Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
137
Vezin: Mefâ’îlün Mefâ’îlün Fe’ûlün
Tecellî-i cemâle mazhar eyle [1]
Tarîk-ı vasla lutfun rehber eyle
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Hüdâyâ yok nihayet fazl u cüda
Giriftar eyleme zenb-i vücûda
Kerem kıl lâyık it bezm-i şuhûda
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Füyûzât ile kalbim feyz-yâb et
Mezâk-ı asfiyâda behre-yâb et
Cemâlin keşf edip ref-i hicâb et
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Bi-hakk-ı nûr-ı pâkin Fahr-ı âlem
Bi-hubb-ı Çâr-yâr-ı Zât-ı Ekrem
Derûnum zikrin ile eyle hem-dem
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Cenâbundan budur herdem niyazı
Sivâdan pâk ola kalb-i Niyâzî
Ki sensün derd-mendin çâre-sâzı
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım [2]
Tecellî-i cemâle mazhar[3] eyle
Efendüm Hâlikum Rabbüm İlâhım
Cemâl tecellîsine mazhar eyle
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Allah Teâlâ ululuk ve heybet sahibi, celal sıfatları ile muttasıftır. Ululuk, Allah Teâlâ´ya mahsustur. Onun zat-ı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile olmayıp, zamanla ölçülmeyen, mekânlara sığmayan büyüklüktür.
Allah Teâlâ’nın celâl tecellisinden kaçınmak ve sakınmak gerekmektedir.
Tarîk-ı vasla lutfun rehber eyle
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Lutfunu kavuşmak yolununa rehber eyle
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Hüdâyâ yok nihayet fazl u cüda
Giriftar eyleme zenb-i vücûda
Hüdâ’nın fazl ve cömertliğine nihayet yok
Günahkâr vasıflı vücûda tutkun eyleme
Kerem kıl lâyık it bezm-i şuhûda
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Kerem kıl, şuhûd meclisine lâyık olayım
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Füyûzât ile kalbim feyz-yâb[4] et
Mezâk-ı asfiyâda behre-yâb[5] et
Füyûzât ile kalbimi feyz bulan et
Safiyeti tatmada nasipli et
Cemâlin keşf edip ref-i hicâb et
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Cemâlini keşf edip perdeyi kaldır
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Bi-hakk-ı nûr-ı pâkin Fahr-ı âlem
Bi-hubb-ı[6] Çâr-yâr-ı Zât-ı Ekrem
Hakkın için pâk nûrun Fahr-ı âlem
Zât-ı Ekrem Sevgilinindört yârı
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin mübârek ruhları ruh-u câmî olduğu gibi, cisimleri de cism-i kâmil idi. Yaratılmışlardan ve diğer nebilerden O’nun şemâil-i ve hilye-i şeriflerini [7] derleyecek, toplayacak, kemâline ulaşacak ve tamamlayacak biri gelmedi ve gelmeyecektir.
Fakat onun arkadaşları Fahri Âlem aleyhissalâtü vesselâm ve ala âlihî Efendimizin özelliklerinden bir kısmını almışlar ve nisbetini devam ettirmişlerdir. Mesela dört halife Hz. Ebûbekir Sıddîk, Hz. Ömer Fâruk, Hz. Osman Zin-nûreyn ve Hazreti Ali radiyallahü anhüm Efendilerimiz ayrı ayrı sırlardan bir sır taşımışlardır.
Hz. Ebûbekir Sıddîk radiyallâhü anh Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimizin arkasında cemaat olarak uyduğu en büyük insan, Hz. Ömer Fâruk radiyallahü anh tebliğin zor günlerinde desteğine muhtaç olduğu insan, Hz. Osman Zin-nûreyn radiyallâhü anh üçüncü bir kızım olsa Ona yine verirdim dediği güzîde damat ve zenginliğini Efendimize ikrâm eden zamanın en büyük aristokratı Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz ise hicrette emanetleri yerine teslim etmek için ölüm döşeğinde huzur uykusuna yatırdığı ve savaşlarda düşmana korku saldığı en büyük kahramanı.
Fakat Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz ilm-i ledün sırlarının kaynağı olduğundan bugün hala ilgi odağı olmaktadır. Çünkü dünyevî işlerin hakîkâtlerini oluşturan bu ilim hala insanları kendine cezp eder. Hz. Ömer Fâruk radiyallâhü anh , “Hazreti Ali kerremallahü veche ‘nin bulunmadığı topluluk içinde müşkül bir mesele çıkmasından Allah Teâlâ’ya sığınırım” demiştir.
Tasavvufî alana girdiği için Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz üzerine çok şeyler yazmak gerekir. Kısaca şahsiyeti hakkında şunları söyleyebiliriz.
Cabir bin Abdullah el-Ensari radiyallahü anhden naklen, Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimiz şöyle buyurdu:
"Allah Teâlâ, her Efendimizin zürriyetini kendi sulbünden kıldı, benim zürriyetimi ise Ali'nin sulbünden kıldı"
Tirmizi İbn-i Ömer radiyallahü anh den şöyle rivayet etti. Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimiz ashabı birbirine kardeş yaptı. Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz gözleri yaşlı olarak Fahri Âlem aleyhissalâtü vesselâm ve ala âlihî Efendimize geldi ve şöyle dedi.
“Ya Rasulüllah, ashabı birbirine kardeş yapmışsın, beni kimseye kardeş yapmadınız!” Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimiz
“Ya Ali kerremallahü veche, dünya ve ahirette sen benim kardeşimsin” dedi. [8]
Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz olaylar karşısında Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimizin
“Ya Ali, sen Kâbe durumundasın. Sana gelirler, sen gitmezsin. Bu kavim eğer sana gelip de bir işi teslim ederlerse kabul et. Gelmezlerse sen ileriye varma” emrine itaat ederek yaşamıştır.
Sonradan gelecek insanlar sevgilerinde aşırılığa kaçacaklarını bildiğinden oğullarına kabrini bile saklamalarını emretmiştir. Çünkü Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz varlığını Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimize borçlu olduğunu çok iyi biliyordu. Halifelik sırasını bile en sona bıraktı ki, Fahri Âlem aleyhissalâtü vesselâm ve ala âlihî Efendimizin arkadaşlarının kıymetleri diğer insanlara ulaşsın içindi. Ayrıca Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz aleyhissalatü vesselâm ve ala âlihî Efendimizin vefatından sonra doğabilecek fitneyi daha ileriki yıllara çekerek Fahri Âlem aleyhissalâtü vesselâm ve ala âlihî Efendimizin dünyayı terk edişinin acısı yanına ikinci bir acıyı ümmete yaşatmadı. O fitne dönemlerinde ki ağır yükü taşıyacak kişi idi. O gelecekle ilgili haberleri bilen ender sahabelerdendi. Müslümanların dinleri tamamlanmış olmasına rağmen, sosyalleşmeleri ve devletleşme temellerinde O’nun sabır ve sonsuz ilmi kaynak olmuştur. Bu ümmete ihsan edilmiş büyük nimetlerdendir.
Fakat şurası da unutulmamalıdır ki, siyasî hayat içinde olan insanların dinleri ile ilgili halleri yöneticilikleri ile eşleştirilmemelidir. Çünkü siyaset Hak yolunun gereği olmayan işleri insanlara yaptırmıştır. Bu sebeple Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz çok sıkıntı çekmiştir. O eşit veya birbirine yakın seviyedeki insanların dengelerini sağlayan kişi olmuştur. Gönüllerin dünya istekleri ve içtihatları ile karıştığı anda, dinin yüceliği ile nefislerin birbirine çakıştığında ancak ilmin kapısı Hazreti Ali kerremallahü veche Efendimiz tarafından sakinleştirildi. Bu Allah Teâlâ‘nın Ümmeti Muhammede aleyhissalâtü vesselâm ve ala âlihî bir ikramıdır. [9]
Derûnum zikrin ile eyle hem-dem
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
İçimi zikrin ile her an birlikte eyle
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Cenâbundan budur herdem niyazı
Sivâdan pâk ola kalb-i Niyâzî
Cenâbından budur her zaman niyazı
Niyâzî’nin kalb-i başkasından pâk ola
Ki sensün derd-mendin çâre-sâzı
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
Ancak sensin derdtlinin çâresini bulan
Efendim Hâlikim Rabbim İlâhım
[1] Kenan Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Dîvânı’nın Tenkitli Metni, Ankara, 1998, s.154
[2] Vezin zaruretiyle “Allâh’ım”, “İlâhım” okunmalı.
[3] Mazhar: Sahib olma, nâil olma. Şereflenme. Bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu yer. Çıktığı yer
[4] Feyz-yab: f. Bollaşan, feyiz bulan. Feyze nâil olan. Yab: f. “Yaften: Bulmak” mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab: Şifa bulan,
[5] Behre: f. Nasib, pay, hisse. Tez tez solumak. Vasat, orta
[6] Hubb: (Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine sevdirmek. Hulus, lüzum ve sübut. Muhafaza ve imsâk
[7] Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin şekli, vasıfları, huyları, ahlakı, tavırları ve davranışları
[8] Tirmizî, 3/328; İbn Adiy, 1/59, 1/69; el-Hâkim, 3/14
[9] (İsmail Hakkı BURSEVİ, 2003), s. 14-17
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar