Sözcüklerin Gücü
Yazan: M. Sait Karaçorlu
Batı kaynaklarında Jeriko’nun
büyülü sözcüğünü anlatan bir efsane vardır. Jeriko çok kalın duvarlarla
çevrili bir şehirdir. Bir kale. İçine girilmesi, fethedilmesi, ele geçirilmesi
bu kalın duvarları yıkmak veya aşmak mümkün olmadığı için imkansız olan bir
şato. Her türlü saldırıdan korunan ve içerdekilerin dışarıdakilere istediklerini
yapabildikleri güç alanları. Bu duvarlar bir bilge kişinin öğrettiği sesle
yıkılır.
Aşılamayacak kadar yüksek ve
kalın kale duvarları sesle yıkılır mı? Sesin bunu sağlayacak fiziksel gücü var
mı ? Elbette var. Bilge kişinin öğrettiği -veya sağladığı ses- nasıl bir ses
idi? Bunu bilmek galiba mümkün değil. Bu mümkün olmayışı bu günün şartlarında
nasıl her türlü imkan ve fırsatın insanları sömürmek, köleleştirmek için
kullanıldığını gördükçe memnuniyetle karşılamak gerekiyor.
Bu efsanenin geçtiği şehir büyük
ihtimalle bizim kaynaklarımızda “ERİHA” olarak adı anılan şehirdir. Eriha Ken’an diyarında, bu günkü
Filistin topraklarında M.Ö. 7 bin yıllarında varolan bir yerleşim merkeziydi.
Hz. Musa’nın Kızıldenizi mucizesi ile ikiye bölerek Mısır’dan getirdiği İsrailoğulları’nın yerleşebilecekleri tek
şehir burasıydı. İsrailoğulları on iki kabileydi. Şehrin surlarını sesle yıkan
Bilge; on iki kabileden birinin Nakib’i {kelimenin çok ilginç anlamı için,
Elmalı; 3/1604} olan Yuşa b. Nun idi.
Bu hadiseye, Merhum Cemil Meriç,
kelimelerin gücüyle ilgili Fildişi Kulesinden kaleme aldığı yazıda bir cümle
ile değinmiş. “Kelime
Jeriko’nun surlarını yıkan büyülü güç” diyor.
Sözcükleri sadece iletişimin
aracı görmek pek doğru değil. Onların kendine ait sırlı ve anlaşılmaz ama
duyulur ve yaşanılır bir güçleri de var. Ses nasıl zihinsellikten öte fiziksel
bir güce sahipse sözcüklerin de fiziksel sayılabilecek etkilerini
gözlemleyebiliriz. Kulağın beyne ulaştırdığı
her ses, her sözcük ve her sözcüğün zihinde oluşturduğu anlam, bilinçten veya
bilinçaltından gelen bir karşı oluşumu,
çoğunlukla eyleme
dönüşen bir tepkiyi hazırlıyor.
Seviniyor, üzülüyor, hüzünleniyor, neşeleniyor, öfkeleniyor, beğeniyor, nefret
ediyor ve seviyoruz. Bu tepkisel eylemlerin ilk basamağı algıladığımız ses
olduğuna göre davranışlarımızı algıladıklarımıza göre sınıflayabiliriz.
Biz sınıflamadan önce
karşımızdaki yapmışsa bu sınıflamayı, bizden istediği veya beklediği davranışı
çoğunlukla yönlendirebilecek, yönetebilecektir. Yani muhatabımız eğer
sözcüklerin gücünü kullanmasını bilen ve beceren birisi ise, gelişigüzel
konuşmayan veya kendi tepkisel sözcüklerini kullanmayan, ne yaptığının
bilincinde biri ise büyük ihtimalle konuşmasının amacı bizimle ilgili hedefine
ve amacına ulaşmak olacaktır.
Kaçınılmaz yol ayrımı sözcüklerin
gücünün hangi amaç için kullanıldığının ayrımıdır.
Her güç gibi sözcükler de
insanların lehinde veya aleyhinde kullanılabilir. Hayra veya şerre hizmet
edebilir. Sözcüklerle özgürlük meşaleleri yakılabilir. Yine sözcükler insanları
köleleştirmek, birey oluşlarını yok edip bir bütünün basit küçük ve önemsiz bir
parçası haline getirmek için kullanılabilir.
Pazarlamacıların, satıcıların
aldıkları akademik düzeyde eğitimleri, “karşındakinin
aklını almadan parasını alamazsın” özdeyişine dayalı ideolojik
yaklaşımları, istatistiksel rakamları artıran başarıları, grafik eğrilerini
düşüren yenilgileri hep, döner dolaşır “sözcüklerin gücünü” iyi kullanmaya
dayanır.
Politika cambazları, bezirganlar,
ruhbanlığa soyunanlar hep ayni gücü iyi kullanan insanların arasından
çıkmaktadır. Ve bu bir tesadüf değildir. Ama silah ve para gibi somut güçlerin
yanında sözcüklerin gücü daha masum daha ince daha rafine bir yöntemdir. Elbette
sözcüklerin gücünün bu yönde kullanımı diğerlerine nazaran daha masumdur.
Bu yönüyle sözcüklerin gücünün ön
plana çıkması olumlu bulunmalıdır. Hatta diğerlerinden daha ön planda olması
için çaba da gösterilmeli. Çünkü sözcüklerin gücü üzerinde mesai harcayanlar
sözcüklerin gücünü kullananlardan en az etkilenenlerdir.
Sözün gücü ve güzelliği kadar
amacı ve hedefini de algılamalı. Çünkü amacı anlaşılan her söz zararı en aza
indirgenmiş sözdür. Her türlü zarar ve ziyan da amacı gizli olan, ilk bakışta
anlaşılmayanlardan gelmektedir.
Amacı güzel kendisi doğru kurgusu
iyi bir söz ise dinleyip benimsemeli. Çünkü “kulak vermemek” sözün
gücünden kurtulmak değil tam aksine o güce kendini daha açık daha savunmasız
hale getirmek olacaktır. Fakat bilmeli ki “kötüye kullanmak” sözcüklerde silah
ve para gibi somut güçlerden daha çok ihtimal dahilindedir.
Bir avuç güç bir çuval haktan
daha iyidir diyenler, gaye vasıtayı meşru kılar diyenler, şarlatanlar için
kurulan cümlelerinde “büyük, yüce” sıfatlarını bolca kullananlar,
beğenmediklerine “hırsız, adi, aptal, vatan haini, satılmış”
nitelemelerini rahatlıkla yapabilenler, kullandığı sözcüklerdeki gücü
düşüncelerinden değil bağlantılarından alanlar işte bu gücü kötüye
kullananlardır.
Sözcükleri düşüncenin
somutlaşması olarak görmek sahip olduğu gücü kötüye kullanma çarpıklığını yok
edebilir. Belki haklılığını ve doğruluğunu
kanıtlayabilmenin tek çaresinin güçlü olmak gücü, ele geçirmek olduğunu
zannetmek saplantısını da giderebilir.
Galiba öncelik Jeriko’nun büyülü
sesi gibi sözcüğün gücüne güvenebilmekte.
Kaynak: Âhenk…Fikir Kültür
Edebiyat Dergisi… YAZ ‘ 99 SAYI: 8
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar