Print Friendly and PDF

Gamzen oku içim dolu kan eyledi


201





Vezin: Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün





Dilberâ gamzen oku içim dolu kan eyledi,
Şol siyah zülfün teli aklım perişân eyledi.
 





Her kimin şehrine uğradıysa aşkın askeri,
Hep imârâtın anın bir demde virân eyledi. 





Türlü türlü fitneler saçından oldu âşikâr,
Halk-ı âlem sandılar kim anı şeytân eyledi. 





Hatt-ü hâlin iki bölmüş bu cihânın halkını,
Birini kâfir, birini ehl-i îmân eyledi. 





Gizli sırrından haber verdikçe uşşâkın dili,
Âbid ve zâhidlerin aklını hayrân eyledi. 





Gör ne gayrettir ki sırr-ı vahdeti seyretmeğe,
Cem u tafsîli o gayret kul u sultân eyledi. 





Cümle esmâ ve sıfâtındır görünen gayri yok,
Her biri bir vechile hûb zâtın ilân eyledi. 





Kudretin insanı mazhar kıldığı için zâtına,
Yüzünün nakşını hep âyât-ı Kur’ân eyledi. 





Örttü bu bâzâr-ı kesret gözlerin halkın veli,
Ârif olan cümle yüzden seni seyrân eyledi. 





Bu ne hikmet bu ne kudret,  bu ne san’atır görün,
Zerreyi kevn,  katreyi deryâyı ummân eyledi. 





Kim ki bu sırdan haberdâr oldu âriften olur,
Kurtulup hayvân adından kendin insân eyledi. 





La’l-i cânân olalıdan ey Niyâzî meşrebin,
Sözlerin uşşâk içinde âb-ı hayvân eyledi. 





Dilberâ gamzen oku içim dolu kan eyledi,
Şol siyah zülfün teli aklım perişân eyledi. 





Ey Dilber süzgün bakış okun içimi dolu kan eyledi,
Şu siyah zülfün teli aklımı perişân eyledi. 





Bakış tasavvufta kesrettir. Beyitte oka benzetilmiş. Hükm-i Kaza, tîr-i Kazâ'dır. Kazâ'nın oku şaşmadan hedefini bulur. Bakış ok ve kılıçtır ve öldürücüdür, iltifatı ise öldürmesidir. Umutsuz, acı çeken hastayı öldürmek ona iyilik etmek­tir.





Sevgilinin gözü katil ve cellâttır. Âşık korku ve heyecanın­dan cellât bir an önce başımı kessin de kurtulayım der. Âşığın suçu sevgiliye tutkunluğu­dur. Bunu sevgiliye söyleyemez, karşılık göremeyeceği korkusuyla sır olarak saklar. Çünkü sevgililer daima bir umur­samazlık, tegafül içindedirler.[1]





Her kimin şehrine uğradıysa aşkın askeri,
Hep imârâtın anın bir demde virân eyledi. 





Aşkın askeri kimin şehrine uğradıysa,
Onun hep imâr yerlerini bir anda harap eyledi. 





Şehir, vücud demektir. Kara sevda vücudu sardımı bütün azalar bir bir iflas eder sonuçta ya ölüm veya vuslat olur. Âşıklar genellikle vuslat penceresinde hep ölümü gördüler. Bahsettiğimiz ölüm izafidir. Ölmeden önce ölünüz sırrı açığa çıkar.





Türlü türlü fitneler saçından oldu âşikâr,
Halk-ı âlem sandılar kim anı şeytân eyledi. 





Türlü türlü fitneler saçından oldu âşikâr,
Âlemin halkı sandılar ki onu şeytân eyledi. 





Hatt-ü[2] hâlin iki bölmüş bu cihânın halkını,
Birini kâfir, birini ehl-i îmân eyledi. 





Hâlin çizgisi ikiye bölmüş bu cihânın halkını,
Birini kâfir, birini iman ehli eyledi. 





Gizli sırrından haber verdikçe uşşâkın dili,
Âbid ve zâhidlerin aklını hayrân eyledi. 





Gizli sırrından haber verdikçe âşıkların dili,
Âbid ve zâhidlerin aklını hayrân eyledi. 





Gör ne gayrettir ki sırr-ı vahdeti seyretmeğe,
Cem u tafsîli o gayret kul u sultân eyledi. 





Gör ne gayrettir ki vahdet sırrını seyretmeğe,
O gayretin cem ve tafsîli kul ve sultân eyledi. 





Cümle esmâ ve sıfâtındır görünen gayri yok,
Her biri bir vechile
[3] hûb zâtın ilân eyledi. 





Esmâ ve sıfâtındır bütün görünen başka yok,
Her biri bir şekilde hoş zâtın ilân eyledi. 





Kudretin insanı mazhar[4] kıldığı için zâtına,
Yüzünün nakşını hep âyât-ı Kur’ân eyledi. 





İnsana zâtına kavuşabilme kudretini verdiğin için,
Yüzünün nakşını hep Kur’ân ayetleri eyledi.





انّى توكّلْتُ على الله ربّى وربّكُمْ مامنْ دابّةٍ الاّ هُو اخذٌ بناصيتها انّ ربّى على صراطٍ مُسْتقيمٍ





“Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.”  [5]





Örttü bu bâzâr-ı kesret gözlerin halkın veli,
Ârif olan cümle yüzden seni seyrân eyledi. 





Veli, bu çokluk pazarı örttü halkın gözlerini
Ârif olan bütün yüzden seni seyrân eyledi. 





Bu ne hikmet bu ne kudret,  bu ne san’atır görün,
Zerreyi kevn,  katreyi deryâyı ummân eyledi. 





Bu ne hikmet bu ne kudret,  bu ne san’atır görün,
Zerreyi kâinat,  katreyi okyanus deniz eyledi. 





Kim ki bu sırdan haberdâr oldu âriften olur,
Kurtulup hayvân adından kendin insân eyledi. 





Kim ki bu sırdan haberdâr oldu âriftir özü,
Kurtulup hayvân adından kendini insân eyledi. 





La’l-i[6] cânân olalıdan ey Niyâzî meşrebin,
Sözlerin uşşâk içinde âb-ı hayvân eyledi. 





Ey Niyâzî meşrebin cânân dudağı olalıdan,
Sözlerin âşıklar içinde ölümsüzlük suyu eyledi. 










[1] (İPEKTEN, 1986)





[2] Hatt: Sınır. Çizgi. Hudud.   Yazı. El yazısı.   Nâme. Mektup.   Gençlerde yeni çıkan bıyık veya sakal.   Çizgi gibi uzanan belirsiz hafif yol.   Deniz yalısı.   Gemilerin hareketteki istikameti.   Parmağın onikide biri olan bir ölçü.   Ferman, buyruk. Padişah emri.   Geo: Sadece uzunluğu olan. Bir şeyi yukarıdan aşağıya indirmek.   Ucuzlatmak.   Cilâ vurmak.   Bırakmak; yan; çizgi.





[3] Veçhile: “vech” kelimesiyle “ile” bağlacından meydana gelen bu kelime, “şekilde, bakımdan, tarz ile” gibi mânâlara gelir





[4] Mazhar: sahip olma, nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.





[5] Hud, 56





[6] La’l: Kırmızı. Al renk.   Dudak. Kırmızı ve kıymetli bir süs taşı.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar