Kimseyi Takmıyorum
ط T
95
Vezin. Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün
Her denînin sözüne aldanıp etme ihtilât,
Her leîmi sırra mahrem sanma eyle ihtiyât.
Şol ki söz kadrin bilir cânın nisâr eyle ana
Ayağının altına döşe yüzünü çün bisât.
Arifin kadrin yine ol ârif olanlar bilir,
Ehl-i ulûvvun rütbesini bilmez ehl-i inhitât.
Güç getirme kendine geldikçe a’dâ tâ’nesi,
Sükkeri halvâdır andan hâsıl olur inbisât.
Ey Niyâzî fâriğ-u âzâde ol var çekme gam,
Kahr u lütfu bir bilirsen gam olur sana neşât.
Her denînin sözüne aldanıp etme ihtilât,
Her leîmi sırra mahrem sanma eyle ihtiyât.
Her alçağın sözüne aldanıp etme aldanma,
Tedbirli ol, her basit kişiyi sırra mahrem sanma.
Her kim sana falan kişi seni övdü derse ona söyle ki beni öven sensin! Onu bahane ediyorsun, Her kim sana falan adam sövdü derse ona dersin ki, bana söven sensin, onu bahane ediyorsun.
"Sana söven, ancak o sövmeyi sana anlatandır," derler. Bu sözü o söylememiştir, belki de başka manada söylenmiştir dersin. O adam gelir de falan kişi senin için kıskanç dedi derse, şöyle ki:
Kıskançlığın iki mânası vardır. Biri insanı cennete götüren kıskançlıktır. Bu, hayır işte başkalarından geri kalmamak için gösterilen kıskançlıktır. Ben niçin fazilette ondan geri kalayım, der.
Allah Teâlâ velilerine karşı düşmanlık duygusu besleyenler sanırlar ki onlara kötülük ederler. Bu yanlıştır, belki iyilik ederler. Onların gönüllerini kendilerinden soğuturlar. Çünkü onlar âlemin gamını çekerler. Bir kimseye karşı bu sevgi ve koruma, bir yük gibidir ki, bu Kaf dağını onun boynuna ve omuzlarına yükletmek, onu daha da ağırlaştırmak demektir. Yani bir şey yaparlar ki sevgileri daha da artar, o onların daha çok dert ortağı olur. O zaman kendi sevgilerini ve düşüncelerini unuturlar. İşte bu onların canlarına rahatlık getirir.[1]
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لاَيَعْلَمُونَ الْكِتَابَ ِالاَّ اَمَانِىَّ وَاِنْ هُمْ ِالاَّ يَظُنُّونَ
“Bunların bir de okuyup yazma bilmeyen kısmı vardır ki, kitabı, kitabeti bilmezler, ancak bir takım kuruntu yığını hayaller kurar ve sadece zan ardında dolaşırlar.” [2]
Şol ki söz kadrin bilir cânın nisâr eyle ana
Ayağının altına döşe yüzünü çün bisât.
Şu kişi ki sözün kadrini bilir cânını serp ona
Yüzünü yere ser ayağının altına döşe.
Arifin kadrin yine ol ârif olanlar bilir,
Ehl-i ulûvvun rütbesini bilmez ehl-i inhitât.
Arifin kadrini yine o ârif olanlar bilir,
Aşağılık olanlar yücelik ehlinin rütbesini bilmez.
Ey zâlimler siz Mısriyi aramazsız eşek ararsız Mısriyi meleküt u ceberut u lâhütda arayan bulur mu ki sen nâsutda belki âhurda arar iken bulayum sanursın siz âdâmı tanımazsız âdâmı eşek sanursız imdi sizün zannunuzda eşek âdamdur yâ siz eşek ile âdâm farkını bilmeyince adamı âdâmdan nice fark idersiz biricik kendinüzi de görün ki mesh olmışsız belki nesh olmışsız belki fesh olmışsız dahı haberinüz yok, toğrıyı eğri görenün gözindedür egrilük yeter ey Mısri yeter yeter ey ebter yeter sen yazdukça onlar oldı dahi beter. [3]
Güç getirme kendine geldikçe a’dâ tâ’nesi[4],
Sükkeri halvâdır andan hâsıl olur inbisât.
Güç getirme kendine geldikçe düşmanın kötülemesi,
Şekeri helvâdır, ondan ferahlık hâsıl olur.
Ey Niyâzî fâriğ-u âzâde ol var çekme gam,
Kahr u lütfu bir bilirsen gam olur sana neşât.
Ey Niyâzî var çekme gam kurtul ve âzâde ol,
Sen kahır ve lütfu bir bilirsen üzüntü sevinç olur.
İmân-ı hâs odur ki ayne'l-yakîn elde edip gözü ile Allah Teâlâ’nın zâtını ve sıfatını göreler. Lâkin ruh ile nefsi bir bilmeyenler. Yani bir görmeyenler. Kahır ile lûtfun aslının bir olduğunu idrak etmekliğe şeriattan korkarlar. Nitekim denilmiştir ki:
Kahr u lûtfun illeti mânâda vahidtir velî
Bilmedi şeytan bu tevhidi ehadden düştü dûr [5]
[1] (Şems-i Tebrizî, 2007), (M.366) s.450
[2] Bakara, 78
[3] (MISRÎ, 1223), v. 61a
Ey zâlimler siz Mısriyi aramazsınız eşek ararsınız. Mısriyi melekût, ceberut ve lâhut âleminde arayan bulur mu ki, sen insanlık âleminde belki başka yerde arar iken bulayım sanırsın. Siz adamı tanımazsız âdâmı eşek sanırsız. Şimdi sizin zannınızda eşek âdamdır. yâ siz eşek ile âdâm farkını bilmeyince adamı âdâmdan nice fark edersiniz. Bir kere kendinizi de görün ki suretiniz değişmiş belki insanlıktan çıkmışsınız. Belki bozulmuşsunuz dahı haberiniz yok, doğruyu eğri görenin gözündedir egrilik yeter.
Ey Mısri yeter yeter. Ey soysuz yeter sen yazdıkça onlar oldu daha beter.
[4] Ta'n: Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek. * Küfretmek. * Muhalifin iddialarını çürütmek. * Vurmak. * Duhul etmek, dâhil olmak, girmek
[5] (Niyâzî-i Mısrî, 2003), s. 15
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar