Reklam ve Toplum Psikolojisi Üzerine Sanki Bir Deney Filmi…Korku Pazarlama
Blair Cadısı ve daha sonra
taklidi çekilmeye çalışılmış tarz filmler hakkında…
Bu tür filmlerin sinematik hiçbir
özelliği yok. Reklamını da özel şirketler değil de halka yönelik bir ve
seyredenlerin yaptığı bir film.
Öyle ki bilinçaltına bu filmden
korkmam lazım, ben çok korktum sende bu korku oldu mu der gibi…sürü psikolojisi…
Ve bir iki yayında kült film hiç
böylesini görmediniz sözleri duyunca, o kervana katılıp hikayenin gerçeği var
mı yok mu, çok önemli değil, kim ne kat atlar yahut atlamaz mı, ne kadar kişi
etkilenir diye bir istatistik tutup
toplumun üzerinde komplo geliştirmeye çalışmak, diye düşündüren çalışmalar.
Bir fikre insan neden kapılır… reklam
dünyasının amacı varlığı az parayla çok bir kazanç elde etmenin çarelerinden
biridir. Filme harcanmayan para reklama harcanır…sonuçta deneysel bir film
olunca. Sonuçta günümüzde pandemi üzerinden neler
yapıldığını görüyorsak, önceden neden bunlar olmasın ki…
Çünkü “korku, insan
duygularının en eskisi ve en güçlüsüdür ve en eski ve en güçlü korku
bilinmeyenin korkusudur.”
Filmde olduğu gibi görünen bir
cadı yok ama kendi varlığı sanal olarak zihinlere kazınıyor.
Bahsettiğimiz gibi bir kült film, sinemada devrim yarattı ve
kesinlikle dikkatinizi hak ediyor.
Tavsiye…tabii ki tavsiye
etmiyorum. Entrika yok, korku yok, özel efekt yok, düzgün oyunculuk yok. Bunu
neden izleyelim? Heather ve arkadaşlarının boş konuşmaları için mi? Bence iyi
bir fikir değil.
Umarım kimin neye göre verdiği
belli olmayan yüksek puan aldığı bu ve benzeri filmleri izleyerek vakit
kaybetmezsiniz. Berbat bir film diyelim. Ne yazık ki ben hata yaptım…
Bu anlattıklarımı en güzel
açıklayan bir belgesel var buna bakmanızı tavsiye ederim.
The Century of the Self (2002)..Ben
Devri
Blair Cadısı (1999) The Blair Witch Project
81 dk
Yönetmen:Daniel Myrick, Eduardo
Sánchez
Senaryo:Daniel Myrick, Eduardo
Sánchez, Heather Donahue
Ülke:ABD
Tür:Korku, Gizem
Vizyon Tarihi:01 Ekim 1999
(Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Antonio Cora
Çekim Yeri:Adamstown, Maryland,
ABD
Oyuncular
Heather Donahue
Joshua Leonard
Michael C. Williams
Bob Griffin
Jim King
Devam Filmleri
1999
- Blair Cadısı(242,262)6.5
2000
- Shadow of the Blair
Witch(424)5.4
2000
- Blair Cadısı 2: Gölgelerin
Dili(36,939)4.0
Özet
Maryland ormanlarında 1940'larda birçok çocuk ortadan kaybolmuştur. Üç
Sinema öğrenciside Blair Witch adıyla bilinen bu efsane hakkında araştırma
yapmak için ormana giderler. Yanlarında bir fotoğraf makinası, bir video kamera
ve ses kaydedicisi vardır. Her adımda sesi ve görüntüyü kaydederek araştırmaya
devam ederler. Günler sonra ormanda kaybolduklarını anlarlar ve ormana ulaşan
son güneş ışığı da kaybolup akşam olunca üç öğrenciden bir daha haber alınamaz.
Aradan bir yıl geçmiştir ve ormanda bir
çantanın içinde film ve ses kayıtları bulunur. Bu kayıtlar öğrencilere ne
olduğunu göstermektedir.
Altyazı
1994 Ekim'inde üç sinema
öğrencisi bir belgesel çekerlerken Burkittsville,
Maryland yakınlarındaki ormanda kayboldular.
Bir yıl sonra çektikleri kayıtlar bulundu.
- Zaten kayıt halinde
- Tamam.
Burası benim evim
- Bulanık çıkıyorsun.
Görüntüyü uzaklaştıracağım.
- Tamam.
Günaydın.
- Yaptın mı?
- Tamam, çekiyorum.
Burası benim evim, Blair
Cadısı'nı araştırmak için haftasonu
boyunca konforundan ayrı kalacağım.
Birkaç önemli okuma önerisi: "Ormanda Nasıl Hayatta Kalınır", çünkü neler olacağını asla bilemezsiniz.
Ve bu da oldukça önemli bir kitap
çünkü içinde Tabut Kayası'nda olanlar hakkında bir makale var.
Biraz eski görünüyor Oldukça eski.
Ve bu da benim saha için not defterim.
İşte Bay Dakik.
Nasılsın bakalım bu sabah?
Yorgun.
Büyük kamerayı aldım.
Güzel.
Bu önemli çünkü çekimleri onunla yapacağız.
Aldığımı kimse bilmiyor ama aldım işte.
Tamam hadi eve girelim.
Hadi.
Hadi.
Seni görebiliyorum.
Umarım bir boka toslamam, geri geri gidiyorum.
Ayrılmadan önce kameraları bozmak istemeyiz.
Eee Mikey nerede peki?
- Onu almaya gitmeliyiz.
- Tamam.
8:30'da orada olmamız gerekiyor.
Tamam.
Zaten programımızın gerisinde kaldık, ama içecek birşeyler almamız
önemli.
Çok güzel.
Sanırım sen Mike'sın!
Bekle.
Dur.
Annenle tanışmayacak mıyız?
Sonra görüşürüz anne!
Nasılsın Mike?
Tanıştığımıza sevindim.
Yorgun, ama iyiyim.
Gerçekten çok heyecanlıyım.
Fırsat için teşekkürler.
Benim için zevkti.
Ekipmanları toparladığın için sağol.
O kadar çok akümüz var ki ufak
bir ülkeyi bir aylığına aydınlatabiliriz.
Pirincimiz var, meyveli pançımız
kuru üzümlü yulaf ezmesi, bebek.
Müthiş kamp yemeği.
Bakın nasıl da yumuşacık.
- Hey, sen, gelincik.
Çık arabamdan dışarı!
Hayaletlere inanır mısınız?
Blair Cadısı'nı duydunuz mu hiç?
Tanıdık geliyor.
Büyük kız kardeşim Blair Lisesi'ne gitmişti.
Cadılar Bayramı zamanı orman yeterince ürkütücüdür.
- Biraz daha anlatabilir misin?
- Ucuz birşeyler yapmak
istemiyorum.
Ucuzluktan kaçınmalıyız.
Herşeyi
apaçık ortaya koymak istiyorum.
Bence zaten bu efsane yeterince tedirgin edici.
İlk çekim tahtamız için tören
yapmak ister misiniz?
Kesinlikle.
İşte.
İlk
çekimimizin, ilk çekim tahtası.
Sizce parmaklarımızı kesip üzerine kan akıtmalı mıyız?
Çekim tahtası üzerinde birazcık kan.
Hayır, belki sonra yaparız.
Tahtayı öp.
Bu ilk çekim tahtamız.
Rujumla işaretledim.
Mikey, sen de öp, iyi şans getirir.
- Oh, yaladı.
Tanrı
yardımcısı olsun.
Yememen gerekiyordu, ilk çekim için ona ihtiyacımız olacak.
Burası Burkittsville, önceden Blair olarak bilinirdi.
Küçük, sessiz bir Maryland kasabası.
Aynı diğer yerlerdeki küçük, sessiz kasabalara benziyor.
200 yıl önce yaklaşık 20 aile buraya
yerleşmiş.
Çoğu ya bu tepede, ya da aşağıdaki kasabada kalmış.
Buraya alışılmadık kadar çok çocuk gömülmüş, bunların çoğu 1940'larda vefat etmiş.
Buradaki hiçkimse o zamanlar hakkında garip
şeyler hatırlamıyor.
En azından bize söyledikleri bu.
Ama efsane bize farklı bir hikaye anlatıyor, kanıtları etrafımızda olan bir hikaye.
Taşlara kazınmış.
İlk sahneyi çektik, mezarlık sahnesi.
Açılış sahnesi çekildi.
Blair Cadısı hakkında bir belgesel hazırlıyoruz.
- Blair Cadısı'nı duymuş muydunuz?
- Bu çok eski bir hikayedir.
Hatırladığım kadarıyla, Bay Parr
yaşlı bir keşişti ve dağda yaşardı.
Çok, çok uzun bir süredir oradaydı.
- Blair Cadısı'nı duymuş muydunuz?
- Birçok kez.
İlk olay neydi?
İnsanlardan ve komşulardan onun hakkında hikayeler duymuştum.
Ayrıca Discovery Channel'da bir belgesel seyretmiştim onunla, hayaletlerle ve Maryland
efsaneleriyle ilgiliydi.
Büyükannem bizi erkenden yatağa yollamak için hikayeyi anlatırdı.
Derler ki eğer karanlık bastıktan sonra uyanıksan ve evin etrafında çok
fazla dolaşırsan .
Blair Cadısı gelir ve seni alır.
1940 sonbaharı ya da kışında, bazı çocuklar ortadan kaybolmaya başladı.
Neden kaybolduklarını hiçkimse bilmiyordu.
Onun hakkında duyduğum en ürkütücü hikaye ava çıkan iki adam hakkında olandı.
Onun dadandığı kulübenin yakınına kamp kurmuşlar Hayır.
Hayır.
ve yeryüzünden sonsuza dek kaybolmuşlar.
-Gerçekten mi?
-Tamam
tatlım, sadece korkunç bir hikaye anlatıyorum ama gerçek değil.
Gerçek değil.
Bir gün yaşlı Bay Parr dükkana geldi
ve şöyle dedi: "Sonunda işim bitti".
Peki bununla ne kastetti?
Sanırım önceleri kimse anlamadı
ama sonra polisler dağa gittiler
ve evini araştırdıklarında yedi çocuğun cesedini buldular.
Çocukları ikişer ikişer bodruma götürürmüş ve birisini köşeye bakmaya zorlayıp diğerini öldürürmüş sonra da köşedekini alıp onu da öldürürmüş.
Onlar kayıp olan yedi çocuktu.
Çocukları teker teker ormandan geri getirdiler.
Korkunçtu.
Herkes
dehşet içinde kalmıştı.
Bay Parr ona bakan gözlere katlanamadığını
söylemiş o yüzden onları köşeye bakmaya
zorluyormuş.
Tüm hayatım boyunca cadılara, hayaletlere ve bu tür şeylere inandım.
Buralarda da olduklarına inanıyor musunuz?
Oh, kesinlikle.
-Büyücülüğe inanır mısınız?
-Hayır.
-Dindar mısınız?
-Evet.
Tamam o zaman.
Oldukça ürkütücü birşey, onunla ilgili birşeylerin olduğuna inanıyorum.
Sizce hala orada olması mümkün mü?
-Oraya gitmem.
-Gitmez misin?
Gitmememe yetecek kadar inanıyorum.
Ormanın lanetli olduğunu ve buna benzer şeyler söylerler.
Ne derler?
Nasıl
lanetli?
Aslında lanetli olduğunu söyleyen pek fazla kimse yok ama yaşlı bir kadın vardı, Mary Brown, o-
- Mary Brown?
Evet ve o biraz delidir.
İnsanlar tarafından nasıl görülürdü?
Deli.
İşte Amerika bayrağı.
İşte Mary'nin evi.
Onu dışarı çağırayım.
Siz en iyi ışığı yakalamaya çalışın, tamam mı?
Bu Mary'nin kapısı.
Bunu nasıl açabileceğimi bile bilmiyorum.
Yaşamınızda bir kez ilgi çekici bir durumla karşılaşmıştınız.
Blair Cadısı ile mi karşı karşıya gelmiştiniz?
Evet.
Bu gerçekten de çok korkunç bir
hikaye.
Eskiden babamla birlikte balık
tutmak için Tappy Koyu'na giderdik.
Burkittsville'de.
Yaprakların üzerinde yatıyordum bir
yandan oltama bakıyor, diğer yandan gökyüzünü seyrediyordum.
Aniden yanıbaşımda birşey hissettim
tüyler ürpertici bir his.
Bir kadına benziyordu ama
kollarında ve ellerinde her tarafında kıllar vardı kopkoyu, neredeyse siyah kıllar.
Tıpkı bir at gibi kürk gibi.
At
kürkü.
Bir de kolunda bir şal taşıyordu.
Ve seni korkuttu mu?
Yoksa tehdit mi etti?
Hiçbir şey söylemedi, gözünü dikip durdu ve sonra şalını kaldırdı.
Altında ne vardı?
Vücudu tıpkı at gibi kıllarla kaplıydı.
Yani baştan aşağı kıllı mıydı?
Evet.
Ve
bacakları
- Peki yüzü nasıldı?
- Kadın olduğunu
söyleyebilirdiniz.
Sadece garip görünüşlüydü.
Tanrıya şükür film sektöründe değilmiş.
Yani, onunla çalıştığını düşünebiliyor musun?
O film sektöründe olduğunu düşünüyor.
Ayrıca balerin olduğunu da söylüyor.
Hadi oradan.
Tarihçi olduğunu da söylüyor, Amerikan tarihi üzerine yazıyormuş.
Bunu duydum.
ve Enerji Bakanlığı'nda bilim adamıymış.
Mary'yle ilgili olan kısımda derinlik ayarını mahvettim.
Metrik sistemle mi ölçtün?
Avrupa'da değiliz ki.
Koduğumun lensinin üzerinde metrik ölçüler var.
Bizim sistemimiz de var üzerinde.
Hayır, sadece metrik.
Bak.
Ama bu bir Amerikan kamerası.
Hepsi metrik bunların.
Kahverengi olanlar ne peki?
Onlar ayak ölçüsü.
Orada kahverengiler var değil mi?
Evet ama beyaz olanlar apaçık belli.
- Bu kamerayı daha önce
kullanmamış mıydın?
- Kullanmıştım, bir kez falan.
Bugün için ne düşünüyorsunuz çocuklar?
Çok şey öğrendim dostum.
Mary Brown hakkında mı?
Hayır, şey hakkında Onaltılık mı?
çekimler hakkında, belgesel çekimleri hakkında.
- Bugün iyi kıç tekmeledik.
- Şerefe.
Çok güzel bir gündü.
Harika bir gün.
Çok güzel bir ilk gün.
Tamam, ekipman kontrolü yapacağız, ama önce annemi arayacağım.
- Bir paket Utz ve bir biram var.
- Filmde onlara ihtiyacımız yok.
Sanırım gerek duyduğun herşeye sahipsin.
Şunu biraz uzaktan çalıştırabilir misin, düzgün olup olmadığını kontrol
edelim.
Elbette.
Sadece dolu olduğundan emin olmak istedim, böylece çekim yapabiliriz.
Tamam, güzel, çok güzel.
Çok güzel, teşekkürler.
Şimdi dinlenelim, yarın uzun bir gün olacak çünkü.
Yarınla karşılaştırırsak bugün çocuk oyuncağıydı.
Oldukça uzun bir yürüyüş var önümüzde, çok fazla ağırlık taşıyacağız.
Hazırlanıyoruz.
Kapa çeneni akıllım.
Bana bir bardak koyar mısın lütfen?
- Olmaz öyle şey, sen yönetmensin.
Bunu yapmak zorundayım tamam mı?
Hiç otumuz var mı?
İşte başlıyorum.
İç!
İç!
Viskiden gerçekten nefret ediyorum.
Bu, arkadaşım Josh.
Nasılsın?
Her yerim ağrıyor.
O şey için henüz hazır değilim.
Hoşlanmadığını biliyorum.
Merhaba.
İkinci
güne hoşgeldiniz.
Yol buralarda bir yerde, kaçırmayız herhalde.
Apaçık belli olmalı.
Siz çocuklar Blair Cadısı'nı duydunuz mu?
Efsaneyi duydum.
Pek inandığımı söyleyemem.
Efsane mi?
Öyle olduğunu düşünüyorum.
Ne dediniz efendim?
- 'Şu aptal çocuklar hiç
öğrenemeyecek' dedim.
- Kapa çeneni.
Aptal çocuklar öğrenemeyecekler mi?
Aynen öyle dedim.
Neden öyle söylediniz?
Öncelikle, görüntünüzü video belgeselimizde kullanmak için izin verir misiniz?
Pek oralı olmam aslında, ama Evet
ya da hayır demelisiniz efendim.
- Dikkat et.
- Pardon.
Evet, elbette, tamam.
1800'lerin sonuna doğru bir kız,
ismi Robin Weaver'dı yanlış hatırlamıyorsam, güya ormanda yolunu kaybetmiş.
"Güya" falan yok ortada!
Yolunu kaybetmiş işte!
- Tamam, kaybetmiş.
- Ve kaybolmuş.
Kız kaybolmuş.
"Güya" falan yok.
Üç gün sonra büyükannesinin
sundurmasında ortaya çıkmış.
Herkes merak içindeymiş.
- Kız birşeyler geveliyormuş
- Hikayesini.
Şey hakkında geveliyormuş ayakları
yere değmeyen yaşlı bir kadın hakkında.
Sana söyledim, gördüm onu.
Çayın oradaki ağaçta yaklaşık
100 metre ileride.
Beyaz, sisli birşey gördüm.
Ne olduğunu söyleyemem.
Ağaçlardan yükselen gri bir buhar gibi miydi?
Sudan çıkıyordu.
Sudan mı çıkıyordu?
Ağaçların yanına doğru.
Sonra ortadan kayboldu.
Sıkıyorsun.
Hiç de değil.
Ayrıca
o gün içmiyordum bile.
Eminim içmiyordun.
Bunun Tabut Kayası hikayesi ile ne bağlantısı var?
Hepsi Tabut Kayası hikayesine bağlanıyor.
Nasıl peki?
Buralardaki herkes o yaşlı kadının
yıllardır bu bölgede dolaştığını bilir.
Saçmalık bu.
Önümüzde çok sık bir orman var.
Heyecanlı mısın?
Doğru bildin.
Umarım sadece şu odun kalabalığını çekmiyordur.
Yardım ederdim ama kayıt yapmayı tercih ediyorum.
Tamam.
Çantaları sırtlandık, gitmeye hazırız.
Kulübeye kadar gidecek miyiz?
Evet.
Tanrım, bu çanta çok ağır.
Tabut Kayası'na gidiyoruz.
Doğru yoldayız.
Şu an tam olarak nerede olduğumuzu biliyorum.
Mikey, kamerayı bana ver.
Onu karşıya geçerken çekmek istiyorum.
Kirli bir kıç görüyorum.
İyi atlayış.
Teşekkür ederim.
İşte oldu.
Gördün
mü?
Bu Tabut Kayası.
"Ormana ölümü bulmaya hazır bir şekilde gitmişlerdi ama Tabut Kayası isimli yerde buldukları
şeyin insanlıkla alakası yoktu.
Kayanın üzerinde beş cesur adamın
görmüş oldukları işkence gün gibi ortadaydı.
Hepsi bağlanmıştı, her birinin elleri yanındaki adamın ayaklarına
bağlıydı.
Bu şekilde bir insan şekli oluşturmuşlardı.
Kan izleri tüm bunların adamlar
canlı ve direnmekteyken gerçekleştiğini gösteriyordu.
Her birinin gövdesinden bağırsakları vahşi bir şekilde dışarı
çıkartılmıştı ve her birinin yüzlerinde
etleri dikkatlice kesilerek yapılmış, anlamı
çözülemeyen yazılar bulunuyordu.
Gördükleri karşısında şok olan araştırmacılar şerifi bulmak için kasabaya döndüler.
Yazıları not almamış, kayadaki cesetlere dokunmamışlardı.
Geri döndüklerinde kayada akbabalar vardı.
Ancak cesetler bilinmeyen kişiler tarafından ortadan kaldırılmıştı.
Ölümün kokusu hala yoğun biçimde duyulabiliyordu ama cesetleri alan her kimse bunu birkaç
saat içinde halletmişti.
" Tüm bunlar burada, Tabut Kayası'nda
gerçekleşti.
Hadi acele edelim çünkü kampı kurmak istiyorum.
Saat
4:52 oldu.
Geç oldu.
Birazdan ışığı kaybedeceğiz.
Hoş içinde olmadığım görüntüleri de kullanabilirim çünkü tüm hikayeyi okurken sesi kaydetmiştim.
Eminim ikisini bir şekilde birleştirebilirim.
Yağmur başlıyor.
Bu şeyi kiraladın mı?
Evet.
Üç
kişilik çadırım yok.
Sadece merak etmiştim.
Genellikle iki erkekle seyahat etmem, bilmem anlıyor musun?
Acayip yağmur yağıyor.
Ateş bile yakamıyoruz.
Bize çubuğun ne işe yaradığını göster.
Şuna bakın.
Kendi yaslanma direğimiz bile var.
Eğer gece ortalık çok fazla osuruk kokarsa-
- Anladım, yani ben çadırda sigara
içemem ama o istediği kadar osurabilir,
öyle mi?
Hayır, Mike'a osurma izni vermedim.
Dün akşam sesler duydunuz mu?
- Ben duydum.
- Sorun şu ki, kütük gibi
uyumuşum.
Sanki iki farklı ses vardı şuradaki
iki yerden geliyordu.
Birisi büyük ihtimalle baykuş olabilir
ama diğeri çıtırdama sesiydi.
Hadi oradan.
Çıtırdamaydı adamım.
Eğer çıtırdama sesi duysaydım, altıma sıçardım.
Dün nereden başlamıştık?
Haritanın dışından.
Nereye gittiğimizi biliyorum.
Biraz karışıklık olmuştu, ama bugün
Bekle, bekle, bir daha söylesene şunu?
Dedim ki, nereye gittiğimizi biliyorum.
Bekle, bekle, bekle, bu tamamen zırva bir yorum muydu?
Hayır, değildi.
- Bu tamamen zırva bir yorum
muydu?
- Nereye gittiğimizi biliyorum.
Söyleyebileceğim tek şey bizi kaybetmiş olman dostum!
Çok kısa bir süre için.
Bugün de kaybolmayalım yeter.
Evet, cidden.
Hayır.
Bu
yerler oldukça iyi belgelenmiş.
Belgeselin gidişatından memnun musun?
Evet, memnunum.
Ve küçük Mikey'imizden de çok memnunum.
"Küçük Mikey mi?
" Küçük Mikey'imiz çok canlı bir genç adam.
Şu noktada Blair Cadısı hakkında ne düşünüyorsun?
Gerçekten var mı sence?
Bilmiyorum.
Heather, gerçekten yolu bulmanı umuyorum.
Bu tepenin sonunda yol var.
Endişelenmeyin.
Kestirmeleri seviyoruz, değil mi?
Düz kestirmeleri seviyoruz.
Dağ kestirmelerini değil.
Bu, Mike'ın göğsünü ilk görüşümüz.
Bunu çekebilmek oldukça zor bir iş aslında.
Mike'ın göğsünde oldukça düzensiz kıl desenleri var.
Sembol gibi.
Şey gibi boş kıllı boş kıllı.
Bir de kıçımı görmelisin.
Bakın, Uruguay var şurada.
- Şurada da Paraguay.
- Evet.
Sanırım Bolivya'yı gördüm.
Bu fareyi ne öldürdü?
Büyücülük mü?
Tanrı'ya ne dersin?
Blair Cadısı mıydı?
Hayır.
Sanırım
bu Heather.
İşiyor.
Biliyorsun, gerçekten yapmam gerekiyor.
Ohhh yap hadi!
Mezarlık yolunun yakınındayız.
Şu tarafta
- Ne?
- Kim diyor?
Ben diyorum elbette.
Yaklaşık doksan dakika sonra orada olmalıyız.
Siz çocuklar için sorun var mı?
Ne?
Doksan dakika?
- Nereye gittiğimizi biliyorsan.
- Nereye gittiğimizi kesinlikle
biliyorum.
Josh haritaya bakmamızın gerekli olduğunu düşünüyor, her ne kadar ben nereye gittiğimizi bilsem ve düz gitmemiz gerekse de.
Eğer nereye gittiğimizi bilseydin, burada olm-
- Koduğumun ormanının
ortasındayız.
Nereden bilebilirsin ki, birileri mi söyledi?
Yolun dışında ilerliyoruz.
Ne, birisi sana orada mezarlık var mı dedi?
Eğer kaybolduysak kabul et, çünkü
Kaybolmadığımızı biliyorum.
Dün de biliyordun, bugün de iki kez biliyordun.
Saçmalıyorsun.
Bugün
kaybolmadık.
Bir kez bile.
Nereye gittiğimizi biliyorum.
Tamam, işte şuradayız.
Ne dediğini söyleyeyim: İki mil ileride olduğunu söylemiştin.
Sonra iki saat ileride oldu, sonra üç saat
- Tamam, sakinleş biraz!
- Belki de dört saat ilerdedir.
- Bu projeyi yapmayı kabul etmiş
miydin?
- Ben iyi rehberli bir projeyi
kabul ettim.
- Ormanda başıboş dolaşmayı değil.
- Sana söyledim, hedef yerlere ulaşmamız kolay olmayacak.
Mike, Mike Tamam, çocuklar!
Lütfen, çok bilmişlik taslıyorsun.
Sadece haritaya bakalım en
iyisini yapacağımıza eminim.
İşte bulunduğumuz yer şurası.
Aşağı yukarı şuraya doğru gidiyoruz.
Tamam, ne diyorsun yani?
Nereye gittiğimizi düşünüyorsun?
Doğruyu söylemek gerekirse bu
bana Yunanca gibi geliyor.
Tamamen faydasız.
Kesinlikle.
Bu yüzden nerede olduğu konusunda
sana güveniyorum.
Güzel.
Yine de söylemeliyim ki, tamamen güvenmiyorum.
Ve ben Ne?
Neden her konuşmayı kaydetmek zorunda olduğunu anlamıyorum.
Çünkü belgesel çekiyoruz.
Kayboluşumuz
hakkında değil, cadı hakkında çekiyoruz!
Kamera bende.
Sorun değil çünkü sonradan bunları seyredip güleceğiz, inan bana.
Küçük adımlar ahbap, küçük adımlar.
Derin nefes al ve aşağı bakma.
Hayır, aşağı bakmalısın.
Sürünmek zorunda mı kalacaksın?
Sürüneceğim.
Süper.
Oraya vardığımızda mezarlığın ne kadar süper olacağını düşün.
Gerçekten güzel bir filmde oynamanın verdiği zevki düşün.
Tamam, kapa lanet çeneni.
Tamam, sustum.
...tir.
Nasıl
geçeceğim buradan?
Tamam Mikey?
Evet?
Ahbap, belinde ses kayıt cihazı varken geçmeye kalkışma sakın.
Başka yolu yok dostum.
Hiç şansın yok.
Peki kayıt cihazını nasıl geçireceğiz?
Oğlum gerçekten çok zor bu.
Peki cihazı nasıl geçireceğiz?
Sabah taze yosunla kaplanmış.
S..tiğimin şeyi çok kaygan.
Peki kayıt cihazını karşıya nasıl geçireceğiz?
Bilmiyorum.
Çantamı
burada bırakayım.
Bir iki kez gidip gelirim dostum.
Öyle yapabilir misin?
Yapabileceğim tek şey bu.
Tamam, o şekilde yapalım o zaman.
Tanrım!
Oh, ne düşürdün?
Hiçbir şey.
Ağaç kırıldı sadece.
Kahretsin.
Çok ama çok yaklaştık.
Heyecanlı mısınız çocuklar?
Pekala.
Bu da ne?
Bu da ne?
Vay
canına, çocuklar?
Geçen gün Mary Brown'un söylediklerini hatırlıyor musunuz?
İncil'deki hangi hikayeyi anlatıyordu bize?
...tir, dinlemiyordum ki.
Deli olduğunu düşünmüştüm.
Hikaye Esau idi ama taş yığını hakkında
birşeyler vardı.
Kendi taşları hakkında konuşuyordu ahbap.
Taş yığını hakkındaki şey de neydi?
Hatırlayan yok mu?
Hayatını yaşamak için Yerli
mezarlığına benziyor dostum.
Bakın, bu da sayılır mı bilmiyorum ama
üç dört beş altı
yedi.
Eski zamanlarda cadılar cayır cayır yakılırdı aynı benim Viyana sosisim gibi.
Orada alevler seni şeytanmışçasına yalıyor John.
# Arkanıza yaslanın ve öykümü dinleyin, # # bu
ıssız adada, bu ufak geminin üzerinde # #
başlamış olan öykümü.
# Evet
ama bu geminin iyi bir kaptanı var mavi
gömlekli, bira fıçısı bir kaptanı değil.
Bira fıçısı değilmiş ki.
Adada biraları yokmuş dostum.
Biraları olsaymış çok renkli seks partileri yaşarlarmış.
Sen kaptana benziyorsun, Mike da sanki Gillighan.
- Alınmak yok.
- Sorun değil.
İltifat olarak söyledim.
Gilligan komik bir tipti.
Kaptan ise şişmanın biri.
Peki o zaman, zayıf kaptan diyelim.
Ona artık kaptan denmiyor sizi bilgiç televizyon çocukları.
Adı Skipper.
Artık kaptan yok.
İşte tekrar taşların yanındayız.
Mezarlıktaki taşlar.
Görüntüye girmemeye dikkat ediyorum.
Kesinlikle çok garip.
Lütfen bana taşları düşürmediğini söyle.
Ben düşürmedim.
Bu pek iyi değil.
Tekrar yerine koyayım.
Her zaman dikkatli olamazsın.
Ne düşünüyorsun?
Aynıydı, sadece biraz daha karanlık.
Evet, neredeyse öyle.
Tamamdır.
Toplanın.
Kimse var mı?
...tir, ışık yok.
Uyuyorduk.
Bunu ister misin?
Çadırın içinde açık tut yeter.
Dinleyin.
Kimse var mı?
Merhaba!
Tamamen etrafımızda.
Bu çok tuhaf.
Michael, gelmeyeceğini mi söylüyorsun?
Oraya gelmiyorum.
Neden?
- Çünkü hiçbir bok duymuyorum.
- Çünkü ödün koptu.
Çünkü birşey duymuyorum!
Çünkü korkuyorsun.
Duyduğunu inkar edemezsin.
Çıkar kıçını dışarı.
Büyütecek ne var ki?
Yağmur resmen boşalıyor.
Biliyorum.
Çok
fazla yağıyor.
18. doğum günümde aldığı
yağmurluk için anneme teşekkürler.
Tanrı onu korusun.
Dün akşamki neydi sence?
Şahsi fikrim mi?
Evet.
Bence birisi bizimle fena dalga geçiyordu.
Ama burada olduğumuzu kimse bilmiyor.
Evet ama "Deliverance" filmini
seyretmiş miydin?
Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?
Ben sadece O her neyse, bilmiyorum.
Kendini kaybettin.
Beni de rahatsız ettin.
Evet kendimi kaybetmiştim.
Aniden uyanıverdim ve bir sürü şey oluyordu.
Tek düşünebildiğim onu yakalamaktı.
Yakalamalıydım.
Sesini istiyordum, kasette istiyordum.
Eğer herhangi bir şey görebilirsek,
onu kasette görmek istiyorum.
Bana etrafta bir sürü insan koşuşturuyormuş gibi geldi.
Belki buranın yerlileri veya öyle birşeydiler.
Ne bok istediklerini bilmiyorum.
Zaten ormanın ortasındayız, eğer insanlar bizimle uğraşmak istiyorlarsa o zaman bir sorunları var demektir ve ben buna bulaşmayacağım.
Peki ya insan değillerse?
O zaman ona da bulaşmayacağım!
...tir be çok uzun bir gün oldu
bu.
Çok ıslak ve çok uzun bir gün.
Şu anda kimse benimle konuşmuyor.
Dostum, bunları hiçbirini hatırlamıyorum.
Ne?
Arabadan gelirken buralardan geçtiğimizi hatırlamıyorum.
Geriye dönmek için başka bir yol kullanmalıydık çünkü buraya eğri çizerek geldik.
En fazla iki saat daha çocuklar.
Eğer kestirmeden geldiysek, niye başka yoldan dönüyoruz ki?
Çünkü bu yoldan gitmeliyiz.
İki hedefimizden de geçen en direkt yol buydu.
Ve bu da arabaya giden en hızlı yol.
Cidden mi?
Evet.
Cidden.
- Neler olup bittiğinden eminsin,
değil mi?
- Evet.
Hadi
devam edelim.
Peki.
Beş dakika sonra harita kontrolü yapacağız.
Pekala.
Harita kontrolü yaptık ve hala doğru yoldayız gibi görünüyor.
Benim söylediğim bu değildi.
Hayır, sanırım doğru yoldayız.
Hadi ama, ilerlemeye devam edin.
Haritayı okuduk, pusulayı takip edeceğiz.
Düz ileri gitmeliyiz, şu yöne doğru.
Hiçliğin tam ortasındayız.
İki gündür hiçliğin ortasındayız.
Araba da neredeyse hiçliğin ortasındaydı.
Şu boka bak dostum!
Bu hiçlik.
Yürümeye devam edin, tamam mı?
Bence kamp kurmalıyız.
...tir git şuradan.
Neden?
Nerede
olduğumuzu bilmediğin için mi?
Hayır, çünkü hala arabadan biraz uzaktayız ve yakında karanlık basacak.
- Bak, emin değilim-
-
- Burada kamp kurmuyoruz.
Kapa şu kamerayı da eve götür bizi.
Kamerayı kapa ve koduğumun haritasını bana ver.
Kapa şunu ve bizi eve götür.
Hayır çekiyorum.
Bu olayı görüntülemek istiyorum.
Haritayı ver bana.
Harita cebimde.
Biraz beklemen lazım.
Lanet olsun!
Eğer birlikte kalırsak, hiç sorun olmayacak.
Koduğumun saçmalığı!
Mike, sakinleş.
Sakinleş Mike.
Bana sakinleşmemi söylemeyin!
Hadi altında oturacak bir ağaç bulalım ve haritaya bakalım.
Evet, haritaya bakacak bir yer bulabilir miyiz lütfen?
Mutlu musun?
Mutlu değilim, hayır.
Ama araba uzakta değil.
Karanlıkta bulamayız, hepsi bu.
Kesinlikle emin misin?
Evet.
Çok
özür dilerim.
Ses cihazını hala yarın teslim edebiliriz.
Etmeliyiz.
Cihazı zamanında geri vereceğiz.
Ve kamerayı.
Hepsini yarın vereceğiz.
Yarın
sabah dokuzda işte olmam lazım.
Biliyorum.
Neyse.
Hadi
uyuyalım.
Şu koduğumun kampını kuralım, tamam mı?
Çadırın içinden kaydetmek istiyorum.
Her ne ise, dün gecekiyle aynı sesi çıkarıyor.
Botlarım nerede?
...tir, çok soğuk.
Kimse var mı?
...tir, donuyorum resmen.
Orada.
Ne?
Duyuyorum.
Ben bir bok duymuyorum.
Bunu duydun mu?
Kahretsin.
Merhaba?
Bence sadece bir geyik.
- Sanırım geyik olabilir.
- Sadece bir geyik.
Ama yine de geyik olmadığını düşünüyorum dostum.
Tıpkı dün geceki ses gibi.
Her tarafımızda.
Bir geyik olmalı.
Geyikti dostum.
Dün geceki gibi değildi.
Birşey mi dedin?
Evet!
Dinlesene şunu!
Hadi sesi kaydedelim sessiz olun.
Tamam, açtım.
Yüce Tanrım!
Neydi o be?
Bağırmamız onu korkutmadı.
Ayak seslerine benziyor.
Biliyordum!
Lanet
bir insan bu!
Ekranda hiçbir bok görmüyorum.
Gerisini ses cihazına bırakacağım, tamam mı?
Yine de burada seninle kalacağım.
Benimle kalmak zorundasın.
Kalacağım.
Kalacağım.
Saat kaç?
Sabaha yakın mı?
Bakayım Beş veya ona benzer birşey
olduğunu söyle.
Üç.
...tir!
Saçmalık!
Bu
tamamen delilik.
Özür dilerim Mike.
Şimdiye kadar buradan gitmiş olmalıydık.
Bunun burada olma nedenimizle hiçbir
alakası yok.
Yemin ederim ki, saçmalık bu.
Bu sabah uyandım, sanki iki saniye önce falan, ve çadırın dışında taş yığınları vardı.
Üç taneydi, tam olarak.
Onların dün akşam kamp yaparken orada
olmadıklarından kesinlikle emin misin?
Orada olmadıklarına gerçekten eminim!
Nasıl olur da tesadüfen üç taş yığınının arasına kamp kurmuş olabiliriz ki?
Bunun tuhaf olduğunu düşünmüyor musunuz?
Bu şey gerçekten çok tuhaf ama
bu noktada pek de önemli sayılmaz.
Çünkü tek istediğim lanet olasıca arabaya ulaşmak.
Her neyse dostum.
Bu durumda her neyse
- Her ne boksa
- Biliyorum, biliyorum.
Arabaya geri dönmeliyiz.
- Belli ki burada istenmiyoruz.
- Tamam, tamam eve dönüyoruz.
- Cehennem olup gidelim buradan.
Gitmeliyiz.
Ses
cihazını geri vermemiz gerekiyor zaten.
- Ben de onu diyorum zaten.
- Tamam, hadi gidelim.
- Gidip ses cihazını verelim.
- Tamam, buradan gidiyoruz.
Boklarımızı toplayalım.
Yürüyelim.
Buradan gidiyoruz.
Buradan gidiyoruz.
- Sadece yürüsek?
- Evet.
Buradan
gidiyoruz.
Tamam.
Harika.
Tam da bir boklar olurken ayrılmak
zorunda kaldığımıza inanamıyorum.
Heather, indir şu ...tiğimin kamerasını.
- Çadırı toplayalım.
- Tamam, bekle.
Şu ormandan dışarı çıkalım, tamam mı?
Hadi!
Hayır, hiç de korkmuyorum.
Sadece yorgunum, açım ve lanet olsun
Artık tükendim dostum.
Pekala.
Tükendim artık.
Aldın mı?
Hayır, koduğumun haritasını almadım.
Ben liderlik taslamıyorum eğer
liderlik taslayan biri varsa o da
sensin.
Ama ben liderlik taslamıyorum.
Bende değil, gitmeliyiz.
Ben ciddiyim.
Bende değil.
Sen gerçekten ciddi misin?
Ciddiyim dedim!
Harita bende değil, tamam mı?
Heather, bu pek iyi değil dostum.
- İyi olmadığını ben de biliyorum!
- Hiç de iyi değil!
İyi olmadığını biliyorum.
Bu Bu Bu şimdiye kadar yapmış olabileceğin en sorumsuzca şeydi dostum.
Farkındayım.
Gerçekten sende değil mi?
Harita birinizde olmalı.
Hayır, harita bende değil.
Dünkü harita kontrolünden sonra sana geri vermiştik.
Harita her zaman sendeydi.
Biliyorum ve ben de haritayı daima aynı yere koyardım ve eğer orada değilse, biriniz almış olmalı.
Lanet olasıca haritayı almak için
koduğumun pantolonunu kontrol etmeyeceğim dostum.
Ceplerime baktım, pantolonumda değil!
Bak, ellerimi daldırıp haritayı alayım mı?
Tek istediğim buradan gitmek adamım.
Dalga geçmiyorum!
- Bu benim de tek istediğim şey
dostum.
- Gidelim hadi.
Hayır, sen burada kalmak istiyorsun, taşları çekmek etrafa bakmak, lanet olasıca şeyler yapmak
- Hadi gidelim.
- bunları çekmek istiyorsun.
- Ne tarafa yürüyoruz?
- Şu tarafa.
Ahbap, ...tiğimin ormanının tam ortasındayız.
Lanet olasıca ormanın ortasındayız!
Herhangi bir yöne yürüyebiliriz.
Bu yöne gidiyoruz çünkü orası kahrolası
bir gün boyunca gittiğimiz yön.
Bu yöne gidiyoruz, o kadar!
Birşeylere rastlamalıyız.
Haritayı sana geri verdim Heather.
Haritayı sana verdim.
Haritayı sana geri verdim!
Sadece gidelim.
Tek söylediğim şu, istediğimiz kadar hızlı yürüyebiliriz ama nereye gittiğimiz hakkında zerre kadar
fikrimiz yoksa pek de önemli olmaz,
değil mi?
Vadiyi takip ediyoruz ve Mike da
bundan memnun görünüyor.
Keser misiniz şunu çocuklar?
Sıçtık, işimiz bitti.
Öldük biz, sıçtık.
Ben şurada kalacağım.
Birilerini bulduğunuz zaman onlara
sarmaşıklı ağacın altında olduğumu söyleyin.
Kimse alınmasın ama bu durum
gerçekten rezalet.
Biliyorum.
Evet, biliyorum.
Gerçekten, gerçekten birlikte hareket etmemiz lazım.
Farkındayım.
Kesinlikle.
Kesinlikle.
Tamam.
Şu
konularda anlaşalım: Ne kameram geri gelecek
ne de senin ses kayıt cihazın.
Bu bok hakkında bundan sonra suçlama yapmak yok.
Bakın.
Cidden
bu bölge o kadar da büyük değil.
Kesinlikle.
Bu günlerde Amerika'da kaybolmak çok zordur kayıp kalmak ise daha da zor.
Yani böyle bir avantajımız var.
Ne?
Şey, kaybolmak konusunda oldukça iyi iş çıkarıyoruz.
Çünkü bu durumda, sen bugün evde değilken, ben bugün evde değilken, insanlar farkında
varmaya başlayacaklar.
Örneğin kız arkadaşım bugün geri dönmediğimi ve aramadığımı kesinlikle fark edecek.
Demek istediğim, aramış olsaydım sorun yoktu.
Ama biliyorsunuz, geri dönmüş olsaydım.
Ama geri dönmedim, işte bu kadar.
Ve aramadığım için kesinlikle fark edecek.
Bu da demek oluyor ki eğer bir bok bulamazsak birileri bizi arıyor olacak.
Oh, hayır!
Bu tarafa gelmeyin.
Başka yola gidin.
Şuradan gidin.
Her bir bokum sırılsıklam oldu.
Oh, ...tir.
Pekala, şu yolu deneyelim.
O yolu denemek isteyeceğini sanmıyorum.
Bence diğer yolu denemek istersin.
Şu lanet olasıca çantalarımız olmasaydı
çok daha kolay olurdu.
Gülmek istememiştim.
Ayaklarım ıslandı.
Michael mı gülüyordu?
Kapa çeneni de geç şu nehri.
Gülüyor.
Michael, günlerdir ilk kez güldüğünü
duyuyorum.
Günün geri kalanını oldukça rahatsız
geçirecek olmamı komik bulduğun için çok
mutlu oldum.
Dostum, rahatsızlık bile bu durumda-
- Yola devam edebilir miyiz
lütfen?
Hayır, önce rahatlayacağız.
Arabaya ulaşmak istediğini sanıyordum.
Of be!
Tamam, hadi.
Çıkalım şuraya.
Oh, lanet.
Siz çocuklar harita konusunda yalan söylemiyordunuz, değil mi?
Çünkü sanki bana göre biraz fazla
eğleniyormuşsunuz gibi geliyor.
Oh, Heather, Heather, birazdık delirmeye başladık.
Heather, Heather, eğer bu noktada beni bağırtırsan cidden sana bağırmak zorunda kalacağım
dostum.
Hadi ama ciddiyim, eğer harita sizdeyse
sadece bilmek istiyorum.
Sadece sizde olduğunu bilmek bile beni mutlu edecek.
Heather Sizde olduğunu bilsem ve sadece
bir görsem çok daha iyi hissedeceğim.
Yapmaya çalıştığımız tek şey seninle iyi geçinmek.
Pekala, günün kalanında ayakkabılarım ıslak olacağından gülünmeyi oldukça iyi buldum.
Çok komik buldum.
Heather, dostum, hepimizin ayakkabıları ıslandı.
Biz bu duruma gülüyoruz.
Güzel.
Acayip açız, acayip yorgunuz.
Bu durumda başka ne bok yememiz beklenebilir ki?
Tekmeledim onu-
- Özür dilerim, bu rezalet, bu
rezalet.
Kahrolası haritayı dün vadiye doğru tekmeledim.
Kullanışsızdı.
...tiğimin şeyini vadiye tekmeledim.
Umarım şaka yapıyordur.
Mike?
Gerçekten umuyorum ki şaka yapıyordur!
Mike, şaka mı yapıyorsun?
Gerçekten umuyorum ki şaka yapıyordur!
Mike, gerçekten kafa mı buluyorsun?
Üzgünüm dostum.
Üzgünüm.
Dalga geçiyor olmalısın.
Benimle
dalga geçiyor olmalısın lanet olasıca!
Bunun lanet bir oyun olduğunu mu sandın?
Benden uzak dur dostum!
Ne bok yedin?
Kahrolası aklını mı kaçırdın?
Hayır, aklımı falan kaçırmadım.
O harita bir boka yaramıyordu.
Farkında mısın?
Sana
yaramıyordu!
Ama o haritanın ne bok dediğini anlıyordum ben!
Üzgünüm!
Sen lanet olasıca bir puştsun!
Üzgünüm.
Lanet olasıca bir puştsun!
Ve eğer-
- O harita tüm gün boyunca bir
boka yaramadı.
Eğer yaralanır veya ölürsek tamamen senin suçun olacak.
Tamamen senin suçun!
Anlıyor musun?
Bu denli puşt olabileceğine inanmıyorum.
Ne bok düşünüyordun ki?
Benimla dalaşmaya çalışıyorsun!
Tamam, hayır Öyle yapmıyorum Yapmıyorum!
O harita işe yaramıyordu!
Eğer senin olsaydı işe yaramaz olurdu!
Senin için işe yaramazdı!
Tamam.
Seni buraya bunun için getirmedim dostum.
Harita için üzgünüm dostum.
Ne diyebilirim ki?
- "Üzgünüm" mü?
- Harita bir boka yaramıyordu.
Lütfen üzgün olduğunu söyleme.
Harita senin bir bokuna yaramazdı.
Ben haritada tam olarak nerede olduğumuzu biliyordum.
İkinizin de işine yaramazdı.
Size-
-
- Beni dinle!
- Haritada tam olarak nerede
olduğumuzu biliyordum ben!
Dün sana şu lanet nehrin hangisi olduğunu sordum.
Kes sesini yoksa kafanı deleceğim!
Kapa şu kamerayı dedim!
Pusulayı ver.
Hepimize inanılmaz derecede ihanet ettin, inanılmaz.
Saçmalık dostum.
Pusulayı ver bana.
Dün gece kıçımızı ormanda çıkaramazken
bize ihanet ettin.
Tamam, sağol.
- Şimdi alabilir miyim şu
pusulayı?
- Hayır!
Şu pusulayı alabilir miyim dedim.
Hayır.
Pusulayı ben satın aldım.
Eğer bir pusula istiyorsan umurumda bile değil kendi lanet olasıca pusulanı alsaydın o
zaman.
Bizi sen de batırdın.
O da batırdı.
- Neden bunu kabul edemediğini
anlamıyorum?
- Sadece güneye yürüyelim.
Buraya geldiğimizden beri bizi batırdığını neden kabul etmiyorsun?
Çünkü batırmadım!
Çünkü batırmadım!
Neden durduk?
Neden durduk?
Kimsenin bir-
- Sakın.
Sakın-
- Neden durduğumuz hakkında kimsenin
bir nedeni var mı?
Tek sorduğum bu.
Sürekli güneye gitme planına ne oldu?
O plandan hepimiz memnun gibiydik.
Neden artık buna uymuyoruz?
Oh, Tanrım.
Ne?
Orada her tür şey var.
Ne tür şeyler?
Vudu bokuna benzeyen şeyler!
- Ne?
- Vudu dedim.
Her tarafa asılmışlar!
Etrafa bir bakın.
Olamaz.
Her tarafımızdalar.
Lanet olsun.
Çabuk buraya gelin.
Kamerayı kullanmam lazım.
Evet, orada her tür bok var dostum.
Bu resmen çılgınca.
Lütfen, bunları çekmeliyim.
Koduğumun kamerasını al.
Bu da ne böyle?
Hiçbir fikrim yok.
Aman Tanrım, bu çok ürkütücü.
Kasabalıların işi değil bu.
Hiçbir kasabalı bu kadar yaratıcı olamaz.
Artık buradan gidebilir miyiz?
Evet, lütfen.
Tamam, herşeyi kaydettim dostum.
Aman Tanrım, bunları görmemiştim bile!
Bu kadar yeter Heather.
Heather, yeterince çektin dostum.
Gidelim hadi.
Bu kadar yeter!
Çekmeyi bırak.
- Lütfen, bırak şunu!
- Gidelim hadi.
Tamam, tamam, tamam, hemen gidiyoruz.
Tamam, tamam, buradan gidiyoruz.
Gidiyoruz.
Ben gidiyorum.
Hadi ama!
Kapat
şunu!
İmdaaaaaat!
Lütfen, yardım edin!
Yardım edin bize!
Buradan kurtulmanın yolu bu değil.
Kahretsin!
Kahretsin!
Sanırım şu durumda kaybolduğumuzu
söylemenin bir zararı olmayacak ve
ne yapacağımızı da bilmiyorum.
Bence hepimiz çadırın içine girmeliyiz.
- Pekala.
- Bu akşam ateş yakmayalım.
- Tamam.
- Çünkü ard arda iki gece ateş
yaktık.
İlk gece ateş yakmadık ve hiçbir
şey olmadı.
Ve hiçbir şey olmadı.
Ateş yaktığımızda anlıyorlar.
Bizi takip eden birşey duymadım.
Hatta o ışığı bile kapamalıyız.
Tamam.
Tamam.
Cidden dostum.
Bu noktada dikkatleri üzerimize çekecek
herşeyden kaçınmalıyız.
Tamam.
Hadi
uyuyalım.
Oh Tanrım.
O ses de ne?
Aman Tanrım!
Tanrım, ufak çocuklar.
O neydi?
Aman Tanrım.
Pantolonumu giyeceğim.
Oh Tanrım!
Oh
Tanrım!
Video kamerayı al.
Hayır, ses cihazını hazırla.
Video kamerayı alacağım.
Bu şeyi kaydetmek istiyorum.
Oh sevgili Tanrım!
Sevgili Tanrım!
Şşşt!
Şşşt!
Şşşt!
Koşun!
Koşun
dedim!
Tanrım!
Tanrım!
Tanrım!
Acele edin!
Geliyorum!
Botlarım bağlı değil.
Oh, Tanrım!
O da neydi öyle?
O da neydi öyle?
Kahretsin!
Aman Tanrım!
Mike, nereye gidiyorsun?
Kahretsin.
Işıkları kapa!
Işığı kapa!
Kapa şunu Josh!
Şşşt.
Tüm ışıkları kapatın.
Tüm ışıkları kapatın.
Tüm ışıkları kapatın.
Tüm ışıkları kapatın.
Sırılsıklam oldum.
Tamam geçti.
O da neydi?
Neler oluyor böyle?
Neler oluyor?
Bebek ağlamasını duydunuz mu?
Şşşt!
Kapa
çeneni.
Orada bebek memek yok!
Hayır, vardı.
Orada bebek falan yok dedim!
Şşşt.
Tamam.
Tamam.
Kaçtığımızdan beri birşey duymadım.
Oh Tanrım, çok soğuk.
Sessiz olmalıyız, tamam mı?
Tamam, tamam.
Sadece sessiz ol.
Artık birşey duymuyorum.
Geri dönmeliyiz.
Ne zamandır buradayız?
Bilmiyorum.
Kahrolası bir saat.
Güneş doğuyor, artık iyiyiz.
Hadi geri dönelim.
Toparlanalım ve gidelim.
Tamam.
Bu da ne dostum?
Çantam nerede?
Çantan şurada.
Çantam nerede?
Bu da ne dostum?
Nasıl bu kadar kötü duruma düşebiliyoruz?
Açmışlar işte.
Bütün suyumu dökmüşler!
Çamura benziyor dostum.
Sadece su.
Oh, çamurmuş.
Bu da neyin nesi?
Çamur bu ahbap.
Hadi şu şeyleri toparlayalım ve defolup gidelim.
Hadi Heather.
Kapa şu şeyi!
Heather, hadi ama.
Heather, kımılda.
Artık hiçbir şey umurumda değil.
Biliyorum!
Biliyorum!
Bu yüzden kapa şu şeyi.
Biraz sakinleş.
Herşeyimiz burada mı?
Sanki çok derdimdi.
Kimin malları etraftaydı?
- Benim!
- Kimin tam olarak?
- Benim!
- Neden sen?
Gidelim hadi!
Hadi.
Yeterince korkmadın mı?
Hayır, ama neden sen?
İndir o kamerayı.
Hiç de komik değil.
Gülüyormuş gibi mi görünüyorum?
Hayır, ama hala etrafta dolanıp belgesel
şeyini yapıyorsun dostum.
Halen daha kahrolası şeyi yapıyorsun!
Sakın !
O zaman kapa şu lanet olasıca şeyi!
Eğer beni bir daha ısırırsan seni
şu kahrolası ormana fırlatırım.
Kamerama bir daha dokunursan, seni tekrar ısırırım.
Kapa dedim şu şeyi!
Üzgünüm.
Bunu yapmak istemedim, tamam mı?
İyi misin?
İyiyim.
Sadece Eve gitmek istiyorum ama bu da önem-
- Ne çekebilirsek çekmek
istiyorum.
Yine ne var?
Bu mümkün mü?
Tamam, pekala.
İşte gidiyorum.
Kütüklerin üstünde akıntılardan geçmekten nefret ediyorum.
Hayatımın geri kalanında bir akıntıyı daha kütük üzerinde geçmek zorunda kalmazsam mutlu bir kız olarak öleceğim.
O video kamerayı neden bu kadar çok sevdiğini anladım.
Anladın mı?
Gerçeklik bu değil.
Gerçeklik buradan gitmemizi gerektirirdi.
Hayır, ama bu sanki filtre edilmiş bir gerçeklik dostum.
Sanki herşey olduğundan farklıymış
gibi davranabildiğin bir gerçeklik.
Şimdilik onu yalnız bırak.
Gitmeliyiz.
Onu beş dakika yalnız bırak.
Mike?
Yalnız bırak onu.
Beş dakika.
Hadi.
Kendini
kaybetti.
Biliyorum ama hepimiz birşeyleri kaybetmenin eşiğindeyiz.
Öyle olduğumuzu biliyorum.
Birbirimize dikkat etmeliyiz.
Ama eğer ağlarken yüzüne kamerayı sokmaya devam pek de dikkat etmiş olamayız.
Biliyorum.
Bildiğinin farkındayım.
İkimiz de mantığımızı kaybetmek üzereyiz ama en azından kalan son akıl damlalarımızı
koruyalım.
Gitmeliyiz.
Gitmek zorunda olduğumuzu anlıyorum.
İnan bana, anlıyorum.
Aklımızı korumak hepimiz için çok zor.
Buradan tek parça halinde çıkmalıyız
ve bu durum bize yardımcı olmuyor.
Bana bilmediğim birşey söylemiyorsun.
Bırak da Kimsede sigara var mı?
Yok, dostum.
Yok, hiç kalmadı.
Kimsede sigara yok mu?
Kalmadı.
Bu mavi yapışkan şey de ne böyle?
Hadi gidelim.
Gidelim.
Güneye gitmeye devam edersek, buradan çıkarız.
Lütfen?
Bir gece daha kamp kurmak istemiyorum dostum.
Josh, hiçbirimiz istemiyoruz.
Biliyorum.
İstemediğinizi biliyorum.
O şey her neyse geri gelecek.
Bunu biliyoruz.
Bundan emin değiliz.
Ard arda üç gece boyunca geldi ve
her gece daha kötüye gidiyor.
Bunu şu anda duymayı çok isterdim.
Gerçekten çok isterdim.
Söylemeye çalıştığım şey, biliyorsunuz
- şey yapmalıyız
- Biliyorum.
şunu söylemeliyiz ki eğer bu
hızla devam edersek sonsuza kadar
sürebilir.
Hayır, mümkün değil.
Bu ülkede mümkün değil.
Neden değilmiş?
Çünkü burası Amerika ve bu mümkün değil.
Doğal kaynaklarımızın neredeyse tümünü yok ettik.
İlerlemeye devam edelim.
# Amerika, Amerika, Tanrı bana zerafetini bağışladı!
# #
Büyük bir gururla karşıladık # # Alaca karanlığın son ışıklarında # Hayır, bu
geçtiğimiz ağaçtı.
O ağaç da devrilmişti.
Aynı
ağaç bu.
Oh, Tanrım!
Hayır.
Oh,
hayır.
Dalga geçiyor olmalısın!
Bu bir şaka!
Hayır.
Bu hiç de komik değil.
Mike, lütfen dur.
Lütfen Lütfen dur.
Lütfen dur.
Lütfen dur.
Oh, hayır!
Hayır.
Hayır Mike, bu aynı kütük değil.
Aynı kütük değil Mike.
- Aynısı.
Bak, değil.
Öyle!
Gözlerini
aç!
Aynı kütük değil.
Değil Aynı kütük değil.
Kahretsin.
Kahretsin!
Bu aynı kütük.
Kahretsin!
Kahretsin!
Bu aynı kütük.
Lanet olsun sana Tanrı!
Aynı kütük bu.
Tamam.
Geçti.
Geçti.
Geçti.
Geçti.
Kamp için nereye gitmek istersin?
Sanırım bugün için güney tutmadı
bu yüzden yarın doğuya gideceğiz.
Ne söyleyeceğimi bilmiyorum Josh.
Nasıl oldu da tüm gün güneye yürümemize rağmen buraya döndük?
Tüm gün güneye doğru yürüdük, değil mi?
Kahrolası gün boyunca güneye yürüdük!
Nasıl buraya geldik bilmiyorum.
Birşeyler yapmamı veya söylememi mi bekliyorsun?
Ne yapmak istiyorsun Josh?
Josh?
Film çekmek istiyorum Heather.
Burada olmamızın sebebi bu değil mi?
Hadi film çekelim.
...tir git.
...tir git.
Gerçekten.
...tir git.
Lütfen, kavga etmeyin.
Lütfen.
Hadi ama, bunu yapamam.
Kavgayı dinleyemem.
Kavga edemem.
Hapı yuttuk, işte olan bu.
Lütfen kesin kavgayı.
İkiniz de.
İlk nöbeti ben alacağım.
İlk nöbet benim.
Hadi ama daha iyisini yapabilirsin.
Burası ne yeri, ne de zamanı çocuklar.
Hazırlamamız gereken şeyler var burada.
Tamam, işte motivasyonun.
Kayboldun, ormanın ortasında öfkelisin
ve sana yardım edecek hiç kimse yok.
Kahrolası bir cadı var ve kapının
dışına bokunu bırakıp gidiyor Josh.
Sana yardım edecek kimse yok.
Sana küçük hediyeler bırakıyor.
Sen de onlardan birini alıyorsun.
Arkamızdan geliyor.
Sana yardım edecek kimse yok.
Josh!
Bügün 15 saat boyunca yürüdük ve
sonunda aynı yere geri döndük.
Yardım edecek kimse yok.
- Kes şunu.
- Josh!
İşte sana motivasyon!
Rica ediyorum keser misin şunu?
İşte motivasyonun.
Lütfen sus.
Josh.
Kes şunu.
Yeterince yüklendin.
Hadi dostum, bu kadar yeter.
Hayır, hala film çekiyor dostum.
Benim derdim bu.
Lütfen sus.
İşte derdim bu benim.
Geriye kalan tek şeyim bu, tamam mı?
Lütfen sus.
Lütfen sus.
Bana bağırmayı keser misin, lütfen?
Hadi ama, tüm gün boyunca ağlamaktan
acayip yoruldum.
İnsan gibi düşünmeliyiz.
Hazırlanmamız gereken şeyler var.
Nöbet tutmalıyız.
Yapacak çok şey var.
Bize mutlu bir son yazacak mısın Heather?
Hadi dostum, kapa şunu.
Ona benzemeye başladın.
Hadi, kapa şunu.
Dostum, bu durumdayken bile dikiş
diktiğimize inanamıyorum.
Şey, üşüdüm dostum.
Biliyorum.
Seni duydum.
Biliyorum.
Sahip olduğumuz küçük konforlar güzel.
Bu durumda çok saçma geliyor, değil mi?
Evet, öyle.
Birçok şey saçma geliyor.
Aynen neredeyse geçen gece uyuduğumuz
yerde uyuyacak olmamız gibi.
Bu, bu beni çok rahatsız ediyor, o kadar.
Bu rezalet dostum.
Üzgünüm dostum.
Üşümüşsün.
Sorun
değil.
Üzgünüm Heather.
Sorun değil.
Kim çizburger ister?
Ben.
Ben.
Arka cebimde bir çizburger var.
Tabii, tabii.
Şunu kesmek için ışık alabilir miyim?
Ne seviyorum biliyor musunuz?
Ne?
Patates püresi.
Ben de.
Annemin patates püresi.
Kısa zamanda kavuşacaksın.
Annemin patates püresi ve bir
parça kıç.
Josh!
Kahretsin Mike, duyamayacak kadar uzak değildik.
Josh!
Rahat ol, sakinleş biraz.
Nasıl ?
Josh!
Josh!
Josh!
Herhalde nehrin orada falandır.
Nehirde olsaydı beni buradan duyabilirdi.
Josh!
Josh!
Şşşt.
Cevap
vermesini beklemeliyiz.
Dün ne dediğini hatırlıyor musun?
Ne?
Çantasındaki şey hakkında-
- Nasıl da-
- Josh!
Hadi gidelim.
Onu
bulmalıyız.
Hadi.
Arabayı bile bulamıyoruz!
Nasıl olacak da Josh'ı bulacağız?
Heather, hadi.
Hayır.
Hayır.
Hadi, hadi.
Ben iyiyim.
Buraya gel, hadi.
Sakin ol.
Sakin
ol.
Pekala, sakinleşeceğiz.
Çadırı toplayacağız.
Geri döndüğünde, gitmeye hazır olacağız, tamam mı?
Aklımı kaçırıyorum Mike.
Josh geri dönmedi.
Heather!
Buradayım Mike!
Tamam.
Josh kaçtı mı bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Herşeyi burada.
Kamera bende.
Kamerayla birlikte nasıl yürüyebileceğimi bilmiyorum ama-
- O lanet kamerayı almak istediğinden
emin misin?
Kamerayı almak zorundayız.
Doğu için ne düşünüyorsun?
Doğu için ne mi düşünüyorum?
Bir bakalım, güney işe yaramadı.
Hangi hain cadı daha kötüdür?
Doğunun hain cadısı mı, yoksa batının hain cadısı mı?
Batının hain cadısı cidden
kötüydü.
Pekala, doğuya gidelim.
O da neydi?
Josh?
Josh!
Şimdi çadırı kuracağız.
Bir tane köfte yiyeceğim Sadece
bir köfte mi?
ve büyük bir bardak dolusu kırmızı şarap.
Evet, kesinlikle bir sürü bordo
şarabı istiyorum.
ve de bir paket sigara.
Sigara iyi giderdi bir de uzun,
sıcak bir banyo.
Dondurmalı mı?
Ilık, erimiş dondurmayla birlikte.
Evet, kulağa hoş geliyor.
Pazarları yapmayı en çok sevdiğin şey ne?
Eskiden ormana gidip yürüyüş yapmaktı.
Ama sanırım sanırım onu listeden
çıkarabilirsin.
Artık değişebilir.
Oh Tanrım.
Ona gitmeli miyiz?
Numara mı bu?
Josh?
Josh!
Durdu.
Josh!
Nereden geliyor?
Josh!
Josh, neredesin?
Nerede olduğunu söyle!
Oh Tanrım.
Hayır.
Dur hadi.
Sence bu onlar mı bizimle oyun
mu oynuyorlar?
Josh?
f Orada mı?
Hayır, şurada.
Josh!
Ona bakacağız.
Gerçekten o mu bilmiyorum.
Gerçekten o mu bilmiyorum.
Josh!
Nereye bakacağımı bile bilmiyorum.
Josh!
Nerede olduğunu söyle Josh!
Mike?
Hmm.
Lütfen uyuyakalma.
Uyuyakalamam.
O her neyse, Josh'ın gittiğini biliyor.
Eğer o Josh olsaydı nerede
olduğunu söylerdi.
Şey, o her neyse sesi Josh'a benziyordu.
Sadece Mike'ın burada olduğunu göstermek istedim.
Uyuyor.
Oh, kahretsin.
Bu da ne?
Mike?
Ne?
Burada bir şey var.
Tamam.
Tamam.
Tamam.
Tamam.
Onu
çadırın önünden çekeceğim, ondan
kurtulacağım.
Tamam.
Çekiyorum.
Çadırın önünden çekiyorum onu.
Fırlatıyorum.
Tamam.
Yürümeye devam edeceğiz.
Tamam mı?
Tamam.
Yürümeye devam.
Tamam.
Birkaç sigara buldum.
Çantamın ta dibinden çıktılar.
Bu da demek oluyor ki hala hayattayız, çünkü sigara içiyoruz.
Tamam.
Sadece bunu çok sessiz yapmak istiyorum.
Tamamen kanla kaplı.
Hayır.
...tir ...tir.
...tir ...tir.
Oh, Tanrım.
Tamam.
Tamam.
Tamam, gördünüz mü?
Tamam.
Evet?
Ne yapıyorsun?
Ben iyiyim.
Sadece ellerimi yıkıyorum.
Ne?
Sadece ellerimi yıkıyorum.
İyiyim ben.
Eldivenlerimi giyeceğim Ellerime
eldivenlerimi giyeceğim.
Ellerime eldivenlerimi giyeceğim.
Ellerime eldivenlerimi giyeceğim.
Sen iyi misin?
Ben iyiyim İyiyim.
Tamam.
Ben iyiyim.
Ben
iyiyim.
Yardım ister misin?
Hayır.
Yardım
falan istemiyorum.
Ben iyiyim.
Ne oldu?
Hiçbir şey.
Hiçbir şey olmadı.
Sadece çok açım ve çok yorgunum ve
çok korkuyorum ve sadece eve gitmek istiyorum,
tamam mı?
Tamam.
Ama iyiyim, ikimiz de iyiyiz.
Tamam.
Saçım sıkıştı.
Teşekkürler.
Teşekkürler.
Tamam.
Tamam.
Tamam.
Tamam.
21:30 maç.
Bir sezon daha ve Cal Ripken kral olacak!
Cal Ripken bir kral!
Ve ben göremeyeceğim çünkü
ormanın içinde olacağım.
Bana kuru yaprak yemediğini söyle.
Yalnızca özür dilemek istiyorum Mike'ın
annesinden ve Josh'ın annesinden ve
kendi annemden.
Ve herkesten özür diliyorum.
Çok safça davrandım.
Gerçekleşmiş olan herşey için çok
ama çok üzgünüm.
Çünkü Mike ne derse desin bu
benim hatamdı.
Çünkü bu benim projemdi ve ben
ısrar ettim.
Sürekli ısrarcı oldum.
Israrla kaybolmadığımızı söyledim.
Gitmeye devam etmek için ısrar ettim.
Güneye gitmemiz için ısrar ettim.
Herşey benim istediğim gibi olmalıydı
ve işte bu da ulaştığımız son yer
ve şu anda burada olmamız hep
benim yüzümden.
Aç ve üşümüş ve avlanmış.
Seni seviyorum anne ve baba.
Çok üzgünüm.
O da ne?
Gözlerimi kapamaya korkuyorum.
Gözlerimi açmaya korkuyorum.
Oh Tanrım.
Burada öleceğim.
Aldın mı?
Hazır mısın?
Kimse yok mu?
Aman Tanrım.
Lütfen gitme oraya.
Tamam.
Hazır mısın?
İşte, şu ışığı al.
Lütfen!
Tamam.
O olamaz.
Kahretsin.
Lütfen, sesimi izleyin!
Vay canına Bu bir ev.
Vay canına.
Adımına dikkat et.
Vay canına.
Vay canına.
Josh?
Mike Mike Mike.
Mike?
Hadi.
Mike, neredesin?
Hadi.
Evin
içinde.
Mike, oraya girme lütfen.
Mike Mike?
Mike!
Mike, lütfen.
Mike, neredesin?
Buradayım!
O nerede?
Mike, lütfen yapma !
Burada mı?
Hayır.
Tanrım.
Nerede?
Yukarı
mı çıkıyorsun?
Onu duyuyorum.
Onu
duyuyorum.
Seni duyuyorum!
Josh?
Yukarı geliyorum!
Oh Tanrım.
Duydun mu?
Nerede o?
Neredesin?
Hadi ama.
Josh?
Aşağıda duydum.
Hadi!
Onu aşağıda duydum!
Mike!
Hadi!
Mike!
Josh!
Bekle!
Lanet olsun.
Lanet olsun.
Josh?
Mike!
Josh?
Josh,
aşağıdaki sen misin?
Mike!
Mike!
Josh Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Mike!
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar