Kitap: Derviş ve Ölüm
Kayıtlardan Selimoviç'in 1910 yılında Bosna'nın Tuzla
kentinde doğduğunu, 1930 da Belgrad Üniversitesinde Felsefe ve Edebiyat
okuduğunu, Yugoslavya Halk Cumhuriyeti Kültür İşlerinde yöneticilik yaptığını,
1947 de Saray Bosna Yüksek Pedagoji Okulunda öğretim üyesi olarak bulunduğunu,
Felsefe Fakültesinde doçentlik unvanı aldıktan sonra Halk Tiyatrosu Dram
müdürlüğüne getirildiğini,Sessizlikler, Sis ve Ay, Kale romanlarını
yazdığını ayrıca hikayeleri olduğunu ve 1982 yılında öldüğünü öğreniyoruz.
Ama kayıtlarda adı Mehmet olduğu halde neden Meşa
Selimoviç dendiğine dair bir açıklama bulamıyoruz. Mehmet'in Sırpça söyleyişi
Meşa olabilir. Belki Mehmet Meşa Selimoviç şeklindedir. Mehmet unutulmuş Meşa
Kalmıştır.
Selimoviç'in “Derviş ve Ölüm” isimli başyapıtının,
dünyanın en iyi yüz romanı arasında gösterildiği de kayıtlarda bulunan bir
bilgi değil. Ancak, defalarca tiyatroya uyarlanan, filmi çekilen romanın daha
ilk satırlarından itibaren dünyanın en iyi yüz romanı arasında olduğunu
hissediyorsunuz.
L&M Yayıncılığın 2007 İstanbul Baskısı'ndan 1973
den itibaren Türkçede on baskı yaptığını Sırpça orijinal adının “Dervis i Smrt”
olduğunu öğreniyoruz. Sırpça aslından çeviren Mahmut Kıratlı.
Kitabın giriş bölümünde “Derviş Ve ölümü Neden Yazdım
Nasıl Yazdım” başlıklı Selimoviç'in açıklaması var. Yazı 1977 yılında
yayınlanan hatıralarından alınmış.
Selimoviç; 1944 yılında Partizan üyesi olan kardeşi
Şevki'nin Tuzla'da kurşuna dizilerek idam edilmesini anlatıyor. Derviş Ve ölümü
yazmasının asıl sebebini hayatını büyük ölçüde etkileyen bu olayla ilintiliyor.
"Ardından başka
sıkıntılara başka krizlere yakalandım bu yüzden tekrar kalemi elime aldım ve
ölen kardeşimin meselesini hecelemeye koyuldum. Maalesef yazdıklarım zayıf ve
cılızdı. Olaya aşırı şekilde yakındım, adeta onun ateşi ile sarhoştum, aramızda
psikolojik ve duygusal bir mesafe yoktu, her şey çok şahsi ve çok klişe idi, bu
haliyle yalnız beni ilgilendiren ilkel bir mersiye olabilirdi yazılanlar. (. )
Olayın örgüsünü zamana bırakarak ilk çalışmalarımın en zayıf yönünü teşkil eden
dille uğraşmaya başladım. Bu ressamın renkleri kaynaştırması gibi bir şeydi.
Gördüm ki kendini bana vermeyen katı ve bükülmez olan dil, benim için büyük
parçalardan daha önemli olan nüansları ifade etmeye yetmiyordu. Senelerden
beri ifademi olgunlaştırmaya özellikle de karmaşık duygu ve düşünceleri
anlatmaya kafamdaki gelgitlerin ve ikilemlerin düğümünü çözmeye ve güç
yakalanabilen coşkunlukların derinliğini ifade etmeye yetecek ulvi bir dil
yakalamaya gayret ediyordum. Çağdaş yazarlarda aradıklarımı tümüyle bulamadım.
Günümüz edebiyatının dili gelişmiş olmasına rağmen oldukça suni, cılız, soyut,
biçimsiz ve gösteriş esasına dayanan sürrealistlerin dili veya çok somut dış
özellikleri anlatmaya uygun hatta çok plastik insan hayatının derin
tabakalarına ve psikolojisine inemeyen realistlerin dili, yahut çok seçilmiş
ayıklanmış, bükülebilen, barok özellikler taşıyan zengin ama yine de yüzeyde
kalan dramatik olayların anlatımında yetersiz kalan özellikle son günlerde
doruk noktasına ulaşan içimdeki şeytani vesveseleri anlatmak için uygun
olmayan Crnyanski'nin dili, ya da güçlü kuvvetli coşkulu, akıcı, düşmanları
darmadağın eden etkilere sahip fakat aşırı beliğ ve edebi düşünce ve muhteva
derinliği için elverişli olmayan Krleja'nın dili, veya durgun, sakin, etkileyici,
ayrıntılı, dengeli, insanın karanlık ve mucizevi taraflarını açıklamak için son
derecede uygun fakat içimde kopan fırtınaları ve mücadeleleri anlatmak için çok
durgun biraz da soğuk bir dildi ve bu dilde Andriç'in başardığı şekilde bir
etki yaratabilmek için üst düzeyde bir yazar olmak gerekiyordu.
Benim bulacağım dil; ne daha
iyi, ne daha geniş ifade imkanlarına sahip ne de daha zengin ve daha zarif
olacaktı. Bu gülünç gerçekleşmesi imkansız boş heves olurdu zaten. Ben elime ve
gönlüme uygun öyle bir dil bulmalıydım ki o içimde kopan fırtınaları ifade
edebilecek kapasitede olsun. Ne aradığımı tam olarak bilmiyordum yalnız nasıl
bir dil olması gerektiğini seziyordum. Bulduğum zaman ne aradığımı tam olarak
bilecektim”
Romanın girişine bu açıklamanın alınması çok isabetli
olmuş. Daha girişte önünde saygıyla eğilmeniz gereken bir değerin farkına
vararak başlıyorsunuz okumaya. Sonra her sayfada her cümlede bu saygının
büyüdüğünü görerek okumaya devam ediyorsunuz.
Roman bir dervişin iç dünyasında kardeşinin öldürülmesi
üzerine başlayan çatışmaları, tartışmaları, gel gitleri anlatma eksenine
oturmuş Dostoyevski tadında bir başyapıt. Dervişin yaşadığı yer Saray Bosna,
Tuzla, Mostar, Zenitia, Travnik coğrafyasında bir kasabadır. Dervişin yaşadığı
zaman, belli belirsiz Osmanlı dönemidir. Kasabanın yönetimi Kaymakam,
Müftü, Kadı, Voyvoda gibi dönemsel isimlendirmelerle anılmaktadır. Ancak
yönetim uzakta işin çok dışında kalan Padişah, Serasker, Miralay gibi adların
geçtiği bir üst yönetime bağlıdır. Kasaba ahalisi Müslüman'dır. Dervişin
başında bulunduğu tekke bir yönüyle sivil bir kuruluştur. Ancak devlet yapısı
içinde yeri bulunmaktadır. Derviş İslam dininin sivil tarafını Müftü ve Kadı
resmi yönünü temsil etmektedir. Olayların akışı boyunca bir Müslüman'ın düşünce
tarzı, tepkileri, kişiliğini ve kimliğini oluşturan temel esaslarıyla hayatın
gerçeklikleri arasında kalışı irdelenmektedir. Ancak bu irdelenmede toplumsal
ve sosyal boyut değil bireysel ve psikolojik kısım ön plandadır.
Bu yönüyle eski Yugoslavya'nın yönetim tarzının insan
ilişkilerinin ve benzeri yönlerinin "İslam" kalıbı içinde eleştirisi
veya kritiği gizlenmiş gibidir. Yazarın İslam kültürüne ve dile olağanüstü
hakimiyeti işin bu kısmını arka planda tutmaktadır. Derviş dünya görüşü ile gerçek
dünya arasındaki çatışmayı yaşayan bireydir. Birey neye nasıl inanırsa inansın
karşı karşıya kaldığı olaylar iç dünyasındaki temel değerleriyle, mesela
adalet, mesela affetmek, mesela intikam gibi yine insanın iç dünyasının temel
duygularıyla çatıştığında meydana gelen değişimi -belki çürüyüşü-
anlatmaktadır.
Kişilik ve iç dünya tasvirleri hikayenin geçtiği zamanı
da mekanı da sosyal yapıyı da geri plana itmiştir. Ön tarafta Derviş Ahmet
Nurettin, onun kardeşinin öldürülmesine karşı gösterdiği tepki, çevresindeki insanların
karakter yapılarına göre davranış biçimleri vardır.
Romandaki belli başlı karakterler ve özellikleri:
a) Derviş: Ahmet Nurettin. Kırk yaşlarında. Son derecede dengeli, sakin,
uzlaşmacı bir görünüşü var. Kasabadan uzakta bir köyde yaşayan babası ve annesi
ile sık görüşmeyen, yalnız, kederini içine gömmüş birisi. Eski bir savaş
gazisi. Romanın ilerleyen bölümlerinde köyünde kalan eski bir gönül sızısını da
hafızasının bir yerinde sakladığını öğreniyoruz. Yirmi yaşlarında katıldığı
savaştan yaralı olarak köyüne döner. Sevdiği kız ölüm haberini alınca
arkadaşıyla evlenmiştir. Köyünden ayrılarak kasabaya gelir. Tekkeye yerleşir.
Kasaba halkıyla mesafeli bir ilişki içindedir. Tekke dere kenarında kuytu bir
liman gibidir. Hafız Muhammed ve Molla Yusuf gibi iki temel karakter vardır
tekkede. Derviş Ahmet Nurettin, Kardeşi
Harun'un
bilinmeyen bir sebepten tutuklanıp kasabanın üstündeki kaleye hapsedildiğini
öğrendikten sonra konuyla ilgili görüşmeler yapmaya başlar. Kaymakam, Müftü,
Kadı ve Kadı'nın karısı ile yaptığı her görüşmede iç dünyasında buhranlara
düşmektedir. dışarıdaki hayatın bildiği gibi olmadığını anladıkça
sarsılmaktadır. Onlara uygun içe dönük bir değişim ile, hesaplı, dengeli
karmaşık bir örgünün içinde ilerlemektedir. Her konuşmasında sorgulanan kendine
ait bir iç değeridir.
Derviş
kardeşinin akıbetiyle ilgili bilgiler almaya çalıştıkça karşılaştığı dışlayan,
yok sayan, hafife alan "sen bir dervişsin,- dünya işlerine karışma"
anlamına gelecek tavır ve edaları, adalet, aile bağı, kardeşlik, sorumluluk,
itaat, isyan, kader, eylem, cesaret, tevekkül, hafıza, gelecek hayali, ihanet,
iki yüzlülük, korku ve endişe gibi kavramları sorgulamasına neden olmaktadır.
Kardeşi hakkındaki sorguları; kendilerini kanunun arkasına saklamış ama
kanunsuz güçler tarafından önce tehdit edilmeye, sonra şiddet uygulanmasına,
daha sonra kalede hapsedilmesiyle sonuçlanır. Kardeşinin ölüm haberi üzerine
hitabetiyle halkı hareketlendirir. Halkın hareket gücü bir cenazeye sahip çıkma
düzeyinde kalmıştır. Ama Derviş değişmiştir. Son derecede kurnaz, insana ve
eşyaya hakim, olayları kurgulayacak derecede sistematik düşünmektedir.
Kardeşinin ölümüyle alâkalı bütün kişileri olayların karanlıkta kalan
yönleriyle ortaya çıkarır. En yakınındaki insanın ihanetini fark eder. Kasaba
halkı üzerinde etkili olabilecek insanlarla giriştiği ikili ilişkiler
kardeşinin katillerinin egemenliğini sarsacak düzeye gelince kurmaca bir olayla
halkı ayaklandırmayı başarır. Bunu intikam adına değil adaletin gerçekleşmesi
için yapar. Ama her adımda ön planda olan duygu ve düşüncelerindeki
çalkantıdır. Değişimi ve eski benliğinin ölümünü anlatır.
b)
Hafız Muhammed: Tekkede
yaşayan, kendi halinde, dünya ile irtibatını en alt düzeyde tutan bir başka
derviş.
c) Molla Yusuf: Hikayenin eksen karakterlerinden biri. Başlangıçta,
tekkeye sığınmış, kendi halinde içe dönük, sessiz birisidir. Derviş Ahmet
Nurettin'in zihninde yaşadığı gelgitler ve olaylar örgüsü içinde kimliği ve
kişiliği belirginleşir. Bir hat sanatçısıdır. Kuranı Kerim yazmaktadır. Fakat
yaptığı işin değeri hakkında hiçbir fikri yoktur. Hiçbir olayda ön planda
değildir. Olaylar geliştikçe bütün olayların arkasında onun sinsi, gizli
parmağı olduğu, ihbar ve ispiyonlarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Roman tekniği
açısından ilginç bir işleniş şekli vardır Molla Yusuf karakterinin. Olayların
gelişimine göre belirginleşir, adeta bir fotoğrafın tab edilirken parça parça
şeklinin ortaya çıkmasını andırır. Derviş'in askerlik anıları içinde geçen
çocuk olduğu da kardeşi Harun'un öldürülmesinde parmağı olduğu da Kadı'nın
karısıyla mahiyeti belli olmayan gizli bir ilişkisi olduğu da hep olayların
belirginleşmesiyle ortaya çıkan şeylerdir. Son bölümde Derviş Ahmet Nurettin
onun bozuk karakterinden yararlanarak halkı ayaklandıracak yalan haberin
yayılmasında kullanır. Derviş karakteri ile Molla Yusuf karakteri birbirinin
içine geçmiş bir biçimde işlenmiştir. Çok korkunç çocukluk hatıraları olan,
askerlerin konakladığı yerde han işleten annesinin kötü yaşantısı ve
öldürülüşüne tanık olmuş, kimsesiz, zavallı birisiyken sahip çıkılmış,
yetiştirilmiş ama kendisine bu iyilikleri yapan insana akıl almaz bir şekilde
ihanet ettiği halde kötülüklerin odağına konulmadan cezalandırılmadan hikayenin
sonuna kadar taşınmış bu karakter insanın iç dünyasında kendinden ayrılmayan kötü
parçası gibi görünmektedir.
d)
Hasan: Dervişin tek ve en yakın
dostu. Kasaba eşrafından zengin bir adamın oğlu. İyi bir eğitim almasına devlet
ricali olma imkanına rağmen düşük bir hayatı tercih etmiş, celeplik yapan,
kazandığı parayı işret ve eğlencede tüketen birisi. İlmi irfanı her türlü
konuşmaya yeterli, hoşsohbet, yardımsever, eğlenmeyi sever, dürüst, akıllı,
neşeli, söyleyeceği sözü usulü dairesinde söylemeye muktedir, kimseyi umursamaz
birisi. Derviş Ahmet Nurettin'in onun hakkında da duygu ve düşünceleri sabit
değildir. Başlangıçta hiç kimseyi ve hiçbir şeyi umursamaz, ciddiye almaz
tavrından onun sorumluluk duygusunun gelişmediği gibi olumsuz bir kanaat
taşımasına rağmen daha sonraları olaylar ikisini birbirine çok yaklaştırır.
Dervişin ilk yardımına koşan, kayıtsız ve hesapsız imkanlarını onunla paylaşan,
hatta kardeşini zindandan kaçırmayı teklif ederek gerekirse kanunsuz bir
fedakarlıkta bile bulunabileceğini görünce Derviş hemen her konuda Hasan'a
sığınır. Hasan'ın toplum nazarında uygunsuz görünen davranışlarını umursamaz
olur. Çünkü Hasan toplumun değerlendirmelerinin üstünde görmektedir kendini.
Sorunlara pratik çözümler üretmektedir. Ne yaptığını ne ettiğini iyi bilen
sağlam duruşu vardır. Kader Derviş'i Hasan'a ihanet etmekle ölüm arasında bir
tercihe zorladığı zaman Hasan'ın nasıl birisi olduğunu daha iyi anlayacaktır.
e)
Kadı : Olumsuz bir tiptir.
Yetkisini kendi çıkarları için kullanan, yaşlı bir adamdır. Genç ve güzel
karısının mirasına konmak için hile yapmaktan çekinmez, gücünü adalet için
değil kendi çıkarları için kullanan birisidir. Derviş'in kardeşi hakkında
görüşmelerinde Derviş'i Kuran'dan ayetler okuyarak reddeder. Derviş aynı
şekilde mukabele eder. Ama ikna olmaz geri adam atmaz. Bir çok kirli işi
yürütecek adamları karanlık güçleri vardır.
f)
Kadı’nın karısı : Hasan'ın kız
kardeşidir. Hasan'ı babasının mirasından mahrum etmek, bütün mirasın kendisine
ve yaşlı kocasına kalması için Derviş'e işbirliği teklif eder. Kadın genç,
güzel, hırslı, soğuk ve katıdır. Elleri Dervişi etkiler, duruşu etkiler,
teklifi etkiler. İçinde kopan fırtınaların ilk adımı bu kadın yüzünden olur.
Kadın kardeşi Hasan'ın düşük yaşayışı yüzünden mirastan mahrum olacağını,
Hasan'ın bunu kendi gönlüyle kabullenmesi halinde Derviş'in kardeşinin zindandan
kurtulabileceğini ima eder. Kadın ima etmese bile Derviş bunu aklından geçirir.
İçinde yaşadığı çatışmaya Hasan umursamaz bir tepki gösterir. Hasta babasını
yanına alarak iyileştirir.
g)
Müftü : Silik, etkisiz, yorgun,
bezgin bir devlet memurudur. Dervişin görüşme talebine bile evet demeyecek
derecede hayattan kopuktur. Satranç oynayarak vakit öldürür. Kardeşiyle ilgili
teşebbüslerine ilgisiz ve kayıtsız kalanlardan biri de bu müftüdür.
h) Kara
Zaim : Müftünün kapıcısı. Derviş'in
eski silah arkadaşı. Savaşta bir çok yararlılıklar göstermiş olmasına rağmen üç
kuruşluk maaş için kendini küçülten birisidir. Hayatın bir kahramanı düşük,
basit, zavallı bir konuma dönüştürebileceğini anlatmaktadır. Dervişi müftüyle
görüştürme karşılığında eskiden nasıl bir kahraman olduğunu anlatmasını ister.
i)
İshak : Derviş'in zihninde
yarattığı bir isyankârdır. Bir gece vakti zaptiyelerden kaçarak tekkede
saklanırken derviş tarafından görülür. Zaptiyelere teslim etmez onu ama yardım
da etmez. Aralarında geçen konuşmalar, pervasız ve cesur, kimseye eyvallah
etmeyen, yardım istemeyen ama aynı zamanda hiç kimseye boyun eğmeyen bir
insanın herkesten daha güçlü olacağı üzerinedir. Derviş bir kanun kaçağına
yardım etmenin kanuna karşı gelmek sayılacağı korkusu ile bir düşküne yardım
etmenin gerekliliği gibi bir çelişkiyi yaşar. Daha sonraki korkularında İshak
onun zihninde canlandırıp cesaret aldığı bir fenomene dönüşür. İshak isyanı ve
cesareti temsil eden bir karakterdir.
j)
Hacı Sinaneddin : Kasaba
esnafından, Hasan'ın yakın dostu, kuyumcu. Derviş ile arkadaşlığı Hasan
vasıtasıyla.Yardımsever, dürüst, cesur bir adam. Servetini hapishaneye düşmüş
yoksullara yardım ederek harcıyor. Derviş de dahil pek kimseyi umursamaz bir
tavır içinde. Kaymakamın saldığı bir vergi talebine "bu vergi kanunsuzdur,
vermiyorum” diyecek kadar güçlü. Oğlu devlette yüksek bir memuriyete geçince
Derviş'in kötülük sultası kurmuş kadı, kaymakam, müftü ve diğerlerine karşı
kullanabileceği bir koz haline dönüşüyor. Kasaba esnafı arasında sevilen saygı
gösterilen değer verilen birisi olması halk arasında etkili bir gücü olmasına
sebep oluyor.
k)
Miralay : Yaşlı, yorgun, beyaz
sakallı, durmadan sigara içen bir komutan. Civar şehirlerden birinde meydana gelen
ayaklanmayı bastırmak üzere görevli olarak bulunduğu kasabada bir gece
Derviş'in misafiri olur. Aralarında kısa bir konuşma geçer. Askerin hayatın
detaylarıyla ilgilenmeyen, gücü emir doğrultusunda tartışmadan uygulayan bir
kimliği vardır.
l)
Ali Ağa : Hasan'ın babası.
Yaşlı ve hasta bir ihtiyar. Kasabanın zenginlerinden. Ölümünü bekleyen kızı
ondan sonraki mirasın kavgasına girişmişken Hasan'ın onu yanına alması, onunla
ilgilenmesi, şakalaşması, beraberce tavla oynaması yaşlı adamı hayata yeniden
döndürmüştür. Oğluyla son döneminde çok yakın bir baba oğul münasebeti kurar.
Bu münasebetin kurulmasında Derviş üçüncü kişidir. Dervişin başına gelen
olaylarda ortamın gerildiği zamanlarda tecrübesi ve parasıyla inisiyatif alarak
olaylara müdahil olur. Hoş sohbet, şakacı, hayatı mekanik olarak düşünen görmüş
geçirmiş bir adamdır.
m)
Dobrovnikli adam, karısı, hizmetçiler, zaptiyeler, kadı'nın karanlık
güçlü adamları, güvenlik işlerine bakan voyvoda, tekkede barınan fakir Mustafa.
Dervişin ruh dünyasından
kesitler :
a)
sayfa 24: “Ölüm kaçınılmaz bir şeydir. Bize yetişeceğini bildiğimiz
tek şey ölümdür. Bunda ne istisna, ne de şaşırtıcı bir şey olabilir. Bütün
yollar bizi ona götürür. Bütün yaptıklarımız ona hazırlanmak içindir. Ölüme
daima yaklaşılır, ölümden uzaklaşmak diye bir şey yoktur. Yine de o gelince
şaşırırız. Bu hayat bir saat ya da bir gün süren bir geçişse onu bir saat yada
bir gün uzatmak için ne diye çırpınmalı. Can çekişme acıları içinde ayaklarımız
birbirine dolanınca niçin korkudan yüreklerimiz titriyor. Evden eve
taşınmaktır ölüm. Ona yok olmak değil ikinci doğuş da denebilir. Civciv tamamen
gelişince nasıl yumurtanın kabuğu çatlıyorsa ruh ve vücut da vakti gelince
birbirlerinden öyle ayrılır. Öteki dünyaya geçiş kaçınılmazlığında ölüm bir
ihtiyaçtır'.'
b)
Sayfa 28: Kadınların gizlendikleri vakit bile parıldayan tecessüsleri
dokunulmazlıklarının himayesindedir. Oysa biz onların karşısında savunmasızız.
Kınından çıkarmadıkları halde elleri daima kabzasında duran bir kılıç gibi,
kullanmak ihtiyacı duymadıkları güçlerine güvenerek bizi, köleleri olabilecek
yada hiç sebebi yokken faydasız üstünlükleriyle gururlanan küçülmüş yaratıklar
olarak görürler. Bu saçma güven duyguları o kadar inandırıcıdır ki onları hor
gördüğümüz vakit bile etkileri altında kalırız. Doğabilecek bazı imkanlara
şeytanca bazı güçlere olan ümit ve inancına rağmen insan onların karşısında
korkuya kapılmaktan kendini alamaz.
c)
Sayfa 29: Bu kadın kendinden değil soyundan gelen bir özel güce
sahipti. İnançlı tutumuna hükmedici davranışlarına bir yumuşaklık bir tatlılık
veren ne olduğunu bir türlü kestiremediğim bir şey vardı onda. Bu eski bir
alışkanlıktan mı, yaşmağı aralanınca görünen sürme ile gölgelenmiş gözlerinin
yumuşak parıltısından mı, yaşmağı tutan kuğu boynu gibi kıvrılmış ince elinden
mi yoksa tahrik edici büyülü güzelliğinden mi geliyordu? İçimdeki köylü
“İblis'in kızı" diye düşünüyor derviş ise beddua ediyordu.'
d)
Sayfa 45: “Bunca yıl başkalarına niçin öğüt verdim? Bütün olup
bitenlerden sonra kendime ne söyleyebilirim? Yaptığım çirkin işi öz kardeşim
bile bana daima hatırlatır. Adım bir kere kötüye çıktı mı artık ömrü billah onu
değiştiremem. Dürüstlük inancından başka neyim var benim. Onu da yitirdikten
sonra bir yıkıntıya dönerim ben."
e) Onun nasıl bir suç işlediğini bilmiyordum. Yargılamak bana düşmezdi. Üstelik adalet de yanlışlık etmiş olabilirdi. Günahına
Sayfa 80: “Onu ele vermek için bir sürü sebep vardı.
Varsın adaletle olan işini kendi halletsindi. Ama ben de insandım.
girip sonra
pişmanlık duyacağım bir davranışta bulunmamalıydım. Aynı zamanda ona yardım
etmek içinde bir çok sebebim vardı. Yalnız yeterli derecede inandırıcı olmayan
bu sebepler pek cılız şeylerdi. Onu kurtarmak için uydurduğum ve üzerinde
ısrarla durduğum sebepler aslında beni ilgilendiren şeylerdi, bunları bahane
ederek kendi sorunumu halletmeye çalışıyordum. Daha doğrusu adam kararsızlık
terazimin dili olabilecek bir zamanda karşıma çıkmıştı."
f)
Sayfa 113: “"Kardeşimi sormaya geldim" demekle zayıf yanımı
açarak güvensizlik içinde olduğumu belli ettim. Bu kötü konuşma şeklini bilerek
seçmedim. Kaymakam'ın henüz uyanmamış asık suratı beni sadece bir şey söylemiş
olmak için böyle konuşmaya zorlamıştı. Kardeş mi dedin? Nasıl kardeş?" Bu
sağır soruda bu ölü seste önemsiz bazı şeyler bildiğini tahmin ettiğim bu
şaşkınlık belirtisinde ben ve kardeşimin bir toz zerresi kadar ufaldığımızı
hissettim. Benden yürekli ve gururlarını unutacak durumlara düşmemiş olan bütün
dürüst iyi insanlardan özür dileyerek söylemek zorundayım ki önümüzdeki
gerçeği gizlemenin bana hiçbir faydası dokunmazdı. Onun o kasıtlı kabalığı ve
aramızda yarattığı korkunç uzaklık beni irkiltmedi. Tersine bu beklenmedik olay
beni korkuttu. Tedirgin oldum. Kardeşim kaymakamla benim aramda bir bağ teşkil
etmiyordu.
g)
Sayfa 170: “Ah zavallı dostum benim! Siz dervişlerin bir kez olsun
derviş gibi düşünmediğiniz olmaz mı? Belirlenmişe göre davranmak, Allah'ın
emrinden çıkmamak, adaleti ve dünyayı kurtarmak! Nasıl oluyor da bu büyük
sözler sıkmıyor sizi? Dünyayı kurtarmaya çalışmadan insanca bir isteğe göre
hiçbir şey yapılamaz mı? Allah'ınızı severseniz dünyayı rahat bırakın. Siz
derdini çekmezseniz daha mutlu olur o.
h)
Sayfa 187: “İnsanın kendine ait bir tek sözü bir tek düşüncesi
olmadan yaşaması insanca olan her şeye sağır olması gereksiz, anlamsız, önünde
yokmuşum gibi konuşması sadece ezberinde olan şeyleri tekrarlamaya mecbur
olması ne korkunç bir şeymiş. Beni de bildiklerimi dinlemeye mecbur etmişti
üstelik. Ya deli ya hortlak ya da işkence etmekten zevk duyan bir manyaktı bu
adam. (.....) başka çıkar yol olmadığını görünce bende Kuran-ı Kerim'in
derinliklerine daldım. Hapisteki kardeşimle ilgili bugünkü sözcüklerin yerini
alan bin küsur yıllık eski sözcüklerin meydan savaşı başladı. Berrak suların
kirlenmesine sebep olan iki bozuk çeşmeye benziyorduk.
i)
Sayfa 235: “Gerçekler bazen çok tuhaftır. Cüzzamlı çocuklar gibi bu
gerçeklerden utandığımız için kendimizi onların yokluğuna inandırırız.
Çoğunlukla biz düşüncelerimizi güzelleştirir, içimizde sürünen yılanları gizleriz.
Gizlemekle gerçekten yok olur mu onlar? Ben hiçbir şeyi gizlemeden
güzelleştirmeden Allah'ın huzurundaymışım gibi konuşuyorum."
j)
Sayfa 412: “Herkes böyle düşünür: Yanlışlık. Oysa yanlışlık yok
sadece bilmediğimiz bir şey vardır."
k)
Sayfa 415: “İçimde kabaran öfkeyi durdurmayarak; insanları ölüme
gönderirken kılın bile kıpırdamadığı halde benim de tehlikeli olabileceğimi
görünce bağırsaklarına kramp girdi. Senin bu korkuna tahammülüm olmadığını
bilmelisin. İhanete
götüren yoldur korku. Gerilim içinde uzun bekleyişten sonra ansızın içimi
boşalttım. Daha önce her şeyi içime gömmüştüm. Bu ilk boşalma gücü zayıflayıp
da dökülen kin ve nefretin delikanlının yüzüne bıraktığı yıkıcı etkiyi görünce
duyduğu korkunun yararlı olacağı bilincine vardım. Bu korku onu bana sevgiden
daha çok bağlayacaktı. Aynı zamanda onun karşısında eski Şeyh Nurettin'den
tamamen farklı bir insan görerek duyduğu şaşkınlık da bana zevk veriyordu. Bu
delikanlı yok olan bir dünyanın varlığına inanan o uysal yumuşak insanın
öldürülmesine yardım etmişti. Sadece şekil bakımından aynı kalan şimdiki Şeyh
Ahmet Nurettin'i acılar doğurdu.
Roman:
Derviş söze tekkesini anlatarak başlar. Tekkesi
kimsesizlerin sığınağı, yazın serin bir köşe, kışın sıcacık bir yuvadır derviş
için. Bir dere kenarında ağaçların içinde kendi halinde insanlar barındırır
içinde. Dünyanın hay huyundan uzakta dervişler hat çalışır, ibadet eder, kitap
okur, kendilerini geliştirirler. Kasaba ahalisinin ihtiyaç duydukları
zamanlarda onların dini ruhi ihtiyaçlarına cevap verirler. Ölüm hakkında derin
görüşlerini anlatırlar.
Dervişin kardeşi on gündür kalede mahpustur. Sebebi,
suçunun ne olduğu, neden tutuklandığı, tutuklama kararını kimin verdiği belli
değildir. Tekkeden bir derviş kadı'nın evine çağrılır. Ahmet Nurettin bu
görüşmeye gerekli olmadığı halde kendi gider. Kadı'nın eşi güzel bir kadındır.
Kasaba eşrafından Ali Ağanın kızı, dervişin yakın arkadaşı Hasanın kız
kardeşidir. Dervişe Hasan'ın düşük hayat tarzı yüzünden ailesinin itibarını
düşüreceğini bu yüzden babasının onu mirastan mahrum edeceğini, eğer kendisi
vazgeçerse sessizce meseleyi halledeceklerini bu konuda kendilerine aracı
olmalarını ister dervişten. Derviş kendisine yakışmayacak şekilde Kardeşinin
zindandan kurtulması için bir ödeşme vesilesi olarak görür. Pazarlık etmeye
çalışır. Bir taraftan kendi içinde yaptığı yanlışın kavgasını vermekte diğer
taraftan kadının kendisini aşağılamasına izin vermemeye çalışmaktadır.
Aslında kardeşi için bir şey yapıp yapmaması gerektiği
konusunda bile emin değildir. Dünyadan ve dünya işlerinden elini eteğini çekmiş
birinin birilerine ricada bulunması, birileriyle pazarlık etmesi, hatta
birilerinden yardım talep etmesi, teklif edilen yardımı kabul edip etmemesi
bile iç dünyasında çalkantılara sebep olmaktadır.
Çok sık
görüşmediği babasının kardeşiyle ilgili üzüntüsü ve endişesi dervişi harekete
geçmeye zorlar. Sırasıyla müftüyle, kaymakamla görüşür. Tersler ve
ilgilenmezler. Kadı ile görüşmek zorunda kalır. Kadı daha kötü muamele eder.
Bir taraftan zedelenen gururu bir taraftan bugüne kadar bilmediği ve tanımadığı
dış dünyanın karmaşası dervişi çok sarsar. Hasanla arkadaşlıkları dostluğa
dönüşür. Onun ısrarlı yardım teklifini kabul etmez. Çünkü Hasanın teklifi
kardeşini zindandan kaçırmak gibi hem tehlikeli hem kanun dışı bir çözümdür.
Hasan, Hasanın babası, Kasabanın eşrafından kuyumcu Hacı Sinaneddin ve ahali
kadı kaymakam müftünün bir takım karanlık işler çevirdiklerinin farkında ve
durumdan rahatsızdırlar. Ancak korkudan hiç kimse hiçbir şeye itiraz edememekte
karşı çıkamamaktadır. Derviş görüşmelerinde sertleşir. Adalet istediğinden
bahsetmeye başlar. Bazı karanlık adamlar tarafından tehdit edilir. Hatta birkaç
atlı tarafından sıkıştırılarak şiddete maruz kalır. Derviş kardeşiyle ilgili
sorgulamasında ısrar edince bir gece alınıp zindana atılır. Günlerce karanlıkta
korku içinde bekler. Dostu Hasan'ın yardımıyla kurtulur. Fakat kardeşinin
öldürüldüğünü öğrenir. Kardeşi kalede mahkeme edilmeden katledilmiştir.
Derviş, kardeşinin ölümü üzerine dervişlikten biraz
daha uzaklaşır. Cenazesini ister ve alır. Halka yaptığı konuşma ile korkan
halkı cesaretlendirerek kalabalık bir cenaze töreni gerçekleştirir. Başından
geçen olaylar onu işrete düşkün hayvan tüccarı Hasan ile daha yakınlaştırır.
Hasanın yaşam tarzı ile dünya hayatına daha çok aşinalık sağlar. Her şey kendi
kafasındakinden daha karmaşıktır. Hasan bir evli kadına aşıktır.
Hizmetkârlarının biri diğerinin karısıyla düşüp kalkmaktadır. Kız kardeşi
kocası kadı ile birlikte babasının ölümünü beklemekte kalacak mirasa tek başına
konmak peşindedir.
Dervişe asıl darbe kadı efendinin casusu kardeşini
ihbar eden kendisi hakkında bilgileri aktaranın çocukluğundan beri yanında
tuttuğu koruduğu kolladığı Yusuf'un olduğunu öğrenmekle gelecektir.
Hayata hayatın kurallarıyla cevap vermeye başlar.
Yusuf'u bir yalan ihbara zorlayarak Kuyumcu Hacı Sinaneddin'i tutuklatır. Sonra
zaptiyelerin karşısına geçerek Hacıyı onların elinden kurtarma gösterisi yapar.
Bir diğer taraftan Hacının yüksek mevkideki oğluna mektup yazarak Kadı,
Kaymakam ve diğerlerinin yapıp ettiklerini günahsız yere kendi babasını kaleye
hapsettiklerini bildirir.
Olaylar Dervişin kurguladığı gibi gelişir. Ama
beklediği gibi sonuçlanmaz.
Kaynak: Âhenk…Fikir Kültür Edebiyat Dergisi…Yıl:2008 / Aralık…Sayı : 28
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar