Print Friendly and PDF

OTUZ ALTINCI SİFİR 3.Bölüm

Bunlarada Bakarsınız

 


Tavsiye

Allah Teâlâ’dan dolayı yoksul olduğun kadar sadece Allah Teâlâ’ya muhtaç olma­lısın. Bu durum ‘Allah Teâlâ’m! Senden sana sığınırım’ hadisine benzer. Allah Teâlâ’dan dolayı yoksul olman, sende rububiyet kokularından birisinin duyulmaması anlamına gelir. Sende bulunması gereken mutlak kulluk­tur. Hakkın mertebesinde de kulluktan bir şey bulunmaz. Böyle bir şey O’nun adına imkânsızdır. Bu itibarla Allah Teâlâ kayıtsız anlamda-mutlak Rab iken sen mutlak kul olmalısın. Allah Teâlâ karşısında -varlığınla değildeğerinle bulunman gerekir. Hakkın karşısında varlığın, üzerinde yara­tılmış olduğun ilahi suretten kaynaklanan iddia nedeniyle, rububiyet kokusu taşır. Değerin ise öyle değildir. Şeyhim ve üstadım Ebu’l-Abbas el-Ureybi (Allah Teâlâ kendisine merhamet etsin) bana böyle tavsiyede bu­lunmuştu. Senin değerin -iddiayla değilhalinle tasarruf etmeyi gerekti­rir. Sen de öyle olmalısın. Nefsin sana ‘Allah Teâlâ sebebiyle müstağni ol’ der­se, hiç kuşkusuz, sana efendiliği emretmiş olur; sen buna karşılık ‘Ben Allah Teâlâ’ya muhtacım ve beni muhtaç kıldığı şeylere muhtacım’ diye cevap vermelisin. Allah Teâlâ hamurumda tuzun bulunmasına bile beni muhtaç kılmıştır.

Tavsiye

Rıbatlarda bulunman gerekir. Rıbat müminin hallerinin en üstün­lerinden birisidir. Ölen herkesin ameli kesilirken rıbatta bulunanın ame­li kesilmez; kıyamete kadar onun ameli nemalanır, kabir sıkıntılarından kurtulur. Bu durum Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen bir hadiste belirtilir. Rıbat insanın kendisini herhangi bir süre olmaksızın veya bildiği bir sü­re belirlemeksizin tutması ve (bir işe) bağlaması demektir. Kendisini bir işe ve duruma bağlayan kişi, ‘murabıt (rıbat eden)’ diye isimlendirilir. Rıbat bütün hayırlarla ilgilidir, yoksa belirli bir hayırla ilgili değildir. Her şey Allah Teâlâ’nın yoludur. Allah Teâlâ’nın yolu, kullarına kendisinde amel et­melerini emretmiş olduğu şeriattır. Binaenaleyh rıbat mağaralara çekil­mekle ilgili olmadığı kadar sadece cihada ilgili de değildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bir namazın ardından ötekini beklemenin ‘rıbat5 olduğunu bil­dirmiştir. Allah Teâlâ kitabında müminlere hitap ederken ‘Sabredin, sabırlı davranın, rıbat edin, Allah Teâlâ’dan sakının’405 demiştir. Bütün bu hususlarda takva sahibi olun ve Allah Teâlâ’yı söz konusu güçlüklere karşı sığındığınız si­per edinin. Bu husus ‘Sabır ve namazla yardım isteyin’406, ‘Allah Teâlâ ile yar­dım isteyin’407, ‘Senden yardım isteriz408 ayetlerinde kastedilen Allah Teâlâ’nın yardımıdır. Başka bir ayette ‘Allah Teâlâ’dan sakının, umulur ki kurtuluşa erer­siniz409 denilir. Yani sabır ve rıbat güçlüğünden necata erersiniz.

Allah Teâlâ’nın peygamberiyle sohbet ederken -ki onunla sohbet kendisin­den aktarılan hadisleri okuma vaktidirsabırlı davranman gerekir. Bu esnada konuşmazdan önce sadaka vermelisin. Öyle yapmak senin için daha hayırlı ve temiz bir iştir. Sana emredilen de budur. Çünkü şeriatın emretmiş olduğu sadakalar pek çoktur. Bu nedenle her bir uzvumuza güneşin doğduğu her gün bir sadaka gerektiği bildirildi. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem her tehlilin sadaka olduğunu bildirdiği kadar her tekbirin, tespihin, hamdin veya iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın sadaka olduğu­nu bildirmiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadisini okumaya niyetlendiğinde, kendi halini incelemelisin. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadislerini okumak, bütün müslümanlar için peygamberle konuşmadan kalan kısımdır. Bu esnada verebilecek olduğun sadakayı hadis okumazdan önce takdim etmen ge­rekir. Allah Teâlâ bu sadaka türleri hakkında sana genişlik tanımış, sadaka tür­lerini bildirdikten sonra ihmal edersen senin için geride mazeret bırak­mamıştır. Binaenaleyh sen de halinin gerektirdiği üzere, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ile konuşmanın öncesinde hangi türde olursa olsun bir sadaka ver­meli, ardından Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadisini okumaya başlamalısın.

Kıyamette ruh sahibi hayvanları resmeden ressamlarla beraber haşredilmekten kendini sakın. Bir canlı hayvanın suretini yaptığında, dünyada fark etmeyeceğin şekilde, Allah Teâlâ katından gelen ruhu ona tâbi olur. Ahirette Allah Teâlâ sizin için ressamı cehenneme koyar, onun nefsine cehennem ateşinde azap eder. Çünkü yaratma Allah Teâlâ’ya mahsus işlerden­dir; her kim bu konuda Allah Teâlâ ile didişirse, ‘yaratmış’ olduğu şeye karşı­lık Allah Teâlâ kendisine azap eder. Yaratma -ona değilAllah Teâlâ’ya mahsustur. Bu durum Allah Teâlâ’nın izniyle olmadığında böyledir. Hâlbuki Hz. İsa Allah Teâlâ’nın izniyle topraktan kuş yaratmış, Allah Teâlâ’nın izniyle ona ruh üflemiştir. Allah Teâlâ bu esnada resim yapana izin verseydi, hiç kuşkusuz, yapmış oldu­ğu iş bir itaat eylemi olurdu. Bilmelisin ki her nefs kazandığı karşılığın­da rehindir.

Tavsiye

Kıbleye yönelen bir insanı günahı nedeniyle tekfir etme! Bir riva­yette insan kardeşine ‘kâfir’ dediğinde, bu hükmün onlardan birisine döneceği bildirilmiştir. O kişi kâfir ise söz kendisine, aksi halde söyle­yene döner; sözün söyleyene dönmesinin anlamı, onun kâfir olmasıdır. Çünkü müslüman olduğu halde bir müslümanı tekfir eden kişi kâfirdir. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Onlara insanların iman ettiği gibi iman edin denildiğinde, beyinsizler gibi iman mı edelim derler.’410 Allah Teâlâ böyle insanlar hakkında ‘Dikkat edin! Onlar beyinsizdir411 demiştir. Ayette geçen ‘sefih’ zayıf gö­rüşlü kişi demektir. Onlar müminlerin sadece zayıf görüşlü ve zayıf akıllı olmaları nedeniyle iman ettiklerini iddia etmişlerdir. Bunun üzeri­ne söyledikleri söz kendilerine dönmüştür: ‘Dikkat edin! Beyinsiz olan onlardır.’ Yani görüşleri zayıf olanlar onlardır. Bu zayıf görüşlülük, on­ların iman etmelerine perde teşkil etmiştir. ‘Fakat onlar bilmez.’412

Kötü söz söylemekten kendini korumalısın. Kötü söz kötü bir nite­liği mümin kardeşine nispet etmendir. Bu nitelik onda olsa bile, ne ya­nından, ne arkasından ona izafe etmemen gerekir. Yüzüne karşı kötü niteliği söylediğinde, hiç kuşkusuz, onu mahcup edersin. Allah Teâlâ’nın o ni­telikten mümin kardeşini kurtarıp seni onunla imtihan etmesinden emin olamazsın. Bir rivayette şöyle denilir: ‘Kardeşinin kötülüğünü iz­har etme, Allah Teâlâ onu kötülükten kurtarır, seni imtihan eder.’ Kötü nite­liği müminin huzurunda söylemediğinde ise gıybet olur. Allah Teâlâ gıybeti yasaklamıştır. Çünkü -kendisi bunu kabul etse bilemümini üzecek bir şeyi gıyabmda söylediğinde, gıybetini yapmışsındır. Buna mukabil ken­disinde bulunmayan çirkin bir vasfı ona nispet edersen iftira etmiş olur­sun. Hasmı rızasıyla affedilmenin dışında, mudaka diktiğin ağacın meyvesini devşirirsin. Mümin kardeşine nispet edip onda bulunmayan özelliğin vebali de sana döner. Mümini aldatmak da öyledir. Allah Teâlâ’yı kandırdığını zannedenlerden olma. Böyle bir şeye inandığında, O’nu bilmeyenlerden olursun. Çünkü Hakka karşı hile yaptığını zannedersin. Hâlbuki ayette şöyle denilir: ‘Allah Teâlâ onların yaptıklarının çoğunu bilmez zannederler, bu sizin Rabbiniz hakkındaki zannınızdır, böylece hüsrana düştünüz.*13

Bir mümini kandırırsan, gerçekte kendini kandırmış olursun. Nite­kim Allah Teâlâ şöyle der: ‘Onlar Allah Teâlâ’yı ve müminleri kandırırlar, gerçekte sa­dece kendilerini kandırırlar, farkında değillerdir.’41* Yani kandıklarının farkında değillerdir. Başka bir ayette ‘Bâtıla iman edenler5415 denilir. Aye­tin devamında ‘Bâtıla iman eden, Allah Teâlâ’yı inkâr edenler hüsrana uğrayan­lardır416 denilir. Allah Teâlâ onları bâtıla iman etmekle nitelemiştir. Niyetler­le ilgili bir hadiste Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘Bize bulut yağmur yağdırdı diyenler Allah Teâlâ’yı inkâr etmiş, yıldızlara inanmıştır’ demiştir. Bu da ‘Onlar kendile­rini kandırırlar417 ayetinin kapsamına dahildir. Onlar müminleri kandı­rırken kendilerini kandırmış olurlar. Buna mukabil Allah Teâlâ’yı kandırırken de Allah Teâlâ bu kandırma fiilleriyle onları kandırmış olur. Başka bir ifadeyle onlar, Allah Teâlâ’yı kandırdıklarına inanmış oldukları için, Allah Teâlâ onlarla alay eder, onları kandırır. Bilgisizlikten kendini koru! Bilgisizlik insanda bu­lunabilecek en çirkin özelliktir. Dostum! Bir eşin olduğunda ona tavsi­yede bulun, onu terk etme. Aynı şey kız kardeşin, kızın veya hükmün altında bulunan kadınlar için geçerlidir. Sözünü dinleyeceğini bildiğin bütün kadınlara -her kim olursa olsunevden dışarı çıktıklarında koku­su duyulan bir koku sürmemeleri hususunda nasihatte bulun. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilir: ‘Güzel koku sürünmüşken bir top­lulukla karşılaşan ve topluluğun kokusunu hissettiği kadın, zina etmiş sayılır.’ Bu hususta daha özel bir hadis daha zikredilmiştir: ‘Üzerine ko­ku isabet eden bir kadın bizimle yatsı namazına katılmasın’ denilmiştir. Bunun sebebi gecenin afetlerinin çok ve karanlığın perde olmasıdır. Mescit yolunda bir erkeğe güzel koku isabet ettiğinde, Allah Teâlâ’dan kork­madığı takdirde, neyle karşılaşacağını bilemez. Bu nedenle Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem kadınları yatsı namazına katılmaktan engellemiştir. Kısaca ka­dının güzel bir koku sürünerek gece veya gündüz evden dışarıya çıkma­sı uygun değildir.

Allah Teâlâ ehliyle alay etmekten ve onları küçük görmekten sakınmalı­sın. Onlarla alay Allah Teâlâ’nın diniyle alay etmektir. Onları güldürü konusu da edinmemelisin. Öyle bir davranışın vebali kıyamette sana döner. Allah Teâlâ yaptığına karşılık kıyamet günü seninle alay eder, seni küçümser. O’nun seninle alay etmesi, burada, yani dünya hayatında karşılaştığın bir mümine karşı olan davranışını sana göstermesinden ibarettir. Onun­la karşılaşınca kendisine şöyle dersin: ‘Ben seninle beraberim.’ Bu sözün onunla alay ve istihza etmek amacı taşır. Kıyamet günü olduğunda Allah Teâlâ, dünya hayatında müminlere yöneldiğin ölçüde cezanı ve karşılığını verir. Bu konuda müderris-fakihlerden bir grup gördük. Onlar Allah Teâlâ’ya yönelip O’ndan kendilerine gelen ilhamları kalpleriyle haber veren Allah Teâlâ ehliyle alay ederlerdi. Bu özelliğe sahip birisine'oradaki nimederi gör­sün diye cennete götürülmesi emredilir. Onlar da, Allah Teâlâ ehli kendileriy­le alay edilirken Mutlu ve sevinçli olduğu gibi, cennete gitmekle mutlu ve memnun bir halde kendilerine izhar ettikleri davranışlarında dürüst ve haklı olduklarını zannederler. Allah Teâlâ amellerinin karşılığını verip de cennet hayırlarıyla onlara genişlediğinde, Allah Teâlâ oradan uzaklaştırılıp ce­henneme götürülmelerini emreder. Bu emirle melekler onları ateşe gö­türür. İşte bu Allah Teâlâ’nın onlarla alay etmesidir. Nitekim o münafıklar da ailelerine dönünce (beraber oldukları müminler hakkında) şöyle derleri ‘Biz sadece onlarla alay ediyoruz.’*18 Başka bir ayette ‘Onunla alay eder­ler419 denilirken başka bir ayette ‘Bugün iman edenler kâfirlere gülecek­tir420 denilir. Hâlbuki onlar dünyada iman etmiş oldukları için mümin­lere gülüyorlardı. Bazı müminler dünya hayatında Allah Teâlâ ehline güler, özellikle fakihler bunu yapar. Onlar, sıradan insanları doğru yol üzerin­de Allah Teâlâ’nın içlerine ve bâtınlarına ilham etmiş olduğu ihsanlan dile ge­tirdiklerini gördüklerinde, onlara güler, sözlerini kabul eder görünürler; hâlbuki içlerinde bunun tersi bir kanaat vardır. 1

Kardeşim! Allah Teâlâ ehlinden olmasan bile, onların hallerini kendileri­ne havale etmelisin. Allah Teâlâ ehlinin O’nun dininin inkâr veya aklın ve naklin getirdiği sahih bilginin reddettiği bir görüş görmemişsindir. ‘On­lara karşı suç işleyenler iman edenlere gülerler, onlarla karşılaştıklarında kaş göz işareti yaparlar.’421 Yemin olsun ki, ben, Allah Teâlâ ehlinin devrimiz­deki fakihleri böyle gördüm. Onlar kaş göz hareketleriyle Allah Teâlâ ehliyle alay eder, onlara güler, görünüşte sözlerini kabul ettiklerini izhar eder­lerken gerçekte bunun tersine hareket ederler. Böyle bir tavırdan kendi­ni koruman, bu vasıftaki insanlarla arkadaşlıktan uzak durman lazımdır; aksi halde tabiat seni kendine çeker. Kıyamette onların hüsranları ne kadar da büyüktür! Onlar ‘Hidayet karşılığında dalaleti, mağfiret karşılı­ğında azabı alan kimselerdir’422; başka bir ayette ‘Ahiret karşılığında dün­yayı satın almışlardır’423; başka bir ayette ‘Ticaretleri fayda vermemiş, doğru yolu bulamamışlardır424 denilir.

Tavsiye

Kardeşim! İnsanların kötülerinden olmaktan kendini muhafaza ey­le. Böyle yaparsan insanlar senin dilinden çekinir. En kötü insanlar dil­lerinden korkulan ve çekinilen kimselerdir. Bu hususta kendini en iyi kendin bilirsin. Bir adam Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e, doğru geliyormuş, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, o kendisine ulaşmazdan önce adamın yöneldiğini görerek şöyle demiş: ‘Aşiretin oğlu ne kötüdür.’ Yanına vardığında ise yüzünde tebessüm görmüş, ona gülümsemiş. Adam ayrıldığında Hz. Aişe şöyle demiş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi! Sen adam hakkında söyleyeceğini söy­ledin, sonra yüzüne karşı tebessüm ettin.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş: ‘Ey Aişe! En kötü insan şerrinden emin olmak üzere insanların kendisi­ne ikramda bulunduğu kişidir.’ Bu nitelikte olmaktan kendini koruma­lısın, yoksa Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şahitliğiyle insanların en kötülerinden olursun.

Eşin ile aranızda -onun sırrının ortaya çıkabileceğibir durum olursa, o sırrı izhar etmemen gerekir; eşinle arandaki sırrı izhar Allah Teâlâ katında büyük günahlardan biridir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılmıştır: ‘Allah Teâlâ katında kıyamette en kötü insan eşinin sırrını izhar edendir.’ O davranış büyük günahlardandır. Bir insanın annesine veya babasına sövme sakın! O da senin anne ve babana söver. Hâlbuki anne ve babanın hakkını korumak senin görevindir. Bir müşrikle oturup kalktığında Allah Teâlâ karşısında onun ilah edindiği puta sövmemen veya sahabe hakkında aşırı söz söyleyen Rafızî’yle oturup kalktığında onunla tartışmaktan ve onun hakkında söz söyleyeceğini bildiğin sahabeden bi­risini onun yanında zikretmekten sakın. Söz konusu sahabe oturduğun kişinin hakkında övücü söz söyleyeceği kimselerden biri olabilir. Rafızî, (sevdiği sahabeyi övmede) gösterdiği sebatla başka bir sahabe hakkında kötü söz söylemeye başlayabilir. Sen ise sahabeyi kendisine hatırlatarak, bu konuda kötü söz söylemesine vesile olmuş sayılırsın. Allah Teâlâ şöyle bu­yurur: ‘Allah Teâlâ’nın dışında puta tapanların taptıklarına sövmeyin, onlar da za­limce Allah Teâlâ’ya söverler.’425 Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bir adamın kendisine ve ebe­veynine kötü söz söylemeyi yasaklamıştır. Bunun üzerine ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Bir adam anne babasına nasıl söver ki?’ diye sorulunca, şöyle demiş: ‘Başka birinin babasına söver, onun da babasına sövülür, annesine söver o kişi de onun annesine söver.’ Büyük günahlardan biri­si de kişinin na-Hakk yere Müslüman birinin ırzı hakkında ileri geri ko­nuşmasıdır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den sabit olan bir hadis bunu beyan eder.

Sabah ve yatsı namazlarında cemaatte bulunmalısın. Yatsı namazını cemaade kılan, adeta, gecenin yarısını ibadede geçirmiş demek iken sa­bah namazını cemaade kılan da bütün geceyi ibadede geçirmiş gibidir. Allah Teâlâ’nın kullarına ayrım gözetmeksizin şefkat göstermelisin. Hatta bü­tün canlılara da şefkat göstermen gerekir; çünkü her ‘yaş ciğer5 (canlı) sahibi için Allah Teâlâ katında bir ecri vardır.

Tavsiye

Kendi bakışını ve değerlendirmeni Allah Teâlâ’nın yaratıkları hakkındaki bilgisine tercih etme ve üstün tutma! Allah Teâlâ (dilediği kişiyi) Müslüman­ların işlerini deruhte etmesi üzere görevlendirir ve yönetici yapar. Bu itibarla yöneticiler ve valiler zâlim bile olsalar, Allah Teâlâ’nın onlarda bilmedi­ğin bir sırrı vardır. Allah Teâlâ’nın onlar vasıtasıyla uzaklaştırdığı kötülükler ve onlar vasıtasıyla meydana gelen hayır ve maslahadar, zalim olduklarında bile, zulümlerinden daha çoktur. Buna rağmen insanlar genellikle kendi bakışlarını, Allah Teâlâ’nın yaratıklarındaki fiiline tercih eder ve üstün tutarlar. Şeytan onlara gelir, haksız eleştirilerini idarecilerine yöneltmelerini sağ­layarak onları görevlendirenin Allah Teâlâ olması nedeniyle doğruyla araları­na perde çeker ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şu buyruğunu kendilerine unuttu­rur: ‘Bir el itaatten ayrılır ve emre ve ehline karşı koyarsa, şeytan o ce­maate girer.’ Şeytanın oraya girmesi, bu ve benzeri hadisleri tevil etmek demektir. Aynı zamanda şeytan onlara şu hadisi de unutturur. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Yöneticiler zulmederse sizin lehinize ve onların aleyhinedir; adil davranırlarsa sizin ve onların lehinedir.’ Allah Teâlâ Kur’an ile saptırmadığı kimseyi sultan vasıtasıyla saptırabilir. Bu meseleyi açık­lamak sadedinde sadece Hz. Âdem’in halifeliği hakkında meleklerin Allah Teâlâ’ya itirazı bulunsaydı, yeterli olurdu. Dikkat ediniz! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem zekâtın tamlığının bir tezahürünü de sadaka toplayıcının -haksızlık etse bilesenden razı olarak geriye dönmüş olması olarak zikretmiştir. Kas­tedilen zekâtı toplayan kişidir. Bu kapı insanların habersiz kaldığı ve ne­fislerinin yüzüne kapamış oldukları bir kapıdır. Bir hususta düşüncesi olan herkesin bir nasibi vardır, fakat Allah Teâlâ’nın katında neyin bulunduğu­nu bilemez. Bu konuda Allah Teâlâ’dan gelen pek çok delil gördük. Birini kı­narken, Allah Teâlâ’nın kınadığı şekilde niteliği kınaman lazımdır, yoksa ken­dine karşı ihlaslı davranırsan o nitelikle niteleneni kınama! Birini över­ken hem sıfatı ve hem onunla nitelenen kimseyi övmelisin; zira Allah Teâlâ seni bu nedenle över.

Tavsiye

Salih bir rüyada bana bir hususta tavsiyede bulunuldu. Tavsiyeyi herhangi bir vasıta olmaksızındoğrudan Allah Teâlâ’nın kelamından duydum. O kelamı duyduğum yer, bir avuç miktarı bir yerde, kendisinde Allah Teâlâ’nın Hz. Musa’yla konuşmuş olduğu mübarek bir yerdir. Kelamın bir keyfi­yeti olmadığı gibi yaratılmışların sözüne de benzemiyordu. Kelamın kendisi dinleyicinin anlayışıyla aynıydı. Anladıklarımdan bir tanesi şuy­du: ‘Sen vahyin olgun göğü ve yeri (arz), sükûnet dağı olmalısın. Ha­reket ettiğinde canlılar gibi hareket etmelisin.’ Ardından içimde bir ma­na oluştu ve şu dizeleri okudum:

îçime yerleştirdiğini yerleştirdin

Bana yaptıklarını söyledin

. Bilirsin ki benim varlığımda

Sen ne koymuşsan o var

Benden gördüğün her fiil                                                      .

Senin yaptığın fiildir

Tavsiye

Hayır söyleyip bir hayra vesile olduğunda, onu ilk yapan sen olma­lısın. O hayrın ilk muhatabı da kendini kabul etmelisin. Bu itibarla kendine karşı samimi ve ihlaslı davranmalısın. Böyle davranmak senin halini pekiştirir. Yaratılmışların gözü, sözünden daha çok, insanın fiili­ne yönelir. İnsanın fiiline uymak ve onu rehber edinmek, sözünü reh­ber edinmekten müessirdir. Bu konuda şair şöyle demiş:

Söz fiil karşısında tartılsa

Fiil ağır gelir, söz hafif kalır

Kılavuz edinilen kimselerden olmaya çalış! Böyle olunca veraset yoluyla peygamberlere katılırsın. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Bir kişinin senin vesilenle hidayete ermesi, güneşin üzerinde doğduğu her şeyden senin için daha hayırlıdır.’ (Sözüyle yaptığı arasında çelişki bulunan) buu nitelikteki birisinin aklının noksanlığı hakkında Allah Teâlâ şöyle der: ‘İn­sanlara iyiliği emreder, kendinizi unutursunuz, hâlbuki siz kitabı okuyorsu­nuz, akıllanmaz mısınız?426 İnsan Kur’an’ı okur ve ondan herhangi bir şeye uymazsa, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şahitliğiyle en kötü kişilerden birisidir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Bir adam Kur’an okur ve Kur’an ona lanet eder, o da okurken kendisine lanet eder.’ Kur’an okuyan ‘Dikkat edin Allah Teâlâ’nın laneti zalimlerin üzerinedir5427 diye ayeti okur. Hâlbuki bizzat okuyan kişi zalimdir veya ‘Allah Teâlâ’nın laneti yalancıların üzerinedir428 ayeti­ni okurken de yalancı olan kendine lanet eder. Demek ki Kur’an-ı Ke­rim onu lanetlerken o da okurken kendisini lanetler. Bir sıfatın kınandı­ğı bir ayete gelir, hâlbuki kendisi o sıfata sahiptir ve ondan uzak kala­maz. Bir ayete gelir ve o ayette yapmadığı ve nitelenmediği bir sıfat övülür. Binaenaleyh Kur’an onun -lehine değilaleyhine delildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem sahih bir hadiste şöyle der: ‘Kur’an lehinde veya aleyhinde bir delildir. Her insan sabahlarken kendini ya azat eder veya köle kılar.’ Kardeşim! Sebepleri terk etmiş bir halde Allah Teâlâ karşısında oturuyorken, kendini istekten korumalısın ve kimseden bir şey istememelisin. Gü­nümüzdeki zembil sahibi (dilencilere) uymaman lazımdır! Onlar him­metleri düşük, Allah Teâlâ katında değersiz, Allah Teâlâ’ya karşı en çok yalan söyle­yenlerdir; ya sadık bir inancın veya izzetini muhafaza edeceğin bir mesleğin olmalıdır. Öyle yapmak Allah Teâlâ katında senin için daha değerli­dir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılmıştır: ‘Herhangi birinizin ipini alıp sırtında odun toplaması dilencilik etmesinden iyidir.’ Bir ha­diste ise ona verilir ya da mahrum bırakılır denilir.

Tavsiye

Misafire ikram etmen gerekir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılır: ‘Allah Teâlâ’ya ve ahiret gününe iman eden kişi, misafire ikram etme­lidir.’ Misafir yerleştiğinde, onun misafirlik hakkı üç gündür. Fazlası

sadakaya girer. Gelip gidecekse, bir gün ve gece misafirdir. Şeyhimiz Ebu Medyen’in bu konuda güzel bir hikâyesi vardır: Şeyh insanların rızık vesilesi edindiği sebepleri terk dtme fikrindeydi ve bu konuda sağ­lam inancı vardı. İnsanları kendi makamına ve daha önemli olanla ilgi­lenmeye davet ederdi. Bu konuda kendisine bir şeyler söylendiğinde, yani sebepleri terk etmek, kazancı yemek ve bu davranışın çalışmadan yemekten daha üstün olduğu söylendiğinde şöyle demiş: ‘Bilmiyor mu­sunuz ki, bir kavme misafir olduğunda, misafirin hakkını üç gün gö­zetmeleri onların vazifeleridir. Misafir oraya yerleşince, böyle davran­maları gerekir.’ Etrafındaki insanlar ‘evet5 diye cevap verince şöyle de­miş: ‘Bu üç gün içerisinde misafir kazancından yerse, bu davranış misa­firleri olduğu kavim adına bir ar ve utanç sayılmaz mı?’ Onlar da ‘evet’ diye cevap verince, şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ ehli yaratılmışlardan uzaklaşıp O’nun katında misafir olmuş kimselerdir. Onlar üç gün Allah Teâlâ’ya misafir olarak kalırlar. Rabbinin katındaki bir gün, sizin saydıklarınızdan bin senedir. Biz O’nun günleri ölçüşünce kendimizi misafir kabul ederiz. Allah Teâlâ’nın günlerinden üç gün kemale erdiğinde ve herhangi bir iş yapıp kendi emeğimizi yemezsek, bu esnada kınanabiliriz ve bize karşı böyle bir delil söylenebilir.’ Kardeşim! Şeyhin bakışının ne kadar düzgün ve Sünriet’e ne kadar uygun olduğunu görmelisin. Allah Teâlâ onun kalbini nurlandırmıştır. Misafirlik hakkı vaciptir ve iman şubelerinden birisidir. Daha doğrusu misafire ikram etmek, imanın şubesidir. Aynı şekilde doğru söylemek veya kötülük söylemeyecek şekilde susmak da imanın parçasıdır. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Onların sözlerinin çoğunda hayır yoktur, sa­daka vermek, iyilik yapmak veya insanların arasım bulmak dışında.*429 Bu husus insanlarla konuşmak ve sohbet etmekle ilgilidir. Allah Teâlâ’nın zikri en üstün ve faziletli söz iken tilavet en üstün zikirdir.

İmanın bir parçası da içki meclislerinden uzaklaşmaktır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılır: ‘Allah Teâlâ’ya ve ahiret gününe iman eden etrafında şarabın döndürüldüğü bir sofrada oturmasın. Meşru bir iş yaptığında, onu Allah Teâlâ’yı görür gibi yapman lazımdır. Çünkü amelini Allah Teâlâ’yı görür gibi yapan, maksuduna erer. Ameli Allah Teâlâ’yı görür gibi yap­mak O’nun emrettiği şekilde yapman, amelini yaparken onda Allah Teâlâ’yı görmek demektir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ihsanı söylediğimiz üzere tefsir' ederken bir rivayette şöyle demiştir: ‘İhsan görür gibi Allah Teâlâ’ya ibadet etmendir.’ Cumaya gitmeye niyetlenince Cuma namazı için gusül abdesti almalısın. Gusül bilhassa Cuma günü için bile gerekli olsa dahi,

namazdan önce alınması üstündür. Bu konuda alimler arasında görüş ayrılığı yoktur. Bu kitabın abdest bahsinde söylendiği üzere, abdeşt alınca Cuma namazına doğru gitmelisin. Vakar ile ve ağırbaşlı bir şe­kilde yürüyüp arada boşluk görmediğin sürece iki kişinin arasına gir­memen gerekir. Bu durumda hatibe yaklaşır ve sözlerini sessizce dinler­sin. Taşlarla oynama! Taşlara dokunmak boş işle ilgilenmektir. İmam konuşurken yanında konuşana ‘sus’ deme! Bu da boş ve anlamsız bir iş­tir. Kalbini gelecek olan zikir için boşalt ve hazırla. Mümin öğütten ve zikirden faydalanır. En güzel elbiseni giy, yanında varsa güzel koku sü­rün ve gücün yettiği ölçüde erken vakitte camiye git.

Bu konuda görüş ayrılığından kurtulmak istersen, günün ilk vak­tinde cumaya gidebilirsin. Bu durumda bir deve kesmiş gibi sevap ka­zananlardan olur, olabildiğince imama yakınlaşmış olursun. Ailen oldu­ğunda, senin gibi, Cuma günü onların da yıkanmalarını iste! Cünüp olduğunda, iki kez gusül abdesti almalısın. Birincisi cünüplük ve diğeri Cuma sebebiyle alacağın gusül abdestidir. Böyle yapmak daha iyidir. İki kere almazsan, sadece cenabetlik nedeniyle gusül almalısın. Umulur ki Allah Teâlâ, bu davranışınla Cuma guslünün sevabını da sana verir. Abdest üzerinde abdest alman gerekir. Abdest üzerine abdest nur üzerine nur­dur. Bu konuda Mağrib-Batı Afrika şehirlerinde bir grup şeyhle karşı­laşmıştım. Onlar her namazda abdestli olsalar bile tekrar abdest alıyor­lardı. Her namaz için teyemmüme gelirsek, onun vacip olduğu hakkındaki delil, abdestle kıyasla daha güçlüdür. Benim görüşüm de budur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’deki ifade bunu gösterir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bir abdesde iki farz ve daha fazlasının kılınabileceğine hükmetmemiş olsay­dı, hiç kuşkusuz, Kur’an-ı Kerim’in hükmü her namaz için yeniden ab­dest almayı gerektirirdi. Kısaca abdest üzerine abdest almak daha iyidir ve bu konuda bir görüş ayrılığı yoktur. Bize göre abdest bizatihi müs­takil bir ibadet olduğu kadar aynı zamanda başka bir ibadetin sıhhat şartıdır. Başka bir ibadetin sıhhat şartı olması, abdesti bizatihi irade edi­len müstakil ibadet olmaktan çıkartmaz. Sabah namazı kılan birine ezi­yetten kendini muhafaza etmelisin. Sabah namazı kılan, Allah Teâlâ’nın zim­metindedir. Zimmetinde tuttuğu kişi hakkında Allah Teâlâ’ya saygısızlık yap­mamak gerekir, insanlar kendisinden habersiz iken, yaratılmışlarla iliş­kisinde böyle dikkadi birini görmedim. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilir: ‘Sabah namazını kılan Allah Teâlâ’nın zimmetindedir.’ Allah Teâlâ’nın zimmeti hakkındaki herhangi bir hususta sana tâbi olmasından kendini koru! Her gün namazda on iki rekât kıl. Bu konuda Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden gelen teşvikler vardır. İkindi namazını dikkade kıl; ikindi na­mazını terk edenin ameli boşa çıkar.

Mescitte otururken veya bulunduğun herhangi bir yerde oturur­ken, abdesdi olarak namaz vaktinin girişini bekleyerek otur! Oturduğun yeri mescit edinmelisin. Bütün yeryüzü nas ile belirtildiği üzere mescit kılınmıştır. Bununla beraber örfte mescit diye tanınan yer daha üstün­dür. Mescide giden veya bunun için yola çıkana Allah Teâlâ -her yola çıkışı içincennette bir köşk hazırlar. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin sahih bir rivayette şöyle dediği aktarılır: ‘Evinde abdest alıp Allah Teâlâ’nın bir evine doğru yürü­yen ve orada farz namaz kılanın giderken ve gelirkenki her adımı kendi­sinden bir hatayı düşürürken, diğeri onu bir derece yükseltir.’ Gaflet halini ortadan kaldıracak şekilde, gece ibadeti yapman gerekir. En azı on ayet okuyacak şekilde ibadettir. On ayet okuduğunda artık gafiller­den sayılmazsın. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’dan böyle aktarmıştır.

Her gece ibadete kalkarak, söylediğim kadar bile olsa, bütün sünnederi yerine getirmeye çalış! Hiçbir gece duayı ihmal etme. Dua eder­ken Allah Teâlâ’dan bağışlanma, din, dünya ve ahiret işlerinde afiyet istemeli­sin. Bir sene dahilinde Kâdir gecesine ne zaman tesadüf edeceğini bile­mezsin. Kadir gecesini Ramazan ayının dışında pek çok kez gördüm. Bu itibarla Kadir gecesi senenin içerisinde dönerken en çok Ramazan’da ve bilhassa ayın tek gecelerinde bulunur; bununla beraber bazen çift gecelerde de bulunur. Kadir gecesini aym on sekizinci gecesinde gördüm, Ramazan’ın onuncu gecesinde de bana gösterildi. Gece ibadederini yaparken on ayete ilavede bulunursan, ilave ettiğin kadar gaf­letten uzaklaşmış sayılırsın. Yüze çıkardığında ise zikredenlerden sayılır­sın; bin ayete çıkardığında, muksit denilenlerden biri olursun.

Her senenin Şevval ayında oruç tutmalısın. Şevval’in ikinci günün­den başlayarak ay bitene kadar takip eden günlerde tutabilirsin. Böyle yapmakla görüş ayrılıklarından uzaklaşmış olursun. Ramazan ayını has­talık veya yolculukla geçirirsen, müteakip ay içerisinde kaza etmen ge­rekir. Orucu peş peşe bozduğun gibi kaza ederken de peş peşe kaza et­melisin. Böyle yapınca görüş ayrılıklarından kurtulmuş olursun. Çünkü Ramazan ayı oruçta müteakip günlerden oluşur. Orucunu bozmuşken bile, bir oruçluyla iftar veya bir oruçluya iftar verme imkânı bulursan, bunu yapmalısın. Böyle yaptığında onun ecrinin bir benzeri sana verilir. Mekke’de bulunduğunda çok tavaf etmelisin. Her yedi tavaf bir köle azadı sevabına müsavidir. Gücün yettiği ölçüde azat et ki, fakirlik ecriy­le birlikte zenginlerin derecesine katılabilesin. Allah Teâlâ yolunda ok atmaya çalış; atıcılığı bir kez öğrenirsen, unutmaman gerekir. Öğrendikten sonra ok atmayı unutmak, Allah Teâlâ katında büyük günahlardandır. Kur’an’dan bir ayet ezberleyip onu ezberinden unutan veya onunla ameli terk eden kişi, kıyamet günü kimsenin görmeyeceği bir azapla karşılaşır. Çünkü unutmuş olduğu Kur’an’ın bir benzeri ve dengi yok­tur. Bir hurmayla bile olsa, imkânın ölçüşünce mücahitleri savaşa hazır­lamalısın. Savaşa gitmeyip geride kaldığında, mücahitlerin ailelerine yardımcı olmalısın. Bu durumda ailenle beraberken bile onlarla birlikte savaşıyor diye yazılırsın. Savaşa katılmadığında savaşa katılmaya niyet etmelisin. Savaşa katılmaz ve böyle bir niyet de taşımazsan, münafıklık şubelerinden birisinde bulunmuş sayılırsın.

Malının fazlasını (malı) olmayana ver! Söylediğimiz yemek, içmek, elbise veya binek değildir. Din ilimlerini öğrenmelisin. İlme göre amel edersen, bilerek amel etmiş olursun. İnsanlardan birisine o ilmi öğretti­ğinde, bu öğretme de hayır işlerinden birisi olur ve onu yerine getirmiş sayılırsın. Bildiğin hususlarda Allah Teâlâ’dan ve Allah Teâlâ katında hayır dilemeli­sin. Allah Teâlâ sana istediğini verirse, ne ala! Yoksa sana istediğin şeyin ecri­ni ve sevabını verir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den bir rivayet söylediğimizi pekiş­tirir, şöyle demiştir: ‘Dürüst bir şekilde şehitlik isteyeni Allah Teâlâ yatağında ölse bile şehitler menziline ulaştırır.’ Güvendiğin herkese karşı iyilik yapmalısın. Gücün ölçüşünce onları hayra çağır! Sen ancak ehli isen hayra çağırabilirsin. Bu konuda sana icabet eden kişi, icabet etmesi öl­çüşünce ecrinin benzerini aldığın kişidir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söyle­diği sabittir: ‘İslam’da iyi bir âdet çıkaran kişi âdetin sevabını ve daha sonra onu yapanların sevabını kazanır.’ Bu konuda onların ücretlerin­den bir şey eksilmez. Ebu Medyen’den aktarıldığına göre, yemek yedik­ten sonra arkadaşları için iki rekât namaz kılmayı âdet edinmiştir. Birin­cide Kureyş suresini, İkincide ise ihlas suresini okumuş, arkadaşları ara­sında bu sünnet ve âdet devam edegelmiştir. Hayra vesile olanın onu yapan gibi sevap aldığı sabittir. Sıla-i rahim yapman ve Allah Teâlâ ile aran­daki nesebi muhafaza etmen lazımdır. O da rahimlerden birisidir. Zor­da kalanı kolaylığa yönlendirmen lazımdır. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Güçlük olunca onu kolaylığa yönlendir.’430 Birisinin sıkıntısını ve güçlüğünü kal­dırdığında, en büyük sevabı kazanırsın. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Kim zorda kalana bakar veya onun yükünü alırsa, Allah Teâlâ onu gölgesinde göl­gelendirir. Kıyamet günü Allah Teâlâ kullarını bağışlayanları bağışlar.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği aktarılır: ‘Allah Teâlâ’dan kıyamet günü kendisini güçlüklerden kurtarmasını isteyen kişi, zorda kalana yardım etsin veya onun yükünü alsın.’

Bilmelisin ki, iyiliğin seni mutlu etmesi ile yaptığın kötülüğün seni üzmesi imanın parçasıdır. Kibirden, kirden ve nefretten uzaklaşman la­zımdır. Allah Teâlâ sana kardeşinin ayıbını gösterdiğinde, onu örtmelisin. Böyle bir davranış bir ölüyü diriltmek sevabına denktir. Bu hususta Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen rivayet vardır; sevabın miktarı kıyasla anlaşıla­maz. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışmalısın. Bu hususta insanları teşvik eden bir grup görmüştük ki o da en fazilçdi ameller­dendir. Zorda kalan insanın güçlüğünü gidermelisin. Gizlenmek isteye­ceği hor ve hakir bir durumda gördüğün müslümanı örtüp gizlemen la­zımdır ve halini açığa çıkartmamaksın. Müslüman kardeşinin sıkıntısını azaltıp onun elinden tutmaksın. Bütün bunlar, teşvik edilmiş, dince emredilmiş ve müstehab sayılmış davranışlar olduğu kadar aynı zaman­da güzel ahlakın parçasıdırlar. Dünyaya karşı zahit olman ve kaba-saba elbiseler giymen lazımdır. Bir rivayette gücü varken güzel elbise giymeyene Allah Teâlâ kerem elbisesi giydirir denikr ki hadis sabittir. Gereğini yapma gücü varken öfkesini tutanlardan ol. Allah Teâlâ insanları bağışlayan ve öfkesini tutanları över. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Yerine getirme imkânı varken öfkesini tutanın Allah Teâlâ bâtınını iman ve eman ile doldu­rur.’ Bu itibarla öfkeyi tutmak imanın parçasıdır. Gücün ve imkânın yettiği ölçüde zarardan korunmak isteyen mümin kardeşini himaye et­melisin. Sana bir zarar ulaştığında, onu sadece Allah Teâlâ’ya sığınarak ken­dinden uzaklaştır, başkasından o zararı kaldırmasını isteme! Sebeplere başvursan bile, sebepleri görmen nedeniyle Allah Teâlâ gözünün önünden gitmesin. Çünkü Allah Teâlâ’nın her sebepte bir vechi ve yüzü vardır; işte se­bepte müşahede ettiğin, o vech olsun!

Bilmelisin ki, her peygamber ümmetini Deccal ile uyarmıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem -bize Deccal’den Allah Teâlâ’ya sığınmamızı öğretmek üzereDec­cal fitnesinden Allah Teâlâ’ya sığınırdı. Bu sığınmada iki yorum vardır: Birin­cisi Deccal’in fitnesinden Allah Teâlâ’ya sığınmaktır. Bu sayede insan iddiasın­da onu doğrulamamış, ondan korunmuş olur. Allah Teâlâ’nın kendisini koru­masını isteyen, Kehf suresinin başından on ayeti ezberlemehdir. Ayetler Deccal fitnesinden ezberleyeni korur ve sakınır. Diğeri de Deccal’deki iddianın kendisinde bulunmasından korunmak maksadı taşır. Deccal’de bulunan öyle bir iddia sende de bulunursa, sen de nefsini onun davet ettiği şekilde davet edersin. Bu itibarla insan, her hayra ve şerre kabiliyedidir. Başka bir ifadeyle insan ‘insan’ olması bakımından hayır ve şer­re kabiliyetlidir. Gücün ölçüşünce Allah Teâlâ’nın Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e vesile ma­kamını ihsan etmesi için dua et. Çünkü Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bunu bizden talep etmişken mümin de bu meyanda kendisine dönecek hayırlarla be­raber Hz Peygamber’e dua eden kişidir. Bu hayırların en sıradanı, kı­yamette zorda kalmış bir şekilde talep ettiği şefaattir. Bir hayır meydana getirmek üzere gayret eden birini görünce, gücün ölçüşünce kendisine yardım etmelisin. Senden yardım isteyenden yardımı esirgeme! Yaptığı suçun üzerinde olacak şekilde, kölene dayak atma. Onu affetmen senin için daha güvenli bir iştir. Çünkü sen Allah Teâlâ’nın kulu olduğun halde O’nun karşısında işleyip de af dilediğin hataların vardır. Sen de köleni affetmelisin, imkân oldukça yalnız başına yemek yeme! Seninle beraber yemek davetine icabet eden kimse olmasa bile, hizmetinde bulunan ki­şiye bir lokma bile olsa yedirmelisin. Halin ve işin hakkında dürüstçe Allah Teâlâ’ya dayanarak müstağni davranman gerekir. Bu durumda Allah Teâlâ’nın seni müstağni kılması gerekir. Allah Teâlâ’nın seni müstağni kılması, kendisine yaklaşmaktır. Bir rivayette ‘Kim Allah Teâlâ’ya bir karış yaklaşırsa, Allah Teâlâ ona bir arşın yaklaşır’ denilir. Aynı şey Allah Teâlâ için iffet sahibi olan hakkında geçerlidir. Rivayet edildiğine göre, salihlerden birisinin hiçbir dünyalığı yokmuş. Buna rağmen evlenmiş, bir çocuğu olmuş, fakat yine de dün­yalık bir şeyi olmamış. Çocuğunu yanına alarak bağırmaya başlamış: ‘Bu çocuk Allah Teâlâ’ya asi olanın cezasıdır.’ Bunun üzerine ‘Zina mı ettin’ diye sorulunca, adam cevap vermiş: ‘Hayır, ben Allah Teâlâ’nın yüce kitabında şöyle dediğini duydum: ‘Evlenme imkânı bulamayan kişi Allah Teâlâ ihsanından onu zenginleştirene kadar iffetli olsun.’431 Ben Allah Teâlâ’nın emrine asi oldum ve evlenme imkânı bulamadığım halde evlenerek rezil oldum.’ Adam bu sözleri söyledikten sonra pek çok hayır elde etmiş bir halde evine dön­müştür.

Azat etme imkânın varsa, köle azat etmelisin. Mal bulamaz ve me­sela bilgin olursa, ister kâfir, ister münafık, ister başka biri olsun ilmini ona ‘hediye’ etmelisin; veya bir müslümanı ilminle büyük günahtan döndürmelisin. Böylece bilgiyi öğretmekle onu ateşten azat etmiş sayı­lırsın ki bu da köle azat etmekten veya birinin kölesini kurtarmaktan daha üstündür. Bu itibarla bir esiri hürriyetine kavuşturmak köleyi azat etmekten daha üstündür. Çünkü esiri kurtarmak hem azat etmek, hem ilave bir iştir. Bilmelisin ki, ölü bir arzı canlandırmaya gücü olmayan fakir kişi, beden arzını Allah Teâlâ’ya itaat ederek ve amel işleyerek canlandır­malıdır. Bunun yanı sıra Allah Teâlâ’yı zikrederek gaflet yerlerini de canlan­dırmalıdır. Bu konuda ihlasla davranarak bedenini ihya etmelidir. Uğursuzluk veya sihrin bir gün içinde sana zarar vermemesini istersen, sabahleyin yedi adet acve hurması yemelisin. Veya oruç tutuyorsan sa­hur vaktinde onları yemelisin. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in böyle yaptığı rivayet edilir. Allah Teâlâ’ya muhtaç olanlara hizmet etmen, yoksullarla oturup kalk­man, kendileri yokken Müslümanlara -özel ve genel olarakdua etmen, salih insanlarla sohbet etmen, onlara sevgi beslemen, bütün hareketlerinde meşru hayırlara niyet etmen lazımdır; çünkü insan için ancak ni­yet ettiği vardır. Allah Teâlâ’nın mal verip de o mal sayesinde hayırlar işleyen kimseleri ve senin o hayırdan mahrum olduğunu görebilirsin. Böyle bir durumda onun yaptıklarını yapmayı temenni etmekten kendini mah­rum bırakma. Bunu temenni edersen, Allah Teâlâ’nın ona verdiği ecri ve belki fazlasını sana sevap olarak ihsan eder. Bir mecliste oturduğunda, orada mudaka Allah Teâlâ’yı zikretmelisin. Şefkatli ve yumuşak davranmaktan mah­rum kalma! Şefkatten mahrum kalırsan bütün hayırlardan mahrum ka­lırsın.

Sana haksızlık edene sadece Ailah’ın sınırları söz konusu olunca karşılık verebilirsin. Mesele yaratılmışların hakkıyla ilgili olunca, gücün yettiği ölçüde onunla Hakk sahibinin arasını bulmaya çalış ve bütün ma­lını harcasan bile onu kendi haline bırakma! Allah Teâlâ’ya sığınan birisini gö­rünce ona yardımcı ol! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bir kadınla evlenmiş, yanına girdiğinde kadın, bedbahdığı nedeniyle Allah Teâlâ’ya sığınmış, bunun üzerine Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş: ‘Sen kocan hakkında Allah Teâlâ’ya sığındın.’ Sonra onu boşamış, kendisine yaklaşmamıştır. Bir insan ‘Allah Teâlâ adına’ diyerek bir şey ister, senin de onu vermeye gücün varsa, ver! Gücün yetmezse, ona dua etmelisin. Gücün yokken dua edersen, hiç kuşkusuz, istediğini vermiş sayılırsın. Allah Teâlâ hiç kimseyi yapamayacağı bir işle so­rumlu tutmaz. Biri sana iyilik gösterirse, yaptığı iyiliğe denk bir karşı­lıkta bulun. Onun yaptığına denk bir şey yapamayacaksan, duayla karşı­lık ver. Fakat birine iyilik yaparsan, ondan mükâfat ve karşılık bekleme; hatta karşılık verirse, bundan hoşlanmayacağını ona izhar et ki aklı ve fikri rahatlasın. Bilhassa Allah Teâlâ ehlinden birisi ise öyle yapmaksın. Sana bir mükâfat gelir ve onu kabul etmemenin verene ağır geleceğini anlar­san, öyle bir hediyeyi kabul etmelisin. Buna mukabil sana verilmişken


iade etmeni memnuniyetle karşılayacağını bilirsen, vermiş olduğu hedi­yeyi ince bir siyaset ve latif bir sözle iade edebilirsin. Mesela senin ihti­yaç duyduğun şeyin bu iadeyi kabul etmesi olduğunu söyleyebilirsin. Bu sayede hediyeyi iade ederken ihtiyacının gerçekleştirmiş olduğundan emin olur.

Sana ait olmayan bir şeyde iddiada bulunma! Öyle bir davranış Allah Teâlâ katında vebal olduğu gibi aynı zamanda mertlik de değildir. Kı­nanmış bir işle suçlanırsan, kendini savunma ve sus! Seni suçlayana ‘ya­lancı’ deme! Sana nispet edilip yapmamış olduğun işlerle kendini övme. Zünnûn, el-Mütevekkil’in karşısında böyle yapmıştı. Mütevekkil insan­ların onu zındıklıkla suçladıklarını söylemiş, o da şöyle cevap vermiştir: ‘Ey Müminlerin emiri! Sen böyle diyorsan, ben insanları yalanlamam. Fakat evet dersem, bu kez kendimi yalanlarım. Müminlerin emiri bu sözü pek beğenmiş, başkalarının Zünnûn hakkında söylediklerini kabul etmemiş, kendisine ikramda bulunarak Mısır’a göndermiş ve ondan özür dilemişti. Zünnûn’un bu hikâyesi insanların anlattıkları meşhur bir hikâyedir. Sahip olmadığı bir konuda iddiada bulunanın günahı veya başkasının hakkını ihlal etmesi nedeniyle kazanacağı günahla ilgili pek çok rivayet vardır. Yeminini İslam milletinden başka biri adına bozmak veya İslam’dan uzaklaşmak ifadesiyle bczma! Bu sözünde dürüst olur­san, salim bir şekilde İslam’a dönemezsin; öyle bir durumda Müslü­manlığını yenilemelisin. Bununla beraber Allah Teâlâ’nın dışında kimse adına yemin etme! Allah Teâlâ’dan başka biri adına yemin edersen bu konudaki ya­sağı çiğnemiş olursun. Yeminini bozup daha hayırlı bir iş görürsen, yemininin kefaretini öde, daha hayırlı olanı yerine getir. Rüya hakkında yalan söylemekten sakınman gerektiği kadar Allah Teâlâ veya peygamberi hakkında veya yalan olduğunu bildiğin bir sözü söylemekten sakınmalı­sın; aksi halde bir hadisin/veya sözün yalan olduğunu bilerek onu söy­ler ve dinleyene onun yalan olduğunu açıklamazsın. Senin kendilerini dinlemeni istemeyen bir grubun konuşmasını dinleme! Öyle bir davra­nış Allah Teâlâ’nın yasakladığı tecessüstür. Bir kadını kocasına veya köleyi efendisine kötülemekten sakın. Başkasına ait bir yerde uyumaktan sa­kınman gerekir. Böyle bir davranışla zimmetini korumuş olursun. İn­sanların senin için ayağa kalkmalarını veya önünde ayakta durmalarını isteme. Bu davranış, bu şehirlerde, yani Irak’ta ve civarında yaygındır. Onlardan hiç kimsenin -bunun zararlarını bilseler bilebu davranışı sevdiğini de görmedim. Bu konuda alimleriyle aramızda geçen pek çok

hikâye olmuştur. Hal böyleyken sıradan insanlar hakkında ne düşünür­sün? Bir kez onlardan birisi için ayağa kalkmıştım. Bunun üzerine bana ‘yapma’ dedikten sonra, ‘ayağa kalkmayı yasaklayan rivayet vardır’ de­diğinde, şöyle dedim: ‘Ey fakih! İnsanların senin önünde ayakta dur­maması gerekir. Bu hitapla yükümlü olan sensin, ben değilim. Ben se­ninle aynı görüşte değilim.’ Cevabıma şaşırdı ve onu beğendi. O kişi şe­riat alimlerindendi.

Hakkında şefaatçi olduğun birisinin hediyesini kabul etme! Öyle bir hediye Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in bu konudaki buyruğuyla yasaklamış oldu­ğu riba, yani faizdir. Bu hususta Afrika’nın şehirlerinden birisi olan Tu­nus’ta bir hadise yaşamıştık. Oranın büyüklerinden İbn Mu’tab denilen birisi hazırlamış olduğu yemeğe beni davet etti, ben de icabet ettim. Evine girdiğimde, yemeği getirdi ve şehrin valisi nezdinde şefaatçi ol­mamı talep etti. Valinin nezdinde sözü kabul edilen ve görüşü dikkate alman biriydim. Teklifini olumlu karşıladım ve yemeği yemeden kalk­tım. Getirmiş olduğu yemeği yemediğim gibi takdim ettiği hediyeleri de kabul etmedim. Ardından ihtiyacını karşıladım ve mülkü kendisine döndü. Daha önce Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in konuyla ilgili hadisini bilmeden mürüvvet ve asalet gereği olarak yapmıştım. Gerçekte ise Allah Teâlâ beni ko­rumuş, inayetini göstermişti. Allah Teâlâ’nın belirlediği cezalardan (had) her-s hangi birisi hakkında hakim nezdinde şefaatçi olma! İbn Abbas had ce­zasına maruz kalmış birisi için hakim ile konuşması kendisinden isten­diğinde şöyle demiştir: ‘Bu adam hakkında şefaatçi olursam Allah Teâlâ beni laneder. Onun hakkındaki şefaatimi hakim kabul ederse, Allah Teâlâ o karde­şinizi laneder. İstediğiniz bu ise hakime ulaşmazdan önce bana getirin.’ Adam hırsızlık suçundan cezaya maruz kalmıştı. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen bir hadiste ‘Allah Teâlâ’nın hadlerinin uygulanmasına karşı şefaatçi olan birisi Allah Teâlâ ile zıtlaşmıştır’ denilir. Bâtıl bir konuda hasımlaşmaktan sa­kın, yoksa Allah Teâlâ sana azap eder. Aynı şekilde hakkı kovmak üzere ya­pıldığını bildiğin bir düşmanlığa da yardım etme. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem böyle bir konuda yardımcı olan için ‘Allah Teâlâ’nın gazabını satın almıştır’ demiştir.

Bir müminde bulunmadığı halde insanlar nezdinde onu küçük dü­şürecek herhangi bir söz söyleme. Bir rivayete göre, Müslümanı küçük düşürmek üzere kendisine iftira edeni Allah Teâlâ cehennem çukurlarından birisine atar; söylediğinden uzaklaşana, yani tövbe edene kadar oradan çıkamaz. Borç alarak dünyada yemekten sakın veya herhangi birinin malını kendisini korkutarak yeme; onu korkutunca çekinerek malını sa-

na verir. Şeyhimiz muhaddis-zahit Ebu’l-Hasan Yahya b. es-Sani ile Sebte’deki evinde beraberken şöyle demişti: ‘Def ve mızmar çalarak dünyada yiyecek bulmak, borçlanarak yemekten benim için daha hayır­lıdır.’ Dilini lanetlemekten gücün ölçüşünce uzak tut. Bir insan birisi­ni/veya şeyi lanedeyip o şey ve kişi lanete layık değilse, o lanet kendisi­ne döner. Hâlbuki o şeyi veya kişiyi lanetlememiş olsaydı, ondaki hayır kendisine dönecekti. Savaşa katılan birinden bize aktarıldı: Adamın bi­neğinin araçlarından birisi kaybolmuş, o da kaybedene sormuş, adam şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ lanet etsin! çekil git.’ Sonra adam savaşta şehit ol­muş, birisi kendisini rüyasında görmüş, Allah Teâlâ’nın kendisine nasıl davran­dığını sorunca şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ bende olan her şeyi tarttı, hepsini te­razime doldurdu, hatta hayvanımın idrarını ve pisliğini de teraziye koy­du. Bütün bunların karşılığında bana sevap verdi. Terazide hayvanının kaybolmuş semerine benzer bir şey görmeyince ‘Ya Rabbi! Hayvanımın semeri nerededir?’ dediğimde, şöyle dedi: ‘O kendisini Allah Teâlâ’nın lanetine kattığın yerdedir. Onu ararken kendisine lanet etmiştin.’ Böylece onun hayrından mahrum kaldı. Semerin laneti bu anlamda kendisine dönmüş oldu.

Bir seferde Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, bir kadının devesine lanet okuduğunu duymuş, ona emretmiş, deve sürüden uzaklaştırılmış ve şöyle demiş: ‘Lanetli bir hayvan bize eşlik etmesin!’ Bunun üzerine deve kervandan kovulmuş. Ravi şöyle der: ‘Biz devenin bineklere katılmak istediğini görüyorduk. İnsanlar ise onu kovuyorlardı. Böylece deveyi yalnız başı­na bıraktık.’ Devenin sahibinin cezası, o devenin hayrının kendisinden uzaklaşmasıydı. Böylece lanet kendisine dönmüştü, çünkü lanet, uzaklık demektir. Mümini tekfir etmekten sakın. Mümini tekfir etmek onu öl­dürmek gibidir. Üç günden daha fazla bir süre mümin kardeşine küs­me. Üç günden sonra onunla karşılaştığında, selam ver ki, küsen iki ki­şinin hayırlısı sen olabilesin! Hasan Muhammed b. el-Hanefi kardeşiyle küsmüş ve ayrışmışlar. Muhammed b. el-Hanefi üç gün sonra onunla karşılaşınca şöyle demiş: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberinin oğlu! Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: Kimse kardeşini üç günden fazla terk etmesin, iki kardeş karşılaşır, biri bir yana öteki bir yana gider. O ikisinden hayırlısı önce selam verendir. Üç gün tamamlanmıştır. Ya sen bana gel ve selam ver, çünkü benden daha hayırlısın. Aynı adamın çocukları olsak bile sen peygamberin torunusun. Küsmüş iki adamın hayırlısı önce selam ve­rendir. Böyle yapmazsan ben sana gelip önce selam vereceğim.’ Bu ha­ber Hasan’a ulaşmış, Hasan teşekkür etmiş, bineğine atlamış ve karde­şinin evine gitmiş, selam vererek kendisiyle barışmış. Bu davranışın ne kadar güzel olduğuna ve kendisinden daha büyük olanı neftine nasıl tercih ettiğine bakınız! Bu davranışıyla Allah Teâlâ peygamberinin katında sevgi ve mertebe elde etmeyi umut etmiştir. Akıllı kimsenin kendisi hakkında böyle ihtiyada davranıp en faziledi olanı yerine getirmesi ge­rekir. Ayrıca fazileti ehline ait görmelidir. Kardeşini bir yıl terk edenin onu öldürmüş gibi olduğu aktarılmıştır.

Tavla oynamaktan uzak dur ! Tavla oynamak Allah Teâlâ’ya ve peygambe­rine karşı işlenmiş günahtır. Satrançta görüş ayrılığı vardır. Görüş ayrı­lığı bulunan her hususu terk etmek, görüş ayrılığından kurtulmak için daha iyidir. Mutlak anlamda her türlü kumardan uzaklaşmaksın. Allah Teâlâ’nın sana farz kıldığı herhangi bir ibadeti veya Allah Teâlâ’yı zikretmekten seni uzaklaştıracak oyun ve eğlencelerden uzaklaşmaksın. Allah Teâlâ ehli olan alimlerden birisi satranç oynayan bir kavmin yanına girmiş ve şöy­le demiş: ‘Karşılarında saygıyla durduğunuz bu timsaller de nedir böy­le?’ Satranç oynamak helal olsa bile, satranç taşlarım tasvir eden ve ya­panlar, ressamların günahını kazanır. Şeyhimiz Ahmed b. Mesud b. Seddad el-Mukri el-Musulî 601’de Musul’da bana şöyle demişti: ‘Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’i rüyamda gördüm ve ona şöyle sordum: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Pey­gamberi! Satranç oynamak hakkında ne dersin?’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘helal­dir’ demiş. Rüyayı görert kişi Hanefi’ydi. ‘Ya tavla’ diye sordum. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘haramdır5 demiş. ‘Ey Allah Teâlâ’nın Peygamberi! Müzik hakkında ne dersin?’ dedim. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘helaldir’ demiş. ‘Kaval hakkında ne dersin?’ diye sorunca, ‘haramdır’ demiş. Şöyle dedim: ‘Ey Allah Teâlâ’nın pey­gamberi benim için Allah Teâlâ’ya dua et, yoksulluk beni sıkıştırdı’ -veya bu anlamda bir şey söylemişRasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ seni bin dinarla rızıklandırsın.’ Her dinar dört dirhem demektir. Uyandım, hü­kümdar Nasır Salahaddin Yusuf b. Eyyûb beni çağırttı. Yanından çıktı­ğımda, bana dört bin dirhem verilmesini emretti. Henüz oradayken dirhemler Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in duasında belirlediği şekilde tam olarak elimdeydi. Ardından şöyle demiştir: ‘O saatten itibaren daha önce ha­ram olduğuna inanırken satrancın helal ve helal olduğuna inanırken ka­val çalmanın haram olduğuna inandım. Bu ikisi hakkında da rüyamdakinin tersine inanmaktaydım.’

Doğru söyleseler bile, kâhinleri tasdik etmekten sakın! Gücün öl­çüşünce yıldızlardan yağmur talep etmekten uzak dur. Yıldız ilminden mudaka uzak durman gerekir. Bu konuda ilgileneceğin kısım, vakideri öğrenmekle ilgili muhtaç olunan kısımdır. Şâri’nin sözünün sınırında durmak kurtuluş yolu demek olduğu gibi saadet de orada durmakla gerçekleşir. Bu konuda sadece Şâri’nin yoluna güvenilir. Elinde veya ağzının dış kısmında bir pislik varken uyuma, şeytanlar ve haşereler (sana zarar verir). Herhangi bir kimseyle çatışıp pna zarar vermekten sakınmalısın. Bir gruba bir yüzünü, öteki gruba öteki yüzünü göstere­cek şekilde ikiyüzlü olma. Fiyadarın yükseleceğini bekleyerek mal birik­tirmekten sakın, Muhammed ümmetine karşı böyle davranma. Köpek besleme, fakat bekçilik veya avcılık amacıyla yetiştirebilirsin. Müslümanın veya zimmînin veya sözleşmelinin hakkını gasp etme. Bir köleye veya cariyeye had cezası uyguladığında, kendisine eziyet etme veya yüzüne vurduğunda onu azat et. Çünkü yüzüne vurmanın kefareti onu azat etmektir. Köleni veya cariyeni bilgin yokken zina suçuyla suç­lama. Allah Teâlâ kıyamet günü bu konuda seni cezalandırır.

Avcılıkla uğraşma, sürekli o işi yapmaktan veya çöllerde tek başına yaşamaktan uzak dur. Avcılık insanı gaflete düşürürken çöllerde yaşa­mak sıkıntıya yol açar. Hükümdarlarla arkadaşlıktan uzak dur. Onlar nezdinde sözün dinlenip bir müslümana fayda verecek veya bir mazlumdan zulmü uzaklaştıracak veya hükümdarı Allah Teâlâ katında! bedbahdığına yol açacak bir işi yapmaktan alıkoyabileceksen onunla arka­daşlık yapabilirsin. İtaat olan bir hususta Allah Teâlâ’ya adakta bulunduğunda, adağını yerine getir; adağın günah bir işle ilgiliyse, Allah Teâlâ’ya karşı asi ol­ma! Bu hususta yemin kefaretindeki gibi kefaret ödemen lazımdır. Böy­le yapmak daha güvenli olduğu gibi görüş ayrılıklarını ortadan kaldıran bir tavırdır. İnsanlar arasmdan yönetici olanlara itaat etmen gerekir; onlar senin işinle ilgili hükümdarın görevlendirdiği kimselerdir. Yöneti­cilere itaat, Allah Teâlâ’nın kitabındaki ayede farzdır. Bu itibarla onların bize verdiği emirler arasından sadece mubahlarla ilgili emirlere uymak zo­runludur, yoksa günahlarla ilgili emirlere uymamız gerekmez. Onlar senin malını gasp ederlerse, belirli durumlarda bunu kabullen! Fakat bir şeyi gasp etmeni emrederlerse, gasp suçu işleme! Cemaatten ayrılma ve itaatin dışına çıkma! Yoksa Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in buyurduğu üzere cahiliye ölümü üzere ölür gidersin. Ümmete karşı isyan etme, emri ehliyle tar­tışma. İki kişiden daha adil olanın tarafını tut; Hakk saJıibine hakkını ve ahit sahibine de ahdini teslim eyle. Harem’de savaşmak üzere yanında silah taşıma. Çarşıya oklarla girdiğinde, sadağın kapağını kapat, farkın­da olmaksızın kimseye zarar verme. Silahı kendisine doğrultarak karde­şinle şakalaşma. Saçına bakım göster, temizle ve kına sür. Sürme çekti­ğinde, tek sayılı olarak çek. Bir şey içerken kaba üfleme, ara verirken kabı ağzından uzaklaştır. Yemeği üç parmağınla ye, lokmayı küçült, uzun süre çiğne, birinciyi yutmadan ikinci lokmaya başlama. Her lok­mayı bitirdikten sonra Allah Teâlâ’nın adını an ve O’na hamd et. Onu yuttu­ğunda, sana bunu ihsan ettiği için, Allah Teâlâ’ya şükretmelisin.

Dönmek üzere yerinden kalkan birinin yerine oturma! Ayrılıp dönme niyeti yoksa, o zaman oturabilirsin. İbn Ömer birisi yerinden kalkıp kendisini oraya oturtmak isteyince, bunu reddeder ve orada oturmazdı. Çünkü Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in buyruğuyla, oturan kişi o yere daha layıktır. Sana ikram edilen güzel kokuyu reddetme veya sütü veya sana getirilen herhangi bir minderi reddetme. Borç aldığında onu geri­ye öde. Çünkü Allah Teâlâ, niyetlendiğinde o borcu senin için öder. Eşlerin arasında adil davran. Çoban isen ve yönettiklerin hakkında adil davra­nırsan, Allah Teâlâ’nın izniyle saadete erersin.

Tavsiye

Alim birisiysen yapacağım tavsiyelerden birisi de şudur: Delilinin verdiği hükme âykırı amel etmen sana yasaklanmıştır. Delili elde etme imkânın var iken başkasını taklit etmen de haramdır. Bu dereceye ulaş­mamış bir mukallit isen, belirli bir mezhebe uymak, hatta Allah Teâlâ’nın em­rettiği şekilde amel etmen gerekir. Çünkü Allah Teâlâ ‘bilmiyorsan zikir ehli­ne sor’ diye emretmiştir. Zikir ehli Kitap ve Sünnet’i bilenlerdir. Çünkü Allah Teâlâ’nın buyruğuyla zikir, Kur’an’dır. Gücün ölçüşünce (araştırdığın) meselede güçlüğü kaldırmaya çalış. Allah Teâlâ şöyle der: ‘Allah Teâlâ dinde size güçlük vermemiştir.’432 Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de şöyle der: ‘Allah Teâlâ’nın dini kolay­lıktır.’ Sen de kendisini buluncaya kadar, her konuda kolaylığı araştır­malısın, bulduğunda ise ona göre amel edersin. Müftü sana ‘Sorduğun meselede Allah Teâlâ’nın veya Peygamber’in hükmü şudur’ derse, bu hükmü alman lazımdır; buna mukabil ‘bu benim görüşümdür’ derse onu alma, başka bir görüşü araştır. Kendi işlerinde azimedere göre davranmayı is­tersen, bunu yapabilirsin. Fakat sana mahsus işlerde bunu yapman ge­rekir; güçlüğü kaldırmak sünnettir. Şeriat ilimlerinden herhangi birisini öğrendiğinde bilmeyenlere de öğret. Bu durumda bilmeyenler için bil­giyi taşıyanlardan birisi olasın. Allah Teâlâ’nın insanlara indirmiş olduğu beya­nı bir kez öğrendikten sonra artık onu gizleme! Alışverişinde müsama­hakâr olman gerektiği gibi hüküm verirken de müsamahakâr olman ge­rekir. Dövme yapma ve yaptırtma. ‘Tenmîs’ten de sakınmalısın. Bu, bir iplik maharetiyle yüzünden bütünüyle kılları temizlemek demektir ki, sıradan insanlar ona ‘çift5 derler. Yüzüne (dudağına) yarık açmaktan sa­kın. ‘Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ dövme yapan kadına, yap­tırtmak isteyene, yüzünü kıllardan bütünüyle temizleyen ve temizletene lanet etmiştir.’

Yaratılışlarında veya ahlaklarında veya takdir edilmiş olan günahla­rında olmak üzere, Allah Teâlâ’nın kullarını O’nun kendilerini sınamış olduğu hususlarda kınama! Buna mukabil imkân ölçüşünce Allah Teâlâ’dan hepsine afiyet dile! Sen nefsini kına ve eleştir, Allah Teâlâ katında saadete ermek ister­sen onu müdafaa etme! Nefsinin beğendiği işlerden uzaklaş. Bununla beraber nefsin bu hususlarda bir hükmü varsa -ki terazi demektiro zaman ona uyabilirsin. Allah Teâlâ’dan başka kimse adına kurban kesme, O’ndan başkası adına kesilen veya üzerine ismi anılmadan kesilen kur­banı yeme. Öyle bir davranış Kur’an nassına göre fasıklıktır. Zimmîler kendi dinlerinde teberrük maksadıyla yaptıkları işlere ve âdetlere seni çekmesinler. O davranışlara yönelmek, Allah Teâlâ katında yok edici bir gü­nahtır. Dımaşk’ta (Şam) kadınların çoğunun böyle davrandığını, bu konuda erkeklerin kendilerine müsamaha gösterdiklerine şahit oldum. Onlar küçük çocukları alır ve kiliselere gider, rahip onlara dua eder, te­berrük maksadıyla (ayindeki) suyu çocuklarının üzerlerine serperler ve dökerlerdi. Böyle bir davranış küfre yakın, hatta küfrün ta kendisi olan bir davranıştır. Ne Müslüman ne İslam böyle bir şeye rıza gösterebilir. Onlar bu uğurda kurbanlar bile keserler.

Bu zikrettiğimiz misaldeki gibi, Allah Teâlâ’nın dininde insanı dinden uzaklaştıran ve dinin kendisini reddettiği bir iş icat edenleri himaye et­me. Topraktaki sınırları değiştirmekten uzak dur. Öyle bir davranış gasp anlamına gelir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem topraktaki işaretleri değiştirenleri lanetlemiştir. Bir hayvanın suretinde görünmekten veya onu maksadın edinmekten (totem) sakınmalısın. Veya başkasının onu totem edinip senin engellememen de yanlıştır. Hayvanlara cinsel amaçla yaklaşmak­tan uzak durmalısın. Yanımızda salih bir adam vardı. Bilgisi azdı ve evine kapanmıştı. Bir gün bir merkep satın aldı, fakat onu hangi mak­satla ve ihtiyaca binaen aldığı bilinmiyordu. Birkaç sene sonra bir şeyh kendisine ‘onunla ilgili bir işin yok, kendisine de binmiyorsun, peki bu merkeple ne yapıyorsun?’ diye sorunca adam şöyle dedi: ‘Kardeşim!

Ben o merkebi dinimi korumak maksadıyla satın aldım. Ona yaklaşıyo­rum, böylece kendimi zina etmekten kurtarıyorum.’ Bunun üzerine şeyh kendisine ‘bu davranış haramdır5 deyince, adam ağlamış, yaptığı işten dolayı tövbe etmiş ve ‘VAllah Teâlâi! Bilmiyordum’ demiştir. Dinini araştırman ve bu sayede bütün tasarruflarında neyi yapmanın helal ve neyi yapmanın haram olduğunu öğrenmen gerekir.

Tavsiye

Mağfiret istediğinde -ki mağfiret örtünmek ve gizlenmek demektir. Allah Teâlâ’nın seni günahtan gizlemesini iste. Başka bir ifadeyle günahın ulaşmasından gizlemesini dilemelisin. Bu durumda korunmuş ve muha­faza edilmiş olursun. Günah işlediğinde, bu kez Allah Teâlâ’nın seni günahın cezasından gizlemesini iste. Sende tersinin bulunduğu bir davranışı in­sanlara gösterme. Benim nezdimde güvenilir birisi bana aktarmıştı: Şeyh Ebu’r-Rebi el-Kefıf el-Malikî Mısır’daymış ve Ebu Abdullah elKaraşi el-Mübtedi kendisine hizmet ediyormuş. Şeyh onun yanına gir­diğinde şöyle dua ettiğini duymuş: ‘Allah Teâlâ’m, Rabbim! sırrımızı kimse­ye izhar etme.’ Bu sözleri duyan şeyh bir öfkelenmiş ve şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ seni büyük şahiderin önünde rezil etsin! Niçin Allah Teâlâ’ya bir hal, in­sanlara başka bir hal gösteriyorsun? Bütün hallerinde Allah Teâlâ’nın karşısında dürüst ve doğru olup görünenden başka bir hali izhar etmemen gere­kir.’ Bunun üzerine bu davranışından tövbe ederek Allah Teâlâ’ya döndü. Mağfiretin yegâne konusu, Allah Teâlâ’nın seni günahtan gizlemesi veya güna­hın cezasından gizlemesidir. Allah Teâlâ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e şöyle der: ‘Geçmiş ve gelecek günahlarına mağfiret etsin diye...*33 Geçmiş günah nedeniyle Allah Teâlâ sana ceza vermeyeceği gibi geride kalanın ulaşmasına imkân ver­mez. Bu ifade Allah Teâlâ’nın peygamberin masumluğu hakkındaki ifadesidir. Süleyman ed-Dumbuli -zannımcasalih bir kul, çok ağlayan ve Allah Teâlâ ile ünsiyeti olan birisiydi. Bir gün Devlai-Dımaşk camiinde Hz. Aişe zavi­yesindeki bir yerde beraber oturmuşken, aramızda bir sohbet geçmişti. Bana şöyle dedi: ‘Kardeşim! Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, elli seneden daha fazla zamandır, içimden günah düşüncesi geçmedi, bu nedenle Allah Teâlâ’ya hamdolsun.’

Kardeşim! Konuşmada kesin üslup kullanmaktan uzak dur. Allah Teâlâ’nın dışında, dünya malının veya menfaatinin seni kendisine kul etme­sine müsaade etme. Sen seni köleleştirenin kulusun.'Kibirden, zorbalık­tan ve sahip olduğun koyun, at, deve, kedi ve benzeri hayvanların Hakk-

larını ihmal etmekten uzak dur. Onların haklarından habersiz kalma, çünkü onlar dilsizdir ve ‘ellerinize verilmiş emanetlerdir’. Onları masla­hatlarından uzak tutarsanız, emanete hainlik etmiş olursunuz. Doğru söylediğini düşünerek seni tasdik eden bir kardeşinle yalancı olarak sohbet etme. Kardeşinin verdiği nimeti -az bile olsaküçük görme. Allah Teâlâ’nın kullarından kimseyi küçük görme, öfkelendiğinde kendini tut. Allah Teâlâ’nın kullarının eziyederine tahammül et. Hiç kimse Allah Teâlâ’nın duydukla­rına sabrettiği kadar sabredemez. İnsanlar Allah Teâlâ’nın bir çocuğu olduğu­nu iddia etmişlerdir, hâlbuki Allah Teâlâ yine de onlara rızık ve afiyet verir. Hakkı önüne al ve Allah Teâlâ’nın kullarına O’nun davrandığı gibi davran. Bir müşrik Hz. İbrahim’e misafirliğe gelerek yemek istemiş, Hz. İbrahim ise ‘Müslüman olursan yemek veririm’ demiş. Bunun üzerine adam ‘Ey İbrahim! Ben böyle bir şey yapmam’ diyerek ayrılmış. Allah Teâlâ Hz. İbra­him’e şöyle vahyetmiş: ‘Bir lokma nedeniyle mi adam dinini ve babası­nın dinini terk etsin? Yetmiş küsur seneden beri bana şirk koşuyorken ben onu rızıklandırıyorum.’ Hz. İbrahim hemen adamı aramaya çıkmış, onu geri döndürerek durumu ve Allah Teâlâ’nın onun hakkında kendisini azar­ladığını bildirmiş. Bunun üzerine müşrik Müslüman olmuştu.

Kur’an-ı Kerim’i usulüne göre okuman, sesini güzelleştirmen gere­kir. Kastedilen harflerini tam ve hakkıyla okumak, sesi güzelleştirmek demektir. Kan dayanışmasına çağırmaktan sakın, sen sadece Allah Teâlâ’ya ça­ğır. Yolculukta oruç tutma. Yolculukta oruç tutmak, Allah Teâlâ nezdinde iyilik değildir. Eğlence istersen, eşinle, atınla ve okunla şakalaş! Hesap­sız cennete girecek yetmiş bin kişiden birisi olmak istersen, rukye yap­mak, uğursuzluk kabul etmek ve dağlamaktan sakınmalısın. Perşembe ve pazartesi günleri iyilik yapmalısın. Bunlar amellerin Allah Teâlâ’ya sunuldu­ğu günlerdir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem o iki günün orucu hakkında şöyle der: ‘Ben amelimin oruçluyken Allah Teâlâ’ya yükseltilmesini tercih ederim.’ Oruç bütün günü kapsayan bir ibadettir; kulun o gündeki ibadetten gafil olup olmaması bunu değiştirmez. Her durumda oruç tutarken niyetine göre ibadet içerisindedir. Kinden ve hasetten kendini koru. Kindarlık Allah Teâlâ katında -mağfiretin olmayışı bakımındanşirk gibidir. Bilmelisin ki kul öldüğü hal üzere diriltilecektir ve bu itibarla mutlaka müslüman olarak ölmek gerekir. Ayrılacağın bir şeyle arkadaşlık etme, seni terk etmeyecek bir şeyle arkadaşlık yap ki o da senin amelindir. Amelin salih olsun ki, sen de onunla memnun ve mutlu ol. Bunun yanı sıra amelin aleyhinde değil, lehinde (şahit) olsun. Bilmelisin ki, kabir amellerin sak­landığı bir yerdir. Orada içine girdiğinde seni Mutlu kılacak şeyleri sak­lamaksın. Şair şöyle der:

Ey dünyayla meşgul kişi Uzun emel seni oyalamış Sürekli gaflettesin sen

Ecel yaklaşana kadar böyle                                                              ;

Ölüm ansızın çıkagelir Kabir amelin sandığı, unutma

Ailesi ve malı ölüyü kabre koyunca geri dönerken onunla beraber sadece ameli kalır. Kıyamette insanların en bedbahtı, iyiliği emredip kendisi yapmayan, kötülüğü engelleyip kendisi onun peşinden gidendir. Helal kazanç peşinde ol, temiz ve hoş şeylerden ye. Dininle ilgili fitne­lerden kaç. Fitneler insanların arasında ortaya çıkınca, sen ondan uzak dur. Mal hakkında hırslı olma. Dehr’e sövme, çünkü ‘Allah Teâlâ Dehr’dir.’ Onunla zaman kastedilmişse, zamanın elinde hiçbir şey yoktur. Bütün emir Allah Teâlâ’nın elindedir. ‘Benim hiçbir şeyim yoktur’ deme, yediğin sana aittir ve onu tüketirsin. Giydiğin de sana aittir, onu eskitirsin veya sa­daka olarak verirsin. Bunun dışında kalan her şey -lehinde değilaleyhi­ne olarak kalmıştır. Nereden topladığından, kime harcadığından, kim için sakladığından mesulsün. Bir kadınla evlenirken dindar olmasına dikkat et. Allah Teâlâ’nın bir kuluna vereceği en büyük nimetlerden birisi dindar-saliha kadındır. Akrabanın nimetini inkâr etme! Peygamberin şahit­liğiyle adil ve dindar birisi ol. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle der: ‘Bu ilmi her nesilden adil kişiler taşır.’ Senden yaşlı olana önce sen selam ver. Binekli isen yürüyene selam vermelisin. Sen yürüyorsan oturana selam vermeli­sin. Halifelerden birisiyle bir gün aramda bir hadise gerçekleşmişti. Bir cemaatle birlikte yürüyorken halife çıkageldi. Yoldan kenara doğru çe­kildik. Arkadaşlarıma şöyle dedim: ‘Kim halifeye önce selam verirse, onu halifenin yanında mahcup ederim.’ Halife bize doğru gelip atıyla karşımızda durunca, ona selam vermemizi bekledi. Zaten insanların ge­nel alışkanlığı, halifelere selam vermek olagelmiştir. Hiçbirimiz selam vermedi, halife bize bakıp yüksek sesle selam vererek, şöyle dedi: ‘esSelam aleyküm... (Allah Teâlâ’nın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun).’ Biz de hep beraber ‘Ve aleyküm selam (Allah Teâlâ’nın selamı, rahmeti ve be­reketi sizin üzerinize olsun)’ diye halifenin selamını aldık. Ardından ha­life ‘Allah Teâlâ size din hususunda hayır versin’ dedi, biz de bu davranışına karşılık kendisine teşekkür ettik ve ayrıldık. Orada bulunanlar şaşırdı.

Bir insanın izni olmaksızın kimsenin yanında veya verdiği ziyafete oturma. Kimsenin izni olmaksızın evine girme veya izni olmadan kim­senin hayvanına binme. Kavmin imamı Allah Teâlâ’nın kitabını en iyi okuyan olmalıdır. Bu tavsiye Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in tavsiyesidir.

Uyandığında gözlerini ovuşturarak uykunu aç, ardından' Allah Teâlâ’yı zikret. Bu sayede şeytanın üzerine atmış olduğu düğümlerden biri çö­zülür. Bir insan uyuduğunda, şeytan onun başına gelir ye üç düğüm atar. Her düğümün yerini uzun bir gece olarak atar. Uyanıp abdest al­dığında ikinci düğümü çözmüş olursun. Namaz kıldığında bütün dü­ğümler çözülmüş olur. Boya (kına) kullanmalısın, fakat siyah boya kul­lanmaktan sakın. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bunu teşvik etmiş, beğenmiş ve tavsi­ye etmiştir. Başkanlık ve yöneticilik talep etme ve bu konuda fevekkül sahibi ol. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem böyle emretmiş, bunu teşvik etmiş ve be­ğenmiştir. Bilmelisin ki, kalpler Rahman’ın iki parmağı arasında Allah Teâlâ’nın elindedir. Bu yönüyle kalpler, bir insanın dilediği üzere parmak­larını oynatması gibi, Rahman tarafından oynatılır. Hükümdarların kalpleri Allah Teâlâ’nın elindedir. Allah Teâlâ onları dilediğinde bizden çekip alır, di­lediğinde onlar vasıtasıyla bize ihsanda bulunur; bu konuda onların elinde bir yetki ve imkân yoktur. Onların mazeretini kabul edin, kendi­lerine dua edin, onlar hakkında kötü söz söylemeyin. Halifeler kulları içerisinde Allah Teâlâ’nın vekilleridir. Onlar Allah Teâlâ katında bir mekâna sahiptir­ler. Binaenaleyh Allah Teâlâ’nın yönetici ve valilerini O’na bırakmanız gerekir. Allah Teâlâ dilediği üzere onlara davranır; dilerse affeder, dilerse yaptıkları kötülüklere karşı onları cezalandırır. Allah Teâlâ onları en iyi görendir. Onla­rın sözlerine kulak vermen ve emirlerine itaat etmen gerekir. Habeşli gözleri padak bir kişi bile olsa, halifeye itaat vaciptir.

Bir Hıristiyan-müşrik bir şehre geldiğinde, şehirde yürürken insan­ların her yönden kaçışmaya başladığını görmüş. Kaçışırken de ‘hüküm­dar geliyor’ diye bağrışıyorlarmış. O da hükümdarı görmek üzere dur­muş. Bir de bakmış ki, hükümdar dedikleri adam, birisinin azat etmiş olduğu zenci kölesiymiş; gözleri padak, insanların en çirkini bir adam­mış. Ona baktığında şöyle demiş: ‘Allah Teâlâ’dan başka ilah olmadığına şa­hitlik ederim. O’nun mülkinde ortağı yoktur, dilediğini yapar, dilediği üzere hüküm verir.’ Bunun üzerine kendisine şöyle denilmiş: ‘Seni Müslüman olmaya ve tevhide yönelten nedir?’ Adam cevap vermiş: ‘Bu zenci kölenin hükümdar olması beni Müslüman yaptı. Çünkü onu içle­rinde asillerin, alimlerin ve din adamlarının bulunduğu insanların başı­na yönetici yapmak hususunda iki kişi bile ittifak edemez. Anladım ki Allah Teâlâ kulları hakkında bilgisine göre hüküm vermede biriciktir. Diledi­ği üzere hüküm veren sadece O’dur.’ Ben hıristiyanın söylediği bu sözü Allah Teâlâ’nın ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in bu konuda verdikleri misali tasdik eden bir örnek saydım. Nitekim Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘Gözleri patlak, Habeşli bir köle bile olsa hükümdara itaat edin’ demişti. Bu itibarla Allah’tan haber verenler herhangi bir hususta misal verdiklerinde, verdikleri misalin gerçekleşmiş olduğuna tecrübeyle şahidim. Ebu Yezid el-Bestami ken: dişinden söz ederken vaktin kutbu olduğuna işaret etmiş. Bir gün bir adamın vaktin kutbu olduğu kendisine söylendiğinde, şöyle demiş: ‘Yöneticiler/valiler çok, müminlerin emiri ise tektir.’ Ardından şöyle ek­lemiş: ‘Bir adam asasını çekip bir yerde başkaldırmak üzere ayağa kalk­mış olsa -bunu derken de belirli bir kaleyi işaret etmiş ve göstermiştirorada halife olduğunu iddia etse, öyle bir insan öldürülür ve iddiası reddedilir. Onun iddiası ve maksadı tamamlanmaz. Müminlerin emiri de müminlerin emiri olarak kalır.’ Aradan biraz zaman geçtikten sonra, Bestami’nin işaret ettiği kalede bir adam çıkmış, isyan etmiş, halifelik iddiasında bulunmuş, öldürülmüş, maksadına erememiştir. Böylece Ebu Yezid’in kendisini anlatmak üzere verdiği misal gerçekleşmiş oldu.

Müslümanların işlerini deruhte edenlerle tartışmaktan uzak durma­lısın. Hiç kimseyi Allah Teâlâ nezdinde bilmediğin bir mertebe ve menzile yerleştirmeye çalışma; kimseyi ne tezkiye ederek ne kınayarak bir ma­kama yerleştirme. Bu hususta Allah Teâlâ’dan gelen basirete sahipsen durum farklıdır. Basiret yokken öyle bir davranış -doğruya isabet etse bilesaygısızlık anlamına geleceği için Allah Teâlâ’ya karşı bir iftiradır. Allah Teâlâ’ya iftira ise tedavisiz bir hastalıktır. Sana düşen hüsnüzan sahibi olmak ve ‘şöyle olduğunu zannederim’ veya ‘böyle olduğuna inanırım’ demektir. Kim­seyi Allah Teâlâ’ya karşı tezkiye etme. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bile, Allah Teâlâ’nın ona ve bi­ze ne yapacağım bilmiyor, sadece gelen vahye tâbi oluyordu; Allah Teâlâ bir şeyi öğretirse onu bilir, öğretmezse bilmezdi. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bu hu­suslarda herhangi bir insan gibiydi. Mesela insanlar nezdinde değerli olan birisi kıyamette gelir ve Allah Teâlâ’nın katında terazide sivrisinek ağırlı­ğınca yer tutmaz. Kıyamet günü bahsinde derinden düşünmelisin; ora­daki korkuları, insanların karşılaşacağı işleri düşünmelisin. Orası gerisin geriye döneceğimiz bir pişmanlık günüdür. Allah Teâlâ’ya karşı bizi koruyacak ve sığınacağımız kimse yoktur. Kıyamet günü terlerin toprağı aşarak yetmiş arşın derinliğe doğru ineceği aktarılmıştır. Başka bir rivayette,


terler insanların ağızlarına kadar çıkar denilir. Kabir fitnesinden, Deccal’in fitnesinden Allah Teâlâ’ya sığınmak üzere dua etmelisin. Ateşin azabın­dan, ölü ve dirilerin fitnesinden, yaratılmış ve yaptığın her şeyin kötü­lüğünden Allah Teâlâ’ya sığınman gerekir. Kapları kapatman gerekir. Bir riva­yette Allah Teâlâ’nın geceleyin bela indirdiği söylenmiştir. O bela üzerinde ka­pak bulunmayan kaplara iner ve girer. Şeytanın da bir fitnesi vardır. O fitneden Allah Teâlâ’ya sığınıp, kalbini ve düşünceni murakabe etmen gerekir. Şeriatın terazisiyle onu ölçmelisin. Bu terazi hakkı bildirmek üzere yer­yüzüne konulmuş terazidir. Böyle davrandığında işlerini hakka göre yapmış olursun. İblis Rahman’ın arşının su üzerinde olduğunu bilmesi nedeniyle tahtını su üzerine koymuştur. Bu sayede şeytan Allah Teâlâ olduğu şeklinde insanları kandırmak ister. İbn Sayyad öyle yapmıştı. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ona ‘Ne görüyorsun?’ diye sorduğunda şöyle demiş: ‘Su üze­rinde bir arş görüyorum.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ‘senin gördüğün İblis’in tah­tıdır’ demiştir. Allah Teâlâ şöyle der: ‘O’nun arşı suyun üzerindeydi.’434 Sonra şöyle demiştir: ‘Sizi sınasın diye.5435 Sınamak fitne demektir. İblis de gerçek ilahi ölçülere bakar, onların benzerlerini hayalinde meydana ge­tirir ki, benzerlere ‘bizzat onlarmış’ denilebilsin. Onlara bakanları ben­zerlerle aldatır, hâlbuki ortada bir şey yoktur. Allah Teâlâ İblis’e insan hayali üzerinde otorite tanımıştır. İblis dilediği şeyi hayale getirebilir ve göste­rebilir. Tahtını su üzerine koyduğunda, adamlarını doğuya, batıya, gü­neye ve kuzeye olmak üzere, Ademoğlunun kalplerine ve kâfirlere gön­dermiştir. Kâfirlere göndermesinin nedeni, küfürde sabit kalmasını sağ­lamak iken müminlere göndermesinin sebebi de müminin imanından dönmesini sağlamaktır. Menzil itibarıyla İblis’ten aşağıda olanın fitnesi büyüktür. Binaenaleyh taşlanmış şeytandan Allah Teâlâ’ya sığınmaksın.

Tavsiye

Seni salih müminlerden yapması için Allah Teâlâ’ya dua etmelisin. Salihlerden olunca, Allah Teâlâ’nın peygamberinin yardımcısı ve dostu olursun. Allah Teâlâ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’e yardım edişte salih müminleri kendisine, Cebrail’e ve meleklere ortak kılmıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ise yardımcısının Allah Teâlâ ve salih müminler olduğunu bildirmiştir. Yönetici olduğunda şer’î hüküm­leri üzerinde uygulaman gerekenlere adil ve eşit davranmalısın. Onlar asil veya aşağı mertebede sevdiğin veya sevmediğin kimseler olabilirler. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği sabittir: ‘Sizden önceki milletler cezaları aşağı sınıftan insanlara uygulayıp asilleri terk ettikleri için helak olmuş­lardır.’ Kardeşim! Allah Teâlâ’nın inayetinin O’nun kadın kullarına ulaşmasını engelleme. Erkeklerin kadınların üzerinde bir derece üstünlüğünü duyman sebebiyle kadınlara karşı öyle davranırsın. Hâlbuki bu derece edilgenlik derecesidir, çünkü Havva Adem’den yaratılmıştır. Havva Adem’den meydana gelince, Âdem’in onun üzerinde öncelik derecesi elde etmiştir. Çocuk (cinsel birleşme esnasında) kadının suyunun erke­ğin suyunu geçmesi ve ona baskın olmasıyla dişi olarak doğar. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in böyle dediği sabittir, bunu bilmen gerekir. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derecesi vardır. Hüküm bütün dişilerde annenin suyunun baskın olup olmamasına bağlıdır. Burada ince ve ruhani bir sır vardır. Bu nedenle kadınlar erkeklerin yarısıdır. Kadın da erkeğin yarısı olarak yaratılmıştır. Erkek kadının aslıyken erkek kadın üzerinde sebeplilik derecesine sahiptir. Zinhar ‘bu durum Havva’ya mahsustur’ deme, bütün kadınlar söylediğim gibidir.

Dünyanın fitnesinden, onun süsünden uzak durman gerekir. Allah Teâlâ’nın süsüyle (ve süslemesiyle) şeytanın süsünü ve dünya hayatının sü­sünü ayırman gerekir. Bu durum süs kelimesi -herhangi birine nispet edilmeksizinbelirsiz geldiğinde böyledir. Böyle bir bağlamda süsleye­nin kim olduğunu bilemezsin. Bunu başka bir yerde düşünme ve belir­siz olan hususa onu delil edinmen gerekir. Buna misal olarak ‘Onlara amellerini süsledik436 ve ‘Amelinin kötülüğü güzel gösterilen kimse’437 ayet­lerini verebiliriz. Burada Allah Teâlâ ameli kimin süslediğini söylememiştir. Sen de amelin ne olduğundan hareketle onu süsleyeni çıkartırsın. Bu itibarla Allah Teâlâ’nın süsü ve ziyneti' yasaklanmış değilken şeytanın süsü ya­saklanmış, dünyanın süsü de iki yönlüdür: Birincisi mubahlığa ve mendubluğa bakarken diğeri haramlık cihetine bakar. Dünya hayan im­tihan yeridir. Allah Teâlâ onu hoş ve yeşil yaratmış, kullarını kendisinin hali­fesi olarak oraya yerleştirmiş, orada nasıl davranacaklarını görmeyi mu­rat etmiştir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in bir hadisinde şöyle denilir: ‘Dünyanın fitnesinden sakının, süsünü ayrışan.’ Her daim ‘Rabbim! Benim bilgi­mi arttır’ de. Nahoş karşıladığın bir iş sana gelince ilk geldiğinde ona karşı sabırlı ol. Övülen sabır budur. Bela sana gelir gelmez öfkeye ka­pılma; öfkenin ardından işin Allah Teâlâ’nın elinde olduğunu ve sana gelen be­lanın da O’ndan geldiğini görür, sabredersin. Öyle bir sabır Allah Teâlâ ka­tında övülmüş olmadığı gibi Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in tavsiye ve teşvik ettiği bir sabır da değildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ölen oğlu için feryat eden bir ka­dınla karşılaşmış, kendisine Allah Teâlâ’nın karşısında sabırlı davranmasını ve kendisini tutmasını söylemiş, kadın onun Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem olduğunu bilmeyerek şöyle demiş: ‘Bırak beni! Sen benimle aynı belaya maruz kaldın mı?’ Kadına ‘konuştuğun Allah Teâlâ’nın peygamberidir’ denilince, fiili nedeniyle özür dilemek üzere gelmiş, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de ‘Sabır belanın ilk geldiği andadır’ diyerek kulun her zaman Allah Teâlâ’nın karşısında huzur sahibi olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Kula layık davranış budur.

Zayıf ve çaresizlere karşı merhametli olmalısın. Allah Teâlâ’nın kullarına zayıfların yüzü suyu hürmetine yardım edeceği ve rızık vereceği sabittir. Birinden borç alınca, borcunu güzelce öde, tartarken alacaklının lehinde tart, borç vermesine karşılık kendisine teşekkür et, onun ve sana karşı iyilik yapan herkesin faziletini gözet. Ya da bir hediye verenin veya se­lam bile olsa sadaka verenin üstünlüğünü kabul eyle. Bu konuda önce­lik nedeniyle sana karşı üstünlük onundur. Selamın değerini en iyi bi­rinci nesil takdir etmiştir. Sahabe neslinden iki kişi yürürken aralarına bir ağaç girdiğinde bile, bir araya geldiklerinde biri ötekine selam verir­di. Bunun nedeni, nefislerde sürade gerçekleşecek değişme ve başka­laşmayı bilmiş olmalarıdır. Kalplerine İblis’in vesvesesinden gelebilecek kötü düşünceler süratle kendilerine ulaşır. Bu ihtimal karşısında selam arkadaşına verilmiş bir müjdedir. Bu müjde ayrıldıkları şekilde dostluk ve sevgi üzere arkadaşlığının devam ettiğini ve şeytanın vesvesesinden uzak kaldıklarını bildirir. Sahabenin nefisler hakkında ne kadar bilgi sa­hibi olduğuna bakınız! Aynı durum sana seni sevdiğini söyleyen birisi için geçerlidir. Sen de kendisini sevsen bile, onu geçecek şekilde sevmi­yor olabilirsin. Belki senin onu sevmen, önceki sevgisinin neticesidir. Bunu söylememin sebebi zamanımızdaki dervişlerden bilhassa bilgililerinden değilcahillerinden duymuş olduğum bir sözdür. Onlar fakir oldukları için zenginlere iyilik yapanın kendileri olduğunu zanne­derler. Onlara göre, zenginlerden sadaka almasalardı, zenginler sadaka verme faziletine sahip olamayacaklardı. Böyle bir bakış büyük bir hata­dır. Çünkü sadaka verene yönelik övgü, sadaka verecek birisini bulma­sından kaynaklanmaz, aksine Hakkın kerem özelliğinin onda bilfiil bu­lunmasından ve nefsini taşkınlıktan korumasından kaynaklanır; sadaka­yı ondan alacak birisini bulup bulmaması bunu değiştirmez. Yoksul iken (zengin gibi hayır yapmayı isteyen) temenni sahibiyle ilgili hadise bakınız! Yoksul şöyle der: ‘Malım olsaydı falan zenginin yaptığı gibi hayırlar yapardım.’ Gerçekte o ikisinin sevabı eşittir. Buna mukabil te­mennide bulunan kişi hesaba çekilmeyecek ve sorguya alınmayacaktır.

Bu nedenle sana bir şey veren kimsenin üzerinde bir ihsanı olduğunu kabul etmelisin. Böyle yapmak senin için daha doğru ve yerinde bir davranıştır. Her durumda veren el alan elden üstündür; veren el nafa­kayı veren el iken aşağıdaki el onu isteyendir. Fakat dilenci isterken Hakkı görürse durum farklıdır. Çünkü Hakk borç vermelerini emreder­ken kullarından dilekte bulunmuştur. Bunun yanı sıra kullarından ken­disini zikretmelerini istemiştir. Böyle ifadelerde Hakkın kullara tenezzül etmesine işaret vardır.

Tavsiye

Fatiha suresini okuduğunda, besmeleyi bir nefesle ve kesintiye uğ­ratmaksızın ona birleştirmelisin. Ben billahi’l-azim şöyle derim: Ebu’lHasan İbn Ebi’l-Fetih’ten, o da babası Kennari’den Musul’da 601 sene­sinde bana aktararak şöyle demiştir: Şeyhimiz Ebu’l-Fadl Abdullah b. Ahmed b. Abdulkahir et-Tusi el-Hatib billahi’l-azim diyerek şöyle der: Billahi’l-azim Babam Ahmed’in şöyle dediğini duydum: Mübarek b. Ahmed b. Muhammed en-Nisaburi el-Mukri’nin şöyle dediğini duy­dum: Billahi’l-azim, Ebu Bekr el-Fadl b. Muhammed el-Katib elHerevi’nin şöyle dediğini duydum: Billahi’l-azim Ebu Bekr Muham­med b. Ali eş-Şaşi eşTŞafıi’nin şöyle dediğini duydum: Abdullah -Ebu Nasr es-Serahsi diye tanınırşöyle demiştir: Billahi’l-azim Ebu Bekr Muhammed b. Fadl bize aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Yahya el-Verrak el-Fakih şöyle demiş­tir: Billahi’l-azim bize Muhammed b. Yunus et-Tavil el-Fakih şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Muhammed b. el-Hasen el-Alevi ez-Zahid şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Musa b. İsa aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Ebu Bekr er-Racii aktararak şöyle demiştir: Billahi’lazim bize Ömer b. Musa el-Bermeki aktararak şöyle demiştir: Billahi’lazim bize Enes b. Malik aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bize Ali b. Ebu Talib aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Ebu Bekr esSiddik aktarmış ve şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Muhammed Mus­tafa aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Cebrail aktararak şöyle demiştir: Billahi’l-azim bana Mikail aktararak şöyle demiştir: Billahi’lazim İsrafil aktararak şöyle demiştir: Allah Teâlâ bana şöyle buyurdu: ‘Ey İs­rafil! izzetim ve şanım, varlığım ve keremime yemin olsun ki; Kim besmeleyi Fatiha suresine bitiştirerek bir kez okursa, şahit olun ki, onu bağışladım, yaptığı iyilikleri kabul ettim, günahlarını affettim. Onun di­lini ateşte yakmam, kabir azabından korurum, cehennem azabından kurtarırım, kıyamet azabından ve en büyük korkudan kurtarırım, pey­gamberlerden ve velilerden önce o bana gelir.’

Tavsiye

Allah Teâlâ adına kıskanç olman, hayvanı ve tabiî kıskançlıktan uzaklaş­man gerekir. Tabiî kıskançlık sana yerleşmemeli, nefsine bir nitelik ola­rak yer etmemelidir. Bu konuda sana bir ölçü vereyim: Allah Teâlâ için kıs­kanç davranan kişi hem kendisi hem başkası adına Allah Teâlâ’nın yasakların­dan herhangi birisinin ihlal edilmesi nedeniyle kıskanç davranır. Başka birinin annesiyle zina etmesini kıskandığı gibi kendisi de başkasının an­nesiyle zina etmek hususunda gayrete gelir ve kıskançlık duyar. Aynı şey kızı, kız kardeşi, eşi ve cariyesi için geçerlidir. Zina ettiği her kadın bir şahsın eşi, başka birinin kızı, başka birisinin kız kardeşi, başka biri­sinin cariyesidir. Bunlardan hiçbiri adına o fiili istemez. Daha doğrusu hiç kimse kendi annesiyle, kız kardeşiyle, kızıyla, eşiyle, cariyesiyle zina edilmesini istemediği gibi Allah Teâlâ adına ve din uğruna kıskanç olduğunu iddia eden kişi de bunu istemez. Herhangi birisiyle zina edip Allah Teâlâ’nın dini uğrunda kıskanç ve mürüvvet sahibi olduğunu söylerse, onun iddi­asında yalancı olduğunu bilmelisin; o ne dindardır ne erdem sahibidir. Kendisi için bir şeyi kerih görüp başkası adına kerih görmeyen kimse, iman kaynaklı gayret ve kıskançlık sahibi değildir.

Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem meşhur bir hadisinde Hz. Sa’d için şöyle der: ‘Sa’d kıskançtır, ben ondan, Allah Teâlâ benden daha kıskançtır. Allah Teâlâ kıskançlık nedeniyle taşkınlıkları yasaklamıştır.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem ölünceye kadar el sürmesinin helal olmadığı bir kadına el sürmemiştir. O Allah Teâlâ’nın pey­gamberiyken kadınlar ona sözle biat ederler, içlerinden birisine söyledi­ği söz hepsine söylenmiş sayılırdı. Din ile ilgili gayret ve kıskançlıkta bu teraziyi esas ve ölçü almalısın. Bu teraziye göre davranırsan din nede­niyle kıskanç ve mürüvvet sahibi olduğunu bilmelisin. Bundan başka bir durum görürsen, şendeki kıskançlık hayvani ve tabiî kıskançlıktır. Allah Teâlâ’nın ve mürüvvetin öyle bir kıskançlıkta yeri yoktur. Bu kıskançlık nedeniyle kendi adına olduğu kadar başkası adına da kıskançlığa kapılır­sın. Bir rivayette de şöyle denilir: ‘Kadın veya erkek kulu zina ederken Allah Teâlâ’dan daha kıskanç kimse yoktur.’

Bir musibet isabet edince şöyle demelisin: ‘Biz Allah Teâlâ’ya aidiz ve O’na döneceğiz.’ Sana gelen musibeti Allah Teâlâ’ya dayanarak kendinden uzaklaştır, sonra şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! Bu musibette benim yaramı onar, musibetin götürdüğünden daha hayırlısını bana ver.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle söylediği aktarılır: ‘Kul böyle dua ettiğinde Allah Teâlâ ona daha hayırlı bir şey verir.’ Ebu Seleme ölmüş, hanımı bu duayı okumuş ve sonra şöyle demiştir: ‘Ebu Seleme’den daha hayırlı kim ola ki?’ Allah Teâlâ eski eşi­nin yerine kendisini daha hayırlı birisiyle evlendirmiştir ki o da Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’dir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem kendisiyle evlenmiş, o da müminlerin annesi olmuştur. Ona yönelik bu ilahi inayetin sebebi, eşi Ebu Seleme öldüğünde söylemiş olduğu duadır. Bir yakının ölünce en az yüz kişiyle onun cenaze namazını kılmaya çalış veya cenazede kırk kişi bulunsun. Onlar Allah Teâlâ katında ölüye şefaat ederler. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den gelen bir rivayette şöyle denilir: ‘Yüz müslümanın cenaze namazını kıldığı birine onların hepsi şefaat ederler.’ Başka bir hadiste şöyle denilir: ‘Bir kişi ölüp kırk kişi onun cenaze namazını kılar ve o kırk kişi Allah Teâlâ’ya şirk koşmamış iseler, Allah Teâlâ katında cenaze adına şefaatçi olurlar.’ ‘Şirk koş­mamış’ demek Allah Teâlâ’nın karşısında başka bir ilah edinmemişler demektir.

Araplardan birisinden aktarıldığına göre, kalabalık bir Müslüman topluluğunun cenaze namazını kıldığı bir cenazeyle karşılaşmış. Hemen bineğinden inmiş, cenaze namazına katılmış. Bunun sebebi sorulunca şöyle demiş: ‘O adam cennetliktir.’ ‘Nereden biliyorsun?’ diye sorulun­ca, şöyle demiş: ‘Bir grubun bir insan hakkında şefaatçi olup şefaati reddeden kimse kerim olabilir mi? Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki kerim sayılan hiç kimse öyle bir şefaati reddetmez. Hal böyleyken kerimlerin kerimi ve merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah Teâlâ şefaati reddeder mi?’ Onları cenaze namazını kılmaya çağırmasının sebebi, şefaaderini kabul edecek olmasıdır. Kerim olan kişi o şefaati kabul eder. Onları şefaate çağırmadan şefaati kabul ederken, kendilerini davet ettikten sonra nasıl kabul etmesin ki? Allah Teâlâ cehennemden sakınmayı sana emrederek şöyle der: ‘Ateşten sakının.’438 Yani ateşle araba perde edinmelisin. Bu sayede kıyamet günü ateşin eziyeti sana ulaşmaz. Allah Teâlâ’nın hiç kimseyle arada tercüman olmaksızın konuşmayacağı sabittir, insan sağına baktığında kimseyi göremez, soluna bakar gelen kimse göremez, önüne bakar sa­dece ateş görür. Bir hurmayla bile olsa ateşten kendinizi koruyun.’

Şeyhlerimizden biri Mağrip’te bir hükümdar nezdinde ölümüne sebep olacak bir sebeple kötülenmiş. Şehir halkı şeyhin suçlandığı ve helak olmasına yol açacak iddialar üzerinde görüş birliğindeydi. Hü­kümdar vezirine insanları toplamasını, adamın getirtilmesini emretmiş.

Şayet söyledikleri hususta görüş birliğine varırlarsa vali şeyhi öldürecek, başka bir görüş söylerlerse, serbest bırakacaktı. İnsanlar toplanma sebe­bini de bilerek belirlenen günde toplanma yerinde bir araya gelmişler. Hepsi söz birliği etmişçesine o kişinin âşık olduğunu söylemiş, hiç kim­se itiraz etmeden öldürülmesi gerektiğini ileri sürmüşler. Adam getiril­diğinde yolda bir ekmekçiyle karşılaşmış, kendisinden yarım ekmek sa­tın almış ve onu da birisine sadaka olarak vermiş. Toplanma yerine ula­şılınca, vali -ki eri büyük düşmanlarındandıinsanların arasına yerleş­miş. İnsanlara şöyle denilmiş: ‘Bu adam hakkında ne düşünüyorsunuz? Onun hakkmda ne biliyorsunuz, onu nasıl isimlendirirsiniz?’ İnsanların hepsi onun adil olduğunu söylemişler. Vali daha öncesinde bildiğinden farklı bir şekilde söyledikleri sözlere şaşırmış. Adam gelmezden önce aynı şeyi söylememişlerdi. Buradaki işin ilahi kaynaklı olduğunu anla­mış. Bu esnada şeyh gülüyormuş. Vali ‘niçin gülüyorsun?’ deyince şeyh cevap vermiş: ‘Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in doğru sözlülüğünü (görerek) keyifle­nerek ve iman ederek gülüyorum. VAllah Teâlâi! Bu cemaatteki herkes yaptığı şahitlikten farklı bir inanca sahiptir, sen de öylesin! Hepiniz benim aleyhimdesiniz, lehimde değilsiniz! Ateşi hatırladım, onun sizden daha öfkeli olduğunu gördüm. Yarım ekmeği hatırladım. Onun yarım hur­madan büyük olduğunu hatırladım. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini duymuştum: ‘Yarım hurmayla bile olsa ateşten kendinizi koruyun.’ Ya­rım ekmekle sizin öfkenizden korunmuş oldum. Ateşin daha azını hurmadan daha çok olan ekmekle kendimden savmış oldum.’

Kardeşim! Sadaka vermelisin. Sadaka rabbin gazabını söndürürken kıyamet günü güneşin hararetinden insanı koruyan gölgesi olacaktır. Sadaka veren kişi, insanlar arasında hüküm verilinceye kadar, kıyamette sadakasının gölgesinde bulunacaktır. Kulun da sabahladığı her gün iki melek iner ve gelirler. Nitekim rivayette böyle yer almıştır. Meleklerden birisi şöyle der: ‘Allah Teâlâ’m! Verene verdiğinin yerini alacak şeyleri ihsan eyle.’ Bu dua ‘Nafaka verirseniz Allah Teâlâ onun bedelini yerine koyar439 aye­tinin karşılığıdır. Öteki melek şöyle der: ‘Allah Teâlâ’m! Cimriye telef olacak şekilde ver.’ Bu melek de birinci melek gibi onun aleyhine değil, lehine dua eder. Çünkü melekler sadece hayır duasında bulunurlar. Onlar şöy­le dua edenlerdir: ‘Rabbimiz! Her şeyi bilgin ve rahmetinle doldurdun.’440 Onlar, Allah Teâlâ’nın haklarında yeryüzünde bulunanlar adına istiğfar ettikle­rini söylediği kimselerdir. Meleğin duasında ‘telef kelimesini zikretmiş olması, infak anlamı taşır; vardığımız bu yorum, insanların bu hadis hakkındaki tevillerinden farklıdır ve doğrusu bizim söylediğimizdir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın kendisine mal verip malını sağa ve sola sadaka olarak dağıtan ve malının helak olması için çalışan birisinden söz etmiş, onun verdiği sadakayı malın helaki saymıştır; o da telef demektir. İnfak malın helak olması demektir. Kelime nefakat ed-dabbe (hayvan telef ol­du) anlamından türetilmiştir. Bu itibarla infak edilmiş mal helak olmuş­tur. Öyle bir mal, sahibinin elinden çıkmıştır. Bu nedenle melek infak edene ‘halef, yani yerine koyma duası eder. Bunun anlamı bedeldir. Çünkü -Allah Teâlâ kendisi adına kıyamet gününe kadar onu katında saklamış olsa bilemal elinden çıkmıştır. Allah Teâlâ’nın onu saklaması, kişinin malını Hakka yaklaşmak maksadıyla vermesi ve amele salih niyetin bitişmesi şartına bağlıdır.

Tavsiye

Allah Teâlâ’nın yasakladığı bir yerde seni görmesinden sakındığın gibi bu­lunmanı emrettiği bir yerde bulunmamaktan sakın! Bir amel çadırının olmasına gayret et. O çadırı sadece Allah Teâlâ bilsin. Böyle yapmak, amelin kuşkudan temizlenmesi ve ihlaslı olmasının vesilesidir. Bunu yapanlar pek azdır. Arife günü, aşure günü Oruç tutmalısın. Zilhicce ve Muhar­rem aylarında onunla hayırları artırman lazımdır. Allah Teâlâ yolunda düş­manla karşılaşırken zayıflık vermeyecekse, o günü oruçla geçirmen fay­dalıdır. Nefis kendine hizmet etmen için çalışmanı ister. Buna karşılık meleklerin sana hizmet etmek üzere kanatlarını yoluna ve önüne serme­leri için çalışman gerekir. Bunu yapmak bilgi talibi olmaktır. Bilgi amelle beraber olursa daha iyi, daha doğru, Allah Teâlâ katında daha büyük bir iştir. Bu durum ‘Allah Teâlâ’dan sakınırsanız sizin için bir furkan yaratır5441 ayetinde ifade edilir. Bir hastayı ziyaret etmek üzere akşam veya sabah veya her ikisindedışarıya çıkıp ziyaretin ardından onun yanından ayrı­lırken yetmiş melek seninle beraber olur. O melekler, vakit sabah ise ak­şama kadar, akşam ise sabaha kadar senin için istiğfar ve dua ederler. Her sabah ve akşam ‘Euzu billahi’s-semii’l-alimi mine’ş-şeytani’r-racim (kovulmuş şeytandan her şeyi duyan ve bilen Allah Teâlâ’ya sığınırım)’ diye besmele çekerek Haşr suresinin son kısmını okuman gerekir. ‘O Allah Teâlâ ki O’ndan başka ilah yoktur, gaybı ve şahadeti bilendir, Rahman ve Rahim’dir.

O  Allah Teâlâ ki O’ndan başka ilah yoktur, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selam, elMü’min, el-Müheymin, el-Aziz, el-Cebbar’dır. Allah Teâlâ şirk koşulan şeylerden münezzehtir. O Allah Teâlâ el-Halik, el-Bari ve el-Musavvir’dir. En güzel isimler

O’na aittir. Göklerde ve yerde olan her şey O’nu tespih eder. Aziz ve Hakim’dir’**2 Bu ayeti sana söylediğim üzere her birisine besmele çekerek üç kere okumalısın. Ayetleri akşam namazı ve -arada herhangi bir şey konuşmaksızınsabah namazından sonra da okuman gerekir. Namaz­dan sonra selam verince yedi kere ‘Allah Teâlâumme ecirni minennar (Allah Teâlâ’m beni ateşten koru)’ diye dua edersin. Bu duayı selamın ardından akşam namazından sonra da okuman gerekir veya altı rekât kılıp her re­kâtta Fatiha suresini okuduktan sonra ihlas suresini altı kez her rekâtta felak ve nas surelerini okursun. Selam verdikten sonra ‘Allah Teâlâumme sebbitni bi’l-iman vahfezhu aleyye (Allah Teâlâ’m! Beni imanla güçlendir, hayatta ve ölümde imanımı muhafaza et)’ diye dua edersin. Her farz namazda selam verdikten sonra ve araya söz girmezden önce şunu okuman gerekir. ‘Allah Teâlâumme inni ükaddimu ileyke... (Allah Teâlâ’m! Her ne­fes, her an, her lahza ve gök ve yer ehlinin her anında senin önündeyim. Her şey senin bilgindedir. Olan, olmuş olan, her şey oradadır. Allah Teâlâ’m! Her şey senin önünde gerçekleşir.)’ Daha sonra Ayete’lkürsü’yü okursun. ‘Allah Teâlâ kendisinden başka ilah olmayandır. O Hayy ve Kayyum’dur. Uyku ve dalgınlık O’nu almaz. Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir. İzni olmaksızın O’nun katında şefaat edenMmse yoktur. Önü­nüzde ve arkanızda olanları bilir. O’nun bilgisinden ancak dilediğini ihata ederler. Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. O ikisini korumak kendisine ağır gelmez. Allah Teâlâ Âli ve Azim’dir.’443 '

Isrardan kaçınman gerekir. Israr günahta devam etmek demektir. Her durumda ve her günahın ardından Allah Teâlâ’ya tövbe etmen ve yönel­men gerekir. Kurtuba’da oralı olan salih bir adam bana şöyle anlatmış­tı: Mürsiye’de alim bir adamın bulunduğunu duymuştum. -Ben de onu tanıdım, gördüm, 595 senesinde meclisinde bulundum.Söz konusu alim nefsine karşı haddi aşmış birisiydi (günahkârdı). Adını verrneyişimin sebebi, tanınmasından korkmamdır. O salih fakir bana şöyle dedi: ‘Alimi ziyarete niyetlendim. Kardeşleriyle beraber istirahatta olduğu için yanıma çıkmak istemedi. Ben de kendisini görmek için ısrar ettim.’ Şöyle dedi: ‘Benim şu an bulunduğum durumu kendisine haber verin.’ Ben de şöyle dedim: ‘Onu görmem lazım.’ Emir verdi, yanına girdim, ellerindeki içki kadehlerini bıraktılar. Orada bulunanlardan birisi kendi­sine şöyle dedi: ‘Falancaya yaz da bize biraz şarap göndersin.’ Elim ce­vap verdi: ‘Yapmam! Siz Allah Teâlâ’ya karşı günah işlerken ısrarcı olmamı mı istiyorsunuz? Yemin ederim ki ben içmek üzere bir kadeh elime aldı­ğımda, arkasından hemen tövbe ederim. Tövbe etmeksizin öteki kadehi beklemem, içimden de öteki kadeh hakkında bir niyet ve söz geçirmem. Sıra bana ulaşıp saki içeyim diye kadehi bana sunduğunda, içimden dü­şünürüm; almak istersem alırım ve içerim. Ardından tövbe ederim. Umulur ki Allah Teâlâ kendisine asi olmadığımı düşündüğüm bir vakitte ba­na ihsanda bulunur.’ Fakir şöyle demiştir: ‘Nefsine karşı müsrifken böy­le bir halde bulunmasına şaşırdım. Nasıl olmuş da tövbeden gafil kal­mamış! Allah Teâlâ kendisine rahmet eylesin, vefat etmiştir.’

Tavsiye

Namaz kılarken gözünü göğe kaldırma, çünkü gözünün sana dö­nüp dönemeyeceğini bilemezsin. Gözün her zaman secde yerinde veya kıblende bulunsun. Namazda safin düzgün olması için gayret et. Saftan ayrılmaya niyetlenen birisini görünce, onu safa yönlendir. Her işi basi­ret ve bilgiyle yerine getir. Kendisinde Allah Teâlâ’nın hikmetini bilmediğin bir işe kalkışma. Hakkın dünyada yerine getir ve tatbik et. Her halü­karda haklar sahiplerine ulaşacaktır; onları burada eda edersen, Allah Teâlâ senin bu fiilini beğenir ve kurtuluşa erersin. Ehl-i kitaba muhalefet et­men veya senin dininde olmayan herkese -hayır konusunda bile olsamuhalefet etmen ve karşı çıkman lazımdır. Bütün hayrı şeriatta aramalı­sın. Onu mücmel veya belirli olarak bulduğunda, senin için şeriat kı­lınması itibariyle onu yerine getir ki, mümin olabilesin. Yadırgadığın veya bilmediğin bir hüküm olduğunda, onu sahibine bırak, bu konuda sahibine itiraz etme. Allah Teâlâ sana ancak hükmünü bildiğin bir işi zorunlu kılmıştır. Sen de Allah Teâlâ’nın hükmüne göre o hususta hüküm verirsin. Onu bilmemenle beraber, o konuyu yadırgamanı dikkate alma. Bazen öyle bir inkâr ve yadırgama -sen farkında değilkenşeytandan olabilir. İnsanların çoğunun böyle hallere düştüğünü görürsün. Dua ederken aşırı gitmekten sakın! Böyle bir davranış ibadet değildir ve kınanmıştır. Duadan bu tarz bir aşırılık akraba ilişkisini kesmek ve benzeri konular­da yapılan duadır. Abdestteki aşırılık ise suyun israfla kullanılması, ab­dest organlarının üçten fazla yıkanmasıdır. Abdest alırken ayaklarını yı­kamak ile meshi birleştirmen gerekir. Böyle yapmak daha doğrudur. Abdestin sünnetlerinden hiçbirini terk etme. Onun sünnetlerinden biri­si de vacip olup olmamak arasında görüş ayrılığı bulunan hususlardır. Misal olarak mazmaza, istinşak ve istinsarı verebiliriz.

Namaz kılarken namazını sükûnetle kılman, sağa-sola bakmaman gerekir. Namazda sakalınla, elbisenle oynamaman gerekir. Namazda sağır kesilme, rükûa varırken sırtın düz olmalıdır. Eşek keser gibi kur­ban kesme. Ribadan ve fiyat yükseltmekten uzak dur. Ezan ve kamet arasında dua et. Herhangi bir ilave olmaksızın ‘Allah Teâlâ, Allah Teâlâ’ lafzıyla zik­retmelisin. Bu zikir büyük bir zikirdir. Şeyhlerimizden Allah Teâlâ’nın karşı­sında huzur sahibi birisiyle konuşmuştum. Onun zikri -başka bir isim eklemeksizinsadece ‘Allah Teâlâ, Allah Teâlâ’ idi. Ona ‘Niçin La-ilahe illAllah Teâlâ (Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur) demiyorsun’ dedim ve ekledim: ‘Bu faydayı kendisinden talep etmelisin.’ Bana şöyle cevap verdi: ‘Evladım! Nefes alanların nefesleri Allah Teâlâ’nın elindedir, benim elimde değil. La-ilahe illAllah Teâlâ derken la (yoktur) kelimesi son nefesim olabilir. Nefyetme ve olumsuzlamanın vahşetinde ölürüm diye korkuyorum.’ Zikirde Allah Teâlâ keli­mesinde bulunan faydalar başka hiçbirinde yoktur. Mesela her kelime­deki harfler sıralı olarak düşürülse, hepsinin anlamı yok olur, sadece Allah Teâlâ ismi böyle değildir. Bu isimdeki Elif harfi düşse li-llah (O’nun için­dir) anlamlı bir kelime olarak geride kalır. Birinci lam düşse, lehü (O’nundur) geride kalır. Allah Teâlâ ‘Göklerde ve yerde olan her şey Allah Teâlâ’ya aittir5444 buyurmuşken başka bir ayette ‘Göklerin ve yerin mülkü Allah Teâlâ’ya aittir5445 der. İki lam ve elif Allah Teâlâ isminden düşse, geride he zamiri kalır. Bu da üçüncü tekil şahıs olan o demektir. Ayette ‘O Allah Teâlâ ki,446 denilir. Zannediyorum bundan başka herhangi bir kelimede böyle bir özellik görülemez. Bahsettiğim kişi sıradan-ümmî birisiydi. O meseleye böyle bakıyor ve işin iç yüzünü görüyordu. Dini konularda ibretle meseleye bakman gerekir. Mushaf ve mescideri süslemek gerekir. Şâri’nin kıya­met alamederinden birisi olarak zikrettiği camilerin süslenmesiyle ilgili ifadesini böyle yorumlamamalısın. Bilgisiz biri Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in mes­cideri süslemeyi kınadığını ileri sürmüştü. Bu itibarla kıyametin yakla­şacağıyla ilgili her alamet kinanmış ve kötülenmiş bir alamet değildir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem kıyamet için birtakım işler zikretmiş, onları kınamış, birtakım işler zikretmiş, onları övmüş, birtakım işler ne övülmüş ne kı­nanmıştır. Kıyametin kınanan alametlerinden birisi, kişinin babasına kötülük yapması, buna mukabil arkadaşına iyilik yapması, güvenilirliğin ortadan kalkmasıdır. Övülen alametlerden birisi de mescidere devam, onları süslemektir. Mescitleri süslemek Allah Teâlâ’nın şiarlarını yüceltmek demekken bunu yapmak kâfirleri öfkelendirir. Ne övülmüş ne kınanmış alametlerden birisi ise Hz. İsa’nın inmesi, güneşin battığı yerden doğu­şu, Dabbe’nin çıkışıdır. Bunlar kıyamet alamederiyken kınama veya öv­güye konu olmamışlardır. Bunlar yükümlünün fiillerinden değillerdir. Kınama ve övgü yükümlünün fiilleriyle ilgili olabilir. Öyleyse kıyamet alamederini bilgisiz insanların yaptığı gibi kınanmış işler kabul etme­mek lazımdır. Bu görüşte olan pek çok kimse gördüm.

Namazda gücün ölçüşünce birinci safta bulunmaya çalış. Bir riva­yette bir kavmin birinci saftan geride kalmayı adet haline getirdikleri, ta ki Allah Teâlâ’nın da onları ateşte geride bıraktığı bildirilmiştir. Allah Teâlâ’ya dua et­tiğinde, icabetin gecikmesinden şikâyet etme veya ‘Allah Teâlâ bana icabet etmedi’ deme. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Dua edenin duasına icabet ede­rim.’447 İman kulağın açıksa, Allah Teâlâ sana icabet etmiş ve sen de duymuş olmalısın; aksi halde imanın eksiktir. Bir günah hakkında veya akraba ilişkisini kesmek hakkında dua edersen öyle bir duayı Allah Teâlâ sahibi adına kabul etmez. Allah Teâlâ bize kendisine dua etmemizi emretmiştir. Böyle bir davranış duada aşırıya gitmektir. Allah Teâlâ, kul ‘Allah Teâlâ bana icabet etmedi’ demediği sürece kulun duasını kabul eder. ‘Allah Teâlâ bana icabet etmedi’ deyince, hiç kuşkusuz, ‘Dua edenin duasını kabul ederim448 ayetinde Allah Teâlâ’yı yalanlamış demektir. Allah Teâlâ’yı yalanlayan kişi mümin olmadığı gibi tövbe edinceye kadar yalancılarla beraber kendine yazık etmiş biridir. Orucunu öteki günün orucuna bitiştirmeyeceksen, iftarı aceleyle yap­man sahur yemeğini de geciktirmen gerekir. Kul namaz kılarken nama­zında herhangi bir yöne bakmadığı sürece Allah Teâlâ’ya yönelmiş demektir; herhangi bir tarafa yönelirse Allah Teâlâ da kendisinden yüz çevirir ve kime yönelmişse onunla beraber kalır. Bununla beraber meşru bir işe yönel­miş olabilir ve bu yönelmeyle namaza mahsus bir işi yapmak isteyebilir. Misal olarak (imamlık yapan) Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in gelmesiyle birlikte Hz. Ebu Bekir’in ona doğru yönelmesini verebiliriz. Bu nedenle Hz. Ebu Bekir Allah Teâlâ’dan yüz çevirmiş değildi.

Cünüp iken mescide girmekten, Kur’an okumaktan, Mushafa el sürmekten uzak durmalısın. Bu hükümler hayızlı için de geçerlidir. Böyle yapmak insanı görüş ayrılığından kurtarır. Yaptığın işlerin hak­kında görüş birliği bulunan fiiller olması için gayret et. Görüş birliği bulunan bir işi yapmak, zorunluluk olmadıkça, daha doğrudur. Bu iti­barla köpeğin satım bedelini yemek, hacamat kazancı, kâhin tatlısı, bağinin mihri gibi işlerden sakınmalısın. Zengin iken veya kazanma gü­cün varken sadaka kabul etmemelisin. Bir kavmin yanına onların izni olmaksızın gitme. Bir müslümana kendisini rahatsız edecek şekilde dav­ranma. Zikir meclislerinde bulunman ve sadece helal malla sadaka ver­men gerekir. Medine’de bulunduğunda, orada karşılaşmış olduğun ha­vanın aşırı sıcak olması ve benzeri güçlükler seni o şehirden çıkarmasın. Medine ehline hatta hiçbir müslümana bir kötülük getirme. Sana bir kötülük ulaştığında ise ondan uzak dur. İnsanların iyiliklerini gözle, mümin kardeşlerinden ancak onların iyi ve güzel davranışlarını dikkate almalısın. Her insanda kötü bir huy bulunabileceği kadar ona eşlik eden iyi bir huy da bulunabilir. Bir insanın güzel ahlakına bak, sana kötü ge­len tarafına ve ahlakına bakma.

Namaz kılarken rükû ve secdeyi hakkıyla yerine getirmelisin. Ni­met çok olduğunda, Allah Teâlâ’ya şükrettiğin gibi az olduğunda da şükretmelisin. Allah Teâlâ’nın nimetlerinden hiçbirisini küçümseme, lanetçi ve küfürbaz olma. Allah Teâlâ’ya yardım eden, peygamber’ine yardım eden kimselere nefret gözüyle bakma! Allah Teâlâ’yı ve peygamberi seven birisine buğz etme.

590’da Tilimsan’da Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi rüyamda görmüştüm. Bir adamın Şeyh Ebu Meyden hakkında ileri geri sözler söylediğini de duymuştum. Ebu Medyen ariflerin en büyüklerinden birisiydi ve kendi­si hakkında böyle bir zannım vardı. Onun hakkında bir basirete de sa­hiptim. Ebu Medyen’den hoşlanmadığını bildiğim için o şahıstan ben de hoşlanmamıştım. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bana ‘Falan kişiyi niçin sevmiyor­sun?’ diye sordu. Ben de ‘Çünkü Ebu Medyen’den hoşlanmıyor’ dedim. Bunun üzerine ‘Peki o kişi Allah Teâlâ’yı ve beni sevmiyor mu?’ diye sorunca şöyle cevap verdim: ‘Elbette ki, ey Allah Teâlâ’nın peygamberi, o kişi Allah Teâlâ’yı ve seni seviyor.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle dedi: ‘Ebu Medyen’i sevmiyor diye onu sevmeyeceğine, Allah Teâlâ’yı seviyor diye kendisini sevseydin ya!’ Ben de şöyle dedim: ‘Ey Allah Teâlâ’nın peygamberi! Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, hata yapmışım, gafil davranmışım, şimdi tövbe ediyorum. O kişi Allah Teâlâ’nın bana en sevimli kullarından biridir.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem beni uyarmış, bana öğüt vermiştir. Uyandığımda kıymedi bir elbiseyi yanıma aldım, bine­ğime bindim ve adamın evine gittim. Ona rüyamı bildirdim. Adam ağ­lamaya başladı, hediyeyi kabul etti ve bu rüyayı Allah Teâlâ’nın bir uyarısı say­dı. Onun da Ebu Medyen hakkındaki nefreti ortadan kalktı, onu sev­meye başladı. Onun Ebu Medyen hakkındaki hoşnutsuzluğunun sebe­bini öğrenmek istedim, çünkü Ebu Medyen’in salih bir adam olduğunu söylüyordu. Sebebini sorunca şöyle dedi: ‘Becaye’de kendisiyle bera­berdim. Kurban bayramında ona bazı kurbanlar gelmişti. Kurbanları arkadaşları arasında taksim etti, bana hiçbir şey vermedi. Ondan hoş­lanmamamın sebebi budur. Lâkin şimdi tövbe ettim.’ Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in ne iyi bir öğretmen olduğuna bakınız. O çok şefkadi ve rikkat sahibi birisidir.

Allah Teâlâ müslümanlann veya zimmet ehlinin başına seni yönetici yap­tığında onlara haksızlık yapma veya onlara bir kötülük gösterme. Allah Teâlâ’nın onlar için senin üzerinde belirlemiş olduğu haklara riayet et, hak­larını kendilerine ulaştır, zahirde ve bâtında, gizlide ve açıkta o Hakkın dikkate alarak onlara göre hareket et. Kıyamet günü herhangi bir zimmîyi hasmın haline getirme. Birisinden gizlemeni istediği kötü bir hal gördüğünde, hemen o halini gizle; o kişi senin gizlemeni istemese bile yine de gizle. Her durumda kötülüğü örtmen lazımdır. Yemek yediğin­de zorba kişiler gibi bir yanına yaslanmış şekilde yemek yeme. Bir köle nasıl yemek yiyorsa, sen de öyle yemek ye. Sen efendi sofrasında oturan bir kölesin. Demek ki edebe riayet etmen gerekir. Bir işin sorumlulu­ğunu üsdenmek isteyen birini görürsen, istekli insanın o görevi alabil­mesi için gayret gösterme. Yöneticilik insanı pişman ederken ahirette hüsran sebebidir. Allah Teâlâ sana öğütçü olmayı emretmiştir; işlerinin yöne­timini bir kadına bırakmış topluluk gördüğünde, onlarla beraber olma.

Tavsiye

Kendisine ulaşmaya bir yol bulduğunda, fazilette öne geçme ve ya­rışma! Dünyaya kendisinden ayrılacak bir yolcu gözüyle bak, elde etmiş olduklarınla yetin. Evlendiğinde gücün ölçüşünce bir ziyafet ver. Uyu­duğunda veya evine girdiğinde, yemek yediğinde veya içtiğinde veya herhangi bir iş yaptığında, Allah Teâlâ’nın adını an, O’nu zikret. Şâri’den gelen bir yasaklama veya yasaklama yerine geçen bir ifade olmadıkça bütün işlerine sağ elinle başlamalısın. Şâri’nin yasakladığı duruma misal olarak taharetlenmek veya küçük abdest bozarken cinsel organı sağ eliyle tut-

1        mayı verebiliriz. Bütün bunları sol elinle yapman gerekir. Bir cemaade aynı kaptan yemek yerken önünden yemen gerekir; yemek farklı kap­lardan yeniyorsa, dilediğinden yiyebilirsin. Beraber yediğin kişiye rahat­sız edecek bir şekilde bakmaman gerekir. Lokman küçük olsun, yemeği hazmedecek şekilde çiğne. Her lokmanın başında besmele çek, sonunda da Allah Teâlâ’ya hamd et. Lokmayı yuttuğunda, onu yedirdiği için Allah Teâlâ’ya şükret. Yemek yerken aşırı bir şekilde mideni doyurma. Mescitlere na­maz vakiderinde gitmeyi alışkanlık edin. Özellikle sabah ve yatsı na­mazlarında mescide gitmelisin. Böyle yapan kişi kıyamette tam bir ışıkla

müjdelenir. Hapşıran birinin Allah Teâlâ’ya hamdettiğini işitince ‘yerhamukellah (Allah Teâlâ sana merhamet etsin)’ de. Allah Teâlâ’ya hamd etmezse, ona Allah Teâlâ’ya hamdetmeyi hatırlat, hamdedince yerhamukellah dersin. Üçten fazla hapşıran hasta kabul edilir. Bu durumda şifa bulması için dua et­melisin. Sana hıyanet edene hainlik etme, sana karşı haddi aşana zul­metme. Böyle davranmak Allah Teâlâ katında senin için daha hayırlıdır. Ma­zeret kabul et, fakat mazeret beyan etme! Mazeret beyan etmen mazeret beyan ettiğin kişiye yönelik bir suizan sayılır. Yaratılmışlarla ilişkinde öncelikliyi dikkate alarak başla. İşler birbirine denk olduğunda ve Allah Teâlâ onlardan herhangi birisini zikretmişse, sen de Allah Teâlâ’nın başladığıyla baş­la. Nitekim Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Safa ile Merve arasında koşmak istediğinde böyle yapmış, Safa’da durmuş ‘Safa ve Merve Allah Teâlâ’nın şiarlarındandır449 ayetini okuyarak ‘Allah Teâlâ’nın başladığıyla başlarım’ demiştir. Allah Teâlâ’ya ibadet ederken dinç bir şekilde ibadetini yerine getir, yorulduğunda ibadeti terk etme ve namaza kalkarken tembel bir şekilde kalkanlar gibi kalkma. Yalnız başına namaz kılarken ve birisinin seni gördüğünü bilirsen, ona öğretmek maksadıyla namazını güzel kılmaya niyetlenebilirsin. İbadeti­ni Allah Teâlâ’ya tahsis ederek ihlasla yerine getirmelisin. Allah Teâlâ sana ancak ihlasla ibadet etmeni emretti. O’nun vacip kıldığı işleri yapman, yaparken de tembel veya dinç olmanın durumu değiştirmediğini bilmelisin. Nafi­le ibadetleri yorgunken terk etmeni tavsiye ederim. O ibadetlerde yor­gun bir şekilde Allah Teâlâ’ya ibadet etme. Yorulduğunda başka bir nafile iba­dete geç. Topluluk içerisinde namazını yalnızken kıldığından daha gü­zel bir şekilde kılma. Öyle yaparsan Rabbine karşı saygısızlık etmiş, dini hafife almış olursun.

İmam olmaya salahiyetli birisiysen imamın ardında namaz kılmalı­sın; imamın namazda abdesti bozulursa, yerine seni geçirir. Bunun için salahiyetli değilsen, safın sağında veya solunda namaz kılmalı, birinci safta bulunmaya gayret etmelisin. Safta boşluk gördüğünde, onu ken­din kapatmalısın. Saftaki boşluğu görüp oraya gitmeyenin dikkate alınması gerekmez. Hayırlara koş ve bunun için yarış. Hayırla aranda engel ortaya çıkmazdan önce hayırlar için koşmalısın. İnsanların yolun­da boş bir şekilde oturmaktan sakın; onların gölgelendiği yerlerde veya ağaç veren meyvenin altında veya insanların oturak yerlerinde boş bir şekilde oturma. Su yerlerine küçük abdestini bozma veya bir nehre veya taşın üzerine abdestini bozma; sonra o sudan abdest alınır veya yıkanı­lır.

Eşin, çocuğun, hizmetçin ve Allah Teâlâ’nın kendisine karşı doğru dav­ranmanı emrettiği bütün insanlar hakkında Allah Teâlâ’dan sakınman gerekir. Dünya, kadın, çocuk, mal ve hükümdarla arkadaşlık fitnesinden sakın­man gerekir. Hayvanlar hakkında Allah Teâlâ’dan kork, bazı namazlarını evinde kıl. Evinde nafile namaz kıldığın bir mescidin olsun; mecbur ka­lırsan farz namazlarını da orada kılarsın. Kur’an-ı Kerim’i çok okuman, -alim isendüşünerek okuman lazımdır. Kur’an ilahi zikirlerin en üstü­nüdür. Kur’an okuyan bir cemaatin içerisindeysen onlarla bir araya gel­diğin hususta kendileriyle beraber okumalısın; görüş ayrılığına düşersen onlardan ayrılırsın. ‘İki çiçek’ kabul edilen sureleri oku; onlar Bakara ve Al-i İmran sureleridir. Kur’an-ı Kerim’den herhangi bir sureyi okumaya başlayınca, bitirmeden konuşmaya geçme. Salih alimlerin düsturu budur. Kurtuba’da birden fazla kişi fakih İbn Zerb’den -ki haslet sahibi bi­risiydiKur’an’dan bir sure okurken Emevilerden müminlerin emirinin kendisine uğramış olduğu aktarılır. Halifenin geldiği söylenmiş, halife atını tutmuş, kendisine selam vermiş, halini sormuş, şeyh ise sureyi biti­rinceye kadar kendisiyle konuşmamış, sonra konuşmuştur. Halife bu­nun sebebini sorunca şöyle demiş: ‘Ben senin Efendinle konuşmayı terk edemem. Sen O’nun kulusun. O’nunla konuşmayı kesmek edebe sığ­maz.’ Sonra bu hususta efendi ile kulun ilişkisini anlatan bir misal vere­rek şöyle demiş: ‘Seninle sohbet ediyor olsam ve kölelerinden biri be­nimle konuşmaya kalksa seninle konuşmayı bırakıp onunla sohbet et­memi uygun bulur muydun?’ Halife ‘hayır* diye cevap vermiş. Şeyh şöyle demiş: ‘Sen Allah Teâlâ’nın bir kölesisin/kulusun.’ Cevap karşısında halife ağlamış. Bu konuda şeyhlerimizden pek çok kişinin böyle davrandığına şahit oldum. Onlardan birisi de Ebu’l-Haccac eş-Şurbulî idi. İşbiliye’de yaşayan bu zat, tek başına kaldığında çoğunlukla Kur’an’ı Mushaf tan okurdu.

Bir hastanın veya ölünün yanına girdiğinde, Yasin suresini oku. Bu konuda sırlı bir işle karşılaşmıştım. Üzerlerinde pislik yoksa ve kendile­riyle yürünmemişse, ayakkabıyla namaz kılabilirsin. Bilgi arayan kişiye, hayır tavsiyesinde bulunmalısın. Kadınlara hayır tavsiye et. Namazda veya Kur’an okurken secde ederken ölçülü secde et. Kollarını secde es­nasında köpekler gibi yana ayırma. Bir ameli yaparken gücün ölçüşünce kendini zorla ve o ameli sürekli yapıp yapamayacağını aklında tut. Can çekişenin yanında bulunduğunda ona ‘la-ilahe illAllah Teâlâ (Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur)’ demeyi telkin et. Bunu söylemediğinde veya la (yoktur) dediğinde, onun hakkında suizanda bulunma. Mağrip’te bir şahsın böy­le yaptığını biliyorum. O şahıs iyiliğiyle maruf birisiydi. Ayıldığında bu durum kendisine söylenince şöyle demiştir: ‘Ben sizinle beraber değil­dim ki! Bana babam ve kardeşlerimden falan kişiler suretinde şeytanlar geldi ve ‘Müslüman olmayı bırak, Yahudi ve Hıristiyan olarak öl’ de­mişler, ben de onlara ‘hayır’ diyordum, siz de benim ‘hayır’ dediğimi duyuyordunuz. Allah Teâlâ beni o şeytanlardan korudu.’

Bir arkadaşın varsa hastalığında onu ziyaret et, ilişkini güçlendir, ölürse cenazesini kaldır. Cenazeyi hazırlarken binekliysen yaya yürü, yürüyorsan önünde yürü. Onu Müslümanların mezarlığına defnet, def­nedilmeden de kabrinden ayrılma. Definden sonra bir müddet orada kal. Senin orada bulunman ona rahatlık verir. Bir cenazeyi taşırken hız­la taşı; hayırlı birisiyse kendisini hayra ulaştırırsın, kötü birisiyse onu omuzlarından indirmiş olursun. Ölüleri kötülükle yâd etme. Kendisin­den su içmiş olduğun kabın üstünü kapa, uyurken lambayı söndür, uyumak istediğinde kapını kapat. Şeytanlar kapalı bir kapıdan içeriye giremez. Uyumadan önce Ayete’l-kürsü’yü oku, gücün yettiği ölçüde yaptığın işleri murakabe et, sürekli hayır işle. Sakın şöyle bir söz söyle­me: ‘Allah Teâlâ beni bedbaht yazmışsa bedbahtım, said-mutlu yazmışsa mutluyum, artık amel işlemem.’ Bilmelisin ki, hayır amel işlediğinde bu amel saidlerden olduğun hakkında gelen bir müjdedir. Allah Teâlâ iyilik ya­pan insanların amellerini zayi etmez: ‘Veren ve takva sahibi olan, iyiyi tasdik eden kişiye işini kolaylaştırırız Cimri olan ve müstağni davranan, iyiyi yalanlayan kişiye işleri zorlaştırırız.’450

Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: ‘Amel ediniz, tevekkül ediniz.’ Herkese kendi işi kolaylaştırılmıştır, nimet için yaratılmış olana nimet kolaylaştırılmıştır, cehennem için yaratılmışa güçlük kolay gösterilmiş­tir.’ Herkesi kendi mertebesine indir ki adil olasın. Gücün ölçüşünce hakkını kardeşine bırak. Mürüvvet ehlinin özelliği, meşru hükümleri uygulamada tezahür eder. Hakim ve otorite sahibi olduğunda, böyle davranman lazımdır. Mal ve mülk sahibi olduğunda, Allah Teâlâ yolunda bir at veya deve hazırlaman, onların alınlarından tutarak kendilerini süsle­men lazımdır. Malınla ve canınla Allah Teâlâ’ya şirk koşanlarla mücadele etme­lisin. Hakime ulaşan bir konuda şefaatçi olabilirsin. Beyaz elbise giy, mümin için en hayırlı ve en temiz elbise beyaz elbisedir. Ölünün kefeni de beyaz olmalıdır. Bilgi veya başka bir konuda istemek üzere bir talip gelince, onu kovma, geleni mahcup etme, Allah Teâlâ’nın sana ihsan etmiş ol­duğu rızıktan ver. Kabir ziyaretini çok yap, fakat kabirde çok oturma, kabirle arana mesafe de koyma. İbrede bakabildiğin ve ahireti düşün­düğün ölçüde orada kalmalısın. Dünya işleri hakkında hadisi kabul eden kimselere eziyet etme. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in sözlerini tek bir haber olsa bile tebliğ et ve ulaştır çünkü böyle yaptığında tebliğci alimler ara­sında haşredilirsin.

Yedi yaşma ulaşınca çocuğuna namaz kılmayı emret, on yaşma gel­diğinde kılmazsa onu zorla. Yataktaki çocukları ayır. Bir elbise hakkın­da kardeşin hakkında hüküm verme. Hac ve umreyi peş peşe yap. Mek­ke’de bulunuyorken tavafı ve umreyi çoğalt. Bilhassa Ramazan ayında bunu yapmalısın. Ramazan ayındaki bir umre hacca denktir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’den böyle bildirilmiştir. Zeytini ve yağını çok ye. Yemek satın aldığında onu tüket. Yedi helak edici şeyden sakın. Bunlar: Allah Teâlâ’ya şirk koşmak, sihir, Allah Teâlâ’nın yasakladığı bir canı haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, zahmetli bir günde savaştan kaçmak, iffetli ve farkında olmayan mümin kadınlara iftira etmek.

Tavsiye

Çok secde etmeli ve cemaate katılmalısın. Gücün yeterse Şam’a yerleş. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in şöyle dediği aktarılmıştır: ‘Şam’a yerleşmeniz gerekir. Orası Allah Teâlâ’nın hayırlı yerlerinden birisidir. Allah Teâlâ hayırlı kulları­nı oraya seçer.’ Zanna göre konuşmaktan sakın. Zan sözün en yalan olanıdır. Hasetten sakın, yolların üzerinde oturma. Şarkıcı kadınların yanına gitme. Bir şey satarken sattığın mal hakkında fazla yemin etme. Müslümanların herhangi bir işine bozgunculuk karıştırma. Mecbur ka­lırsan ve yapmak zorunda olursan, o zaman (şunlara dikkat et): İki kişi arasında öfkeli bir şekilde hüküm verme veya açken, akimı bir işe ver­mişken veya hasta bir halde hüküm verme.

Yürürken adımlarını dengeli at, ayaklarını üst üste atma. Bilmelisin ki organların da senin yönettiğin kimseler arasındadır ve onlara adil davranman lazımdır. Allah Teâlâ sana yönettiğin kimselere karşı adil olmayı emretti. Köle olduğunda sahibine ‘efendim’ de, ‘rabbim’ deme. Kölen veya cariyen olduğunda, ‘kölem’ veya cariyem deme, ‘gulamnn’ de. Herhangi bir insana Mevla diye hitap etme, Mevla olan sadece Allah Teâlâ’dır. ‘Nefsim habis oldu’ demekten veya ‘nefsim katılaştı’ demekten mene­dildik. Komşun duvarını odarla kapatmanı talep ederse, onu bundan mahrum bırakma. Kimsenin ayıbına bakma veya izni olmaksızın kim­senin evine bakma, iman ve dininde sana katkı sağlayacak kimselerle arkadaşlık et. İyilik yaparken takva sahiplerini öncele, günahkâra ise onun günahına katkı sağlayacak şekilde yardım etmemelisin. Eşini onun yol açtığı bir sebeple cezalandırırsan, o gün kendisiyle birleşme. Allah Teâlâ’dan başka bir şey isteme, sadece cennetinde Allah Teâlâ’yı görmeyi isteyebi­lirsin. Dünya malıyla ilgili olunca durum farklıdır. Gemiye sadece hacca gitmek veya umreye gitmek amacıyla binmelisin.

Bir kişinin talip olduğu kadına talip olma, onu bırakıncaya kadar peşinden gitme. Bir kavme konuk olduğunda, izinleri olmaksızın oruç tutma. Bir şeyhin hizmetinde bulunurken oruç tutma veya onun izni olmaksızın herhangi bir hususta erken davranma. Kadın kocasının izni olmaksızın nafile orucu tutamaz veya Ramazan orucunu kaza edemez, orada hazır ise eşinin izni olmaksızın kimseyi davet edemez. Bir kadın kocasıyla evlenmek maksadıyla kız kardeşinden boşanmasını talep etme­sin. Bir kadın yanında mahremi olmaksızın üç günden fazla yolculuğa çıkamaz. Mağfiret hususunda dua edince ısrarla dua etmek gerekir. ‘Allah Teâlâ’m, dilersen beni bağışla’ deme, O’nun rahmetini ve mağfiretini ta­lep et. Allah Teâlâ’dan bir şeyi dilerken, onu çok görme. Allah Teâlâ’nın katindakiler senin umduğundan çok fazladır. İzni olmaksızın kardeşinin malında ta­sarrufta bulunma. Sabahladığın her gün şöyle de: ‘Allah Teâlâ’m! Ben kendi malımı kölelerime sadaka olarak verdim. Allah Teâlâ’m! Bana her kim eziyet eder, her kim söver, her kim beni kızdırır, kim hakkında hüküm ver­memi gerektirecek şekilde bir şey yaparsa, şahit ol ki, dünya ve ahirette ondan talebimi bıraktım.’ Su içtiğinde oturarak iç. ‘Zamana yazık ol­sun’ deme, Allah Teâlâ zamandır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem böyle buyurmuştur. Görü­necek şekilde omuzlarını gösterme. Ölü veya diri kimsenin baldırına bakma. Kimsenin kabri üzerinde oturma veya namaz kılma. Namazın­da herhangi birinin yüzü sana dönmüşken ona doğru namaz kılma, kabri mescit edinme. Sana ulaşacak zarar nedeniyle ölümü arzulama, sadece şöyle de: Allah Teâlâ’m! Hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni hayatta tut, ölüm hayırlı olunca beni öldür. Bir kavme fitnenin ulaşma­sını irade edince, beni fitneye maruz bırakmadan kendi katına al.’

Fütûhât-ı Mekkiyye’nin otuz altıncı sifri sona ermiştir.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar