdiklerini gördüklerinde, onlara güler, sözlerini kabul eder
görünürler; hâlbuki içlerinde bunun tersi bir kanaat vardır. 1
Kardeşim! Allah Teâlâ ehlinden
olmasan bile, onların hallerini kendilerine havale etmelisin. Allah Teâlâ
ehlinin O’nun dininin inkâr veya aklın ve naklin getirdiği sahih bilginin
reddettiği bir görüş görmemişsindir. ‘Onlara
karşı suç işleyenler iman edenlere gülerler,
onlarla karşılaştıklarında kaş göz işareti
yaparlar.’421 Yemin
olsun ki, ben, Allah Teâlâ ehlinin devrimizdeki fakihleri böyle gördüm. Onlar
kaş göz hareketleriyle Allah Teâlâ ehliyle alay eder, onlara güler, görünüşte
sözlerini kabul ettiklerini izhar ederlerken gerçekte bunun tersine hareket
ederler. Böyle bir tavırdan kendini koruman, bu vasıftaki insanlarla arkadaşlıktan
uzak durman lazımdır; aksi halde tabiat seni kendine çeker. Kıyamette onların
hüsranları ne kadar da büyüktür! Onlar ‘Hidayet
karşılığında dalaleti, mağfiret karşılığında azabı alan kimselerdir’422; başka bir
ayette ‘Ahiret karşılığında dünyayı satın almışlardır’423; başka bir
ayette ‘Ticaretleri fayda vermemiş, doğru yolu
bulamamışlardır’424 denilir.
Tavsiye
Kardeşim! İnsanların kötülerinden
olmaktan kendini muhafaza eyle. Böyle yaparsan insanlar senin dilinden
çekinir. En kötü insanlar dillerinden korkulan ve çekinilen kimselerdir. Bu
hususta kendini en iyi kendin bilirsin. Bir adam Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem’e, doğru geliyormuş, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, o
kendisine ulaşmazdan önce adamın yöneldiğini görerek şöyle demiş: ‘Aşiretin
oğlu ne kötüdür.’ Yanına vardığında ise yüzünde tebessüm görmüş, ona
gülümsemiş. Adam ayrıldığında Hz. Aişe şöyle demiş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın
peygamberi! Sen adam hakkında söyleyeceğini söyledin, sonra yüzüne karşı
tebessüm ettin.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş: ‘Ey Aişe!
En kötü insan şerrinden emin olmak üzere insanların kendisine ikramda
bulunduğu kişidir.’ Bu nitelikte olmaktan kendini korumalısın, yoksa Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in şahitliğiyle insanların en kötülerinden olursun.
Eşin ile aranızda -onun sırrının
ortaya çıkabileceğibir durum olursa, o sırrı izhar etmemen gerekir; eşinle
arandaki sırrı izhar Allah Teâlâ katında büyük günahlardan biridir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılmıştır: ‘Allah Teâlâ
katında kıyamette en kötü insan eşinin sırrını izhar edendir.’ O davranış büyük
günahlardandır. Bir insanın annesine veya babasına sövme sakın! O da senin anne
ve babana söver. Hâlbuki anne ve babanın hakkını korumak senin görevindir. Bir
müşrikle oturup kalktığında Allah Teâlâ karşısında onun ilah edindiği puta
sövmemen veya sahabe hakkında aşırı söz söyleyen Rafızî’yle oturup kalktığında
onunla tartışmaktan ve onun hakkında söz söyleyeceğini bildiğin sahabeden birisini
onun yanında zikretmekten sakın. Söz konusu sahabe oturduğun kişinin hakkında
övücü söz söyleyeceği kimselerden biri olabilir. Rafızî, (sevdiği sahabeyi
övmede) gösterdiği sebatla başka bir sahabe hakkında kötü söz söylemeye
başlayabilir. Sen ise sahabeyi kendisine hatırlatarak, bu konuda kötü söz
söylemesine vesile olmuş sayılırsın. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Allah
Teâlâ’nın dışında puta tapanların taptıklarına sövmeyin, onlar da zalimce Allah
Teâlâ’ya söverler.’425 Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bir adamın kendisine ve ebeveynine kötü söz
söylemeyi yasaklamıştır. Bunun üzerine ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Bir adam anne babasına
nasıl söver ki?’ diye sorulunca, şöyle demiş: ‘Başka birinin babasına söver,
onun da babasına sövülür, annesine söver o kişi de onun annesine söver.’ Büyük
günahlardan birisi de kişinin na-Hakk yere Müslüman birinin ırzı hakkında
ileri geri konuşmasıdır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den sabit olan
bir hadis bunu beyan eder.
Sabah ve yatsı namazlarında cemaatte
bulunmalısın. Yatsı namazını cemaade kılan, adeta, gecenin yarısını ibadede
geçirmiş demek iken sabah namazını cemaade kılan da bütün geceyi ibadede
geçirmiş gibidir. Allah Teâlâ’nın kullarına ayrım gözetmeksizin şefkat
göstermelisin. Hatta bütün canlılara da şefkat göstermen gerekir; çünkü her
‘yaş ciğer5 (canlı) sahibi için Allah Teâlâ katında bir ecri vardır.
Tavsiye
Kendi bakışını ve değerlendirmeni Allah
Teâlâ’nın yaratıkları hakkındaki bilgisine tercih etme ve üstün tutma! Allah
Teâlâ (dilediği kişiyi) Müslümanların işlerini deruhte etmesi üzere
görevlendirir ve yönetici yapar. Bu itibarla yöneticiler ve valiler zâlim bile
olsalar, Allah Teâlâ’nın onlarda bilmediğin bir sırrı vardır. Allah Teâlâ’nın
onlar vasıtasıyla uzaklaştırdığı kötülükler ve onlar vasıtasıyla meydana gelen
hayır ve maslahadar, zalim olduklarında bile, zulümlerinden daha çoktur. Buna
rağmen insanlar genellikle kendi bakışlarını, Allah Teâlâ’nın yaratıklarındaki
fiiline tercih eder ve üstün tutarlar. Şeytan onlara gelir, haksız
eleştirilerini idarecilerine yöneltmelerini sağlayarak onları görevlendirenin Allah
Teâlâ olması nedeniyle doğruyla aralarına perde çeker ve Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in şu buyruğunu kendilerine unutturur: ‘Bir el itaatten
ayrılır ve emre ve ehline karşı koyarsa, şeytan o cemaate girer.’ Şeytanın
oraya girmesi, bu ve benzeri hadisleri tevil etmek demektir. Aynı zamanda
şeytan onlara şu hadisi de unutturur. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
şöyle der: ‘Yöneticiler zulmederse sizin lehinize ve onların aleyhinedir; adil
davranırlarsa sizin ve onların lehinedir.’ Allah Teâlâ Kur’an ile saptırmadığı
kimseyi sultan vasıtasıyla saptırabilir. Bu meseleyi açıklamak sadedinde
sadece Hz. Âdem’in halifeliği hakkında meleklerin Allah Teâlâ’ya itirazı
bulunsaydı, yeterli olurdu. Dikkat ediniz! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem zekâtın tamlığının bir tezahürünü de sadaka toplayıcının -haksızlık etse
bilesenden razı olarak geriye dönmüş olması olarak zikretmiştir. Kastedilen
zekâtı toplayan kişidir. Bu kapı insanların habersiz kaldığı ve nefislerinin
yüzüne kapamış oldukları bir kapıdır. Bir hususta düşüncesi olan herkesin bir
nasibi vardır, fakat Allah Teâlâ’nın katında neyin bulunduğunu bilemez. Bu
konuda Allah Teâlâ’dan gelen pek çok delil gördük. Birini kınarken, Allah
Teâlâ’nın kınadığı şekilde niteliği kınaman lazımdır, yoksa kendine karşı
ihlaslı davranırsan o nitelikle niteleneni kınama! Birini överken hem sıfatı
ve hem onunla nitelenen kimseyi övmelisin; zira Allah Teâlâ seni bu nedenle
över.
Tavsiye
Salih bir rüyada bana bir hususta
tavsiyede bulunuldu. Tavsiyeyi herhangi bir vasıta olmaksızındoğrudan Allah
Teâlâ’nın kelamından duydum. O kelamı duyduğum yer, bir avuç miktarı bir yerde,
kendisinde Allah Teâlâ’nın Hz. Musa’yla konuşmuş olduğu mübarek bir yerdir.
Kelamın bir keyfiyeti olmadığı gibi yaratılmışların sözüne de benzemiyordu.
Kelamın kendisi dinleyicinin anlayışıyla aynıydı. Anladıklarımdan bir tanesi
şuydu: ‘Sen vahyin olgun göğü ve yeri (arz), sükûnet dağı olmalısın. Hareket
ettiğinde canlılar gibi hareket etmelisin.’ Ardından içimde bir mana oluştu ve
şu dizeleri okudum:
îçime
yerleştirdiğini yerleştirdin
Bana yaptıklarını
söyledin
. Bilirsin ki benim
varlığımda
Sen ne koymuşsan o
var
Benden gördüğün her fiil .
Senin yaptığın
fiildir
Tavsiye
Hayır söyleyip bir hayra vesile
olduğunda, onu ilk yapan sen olmalısın. O hayrın ilk muhatabı da kendini kabul
etmelisin. Bu itibarla kendine karşı samimi ve ihlaslı davranmalısın. Böyle
davranmak senin halini pekiştirir. Yaratılmışların gözü, sözünden daha çok,
insanın fiiline yönelir. İnsanın fiiline uymak ve onu rehber edinmek, sözünü
rehber edinmekten müessirdir. Bu konuda şair şöyle demiş:
Söz fiil karşısında tartılsa
Fiil ağır gelir, söz hafif kalır
Kılavuz edinilen kimselerden olmaya
çalış! Böyle olunca veraset yoluyla peygamberlere katılırsın. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Bir kişinin senin vesilenle hidayete
ermesi, güneşin üzerinde doğduğu her şeyden senin için daha hayırlıdır.’
(Sözüyle yaptığı arasında çelişki bulunan) buu nitelikteki birisinin aklının
noksanlığı hakkında Allah Teâlâ şöyle der: ‘İnsanlara
iyiliği emreder, kendinizi unutursunuz, hâlbuki siz kitabı okuyorsunuz,
akıllanmaz mısınız?426 İnsan
Kur’an’ı okur ve ondan herhangi bir şeye uymazsa, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem’in şahitliğiyle en kötü kişilerden birisidir. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Bir adam Kur’an okur ve Kur’an ona lanet eder, o
da okurken kendisine lanet eder.’ Kur’an okuyan ‘Dikkat
edin Allah Teâlâ’nın laneti zalimlerin üzerinedir5427 diye ayeti
okur. Hâlbuki bizzat okuyan kişi zalimdir veya ‘Allah
Teâlâ’nın laneti yalancıların üzerinedir’428 ayetini okurken de yalancı olan
kendine lanet eder. Demek ki Kur’an-ı Kerim onu lanetlerken o da okurken
kendisini lanetler. Bir sıfatın kınandığı bir ayete gelir, hâlbuki kendisi o
sıfata sahiptir ve ondan uzak kalamaz. Bir ayete gelir ve o ayette yapmadığı
ve nitelenmediği bir sıfat övülür. Binaenaleyh Kur’an onun -lehine
değilaleyhine delildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem sahih bir
hadiste şöyle der: ‘Kur’an lehinde veya aleyhinde bir delildir. Her insan
sabahlarken kendini ya azat eder veya köle kılar.’ Kardeşim! Sebepleri terk
etmiş bir halde Allah Teâlâ karşısında oturuyorken, kendini istekten
korumalısın ve kimseden bir şey istememelisin. Günümüzdeki zembil sahibi
(dilencilere) uymaman lazımdır! Onlar himmetleri düşük, Allah Teâlâ katında
değersiz, Allah Teâlâ’ya karşı en çok yalan söyleyenlerdir; ya sadık bir
inancın veya izzetini muhafaza edeceğin bir mesleğin olmalıdır. Öyle yapmak Allah
Teâlâ katında senin için daha değerlidir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’in şöyle söylediği aktarılmıştır: ‘Herhangi birinizin ipini alıp
sırtında odun toplaması dilencilik etmesinden iyidir.’ Bir hadiste ise ona
verilir ya da mahrum bırakılır denilir.
Tavsiye
Misafire ikram etmen gerekir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılır: ‘Allah Teâlâ’ya ve
ahiret gününe iman eden kişi, misafire ikram etmelidir.’ Misafir
yerleştiğinde, onun misafirlik hakkı üç gündür. Fazlası
sadakaya girer. Gelip gidecekse, bir
gün ve gece misafirdir. Şeyhimiz Ebu Medyen’in bu konuda güzel bir hikâyesi
vardır: Şeyh insanların rızık vesilesi edindiği sebepleri terk dtme fikrindeydi
ve bu konuda sağlam inancı vardı. İnsanları kendi makamına ve daha önemli
olanla ilgilenmeye davet ederdi. Bu konuda kendisine bir şeyler söylendiğinde,
yani sebepleri terk etmek, kazancı yemek ve bu davranışın çalışmadan yemekten
daha üstün olduğu söylendiğinde şöyle demiş: ‘Bilmiyor musunuz ki, bir kavme
misafir olduğunda, misafirin hakkını üç gün gözetmeleri onların vazifeleridir.
Misafir oraya yerleşince, böyle davranmaları gerekir.’ Etrafındaki insanlar
‘evet5 diye cevap verince şöyle demiş: ‘Bu üç gün içerisinde
misafir kazancından yerse, bu davranış misafirleri olduğu kavim adına bir ar
ve utanç sayılmaz mı?’ Onlar da ‘evet’ diye cevap verince, şöyle demiş: ‘Allah
Teâlâ ehli yaratılmışlardan uzaklaşıp O’nun katında misafir olmuş kimselerdir.
Onlar üç gün Allah Teâlâ’ya misafir olarak kalırlar. Rabbinin katındaki bir
gün, sizin saydıklarınızdan bin senedir. Biz O’nun günleri ölçüşünce kendimizi
misafir kabul ederiz. Allah Teâlâ’nın günlerinden üç gün kemale erdiğinde ve
herhangi bir iş yapıp kendi emeğimizi yemezsek, bu esnada kınanabiliriz ve bize
karşı böyle bir delil söylenebilir.’ Kardeşim! Şeyhin bakışının ne kadar düzgün
ve Sünriet’e ne kadar uygun olduğunu görmelisin. Allah Teâlâ onun kalbini
nurlandırmıştır. Misafirlik hakkı vaciptir ve iman şubelerinden birisidir. Daha
doğrusu misafire ikram etmek, imanın şubesidir. Aynı şekilde doğru söylemek
veya kötülük söylemeyecek şekilde susmak da imanın parçasıdır. Allah Teâlâ
şöyle der: ‘Onların sözlerinin çoğunda hayır yoktur, sadaka
vermek, iyilik yapmak veya insanların arasım bulmak dışında.*429 Bu husus insanlarla konuşmak ve
sohbet etmekle ilgilidir. Allah Teâlâ’nın zikri en üstün ve faziletli söz iken
tilavet en üstün zikirdir.
İmanın bir parçası da içki
meclislerinden uzaklaşmaktır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle
söylediği aktarılır: ‘Allah Teâlâ’ya ve ahiret gününe iman eden etrafında
şarabın döndürüldüğü bir sofrada oturmasın. Meşru bir iş yaptığında, onu Allah Teâlâ’yı
görür gibi yapman lazımdır. Çünkü amelini Allah Teâlâ’yı görür gibi yapan,
maksuduna erer. Ameli Allah Teâlâ’yı görür gibi yapmak O’nun emrettiği şekilde
yapman, amelini yaparken onda Allah Teâlâ’yı görmek demektir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ihsanı söylediğimiz üzere tefsir' ederken bir
rivayette şöyle demiştir: ‘İhsan görür gibi Allah Teâlâ’ya ibadet etmendir.’
Cumaya gitmeye niyetlenince Cuma namazı için gusül abdesti almalısın. Gusül
bilhassa Cuma günü için bile gerekli olsa dahi,
namazdan önce alınması üstündür. Bu
konuda alimler arasında görüş ayrılığı yoktur. Bu kitabın abdest bahsinde
söylendiği üzere, abdeşt alınca Cuma namazına doğru gitmelisin. Vakar ile ve
ağırbaşlı bir şekilde yürüyüp arada boşluk görmediğin sürece iki kişinin
arasına girmemen gerekir. Bu durumda hatibe yaklaşır ve sözlerini sessizce
dinlersin. Taşlarla oynama! Taşlara dokunmak boş işle ilgilenmektir. İmam
konuşurken yanında konuşana ‘sus’ deme! Bu da boş ve anlamsız bir iştir.
Kalbini gelecek olan zikir için boşalt ve hazırla. Mümin öğütten ve zikirden
faydalanır. En güzel elbiseni giy, yanında varsa güzel koku sürün ve gücün
yettiği ölçüde erken vakitte camiye git.
Bu konuda görüş ayrılığından
kurtulmak istersen, günün ilk vaktinde cumaya gidebilirsin. Bu durumda bir
deve kesmiş gibi sevap kazananlardan olur, olabildiğince imama yakınlaşmış
olursun. Ailen olduğunda, senin gibi, Cuma günü onların da yıkanmalarını iste!
Cünüp olduğunda, iki kez gusül abdesti almalısın. Birincisi cünüplük ve diğeri
Cuma sebebiyle alacağın gusül abdestidir. Böyle yapmak daha iyidir. İki kere
almazsan, sadece cenabetlik nedeniyle gusül almalısın. Umulur ki Allah Teâlâ,
bu davranışınla Cuma guslünün sevabını da sana verir. Abdest üzerinde abdest
alman gerekir. Abdest üzerine abdest nur üzerine nurdur. Bu konuda Mağrib-Batı
Afrika şehirlerinde bir grup şeyhle karşılaşmıştım. Onlar her namazda abdestli
olsalar bile tekrar abdest alıyorlardı. Her namaz için teyemmüme gelirsek,
onun vacip olduğu hakkındaki delil, abdestle kıyasla daha güçlüdür. Benim
görüşüm de budur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’deki ifade bunu gösterir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bir abdesde iki farz ve daha fazlasının
kılınabileceğine hükmetmemiş olsaydı, hiç kuşkusuz, Kur’an-ı Kerim’in hükmü
her namaz için yeniden abdest almayı gerektirirdi. Kısaca abdest üzerine
abdest almak daha iyidir ve bu konuda bir görüş ayrılığı yoktur. Bize göre
abdest bizatihi müstakil bir ibadet olduğu kadar aynı zamanda başka bir
ibadetin sıhhat şartıdır. Başka bir ibadetin sıhhat şartı olması, abdesti
bizatihi irade edilen müstakil ibadet olmaktan çıkartmaz. Sabah namazı kılan
birine eziyetten kendini muhafaza etmelisin. Sabah namazı kılan, Allah
Teâlâ’nın zimmetindedir. Zimmetinde tuttuğu kişi hakkında Allah Teâlâ’ya
saygısızlık yapmamak gerekir, insanlar kendisinden habersiz iken,
yaratılmışlarla ilişkisinde böyle dikkadi birini görmedim. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilir: ‘Sabah namazını
kılan Allah Teâlâ’nın zimmetindedir.’ Allah Teâlâ’nın zimmeti hakkındaki
herhangi bir hususta sana tâbi olmasından kendini koru! Her gün namazda on iki
rekât kıl. Bu konuda Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden gelen teşvikler
vardır. İkindi namazını dikkade kıl; ikindi namazını terk edenin ameli boşa
çıkar.
Mescitte otururken veya bulunduğun
herhangi bir yerde otururken, abdesdi olarak namaz vaktinin girişini
bekleyerek otur! Oturduğun yeri mescit edinmelisin. Bütün yeryüzü nas ile
belirtildiği üzere mescit kılınmıştır. Bununla beraber örfte mescit diye
tanınan yer daha üstündür. Mescide giden veya bunun için yola çıkana Allah
Teâlâ -her yola çıkışı içincennette bir köşk hazırlar. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellemin sahih bir rivayette şöyle dediği aktarılır: ‘Evinde abdest
alıp Allah Teâlâ’nın bir evine doğru yürüyen ve orada farz namaz kılanın giderken
ve gelirkenki her adımı kendisinden bir hatayı düşürürken, diğeri onu bir
derece yükseltir.’ Gaflet halini ortadan kaldıracak şekilde, gece ibadeti
yapman gerekir. En azı on ayet okuyacak şekilde ibadettir. On ayet okuduğunda
artık gafillerden sayılmazsın. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Allah
Teâlâ’dan böyle aktarmıştır.
Her gece ibadete kalkarak, söylediğim
kadar bile olsa, bütün sünnederi yerine getirmeye çalış! Hiçbir gece duayı
ihmal etme. Dua ederken Allah Teâlâ’dan bağışlanma, din, dünya ve ahiret
işlerinde afiyet istemelisin. Bir sene dahilinde Kâdir gecesine ne zaman
tesadüf edeceğini bilemezsin. Kadir gecesini Ramazan ayının dışında pek çok
kez gördüm. Bu itibarla Kadir gecesi senenin içerisinde dönerken en çok
Ramazan’da ve bilhassa ayın tek gecelerinde bulunur; bununla beraber bazen çift
gecelerde de bulunur. Kadir gecesini aym on sekizinci gecesinde gördüm,
Ramazan’ın onuncu gecesinde de bana gösterildi. Gece ibadederini yaparken on
ayete ilavede bulunursan, ilave ettiğin kadar gafletten uzaklaşmış sayılırsın.
Yüze çıkardığında ise zikredenlerden sayılırsın; bin ayete çıkardığında, muksit
denilenlerden biri olursun.
Her senenin Şevval ayında oruç
tutmalısın. Şevval’in ikinci gününden başlayarak ay bitene kadar takip eden
günlerde tutabilirsin. Böyle yapmakla görüş ayrılıklarından uzaklaşmış olursun.
Ramazan ayını hastalık veya yolculukla geçirirsen, müteakip ay içerisinde kaza
etmen gerekir. Orucu peş peşe bozduğun gibi kaza ederken de peş peşe kaza etmelisin.
Böyle yapınca görüş ayrılıklarından kurtulmuş olursun. Çünkü Ramazan ayı oruçta
müteakip günlerden oluşur. Orucunu bozmuşken bile, bir oruçluyla iftar veya bir
oruçluya iftar verme imkânı bulursan, bunu yapmalısın. Böyle yaptığında onun
ecrinin bir benzeri sana verilir. Mekke’de bulunduğunda çok tavaf etmelisin.
Her yedi tavaf bir köle azadı sevabına müsavidir. Gücün yettiği ölçüde azat et
ki, fakirlik ecriyle birlikte zenginlerin derecesine katılabilesin. Allah
Teâlâ yolunda ok atmaya çalış; atıcılığı bir kez öğrenirsen, unutmaman gerekir.
Öğrendikten sonra ok atmayı unutmak, Allah Teâlâ katında büyük günahlardandır.
Kur’an’dan bir ayet ezberleyip onu ezberinden unutan veya onunla ameli terk
eden kişi, kıyamet günü kimsenin görmeyeceği bir azapla karşılaşır. Çünkü unutmuş
olduğu Kur’an’ın bir benzeri ve dengi yoktur. Bir hurmayla bile olsa, imkânın
ölçüşünce mücahitleri savaşa hazırlamalısın. Savaşa gitmeyip geride
kaldığında, mücahitlerin ailelerine yardımcı olmalısın. Bu durumda ailenle
beraberken bile onlarla birlikte savaşıyor diye yazılırsın. Savaşa
katılmadığında savaşa katılmaya niyet etmelisin. Savaşa katılmaz ve böyle bir
niyet de taşımazsan, münafıklık şubelerinden birisinde bulunmuş sayılırsın.
Malının fazlasını (malı) olmayana
ver! Söylediğimiz yemek, içmek, elbise veya binek değildir. Din ilimlerini
öğrenmelisin. İlme göre amel edersen, bilerek amel etmiş olursun. İnsanlardan
birisine o ilmi öğrettiğinde, bu öğretme de hayır işlerinden birisi olur ve
onu yerine getirmiş sayılırsın. Bildiğin hususlarda Allah Teâlâ’dan ve Allah
Teâlâ katında hayır dilemelisin. Allah Teâlâ sana istediğini verirse, ne ala!
Yoksa sana istediğin şeyin ecrini ve sevabını verir. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’den bir rivayet söylediğimizi pekiştirir, şöyle demiştir:
‘Dürüst bir şekilde şehitlik isteyeni Allah Teâlâ yatağında ölse bile şehitler
menziline ulaştırır.’ Güvendiğin herkese karşı iyilik yapmalısın. Gücün
ölçüşünce onları hayra çağır! Sen ancak ehli isen hayra çağırabilirsin. Bu
konuda sana icabet eden kişi, icabet etmesi ölçüşünce ecrinin benzerini
aldığın kişidir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği
sabittir: ‘İslam’da iyi bir âdet çıkaran kişi âdetin sevabını ve daha sonra onu
yapanların sevabını kazanır.’ Bu konuda onların ücretlerinden bir şey
eksilmez. Ebu Medyen’den aktarıldığına göre, yemek yedikten sonra arkadaşları
için iki rekât namaz kılmayı âdet edinmiştir. Birincide Kureyş suresini,
İkincide ise ihlas suresini okumuş, arkadaşları arasında bu sünnet ve âdet
devam edegelmiştir. Hayra vesile olanın onu yapan gibi sevap aldığı sabittir.
Sıla-i rahim yapman ve Allah Teâlâ ile arandaki nesebi muhafaza etmen
lazımdır. O da rahimlerden birisidir. Zorda kalanı kolaylığa yönlendirmen
lazımdır. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Güçlük olunca onu kolaylığa
yönlendir.’430 Birisinin
sıkıntısını ve güçlüğünü kaldırdığında, en büyük sevabı kazanırsın. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Kim zorda kalana bakar veya onun yükünü
alırsa, Allah Teâlâ onu gölgesinde gölgelendirir. Kıyamet günü Allah Teâlâ
kullarını bağışlayanları bağışlar.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in
şöyle dediği aktarılır: ‘Allah Teâlâ’dan kıyamet günü kendisini güçlüklerden
kurtarmasını isteyen kişi, zorda kalana yardım etsin veya onun yükünü alsın.’
Bilmelisin ki, iyiliğin seni mutlu
etmesi ile yaptığın kötülüğün seni üzmesi imanın parçasıdır. Kibirden, kirden
ve nefretten uzaklaşman lazımdır. Allah Teâlâ sana kardeşinin ayıbını
gösterdiğinde, onu örtmelisin. Böyle bir davranış bir ölüyü diriltmek sevabına
denktir. Bu hususta Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen rivayet
vardır; sevabın miktarı kıyasla anlaşılamaz. İnsanların ihtiyaçlarını
karşılamak üzere çalışmalısın. Bu hususta insanları teşvik eden bir grup
görmüştük ki o da en fazilçdi amellerdendir. Zorda kalan insanın güçlüğünü
gidermelisin. Gizlenmek isteyeceği hor ve hakir bir durumda gördüğün müslümanı
örtüp gizlemen lazımdır ve halini açığa çıkartmamaksın. Müslüman kardeşinin
sıkıntısını azaltıp onun elinden tutmaksın. Bütün bunlar, teşvik edilmiş, dince
emredilmiş ve müstehab sayılmış davranışlar olduğu kadar aynı zamanda güzel
ahlakın parçasıdırlar. Dünyaya karşı zahit olman ve kaba-saba elbiseler giymen
lazımdır. Bir rivayette gücü varken güzel elbise giymeyene Allah Teâlâ kerem
elbisesi giydirir denikr ki hadis sabittir. Gereğini yapma gücü varken öfkesini
tutanlardan ol. Allah Teâlâ insanları bağışlayan ve öfkesini tutanları över. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Yerine getirme imkânı varken öfkesini
tutanın Allah Teâlâ bâtınını iman ve eman ile doldurur.’ Bu itibarla öfkeyi
tutmak imanın parçasıdır. Gücün ve imkânın yettiği ölçüde zarardan korunmak
isteyen mümin kardeşini himaye etmelisin. Sana bir zarar ulaştığında, onu
sadece Allah Teâlâ’ya sığınarak kendinden uzaklaştır, başkasından o zararı
kaldırmasını isteme! Sebeplere başvursan bile, sebepleri görmen nedeniyle Allah
Teâlâ gözünün önünden gitmesin. Çünkü Allah Teâlâ’nın her sebepte bir vechi ve
yüzü vardır; işte sebepte müşahede ettiğin, o vech olsun!
Bilmelisin ki, her peygamber ümmetini
Deccal ile uyarmıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem -bize Deccal’den Allah
Teâlâ’ya sığınmamızı öğretmek üzereDeccal fitnesinden Allah Teâlâ’ya
sığınırdı. Bu sığınmada iki yorum vardır: Birincisi Deccal’in fitnesinden Allah
Teâlâ’ya sığınmaktır. Bu sayede insan iddiasında onu doğrulamamış, ondan
korunmuş olur. Allah Teâlâ’nın kendisini korumasını isteyen, Kehf suresinin
başından on ayeti ezberlemehdir. Ayetler Deccal fitnesinden ezberleyeni korur
ve sakınır. Diğeri de Deccal’deki iddianın kendisinde bulunmasından korunmak
maksadı taşır. Deccal’de bulunan öyle bir iddia sende de bulunursa, sen de
nefsini onun davet ettiği şekilde davet edersin. Bu itibarla insan, her hayra
ve şerre kabiliyedidir. Başka bir ifadeyle insan ‘insan’ olması bakımından
hayır ve şerre kabiliyetlidir. Gücün ölçüşünce Allah Teâlâ’nın Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’e vesile makamını ihsan etmesi için dua et. Çünkü Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bunu bizden talep etmişken mümin de bu meyanda
kendisine dönecek hayırlarla beraber Hz Peygamber’e dua eden kişidir. Bu
hayırların en sıradanı, kıyamette zorda kalmış bir şekilde talep ettiği
şefaattir. Bir hayır meydana getirmek üzere gayret eden birini görünce, gücün
ölçüşünce kendisine yardım etmelisin. Senden yardım isteyenden yardımı
esirgeme! Yaptığı suçun üzerinde olacak şekilde, kölene dayak atma. Onu
affetmen senin için daha güvenli bir iştir. Çünkü sen Allah Teâlâ’nın kulu
olduğun halde O’nun karşısında işleyip de af dilediğin hataların vardır. Sen de
köleni affetmelisin, imkân oldukça yalnız başına yemek yeme! Seninle beraber
yemek davetine icabet eden kimse olmasa bile, hizmetinde bulunan kişiye bir
lokma bile olsa yedirmelisin. Halin ve işin hakkında dürüstçe Allah Teâlâ’ya
dayanarak müstağni davranman gerekir. Bu durumda Allah Teâlâ’nın seni müstağni
kılması gerekir. Allah Teâlâ’nın seni müstağni kılması, kendisine yaklaşmaktır.
Bir rivayette ‘Kim Allah Teâlâ’ya bir karış yaklaşırsa, Allah Teâlâ ona bir
arşın yaklaşır’ denilir. Aynı şey Allah Teâlâ için iffet sahibi olan hakkında
geçerlidir. Rivayet edildiğine göre, salihlerden birisinin hiçbir dünyalığı
yokmuş. Buna rağmen evlenmiş, bir çocuğu olmuş, fakat yine de dünyalık bir
şeyi olmamış. Çocuğunu yanına alarak bağırmaya başlamış: ‘Bu çocuk Allah
Teâlâ’ya asi olanın cezasıdır.’ Bunun üzerine ‘Zina mı ettin’ diye sorulunca,
adam cevap vermiş: ‘Hayır, ben Allah Teâlâ’nın yüce kitabında şöyle dediğini
duydum: ‘Evlenme imkânı bulamayan kişi Allah Teâlâ ihsanından
onu zenginleştirene kadar iffetli olsun.’431 Ben Allah
Teâlâ’nın emrine asi oldum ve evlenme imkânı bulamadığım halde evlenerek rezil
oldum.’ Adam bu sözleri söyledikten sonra pek çok hayır elde etmiş bir halde
evine dönmüştür.
Azat etme imkânın varsa, köle azat
etmelisin. Mal bulamaz ve mesela bilgin olursa, ister kâfir, ister münafık,
ister başka biri olsun ilmini ona ‘hediye’ etmelisin; veya bir müslümanı
ilminle büyük günahtan döndürmelisin. Böylece bilgiyi öğretmekle onu ateşten
azat etmiş sayılırsın ki bu da köle azat etmekten veya birinin kölesini
kurtarmaktan daha üstündür. Bu itibarla bir esiri hürriyetine kavuşturmak
köleyi azat etmekten daha üstündür. Çünkü esiri kurtarmak hem azat etmek, hem
ilave bir iştir. Bilmelisin ki, ölü bir arzı canlandırmaya gücü olmayan fakir
kişi, beden arzını Allah Teâlâ’ya itaat ederek ve amel işleyerek canlandırmalıdır.
Bunun yanı sıra Allah Teâlâ’yı zikrederek gaflet yerlerini de canlandırmalıdır.
Bu konuda ihlasla davranarak bedenini ihya etmelidir. Uğursuzluk veya sihrin
bir gün içinde sana zarar vermemesini istersen, sabahleyin yedi adet acve
hurması yemelisin. Veya oruç tutuyorsan sahur vaktinde onları yemelisin. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in böyle yaptığı rivayet edilir. Allah Teâlâ’ya
muhtaç olanlara hizmet etmen, yoksullarla oturup kalkman, kendileri yokken
Müslümanlara -özel ve genel olarakdua etmen, salih insanlarla sohbet etmen,
onlara sevgi beslemen, bütün hareketlerinde meşru hayırlara niyet etmen
lazımdır; çünkü insan için ancak niyet ettiği vardır. Allah Teâlâ’nın mal
verip de o mal sayesinde hayırlar işleyen kimseleri ve senin o hayırdan mahrum
olduğunu görebilirsin. Böyle bir durumda onun yaptıklarını yapmayı temenni
etmekten kendini mahrum bırakma. Bunu temenni edersen, Allah Teâlâ’nın ona
verdiği ecri ve belki fazlasını sana sevap olarak ihsan eder. Bir mecliste
oturduğunda, orada mudaka Allah Teâlâ’yı zikretmelisin. Şefkatli ve yumuşak
davranmaktan mahrum kalma! Şefkatten mahrum kalırsan bütün hayırlardan mahrum
kalırsın.
Sana haksızlık edene sadece Ailah’ın
sınırları söz konusu olunca karşılık verebilirsin. Mesele yaratılmışların
hakkıyla ilgili olunca, gücün yettiği ölçüde onunla Hakk sahibinin arasını
bulmaya çalış ve bütün malını harcasan bile onu kendi haline bırakma! Allah Teâlâ’ya
sığınan birisini görünce ona yardımcı ol! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem bir kadınla evlenmiş, yanına girdiğinde kadın, bedbahdığı nedeniyle Allah
Teâlâ’ya sığınmış, bunun üzerine Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle
demiş: ‘Sen kocan hakkında Allah Teâlâ’ya sığındın.’ Sonra onu boşamış,
kendisine yaklaşmamıştır. Bir insan ‘Allah Teâlâ adına’ diyerek bir şey ister,
senin de onu vermeye gücün varsa, ver! Gücün yetmezse, ona dua etmelisin. Gücün
yokken dua edersen, hiç kuşkusuz, istediğini vermiş sayılırsın. Allah Teâlâ hiç
kimseyi yapamayacağı bir işle sorumlu tutmaz. Biri sana iyilik gösterirse,
yaptığı iyiliğe denk bir karşılıkta bulun. Onun yaptığına denk bir şey
yapamayacaksan, duayla karşılık ver. Fakat birine iyilik yaparsan, ondan
mükâfat ve karşılık bekleme; hatta karşılık verirse, bundan hoşlanmayacağını
ona izhar et ki aklı ve fikri rahatlasın. Bilhassa Allah Teâlâ ehlinden birisi
ise öyle yapmaksın. Sana bir mükâfat gelir ve onu kabul etmemenin verene ağır
geleceğini anlarsan, öyle bir hediyeyi kabul etmelisin. Buna mukabil sana
verilmişken
iade etmeni memnuniyetle
karşılayacağını bilirsen, vermiş olduğu hediyeyi ince bir siyaset ve latif bir
sözle iade edebilirsin. Mesela senin ihtiyaç duyduğun şeyin bu iadeyi kabul
etmesi olduğunu söyleyebilirsin. Bu sayede hediyeyi iade ederken ihtiyacının
gerçekleştirmiş olduğundan emin olur.
Sana ait olmayan bir şeyde iddiada
bulunma! Öyle bir davranış Allah Teâlâ katında vebal olduğu gibi aynı zamanda
mertlik de değildir. Kınanmış bir işle suçlanırsan, kendini savunma ve sus!
Seni suçlayana ‘yalancı’ deme! Sana nispet edilip yapmamış olduğun işlerle
kendini övme. Zünnûn, el-Mütevekkil’in karşısında böyle yapmıştı. Mütevekkil
insanların onu zındıklıkla suçladıklarını söylemiş, o da şöyle cevap
vermiştir: ‘Ey Müminlerin emiri! Sen böyle diyorsan, ben insanları yalanlamam.
Fakat evet dersem, bu kez kendimi yalanlarım. Müminlerin emiri bu sözü pek
beğenmiş, başkalarının Zünnûn hakkında söylediklerini kabul etmemiş, kendisine
ikramda bulunarak Mısır’a göndermiş ve ondan özür dilemişti. Zünnûn’un bu
hikâyesi insanların anlattıkları meşhur bir hikâyedir. Sahip olmadığı bir
konuda iddiada bulunanın günahı veya başkasının hakkını ihlal etmesi nedeniyle
kazanacağı günahla ilgili pek çok rivayet vardır. Yeminini İslam milletinden
başka biri adına bozmak veya İslam’dan uzaklaşmak ifadesiyle bczma! Bu sözünde
dürüst olursan, salim bir şekilde İslam’a dönemezsin; öyle bir durumda Müslümanlığını
yenilemelisin. Bununla beraber Allah Teâlâ’nın dışında kimse adına yemin etme! Allah
Teâlâ’dan başka biri adına yemin edersen bu konudaki yasağı çiğnemiş olursun.
Yeminini bozup daha hayırlı bir iş görürsen, yemininin kefaretini öde, daha
hayırlı olanı yerine getir. Rüya hakkında yalan söylemekten sakınman gerektiği
kadar Allah Teâlâ veya peygamberi hakkında veya yalan olduğunu bildiğin bir
sözü söylemekten sakınmalısın; aksi halde bir hadisin/veya sözün yalan
olduğunu bilerek onu söyler ve dinleyene onun yalan olduğunu açıklamazsın.
Senin kendilerini dinlemeni istemeyen bir grubun konuşmasını dinleme! Öyle bir
davranış Allah Teâlâ’nın yasakladığı tecessüstür. Bir kadını kocasına veya
köleyi efendisine kötülemekten sakın. Başkasına ait bir yerde uyumaktan sakınman
gerekir. Böyle bir davranışla zimmetini korumuş olursun. İnsanların senin için
ayağa kalkmalarını veya önünde ayakta durmalarını isteme. Bu davranış, bu
şehirlerde, yani Irak’ta ve civarında yaygındır. Onlardan hiç kimsenin -bunun
zararlarını bilseler bilebu davranışı sevdiğini de görmedim. Bu konuda
alimleriyle aramızda geçen pek çok
hikâye olmuştur. Hal böyleyken
sıradan insanlar hakkında ne düşünürsün? Bir kez onlardan birisi için ayağa
kalkmıştım. Bunun üzerine bana ‘yapma’ dedikten sonra, ‘ayağa kalkmayı
yasaklayan rivayet vardır’ dediğinde, şöyle dedim: ‘Ey fakih! İnsanların senin
önünde ayakta durmaması gerekir. Bu hitapla yükümlü olan sensin, ben değilim.
Ben seninle aynı görüşte değilim.’ Cevabıma şaşırdı ve onu beğendi. O kişi şeriat
alimlerindendi.
Hakkında şefaatçi olduğun birisinin
hediyesini kabul etme! Öyle bir hediye Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in
bu konudaki buyruğuyla yasaklamış olduğu riba, yani faizdir. Bu hususta
Afrika’nın şehirlerinden birisi olan Tunus’ta bir hadise yaşamıştık. Oranın
büyüklerinden İbn Mu’tab denilen birisi hazırlamış olduğu yemeğe beni davet
etti, ben de icabet ettim. Evine girdiğimde, yemeği getirdi ve şehrin valisi
nezdinde şefaatçi olmamı talep etti. Valinin nezdinde sözü kabul edilen ve
görüşü dikkate alman biriydim. Teklifini olumlu karşıladım ve yemeği yemeden
kalktım. Getirmiş olduğu yemeği yemediğim gibi takdim ettiği hediyeleri de
kabul etmedim. Ardından ihtiyacını karşıladım ve mülkü kendisine döndü. Daha
önce Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in konuyla ilgili hadisini bilmeden
mürüvvet ve asalet gereği olarak yapmıştım. Gerçekte ise Allah Teâlâ beni korumuş,
inayetini göstermişti. Allah Teâlâ’nın belirlediği cezalardan (had) her-s hangi
birisi hakkında hakim nezdinde şefaatçi olma! İbn Abbas had cezasına maruz
kalmış birisi için hakim ile konuşması kendisinden istendiğinde şöyle
demiştir: ‘Bu adam hakkında şefaatçi olursam Allah Teâlâ beni laneder. Onun
hakkındaki şefaatimi hakim kabul ederse, Allah Teâlâ o kardeşinizi laneder.
İstediğiniz bu ise hakime ulaşmazdan önce bana getirin.’ Adam hırsızlık
suçundan cezaya maruz kalmıştı. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den
gelen bir hadiste ‘Allah Teâlâ’nın hadlerinin uygulanmasına karşı şefaatçi olan
birisi Allah Teâlâ ile zıtlaşmıştır’ denilir. Bâtıl bir konuda hasımlaşmaktan
sakın, yoksa Allah Teâlâ sana azap eder. Aynı şekilde hakkı kovmak üzere yapıldığını
bildiğin bir düşmanlığa da yardım etme. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
böyle bir konuda yardımcı olan için ‘Allah Teâlâ’nın gazabını satın almıştır’
demiştir.
Bir müminde bulunmadığı halde
insanlar nezdinde onu küçük düşürecek herhangi bir söz söyleme. Bir rivayete
göre, Müslümanı küçük düşürmek üzere kendisine iftira edeni Allah Teâlâ
cehennem çukurlarından birisine atar; söylediğinden uzaklaşana, yani tövbe
edene kadar oradan çıkamaz. Borç alarak dünyada yemekten sakın veya herhangi
birinin malını kendisini korkutarak yeme; onu korkutunca çekinerek malını sa-
na verir. Şeyhimiz muhaddis-zahit
Ebu’l-Hasan Yahya b. es-Sani ile Sebte’deki evinde beraberken şöyle demişti:
‘Def ve mızmar çalarak dünyada yiyecek bulmak, borçlanarak yemekten benim için
daha hayırlıdır.’ Dilini lanetlemekten gücün ölçüşünce uzak tut. Bir insan
birisini/veya şeyi lanedeyip o şey ve kişi lanete layık değilse, o lanet
kendisine döner. Hâlbuki o şeyi veya kişiyi lanetlememiş olsaydı, ondaki hayır
kendisine dönecekti. Savaşa katılan birinden bize aktarıldı: Adamın bineğinin
araçlarından birisi kaybolmuş, o da kaybedene sormuş, adam şöyle demiş: ‘Allah
Teâlâ lanet etsin! çekil git.’ Sonra adam savaşta şehit olmuş, birisi
kendisini rüyasında görmüş, Allah Teâlâ’nın kendisine nasıl davrandığını
sorunca şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ bende olan her şeyi tarttı, hepsini terazime
doldurdu, hatta hayvanımın idrarını ve pisliğini de teraziye koydu. Bütün
bunların karşılığında bana sevap verdi. Terazide hayvanının kaybolmuş semerine
benzer bir şey görmeyince ‘Ya Rabbi! Hayvanımın semeri nerededir?’ dediğimde,
şöyle dedi: ‘O kendisini Allah Teâlâ’nın lanetine kattığın yerdedir. Onu
ararken kendisine lanet etmiştin.’ Böylece onun hayrından mahrum kaldı. Semerin
laneti bu anlamda kendisine dönmüş oldu.
Bir seferde Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem, bir kadının devesine lanet okuduğunu duymuş, ona emretmiş,
deve sürüden uzaklaştırılmış ve şöyle demiş: ‘Lanetli bir hayvan bize eşlik
etmesin!’ Bunun üzerine deve kervandan kovulmuş. Ravi şöyle der: ‘Biz devenin
bineklere katılmak istediğini görüyorduk. İnsanlar ise onu kovuyorlardı.
Böylece deveyi yalnız başına bıraktık.’ Devenin sahibinin cezası, o devenin
hayrının kendisinden uzaklaşmasıydı. Böylece lanet kendisine dönmüştü, çünkü
lanet, uzaklık demektir. Mümini tekfir etmekten sakın. Mümini tekfir etmek onu
öldürmek gibidir. Üç günden daha fazla bir süre mümin kardeşine küsme. Üç
günden sonra onunla karşılaştığında, selam ver ki, küsen iki kişinin hayırlısı
sen olabilesin! Hasan Muhammed b. el-Hanefi kardeşiyle küsmüş ve ayrışmışlar.
Muhammed b. el-Hanefi üç gün sonra onunla karşılaşınca şöyle demiş: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın peygamberinin oğlu! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der:
Kimse kardeşini üç günden fazla terk etmesin, iki kardeş karşılaşır, biri bir
yana öteki bir yana gider. O ikisinden hayırlısı önce selam verendir. Üç gün
tamamlanmıştır. Ya sen bana gel ve selam ver, çünkü benden daha hayırlısın.
Aynı adamın çocukları olsak bile sen peygamberin torunusun. Küsmüş iki adamın
hayırlısı önce selam verendir. Böyle yapmazsan ben sana gelip önce selam
vereceğim.’ Bu haber Hasan’a ulaşmış, Hasan teşekkür etmiş, bineğine atlamış
ve kardeşinin evine gitmiş, selam vererek kendisiyle barışmış. Bu davranışın
ne kadar güzel olduğuna ve kendisinden daha büyük olanı neftine nasıl tercih
ettiğine bakınız! Bu davranışıyla Allah Teâlâ peygamberinin katında sevgi ve
mertebe elde etmeyi umut etmiştir. Akıllı kimsenin kendisi hakkında böyle
ihtiyada davranıp en faziledi olanı yerine getirmesi gerekir. Ayrıca fazileti
ehline ait görmelidir. Kardeşini bir yıl terk edenin onu öldürmüş gibi olduğu
aktarılmıştır.
Tavla oynamaktan uzak dur ! Tavla oynamak
Allah Teâlâ’ya ve peygamberine karşı işlenmiş günahtır. Satrançta görüş
ayrılığı vardır. Görüş ayrılığı bulunan her hususu terk etmek, görüş
ayrılığından kurtulmak için daha iyidir. Mutlak anlamda her türlü kumardan
uzaklaşmaksın. Allah Teâlâ’nın sana farz kıldığı herhangi bir ibadeti veya Allah
Teâlâ’yı zikretmekten seni uzaklaştıracak oyun ve eğlencelerden uzaklaşmaksın. Allah
Teâlâ ehli olan alimlerden birisi satranç oynayan bir kavmin yanına girmiş ve
şöyle demiş: ‘Karşılarında saygıyla durduğunuz bu timsaller de nedir böyle?’
Satranç oynamak helal olsa bile, satranç taşlarım tasvir eden ve yapanlar,
ressamların günahını kazanır. Şeyhimiz Ahmed b. Mesud b. Seddad el-Mukri
el-Musulî 601’de Musul’da bana şöyle demişti: ‘Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’i rüyamda gördüm ve ona şöyle sordum: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi!
Satranç oynamak hakkında ne dersin?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
‘helaldir’ demiş. Rüyayı görert kişi Hanefi’ydi. ‘Ya tavla’ diye sordum. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ‘haramdır5 demiş. ‘Ey Allah Teâlâ’nın
Peygamberi! Müzik hakkında ne dersin?’ dedim. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem ‘helaldir’ demiş. ‘Kaval hakkında ne dersin?’ diye sorunca, ‘haramdır’
demiş. Şöyle dedim: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi benim için Allah Teâlâ’ya
dua et, yoksulluk beni sıkıştırdı’ -veya bu anlamda bir şey söylemişRasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ seni bin dinarla
rızıklandırsın.’ Her dinar dört dirhem demektir. Uyandım, hükümdar Nasır
Salahaddin Yusuf b. Eyyûb beni çağırttı. Yanından çıktığımda, bana dört bin
dirhem verilmesini emretti. Henüz oradayken dirhemler Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in duasında belirlediği şekilde tam olarak elimdeydi. Ardından
şöyle demiştir: ‘O saatten itibaren daha önce haram olduğuna inanırken
satrancın helal ve helal olduğuna inanırken kaval çalmanın haram olduğuna
inandım. Bu ikisi hakkında da rüyamdakinin tersine inanmaktaydım.’
Doğru söyleseler bile, kâhinleri
tasdik etmekten sakın! Gücün ölçüşünce yıldızlardan yağmur talep etmekten uzak
dur. Yıldız ilminden mudaka uzak durman gerekir. Bu konuda ilgileneceğin kısım,
vakideri öğrenmekle ilgili muhtaç olunan kısımdır. Şâri’nin sözünün sınırında
durmak kurtuluş yolu demek olduğu gibi saadet de orada durmakla gerçekleşir. Bu
konuda sadece Şâri’nin yoluna güvenilir. Elinde veya ağzının dış kısmında bir
pislik varken uyuma, şeytanlar ve haşereler (sana zarar verir). Herhangi bir
kimseyle çatışıp pna zarar vermekten sakınmalısın. Bir gruba bir yüzünü, öteki
gruba öteki yüzünü gösterecek şekilde ikiyüzlü olma. Fiyadarın yükseleceğini
bekleyerek mal biriktirmekten sakın, Muhammed ümmetine karşı böyle davranma.
Köpek besleme, fakat bekçilik veya avcılık amacıyla yetiştirebilirsin.
Müslümanın veya zimmînin veya sözleşmelinin hakkını gasp etme. Bir köleye veya
cariyeye had cezası uyguladığında, kendisine eziyet etme veya yüzüne vurduğunda
onu azat et. Çünkü yüzüne vurmanın kefareti onu azat etmektir. Köleni veya
cariyeni bilgin yokken zina suçuyla suçlama. Allah Teâlâ kıyamet günü bu
konuda seni cezalandırır.
Avcılıkla uğraşma, sürekli o işi
yapmaktan veya çöllerde tek başına yaşamaktan uzak dur. Avcılık insanı gaflete
düşürürken çöllerde yaşamak sıkıntıya yol açar. Hükümdarlarla arkadaşlıktan
uzak dur. Onlar nezdinde sözün dinlenip bir müslümana fayda verecek veya bir
mazlumdan zulmü uzaklaştıracak veya hükümdarı Allah Teâlâ katında! bedbahdığına
yol açacak bir işi yapmaktan alıkoyabileceksen onunla arkadaşlık yapabilirsin.
İtaat olan bir hususta Allah Teâlâ’ya adakta bulunduğunda, adağını yerine
getir; adağın günah bir işle ilgiliyse, Allah Teâlâ’ya karşı asi olma! Bu
hususta yemin kefaretindeki gibi kefaret ödemen lazımdır. Böyle yapmak daha
güvenli olduğu gibi görüş ayrılıklarını ortadan kaldıran bir tavırdır. İnsanlar
arasmdan yönetici olanlara itaat etmen gerekir; onlar senin işinle ilgili
hükümdarın görevlendirdiği kimselerdir. Yöneticilere itaat, Allah Teâlâ’nın
kitabındaki ayede farzdır. Bu itibarla onların bize verdiği emirler arasından
sadece mubahlarla ilgili emirlere uymak zorunludur, yoksa günahlarla ilgili
emirlere uymamız gerekmez. Onlar senin malını gasp ederlerse, belirli
durumlarda bunu kabullen! Fakat bir şeyi gasp etmeni emrederlerse, gasp suçu
işleme! Cemaatten ayrılma ve itaatin dışına çıkma! Yoksa Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in buyurduğu üzere cahiliye ölümü üzere ölür gidersin. Ümmete
karşı isyan etme, emri ehliyle tartışma. İki kişiden daha adil olanın tarafını
tut; Hakk saJıibine hakkını ve ahit sahibine de ahdini teslim eyle. Harem’de
savaşmak üzere yanında silah taşıma. Çarşıya oklarla girdiğinde, sadağın
kapağını kapat, farkında olmaksızın kimseye zarar verme. Silahı kendisine
doğrultarak kardeşinle şakalaşma. Saçına bakım göster, temizle ve kına sür.
Sürme çektiğinde, tek sayılı olarak çek. Bir şey içerken kaba üfleme, ara
verirken kabı ağzından uzaklaştır. Yemeği üç parmağınla ye, lokmayı küçült,
uzun süre çiğne, birinciyi yutmadan ikinci lokmaya başlama. Her lokmayı
bitirdikten sonra Allah Teâlâ’nın adını an ve O’na hamd et. Onu yuttuğunda,
sana bunu ihsan ettiği için, Allah Teâlâ’ya şükretmelisin.
Dönmek üzere yerinden kalkan birinin
yerine oturma! Ayrılıp dönme niyeti yoksa, o zaman oturabilirsin. İbn Ömer
birisi yerinden kalkıp kendisini oraya oturtmak isteyince, bunu reddeder ve
orada oturmazdı. Çünkü Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in buyruğuyla,
oturan kişi o yere daha layıktır. Sana ikram edilen güzel kokuyu reddetme veya
sütü veya sana getirilen herhangi bir minderi reddetme. Borç aldığında onu geriye
öde. Çünkü Allah Teâlâ, niyetlendiğinde o borcu senin için öder. Eşlerin
arasında adil davran. Çoban isen ve yönettiklerin hakkında adil davranırsan, Allah
Teâlâ’nın izniyle saadete erersin.
Tavsiye
Alim birisiysen yapacağım
tavsiyelerden birisi de şudur: Delilinin verdiği hükme âykırı amel etmen sana
yasaklanmıştır. Delili elde etme imkânın var iken başkasını taklit etmen de
haramdır. Bu dereceye ulaşmamış bir mukallit isen, belirli bir mezhebe uymak,
hatta Allah Teâlâ’nın emrettiği şekilde amel etmen gerekir. Çünkü Allah Teâlâ
‘bilmiyorsan zikir ehline sor’ diye emretmiştir. Zikir ehli Kitap ve Sünnet’i
bilenlerdir. Çünkü Allah Teâlâ’nın buyruğuyla zikir, Kur’an’dır. Gücün
ölçüşünce (araştırdığın) meselede güçlüğü kaldırmaya çalış. Allah Teâlâ şöyle
der: ‘Allah Teâlâ dinde size güçlük vermemiştir.’432 Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem de şöyle der: ‘Allah Teâlâ’nın dini kolaylıktır.’ Sen de kendisini
buluncaya kadar, her konuda kolaylığı araştırmalısın, bulduğunda ise ona göre
amel edersin. Müftü sana ‘Sorduğun meselede Allah Teâlâ’nın veya Peygamber’in
hükmü şudur’ derse, bu hükmü alman lazımdır; buna mukabil ‘bu benim görüşümdür’
derse onu alma, başka bir görüşü araştır. Kendi işlerinde azimedere göre
davranmayı istersen, bunu yapabilirsin. Fakat sana mahsus işlerde bunu yapman
gerekir; güçlüğü kaldırmak sünnettir. Şeriat ilimlerinden herhangi birisini
öğrendiğinde bilmeyenlere de öğret. Bu durumda bilmeyenler için bilgiyi
taşıyanlardan birisi olasın. Allah Teâlâ’nın insanlara indirmiş olduğu beyanı
bir kez öğrendikten sonra artık onu gizleme! Alışverişinde müsamahakâr olman
gerektiği gibi hüküm verirken de müsamahakâr olman gerekir. Dövme yapma ve
yaptırtma. ‘Tenmîs’ten de sakınmalısın. Bu, bir iplik maharetiyle yüzünden
bütünüyle kılları temizlemek demektir ki, sıradan insanlar ona ‘çift5
derler. Yüzüne (dudağına) yarık açmaktan sakın. ‘Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ dövme yapan kadına, yaptırtmak isteyene,
yüzünü kıllardan bütünüyle temizleyen ve temizletene lanet etmiştir.’
Yaratılışlarında veya ahlaklarında
veya takdir edilmiş olan günahlarında olmak üzere, Allah Teâlâ’nın kullarını
O’nun kendilerini sınamış olduğu hususlarda kınama! Buna mukabil imkân
ölçüşünce Allah Teâlâ’dan hepsine afiyet dile! Sen nefsini kına ve eleştir, Allah
Teâlâ katında saadete ermek istersen onu müdafaa etme! Nefsinin beğendiği
işlerden uzaklaş. Bununla beraber nefsin bu hususlarda bir hükmü varsa -ki
terazi demektiro zaman ona uyabilirsin. Allah Teâlâ’dan başka kimse adına
kurban kesme, O’ndan başkası adına kesilen veya üzerine ismi anılmadan kesilen
kurbanı yeme. Öyle bir davranış Kur’an nassına göre fasıklıktır. Zimmîler
kendi dinlerinde teberrük maksadıyla yaptıkları işlere ve âdetlere seni
çekmesinler. O davranışlara yönelmek, Allah Teâlâ katında yok edici bir günahtır.
Dımaşk’ta (Şam) kadınların çoğunun böyle davrandığını, bu konuda erkeklerin
kendilerine müsamaha gösterdiklerine şahit oldum. Onlar küçük çocukları alır ve
kiliselere gider, rahip onlara dua eder, teberrük maksadıyla (ayindeki) suyu
çocuklarının üzerlerine serperler ve dökerlerdi. Böyle bir davranış küfre
yakın, hatta küfrün ta kendisi olan bir davranıştır. Ne Müslüman ne İslam böyle
bir şeye rıza gösterebilir. Onlar bu uğurda kurbanlar bile keserler.
Bu zikrettiğimiz misaldeki gibi, Allah
Teâlâ’nın dininde insanı dinden uzaklaştıran ve dinin kendisini reddettiği bir
iş icat edenleri himaye etme. Topraktaki sınırları değiştirmekten uzak dur.
Öyle bir davranış gasp anlamına gelir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
topraktaki işaretleri değiştirenleri lanetlemiştir. Bir hayvanın suretinde
görünmekten veya onu maksadın edinmekten (totem) sakınmalısın. Veya başkasının
onu totem edinip senin engellememen de yanlıştır. Hayvanlara cinsel amaçla yaklaşmaktan
uzak durmalısın. Yanımızda salih bir adam vardı. Bilgisi azdı ve evine
kapanmıştı. Bir gün bir merkep satın aldı, fakat onu hangi maksatla ve
ihtiyaca binaen aldığı bilinmiyordu. Birkaç sene sonra bir şeyh kendisine
‘onunla ilgili bir işin yok, kendisine de binmiyorsun, peki bu merkeple ne
yapıyorsun?’ diye sorunca adam şöyle dedi: ‘Kardeşim!
Ben o merkebi dinimi korumak
maksadıyla satın aldım. Ona yaklaşıyorum, böylece kendimi zina etmekten
kurtarıyorum.’ Bunun üzerine şeyh kendisine ‘bu davranış haramdır5
deyince, adam ağlamış, yaptığı işten dolayı tövbe etmiş ve ‘VAllah Teâlâi!
Bilmiyordum’ demiştir. Dinini araştırman ve bu sayede bütün tasarruflarında
neyi yapmanın helal ve neyi yapmanın haram olduğunu öğrenmen gerekir.
Tavsiye
Mağfiret istediğinde -ki mağfiret
örtünmek ve gizlenmek demektir. Allah Teâlâ’nın seni günahtan gizlemesini iste.
Başka bir ifadeyle günahın ulaşmasından gizlemesini dilemelisin. Bu durumda
korunmuş ve muhafaza edilmiş olursun. Günah işlediğinde, bu kez Allah Teâlâ’nın
seni günahın cezasından gizlemesini iste. Sende tersinin bulunduğu bir
davranışı insanlara gösterme. Benim nezdimde güvenilir birisi bana aktarmıştı:
Şeyh Ebu’r-Rebi el-Kefıf el-Malikî Mısır’daymış ve Ebu Abdullah elKaraşi
el-Mübtedi kendisine hizmet ediyormuş. Şeyh onun yanına girdiğinde şöyle dua
ettiğini duymuş: ‘Allah Teâlâ’m, Rabbim! sırrımızı kimseye izhar etme.’ Bu
sözleri duyan şeyh bir öfkelenmiş ve şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ seni büyük
şahiderin önünde rezil etsin! Niçin Allah Teâlâ’ya bir hal, insanlara başka
bir hal gösteriyorsun? Bütün hallerinde Allah Teâlâ’nın karşısında dürüst ve
doğru olup görünenden başka bir hali izhar etmemen gerekir.’ Bunun üzerine bu
davranışından tövbe ederek Allah Teâlâ’ya döndü. Mağfiretin yegâne konusu, Allah
Teâlâ’nın seni günahtan gizlemesi veya günahın cezasından gizlemesidir. Allah
Teâlâ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e şöyle der: ‘Geçmiş
ve gelecek günahlarına mağfiret etsin diye...*33 Geçmiş günah nedeniyle Allah Teâlâ
sana ceza vermeyeceği gibi geride kalanın ulaşmasına imkân vermez. Bu ifade Allah
Teâlâ’nın peygamberin masumluğu hakkındaki ifadesidir. Süleyman ed-Dumbuli
-zannımcasalih bir kul, çok ağlayan ve Allah Teâlâ ile ünsiyeti olan birisiydi.
Bir gün Devlai-Dımaşk camiinde Hz. Aişe zaviyesindeki bir yerde beraber
oturmuşken, aramızda bir sohbet geçmişti. Bana şöyle dedi: ‘Kardeşim! Allah
Teâlâ’ya yemin olsun ki, elli seneden daha fazla zamandır, içimden günah
düşüncesi geçmedi, bu nedenle Allah Teâlâ’ya hamdolsun.’
Kardeşim! Konuşmada kesin üslup
kullanmaktan uzak dur. Allah Teâlâ’nın dışında, dünya malının veya menfaatinin
seni kendisine kul etmesine müsaade etme. Sen seni köleleştirenin
kulusun.'Kibirden, zorbalıktan ve sahip olduğun koyun, at, deve, kedi ve
benzeri hayvanların Hakk-
larını ihmal etmekten uzak dur.
Onların haklarından habersiz kalma, çünkü onlar dilsizdir ve ‘ellerinize
verilmiş emanetlerdir’. Onları maslahatlarından uzak tutarsanız, emanete
hainlik etmiş olursunuz. Doğru söylediğini düşünerek seni tasdik eden bir kardeşinle
yalancı olarak sohbet etme. Kardeşinin verdiği nimeti -az bile olsaküçük görme.
Allah Teâlâ’nın kullarından kimseyi küçük görme, öfkelendiğinde kendini tut. Allah
Teâlâ’nın kullarının eziyederine tahammül et. Hiç kimse Allah Teâlâ’nın
duyduklarına sabrettiği kadar sabredemez. İnsanlar Allah Teâlâ’nın bir çocuğu
olduğunu iddia etmişlerdir, hâlbuki Allah Teâlâ yine de onlara rızık ve afiyet
verir. Hakkı önüne al ve Allah Teâlâ’nın kullarına O’nun davrandığı gibi
davran. Bir müşrik Hz. İbrahim’e misafirliğe gelerek yemek istemiş, Hz. İbrahim
ise ‘Müslüman olursan yemek veririm’ demiş. Bunun üzerine adam ‘Ey İbrahim! Ben
böyle bir şey yapmam’ diyerek ayrılmış. Allah Teâlâ Hz. İbrahim’e şöyle
vahyetmiş: ‘Bir lokma nedeniyle mi adam dinini ve babasının dinini terk etsin?
Yetmiş küsur seneden beri bana şirk koşuyorken ben onu rızıklandırıyorum.’ Hz.
İbrahim hemen adamı aramaya çıkmış, onu geri döndürerek durumu ve Allah
Teâlâ’nın onun hakkında kendisini azarladığını bildirmiş. Bunun üzerine müşrik
Müslüman olmuştu.
Kur’an-ı Kerim’i usulüne göre okuman,
sesini güzelleştirmen gerekir. Kastedilen harflerini tam ve hakkıyla okumak,
sesi güzelleştirmek demektir. Kan dayanışmasına çağırmaktan sakın, sen sadece Allah
Teâlâ’ya çağır. Yolculukta oruç tutma. Yolculukta oruç tutmak, Allah Teâlâ
nezdinde iyilik değildir. Eğlence istersen, eşinle, atınla ve okunla şakalaş!
Hesapsız cennete girecek yetmiş bin kişiden birisi olmak istersen, rukye yapmak,
uğursuzluk kabul etmek ve dağlamaktan sakınmalısın. Perşembe ve pazartesi
günleri iyilik yapmalısın. Bunlar amellerin Allah Teâlâ’ya sunulduğu
günlerdir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem o iki günün orucu hakkında
şöyle der: ‘Ben amelimin oruçluyken Allah Teâlâ’ya yükseltilmesini tercih
ederim.’ Oruç bütün günü kapsayan bir ibadettir; kulun o gündeki ibadetten
gafil olup olmaması bunu değiştirmez. Her durumda oruç tutarken niyetine göre
ibadet içerisindedir. Kinden ve hasetten kendini koru. Kindarlık Allah Teâlâ
katında -mağfiretin olmayışı bakımındanşirk gibidir. Bilmelisin ki kul öldüğü
hal üzere diriltilecektir ve bu itibarla mutlaka müslüman olarak ölmek gerekir.
Ayrılacağın bir şeyle arkadaşlık etme, seni terk etmeyecek bir şeyle arkadaşlık
yap ki o da senin amelindir. Amelin salih olsun ki, sen de onunla memnun ve
mutlu ol. Bunun yanı sıra amelin aleyhinde değil, lehinde (şahit) olsun.
Bilmelisin ki, kabir amellerin saklandığı bir yerdir. Orada içine girdiğinde
seni Mutlu kılacak şeyleri saklamaksın. Şair şöyle der:
Ey dünyayla meşgul
kişi Uzun emel seni oyalamış Sürekli gaflettesin sen
Ecel yaklaşana kadar böyle ;
Ölüm ansızın çıkagelir Kabir amelin
sandığı, unutma
Ailesi ve malı ölüyü kabre koyunca
geri dönerken onunla beraber sadece ameli kalır. Kıyamette insanların en
bedbahtı, iyiliği emredip kendisi yapmayan, kötülüğü engelleyip kendisi onun
peşinden gidendir. Helal kazanç peşinde ol, temiz ve hoş şeylerden ye. Dininle
ilgili fitnelerden kaç. Fitneler insanların arasında ortaya çıkınca, sen ondan
uzak dur. Mal hakkında hırslı olma. Dehr’e sövme, çünkü ‘Allah Teâlâ Dehr’dir.’
Onunla zaman kastedilmişse, zamanın elinde hiçbir şey yoktur. Bütün emir Allah
Teâlâ’nın elindedir. ‘Benim hiçbir şeyim yoktur’ deme, yediğin sana aittir ve
onu tüketirsin. Giydiğin de sana aittir, onu eskitirsin veya sadaka olarak
verirsin. Bunun dışında kalan her şey -lehinde değilaleyhine olarak kalmıştır.
Nereden topladığından, kime harcadığından, kim için sakladığından mesulsün. Bir
kadınla evlenirken dindar olmasına dikkat et. Allah Teâlâ’nın bir kuluna
vereceği en büyük nimetlerden birisi dindar-saliha kadındır. Akrabanın nimetini
inkâr etme! Peygamberin şahitliğiyle adil ve dindar birisi ol. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Bu ilmi her nesilden adil kişiler
taşır.’ Senden yaşlı olana önce sen selam ver. Binekli isen yürüyene selam
vermelisin. Sen yürüyorsan oturana selam vermelisin. Halifelerden birisiyle
bir gün aramda bir hadise gerçekleşmişti. Bir cemaatle birlikte yürüyorken
halife çıkageldi. Yoldan kenara doğru çekildik. Arkadaşlarıma şöyle dedim:
‘Kim halifeye önce selam verirse, onu halifenin yanında mahcup ederim.’ Halife
bize doğru gelip atıyla karşımızda durunca, ona selam vermemizi bekledi. Zaten
insanların genel alışkanlığı, halifelere selam vermek olagelmiştir. Hiçbirimiz
selam vermedi, halife bize bakıp yüksek sesle selam vererek, şöyle dedi:
‘esSelam aleyküm... (Allah Teâlâ’nın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize
olsun).’ Biz de hep beraber ‘Ve aleyküm selam (Allah Teâlâ’nın selamı, rahmeti
ve bereketi sizin üzerinize olsun)’ diye halifenin selamını aldık. Ardından halife
‘Allah Teâlâ size din hususunda hayır versin’ dedi, biz de bu davranışına
karşılık kendisine teşekkür ettik ve ayrıldık. Orada bulunanlar şaşırdı.
Bir insanın izni olmaksızın kimsenin
yanında veya verdiği ziyafete oturma. Kimsenin izni olmaksızın evine girme veya
izni olmadan kimsenin hayvanına binme. Kavmin imamı Allah Teâlâ’nın kitabını
en iyi okuyan olmalıdır. Bu tavsiye Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in
tavsiyesidir.
Uyandığında gözlerini ovuşturarak uykunu
aç, ardından' Allah Teâlâ’yı zikret. Bu sayede şeytanın üzerine atmış olduğu
düğümlerden biri çözülür. Bir insan uyuduğunda, şeytan onun başına gelir ye üç
düğüm atar. Her düğümün yerini uzun bir gece olarak atar. Uyanıp abdest aldığında
ikinci düğümü çözmüş olursun. Namaz kıldığında bütün düğümler çözülmüş olur.
Boya (kına) kullanmalısın, fakat siyah boya kullanmaktan sakın. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bunu teşvik etmiş, beğenmiş ve tavsiye etmiştir.
Başkanlık ve yöneticilik talep etme ve bu konuda fevekkül sahibi ol. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem böyle emretmiş, bunu teşvik etmiş ve beğenmiştir.
Bilmelisin ki, kalpler Rahman’ın iki parmağı arasında Allah Teâlâ’nın
elindedir. Bu yönüyle kalpler, bir insanın dilediği üzere parmaklarını
oynatması gibi, Rahman tarafından oynatılır. Hükümdarların kalpleri Allah
Teâlâ’nın elindedir. Allah Teâlâ onları dilediğinde bizden çekip alır, dilediğinde
onlar vasıtasıyla bize ihsanda bulunur; bu konuda onların elinde bir yetki ve
imkân yoktur. Onların mazeretini kabul edin, kendilerine dua edin, onlar
hakkında kötü söz söylemeyin. Halifeler kulları içerisinde Allah Teâlâ’nın
vekilleridir. Onlar Allah Teâlâ katında bir mekâna sahiptirler. Binaenaleyh Allah
Teâlâ’nın yönetici ve valilerini O’na bırakmanız gerekir. Allah Teâlâ dilediği
üzere onlara davranır; dilerse affeder, dilerse yaptıkları kötülüklere karşı
onları cezalandırır. Allah Teâlâ onları en iyi görendir. Onların sözlerine
kulak vermen ve emirlerine itaat etmen gerekir. Habeşli gözleri padak bir kişi
bile olsa, halifeye itaat vaciptir.
Bir Hıristiyan-müşrik bir şehre
geldiğinde, şehirde yürürken insanların her yönden kaçışmaya başladığını
görmüş. Kaçışırken de ‘hükümdar geliyor’ diye bağrışıyorlarmış. O da hükümdarı
görmek üzere durmuş. Bir de bakmış ki, hükümdar dedikleri adam, birisinin azat
etmiş olduğu zenci kölesiymiş; gözleri padak, insanların en çirkini bir adammış.
Ona baktığında şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah olmadığına şahitlik
ederim. O’nun mülkinde ortağı yoktur, dilediğini yapar, dilediği üzere hüküm
verir.’ Bunun üzerine kendisine şöyle denilmiş: ‘Seni Müslüman olmaya ve
tevhide yönelten nedir?’ Adam cevap vermiş: ‘Bu zenci kölenin hükümdar olması
beni Müslüman yaptı. Çünkü onu içlerinde asillerin, alimlerin ve din
adamlarının bulunduğu insanların başına yönetici yapmak hususunda iki kişi
bile ittifak edemez. Anladım ki Allah Teâlâ kulları hakkında bilgisine göre
hüküm vermede biriciktir. Dilediği üzere hüküm veren sadece O’dur.’ Ben
hıristiyanın söylediği bu sözü Allah Teâlâ’nın ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem’in bu konuda verdikleri misali tasdik eden bir örnek saydım. Nitekim Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ‘Gözleri patlak, Habeşli bir köle bile olsa
hükümdara itaat edin’ demişti. Bu itibarla Allah’tan haber verenler herhangi
bir hususta misal verdiklerinde, verdikleri misalin gerçekleşmiş olduğuna
tecrübeyle şahidim. Ebu Yezid el-Bestami ken: dişinden söz ederken
vaktin kutbu olduğuna işaret etmiş. Bir gün bir adamın vaktin kutbu olduğu
kendisine söylendiğinde, şöyle demiş: ‘Yöneticiler/valiler çok, müminlerin
emiri ise tektir.’ Ardından şöyle eklemiş: ‘Bir adam asasını çekip bir yerde
başkaldırmak üzere ayağa kalkmış olsa -bunu derken de belirli bir kaleyi
işaret etmiş ve göstermiştirorada halife olduğunu iddia etse, öyle bir insan
öldürülür ve iddiası reddedilir. Onun iddiası ve maksadı tamamlanmaz.
Müminlerin emiri de müminlerin emiri olarak kalır.’ Aradan biraz zaman
geçtikten sonra, Bestami’nin işaret ettiği kalede bir adam çıkmış, isyan etmiş,
halifelik iddiasında bulunmuş, öldürülmüş, maksadına erememiştir. Böylece Ebu
Yezid’in kendisini anlatmak üzere verdiği misal gerçekleşmiş oldu.
Müslümanların işlerini deruhte
edenlerle tartışmaktan uzak durmalısın. Hiç kimseyi Allah Teâlâ nezdinde
bilmediğin bir mertebe ve menzile yerleştirmeye çalışma; kimseyi ne tezkiye
ederek ne kınayarak bir makama yerleştirme. Bu hususta Allah Teâlâ’dan gelen
basirete sahipsen durum farklıdır. Basiret yokken öyle bir davranış -doğruya
isabet etse bilesaygısızlık anlamına geleceği için Allah Teâlâ’ya karşı bir
iftiradır. Allah Teâlâ’ya iftira ise tedavisiz bir hastalıktır. Sana düşen
hüsnüzan sahibi olmak ve ‘şöyle olduğunu zannederim’ veya ‘böyle olduğuna
inanırım’ demektir. Kimseyi Allah Teâlâ’ya karşı tezkiye etme. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bile, Allah Teâlâ’nın ona ve bize ne yapacağım
bilmiyor, sadece gelen vahye tâbi oluyordu; Allah Teâlâ bir şeyi öğretirse onu
bilir, öğretmezse bilmezdi. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bu hususlarda
herhangi bir insan gibiydi. Mesela insanlar nezdinde değerli olan birisi
kıyamette gelir ve Allah Teâlâ’nın katında terazide sivrisinek ağırlığınca yer
tutmaz. Kıyamet günü bahsinde derinden düşünmelisin; oradaki korkuları,
insanların karşılaşacağı işleri düşünmelisin. Orası gerisin geriye döneceğimiz
bir pişmanlık günüdür. Allah Teâlâ’ya karşı bizi koruyacak ve sığınacağımız
kimse yoktur. Kıyamet günü terlerin toprağı aşarak yetmiş arşın derinliğe doğru
ineceği aktarılmıştır. Başka bir rivayette,
terler insanların ağızlarına kadar
çıkar denilir. Kabir fitnesinden, Deccal’in fitnesinden Allah Teâlâ’ya sığınmak
üzere dua etmelisin. Ateşin azabından, ölü ve dirilerin fitnesinden,
yaratılmış ve yaptığın her şeyin kötülüğünden Allah Teâlâ’ya sığınman gerekir.
Kapları kapatman gerekir. Bir rivayette Allah Teâlâ’nın geceleyin bela
indirdiği söylenmiştir. O bela üzerinde kapak bulunmayan kaplara iner ve
girer. Şeytanın da bir fitnesi vardır. O fitneden Allah Teâlâ’ya sığınıp,
kalbini ve düşünceni murakabe etmen gerekir. Şeriatın terazisiyle onu
ölçmelisin. Bu terazi hakkı bildirmek üzere yeryüzüne konulmuş terazidir.
Böyle davrandığında işlerini hakka göre yapmış olursun. İblis Rahman’ın arşının
su üzerinde olduğunu bilmesi nedeniyle tahtını su üzerine koymuştur. Bu sayede
şeytan Allah Teâlâ olduğu şeklinde insanları kandırmak ister. İbn Sayyad öyle
yapmıştı. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ona ‘Ne görüyorsun?’ diye
sorduğunda şöyle demiş: ‘Su üzerinde bir arş görüyorum.’ Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem ‘senin gördüğün İblis’in tahtıdır’ demiştir. Allah Teâlâ
şöyle der: ‘O’nun arşı suyun
üzerindeydi.’434 Sonra şöyle demiştir: ‘Sizi sınasın diye.5435
Sınamak fitne demektir. İblis de gerçek ilahi ölçülere bakar, onların
benzerlerini hayalinde meydana getirir ki, benzerlere ‘bizzat onlarmış’
denilebilsin. Onlara bakanları benzerlerle aldatır, hâlbuki ortada bir şey
yoktur. Allah Teâlâ İblis’e insan hayali üzerinde otorite tanımıştır. İblis
dilediği şeyi hayale getirebilir ve gösterebilir. Tahtını su üzerine
koyduğunda, adamlarını doğuya, batıya, güneye ve kuzeye olmak üzere,
Ademoğlunun kalplerine ve kâfirlere göndermiştir. Kâfirlere göndermesinin
nedeni, küfürde sabit kalmasını sağlamak iken müminlere göndermesinin sebebi
de müminin imanından dönmesini sağlamaktır. Menzil itibarıyla İblis’ten aşağıda
olanın fitnesi büyüktür. Binaenaleyh taşlanmış şeytandan Allah Teâlâ’ya
sığınmaksın.
Tavsiye
Seni salih müminlerden yapması için Allah
Teâlâ’ya dua etmelisin. Salihlerden olunca, Allah Teâlâ’nın peygamberinin
yardımcısı ve dostu olursun. Allah Teâlâ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e
yardım edişte salih müminleri kendisine, Cebrail’e ve meleklere ortak
kılmıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ise yardımcısının Allah Teâlâ
ve salih müminler olduğunu bildirmiştir. Yönetici olduğunda şer’î hükümleri
üzerinde uygulaman gerekenlere adil ve eşit davranmalısın. Onlar asil veya
aşağı mertebede sevdiğin veya sevmediğin kimseler olabilirler. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği sabittir: ‘Sizden önceki milletler
cezaları aşağı sınıftan insanlara uygulayıp asilleri terk ettikleri için helak
olmuşlardır.’ Kardeşim! Allah Teâlâ’nın inayetinin O’nun kadın kullarına
ulaşmasını engelleme. Erkeklerin kadınların üzerinde bir derece üstünlüğünü
duyman sebebiyle kadınlara karşı öyle davranırsın. Hâlbuki bu derece edilgenlik
derecesidir, çünkü Havva Adem’den yaratılmıştır. Havva Adem’den meydana
gelince, Âdem’in onun üzerinde öncelik derecesi elde etmiştir. Çocuk (cinsel
birleşme esnasında) kadının suyunun erkeğin suyunu geçmesi ve ona baskın
olmasıyla dişi olarak doğar. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in böyle
dediği sabittir, bunu bilmen gerekir. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derecesi
vardır. Hüküm bütün dişilerde annenin suyunun baskın olup olmamasına bağlıdır.
Burada ince ve ruhani bir sır vardır. Bu nedenle kadınlar erkeklerin yarısıdır.
Kadın da erkeğin yarısı olarak yaratılmıştır. Erkek kadının aslıyken erkek
kadın üzerinde sebeplilik derecesine sahiptir. Zinhar ‘bu durum Havva’ya
mahsustur’ deme, bütün kadınlar söylediğim gibidir.
Dünyanın fitnesinden, onun süsünden
uzak durman gerekir. Allah Teâlâ’nın süsüyle (ve süslemesiyle) şeytanın süsünü
ve dünya hayatının süsünü ayırman gerekir. Bu durum süs kelimesi -herhangi
birine nispet edilmeksizinbelirsiz geldiğinde böyledir. Böyle bir bağlamda
süsleyenin kim olduğunu bilemezsin. Bunu başka bir yerde düşünme ve belirsiz
olan hususa onu delil edinmen gerekir. Buna misal olarak ‘Onlara
amellerini süsledik’436 ve ‘Amelinin
kötülüğü güzel gösterilen kimse’437 ayetlerini
verebiliriz. Burada Allah Teâlâ ameli kimin süslediğini söylememiştir. Sen de
amelin ne olduğundan hareketle onu süsleyeni çıkartırsın. Bu itibarla Allah
Teâlâ’nın süsü ve ziyneti' yasaklanmış değilken şeytanın süsü yasaklanmış,
dünyanın süsü de iki yönlüdür: Birincisi mubahlığa ve mendubluğa bakarken
diğeri haramlık cihetine bakar. Dünya hayan imtihan yeridir. Allah Teâlâ onu
hoş ve yeşil yaratmış, kullarını kendisinin halifesi olarak oraya yerleştirmiş,
orada nasıl davranacaklarını görmeyi murat etmiştir. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem’in bir hadisinde şöyle denilir: ‘Dünyanın fitnesinden sakının,
süsünü ayrışan.’ Her daim ‘Rabbim! Benim bilgimi arttır’ de. Nahoş
karşıladığın bir iş sana gelince ilk geldiğinde ona karşı sabırlı ol. Övülen
sabır budur. Bela sana gelir gelmez öfkeye kapılma; öfkenin ardından işin Allah
Teâlâ’nın elinde olduğunu ve sana gelen belanın da O’ndan geldiğini görür,
sabredersin. Öyle bir sabır Allah Teâlâ katında övülmüş olmadığı gibi Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’in tavsiye ve teşvik ettiği bir sabır da değildir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem ölen oğlu için feryat eden bir kadınla
karşılaşmış, kendisine Allah Teâlâ’nın karşısında sabırlı davranmasını ve
kendisini tutmasını söylemiş, kadın onun Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
olduğunu bilmeyerek şöyle demiş: ‘Bırak beni! Sen benimle aynı belaya maruz
kaldın mı?’ Kadına ‘konuştuğun Allah Teâlâ’nın peygamberidir’ denilince, fiili
nedeniyle özür dilemek üzere gelmiş, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de
‘Sabır belanın ilk geldiği andadır’ diyerek kulun her zaman Allah Teâlâ’nın
karşısında huzur sahibi olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Kula layık
davranış budur.
Zayıf ve çaresizlere karşı merhametli
olmalısın. Allah Teâlâ’nın kullarına zayıfların yüzü suyu hürmetine yardım
edeceği ve rızık vereceği sabittir. Birinden borç alınca, borcunu güzelce öde,
tartarken alacaklının lehinde tart, borç vermesine karşılık kendisine teşekkür
et, onun ve sana karşı iyilik yapan herkesin faziletini gözet. Ya da bir hediye
verenin veya selam bile olsa sadaka verenin üstünlüğünü kabul eyle. Bu konuda
öncelik nedeniyle sana karşı üstünlük onundur. Selamın değerini en iyi birinci
nesil takdir etmiştir. Sahabe neslinden iki kişi yürürken aralarına bir ağaç
girdiğinde bile, bir araya geldiklerinde biri ötekine selam verirdi. Bunun
nedeni, nefislerde sürade gerçekleşecek değişme ve başkalaşmayı bilmiş
olmalarıdır. Kalplerine İblis’in vesvesesinden gelebilecek kötü düşünceler
süratle kendilerine ulaşır. Bu ihtimal karşısında selam arkadaşına verilmiş bir
müjdedir. Bu müjde ayrıldıkları şekilde dostluk ve sevgi üzere arkadaşlığının
devam ettiğini ve şeytanın vesvesesinden uzak kaldıklarını bildirir. Sahabenin
nefisler hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğuna bakınız! Aynı durum sana seni
sevdiğini söyleyen birisi için geçerlidir. Sen de kendisini sevsen bile, onu
geçecek şekilde sevmiyor olabilirsin. Belki senin onu sevmen, önceki
sevgisinin neticesidir. Bunu söylememin sebebi zamanımızdaki dervişlerden
bilhassa bilgililerinden değilcahillerinden duymuş olduğum bir sözdür. Onlar
fakir oldukları için zenginlere iyilik yapanın kendileri olduğunu zannederler.
Onlara göre, zenginlerden sadaka almasalardı, zenginler sadaka verme faziletine
sahip olamayacaklardı. Böyle bir bakış büyük bir hatadır. Çünkü sadaka verene
yönelik övgü, sadaka verecek birisini bulmasından kaynaklanmaz, aksine Hakkın
kerem özelliğinin onda bilfiil bulunmasından ve nefsini taşkınlıktan korumasından
kaynaklanır; sadakayı ondan alacak birisini bulup bulmaması bunu değiştirmez.
Yoksul iken (zengin gibi hayır yapmayı isteyen) temenni sahibiyle ilgili hadise
bakınız! Yoksul şöyle der: ‘Malım olsaydı falan zenginin yaptığı gibi hayırlar
yapardım.’ Gerçekte o ikisinin sevabı eşittir. Buna mukabil temennide bulunan
kişi hesaba çekilmeyecek ve sorguya alınmayacaktır.
Bu nedenle sana bir şey veren
kimsenin üzerinde bir ihsanı olduğunu kabul etmelisin. Böyle yapmak senin için
daha doğru ve yerinde bir davranıştır. Her durumda veren el alan elden
üstündür; veren el nafakayı veren el iken aşağıdaki el onu isteyendir. Fakat
dilenci isterken Hakkı görürse durum farklıdır. Çünkü Hakk borç vermelerini
emrederken kullarından dilekte bulunmuştur. Bunun yanı sıra kullarından kendisini
zikretmelerini istemiştir. Böyle ifadelerde Hakkın kullara tenezzül etmesine
işaret vardır.
Tavsiye
Fatiha suresini okuduğunda, besmeleyi
bir nefesle ve kesintiye uğratmaksızın ona birleştirmelisin. Ben
billahi’l-azim şöyle derim: Ebu’lHasan İbn Ebi’l-Fetih’ten, o da babası
Kennari’den Musul’da 601 senesinde bana aktararak şöyle demiştir: Şeyhimiz
Ebu’l-Fadl Abdullah b. Ahmed b. Abdulkahir et-Tusi el-Hatib billahi’l-azim
diyerek şöyle der: Billahi’l-azim Babam Ahmed’in şöyle dediğini duydum: Mübarek
b. Ahmed b. Muhammed en-Nisaburi el-Mukri’nin şöyle dediğini duydum:
Billahi’l-azim, Ebu Bekr el-Fadl b. Muhammed el-Katib elHerevi’nin şöyle
dediğini duydum: Billahi’l-azim Ebu Bekr Muhammed b. Ali eş-Şaşi eşTŞafıi’nin
şöyle dediğini duydum: Abdullah -Ebu Nasr es-Serahsi diye tanınırşöyle
demiştir: Billahi’l-azim Ebu Bekr Muhammed b. Fadl bize aktararak şöyle
demiştir: Billahi’l-azim Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Yahya el-Verrak
el-Fakih şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Muhammed b. Yunus et-Tavil
el-Fakih şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Muhammed b. el-Hasen el-Alevi
ez-Zahid şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Musa b. İsa aktararak şöyle
demiştir: Billahi’l-azim bize Ebu Bekr er-Racii aktararak şöyle demiştir:
Billahi’lazim bize Ömer b. Musa el-Bermeki aktararak şöyle demiştir:
Billahi’lazim bize Enes b. Malik aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize
Ali b. Ebu Talib aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Ebu Bekr
esSiddik aktarmış ve şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Muhammed Mustafa
aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Cebrail aktararak şöyle demiştir:
Billahi’l-azim bana Mikail aktararak şöyle demiştir: Billahi’lazim İsrafil
aktararak şöyle demiştir: Allah Teâlâ bana şöyle buyurdu: ‘Ey İsrafil! izzetim
ve şanım, varlığım ve keremime yemin olsun ki; Kim besmeleyi Fatiha suresine
bitiştirerek bir kez okursa, şahit olun ki, onu bağışladım, yaptığı iyilikleri
kabul ettim, günahlarını affettim. Onun dilini ateşte yakmam, kabir azabından
korurum, cehennem azabından kurtarırım, kıyamet azabından ve en büyük korkudan
kurtarırım, peygamberlerden ve velilerden önce o bana gelir.’
Tavsiye
Allah Teâlâ adına kıskanç olman,
hayvanı ve tabiî kıskançlıktan uzaklaşman gerekir. Tabiî kıskançlık sana
yerleşmemeli, nefsine bir nitelik olarak yer etmemelidir. Bu konuda sana bir
ölçü vereyim: Allah Teâlâ için kıskanç davranan kişi hem kendisi hem başkası
adına Allah Teâlâ’nın yasaklarından herhangi birisinin ihlal edilmesi
nedeniyle kıskanç davranır. Başka birinin annesiyle zina etmesini kıskandığı
gibi kendisi de başkasının annesiyle zina etmek hususunda gayrete gelir ve
kıskançlık duyar. Aynı şey kızı, kız kardeşi, eşi ve cariyesi için geçerlidir.
Zina ettiği her kadın bir şahsın eşi, başka birinin kızı, başka birisinin kız
kardeşi, başka birisinin cariyesidir. Bunlardan hiçbiri adına o fiili istemez.
Daha doğrusu hiç kimse kendi annesiyle, kız kardeşiyle, kızıyla, eşiyle,
cariyesiyle zina edilmesini istemediği gibi Allah Teâlâ adına ve din uğruna
kıskanç olduğunu iddia eden kişi de bunu istemez. Herhangi birisiyle zina edip Allah
Teâlâ’nın dini uğrunda kıskanç ve mürüvvet sahibi olduğunu söylerse, onun iddiasında
yalancı olduğunu bilmelisin; o ne dindardır ne erdem sahibidir. Kendisi için
bir şeyi kerih görüp başkası adına kerih görmeyen kimse, iman kaynaklı gayret
ve kıskançlık sahibi değildir.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem meşhur bir hadisinde Hz. Sa’d için şöyle der: ‘Sa’d kıskançtır, ben
ondan, Allah Teâlâ benden daha kıskançtır. Allah Teâlâ kıskançlık nedeniyle
taşkınlıkları yasaklamıştır.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ölünceye
kadar el sürmesinin helal olmadığı bir kadına el sürmemiştir. O Allah Teâlâ’nın
peygamberiyken kadınlar ona sözle biat ederler, içlerinden birisine söylediği
söz hepsine söylenmiş sayılırdı. Din ile ilgili gayret ve kıskançlıkta bu
teraziyi esas ve ölçü almalısın. Bu teraziye göre davranırsan din nedeniyle
kıskanç ve mürüvvet sahibi olduğunu bilmelisin. Bundan başka bir durum
görürsen, şendeki kıskançlık hayvani ve tabiî kıskançlıktır. Allah Teâlâ’nın ve
mürüvvetin öyle bir kıskançlıkta yeri yoktur. Bu kıskançlık nedeniyle kendi
adına olduğu kadar başkası adına da kıskançlığa kapılırsın. Bir rivayette de
şöyle denilir: ‘Kadın veya erkek kulu zina ederken Allah Teâlâ’dan daha kıskanç
kimse yoktur.’
Bir musibet isabet edince şöyle
demelisin: ‘Biz Allah Teâlâ’ya aidiz ve O’na döneceğiz.’ Sana gelen musibeti Allah
Teâlâ’ya dayanarak kendinden uzaklaştır, sonra şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! Bu
musibette benim yaramı onar, musibetin götürdüğünden daha hayırlısını bana
ver.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılır: ‘Kul
böyle dua ettiğinde Allah Teâlâ ona daha hayırlı bir şey verir.’ Ebu Seleme
ölmüş, hanımı bu duayı okumuş ve sonra şöyle demiştir: ‘Ebu Seleme’den daha
hayırlı kim ola ki?’ Allah Teâlâ eski eşinin yerine kendisini daha hayırlı
birisiyle evlendirmiştir ki o da Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’dir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem kendisiyle evlenmiş, o da müminlerin annesi olmuştur.
Ona yönelik bu ilahi inayetin sebebi, eşi Ebu Seleme öldüğünde söylemiş olduğu
duadır. Bir yakının ölünce en az yüz kişiyle onun cenaze namazını kılmaya çalış
veya cenazede kırk kişi bulunsun. Onlar Allah Teâlâ katında ölüye şefaat
ederler. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen bir rivayette şöyle
denilir: ‘Yüz müslümanın cenaze namazını kıldığı birine onların hepsi şefaat
ederler.’ Başka bir hadiste şöyle denilir: ‘Bir kişi ölüp kırk kişi onun cenaze
namazını kılar ve o kırk kişi Allah Teâlâ’ya şirk koşmamış iseler, Allah Teâlâ
katında cenaze adına şefaatçi olurlar.’ ‘Şirk koşmamış’ demek Allah Teâlâ’nın
karşısında başka bir ilah edinmemişler demektir.
Araplardan birisinden aktarıldığına
göre, kalabalık bir Müslüman topluluğunun cenaze namazını kıldığı bir cenazeyle
karşılaşmış. Hemen bineğinden inmiş, cenaze namazına katılmış. Bunun sebebi
sorulunca şöyle demiş: ‘O adam cennetliktir.’ ‘Nereden biliyorsun?’ diye
sorulunca, şöyle demiş: ‘Bir grubun bir insan hakkında şefaatçi olup şefaati
reddeden kimse kerim olabilir mi? Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki kerim sayılan
hiç kimse öyle bir şefaati reddetmez. Hal böyleyken kerimlerin kerimi ve
merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah Teâlâ şefaati reddeder mi?’
Onları cenaze namazını kılmaya çağırmasının sebebi, şefaaderini kabul edecek
olmasıdır. Kerim olan kişi o şefaati kabul eder. Onları şefaate çağırmadan
şefaati kabul ederken, kendilerini davet ettikten sonra nasıl kabul etmesin ki?
Allah Teâlâ cehennemden sakınmayı sana emrederek şöyle der: ‘Ateşten
sakının.’438 Yani ateşle araba perde edinmelisin. Bu
sayede kıyamet günü ateşin eziyeti sana ulaşmaz. Allah Teâlâ’nın hiç kimseyle
arada tercüman olmaksızın konuşmayacağı sabittir, insan sağına baktığında
kimseyi göremez, soluna bakar gelen kimse göremez, önüne bakar sadece ateş
görür. Bir hurmayla bile olsa ateşten kendinizi koruyun.’
Şeyhlerimizden biri Mağrip’te bir
hükümdar nezdinde ölümüne sebep olacak bir sebeple kötülenmiş. Şehir halkı
şeyhin suçlandığı ve helak olmasına yol açacak iddialar üzerinde görüş
birliğindeydi. Hükümdar vezirine insanları toplamasını, adamın getirtilmesini
emretmiş.
Şayet söyledikleri hususta görüş
birliğine varırlarsa vali şeyhi öldürecek, başka bir görüş söylerlerse, serbest
bırakacaktı. İnsanlar toplanma sebebini de bilerek belirlenen günde toplanma
yerinde bir araya gelmişler. Hepsi söz birliği etmişçesine o kişinin âşık
olduğunu söylemiş, hiç kimse itiraz etmeden öldürülmesi gerektiğini ileri
sürmüşler. Adam getirildiğinde yolda bir ekmekçiyle karşılaşmış, kendisinden
yarım ekmek satın almış ve onu da birisine sadaka olarak vermiş. Toplanma
yerine ulaşılınca, vali -ki eri büyük düşmanlarındandıinsanların arasına
yerleşmiş. İnsanlara şöyle denilmiş: ‘Bu adam hakkında ne düşünüyorsunuz? Onun
hakkmda ne biliyorsunuz, onu nasıl isimlendirirsiniz?’ İnsanların hepsi onun
adil olduğunu söylemişler. Vali daha öncesinde bildiğinden farklı bir şekilde
söyledikleri sözlere şaşırmış. Adam gelmezden önce aynı şeyi söylememişlerdi.
Buradaki işin ilahi kaynaklı olduğunu anlamış. Bu esnada şeyh gülüyormuş. Vali
‘niçin gülüyorsun?’ deyince şeyh cevap vermiş: ‘Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’in doğru sözlülüğünü (görerek) keyiflenerek ve iman ederek gülüyorum. VAllah
Teâlâi! Bu cemaatteki herkes yaptığı şahitlikten farklı bir inanca sahiptir,
sen de öylesin! Hepiniz benim aleyhimdesiniz, lehimde değilsiniz! Ateşi
hatırladım, onun sizden daha öfkeli olduğunu gördüm. Yarım ekmeği hatırladım.
Onun yarım hurmadan büyük olduğunu hatırladım. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’in şöyle dediğini duymuştum: ‘Yarım hurmayla bile olsa ateşten kendinizi
koruyun.’ Yarım ekmekle sizin öfkenizden korunmuş oldum. Ateşin daha azını
hurmadan daha çok olan ekmekle kendimden savmış oldum.’
Kardeşim! Sadaka vermelisin. Sadaka rabbin
gazabını söndürürken kıyamet günü güneşin hararetinden insanı koruyan gölgesi
olacaktır. Sadaka veren kişi, insanlar arasında hüküm verilinceye kadar,
kıyamette sadakasının gölgesinde bulunacaktır. Kulun da sabahladığı her gün iki
melek iner ve gelirler. Nitekim rivayette böyle yer almıştır. Meleklerden
birisi şöyle der: ‘Allah Teâlâ’m! Verene verdiğinin yerini alacak şeyleri ihsan
eyle.’ Bu dua ‘Nafaka verirseniz Allah Teâlâ onun
bedelini yerine koyar’439 ayetinin
karşılığıdır. Öteki melek şöyle der: ‘Allah Teâlâ’m! Cimriye telef olacak
şekilde ver.’ Bu melek de birinci melek gibi onun aleyhine değil, lehine dua
eder. Çünkü melekler sadece hayır duasında bulunurlar. Onlar şöyle dua
edenlerdir: ‘Rabbimiz! Her şeyi bilgin ve
rahmetinle doldurdun.’440 Onlar, Allah
Teâlâ’nın haklarında yeryüzünde bulunanlar adına istiğfar ettiklerini
söylediği kimselerdir. Meleğin duasında ‘telef kelimesini zikretmiş olması,
infak anlamı taşır; vardığımız bu yorum, insanların bu hadis hakkındaki
tevillerinden farklıdır ve doğrusu bizim söylediğimizdir. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın kendisine mal verip malını sağa ve sola sadaka
olarak dağıtan ve malının helak olması için çalışan birisinden söz etmiş, onun
verdiği sadakayı malın helaki saymıştır; o da telef demektir. İnfak malın helak
olması demektir. Kelime nefakat ed-dabbe (hayvan
telef oldu) anlamından türetilmiştir.
Bu itibarla infak edilmiş mal helak olmuştur. Öyle bir mal, sahibinin elinden
çıkmıştır. Bu nedenle melek infak edene ‘halef, yani yerine koyma duası eder.
Bunun anlamı bedeldir. Çünkü -Allah Teâlâ kendisi adına kıyamet gününe kadar
onu katında saklamış olsa bilemal elinden çıkmıştır. Allah Teâlâ’nın onu
saklaması, kişinin malını Hakka yaklaşmak maksadıyla vermesi ve amele salih niyetin
bitişmesi şartına bağlıdır.
Tavsiye
Allah Teâlâ’nın yasakladığı bir yerde
seni görmesinden sakındığın gibi bulunmanı emrettiği bir yerde bulunmamaktan
sakın! Bir amel çadırının olmasına gayret et. O çadırı sadece Allah Teâlâ
bilsin. Böyle yapmak, amelin kuşkudan temizlenmesi ve ihlaslı olmasının
vesilesidir. Bunu yapanlar pek azdır. Arife günü, aşure günü Oruç tutmalısın.
Zilhicce ve Muharrem aylarında onunla hayırları artırman lazımdır. Allah Teâlâ
yolunda düşmanla karşılaşırken zayıflık vermeyecekse, o günü oruçla geçirmen
faydalıdır. Nefis kendine hizmet etmen için çalışmanı ister. Buna karşılık
meleklerin sana hizmet etmek üzere kanatlarını yoluna ve önüne sermeleri için
çalışman gerekir. Bunu yapmak bilgi talibi olmaktır. Bilgi amelle beraber
olursa daha iyi, daha doğru, Allah Teâlâ katında daha büyük bir iştir. Bu durum
‘Allah Teâlâ’dan sakınırsanız sizin için bir furkan yaratır5441
ayetinde ifade edilir. Bir hastayı ziyaret etmek üzere akşam
veya sabah veya her ikisindedışarıya çıkıp ziyaretin ardından onun yanından
ayrılırken yetmiş melek seninle beraber olur. O melekler, vakit sabah ise akşama
kadar, akşam ise sabaha kadar senin için istiğfar ve dua ederler. Her sabah ve
akşam ‘Euzu billahi’s-semii’l-alimi mine’ş-şeytani’r-racim (kovulmuş şeytandan
her şeyi duyan ve bilen Allah Teâlâ’ya sığınırım)’ diye besmele çekerek Haşr
suresinin son kısmını okuman gerekir. ‘O Allah
Teâlâ ki O’ndan başka ilah yoktur, gaybı ve şahadeti bilendir, Rahman ve
Rahim’dir.
O Allah Teâlâ ki
O’ndan başka ilah yoktur, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selam, elMü’min, el-Müheymin,
el-Aziz, el-Cebbar’dır. Allah Teâlâ şirk koşulan şeylerden münezzehtir. O Allah
Teâlâ el-Halik, el-Bari ve el-Musavvir’dir. En güzel isimler
O’na aittir. Göklerde ve yerde olan
her şey O’nu tespih eder. Aziz ve Hakim’dir’**2 Bu ayeti sana söylediğim üzere her
birisine besmele çekerek üç kere okumalısın. Ayetleri akşam namazı ve -arada
herhangi bir şey konuşmaksızınsabah namazından sonra da okuman gerekir. Namazdan
sonra selam verince yedi kere ‘Allah Teâlâumme ecirni minennar (Allah Teâlâ’m
beni ateşten koru)’ diye dua edersin. Bu duayı selamın ardından akşam
namazından sonra da okuman gerekir veya altı rekât kılıp her rekâtta Fatiha
suresini okuduktan sonra ihlas suresini altı kez her rekâtta felak ve nas
surelerini okursun. Selam verdikten sonra ‘Allah Teâlâumme sebbitni bi’l-iman
vahfezhu aleyye (Allah Teâlâ’m! Beni imanla güçlendir, hayatta ve ölümde
imanımı muhafaza et)’ diye dua edersin. Her farz namazda selam verdikten sonra
ve araya söz girmezden önce şunu okuman gerekir. ‘Allah
Teâlâumme inni ükaddimu ileyke... (Allah Teâlâ’m! Her nefes, her an,
her lahza ve gök ve yer ehlinin her anında senin önündeyim. Her şey senin
bilgindedir. Olan, olmuş olan, her şey oradadır. Allah Teâlâ’m! Her şey senin
önünde gerçekleşir.)’ Daha sonra Ayete’lkürsü’yü okursun. ‘Allah
Teâlâ kendisinden başka ilah olmayandır. O Hayy ve Kayyum’dur. Uyku ve
dalgınlık O’nu almaz. Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir. İzni
olmaksızın O’nun katında şefaat edenMmse yoktur. Önünüzde ve arkanızda
olanları bilir. O’nun bilgisinden ancak dilediğini ihata ederler. Kürsüsü
gökleri ve yeri kuşatmıştır. O ikisini korumak kendisine ağır gelmez. Allah
Teâlâ Âli ve Azim’dir.’443 '
Isrardan kaçınman gerekir. Israr
günahta devam etmek demektir. Her durumda ve her günahın ardından Allah
Teâlâ’ya tövbe etmen ve yönelmen gerekir. Kurtuba’da oralı olan salih bir adam
bana şöyle anlatmıştı: Mürsiye’de alim bir adamın bulunduğunu duymuştum. -Ben
de onu tanıdım, gördüm, 595 senesinde meclisinde bulundum.Söz konusu alim
nefsine karşı haddi aşmış birisiydi (günahkârdı). Adını verrneyişimin sebebi,
tanınmasından korkmamdır. O salih fakir bana şöyle dedi: ‘Alimi ziyarete
niyetlendim. Kardeşleriyle beraber istirahatta olduğu için yanıma çıkmak
istemedi. Ben de kendisini görmek için ısrar ettim.’ Şöyle dedi: ‘Benim şu an
bulunduğum durumu kendisine haber verin.’ Ben de şöyle dedim: ‘Onu görmem
lazım.’ Emir verdi, yanına girdim, ellerindeki içki kadehlerini bıraktılar.
Orada bulunanlardan birisi kendisine şöyle dedi: ‘Falancaya yaz da bize biraz
şarap göndersin.’ Elim cevap verdi: ‘Yapmam! Siz Allah Teâlâ’ya karşı günah
işlerken ısrarcı olmamı mı istiyorsunuz? Yemin ederim ki ben içmek üzere bir
kadeh elime aldığımda, arkasından hemen tövbe ederim. Tövbe etmeksizin öteki
kadehi beklemem, içimden de öteki kadeh hakkında bir niyet ve söz geçirmem.
Sıra bana ulaşıp saki içeyim diye kadehi bana sunduğunda, içimden düşünürüm;
almak istersem alırım ve içerim. Ardından tövbe ederim. Umulur ki Allah Teâlâ
kendisine asi olmadığımı düşündüğüm bir vakitte bana ihsanda bulunur.’ Fakir
şöyle demiştir: ‘Nefsine karşı müsrifken böyle bir halde bulunmasına şaşırdım.
Nasıl olmuş da tövbeden gafil kalmamış! Allah Teâlâ kendisine rahmet eylesin,
vefat etmiştir.’
Tavsiye
Namaz kılarken gözünü göğe kaldırma,
çünkü gözünün sana dönüp dönemeyeceğini bilemezsin. Gözün her zaman secde
yerinde veya kıblende bulunsun. Namazda safin düzgün olması için gayret et.
Saftan ayrılmaya niyetlenen birisini görünce, onu safa yönlendir. Her işi basiret
ve bilgiyle yerine getir. Kendisinde Allah Teâlâ’nın hikmetini bilmediğin bir
işe kalkışma. Hakkın dünyada yerine getir ve tatbik et. Her halükarda haklar
sahiplerine ulaşacaktır; onları burada eda edersen, Allah Teâlâ senin bu fiilini
beğenir ve kurtuluşa erersin. Ehl-i kitaba muhalefet etmen veya senin dininde
olmayan herkese -hayır konusunda bile olsamuhalefet etmen ve karşı çıkman
lazımdır. Bütün hayrı şeriatta aramalısın. Onu mücmel veya belirli olarak
bulduğunda, senin için şeriat kılınması itibariyle onu yerine getir ki, mümin
olabilesin. Yadırgadığın veya bilmediğin bir hüküm olduğunda, onu sahibine
bırak, bu konuda sahibine itiraz etme. Allah Teâlâ sana ancak hükmünü bildiğin
bir işi zorunlu kılmıştır. Sen de Allah Teâlâ’nın hükmüne göre o hususta hüküm
verirsin. Onu bilmemenle beraber, o konuyu yadırgamanı dikkate alma. Bazen öyle
bir inkâr ve yadırgama -sen farkında değilkenşeytandan olabilir. İnsanların
çoğunun böyle hallere düştüğünü görürsün. Dua ederken aşırı gitmekten sakın!
Böyle bir davranış ibadet değildir ve kınanmıştır. Duadan bu tarz bir aşırılık
akraba ilişkisini kesmek ve benzeri konularda yapılan duadır. Abdestteki
aşırılık ise suyun israfla kullanılması, abdest organlarının üçten fazla
yıkanmasıdır. Abdest alırken ayaklarını yıkamak ile meshi birleştirmen
gerekir. Böyle yapmak daha doğrudur. Abdestin sünnetlerinden hiçbirini terk
etme. Onun sünnetlerinden birisi de vacip olup olmamak arasında görüş ayrılığı
bulunan hususlardır. Misal olarak mazmaza, istinşak ve istinsarı verebiliriz.
Namaz kılarken namazını sükûnetle
kılman, sağa-sola bakmaman gerekir. Namazda sakalınla, elbisenle oynamaman
gerekir. Namazda sağır kesilme, rükûa varırken sırtın düz olmalıdır. Eşek keser
gibi kurban kesme. Ribadan ve fiyat yükseltmekten uzak dur. Ezan ve kamet
arasında dua et. Herhangi bir ilave olmaksızın ‘Allah Teâlâ, Allah Teâlâ’
lafzıyla zikretmelisin. Bu zikir büyük bir zikirdir. Şeyhlerimizden Allah
Teâlâ’nın karşısında huzur sahibi birisiyle konuşmuştum. Onun zikri -başka bir
isim eklemeksizinsadece ‘Allah Teâlâ, Allah Teâlâ’ idi. Ona ‘Niçin La-ilahe illAllah
Teâlâ (Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur) demiyorsun’ dedim ve ekledim: ‘Bu
faydayı kendisinden talep etmelisin.’ Bana şöyle cevap verdi: ‘Evladım! Nefes
alanların nefesleri Allah Teâlâ’nın elindedir, benim elimde değil. La-ilahe illAllah
Teâlâ derken la (yoktur)
kelimesi son nefesim olabilir. Nefyetme ve olumsuzlamanın vahşetinde ölürüm
diye korkuyorum.’ Zikirde Allah Teâlâ kelimesinde bulunan faydalar başka
hiçbirinde yoktur. Mesela her kelimedeki harfler sıralı olarak düşürülse,
hepsinin anlamı yok olur, sadece Allah Teâlâ ismi böyle değildir. Bu isimdeki
Elif harfi düşse li-llah (O’nun içindir) anlamlı bir kelime olarak geride
kalır. Birinci lam düşse, lehü (O’nundur) geride kalır. Allah Teâlâ ‘Göklerde
ve yerde olan her şey Allah Teâlâ’ya aittir5444
buyurmuşken başka bir ayette ‘Göklerin ve yerin mülkü Allah
Teâlâ’ya aittir5445 der. İki
lam ve elif Allah Teâlâ isminden düşse, geride he zamiri
kalır. Bu da üçüncü tekil şahıs olan o demektir.
Ayette ‘O Allah Teâlâ ki,446 denilir.
Zannediyorum bundan başka herhangi bir kelimede böyle bir özellik görülemez.
Bahsettiğim kişi sıradan-ümmî birisiydi. O meseleye böyle bakıyor ve işin iç
yüzünü görüyordu. Dini konularda ibretle meseleye bakman gerekir. Mushaf ve
mescideri süslemek gerekir. Şâri’nin kıyamet alamederinden birisi olarak
zikrettiği camilerin süslenmesiyle ilgili ifadesini böyle yorumlamamalısın.
Bilgisiz biri Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in mescideri süslemeyi
kınadığını ileri sürmüştü. Bu itibarla kıyametin yaklaşacağıyla ilgili her
alamet kinanmış ve kötülenmiş bir alamet değildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem kıyamet için birtakım işler zikretmiş, onları kınamış, birtakım işler
zikretmiş, onları övmüş, birtakım işler ne övülmüş ne kınanmıştır. Kıyametin
kınanan alametlerinden birisi, kişinin babasına kötülük yapması, buna mukabil
arkadaşına iyilik yapması, güvenilirliğin ortadan kalkmasıdır. Övülen
alametlerden birisi de mescidere devam, onları süslemektir. Mescitleri süslemek
Allah Teâlâ’nın şiarlarını yüceltmek demekken bunu yapmak kâfirleri
öfkelendirir. Ne övülmüş ne kınanmış alametlerden birisi ise Hz. İsa’nın
inmesi, güneşin battığı yerden doğuşu, Dabbe’nin çıkışıdır. Bunlar kıyamet
alamederiyken kınama veya övgüye konu olmamışlardır. Bunlar yükümlünün
fiillerinden değillerdir. Kınama ve övgü yükümlünün fiilleriyle ilgili
olabilir. Öyleyse kıyamet alamederini bilgisiz insanların yaptığı gibi kınanmış
işler kabul etmemek lazımdır. Bu görüşte olan pek çok kimse gördüm.
Namazda gücün ölçüşünce birinci safta
bulunmaya çalış. Bir rivayette bir kavmin birinci saftan geride kalmayı adet
haline getirdikleri, ta ki Allah Teâlâ’nın da onları ateşte geride bıraktığı
bildirilmiştir. Allah Teâlâ’ya dua ettiğinde, icabetin gecikmesinden şikâyet
etme veya ‘Allah Teâlâ bana icabet etmedi’ deme. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
‘Dua edenin duasına icabet ederim.’447 İman kulağın açıksa, Allah Teâlâ
sana icabet etmiş ve sen de duymuş olmalısın; aksi halde imanın eksiktir. Bir
günah hakkında veya akraba ilişkisini kesmek hakkında dua edersen öyle bir
duayı Allah Teâlâ sahibi adına kabul etmez. Allah Teâlâ bize kendisine dua
etmemizi emretmiştir. Böyle bir davranış duada aşırıya gitmektir. Allah Teâlâ,
kul ‘Allah Teâlâ bana icabet etmedi’ demediği sürece kulun duasını kabul eder.
‘Allah Teâlâ bana icabet etmedi’ deyince, hiç kuşkusuz, ‘Dua edenin
duasını kabul ederim’448 ayetinde Allah
Teâlâ’yı yalanlamış demektir. Allah Teâlâ’yı yalanlayan kişi mümin olmadığı
gibi tövbe edinceye kadar yalancılarla beraber kendine yazık etmiş biridir.
Orucunu öteki günün orucuna bitiştirmeyeceksen, iftarı aceleyle yapman sahur
yemeğini de geciktirmen gerekir. Kul namaz kılarken namazında herhangi bir
yöne bakmadığı sürece Allah Teâlâ’ya yönelmiş demektir; herhangi bir tarafa
yönelirse Allah Teâlâ da kendisinden yüz çevirir ve kime yönelmişse onunla
beraber kalır. Bununla beraber meşru bir işe yönelmiş olabilir ve bu
yönelmeyle namaza mahsus bir işi yapmak isteyebilir. Misal olarak (imamlık
yapan) Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in gelmesiyle birlikte Hz. Ebu
Bekir’in ona doğru yönelmesini verebiliriz. Bu nedenle Hz. Ebu Bekir Allah
Teâlâ’dan yüz çevirmiş değildi.
Cünüp iken mescide girmekten, Kur’an
okumaktan, Mushafa el sürmekten uzak durmalısın. Bu hükümler hayızlı için de
geçerlidir. Böyle yapmak insanı görüş ayrılığından kurtarır. Yaptığın işlerin
hakkında görüş birliği bulunan fiiller olması için gayret et. Görüş birliği
bulunan bir işi yapmak, zorunluluk olmadıkça, daha doğrudur. Bu itibarla
köpeğin satım bedelini yemek, hacamat kazancı, kâhin tatlısı, bağinin mihri
gibi işlerden sakınmalısın. Zengin iken veya kazanma gücün varken sadaka kabul
etmemelisin. Bir kavmin yanına onların izni olmaksızın gitme. Bir müslümana
kendisini rahatsız edecek şekilde davranma. Zikir meclislerinde bulunman ve
sadece helal malla sadaka vermen gerekir. Medine’de bulunduğunda, orada
karşılaşmış olduğun havanın aşırı sıcak olması ve benzeri güçlükler seni o
şehirden çıkarmasın. Medine ehline hatta hiçbir müslümana bir kötülük getirme.
Sana bir kötülük ulaştığında ise ondan uzak dur. İnsanların iyiliklerini gözle,
mümin kardeşlerinden ancak onların iyi ve güzel davranışlarını dikkate
almalısın. Her insanda kötü bir huy bulunabileceği kadar ona eşlik eden iyi bir
huy da bulunabilir. Bir insanın güzel ahlakına bak, sana kötü gelen tarafına
ve ahlakına bakma.
Namaz kılarken rükû ve secdeyi
hakkıyla yerine getirmelisin. Nimet çok olduğunda, Allah Teâlâ’ya şükrettiğin
gibi az olduğunda da şükretmelisin. Allah Teâlâ’nın nimetlerinden hiçbirisini
küçümseme, lanetçi ve küfürbaz olma. Allah Teâlâ’ya yardım eden, peygamber’ine
yardım eden kimselere nefret gözüyle bakma! Allah Teâlâ’yı ve peygamberi seven
birisine buğz etme.
590’da Tilimsan’da Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemi rüyamda görmüştüm. Bir adamın Şeyh Ebu Meyden
hakkında ileri geri sözler söylediğini de duymuştum. Ebu Medyen ariflerin en
büyüklerinden birisiydi ve kendisi hakkında böyle bir zannım vardı. Onun
hakkında bir basirete de sahiptim. Ebu Medyen’den hoşlanmadığını bildiğim için
o şahıstan ben de hoşlanmamıştım. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bana
‘Falan kişiyi niçin sevmiyorsun?’ diye sordu. Ben de ‘Çünkü Ebu Medyen’den
hoşlanmıyor’ dedim. Bunun üzerine ‘Peki o kişi Allah Teâlâ’yı ve beni sevmiyor
mu?’ diye sorunca şöyle cevap verdim: ‘Elbette ki, ey Allah Teâlâ’nın
peygamberi, o kişi Allah Teâlâ’yı ve seni seviyor.’ Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem şöyle dedi: ‘Ebu Medyen’i sevmiyor diye onu sevmeyeceğine, Allah
Teâlâ’yı seviyor diye kendisini sevseydin ya!’ Ben de şöyle dedim: ‘Ey Allah
Teâlâ’nın peygamberi! Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, hata yapmışım, gafil
davranmışım, şimdi tövbe ediyorum. O kişi Allah Teâlâ’nın bana en sevimli
kullarından biridir.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem beni uyarmış, bana
öğüt vermiştir. Uyandığımda kıymedi bir elbiseyi yanıma aldım, bineğime bindim
ve adamın evine gittim. Ona rüyamı bildirdim. Adam ağlamaya başladı, hediyeyi
kabul etti ve bu rüyayı Allah Teâlâ’nın bir uyarısı saydı. Onun da Ebu Medyen
hakkındaki nefreti ortadan kalktı, onu sevmeye başladı. Onun Ebu Medyen
hakkındaki hoşnutsuzluğunun sebebini öğrenmek istedim, çünkü Ebu Medyen’in
salih bir adam olduğunu söylüyordu. Sebebini sorunca şöyle dedi: ‘Becaye’de
kendisiyle beraberdim. Kurban bayramında ona bazı kurbanlar gelmişti.
Kurbanları arkadaşları arasında taksim etti, bana hiçbir şey vermedi. Ondan hoşlanmamamın
sebebi budur. Lâkin şimdi tövbe ettim.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in
ne iyi bir öğretmen olduğuna bakınız. O çok şefkadi ve rikkat sahibi birisidir.
Allah Teâlâ müslümanlann veya zimmet
ehlinin başına seni yönetici yaptığında onlara haksızlık yapma veya onlara bir
kötülük gösterme. Allah Teâlâ’nın onlar için senin üzerinde belirlemiş olduğu
haklara riayet et, haklarını kendilerine ulaştır, zahirde ve bâtında, gizlide
ve açıkta o Hakkın dikkate alarak onlara göre hareket et. Kıyamet günü herhangi
bir zimmîyi hasmın haline getirme. Birisinden gizlemeni istediği kötü bir hal
gördüğünde, hemen o halini gizle; o kişi senin gizlemeni istemese bile yine de
gizle. Her durumda kötülüğü örtmen lazımdır. Yemek yediğinde zorba kişiler
gibi bir yanına yaslanmış şekilde yemek yeme. Bir köle nasıl yemek yiyorsa, sen
de öyle yemek ye. Sen efendi sofrasında oturan bir kölesin. Demek ki edebe
riayet etmen gerekir. Bir işin sorumluluğunu üsdenmek isteyen birini görürsen,
istekli insanın o görevi alabilmesi için gayret gösterme. Yöneticilik insanı
pişman ederken ahirette hüsran sebebidir. Allah Teâlâ sana öğütçü olmayı
emretmiştir; işlerinin yönetimini bir kadına bırakmış topluluk gördüğünde,
onlarla beraber olma.
Tavsiye
Kendisine ulaşmaya bir yol
bulduğunda, fazilette öne geçme ve yarışma! Dünyaya kendisinden ayrılacak bir
yolcu gözüyle bak, elde etmiş olduklarınla yetin. Evlendiğinde gücün ölçüşünce
bir ziyafet ver. Uyuduğunda veya evine girdiğinde, yemek yediğinde veya
içtiğinde veya herhangi bir iş yaptığında, Allah Teâlâ’nın adını an, O’nu
zikret. Şâri’den gelen bir yasaklama veya yasaklama yerine geçen bir ifade
olmadıkça bütün işlerine sağ elinle başlamalısın. Şâri’nin yasakladığı duruma
misal olarak taharetlenmek veya küçük abdest bozarken cinsel organı sağ eliyle
tut-
1
mayı
verebiliriz. Bütün bunları sol elinle yapman gerekir. Bir cemaade aynı kaptan
yemek yerken önünden yemen gerekir; yemek farklı kaplardan yeniyorsa,
dilediğinden yiyebilirsin. Beraber yediğin kişiye rahatsız edecek bir şekilde
bakmaman gerekir. Lokman küçük olsun, yemeği hazmedecek şekilde çiğne. Her lokmanın
başında besmele çek, sonunda da Allah Teâlâ’ya hamd et. Lokmayı yuttuğunda, onu
yedirdiği için Allah Teâlâ’ya şükret. Yemek yerken aşırı bir şekilde mideni
doyurma. Mescitlere namaz vakiderinde gitmeyi alışkanlık edin. Özellikle sabah
ve yatsı namazlarında mescide gitmelisin. Böyle yapan kişi kıyamette tam bir
ışıkla
müjdelenir. Hapşıran birinin Allah
Teâlâ’ya hamdettiğini işitince ‘yerhamukellah (Allah Teâlâ sana merhamet
etsin)’ de. Allah Teâlâ’ya hamd etmezse, ona Allah Teâlâ’ya hamdetmeyi hatırlat,
hamdedince yerhamukellah dersin. Üçten fazla hapşıran hasta kabul edilir. Bu
durumda şifa bulması için dua etmelisin. Sana hıyanet edene hainlik etme, sana
karşı haddi aşana zulmetme. Böyle davranmak Allah Teâlâ katında senin için
daha hayırlıdır. Mazeret kabul et, fakat mazeret beyan etme! Mazeret beyan
etmen mazeret beyan ettiğin kişiye yönelik bir suizan sayılır. Yaratılmışlarla
ilişkinde öncelikliyi dikkate alarak başla. İşler birbirine denk olduğunda ve Allah
Teâlâ onlardan herhangi birisini zikretmişse, sen de Allah Teâlâ’nın
başladığıyla başla. Nitekim Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Safa ile
Merve arasında koşmak istediğinde böyle yapmış, Safa’da durmuş ‘Safa ve Merve Allah
Teâlâ’nın şiarlarındandır’449 ayetini okuyarak ‘Allah Teâlâ’nın
başladığıyla başlarım’ demiştir. Allah Teâlâ’ya ibadet ederken dinç bir şekilde
ibadetini yerine getir, yorulduğunda ibadeti terk etme ve namaza kalkarken
tembel bir şekilde kalkanlar gibi kalkma. Yalnız başına namaz kılarken ve
birisinin seni gördüğünü bilirsen, ona öğretmek maksadıyla namazını güzel
kılmaya niyetlenebilirsin. İbadetini Allah Teâlâ’ya tahsis ederek ihlasla
yerine getirmelisin. Allah Teâlâ sana ancak ihlasla ibadet etmeni emretti.
O’nun vacip kıldığı işleri yapman, yaparken de tembel veya dinç olmanın durumu
değiştirmediğini bilmelisin. Nafile ibadetleri yorgunken terk etmeni tavsiye
ederim. O ibadetlerde yorgun bir şekilde Allah Teâlâ’ya ibadet etme.
Yorulduğunda başka bir nafile ibadete geç. Topluluk içerisinde namazını
yalnızken kıldığından daha güzel bir şekilde kılma. Öyle yaparsan Rabbine
karşı saygısızlık etmiş, dini hafife almış olursun.
İmam olmaya salahiyetli birisiysen
imamın ardında namaz kılmalısın; imamın namazda abdesti bozulursa, yerine seni
geçirir. Bunun için salahiyetli değilsen, safın sağında veya solunda namaz
kılmalı, birinci safta bulunmaya gayret etmelisin. Safta boşluk gördüğünde, onu
kendin kapatmalısın. Saftaki boşluğu görüp oraya gitmeyenin dikkate alınması
gerekmez. Hayırlara koş ve bunun için yarış. Hayırla aranda engel ortaya
çıkmazdan önce hayırlar için koşmalısın. İnsanların yolunda boş bir şekilde
oturmaktan sakın; onların gölgelendiği yerlerde veya ağaç veren meyvenin
altında veya insanların oturak yerlerinde boş bir şekilde oturma. Su yerlerine
küçük abdestini bozma veya bir nehre veya taşın üzerine abdestini bozma; sonra
o sudan abdest alınır veya yıkanılır.
Eşin, çocuğun, hizmetçin ve Allah
Teâlâ’nın kendisine karşı doğru davranmanı emrettiği bütün insanlar hakkında Allah
Teâlâ’dan sakınman gerekir. Dünya, kadın, çocuk, mal ve hükümdarla arkadaşlık
fitnesinden sakınman gerekir. Hayvanlar hakkında Allah Teâlâ’dan kork, bazı
namazlarını evinde kıl. Evinde nafile namaz kıldığın bir mescidin olsun; mecbur
kalırsan farz namazlarını da orada kılarsın. Kur’an-ı Kerim’i çok okuman,
-alim isendüşünerek okuman lazımdır. Kur’an ilahi zikirlerin en üstünüdür.
Kur’an okuyan bir cemaatin içerisindeysen onlarla bir araya geldiğin hususta
kendileriyle beraber okumalısın; görüş ayrılığına düşersen onlardan ayrılırsın.
‘İki çiçek’ kabul edilen sureleri oku; onlar Bakara ve Al-i İmran sureleridir.
Kur’an-ı Kerim’den herhangi bir sureyi okumaya başlayınca, bitirmeden konuşmaya
geçme. Salih alimlerin düsturu budur. Kurtuba’da birden fazla kişi fakih İbn
Zerb’den -ki haslet sahibi birisiydiKur’an’dan bir sure okurken Emevilerden
müminlerin emirinin kendisine uğramış olduğu aktarılır. Halifenin geldiği
söylenmiş, halife atını tutmuş, kendisine selam vermiş, halini sormuş, şeyh ise
sureyi bitirinceye kadar kendisiyle konuşmamış, sonra konuşmuştur. Halife bunun
sebebini sorunca şöyle demiş: ‘Ben senin Efendinle konuşmayı terk edemem. Sen
O’nun kulusun. O’nunla konuşmayı kesmek edebe sığmaz.’ Sonra bu hususta efendi
ile kulun ilişkisini anlatan bir misal vererek şöyle demiş: ‘Seninle sohbet
ediyor olsam ve kölelerinden biri benimle konuşmaya kalksa seninle konuşmayı
bırakıp onunla sohbet etmemi uygun bulur muydun?’ Halife ‘hayır* diye cevap
vermiş. Şeyh şöyle demiş: ‘Sen Allah Teâlâ’nın bir kölesisin/kulusun.’ Cevap karşısında
halife ağlamış. Bu konuda şeyhlerimizden pek çok kişinin böyle davrandığına
şahit oldum. Onlardan birisi de Ebu’l-Haccac eş-Şurbulî idi. İşbiliye’de
yaşayan bu zat, tek başına kaldığında çoğunlukla Kur’an’ı Mushaf tan okurdu.
Bir hastanın veya ölünün yanına
girdiğinde, Yasin suresini oku. Bu konuda sırlı bir işle karşılaşmıştım.
Üzerlerinde pislik yoksa ve kendileriyle yürünmemişse, ayakkabıyla namaz
kılabilirsin. Bilgi arayan kişiye, hayır tavsiyesinde bulunmalısın. Kadınlara
hayır tavsiye et. Namazda veya Kur’an okurken secde ederken ölçülü secde et.
Kollarını secde esnasında köpekler gibi yana ayırma. Bir ameli yaparken gücün
ölçüşünce kendini zorla ve o ameli sürekli yapıp yapamayacağını aklında tut.
Can çekişenin yanında bulunduğunda ona ‘la-ilahe illAllah Teâlâ (Allah
Teâlâ’dan başka ilah yoktur)’ demeyi telkin et. Bunu söylemediğinde veya la (yoktur)
dediğinde, onun hakkında suizanda bulunma. Mağrip’te bir şahsın böyle
yaptığını biliyorum. O şahıs iyiliğiyle maruf birisiydi. Ayıldığında bu durum
kendisine söylenince şöyle demiştir: ‘Ben sizinle beraber değildim ki! Bana
babam ve kardeşlerimden falan kişiler suretinde şeytanlar geldi ve ‘Müslüman
olmayı bırak, Yahudi ve Hıristiyan olarak öl’ demişler, ben de onlara ‘hayır’
diyordum, siz de benim ‘hayır’ dediğimi duyuyordunuz. Allah Teâlâ beni o
şeytanlardan korudu.’
Bir arkadaşın varsa hastalığında onu
ziyaret et, ilişkini güçlendir, ölürse cenazesini kaldır. Cenazeyi hazırlarken
binekliysen yaya yürü, yürüyorsan önünde yürü. Onu Müslümanların mezarlığına
defnet, defnedilmeden de kabrinden ayrılma. Definden sonra bir müddet orada
kal. Senin orada bulunman ona rahatlık verir. Bir cenazeyi taşırken hızla
taşı; hayırlı birisiyse kendisini hayra ulaştırırsın, kötü birisiyse onu
omuzlarından indirmiş olursun. Ölüleri kötülükle yâd etme. Kendisinden su
içmiş olduğun kabın üstünü kapa, uyurken lambayı söndür, uyumak istediğinde
kapını kapat. Şeytanlar kapalı bir kapıdan içeriye giremez. Uyumadan önce
Ayete’l-kürsü’yü oku, gücün yettiği ölçüde yaptığın işleri murakabe et, sürekli
hayır işle. Sakın şöyle bir söz söyleme: ‘Allah Teâlâ beni bedbaht yazmışsa
bedbahtım, said-mutlu yazmışsa mutluyum, artık amel işlemem.’ Bilmelisin ki,
hayır amel işlediğinde bu amel saidlerden olduğun hakkında gelen bir müjdedir. Allah
Teâlâ iyilik yapan insanların amellerini zayi etmez: ‘Veren ve takva
sahibi olan, iyiyi tasdik eden kişiye işini kolaylaştırırız Cimri olan ve
müstağni davranan, iyiyi yalanlayan kişiye işleri zorlaştırırız.’450
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: ‘Amel ediniz, tevekkül ediniz.’ Herkese kendi işi
kolaylaştırılmıştır, nimet için yaratılmış olana nimet kolaylaştırılmıştır,
cehennem için yaratılmışa güçlük kolay gösterilmiştir.’ Herkesi kendi
mertebesine indir ki adil olasın. Gücün ölçüşünce hakkını kardeşine bırak.
Mürüvvet ehlinin özelliği, meşru hükümleri uygulamada tezahür eder. Hakim ve
otorite sahibi olduğunda, böyle davranman lazımdır. Mal ve mülk sahibi
olduğunda, Allah Teâlâ yolunda bir at veya deve hazırlaman, onların
alınlarından tutarak kendilerini süslemen lazımdır. Malınla ve canınla Allah
Teâlâ’ya şirk koşanlarla mücadele etmelisin. Hakime ulaşan bir konuda şefaatçi
olabilirsin. Beyaz elbise giy, mümin için en hayırlı ve en temiz elbise beyaz
elbisedir. Ölünün kefeni de beyaz olmalıdır. Bilgi veya başka bir konuda
istemek üzere bir talip gelince, onu kovma, geleni mahcup etme, Allah Teâlâ’nın
sana ihsan etmiş olduğu rızıktan ver. Kabir ziyaretini çok yap, fakat kabirde
çok oturma, kabirle arana mesafe de koyma. İbrede bakabildiğin ve ahireti düşündüğün
ölçüde orada kalmalısın. Dünya işleri hakkında hadisi kabul eden kimselere
eziyet etme. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in sözlerini tek bir haber
olsa bile tebliğ et ve ulaştır çünkü böyle yaptığında tebliğci alimler arasında
haşredilirsin.
Yedi yaşma ulaşınca çocuğuna namaz
kılmayı emret, on yaşma geldiğinde kılmazsa onu zorla. Yataktaki çocukları
ayır. Bir elbise hakkında kardeşin hakkında hüküm verme. Hac ve umreyi peş
peşe yap. Mekke’de bulunuyorken tavafı ve umreyi çoğalt. Bilhassa Ramazan
ayında bunu yapmalısın. Ramazan ayındaki bir umre hacca denktir. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem’den böyle bildirilmiştir. Zeytini ve yağını çok ye.
Yemek satın aldığında onu tüket. Yedi helak edici şeyden sakın. Bunlar: Allah
Teâlâ’ya şirk koşmak, sihir, Allah Teâlâ’nın yasakladığı bir canı haksız yere
öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, zahmetli bir günde savaştan kaçmak,
iffetli ve farkında olmayan mümin kadınlara iftira etmek.
Tavsiye
Çok secde etmeli ve cemaate
katılmalısın. Gücün yeterse Şam’a yerleş. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem’in şöyle dediği aktarılmıştır: ‘Şam’a yerleşmeniz gerekir. Orası Allah
Teâlâ’nın hayırlı yerlerinden birisidir. Allah Teâlâ hayırlı kullarını oraya
seçer.’ Zanna göre konuşmaktan sakın. Zan sözün en yalan olanıdır. Hasetten
sakın, yolların üzerinde oturma. Şarkıcı kadınların yanına gitme. Bir şey
satarken sattığın mal hakkında fazla yemin etme. Müslümanların herhangi bir
işine bozgunculuk karıştırma. Mecbur kalırsan ve yapmak zorunda olursan, o
zaman (şunlara dikkat et): İki kişi arasında öfkeli bir şekilde hüküm verme
veya açken, akimı bir işe vermişken veya hasta bir halde hüküm verme.
Yürürken adımlarını dengeli at,
ayaklarını üst üste atma. Bilmelisin ki organların da senin yönettiğin kimseler
arasındadır ve onlara adil davranman lazımdır. Allah Teâlâ sana yönettiğin
kimselere karşı adil olmayı emretti. Köle olduğunda sahibine ‘efendim’ de,
‘rabbim’ deme. Kölen veya cariyen olduğunda, ‘kölem’ veya cariyem deme,
‘gulamnn’ de. Herhangi bir insana Mevla diye hitap etme, Mevla olan sadece Allah
Teâlâ’dır. ‘Nefsim habis oldu’ demekten veya ‘nefsim katılaştı’ demekten menedildik.
Komşun duvarını odarla kapatmanı talep ederse, onu bundan mahrum bırakma. Kimsenin
ayıbına bakma veya izni olmaksızın kimsenin evine bakma, iman ve dininde sana
katkı sağlayacak kimselerle arkadaşlık et. İyilik yaparken takva sahiplerini
öncele, günahkâra ise onun günahına katkı sağlayacak şekilde yardım
etmemelisin. Eşini onun yol açtığı bir sebeple cezalandırırsan, o gün
kendisiyle birleşme. Allah Teâlâ’dan başka bir şey isteme, sadece cennetinde Allah
Teâlâ’yı görmeyi isteyebilirsin. Dünya malıyla ilgili olunca durum farklıdır.
Gemiye sadece hacca gitmek veya umreye gitmek amacıyla binmelisin.
Bir kişinin talip olduğu kadına talip
olma, onu bırakıncaya kadar peşinden gitme. Bir kavme konuk olduğunda, izinleri
olmaksızın oruç tutma. Bir şeyhin hizmetinde bulunurken oruç tutma veya onun
izni olmaksızın herhangi bir hususta erken davranma. Kadın kocasının izni
olmaksızın nafile orucu tutamaz veya Ramazan orucunu kaza edemez, orada hazır
ise eşinin izni olmaksızın kimseyi davet edemez. Bir kadın kocasıyla evlenmek
maksadıyla kız kardeşinden boşanmasını talep etmesin. Bir kadın yanında
mahremi olmaksızın üç günden fazla yolculuğa çıkamaz. Mağfiret hususunda dua
edince ısrarla dua etmek gerekir. ‘Allah Teâlâ’m, dilersen beni bağışla’ deme,
O’nun rahmetini ve mağfiretini talep et. Allah Teâlâ’dan bir şeyi dilerken,
onu çok görme. Allah Teâlâ’nın katindakiler senin umduğundan çok fazladır. İzni
olmaksızın kardeşinin malında tasarrufta bulunma. Sabahladığın her gün şöyle
de: ‘Allah Teâlâ’m! Ben kendi malımı kölelerime sadaka olarak verdim. Allah
Teâlâ’m! Bana her kim eziyet eder, her kim söver, her kim beni kızdırır, kim
hakkında hüküm vermemi gerektirecek şekilde bir şey yaparsa, şahit ol ki,
dünya ve ahirette ondan talebimi bıraktım.’ Su içtiğinde oturarak iç. ‘Zamana
yazık olsun’ deme, Allah Teâlâ zamandır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem böyle buyurmuştur. Görünecek şekilde omuzlarını gösterme. Ölü veya diri
kimsenin baldırına bakma. Kimsenin kabri üzerinde oturma veya namaz kılma.
Namazında herhangi birinin yüzü sana dönmüşken ona doğru namaz kılma, kabri
mescit edinme. Sana ulaşacak zarar nedeniyle ölümü arzulama, sadece şöyle de: Allah
Teâlâ’m! Hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni hayatta tut, ölüm hayırlı
olunca beni öldür. Bir kavme fitnenin ulaşmasını irade edince, beni fitneye
maruz bırakmadan kendi katına al.’
Fütûhât-ı Mekkiyye’nin otuz altıncı
sifri sona ermiştir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar