Print Friendly and PDF

Vladislav Vanchura: Marketa Lazarová

 

 


Aşk ve nefret, sadakat ve gurur, heyecan verici maceralar ve kaderin öngörülemeyen kıvrımları - meraklı ve romantik fikirli okuyucu için- Çek yazar Vladislav Vanchura'nın “Market Lazarov” romanı…  

Konu, iki savaşan klanın, iki ailenin, Kozlik ve Lazara'nın yaşadığı Mlada Boleslav kasabası yakınlarındaki bölgede geçiyor. Başarısız bir soygun sonucu asker, kralın gözünden düşer ve yardım için komşusu Lazar’a döner. Destek vermeyecek ve onu mülkte ateşe veren kızgın Kozlik, Lazar’ın kızı Marketa’yı esaret altına alıyor. Hayatının geri kalanını bir manastırda geçirmek zorunda kalacaktı ama Kozlik’in oğlu Mikolash’a aşık oldu.



Romandan

“Ah, tek bir saray, tek bir harem, tek bir kadın krallığında Lazar’ın kızından daha güzel bir bakire yoktu.

Mikolash onu seviyor.

Kendine daha çok yaklaşır.

Saçlarının kokusunu içine çeker, ellerine dokunur, kanlı elleri, yumuşak, güçsüz eller, küçük eller, orman çalılarının dallarının çırptığı kulplar.

 Onları ne takva, ne küfür, ne âdet, ne de ahlâk ayıramaz.

Hırsız, sevgilisinin kulağına bir kelime fısıldamak için eğilir.

Hangi? Aptal, boş, değersiz.

Sevmeyen herkes için anlamsız bir kelime.”

**

“Nasıl, eski günlerde yaşanan hikayeden mutsuz musun?

Şiddetli donlar, soğukkanlı erkekler ve çekici bayanlar hakkında bir şeyler duymakla gerçekten ilgilenmiyor musunuz?

Hikâyemiz, modern edebiyatın lüks karmaşıklığıyla karşılaştırıldığında, kırıcı bir çekiç gibi değil mi?

Ve sizi geçimini sağlamak için almıyor mu - en azından biraz, en azından kısmen, gecikmeli de olsa, çünkü ayırt etme yeteneğinizin bunu anlaması için zamana ihtiyacı var mı?"

 


İlginç bir şekilde, roman, katı dini görüşlere bağlı olan eleştirmenlerden bile beğeni topladı. Marketa Lazarova bu açıdan bir dönüm noktası oldu - farklı edebiyat çevrelerinden eleştirmenler tarafından beğenildi. Romanda herkes kendinden bir şeyler buldu ve Vanchura böylece edebiyat sahnesinde eşsiz bir yer edindi. Katolik eleştirmenler onu küfür için kınadılar, ancak buna rağmen yardım edemediler, ancak bu çalışmanın ne kadar güzel yazıldığını kabul ettiler ve ona hayran kaldılar - örneğin Vaclav Rench. "

"Ve birisi çok yaklaştı ve izliyordu. Bu aynı Mikolash, aydınlanmış bir yüze sahip Mikolash, sevgilisini bekleyen Mikolash. Nasıl, gerçekten sevgili mi? Ah, bu zor bir hikaye! Marketa bugüne kadar üzgün, hala acı acı ağlıyor. Öyleyse bırakın ağlasın! Hıçkırıklarındaki mutluluğu tanıyorum. Zavallı şey, neye üzülüyor? Hangi özlemler gerçekleşmedi? Bir manastıra gitmek istedi. Tanrı'nın lütfu bazen bizi yakıp kül eder.


Marketa Lazarová (1967)

162 dk

Yönetmen:Frantisek Vlácil

Senaryo:Frantisek Pavlícek, Vladislav Vancura, Frantisek Vlácil

Ülke:Çekoslavakya

Tür:Dram, Tarihi, Romantik

Vizyon Tarihi:24 Kasım 1967 (Çekoslavakya)

Dil:Çekçe, Almanca

Müzik:Zdenek Liska

Oyuncular

Josef Kemr

Magda Vásáryová

Nada Hejna

Jaroslav Moucka

Frantisek Velecký

Özet

Frantisek Vlâcil’in, 18. yüzyıl Bohemya ormanlarında geçen, iddialı ve çok katmanlı ortaçağ epiğinin teması, paganizmden Hıristiyanlığa geçiştir. Filmde, masum, manastıra bağlı klan liderinin önder kızının (Magda Vâsâryovâ), vahşi pagan savaşçısı Mikolos Kozlik’e (Frantisek Veleck) esir düşüşü ve cinsel sömürüye maruz kalışı anlatılır.

Tamamlanması altı yıl süren, sembollere ve metaforlara vurgu yapan, hemen hemen üç saatlik eksiltili bir anlatıdır Marketa Lazarov. Vizyona girdiği ilk günden itibaren birçok dergi tarafından "afallatıcı bir iş, sıradan ticari sinemaya benzemeyen bir film" olarak tanıtılarak hak ettiği değeri de gördü. Savaş öncesi avangard romana dayanan ve Carl Theodor Dreyer, Akira Kurosawa ve Ingmar Bergman görselini anımsatan bu siyah...-beyaz Gotik başyapıt, 1988 yılında, ülkedeki eleştirmenler ve sanayi önderlerinin bir araya geldiği bir panelde tüm zamanların en iyi Çek filmi seçilmişti. Şiirsel lirizmi ve tarihi filmleriyle tanınan Vlacil (1961’de çektiği The Devil’s Trap, karşı

-Reform sürecini anlatırken, 1967 yapımı Vallery of the Bees’deki Çek kahramansa Tötonik bir şövalyedir), bu filmde aksiyon yüklü yüzeysel bir macera anlatımı yerine, sinematografisinden ve hikâyenin geçtiği dönemin tarihsel gerçekliklerinden hiç sapmadan, atalarının psikolojik ve tinsel dünyalarını derinlemesine çözümler. Bu yüzden Marketa Lazarov bir ahir zaman kâbusu gibidir: türünü ya da korku uyandırma sebebini sınıflandırmayacağımız bir sinematik şiirdir.

Yorum

Film, Vladislav Vancura'nın (aynı adı taşıyan) romanına dayanıyor olması ve dilindeki  kuvvet  ve zayıflayan günümüz dil seviyesi nedeniyle merak uyandırmış.  Özet konuda paganizmden Hristiyanlığa geçişin  acımasız anlatımı denilse de paganizmin çok farklılığı görülmüyor. Dahası Marketa dan çok,    gezginleri soyan  Kozlik   ailesini anlatıyor.  Orta çağ Orta Avrupa'sında Paganizm'den Hıristiyanlığa geçişin acımasız bir dönem olduğunu biliyoruz.  -Kozlik ailesi o kadar çılgındır ki kral onları yakalamaları için askerlerini gönderir. Korkunç zamanlar, bir insanın hayatının hiçbir değeri yok.-

 Kozlik, kralın baskınına karşı Mikolas'ı,  komşusu Lazar'a savaşa katılması için baskı yapması için gönderir. İkna başarısız olur ve intikam almak için Mikolás, Lazar'ın kızı Marketa'yı bir manastıra katılmak üzereyken kaçırır.  Bu meyanda Kozlik ve Lazar aileleri arasında geçen bir sürtüşmeyi sürekli görüyoruz. Evet...Ortaçağ karanlık, sert ve kirli idi.  Ancak filmde Kilise ortamı her hâlükârda tertemiz iken ailelerin yaşadığı ortamlar kirli gösterilmesi kilisenin tepkisini çekmemek için olmalı..

Filmi beğenmek konusuna gelince paganizm hakkında çok bilgi sahibi olamadığımız bir film. Marketanın çıplak görüntüleri ile kotarılmaya çalışılmış ve romandaki anlatımın filme aksettirilemediği düşüncesindeyim. Romanın anlatımında şiirsel aktarımların filmde çok zayıf kalmış. Eğer roman ünlü olmasa idi bu film kendinden o kadar  bahsettirebileceğini düşünmüyorum. Hakkındaki beğenilerde Carl Theodor Dreyer, Akira Kurosawa ve Ingmar Bergman filmlerinin havası var deniyor, takliti dahi olamaz. İnsanı etkileyecek hiçbir taraf bulamadım. Merak edenlere seyredin demek bile istemiyorum. Uzun ve sıkıcı bir film.

Altyazı

Bu öykü neredeyse   rastgele bir araya getirilmiştir ve güçlükle övgüyü hak eder.

 Ama önemi yok.

 Su arayıcısının arama çubuğu altta gizlenen suların   üzerinde titremeye devam ediyor.

 Bizim öykümüz, şiddetli kışların olduğu bir yerde, zamanımızın Hristiyan âlemi kadar keskin bir ayazda geçiyor.

 Böyle günlerde şömine başında oturmak, aptalca işlerin rastgele dağılmış öykülerini, hatırlamak daha yeğdir.

 Neden dinleyesiniz ki?

 Bunların bir anlamı var mı?

 Neden yazılmışlar?

 Öyküler şans eseri anlatılıyor, rastgele, şiirin hatır için, gezgin bir yankının emriyle, çünkü en eski şeyler bile günümüzde internette birer yalan olarak dolaşıyor 

Halkın Sanatçısı VLADISLAV VANCURA'nın kitabından uyarlanmıştır

Özgürce Uyarlayan Oyuncular Oğulları Kızları

YAŞLI KONT CHRISTIAN VE ONUN OĞLU YÜZBAŞI "BİRA" ve SOVICKA KARDEŞ BERNARD

BÖLÜM 1

- STRABA

Kozlik kardeşlerden ikisi imparatorluk yoluna nasıl ava gitti, ve onların, ganimetini çalan komşuları, nasıl kutsal bir ışıkla ölümden kıl payı kurtuldu.

 Buraya daha önce hiç gelmemiştim.

- Reiner?

- Evet, Majesteleri.

 Sor bakayım şuna Boleslav'a ne kadar var.

 Peki, efendim.

 Hey, sen, tek kollu.

 Boleslav'a ne kadar var?

 Bunzlau!

 Ne kadar?

 Duydun mu?

 Boleslav!

 Bunzlau!

 Uzak mı?

 Ne kadar?

 O biraz alık sanırım, Majesteleri.

 Sizi anlamaz.

 İşte, seni zavallı adamcağız  Al hadi.

 Devam et!

 Almayacak.

 Geri zekalı paranın ne olduğunu bilmiyor.

 Bu aptal ne anlar.

 Majesteleri, böyle bir alçağa parayı göstermeyin bile.

- Bu zavallı sefile şey gibi davranıyorsunuz

-

- Biliyorum!

 Bir suçluymuş gibi.

 Kahretsin!

 Soğuk kemiklerine işliyor insanın.

 Bir de ona bak.

 Neredeyse çıplak.

 Söyle de arabaya binsin.

 Sizi anlamaz.

 Bekle bi' dakika.

- Dur.

- Neden duruyoruz ki?

- Tek kollu adam!

- Neler oluyor?

- Atı çalıyorlar!

- Heinrich'e saldırdılar!

- Genç lordu koru.

- Peki, Majesteleri.

 Reiner, bekle!

- Yaşıyor mu?

- Bilmiyorum, Majesteleri.

- Burada babamla kal.

- Christian!

 Yüce Tanrım!

 Heinrich!

 Neler oluyor?

 Christian, geri gel!

 Dikkat et!

 Kaçabileceğini sandı!

 Tüm gün içinde tek bir tavşan yakalayabildim

- bir Alman!

 Şu kısrağı görüyor musun?

 O da bi' şeydir, he?

 Saksonya'dan geliyorlar, ama bu Çekçe konuşuyor.

 Şu ihtiyar adamın uşağı.

 Eğer onlardan kurtulmazsak, iyi bir av olacağını umabiliriz.

 Bağla onu.

 Dur, seni iğrenç yaratık!

 Selamlar, Lord Lazar!

 Selamlar, çocuğum.

 Zavallı hayvanın bacağı çok kötü.

 Hayvancağız 

Bir koşum takımı aldım.

 Bizim boyumuz her zaman kısaydı.

 Biliyorsun benim şu kerataları.

 Öyle geçiyorduk biz, ama onlar merak ettiler, "Orada neler oluyor?

 Yoksa  bir aksilik olmasın?

" dediler.

 İşgüzarların hep bizzat kendileri görmeleri gerekir.

 Devam etmemiz gerektiğini söyledim, ama hiç dinlerler mi?

 Kapa çeneni!

 Dua et.

 Rabbim  Ulu Tanrım  en talihsiz zamanlarda umut aşılamak için, mübarek adın sonsuza dek kutsal kılınsın.

 Ruhları bir çömlekçi gibi paramparça edersin, ama sonra onları yeniden kalıba dökersin.

 Senin öfkenin derinliklerinde yüce bir merhamet vardır.

 Benim günah işlememe izin verdin  ama kulun Mikolas'ın  ölümcül bir günah işlemesine izin verme.

 Kızım Marketa'yı hatırla, ve beni şeytanın şerrinden koru.

 Bensiz olduğu için, o  saf olmayan dünyevi güce kurban gidecektir.

 Sekiz oğlu ve dokuz kızı olan, Rohacek lordu Kozlik'in, ve Hennau piskoposu seçilen tutsağın, başına gelenler.

 Jan!

 Kısrağı ahıra koy.

 Aygıra da ihtiyacım yok.

 Yulaf bitmek üzere.

 Kes onu.

 Mikolas.

 Alexandra.

 Adam, şu zinciri geri ver.

 Kim o?

 Söyle.

 Kim bu lord Lazar?

 Bir leş yiyici!

 Uyuz bir köpek!

 Hırsız bir parazit!

 Yüce Tanrım, ne geçiyordu aklından acaba?

 Bazı geri zekalıların yolda seni soymasına izin vermek mi!

 Kimse beni soymadı.

 Geldi ve gitti, birkaç kayış aldı

— "Geldi ve gitti" mi?

 Neden kaçmasına izin verdin?

 Neden bu üç kağıtçı pisliği  destursuz öldürmedin?

 Hiç tereddütsüz!

 Silahı yoktu.

 Şu diğer ikisi gibi mi?

 Onların da mı hiç silahı yoktu?

 Fidye talebinde bulunabiliriz.

 Seni yarım akıllı!

 Gidip bunda ısrar edecek misin?

 Yoksa onların Saksonya'dan gelen akrabalarını  buraya, Rohacek'e davet mi edeceksin?

 Gitmeliler!

 İkisi birden!

 Derhal!

 Gördün mü, kardeşim?

 Eğer babası kaçmamış olsaydı, hepsini birden boğazlamış olurdun.

 Bu da ne?

 Kim kaçtı?

 Benimle gel.

 Benimle gel dedim!

 Sen de kaybol buradan.

 Neden bunu bana söylemedin?

 Neden, sen

— Kaçtılar işte.

 Daha önce kimse elinden kaçmamıştı.

 Seni geri zekalı, it herif!

 Neden, seni var ya

— Ne yaptığının farkında mısın?

 Bak.

 Bir göz at.

 Gördün mü?

 Ne?

 Sen dedin gitmeliler diye.

 Dışarısı buz kesiyor.

 Bildiğin kaskatı buz.

 Eğer birisi bize bulaşmak istediyse, gelebilirlerdi  mesela  şu cam üzerinden

— Adam!

 Dur.

- Ama sen dedin ki

- Emrettiğim gibi yap.

 Kozlik, kraliyet alayının Yüzbaşısı, şerbetçiotuyla demlenmiş ve bu yüzden  lakabı ''Bira'' olan eski bir tüccar ile Boleslav'dan nasıl yola çıktı.

  sinekleri yakalıyorum  Seni kapacağım.

 Hayvanlar sana iyi bir av verdi mi, he?

 Oğlum  Esmer olan

— Onu görüyor musun, Jan?

 Bu doğru, uzun uzun bak.

 Sen de onun kadar esmersin.

 Topuzlarımızı almamız gerekecek.

- Bu da ne?

 Neden?

 Irgatları al  ve beni takip et.

 Bıçağım ve şapkam orada kaldı.

 Sen ne zaman akıllanacaksın?

 Bir buz saçağı gibi!

 İçecek bir şeyler verin!

 Jan, Boleslav'a gidemedi mi?

 Elli yaşındaymış gibi davranıyorsun!

 Onları uyandır Mikolas.

 Bu arada senin atını aldılar.

 Yüzbaşı  Yüzbaşı nerede?

 Sizin iyi efendiniz nerede?

- Ondan ne istiyorsun?

- Senin lordunu!

 Bu adam soylu doğmuştur, Sovicka, ama hırsızlık yapıyor.

 Ben artık iyi niyetliyim.

 Şaka yapıyor olmalısın.

 Kan döküyorsun ama.

 Kozlik  senin sonun kötü olacak.

 Beni tehdit etme.

 Al.

 İç.”

Konuşmaya geldim.”

 Çok geç.

 Soylu sabır artık tükendi.

 Ne zamandan beri kral, zavallı çiftçiler için endişeleniyor?

 Onun daha büyük dertleri yok mu?

 Kudretli bir kral bile, sinekleri ezmelidir.

 Ve sen bu sinekleri yakalamak istiyorsun, öyle mi Yüzbaşı?

 Alayımın seni ormanda  yakalamak zorunda kalmamasına sevindim.

 Muhafızlar!

 Gösteriş yapman nafile  seni işportacı!

 Sevgili Tanrım.

 İhtiyar kocakarı.

 Neden sürekli Yüzbaşı ile kavga ediyorsun?

 Onun zırhında  herhangi bir hasar  bulamadım.

 Tanrı'nın iradesi  benden yana değildi.

 Oboriste'deki komşuya ziyaretle ilgili olarak  Lazar'ın kızının öğrendikleri.

 Anlayışlı insanlar  efendiniz nerede?

 Ortaya çık, Lazar.

 Konuğunu selamla.

 Yoksa ben mi çıkarayım, seni tilki?

 Şşş, sen.

 Oboriste'ye hoşgeldin.

 Hoşgeldin, çocuğum.

 Acele et.

 Ortalık karışacak gibi.

 Soylu Yüzbaşı, Boleslav'dan ayrıldı.

 Anlıyorum.

 Ama ona, babamın önerdiği gibi, o yerin yakınında, birlikte pusu kurarsak

— Neden ben?

 canını bağışladığım o yerin yakınında!

 Kralın benimle bir işi yok.

 Birini öldürmedim ya da hırsızlık yapmadım.

 Bu kürk sana miras mı kaldı?

 Kral seni biliyor, seni yol kesici eşkıya.

 Sevgili Tanrım!

- Eğer askerleri seni indirirse

- Bir çıkar yol bulacağım!

 Eğer Rab öyle buyurursa!

 Ama soylu merhametine bel bağlama!

 Kral da sadece bir insan.

 Ama onun alayına pusu kuranlar yol kenarında asılacaktır.

 Bağışlayıcı Tanrı, Meryem, ve İsa adına!

 Eğer gerçekten gücünüz yetiyorsa, Oboriste'de gösterin gücünüzü  ve babamın fikrini değiştirin.

 Onu değiştirin  Düzenbaz!

 Alın şunu, çocuklar!

 Piç kurusu hırsız!

 Durun!

 Bu kadar yeter!

 Yeter dedim!

 Onu yalnız bırakın!

 Onu yalnız bırakın, sizi piç kuruları!

 Hata yapıyorsunuz!

 Kozlik'in koyundan daha çok çocuğu olduğunu bilmiyor musunuz!

 Piç kuruları!

 Ah, Tanrım, Marketa!

 O alçak herifin teki.

 Onu öldürürsem bu beni yalnızca daha zengin yapar.

 Bırak.

 Bırak gitsin.

 Bırak sürünsün ve gebersin, "Eğer Rab böyle istiyorsa.”

 Krala başkaldırıyor.

 O, ağzından tek bir doğru söz çıkmayan bir pagan.

 Çekil yolumdan, seni göt herif!

 Marketa.

 Marketa, beni duyuyor musun?

 Umarım ona inanmamışsındır.

 Belki sadece nefsi müdaafa dışında  hayatımda tek damla kan dökmedim.

 Zengin insanların attıklarını alarak  kim bir zavallı olmaz ki?

 Yüce Rabbin dediğine göre  günde yedi kez  günah işlenmesine izin verilmiştir.

 Ve bu dünya üzerinde  almadığın şeye sahip de olamazsın.

 Bir tek Tanrı bilir diye düşünme.

 Tanrı'nın sevgisi  onun kutsal adaletinden bile büyüktür.

 Affetmeyi öğren, Marketa.

 Affetmeyi öğren.

 Ve yüceler yücesine bizi affetmesi için yalvar.

 Tanrı, ona söz verilen şeye  kulak asmamazlık etmez.

 Seni reddetmeyecektir.

 Seni değil.

 Kozlik'in Rohacek'ten geri çekilmesi, erkek çocukları ve kızı Alexandra hakkındaki planları.

Aman Tanrım!

 Atı al.

 Tanrım, onu nasıl yaralamışlar!

 O da ne?

 Al şu atı!

- Lazar alçağı!

- Hepsini öldürün!

- Kafalarını uçurun!

- Baba!

 Lazar bunun bedelini ödeyecek.

 Ötekilerin borcu için endişelenme.

 Onlara tek başına karşı çıktı!

 Christian.

 Hadi oradan!

 Lazar'ın itleri kendi osuruklarından korkuyor!

- Alexandra!

- Tanrı aşkına, sessiz ol!

 Alexandra!

 Çene çalmayı bırakın, köpekler!

 Azraili davet etmeyin!

 Arabalara, hepiniz!

 Atları koşun, sizi aptallar!

 Direkt Yüzbaşı'nın ellerine düşeceksiniz.

 Lazar'ın yeri yolunun üzerinde.

 Ama bu arada ''Bira'' oraya gider

— Adam!

- O asla Oboriste'yi bulamayacak!

- Buraya gelecek!

 Götler!

 Alayı nerede gördünüz?

 Yarım gün.”

Yarım gün" ne?

- Derin kar altında.

- Çıkar ağzındaki baklayı.

 Belki bir gün uzakta.

 Yüzbaşı Oboriste'ye giderse iyi olmayacak.

 Yedi kişi

— başka yok!

 Bu Oboriste'deki alçağa fazlasıyla yeter!

 Lazar'ı diri istiyorum!

 Duydunuz mu?

 Diri!

 Atları ayırın!

 Ee, ahmak?

 Neredeyse birini öldürecek miydin?

 Senden daha iyisini beklerdim.

 Neden hala buradasınız?

 Bana bir at getirin.

 Kımılda!

 Hadi!

 Bak.

 Gerçekten hiçbir ruh öldürmedin mi?

 Ee?

 Onu bize bırak.

 Uzak dur.

 Onların bizimle gelmelerini istiyorum.

 Seferin bir cenaze törenine  dönmesiyle ilgili olarak, Yüzbaşı'nın, yaveri Sovicka'nın  anlamsız ölümünü  nasıl yansıttığı, Kozlik'in oğullarının elleriyle  Oboriste'de kasıtlı olarak nasıl öldürüldüğü, ve Rohacek'te nasıl gömüldüğü.

 Avludan uzak dur.

 Sadece kuşları beslemek istedim.

 Avludan uzak durmanı söyledim.

 Aklını mı kaçırdın?

 O kadar etin yarısı bile yeterdi.

 Bir de tüm şu baharatlar!

 Sevgili Tanrım  ben ne yaptım?

 Tahıl dükkanını boşaltacaklar, ambarda hiçbir şey kalmadı, ve ilkbahara daha çok var.

 Şimdi Kozlik ile işbirliği mi yapıyorsun?

 Bunu hiç istememiştin.

 Kozlik ile işbirliği yapmak derken, ne demek istiyorsun?

 Şeytanı kapıdan kovsan bacadan girer.

 Dışarısı soğuk!

- Ne keskin bir soğuk be!

- Yol sert olacak.

 Kiler zemini kadar sert.

 Güzel bir şeyler kokuyor.

- Mastıçiçeği mi?

- Öksürükotu ve veba kökü.

 Rohacek'e giden bataklıklar donmuş.

 Veba kökü yaralara iyi gelir.

 Biliyorum  Bayan Marketa.

 Bu sabah gitmiyor muydun?

 Endişelenmeyin, efendim.

 Küçük sevimli ailenizi yüz üstü bırakmayacağım.

 Şu diğer küçük kuşların  kuluçkanızdan uçmamasına özen gösterin.

 Kralın yasası Kozlik'in gidebileceğinden daha ileriye ulaşır.

 Ben iyi bir sülaleden geliyorum, Lord Lazar.

 Kollarımı örten ceketin ne buyurduğunu biliyorum.

 Bu kadar aceleci olma, dostum.

 Senin mülkün ve kızın benim korumam altında.

 Ona eyvahlar olsun

- Sevgili Sovicka'm.

 Acıyor mu?

 Senin elin kutsandı, çocuğum.

 Yüzbaşı  böyle iyileştiriciler nadirdir.

- Rabbe övgüler olsun.

- Hayır, bir iyileştirici değil

— bir melek!

- Seni kim mimledi?

 Merhamet meleği.

 Böyle konuşmamalısın.

 Affedin.

 İçten bir düşüncenin uygun kelimeler aramaya ihtiyacı yoktur.

 Görünüşe göre, bir kuşun göğsü  şövalyenin cesur yüreğinde gitgide ağırlaşıyor.

 Tabi yüreğinin biraz da olsa arta kalanı, saldırıyı sinyal verdiğimde attıkça.

 Şimdi tam zamanı, Yüzbaşı.

 Pekala, pekala!

 İşi kastettiğini anladım  benim küçük mareşalim.

 Senin öğüdün hiçbir işe yaramaz.

 Bir işportacıya ne öğüt verilebilir ki?

 Bir çiftçinin oğlu!

 Alayına birer sığırlarmış gibi yol gösterdin bir ahırdan başka bir ahıra

— pek kahramanca!

 Kral, yasa ve düzen istiyor, kahramanlık değil.

 ve Yüzbaşı tören asası bana zimmet edildi.

 O yere üzerimde ceketsiz seyahat ettim, boş nutuklarınız sizi morga gönderirken  ben bir tüccara karşı savaş veriyordum.

 Soylular!

 Biri gevezelik eder, öteki adam öldürür, ve bir üçüncüsü

— Bu Kozlik'in adamları ille de ne istedi?

 Atlarımı satın almak istediler.

 Bu yüzden mi çalıntı atların kapısına kilit vurdun şimdi?

 Bana insafsızlık ediyorsun.

 Kendi beygirlerim için bile  ilkbahara kadar yeterli otum yok.

 Bizden birkaç yulafı esirgerdin demek

— zaten çalınacak olanı yani?

 Tabi ki hayır.

 Kraliyet koruması bedava değil.

 Ona hesap vermek için açlıktan ölenler bile var.

 Bi' ayar çekersin sen, ihtiyar tilki.

 Senin yöntemlerini biliyoruz.

 Bunlar hep dedikodu, Yüzbaşı.

 İyi o zaman.

 Sadece sonunun komşun gibi olmamasına bak.

 Yakalayın!

 Öldürün onu!

 Kapılar!

 Kapıları kapayın!

 Bakmayı kes  ve yatağa git.

 Kur yapmaya gelmedik buraya.

 Rohacek boş, Yüzbaşı.

- Minik kuşlar kafesi açmış!

- Peşlerine düşecek miyiz?

 Daha yeni olmuş olay.

 Haste, benim yoldaşım  hiç uyanık bir öğütçü değil.

 Tanrım, neden beni cezalandırıyorsun?

 Çok fazla insan var!

 Atlar.

 Onlardan yedi tanesi.

 Sevgili Tanrım, bunların hepsini nereye koyacağız?

 Yedi adam pek yardımcı olmayacak!

 Bunların hepsini nereye koyacağız?

 Kızartma tavasının dışında  biraz da takviye gıda var!

 Onların hiç erzağı yok.

 Beni ihtiyatsızlık ve aptallığımdan dolayı azarlamıştın.

 Şimdi de takviye gıda bekliyorsun?

 Atlıları bozuk paranı sayar gibi saydın.

 Zekice bir tespit, Sovicka.

 Gerçekten de zekice.

 Bekle, bu, şey gibi görünmüyor

— Şunlar

— Cornet!

 Şunlar

— Kral, beni askerleri ve atlılarıyla zimmetine aldı.

- Senin damarlarındaki kan donmuş!

- Ben onlara göz kulak olurum.

 Dur!

 İnsanlar korkup vazgeçiyor!

 Dur, seni kahrolası geri zekalı!

 Sevgili tanrım, bu aptalı görüyor musun?

 Bir kürk bile giyinemez bu!

 Anlaşılan, pis kokunu buraya da getirdin, Yüzbaşı?

 Gümüş arıyorum, işportacı mısınız?

 Kapayın çenenizi, sizi uyuz köpekler!

- Cehenneme kadar yolunuz var!

- Ama Lazar'ı burada bırakın!

 Biz onun yolunu aydınlatmak için buradayız.

 Üç kağıtçı sansarlar!

 Rohacek'ten uzak durun!

 Yoksa sizi üyelikten çıkarırız!

 Bir dene bakalım, seni domuz!

 Sizi beygire çevireceğiz!

 Dışarı çıkın, sizi piç herifler!

 Gösterin kendinizi!

 Sizi takip etmek canımıza yetti artık!

 Sizi işportacının şişik balkabakları sizi!

 Hepinizi bulacağım ve kazığa oturtacağım!

 Yemin ederim her birinizi kazığa oturtacağım.

 Sizi birer sığır gibi keseceğim, hem de hiç acımadan  ve parçalarınızı ormana dağıtacağım  Alçaklar!

- İğrenç herifler!

- Alçaklar!

 Piç kuruları!

 Tanrı bize cezalandırmanın gecikmeyeceğini söylüyor.

 Hiçbir asker soluklanmayacak, ne hayvanlar, ne de kollar.

 Onları daha önce hiçkimseyi avlamadığım şekilde avlayacağım.

 Ve eğer bu süreçte  ölürlerse  çocuklarını alacağım!

 Lazar, Yüzbaşı'nın ormanda peşlerine düştüğü  komşuları hakkındaki endişelerinden nasıl kurtuldu

— ve kızını çeyiz bile hazırlamadan nasıl uzağa verdi.

 Lord Lazar  Onun kafası durmuş.

 Konuşması da sersemce, Majesteleri.

 Ancak tıpkı bir eşek gibi  anırıyor da anırıyor.

 Tanrı size vicdanlı bir kız vermiş.

 Biliyorum  ama bir varis için fazla aptal.

 Kutsala saygısızlık ediyorsunuz.

 Size en değerli şeyimi veriyorum.

 Burada yaşamayı dört gözle bekliyordu.

 Evdekilerin hepsine veda etti.”

Çokça bir özlem ve büyük bir mutluluk.”

 Bekleyişi bitti artık.

- Biliyorum, Majesteleri.

 Easter yakında burada olacak.

 Rabbimizin yeniden diriltmesinden önce, acemi bir rahip cübbesiyle gereğinden çok uzmanlaştım.

 Şu koyun hakkında  onu bana karşı tutmayın, zor bir yıl geçirdik.

 Önce askerler geldi falan, ve benim komşumu biliyorsun.

 Oboriste o kadar uzak değil.

 Bozulmamış çiftçiler  şimdi daha zengin durumdalar.

 Tanrı biliyor, sizi Marketa'nın çeyizi üzerinden alçaltma niyetinde değilim.

 Sandığı dolu, hatta biraz da para var, ama çoğu çiftlik hayvanımı kaybettim.

 Ben sizin günah çıkaran papazınız değilim.

 Majesteleri.

 Son kar erimeden geri döneceksin.

 Gel, çocuğum.

 Eğer manastır sabırlı olursa, koyunu da getireceğim.

 Yüce Rab üstümüzde olduğu sürece.

 Tek Rabbim.

 Her şeyi bilen Rabbim.

 Rab sizinle olsun, soylu efendim.

 Evin sağlık, mutluluk  ve tüm diğer güzel şeylerle dolsun.

 Sığırların daha da bereketli olsun.

 Rabbin hatrına kesenden birkaç kuruş ayır.

 Eğer verecek bir şeyin varsa

— Şu serseriyi duyuyor musun?

- Ayaklarım buz kesiyor.

- Sevgili efendim!

 önceden rahip ve rahibeler yoksulluğu yüceltirdi, ama şimdi öyle mi?

 Onu duyuyor musun?

 Şimdi alıyorlar da alıyorlar.

- Neden acılısın?

 Sınıra taşımak için  hiç çocuk olmayacak.

 Kiliseyi bana söz veren sendin.

 Sensiz çok üzgün olacaklar.

 Neden buradayız?

 Biraz çalışmayla daha iyi olacak.

 Alan da Rabdir, veren de.

 Rab, dürüst insanları terk etmeyecektir.

 Ona bir bak.

 O bir rahibe!

 Yavaşla biraz, ufaklık.

 Çüş.

 Rabbe şükret.

 Tanrının merhametinin eliyle  Bir rahatlık   geliyor.

 Çocuklar  hayvanlar gibi davranmayın.

 Neyin intikamını almak istiyorsunuz?

 Mikolas  bizim yüzümüzden günah işleme.

 Rabbi hatırla.

 Rab  şu zavallı aptallara merhamet etsin.

 Bunu asla unutmayacağım, Mikolas.

 Asla.

 Adam.

 Yüce İsa!

 Merhamet et!

 Yeter.

 Senin merhametine kaldık ve kendimizi koruyamıyoruz, ama cinayet işleme.

 Mikolas  cinayet işleme.

 Öldürme!

 Ödeyeceğim.

 Neyle?

 Hayır!

 Tanrı aşkına, hayır!

 Ne istiyorsan al, ama Marketa'ya zarar verme!

 Hayvanlık yapma!

 O, tanrıya adandı.

 Rab benim hesabı görmeme müsaade etti, Lazar.

 Ödeştik.

 Sen böylesine mantıklı bir adam olduğundan beri  benim borç verenim olmaya hazır olduğundan, bu bakireyi bize bağışla.

 Sana bir örnek oluştururcasına, dosdoğru duran yüce Rab, onu paylaşmaktan mutlu olacaktır!

 Bunu yapamazsın!

 Kalk.

 Hadi.

 Straba kana susamış.

 Kazıklı yeri koruyun.

 Kazıkların arasında boşluk bırakmayın.

 Neden ağlıyor?

 Kendisi ve  diğerleriyle alay ediyor.

 Annesini kurtların önüne attılar.

 O, kurtların arasında bir insan gibi, insanların arasında bir kurt gibi büyüdü.

 Hor görülmek onun onurunu besliyor.

 Sevgi yokluğu onu nefretle dolduruyor.

 Herkes tarafından küçümsenmiş, bu yüzden Straba hepsine tepeden bakıyor.

 İhtiyarlara alayla gülüyor ve ecdadımızın kutsal yerlerini lekeliyor.

 O, insanlardan veya tanrılardan önce boyun eğmeyecek.

 O bir kurt kadar özgür, tıpkı ormandaki bir hayvan, ama onun hala insanca bir kalbi var  ve bu kalbi acıyla dolu.

 Acı  O reşit olduğunda, şu yasa olan söz onu toplumun dışına itmiş olurdu.

 Ona ne oldu?

 İnsanların hükmünü dinledi  ve bir kurdun sessiz gülüşüyle  gülümsedi.

 Yakışıklı biriydi.

 Bekar genç kızların toplandığı yere gitti ve aralarından en güzelini seçti.

 Kız onu korkuttu, ama o kız kendi babasını daha da fazla korkuttu.

 Kimi seçeceğine senin baban karar veriyor.

 Straba gurur ve hiddetle haykırdı hepsinden önce onun boğazını kesip kan döktü.

 Onun üstüne çullandılar ve onu zincire vurdular.

 Korkunç bir ceza onu bekliyordu.

 İnsanlar bu konu üzerinde düşünüp taşındı.”

Onu kazığa bağlayıp yakalım," dedi biri.”

Bırakın aygırın ardında sürükleyelim onu," dedi bir diğeri.

 Onu nasıl öldürecekleri konusunda anlaşamadılar.

 Ardından en yaşlısı, ihlal edilenin büyük

-büyükbabası, kendi fikrini söyledi.”

Bırakın onu insanlar arasına almayalım.

 Bırakın bir kurt kadar özgür olsun.

 Kendi cezasını kendi çeksin.”

 Bu sözler üzerine Perun'a birden yıldırım düştü, ama havada hiç bulut yoktu.

 Straba ne yaptı?

 Bir kurdun sessiz gülüşüyle  güldü.

 Sessiz gülüşüyle  dişlerini göstererek ayrıldı.

 Sığır ve kadınları çaldı.

 Oklar ona işlemiyordu.

 Bir kurt kadar özgürdü.

 Hiçbir zaman, düzenli bir hayatı yoktu.

 Yine de yalnızdı.

 Çilenin bedelini ödemediği gibi, keyif, üzerine basıp geçti.

 Acı olmadan hayatın bir değeri yoktur.

 Bu yüzden o acıyı arzulamaya ve ölümü aramaya başladı.

 Onu toplum dışına itenlerin arasına geri döndü.

 Ama üzerinden birçok kış geçmişti, ve o zamanki küçük torunlar bile şimdi ihtiyarlamışlardı.

 Onu yalnızca eski öykülerden biliyorlardı.

 Genç adamlar ona silahlarla geldiler.

 Biri hatırladı ve bağırdı, "Ondan uzak durun!

 O öldürmek için geldi buraya, ama o bizi değil, biz onu öldüreceğiz!

" Hepsi geri çekildi ve onunla alay ettiler.

 O ölmek için dönmüştü, yine de ölüm onu kabul etmedi.

 Onların alayları onu bir alev gibi tutuşturdu.

 Bir titrek kavak gibi titredi.

 El yordamıyla göğsünde kalbini aradı, En yakın bıçağı kaptı ve kalbine sapladı.

 Ama bıçak işe yaramadı, ve tek damla kan yoktu.

 Yeniden yalnızdı şimdi.

 Ağlar mıydı hiç?

 Hayır.

 Ağlamak bağışlanmanın hediyesidir.

 İnsanlar bunu bilmez.

 Gururları sonsuz cezaya mahkum edildi.

 Straba onların soyundan.

 Onun büyük

-büyükbabası Straba'nın aldığı kadından geldi.

 Kapa çeneni!

 Seni ihtiyar kocakarı.

 Kötülüğü davet etme.

 Hepiniz onun kanının mirasını taşıyorsunuz.

 Ama bu lanet, yedinci çocuğa geçmeyecek.

 Ne yapıyorsunuz?

 Neden orada hiç muhafız yok?

 Yüzbaşı nehri geçti.

- Bak!

- Nereye?

 Ne hoş bir karmaşa!

 Nerede olman gerekiyordu senin?

 Burada nöbet mi tutuyorsun?

 Bu fahişe nereden geldi?

 Nallayın şunu.

 Cehenneme kadar yolu var!

 Lazar'ı istedim.

 Neden onu bana getirmedin?

 Neden?

 Şerefini lekeliyorsun, Lord Kozlik!

 Biraz mert ol!

 İstirham ediyorum: Savunmasız bir kıza eziyet etmeyin.

 Devam et.

 Sana mirasımı teklif ediyorum

- Alexandra!

- Bırak gideyim!

 Bırak gideyim!

 Ne yapıyorsunuz?

 Aptallar!

 Kapayın çenenizi!

 Kaltaklar!

 Zincirler!

 Zincirleri getirin!

 BÖLÜM II

— TANRININ KUZUSU

İlkbahar bugün oldukça yakındı.

 Çobanlar ve yolcular ilkbaharın sesinin daha da çok çıkmasından konuşuyordu.

 Aslına bakarsak, güneş meleklerinin çaldığı rüzgarın sesini yalnızca biri duyabilirdi.

 Şimdi kim masum genç kızın kederli öyküsünü düşünebilirdi?

 Kim zıvanadan çıkmış alçak heriflerin aptallığına kulak asardı?

 Rab, insanı hoş karşılayan ovalara geri dönüyor, onda sevinç bulanların sadeliği üzerindeki zarif bakışını düzeltiyor.

 Söylediğin şarkı ne?

 Ne mırıldanıyorsun?

 Bir dua.

 Bu ne bir dua ne de bir şarkı.

 Bir vaaz.

 Bilmiyorum, Baba.

 Oğlancılık günahıyla yaşamıyor musun?

 Biliyorsun, o bir kadın değil, tıpkı senin bir koç olmadığın gibi.

 Bilirsin, tanrıyı aptal yerine koyamazsın.

 Sesin sadeliğin kadar iyi olsaydı, muhteşem olurdu.

 Bak.

 Görüyor musun, ufaklık?

 Rab bize yol gösteriyor.

 Bir tas süt ve hoş ılıman bir köşe alacağız.

 Belki ambardan güzel kırmızı bir elma bile alırız.

 Hadi.

 Orada öylece bekleme.

 Şimdi tam vaktindeyiz.

 Gel.

 Bu bir vaftiz töreni olabilir mi?

 ya da belki bir evlilik töreni?

 Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına, Kutsal Annemiz sizi kutsasın, delikanllar ve İsa'nın kutsal şefaatçileri günahlarınızın affedilmesi için size şahitlik etsin.

 Papazın duaları bulutlara kadar ulaşır.

 Burada prensler gibi yaşıyorsunuz.

 Aslına bakarsak, evet.

 Biraz geri çekilin.

 Rab sizinle olsun, soylu efendiler.

 Eviniz sağlık, mutluluk  ve tüm diğer güzel şeylerle dolsun  Öncelikle, efendiler

— Ne oldu, ufaklık?

 Hepsinden önce, sığırlarınız daha bereketli olsun.

 Tanrının hatrı için kesenizden birkaç kuruş ayırın.

 Eğer verecek bir şeyiniz yoksa, bendekileri de almayın.

 Ayaklarım buz kesiyor.

 Sözlerini anlamıyorum, benim iyi dostum, ama iyi bir kuzun var.

 O kuzu değil Ama bana yüksek bir irade tarafından bir koyun gönderildi.

 Seni bir kez bizim sürünün arasında görmüştüm.

 Hemen oradan tüydün, kardeşim, değil mi?

- Yağmurdan kaçarken

- O ne demek?

 Aziz George sadece bir malikti.

 Bekle bir dakika.

 Efendi nerede?

 Çok talihsizsin, dostum.

 Damat, onu bir yarasa gibi, kapıya çiviledi.

 Koyunu da ipe çekerek sürükledi.

 Ne mırıldanıyorsun?

 Sadece, tam vaktinde geldiğini!

 Bernard, kendisini soyan askeri nasıl buldu, ve Kozlik'in çocuklarının alayları ne oldu.

 İğrenç domuz!

 Rabbim, izin verme onlara

— Birçok boğa etrafımı çevirmiş.

 Bashan'ın güçlü boğaları etrafımda dolanıyor.

 Piç kurusu it herifler etrafımda cirit atıyor!

 Ey Rabbim, onu koru!

 Yüce Rabbim!

 Yüce Tanrım, onlar ne planlıyor?

 Bir kurt bir fahişeyi becermiş gibi!

 Uyuz köpekler!

 Bu korkunç dünyanın ayakları yerden kesilmiş!

 Ufaklık!

 Yanımda kal, Ey Rabbim, ve kılıcınla bizi onların uyuz ellerinden koru.

 Dehşet içinde dilleri tutulsun!

 Bir ağaç kadar sessiz kalsınlar!

 Amin.

 Kutsal İsa  Neredesin, ufaklık?

 Ona ne yaptın?

 Aziz George bunlardan sonra sana yardım etmedi mi?

 Onun yaptığı düzüşme gibi!

 Kötüleri yıkıma uğrattığın için bayram edeğiz, Ey Rabbim.

 Koyunum nerede?

 Budala!

 Kötüler yaylarını eğiyorlar ve oklarını ip üzerinde hazır ediyorlar.

 Ağızlarından küfür, yalan ve tehdit eksik olmuyor.

 Askerlik günlerin bitti, dostum.

 Ufaklık!

 Sevgili Tanrım!

 Neredesin, ufaklık?

 Ufaklık!

 Küçük gezgin!

 Şeytan nerede ?

 Çık dışarı!

 İsa adına, çık dışarı, diyorum!

 Aptal hayvan!

 Hiç aklın yok mu?

 Belki kurt adam seni boğazlayacak!

 Oklarını hazır et.

 Bir kısrak!

 Sessiz olun!

 Çalılıklara geçin.

 Siz ikiniz, çıkın buradan.

 Sen, çık buradan, ve kısrakları al.

 Minik kuş tuzağa düştü.

 Piç kurusu!

 Yakalayın şu alçağı!

 Kaçamayacaksın, alçak!

 Kımılda, eşek herif!

 Fırlat!

 İsa aşkına, öldür onu!

- Kısraklar!

- Onu durdurun!

 Bıçağını kullan!

 Piç kurusu!

 Buna yakalama mı diyorsun sen?

 Ötekiler nerede?

 Bu imkansız!

 Ya arabaları ve erzakları?

 Cennetteki Rabbim!

 Yüzbaşı!

 Hepiniz açlıktan ölebilirsiniz, ama kısrakları neyle besleyeceğim?

 Oğlumu öldüren tek kollu adam!

 Olduğun yerde kal.

 Onu şimdi öldürün!

- Orada kal, Kont.

- Oğlum nerede?

 Seni domuz!

 Onu nereye gömdünüz?

 Olduğun cehennemde kalacak mısın?

 Bu sefer tanrı eliyle kaçamayacaksın!

 Sessiz, Kont!

 Sen

— ayağa kalk!

 Bana bir bıçak ver.

 Ona ödeteceğim!

 Bu o!

 Telaşa gerek yok

Kozlik dedikleri  çiftçiye mi bağlısın?

Dilsiz mi?

 Onu eyere bağlayın.

 Bizi oraya götürecek.

 Ona ödetin!

 Senin itlerin onu parçalara ayırmadı mı!

- İleri!

- Sana emrediyorum!

 Bunun ne anlamı var?

 Bu aşağılık köpeğin yaşamaya hakkı yok!

 Bunun ne anlamı var?

 Köylerin ötesindeki kışlalara bakın

Zincirin kırbacının, ve Mikolas'ın anılarının Alexandra'nın soylu sevgilisi tarafından depreştirilmesi, ve tek kollu Adam'ın intikamı.

 Drahuse.

 Ortaya çık.

 Hadi.

 Şunu teker teker, kartallara ver.

 Devam et.

 Şahine iki tane ver.

 Orada ne için gizlice dinliyordun?

 Orada ne yapıyorsun?

 İçeri geç, velet!

 Hadi!

 Tazılar olmadan avlanmak he, kardeşim?

 Oyun için bir fare deliği tarafından bekletiliyorsun?

 Onları oyalayın!

 Atlar!

 Bir torunun var, Kozlik.

 Onu zincirlerden daha fazlasına zorunlu tuttuğumuzu bilmesini istiyorum.

 Onun talihsizliğini paylaşacağımızı söyle ve umut edelim ki bizi tanrıya tevdi etsin.

 Efendim şey istiyor, eğer ona izin verirseniz

— Efendim kendi düşüncelerini  paylaşmak istiyor.

 O, sizin talihsizliğinizi nezaketli bir  hoş görüyle paylaşacağız diyor.

 Talihsizliğinizi tanrının bir gün bizi bu yüzden tevdi etmesi ümidi ile paylaşacağız.

 Onun kanı zehirlendi.

 Kötü bir amel vasıtasıyla  zehir onun vücuduna girdi.

 Tanrı onun sol kolunu mimledi.

 Efsunlu sözlerin  faydası yoktu.

 Adam ölecek, Kozlik.

 Onu avluya getirin.

 Alexandra'yı da.

 Orada duracaksın ve ölene kadar onun gözlerinin içine bakacaksın.

 Sonra onunla birlikte gömülmüş olacaksın.

 Eğer o kurtarılmış olursa, sen de kurtarılmış olacaksın.

 Tanrılar gibi yapılmış olacak

— tanrının hüküm vermesi gibi.

 Dur, seni piç kurusu!

 Dur!

 Geri çekil, hayvan!

 O bizi nereye sürükledi?

 Hayvan!

 Dur!

 Tutun onu!

 Pis domuz!

 Ver şunu bana!

 Bu ne hız!

 Birazını yolculuğa ayırın!

 Gitmek için çok uzak değil, Yüzbaşı.

 Neredeyse Rohacek'teyiz.

 İzin ver de onu alalım, Yüzbaşı!

 Seni pislik!

 Yüzbaşı  bu alçak herifi bana bırakın!

 O tam dişime göre  onu bana bırakın.

 Yüzbaşı  Kral bana bir buyruk verdi, ve sen de onun kulusun.

 Kenara çekil ve şu katili bana teslim et!

 Onu teslim etmeni emrediyorum!

 O üç kere ölecek

— hayır, on kezin üzerinde!

 Ölümü asla acısız olmayacak!

 Sana yalvarmalı mıyız, Yüzbaşı?

 Son akşam yemeğine ilişkin olarak, Bernard'ın koyununun, sonuyla tanışması, ve ölümün, gücü varsaydığı o saat.

 Seni kim buraya sürükledi?

 Soytarı!

 Ortaya çık.

 Tanrının ışığına çık!

 Pekala, pekala!

 Ağlayın, sizi yaban domuzları, ve ettiğiniz zulümler için tövbe edin.

 Adam bize bir itirafçı gönderdi!

 Sen de kimsin?

 Koyunumu aldılar.

 Ben dünyayı geziyorum

- Sessiz olun!

 ve insanlar bize ekmek veriyor.

 Seni kim yolladı?

 Tanrı.

 Sesimi koyun sesine kattığımda bana güldüler.

 Tanrının bilgeliği bizi yolun tozuna zorladı, onun küçük toynaklarının dıgıdık dıgıdık sesiyle, ben yol boyunca sendeliyordum.

 Onunla birlikte krallığa doğru geziniyorduk, ve dünyanın güzelliğinde sevgiyi ve yaratıcıyı bulduk.

 İzin ver Rabbimize dua edelim.

- Bekle!

 Bekle bir dakika.

 Bu ne hız.

 Biraz şarap koy.

 Drahuse!

 Nerede şu velet?

 Onu öyle orada bırakma.

 Senin Simon'un bir işe yaramıyor!

 Atları kaşağıladın mı?

 Bir yığın otları var.

 Umarım kafası soğuktan buz keser!

 Ufaklık için, belki o şey'apabilir ?

 Belki hava serpeler, aklında bulunsun.

 Baba.

 Hava serpeler dedim!

- Vaftiz edilmemiş bir çocuğumuz var.

- Tanrı sizi kutsasın, asil bayan!

 Eğer hakkınızda öyle buyurulduysa ve ruhunuz affedildiyse, hizmetinizi yapmamı reddetmeyin.

- Ben onu vaftiz edeceğim.

 Eğer varsa, bana biraz tahıl, tuz, ve kutsal su getirin.

 Şarap kullanmıyor musun?

 Kafana göre yapmak pek uygun olmaz.

 Buraya gel.

 Buraya gel!

 Al biraz.

 Dene bi'.

 Ben, şey'apabilir miyim  Testiyi boşalt!

 Sağlığına.

 Gel, Baba.

 Seni alacağım.

 Rabbe şükürler olsun!

 Bu iyiydi!

- Buradan, Baba.

- Çok iyi!

 Şimdi çocuğu vaftiz edeceğim.

 İçeceğini seviyor!

 Sen erken yatacaksın.

 Rohacek'teki tarlalar verimsiz, ve biz şey gibiyiz

- Havadaki kuş gibiyiz 

- Aç mısın?

 Tarladaki zambaklar gibiyiz.

 Tanrının kuzusu gibiyiz  İç  benim güzel konuşan arkadaşım.

 Çocukları düşün.

 Ne istiyorsun?

 Kendimi feda mı edeyim?

 Onlar ne olacak?

 Kendi işine bak, ihtiyar kocakarı!

- Tanrının işine akıl sır ermez.

- Onlar ne olacak?

 Daha fazla kurt.

 Aksi takdirde tüm bunlar ona yardım etmeseydi, Yüzbaşı şimdiye dek ya ölü ya da açlıktan sürünüyor olurdu.

 Nereden erzak alıyor o?

 Komşumuzdan

— şu parazitten!

 Onun mülkiyetine ve kızına zarar verdin

— Hak etti ama.

 Ama ona biraz da olsa hala minnettarım!

 Belki tanrı seni yargılar.

 Şimdi tanrıyı mı çağırıyorsun?

 Kime karşı?

 Sen

— kapa çeneni!

 Kime karşı?

 Yüzbaşı çok da uzakta değil.

 Beni tehdit mi ediyorsun?

 Kurtuluşunu düşün.

 Kendin için düşün, seni ihtiyar cadı!

 Yaşlılık aklımızı köreltti.

 Günahlarımı inkar etmiyorum.

 Kılıcımı çekmekte hızlıydım, ama asla savunmasız birine zarar vermedim.

 Sessiz olun!

 Mahşer Günü'nde amellerim beni ürpertecek.

 Korkmuş olacağım, ama utandırılmış olmayacağım!

 Evet, ben diğer soylularla kralın iradesine karşı savaştım.

 On yıldır yüzbaşılar ve öteki silahlı düşmanlar yoluyla bize uyarılar gönderildi.

 Herhangi bir düşman gibi cevapladım onları.

 Benim kılıcım, Yüzbaşı'nınkinden daha kısa değil.

 Kalk.

 Yellene yellene yatıyorsun.

 Rahibi kaldır.

 Ne kederli bir demet.

 Ufaklık.

 Açıl.

 Açıl, seni geri zekalı!

 Baba'yla konuşmak istiyorum.

 Ufaklık.

 Dinliyorum.

 Bir kurdun çağrısını duydum.

 Vahşi yaban domuzu ve geyik sürüsü  güneyden yaklaşıyor.

 Adam, atları eyerle.

 Bu bir uyarıydı, Kozlik.

 Kalk!

 Korkmadığından emin misin?

 Dur!

 Geri gel!

 Buraya gel.

 Onların zincirlerini çöz.

 Umarım dersini almışsındır!

 Git işine bak.

 Akarsu çatalının oradan birkaç at al.

 Ben diyene kadar hiçbir şey yapma.

 Jiri de seninle gelsin.

 Hayır, bekle.

 Onu Mikolas ile yollayacağım.

 Sessizlik!

 Sessizlik dedim!

 Tanrı sizinle olsun.

 Acele et!

 Koyunu almasına izin ver!

 Rabbim  neden sürekli beni deniyorsun?

 Ağzımdaki tükürük bile daha acı.

 Herod'un fahişeleri!

 Tanrı ve kral adına, çiftçi Kozlik, Rohacek lordu, lordumuz ve kralımız, bu toprağın mirasçıları, yasa koyucular ve adaletin koruyucuları, beni size yönlendirdi!

 Kapıyı açın ve ellerinizi indirin.

 Alçaklığınızın sonu geldi artık.

 Defol, Yüzbaşı!

 Boleslav'a geri dön!

 Kapılarım güçlüdür, ama anahtarları kaybettim!

 Kontun oğlunu zorla alıkoymakla gelecekteki Hennau piskoposuna haksızlık ettiniz.

 Kral ona ne yaptığınızı bilmek istiyor.

 Cevap verin ve teslim olun!

 Arabaları buraya bırakın!

 Atlılar ve piyadeler, yerlerinize!

 Dinle, Yüzbaşı  kral hepimizin üzerindeki tanrı gibidir.

 Ama savaş kralların da üzerinde olan tanrıdır.

 Savaş bu düşmanlığın hükmünü verecek.

 Belki senin bölüğünü bozguna uğratacağım ve kralın Boleslav'daki elçisine sesleneceğim.

 Belki de mağlup ve öldürülmüş olan ben olurum.

 Yazgının bize ne hazırladığını bilmiyoruz.

 Kazanan hüküm sürecektir.

 Bu yüzden buyruklarını parça parça et ve rüzgarın bu parçaları dağıtmasına izin ver!

 Dur!

 Savaş deklare edildi

— ama benim bir katibim bile yok!

 Kaçmaya hazır olun, sizi hırsız piç kuruları!

 Hırsız piç kuruları!

 Eğer teslim olmazsanız, hepiniz mahvolacaksınız!

 Hepiniz mahvolacaksınız  aileniz de yok edilmiş olacak.

 Senin kazıklarını yerle bir etmeden  uyarı olsun diye sizden birini öldüreceğim!

 Bu benim tutsağım!

 Durumumu imparatora açacağım!

 İmparatora, diyorum!

 İmparator benim için ne ki?

 Onu çıkarın, çocuklar, pazarlık yapacağız.

 Eğer yanılıyorsan, oğlum, Onlar Hennau için yeni bir piskopos arıyor olacak!

 Neyi bekliyorsunuz, Yüzbaşı?

 Kutsal Bakire Ana için, onun işini bitirin!

 Christian, oğlum!

 O yaşıyor!

 Tanrı aşkına, dur, Yüzbaşı!

 Onlarla müzakere yapmanı emrediyorum.

 Geride dur!

 Lanet olsun!

 Onu durdurun!

 Sana emrediyorum

— bu ne cüret!

 Çek ellerini, seni haşarat!

 Öldür onu, Baba!

 Sıraya geçin!

 Çocuğum!

 Oğlum!

 Sıraya geçin, kahretsin!

 Geri çekilin!

 Acelen ne?

 Sıraya geçin!

 Lanet olsun!

 İstediğin bu mu?

 Hepiniz iğdiş edilmiş olmalısınız!

 Geri zekalılar!

 Parazitler!

 Aptal uyuz hayvanlar!

 Ahmak öküzler!

 Cornet!

 Cornet, nereye gidiyorsunuz?

 Geri gelin, sizi hayvanlar!

 Adamlarını topla ve kafalarına kafalarına vur!

 İşte elde olan bu!

 Hayvanlar!

 Şu ellerindeki şey ne?

 Merdivenler!

 Merdivenleri hazırlayın!

 İndirin  merdivenleri hazırlayın.

 Atları bataklığa götürün, hepiniz!

 Sana göstereceğim.

 Cornet, sicimler!

 Merdivenleri bir arada tutması için ipleri bağla!

 Size göstereceğim alçak herifler!

 Saldırı nasıl olurmuş göreceksiniz!

 İşte, olan oldu  Sevginin Hennau piskoposuna nerede yol gösterdiği, ve delilerin monologları üzerine.

 Öldür onu!

 Kadın katil!

 Christian, öldür onu!

 Kadın katili öldür.

 Kadın katil!

 O tam bir fahişe!

 Hayır  o bir cadı!

 Büyüsüyle seni delirtti!

 Bırak onu!

- O benim çocuğuma gebe.

- Aptal!

 Metres!

 Lordum  seni senin kalbinden daha iyi biliyorum.

 Bu şeytan kadınla ilişkini kes.

 O senin için ne anlama geliyor?

 Saçları bitli ve berbat kokuyor!

 Bırak defolup gitsin.

 Bırak defolup gitsin!

 Alexandra!

 Senin üzerinden bir işler çeviriyorlar  canavarlar!

 İki kişi için yeterli değil  ama biraz var.

 İyi.

 Bana fazla gelir.

 Bir tutam tuz iyi olurdu.

 Senin hiç yok muydu, öyle mi?

 Dünyanın gidişatı böyledir.

 Kendimizi dişi ayılar gibi koruyoruz  ve sırtımız duvara dönük olduğunda, vaşaklar gibi komşularımıza saldırıyoruz.

 Rabden yardım istemenin ne faydası var?

 Yüzbaşıyı duydun mu?

 "Tanrının yardımıyla!

" Bu hödüğü lord yaptılar!

 Tek ihtiyacımız olan şey buydu.

 Kalk.

 Gidip sığınağı bulalım.

 Manastırda bir kuzuyu bir keresinde  akşam yemeğine davet ettim.

 O Easter'di.

 Herod'un fahişeleri!

 İki tane kılıçlı mankafa.

 Zavallı bir adamı bir dilencinin yolundan defediyorlar!

 Ne deniyordu oraya?

 Turnov Yolu Manastırı.

 Onu tanıyor musun?

 Birdenbire askerlerle doldu ortalık, ve beni aç gönderttiler.

 Ama şu yüzbaşı!

 Yüzbaşı, kornetler, davullar!

 Lanet olsun!

 Kötü çiftçiler ormanları mahvediyor, ve kötü krallar savaşlar başlatıyor.

 Çok dindarmışsın gibi davranma.

 Siz hepiniz pagansınız.

 Duyuyor musun?

 Ne oldu?

 Boleslav'da bir hana gittim.

 İki tane dev gibi adam vardı.

 Daha iri olanı beni yakaladı

— Ne için bir balık gibi, ağzını açıyordun?

 Ne için ağzını açıyordun?

 Beni duydun mu?

 İsa, bizim kurtarıcımız!

 Kutsal Bakire!

 Ona biraz su verin.

 Bana rahmetli kralımızı hatırlatıyor.

- Ruhu şaad olsun.

- O belki senden daha uzun yaşar yine de.

 O kralı kastediyor, ama sen bu ihtiyar keçiden bahsediyorsun!

 O Avusturya kampında bizimleydi.

 İyi bir komşuydu.

 Hiç hırsızlık yapmadı.

 Kafası iki yerden çatladığında, attan bile inmedi.

 Yalnızca biraz çamur sürdü ve eve sürdü atını.

 Ve şimdi asma tahtaları bekliyor.

 Asma tahtası mı?

 Balta demek istiyorsun!

 Ne baltası?

 Kılıç!

 O soylu bir kandandı.

 Balta, kılıç

— Tanrı yardımcısı olsun.

 Erkeklerin kaderi ve dul kadınların çokluğu üzerine.

 Bayan Katerina!

 Bu lord Mikolas!

 Izo, senin kardeşin!

 Tanrıya şükürler olsun!

 Sonunda buradasın.

 Sonunda yaptın.

 Gel.

 İstirahat et.

 Bu at artık bizim değil.

 Kendi bacağını kırmış.

- Ya Smil?

 Asla ummazdım

- Smil'den haber var mı?

- Ya Jiri?

- Ya Burjan?

- Kocamı gördün mü?

 Evet, gördüm.

 Ye bunu.

 Balık mı tutuyordun?

 Sel ne getirirse getirsin.

 Birazını Boleslav'da satabilirdim.

 Ne düşünüyorsun?

 Kapıları elimiz boş geçmeyeceğiz.

- Neden Boleslav?

- O yaşıyor mu?

 Aksi halde onu almış olamazlardı.

 Kozlik'in sana neyi yapmanı emrettiğini biliyorum.

 Bir sepet dolusu balık getireceğiz.

 Köylüler gibi davranacağız, ve hapishaneye saldıracağız.

 O size kralın hiddetinden kaçmanızı komşu köylere dağılmanızı ve sonra Rohacek'i yeniden inşa etmeniz için geri dönmenizi söylüyor.

 Taş bir hapishaneye mi saldıralım?

 Bizden ikisi?

 Yalnız bir kurt, doğru zamanlamayla, bir takım köpeği defedebilir.

- Boleslav'da fırtına gibi eseceğiz!

- Sen, kapa çeneni!

 Kapa çeneni ve balık tut.

 Bir alaya ihtiyacımız olacak.

 Kozlik öldü artık.

 Ya da eğer olmazsa, baltayı alacak.

 Hiçbir güç onu ölümün elinden kurtaramaz.

 Tanrının dışında hiçbir güç.

 Sonra tanrı bize yol gösterecek.

 O bir askerin günahlarını işledi.

 Ölüm tüm günahlarının bedeli olduğu için huzur içinde ölmesine izin ver.

 Onu almak için bir cellat mı istiyorsun?

 Kozlik ihtiyarladı, Mikolas, ben de öyle.

 İkimiz birden ölümü bekliyoruz.

 Ama siz hepiniz soyumuzu devam ettirmek için  yaşıyor olmalısınız.

 İhtiyarlara huzurlu bir ölüm ve yaşamayı düşünmeleri için izin verin.

 İlkbahar geçecek ve yakında tohum ekeceğiz.

 Bu yolu koruyun.

 Hadi.

 Eve geri dön.

 Seni zorla Oboriste'den aldım.

 Kimsenin sana sitem etmesi için bir sebep yok.

 Git.

 Babanın güzel lütuflarına geri dön ve bekle.

 Geçmişe bakıyorum, ne olduğunu görüyorum, ve üzgün olduğunu biliyorum.

 Beni sevdiğini de biliyorum.

 Ama biz ayrılanlar Kozlik'i onursuzluktan korumalıyız.

 İsimleriniz cehennemin defterlerine yazılmış.

 Hepinize lanet olsun!

 Kutsala hakaret etmeyi kes.

 Umarım asla huzur nedir bilmezsin ve kemiklerin asla rahat etmez!

 Lanet okumayı kes!

 Kötülüğe davet çıkarmayın!

 Tanrı seni duyacak, Marketa!

 Onların vakti geldi.

 Kozlik beni uyandırdı ve şöyle dedi, "Okları getir.”

 Onun peşinden gittim.

 Yolu göremedim bile.

 Birbirlerini çağırıyorlardı.

 Onların vakti geldiğinde, dişi geyiği bulmak için mücadele arıyorlardı.

 Onun üzerindeki isteklerini uygulamak için mi?

 Hayır, başka bir erkek geyiğe sesleniyorlar.

 Ya dişi geyik?

 O en güçlüsüne boyun eğiyor.

- Hep öyle miydi?

- "Daima öyle.”

- Yalnızca insanlar böyle düşünür.

- Ya defedilen teki?

 O bizim kokumuzu almış olmalıydı, ama bir şey yapmadı.

 Şu Keçi onu vurmama izin vermezdi.

 Neden ona böyle diyorsun?

 Hep öyle diyordum.

 Onu bir çocukken elimden tutulmuşken duymuştum.

 Beni bir keresinde fena dövdü.

 Sonra ne oldu?

 Onun boynuzları dallardan daha kalındı.

 Korkusuzca bize dik dik baktı.

 Kozlik bana el işaretiyle sessiz olmamı söyledi.

 Biz daha yakına geldik.

 O uzaklaştı ve biz de takip ettik.

 Tepenin altındaki otlu, taşlı, likenli açık ova  bir mezarlıktan bile daha tenhaydı.

 İskeletler  kemikler  beyaz kafataslarının üzerinde bin tane geyik boynuzu.

 O yalnız başına  tam ortada durdu  ve mağlup oldu.

 Bir başına.

 Kozlik fısıldadı  "Bak  ölümün ıssızlığı.”

 Boynuzlarını kaldırdı ve çağırdı.

- Kimi mücadeleye çağırıyordu

- Şişt!

 Yalnızca bir saniye daha.

 Alexandra'yı da yanına al.

 Gözlerin dalmış gitmiş, ve senin düşüncelerin ceza yoluna çekiliyor.

 Ama ya ben?

 Biz henüz vazgeçmedik.

 Tekrar ve tekrar yargılanmış olacağım, haksız yere cezalandırıldıktan sonra bile.

 Cezalandırmadan bahsetme ve evliliğimiz için planlar yap.

 Benden gelecek mesajı bekle.

 Eğer gerekirse, kardeşlerim seni bulacaktır.

 Tanrı seni sevmemi sağladı.

 Sen benim karımsın.

 Sadece  bir saniye daha.

 Hoşgeldin.

 Sen  Kaltaklar!

 Defolun!

 Çekip gidin!

 Defolun!

 Defolun dedim!

 Yanlış zamanda geri döndünüz.

 Burada ne yapıyorsun?

- Ben geldim

- Seni o yolladı.

 Çok önceden geri dönebilirdin, ama günah içinde yüzmek hoşuna gitmişti.

 Sen onun metresisin.

- Hayır!

 Bak.

 Seni küllerin ve irinlerin  içine düşmüş olarak  görmeyi kaldıramam.

- Kendi irademi elden bırakmadım.

- Gerçekten mi?

 Benim savunmama kim geldi?

 Tövbe etmeye değil ama suçlamaya geldin öyle mi?

 Hakkındaki hüküm kararını teslim almaya geldim.

 O zaten yazıldı, "Yargılanmak istemiyorsan yargılama.”

 Yargılanmış olmayı isteme, büyük bir pişmanlıkla tanrı için tövbe et.

 Henüz onu terk ettiğini  duymadım.

 Hayır  Git!

 Tanrıya ettiğim yemini bozuyorsun.

 Çık dışarı!

 Sen bir domuzu bile beslemeye uygun değilsin!

 Tanrıyla yürü ve endişelenme.

 Geri dönmüş olacaksın.

 Bu acı dinecek.

 Bu azap geçecek.

- Onun peşinden git!

- Peki, Majesteleri.

 Zamanı geldiğinde senin için açıkça konuşacağım.

 Bekle!

 Sevgili Tanrım, hayır!

 Neden böyle bir şey yaptı

— Onu nereye gömdü?

 Ne istiyorsun?

 Bu ne cüret!

 Muhafızlar, yakalayın onu!

 Öldürün!

  bana destek olduğun için.

 Beni yüzüstü bırakma, Ey benim kurtuluşumun tanrısı.

 Benim günahlarımı ve hadsizliklerimi hatırlama, ama tüm merhametinle beni hatırla.

 Annem ve babam beni terk etmiş olmasına rağmen, Rab beni bırakmayacaktır.

 Başımı eğdiren yaptığım kötülükler için.

 Onlar benim için çok ağır bir yük.

 Günlerim ellerimi açıp dua etmekle geçti.

 Geçirdiğim yılların senden önce bir anlamı yoktu.

 Gerçekten de en iyi durumdaki her insan büsbütün beyhude yaşıyor.

 İnsan ileri geri giderse yalnızca bir silüetten ibarettir.

 Boş yere telaş yapar.

 O zenginleri topluyor ve kendilerini devşirmeyeceklerini biliyor.

 Kendi doğruluk yolumda yürüdüğüm için, yargıla beni, Ey Rabbim.

 Rabbe inandım.

 Beni sorguya çek, Ey Rabbim.

 Kalbimi ve aklımı sına.

 Kalbimdeki dertler kat kat oldu.

 Izdırabımdan bir çıkış yolu göster.

 Senin yollarını öğret bana.

 Düşmanlarım yüzünden beni dosdoğru bu yoldan götür.

 Beni düşmanlarımın isteklerine el açtırma.

 Yalancı şahitler bana karşı çıkıyor ve nefesim kesiliyor.

 Ne ruhumu ne de yaşamımı  günahkarlarla bir araya getirme kana susamış insanlar  elleri kötü entrikalarla kirlenmiş  sağ elleri günah işlemekten başka bir şey yapmamış.

 Elini yükseklerden üzerimize indir.

 Gönder şimşeği ve bırak yanmış kömürler üzerlerine yağsın.

 Başlarına ateşler sal  çukurlara düşsünler  asla çıkamasınlar.

 Müşfik merhametini hatırla, Ey Rabbim  Müşfik merhametini hatırla

 Ey Rabbim.

 Ve onların geçmişi için aşk dolu iyiliğini.

 Izdırabıma sıkıntıma bak  ve beni bırakma, Ey Tanrım.

 Okların vücudumu deldiği, ve yükseklerdeki elin üzerime indiği için.

 Ceza kırbacını benden uzak tut.

 Senin elinle mağlup edildim.

 Kalbim muma döndü.

 İçimde eriyip gitti.

 Kırık bir çömlek gibi metanetim tükendi, ve dilim damağıma yapışıyor.

 Beni ölümün tozuna serdiğin için.

 Benim günahkar akılsızlığım yüzünden 

Yaralarım iltihaplandı ve kötü görünüyor.

 Ey Rabbim  düşmanlarıma karşı bana doğruluk yolunu göster.

 Ağızlarından çıkan tek bir söze bile güvenilmez.

 Bırak kendi kabahatlerinin bedelini ödesinler, ama merhametin hatırına beni koru.

 Ölüm halinde seni yadedemediğim için.

 Mezarda kim sana şükranlarını sunabilir?

 Elini yükseklerden üzerimize indir.

 Marketa  Lazar'ın kızı, Kozlik'in oğlu Mikolas'ı, tek sadık kocan olarak kabul ediyor musun?

 Evet.

 Kozlik'in oğlu Mikolas, sen de Lazar'ın kızı Marketa'yı kabul ediyor musun?

 İşbu evlilik töreniyle sizi birbirinize bağlıyorum.

 Tanrının bu bağını, hiçbir insanın bozmasına izin vermeyin.

 Gel.

 Sen benim en sevdiğimdin.

 Neyimiz var burada?

 Rabbe sonsuz kez şükürler olsun.

 Tam vaktinde.

 Daha yeşil çayırları bulmaya gidecek miyiz?

 Kıpırdama!

 Oboriste'deki babanla hiç konuşulmadı.

 Üzücü bir olay.

 Kıpırdama, ufaklık!

 Onu açlıktan ölecekken buldum.

 Ama sen burada ne yapıyorsun?

 Gel, sevgili kızım.

 Üçümüz birden birlikte gezinelim.

 İyi olacağız.

 Rab bize bir sığınak bulacaktır.

 Kışı neşeli geçireceğiz.

 Ne dersin?

 İyi olacağız.

 Marketa, bekle.

 Ufaklık!

 Marketa, sadece bir dakika.

 Nereye kaçıyorsun?

 Dur!

 Dalı sana vereceğim!

 Marketa!

 Aptal yaratık!

 Marketa, bekle!

 Sadece bir dakika!

 Ufaklık, seni bıçaktan koruduğum için teşekkürün bu mu?

 Dur, diyorum!

 Uyuz yaratık!

 Eğer elimi senin üzerine koysaydım

— Dur!

 Dur, seni pis kokulu keçi!

 Bekle, Marketa!

 Zamanında bir kız, ismi Vaclav olan bir oğlan doğurdu.

 Ardından Alexandra da doğurdu, ve Marketa çocukların ikisine de baktı.

 Onlar güçlü genç adamlar olmak için büyüdü, ama yazık, sevgi zalimlikle, açıklık da şüpheyle mücadele etti, onların ruhu için.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar