Kratt…hazine sahibi olan büyülü bir yaratık
Kratt (veya çoğul olarak kratid ;
ayrıca pisuhänd , puuk , tulihänd , vedaja ), eski Estonya mitolojisinde bir
hazine sahibi olan büyülü bir yaratıktır .
Bir kratt, sahibi tarafından
samandan veya eski ev aletlerinden oluşturulan ve daha sonra şeytanın kratt'a
hayat vermesi için şeytana üç damla kan vermesi gereken bir yaratıktır.
Krat, ustanın emrettiği her şeyi
yapmakla ünlüydü ve çoğunlukla kratt'ın sahibine çeşitli malları çalmak ve
getirmek için kullanılıyordu. Etrafta uçabileceği söylendi. Kratt'ın ilginç bir
yönü, sürekli çalışmasının gerekli olmasıydı, aksi takdirde sahibi için
tehlikeli hale gelirdi. Krat gereksiz hale geldiğinde, krattın efendisi
yaratıktan, Andrus Kivirähk'ın Rehepapp'ında ( Eski Barny ) tasvir edildiği
gibi ekmekten bir merdiven inşa etmek gibi imkansız şeyler yapmasını isterdi .
İmkansız görevlerin tamamlanması o kadar uzun sürdü ki, samandan yapılmış
kratt'ın alev almasına ve yanmasına neden oldu, böylece sorunlu yaratıktan
nasıl kurtulacağı sorunu çözüldü.
Halk astronomisinde, imkansız bir
iş verilmiş bir kratt olarak düşünülmüştür. Öfkeli krattın alev aldığı ve bir
ateş topu olarak yandığı düşünülüyordu.
…
Kratt , çalışmaları genellikle
Estonya mitolojisinden yararlanan ve onu mizahi ve peri masalı gibi sunan
Estonyalı yazar Andrus Kivirähk'ın eserlerinde özellikle ortaya çıkmıştır .
Rehepapp ehk Kasım ( Eski Barny,
diğer adıyla Kasım ) adlı kitabı , Estonyalıların Şeytan'ı kandırmak ve
ruhlarını cehenneme gitmekten kurtarmak için kan yerine frenk üzümü meyveleri
kullanmış olabileceklerini öne süren bir açıklama sunar .
Estonyalı besteci ve orkestra
şefi Eduard Tubin (1905–1982) , tamamen halk ezgilerine dayanan bir "
Kratt " balesi yazmıştır . Bu ilk Estonya balesi ve şu konuları ele
alıyor: Para mutluluk getirir mi, Lanet açgözlülükten nasıl doğar ve Maddi
mallara bu kadar büyük değer veren bir dünyada aşka yer olacak mı?
Kasım filmi , kratt ve Estonya folklorunun diğer
unsurlarını içeriyor.
Kasım (2017)
November
115 dk
Yönetmen:Rainer Sarnet
Senaryo:Rainer Sarnet
Ülke:Estonya Hollanda, Polonya
Tür:Dram, Fantastik, Korku
Vizyon Tarihi:01 Şubat 2017
(Estonia)
Dil:Estonian, Almanca
Müzik:Jacaszek
Oyuncular
Rea Lest
Jörgen Liik
Arvo Kukumägi
Katariina Unt
Taavi Eelmaa
Özet
“Gözler ve kulaklar için görsel
bir şölen.''
Pagan zamanlarında Estonya’nın
bir köyünde kurtların, vebanın ve ruhların kol gezdiği bir köyde geçen Kasım,
hem gözler hem de hayal dünyası için görsel bir şölen. Hiçbir şeyin tabu
olmadığı bu köyde, köylülerin en büyük sorunu soğuk ve zorlu geçen kara kıştır.
İnsanlar, birbirinden, Alman malikane sahiplerinden, hatta ruhlardan ve
şeytandan bile çalmaktadır. Ancak ruhlarını ‘Kratt’ adlı yaratıklara vermek
zorunda kalırlar. Bu da feodal sistemin başındakilerin daha da ihya olmasına
neden olmaktadır.
Rainer Sarnet’in siyah-beyaz,
büyüleyici ve karanlık alegorisi bizi 19. yüzyıl pagan zamanlarına götürürken,
insanlığın, aşkın olasılıklarının ve varoluşun etrafında uzun süre akıllardan çıkmayacak
bir görsellikle başbaşa bırakıyor. Estonya’nın Oscar adayı!
Altyazı
Yürü hadi.
Bana iş ver!
Tamam.
Çalışmak mı istiyorsun?
Öyleyse git bana ekmekten bir merdiven yap.
- Derdi ne bunun?
- Ne bileyim.
Yağmur yüzünden olabilir.
Lanet şey!
Onu yapmak için en iyi aletlerimi
kullanmıştım.
Çok güzel!
Kilisedeki Noel ağacı gibi aynı.
Ben domuz kesmeyi daha çok seviyorum.
Kalkın hadi!
Bugün ''Ölüler Günü''.
Sen git hamamı ısıt.
Sen de masayı hazırla.
Yaşlı canavarlar güzel bir ziyafet çeksin
bugün.
Canavar değil onlar!
Anne ve dedeme nasıl canavar dersin?
Bu kadar abartmana gerek yok.
Ölüler senin kadar alıngan değiller.
Ne de olsa onlar artık insan değil.
Canavar demenin neresi yanlış?
Nenem, küçüklüğünde ölülerin ne yaptığını merak edip gizlice
hamama girmiş.
Kapıyı açmış ve ne görmüş dersin?
İnsan boyunda tavuklar, ellerindeki ağaç
dallarıyla kendilerini dövüyorlarmış.
Tavuk da bir hayvan değil mi?
Sana hamamı ısıt dedim, tüm köyü değil!
Ne getirdin bana?
Çek elini.
Ben gösteririm.
Çok güzel!
Tanrım, çok beğendim!
- Fena sayılmaz.
- Nereden buldun bunu?
Baronun yaşlı karısından.
Elinde kalan son elbisesi.
Bütün sandıklarını didik didik ettim.
Ama yürütecek hiçbir şeyi kalmamış.
Sadece bu vardı.
Onun için çok üzülüyorum.
Kadın yatalak ve giyecek bir geceliği bile yok.
Bir keresinde dayanamadım, ona kendi
geceliğimi verdim.
Senin mi?
Zaten ondan çalmadın mı?
Önceden kimin olduğunun bir önemi yok!
Elbiseye karşılık ne istersin?
Takdir edersin ki çok güzel ve pahalı bir
elbise bu.
Sende gümüş bir tane broş vardı.
Onu verirsen elbiseyi alırsın.
Ama buna karşılık verebileceğim tek şey astarı
olur.
Bir de süslenip gelmiş.
Mendebur şey.
Niye öyle diyorsun?
Kız gayet güzel olmuş.
O güzelliği pişirmeye çalış bakalım, karnını
doyuracak mı senin?
Anneni söğüt ağacının yanında gördüm.
Annemi aradığımı nereden biliyorsun?
Ben de onu bekliyorum.
Benim annem de buraya gömüldü.
Rääk'ın ölüleri burada.
Hoş geldiniz!
Hadi, eve gidelim.
Gidelim.
Geliyor musun?
Yürü hadi!
Liina değil miydi o?
Evet.
- Serpilmiş, ahu bir kız olmuş.
- Öyle.
Hamam hazır.
Her zamanki gibi yatakta siz yatarsınız.
Biz de yerde yatarız.
Gizli hazinem için endişeli duymuyorum.
Lakin geçen yıl birkaç ziynet eşyası
getirmiştim.
Nerede onlar?
- Liina?
Şey nerede
Yüzüğüm nerede?
Gitmiş!
Demek Kratt bu yüzden etrafımızda dolanıyormuş!
Neden bana söylemedin?
Ne zaman gördün onu?
Evvelsi gün.
Elimde kovalarla kuyudan geliyordum.
O sıra bir Kratt'ın arkaya doğru hızlıca
koşturduğunu gördüm.
Neye benziyordu?
Süpürge gibi kuyruğu, kova gibi kafası vardı.
O hırsızı bulup parçalarına ayıracağım!
Ekmeği nereye götürüyorsun?
Eğer o kadar açsa diğerleriyle birlikte içeri
gelebilir.
Babam hiç değişmemiş.
Ona nasıl katlanabildin?
Katlanamadım ki.
Buyur anne.
Tek dayanağım sendin.
Herkes dayanacak gücü bir şeyde, daha da
önemlisi bir insanda bulur.
- Benim için de öyle biri var.
- Çok iyi.
Anne!
Yolunuz açık olsun kıymetli hayaletler!
Öbür tarafta hayat nasıl?
Karnınızı doyurabiliyor musunuz?
Ben memnunum.
Yiyecek ekmek bulabiliyorsan elbette memnun
olursun.
Bizimse burada ağaç kabuğu ve kardan gayri
hiçbir şeyimiz yok.
Rääk gümüşünün toprağın altında gömülü
olduğunu işittik.
Nerede olduğunu merak ediyorum.
Çiçek toplamak için dolaşmak istiyoruz.
Çok güzel olacak.
Büyük bir çelenk hazırlamak istiyoruz.
Kasım ayında çiçeği nereden bulacaksın, acuze
karı?
İsa Mesih'in bedeni ve kanı.
İsa Mesih'in bedeni ve kanı.
Köylüler Tanrı'nın sözlerine kulak veriyor.
Şimdi ne yapıyorlar?
Ne yapıyorlar?
- Ne yaptıklarını biliyor musun?
- Ayin ekmeğini mermi olarak kullanıyorlar.
Bu sayede ava çıktıklarında avlarını hiç
ıskalamıyorlar.
- Ne?
- Çünkü o İsa'nın bedeni.
İsa'nın karşısında hiçbir canavar duramaz.
Mesih, onları yerle yeksan eder.
Ama bu bir günah.
Bana iş ver Sander.
Kratt'ın çalışması gerek.
Eski Efendim bana iş vermemişti.
Ben de onu boğarak öldürdüm.
- Kimdi o aptal?
- Çoban bir çocuk.
Bir çocuk demek, tabii ki de.
Çünkü hiçbir Kratt yetişkin insanla boy
ölçüşemez.
Çek o bakışlarını üzerimden!
Beni asla boğamayacaksın.
Adımı Şeytan'ın kitabına yazasın diye
yaratmadım seni.
Seni neden çamurdan çekip çıkardım sanıyorsun?
Biraz kuş üzümü istemek için gelmiştim.
Ne o, yine mi dörtyol ağzına gideceksin?
Sahip olduğum son Kratt alev aldı.
Kratt olmadan işleri çekip çevirmekten aciz
bir adamım.
- Ne istiyorsun?
- Kratt için yeni bir ruh.
Ruh mu?
Kendi Kratt'larını mı yiyorsun yoksa?
Sana tavsiyem balık yemen.
Hem tadı çok, çok, çok daha leziz.
Ailem ağaç kabuğu ve yarasa yer.
Kratt olmadan kışı atlatamayız.
Buraya kendi kanınla adını yaz.
Sonrasında istersen pantolon dansı bile
yapabilirsin.
Ne dersin, ister misin?
Bırak şu pantolonumu.
Evimde hazır bir Kratt bedeni var.
Bana lazım olan sadece bir ruh.
Pantolon dansı işini daha sonra yapabiliriz.
Kan senin olsun, Kratt'ın ruhu da benim.
Git haydi.
Kratt'ın artık yeni bir ruha kavuştu.
İlaç gibi geldi.
Bi' tane daha doldursana.
Bu arada, cehennemin dibinde işler nasıl?
Mütemadiyen esen bir rüzgâr var.
Harıl harıl çalışıyoruz.
Sıçmaya bile vaktimiz yok!
Noel vakti düğünü yapabiliriz.
Domuz, yaşlı kancık, bu sene kilo almıyor.
O vakte kadar hazır olmalı.
Sonrasında boğazını kesip, işimize bakarız.
Boğazını keseceksen nasıl evlenmeyi
düşünüyorsun?
- Kimden bahsediyorsun?
- Domuzdan.
Müstakbel karından.
Ne saçmalıyorsun sen?
Domuzla evleneceğimi nereden çıkardın?
- Kiminle evleneceksin o halde?
- Seninle.
Benimle mi?
Emin misin?
- Hem de epey.
Ben domuzla evleneceksin sanıyordum.
Bu saçmalıkları nereden çıkarıyorsun?
Domuz da domuz
Ben gidiyorum.
- Her şeyi ayarladınız mı?
- Var git işine be!
Baron'un kızı Almanya'dan ziyarete geldi.
Yanında da bir bavul dolusu don getirdi.
Kaç tane istersin?
Nasıl aldın onları?
Baron öğrenmez mi?
Donlarımla ne yapacağım onu ilgilendirmez.
Onların senin olduğunu kim söyledi?
Kimin o zaman?
Bu topraklar Estonyalılara ait.
Ve Estonya topraklarındaki her şey de bize.
Kral Lembitu ve bağımsız olduğumuz günleri
bilmiyor musun?
Baron'un atalarının haksız yere kralımızı
öldürdüğünü ve topraklarımıza
hükmetmeye başladığını?
Bu topraklar onların değil, bizim!
Ben Estonyalıyım.
Bu sebepten donların hepsi de bana ait.
Baron'a da böyle mi söyleyeceksin?
Baron'a diyeceğim ki; Donların azdı ve hepsi birden şaha kalkarak ormanın derinliklerine doğru koşarak
uzaklaştılar.
Kaç tane istiyorsun?
- Dur bakalım, acele etme.
Başka bir sorum daha var.
Beni gizlice Baron'un kızının odasına
sokabilir misin?
- İlginç bir istek.
- Nedenmiş o?
Sonuçta onun odası da bizim topraklarımızda,
değil mi?
Lembitu'nun soyundan gelen birisi olarak istediğim zaman oraya girmeye hakkım yok mu?
Elbette var!
Ve hiçbir Alman haydut bu hakkını elinden
alamaz!
Bu gece
Bu gece mutfak kapısına gel.
Luise!
Merhaba.
Baba, yanımda biri vardı!
Sakin ol.
Burada bizden başka kimse yok.
Bu senin hastalığın.
Bu gece dolunay var.
Seni seviyorum.
Seni çok seviyorum.
Seni seviyorum.
Şu kütüğü kaldırın.
Gece çökmeden bu kütüğü kaldırın.
Bırak yardım edeyim.
Buyur, devam et.
Beyler, yeterince dinlendiniz mi?
Haydi, işe koyulun!
Alın şunları, hadi.
Aşağılık herif!
Sen bize emir veremezsin!
Köşk uşağı!
Dalkavuk herif!
Hans!
- Sinsi herif!
Lanet olsun sana!
- Hans!
Dur!
Yapma!
- Hans!
- Senin Hans kâhya olmuş!
- Yalan söylüyorsun!
- Omurgasız böcek!
Onun karısı olmak istiyorum.
Afsuncu, o kadını unutmasını ve beni sevmesini
istiyorum.
Bunu yapabilir misin?
İsteğin buysa sana yardımcı olabilirim.
Lakin bunun için Hans'ın sevdiği kızı öldürmen
gerekiyor.
Öldürürüm.
Bu oku onun penceresine at.
Vakti gelip de pencereden dışarıyı izlemeye
çıktığında ok kafasına çarpacak ve beynini
yere dökecek.
Amca!
Beni nehrin karşısına geçir.
Karşılığında da sana bir öpücük vereyim.
Öpücüğüm nerede?
Pantolonlarınızı çıkarın ve başlarınıza
geçirin.
Bu yolla veba, bizim iki mabadımız olduğunu
düşünecek.
Ve bize dokunmayı göze alamayacak.
Geber inşallah, aptal!
Ucuz kurtulduk.
Kalkın hadi!
Kaybedecek zamanımız yok.
Veba bir kez daha gelecektir.
Ve bu sefer onu kandırmak hiç kolay olmayacak.
Başka bir şeye dönüşmüş.
Ne yapıp edip bunu öğrenmemiz lazım.
Gidip arayın!
Hadi!
Neyi arayacağız yahu?
Neye dönüştüğünü söyle bari!
Bilmiyorum.
Aklınızı kullanın.
Sıra dışı bir şey bulursanız bana getirin.
Bu bir çivi.
Sivrisinek.
Düğme.
Daha önce hiç düğme görmedin mi?
Salyangoz.
Peki, ya köşk?
Veba oraya da uğrayacak mı?
Umarım gider de orada bulunan herkesi kırıp
geçirir.
Birbirimizle didişecek zaman değil.
Onu bulamazsak yarın hepimiz aynı mezarda
yatıyor olacağız.
Elinde hiçbir şey yok!
Liina, maalesef canım.
Bu sefer veba bizden daha akıllıydı.
Merhaba.
Bu adam bulduğu parayı başkalarına göstermek
istemedi.
Ancak Veba, tek başınıza yutabileceğiniz bir
lokma değildir.
Durma, haydi!
Neden canımızı bağışlayasın ki?
Hepimiz birbirimizin malını çalarız.
Çaldığımız bu ganimetleri ya gömeriz ya da
anında yer bitiririz.
Bu hayâmızdan azat olduğumuz için şad
olmalıyız.
Senden tek bir şey istiyorum Veba.
Bir erkek ve bir kızı canlı bırak.
Neslimizi devam ettirsinler.
Yemin eder misin?
İncil üzerine yemin et.
Ne oldu güzelim?
Hans onu seviyor.
Ölene kadar da onu sevecek.
- Yani, onu öldürmedin mi?
- Yapamam.
Yapsaydım, Hans kederinden ölürdü.
O zaman ben ne halde olurdum?
Kederinden ölürdü demek.
Kendisini böyle bir ölüme reva görüyorsa bu Hans oldukça tuhaf biri olsa gerek.
Evet, öyle.
Onu bu yüzden seviyorum ya zaten.
Beni anlıyor musun?
Sanırım.
Şimdilerde herkes bana yaşlı bir acuze gözüyle
bakıyor.
Ancak genç bir kızken ben de samanlıkta bir
çocuğu az beklemedim.
Geldi mi peki?
Yoksa sen de mi beni kandırmaya geldin, alçak
herif?
Senin Kratt'a bir ruh bahşedeceğim.
Ama karşılığında da senin ruhunu alacağım.
Artık senin kanın benim!
İşte, Kratt'ın için bir ruh.
Selamlar Efendim!
Tanrı'nın bereketi üzerinize olsun!
Sana bir iş vereceğim.
Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için beni
bağışlayın Efendim.
Lakin Krattlar insan taşıyamaz.
Beni hiçlikten var ettiniz.
Yetersizliğim için kendimden esef duyuyorum.
Birbiri için atan iki kalbi bir araya
getirmeyi çok isterdim.
Âşık olduğunuz kadın büyüleyici biri mi?
Büyüleyici mi?
Hayır, sadece çok güzel.
Tahmin edebiliyorum.
Beyaz mermer gibi teni, kadife gibi dudakları efsunlu, derin mi derin sularda gark olmuş
kapkara gözler.
O sular ki içtikçe insana aklını kaybettirir.
Böyle konuşmayı nereden öğrendin Kratt?
Her yerden.
Dünya üzerinde akan bir nehir gibi şehir şehir
gezdim.
Berkemal cennet bahçelerde çeşme olup çağladım.
Yağmur oldum, damla damla eridim.
Sayısız gemiler taşıdım.
Şimdi bir kardan adamım.
Ve varlığım boyunca ilk kez konuşabiliyorum.
Bunu bana siz bahşettiniz Efendim!
Hans, nedir bu?
Küçük bir çocuk gibi kardan adam mı yaptın?
Bu kardan adam benim Kratt'ım.
Anlattığı hikâyelere inanamazsın.
Birkaç ay evvel Venedik kanallarında süzülen
bir gondoldum.
Üzerimde iki aşığı taşıyordum.
Bu yüzük senin için, ulvi güzelliğin için.
Yollarımız burada ayrılıyor.
Birbirimizi bir daha asla göremeyeceğiz.
Bu yüzük bana seni hatırlatsın.
Hiç mantıklı değil.
Madem yolları ayrılıyor, kadına neden yüzüğünü
veriyor ki?
Bu adam salak mı?
Madem artık hayatımda olmayacaksın, yüzüğünün
de bende kalmasına da gerek yok!
Belki o yüzüğü bulabiliriz.
Ben gidip arayacağım.
Ne muhteşem hikâyeler!
Muhteşem, büyüleyici.
Büyüleyici mi dedin?
O kelimeyi nereden duydun sen?
Kendine bir eş almak ister misin?
Çok kolay.
Düğün yapmanın zamanıdır artık.
Hatta geldi de geçti bile.
Evet, onunla
Baron'un kızıyla evleneceğim.
Burada olma sebebimi biliyorsun.
Kıçımı ısıtmak için gelmedim.
Liina ile evlenmek istiyorum.
Artık bekleyecek takatim kalmadı.
Hem unutma, bana bir söz vermiştin.
O yüzden içkimizi bitirelim ve şu işi nihayete
erdirelim.
İç şundan.
Kürkünü parlatır.
Sana ekmek getirdim.
Al onu kendin ye!
İnşallah boğazında kalır!
Sakinleş biraz.
Endel iyi adamdır.
Ancak bu tarz davranışları mazur görmez.
- Defol git buradan!
- Endel'e alışsan iyi edersin.
Ben senin babanım ve kararımı verdim.
Evlenmene gerek yok ki.
Sadece sevmek de
yeter insana.
Sevdiği kadınlarla
evlenemeyen onlarca adam gördüm.
Hepsi de aşklarını
kâğıtlara döktü.
Birbirine sevdalı
iki kişi kavuşamayınca, her ikisinin de
kalbine bir hançer saplanırmış.
Senden yardım
istemeye geldim.
Liina bana geldi.
Kız çok hasta.
Bir adama sevdalı.
Lakin adam onu değil başkasını seviyor.
Sander.
Bu aşkın onları heder etmesine izin veremeyiz.
Daha önce kimsenin
bu kadar önemsiz bir şey için kafayı yediğini hatırlamıyorum.
Zamanında sen
başka bir kızla oynaşırken ben zehirli kurbağa yemeye hazırdım.
Sahi mi?
Ah be Minna
O zamanlar sana çok acı çektirdim.
- Ben de sana çektirdim.
- Karımı mı diyorsun?
Elbette.
Bana kin gütme ama.
Olan oldu.
Önümüze bakacağız artık.
İkiniz için de üzgünüm.
Anlamıyorum, yolunuz neden bu kadar taşlı?
Adeta birbiriniz için yaratılmışsınız.
Ruhlarının canı çekilmiş iki âşık.
Kıskanç biri değilim.
Gözlerimi kapatıyorum ve Hans'ın bana beni
sevdiğini söylediğini düşlüyorum.
Çünkü biliyorum ki, Baron'un kızı onun
sevgisine hep sağır kalacak.
Zavallı Hans.
Beni dinle Liina.
Baroneslerin giyeceği türde elbisen var mı?
Niye?
Bir tane bulabilirim.
Demek hazinemizi tırtıklayan Kratt sendin.
Lanet olsun!
Sakın üzerimde yürümeye kalkma!
Tane tane olmuş
bir kumum ben.
Gün doğmadan evvel
uçup gideceğim ellerinden.
Sakın anlamaya
çalışma!
Ben iptidai bir
varlığım.
Farklı farklı
suretlerde ulvi bir ışık gibi doğarım.
Bir meleğin
sedasıyım.
Safi aşkım.
Ne zaman bana
ihtiyacın olursa hatırla, sana kalbin kadar uzağım.
Çok güzel.
Olur da Sander bizi kavuşturursa, bunları ona
aynen söyleyeceğim.
İstersen sen de yazabilirsin.
Hem âşık, sevdasını kendi elleriyle kâğıda dökerse maşuk daha da mutlu
olur derler.
Şiir mi yazmam
gerekiyor?
İyi de ben şiir
yazmayı bilmiyorum ki.
Sevdiğin kadını
hayal et.
Kelimeler
kendiliğinden dökülecektir.
Güven bana.
Bir buzağı gibi soluyorsun
Tıpkı küçük bir inek gibi.
Bu nasıl olabilir?
- Gayet iyi.
Eski papaz Moses, beni mihraptan altın
kazırken yakaladı.
Bana ''Seni darağacına göndereceğim.'' dedi.
Ne diye mihrabı kazıyordun ki?
Orası mukaddes bir yer, bilmiyor musun?
- Elbette!
Ama bu kutsal bir altın.
Eğer ödemeyi bu altınla yaparsam altın geri
dönüp tekrar bana dönecek.
Nasıl olacakmış o?
Altın yürüyecek mi?
İsa Mesih geri verecek.
Çünkü o kutsal altın.
- Kim söyledi bunu sana?
- Letonyalı birisi.
Letonyalılar sıçmak için ağızlarını kullanıyor
demek.
Peki, ne yapmayı planlıyorsun?
Papazı mı zehirleyeceksin?
Hayır, neden?
O papaz ki beni besliyor.
Aptallaştırsan kâfi.
Saçından bir tutam getirdim.
Merhamet et.
Merhamet et.
Bu kadar yeter.
Geri zekâlı olmasını istemeyiz herhalde.
O zaman yerine yeni bir papaz gönderirler ve
işler daha da beter olur.
Ben eve gidiyorum, uyuyacağım.
Bütün gece içtim.
Ne istiyorsun?
Görmüyor musun, meşgulüm.
Duydum ki, sende şey varmış Ne varmış?
Kem küm etme de konuş.
Aşk iksiri.
O iksiri içen kız, sana âşık olurmuş.
Bunu kendin hazırlamalısın.
Bir tutam koltuk altı kılını ve terini kaba
koyup kendi dışkınla karıştır.
İşte sana aşk iksiri.
Bu karışımı kıza yedir, o da sana âşık olsun.
Çok güzelsin!
Benim adım Hans.
Üşümüyor musun?
Aptallar.
Luise!
Sana bir hediye getirdim Luise.
Kendi ellerimle pişirdim.
Niye böyle iğrenç kokuyor?
- İçinde dışkı var çünkü.
- Hayır, dışkı değil.
Çikolata.
Dışkı var.
Bunu Luise için yaptım.
Seni iğrenç mahlûkat!
Al bu pisliği kendin ye!
Bunlar gerçek duygular.
Bu adam İsa'yı vurdu!
Olamaz, şimdi eriyemezsin!
Mecburum.
Böyle olmak zorunda.
Suskun olduğun vakitlerde bile seni çok
iyi anlıyorum.
Pek çok haris yeminler duydum.
Nice duygu fırtınalarına şahit oldum.
Ama siz, birbirine sevdalı iki âşık, büyük bir
sükût içinde sadece oturdunuz.
Ve bu o kadar güzeldi ki.
- Onun gerçekten de
- Evet, eminim.
O kız seni seviyor.
- Kratt'ın nerede?
- Eridi.
O halde borcunu ödeme vaktin geldi!
Hans!
Sizin türünüz insanlık
üzerindeki yükten başka bir şey değil.
Boğazımızı kesmeden evvel iki kere
düşünmezsiniz.
Bu sizin hatanız!
Size kim, gidin Şeytan'la anlaşma yapın dedi?
Doğru, sizden uzak durmamız lazım.
Hepinizi cayır cayır yakmak lazım!
Hem Veba'yı hem de Şeytan'ı kandırdın.
Ama söz verdiğin halde bedelini ruhunla
ödemek istemiyorsun.
Çünkü benim ruhum yok.
Çok yakında, kazanımda kaynatacağım seni.
Dün köşkün kilerine gitmişsin.
Bir tane elbise alabilirdin.
Öyle ağır bir şey de değil.
Gözüne dizine dursun!
Bir sosis ve yarım kuzu yürüttüm.
Hem elbiseyi neremde taşıyacaktım?
- Omzunda.
- Sus be!
Efendimiz İsa Mesih, ruhunu Şeytan'a satan bu fâniye merhamet et.
Senin kutsal kanın bizi günahlarımızdan
arındırsın.
İsa Mesih, Tanrı'nın Oğlu; merhamet et!
Biz günahkârlardan merhametini esirgeme!
Altın!
Saf altın!
Bu, Rääk'ın metfun hazinesi.
Al bunu evladım.
Bakire bir gelin için güzel bir çeyiz
olacaktır.
Evet.
Yalnızca bakire bir gelinin hayalleri.
…
NOTLAR
- Kratt: Estonya mitolojisinde geçen, büyülü bir yaratık. Hazine
taşıyıcısı olarak da geçer.
Samandan ya da evde bulunan eski
alet-edavatlardan yapılır ve ruhunu kazanabilmesi için sahibinin kendi ruhunu
şeytana satması gerekir. Bunu da 3 damla kanını Şeytan'a sunarak yapar.
görevi yerine getirir. Sürekli
çalışmak zorundadırlar, çalışmadıkları zaman sahiplerine büyük bir tehdit
oluştururlar.
Kurtulmak istedikleri zaman yapamayacakları bir görev vererek(filmdeki
gibi) samandan oluştukları için alev almaları ve parçalarının yanması
sağlanıyor.
Daha fazla bilgi için: https://en.wikipedia.org/wiki/Kratt
- Baron ve Barones: Avrupa
terminolojisinde asaletin şovalyelikten sonra gelen 2. basamağı, vikontluktan
küçük soyluluk payesi.
İngiliz literatüründe baronlara " Lord " denilmektedir. Baron
eşine barones denir.
- Ölüler Günü: Ölüler Günü, aslen İspanyolar ve Latin Amerikalıların
kutladığı, amacı ölüleri anmak olan bir festival.
Modern zamanlarda 5 Nisan'a denk
gelir. Başlangıcının Azteklere dayandığı bilinmektedir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar