İşte gerzek liberalizmin yaptığı...
İnsan Kaynakları (1999) Ressources humaines
“Bu daha iyi.
Daha iyisini hak ediyorsun.
Bu cehennem seni öldürebilir.
Senin yerin bu delik değil.
Peki sen, sen ne zaman gideceksin?
Senin yerin neresi?”
100 dk
Yönetmen:Laurent Cantet
Senaryo:Laurent Cantet, Gilles Marchand
Ülke:Fransa İngiltere
Tür:Dram
Vizyon Tarihi:22 Eylül 1999 (İspanya)
Dil:Fransızca
Nam-ı Diğer:Human Resources
Oyuncular
Jalil Lespert
Jean-Claude Vallod
Chantal Barré
Véronique de Pandelaère
Michel v Begnez
Tüm Kadro
Özet
Babasının makinist olarak çalıştığı büyük bir firmada
stajyer olarak işe başlayan Franck, bir süre sonra yeni planlamaların yapıldığı
projede aktif olarak görev alır. İşverenlerin kendi topladığı verileri aldatıcı
biçimde kullandığını fark eden Franck, bir grup çalışanın işten atılacağını
öğrenir. Bu kişilerden biri de babasıdır.
Altyazı
Merhaba Felix, annen nerede?
Büyümüşler.
Ağır.
- Bize hediye aldın
mı?
- İyi bir yolculuk
geçirdin mi?
- Merhaba anne.
- Merhaba.
Güzel bir yolculuk geçirdin mi?
- Hediyeler!
- Oğluna merhaba
demeyecek misin?
- Merhaba baba.
- Merhaba evlat.
Neşelen baba, oğlun
burada.
Treni kaçırdığını
sandı.
Zaman geçiyor, ama o
hep aynı.
Senin bir aylık işin
hakkında konuşuyordu ve senin geç
kalacağını söyleyip duruyor bir haftadır.
Eğer treni
kaçırsaydı, patronla gidip konuşur muydun?
Her gün fabrikaya
gidiyorum, bu gayet sıradan bir şey.
Ve patronla
konuşmaya tereddüt etmezdim.
Tamam artık, eve
geldim.
Hücum!
Felix, Marie,
dikkatli olun.
- Acıktım!
- Yemek neredeyse
hazır.
Ne yapıyorsun?
Bana ver.
Ağır.
Suçlu hissediyorum, ama
çok gelmediğin için.
Ve çocuklara ben
baktığım için, ranza almak zorunda kaldım.
- Ama bu senin odan.
- Öyleydi.
Yeşil olan buraya
gidiyor.
- Kocana denet.
- Teşekkürler.
- Demek artık
içiyorsun?
- Bu ailesel bir
durum.
Yarın patrona karşı
zeki adamı oynama.
Sadece ne istediğini
öğren.
Kolayca oradaki zeki
adam olabilirsin.
- Eğer insanlar
söylediklerimi anlamıyorlarsa yapabileceğim bir şey yok.
- Lütfen!
Ciddiyim.
O senin öğretmenin
değil.
Çalışmak ve eğitim
görmek farklı şeyler.
Resmi olmalısın.
Biliyorum.
Zaten staj yaptım.
Merkezdeki görüşme
iyiydi.
Sorun değil.
O bundan daha zor
görüşmeler için eğitildi.
Patron küçük bir
şirketin başında, gözünü korkutamayacak.
Patron ya da başka
bir şey olabilir.
Ama bizim ona
ihtiyacımız var.
Ben sadece geçici
bir işçiyim.
Hazırlanmak için iyi
bir sebep.
Hazırım.
Güzel!
Şimdi gerginim.
Mutlu musun?
- Biraz gergin olmak
gayet doğal.
- Bilmem, olabilir.
İyi görünüyorsun.
Bakayım, gerçekten
iyi olmuş.
Kaliteli mal.
Yakışıklı olmuşsun.
- Takım elbiseyle
iyi görünüyorsun.
- Sana öyle geliyor,
anne.
Gerçekten, yemin
ederim.
- Uygun görünüyor
muyum?
- Çok iyi
görünüyorsun.
- Yakışıklı bir
çocuksun.
- Sağ ol anne.
Hoşçakal oğlum.
İyi şanslar.
- Günaydın, Alain.
- Nasılsın?
- Hazır mısın?
- Evet.
Güzel bir iş için
hazır.
Tebrikler.
Patrick, bu benim
oğlum.
- Büroda çalışacak.
- Mükemmel.
- Bisikletin ne
kadar?
-3. 000 frank.
Ucuz değil.
- Bir arabadan ucuz.
- Haklısın.
Her gün 15 dakika
erken geliriz.
Kahve alırız, biraz
şakalaşırız.
Güne başlamak için
daha iyi bir yol.
- Gayet iyi.
- Sana öyle geliyor.
Dakiklik için de
ikramiye var ayrıca.
Ve ben bir zammı
reddetmezdim.
- Konuşmaya devam
edersek gecikeceğiz.
- Doğru.
Gidelim.
- Hadi işe gidelim!
- Beş dakikamız daha
var.
Eğer onu
dinleseydik, her zaman on dakika önceden orada olurduk.
- Günaydın.
Sen kimsin?
- Benim oğlum.
Saat 9'da patronla
görüşecek.
Ona etrafı
gösteriyorum.
Burası hayvanat
bahçesi değil.
Oğlun olup olmaması
umrumda değil.
Polis rolünü
oynamayı kes.
Onun içeri girmesini yasaklamaya hakkın yok.
Kimse sana sormadı.
Kaybol.
Ona sadece makinamı
gösterecektim.
İzin aldığında
gösterebilirsin.
Burası sirk değil.
Makinaya sonra
bakarım baba.
Git ve odada bekle.
Alıngan olma, amacım
seni kırmak değil.
Bunlar kurallar.
İşçileri korumaya
çalışıyoruz.
Makinalar tehlikeli.
Eğer dikkatleri
dağılırsa, ciddi bir kaza olabilir.
Anladım, sadece
babama karşı kibar olmak istemiştim.
Öyleyse
gidebilirsin, benim sorumluluğum altındasın.
- Dikkat et,
cendereler tehlikeli.
- Tamam.
Teşekkürler.
Gelmene izin
verdiler mi?
Bu benim makinam.
Parçayı buraya
koyuyorsun.
Kaynak makinası
orada.
Mil otomatik olarak
yerleştiriliyor.
Üst kısmını
koyuyorsun.
Pratikle, saatte 700
parça yapabilirsin.
Geç mi yattın?
Ritmin yavaş.
Sanane!
Değişiklik için
biraz iş yapıyorsun.
Merak etme.
Ben benim işimi
bitirdim bile.
Daha iyi.
Seni daha fazla
uyarmalıyım.
Ben çıkıyorum.
Çok etkileyici bir
özgeçmiş.
Dikkate değer.
İnsan
kaynaklarını seçtiğin için onur duydum.
Senin patronun ben
olacağım.
- Aramıza hoşgeldin.
Gerçekten.
- Teşekkürler.
Fakat, en hassas
meseleyi seçtin.
- 35 saat olayı
kolay olmayacak.
- Bundan korkmuyorum.
Şirketi biliyorsun.
Dışardan, belki.
Bu benim burayı
seçmenin sebebi.
Benim için anlamı
çok büyük.
Şirketin gölgesinde
büyüdüm.
Babam 30 yıldan
fazla bir süredir burada çalışıyor.
Kız kardeşim burada
çalışıyor.
Tatillerimi şirketin
çocuk kulübünde geçirirdim.
Noellerde İçerden, işler o kadar da iyi gözükmüyor.
Duymuşsundur.
Geçen sene, 22
işçiyi işten çıkarmak zorunda kaldık.
Zordu.
Kolay bir şey
değildi.
Bugün işler iyi, durum
gelişti.
Ve onlar 35 saati
istiyorlar.
İstihdam ve rekabet için
iyi olduğunu söylüyorlar.
Nasıl?
Kimse bilmiyor.
Burada yeni iş
kapısı olmayacak.
- Durumumuz çok
belirsiz.
- Yapma Chambon.
Onu belirsiz
durumumuzla korkutma.
- Bu Frank Verdeau,
yeni stajyer işçimiz.
- Kalkmana gerek yok.
Sizi rahatsız mı
ettim?
Haftada 35 saat
işini konuşuyorduk.
- Çok ilginç.
Fikrin nedir?
- Ne düşünüyorum?
Çalıştıklarımın
görüşleri olduğunu görmek beni sevindirir.
Bu geniş bir konu.
Değişik açılardan
bakabilirsiniz.
Ekonomik açıdan, ya
da sosyal perspektiften.
Kitapları unut.
Eminim dersini
biliyorsundur.
Kişisel olarak, sen
ne düşünüyorsun?
Sizi korkutmak
istemiyorum, bazı iş adamlarının karşı çıktığını biliyorum.
Şimdi beni korkutan
hemen hiçbir şey yok.
Haftada 35 saat olayının önemli
bir şey olduğuna ikna oldum çünkü daha
önce sorgulanmamış bazı konseptlere bakış
açımızı değiştirecek.
- Bu bir mesaj mı?
- Hayır asla.
Çalışma saatleri üstündeki görüşmeler işçinin şirket hakkındaki düşüncelerini
yansıtacak.
Eğer sorumluluğun birazına sahip olurlarsa ilginç
olabilirdi.
Bu kolay bir şey değil.
Gerçek bir karışıklık olabilir.
Asla kolay olacağını söylemedim.
Çalışma saatleri global olarak organize
edilmeli.
Daha az fakat daha iyi iş yapılacak.
Bunu gerçek bir meydan okuma olarak görüyorum.
Heyecan verici, çünkü hiçbir şey söylenmedi.
Harika.
Birlikte oynarız ve birlikte kazanırız.
Bak.
Kardeşim gerçekten
yakışıklı.
Nasıl gidiyor?
Neyse, iyi günler.
Bana harika bir
oğlun olduğunu söylememiştin.
- Sizinle konuşma
şansım olmadı.
- Bu kadar alçak
gönüllü olma.
Bunun yararları var,
çünkü sen gayet çok çalıştın.
Fakat bu sıradan bir şey değil.
Bu kadar alçak
gönüllü olma.
Kutlarım.
Gerçekten.
- Teşekkürler, Mr.
Rouet.
- İyi iş.
Çalışmaya devam et.
Biz de yoğunuz.
İyi günler.
Hoşçakal.
Hadi.
- Bugün ne yaptın?
- Fazla bir şey
değil.
İlk gündü.
- Çalıştın mı?
- Zamanım olmadı.
Masamın üzerine
eşyalarımı koydum, düzenledim.
- Masan mı var?
- Tabii ki.
Bu garip değil.
Öğle yemeğini
kantinde yedim.
Kötü değil, değil mi
baba?
Patronla yiyecektim,
ama o bir satıcıyla yedi.
Bu kadar yemeye göre
aşırı kilolu.
O da kantinde yiyor.
- Eminim pek sık
yemiyordur.
- Ara sıra.
Bir gün, sen de
satıcılarla yemek zorunda kalacaksın.
Ve sen de kilolu
olacaksın.
- Sen kimle yedin?
- İş adamlarıyla.
Sıkıcılar.
Fesatlar.
Pek parlak da
değiller.
Kim olduğunu
sanıyorsun?
Kimse.
Yarın seninle yiyeceğim.
Daha keyifli.
Bunu yapma.
Onların saygısını
kazanmak zorundasın.
Eğer bizle yersen, bu
bizim yoldaşımızsın anlamına gelir.
Sonra, atölyede,
şöyle diyecekler: "Öğlen eğlendik.”
Ve sana saygı göstermeyecekler.
Ne demek istiyorsun?
Arkadaşlarımla
yiyemez miyim?
Hayır.
İşteyken onlar senin işçilerin.
Ben orasının
çalışanı değilim.
Sadece staj
yapıyorum.
Evet.
Emirler vermek zorundasın.
Saygı gösterilmek
istiyorsan yoldaş gibi olmak iyi değildir.
Onu rahat bırak, sürekli
ders veriyorsun.
- Nasılsın Francois?
- Merhaba, Frank.
Uzun zaman oldu!
Bu Christian.
- Aramadın.
- Fabrikaya
gitmiştim.
Christian orada
çalışıyor.
Güzel bir takım
elbisen olduğunu söylediler.
- Evet öyle.
- Kafeye geliyor
musun?
Elbette.
Anne, ben
Francois'yla dışarı çıkıyorum.
Bana merhaba
diyebilirdin.
Nasılsın?
- Bir şeyler içmek
ister misin?
- Şimdi çıkıyoruz.
Diğer sefere.
- Son
görüştüğümüzden beri ne kadar oldu?
- Buraya noel için
gelmiştim.
Uzun zaman.
Nerede çalışıyorsun?
- Personel bürosunda.
- "Polis"
ile mi?
Hayır, Chambon'la.
- 35 saat için
tavsiyeler?
- Ben tavsiye
vermiyorum.
Eğitiliyorum.
Ben başarılı
olacağına inanmıyorum.
Daha hızlı
çalışmak zorunda kalacağız.
Daha fazla
çalışıp daha fazla aylık kazanmayı yeğlerim.
Stajın ne
hakkında?
35 saat için ekonomik
ihtiyaçların değerlendirilmesi.
İlginizi çekeceğini
sanmıyorum.
Çünkü anlamak için
çok cahiliz.
- Öyle bir şey
söylemedim.
- Söylemedin, ama
düşündün.
Başlamadan önce,
size Frank'ı tanıtmak istiyorum.
Bilmeyenler için, stajını
burada yapan parlak bir öğrenci.
Aynı zamanda
Jean-Claude'un oğlu Onu aramıza görmekten gurur duyuyorum.
Senin layığın değil.
- Senin de değil.
- Göreceğiz.
Toplantıya iyi bir
başlangıç yapalım.
Frank'ın burada
olmasına itiraz eden var mı?
Hayır?
Herkes hemfikir.
Başlayalım.
Notta okuduğunuz
üzere, bu ay kardayız.
Bu teşvik edici.
Fakat, hala
şüpheliyiz.
Henüz zafer
diyemeyiz.
Aynı eski şarkı.
Biz hem kötü
zamanlarda hem de iyi zamanlarda fedakarlıkta bulunuyoruz.
Değişiklik yok.
Burada 35 saati
tartışmak ve çabuk bir karara varmak için toplanmış bulunuyoruz.
Beni güldürme.
Bir aydır
müdahalelerde bulunuyorsun.
Yalan söylüyorsun.
Dinle.
Dediğim gibi, durumumuz belirsiz.
35 saat pahalıya mal
olacak.
Devlet desteği
yeterli olmayacak.
Bizim fedakarlıkta
bulunacağımız açık.
Sen de.
Kendin sorup kendin
cevap vermeye karar vermişsin, ama varmaya çalıştığın noktayı biliyoruz.
35 saati işçileri
haklarından mahrum bırakmak için kullanıyorsun.
- Sana izin vermeyeceğiz.
- Durumunu
biliyoruz.”
Daha az iş, daha
fazla para.”
Günün programını izleyelim.
- Başka seçenekler
de olabilir.
- Bizi bölmeye
çalışma.
Beraberiz.
Geçen yılki işten
çıkarmalardan sonra daha fazla fedakarlık olmayacak.
- Bunu yapabildiğimiz
için şanslıyız.
- Şanslı?
Diğer türlü kapanmak
zorunda kalırdık.
Bunu tahmin
ediyordum.”
Kapanmak".
Aynı eski şarkı.
O şarkıyı yeniden
söyleyeceğim.
Gerçekten.
Bu fabrikaya sahip
olan grup büyük karlar sağladı.
Kore'de çalışan
çocukları var.
Bu çılgınlık!
Doktorunu gör.
İlaçlarını al,
hanımefendi.
Sadece beni
kızdırmak istiyorsun.
İşte bu!
Toplantıya benim sevgili hanımefendimle
başlıyorsun.
Ve şimdi, kabalık.
Senin gerçek doğanı
duymayı tercih ederim.
Onun kendince demeye
çalıştığı, sendika temsilcilerinin bu
müzakerelerden memnun olduğu.
35 saatin
arkasındayız yeni işler olacağı ve çalışma şartları iyileştirileceği sürece.
En azından, benim
fikrim seninkinden daha mantıklı.
Bu benim
hissettiğim.
35 saat yeni
işler yaratmalı.
Kazanmak için bu
kadar çalıştığımız şeyleri kaybedemeyiz.
Yine, bu Fransız
sendikalarının ne kadar gerici olduğunu gösteriyor.
İşçinin şirketin
başarılı olmasını istediğini
göremiyorsun.
- Bizim de
kapitalist mi olmamızı istiyorsun?
- Rüyalarımda değil.
Bu harika olurdu.
Günün programını
görelim.
Frank, gel bizimle
otur.
Alınma, ama
raporların kafa karıştırıcı.
Bir şey bilmeyen
elemanı oynama.
İkinci paragrafta
hepimizin uykusu gelmişti.
35 saat harika olurdu.
Ya da 39.
Bütün bir hafta sonu
çalıştım.
- Madalya mı
istiyorsun?
- Hayır, ama bu
gerçek.
Zor.
Bu benim kayak
haftamı mahvedemeyecek.
Aynı daireyi mi
kiralıyorsun?
- Hayır.
Çok küçük ve pahalı.
İyi değil.
- Kar var mı?
Umarım, çığdan sonra.
Kayak yapar mısın?
İnanabiliyor musun?
Hiç yeni iş
olmayacak.
35 saati
yükselişleri bastırmak için kullanacaklar.
Ben de
katılmıyorum, ama küreselleşmek için fedakarlıklar yapmak zorundasın.
Eğer birlikte
olmazsak, kayboluruz.
Bu benim oğlum, burada
staj yapıyor.
Bana şimdi mi
merhaba diyorsun?
Toplantı sırasında senin için görünmez
gibiydim.
Üzgünüm, öyle
davrandığımın farkında değildim.
Bana kendi
bulunacağın tarafı seçmişsin gibi geldi.
Eğitimin sana
kendini önemli hissettiriyor.
- Ben naptım?
- Hiçbir şey.
Toplantı
sırasında iyi bir asistan olarak patronun söylediği her şeyi yazdın.
Ben bir şey söylediğimde hiçbir şey yazmadın.
- Yanılıyorsun.
Notlarımı görebilirsin.
- Bana küçümseyici
tavır takınma.
Küçümsemiyorum.
Kendimi tanıtmaya çalıştım ve sen kabalaştın.
- Onu yalnız bırak.
- Geri kafalının
teki.
Rouet'yi anlat
onlara.
Fedakarlıklar yapmak
zorundasın.
- Yine başlıyoruz.
- Cesur ol ve anlat.
Yasa müzakereleri
destekliyor.
Kendi payınızı
savunacaksınız.
Bunlar müzakere
değil, kavga.
Nerede
durduklarını biliyor musun?
Bizi nasıl
kızdıracaklarını görüyorlar.
Bunu biliyor muydun?
Anlat onlara.
Bir takım giyiyorum, ofiste
çalışıyorum diye senin düşmanın mı oldum.
Haftada 35 saatin herkes için iyi olacağına
inanıyorum.
Bu tamamen saçmalık, bunu ezbere biliyorum.
Ama, belki bilmiyorsundur diye sana kim
olduğunu söylememe izin ver.
Sen toplumsal statünü yükseltmeye çalışan
birisin.
Onlar gibi, patron olacaksın.
İyi gidiyorsun.
Harika.
Tebrikler.
Fakat ben gidiyorum
çünkü katlanamıyorum.
Ona aldırma.
Sadece dikkatli ol.
- Ne yapacağımı
biliyorum.
- Çok mızmız.
- Niye gülüyorsun?
- Hiçbir şeye.
- Seni bırakayım mı?
- Evet lütfen.
- Nereye?
- Geçitten sonra.
Sendika
temsilcileriyle ilk savaşını yaşadın.
- Zor biri!
- Tehlikeli.
Komünistler
palyaçoyu oyunuyorlar, ama adiler.
Şimdi de benim başıma bela oldu.
Sanırım o yalnız, kimse onu dinlemiyor.
Onun için kolay.
Eninde sonunda bir anlaşmaya varmak zorunda olduğumuzu
biliyor.
Bu bana bu yıl çalıştığımız bir olayı
hatırlattı.
Şirket sizinkisi gibiydi.
Sendikalar haftada 35 saat üstüne yapılan müzakerelere müdahale ediyordu.
Sonra, yönetici garip bir fikir ortaya attı.
Konu hakkında işçileri referanduma çağırdı.
Çok iyi.
Sendika referanduma katılmadı.
- Riskli.
- Sonuçlar gösterdi ki sendikanın istediği şeyler aslında işçilerin beklentilerini temsil etmiyormuş.
Bunların dışında, sendikanın bakış açısı faydacı olmaktan çok politikti.
Bakış açıları o kadar savunulamazdı ki oturup müzakere etmek durumunda kaldılar.
Çok ilginç.
Şu tarafta.
Yarın görüşürüz.
- Bedenin kaç?
- Niçin?
Güvenlik ceketi için.
Bayan Arnoux seni asla affetmeyecek.
- Ondan sakınacağım.
- Çok dikkatli ol.
- Öyleyse, ikna
olmadın.
- Söylediğim bu
değil.
Çok çabuk bahsettin.
Genel olarak,
referandum yapmayı destekliyorum.
- Ama
- Fazla risk
almayalım.
- Buna inanmak
isterdim.
- Uzun zaman alacak.
Benim zamanım.
Senin arkandayım,
ama bunu yararlı bir hamle olarak görmüyorum.
Şimdiden çok
fazla konuştuk.
Çok zaman
kaybettik.
Eğer önereceğin bir
şeyler varsa, gel ve beni gör.
- Seni geçiştirmeyi
düşünmemiştim.
- Elbette.
Sadece konuşuyorduk,
ben de önerdim.
Hepsi bu.
Herhangi bir şirkette, beğen ya
da beğenme, hiyerarşiyi takip etmek zorundasın.
Şimdi bunu
bırakalım.
Bunun hakkında
daha fazla konuşmayalım.
Sen soruları
yazacaksın ve biz de neler yapabileceğimize bakacağız, değil mi?
Göster bana.
- Yüksek sesle
konuşabilirsiniz, benim için önemli değil.
- Seni rahatsız
etmek istemiyoruz.
Biraz sesle
çalışmaya alışığım.
- Bir kahve molasına
ihtiyacım var.
- Ben yaparım.
Teşekkürler anne.
Baba, sana bir şey
sorabilir miyim?
Personel tarafından
cevaplanmak üzere hazırladığım bir anket var.
Sizin 35 saat
hakkında ne düşündüğünüzü öğrenebilmek için.
- Küreselleşmeyi
nasıl algılıyorsunuz?
- Küreselleşme ne
demek?
Demek istediğim bir
yıldaki toplam çalışma saati.
Değişik
periyotlara göre, talep ve stoğa göre bazı haftalar 5-6 gün ve bazı haftalar 2-3 gün çalışacaksınız.
Bir hafta 6 gün
diğer hafta 3 gün mü çalışacağız?
- Örneğin.
- Habersiz olarak mı?
Öyle sanıyorum.
Ayrıntıları
konuşmadık ama genel fikir bu.
- Periyodik değil.
- Daha az monoton.
Ben şu ankini
monoton bulmuyorum.
- Her zaman aynı
şeyleri yapmamak iyidir.
- Bilmem.
Neyse, bana ne
düşündüğünü söyle, çünkü anketin yapılma sebebi bu.
Cevap vermek zorunda
değilim.
Ayrıca, benim için neyin en iyi olduğunu
bilmiyorum.
Senin için, hayatın
için, ne isterdin?
Bir fark yok.
İşteki çalışma
saati düşürülecek, bu yeterli bir ilerleme.
Nasıl olsa onlara
güvenmeyeceğim.
Jean-Claude,
şirkette bir dedikodu var.
Duymadın mı?
Görünüşe göre Frank
bir anket hazırlıyormuş.
Doğru mu?
Bana her şeyi
anlatmaz.
Bir işi var,
sorumlulukları var.
Eğer bir gün oğlun
için bu kadar gururlu hissetmezsen ona
işçilere böyle şeyleri sormak zorunda olmadığını söyle.
Bu sendikanın işi.
Ona büro tarafından
hazırlanan bir anketin hiç bir değer
taşımadığını söyle.
Beni duydun mu?
- Bu ne?
- Yoldan çekil.
- Niye burada
olduğumuzu biliyorsun.
- Konuşalım.
Ne hakkında?
Her şey bittiğinde mi?
Desteğe mi
ihtiyacınız var?
Sorunun başı.
Merhaba.
Sana sendika olmadan müzakere yürütmeye
hakkın olmadığını hatırlatmama izin ver.
Ne müzakeresi?
Bu
sadece bir anket.
Buna alet olmayacağız.
Referandum yasal değil!
Sakinleş lütfen.
Gayet yasal.
Bunun müzakerelerle bir alakası yok.
Temel işin bir parçası.
Eğitimimin bir parçası olarak ve büronun sorumluluğu
altında bir anket hazırlıyorum ve
hepinizden iş birliği istiyorum.
Asla.
Ben dünkü çocuk değilim.
Bunların hepsi ne biliyor musun?
Adi hileler.
Tabi ki değil.
Bu
büronun bir girişimi, alırsınız ya da almazsınız.
Bu soyutlanmadığımız anlamına geliyor.
Bilmediğin kelimeleri kullanma.
Büronun işçileri duyma isteğine karşı
çıkamazsın.
Masummuş gibi davranma.
Referandum yasal değil.
Bunun parçası olmayacağız.
Boykot başlatacağım.
Ve anketin hiçbir anlamı kalmayacak.
Şimdiden çok zaman kaybettik.
Zamanım kalmadı.
Ne yapmam gerektiğini biliyorum.
Hoşçakal.
Daha sakin konuşalım.
Oturmayacak mısınız?
Sakin bir şekilde
konuşmamız gerektiğine inanıyorum.
Bu anketin yasal
olduğunu açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Müzakerelerin
karşısında olan bir şey değil.
Bunun için
hazırlanan bir şey değil.
Söz veriyorum.
- Neyi kefil
ediyorsun?
- Hiçbir şeyi.
Size söz veriyorum
ki tamamen şeffaf bir şekilde organize edilecek.
Göreceğiz.
Bir şey yutmayacağız.
Umarım.
Sizin bir şey yutmanıza izin vermeyeceğim.
Sizinle beraber
çalışma şansına sahip olmayı diliyorum sadece.
Tebrikler Frank.
Diplomasiyi kullanıyorsun, fikirlerin var, odaklanabiliyorsun.
İyi iş.
Arnoux saf dışı kaldı.
Gitti.
Diğerleri kaldı.
Çatlak verdiler.
Bizim yapamadığımız
yaptın.
Umarım bunun sadece
bir strateji olduğunu düşünmüyorsunuzdur.
İşim daha yeni
başlıyor.
Umarım bayan
Arnoux'nun saf dışı bırakılmasından
başka şeyler de elde ederim.
Konuşmamız gerek.
- İhtiyacımız olan
da bu.
- Beni ciddiye
almıyor musunuz?
Hayır öyle bir şey
yok.
İnce bir ip
üstündesin.
Burada çok
dengeli bir ankete ihtiyacımız var.
Ve bu anket senin
düşünceni önemli gibi gösterirken yerine
getirelemeyecek vaatlerde bulunmamalı.
- Bunu unutmayacağım.
- Tamam.
Çalışmana izin vereyim.
Şu kız, Julie.
Onla çıkıyor musun?
- Bir zamanlar.
- Bu ne demek?
- Artık çıkmıyorlar.
- Ne yazık.
Güzel kız.
Peki Paris?
Orada dışarı çıkıyor muydun?
- Evet, elbette.
- Nerelere
gidiyordun?
Özellikle bir yer
yok.
Çok çalışmak zorunda
kalıyordum.
Paris'te nasıl
yaşayabilirsin?
Tatillerde belki.
Trafik, insanlar, orada
yaşanmaz.
- Bu yeni bir şey
değil.
- Tipik parisli.
Diğerleriyle dalga geçiyorsun.
Dalga geçmiyorum,
aptal bir köylü gibi saçmaladığını
söylüyorum.
- Züppe olma.
Sorun ne?
Başarı kafana bir
şeyler mi yaptı?
Cehenneme kadar
yolunuz var.
Sizinle zaman kaybediyorum.
Size bir şey borçlu değilim.
Buranın patronu
sen değilsin!
Patronla ya da
işçilerle hiç bir alakam yok.
- Daha kalkmadı mı?
- Geç geldi.
Bırak dinlensin.
Elbette, uykuya
ihtiyacı var.
- Kalk hadi, öğlen oldu.
- Bırak yatayım.
Güzel manzara.
- Ben burada yokken
nasıl yapıyorsun bu işleri?
- Yalnız başıma.
Tüm soruların
işçilerin boş zamanlarıyla ilgili.
Zamanınızın ne
kadarını ?
Bütçenizin ne
kadarını ?
Bize ne bunlardan.
Eğer anket çalışma saatlerinin
azaltılması hakkındaysa, bundan bahsetmelisin.
Basit sorulara ve açık cevaplara ihtiyacımız
var İstatistiklere dökebileceğimiz cevaplara ihtiyacımız var.
Seçmeli sorular mı olsun?
Eğer bir şey önermezden bir şey alamazsın.
Çok parlak fikirlere sahip değiller.
Hiç alakası olmayan bilindik şeyler
söyleyecekler.
Bu doğal bir şey.
Tahmin edebiliyorum.
Boş beyaz kağıt
onların gözünü korkutacaktır.
Küçük bir çabayla
anketini biraz değiştirebiliriz.
Çalışma saatlerinin
kısaltılmasından ne bekliyorsunuz?
Daha basitleştirelim.
Haftada 35 saat Niçin?
Sonra, üç seçenek
sunalım.
İşsizliğe karşı
mücadele.
Pek belli değil, ama
kulağa pozitif geliyor.
Sonra, eğitimi
önerelim.
- Gelebilir miyim?
- Elbette.
Bizi yalnız
bırakabilir misin?
Yapacağımız şey bu.”
35 saati hayata geçirmeden önce büro bütün personele danışarak fikirlerini öğrenmek
istemektedir.
Buradaki eğitiminin bir parçası olarak, Frank
Verdeau cuma günü bir anket dağıtacak.”
Büro.
15 dakikalığına
kafeteryaya gidin.
Çalışmana ara ver.
Kafeteryaya git ve anketi doldur.
Çabuk.
İşte anket burada.
Kalemin var mı?
- Şimdi ne yapıyoruz?
- Okuyun, ve
seçtğiniz şeyi işaretleyin.
Yorumunuzu koymaktan
çekinmeyin.
- İhtiyacınız olursa
beni çağırın.
- Tamam.
Teşekkürler.
Anketi doldurmayın.
Bu kesinlikle
işsizlik demek.
Göreceksiniz.
Sonra şikayet edeceksiniz.
Merhaba Jean-Claude.
Merhaba Alain.
Gel buraya otur.
Alain, önüne.
Eğer yardıma
ihtiyacın olursa bana sormaktan çekinme.
Merhaba Bay Rouet.
- Nasıl gidiyor?
- İyi.
İyi iş, Frank.
Büro ve sendikanın
bazı üyeleri memnunlar.
Gerçek bir başarı.
İnsanlar sürecin
mantığını anlıyorlar.
Gelecek yıl mezun
olduğunda ne yapmayı düşünüyorsun?
- Emin değilim.
- Sana yanlış
vaatlerde bulunmak istemem ama grubun
şirketlerinden birisi için sana referans
verebilirim.
- Tabi başka bir
planın yoksa.
- Tabi ki yok.
Tamam.
Sonra bunun üzerinde daha fazla konuşuruz.
Gelecek pazartesi
günkü toplantı için senin ilk sonuçlarla
ilgili kısa bir özet hazırlamanı isterim.
- Sorun değil.
İyi tatiller, ve
fazla çalışma.
- Yardıma mı
ihtiyacın var?
- Senin sorularını
cevaplamak istemiyorum.
Bu senin için önemli.
Çünkü senin
fikirlerini soruyorlar.
- Buna inanmıyorum.
- Bu senin bakış
açın.
Sana yemek
ısmarlayayım.
Her şey yolunda
gitti.
Senin için sevindim.
Bir restorana
gitmemize gerek yok.
Benimle tartışma.
Ben çıkarıyorum.
Arayıp anneme de
haber vereyim.
Görüşürüz.
- Nereye gidiyorsun?
- Sakin ol Betty.
- Oraya oturmyacaksın değil mi?
- Acil olarak
bilgisayara ihtiyacım var.
O patronun
bilgisayarı.
Başın belaya girecek.
Benim de başım
belaya girecek.
Seni sevmiyor.
Bir şey demeyecek, patronun
bir işini hallediyorum.
- Korktun değil mi?
- Evet, korktum.
Ve senin kaybedecek
bir şeyin yok.
Ne yapıyorsun?
- Orada gizli işler
çevirme.
- Bu mektubu sen mi
yazdın?
Hayır.
Dosyayı ve bilgisayarı kapat.
Bekle, bu ciddi.
12 işçiyi işten
çıkarıyorlar.
Baban da mı var?
Sana söylemediler mi?
Ne oldu biliyor
musunuz?
Personel şefi benim görev yerimi değiştirmemi
istiyor.
- Bana daha hafif
bir iş veriyor.
- Bunu ne zaman
söyledi?
Bu öğleden sonra.
İmalathanenin yaşlı biri için uygun olmadığını
söylüyor.
- Daha hafif bir şeyler
yapmam gerekmiş.
- Sen ne söyledin?
Beni bilirsin, hayır
dedim.
Beni kalite
kontrolde çalışırken düşünebiliyor musun?
Bağırma.
Herkes sana bakıyor.
Abartıyorsun.
Rahatla.
Hiç sakin bir insan
gibi davranmıyorsun.
Tamam, hadi birer
tost alalım.
- Başarın için.
- Oğlum için.
Patron iyi birisi.
Senin değerli
olduğunu anladı.
Eğer sana güvenirse,
bir iş önerebilir.
Patron sosyal
güvenlik kurumu değil.
Senin kapasiteni
anladı, şirkete ne verebileceğini gördü.
- O bir aziz değil,
biliyorsun.
- Buraya yemek
yemeye mi geldik, tartışmaya mı?
- Bu iyi.
- Tabi ki iyi.
Benim testimi
notladın mı?
Yaptığım test
değildi.
Bir anketti, notlandırılacak bir şey yoktu.
Küreselleşmeyle
ilgili - cevap yanlış.
Açık değildi.
Anlamadım.
Bu saatler
hakkındaki hikaye, çalışma saatlerini yeniden ayarlamak.
- Emin olamadım.
- Konuyu değiştirir
misin?
İş hakkında
konuşmayı bırak.
Bırak dinlensin.
Tüm gün çalıştı.
Hesap lütfen.
Ben öderim.
Ben sizi davet ettim.
Değil mi?
Daha maaşını
almadın, yeterince borcun var.
Borç değil, kredi.
Eğer daha fazla paraya ihtiyacım olursa, banka
bana verecektir.
Dediğim gibi,
borçların var.
Eğer bankadan
üniversitede okumak için 70,000 frank alabiliyorsan bu öğrencilerin iyi bir yatırım aracı olduğunu
gösterir.
Bu senin üniversiten
için, kutlamalar için değil.
- Ödemekten mutlu
olacak.
- Ama ben sizi davet
ettim.
- Ben aşağı ineceğim.
- Geç oldu.
Eve gel ve uyu.
- Anne, lütfen.
- Geç kalma.
Oturabilir miyim?
- Bir şey içmek
ister misin?
- İki bira lütfen.
Henri, iki bira
lütfen.
Senin canını fazla
sıkmayacağım.
Bu sabah için özür dilerim.
Kabaydım.
Cevaplamana gerek
yoktu.
İşimin ilgimi
çekmediğini düşünme.
Çekiyor.
İşinle ilgili düşünmek
istemediğini sanmıştım.
Ne?
Ben her gün burada çalışıyorum.
Hayatımın yarısı
burada geçiyor.
Burada istediğin
kadar konuşabiliriz.
Ölünceye kadar.
Fakat patron için
anket doldurmak mı?
Hayır, sağol.
Sadece anket
hakkında konuşmayalım.
Sadece seninle konuşmak istedim.
Babanı severim.
4 yıldır buradayım.
Aynı makinede
çalışıyoruz.
Fazla konuşmuyoruz, ama
onu severim.
Aptalca gelebilir, ama fabrika
hayallerinin gerçekleşmesini sağlamıyor.
Asla "Gün boyunca bir plakanın üstünde delikler
açıyorum.”
demezsin.”
Bu harika.”
Kimse
böyle düşünmez.
Ama hayat öyle.
Her gün oraya gitmek çok zor.
Fabrikadaki ilk günümde, herkesi yağ içindeki
mavi elbiseleriyle gürültülü makinalara
yaslanmış gördüğümde kendi kendime "Burası
cehennem" dedim.
Çıkıp gitmek istedim.
Sonra,
patron beni bir makinanın önüne koydu.
Devam etmemi söyledi.
Gerçekten bir şey bilmiyordum.
Baban diğer taraftaydı.
Beni gördü.
Kaybolmuşluğumu gördü.
Yardım etmeye geldi.
Bazen farkında olmadan onu seyrediyorum.
Aynı sebeplerden dolayı değil, çünkü artık gözlerim
kapalı çalışabilirim.
Sadece onun tatminkar bir şekilde çalıştığını
görmek için.
Onun ruhu işimin üstesinden gelmemi sağlıyor.
Tamam.
O seni
güldürüyor sen de onun yanında duruyorsun.
İyi
işte.
- Patronuna teşekkür et.
- Benim kimseye teşekkür ettiğim yok.
Sana anlattığım buradaki çoğu insanın hayatı.
Eğer iyileştirebilirsen, bu iyi.
Ama aynı noktada, bunlarla yaşamak zorundasın.
- Sorun ne?
- Senin gelmeni istemiyorum.
Baştan beri buradayım ben.
Bunun bir parçasıyım.
Beni zorlama.
Patronlar burada.
- Zorlarsam ne olur?
- Sen şirketin bir parçası değilsin.
Senin raporunu masamda gördüm.
Açık.
Detaylı.
Onu vereceğim.
Şimdi gidebilirsin.
- Alain ile
konuşabilir miyim?
- Şimdi mi?
Gidip bulayım.
Yetkin var.
Beni ne zaman istersen dışarıya
çıkartabilirsin.
Nereye gidiyoruz?
Sorun ne?
Senden bir şey
sakladım.
Bir şey söyleme.
Bilmemem gereken bir
şey olabilir.
Gizli bir belge
okudum.
İşçilik Bürosu
adresli.
12 kişiyi işten
çıkaracaklar.
Patron 35 saat
olayına dua ediyor olmalı ne istiyorsa
onu yapmasına izin verdiği için.
Robotlarla modernize
etmek istiyor.
- Kahretsin!
- Meraklanma, sen
kalıyorsun.
Sen kovulmayacaksın,
kalıyorsun.
Sen çok gençsin ve
maaşın yüksek değil.
Kalıyorsun.
Fakat babamı
kovacaklar.
Burada hep birlikte
olduğumuz ve evliliğinizi kutlayabildiğimiz için çok mutluyum.
Gördüğünüz gibi,
fırsat da bulmuşken, yöneticiler burada.
Şanslıyız.
Sadece birkaç şey söyleyeceğim.
Bu hediyeyi almanızı
istiyorum.
Umarım bize Fas'tan
bir kartpostal gönderirsiniz.
Söz veriyorum.
Tebrikler.
İyi seyahatler.
- Bu sürpriz oldu.
- Bunu hakediyorsun.
En iyi dileklerimle.
Gel ve bizimle iç.
Bu Frank.
Bugün bana biraz
kızgın çünkü bu sabah onu toplantı odasına almadım.
Fakat burada çok
parlak bir gencimiz var.
- Büyük potansiyel.
- Kesinlikle.
Ona referans
yazmaktan çok büyük mutluluk duyacağım.
- Konuşmamız gerek.
- Şimdi mi?
Bu kaçırma.
Hemen geri gelmezsem polisi arayın.
Ne oldu?
Şu iş teklifin
sende kalsın.
Davranış
biçiminden nefret ediyorum.
Her zaman çifte
mesaj içeriyor.
Referandum
boyunca gülümseyip durdun.
Sendikayı saf
dışı bırakmak senin fikrindi.
Sonuna kadar
zorlamak durumundaydın değil mi?
Anket müzakereler
için bir hazırlıktı.
Bu bilgiyi
kullanarak tuzak kurdun.
Bitirmeme izin
ver.
Benim yaptığım anket sana müzakere yapma
fırsatı sağladı.
Müzakere yapmak
cesaret ister.
Sizde olmayan bir
şey.
Korkak!
Güç elinde olduğu zaman plan kurup durmak
yerine onu kullanmalısın.
Sen neden
bahsediyorsun?
Yeter.
İşten çıkarmaları, kaynak bölümünün
kapatılmasını, her şeyi biliyorum.
Sana kim söyledi?
Biliyorum işte.
Hava geçirmez bir ofisin yok.
Her şey
bilinebilir.
Kimin
çıkarılacağını biliyorum.
Baban.
Bu yüzden sabahki toplantıya girmene izin
vermedim.
Onun için bir
emeklilik planı hazırlıyorum, kovulmayacak.
Sadece babam
değil, bu kolay olurdu.
Kaba olma.
Yakında sen de bunun gibi bir şirketin başında
olacaksın.
Aynı kararları
vereceksin.
Patronlar bunu
yapar.
Şimdi elinde çok
önemli bir bilgi var.
Sorumlu davran.
Bir arkadaşın
olarak, sana bir şey yapmaman için yalvarıyorum.
Burada ne yapıyorsun?
Bir şeyler yeriz, merak etme.
Bir süre için
beraber olmak istiyoruz.
Çocuklar komşularda
kalacaklar.
Biz de sizle gelmek
istiyoruz.
Tamam.
Tamam.
Birazdan yolda oluruz.
Bu işin zor tarafı.
Babamıza söylemeli
miyiz?
Yoksa önce annemizle
mi konuşalım.
- Bundan kazancınız
ne?
- Bilmiyorum.
- Ne oldu?
- Büyükbaba işten
çıkacak.
Boşver!
Bu kadar üzülmene gerek yok.
- Bu iş onu
bitiriyordu.
- Ne dediğini
bilmiyorsun.
- Sen işini
kaybetsen ne olurdu?
- Daha iyi olurdu!
30 yıl bu işe nasıl
katlandığını anlamıyorum.
Tatile gidebilir.
Tamam yeter, bu aile
içi bir şey.
Seni görmek güzel!
Haftada bir görmek
yetmiyor.
Daha sık
gelmelisiniz.
Yemekte ne var?
Çok geç aradın.
Kuskus yapamadım.
Kuskus kelimesine
dayanamıyorum.
Kızarmış tavuk
yiyeceğiz.
Bu evde de sürekli
ya tavuk ya da kuskus.
Dikkat et.
- Bu üçüncü oluyor.
- Doğru.
- Bu sabah nasıl
gitti?
- Gayet iyi.
Bu sabah rapor
vermen gerekiyordu.
Patronun ne dedi?
- Bana iş teklifi
yaptı.
- Müthiş.
Bana niye söylemedin?
- Hadi başka bir
şişe açalım.
- Olmaz!
Beni işe alıyorlar,
seni kovuyorlar.
Ne?
Seni ve makineni
atıyorlar.
Yaşlandın.
Bitti.
Kovuyorlar.
Bak baba, hiçbir şey
sonsuza dek sürmüyor.
Birgün sona ermeliydi.
Bahçecilik, mobilyacılıkla uğraşırsın bundan
sonra.
Dışarı çıkarız, birlikte bir şeyler yaparız.
Hep torunlarını göremediğinden yakınırdın.
Onları okullarından alabilirsin.
Frank senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
30 yılını orada harcadı.
Ve şimdi onu kovuyorlar mı?
Tamam.
Harika.
Bunu yaparsın şunu yaparsın.
Bu bir hakaret!
- Şimdi olmaz Olivier.
- Peki ne zaman?
İşte gerzek liberalizmin yaptığı.
Bunu sana okulda öğretmediler değil mi?
Gözlerime bak.
Babanın mutlu olacağını mı sanıyorsun?
Hayır, bunun onu mutlu edeceğini sanmıyorum.
Arnoux'yu arayacağım.
Baban için çok
üzgünüm, eski aynı şarkı.
Kendilerine olunca
anca uyanıyorlar.
Özür dilerim.
Artık daha gerçekçi
bir bakışa sahip olmana sevindim.
Şimdi onun bir geri
zekalı olduğunu biliyorsun.
Bu bilgiyi nereden
aldın, dedikodu mu?
- Okuduğum bir belge.
- Neyi kanıtlıyor Elbette.
Resmi bir belge.
Benden ne istiyorsun
şimdi?
Sendikanın hiçbir
inandırıcılığı kalmadı.
Beni aklı bir karış
havadaymış gibi gösterdin.
Şimdi onları nasıl kendi tarafıma çekebilirim?
Neye ihtiyacın var?
Ben taviz vermeye
hazırım.
Okuduğun belge
nerede?
Müdürün
bilgisayarında.
O belgeyle ilgili
bir şeyler yapabiliriz.
Neyi riske ettiğinin
farkındasın değil mi?
- Biliyorum.
- İşin ve geleceğin.
Çünkü yöneticilerin
kendilerine ait bir ağı var.
İnan bana.
Bizi yalnız bırak.
Kendi işine bak.
Çıkın buradan.
Herkes.
Evimi sendika
toplantları için kullanamayacaksınız.
Dışarı.
- İyi geceler.
- Eve gitmeyecek
misin?
Biraz yürüyeceğim,
ondan sonra giderim.
- Babanla tartışma.
- Döndüğümde uyumuş
olur.
İyi geceler.
Bekle!
Çarşafın burada.
Gel buraya.
Diğerini de ver.
- Uyandırdım mı?
- Hayır.
Enzo pek iyi değil.
Ona aspirin
getireyim.
Tutmak ister misin?
Çocukların olduğunu
bilmiyorum.
Theo ve Enzo.
- Emekliliğine üç
yıl kala çıkarmışlar.
- Compillo da aynı
şekilde.
Mouloud'nun iki yılı
kalmıştı.
Aşağılık herifler.
Aceleci
davranıyorsun.
Beklemek zorundasın.
Ne yapılacağını
bilmiyor.
İtelim şunu.
İkimiz.
Geliyor.
Belge.
Daha fazla işten
çıkarma istemiyoruz.
Daha açmadınız mı?
- Sorun ne?
- Engellenmiş
durumda.
Ben açarım.
Neler olduğunun farkındayım.
Kapıyı açacağım.
Yolumdan çekilin.
Göreceksiniz.
Bu da ne demek.
Sizlere göstereceğim.
Göreceksiniz.
İçeri girmeyin!
Bunu yapmak zorunda
değilsiniz!
Başlamak için beş
dakikanız var.
- Gizli çalışan
patronu protesto edin.
- Hadi iş başına.
Yarın akşam
toplanmak zorundayız.
Tamam mı?
- Bir yer bulalım.
- Ben hallederim.
- Yerel basın?
- Ben iletişime
geçeyim.
Bugün broşürleri
dağıtmak zorundayız.
- Yazabilir misin?
- Sorun değil
yaparım.
Öğleden önce
çalışanlara dağıtmış olman gerekiyor.
- Ne yapıyorsunuz
burada?
Çıkın dışarı.
- Toplantıdayız.
- Burası benim yerim.
- Bizim yerimiz.
Dur.
Bu ne demek oluyor?
Ne olduğunu biliyor.
Onu kovacağız.
Onu kendim kovacağım.
Sen kim olduğunu
sanıyorsun?
Dokunma bana.
Anladın mı?
- Tamam.
Gidiyorum.
- Git yoksa polisi
çağırırım.
Kafana estiği gibi
davranmana izin vermeyeceğim.
Savaş istedin ve
alacaksın.
Seni temin ederim.
- Çık dışarı.
- Gidiyorum.
Pisliğin tekisin.
Aç şu kapıyı!
Dövüşelim!
Bugün saat 8'de
gelmek zorundasınız.
Bu akşam spor
salonunda.
Bugün 8'de.
Eve git.
Senle konuşmak istiyor.
Akşam 8'de.
Sana ihtiyacımız var.
Bu akşam
gelmelisiniz.
Akşam 8'de.
Beni yalnız bırak.
Babana ne yaptın.
Çökmüş durumda.
Bir kız gibi ağladı.
Onu hiç böyle
görmemiştim.
Anne, greve katılmak
zorunda.
Onu yalnız bırak.
Katılmayacak.
Onu şimdi yalnız
bırak.
Kendin için savaş.
Stajın için savaş.
Emekliliğini
almasına beş yıl kalmıştı.
Fazla değil.
Sence bu olanlar
doğru mu?
Ne kazandın bundan?
Sen de kovuldun.
Şimdi ikiniz de
kovuldunuz.
- Ben önemli değilim.
- Tabii ki önemlisin.
Senin durumun daha
ciddi.
Baban buna
katlanamıyor.
Başka yerde staj
bulurum.
Bu şirkette kalamam.
Geleceğini düşün.
Senin için yaptığımız
fedakarlıkları.
Babanı düşün.
- Bencilsin.
- Hayır, bunu
söyleyemezsin.
- Hayır demek onu
değiştirmeyecek.
Çok inatçı.
- Değişmek zorunda.
Harekete geçip,
ilgili olmak zorunda.
- Bu kadar kaba
olmamalısın.
- Evet öyle olmak
zorundasın.
Sen de farkındasın.
Bildiğini söyle bana.
Benle aynı
fikirde olduğunu.
Yardım et bana anne.
Git ve onu gör.
Garajda.
Baba, sendika
toplantısına gidiyorum.
Senin de gelmeni
istiyorum.
Fabrikanın
işlemesi bizim asıl gücümüz.
Birlikteliğe
ihtiyacımız var, her zamankinden daha çok.
Üç gün içinde,
tüm üretimi durduracağız.
Bunu yaparsak
fabrikayı kapatmazlar mı?
Kapatamazlar.
İşçilerinin isteklerine kulak vermek
zorundalar.
Bize ihtiyaçları var.
Eğer konuşmaya
devam edersek, geçen yılki durumumuzdan farkımız kalmayacak.
Fabrikayı ele
geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Sakin ol.
Müzakere ediyoruz.
Ne yapalım?
Sessiz duruyoruz.
Birşeyler yapmak
zorundayız.
Artık bitti.
Kötü mü
hissediyorsun?
Sorun ne?
- Doğru taraf değil
mi?
- Evet.
- Harflerin üzerine
delik açtın mı?
- Ger.
Rüzgar ters yüz
edebilir.
- Buradan
sağlamlaştırsak daha iyi olur.
- Tamamdır.
Yaptım.
- Birisini mi
aradınız?
- Oğlum.
Frank Verdeau.
Frank, ziyaretçin
var.
- Nasılsın anne?
- İyiyim, sen?
- Sana temiz elbise
getirdim.
- Sağol.
- Nerede kalıyorsun?
- Endişelenme.
- Eve gelebilirsin.
- Gelmesem daha iyi
olur.
- Haklısın.
Ne yapman gerektiğini biliyorsun.
- Bunun hakkında
endişelenme.
Korkaklar, greve
katılın.
Fabrika kapandı.
Ele geçirdik.
12 kişi işten
çıkartıldı.
O listede sen de
olabilirdin.
Bana bayan deme.
Bu işte birlikteyiz.
Bu senin sinirlerini
bozmuyor mu?
Paraya mı ihtiyacın
var?
Sen gençsin.
O da genç.
Genç olmak bir
bahane değil.
Şunlara bak.
Akıllı olduklarını sanıyorlar.
Aşağıya gelin.
Hiçbir şey yapamayız.
Aletleriniz bırakın.
Niye hala
çalışıyorsun?
Kovuldun.
Beni duyuyor musun?
Bizimle greve katıl.
Jean-Claude, durdur şunu.
Seni bu şekilde kovmalarına izin verme.
Senin için buradayız.
- Ben kimseden benim için burada olmalarını istemedim.
- Hiçbir zaman hiçbir şey istemedin.
Çocukların senin için risk alıyorlar ve sen hiçbir şey yapmıyorsun.
Greve katıl!
Topla,topla.
Her zaman böyle acınacak olacaksın.
Senden utanıyorum, biliyor musun?
Çocukluktan beri utanç kaynağımsın.
Bir işçinin oğlu olmanın utancı.
Bir işçinin öğrenci oğlu olmanın utancı.
- Bunda utanılacak bir şey yok.
- Bunu ona anlat.
Beni bu hale o getirdi.
Onun sosyal sınıfının utancı!
Sana güzel bir haber vereyim baba.
Seni kovmayacaklar, emekli edecekler.
30 yıl boyunca iyi bir işçi olduğun için değil.
Bu patronun bana yaptığı bir iyilik.
Çünkü beni seviyor.
Eşitmiş gibi konuşuyoruz.
Ama ben sevmiyorum.
Anlıyor musun?
Adil olmadığımı biliyorum.
Minnettar olmam gerektiğini biliyorum.
Sana ve anneme bütün fedakarlıklarınız için teşekkür etmeliyim.
Başardın.
Oğlun kapitalistlerin tarafında.
Hiçbir zaman bir işçi olmayacağım.
İlginç bir işim olacak.
Para kazanacağım.
Sorumluluklarım ve gücüm olacak.
Şu anda sana karşı konuştuğum şekilde konuşma gücüm olacak.
Şu anda insanları kovdukları gibi kovma gücüm olacak.
Senin utancın benim en derinlerimde.
Hayatımın geri kalanında taşıyacağım.
Rouet, oyun bitti!
Ses - 1, 2, 3 Lütfen
Bugün kutlama günü.
Özel bir kutlama, çünkü
greve başlıyoruz.
Makineleri kapattık.
Hiçbir şey
fabrikadan dışarı çıkarılamayacak.
Sabırlı olmak
zorundayız.
Hepimiz işlerimizi
koruyacağımıza inanıyoruz.
Hiçbir işten
çıkarmayı kabul etmemeliyiz.
Bu çok önemli.
Geçen yıl işten
çıkarılanlar şu an aramızdalar.
Bugün, onlardan
bazıları gülümsüyor.
Fakat heyecanlıyız.
Oyun hala devam
ediyor.
Öp beni.
- Bir şey içmek
ister misin?
- Evet, sağol.
Bundan sonra ne
yapacaksın?
Yarın trenle Paris'e
gideceğim.
Bu daha iyi.
Daha iyisini hakediyorsun.
Bu cehennem seni öldürebilir.
Senin yerin bu delik değil.
Peki sen, sen ne zaman gideceksin?
Senin yerin neresi?
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar