Print Friendly and PDF

İşte gerzek liberalizmin yaptığı...

 

İnsan Kaynakları (1999) Ressources humaines

  “Bu daha iyi.

  Daha iyisini hak ediyorsun.

  Bu cehennem seni öldürebilir.

  Senin yerin bu delik değil.

  Peki sen, sen ne zaman gideceksin?

  Senin yerin neresi?”

 100 dk

Yönetmen:Laurent Cantet

Senaryo:Laurent Cantet, Gilles Marchand

Ülke:Fransa İngiltere

Tür:Dram

Vizyon Tarihi:22 Eylül 1999 (İspanya)

Dil:Fransızca

Nam-ı Diğer:Human Resources

Oyuncular

Jalil  Lespert

Jean-Claude Vallod

Chantal   Barré

Véronique de Pandelaère

Michel v Begnez

Tüm Kadro

Özet

Babasının makinist olarak çalıştığı büyük bir firmada stajyer olarak işe başlayan Franck, bir süre sonra yeni planlamaların yapıldığı projede aktif olarak görev alır. İşverenlerin kendi topladığı verileri aldatıcı biçimde kullandığını fark eden Franck, bir grup çalışanın işten atılacağını öğrenir. Bu kişilerden biri de babasıdır.

Altyazı

Merhaba Felix, annen nerede?

  Büyümüşler.

  Ağır.

  - Bize hediye aldın mı?

  - İyi bir yolculuk geçirdin mi?

  - Merhaba anne.

  - Merhaba.

  Güzel bir yolculuk geçirdin mi?

  - Hediyeler!

  - Oğluna merhaba demeyecek misin?

  - Merhaba baba.

  - Merhaba evlat.

  Neşelen baba, oğlun burada.

  Treni kaçırdığını sandı.

  Zaman geçiyor, ama o hep aynı.

  Senin bir aylık işin hakkında konuşuyordu  ve senin geç kalacağını söyleyip duruyor bir haftadır.

  Eğer treni kaçırsaydı, patronla gidip konuşur muydun?

  Her gün fabrikaya gidiyorum, bu gayet sıradan bir şey.

  Ve patronla konuşmaya tereddüt etmezdim.

  Tamam artık, eve geldim.

  Hücum!

  Felix, Marie, dikkatli olun.

  - Acıktım!

  - Yemek neredeyse hazır.

  Ne yapıyorsun?

  Bana ver.

  Ağır.

  Suçlu hissediyorum, ama çok gelmediğin için.

  Ve çocuklara ben baktığım için, ranza almak zorunda kaldım.

  - Ama bu senin odan.

  - Öyleydi.

  Yeşil olan buraya gidiyor.

  - Kocana denet.

  - Teşekkürler.

  - Demek artık içiyorsun?

  - Bu ailesel bir durum.

  Yarın patrona karşı zeki adamı oynama.

  Sadece ne istediğini öğren.

  Kolayca oradaki zeki adam olabilirsin.

  - Eğer insanlar söylediklerimi anlamıyorlarsa yapabileceğim bir şey yok.

  - Lütfen!

  Ciddiyim.

  O senin öğretmenin değil.

  Çalışmak ve eğitim görmek farklı şeyler.

  Resmi olmalısın.

  Biliyorum.

  Zaten staj yaptım.

  Merkezdeki görüşme iyiydi.

  Sorun değil.

  O bundan daha zor görüşmeler için eğitildi.

  Patron küçük bir şirketin başında, gözünü korkutamayacak.

  Patron ya da başka bir şey olabilir.

  Ama bizim ona ihtiyacımız var.

  Ben sadece geçici bir işçiyim.

  Hazırlanmak için iyi bir sebep.

  Hazırım.

  Güzel!

  Şimdi gerginim.

  Mutlu musun?

  - Biraz gergin olmak gayet doğal.

  - Bilmem, olabilir.

  İyi görünüyorsun.

  Bakayım, gerçekten iyi olmuş.

  Kaliteli mal.

  Yakışıklı olmuşsun.

  - Takım elbiseyle iyi görünüyorsun.

  - Sana öyle geliyor, anne.

  Gerçekten, yemin ederim.

  - Uygun görünüyor muyum?

  - Çok iyi görünüyorsun.

  - Yakışıklı bir çocuksun.

  - Sağ ol anne.

  Hoşçakal oğlum.

  İyi şanslar.

  - Günaydın, Alain.

  - Nasılsın?

  - Hazır mısın?

  - Evet.

  Güzel bir iş için hazır.

  Tebrikler.

  Patrick, bu benim oğlum.

  - Büroda çalışacak.

  - Mükemmel.

  - Bisikletin ne kadar?

  -3. 000 frank.

  Ucuz değil.

  - Bir arabadan ucuz.

  - Haklısın.

  Her gün 15 dakika erken geliriz.

  Kahve alırız, biraz şakalaşırız.

  Güne başlamak için daha iyi bir yol.

  - Gayet iyi.

  - Sana öyle geliyor.

  Dakiklik için de ikramiye var ayrıca.

  Ve ben bir zammı reddetmezdim.

  - Konuşmaya devam edersek gecikeceğiz.

  - Doğru.

  Gidelim.

  - Hadi işe gidelim!

  - Beş dakikamız daha var.

  Eğer onu dinleseydik, her zaman on dakika önceden orada olurduk.

  - Günaydın.

  Sen kimsin?

  - Benim oğlum.

  Saat 9'da patronla görüşecek.

  Ona etrafı gösteriyorum.

  Burası hayvanat bahçesi değil.

  Oğlun olup olmaması umrumda değil.

  Polis rolünü oynamayı kes.

  Onun içeri girmesini yasaklamaya hakkın yok.

  Kimse sana sormadı.

  Kaybol.

  Ona sadece makinamı gösterecektim.

  İzin aldığında gösterebilirsin.

  Burası sirk değil.

  Makinaya sonra bakarım baba.

  Git ve odada bekle.

  Alıngan olma, amacım seni kırmak değil.

  Bunlar kurallar.

  İşçileri korumaya çalışıyoruz.

  Makinalar tehlikeli.

  Eğer dikkatleri dağılırsa, ciddi bir kaza olabilir.

  Anladım, sadece babama karşı kibar olmak istemiştim.

  Öyleyse gidebilirsin, benim sorumluluğum altındasın.

  - Dikkat et, cendereler tehlikeli.

  - Tamam.

  Teşekkürler.

  Gelmene izin verdiler mi?

  Bu benim makinam.

  Parçayı buraya koyuyorsun.

  Kaynak makinası orada.

  Mil otomatik olarak yerleştiriliyor.

  Üst kısmını koyuyorsun.

  Pratikle, saatte 700 parça yapabilirsin.

  Geç mi yattın?

  Ritmin yavaş.

  Sanane!

  Değişiklik için biraz iş yapıyorsun.

  Merak etme.

  Ben benim işimi bitirdim bile.

  Daha iyi.

  Seni daha fazla uyarmalıyım.

  Ben çıkıyorum.

  Çok etkileyici bir özgeçmiş.

  Dikkate değer.

  İnsan kaynaklarını seçtiğin için onur duydum.

  Senin patronun ben olacağım.

  - Aramıza hoşgeldin.

  Gerçekten.

  - Teşekkürler.

  Fakat, en hassas meseleyi seçtin.

  - 35 saat olayı kolay olmayacak.

  - Bundan korkmuyorum.

  Şirketi biliyorsun.

  Dışardan, belki.

  Bu benim burayı seçmenin sebebi.

  Benim için anlamı çok büyük.

  Şirketin gölgesinde büyüdüm.

  Babam 30 yıldan fazla bir süredir burada çalışıyor.

  Kız kardeşim burada çalışıyor.

  Tatillerimi şirketin çocuk kulübünde geçirirdim.

  Noellerde  İçerden, işler o kadar da iyi gözükmüyor.

  Duymuşsundur.

  Geçen sene, 22 işçiyi işten çıkarmak zorunda kaldık.

  Zordu.

  Kolay bir şey değildi.

  Bugün işler iyi, durum gelişti.

  Ve onlar 35 saati istiyorlar.

  İstihdam ve rekabet için iyi olduğunu söylüyorlar.

  Nasıl?

  Kimse bilmiyor.

  Burada yeni iş kapısı olmayacak.

  - Durumumuz çok belirsiz.

  - Yapma Chambon.

  Onu belirsiz durumumuzla korkutma.

  - Bu Frank Verdeau, yeni stajyer işçimiz.

  - Kalkmana gerek yok.

  Sizi rahatsız mı ettim?

  Haftada 35 saat işini konuşuyorduk.

  - Çok ilginç.

  Fikrin nedir?

  - Ne düşünüyorum?

  Çalıştıklarımın görüşleri olduğunu görmek beni sevindirir.

  Bu geniş bir konu.

  Değişik açılardan bakabilirsiniz.

  Ekonomik açıdan, ya da sosyal perspektiften.

  Kitapları unut.

  Eminim dersini biliyorsundur.

  Kişisel olarak, sen ne düşünüyorsun?

  Sizi korkutmak istemiyorum, bazı iş adamlarının karşı çıktığını biliyorum.

  Şimdi beni korkutan hemen hiçbir şey yok.

  Haftada 35 saat olayının önemli bir şey olduğuna ikna oldum  çünkü daha önce sorgulanmamış bazı konseptlere  bakış açımızı değiştirecek.

  - Bu bir mesaj mı?

  - Hayır asla.

  Çalışma saatleri üstündeki görüşmeler  işçinin şirket hakkındaki düşüncelerini yansıtacak.

  Eğer sorumluluğun birazına sahip olurlarsa ilginç olabilirdi.

  Bu kolay bir şey değil.

  Gerçek bir karışıklık olabilir.

  Asla kolay olacağını söylemedim.

  Çalışma saatleri global olarak organize edilmeli.

  Daha az fakat daha iyi iş yapılacak.

  Bunu gerçek bir meydan okuma olarak görüyorum.

  Heyecan verici, çünkü hiçbir şey söylenmedi.

  Harika.

  Birlikte oynarız ve birlikte kazanırız.

  Bak.

  Kardeşim gerçekten yakışıklı.

  Nasıl gidiyor?

  Neyse, iyi günler.

  Bana harika bir oğlun olduğunu söylememiştin.

  - Sizinle konuşma şansım olmadı.

  - Bu kadar alçak gönüllü olma.

  Bunun yararları var, çünkü sen gayet çok çalıştın.

  Fakat bu sıradan bir şey değil.

  Bu kadar alçak gönüllü olma.

  Kutlarım.

  Gerçekten.

  - Teşekkürler, Mr.

  Rouet.

  - İyi iş.

  Çalışmaya devam et.

  Biz de yoğunuz.

  İyi günler.

  Hoşçakal.

  Hadi.

  - Bugün ne yaptın?

  - Fazla bir şey değil.

  İlk gündü.

  - Çalıştın mı?

  - Zamanım olmadı.

  Masamın üzerine eşyalarımı koydum, düzenledim.

  - Masan mı var?

  - Tabii ki.

  Bu garip değil.

  Öğle yemeğini kantinde yedim.

  Kötü değil, değil mi baba?

  Patronla yiyecektim, ama o bir satıcıyla yedi.

  Bu kadar yemeye göre aşırı kilolu.

  O da kantinde yiyor.

  - Eminim pek sık yemiyordur.

  - Ara sıra.

  Bir gün, sen de satıcılarla yemek zorunda kalacaksın.

  Ve sen de kilolu olacaksın.

  - Sen kimle yedin?

  - İş adamlarıyla.

  Sıkıcılar.

  Fesatlar.

  Pek parlak da değiller.

  Kim olduğunu sanıyorsun?

  Kimse.

  Yarın seninle yiyeceğim.

  Daha keyifli.

  Bunu yapma.

  Onların saygısını kazanmak zorundasın.

  Eğer bizle yersen, bu bizim yoldaşımızsın anlamına gelir.

  Sonra, atölyede, şöyle diyecekler: "Öğlen eğlendik.”

  Ve sana saygı göstermeyecekler.

  Ne demek istiyorsun?

  Arkadaşlarımla yiyemez miyim?

  Hayır.

  İşteyken onlar senin işçilerin.

  Ben orasının çalışanı değilim.

  Sadece staj yapıyorum.

  Evet.

  Emirler vermek zorundasın.

  Saygı gösterilmek istiyorsan yoldaş gibi olmak iyi değildir.

  Onu rahat bırak, sürekli ders veriyorsun.

  - Nasılsın Francois?

  - Merhaba, Frank.

  Uzun zaman oldu!

  Bu Christian.

  - Aramadın.

  - Fabrikaya gitmiştim.

  Christian orada çalışıyor.

  Güzel bir takım elbisen olduğunu söylediler.

  - Evet öyle.

  - Kafeye geliyor musun?

  Elbette.

  Anne, ben Francois'yla dışarı çıkıyorum.

  Bana merhaba diyebilirdin.

  Nasılsın?

  - Bir şeyler içmek ister misin?

  - Şimdi çıkıyoruz.

  Diğer sefere.

  - Son görüştüğümüzden beri ne kadar oldu?

  - Buraya noel için gelmiştim.

  Uzun zaman.

  Nerede çalışıyorsun?

  - Personel bürosunda.

  - "Polis" ile mi?

  Hayır, Chambon'la.

  - 35 saat için tavsiyeler?

  - Ben tavsiye vermiyorum.

  Eğitiliyorum.

  Ben başarılı olacağına inanmıyorum.

  Daha hızlı çalışmak zorunda kalacağız.

  Daha fazla çalışıp daha fazla aylık kazanmayı yeğlerim.

  Stajın ne hakkında?

  35 saat için ekonomik ihtiyaçların değerlendirilmesi.

  İlginizi çekeceğini sanmıyorum.

  Çünkü anlamak için çok cahiliz.

  - Öyle bir şey söylemedim.

  - Söylemedin, ama düşündün.

  Başlamadan önce, size Frank'ı tanıtmak istiyorum.

  Bilmeyenler için, stajını burada yapan  parlak bir öğrenci.

  Aynı zamanda Jean-Claude'un oğlu Onu aramıza görmekten gurur duyuyorum.

  Senin layığın değil.

  - Senin de değil.

  - Göreceğiz.

  Toplantıya iyi bir başlangıç yapalım.

  Frank'ın burada olmasına itiraz eden var mı?

  Hayır?

  Herkes hemfikir.

  Başlayalım.

  Notta okuduğunuz üzere, bu ay  kardayız.

  Bu teşvik edici.

  Fakat, hala şüpheliyiz.

  Henüz zafer diyemeyiz.

  Aynı eski şarkı.

  Biz hem kötü zamanlarda hem de iyi zamanlarda fedakarlıkta bulunuyoruz.

  Değişiklik yok.

  Burada 35 saati tartışmak ve çabuk bir karara varmak için toplanmış bulunuyoruz.

  Beni güldürme.

  Bir aydır müdahalelerde bulunuyorsun.

  Yalan söylüyorsun.

  Dinle.

  Dediğim gibi, durumumuz belirsiz.

  35 saat pahalıya mal olacak.

  Devlet desteği yeterli olmayacak.

  Bizim fedakarlıkta bulunacağımız açık.

  Sen de.

  Kendin sorup kendin cevap vermeye karar vermişsin, ama varmaya çalıştığın noktayı biliyoruz.

  35 saati işçileri haklarından mahrum bırakmak için kullanıyorsun.

  - Sana izin vermeyeceğiz.

  - Durumunu biliyoruz.”

 Daha az iş, daha fazla para.”

  Günün programını izleyelim.

  - Başka seçenekler de olabilir.

  - Bizi bölmeye çalışma.

  Beraberiz.

  Geçen yılki işten çıkarmalardan sonra daha fazla fedakarlık olmayacak.

  - Bunu yapabildiğimiz için şanslıyız.

  - Şanslı?

  Diğer türlü kapanmak zorunda kalırdık.

  Bunu tahmin ediyordum.”

 Kapanmak".

  Aynı eski şarkı.

  O şarkıyı yeniden söyleyeceğim.

  Gerçekten.

  Bu fabrikaya sahip olan grup büyük karlar sağladı.

  Kore'de çalışan çocukları var.

  Bu çılgınlık!

  Doktorunu gör.

  İlaçlarını al, hanımefendi.

  Sadece beni kızdırmak istiyorsun.

  İşte bu!

  Toplantıya benim sevgili hanımefendimle başlıyorsun.

  Ve şimdi, kabalık.

  Senin gerçek doğanı duymayı tercih ederim.

  Onun kendince demeye çalıştığı, sendika temsilcilerinin  bu müzakerelerden memnun olduğu.

  35 saatin arkasındayız  yeni işler olacağı  ve çalışma şartları iyileştirileceği sürece.

  En azından, benim fikrim seninkinden daha mantıklı.

  Bu benim hissettiğim.

  35 saat yeni işler yaratmalı.

  Kazanmak için bu kadar çalıştığımız şeyleri kaybedemeyiz.

  Yine, bu Fransız sendikalarının ne kadar gerici olduğunu gösteriyor.

  İşçinin şirketin başarılı olmasını  istediğini göremiyorsun.

  - Bizim de kapitalist mi olmamızı istiyorsun?

  - Rüyalarımda değil.

  Bu harika olurdu.

  Günün programını görelim.

  Frank, gel bizimle otur.

  Alınma, ama raporların kafa karıştırıcı.

  Bir şey bilmeyen elemanı oynama.

  İkinci paragrafta hepimizin uykusu gelmişti.

  35 saat harika olurdu.

  Ya da 39.

  Bütün bir hafta sonu çalıştım.

  - Madalya mı istiyorsun?

  - Hayır, ama bu gerçek.

  Zor.

  Bu benim kayak haftamı mahvedemeyecek.

  Aynı daireyi mi kiralıyorsun?

  - Hayır.

  Çok küçük ve pahalı.

  İyi değil.

  - Kar var mı?

  Umarım, çığdan sonra.

  Kayak yapar mısın?

  İnanabiliyor musun?

  Hiç yeni iş olmayacak.

  35 saati yükselişleri bastırmak için kullanacaklar.

  Ben de katılmıyorum, ama küreselleşmek için fedakarlıklar yapmak zorundasın.

  Eğer birlikte olmazsak, kayboluruz.

  Bu benim oğlum, burada staj yapıyor.

  Bana şimdi mi merhaba diyorsun?

  Toplantı sırasında senin için görünmez gibiydim.

  Üzgünüm, öyle davrandığımın farkında değildim.

  Bana kendi bulunacağın tarafı seçmişsin gibi geldi.

  Eğitimin sana kendini önemli hissettiriyor.

  - Ben naptım?

  - Hiçbir şey.

  Toplantı sırasında iyi bir asistan olarak patronun söylediği  her şeyi yazdın.

  Ben bir şey söylediğimde hiçbir şey yazmadın.

  - Yanılıyorsun.

  Notlarımı görebilirsin.

  - Bana küçümseyici tavır takınma.

  Küçümsemiyorum.

  Kendimi tanıtmaya çalıştım ve sen kabalaştın.

  - Onu yalnız bırak.

  - Geri kafalının teki.

  Rouet'yi anlat onlara.

  Fedakarlıklar yapmak zorundasın.

  - Yine başlıyoruz.

  - Cesur ol ve anlat.

  Yasa müzakereleri destekliyor.

  Kendi payınızı savunacaksınız.

  Bunlar müzakere değil, kavga.

  Nerede durduklarını biliyor musun?

  Bizi nasıl kızdıracaklarını görüyorlar.

  Bunu biliyor muydun?

  Anlat onlara.

  Bir takım giyiyorum, ofiste çalışıyorum diye senin düşmanın mı oldum.

  Haftada 35 saatin herkes için iyi olacağına inanıyorum.

  Bu tamamen saçmalık, bunu ezbere biliyorum.

  Ama, belki bilmiyorsundur diye sana kim olduğunu söylememe izin ver.

  Sen toplumsal statünü yükseltmeye çalışan birisin.

  Onlar gibi, patron olacaksın.

  İyi gidiyorsun.

  Harika.

  Tebrikler.

  Fakat ben gidiyorum çünkü katlanamıyorum.

  Ona aldırma.

  Sadece dikkatli ol.

  - Ne yapacağımı biliyorum.

  - Çok mızmız.

  - Niye gülüyorsun?

  - Hiçbir şeye.

  - Seni bırakayım mı?

  - Evet lütfen.

  - Nereye?

  - Geçitten sonra.

  Sendika temsilcileriyle ilk savaşını yaşadın.

  - Zor biri!

  - Tehlikeli.

  Komünistler palyaçoyu oyunuyorlar, ama adiler.

  Şimdi de benim başıma bela oldu.

  Sanırım o yalnız, kimse onu dinlemiyor.

  Onun için kolay.

  Eninde sonunda bir anlaşmaya varmak zorunda olduğumuzu biliyor.

  Bu bana bu yıl çalıştığımız bir olayı hatırlattı.

  Şirket sizinkisi gibiydi.

  Sendikalar haftada 35 saat üstüne  yapılan müzakerelere müdahale ediyordu.

  Sonra, yönetici garip bir fikir ortaya attı.

  Konu hakkında işçileri referanduma çağırdı.

  Çok iyi.

  Sendika referanduma katılmadı.

  - Riskli.

  - Sonuçlar gösterdi ki  sendikanın istediği şeyler aslında  işçilerin beklentilerini temsil etmiyormuş.

  Bunların dışında, sendikanın bakış açısı  faydacı olmaktan çok politikti.

  Bakış açıları o kadar savunulamazdı ki  oturup müzakere etmek durumunda kaldılar.

  Çok ilginç.

  Şu tarafta.

  Yarın görüşürüz.

  - Bedenin kaç?

  - Niçin?

  Güvenlik ceketi için.

  Bayan Arnoux seni asla affetmeyecek.

  - Ondan sakınacağım.

  - Çok dikkatli ol.

  - Öyleyse, ikna olmadın.

  - Söylediğim bu değil.

  Çok çabuk bahsettin.

  Genel olarak, referandum yapmayı destekliyorum.

  - Ama

 - Fazla risk almayalım.

  - Buna inanmak isterdim.

  - Uzun zaman alacak.

  Benim zamanım.

  Senin arkandayım, ama bunu yararlı bir hamle olarak görmüyorum.

  Şimdiden çok fazla konuştuk.

  Çok zaman kaybettik.

  Eğer önereceğin bir şeyler varsa, gel ve beni gör.

  - Seni geçiştirmeyi düşünmemiştim.

  - Elbette.

  Sadece konuşuyorduk, ben de önerdim.

  Hepsi bu.

  Herhangi bir şirkette, beğen ya da beğenme, hiyerarşiyi takip etmek zorundasın.

  Şimdi bunu bırakalım.

  Bunun hakkında daha fazla konuşmayalım.

  Sen soruları yazacaksın ve biz de neler yapabileceğimize bakacağız, değil mi?

  Göster bana.

  - Yüksek sesle konuşabilirsiniz, benim için önemli değil.

  - Seni rahatsız etmek istemiyoruz.

  Biraz sesle çalışmaya alışığım.

  - Bir kahve molasına ihtiyacım var.

  - Ben yaparım.

  Teşekkürler anne.

  Baba, sana bir şey sorabilir miyim?

  Personel tarafından cevaplanmak üzere hazırladığım bir anket var.

  Sizin 35 saat hakkında ne düşündüğünüzü öğrenebilmek için.

  - Küreselleşmeyi nasıl algılıyorsunuz?

  - Küreselleşme ne demek?

  Demek istediğim bir yıldaki toplam çalışma saati.

  Değişik periyotlara göre, talep ve stoğa göre bazı haftalar 5-6 gün  ve bazı haftalar 2-3 gün çalışacaksınız.

  Bir hafta 6 gün diğer hafta 3 gün mü çalışacağız?

  - Örneğin.

  - Habersiz olarak mı?

  Öyle sanıyorum.

  Ayrıntıları konuşmadık  ama genel fikir bu.

  - Periyodik değil.

  - Daha az monoton.

  Ben şu ankini monoton bulmuyorum.

  - Her zaman aynı şeyleri yapmamak iyidir.

  - Bilmem.

  Neyse, bana ne düşündüğünü söyle, çünkü anketin yapılma sebebi bu.

  Cevap vermek zorunda değilim.

  Ayrıca, benim için neyin en iyi olduğunu bilmiyorum.

  Senin için, hayatın için, ne isterdin?

  Bir fark yok.

  İşteki çalışma saati düşürülecek, bu yeterli bir ilerleme.

  Nasıl olsa onlara güvenmeyeceğim.

  Jean-Claude, şirkette bir dedikodu var.

  Duymadın mı?

  Görünüşe göre Frank bir anket hazırlıyormuş.

  Doğru mu?

  Bana her şeyi anlatmaz.

  Bir işi var, sorumlulukları var.

  Eğer bir gün oğlun için bu kadar gururlu hissetmezsen  ona işçilere böyle şeyleri sormak zorunda olmadığını söyle.

  Bu sendikanın işi.

  Ona büro tarafından hazırlanan bir anketin  hiç bir değer taşımadığını söyle.

  Beni duydun mu?

  - Bu ne?

  - Yoldan çekil.

  - Niye burada olduğumuzu biliyorsun.

  - Konuşalım.

  Ne hakkında?

  Her şey bittiğinde mi?

  Desteğe mi ihtiyacınız var?

  Sorunun başı.

  Merhaba.

  Sana sendika olmadan müzakere yürütmeye hakkın olmadığını  hatırlatmama izin ver.

  Ne müzakeresi?

  Bu sadece bir anket.

  Buna alet olmayacağız.

  Referandum yasal değil!

  Sakinleş lütfen.

  Gayet yasal.

  Bunun müzakerelerle bir alakası yok.

  Temel işin bir parçası.

  Eğitimimin bir parçası olarak ve büronun sorumluluğu altında  bir anket hazırlıyorum ve hepinizden iş birliği istiyorum.

  Asla.

  Ben dünkü çocuk değilim.

  Bunların hepsi ne biliyor musun?

  Adi hileler.

  Tabi ki değil.

  Bu büronun bir girişimi, alırsınız ya da almazsınız.

  Bu soyutlanmadığımız anlamına geliyor.

  Bilmediğin kelimeleri kullanma.

  Büronun işçileri duyma isteğine karşı çıkamazsın.

  Masummuş gibi davranma.

  Referandum yasal değil.

  Bunun parçası olmayacağız.

  Boykot başlatacağım.

  Ve anketin hiçbir anlamı kalmayacak.

  Şimdiden çok zaman kaybettik.

  Zamanım kalmadı.

  Ne yapmam gerektiğini biliyorum.

  Hoşçakal.

  Daha sakin konuşalım.

  Oturmayacak mısınız?

  Sakin bir şekilde konuşmamız gerektiğine inanıyorum.

  Bu anketin yasal olduğunu açıklığa kavuşturmak istiyorum.

  Müzakerelerin karşısında olan bir şey değil.

  Bunun için hazırlanan bir şey değil.

  Söz veriyorum.

  - Neyi kefil ediyorsun?

  - Hiçbir şeyi.

  Size söz veriyorum ki tamamen şeffaf bir şekilde organize edilecek.

  Göreceğiz.

  Bir şey yutmayacağız.

  Umarım.

  Sizin bir şey yutmanıza izin vermeyeceğim.

  Sizinle beraber çalışma şansına sahip olmayı diliyorum sadece.

  Tebrikler Frank.

  Diplomasiyi kullanıyorsun, fikirlerin var, odaklanabiliyorsun.

  İyi iş.

  Arnoux saf dışı kaldı.

  Gitti.

  Diğerleri kaldı.

  Çatlak verdiler.

  Bizim yapamadığımız yaptın.

  Umarım bunun sadece bir strateji olduğunu düşünmüyorsunuzdur.

  İşim daha yeni başlıyor.

  Umarım bayan Arnoux'nun  saf dışı bırakılmasından başka şeyler de elde ederim.

  Konuşmamız gerek.

  - İhtiyacımız olan da bu.

  - Beni ciddiye almıyor musunuz?

  Hayır öyle bir şey yok.

  İnce bir ip üstündesin.

  Burada çok dengeli bir ankete ihtiyacımız var.

  Ve bu anket senin düşünceni önemli gibi gösterirken  yerine getirelemeyecek vaatlerde bulunmamalı.

  - Bunu unutmayacağım.

  - Tamam.

  Çalışmana izin vereyim.

  Şu kız, Julie.

  Onla çıkıyor musun?

  - Bir zamanlar.

  - Bu ne demek?

  - Artık çıkmıyorlar.

  - Ne yazık.

  Güzel kız.

  Peki Paris?

  Orada dışarı çıkıyor muydun?

  - Evet, elbette.

  - Nerelere gidiyordun?

  Özellikle bir yer yok.

  Çok çalışmak zorunda kalıyordum.

  Paris'te nasıl yaşayabilirsin?

  Tatillerde belki.

  Trafik, insanlar, orada yaşanmaz.

  - Bu yeni bir şey değil.

  - Tipik parisli.

  Diğerleriyle dalga geçiyorsun.

  Dalga geçmiyorum, aptal bir köylü gibi  saçmaladığını söylüyorum.

  - Züppe olma.

  Sorun ne?

  Başarı kafana bir şeyler mi yaptı?

  Cehenneme kadar yolunuz var.

  Sizinle zaman kaybediyorum.

  Size bir şey borçlu değilim.

  Buranın patronu sen değilsin!

  Patronla ya da işçilerle hiç bir alakam yok.

  - Daha kalkmadı mı?

  - Geç geldi.

  Bırak dinlensin.

  Elbette, uykuya ihtiyacı var.

  - Kalk hadi,  öğlen oldu.

  - Bırak yatayım.

  Güzel manzara.

  - Ben burada yokken nasıl yapıyorsun bu işleri?

  - Yalnız başıma.

  Tüm soruların işçilerin boş zamanlarıyla ilgili.

  Zamanınızın ne kadarını ?

  Bütçenizin ne kadarını ?

  Bize ne bunlardan.

  Eğer anket çalışma saatlerinin azaltılması hakkındaysa, bundan bahsetmelisin.

  Basit sorulara ve açık cevaplara ihtiyacımız var İstatistiklere dökebileceğimiz cevaplara ihtiyacımız var.

  Seçmeli sorular mı olsun?

  Eğer bir şey önermezden bir şey alamazsın.

  Çok parlak fikirlere sahip değiller.

  Hiç alakası olmayan bilindik şeyler söyleyecekler.

  Bu doğal bir şey.

  Tahmin edebiliyorum.

  Boş beyaz kağıt onların gözünü korkutacaktır.

  Küçük bir çabayla anketini biraz değiştirebiliriz.

  Çalışma saatlerinin kısaltılmasından ne bekliyorsunuz?

  Daha basitleştirelim.

  Haftada 35 saat  Niçin?

  Sonra, üç seçenek sunalım.

  İşsizliğe karşı mücadele.

  Pek belli değil, ama kulağa pozitif geliyor.

  Sonra, eğitimi önerelim.

  - Gelebilir miyim?

  - Elbette.

  Bizi yalnız bırakabilir misin?

  Yapacağımız şey bu.”

 35 saati hayata geçirmeden önce  büro bütün personele danışarak fikirlerini öğrenmek istemektedir.

  Buradaki eğitiminin bir parçası olarak, Frank Verdeau cuma  günü bir anket dağıtacak.”

  Büro.

  15 dakikalığına kafeteryaya gidin.

  Çalışmana ara ver.

  Kafeteryaya git ve anketi doldur.

  Çabuk.

  İşte anket burada.

  Kalemin var mı?

  - Şimdi ne yapıyoruz?

  - Okuyun, ve seçtğiniz şeyi işaretleyin.

  Yorumunuzu koymaktan çekinmeyin.

  - İhtiyacınız olursa beni çağırın.

  - Tamam.

  Teşekkürler.

  Anketi doldurmayın.

  Bu kesinlikle işsizlik demek.

  Göreceksiniz.

  Sonra şikayet edeceksiniz.

  Merhaba Jean-Claude.

  Merhaba Alain.

  Gel buraya otur.

  Alain, önüne.

  Eğer yardıma ihtiyacın olursa bana sormaktan çekinme.

  Merhaba Bay Rouet.

  - Nasıl gidiyor?

  - İyi.

  İyi iş, Frank.

  Büro ve sendikanın bazı üyeleri memnunlar.

  Gerçek bir başarı.

  İnsanlar sürecin mantığını anlıyorlar.

  Gelecek yıl mezun olduğunda ne yapmayı düşünüyorsun?

  - Emin değilim.

  - Sana yanlış vaatlerde bulunmak istemem   ama grubun şirketlerinden birisi  için sana referans verebilirim.

  - Tabi başka bir planın yoksa.

  - Tabi ki yok.

  Tamam.

  Sonra bunun üzerinde daha fazla konuşuruz.

  Gelecek pazartesi günkü toplantı için senin  ilk sonuçlarla ilgili kısa bir özet hazırlamanı isterim.

  - Sorun değil.

  İyi tatiller, ve fazla çalışma.

  - Yardıma mı ihtiyacın var?

  - Senin sorularını cevaplamak istemiyorum.

  Bu senin için önemli.

  Çünkü senin fikirlerini soruyorlar.

  - Buna inanmıyorum.

  - Bu senin bakış açın.

  Sana yemek ısmarlayayım.

  Her şey yolunda gitti.

  Senin için sevindim.

  Bir restorana gitmemize gerek yok.

  Benimle tartışma.

  Ben çıkarıyorum.

  Arayıp anneme de haber vereyim.

  Görüşürüz.

  - Nereye gidiyorsun?

  - Sakin ol Betty.

  - Oraya oturmyacaksın değil mi?

  - Acil olarak bilgisayara ihtiyacım var.

  O patronun bilgisayarı.

  Başın belaya girecek.

  Benim de başım belaya girecek.

  Seni sevmiyor.

  Bir şey demeyecek, patronun bir işini hallediyorum.

  - Korktun değil mi?

  - Evet, korktum.

  Ve senin kaybedecek bir şeyin yok.

  Ne yapıyorsun?

  - Orada gizli işler çevirme.

  - Bu mektubu sen mi yazdın?

  Hayır.

  Dosyayı ve bilgisayarı kapat.

  Bekle, bu ciddi.

  12 işçiyi işten çıkarıyorlar.

  Baban da mı var?

  Sana söylemediler mi?

  Ne oldu biliyor musunuz?

  Personel şefi benim görev yerimi değiştirmemi istiyor.

  - Bana daha hafif bir iş veriyor.

  - Bunu ne zaman söyledi?

  Bu öğleden sonra.

  İmalathanenin yaşlı biri için uygun olmadığını söylüyor.

  - Daha hafif bir şeyler yapmam gerekmiş.

  - Sen ne söyledin?

  Beni bilirsin, hayır dedim.

  Beni kalite kontrolde çalışırken düşünebiliyor musun?

  Bağırma.

  Herkes sana bakıyor.

  Abartıyorsun.

  Rahatla.

  Hiç sakin bir insan gibi davranmıyorsun.

  Tamam, hadi birer tost alalım.

  - Başarın için.

  - Oğlum için.

  Patron iyi birisi.

  Senin değerli olduğunu anladı.

  Eğer sana güvenirse, bir iş önerebilir.

  Patron sosyal güvenlik kurumu değil.

  Senin kapasiteni anladı, şirkete ne verebileceğini gördü.

  - O bir aziz değil, biliyorsun.

  - Buraya yemek yemeye mi geldik, tartışmaya mı?

  - Bu iyi.

  - Tabi ki iyi.

  Benim testimi notladın mı?

  Yaptığım test değildi.

  Bir anketti, notlandırılacak bir şey yoktu.

  Küreselleşmeyle ilgili - cevap yanlış.

  Açık değildi.

  Anlamadım.

  Bu saatler hakkındaki hikaye, çalışma saatlerini yeniden ayarlamak.

  - Emin olamadım.

  - Konuyu değiştirir misin?

  İş hakkında konuşmayı bırak.

  Bırak dinlensin.

  Tüm gün çalıştı.

  Hesap lütfen.

  Ben öderim.

  Ben sizi davet ettim.

  Değil mi?

  Daha maaşını almadın, yeterince borcun var.

  Borç değil, kredi.

  Eğer daha fazla paraya ihtiyacım olursa, banka bana verecektir.

  Dediğim gibi, borçların var.

  Eğer bankadan üniversitede okumak için 70,000 frank alabiliyorsan   bu öğrencilerin iyi bir yatırım aracı olduğunu gösterir.

  Bu senin üniversiten için, kutlamalar için değil.

  - Ödemekten mutlu olacak.

  - Ama ben sizi davet ettim.

  - Ben aşağı ineceğim.

  - Geç oldu.

  Eve gel ve uyu.

  - Anne, lütfen.

  - Geç kalma.

  Oturabilir miyim?

  - Bir şey içmek ister misin?

  - İki bira lütfen.

  Henri, iki bira lütfen.

  Senin canını fazla sıkmayacağım.

  Bu sabah için özür dilerim.

  Kabaydım.

  Cevaplamana gerek yoktu.

  İşimin ilgimi çekmediğini düşünme.

  Çekiyor.

  İşinle ilgili düşünmek istemediğini sanmıştım.

  Ne?

  Ben her gün burada çalışıyorum.

  Hayatımın yarısı burada geçiyor.

  Burada istediğin kadar konuşabiliriz.

  Ölünceye kadar.

  Fakat patron için anket doldurmak mı?

  Hayır, sağol.

  Sadece anket hakkında konuşmayalım.

  Sadece seninle konuşmak istedim.

  Babanı severim.

  4 yıldır buradayım.

  Aynı makinede çalışıyoruz.

  Fazla konuşmuyoruz, ama onu severim.

  Aptalca gelebilir, ama fabrika hayallerinin gerçekleşmesini sağlamıyor.

  Asla "Gün boyunca bir plakanın üstünde delikler açıyorum.”

  demezsin.”

 Bu harika.”

  Kimse böyle düşünmez.

  Ama hayat öyle.

  Her gün oraya gitmek çok zor.

  Fabrikadaki ilk günümde, herkesi yağ içindeki mavi elbiseleriyle  gürültülü makinalara yaslanmış gördüğümde  kendi kendime "Burası cehennem" dedim.

  Çıkıp gitmek istedim.

  Sonra, patron beni bir makinanın önüne koydu.

  Devam etmemi söyledi.

  Gerçekten bir şey bilmiyordum.

  Baban diğer taraftaydı.

  Beni gördü.

  Kaybolmuşluğumu gördü.

  Yardım etmeye geldi.

  Bazen farkında olmadan onu seyrediyorum.

  Aynı sebeplerden dolayı değil, çünkü artık gözlerim kapalı çalışabilirim.

  Sadece onun tatminkar bir şekilde çalıştığını görmek için.

  Onun ruhu işimin üstesinden gelmemi sağlıyor.

  Tamam.

  O seni güldürüyor sen de onun yanında duruyorsun.

  İyi işte.

  - Patronuna teşekkür et.

  - Benim kimseye teşekkür ettiğim yok.

  Sana anlattığım buradaki çoğu insanın hayatı.

  Eğer iyileştirebilirsen, bu iyi.

  Ama aynı noktada, bunlarla yaşamak zorundasın.

  - Sorun ne?

  - Senin gelmeni istemiyorum.

  Baştan beri buradayım ben.

  Bunun bir parçasıyım.

  Beni zorlama.

  Patronlar burada.

  - Zorlarsam ne olur?

  - Sen şirketin bir parçası değilsin.

  Senin raporunu masamda gördüm.

  Açık.

  Detaylı.

  Onu vereceğim.

  Şimdi gidebilirsin.

  - Alain ile konuşabilir miyim?

  - Şimdi mi?

  Gidip bulayım.

  Yetkin var.

  Beni ne zaman istersen dışarıya çıkartabilirsin.

  Nereye gidiyoruz?

  Sorun ne?

  Senden bir şey sakladım.

  Bir şey söyleme.

  Bilmemem gereken bir şey olabilir.

  Gizli bir belge okudum.

  İşçilik Bürosu adresli.

  12 kişiyi işten çıkaracaklar.

  Patron 35 saat olayına dua ediyor olmalı  ne istiyorsa onu yapmasına izin verdiği için.

  Robotlarla modernize etmek istiyor.

  - Kahretsin!

  - Meraklanma, sen kalıyorsun.

  Sen kovulmayacaksın, kalıyorsun.

  Sen çok gençsin ve maaşın yüksek değil.

  Kalıyorsun.

  Fakat babamı kovacaklar.

  Burada hep birlikte olduğumuz ve evliliğinizi kutlayabildiğimiz için çok mutluyum.

  Gördüğünüz gibi, fırsat da bulmuşken, yöneticiler burada.

  Şanslıyız.

  Sadece birkaç şey söyleyeceğim.

  Bu hediyeyi almanızı istiyorum.

  Umarım bize Fas'tan bir kartpostal gönderirsiniz.

  Söz veriyorum.

  Tebrikler.

  İyi seyahatler.

  - Bu sürpriz oldu.

  - Bunu hakediyorsun.

  En iyi dileklerimle.

  Gel ve bizimle iç.

  Bu Frank.

  Bugün bana biraz kızgın çünkü bu sabah onu toplantı odasına almadım.

  Fakat burada çok parlak bir gencimiz var.

  - Büyük potansiyel.

  - Kesinlikle.

  Ona referans yazmaktan çok büyük mutluluk duyacağım.

  - Konuşmamız gerek.

  - Şimdi mi?

  Bu kaçırma.

  Hemen geri gelmezsem polisi arayın.

  Ne oldu?

  Şu iş teklifin sende kalsın.

  Davranış biçiminden nefret ediyorum.

  Her zaman çifte mesaj içeriyor.

  Referandum boyunca gülümseyip durdun.

  Sendikayı saf dışı bırakmak senin fikrindi.

  Sonuna kadar zorlamak durumundaydın değil mi?

  Anket müzakereler için bir hazırlıktı.

  Bu bilgiyi kullanarak tuzak kurdun.

  Bitirmeme izin ver.

  Benim yaptığım anket sana müzakere yapma fırsatı sağladı.

  Müzakere yapmak cesaret ister.

  Sizde olmayan bir şey.

  Korkak!

  Güç elinde olduğu zaman plan kurup durmak yerine onu kullanmalısın.

  Sen neden bahsediyorsun?

  Yeter.

  İşten çıkarmaları, kaynak bölümünün kapatılmasını, her şeyi biliyorum.

  Sana kim söyledi?

  Biliyorum işte.

  Hava geçirmez bir ofisin yok.

  Her şey bilinebilir.

  Kimin çıkarılacağını biliyorum.

  Baban.

  Bu yüzden sabahki toplantıya girmene izin vermedim.

  Onun için bir emeklilik planı hazırlıyorum, kovulmayacak.

  Sadece babam değil, bu kolay olurdu.

  Kaba olma.

  Yakında sen de bunun gibi bir şirketin başında olacaksın.

  Aynı kararları vereceksin.

  Patronlar bunu yapar.

  Şimdi elinde çok önemli bir bilgi var.

  Sorumlu davran.

  Bir arkadaşın olarak, sana bir şey yapmaman için yalvarıyorum.

  Burada ne yapıyorsun?

  Bir şeyler yeriz, merak etme.

  Bir süre için beraber olmak istiyoruz.

  Çocuklar komşularda kalacaklar.

  Biz de sizle gelmek istiyoruz.

  Tamam.

  Tamam.

  Birazdan yolda oluruz.

  Bu işin zor tarafı.

  Babamıza söylemeli miyiz?

  Yoksa önce annemizle mi konuşalım.

  - Bundan kazancınız ne?

  - Bilmiyorum.

  - Ne oldu?

  - Büyükbaba işten çıkacak.

  Boşver!

  Bu kadar üzülmene gerek yok.

  - Bu iş onu bitiriyordu.

  - Ne dediğini bilmiyorsun.

  - Sen işini kaybetsen ne olurdu?

  - Daha iyi olurdu!

  30 yıl bu işe nasıl katlandığını anlamıyorum.

  Tatile gidebilir.

  Tamam yeter, bu aile içi bir şey.

  Seni görmek güzel!

  Haftada bir görmek yetmiyor.

  Daha sık gelmelisiniz.

  Yemekte ne var?

  Çok geç aradın.

  Kuskus yapamadım.

  Kuskus kelimesine dayanamıyorum.

  Kızarmış tavuk yiyeceğiz.

  Bu evde de sürekli ya tavuk ya da kuskus.

  Dikkat et.

  - Bu üçüncü oluyor.

  - Doğru.

  - Bu sabah nasıl gitti?

  - Gayet iyi.

  Bu sabah rapor vermen gerekiyordu.

  Patronun ne dedi?

  - Bana iş teklifi yaptı.

  - Müthiş.

  Bana niye söylemedin?

  - Hadi başka bir şişe açalım.

  - Olmaz!

  Beni işe alıyorlar, seni kovuyorlar.

  Ne?

  Seni ve makineni atıyorlar.

  Yaşlandın.

  Bitti.

  Kovuyorlar.

  Bak baba, hiçbir şey sonsuza dek sürmüyor.

  Birgün sona ermeliydi.

  Bahçecilik, mobilyacılıkla uğraşırsın bundan sonra.

  Dışarı çıkarız, birlikte bir şeyler yaparız.

  Hep torunlarını göremediğinden yakınırdın.

  Onları okullarından alabilirsin.

  Frank senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?

  30 yılını orada harcadı.

  Ve şimdi onu kovuyorlar mı?

  Tamam.

  Harika.

  Bunu yaparsın şunu yaparsın.

  Bu bir hakaret!

  - Şimdi olmaz Olivier.

  - Peki ne zaman?

  İşte gerzek liberalizmin yaptığı.

  Bunu sana okulda öğretmediler değil mi?

  Gözlerime bak.

  Babanın mutlu olacağını mı sanıyorsun?

  Hayır, bunun onu mutlu edeceğini sanmıyorum.

  Arnoux'yu arayacağım.

  Baban için çok üzgünüm, eski aynı şarkı.

  Kendilerine olunca anca uyanıyorlar.

  Özür dilerim.

  Artık daha gerçekçi bir bakışa sahip olmana sevindim.

  Şimdi onun bir geri zekalı olduğunu biliyorsun.

  Bu bilgiyi nereden aldın, dedikodu mu?

  - Okuduğum bir belge.

  - Neyi kanıtlıyor  Elbette.

  Resmi bir belge.

  Benden ne istiyorsun şimdi?

  Sendikanın hiçbir inandırıcılığı kalmadı.

  Beni aklı bir karış havadaymış gibi gösterdin.

  Şimdi onları nasıl kendi tarafıma çekebilirim?

  Neye ihtiyacın var?

  Ben taviz vermeye hazırım.

  Okuduğun belge nerede?

  Müdürün bilgisayarında.

  O belgeyle ilgili bir şeyler yapabiliriz.

  Neyi riske ettiğinin farkındasın değil mi?

  - Biliyorum.

  - İşin ve geleceğin.

  Çünkü yöneticilerin kendilerine ait bir ağı var.

  İnan bana.

  Bizi yalnız bırak.

  Kendi işine bak.

  Çıkın buradan.

  Herkes.

  Evimi sendika toplantları için kullanamayacaksınız.

  Dışarı.

  - İyi geceler.

  - Eve gitmeyecek misin?

  Biraz yürüyeceğim, ondan sonra giderim.

  - Babanla tartışma.

  - Döndüğümde uyumuş olur.

  İyi geceler.

  Bekle!

  Çarşafın burada.

  Gel buraya.

  Diğerini de ver.

  - Uyandırdım mı?

  - Hayır.

  Enzo pek iyi değil.

  Ona aspirin getireyim.

  Tutmak ister misin?

  Çocukların olduğunu bilmiyorum.

  Theo ve Enzo.

  - Emekliliğine üç yıl kala çıkarmışlar.

  - Compillo da aynı şekilde.

  Mouloud'nun iki yılı kalmıştı.

  Aşağılık herifler.

  Aceleci davranıyorsun.

  Beklemek zorundasın.

  Ne yapılacağını bilmiyor.

  İtelim şunu.

  İkimiz.

  Geliyor.

  Belge.

  Daha fazla işten çıkarma istemiyoruz.

  Daha açmadınız mı?

  - Sorun ne?

  - Engellenmiş durumda.

  Ben açarım.

  Neler olduğunun farkındayım.

  Kapıyı açacağım.

  Yolumdan çekilin.

  Göreceksiniz.

  Bu da ne demek.

  Sizlere göstereceğim.

  Göreceksiniz.

  İçeri girmeyin!

  Bunu yapmak zorunda değilsiniz!

  Başlamak için beş dakikanız var.

  - Gizli çalışan patronu protesto edin.

  - Hadi iş başına.

  Yarın akşam toplanmak zorundayız.

  Tamam mı?

  - Bir yer bulalım.

  - Ben hallederim.

  - Yerel basın?

  - Ben iletişime geçeyim.

  Bugün broşürleri dağıtmak zorundayız.

  - Yazabilir misin?

  - Sorun değil yaparım.

  Öğleden önce çalışanlara dağıtmış olman gerekiyor.

  - Ne yapıyorsunuz burada?

  Çıkın dışarı.

  - Toplantıdayız.

  - Burası benim yerim.

  - Bizim yerimiz.

  Dur.

  Bu ne demek oluyor?

  Ne olduğunu biliyor.

  Onu kovacağız.

  Onu kendim kovacağım.

  Sen kim olduğunu sanıyorsun?

  Dokunma bana.

  Anladın mı?

  - Tamam.

  Gidiyorum.

  - Git yoksa polisi çağırırım.

  Kafana estiği gibi davranmana izin vermeyeceğim.

  Savaş istedin ve alacaksın.

  Seni temin ederim.

  - Çık dışarı.

  - Gidiyorum.

  Pisliğin tekisin.

  Aç şu kapıyı!

  Dövüşelim!

  Bugün saat 8'de gelmek zorundasınız.

  Bu akşam spor salonunda.

  Bugün 8'de.

  Eve git.

  Senle konuşmak istiyor.

  Akşam 8'de.

  Sana ihtiyacımız var.

  Bu akşam gelmelisiniz.

  Akşam 8'de.

  Beni yalnız bırak.

  Babana ne yaptın.

  Çökmüş durumda.

  Bir kız gibi ağladı.

  Onu hiç böyle görmemiştim.

  Anne, greve katılmak zorunda.

  Onu yalnız bırak.

  Katılmayacak.

  Onu şimdi yalnız bırak.

  Kendin için savaş.

  Stajın için savaş.

  Emekliliğini almasına beş yıl kalmıştı.

  Fazla değil.

  Sence bu olanlar doğru mu?

  Ne kazandın bundan?

  Sen de kovuldun.

  Şimdi ikiniz de kovuldunuz.

  - Ben önemli değilim.

  - Tabii ki önemlisin.

  Senin durumun daha ciddi.

  Baban buna katlanamıyor.

  Başka yerde staj bulurum.

  Bu şirkette kalamam.

  Geleceğini düşün.

  Senin için yaptığımız fedakarlıkları.

  Babanı düşün.

  - Bencilsin.

  - Hayır, bunu söyleyemezsin.

  - Hayır demek onu değiştirmeyecek.

  Çok inatçı.

  - Değişmek zorunda.

  Harekete geçip, ilgili olmak zorunda.

  - Bu kadar kaba olmamalısın.

  - Evet öyle olmak zorundasın.

  Sen de farkındasın.

  Bildiğini söyle bana.

  Benle aynı fikirde olduğunu.

  Yardım et bana anne.

  Git ve onu gör.

  Garajda.

  Baba, sendika toplantısına gidiyorum.

  Senin de gelmeni istiyorum.

  Fabrikanın işlemesi bizim asıl gücümüz.

  Birlikteliğe ihtiyacımız var, her zamankinden daha çok.

  Üç gün içinde, tüm üretimi durduracağız.

  Bunu yaparsak fabrikayı kapatmazlar mı?

  Kapatamazlar.

  İşçilerinin isteklerine kulak vermek zorundalar.

  Bize ihtiyaçları var.

  Eğer konuşmaya devam edersek, geçen yılki durumumuzdan farkımız kalmayacak.

  Fabrikayı ele geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.

  Sakin ol.

  Müzakere ediyoruz.

  Ne yapalım?

  Sessiz duruyoruz.

  Birşeyler yapmak zorundayız.

  Artık bitti.

  Kötü mü hissediyorsun?

  Sorun ne?

  - Doğru taraf değil mi?

  - Evet.

  - Harflerin üzerine delik açtın mı?

  - Ger.

  Rüzgar ters yüz edebilir.

  - Buradan sağlamlaştırsak daha iyi olur.

  - Tamamdır.

  Yaptım.

  - Birisini mi aradınız?

  - Oğlum.

  Frank Verdeau.

  Frank, ziyaretçin var.

  - Nasılsın anne?

  - İyiyim, sen?

  - Sana temiz elbise getirdim.

  - Sağol.

  - Nerede kalıyorsun?

  - Endişelenme.

  - Eve gelebilirsin.

  - Gelmesem daha iyi olur.

  - Haklısın.

  Ne yapman gerektiğini biliyorsun.

  - Bunun hakkında endişelenme.

  Korkaklar, greve katılın.

  Fabrika kapandı.

  Ele geçirdik.

  12 kişi işten çıkartıldı.

  O listede sen de olabilirdin.

  Bana bayan deme.

  Bu işte birlikteyiz.

  Bu senin sinirlerini bozmuyor mu?

  Paraya mı ihtiyacın var?

  Sen gençsin.

  O da genç.

  Genç olmak bir bahane değil.

  Şunlara bak.

  Akıllı olduklarını sanıyorlar.

  Aşağıya gelin.

  Hiçbir şey yapamayız.

  Aletleriniz bırakın.

  Niye hala çalışıyorsun?

  Kovuldun.

  Beni duyuyor musun?

  Bizimle greve katıl.

  Jean-Claude, durdur şunu.

  Seni bu şekilde kovmalarına izin verme.

  Senin için buradayız.

  - Ben kimseden benim için burada olmalarını istemedim.

  - Hiçbir zaman hiçbir şey istemedin.

  Çocukların senin için risk alıyorlar ve sen hiçbir şey yapmıyorsun.

  Greve katıl!

  Topla,topla.

  Her zaman böyle acınacak olacaksın.

  Senden utanıyorum, biliyor musun?

  Çocukluktan beri utanç kaynağımsın.

  Bir işçinin oğlu olmanın utancı.

  Bir işçinin öğrenci oğlu olmanın utancı.

  - Bunda utanılacak bir şey yok.

  - Bunu ona anlat.

  Beni bu hale o getirdi.

  Onun sosyal sınıfının utancı!

  Sana güzel bir haber vereyim baba.

  Seni kovmayacaklar, emekli edecekler.

  30 yıl boyunca iyi bir işçi olduğun için değil.

  Bu patronun bana yaptığı bir iyilik.

  Çünkü beni seviyor.

  Eşitmiş gibi konuşuyoruz.

  Ama ben sevmiyorum.

  Anlıyor musun?

  Adil olmadığımı biliyorum.

  Minnettar olmam gerektiğini biliyorum.

  Sana ve anneme bütün fedakarlıklarınız için teşekkür etmeliyim.

  Başardın.

  Oğlun kapitalistlerin tarafında.

  Hiçbir zaman bir işçi olmayacağım.

  İlginç bir işim olacak.

  Para kazanacağım.

  Sorumluluklarım ve gücüm olacak.

  Şu anda sana karşı konuştuğum şekilde konuşma gücüm olacak.

  Şu anda insanları kovdukları gibi kovma gücüm olacak.

  Senin utancın benim en derinlerimde.

  Hayatımın geri kalanında taşıyacağım.

  Rouet, oyun bitti!

  Ses - 1, 2, 3  Lütfen  Bugün kutlama günü.

  Özel bir kutlama, çünkü greve başlıyoruz.

  Makineleri kapattık.

  Hiçbir şey fabrikadan dışarı çıkarılamayacak.

  Sabırlı olmak zorundayız.

  Hepimiz işlerimizi koruyacağımıza inanıyoruz.

  Hiçbir işten çıkarmayı kabul etmemeliyiz.

  Bu çok önemli.

  Geçen yıl işten çıkarılanlar   şu an aramızdalar.

  Bugün, onlardan bazıları gülümsüyor.

  Fakat heyecanlıyız.

  Oyun hala devam ediyor.

  Öp beni.

  - Bir şey içmek ister misin?

  - Evet, sağol.

  Bundan sonra ne yapacaksın?

  Yarın trenle Paris'e gideceğim.

  Bu daha iyi.

  Daha iyisini hakediyorsun.

  Bu cehennem seni öldürebilir.

  Senin yerin bu delik değil.

  Peki sen, sen ne zaman gideceksin?

  Senin yerin neresi?

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar