Print Friendly and PDF

Işığım

Bunlarada Bakarsınız


23





Vezin: Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün





Sırr-ı Hakk’ı nicesi fâş eyleyem ben, ey sikât, 





Kânı ancak remz ile etmiş beyân ehl-i nikât.  





Her ne denlü âşikâr etsem hafâsın artturur,
Ol ayân iken anı örter delâil beyyinât. 





Anı tevhid eylemez illâ ki şirk ehli eder,
Vahdet-i Hakk’ı duyanın dili lâldir aklı mât. 





Her ne kim fevkal-ulâ taht-es-serâda var durur,
Zât-ı vâhiddir veli göründü nice bin sıfat. 





Zâtı birdir lîk evsâfına gâyet yok durur,
Gör bu fânusu ki anın şem’i oldu nûr-i zât. 





Zâhir ü bâtın kamusu bir fenerdir gayri yok,
Şem’i insân oldu fânusu cem-i mümkinât. 





Ey Niyâzî Âdem oldu çün cihânın şu’lesi,
Bahş olur Âdem deminden âleme rûh-ul hayât





Sırr-ı Hakk’ı nicesi fâş eyleyem ben, ey sikât,  





Kânı ancak remz ile etmiş beyân ehl-i nikât.  





Ey güvenilir kişiler!  Ben Hakk’ın nice sırrını açıklayım,





İrfan ehli onları ancak remz ile beyân etmiş.  





Ey kendilerine güvenilen Zâhir ulemâsı! Hakk’ın sırrını ben nasıl açıklayayım, irfân ehli onu remizle yani işaretle beyân etmiştir. 





Her ne denlü âşikâr etsem hafâsın artturur,
Ol ayân iken anı örter delâil beyyinât. 





Her ne denli açıklamaya çalışsam gizliliğini arttırır,
Ol apaçık iken işaret eden delililler onu örter. 





Allah Teâlâ âşkı ihsan olunduğu vakit, o aşktan konuşma biter, bir hayret ve bir durgunluk meydana gelir. Artık dedikoduya ve şu şöyle demiş, bu böyle demiş­tir, biter ve bahsetmeğe takati kalmaz. Hâlbuki bu sözler gözünde boş söz olur. Çünkü âşığa vahdet sırrı açılır.





Allah Teâlâ’nın zuhûru hicâbtır,  örtülüdür.   Ehli olmayana Hakk’ın sırrını ifşâ etmek pek fenâdır,  elinin kesilmesine müstahak olur.   Esasen şerîatta hırsızlık yapanın elinin kesilmesi cezâsına çarptırıldığı gibi bu gibilerin de tevhidden eli kesilir ve tardedilir,  yani tevhidden kovulur. 





Anı tevhid eylemez illâ ki şirk ehli eder,
Vahdet-i Hak-kı duyanın dili lâldir aklı mât. 





Onu ancak şirk ehli tevhid eder,
Hakkı birliğini duyan dilsiz ve delidir





فَِلاَ تَضْرِبُوا للهِ اْلاَمْثَالَ اِنَّ اللهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ ِلاَتَعْلَمُونَ





“Allah’a benzerler koşmaya kalkmayın. Şüphesiz Allah bilir, siz bilmezsiniz.”  [1]





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyenin benzeri, diri ile ölü gibidir.” [2]





 “Anı şirk ehli tevhid eder”,  yani gizli şirkte olan kimse Hakk’ı tevhid eder,  çünkü tevhid şirkten (Allâha eş koşmaktan) gelir.   Zikir gafletten gelir.   Yoksa ârif kimsenin şirki yoktur ki tevhid etsin,  gaflet dahi etmez ki zikretsin.   Ârif kimse esasen dâimâ zikirdedir.   Bu sebepten anın hiç gafleti yoktur. 





Her ne kim fevkal-ulâ taht-es-serâda var durur,
Zât-ı vâhiddir veli göründü nice bin sıfat. 





En yüksek derecede olan kimse en düşük derecede (yeryüzü) durur,
Tevhid ehli olan velide binlerce sıfat göründü. 





Arştan yeryüzüne kadar her ne ki var zât-ı vâhiddir.   Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin mi’râcı arşta vakî oldu. Hazreti Yunus aleyhisselâm ise balık karnında iken taht-ı serâda mi’râc etti.   Bu miracların ikisi de birdir,  zirâ her yerde olan Zât-ı vâhiddir.  





Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:





“Bir kulun: “Benim, Yûnus İbnu Mettâ’dan hayırlı olduğumu” söylemesi uygun olmaz. Onun nesebi de babasınadır.”  [3]





Zâtı birdir lîk evsâfına gâyet yok durur,
Gör bu fânusu ki anın şem’i oldu nûr-i zât. 





Zâtı birdir ancak vasıflarına nihayet yoktur,
Zâtın nûru bu lambanın kaynağı olduğunu gör. 





Beyitte geçen “Evsâfına gâyet yoktur”,  yani onun vasıflarına son yoktur.   Çünkü bütün âlemlerin mayası “Nûr-i Muhammedî” dir,  hepsi Nûr-i Muhammedîden yaradılmıştır.   Mü’min ve kâfir herkeste Nûr-i Muhammedî mevcuttur,  hem de müstekillen mevcûddur.   Mü’min olanın âhireti o nûr ile tenevvür eder,  yani nurlanır,  aydınlanır,  kâfirin de dünyası tenevvür [4] eder. 





Zâhir ü bâtın kamusu bir fenerdir gayri yok,
Şem’i insân oldu fânusu cem-i mümkinât. 





Zâhir ve bâtın hepsi bir fenerdir başkası yok,
İnsan ışığı bütün kâinatın lambası oldu. 





Hazreti Âdem aleyhisselâm önce bu Nûr-i Muhammedî zuhur etti. Sonra gelen evlâdı da o nûr ile zâhir oldu.  Bu sebepten Hazreti Âdem aleyhisselâm cesetler cihetiyle Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin babası velâkin ruhlar cihetiyle de Hazreti Âdem aleyhisselâmın babasıdır. 





Buna göre zâhir ve bâtın herşeyin mayası Nûr-i Muhammedîdir.  Bu âlem bir fânus olup içindeki mumu yani nûru Nûr-i Muhammedîdir. 





Ey Niyâzî Âdem oldu çün cihânın şu’lesi,
Bahş olur Âdem deminden âleme rûh-ul hayât





Ey Niyâzî mademki cihânı alevlendiren Âdem oldu,
Âdem nefesinden âleme ihsan olur hayât rûhu. 










[1] Nahl, 74





[2] Buhârî, De'avât, 67; Müslim, Müsâfirîn, 211; İbn Hıbbân, Sahîh, III, 135 (854); Ebû Ya'lâ, Müsned, XIII, 235 (7306). Mesel için bkz. Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 324 (219). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )





[3] Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En’am 4, Tefsir, Saffat 1; Müslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sünnet 14, (4669, 4670).





[4] Tenevvür: Parlama, ışıldama. * Bir şey hakkında bilgi sahibi olma. * Münir ve münevver olmak. Aydın olmak. Nurlanmak


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar