Kitap Hakkında
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
buyurdu ki;
“Allah Teâlâ,
câhil birini dost edinirse ona öğretir.” [1]
İnsanı kemâlat yolunda ikmal eyleyecek ancak yine kâmil insandır. Bi-çare olan bedenini ulvî mekâna yakîn kılacak yine kâmil insanın bereketinden başka bir şey olmadığı hakikât olmuştur. Eğer ki, vuslat niyeti insanda doğmuşsa, o visalin perdesini aralayacak ancak efendisinden başka biri olmayacaktır. Yaradılışın sebebi hikmeti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi dahi mürşidsiz bırakmayan Allah Teâlâ biz insanlara da nasibi olduğu yerden bir mürşid ile tecelli etmektedir.
“Allah Teâlâ insana, İnsan’dan tecelli eder.” [2]
Allah Teâlâ kuluyla, yine kul ile konuşur.” [3]
Nasıl ağlamayım etmeyim feryat
Giriftâr-ı aşkın bî-nevâsıyam
Leylînindir Mecnun, Şirinin Ferhat
Bende şehnigârın mübtelâsıyam.
İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı kuddise sırruhu’l-azîz Hazretleri tarikinde vahdet neşesini bulmuş, terbiyesinde Nakşibendiyye’den usûl, Melâmiyye’den yokluğu, Mevlevîyye’den aşkı, Rabbâniyye’den şeriâtın titizliğini, Bedeviyye’den sırrını ihfâ vb, diğer meşâyihin vasıflarını câmi bir hal ve meşrebiyle Allah Teâlâ’ya vasıl olan bir mürşid-i kamildir.
Bizâtihî kendi ifadesiyle ihvanına yokluk yolunda ademiyyeti ikmal için gelmiş bir efendi olarak ihfâ olmuşken, O’nun yüce vasıflarını ilân ve tebşir etmek ve haddimizi aşarak tanıtmak için bir eser vücuda getirmek niyeti hâsıl oldu. Bu niyetle yüksek nefis terbiyesinin yollarında yürümek için kitap hazırlanmıştır.
İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretleri hakkında yeteri kadar yazılı kaynak ve doküman bulunmadığı gibi, terbiye usûlü üzerinde kapsamlı bir eser de yok gibidir. Acizâne bu yüce şahsiyet ve erkânı üzerine çalışmada büyük bir gayret gösterilmiştir. İnşâallah bu tertip affa sezâ olarak eksiklerimizin kabulünü dileriz.
Binâenaleyh, hakkında yazılı evrakın az olmasını, zâtının ve ihvanının şöhret afetinden sakınmalarına yormak lazımdır. Çünkü İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretleri âlemlerin Sultanı Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem[4] Efendimiz yanında isminin anılmasına gönlü razı olmamıştır. Ancak O’nu göremeyenlere sevdiklerinden haberdar etmek için bir kitap hazırlamak gerekli olmuştur. Çünkü yakın bir geçmişin şahsiyeti olmasına rağmen (h.y.t. 2 Ağustos 1969) hakkında bir eserin olmayışı, kendisinin de matbu eser bırakmaması gönül sultanını tarih içinde gizlenen şahsiyetler gibi kılmıştır. Bazı kişiler ve tarafımızdan hazırlanan eserler ise yetersiz kalmış, yeni ve şümullü bir çalışma daha yapılması gereği hâsıl olmuştur.
Kitap için daha önce hazırladığımız tezimiz [5] temel kabul edilmiştir. Ayrıca İhramcızâde M.Kâzım TOPRAK Efenditarafından derlenen Kitab-ı Gül’ü [6] için hazırladığımız müsveddedeki bilgiler ile takviye edilmiştir.
Tezimizdeki eksiklikler yeni bilgilerle düzeltilmiş ve tecrübesizliğimize dayanan yorumlarımıza düzeltmeler yapılmış ve objektif davranılmaya çalışılmıştır. Çünkü tarafımızı meşgul eden şeylerin diğer kardeşlerimizi de meşgul etmekte olduğunu gördüğümüzden duyduğumuz ve bildiğimiz şeyler ile bazı konuların açıklanmasına yer verilmiştir. Bazı yapılan ilaveler kitabın asıl hedefi olan İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretlerini tanıtmaktan çok bir usûl kitabıymış gibi bir durum hissettirebilir. Aslında kitapta Efendi Hazretlerinin koymuş olduğu usûllerin afâki olmadığı hakikâtle aynî olduğu gerçeğini ve yanında ilm-i ledün sırlarını da öğretmektir. Umulur ki, bu ilaveler okuyucu tarafından dikkatli okunacak olursa ilm-i ledün hakkında hususî bir bilgiye ulaşılacağı aşikârdır. Ancak bu bilgilerin verilmesinde İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretlerinin terbiye usûlü esas kabul edilmiştir.
Ayrıca yukarıdaki iki kitabın yanında çalışmamızı yetiştirdiği müridlerin gönüllerinde, hafızalarında kalan zamana karşı hala silinmemiş hatıralar ile desteklemiştir. Bu sebeple bilgilerimizi; röportajlar, mektuplar, bantlar, küçük notlar ve İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretlerinin kendi yazdığı şiirler ile temine çalıştık.
Kitaptaki bilgiler bir deryânın kıyısına attığı çör çöpe tekabül eder. Röportaj yaptığımız kişilerden aldığımız bilgiler bu zannı bizde meydana getirdi. 36 sene içinde birçok ihvanının Hakk’a yürümesi, birçok yazılmamış hadiseleri toprağa gömdü. Bu sebeple İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretleri hakkındaki bilgileri yeteri kadar aktaramamanın özrünü de beyan etmek durumundayız.
Şu husus unutulmamalıdır ki, kitapta geçen büyüklerin söz ve hallerinden bahseden kelamlar ve benzeri şeyler, bizlerin ulaşamadığı birer hakikât olması nedeniyle, kendimizin de bir hissesi olmadığı şeyleri yazmaktan ne hâsıl olacak gibi bir düşünce akla getirirse de sözümüz yağmurun yağarken iyi ve kötüyü ayırmadan her şeye yağması gibi kabul ederek, Allah Teâlâ’nın büyüklerimiz vasıtasıyla bir lütfu ihsanıdır deriz.
“Kendisini adam sansınlar diye dervişlerin bir hayli sözünü çalmış çırpmıştır.” [7]
Onların haline kavuşmak nefsimiz için imkânsız bir durumdur. Acizâne nefsimizi onların ayakları altına sürmek bizim için şan ve şereftir. İtikadımız ve imanımız bu şekildedir. Ancak birini tanımanın şartı bilmektir. Ehlullâhı bilmekte yine birbirleri ile aynı zamanda yaşamamış dahi olsalar yine ehlullâh tarafından olur. Onları onlarla açıklamaktan başka çaremizde yoktur.
“Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.” [8]
“Sen yoksa velilerin yüzünü de bizim gördüğümüz gibi midir sanırsın?” [9]
“Bir veli sana gayb’a ait yüz binlerce şeyi, yüz binlerce sırrı apaçık söylese bile,
Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça yine fışkıyı ödağacından ayırt edemezsin.
Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl tanıyabilirsin?” [10]
İnsan-ı Kâmil için verilecek dünyevî rütbe ve makam noksanlıktan başka bir emâre teşkil etmez. Onlar Allah Teâlâ’ya ve insanlığa karşı görevlerini en yüksek mertebede ikmâl eylediklerinden, noksanlığımızla onların hakkında kelam etmemiz bir türlü hatayı çağrıştırdığından büyüklerimizden affımızın talebini niyaz ederiz. Tevfik Hakk’dandır.
Ves’selâmü alâ men ittebea’l Hudâ
İhramcızâde
[1] Keşfü’l Hafâ, II, 2185
[2] Sultan Veled kuddise sırruhu’l-aziz
[3] Orhan Baba (Vural)
[4] Kitap içerisinde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ismi veya O’nun hakkında müstear bir ifade geçtiğinde kısaltma yapılmadan açık olarak yazılmasına dikkat edilmiştir.
“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme, namazların teşehhüdünde ve başka yerlerde salât getirmek meşrudur. Bu durum, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin adı, bir kitaba, mektuba, makale vb. şeye yazılırken de gerçekleşir. Meşru olan, Allah Teâlâ’nın bize emrettiğini gerçekleştirmek için salât’ın tam yazılmasıdır. Okuyucu, görünce onu hatırlamalıdır. Salâtın (s.) (s.a.s.) (a.s.) gibi kısaltılarak yazılması uygun değildir. Bunda yüce Allah Teâlâ’nın “Ona salât getirin ve samimi bir şekilde selâm edin” emrine aykırı davranma vardır.
Mesela, Osmanlıcada besmele için به yazılmıştır. Bu Arapçada “O’nun ismiyle” diye bir mana ifade eder.
“İbnu’s-Salâh “Mukadimetu ibni’s-Salâh” diye bilinen “Ulûmu’l-hadis”te şöyle der:
“Anıldığında, “Allah Teâlâ’nın Rasulü’ne salât ve selâm olsun” diye yazmaya dikkat etmesi ve tekrar tekrar yazmaktan usanmaması. Çünkü bu, hadis öğrencilerinin peşinen elde ettikleri kazançların en büyüklerindendir. Bunu ihmal eden, büyük bir kısmetten mahrum olur.
Bununla ilgili bazı salih rüyalar da vardır.
İbnu’s-Salah şöyle der: Yazarken şu husustan sakınmalıdır. “Ve sellem= selâm etsin”i yazmamak suretiyle, onu eksik olarak yazması, Hamza el-Kınanî şunu anlattı: Hadisi yazıyordum. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin adı geçtiğinde kısaltmak için “ve sellem”i yazmıyordum. Rüyamda Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemigördüm. Bana:
“Niçin bana salâtı tamamlamıyorsun?” dedi. Ondan sonra “Ve sellem”siz hadis yazmadım.
İbnu’s-Salâh şunu ilave etti: “Aleyhi’s-Selâm” yazılması mekruhtur. Allâme es-Sehâvî, Fethu’l-muğhis Şerhu Elfiyyeti’l-hadîs li’l-Irâkî adlı kitabında şöyle der: Ey yazıcı! “Allah Teâlâ’nın Rasûlü’ne salât ve selâm olsun”u yazarken kısaltma yoluna gitmekten sakın.”
Es-Suyûtî de Tedribur-râvî fî şerhi Takrîbi’n-Nevâvî adlı kitabında şöyle der: “Salât ve selâmı yazarken kısaltma yapmak mekruhtur. Tam yazılmalıdır.” Her erkek ve kadın müminin görevi, her zaman Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme salât ve selâm getirmeye devam etmek, en iyiyi, ecir ve sevabı artıranı istemek, Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmeti üzerindeki en önemli haklarından olan bu gibi şeylerde, şeytanı ve onun aldatma ve küçümsemesini bırakmaktır.” (Yahyâ B. Mûsâ Ez-Zehrânî, Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellemin Ümmeti Üzerindeki Hakkı, s. 22)
[5] ALTUNTAŞ, İsmail Hakkı, Nakşibendî Şeyhi İsmail Hakkı Toprak’ın Hayat ve Menâkıbı (Yayınlanmamış Lisans Tez) A.Ü. İlahiyat Fak. 1992, Ankara
[6] TOPRAK, Mehmet Kâzım, 2002,Sivas
[7] Mesnevi, c.I, b. 2274
[8] Mesnevi, c.II, b. 2349
[9] Mesnevi, c.IV, b. 3473
[10] Mesnevi, c.II, b. 2344–2346
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar