Print Friendly and PDF

NÜKLEER ENERJİ YALANLARI

 



Bir önceki başbakanlığı döneminde, "şimdi çevreyi mevreyi bir kenara bırakıp bu santralları mutlaka devreye sokmalıyız." diyen Mesut Yılmaz, bu sefer de enerji darboğazı masallarıyla kamuoyunu yanıltıp elektrik kesintisi korkusu yaratarak nükleer enerji santrallarını halkımıza dayatmak istiyor. Nedir bu nükleer enerji santralları?
Uranyum ve plütonyum gibi radyoaktif elementlerin atom çekirdeklerinin parçalanması sırasında ortaya çıkan enerjiye "nükleer enerji" denir. Bu enerji, nükleer bomba yapımında kullanıldığı gibi, elektrik üretiminde de kullanılabilir. İşte nükleer enerji santralları, nükleer enerjinin elektrik üretiminde kullanıldığı işletmelerdir. Peki Türkiye'nin elektrik üretiminde başka seçenekleri yok mu?
Türki­ye'nin yenilenebilir, yani hiç tükenmeyen kendi enerji kaynakları vardır: Güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji (yeraltında sıkışmış sıcak su kaynakları ve buhardan elde edilen enerji), biyokütle enerji (hayvansal dışkı kökenli gaz) ve katı atık enerji (çöp yığınlarından elde edilen enerji). Bu öz kaynaklarımızı kullanma olanağı varken, nükleer santrallar kurarak ülkemizi dışa bağımlı hale getirmek isteyen­lere yurtsever denilebilir mi?
Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ya da geri kalmış birçok ülkede nükleer santral kurmaya çalışan Batının sömürgeci ülkeleri, nükleer santrallerin hem ucuz hem de güvenli elektrik üretimi yaptığı yalanlarını pompalayıp durdular. Şimdi gözümüzü Batıya çevirerek, Batı ülkelerinden örnekler vererek bu yalanları sergileyelim: 
 İlk başlangıçta, nükleer enerjinin güvenli ve hiç bitip tüken­meyecek bir kaynak olduğu ve bu kaynak sayesinde Batı ülkelerinin ithal petrol bağımlılığından kurtulacağı sanılıyordu. Nükleer enerjiden üretilecek elektriğin de sudan ucuz olacağına inanılıyordu. İşte bu büyük ümitlerle, Uluslararası Enerji Acentası, 1979-1990 yılları arasında bütçesinin yüzde 60'ını nükleer enerji araştırmalarına harcadı. Varılan sonuç tam bir hayal kırıklığıydı: Nükleer enerji hem pahalı hem de çok tehlikeliydi. Ancak bu gerçekler kamuyoundan gizlendi. Çünkü Batı Avrupa ülkelerinde nükleer enerji santralleri kuran bir endüstri oluşmuştu. Ayakta kalabilmek için bu kuruluşlar, nükleer enerjinin maliyeti ve güvenliği hakkında sürekli yalan haber yaydılar. Bu yalanlara kanarak nükleer enerji santralleri kuran ülkeler, ekonomilerini felç ettiler.
 İngiltere elektriğinin yüzde 27'si nükleer enerji santraların­da üretilmektedir. 1988'de Başbakan Margaret Thatcher bu santralları özelleştirmeye karar verdi. Satış öncesi bu santralların ne kadar kazançlı yatırımlar olduğunu kamuoyuna açıklayan bir rapor hazırlanmasını istedi. Önce parlamentoya sunulan rapor tam bir şok yarattı: Uzun süre, çeşitli muhasebe oyunlarıyla, nükleer enerjinin maliyeti kasıtlı olarak düşük gösterilmişti! Yıllar boyu, nükleer enerji santrallarından elde edilen elektriğin maliyetinin, diğer yöntemlerle elde edileninkinden iki kat fazla olduğu bildiriliyordu. Gerçekler daha fazla gizlenemedi ve 9 Kasım I989'da İngiliz Enerji Bakanı, Parlamentoda yaptığı açıklamayla, nükleer enerji santrallarının özelleştirilmesinden vazgeçildiğini ve yeni santralların kurulmasının beş yıl ertelendiği ilân etti.
 Amerika'da mahkemeler, nükleer enerji endüstrisini köşeye sıkıştırdı ve bu endüstri kuruluşlarının ekonomi, maliyet ve güvenlik gibi ince konularda tüm gizli kalmış bilgileri açıklamasını istedi. Şaşırtıcı sonuç şuydu:
Bu kuruluşlara 1973 yılından beri verilmiş, nükleer santral yapım siparişlerinin hepsi iptal edilmiş ve 1978 yılından beriyeni bir sipariş alınamamıştı! İptallerin başlıca gerekçesi giderek artan santral yapım ve bakım masraflarıydı. Amerika'da; Yankee Rowe, Trojan ve Rancho Seco santralları kapatıldı. On bir santralin de kapatılma çalışmalarına başlandı. Konunun uzmanları tarafından yapılan analizlere göre 1999 yılına kadar Amerika'da şu an çalışan nükleer enerji santrallarının en az üçte biri kesin kapatılmış olacaktı. Nükleer enerji santralları artık ekonomik olmaktan çıkmıştı. Varılan yargı şuydu; nükleer enerji santrallarının artık geleceği kalmamıştı. Bu santrallar ancak sürekli devlet desteği sayesinde ve özgür tartışma ortamının yokluğunda kurulup ayakta kalabilecekti!
 Fransa'da elektriğin yüzde 78'i nükleer enerji santrallarında üretilmektedir.
 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in nükleer santralları halkı­mıza şirin göstermek için örnek olarak seçtiği Fransa'da, elektriğin maliyetinin düşük olduğu hiç sanılmasın. Nükleer enerji santrallarında üretilen elektriğin dağıtımını yapan kuruluş Fransız Elektrik Kurumu, bir kamu kuruluşudur. (Nedense Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel işin bu tarafını göz ardı etmektedir.) Bu kamu kuruluşunun devletten çeşitli adlar altında aldığı parasal desteklerin boyutunu Fransızlar bile bilmiyor! Fransız elektriğinin fiyatı; Hollanda. Danimarka. İrlanda. Lüksemburg. Almanya. Yunanistan ve İngiltere'de üretilen elektrikten daha pahalıdır. Bu ülkelerden Danimarka, İrlanda. Lüksemburg ve Yunanistan'da hiçbir nükleer santral bulunmamaktadır. Hollanda elektriğinin sadece yüzde 2'sini nükleer enerjiden elde etmektedir. Almanya'da elektriğin yüzde 34'ü, İngiltere'de ise yüzde 27'si nükleer enerjiden elde edilmektedir. Fransız Sanayi Bakanlığı'nın 1993 yılı rakamlarına göre, nükleer enerjiden elde edilen elektriğin maliyeti, kömür yakılarak çalıştırılan buhar türbinlerinden elde edilen elektrikten yüzde 50 daha pahalıdır.
 Fransız nükleer enerji programının babası sayılan çok üst düzey bir bürokrat, 1994 yılında yapılan büyük bir toplantıda, dinleyicilerinin üzerine soğuk duş etkisi yapan şu sözleri söylüyordu: "Geçmişe bakıp şunu anlıyoruz ki; nükleer enerji santrallarının kurulmasıyla ilgili almış olduğumuz kararlar, hem ekonomik açıdan hem de güvenlik açısından yanlışmış!"
 Şimdi bir de nükleer enerji santrallarının ne kadar güvenli olduğuna kısaca bir göz atalım:
 1986 yılında Ukrayna'nın Çernobil kentindeki nükleer santrallardaki patlama sonucu 11 milyon kişi etkilendi ve kazadan sonraki yedi yıl içinde radyasyondan etkilenmiş 7 bin kişi öldü. Bölgedeki çocukların yüzde 80'i tiroit kanserine yakalandı.
 31 Mart 1994'te Fransa'da, Cadarache nükleer santralinde patlama oldu. Bir mühendis öldü, dört meslektaşı ciddi şekilde yaralandı.
 Yine Fransa'da Eylül 1991 'de Bugey nükleer santralinde radyoaktif sızıntı olduğu ortaya çıktı.
 İsviçre, İsveç ve Belçika'daki nükleer santrallarda da çatlak­lar ve bu çatlaklardan tehlikeli radyoaktif sızıntılar görüldü.
Kim ki Türkiye'de nükleer enerji santrallarının kurulmasını savunur, biliniz ki o kişi ya siyasi bir çıkar peşindedir ya da halkı­mızın sırtından yapılacak çok büyük bir vurgunun içindedir. Tüm yurtseverleri, nükleer enerji santrallarının kurulmasına karşı isyan etmeye çağırıyorum! Bu isyanı başarıyla sonuçlandırabilmemiz için Bergama'nın şanlı köylülerini örnek almamız yeter!

Akdeniz Atılım. Antalya, 24.11. 1997
Kaynak:
Bkz: Yılmaz DİKBAŞ, Gönüllü Devşirmeler, 2002, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar