Print Friendly and PDF

İnsan


144





Vezin: Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün





Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan,
Gel ey Dünya harâbında yatıp gâfil olan insan.





Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör Dünya,
Kati mecnun durur buna gönül verip duran insan.





Kafeste tutiye sükker verirler hiç karar etmez,
Aceb niçün karar eder bu zindâna giren insan.





Ne müşkül hâl olur gaflette yatup hiç uyanmayıp,
Ölüm vaktinde Azrâil gelince uyanan insan.





Kararmış kalbin ey gâfil nasihat neylesin sana,
Hacerden katıdır kalbi öğüt kâr etmeyen insan.





Bu derdin çâresin bul sen elinde var iken fırsat,
Ne ıssı sonra âh u zâr edüp hayfâ diyen insan.





Niyâzî bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine,
Değil gayriye andan kim tuta her işiten insân





Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan,
Gel ey Dünya harâbında yatıp gâfil olan insan.





Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan,
Gel ey Dünya perişanlığında yatıp gâfil olan insan.





Ruhun dünya ve bedendeki durumu için sürekli gurbette kalan ve kafesteki kuş misal verilir.





Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör Dünya,
Kati mecnun durur buna gönül verip duran insan.





Gözün aç perdeyi kaldır duracak yer mi gör Dünya,
Muhakkak mecnun olmuştur buna gönül verip duran insan.





Kafeste tutiye sükker verirler hiç karar etmez,
Aceb niçün karar eder bu zindâna giren insan.





Kafeste papağana şeker verirler hiç karar etmez,
Accaba niçin durmak ister bu zindâna giren insan.





Kafes en emniyetli yer iken, papağan orada karar etmek istemez. Çünkü onun emniyeti öz vatanından ve sevgilisine kavuşma engelidir. İnsan bu nedenle dünyaya gelince asıl vatanını unutup dünyaya bağlanmaktan kendini kurtarmalıdır.





Hikâye





Bir tacirin bir papağanı vardı. Bir gün tüccar Hindistan’a gitmek için yol hazırlığına başladı. Kölelerinin, cariyelerinin her birine ayrı ayrı:





“Hindistan’dan ne getireyim ne istersin?” diye sordu.





Her biri ayrı bir şey istedi. Tüccar papağanına da sordu:





“Ey güzel kuşum, sana ne getireyim Sen Hindistan’dan ne istersin?” dedi.





Papağan:





“Oradaki papağanları görünce hâlimi anlat ve de ki, falan papağan benim mahpusumdur, ben onu kafeste besliyorum. Size selâm söyledi. Ben gurbet ellerde kafeslerde sizin hasretinizle can vereyim, siz serbestçe ağaçlıklarda kayalıklarda dolaşın bu reva mıdır? Hiç değilse bir se­her vakti ben garibi de hatırlayın ki, ben de birazcık mutlu olayım, dedi,” de. Başka da bir şey istemem” dedi.





Günler geceler boyu yol gitti, nihayet Hindistan’a vardı. Giderken birkaç papağan gördü kayalıklara konmuş, bekliyorlardı, atını durdurup seslendi:





“Ben falan memlekette filan kişiyim, ticaret yapmak için buralara geldim. Benim bir papağanım var size selâm söyledi ve böyle böyle dememi istedi” dedi.





Tüccar sözlerini bitirir bitirmez, o papağanlardan birisi titredi, nefesi kesildi düşüp öldü.





Tüccar bu haberi verdiğinden dolayı bin pişman oldu.





“Ne yaptım, bu zavallı kuşun ölümüne sebep oldum. Galiba bu benim kuşumun bir yakını, candan seveni olsa gerek” diye düşündü.





Aradan bir hayli zaman geçti, tüccar alışverişini bitirip memleketine döndü. Herkesin istediğini bir bir verdi.





Kuş kafesinde tüccara sordu:





“Benim istediğim nerede. Hem cinslerimi, papağanları gördün mü, ne söyledin, ne gördünse bana an­lat, beni de mutlu et” dedi.





Tüccar:





“Sevgili kuşum kusura bakma, fakat söylemesem daha iyi olacak sanıyorum, çünkü hâlâ o saçma sapan haberi götürerek yaptığım akılsızlığa ve cahilliğe yanmaktayım, onun için anlatmasam daha iyi” dedi.





Papağan ısrar etti; bunun üzerine tüccar istemeye is­temeye olanları anlattı:





“Tarif ettiğin yere varıp dostların olan papağanları gö­rünce senin söylediklerini ve selâmını “söyledim içlerinden biri buna dayanamadı üzüldü titredi ve hareketsiz kaldı, ödü patladı dayanamadı öldü gitti” dedi. Bunu görünce çok pişman oldum, fakat nafile bir kere söylemiş bulun­dum” dedi. Tüccarın sözlerini duyan papağan kafesin içinde titre­di, hareketsiz kaldı ve biraz sonra düşüp öldü.





Tüccar bunu görünce aklı başından gitti, ağlayıp sızla­maya başladı, külahını yere vurdu.





“Ey güzel sesli kuşum, sana ne oldu neden bu hâle gel­din, ben ne yaptım başıma ne işler açtım” diye dövündü. Sonunda ölü papağanı, kafesten çıkarıp pencerenin kenarına getirdi, getirir getirmez papa­ğan hemen canlanıp uçtu, bir ağacın en yüksek dalına kondu. Tüccar buna şaşıp kaldı.





“Ey güzel kuş, bu ne iştir, bu ne haldir, bana anlat, bu hileyi nasıl öğrendin de beni kandırdın” dedi. Papağan konduğu yerden seslendi:





“Sevgili Efendim, o Hindistan’da gördüğün papağan benim selâmımı alınca düşüp ölmüş gibi yaparak bana bu haberi gönderdi. “Eğer kurtulmak istiyorsan öl!” dedi. Ben de gördüğün gibi onun dediğini yaparak hapisten kurtuldum. Kısaca öldüm kurtuldum kafeslerde tutulmak­tan” dedi.





Ne müşkül hâl olur gaflette yatup hiç uyanmayıp,
Ölüm vaktinde Azrâil gelince uyanan insan.





Ne müşkül hâl olur gaflette yatıp hiç uyanmayıp,
Ölüm vaktinde Azrâil gelince uyanan insan.





Kararmış kalbin ey gâfil nasihat neylesin sana,
Hacerden katıdır kalbi öğüt kâr etmeyen insan.





Kararmış kalbin ey gâfil nasihat neylesin sana,
Taştan katıdır kalbi öğüt fayda etmeyen insan.





Bu derdin çâresin bul sen elinde var iken fırsat,
Ne ıssı
[1] sonra âh u zâr edüp hayfâ diyen insan.





Bu derdin çâresini bul sen elinde var iken fırsat,
Neye malik sonra âh u zâr edüp ne yazık diyen insan.





Niyâzî bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine,
Değil gayriye andan kim tuta her işiten insân





Niyâzî bu öğüdü sen ver evvel kendi nefsine,
Değil başkasına ondan kim tuta her işiten insân.





Sözün öze uygunluğu kuvvetini aşikâr eder. Söz hale dönmedikçe tesir vucuda getirmez. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme dahi “emr olunduğun gibi dostoğru ol”[2] işin ciddiyetini beyan eder.














[1] Is: (Iss) t. Bayındırlık, mâmuriyet. Şenlik.   Ses.   Sâhib. Mâlik.   Efendi





[2] Hud, 112


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar