Haberim Sen
154
Vezin: Mef’ûlü mefailü Mefâilü feûlün
Aldın mı gönül hüsn ile yektâ haberin sen,
Duydun mu hem ol Yûsuf-ı zibâ haberin sen,
Ya’kub veş ol, dîdelerin görmez olunca,
Ağladı mı ta sorsan o bina haberin sen.
Yûsuf yoluna ağlayan ancak deme Ya’kub,
İşittin anın oldu Züleyhâ haberin sen.
Kays’ı nice yıl ağlatıp inletmedi mi âşk,
Alsan n’ola bir doğruca Leylâ haberin sen.
Dağlar dahi dayanmaz anın yüzüne karşı,
Âlimlere sor Tûr ile Mûsâ haberin sen.
Sular gibi yüzün yere sür kalma yolundan,
Alçakta alursun yürü deryâ haberin sen.
Âlemde nice yüzbin olur âşka giriftâr.
Gel sorma o mecnunlara dânâ haberin sen.
Bülbüllere sorma yürü var hâlet-i aşkı,
Pervâneden al gizlice tenhâ haberin sen.
Tevhid sanır “lâ” ile isbat-ı vücûdu,
Sorma güzelim anlara “illâ” haberin sen.
Her kim bu yola sıdk ile girmezse yok olmaz,
Yok olmayacak Yûsuf’un umma haberin sen.
Lâhût ile nâsûtu gönül anladı ise,
Mısrî ana sor “Kâf” ile “Ankâ“ haberin sen.
Aldın mı gönül hüsn ile yektâ haberin sen,
Duydun mu hem ol Yûsuf-ı zibâ haberin sen,
Sen aldın mı gönül güzelliği ile eşsiz haberini,
Sen duydun mu hem o yakışıklı Yûsuf’un haberini,
Yusuf aleyhisselâm cemâl-i İlâhiyyeye (ilâhî güzelliğe) işârettir. Güzellikler Yusuf aleyhisselâm ile anılır.
Ya’kub veş ol, dîdelerin görmez olunca,
Ağladı mı ta sorsan o bina haberin sen.
Gözlerin görmez olunca Ya’kub gibi ol,
ağladı mı, Sen o bina haberini sorsan.
Ağlyan kişinin sırları anlatışında perdeler kalkar. Allah Teâlâ kuluna ağlamayı ihsan edince ikinci bir ağlama yani azabı daha takdir etmez. Aynı anda iki azabı hiçbir zaman Allah Teâlâ tecelli ettirmemiştir. Sırlar ağlayanın ağzından döküldüğü zaman ruhsatta aynı aynı anda verilmiştir.
Yûsuf yoluna ağlayan ancak deme Ya’kub,
İşittin anın oldu Züleyhâ haberin sen.
Yûsuf yoluna ağlayan ancak Ya’kub’u söyleme,
Onun oldu Züleyhâ, sen işittin haberini.
Kays’ı nice yıl ağlatıp inletmedi mi âşk,
Alsan n’ola bir doğruca Leylâ haberin sen.
Kays’ı nice yıl ağlatıp inletmedi mi âşk,
Sen alsan n’olacak bir doğruca Leylâ haberini.
Dağlar dahi dayanmaz anın yüzüne karşı,
Âlimlere sor Tûr ile Mûsâ haberin sen.
Dağlar dahi dayanmaz anın yüzüne karşı,
Sen âlimlere sor Tûr ile Mûsâ haberini.
Sular gibi yüzün yere sür kalma yolundan,
Alçakta alursun yürü deryâ haberin sen.
Sular gibi yüzün yere sür kalma yolundan,
Sen alçakta alırsın yürü deryâ haberini.
Ucub ve varlığından geçen kimse için mâneviyat sırları açılır.
Âlemde nice yüzbin olur âşka giriftâr.
Gel sorma o mecnunlara dânâ haberin sen.
Âlemde nice yüzbin olur âşka giriftâr.
Sen gel, sorma o mecnunlara akıllılar haberini.
Bülbüllere sorma yürü var hâlet-i aşkı,
Pervâneden al gizlice tenhâ[1] haberin sen.
Aşkın halini bülbüllere sorma yürü var,
Sen pervâneden al gizlice tenhâ haberini.
Aşıkın mekânı tenha yerlerdir. Tenha yerlere başkalarının etkisi yoktur. Birleşmenin yurdudur. Tenhadaki yalnızlık kıskançlığın bittiği andır. Tek olmak ise, bilmenin zirveye çıkmasıdır. İnsan bir şeyi bilmeye başlayınca sevmeye de başlar. Ezelden gelen bir bilme de varsa bu sırrı daha çok aşikâr kılar.
Tevhid sanır “lâ” ile isbat-ı vücûdu,
Sorma güzelim anlara “illâ” haberin sen.
Tevhid sanır “lâ” ile isbat-ı vücûdu,
Sen sorma güzelim onlara “illâ” haberini.
Lâilâhe illâ’llâh demek ile bu işler anlaşılmaz. Yokluk ve varlığın bittiği makamda sırlar açığa çıkar. Allah Teâlâ’nın varlığını beşerî anlamak mümkün olmadığı gibi, Allah da olmak imkânsızdır. Bu nedenle sözün bittiği yerde bir şeyler açığa çıkar ki, bu konuda her ne konuşulursa konuşulsun hepsi hatadan ibarettir.
Her kim bu yola sıdk ile girmezse yok olmaz,
Yok olmayacak Yûsuf’un umma haberin sen.
Her kim bu yola sıdk ile girmezse yok olmaz,
Sen yok olmayacak Yûsuf’un ümit etme haberini.
Lâhût[2] ile nâsûtu[3] gönül anladı ise,
Mısrî ana sor “Kâf” ile “Ankâ“ haberin sen.
Lâhût ile nâsûtu gönül anladı ise,
Sen Mısrî ona sor “Kâf” ile “Ankâ“ haberini.
Lâhût celâl, yani bâtın, Nâsût ise cemâl, yani zâhirdir. “Hüvel-evvel-ü” lâhût “Hüvel-âhir-ü”nâsût kezâ “Hüvez-zâhir-ü” nâsût, “Hüvel bâtın-ü” lâhûttur. İşte zâhir ile bâtını, yani cemâl ile celâli gönlün anladı ise, o zaman Kâf ile Ankâdan haberin olur ve onları bilirsin. Kâf zâhirde vardır velâkin Ankânın ismi vardır, cismi yoktur. Kâftan murad edilen celâl ki, bu ise “ Zât-i İlâhiyye” dir.
Halk-ı âlem sanurlar ki enbiyâ vü evliya güzel sevmezler güzeli bunlar severler sizünle enbiyâ vü evliyânun güzele bakmakda farkı Kur'âna bakmak gibidür siz Kur 'âna bakınca kelimesini i' râbını manâsını hakikatini mecazını mutâlaa idersiz enbiyâ vü evliya hakâyıkını esrarını rumüzını işârâtını tevârîhini gözlerler kezâlik gözle de bakdukça siz şehevâtla bakarsız enbiyâ vü evliya hakla bakarlar Ulemâ-i nâs Kur'ânı ararlar manâ bulalum târih bulalum diyü ma'nâ ve tevârîh enbiyâ vü evliyayı ararlar bize bakun diyü. Nitekim Cafer-i sâdık radiyallâhü anh buyurur; Kur 'ânun tecellîsi vardur ya'nî hakkun dostlarına Kur'ân içinden tecellîsi vardur ehli olmayana tecellî itmez Ona ancak temizlenenler dokunabilir”. [4]ayeti buncılayın mahbub yüzinden Hakk âşıklarına tecelli ider teselli virür Mahbubun haberi olmaz mahbub ancak bir âyinedür görinen ğayrıdur, gayrı degül aynı-dur, gayrı olduğı bir sanıdur. Siz âyineye bakarsız enbiyâ vü evliya ayine içindeki cemâle bakarlar. İmdi bir göz ki âyineye baka ol göz içinde tecelli iden cemali kanda görür. Füsusda yazar ki ayineye bakan içindeki süreti göremez içindeki sûrete bakan âyineyi göremez acebdür dir. Gönül her neyekasd iderse gördügi odur gönlün maksudı olmayan gözine de girse görmez bu mücerrebdür insân bir şeye ziyâde meşgul olsa gayrı ne görür ne işidür gâh olur bir gözden bir âhir kimse bir şey görür gözün sâhibinün haberi olmaz acebdür kudretu'llâha nihayet yokdur. [5]
[1] Tenha: f. Boş yer. Kimsesiz yer. Yalnız, tek
[2] Lâhut: İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, manevî alem
[3] Nasut: İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler
[4] Vakı'a , 79
[5] (Niyazî-i MISRÎ, 1223), v. 65a
Halk-ı âlem sanırlar ki enbiyâ ve evliya güzel sevmezler güzeli bunlar severler. Sizinle enbiyâ ve evliyânın güzele bakmakda farkı Kur'âna bakmak gibidir. siz Kur'âna bakınca kelimesini i'râbını manâsını hakikatini mecazını anlamaya gayret edersiniz. enbiyâ ve evliya hakikatlerini esrarını rumüzunu işaretlerinin tarihlerini gözlerler. Bu şekilde gözle de bakdıkça siz şehvetlerle bakarsınız enbiyâ ve evliya Hakk’la bakarlar Âlimler Kur'ânı ararlar manâ bulalım, târih bulalım deyi ma'nâ ve tevârîh enbiyâ ve evliyayı ararlar, bize bakın deyü. Nitekim Cafer-i sâdık radiyallâhü anh buyurur;
Kur'ânın tecellîsi vardır ya'nî hakkın dostlarına Kur'ân içinden tecellîsi vardır ehli olmayana tecellî etmez Ona ancak temizlenenler dokunabilir”. [5]ayeti bunun için sevgili yüzinden Hakk âşıklarına tecelli eder, teselli verir. Mahbubun haberi olmaz mahbub ancak bir aynadır. Görünen ğayrıdır, gayrı değil aynıdır, gayrı olduğu bir sanıdır. Siz âyineye bakarsız enbiyâ ve evliya ayine içindeki cemâle bakarlar. İmdi bir göz ki âyineye baka ol göz içinde tecelli iden cemali onda görür.
Füsusda yazar ki aynaya bakan içindeki sureti göremez içindeki sûrete bakan aynayı göremez acebdir der. Gönül her neyekasdederse gördügü odur. Gönlün maksudu olmayan gözüne de girse görmez bu mücerrebdir insân bir şeye ziyâde meşgul olsa gayrı ne görür ne işidir gâh olur bir gözden bir âhir kimse bir şey görür gözün sâhibinin haberi olmaz acebdir kudretu'llâha nihayet yoktur.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar