Print Friendly and PDF

Ey Gözyaşlarına merhamet eden

Bunlarada Bakarsınız


 141





يا مـنْ توحّد بالْغُـفْران واْلعصْـم
Ya men tevahhede bi’l-gufrâni ve’lısmi   
                                 يا مـنْ كبارُ الذُّنــوُب لديــْه كالّممْ
Yâ men kibârü’z-zunûbi ledeyhi kellemem 
                              يا مـنْ ترحّمْ دمْعُ الْـعـيْن كالدّيــم
Yâ men terahhem dem’ül-ayni ke’d-diyemi, 
                           يا مـنْ يُحبُّ انيـنُ اْلعـبْد منْ ندم                                             
   Yâ men yuhibbu enînü’l-abdi min nedemi
يا مـنْ لديــْه دواءُ الدّاء والسّقم                                                  
  Yâ men ledeyhi devâü’ddâ-i ve’s-sakam





لمْ اقْتدرْ صّرْف نفْسى منْ غوا يتـــها                                         
   Lem ektedir sarfe nefsî min gavâyetihâ





و زاد طُغْيـانهـا جمْحًا ومأْثــمها
Ve zâde tuğyanuhâ cemhen ve mâ’semehâ     
                       انّى وقـفْتُ على باب الرّجاء لـها                                                                
   İnnî vakiftü alâ bâbi’r-recâi lehâ
اذْنــبْتُ كُلُّ ذُ ُنوبٍ واعْترفْتُ بهـا                                                     
  Eznebtü küllü zunûbin va’tereftü bihâ
لكنْ عرفْتُك بالتّوْحيد و الْكلـم
Lâkin areftüke bi’t-tevhidi ve’l-kelim      
         قدْ فاتنى الْعُمْرُ و الشّيْخوخةُ نازلةً          
         Kad fâteni’l-ömrü ve’ş-şeyhuhatü nâzileten





بالرّئْس مالى العـبْد اليـْس راحلةٌ
Birre’si mâli’l-abdi eleyse râhiletün      
           و الـنّفْسُ في كـثْرت الْعصْيان هائمةٌ
Ve’n-nefsü fî kesreti’l-isyâni hâimetün  
    نام الْعُـيُونُ وعـيْنُ الْعـبْد ساهرةٌ
Nâme’l-uyûnu ve aynü’l-abdi sâhiretün  
    تبْكي على الْباب وسْط الّـيْل بالْـكرم
Tebkî ale’l-bâbi vaste’l-leyli bi’l-keremi   
         صارتْ ذُونُبي كمْوج الْبحْر في مدد
Sâret zunûbî kemevci’l-bahri fî mededi                              
عُدْتُ عن الرّمْل و النُجُوم بالْعدد
Udtu ani’r-remli vennucûmi bi’l-aded 
  بعزّ منْ في الْعوالــم خـيْرُ مُقْتصدٍ
Bi-izzi men fi’lavâlimi hayru muktesidin 
   لا تقْطـعنّ رجائى فيك يا سندي      
                                                          
 Lâ taktaanne recâî fîke yâ senedî
ياغافر الذّنب الى الرّاجـن بالْـكرم                                   
   Yâ gâfire’z-zenbi ilerrâcine bi’l-keremi
ما مالت الـنّفسُ للطّاعت منْ كسلٍ
Mâ maleti’n-nefsü ile’t-taâti min kesel                                





و ما اعْتدتْ لحساب الْحشْر منْ عملٍ
Vema’tedet li-hisâbi’l-haşri min amel       
                          فسالت الْعينُ للْــمصْرىّ منْ وجـلٍ
Fesâleti’l-aynu lil-Mısrîyyi min vecelin   
 ارْحـمْ بـفضْلك لا تـنـْظُـرْ الىٰ ذلـلٍ                                                         
   İrham bi-fazlike lâ-tanzur ilâ zelelin
انّ الْكريم يُحبّ الْعفْو عنْ خدمٍ                                            
       İnne’l kerîme yuhibbu’l-afve an-hademi






يا مـنْ توحّد بالْغُـفْران واْلعصْـم





Ey! güfrân ve ismetle tevhid eden zat[1]





Niyâzî-i Mısrî, bu ilahisini okuyanın haline göre yorumlamak gerekir.





يا مـنْ كبارُ الذُّنــوُب لديــْه كالّمم





Ey!  Büyük günahlar senin katında ekmek kırıntısı gibi olan zat.





Çünkü ekmek kırıntısı yemeğe müsait olmadığından üzerine basılması dahi günâh değildir.   Gavs-ül Âzam İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Sivasî buyurdu ki;





“Bu sözler Allah Teâlâ ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme söylenmiş sözlerdir. Ancak yol bizden geçtiği için bize söylenmiştir. Fenâfı’l-ihvân olduysanız, bu sözler ihvana, Fenâfi’ş-şeyh olduysanız bu sözler şeyhe, fenafı’r-resûl olduysanız bu sözler Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme, bekâbi’llâh olduysanız bu sözler Allah Teâlâ’ya söylenmiştir” [2]





يا مـنْ ترحّمْ دمْعُ الْـعـيْن كالدّيــم





Ey Gözyaşlarına merhamet eden zat





يا مـنْ يُحبُّ انيـنُ اْلعـبْد منّ ندم





Ey! Kulunun pişmanlığından, onun ahlarına ve inlemelerine sevgi gösteren zat. 





يا مـنْ لديــْه دواءُ الدّاء والسّقم





Ey, katında azab ve derdin devâsı olan zat





“ Vücudumuzda binlerce kurt, binlerce domuz.... Temiz, pis, güzel, çirkin binlerce sıfat var”[3] 





لمْ اقْتدرْصرْف نفْسى منْ غوا يتـــها





Ben nefsimi azgınlıktan çevirmeğe, yani döndürmeğe,  terbiye etmeye gücüm yoktur, buna muktedir değilim.





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“Halk, içinde bir tane bile binmeye elverişlisini bulamadığınız yüz develik bir sürü gibidir.” [4] 





 İnsanda bir an olur kurtluk zuhur eder, bir an olur ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel haline gelir. İyiliklerle kinler gizli bir yolda gönüllerden gönüllere gidip durmaktadır. Hatta insandan, öküz ve eşek bile bilgi sahibi olur, akıllanır, hüner elde eder. Serkeş at, rahvan bir hale gelir, alışır. Ayı oynar, keçi de selâm verir. Köpeğe insanın huyu geçer, nihayet çoban olur, av avlar yahut sürüyü korur. Ashab-ı Kehf'in köpeğine onlardan öyle bir huy sirayet etti ki sonunda Allah Teâlâ'yı aramaya koyuldu.[5]





و زاد طُغْيـانهـا جمْحًا ومأْثــمها





Kızgın at gibi nefsim sınırı aştı beni dinlemez. 





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“Mü'minler hoşgörülü ve yumuşak huyludur. Bağlansa yerinde duran, 'çök' emri verilse çöken, burnu halkalı deve gibi.” [6] 





Bir yürüyüş edelim de kırıp dökelim: Şu kara yüzlü, şu kötü huylu nefsi, yok edelim gitsin! [7]





Fakat bu mücâdele kolay değildir. Zira “put kırmak kolaydır, fakat nefsi (eğitmeyi) kolay görmek cahilliktir.'' [8]





 انّى وقـفْتُ على باب الرّجاء لـها





Bu nefsimin azgınlığından dolayı senin reca kapında durdum.





ما ننْسخْ منْ ايةٍ اوْ نُنْسها ناْت بخيْرٍ منْها اوْ مثْلها المْ تعْلمْ انّ الله على كُلّ شىْءٍ قديرٌ





“Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?”[9]





اذْنــبْتُ كُلُّ ذُ ُنوبٍ واعْترفْتُ بهـا





Ve her günahı işledim ve yaptığım günahlarımı itiraf ederim





ٰلكنْ عرفْتُك بالتّوْحيد و الْكلم





Lâkin seni tevhidinle ve Kur’an-ı Kerim’le bildim,  yani ârif oldum.





قدْ فتانى الْعُمْرُ و الشّيْخوخةُ نازلةً





Ömrüm tamam oldu, ihtiyârlık nâzil oldu, saçım, sakalım ağardı.





بالرّئْس مالى العـبْد اليـْس راحلةٌ





Yalnız Ortada kaldım, bir yerinecek kimse yok mu?





 و الـنّفْسُ في كـثْرت الْعصْيان هائمةٌ





Nefis çok günah işlemekte çılgın gibi.





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“Münafığın durumu, iki sürü arasında damızlık peşinde dolaşan dişi koyuna benzer. Bir kere bu sürüden öbürüne, bir kere ondan bıkıp diğerine koşar.” [10]





Ey karnına haris olan, böylece yücel. Bunun yolu, ancak yiyeceğini değiştirmendir. Ey kalp hastası, ilaca sarıl. Bütün tedbir, mizacı değiştirmeden ibarettir.”  [11] 





 نام الْعُـيُونُ وعـيْنُ الْعـبْد ساهرةٌ





Her bir göz uyur, benim gözlerim uyumayan köle gözü gibi





تبْكي على الْباب وسْط الّـيْل بالْـكرم





Gece yarısı kerem kapında ağlar





صارتْ ذُونُبي كمْوج الْبحْر في مدد





Günahlarım denizlerin dalgaları gibi,





عُدْتُ عن الرّمْل و النُجُوم بالْعدد





Kıyılardaki kum gibi gökteki yıldızlar kadar çoğaldı.





بعزّ منْ في الْعوالــم خـيْرُ مُقْتصد





Âlemlerde hayrı tutmuş olan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin izzeti ile





 لا تقْطـعنّ رجائى فيك يا سندي





Senden ümidimi kesmem. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem benim için rica etsin.





ياغافر الذّنب الى الرّاجـن بالْـكرم





Ey keremini ümid edenlerin günahlarını mağfiret edici





İmdi Rahîm ismi şöyledir ki Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem miraçtan cismini ve nefsini koyup "Kâbe kavseyni ev ednâ" [12]ya vardı. Yani benliğinden fâni olup Hakk’la mâmur oldu. O vakit bir kubbe gördü. Kubbe içinde bir deniz, o deniz ortasında bir ağaç ve o ağacın üzerinde bir kuş, kuşun gagasında bir zerre gördü. Sual buyurdular ki:





"Yâ Rabbe'l-âlemîn bunlar nedir?" Nida geldi ki





"Yâ Muhammed bu benim bir sıfatımdır. Zira Ruh kudretimin hakikatidir. Buna "zât" derler. Bâtın dahi derler. Bunu böyle görenler sıfatımdan zâtıma yol bulurlar. Gördüğün engin deniz Rahmetimin denizidir. Ağaç dünyadır, Kuş ümmetinin misâlidir. Gagasındaki zerre ümmetlerinin günahlarıdır. Denizin bir damlası o zerreye bedeldir."





Kesme ümmit havf edip ol bahr-ı rahmetten recâ





Kim olur her katresi beş bin cihanın cürmüne





Gark eder âlemleri bir katre âb-ı mağfiret





Var kıyas et vüs'ati deryâ-yı rahmet neydiğin [13]





ما مالت الـنّفسُ  للطّاعت منْ كسلٍ





Nefis tembellikten dolayı taattan ayrılıp sapıttı.





Allah Teâlâ insanın fıtratında usanç olduğunu bil­diği için ibadetleri çeşitlendirdi. Her zaman ibadet etmeyi değil, bazı zamanlarda ibadeti emretti. Mesela namazda niyetin tek na­maz kılmak değil namazı yerine getirmek olsun. Zira her namaz kılan namazı gerçekte kılmış değildir. Eğer öyle olmuş olsa idi, mutsuz insanları namaz kılanlar içinde görmezdik.





و ما اعْتدتْ لحساب الْحشْر منْ عملٍ





Benim mahşer hesabı için hazırlığım da yoktur.





 فسالت الْعينُ للْــمصْرىّ منْ وجـلٍ





Mısrînin ihtiyarlıktan gözleri aktı.





 ارْحـمْ بـفضْلك لا تـنـْظُـرْ الىٰ ذلــلٍ





Ne olur fazlınla merhamet et. Benim zilletime bakma,





انّ الْكريم يُحبّ الْعفْو عنْ خدمٍ





Kerîm olan, Sultan, kendisine hizmette bulunanlarını kusurlarını affetmeği sever





Eğer sen illa da nefsin kusurlarını silmekle ve on­ları ibadet, taat ve zikirle yok edip Allah Teâlâ'ya vuslat etme­yi düşünürsek bu hatadır. Lakin O seni kendine ulaştırmak istediğinde, senin vasfını kendi vasfıyla örter ve affeder.










[1] Hz. Ali kerremallâhü veçhe Efendimizin aşağıdaki nasihatinin tahmisidir.





يا من يحب أنين العبد في الندم             يا من لديه   دواء   الــداء   و  السقم





نام العيون وعين العبد ساهرة             تبكي على بابك وسط الليل في الظلم





اذنبت كل ذنوب فاعترفت بها             لكن   عرفتك   بالتوحيد   و  الشيــم





لا اقطعن رجائي منك ياسيدي           ياغافر الذنب  للراجــــــين  بالكــرم





ارحم بفضلك لاتنظر إلى ذللي            إن  الكريم  كثير العفو عن  خــــــدم





 نصيحة حضرة علي كرم الله وجهه





[2] Şeyh Zeyneddin-i Hafî der ki; Müridliğin şartlarından biri şeyh ile kalp bağının devamıdır; ondan yardım isteyecek, teslim olacak, sevgi gösterecek. Kişiye şeyhinden başka vasıtalarla feyz hâsıl olmaz. Dünya şeyhle dolu olsa da şayet müridin içinde şeyhinden başkasına bir alâka uyanırsa batını vahdaniyyete açılmaz. Çünkü insanın iki yönü var: Biri ulvî, biri süflî. Hak Teâlâ yönden münezzehtir. Nasıl kıbleye yönelmeden namaz makbul ol­mazsa Resul’e bağlanıp teslim olmadan Resul’ün nübüvvetine kalp bağla­madan Allah Teâlâ’ya yönelme hâsıl olmaz. Resul bir vasıtadır. Kalp ile Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme bağlanmaksızın kula Allah Teâlâ’dan feyz gelmez. Sonra beden ve ruh ile bir yöne yönelince insana vahdaniyyetten feyzler ve kabiliyetler hâsıl olur. Bilinmelidir ki, müridin şeyhinden yardım istemesi Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden yardım istemesidir; çünkü şeyhi de şeyhinden, o da Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme kadar gider. (Çavuşoğlu, Ali,”Yusuf Hakîkî’nin Tasavvuf Risâlesi,” S.B.Ens. D.S.13Yıl: 2002. s. 141–142)





[3] Mesnevi, c.II, b.1417.





[4] Buhârî, Rikâk, 34; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 232; Tirmizî, Edeb, 82; İbn Mâce, Fiten, 16; Ahmed, Müsned, II, 70, 109, 121, 122, 123, 139; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, V, 37 (4607), VIII, 60 (7963); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, IX, 19 (17568); Ebû Nu’aym, Hılyetü’l-Evliyâ, VI, 334, VII, 142, IX, 23; Hâkim, el-Müstedrek, IV, 326. Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, 51; Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’lemsâl, 81, 82 (131); Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, s.161. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )





[5] Mesnevî, c. II. b. 1420-1435.





[6] Ebû Nu'aym, Hılye, V, 180; Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, thk. Muhammed Sa'îd b. Besyûnî, Zağlûl, Beyrut,





1990, VI, 272 (8128), 273 (8129); Ukaylî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Amr, Kitâbü'd-duafâi'l-kebîr, thk. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî, Dâru'l-kütüb el-ilmiyye, Beyrut, ty. II, 279; İbn Adiy, Ebû Ahmed Abdullah b. Adiy el-Cürcânî, el-Kâmil fî duafâi'r-ricâl, thk. Süheyl Zekkâr, Dâru'l-fikr, Beyrut, 1998, IV, 201; Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-Emsâl fi'l-hadîs, s. 124 (206), Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, I, 114 (139), 115 (140).





[7] Mevlânâ, Macâlis-i Sab'a (Yedi Meclis), Çeviren: ve Hazırlayan: Abdulbâki Gölpınarlı, Konya 1965, s. 54.





[8] Mesnevi, c. I, b.778





[9] Bakara, 106





[10] Müslim, Sıfetü’l-münâfikîn, 17; Nesâî, Îmân, 31; Dârimî, Mukaddime, 31; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 32, 47, 88; Abdurrezzâk, el-Mûsannef, XI, 436 (20934); Taberânî, el-Mu'cemü's-sağîr, I, 211; a.mlf, er-Ravdu'd-dânî ile'l-Mu'cemi's-sağîr li't-Taberânî, 1. bsk. thk. Muhammed Şekûr Mahmûd el-Hâc Emrir, el-Mektebü'l-İslâmî-Beyrut, Dâru Ammâr-Ammân, 1985, I, 351(585); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, II, 285 (1372). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, s. 53; Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 83 (44); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 217 (320); Abdülmecîd Katâmış, el- Emsâl el-Arabiyye, s.163.(UYSAL, 23 Bahar 2007 )





[11] Mesnevî, c. V. b. 293-294.





[12] Necm, 9





[13] (Niyâzî-i Mısrî, 2003), s. 38


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar