Print Friendly and PDF

Ağlama Bülbülüm


107





Vezin: Mef’ûlü Mefâ’ilü Mefâ’îlü fe’ûlün





Ey bülbül-ü şeydâ yine efgâna mı geldin,
Azm-i gül edip zârıyla giryâna mı geldin.
 





Pervâne gibi âteşe dâim cân atarsın,
Evvelde bu âşk oduna sen yâna mı geldin. 





Yağmur gibi yağarsa belâ sen baş açarsın,
Can vermeğe dost yoluna kurbâna mı geldin. 





Her şey çalışır bir sıfatı eyleye mâ’mur,
Sen cümle sıfat ilini virâna mı geldin





Vech-i ahadiyyet ki şu eşyada görünmüş,
Bu kesrette ancak anı seyrâna mı geldin. 





Bir kimse senin olmadı hiç râzına mahrem,
Bilmem bu cihân için yekdâne mi geldin. 





Bu hasta Niyâzî’ye şifâ remzin edersin,
Derde düşenin derdine dermâne mi geldin.





Ey bülbül-ü şeydâ yine efgâna mı geldin,
Azm-i gül edip zârıyla giryâna mı geldin. 





Ey âşık bülbül yine feryada mı geldin,
Gül’e kavuşmak acısıyla giryâna mı geldin. 





Gül, tasavvufta kesret ise de, bunun yanında bazen Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi de hatırlatır. Maşukun gül cemaline iştiyak duyan âşık,  derdini teskin etmek için bahçeyi temaşa ederken gülü görünce sevgiliye olan hasreti daha da artmakta ve gözlerinden inci misali yaşlar saçmaktadır.[1]     





Gül mevsimi devr-i Muhammedî olduğuna göre bu maddeden tecerrüd edip Hakk’a yaklaşmak ancak İslamiyet’le olur. [2]





Pervâne gibi âteşe dâim cân atarsın,
Evvelde bu âşk oduna sen yâna mı geldin. 





Pervâne gibi âteşe dâima cân atarsın,
Evvelde bu âşk ateşine sen yâne mi geldin. 





Yağmur gibi yağarsa belâ sen baş açarsın,
Can vermeğe dost yoluna kurbâna mı geldin. 





Yağmur gibi yağarsa belâ sen başını açarsın,
Can vermeğe dost yoluna kurbâna mı geldin. 





Her şey çalışır bir sıfatı eyleye mâ’mur,
Sen cümle sıfat ilini virâna mı geldin





Her şey çalışır bir sıfatı mâ’mur etmeye,
Sen cümle sıfat ilini virâna mı geldin





Vech-i ahadiyyet ki şu eşyada görünmüş,
Bu kesrette ancak anı seyrâna mı geldin. 





Birliğin yüzü ki şu eşyada görünmüş,
Bu çoklukta sadece onu seyrâna mı geldin. 





Bir kimse senin olmadı hiç râzına mahrem,
Bilmem bu cihân için yekdâne mi geldin. 





Hiç kimse olmadı senin sırrına mahrem,
Bilmem bu cihân için benzersiz olmaya mı geldin. 





Bu hasta Niyâzî’ye şifâ remzin edersin,
Derde düşenin derdine dermâne mi geldin.





Bu hasta Niyâzî’ye şifâ işaret edersin,
Derde düşenin derdine dermâne mi geldin.














[1] (SELÇUK, Yıl:9 Sayı: 25 Güz 2005, s.233-246)





[2] a.g.e.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar