Print Friendly and PDF

Notlar 2







CEVASU

 

"Ben kaos'un çocuğuyum. Lafın gelişi değil gerçek anlamda, çünkü, agrigento halkının "cevasu" diye adlandırdığı ormanın yakınında, kendimize ait olan toprakta doğdum. 'Cevasu' kelimesi, eski yunanca kaynaklı bir kelime olan 'kaos' un diyalektik yozlaşması sonucu oluşmuştur."

kaos (1984)


BİR KADIN İNCİR

Toplum içinde incir yemenin en münasip yoluna gelirsek, onu dörde ayırırız.

 Kökünün olduğu yerden tutarız ve açarız.

 Karşımıza iç gıcıklayıcı, hoş kokulu, nemli, tatlı,  ağır kıvamlı, dört yapraklı bir çiçek çıkar.

 Sonra kabuğunu atarız.

 Ama önce içindeki özü dudaklarımızla emeriz.

 Ama halk arasında; ortadan yarar, ağzınızı dayar ve bir tek ısırıkta içindeki özü yersiniz.

 İncir sırlarla dolu bir meyvedir.

 İtalyanlar kabaca şöyle der: "İncirin meyvesi kadınlık organına benzer."

Yarık gibidir, ihtiva eder.

 Tam merkeze indikçe harika bir nemle karşılaşılır.

 İçine alır, doyurur.

 Sadece bir ulaşma şekli vardır, o da ışığı önleyen bu ince örtüdür.

 Dışı parmaklarda tuhaf bir koku bırakır, keçiler bile bunu yemek istemez.

 İncir sırrını yeterince sakladıktan sonra   birdenbire patlar ve yarığın içindeki kırmızıyı görürsünüz.

 İncir tükendiğinde yıl da sona erer.

 İncir bu şekilde ölür.

 Mor kabuğunun içinden yumuşak özünü göstererek.

 Tıpkı yara gibi.

 Sıradan bir günde sırrını gözler önüne serer.

 Tıpkı bir fahişe gibi, incir bütün sırlarını onu isteyenlere sunar.

 Bir kadın da aynen böyle ölür.

Women in Love  (1969)


"YAĞMUR OLMADAN NE BÜYÜR?"

 

Bu, evlenmek isteyen bir çocukla ilgili geleneksel Yiddish şarkısı. O zeki bir çocuk, ve akıllı bir kız seçmek istiyor ... ... yani gece geç saatlere kadar uyanık kalıyor ... ... gelinini test etmek için bilmece icat ediyor. "Yağmur olmadan ne büyür?" diye sorar. Ateş tarafından tüketilmeden ne Yanabilir? Gözyaşları olmadan ne ağlayabilir?"

Şanslı! Kız yeterince akıllı: "bir taş yağmursuz büyüyebilir; aşk ateş tarafından tüketilmeden yanabilir; ve bir kalp gözyaşı olmadan uzun ve ağlayabilir".

Metin içinde bahsedilen bilmeceler yanı sıra, ben iki tane daha var, başlık hakkında her ikisi de. Şarkı neden "Tumbalaika"? Balalaika geleneksel bir Rus müzik enstrümanıdır; keman kullanmayı tercih eden Yahudi gruplarında yaygın değildi. Peki neden bu önemsiz Yahudi şarkısı ... ... quintessential Rus enstrümanından sonra adlandırılıyor?

İkinci bilmece "tum" önekiyle ilgilidir: "bu ne anlama geliyor? Rus ya da Yiddish'de "tum" kelimesi yok. Çok araştırma yaptıktan sonra, bulduğum tek mantıklı varsayım "tum" kötü bir şarkıcının başına atılan bir balalaika yapacak bir ses olduğunu oldu!

Başlığın anlamı ne olursa olsun, melodi Yahudi müziğinin en güzellerinden biridir. Benim anlaşmamda, dört ayetin her biri için farklı piyano varyasyonları çalarken, refrainlerdeki titreşimli balalaika sesini taklit ederim.


ZENAN FELSEFESİ

Eğer kadın bir erkeği severse ve ona tamamen bağlanırsa, kadına karşı isteği azalır.

Fakat tamamen onun olmazsa her zaman onun için daha değerli olursunuz.

Her an gitmesinden ve bir başkasının olmasından korkar.

Her dakika sizin ilginizi çekmeye uğraşır, üzerinize düşer ve hep bir avcı gibi peşinizdedir.

Onu aldatmıyorsanız bile bırakın öyle zannetsin.

Bir erkek için en değerli olan kadın henüz elde edemediği kadındır…

Öylede olmayabilir…


ŞİİRİN SIRRI 

Bir Slovak deyişi:

Ne zaman bir kadın gülüyorsa, avucunun içinde bir dize vardır.

******

Dil kızıl zehirli kanla çalışır.

 Ağız ölümcül ateş püskürür.

 Nedeni yakıcı kül yangını.

 Yakışıklı canavarlar rüyalarda kıvranıyor.

Lea ( 1996)


CHARACTER

Bir şeyler yapmamı, basamakları tırmanmamı istiyor.

 - Bu toplum tırmananları pek sevmez.

 - Bunu değiştirecek misin?

- Parti, durmadan büyüyor.

 - İşsizlik yüzünden.

 Bu yüzyılın sonunda herkes komünist olacak.

 O zaman, benimle gelmek için hala zamanın var.

**

Herkesin kendine has yetenekleri vardır.

 Herkes o yeteneklerini keşfetmeli   ve geliştirmelidir.

 Ancak bu şekilde ilerleme sağlayabilir.

 Eminim, burada bulunan herkes, ne kadar aşağıdan başlarsa başlasın   ilerleme kaydedebilir.

 Uğrunda savaşacak bir amacı olan   ve o amaç için herşeyini feda etmeye hazır olan bir insan   bütün engelleri aşar   ve hepsini geride bırakır.

 Eğer tek bir amacınız varsa   ve aklınız karışık değilse   diğer herşeyi bir kenara bırakabilirsiniz.

 Ben buna inandım.

Kaynak: Karakter (1997)


HAYAT BİR YILANDIR

Yaşlı adam bizi çağırıyor.

 Daha önce hiç yılan yememiştim.

 Hiç fena değil.

 Ne diyor?

 Diyor ki, ''Hayat bir yılandır.”

Kendi ölü derisinin içinden sürünerek dışarı çıkan bir yılan.

”Bir rüya gibi.”

 O bir üfürükçü  bilge bir kişi.

 Benim manevi babam.

 Yıllardır onu ziyaret ederim.

 Sana bu muskayı veriyor.”

Yaşamak, uyumaktır.”

 ''Ölmekse  ''uyanmak.”

 Kabuslarından bahsettim ona.

 Bu muska iyi gelecek, eğer ona inanırsan.

 Ne demek oluyor bütün bunlar?

KAYNAK: LA BAMBA (1987)


ARZUNUN ŞU KARANLIK NESNESİ

İki büklüm olsam da beni gene sevecek misin?

            “Yalan olsa bile seveceğim de.”

“ Bunu söylemene, bana güç vermene ihtiyacım var.”

            “Seni her zaman seveceğim.”

            “Senden sonra başka kimseyi sevmeyeceğim.”

“ Sen beni terk edersen ölürüm ben.”

Neden illa beni görmek istiyorsun?

“ Sana daha yakın olmak için, seni sevdiğim için.”

Ben de seni seviyorum, ama senin kadar bir istek duymuyorum.

“Daha çok beklemem gerekiyor mu?

 Eğer her istediğini verirsem, beni artık sevmezsin.

“Ben bu şekilde yaşayamam.”

            “Benimle çok açık konuşman şart, bu son sefer bile olsa.”

 Eğer bu yerde bir gün daha istemeye devam edersen, aramızda her şey biter.

 Beni hiç anlamadın.

 Sandın ki bir yıl boyunca sen beni istiyorsun, ben seni reddediyorum.

 Halbuki tam tersi.

 Ben seni seviyorum.

 Ben seninle ömür boyu birlikte olmak istiyorum.

 Senden başkasını hiç sevmedim.

 Çünkü öncelikle yakışıklısın.

 Parlak, şefkatli gözlerin var.

 Bilsen kaç gece boyunca gözlerini düşündüm, deliriyordum.

 Mutluluğu seviyorum ve onu senin bana vereceğini biliyorum.

 Sana her şeyi veririm, istemen yeter.

 Çok şey istemiyorum biliyor musun?

“Benim yapabileceğimse, seni deli gibi sevmek ve senin için el değmemiş kalmak.”

“Sana söyleyecek çok şeyim var.”

Senden tiksiniyorum.

 Tenin tenime deydiğinde, içim bulanıyor.

 Kusmak istiyorum anlıyor musun?

 Kaçmaya çalıştım, ama her seferinde beni geri aldın, yerimi buldun ve yine ellerin bana dokundu, kolların beni sardı, dudakların beni öptü.

 Beni yatağına girmeye zorladığında neler hissettiğimi asla anlatamam.

 Geceleri, senin her öpücüğünden sonra tükürüyordum.

 Evet, Tanrı'ya ben paranı aldıktan sonra seni öldürmesi için yalvardım.

 Evet, işte her şeyi söyledim.

Mateo, sen kadınları hiç tanımıyorsun, demek bir ev aldın diye bana istediğini yapabileceksin, hayır, beni dinlemiyorsun.

 Hayır, asla senin olmayacağım.

İşte, sonunda bitti.

 Artık bütün hikâyeyi biliyorsunuz, neden onu öldürmekten söz ettiğimi anlıyor musunuz?

Kaynak:

https://www.turkcealtyazi.org/mov/0075824/cet-obscur-objet-du-desir.html



SURIYE EDEBIYATINDAN BIR ÖYKÜ: SAKALLAR

ZEKERIYA TÂMIR[1] TÜRKÇESI: DR. HALIM ÖZNURHAN[2]

Kuşlar göğümüzden kaçtılar. Çocuklar sokaklarda oyun oynamayı bıraktılar. Kafeslere hapsedilmiş kanaryaların şakıyışı sessiz, titrek bir hırıltıya dönüştü. Dezenfekte edilmiş pamuk eczanelerde saklanmaya başladı. Sayın beyler, işte Timurlenk’in askerleri şehrimizi kuşattı! Ama, güneş hiç korkmadı ve her sabah doğmayı sürdürdü.

Bizlerin, şehrin erkeklerinin yüzü sararmadı. Sadece soğukkanlı bir şekilde gülümsedik ve bizleri sakallı erkekler olarak yaratıp, sakalsız kadınlar olarak yaratmadığı için Allah’a şükrettik. Sonra da, çözüm yolu bulmak için bir istişâre toplantısı yaptık. İlk konuşan, kadın elbisesi satımıyla meşgul olan aceleci bir delikanlıydı. Cesaretle bağırdı:

-   Savaşalım!

Birden, kendini küçümseyerek bakan gözlerin karşısında buldu. Sesini kesti ve utancından yüzü kızarmak zorunda kaldı. O an, şehrimizin en uzun sakalına sahip kişisi ayağa kalktı ve ağırbaşlı bir ifadeyle konuştu:

-      Savaşa var olmayanlar gereksinim duyar. Allah’a şükür ki bizler sakallıyız, öyleyse varız! Hemen beğeni dolu, destekleyen sesler yükseldi. Kısa süren bir tartışmadan sonra, Timurlenk ile anlaşma yapacak bir heyet oluşturulmasına ve yürüdüğü zaman sakalları dizine değen yaşlı bir adamın heyete başkanlık etmesine karar verildi. Şehrimizin sekiz kapısı vardır. Heyet, önlerinde beyaz bir bayrakla bunlardan birisinden dışarı çıktı ve iç elbiselerindeki bitleri incelemeye kendilerini kaptırmış, kılıçlarını üzerilerindeki kan ve çamurun kuruması için güneşe bırakmış, sayıları yıldızlar ve çekirgelerden çok olan askerlerin arasından ilerledi.

Heyet, ağır ve vakur adımlarla Timurlenk’in çadırına girdi. Bir de ne görsünler, Timurlenk, bebek gibi bakışları, yaşlı bir kimse gibi gülümsemesi olan çok genç birisi!

Heyet başkanı:

-   Biz barış istiyoruz. Şehrimizi savaşmadan sana teslim ediyoruz. Yalnız şehrimiz küçük ve yoksuldur; ne altını ne de petrolü vardır. Kadınlarımız ise keçi gibidir. Onlardan kurtulmak bizi mutlu eder.

Timurlenk:

-    Ben kan dökmekten hoşlanmam. Altında da, güzel kadınlarda da gözüm yok. Yalnız, sakal bırakmaya aşırı düşkünlüğünüz nedeniyle şehrinizdeki berberlerin aç kaldığını öğrendim. Bu, benim özellikle nefret ettiğim bir zulümdür. Ben yaşamımı mazlumlara yardıma ve dünyanın her tarafına adaleti yaymaya adadım. Hiçbir insanın aç kalmaması gerekir.

Heyet üyelerini dehşet kapladı ve şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar.

Timurlenk:

-  Siz sakallarınızı tıraş etmeden ve berberlerin işi açılmadan ordum şehrinizi terk etmeyecek.

Heyet Başkanı:

-      İstediğin şey çok önemli. Son kararımızı vermeden önce şehre dönmemiz gerek. Timurlenk:

-       Ya sakallarınızı kesersiniz, ya da yok olursunuz. Seçiminizi yapın.

Heyet üyelerini sessizlik ve korku kapladı. O an, yaşam onlara daha güzel görünüyordu. Gökyüzü daha maviydi ve kırmızı bir gül, acı çeken bir aşığın söylediği şarkıdan daha güzel geliyordu. Çocukların ilk feryatları, kanlarında yeşil çimenler bitiriyordu. Kadınların titreyen dudakları, geceleri bıçakla kesen bir ay idi. Ama çok geçmeden, heyet üyeleri kendilerini ayna önünde durmuş, tıraşlı, sakalsız yüzlerine bakarken hayal ettiler. İçlerini nefret ve öfke kapladı. O an ölüm, altından bir güneş altında parlayan kırmızı balığa dönüştü.

Heyet Başkanı, şehrin bütün erkeklerinin saygıyla kendisine kulak vereceklerini hissederek konuştu. Soğuk bir sesle:

-  Yarın şehrimiz geleceğini seçecek, dedi.

Heyet şehrimize döndü. Kulaklarımızda Timurlenk’in sözleri yankılanıyordu. İçimizden biri haykırdı:

-    Yaşamımızı kazanıp, sakallarımızı kaybetme­mizin ne anlamı var?!

Ertesi gün, Timurlenk’in askerleri şehrimize saldırdı. Surları yıktılar, kapıları kırdılar ve bütün erkekleri kestiler.

Böylece, Timurlenk, erkek başlarından oluşan bir tepeye intikam almışçasına bakma fırsatı buldu. Yüzler sararmış, kana bulanmıştı; ama sakallarıyla övünerek gülümsüyorlardı. Söylen­diğine göre, Timurlenk berberlere sakalları kesmesini emrettiği ana kadar suratlar asılmamış, yüzlerdeki mutluluk ve ışıltı yok olmamıştı.

Sayın beyler, işte bu şekilde, intikamımız alın­maksızın yenildik ve hiçbir kanın silemeyeceği bir utanç içerisinde boğulduk.


ALTIN RÜBÂİ: KU KU KU KU

 

"O kasır ki feleğe dayamıştı yanım,
Şahlar koyardı eşiğe alnını,

Gördük ki burcuna konmuş bir kumru,
Öterdi, derdi hem: "Kû, kû, nerde, hani?



RUH VE TİN

Karşımıza sıkça çıkan 'tin' kelimesi İngilizce Castaneda kitaplarındaki 'spirit' kelimesinden çevrilmiştir. Merak ettiğim bir durumda, neden 'soul' değilde 'spirit' kelimesini kullanmış olduğudur. Bu kelime ile ilgili olarak 'Encyclopedia of religious and spiritual development' isimli ansiklopedide 'tin' ve 'ruh' (spirit and soul) kelimelerinin anlam bakımından birbiri ile ilişkisine ilişkin kısa bir açıklama bulunuyor. Bu açıklama, kelimeye yüklenen anlamları inceleme imkanı sunabilir. Çeviriyi yaparken 'spirit' yerine bende 'tin' kelimesini kullandım.

Ruh(Soul)

Ruh kavramı sık sık spiritüel tartışmalardan çağrışım yapar. Bir hareketli müzik veya olağanüstü bir sanat eserinin bir kişinin ruhuna dokunabilmesi şüphesiz bir ruhsal deneyim yerini almaktadır. Ruh yaygın olarak spiritüel tartışmalar üzerineyken, anlamına ilişkin birkaç kesin ayrım vardır. Batı kültüründe 'ruh' kelimesi dinselleşmektedir ve çoğu insan 'ruh' kelimesini ilâhiyat ve din ile bağdaştırır. Bu yaygın kullanımda 'ruh' çoğu kez bir isimdir. 'Ruh' bazen herhangi birinin veya nitelikli birinin sahip olduğu bir betimleme olabilir. 'Ruh', ister şu an ki yaşamımız olsun, isterse unutulmuş veya nispeten bozulmamış tarafımız olsun yada isterse cennet yaşamı olsun, bunun içinde hareket eden bilinç ve farkındalığın merkezidir.

Bu suretle 'ruh' her zaman incelenememektedir. Buna karşılık, 'ruh' kelimesi için eski Yunanca'da; bir insan olmanın en derin tutkuları diye adlandırılmaktaydı. İngilizce'de ise; yaşam gücü ile yapılması gerekli anlamına gelen, eski İngilizce kelimesi 'sawol' dan türemektedir. Bu nedenle, 'ruh' hakkında düşünmenin bir başka yolu, bir insana ve Dünya'yı incelediğimiz evrensel yola değinmektedir. Bizler yaşamı mitolojik ve geçmiş yorumlamalar sayesinde deneyimleriz.

Bundan yaklaşık 300 yıl önce, Descartes'in öne sürdüğü 'düşünüyorum, öyleyse varım' özdeyişinden beri, Batı toplumunda mantıklı düşünme yükselmektedir ve 'ruh' için harcanan dikkat azalmaktadır. Ama bizler ruhu anlamak için kişisel ve deneyimlsel olarak öğrenmeye çalışmalıyız. 'Ruh' bir şiir tarafından alıp götürülünce, bir müzik tarafından hareketlendirilince veya bir tören yada simge tarafından dokunulunca hissedilebilir. 'Ruh' derinlerimizdeki bir anlık titreşimdir. Soluğumuzun kesilmesi, boğazımızın düğümlenmesi yada göz yaşlarımızın dökülmesi, ruhumuzun varoluşunun işaretidir. Bunun için 'ruh' hissedilebilir, dokunulabilir ve bilinebilir, ama yinede bir Batılı'nın ihtiyacı olan tanımlama yöntemi ve soyutlaması için sonsuza dek direnir.

'Tin' ve 'ruh' anlamları bazen farklı gibi görünür.'Tin', havada süzülme, sınırsızlık, doruk noktalarının deneyimlenmesi ve yayılma ile ilişkilendirilir. O kişiliksiz ve zamansız, yaşam sonrası ile ilgilendirilmiş, kozmik konular, idealist değerler veya umutlar, ve evrensel gerçeklerdir. Diğer taraftan 'ruh' derinlik hakkındadır. Günlük hayatı kapsayan; geçmişimiz ve bedenimizden ayrılamama, bütünlük, şu an ki bağlam veya ölümlülük için harikûlade bir yaklaşım biçimidir. 'Tin' ve 'ruh' dan biri olmazsa diğeride var olamaz. Onlar insan olma deneyiminin iki yönü yani aynı madalyonun iki yüzüdür. Birinin diğerinden üstün olamaması, kritik bir görünümdür.

**

Bedenin içindekine Ruh (Soul), Ruhun içindekine de Can (spirit) denmekte.

Spirit: Bir varlığın yaşam gücü. Kişinin hayatta oluşunun göstergesi, canlılık.

Soul: Teolojide ruh kişinin ilahîliğe iştirak eden kısmı olarak tanımlanır.

Tin: Kelime anlamı olarak ruh kelimesine karşılık gelse de, felsefi bir terim olarak tin, ruhtan ayrı bir kavramdır. Ruh, organik ve duyusal yaşamın ilkesidir (hayvanların da ruhundan söz edilir). Tin ise yalnız insana özgüdür.

İnsan tin değildir, bir tine sahiptir. İnsan aynı zamanda bir ruhtur.

Ruh, kişinin kendisini ve diğerlerini nasıl anladığıdır. Tin, kişinin maneviyatı nasıl anladığıdır.

 

ŞAMAN YOLCULUĞUNDA (VEYA RÜYADA) RUH NEREYE GİDER

Yerli Kültürünün en önemli olayı Rüya ve Rüya Dünya'sıdır. Rüya, tüm Yerli Kültürlerinde ama özellikle Şamanizmde çok geniş bir kapsamı olan durumdur. Şaman Yolculuğu bir Rüya seyahatidir, uykuda Rüya görülür, Vizyon bir Rüya dır, Yoğunlaşmak Rüyanın bir şeklidir vs. Ama asıl mesele rüya anında ruhun nereye gittiğidir. Zihnimiz rüya ülkesini araştırırken ruhumuz bedenimizde mi kalıyor yoksa bizimle birlikte rüya ülkesine gittiğinde zihnimizi mi araştırıyor? Bu düşünce tarzı bedenimizde bir tek ruh olduğu savına dayanıyor, ancak Amerikan Yerlilerine ve birçok başka şaman kültürlerine göre birden fazla ruhumuz var. Amerikan Yerlilerine göre ilk ruh nefesimizde bulunan “ego-ruhu” muzdur. İkincisi uyanık olduğumuz anlardaki bedensel enerjimizi ve hayat gücümüzü veren “beden-ruhu” muzdur. Üçüncü ise “özgür-ruh” denen seyahatler, rüyalar ve translarda bedenimizden ayrılan ruhumuzdur.

Amerikan Yerlilerine göre ne zihni ne de beden hiç bir şeyi hayal edemez, yalnızca beden-ruhu bu rüyaları hayal eder ve bu rüyaları gerçeğe çevirir. Rüyada bu ruhumuz dünyalarda yolculuk yapar.

Ruhun bir kısmı fiziksel bedenden ayrılıp rüya dünyalarında yolculuk yaparak diğer ruhlarla, insan ruhları ile ve hatta insan dışı ve hayvan ruhları ile iletişim kurduğuna inanılı. Rüya dünyaları fiziksel dünyamız kadar gerçektir ve bunu ancak deneyimlediğimizde anlayabiliriz.

Yerli felsefe inançlarının büyük kısmı hayatın büyük bir Rüya olduğunu, ve bu dünyanın geçici olduğunu düşünür. Yerlilerin zihninde rüya dünyaları ile fiziksel dünyanın arasında önemli bir fark yoktur.

Ruhsal veya Koruyucu Rehberlerimiz veya Erk hayvanımız rüya sembolleri ile bizimle iletişim kurarlar. Rüya, ruhsal bilgileri aldığımız bir zaman dilimidir. Batılılar nasıl terapist ve guru'lara gidip problemleri için çözüm arıyorsa, yerliler de rüyadaki deneyimlerini kullanırlar.

Bazı durumlarda rüyalar düşünüldüğünden çok daha önemlidir, bunun nedeni buraya yaptığınız yolculuğun ruhsal rehberlik ve gelecek bilgisi (kehanet) almak veya ruhlarla irtibatta bulunmak içindir.

Böylece, ruhumuz rüyada nereye gitmektedir? Ruhlarımızdan biri ruhsal rehberlerimizde bilgi ve yardım almak için ruhsal dünyalara giderken, diğer ikisi fiziksel bedenimizle fiziksel dünyada kalır.


HERŞEY BİR OYUN

Bir teyzem vardı. Şükran bir de kızı…”rüyasında anne sen ölmedin mi” dedi.

“Hayır ölmedim. Her şey bir oyundu.

Hayatımızda bir oyundu. Ancak dergaha girmek için bu oyunu oynamak gerekiyordu…oynamak zorundayız hepimiz.

Bu bir gerçekti…hayalden gelen haber ile…


HZ. DAVUT VE KRAL ŞAUL

Kral Şaul büyük bir kralmış halkının gözünde büyük bir kahraman.

 Güçlü, kuvvetli biri, göğsü cennetin rüzgarıyla dolu saçları aslan yelesi gibi.

 Ama, içinde Tanrı'nın ruhu yokmuş ve içinde Tanrı'nın ruhu olmayan kişi dünyanın bütün zenginliklerine ve gücüne sahip olsa da nafile çünkü yüreği huzura ermez.

 O sıralar, Davut babasının koyunlarını güdüyormuş.

 Yakışıklı bir gençmiş al yanaklı o güzel yüzünden sağlık fışkırıyormuş ama yoksulmuş ve hakir görülürmüş.

 Tanrı der ki: "İnsanın ne gördüğü önemli değildir " " çünkü insan, yalnızca gözlerinin önündekini görür " " ama Tanrı, kalbin içini görür. "

Krala bir cin musallat olmuş geceleri feryat figan etmeye başlamış, uyuyamaz olmuş ve yüreği katılaşmış.

 Dostları krala Davut'u getirmişler çünkü Davut, arp çalmakta ustaymış ve çok güzel şarkı söylermiş.

 O gece, cin kralın içinden çıkana ve kralın ruhu huzur bulana kadar onun karşısında arp çalmış.

 Sözün özü, geleceğin İsrail Kralı, yerini alacağı kralın karşısında çalmış söylemiş.

 

 Batan yıldızın karşısında, yükselen yıldız.

 Sönen ışığın karşısında, parlayan ışık.

Tanrı'nın sırtını döndüğü kişinin karşısında

Tanrı'nın seçtiği kişi.

 

 Davut, şu şarkıyı söylemiş: (23. Mezmur, Davut'un mezmuru)

"Tanrı çobanımdır, eksiğim olmaz. "

"Beni yemyeşil çayırlarda yatırır. "

"Sakin suların kıyısına götürür. "

"İçimi tazeler, adı uğruna bana doğru yollarda kılavuzluk eder. "

"Karanlık ölüm vadisinden geçsem bile "

"Kötülükten korkmam. "

"Çünkü sen benimlesin. "

"Çomağın, değneğin güven verir bana. "

**

(77. Mezmur).

 "Geçmiş günleri, yıllar öncesini düşünüyorum."

"Rab, sonsuza dek mi bizi reddedecek? "

"Lütfunu bir daha göstermeyecek mi? "

"Rahmeti sonsuza dek mi yok oldu? "

"Vaadi geçerli değil mi artık? "

"Tanrı unuttu mu acımayı? "

"Sevecenliğinin yerini "

" öfke mi "

" aldı? "

**

"Rab'bin işlerini anacağım. "

"Elbette, geçmişteki harikalarını anacağım.

" "Sular seni görünce, ey Tanrı "

"Sular seni görünce çalkalandı "

"Enginler titredi. "

"Bulutlar suyunu boşalttı. "

"Gökler gürledi. "

"Her yanda okların uçuştu. "

"Kasırgada gürleyişin duyuldu. "

"Şimşekler dünyayı aydınlattı "

"Ve yer titreyip sarsıldı. "

"Yaptıkları üzerinde derin derin düşüneceğim ve tümünü anlatacağım.

" "Ey Tanrı, yolun kutsaldır. "

**


KONUŞTUĞUM TANRI

Tanrı hala seninle konuşuyor mu?

 Şu an eskisinden de fazla.

**

Benim sadece üç kuralım var.

 Yerinde olmak istemeyeceğin birinden tavsiye alma.

 Geri dönüşü olmayan şeyler yapmamaya çalış.

 Bir şey nasılsa öyledir başka bir şey değildir.

**

Neden yapmak istediğim şeyleri yapamıyorum?

 Yapabileceğimi bildiğim fakat asla yapamadığım pek çok şey var.

 Neden peki?

 İşin sırrı her zaman isteklerini yapmakta olduğunun farkına varman.

 Her zaman.

 Kimse seni herhangi bir şey yapmaya zorlamıyor.

 Bir kez bunu kavrarsan, özgür olduğunu anlarsın ve hayat seçimlerimizden oluşur.

 Bir şeyler senin başına gelmez.

 Sen onları seçersin.

**

Her şeyi Tanrı yarattıysa neden kötülükler de var mesela acı verici şeyler?

 Zıtlıklar O berbat şeyler olmasa, iyinin ne olduğunu bilemez ve pusulasız kalırdık.

 B. k kokusu alırsan yönünü değiştirirsin.

 Bir kaderim var mı, yoksa her şeyi özgür irademle mi seçiyorum?

 Kader mi, özgür irade mi?

 Özgür irade Bir amacı gerçekleştirmek ya da o amaçtan uzaklaşmaktır.

**

Ayık kalmaya çalışıyorum ama babam bir türlü içmeyi bırakmıyor.

 Bencil biri olup beni korkuturken onu nasıl sevebilirim?

 Bu biraz zor.

 Bence senin sevgine engel olan şey, beklentilerin Eğer o "x" davranışını gösterseydi mutlu olurdun.

 Ama işler böyle yürümüyor.

 Bu beklentilerden kurtulmalısın istediğin şey belki gerçekleşir belki de gerçekleşmez.

 Her halükarda sen kazanırsın.

**

Demek sadece dertsiz insanlara karşı kötü davranıyorsun.

**

 Hayatımın kontrolünü ele geçirmeye hazırım.

**

Yeterli değilim.

 O biliyor.

 Ve bilmeni istiyor ki yeterlisin daha da ötesindesin.

 Buradasın bu sayede Tanrı senin gözlerinden dünyaya bakabilir gördüklerini görebilir, duygularını hissedebilir.

 O, her gün senin ne yapacağını görmek için sabırsızlanıyor.

 Seni ne güldürür, ne harekete geçirir Sabırsızlıkla bekliyor.

 Her gün senin sayende O dünyaya yeniden aşık oluyor.

 Elizabeth, sen onun ilham kaynağısın.

 Sağ ol.

**

Cennet ve cehennemin nesi var?

 Cehennemi gördüm, adı da Reno, Nevada.

 Tanırının insanları ona inanmadıkları için cezalandıracağına inanamıyorum.

 Vecde gelme.

 O ne demek?

 Ben bunu bir yaratık filmi gibi düşünmeyi tercih ederim.

Canavar bazı insanları yok eder, diğerlerini bir kenara ayırır.

 Peki canavar kim?

 Tanrı.

 Canavar Tanrı.

**

Neden benimle birlikteyken dünyadaki en güzel cümleleri kuruyorsun da babasını kaybetmiş acı çeken bir delikanlının sana ihtiyacı olduğunda hiçbir şey söylemiyorsun?

 Neden?

 Karmaşık bir durum.

 Gerçekten mi?

 Ben böyle bir şeyin senin için kolay olduğunu düşünürdüm Arlen Faber.

**

Adım Zebulon.

 Zebulon İbranice bir isim, "yüce" anlamına geliyor.

 Ne oldu?

**

Sana bir soru sorabilir miyim?

 İki hafta ne kadar sürer?

 Önemli değil.

 Ben de bilmiyorum.

**

Bunu uzun zaman önce yapmalıydım.

 Geldiğiniz için teşekkürler.

 Ayrıca Kris Lucas'a "Kitap Değiş-Tokuşu"nu kullanmamıza izin verdiği için teşekkür ederim.

 Burası Philadelphia'daki en iyi kitabevi.

 Aranızdan kitabı beğenen herkes için bir kişi bu iç görüye sahip olup kitabın insanlara faydalı olacağına inanmıştı.

 Bir kişi Terry Fraser.

 Terry Fraser değerini fark eden tek kişiydi.

 Pekala, bugün size bir şeyler anlatmaya geldim bu yüzden alkışlarınızı sona saklayın, olur mu?

 Pek çoğunuzun soruları olduğunun farkındayım.

 Ben Tanrı'yla konuşamıyorum.

 İşte size gerçek 20 yıldan biraz daha fazla önce babamın hasta olduğunu öğrendim.

 Sahip olduğu her şey, birlikte yaptığımız her şey bir gün gelip hafızasından silinecekti.

 Bunu öğrendiğim anda yardım etmesi için dua ettim, kime olursa.

 Yalvardım!

 Hiçbir şey olmadı.

 Sorularım vardı.

 Cevaplar istedim onlara ihtiyacım vardı.

 Sen bunun nasıl bir şey olduğunu bilirsin.

 Bilin bakalım ne oldu?

 Yanıt alamadım.

 Gerçekten çok kızmıştım.

 Bir gün tüm sorularımı yazmaya başladım ve bazı sorularımın cevapları aklıma geldi ben onları da yazdım.

 Farkına varmamdan önce, hepsi gözümde kağıt paçasıydı.

 Bir şey bir diğerine yol açtı ve "Tanrı ve Ben" böyle ortaya çıktı.

 Bu kadar.

 O zamanlar üzerinde çok fazla düşünmemiştim bile.

 Bundan daha inanılmaz bir şeyler olmasını isterdim, gerçekten.

 Yani hepsini uydurduğunu mu söylüyorsun?

 Bilmiyorum.

 Belki.

 Belki de O Yukarıdaki her kimse, acımı ve öfkemi beni çok daha yüce bir planın parçası haline getirmek için kullandı.

 Ve eğer yaptıysa, eminim tüm sorumluluğu da üstlenmemi istemedi.

 Ben her şeyi bilen bir adam değilim.

 Ben sadece yakın bir zamanda dört ayak üstünde emeklemek sayesinde topluma karışabilmiş biriyim.

 Bekle, yani tüm o sorular Aldığım en iyi tavsiyeydi, kelimesi kelimesine.

 Özür dilerim, artık gitmem gerekiyor.

**

Evet, yalan söyledim.

 Özür dilerim.

 Seni de inandırdım, hepsine evet.

 Fakat bil diye söylüyorum benim tüm sorularımın cevabı senin gibi bir anneye sahip olan Alex'ti.

Alıntı: ARLEN FABER /THE ANSWER MAN (2009)


TOPRAK OLMAYI İSTEYENLER BİLMEYENLERDİR

 

Yarın huzurda yok olmayı istemediğimi bilirim. Toprak olanların halini kendilerine örnek almaya çalışanlar, kötü bir şeyi temenni ettiler…

Toprak olmak istenilen bir şey midir?

Toprak olmak yeniden bir yaratılış veya kaybolma ile benzer şey midir?

Toprak olmak demek, bildiğimiz madde değil de varlıktan düşme olursa kafirin düştüğü durum çok acıklı demektir…belki…ancak bilinmeli ki, varlıktan düşmenin hayvana verilmesi, çok imrenilecek durumda değildir.

En iyisi varlık aleminde olmak acılara arkadaş olmak korkutucu olsaydı, en iyi bilicilerden biri olan iblis isyanında inat etmezdi. Cehennemde yanmak ona hoş gelir.

Cennet ve cehennem hoştur diyenler bu sırrı bildiklerinden Allah ile bulunmanın daha iyi bir imkan olduğunu bilirler.

Sonuçta Allah yarattığından hoş olacaktır. Emirlerin istenildiği şekilde yapıldığı meçhuldür.

Toprak olmayı arzu edenler, dinden haberi olmayanlardır.

Cahillerin durumu behâimden aşağı olduğuna göre isyan eden dinsiz bile Allah ile bir ilişkiye girmiştir. İsyan mücadelesinde kaybetmiştir. Bir özlem olarak toprak olmayı arzu etmez. Toprak olan hayvanlar ise yokluğun içinde kaybolup gitmişlerdir.

Allah’ım senden ayırmayan bir iman ver. Sen varsın ya… yeter.

Seni sevenler, sana naz ederler ancak, hiçbir yarattığına zarar vermezler. İstediği düzeninin bozulmadan durması ve bilinmen değil mi?

 

TANRIMA!

Ne duygularım kaldı, ne de hayalim.

Neden bana böyle oluyor?

 

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Kalbim ne diyor bir dinle, dinle, Tanrım.

Benim senden başka kimim var ki?

Aman, Tanrım  benim senden başka hiç kimsem yok.

 

Ne duygularım kaldı, ne de hayalim.

Nedir benim bu üzerimdeki dalgınlık?

Görünüşe göre, seher asla olmayacak.

Eğer boyun eğmezsen, kafan kesilir.

Bütün bu insanlar yalanla besleniyor.

Bu insanların  özünde pislik var.

Ne biliyorlar ki?

Benim de dudaklarım dikili değil.

 

Benim senden başka kimim var ki?

Aman, Tanrım  benim senden başka hiç kimsem yok.

 

Ben gerçeği bulmak için yola çıktım.

Bu dünya sadece senin yarattığın bir illüzyon.

 

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Kalbim ne diyor bir dinle, dinle, Tanrım.

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Kalbim ne diyor bir dinle, dinle, Tanrım.

 

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

 

Ne duygularım kaldı, ne de hayalim.

Neden bana böyle oluyor?

 

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Kalbim ne diyor bir dinle, dinle, Tanrım.

Benim senden başka kimim var ki?

Aman, Tanrım  benim senden başka hiç kimsem yok.

 

Ne duygularım kaldı, ne de hayalim.

Nedir benim bu üzerimdeki dalgınlık?

Görünüşe göre, seher asla olmayacak.

Eğer boyun eğmezsen, kafan kesilir.

Bütün bu insanlar yalanla besleniyor.

Bu insanların  özünde pislik var.

Ne biliyorlar ki?

Benim de dudaklarım dikili değil.

 

Benim senden başka kimim var ki?

Aman, Tanrım  benim senden başka hiç kimsem yok.

 

Ben gerçeği bulmak için yola çıktım.

Bu dünya sadece senin yarattığın bir illüzyon.

 

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Kalbim ne diyor bir dinle, dinle, Tanrım.

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Kalbim ne diyor bir dinle, dinle, Tanrım.

 

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Beni dinle ey, Tanrım! Tanrım!

Madras Cafe (2013)

 

TANRIMA-2

Hayatımdaki yalnızlığı dolduramam.

Ama en azından kelimelerle kağıtları doldurabilirim.

Hayatın sen olduğunu söylüyorsun.

Ama neden içimde seni bulamıyorum?

Neden bizi varış yeri olmayan bir yolculuğa çıkarttın.

Söyle bana, sen ne tür bir Tanrı'sın?

Mademki verdiğin sözler anlamsız.

Bir yerlerde senin elinden hiçbir şey gelmeyişinin bazı nedenleri olmalı.

Daha da çok seni arıyorum

Ama bulamıyorum.

Bu özelliğini değiştirmiyorsun.

Söyle bana.

Neden bu şekil bir yöntemin var?

Neden bize katlanılmaz acılar veriyorsun?

Ne aşkı yaşamamıza, ne de ölmemize izin veriyorsun ?

Bir yoldaş olduğunu söylüyorsun.

O zaman neden yanımda değilsin?

Üzgün müsün yoksa vefasız mı?

Beni dinlemiyorsun.

Bir yerlerde senin elinden hiçbir şey gelmeyişinin bazı nedenleri olmalı.

Aman tanrım.

**

Yalnızdın , ben de öyle.

Birlikte ağlamaya başladık.

Yalnızdın, ben de öyle.

Birlikte ağlamaya başladık.

Acılarımız benzerdi.

Birbirimize şifa olmaya başladık.

Beni gülümsetiyorsun.

Mırıldanmamı sağlıyorsun.

Artık benim ayrılmaz bir parçamsın.

Düşüncelerin beni yiyip bitiriyor.

Artık benim ayrılmaz bir parçamsın.

Biraz doluyum.

Biraz boşum.

Sen bir karışıklıksın.

Ben de öyle.

Sen biraz safsın, ben ise biraz sade.

Biz ayrılamayız.

Yeryüzü ya da gökyüzü yetmez.

Her dünya sensiz eksikmiş gibi görünüyor.

Her boşluğu dolduran yalnızca sensin şimdi.

Artık benim ayrılmaz bir parçamsın.

Yalnızdın, ben de öyle.

Birlikte ağlamaya başladık.

Acılarımız benzerdi.

Birbirimize şifa olmaya başladık.

Senin gözlerinle bakıyorum.

Artık benim ayrılmaz bir parçamsın.

Gecelerimi gündüze çevirdin.

Artık benim ayrılmaz bir parçamsın.

Bu şarkı benim ve şarkı sözleri de öyle.

Peki ya bu melodiyi kim yarattı?

Kim besteledi?

Bunu nerede duymuştun ki?

Bilmiyorum.

Durup dururken bu şarkıyı söylemeye başladım.

Eğer yolda engeller yoksa 

Gideceğim yere varmak istemezdim.

Bir an için onu unuttum.

Bu öyle bir hal ki duygularım denetimi ele geçiremez.

Kimsin sen, sen kim oluyorsun?

**

Gecikiyoruz.

Sen tanıdık olmayan birisin.

Bir yabancısın.

Neden tanıdık geliyorsun peki?

Derin uykuda olduğun vakitlerde 

Neden benim içimde uyanıveriyorsun?

Seni bulduğumda kalbim tebessüm eder.

Seninle bağlantım ne ?

Sende ne arıyorum?

Senden ne istiyorum?

Bende olan sendeki şey ne?

Benim olan sendeki parçanın ne olduğunu bilemiyorum.

Ey yabancı, bana sevdiğimmiş gibi görünüyorsun.

Seninle bağım ne bilmiyorum.

Ey yabancı, bana sevdiğimmiş gibi görünüyorsun.

**

Hayatıma mutluluk getirdin.

Aksi halde hayatta  kederlenmek için o kadar çok bahane vardı ki

O gün karşılaşmamız farklı bir mesele.

Fakat kalbim asırlardır seni tanıyor.

Seninle bağım ne bilmiyorum.

Ey yabancı, bana sevdiğimmiş gibi görünüyorsun.

Her an o her yerde.

Sadece burada değil.

**

Şimdi yabancı bir sevgili buldu.

Neden böyle hissediyorum?

Bendeki özel olan şey nedir?

Yalnızlığımdaki yansımayı görüyor musun?

Kollarıma cennetin sevinci geldi.

Bereket saçtığından.

Bedenim seninkiyle öyle bir şekilde bir araya geldi ki 

Ruhum bile kendinden geçti sevgilim.

Birlikte birkaç adım yürüdüğümüz vakitlerde 

Hayatı tanıdım.

Seninle bağım ne bilmiyorum.

Ey yabancı, sevdiğimmiş gibi görünüyorsun bana.

Tanıdık biri değilsin.

Bir yabancısın.

Neden peki tanıdık görünüyorsun?

Sen derin uykulardayken 

Neden benim içimde gözlerini açıyorsun?

Seni bulduğumda kalbim gülümsedi.

Seninle bağım ne?

Sende ne arıyorum?

Senden ne istiyorum?

Bende olan sendeki şey ne?

Benim olan parçan nedir bilmiyorum.

Ey yabancı, sevdiğimmiş gibi görünüyorsun bana.

Seninle bağım ne bilmiyorum.

Ey yabancı, sevdiğimmiş gibi görünüyorsun bana.

**

Onun içindeyim ve ondanım.

Bırak da sadece onun olayım.

Susadım.

O okyanustur.

Benim yaşama anlamımdır.

**

Eğer bana verirsen kalp.

Sadece onun acısını ver.

Evimin içinde onun gülüşü yankılanmalı.

Ey tanrı, tanrı 

Ne zaman olursa olsun, beni ona ait kıl.

Ah tanrım, tanrım 

Ne zaman yaparsan yap, beni onu ait yap.

**

-Ey tanrı, ne zaman yaparsan yap beni ona ait yap.

Ey tanrı, ne zaman yaparsan yap beni ona ait yap.

Ey tanrı.

Ey tanrı, ne zaman yaparsan yap beni ona ait yap.

 

**

Öyleyse inanmalı mıyım?

İnanmalıyım.

Her şeyin bir nedeni olduğuna.

Kadere inanmalı mıyım?

Bir hikmetten dolayı, senin tam burada oluşuna inanmalıyım.

 

Nefesin şarkı söylediğinde.

Sende ikamet ediyorum.

Sende hayatımı sürüyorum.

Sende ikamet ediyorum.

Sadece senin için yaşıyorum.

Kalp sensizken durur sanki.

Sen benim kalp atışımsın.

Yol dikenler ile dolu olsa da.

Sen benim yolumdaki gül yapraklarısın.

Canımın içi, seni seviyorum.

 

Kalbim sadece senin için atıyor.

Aramızdaki mesafeyi azalt.

Canımın içi, seni seviyorum.

 

Kalbim sadece senin için atıyor.

Senin arkadaşlığını bulalı.

Her an güzelleşti.

Artık hayata dair hiçbir şikayetim yok.

Sadece sen gibiyim.

Ne az ne de çok.

Ben senle başlar sende biterim.

Canımın içi seni seviyorum.

 

Kalbim sadece senin için atıyor.

Aramızdaki mesafeleri azalt.

Canımın içi seni seviyorum.

 

Kalbim sadece senin için atıyor.

Seninle hayatım oldu.

Rüzgarda parlayan lamba gibi.

Aşk her engelin üstesinden geldi.

Bize karşı olan anlar  Geçti gitti.

Artık seni buldum.

Şafak gibi hayatımdaki karanlığı temizledin.

Canımın içi seni seviyorum.

 

Kalbim sadece senin için atıyor.

Aramızdaki mesafeleri azalt.

 



[1]   Zekeriya Tâmir, 1931 yılında Şam’da doğdu. Yazar öyküyü şiirselleştirmeye, yeni bir öykü dili oluşturmaya çalışmıştır. Bir çok çağrışım içeren gizemli ifadelerle dolu öykülerinde masalsı boyut ve trajik duygular yoğundur. Alaycı, sembolik ifadeler kullanarak maddî ve manevî yoksulluk, sosyal adaletsizlik, baskılar ve haksızlıklarla savaşır. Öykülerini, Sahîlu’l-cevâdi’l-ebyad (Beyaz Atın Kişnemesi, 1960), Rabî’ fi’r-ramâd (Kül İçinde İlkbahar, 1963), er-Ra’d (Gökgürültüsü, 1970) Dimeşk’ul-harâik (Yangınların Şam’ı, 1973), en-Numûr fi’l-yevmi’l-âşir (Onuncu Günde Kaplanlar, 1977), Nidâu Nuh (Nuh’un Çağrısı, 1994), Senedhaku (Güleceğiz, 1998), el-Hisrim (Koruk, 2000), Teksîru rukeb (Dizleri Kırmak, 2002), el- Kunfuz (Kirpi, 2005) adlı kitaplarda bir araya getirdi. Çevrilen öykü, yazarın er-Ra’d adlı öykü kitabından “el- Luhâ” adlı öyküdür.

[2] Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi.

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar