Print Friendly and PDF

Parallels (2015)

 

Ama bina hep aynı.

 Her evrende.

 Her Dünyadaki her yerde, bina hep aynı.

 Ama öylece yok olmuyor.

 Binayı birisi, bir şey yaptı.

 Kimse neden bilmiyor, ama bu nasıl çılgın bir dünyaysa   orası nasıl bir cehennemse   insanlar oraya Öz Dünya diyor.

 Her paralel evrene delik açacak teknolojileri varsa   nasıl bir Dünya olacağını düşün.

 Yani, bizden binlerce yıl önde olmalılar, teknoloji

- uzmanları.

 Ve daha önce kimse gidemedi oraya.

 Ama her seferinde, birileri bir parça teknolojiye rastlıyor.

 Yetişkinlerin artıkları gibi.

 O kadar delice, havalı ve sofistike bir şey ki  

Öz Dünya'dan gelmiş olmalı.

83 dk

Yönetmen:Christopher Leone

Senaryo:Laura Harkcom, Christopher Leone

Ülke:ABD

Tür:Aksiyon, Bilim

- Kurgu

Vizyon Tarihi:01 Mart 2015

Dil:İngilizce

Müzik:Corey A. Jackson

Oyuncular

Mark   Hapka

Jessica   Rothe

Eric  Jungmann

Constance Wu

Yorgo  Constantine

Özet

Paralel toprak üzerinde seyahat eden küçük bir grup insanların hikayesini anlatan bir bilim

- kurgu macera dizisidir. Grup, babalarını arayan birbirlerine yabancılaşmış erkek ve kız kardeş olan Ronan ve Beatrix Carver tarafından yönetiliyor. Onların keşfi ise ailelerinin birden toprak üzerinde paramparça olmasıdır. Soru: Onlar ailelerini tekrar bir araya getirebilecek midir? Ronan, Beatrix ve Harold şehrin ortasında garip bir terk edilmiş binaya Alex Carver'ı (Ronan ve Beatrix'in babası) bulmak için gider.

Onlar boş binaya girdiklerinde tüm ışıkları yanıp sönmeye başlar. Binayı terk etmek isterler ama bir yandan da aynı kentte artık farkı şeyler keşfetmek isterler. Polly adında yeni bir kızla tanışırlar ve onlara 36 saat içinde binada olmaları gerektiğini yoksa onlar olmadan terk edeceğini söyler. Olay ise kimsenin ne olup bittiğini bilmediği bir tanışmaya dönüşür.

Altyazı

 Carver!

 Git buradan.

 Carver!

 Şimdi!

-   İsmini biliyor musun?

-   Ronan Carver.

 Nerede olduğunu biliyor musun, Ronan?

 Akron, Ohio.

 Amerika.

 Dünya.

 Kafa travması izi yok, yaşar bence.

 Sağ ol, doktor.

 Bir soru daha sorayım sana.

 Dövüşçü müsün sen?

-   Az önce dövüşürken gördün beni.

-   Az önce kaybettiğini gördüm.

 Çoğu dövüşçü oraya kazanmaya çıkar.

 Ama ringe çıkıp, kazanmayı önemsemeyen tipler de vardır.

 Bu adam, dünyaya karşı ağzını yüzünü dağıttırmak   geriye ne kaldığını görmek istiyor.

 Ne yapıyorsun bu sokak arası dövüşlerinde?

 Kendine bile bir hayrın yok.

 Sen bir yere ait değil misin?

 Ronan, benim baban.

 Derhal eve gelmen gerek.

 Pazar günü tam 18:19'da binada olman gerek.

156 Prospect.

 Eve gel hemen.

 Baba, benim.

 İki yıldır aramadığın biri için kesinlikle berbat bir konuşma asabın var.

 İstediğin gibi geldim, eve geleceğim.

 Baba!

 Baba!

-   Tanrım, B.

-   Pardon, pardon.

-   Burada olduğunu bilmiyordum.

-   Yüzün güzelmiş.

 Kavga ettim de.

 Yani şey  Bir karşılaşmaya çıktım.

 Ben profesyonel dövüşçüyüm.

 Babam hala burada mı yaşıyor?

-   Birkaç ay önce taşındı.

-   Güzel.

 Ronan, ne yapıyorsun burada?

-   Babamı görmeye geldim, tamam mı?

 Başka niyetim  

-  Baban evde mi?

-   Hayır.

-   Yok işte, sen görmedin mi onu?

-   Hayır, son zamanlarda görmedim ama   babam buradayken bile burada değildir bilirsin.

 Annem öldüğünden beri.

 Bak  Babam bir mesaj bıraktı.

-   Sadece 

-  Bana da bıraktı.

-   Gerçekten mi?

 Ne diyordu?

-   Garipti.

-   Aynen, değil mi?

 Beni korkuttu biraz.

-   Bende "bir binaya git" diyordu.

-   Bende de.

-   Ne anlama geldiğini biliyor musun?

-   Hayır.

 Tüm evi kontrol ettin mi?

-   Burada mı?

-   Hayır.

-   Bagaja bak

-  Neden?

 Ya, oradaysa yani?

-   Bu fikri neden aklıma soktun ki?

-   Her yere bakıyoruz işte.

 Harold!

-   Geleceğim hemen dedim.

-   Ayaklarımın sıyrılması gerek!

 Bağırmayı kes, manyak gibi görünüyorsun.

 Manyak gibi görünmüyorum ben asıl sen  Şu giydiğine bak.

 Transparan bir gecelik.

 Git!

 Eve dön, anne!

 Selam, Beatrix!

-   O hala burada mı yaşıyor?

-   Nazik ol.

-   Selam, Harry.

-   Selam.

-   Ronan.

-   Harold.

 Aslında adım Harry şimdi, hukuk okulundan mezun olduğumdan beri.

-   Şimdi avukat mısın yani?

-   Kamu avukatıyım aslında.

 Bilirsiniz, otoriteyle savaşıyorum.

 Dürüst insanlarla ilgileniyorum.

-   Ya sen?

 Sende ne var ne yok?

-   Princeton'a kabul edildim.

-   Ne?

-   B, bu harika.

 Kabul mektubu dün gece geldi.

 3 yıl geriden geleceğim ama, bira alabilen tek birinci sınıf ben olacağım.

 Ama başlamak için asla çok geç değildir, değil mi?

 Tebrikler, bu harika  Princeton.

 Biraz da şaşırdım aslında, bu konuda bir şey okumamıştım.

 Güncelleme ya da Facebook'da bir şey yoktu.

-   Ya ben?

 Beni de takip ediyor musun?

-   Facede arkadaş değiliz, Ronan.

 Benim Facebook'um yok çünkü.

 Harry, babamı gördün mü?

 Buraya geldi mi son zamanlarda?

 Evet, gördüm.

 Konuşmadık ama   çünkü dünyadaki en arkadaş canlısı insan değildir kendisi.

-   Niye de?

-   Kayıp.

-   Gerçekten mi?

-   Ne oldu?

-   Hiç, sadece  geçen gece evinde birkaç adam gördüm.

 Bağırdıklarını sandım.

 Annem 

-   annem bağırırken anlamak zor tabii.

-   Ne?

 Ne adamları?

-   Bilmiyorum, adamlar işte.

-   Babamın yanında mı?

 Evet, babanın yanında.

 Neden garajdayız?

 Babamın garajda olmadığından emin olmak için.

-   Bagaja baktınız mı?

-   Ben de öyle dedim.

 Tanrım, bagajda hiçbir şey yok.

-   Babamın ilk ihtiyaç çantasına benziyor.

-   Evet.

-   Neyine?

-   İhtiyaç çantasına.

 Şehirden aceleyle ayrılman gerekirse diye.

 Uyuşturucu baronu mu senin baban?

 Niye ihtiyaç çantasına ihtiyacı olsun?

 İşte ne kadar seyahat ettiğini hatırlıyor musun?

 Biz çocukken de eve gelmezdi.

 Nedir bu?

 Nedir bu?

 Bilmiyorum.

-   Ne oldu?

-   Görmediniz mi bunu?

-   Açıldı gibi sanki.

-   Ronan.

-   Bekleyin, ben deli miyim yoksa?

-   Hayır, Clinton hala hayatta.

 Bu bir şaka olmalı, değil mi?

 Polisi aramalıyız bence.

 Hadi ama, B.

 Polis mi, gerçekten mi?

 Ben kamu avukatıyım, çok polis tanıdığım var.

 Kapat çeneni, Harold.

 Babam seyahatte olabilir.

 Kim, üç yıldır evden çıkmayan babamız mı?

-   Dönmüş yani.

-   Uzun süreliğine değildir umarım.

-   Bak, o senin kardeşin.

-   Sen ondan daha kardeşsin.

-   Ben senin için pek öyle hissetmiyorum.

-   Teşekkür ederim.

 Tamam.

-   Ayağımın sıyrılması gerek!

-   Tanrı aşkına.

 Bekle, bekle.

-   Ne oldu?

-   Ben de geleyim.

 Bakın, yardım etmek isterim size gençler ama, sorun şu  50

- 55 yaşında bir adamdan mı bahsediyoruz?

 Yetişkinlerin kaybolma izni vardır.

-   Ama bizi aradı.

-   Başı belada gibi miydi?

 Pek sayılmaz, eve gelmemizi istedi.

 Zorla girme ya da boğuşma izi var mıydı evde?

-   Hayır.

-   Sorun da bu işte.

 Elinizde harekete geçmemi sağlayacak bir şey yok.

-   Yasadışı olan bir şey olmadığı ortada.

-   Babam asla böyle ortadan kaybolmaz.

 Bakın, eşkâlini dağıttırır, devriyelerimize ona bakmasını söylerim.

-   Şu anda yapabileceğimin en iyisi bu.

-   Tamam.

 Bir binadan bahsetti.

 156 Prospect.

 Şehirde orası, yıllardır boş.

 Orada hiçbir şey yok.

 Teşekkürler, Komiser Stone.

 Minnettarız.

-   Buraya park edemezsin bence, Ronan.

-   Az önce ettim, hukuk okulu.

-   Neden hala buradasın?

-   Moral desteği.

 Ne yapıyorsun?

 Babam binada buluşalım dedi, içinde değil.

 Neden bu kadar garip davranıyorsun?

 İçeri girelim işte.

 Ben giriyorum.

 Baba!

 Ne?

 Ya manyak bir evsizi ya da rakunları falan uyandırırsan?

 Evsizlerden korkmuyorum.

-   Rakun korkum var biraz.

-   Endişelenme, Beatrix.

-   Arkanı kolluyorum.

-   Sağ ol, Harold.

 Dragon Burger'ı duydunuz mu hiç?

 Bu garip.”

 Dünyamda, teröristler 23 Ekim 2001' uçakları   İkiz Kulelere vurdu.”

  "Dünya 33 dışında, salgın yayıldı.”

  "Dünya 468 güvende, yerel halk düşman değil.

 Silah yok.”

  "Tüm bebeklerin ikiz olarak doğduğu bir Dünya bulduk.”

  "53, 171 ve 726 Dünyaları yok oldu.”

  "Dünya 1" nedir?

 Neler oluyor?

-   Bu da ne böyle?

-   Bilmiyorum.

 Ronan.

 Lanet olsun.

 Tanrım, Tanrım.

 Neredeyiz?

 Neler oluyor?

-   Tanrım.

-   Neredeyiz?

 Tanrım, bu da nedir?

 Bu da ne?

 Atom bombası mı atıldı?

-   Hayır, ölmüş olurduk.

-   Hayır, hayır.

-   Tüm şehir bir anda yok olamaz.

-   Millet nerede?

 Herkes nerede?

 Neredeler  Her şey nerede?

 Binalar nerede?

 Bakın.

 Binalar gitmiş!

 Her şey gitmiş!

 Bizim binamıza bir şey olmamış.

 Bu nasıl mümkün olabilir?

 Bizim binamız  Tıpatıp aynısı.

 Çocuklar, bu çok uzun zaman önce oldu.

 Bu geçmiş.

 Bu eski.

 Bu 

-  Ronan.

-   B.

-   Yardım edebilir misiniz?

-   Geri çekilin!

-   Nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz?

 Rahat bırakın bizi!

 Rahat bırakın!

 Yürüyün, yürüyün.

-   Sen iyi misin?

-   Evet.

 İyiyim, nefes alamıyorum sadece.

 Çok iyi nefes alamıyorum.

 Geri çekilin.

 Hayır, hayır.

 Hadi, gidelim, tamam mı?

 Hadi, gidiyoruz!

 İçeri geri dönelim, içeri dönelim.

-   Her şey yok olmuş.

-   Hadi.

 Evet, binaya girdiler.

-   Bizi takip etmiyorlar.

-   Neden etmiyorlar?

 Korkmuşlardır belki de.

 Gidiyorlar.

 Bu iyi bir şey, değil mi?

 Bu sefer çok hızlı koştuk bence, ben uzun süredir böyle koşmamıştım.

-   Babam neden gönderdi bizi buraya?

-   Bilmiyorum.

 Belki bizim   gitmemiz  Bilmiyorum, belki de bir hataydı.

 Hayır, yani, bir hata olamaz.

 Babam aynı saatte aynı yere gelmemizi istedi.

 Buraya gelmemizi babam istedi.

 Neresi burası?

 Benim bir teorim var.

-   Nedir?

-   Hoşunuza gitmeyecek.

 Elimizdeki teoriden iyidir, ki elimizde teori yok zaten.

 Şart da değil.

 Yani   korkunç bir teori, teorisizlikten daha kötü olabilir.

-   Harold, teorini söyle bize.

-   Tamam.

 Şu farklı Dünyaların grafitilerine bakın 

-  Tarihler, farklı dünyalar.

-   Ne olmuş yani?

 Hepsi saçmalık.

 Evet, öyle, öyle.

 Ama ya değilse?

 Ya bu Dünyaların hepsi eşit şekilde gerçekse?

 Ya biz şu anda Dünyadaysak   ama değişik bir versiyonunda?

 Aslında  Bu doğru gibi.

 Sanıyorum bu binaya olan ilk yolculuğunuz.

 Sen nereden geldin?

 Bu bina çok büyük.

 Bir sürü girişi ve çıkışı var.

 Ben Polly.

 Ronan.

 Beatrix.

 Harold.

 Harry.

 Siz çok kibarsınız.

 Onun haklı olduğunu söyledin.

 Neden öyle söyledin?

 Siz şu son Dünyadan geldiniz, değil mi?

 İnterneti ve havalı telefonları ve latteleri olan dünyadan?

 O tam bıraktığınız yerde duruyor.

 Bu dünya ise 

-   bu dünya vurulduğundan bok gibi.

-   Bu dünya mı?

-   Evet.

 Her seferinde birini vurdunuz.

 Genelde 70lerden ya da 80lerden Amerika

- Sovyet şeylerinden olur.

 Bazen Çin'i, Pakistan'ı vurursunuz.

 Mısır'ı gördüm bir keresinde, garip bir Dünyaydı.

 Yani, aynı 20. yüzyılda gördüğümden bahsediyorum

-   Kaç tane Dünya var?

-   Bilmiyorum, kimse bilmiyor.

 Bazıları, her muhtemel Dünyanın var olduğunu düşünüyor.

 Yani orada bir yerde   tıpkı sizinkine benzeyen bir Dünya, bir sinek az sadece.

 Bazıları da çok mükemmel olan bir Dünya olduğunu düşünüyor, o da cennet.

-   Evet, öndeki inek?

-   Ne zaman eve gidebiliriz?

 Bu bina her 36 saatte bir zıplar.

 Yani önümüzde 32 saat var.

 O zaman kadar, beklemekten başka yapılacak bir şey yok.

 Ama siz, zıplama için geri dönmelisiniz.

 Eğer zıplamayı kaçırırsanız, bir daha bu şansı yakalayamayabilirsiniz.

 O zaman nasıl gideriz eve?

 Bu, dostum, Koca Danny.

-   Ne?

-   Koca  Boş verin

 Çocukken TV'den öğrendiğim bir şey.

-   Neyden?

-   Hayatının Oyunu.

-   Siz bilmezsiniz.

-   Hangi kanalda?

 Benim Dünyamda kanallar yok.

 Bir tür garip alternatif Dünyadan olduğunu mu söylüyorsun?

 Benim bakış açımdan değil.

 Kup glaseye falan benzeyen kahveleri içen sizsiniz.

 Ama 32 saat boyunca ne yapacağız?

 Bekleyecek miyiz sadece?

 Benim tavsiyem, böyle bir dünyada çenenizi kapatıp saklanmanız.

 Ve ölmemeye çalışmanız.

 Şeftali?

 Şefe onları bulduğumuzu söyle.

 Anne.

 Anne!

 Tamam, gidelim, gidelim.

 Yürüyün, hadi.

 Hadi, alın şunları.

 Fabrikama götürün, hadi.

 Şef.

 Bunları Eski Şehir'de bulduk, binadalardı.

-   Ve içeri mi girdiniz?

-   Tinker söyledi.

 Lanet olsun.

 Bu gücü yükseltip çalıştırması gerekiyordu.

 Binada ne yapıyordunuz, evlat?

 Biz geçiyorduk sadece.

 Bu dostum dilsiz.

 Çocukluk ateşi, bilirsiniz.

 Orada pek yoktur.

-   Nereden geliyorsunuz?

-   Kansas'tan.

-   Nereye gidiyorsunuz?

 Doğuya, belki kuzeye, emin değiliz.

-   Neden binaya doğru koştunuz?

-   Saklanmak için güzel bir yer gibiydi.

-   Kimden saklanmak için?

-   Adamlarınızdan.

-   İki kişiyi vurduklarını gördük.

-   Ne dedim ben size?

-   Kendileri kaşındı.

-   O bina çok tehlikeli bir yer.

-   Binadan kaçınırız.

-   Bunu bilmiyorduk.

 Bakın, haramilik için özür dileriz.

 Kuzeydekilerle sorun yaşıyoruz biraz.

 Yerinize olsam oraya doğru gitmezdim.

 Mike, isterseniz sizi şehirden çıkarır.

-   Teşekkürler, Komiser Stone.

-   Bekleyin.

 Polis olduğumu nereden bildin sen?

 Kimse bilmez bunu.

 Sadece  otoritesi olan bir adam gibi görünüyorsunuz.

 Adımın Stone olduğunu nereden bildin?

 Güçlü özelliklerden.

-   Kimsiniz siz?

 Neredensiniz?

-   Binadan geldiler.

 Söyledim size.

 O binadan çıkan son kişiyi hatırlıyor musunuz?

-   Şimdi hiç çekemem bunu.

-   Oydu.

 Patlamayı buraya getiren adam.

-   Binadan gelip, şehrin üçte ikisini yok eden adam.

-   Bu mantıksız.

-   Sen o binadan milyonlarca kez gittin geldin.

-   Baksana şunlara, buradan değiller.

-   Neredensiniz?

-   Kansas'tanız.

 Sen değil.

-   Neredensiniz?

-   Kansas.

-   Doğusu mu batısı mı?

-   Doğusu.

 Doğu Kansas'ı kim kontrol ediyor?

 Batı Kansas'ı kim kontrol ediyor?

 Bomba geldiğinde Başkan kimdi?

 İlk vurulan şehir hangisiydi?

-   Hangi ulustayız?

-   ABD.

 Diyeceğimi dedim.

-   Ne diyorsun?

-   Ya bombaları varsa?

 Bombaları olsaydı şimdiye kadar ölmüş olurduk.

-   Henüz bizimkileri kullanmadık.

-   Bombamız falan yok.

 Dilsiz konuşuyor.

 Ne diyorsun?

 Onları bana bırak, her şeyi öğrenirim.

 Söylemiştim.

 İnsanlara başka bir dünyadan olduğunuzu söylerseniz, işler çok iyi gitmez.

 İnanamıyorum buna.

 Evet, evde 

-  Evde televizyon izliyor olabilirdim.

-   Annenin ayaklarını kazırdın.

 Şu anda bu kulağa harika geliyor.

 Hangisini istiyorsun, Tinker?

 Bunu ve küçük olanı olan.

-   Dokunmayın ona.

-  Hayır, hayır, büyük olan.

 Bekleyin, bekleyin.

-   Lütfen, onu olmayın.

-   Yürü!

 Lütfen, beni alın.

 Lütfen!

 Tik tak.

 Sen 

-  Ronan.

-   B.

 Çekin ellerinizi ondan!

 Gidelim.

 Nereye götürüyorsunuz bizi?

 Bırakın beni!

-   Hayır!

-   B!

-   Bırakın!

 Hayır!

 Yapmayın!

 Ronan, Ronan!

 Orospu.

 B.

 B!

-   Ronan.

-   B.

 Pekâlâ.

 İbneler sizi.

 Ronan, bunun bir yardımı olmayacak.

 Ronan, kes şunu!

 Ronan, bunun bir yardımı olmayacak.

 Ronan, kes şunu!

-   Nereden biliyorsun?

-   Çünkü annemin nasıl öldüğünü hatırlıyorum.

 Üzgünüm, ben  Boş ver.

 Neden bıraktın bizi, Ronan?

 Annem öldükten sonra, öylece gittin.

-   Mecburdum.

-   Neden?

-   Çünkü seni korumam lazımdı.

-   Neyden?

-   Benden.

-   Ne?

 Benden.

 Fark ettin mi bilmiyorum ama çevremdeki her şey zarar görüyor.

 Ronan, beni yalnız bıraktın.

 Her şeyi tek başıma yapmak zorunda kaldım.

 Babamla tek başıma uğraşmak zorunda kaldım.

 Seni korumana gerek ihtiyacım yok.

 İhtiyacım olan şey abimdi.

 Söylediklerimi anlamıyorsun  Bilmeni istiyorum, buradan kurtulduğumda seni iyi benzeteceğim.

 Bilmek güzel.

 Sağ ol.

 Adın ne?

 Tinker derler bana.

 Gerçek adın ne?

 Ben Beatrix.

 Bu da abim, Ronan.

 Seninle tanışmak çok hoş.

 Buraya gel de tokalaşalım.

 Beatrix.

 Evet.

 Güzel taktik.

 Seni kaçıranla arkadaş olmaya çalış   seni gerçek bir insan gibi görsünler.

-   İşe yarıyor mu?

-   Hayır.

 Ne yapıyorsun burada, Tinker?

 Bir şeyler yaparım, tamir ederim.

 Biraz ameliyat.

 Ben sevmiyorum ama.

 Asıl sevdiğim şey elektronik eşyalar, elime aldığımda.

 Ne yazık ki, iyi biçimde bir şeyleri çok nadiren buluyorum.

 Burası bombalanmadan önce iyi bir yerdi.

 Pakistan 1999'da yıkıldı.

 Kara borsa o zaman açıldı.

 Bavul büyüklüğünde bombalar.

 Ondan sonra, her şey an meselesiydi.

 Eninde sonunda, New York'un üstünde mantar bulutu olacaktı.

 İlk bombalanan New York olmayacaktı sadece.

-   Biz olacaktık.

-   Tanrım.

 Ben o zaman şehir dışındaydım.

 Karım ve kızım evdeydi   patlama bölgesinin hemen yanında.

 Yani anında ölmek yerine   termal radyasyondan   acı çekerek öldüler.

 O zamandan beri, nükleer bombalar hakkında çok şey öğrendim.

 Üç mermiden meydana getirdim bunu.

-   Buradakilerin ödü bokuna karıştı.

-   O nükleer bomba mı?

 Evet.

 Ve adam   nükleer bombaları buraya ilk getiren adam   karım ve kızımı öldüren adam   o binadan geldi.

 Soru şu ki, binadan gelen o adam kimdi?

 Bilmiyorum.

 Binadan gelen o adam kimdi?

-   Bilmiyorum.

-   Kimdi o?

 Bilmiyorum!

 Yemin ederim, bilmiyorum!

 Binadan gelen o adam kimdi?

 Tanrım.

 Kim bu?

 Kim bu?

 Babam.

 Bir soru sorabilir miyim?

 Başka kaç dünyaya gittin?

 Şu anda düşünmen gereken şey bu değil.

 Ne?

 Ne düşünmeliyim o zaman?

 Şu gerçeği düşün bak 

Dışarıda bir yerde bir tane daha sen var   belki sahilde yatıp kokteylini yudumluyordur.

 Tamamen başka bir sen.

 Bir saat içinde kafasına   sıkılacak sen değil.

 Bu dünyadaki sorunlarımızdan biri de mermi sorunu.

 Çok farklı türleri var.

 Kutu kutu mermin olabilir, ama hiçbiri uymaz silahına.

 Ben çözdüm bu sorunu.

 Namluyu kendi kendine boyutlanması için tasarladım.

 Şimdi hemen hemen her mermiyi kullanabiliyorum.

 Ve  Beş saniye içinde ya da  Tabi   bir eksik yanı var   her seferde bir mermi koyabiliyorum.

 Yine de   doğru soruna göre, çözüm bu.

 Şimdi, sana bazı sorular soracağım.

 Sorduğum her soruda da, bir mermi koyacağım.

 Silah ateşlenmeye hazır hale gelene kadar soruyu cevaplamazsan   abine sıkacağım.

-   Ne?

-   Anladın mı?

-   Ne?

-   Birkaç saniyen var sadece.

 Anladın mı?

-   Evet.

 Manyaksın sen!

-   Şimdi, nereden geldiniz?

-   Biz 

-  Başka bir Dünyadan geldik.

-   Açıkla.

 Nasıl açıklayayım bilmiyorum  Bomba buraya gelmemiş olsaydı bunlar hiç yaşanmamış mı olacaktı?

-   Binadan mı geldiniz?

-   Evet.

-   Bina ne?

-   Bilmiyorum.

-   Bina ne?

-   Bilmiyorum, yemin ederim.

 Binaya girdik ve buraya geldik birden!

 Hayır!

 Seni öldüreceğim!

 Yemin ederim öldüreceğim seni!

-   Bina nasıl işliyor?

 Kontrol eden kim?

-   Bilmiyorum!

 Yetkili kim?

 Binadan kim sorumlu?

-   Bilmiyorum bunları!

-   Palavra!

 Hayır!

 Lütfen.

 Baban kim?

 Nükleer bombaları neden buraya getirdi?

-   Bilmiyorum!

-   Neden ailemi öldürdü?

 O silahı abime doğrultmayı bırak!

-   Neden?

-   Tamam, tamam, bilmek istediğin her şeyi söyleyeceğim.

 Yalancı.

 Lanet olsun.

-   Babam hakkında söyledikleri doğru mu sence?

-   Babam kim?

 Tanrım.

 Ne yapıyorsun sen?

 Kalk 

-  Ne oldu?

-   Çok geç.

 Tanrım, ateşledi.

-   Gidelim.

-   Ateşledi.

-   Gidelim.

 Hadi, hadi.

 Hadi!

-   Buradan çıkamayabiliriz, biliyorsun.

-   Evet.

 Yani bu yaşayacağımız son saatler olabilir.

 Evet.

 Ne yapmak istiyorsun?

 Yani, son saatlerinde?

 Bilmem  Ne düşünüyorsun?

 Sen  benimle kafa mı buluyorsun?

 Sadece 

-  Hemen gitmeliyiz.

-   Hadi.

-   Bir saniye 

-  Hemen.

-   Nereye gittiler?

-   Bilmiyorum, Şef.

 Şimdi kendimizi bu karmaşanın içinde buluyoruz!

 Lanet olsun.

 O binanın ne olduğunu biliyorsun.

-   Tanrım!

 Birisi Tinker'ın temizlenmesine yardım etsin.

-   Gerekmez!

 Binayı ve 5 mil çevresindeki her şeyi haritadan sileceğim.

-   Ne diyorsun sen?

-   Evet.

-   29 dakika içinde.

-   Kapat şunu.

 Hayır, bu bombayı alacağım   ve binaya doğru gideceğim.

 Geri kalanlar, yaşamak istiyorsa ters yöne gitsin.

 Bir şey daha.

 Şef, bir kamyonet ödünç almalıyım.

 Lanet olsun.

-   Benzinimiz bitti.

-   Gerçekten mi?

-   Üzgünüm, yolda bir petrol görmüyorum.

-   Haydi çocuklar, yürüyebiliriz.

 Evet, bunu serseri katil takımına söyle.

 Çocuklar!

 Hadi, toz olmalıyız!

 Bina beklemez.

 İçeri gidelim.

 İçeri, hadi, hadi!

 Elimdesin.

 Beş, dört, üç   iki, bir.

-   Ne oldu?

 Niye zıplamıyoruz?

-   Zıplayacağız, zıplayacağız.

 Her an.

 Her an mı?

 36 saat dedin.

-   Kabaca, evet.

-   Kabaca mı?

 Hadi, hadi!

 Acele et, acele et, lütfen.

 B, üzgünüm.

-   Ne için?

-   Her şey için.

 Hadi!

 Tamam, ışıklar, ışıklar.

 Hadi yapalım, yapalım.

 Hadi!

-   Sen iyi misin?

-   Evet.

 Sen?

-   Evet.

-   Harold, sen iyi misin?

-   Evet.

-   Eve geldik mi?

-   Eve mi?

-   Eve gittiğinizi mi düşündünüz?

-   Başka nereye gidebiliriz ki?

 Anladığınızı düşünmüştüm, eve gitmek falan yok.

-   Nedir bu, gelecek mi?

-   Hayır, gelecek falan değil.

 Binada zamanda yolculuk olmaz demiştim size.

 Aynı gün, aynı saat şu anda.

 Saatlerinizi ayarlamanıza bile gerek yok.

-   Başka bir Dünya, hepsi bu.

-   Evet canım, büyütülecek bir şey yok.

 Başka bir Dünya işte.

-   Burada kaldık yani.

-   O kadar kötü değil.

-   Teknoloji düzgün.

-   Düzgün mü?

 Bu, bizim dünyadan 20 yıl daha gelişmiş.

-   Babamı aramalıyız.

-   Nasıl?

-   Bilmiyorum, B.

-   Giderken bunu düzeltmek istiyorum.

-   Belki ona online bakabiliriz.

-   Burada İnternet vardır, değil mi?

-   Eve gidelim.

 Burada yaşadığını nereden biliyoruz?

 Yaşamadığını nereden biliyoruz?

 B, bir yerden başlamalıyız.

-   Tamam mı?

-   Ayrılalım, olur mu?

 Olur mu?

 Bilmem, siz 5 yaşında falan mısınız?

 Ben senle gelebilirim, Beatrix.

 Evet, bak sadece  Ben mesaj atarım.

 Numaran  numaran ne?

-   Bu evrende cep telefonu kullanmadıklarına eminim, dostum.

-   Tamam.

 Pekâlâ, olay şu.

 Bataryalar, paralar, mermiler dünyadan dünyaya değişir.

 Önemli olan şey, bunlar sıfırı bulmadan buraya gelmeniz.

 Burayı kalıcı eviniz yapmak istemiyorsanız gecikmeyin, tamam mı?

 Ben böyle yaşayabilirim.

 İsimleri neydi tekrardan?

 Cidden?

 Beatrix, aptal olan da Harold.

-   Beatrix sevgilin, değil mi?

-   Hayır, kardeşim.

 Evet, adın neydi senin?

 Ronan.

 Ne oldu kafanı mı vurdun sen?

 Evet, açlıktan ölüyorum.

 Merhaba.

 Pekâlâ, neyin güzelmiş bakalım?

 Neyin var?

-   Crombie.

-   Pekâlâ, crombie nedir?

 Crombie crombiedir, elimizde o var.

 Tamam, iki Crombie o zaman.

 Her neyse işte.

 Şuna bak.

 Bu dünya, bizimkinden çok daha iyi.

 İstiyorum bunu.

 Harold.

 Harold.

 Merhaba, hoş geldiniz.

 Bunun ne kadar delice olduğunu görüyor musunuz?

 Bunu alıp, eve döndüğümüzde Apple'e satsam?

-   Anında milyarder.

-   Bunu yapabilir misin?

-   Evet.

-   Neden?

-   Bilmem, kulağa sahtekârlık gibi geliyor da.

 Bunu benim yatıma söyle.

-   Harry.

 Harold.

-   Efendim.

-   699.

-   Buyurun.

 Bu bir fırsat Beatrix ve ben de kullanıyorum.

 Ve yanlış bir şey yok.

 Ve eğer kartlarını doğru oynarsan   karı kırışabiliriz de.

-   Bununla ne yapmam gerekiyor?

-   Çekin.

 Dostum, sadece biyo.

 Ne?

 Neden babanızı arıyorsunuz?

 Yani, babamla aram çok yoktu ama böyle de saklanmazdı, sorduğun buysa.

 İnsanların gerçekte kim olduğunu asla bilemezsin.

 Neden görüşmüyordun babanla?

 Annem öldükten sonra farklı yollara gittik.

 Ben ailemden gerçekten çok farklıyım.

 Onların hepsi zeki, bense  Annem profesördü, babam mühendis.

 Yani, B Princeton'a gidiyor.

 Ben sadece torba yumruklayan bir insanım.

 Kalın bir kafatasım olması iyi bir şey, değil mi?

 Bence olduğundan daha aptal davranıyorsun.

 Pekâlâ, alın bakalım.

 İki crombie.

 Nedir bu?

 Pekâlâ.

 Ödeme yapmalısınız, buradan.

 Ne?

 Elinizi tarayıcıya koyun.

-   Elime ne yapacak?

-   Bir biyometrik tarayıcı.

-   Parayı doğrudan hesabınızdan alıyor.

-   Gerçekten mi?

-   Evet.

-   Aslında  gerçekten gitmemiz gerek.

 Hadi.

 Tanrım.

 Bu aynı sana benziyor.

 Tanrım, gerçekten benziyor.

 Bu benim, bu çok garip.

 Bak, yüzümün aynısı var burada.

 Bak.

 Biz buralı değiliz.

-   Beş blok ötede yaşadığınız yazıyor.

-   Biliyorum, sadece  Biz tam buradan değiliz demek istedim.

 Dostum, buradan daha önce alışveriş yapmışsınız.

 Biliyorum, adresim neymiş?

 Sistemde yoksunuz.

 Sistemde herkes vardır.

 Hadi.

 Dostum hiç acele etme, zaten işim falan yok benim.

-   Buraya gelip yemeğimi ödemek ister misin?

-   Bu da ne demek?

 Bu Dünyada Ronan Carver diye biri yok demek.

 Ya ölmüşsün ya da hiç var olmamışsın.

-   Gitmeliyiz.

-   Evet, ama açlıktan ölüyorum.

 Bazı Dünyalarda, polisleri böyle ararlar.

 Hadi, gidip babanı bulalım.

 Merhaba, hoş geldiniz.

-   Elektronik eşyalarınızı almak istiyorum.

-   Hangilerini?

 Hepsini.

 Şaka mı yapıyorsun?

 60 bin dolarlık elektronik eşya mı?

 Niye alayım o kadar şeyi?

 Bu bir kimlik hırsızlığı, söylüyorum sana.

 İşte burası, yaşadığım yer.

 Bunca zaman buraya mı yürüyorduk?

 Harold, buna vaktim yok.

 Gidip babamı bulmalıyım ya da en azından nasıl bulacağımı öğrenmeye çalışmalıyım.

 Hadi, bu  Tam buradayız.

 Yukarıda laptopum falan vardır.

 Online bakabilirsin ona.

 Ya yukarı çıkarsak ve kapıyı sen açarsan?

 Garip olur ama bir denemeliyim, değil mi?

 Sen denemez miydin?

 Bilmiyorum ya.

 Evde değilimdir belki.

 Sanırım artık evdesin.

 Merhaba?

 İmkânsız.

 Şuraya bak.

 Öbür Harold'dan nefret ettim.

 Ne?

 Neden?

 Kendisi benden çok daha harika görünüyor.

 Hadi ama, sen de harikasın.

 Gezmiş.

 Eminim öteki Harold, nükleer bomba atılmış alternatif bir Dünyaya gitmemiştir.

-   Evet, ama güzel bir evi var.

-   Evet, ama annenin evi  Tamam, ne diyorsan öyle olsun.

-   Evet.

-   Merhaba  Harold, şifren ne?

 Babamı Google'da ya da Shmoogle'da ya da burada ne varsa aramak istiyorum.

-   Şifresini nereden bileyim?

-   Çünkü sensin.

-   Hayır, farklı bir benim.

 Ya bizim hiç duymadığımız bir filmin hayranıysa?

-   Ya senin aynınsa?

-   Hayır, işe yaramaz.

 Harry, lütfen.

 Önemli olmasa istemezdim.

-   Şifrem Beatrix928.

-   Ne?

 Şifrem.

 Beatrix928.

 Neden 928?

 Doğum günün.

 Evet.

-   Hayır.

-   Evet.

 Tanrım, aynıyız.

 Bunun genelde çok iyi gitmediğini açıklamam gerek sanki.

 Neden?

 Bilmiyorum, sanki  "Ding dong.

 Ne var ne yok?

 Ben senin var olmayan oğlunum, endişelenme, açıklayabilirim.

 Ben tamamen farklı paralel bir alternatif evrendenim.”

  Bence senin anahtarların o kilide uymaz.

 Pes!

 Merhaba?

 Sanırım evde kimse yok.

 Babanı bulduktan sonra ne olacak?

 Bilmiyorum, bana bıraktığı bu şeyi veririm ona.

 Neyi?

-   Nereden buldun bunu?

-   Ne olduğunu biliyor musun?

 Ne olduğunu bilmiyorum ama nereden geldiğini biliyorum.

 Öz Dünya'dan geldi.

 İnanamıyorum.

 İbneyim ben.

 Ne?

 Bana bak.

 İbne bir şirket avukatıyım.

 Bundan fazlası olduğuna eminim.

 Bu sen iyi biri, değil mi?

 Evet, sadece  Böyle bir şeyi yapabileceğime inanamıyorum.

 Bu evde oturduğuma şaşmamalı.

-   Tanrım.

-   Ne oldu?

 Babamı buldum.

-   3 ay önce olmuş.

-   O bu dünyadaki versiyonu.

-   Baban değil.

-   Biliyorum, ama yine de 

-  Nasıl ölmüş?

-   İşte öldürülmüş.

-   Bir saniye, bu şey değil mi 

-  Bina.

 Neler oluyor lan?

 Bina nereden geldi sence?

-   Bunu ikinci kez bile düşünmedim.

-   Kimse nereden geldiğini bilmiyor.

 Ama bina hep aynı.

 Her evrende.

 Her Dünyadaki her yerde, bina hep aynı.

 Ama öylece yok olmuyor.

 Binayı birisi, bir şey yaptı.

 Kimse neden bilmiyor, ama bu nasıl çılgın bir dünyaysa   orası nasıl bir cehennemse   insanlar oraya Öz Dünya diyor.

 Her paralel evrene delik açacak teknolojileri varsa   nasıl bir Dünya olacağını düşün.

 Yani, bizden binlerce yıl önde olmalılar, teknoloji

- uzmanları.

 Ve daha önce kimse gidemedi oraya.

 Ama her seferinde, birileri bir parça teknolojiye rastlıyor.

 Yetişkinlerin artıkları gibi.

 O kadar delice, havalı ve sofistike bir şey ki  

Öz Dünya'dan gelmiş olmalı.

 Baban nasıl aldı onu?

 Sanırım Koca Danny bu.

 Ne?

 Sen 

Şey 

Senin  Eğer burada çalışmak istiyorsanız sorun değil, sanırım.

 Ama banka aradı.

 Tekrar ödeme yetkisi verebilir misiniz?

 Bir kimlik hırsızlığı olduğunu düşünüyorlar.

-   Kimlik hırsızlığı mı?

-   Evet, ben de "Ne?

 Adam burada be.”

  dedim.

-   Oldu mu?

-   Evet.

 Bir daha bölme.”

 Alex Carver, karısı Livia'dan 3 yıl önce olmüş   kızı Beatrix sayesinde hayatta kalmış.”

-  Ne oldu?

-   Bu dünyada üniversiteye gitmişim.

 Lanet olsun.

-   Bu iyi bir şey, değil mi?

-   Garip.

-   Ne oldu?

-   Ronan'dan bahsetmiyor.

 Burası benim odam değil.

-   Hayır, benim odam ama 

-  Anlıyorum, anlıyorum.

 Buna ne denir biliyor musun?

 Paralel evren dejavusu.

 Tüm eski eşyalarının burada olacağını mı düşündün?

 Her şey benzer ve aynı zamanda da benzer değil.

-   Öyle mi?

-   Evet, öyle.

 Evet.

-   Ben tanıdık geliyor muyum?

-   Nasıl?

 Yani, daha önceden tanışmışız gibi hissediyor musun?

 Neden?

 Diğer evrendeki Ronanlarla   tüm dünyalarda buluştuk   ve hep sonumuz senin yatağın oldu.

 Aynen böyle.

 Yalancı.

-   Dostum, kafa buluyordum seninle.

-   Bir saniyeliğine  

-  Çok heyecanlandın.

 Neyse, bu dünyada yoksun bile, dostum.

-   Ne oldu?

-   Hiçbir şey.

 Hadi, söyle.

 Sanırım şey umuyordum  Bu evde büyürken çok iyi vakit geçirmedim.

 Bir sürü kavgaya girdim.

 Ve hep annemi üzerdim.

 Annem de hep, "Kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin, tatlım.

 Kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin.”

  derdi.

 Çok sinirliydim eskiden.

 Eskiden.

 Ne oldu?

 Öldürdüm annemi.

 Annemle arabayla eve dönüyorduk   kamyonun biri bize çarptı ve yoldan çıktık.

 Çok korkutucuydu, öleceğimizi sandık.

 Dışarı çıktım ve adam kekeliyordu.

 Sarhoş falan olduğu belliydi.

 Mırıldanıyordu da mırıldanıyordu, sonra hatırladığım tek şey   adamı tuttuğum ve pencereden çıkarttığım.

 Vuruyordum da vuruyordum.

 Annem arabadan çıktı ve bağırıyordu bana, adamı öldürmemi istemiyordu.

 Ve sanırım arabamızın olduğu yerde   trafik akıyordu ve onu göremediler   bir gürültü duydum, arkamı döndüm ve  Çok  Üzgünüm.

 Benim hatamdı.

 Sonra da çok popüler değildim hayal edebileceğin gibi.

 Babam bir hayaletti.

 Beatrix ona bakmak için üniversite planlarını iptal etti.

 Ben de gittim.

 Belki bu dünyada, işler biraz daha iyidir diye umuyordum.

 Biliyorsun, bu dünyada farklı bir sen yok.

 Onun şansına.

 Deja vuya alışman gerek.

 Bazı dünyalar çok değişik olacak.

 Bazı dünyalar da çok garipçe aynısı.

 Ne kadar aynısı?

 Bu deja vu için nasıl?

-   Gitmeliyiz.

-   Carver, git buradan!

 Hemen gitmeliyiz.

 Carver!

 Bu da neydi böyle?

 Bilmiyorum, bunu 10 dünya önce falan buldum.

 Ama bu son şarjdı, yani 

-  Bu adamlar kimdi?

-   Tam bilmiyorum, yabancılar.

 Onlara bulaşılmayacağını bilecek kadar çok dünyada gördüm onları.

 Ama babanın peşindeyseler, babanın başı düşündüğümden de büyük beladadır.

 Bunun nasıl sürüleceğini biliyor musun?

-   Araba nasıl kullanılır bilmiyor musun?

-   Hadi.

 Buna inanamıyorum, Beatrix.

 Kanıtları ortadan kaldırmışım.

-   Ne kanıtını?

-   Şirkete karşı olanları.

 Tamam mı?

 Şirket yüzlerce insanı öldürmüş.

 E maillerinde var.

 Bu kötü bir şey ama bu konuda ne yapmalıyız bilmiyorum.

 Evet, ama bir şeyler yapmalıyım, değil mi?

 Ya hepsini New York Times'e yollasak?

 Sonra?

 Gerçekten diğer senin hayatını mahvetmek istiyor musun?

 Evet.

 Nedir bu?

 Ne oldu?

 Pekâlâ, buradan gitmeliyiz.

 Hadi, Ronan'ı ve o kızın adı neyse onu bulalım.

-   Tamam, bir saniye.

-   Ne oldu?

 Ben seninle aşağıda buluşurum 1 dakika sonra, tamam mı?

 Tamam, acele et.

 Tatlım, korkuttun beni.

 Hala işte olduğunu sanıyordum.

 Tanrım.

 Bugün başıma çılgınca bir şey geldi.

 Buraya çıkarken   merdivenlerden çıkıyordum ve bir kıza rastladım.

 Yemin ederim tıpkı bana benziyordu.

 Harry?

 Tamam, tamam.

 Tamam, her şey yolunda.

 Sadece bir yanlış anlaşılmaydı tamam mı?

 Hesabım hacklenmiş.

 Bir hacker tarafından yanlış temsil edildim.

 Efendim, mikrofonunuzu suratımdan çekin, efendim.

 Çok agresif davranıyorsun, çek şu mikrofonu suratımdan!

 Bu şeyin içinde bizi binlerce kez öldürmeye yetecek kadar içki var.

-   Bırakmanı öneririm.

-   Beni vurmaya çalıştın.

 Seni vurmak isteseydim vururdum.

-   Bombayı patlatacağını sanıyordum.

-   Fikir buydu.

 Ne olur ne olmaz diye içeride saklanmalıydım.

 Ne yapıyorsun?

-   Kapı zilini çalışıyorum.

-   Birisi bu binayı yaptı, değil mi?

 Kendi kendine oluşmadı.

 Birisi, evet.

 Bir yerde.

-   Bir yerde değil, burada.

 Ve hala buradalar.

-   Saçmalık.

 Bunun hayalet gemi olduğunu mu sanıyorsun?

 Böyle bir şey yapsan gider miydin?

 Kim işletiyor?

 Kim çalışmasını devam ettiriyor?

 Kim zıplatıyor?

-   Bana sorarsanız, evde birileri var.

-   Buraya geldik.

 Yedinci kata çıktınız mı?

 Daha bir sürü de kat var.

 Bana inanmıyor musunuz?

 Dışarı çıkın ve sayın.

 Ama yedinci kattan sonra yukarı gidiş yolu yok.

 Sekizinci kat hep beton.

 Bir yolu var, her zaman vardır.

 Kapının nerede olduğunu bilmiyoruz sadece.

-   Ne yapıyorsun?

-   Lanet olsun, hackledi.

 Sisteme ufak bir şok.

 Dikkatini çekecek kadar.

 Sanırım yeterli zamanımız var.

 Binayı buradan nasıl yöneteceğimizi bulabilirim.

 B, sakin ol.

 O ekrana bir daha dokunursan ölürsün.

 B.

 Bu şerefsiz hepimizi öldürmeye çalıştı.

-   Bunu kişisel algılamışsın.

-   Kapat çeneni!

 Beatrix.

 Bırak da işini bitirsin.

-   Ne?

-   Evet, gerçekten ne?

 Cevap istiyorum.

 Buranın ne olduğunu bilmek istemiyor musunuz?

 Babamın bizi buraya neden gönderdiğini?

 Babamı bulma şansımız varsa, yukarıdaki insanların açıklaması vardır.

 Bu manyağın eve tek dönüş yolumuza düz kontak yapmasını mı konuşuyoruz?

 Sana bağlı, B.

 Tamam.

 Silahımı geri alabilir miyim?

 Hadi.

 Baba?

 Sen.

-   Uzun süredir seni arıyordum.

-   İstediğin ben değilim.

 Hayır, tam olarak sensin.

 Yaptığın makine  Daha önce kimse binayla iletişim kuramamıştı.

 Bunu yapabilecek bir makine yapmayı nasıl başardın?

 Ailemi neden öldürdün bilmek istiyorum.

 Sana verecek cevabım yok.

 Dinle.

 Dünyan neden yerle bir oldu bilmek mi istiyorsun?

 Yukarı çıkmalısın, tek yolu b.

 Burayı yıkabilirsin ya da cevap alabilirsin.

 Ama ikisi birden olmaz.

 Seni bekliyorlar.

 Merhaba, Bay Carver.

-   Merhaba, tatlım.

-   Baba.

 Ronan.

 Seni görmek güzel, uzun zaman oldu.

 Şu anda söylediğin şey bu mu?

 Baba, neler oluyor?

 Hayatımı ikinizi de bundan korumak için harcadım.

-   Bizi neyden korumaya?

-   Binadan.

 Baba, mantıklı konuşmuyorsun.

 Neden bahsediyorsun?

 Seni aradığımızı biliyor muydun?

 Bunca zaman yukarıda mıydın?

-   Hayır, yolculuk ediyordum.

-   Ne zamandan beri?

 Uzun zamandan beri.

 Siz doğmadan önce.

 Sizin büyüdüğünüz Dünya, eviniz sandığınız Dünya   benim doğduğum yer orası değil.

-   Ne?

-   Yolculuk etmeyi bırakmaya karar verdiğimizde   benzer bir yer arıyorduk.

-   Güvenli bir yer.

-   Bekle, biz mi?

 Anneniz ve ben, sizi korumak istedik.

 En önemli şey buydu.

 Annem de mi buralı değil?

 Size bıraktığım cihaz yanınızda mı hala?

 Evet.

-   Sizde kalsın, ihtiyacınız olacak.

-   Ne için?

 Annenizi bulmalısınız.

 Annem öldü.

 Hayır.

-   Baba, öyle söyleme.

-   Annem öldü, öldüğünü gördüm.

-   Hepsi ölmedi.

-   Ne?

 Dinleyin.

 Öz Dünya'ya nasıl gidildiğini bilen tek kişi o.

-   Bulun onu, cihazı ona götürün.

-   Ne?

 Evlat, bu bina uzun zamandır işlevde.

 Gerçek amacı neyse, her kim yaptıysa, uzun zaman önce öldü.

-   Kim yürütüyor o zaman binayı?

-   Kimse.

 Yukarıda kimse yok, terk edilmiş.

 Bu yüzden makine, bizi kurtarabilecek cevap olabilir.

 Bunu yapabileceğiniz biliyorum.

 Makine, annenizi bulmanıza yardım edecek.

 Öz Dünya'yı arayın.

 Tatlım, bunu ödünç alabilir miyim?

 Dinlemeyin onu!

 Yalan söylüyor!

 Kimsin sen?

 Babanım ben, Beatrix.

-   Baba.

-   Baba, hayır.

 Nereye gidiyorsun?

 Keşke sizinle gelebilsem.

 Ama kendim vermem gereken bir savaş var.

 İkinizle de sonra görüşeceğiz.

 Baba.

 Baba, baba!

 Bu garip bir aile birleşmesiydi.

 Zıplıyor muyuz?

-   Pekâlâ, ne yapıyoruz?

-   Bunu nasıl süreceğimizi öğreniyoruz.

-   Ya 

-  Bir şeye dokunmayın.

-   Bir şeye basmalıyız.

-   Neye baktığımızı bile bilmiyoruz.

 Olasılıklar.

 Bence bu çizgiler bunu temsil ediyor.

 Evet, doğru olabilir.

 Bunu yapıyor muyuz?

 Annem için.

 Annem için.

 İşte oluyor.

 Bu da ne?

 Bu güneş mi yoksa  Bir bakalım mı?

 Lanet olsun.

 Pekâlâ, 3, sıra sende.

 Hey.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar